Download - Fransızca Oyun Kelimeleri 3
abreuver içirmek; sulamak
accroître çoğaltmak, artırmak, yükseltmek; çoğalmak, artmak, yükselmek
affranchir azat etmek
aiguiller (trene) makas açmak; yön vermek, yöneltmek
aplanir düzleştirmek; düzeltmek, güçlükleri yenmek
appesantir Rendre moins actifs, moins prompts quelqu'un, ses mouvements : La fatigue appesantit sa marche
asile [le] sığınak; konut, barınak; düşkünler yurdu
bondir sıçramak, zıplamak, hoplamak
bord [le] kenar; sahil, kıyı; kenar süsü, şerit; zırh; gemi bordası
brigand [le] eşkıya, haydut
carrière [la] koşu yeri;ömür boyu; meslek yaşamı, kariyer; taşocağı
contenir içine almak; (bir yerde) tutmak, durdurmak; içermek
coursier [le] [la] kurye, ulak
crin [le] yele, sert kıl
croupe [la] sağrı
déchiré yırtılmış, yırtık; yüreği paralanmış
défiance [la] kuşku; güvensizlik
détour [le] yön değiştirme, dönme; dolambaç, kıvrıntı, dönemeç; dolambaç
devancer önünden gitmek, öne geçmek; önce gelmek
difformité [la] biçimsizlik
écaille [la] (hayvanda\balıkta) pul; bağa; kabuk
écume [la] köpük; atın teri
éluder işin içinden çıkmak, sıyrılmak
embarquer (gemiye) bindirmek, yüklemek; (gemiye) su girmek; bir işe sokmak; hapse götürmek; (taşıta) binmek; geziye çıkmak
encenser Honorer quelque chose ou quelqu'un en agitant l'encensoir devant lui Flatter quelqu'un avec des louanges excessives : La presse l'encense.
enclin eğilimli, hevesli, yatkın
endurer çekmek, katlanmak, dayanmak
entourer sarmak, kuşatmak; çevrelemek
essieu [le] dingil
essuyer silmek; kurulamak; kurutmak; (bir hale) uğramak
s'évanouir Se dissiper, cesser d'être : Ses illusions se sont évanouies.Perdre connaissance, tomber en syncope : Elle s'est évanouie en apprenant la nouvelle.
excepter dışında tutmak
fougue [la] atılganlık; canlılık, şevk
fracasser çatır çatır kırmak, parçalamak
Frissonner Être agité d'un tremblement dû au froid ou à un état fébrile ; avoir des frissons : Frissonner de fièvre.
furtif, furtive Qui passe rapidement, presque inaperçu : Des apparitions furtives.
gueule [la] hayvan ağzı; ağız
hérisser (tüyünü) diken diken yapmak
humecter ıslatmak, nemlendirmek
impétueux coşkun; sert, şiddetli
impitoyable acımasız, katı yürekli, merhametsiz
indignation [la] hoşnutsuzluk; gücenme
indompté uysallaşmamış; önlenemez
inouï işitilmemiş, duyulmamış; olağanüstü
intrépide yılmaz, korkusuz, gözü pek, cesur
javelot [le] mızrak
jouet [le] oyuncak
mânes (les) Aïeux considérés comme vivant dans l'au-delà.
marâtre [la] üvey ana, analık
mêler karıştırmak
moissonner ekin biçmek, ürün kaldırmak; çok miktarda toplamak
mugissement [le] böğürme; gürüldeme
naufrage [le] (gemi) batma; batma, yıkılma
naufrager batmak
oisif işsiz; kullanılmayan, işletilmeyen
oisiveté [la] işsizlik
opprobre [le] yüzkarası, utanç, ayıp
os [le] kemik
paisible gürültüsüz, patırtısız; sakin, sessiz; dertsiz, üzüntüsüz
pâture [la] yem; ot; otlak; yiyecek, besin
pensif düşünceli
poussière [la] toprak tozu
prosterner yerlere kapandırmak, secde ettirmek
rassasier (birinin) karnını doyurmak; tatmin etmek; bıktırmak
rebuter yıldırmak, usandırmak; bezdirmek, hoşa gitmemek
recourber courber au niveau
rejeton [le] filiz, sürgün; döl, torun
repli [le] iki katlı kıvrım; büklüm; geri çekilme
réprouver reddetmek; kınamak; cehennem azabı vermek
ressusciter diriltmek; dirilmek
ronce [la] böğürtlen; (tahtada) karışık damar
rougeur [la] kırmızılık, kızıllık; (yüzde) kızarma
sceau [le] mühür, damga
scélérat [le] [la] alçak kimse, hain, vicdansız, hergele
sédition [la] ayaklanma, başkaldırma, isyan
servile köle gibi; aşağılık, bayağı
sillon [le] saban izi, karık; iz
subir (bir hale) uğramak, maruz kalmak; katlanmak
sucer emmek
tige [la] sap; kök
tigre [le] kaplan
transir üşütmek, dondurmak; çok üşümek, donmak
tréssaillir ürpermek; titremek
tributaire Qui dépend de quelqu'un, de quelque chose d'autre : Une économie tributaire de l'étranger
urne [la] vazo, testi; oy sandığı
verser dökmek, boşaltmak, akıtmak; kadeh doldurmak; (arabayı) devirmek; (para) yatırmak, ödemek; (araba) devrilmek
voûter tonozla kapamak; kamburlaştırmak