Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi
Araşt!rma Dergisi Research Quarterly
TÜRK DÜNYASl'NDA SÜREKLİLİK UNSURLAR!: ORTA ASYA'DA HİKMET GELENEGİ (DİVAN-1 HİKMET VE DESTE-1 GÜL)
Ali YAMAN*
ÖZET Türk dünyasının süreklilik unsurlarından birisi Hikmet gelenelJidiroAhmet Yesevi'yle bütunleşen bu
gelenek, bütün Türk dünyasında başka adlar altında da olsa devam etmiştir. Bu yazıda Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'i ile f<ırgızistan'daki Laçiler'e ait Desle-i Gül adlı eserler içerik yönünden örnekler verilerek karşılaştırılmıştır.
ABSTRACT One of the continuous elements of Turkish World is the custom of Hikmet. This custom which in
tegrates with Ahmet Yesevi go on living under so many names. in this writing, Divan -ı Hikmet of Ahmet Yesevi and Deste-i Gül of Laciler are compared ıo each other from the aspect of content by giving examples.
Anahtar Kelimeler: Hikmet gelenelJi, Ahmet Yesevi, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Deste-i Gül.
Key Words: The Custom of Hikmet, Ahmet Yesevi, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Oeste-i Gül.
Tarihi Türkistan şehrinde, Türk dünyasında yüzyıllardır yaşamakta olan kültü
rel süreklilik unsurlarının izini sürmeye devam ediyoruz. Bu izleri araştırmak için,
sadece Kazakistan'ın değil, Türk dünyasının da manevi başkenti olan bu kutsal şe
hirden daha uygun bir yer olamaz diye düşünüyorum. Türkistan'da, ata-babaları
mızın ervahlarının da verdiği manevi güçle bu işi başaracağımıza inanıyorum .
GeÇmişten günümüze uzanan süreç içerisinde Türk tarihinde varolan süreklilik
unsurlarının ayrıntılarını anlamak, anlatmak ve yorumlamaya çalışıyoruz. Dünya
tarihinin akışında önemli rol oynamak suretiyle çok geniş bir zaman diliminde ve
bölgelerde etkinlik sağlamı~ 9lan ve. sağlamaya da devam eden Türklerin kültürel
sürekliliğine ilişkin ayrıntıların ortaya konulması işi oldukça zordur ve disiplinler
arası bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Büyük bir uygarlığın yaratıcısı ve sürdürü
cüsü olan Türkler, başka uygarlıklarla da sürekli ilişki halinde olmuşlar; doğal ola
rak hem etki lemiş hem de etkilenmişlerdir. Dil, özellikle de halkın kullandığı dil,
bütün zaman sürecinde aktarılan ve yaşatılan kültürümüzün esas koruyucusu ol
muştur. Aradan geçen yüzlerce yıla rağmen, bizim Ahmet Yesevl'nin, Hakim
Ata'nın (Öl. 1186), Yunus Emre'nin (Öl. 1339) eserlerinin dilini anlayabilmemiz
bu koruyucu rolü açıkça göstermektedir. Bu bağlamda yü~yıllar öncesinden günü
müze çeşitli şekillerde ulaşan Yesevl kültürü ve etkileri de tarihimizde varolan sü
reklilik unsurlarını içeren çok önemli değerlerimizden birisidir. Bu kültürün isim
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 --------------------- 231
Ali Yaman----------- ---------------
babası Ahmet Yesevi'nin sadece edebi alandaki etkileri hakkında bile çok.sayıda
ki~ap yazmak mümkündür. Hakim Ata, Mahdumkulu, Yunus Emre gibi ondan et
kilenen şahsiyetlerle ilgili bile çok sayıda kitap ve makale yazılmıştır. Konunun uz
manlarının da ifade ettiği gibi Ahmet Yesevi, Türk tasavvuf tarihinin temel şahsiye
tidir; başka bir deyişle kurucusudur. Aynı şekilde o Türk tasavvuf edebiyatının da
temel şahsiyetidir. Ondan evveli yok mudur? Tabi ki vardır. Ahmet Yesevi hiç şüp
hesiz onu yaratan kültür evreninin ürünüdür. Bu kültür, esas olarak eski Türk inanç
sistemi ile İslam'ın kaynaşmasından doğmuştur. Ahmet Yesevi halkın içinden çık
mış biri olarak, halkın anlayacağı dille onlara seslenmiş, onların gönüllerinde taht
kurmuş ve harika şahsiyeti ile yüzyıllar içerisinde giderek efsanevi bir nitelik ka
zanmıştır. Onun daha çok göçebe Türkler arasındaki faaliyetleri, daha çok sözlü
kültür dairesi içerisinde kalmasına neden olmuş ve bu nedenle yaşamı tarihsel ve
efsanevi verilerin iç içe girmesine, onun Hikmetlerinin değişmiş ve ilaveli şekiller
de günümüze ulaşmasına neden olmuştur. ı
Mensubu olduğu Türk topluluklarının duygu, düşünce ve eği limlerini çok iyi
bilen Ahmet Yesevi de, Korkut Ata tipinde olduğu gibi eski Türk inanç sisteminin
pek çok unsurunu yaşamakta, yaşatmakta ve İslam'la bütünleştirerek farklı şeki ller
altında sürdürülmesi için yeni yollar geliştirmekteydi. Türk kitlelerin İslam'ı benim
semesi bakımından da izlenen bu yol çok doğruydu. Hoca Ahmet Yesevi ve onun
izinden giden öğrencileri şehir hayatından uzak, sözlü geleneğe mensup medre
se eğitimi almamış, göçebe, yarı göçebe kitl~lere İslam dinini yaymaktaydılar.
Barnes'in de çok yerinde olarak belirttiği üzere Ahmet Yesevl, "İslam'ın, kabile
mensupları ile ilişki kurabilmesinin ancak benzer kültürel form içinde ve duygusal'
terimlerle ifade edilmesinin gerekliliğinin farkında idi. Kabilelerin ozanları vardı,
aşıklar epik gelenekte şarkı söylüyorlardı, bu yüzden Ahmet Yesevl, şiiri eğitim
aracı olarak seçti. Zira zamanında dini ve ahlaki eğitim aracı irticali şiir okumak
ve saz çalmaktı ... "(Barnes, 1997: 113). Gordlevski'ye göre de Ahmet Yesevl şiiri
yani hikmetlerini göçebe topluluklar için İslam'ı yayma (bir din yayma) ve eğitim
aracı olarak kullanmıştı(Gordlevski, 1988: 322). Bu din yayma ve eğitim amacın ın
yanı sıra eski geleneklerin değişik bir şekil altında devamı bakımından da Hikmet
ler işlev sahibi olmuşlardır. Tüm bu nedenlerle Türkler için Korkut Ata'nın kopu
zuyla söylediği sözler de olduğu gibi Ahmet Yesevi'nin Hikmetler'i de kutsal b.ir
nitelik taş ı m ı ştı. Onun söylediği sözler Türkler için yeni dinin esaslarının kendi dil
lerine bir tercümesi, hatta tefsiri niteliğindeydi.
Ahmet Yesevl hakkındaki bütün tarih ve mitoloji ile iç içe girmiş verilere rağ
men onun faaliyeti, inanç anlayışı, ondan etkilenen toplulukların ve şahsiyetlerin
232 ------------------- - Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ·
------------------ Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
düşünceleri gibi konular hakkında yeterli bilgiler bulunmaktadır. Biz burada konu
ya daha çok iki eserdeki hikmetlerin karşılaştırılması bağlamında yaklaşacağımız
için yazdıklarımızı bu alanla sınırlı tutacağız. Tanınmış Türkolog 1. Melikoff'un da
ifade ettiği üzere " ... Ahmet Yesevl, Xll. Yüzyılda, dili Türkçe ülkelerce benimsene
cek bir tarza kaynak olan ve Xlll. yüzyı lda Anadolu' da Yunus Emre ile doruğa ula
şan dinsel uyanış yaratan halk şiirinin yaratıcısı oldu."(Melikoff, 1998: 36). Hele
Yunus Emre'nin bi r şiiri var ki Ahmet Yesevl'den ilhanı aldığı açıkça görülmekte
dir.
Önce Oivan-ı Hikmet'ten sonra Yunus Emre Divanı'ndan ilk ve son kıtaları gö
rerek benzerliğe dikkat edelim:
lşkıng kıldı şeyda meni, cümle alem bildi meni
Kayğum sensen tüni küni, menge sen ok kereksen
Hoca Ahmed menim atım tüni küni yanar otım
İki cihanda ümidim menge sen ok kereksen (Divan-ı Hikmet, 1992: 159)
Yunus Emre de şöyle sesleniyor:
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek sen i
Yunus'dürür ben im adım, gün geçtikçe· artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni (Özmen, 1995: 110)
Açıkça görüldüğü üzere bu iki tasavvufi halk edebiyatı örneğinde de gerek şe
kil gerekse içerik bakımından bir süreklilik bulunmaktadır.
Hoca Ahmet Yesevl'nin şiirleri ile başlayan Hikmet geleneği çeşitli ozanlar ve
ya Hakim Ata gibi sOfiler kanalıyla yaşamaya devam etti. Kimileri Ahmet Yese
Vı'nin hikmet tarzı nı kendi adlarıyla yazdıkları şiirlerle sürdürdüler. Kimileri ise yi
ne Ahmet Yesevl adıyla onun Hikmetlerini değiştirip durdular. Böyle bir gelenek
halk şiirinde geçmişten günümüze· dek yaşamıştır. Zaten tanınmış halk ozanlarının
taklitlerine sıkça rastlanır.2 Aynı eğilim zaman içerisinde Ahmet Yesevl'den sonra
da süren hikmet söyleme geleneğinde de görü lmektedir.3 B.u geleneğin ondan son
ra en önemli temsilcisi, Ahmet Yesevl'nin, Süleyman Bakırgani veya Hakim Ata
adıyla da bilinen halifesidir. Hakim Ata'nın da mürşidi Ahmet Yesevl gibi hikmet
ler yazdığı ve bun ların toplandığ ı kitabın Bakırğani Kitabı veya Ahir Zaman Kitabı
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 -------------------- 233
olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Bu kitap Kazan' da farklı zamanlarda yayımlan
mış olup bir nüshası da 1897 yılında yayımlanmıştır(Kravbayeva, 1991: 146-160). Bu nüshanın transkripsiyonunu incelediğimizde Divan-ı Hikmet ile gerek ·biçim
gerekse içerik bakımından hemen hemen aynı olduğunu görüyoruz.4 Konunun uz
manlarının görüşleri de zaten bu doğrultudadır.
Hakim Ata'nın şu şiiri Ahmet Yesevl'nin hikmetleri ile ne kadar da benzeşiyor
bakınız:
Her kim tilese didar
Aşık bolup yürür zar
Yadın aytuyur bidar •
Seher vaktı bolğanda (Kravbayeva, 1991: 148)
Burada hikmet geleneğinin Anadolu ve Balkanlardaki yansımaların~ ilişkin de
kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Buralarda hikmet geleneğinin aynı adla
olmasa da başka şekiller altında yaşadığını görmekteyiz. Hikmet benzeri şiirlerin
Anadolu ve Balkanlarda nefes, deyiş ve ayet gibi değişik isimlerle kutsandığını bi
liyoruz. Divan-ı Hikmette görüldüğü üzere, Tanrı aşkına ulaşmanın aracı olarak
zikir, raks ve sema önemli kavramlardır. Bunlar Tanrı'ya ulaşmanın, nefse hakimi
yetin ve ölmeden Önce ölmenin temel araçlarıdır. Hikmetlerin içerisinde zikir, en
çok dile getirilen kavramlardandır. Raks ve sema da çok yerde di le getiri lmekte
dir. Yine Hu halkası, Hu-Hu zikri, Hu sohbeti sözleri de Hikmetler' de önemli yer
tutmaktadır.5 (Bice, 1998: 80, 81, 82, 95, 97, 101, 119, 121, 124, 138, 150, 177).
Burada ifade ettiğimiz bu kavramların tümü hikmet adı altında olmasa bile deyiş
ve nefes gibi adlar altında Ana~olu ve Balkanlar'daki Alevi-Bektaşi Türklerinin di
ni ritüelleri olan Ayin-i Cem'de yaşamaya devam etmiştir. Yesevl meclislerinin
çengi, rübabı, dombırası ve kopuzu, bağlamaya, curaya dönüşmüş, raks- ı sema,
semahlara dönüşmüş, Cem meydanı, ölmeden önce ölünen yer şeklinde kutsan
mış, kadın erkek bir arada ibadet edilmiş, Hü (tevhid) halkalarında illallah çekil
miş, cemler Muhammed Ali meydanı olarak6 adlandırılmışlardır. Cemlerde de
zikir meclislerindeki gibi hü çekilmektedir. Mesela kendilerini Ahmet Yesevl'ye
bağlayan Hubyar.lıların cemlerinde kutsal deyişler eşliğinde hü çekilir, yani hep
birlikte hü denilir. Yine Erzincan, Malatya ve Tunceli' deki Cemlerde diz üstü otu
rularak tevhid deyişi eşliğinde Hü veya İllallah çekilir. İllallah çekilirken diz üstü
oturulur ve eller dizlere sürülerek, tevhide eşlik edilir. Tevhid deyişlerinden birinin
ilk kıtasını örnek olarak vermek istiyorum:
234 ------ -------------- Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
- - - - - - - - ---------- Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Ol Kırkların ceminde,
La ilahe illallah,
Erenler meydanında,
La ilahe illallah.
Görüldüğü üzere Anadolu ve Balkanlarda ise hikmet geleneği adı altında olma
sa da, değişik ozanların deyişleri ile gerçekleştirilen ayin-i cem ritüelinin gerek şe
kil gerekse içerik bakımından Yesevlliğin zikir meclisleri ile önemli benzerlikleri
nin bulunduğunu görüyoruz.
Sufilik, geliştirdiği kurum ve kurallar aracılığıyla hakikate ve gerçek varlığa ya
ni Hakk'a ulaşma amacının değişik yol ve yöntemleri üzerinde durmaktadır. Bu
amaca varmada geliştirilen yol ve yöntemler, tarikatlar ve Jıatta onun alt kolları
arasında farklı çehreler alabilmektedir. Yesevllikte de bu a·nlamda kendine özgü
bir yol ve yöntem benimsenmiştir. Burada Yesevlliğin hikmet geleneğine dahil bu
iki eserle ilgili karşılaştırma sırasında Yesevl Yolu'nun benimsediği yol ve yönteme
ilişkin bir ölçüde bilgi sahibi olacağımız da muhakkaktır.
Biz bu makalede bu geleneği göstermesi bakımından Divan-ı Hikmet ve Des
te-i Gül adlı iki eseri içerikleri bakımından karşılaştırmak istiyoruz. Bunu yaparken
de alıntılarla örneklendireceğiz. Bu iki eser, edebi şekil bakımından da aynıd ı r. Bu
karşılaştırma çalıŞması şu bakımdan bir ilktir denilebilir. Burada karşılaştırılacak eserlerden Divan-ı Hikmetin gerek el yazması gerekse matbu nüshalarının çeşitl i
baskılarını bulmak mümkünken, Deste-i Gül, bizim, Kırgızistan'ın Batken Oblas
tı'nda7 yaşayan ve Yesevl izbasarları olan Laçiler arasında elde ettiğimiz ve litera
türde daha önce yer a lmamış ve hakkında çal ışılm~mış bir el yazması eserdir. Şim
di öncelikle bu iki eser hakkında kısa bilgiler vermeye çalışalım. Ardından içerik
yönünden örnekler vererek karşılaştırmayı deneyelim.
Divan-ı Hikmet, bilindiği üzere büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevl'ye (Öl. 1166) atfedilen bir eserdir. Ahmet Yesevl'nin Hikmetleri edebi veya sanatsal kay
gıların dışında İslam dinini Türk halk kitlelerine anlayabilecekleri şekil ve dilde an
latmak amacı taşıyan hece vezni ile yazılmış şiirlerdir. Ahmet Yesevl'nin hatırası
nın büyüklüğüne· istinaden de onu diğer şairlerin şiirlerinden ayırmak üzere hik
met olarak adlandırılmıştı. Uzmanların ifade ettiği üzere Hikmetler~n eski nüsha
ları bulun.amamıştır. XVl.-XVll. yüzyıllarda hikmetler toplanarak Divan-ı Hikmet
adlı şiir kitabı meydana getirilmiştir. Bu kitapta Ahmet Yesevl'nin yanı sıra ondan
sonra yaşamış bu_lunan Yesevl dervişlerinin de şiirlerinin bulunduğu tahmin edile
bilir. Hikmetler, h~lkın kullandığı dille yazıldığı ve on ların ·manevi dünyalarında
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ---- ---- - - - - - - - - - - - - 235
çok etkili olduğ~ için Türk toplulukları arasında büyük kabul gördü. Sabırov'un da deyimiyle; /1 Göçebeler, Oivan-ı Hikmet'i (Akıl Kitabı) Kuran ile katara koydu. "(Sabırov, 1991: 41 ). 2003 yılında Yesevllik Araştırmaları Merkezi'ni ziyaret eden Taş
kent'teki Ali Şir Nevayi Müzesi Müdürü Prof. Dr. Yakubcan İshakov da kendisiyle
görüşmemizde "Fergana Vadisi'nde Hoca Ahmet Yesevl'nin Divan-ı Hikmet'inin olmadığı bir ev yoktur." demişti. Bunun böyle olduğunu 2004 Temmuzunda Fer
gana Vadisi'ni ziyaretimizde biz de gözlemleme imkanı bulduk. Hikmetler eşliğin
de yürütülen cehr-i zikir bugün hala Andican'da, Namangan'da yaşamaktadır. Yine hem Kırgızistan hem de Özbekistan'da belli günlerde toplanarak kadınlar zikir
yapıyorlar. Burada hikmetleri ezbere bilen bir kadın coşkuyla Ahmet Yesevl'n in
hikmetlerini söylüyor. Bütün bunlar hikmet geleneğinin yüzyıllardır Orta Asya'da nasıl sürdürüldüğünün en güzel kanıtlarıdır. Bizim ~u makalemizdeki karşılaştır
malarda Divan-ı Hikmet nüshası olarak, 1992'de Taşkent'te Gafur Gul!lm Nami
dagi Naşriyat-Matbaası tarafından basılan ve R. A. Abdişükürov, M. Hasani, U.
Koçkar tarafından yayına hazırlanan kitap kullanılacaktır. Makale içinde de Divanı Hikmet kısaltması ve sayfası ile birlikte verilecektir.
me izini verdiği eserlerden biridir. Bu eserin öne
mi onun Laçilerin zikirleri sırasında aynı Yese
vl'nin Hikmetleri gibi dutar eşliğinde söyledikleri aynı zamanda da hikmet olarak adlandırdıkları şi- .
· irlerden oluşmasındandır. Biçim ve içerik bakı
mından gerek Divan-ı Hikmet'e ve gerekse de Ba- , kırgani Kitabı' na benzeyen Deste-i Gül adlı el· yaz- .
mas ı kitaptaki hikmetlerin kimin tarafından yazıl
dığı bilinmemekle birlikte Laçiler arasından başka
nüshalarının edinilmesi ile daha ayrıntılı bilgi. edinmek mümkün olacaktır diye düşünüyorum,
Bizim elde ettiğimiz Deste-i Gül nüshası 148 sayfa
dan o l uşmaktadır.8 Bu eserde yer alan ve içinde hik-
met olarak adlandırılan bu şiirlerin kim tarafından
Taşkent'te Taşbasma Bir Hikmet Nüshası Kapağı
söylendiği ve yaz'ıya geçirildiğine ilişkin şimdilik bilgi sahibi değiliz. Zaman içeri-
236 - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
----------------- Türk DOnyası'nda Süreklilik Unsurları ...
sinde gerek Özbekistan gerekse Kırgızistan' dan elde edilebilecek başka nüshaların da olması durumunda daha fazla bilgi sahibi olabileceğimize inanıyorum. Ancak
bu konuda şunlar ön bilgi olarak söylenebilir. Deste-i Gül içerisinde sık sık Hazrat
işan ha/ifa ve Destegül sözcüklerinin kullanıldığını görmekteyiz. Burada var olan
ifadelerden yola çıkarak bu sözcüklerin bu eserdeki Hikmetlerin yazarını mı nite
lemektedir, kesin bir şey söylemek zor. Ancak biliyoruz ki, Laçilerin dini önderle
ri adlarının yanına eklenen İşan, Halife/Kalpa, Mahsum gibi unvan ve/veya lakap
larla anılmaktadırlar. Ka.rşılaştırma yapılırken Oeste-i Gül adı ve sayfa/varak numa
rası ile birlikte verile~cektir.
Laçi/erin El Yazma Kitabı Oeste-i Gül'den Bir Sayfa
Divan-ı Hikmet ve Deste-i Gül adlı eserlere ilişkin bu genel bilgilerden sonra
şimdi bu eserleri içerikleri bakımından karşılaştırmaya çalışalım.
Hak Aşkı
Aşk, daha doğrusu Hakk aşkı, Divan-ı Hikmet'te en fazla üzerinde durulan ko
nudur. Çünkü bilindiği üzere Yesevl Yolu'nun temeli Tanrı'ya ulaşmaya ve bu yol
culukta aşkı en yüce araç edinmeye dayanmaktadır. Hakk'a varmaya çalışan kişi
nin parolası aşktır. Bir hikmette;
Hakk'a aşık bolup aytdı Kul Hoca Ahmed (Oivan-ı Hikmet, 152)
denilerek Ahmet Yesevl'nin sözlerini Hak aşkıyla söylediği vurgulanmaktadır.
Yesevl yolunun yolcusu da aşk yolunun yolcusudur, aşıktır. Tanrı'yı anmayı hiçbir
Hacı Bekraş Veli/ 2005-33 ------------------- 237
zaman unutmamalıdır. Aşksızlık, yalancı aşıklık, insanı Hak Yolu'ndan mahrum
kılar. Hikmetlerde Yesevllik aşk yolu olarak tanımlanmakta ve Tanrı aşkı her şey
den yüce tutulmaktadır.
Aşk yolunda olmak ibadet etmekten daha üstün olup, aşksız bir kişinin hem ca-
nı hem imanı yoktur;
Zahid bolma, abid bolma, aşık bolgil
Mihnet tartıp, ışk yalıda sadık bolgil
Nefsni tefib, dergahıga layık bolgil
lşksızlarnı hem canı yok, imanı yok (Divan-ı Hikmet, 130)
Hakkı anmayan kişi yalancıdır, Hak aşığı olamaz;
Hakk zikrini mağzi candın çıkarmasang
Üç yüz altmış tamurlarıng tebretmeseng
Törtyüzkırktört süngekların kul kılmasang
Yalğançıdur, Hakka aşık bolğanı yok (Oivan-ı Hikmet, 129)
Gönülleri katı, ömürleri boşa geçenler aşkı bilmez, Hu sohbetlerine katılmazlar;
Ômri zayi ötgenler ışknı bilmes
Candın keçken divaneni közge ilmes
Hu sohbetin kurgan yerge kaçıp kelmes
Can u könglü taşdın beter kattı bolğay (Oivan-ı Hikmet, 180)
Gerçek aşıkların ölmedikleri, Hak aşkının anlamının zahid ve abidlerce bilin-
mediği ve onların Hızır ile birlikte oldukları;
Çın aşıklar daim tirik ölgen emes
Ervahları yer astığa kirgen emes
Zahid abid bu· mananı bilgen emes
Çın aşıklar halayıknı Hızrı bolğay (Oivan-ı Hikmet, 183) .
Aşksız insanın hayvandan farkı yoktur;
lşksız adem hayvan cinsi, munı tınglang (Oivan-ı Hikmet, 152)
Şöyle ki Divan-ı Hikmet'te yer alan bu ifadelerin benzerlerini Laçilerin kutsal
saydıkları kitaplardan Desti Gül'de de görüyoruz.
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
- - ----- - - - ------- Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Ancak aşık kullar Hakkı tanır;
Aşık kullar aslın bilur anıng uçun Haknı tanur (Deste-i Gül, 3)
Onlar Hak zikri ile meşgul olurlar;
Hudayğa ikrar imas nafsi balaga mubtala
Aşık kullar sahar turur Hak zikriğa maşğul bolur (06este-i Gül, 4)
Aşık kulların kendilerine örnek olarak Hallac-ı Mansur'u almaları gerekir;
• Şah Mansurni darğa asıb kıldı sangsar
Huzurları çandan baldı körmay azar
Has maşuği anga bakti kördi didar
Aşık kullar işi şundağ bolsa kerak (Deste-i Gül, 15)
lşk mazhabi aşık der Mansur kibi derse baş
Sıdk u safa sadık der Yahya kibi töksa yaş (Oeste-i Gül, 63)
Aşıkların nefislerini öldürerek her türlü cefaya katlanmaları gerekir;
Aşık kullar dunya suymas ma siraga köngil birmas
Huri cannat manzur imas şauki hudaga mubtala (Oeste-i Gül, 4)
Aşık kullar har cafaga könsa kerak (Oeste-i Gül, 16)
Nefislerini öldüren aşıklar muratlarına ererler;
Nafsni öldurgen aşıklari muradiğa yetar ermiş
Nafsi ölgan aş ık oldur bul dunya arzusin kilmas (Oeste-i Gül, 62)
İki dünyadan geçerek Tanrı aşkıyla yaşarlar, aşk denizine girerler;
Sani işkingdan divane boldim akli huşumdan (Oeste-i Gül, 148)
Aşık kullar bul muinni bilsa kerak
Nabi rasul mursal hamma kulfat tartkan
Öz kaumlarin zahmatidin yığlab ötkan
Kafir ili kattiğ sözlab taan etkan
Aşık kullar şundağ kulfat körsa kerak (Oeste-i Gül, 14) · . -
İki dunyadin keçib işk bahriğa çömaling
lşk ğavgası bolubanğuta urub har kayan (Deste-i Gül, 38)
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 - ------------------ 239
Pir Tutmak
Yesevl Yolu'nda dikkati çeken bir diğer özellik ise, insanın olgunlaşması için
bir yol göstericinin yani pirin rehberliğine verilen önemdir. Hakk Yolu'nda bir yol
gösterici olmadan ilerlemek imkansızdır. Bunu, hem Divan-ı Hikmet, hem de
Dest-i Gül' de açıkça görebiliriz. Hikmetler, Ahmet Yesevl'nin olgun bir rehber ya
ni bir pir-i kami/9 rehberliğinde insan-ı kamil yani olgun insan olma felsefesini
açıkça ortaya koymaktadır. Bu felsefenin eski Türk geleneklerinin İslamiyet ile bir
leştirilmesinin etkisiyle gerçekleştiği de söylenebilir. Daha doğrusu pir-i karni 1 ola
rak kabul edilen şahsiyetlerin öldüklerinden sonra da kutsal görülmesi ve mezar
larının zamanla halkın büyük ilgi ve saygı gösterdiği ziyaretgahlara dönüşmesi de
atalar kültü ile bağlantılıdır.
Yesevl Yolu'nda pirsiz gidilmez, ancak pir-i kamilin eteğini tutup, ona hizmet
kılıp doğru yol bulunur;
Piri muğan hizmetide yügrüp yürdüm (Divan-ı Hikmet, 21)
Bihamdillah pir hizmetin kıldım tamam (Divan-ı Hikmet, 26)
Eya dostlar, bu yollarnıng ukbası köp
Ötse bolmaz pir hizmetin kılmagunça (Divan-ı Hikmet, 175)
Pirsiz yürüp, vird ü evrad bilalmasang (Divan-ı Hikmet, 165)
Şeriatda, tarikatda pir tutmasang (Divan-ı Hikmet, 165)
Pir etegin tutup, batın közin açtım (Divan-ı Hikmet, 36)
Aşık bolsang keçe-kündüz tınmay yığla Pir-i muğan hizmetiğe beling bağla
Küyip-pişib derdi birle köksing dağla
Dağda ketgen visalini körer ermiş (Divan-ı Hikmet, 118)
Tarikatnı bilmedim, hakikatge kirmedim
Pir buyruğun tutmadım özri köptür Hoca Ahmed (Divan- ı Hikmet, 54)
Aynı şekilde Deste-i Gül' de de bir Pir (Pir-i kamil)'in gerekliliği ve ona tam ita-
at zorunluluğu bir çok hikmette ifade edilmektedir;
Pirga barib tavba nasuh kilğan kullar
Har na kilğan hatalari yandi biling (Deste-i Gül, 18)
Piri kamil mukammalga özun salib (Deste-i Gül, 9)
Piri kamil ilgin tut Hakdın korkub kanlar yut (Deste-i Gül, 65)
240 -------------------- Hacı Bektaş Veli J 2005-33
- - --------------- - TOrk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Piri kamil mukammalga özni salgin
Pimi amrin Huda amri bilib yorgin (Oeste-i Gül, 104)
Andağ bolub songra pirdin bahra alğay
Asan emas pirga barib öluş aliş (Deste-i Gül, 104)
Pir turğanda Hızır bilan İlyas dima
Gausul ğiyas yoling tossa nazar salma
öz piringni u l uğ bilib körgu l özma
Bahra almas ta kilmasa pirga ihlas
Talib pirga şundağ ihlas kilsa kerak
Pir amrini huda amri bilsa kerak
Andin songra pirdin bahra alsa kirak (Deste-i Gül, 118)
Bahra almas ta kilmasa pirga ihlas
Gayu talib ihlas bilan pimi suyar
Pir amrini muhkam tutub sahar turar
Oşal talib ruzi mahşar didar körar (Oeste-i Gül, 119}
İhlas oldur pimi dayım hazir bilmak
Zahir batın ğayib hazır korkub yurmak
Hizmat oldur şar-in tutub zikrin aytmak
Bahra af mas ta kilmasa pirga ihlas
Bazi talib pirga barib kolin birur
Pir aldinda tavba kılıb boynin salur (Oeste-i Gül, 120}
Pir kolini uşlağay ışkdin uluş alsa biling
Can birla suygay ki lğay pirin amrini (Oeste-i Gül, 21)
Hak Zikri
Yesevllikteki zikir tarzının İslam öncesi Türk inanç ve kültür unsurları ile doğ
rudan bağlantı lı olduğu; Köprülü, Schimmel, Suhareva gibi farklı uzmanlarca da
kabul edilmektedir (Köprülü, 1993b: 212; Suhareva, 1960: 51; Schimmel, J975:
176).10 Hakk'a aşık kişinin yani aşk .YOicusunun yaşamı boytınca unutmaması ge
reken ana ilke Hakk'ı zikirdir. Yesevl Yolu'nda müzik eşliğinde gerçekleştirilen ve
zikr-i cehr, zikr-i erre gibi adlarla anılan sesli zikr, 11 Tanrı'ya. ulaşmak isteyen Hak
aşığının temel ritüelidir. Bu nedenle Oivan-ı Hikmet'in içerisinde önemli bir yer
tutmaktadır. Allah'ı anmanın Yesevl Yolu'ndaki karşılığı hikmetlerin içerisinde
Zikr, Hu halkası, Hu zikri, Hak zikri, Hayy zikri, Hu sohbeti gibi terimlerle ifade
edilmektedir. ·
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ---- --------------- - 241
Bir hikmette zikretmenin, sünnet olduğunun altı çizi lmektedir;
Ümmet bolsari zikrin aytmak sizge sünnet Keling yığlıng, zakir kullar, zikr aytaylık (Oivan-ı Hikmet, 143).
Zikr sırasında yapmacıklığın yeri yoktur; eğer varsa o zikir etmek değil, yalan
cılıktır. Hakk'a ulaşmak için candan geçmek, Hak aşkıyla yanmak gerekir:
Candın keçmey, Hu-Hu degen barı yalğan (Oivan-ı Hikmet, 23)
Hak zikrine katılanlar, zakir olarak nitelendirilirken, Hak zikrini söyleyen lere
rahmet yağar;
Zakirleri halka içr.e pertev körer
Anıng üçün halka içre özin urar (Oivan-ı Hikmet, 143)
Hu halkasın kurğan yerdin eyler firar
Kelin yığlıng, zakir kullar, zikr aytaylık (Oivan-ı Hikmet, 144)
Allah aytur: Aşıklarım burak-suvar
Hak zikrini aytganlarga rahmet yağar (Oivan-ı Hikmet, 151)
Hu halkasına katılarak, Hak sofrasından faydalanmalıdır;
Hu halkası kuruldı, ey dervişler kelingler
Hak sufrası yayıldı, andın uluş alınglar (Oivan-ı Hikmet, 82)
Hakk'ın didarını görmek için candan geçerek tarikata girmek 12 gerekir. Hz. İs-
mail gibi kurban edilmeyi göze almalıdır;
Didar içün canı kurban kılmagunça
İsmaildek didar arzu kılmang dostlar
Candın keçib tarikatga kirmegünçe
Aşıkmen dep yalğan dava kılmang dostlar (Oivan-ı Hikmet, 69)
Seherde Hakk'ı zikreden aş ık, ona canını vererek erenlerden feyz alınca çevre-
sine dürr ü gevher saçar;
Aşık uldur, Hakka canın kurban kılsa Zikrin aytıb ç~rzarb urub seher tursa
Erenlerdin feyz ü fütuh tola alsa
Sultan bolup dürr ü gavhar saçar dostlar (Divan-ı Hikmet, 76)
Hakk'ı zikrin, nasıl yapıldığına ilişkin de Hikmetler'de bilgi verilir. Şöyle ki
zikir sırasında, rJak zikrini söyleyecek kişiler yani zakirlerin top lanır ve halka
şeklinde oturmak suretiyle Hu, Hayy, La ilahe illallah gibi ilahi sözler yinelenir;
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
----------------- Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Zakirleri cem bolup tüzülmişde
Zikrü semadın tosunı kurulmışda (Oivan-ı Hikmet, 179)
Evvel Hu, ahir Hu deb bihud bolgıl
Hakk cemalin körsetmese damen bolay
Zahir hu batın hu deb yolğa kirgil
Hakk cemalin körsetmese damen bolay (Divan-ı Hikmet, 186)
Tınmay aşık Hu derler Hudayığa yalbarıb (Oivan-ı Hikmet, 48)
La ilahe illallah dep zari kılgı!
Hakk zikrini her kim aytsa, yarı bargıl (Oivan-ı Hikmet, 186)
"La-La" aytıb, "İllallah"ğa şeyda bolğıl
Mansur sıfat "Enel-Hak" deb gavğa kılğıl (Oivan-ı HikmeJ, 188.)
Aynı şekilde Oeste-i Gül 'de de zikr çok önemli yer tutmaktadır. Hüda zikri dil
den düşürülmemelidir;
Daima zikri H.uda kıl zaya kılmay bir nafas (Oeste- i Gül, 32)
Hüda zikrini söyleyen kişiler aşk hançeri ile nefis.ferini yenerler, muratlarına
ulaşırlar, Hak didarını görebilirler;
Hu zikrini ayğar gullar murad tafar
lşk hancarin kolğa alib nafsin çafar
Kundin kunga cazbi cunun şavki artar .
Şavk atiğa minib Hakka yetar irmiş
Ol sohbatka harkim kelse maksud yetkay
Har hatasi bolsa ani Allah ötkay
Har muşkilin Hak Taala aşan itkay
Muradiğa yetib şadiman bolar irmiş (Oeste-i Gül, 93)
Nafs öldurub azazilni surgan zakir
İnşa allah Hak didarin körar irmiş (Oeste-i Gül, 94)
Divan- ı Hikmet'te olduğu gibi, zikir sırasında Hu demenin yani Tanrı'yı zikret
menin faydaları şöyle anlatılıyor, Oeste-i Gül'de de;
Malaiklar ol zakirga hamrah bolub
Yerdin ta arş halka alib turar irmiş
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ------------------- 243
Hu zikrini safasidin nurga batar.
Gaflat ketib agahlikni şauki artar (Deste-i Gül, 108)
Hu dib ditğa salsang dağ batin bolğay yüzming bağ Yanğay yüzming şam çerağ hu di fursat bar hala
Yüzming balağ har yağda turluk nimat bar andah
Cannatdin ham ziyada hu di fursat bar hala
Haknı uluğ nimati iki dunya davlati
Yüzming turluk Iazzati hu di fursat bar hala
Oşal bağlar miuasi cazbi cunun mazzasi Rasulullah ikasi hu di fursat bar hala
Ol balağlar şauki hak anga muhtac ğarbi şark İçkan aytur Enelhak hu di fursat bar hala
Zauk balaği gaynağay aşik kullar yığlağay
Sama kilib oynagay hu di fursat bar hala Hu hu disang ay yaran akar darya har kayan (Deste-i Gül, 133)
Gece gündüz zikretmelidir;
Kun batkunca ruza tutub adat kiling Tang atkunca kiyam turub taat kiling
Kiça kunduz zikrin aytib can kinasang
Yol tabmassan ta bolmasa sanda ihlas (Deste- i Gül, 115).
Raks u Sema
Hak aşkı ile yanan zakirler, Hu halkasına girip zikr ederken coşarlar. Bu coş
manın etkisi ile gerek oturdukları sırada gerekse ayağa kalkarak istem dışı değişik hareketler yaparlar ki, bunun tasawuftakil 3 ve Yesevl Yolu'ndaki adı raks u semadır. Hikmetlerde büyük mutasavvıflardan Şibli'nin de sema ettiği vurgulanır;
Şibli yanglığ sema urup, candın keçtim (Divan-ı Hikmet, 33)
Raks u sema, zikrin ayrılmaz bir parçasıdır. Allah adını zikrederek kendinden geçen ve divanelik makamına girenler, raks u sema ederler;
Muhabbetni camın içib raks eylegen
Divaneliğ makamığa kirdi dostlar
Aç u tokluk sud u ziyan hiç bilmegen
Sermest bolup raks u sema urdı dostlar (Divan-ı Hikmet, 70)
Hacı Bekraş Veli/ 2005-33 .
------------------ Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Aynı şekilde Deste-i Gül'de de Hu zikri sırasında raks u semadan söz edilir;
Hu zikrini hoş görub hu hu diyu can berib
Parvana dik çarh urub şama otiğa kuyaling
Tutub iyeran kabini aytib uluğ ismini
Kılıb aşık rasmini raks u sema killaling (Oeste-i Gül, 37) o
Sema kılıb oynagay Hu di Fursat bar hala
Hu Hu disang ay yaran akar darya har kayan (Oeste-i Gül, 133)
Dini Tasavvufl Şahs iyetler
Bu bağlamda pek çok hikmette Peygamberimiz Hak Mustafa, Hak Resul, Mus
tafa Muhammed, Muhammed Hak Resul gibi değişik şekillerde anılmaktadır(Di
van-ı Hikmet, 23, 28, 30, 391 49, 61, 65, 69 vd.).14
Nur-ı Hüda dost-ı Hüda ol Mustafa
Kimler içün keldi Resul bildingiz mi?
Dürud-ı Hüda vird-i Hüda Hak Mustafa
Kimler içün keldi Resul bildingiz mi? (Divan-ı Hikmet, 169).
Hz. Muhammed'den sonra hikmetlerde en fazla anılan isim Hallac-ı Man
sur'dur. Hikmetlerdeki ifadelerde özetle, Ahmet Yesevl Hallac-ı Mansur'u örnek
almakta, insanları Hallac gibi Tanrı'yı sevmeye çağırmaktadır. Onun Ene'l-Haksö
zünü an layamayan ve bundan dolayı onu şehit eden din adamlarını eleştirmekte,
sonunda çok cefalar çeksek de bu sözü söylemekten çekinmemeliyiz ve ancak bu
şekilde Hakk'ın didarını görebiliriz, demektedir. Ayrıca Seyyid Nesimi'nin de adı
anılmaktadır;
Mansurdek candın keçip, darda konsam (Divan-ı Hikmet, 155)
lşk yolıda aşık bolup Mansur ötti (Divan-ı Hikmet, 34)
Mansur sıfat başım berip ışk darında (Divan-ı Hikmet, 28)
lşk babıda Mansur sıfat boldum mena (Divan-ı Hikmet, 33)
Aşık Mansur "Enelhak"nı tilge aldı (Divan-ı Hikmet, 34)
Enel Hakknı manasını bilmes nadan (Divan-ı Hikmet, 34)
Bilmediler mollalar EnelHak'nı manasın
Kal ehliğe hal ilmin Hak körmedi münasib (Oivan-ı Hikmet, 49)
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 -------------------- 245
Şeyh Mansur "Enelhak" deb gavğ'a kıldı (Divan-ı Hikmet, 107)
Şeyh Mansur öz başını darda kördi (Divan-ı Hikmet, 101)
Nesimidek can aççiğin çekmek kerek (Divan-ı Hikmet, 95)
Yine Hızır' Aleyhisselam, Şibli, Bayezid-i Bestami, Cüneyd-( Bağdadi, Hasan-ı Basri ve Zünnun Mısri de Hikmetlerde sık sık anılmakta ve Hak aşıkları için örnek
olarak sunulmaktadır.
Kayda barsam, Hızr Babam hazir boldu (Divan-ı Hikmet, 26)
Kimi körsem Hızr bilib kalın tutay
Hızr u İlyas meded kı,lıb uşlasam men (Divan-ı Hikmet, 154)
Bayazıddek tün-kün tınmay Kabe barsam (Divan-ı Hikmet, 155)
Şibli yanglığ sema urup, candın keçtim (Divan-ı Hikmet, 33)
Selim bolup saf boldu Cüneyd, Şibli Nefsni tefib kahr kıldı Hasan Basri
Haknı koyup fena boldu Zünnun Mısri (Divan-ı Hikmet, 103)
Aynı şekilde Laçilerin Deste-i Gül adlı elyazması kitaplarında da yukarıda sun-
duğum dini tasawufi şahsiyetlerin çoğunun anıldığını görüyoruz;
Mihman suymak Hak Mustafa sünnetlari
Cumla ötkan payğambarlar adatlari
Şundağ kılsa lazim hamma ummatlari
Hurlar anga hulla tonlar biçar ermiş
Habibini taklif kildi Hak Taala
Mihman bolub mirac bardi Hak Mustafa (Deste-i Gül, 73)
Mansuri Hallac kibi sangsar bolgan özganam (Deste-i Gül, 77)
Hızır İlyas ğavsul ğiyas kibi kimiya nazari boldim (Deste-i Gül, 78)
Hizır İlyas kirib nazar salar irmiş Zakir kullar zikrin aytsa halka gurub (Deste-i Gül, 93)
Ol cunun bazarinda Bayaziddik sat özüng
Şah Mansur dek darga mingin akli hayraning bila (Deste-i Gül, 142)
Şayhi Şibli keca kündüz boldi rasua (Deste-i Gül, 17)
Nasimini terik pustin sıyub aldı (Deste-i Gül, 15)
Ol sultanni Bayazid dek piring bolsa (Deste-i Gül, 115)
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ·
- ------------ - - --- Türk Dünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Haks ızlık Yapan Yönetici, Din Adamları ve Alimler
Hem Divan-ı Hikmet'te hem de Deste-i Gül'de dini kimliklerini kullanarak,
yanlış işler yapan, insanları aldatan din adamları ağır şekilde eleştirilmektedir. Divan-ı Hikmet'te para ve rüşvet alan, haksız fetva veren kadı ve müftülerin cehen
nemde yanacakları ifade ediliyor;
Kazı bolğan alimlar, para, rüşvet yegenler o
Andağ alim cayını nar-ı sakarda kördüm (Divan-ı Hikmet, 149)
Müfti bolğan alimler, nahak fetva bergenlar
Andağ müfti cayını Sırat köfrükde kördüm (Divan-ı Hikmet, 149)
Ahir zaman şeyhi tuzer suretlerin
Zahid takva kılmay buzar siretlerin
Keramet der hab-ı ğaflet ruyetlerin
Riya birla halkka özin satar dostlar (Divan-ı Hikmet, 74)
Molla müfti bolğanlar, nahak dava kılğanlar Aknı kara kılğanlar ol tamuğga kirmişler (Divan-ı Hikmet, 82)
Kazı, imam bolğanlar, nahak dava kılğanlar
Ol himardek boluban yük astıda kalmış lar (Divan- ı Hikmet, 82)
Haram yegen hakimler, rüşvet alıp yegenler
Öz barmakın tişleben korkup turup kalmışlar (Divan-ı Hikmet, 82)
Tatavvu roze tutar, halklarğa şeyhlik satar
İlmi yok amidin beter ahir zaman şeyhleri Belige fota çalur özüni kişi sanur
Arasatda oktanur ahir zaman şeyhleri (Divan-ı Hikmet, 188-189)
Dest-i Gül'de de aynı şekilde bu dünya nimetlerinin peşine düşüp yanlış işler yapan molla, hacı, şeyh ve seyyidlerin cehennemde yanacakları ifade ediliyor;
Molla hace yahşilarni kilmas pasand
Canlarini cahannamğa yakti körung
Köb kişilar dinni koyub dünya soydi
Rahim kılmay birbirini koydik soydi
Hakdın korkmay tang atkunça yatib uydi Ajdahadek biri birin yutti körung
Muminlarni başlaridin davlat ketti
Molla hacı sayyidlarga kulfat yetti (Deste-i Gül, 30)
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ---- --- ------- --- --- 247
Ali Yaman------- -------------------
Şayhi molla sayyidi hacı riya dukanini kurgay Huda farmanini koyub dunya izlar nami hayf adam
Şol sababdin uşbu alamğa yazildi bul karah kunlar (Deste-i Gül, 79)
Tasavvufi' Kavramlar
Divan-ı Hikmet içerisinde tasawufl kavramların (Bkz. Uludağ, 2002) yoğun şe
kilde yer aldığını biliyoruz. Bunların Hakim Ata gibi hikmet geleneğini sürdüren
lerce de devam ettirildiğini görüyoruz. Laçilerin Deste-i Gül adlı kitaplarındaki
hikmetlerde de bu tasavvufi terminoloji aynen sürdürülmektedir. Bu sürekliliği
göstermek bakımında~ burada zahir, batın, ölmeden önce ölmek ve fena fi'llah kavramları ile ilgili birkaç örnek verilecektir.
Zahir; dışı, görüneni veya şer'i hükümleri ifade ederken, batın; içi, gizli olanı
veya aşk yolcusunun iç alemini ifade eder. Aşk yolundaki suflnin zahiri gibi batı
nı da tertemiz olmalıdır. Hikmetlerde zahir ve batın pek çok kez vurgulanır:
Sofi gerek batınını kılsa safi (Oivan-ı Hikmet, 162)
Zahir batın hazırsen, deb turmadim men (Divan-ı Hikmet, 39)
Yadi bilan batında bildsangani badah nuş (Oeste-i Gül, 99)
Zahir batın tarbiyatlar kılar irmiş (Deste-i Gül, 111)
Sufi anlayışına göre iki tür ölüm olup, birisi doğal diğeri ise ihtiyaridir. Ölmeden önce ölmek kavramı ihtiyari olanı simgelemektedir. Aşıkların Hu halkası kur-. duğu, aşk meydanı ölmeden önce ölünen yerdir.
Ölmes burun can aççığın zehrin tattım (Divan-ı Hikmet, 31)
Mutu kable en temutu bolmağunça (Divan-ı Hikmet, 147)
Dastagul ham aşık bolğan ışk hancari basma! kılğan Tirik ölgen rangi solğan ışkı Hudaga mubtala (Oeste-i Gül, 136)
Fena fi'llah kavramı ise Allah'ta fani olmak demektir. Bu makama varış, yani fanilik, aşk yolcusunun insanı küçülten niteliklerden, nefsani duygulardan uzaklaşıp
ilahi vasıflarla donanmasını simgeler.
Nam u nişan heç kalmadı, la la boldum
Allah yadın a'ita-ayta illa boldum
Halis bolup m_uhlis bolup, lillah boldum
Fena fillah makamığa aştım mena (Oivan-ı Hikmet, 22)
248-------------------~ Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
----------------- Türk Oünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
Fena fillah makamığa yavuklaştı (Divan-ı Hikmet, 43)
Li maallah makamığa barmagunça
En temutu sarayığa klrmegünçe
Fena fillah deryasıga çommagunça
Beka billah gevheridln alsa bolmaz (Divan-ı Hikmet, 106)
Yasmaullah manziliğa barib yetib
Fana fillah asrariııda nurga batib
Baga billah sayranlnda özdln ketlb
o
Mayyit bihud b.olub anda yatsa kerek (Deste-i Gül, 12)
Fana fillah makaminda Hak mavJam ham sir boldim (Deste-i Gül, 77)
Tarikatni intahasi fana boliş
Fana bolgan kullar Hakka vasıl boldi (Deste-i Gül, 105)
Sonuç
Bu makalede aynı tarzda iki eseri ele almak suretiyle sergilemeye çalıştığımız
hikmet geleneği, Türk kültüründe geçmişten günümüze uzanan bir sürekliliğin
ürünüdür. Bu geleneğin temelini halkın büyük kutsallık atfettiği ozanların sosyal ve
dini içerikli şiirleri oluşturmaktaydı. İşte hikmet geleneği Türklerin İslamlaşmasıyla birlikte bu köklü temel üzerine bina edildi. Bu gelenek, Türk toplulukların ya
yıldığı Orta Asya' da Kafkaslar' da, Anadolu ve Balkanlar'da benzeri edebi şekiller
altında olmak üzere nesilden nesle aktarılmayı sürdürdü.
Burada ana hatlarıyla ele aldığımız bu konunun oldukça kapsamlı olduğunu
vurgulamakta yarar görüyorum. Hikmet geleneği hakkında bile çok sayıda kitap
yazılabilecek kadar ayrıntılı veriler bulunduğu söylenebilir. Türk dünya~ında bu
geleneğe dahil şairler, onların etkileri; bu gelenek çerçevesindeki edebi ürünler,
bunların edebi özellikleri, benzerlikleri ve farklılıkları ve hatta bu geleneğin Fars
ve Arap dünyası olmak üzere olası etkileri gibi pek çok mesele araştırılmayı bek
lemektedir. Biz gücümüz yettiğince ve ilgilendiğimiz konulara uygun olarak bu
konularda araştırma yapmayı sürdürec~ğiz.
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ------------------- 249
KA YNAKlAR 15
ARSLANOGLU, İbrahim (1984), Pir Sultan Abdallar, lstanbul, Erman Yayınevi.
BABADZHANOV, Bakhtiyar (2001), Hikmat, İslam na Territorii Byvşei Rossiiskoi lmperii, Entsiklopediçeskii Slovar, Prozorov, S. M. (Ed.), vypusk 3, Moskva, İzdatelskaia Firma "Vostoçnaya Literatura" RAN s. 115-116.
BARNES, John Robert (1997), "Osmanlı İmparatorluğu'nda Tarikatlar", Türkiye Günlüğü, sayı :45, (MartNisan 1997), s.113-117.
BiCE, Hayati (Haz.) Hoca Ahmed Yesevi, (1998), Divan-ı Hikmet, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
DEMİDOV, S. M, (1978), Sufizm v Türkmeni (Evolutsiya i Perejitki), Aşhabad, İlim.
DiVAN-1 HİKMET (Ahmad Yassavi (1992), Devani Hikmat, Haz. R. A. Abdişükürov, M. Hasani, U. Koçkar, Taşkent, Gafur Gulam Namidagi Naşriyat-Matbaa Birleşmesi).·
ERASLAN, Kemal (1998), Hikmet Geleneği, Yesevilik Bilgisi, Haz. fyl. isen, C. Kurnaz, M. Tatçı, Ahmet Yesevi Vakfı Yayınları, Ankara, s. 143-156.
. . GÖLP!NARLI, Abdülbaki (19S8), Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli Vilayet-Name, İstanbul,inkılap Kitabevi.
GORDLEVSKİ, V, (1988), Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. A.Yaran, Ankara, Onur Yayınları.
HAKKULOV, İbrahim, (1990), Ahmet Yesevi Hikmetler, Taşkent, Gafur Gulam Neşriyatı.
İSHAKOV, Yakubcan, (2002), Nakşbendiye Talimatı ve Üzbek Edebiyatı, Taşkent, Abdullah Namidağı Halk Mirası Naşriyatı.
KIRAVBAYEVA, A. (Haz.), (1991), Ejelki Dövir Edebiyeti, Ekinşi Kitap, Almatı, Ana Tili.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, (1993 a), Türk Edebiyatında İlk Mutasawıflar, 8. b., Ankara, Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, (1993 b), .. Ahmed Yesevi md.," İslam Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, Milli Eğitim Ba-sımevi, s. 210-215.
MELIKOFF, lrene, (1998), Hacı Bektaş, Efsaneden Gerçeğe, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları.
MİLLETLERARASI AHMET YESEVJ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, 26-27 Eylül 1991, Ankara, 1992.
NISANBAYEV, A. (1998), "Koja Ahmet Yassavi Dünyetanımının Eleymettik jene Filosofyalık Astarları", Akikat, No: 6, s. 26-33.
ÖZMEN, İsmail, (1995), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c. /, (7 3. yüzyıldan 7 6. yüzyıla kadar), Ankara, Saypa Yayın Dağıtım.
SABIROV, S., (1997), Kazakistan Tarihi, Almatı, Respublikalık Sapsa Kabineti.
SCHIMMEL, Annemarie, (1975), Mystical Dimensions of İslam, Chapel Hill, The University of North Caroline Press.
SNESAREV, G. P., (1969), Relikti Domusulmanskih Verovaniy i Obryadov u Uzbekov Harezma, Mosk-va, İzdatelstvo "Nauka".
SUHAREVA, O. A., (1960), İslam v Uzbekistane, Taşkent, Özbekistan İlimler Akademisi Yayınları.
Şuşud, Hasan-Lütfi, (1958), İslam Tasawufunda Hacegan Hanedanı, İstanbul, Doğan Kardeş Yayınları.
TABIŞALİYEVA, Anara, (1993), Vera V Turkestane (Oçerk istorii Religii Sredney Azii i Kazahstana), Biş-kek, "Az-Mak".
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33
--------------------- Türk Oünyası'nda Süreklilik Unsurları ...
TATÇI, Mustafa, (1991), Aşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları .
TRIMINGHAM, J. Spencer, (1971 ), The Sufi Orders in İslam, Oxford, Clarendon Press.
ÜZSEK Edebiyatı, Birinçi Tom, Taşkent, ÜzSSR Devlet Badi Edebiyat Naşriyat,
YALTKAYA, M. Şerafeddin, (1937), "Eski Türk Ananelerinin Ba.zı Dini Müesseselere Tesirleri", İkinci Türk Tarih Kongresi, İstanbul, Devlet Basımevi, s. 1-8.
YAMAN, Ali, (2004), Alevilik'te Dedelik ve Ocaklar, İstanbul, Karacaahmet Sultan Derneği Yayınları.
ULUDAC, Süleyman, (2002), Tasawuf Terimleri Sözlüğü, Gen. 2. b., ~tanbul, Kabalcı Yayınevi.
DİPNOTLAR
• Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkistan' da bulunan Yesevi-lik Araştırmaları Merkezi Uzmanı. '
Rus araştırmacı Demidov da, gelişmiş merkezlerdeki Sufilerin aksine, Ahmet Yesevi'nin şakirtleri olan Hakim Ata ve Seyyid Ata'nın haklarındaki kaynakların da sınırlı olduğunu ifade ederek, bununla göçebe halklarda yazılı edebiyatın gelişmediği sonucuna varılabileceğini ifade etmektedir. (Demidov, 1978: 38)
2 Örnek olarak Anadolu'daki tanınmış halk ozanları Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre verilebilir. İbrahim Aslanoğlu adlı bir halkbilimci Pir Sultan Abdallar adını taşıyan eserinde bu ozanı ve onu benzeri adlar kullanarak taklit eden ozanları incelemiştir. Bkz. (Aslanoğlu, 1984); Yine diğer Yunuslara ait olan ancak Yunus Emre'nin olarak şiirlerle ilgili de bilimsel çalışmalar yapılmış bulunmaktadır. (Tatçı, 1990)
3 Onun Hikmet geleneği dışında da etkileri söz konusudur. Örneğin Nisanbayev çok yerinde olarak Asan Kayğı'dan başlayarak Abay'a kadar Kazak akınlarının eserlerinde Ahmet Yesevi'nin etkisinin açık olduğunu örneklerle ifade etmektedir. (Nisanbayev, 1998: 28)
4 Yesevilik Araştırmaları Merkezi'nde Edebiyat uzmanı Aynur Abdiresilkızı tarafından Hakim Ata'nın bu eserinin bir elyazması nüshası gerek transkripsiyon gerekse Kazakça olarak yayına hazırlanmaktadır. Bu çalışma tamamlandıktan sonra onu Divan-ı Hikmet ile içerik bakımından karşılaştırmayı amaçlayan bir makale hazırlamayı düşünüyorum.
5 Eski Türk inanç ve gelenekleri ile Yesevi Yolu'nun benzerliklerine ilişkin şu örnek bile oldukça anlamlıdır. . .. Yakut/arda lsı alı ayininde kımız hazırlanır ve toplanan cemaat birbirlerinin eİlerini tutarak halka-daire teşkil ederler ve (Hu, hu, hu!) diyerek dans ederler ... (Yaltkaya, 1937: 2-~)
6 Cem ibadetinin bir diğer adı da halka na,mazıdır.
7 Oblast, Sovyet döneminden kalma ancak bugün de kullanımı süren eyalet karşılığı bir sözcüktür.
8 2003 Temmuz ayında Kayındı Köyü'nü ziyaretimizde edindiğimiz bu elyazması eserin transkripsi-yonu Yesevilik Araştırmaları Merkezi uzmanlarından Seyfullah Molla Kanağatulı tarafından yapılmıştır.
9 Hikmetlerde pir ve pir-i kamil deyimleri sık sık geçmektedir. (Ayrıca bkz. Bice, 1998: 14, 25, 31, 48, 72, 118 ve devamı)
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33 ----------------------- 251
10 hastaları iyileştirme amacıyla da kullanılmaktadır. Bu işlevin kökeni de İslam öncesi Türk dinVtıbbi amaçlı ritüellere dayanmakta olup, İslam'dan sonra da yaşamayı sürdürmüştür. (Ayrıca bkz. Snesarev, 1969: 54)
11 Sesli ve sessiz zikire ilişkin çeşitli tartışmalar için bkz. (ishakov, 2002: 10-21 l
12 Burada tarikata girmek deyimi ile zikr meclislerine katılmaya işaret ediliyor.
13 Tarikatların bazılarınca zikir sırasında müzik, raks u sema ve hatta sesli zikir bile dinen uygun görülmemektedir. Örnek vermek gerekirse 24 Temmuz 2004'te Özbekistan, Kokand'da görüştüğümüz bir Nakşibendi Şeyhi bize bu yöndeki görüşlerini anlatmıştır. Günümüzde ba.zı Nakşibendi kolları
nın ise müzik olmaksızın zikr-i cehr yaptıklarını biliyoruz. Özbekistan'ın Namangan ve Andican şehirlerinde bu zikir tarzını benimseyen dini topluluklar bulunmaktadır.
14 Ayrıca dört Halife, Adem, Musa, İbrahim, Eyüp, Zekeriya, Yakub, Yunus, Yusuf Peygamberlere ve başka mutasawıf ve şahsiyetlere de Hikmetlerde yer verilmekt~dir. Burada bu konudaki örneklere yer vermiyorum.
15 Rusça kaynakların çevirisi yardımcılarım H. Bektaş, E. Akgün ve A. Azimov tarafından yapılmıştır.
Hacı Bektaş Veli/ 2005-33