Melek Yüzlü Babam
Özlem BEKSARI Gelini (Cemo'nun Eşi)
En heyecanlı günümde tanıştım melek yüzlü babam ile... Kapının zili
çaldığında karşımda, bilindik kayınpeder olmasının ağırlığıyla
somurtacak bir adam beklerken, her zamanki gülümsemesiyle girdi
kapıdan... Eşimi değil de, sanki onun o tatlı yüzünü görünce uçup gitmişti
heyecanım, yerini mutluluğa bırakarak... Annemle (Nuray ŞERBETÇİ)
daha önce tanışmıştım. Ama onunla tanışacak olmak çok korkutmuştu
beni (onu tanıdıktan sonra kendime hep güldüm).
Daha hiç konuşmadan bana sarılıp sakin olmamı söylemesi beni çok
şaşırtmıştı. Ve gece boyunca o tatlı gülümsemesiyle hep içimi ısıttı.
Tanıyanlar çok iyi bilir; en önemli özelliklerinden biri en gergin ortamı bile
yumuşatan o tatlı sesiyle anlattığı fıkralardı babamın... Beni istemesi de
fıkra gibi olmuştu...
Evlendiğim zaman "anne-baba diyemem" derdim hep, ama gerçekten
anne-baba gibi olmuşlardı benim için... Ağzımdan istemsiz olarak çıkan
61
2003, Cem'in Eşi Özlem, Nişan Töreni
ilk 'baba' kelimesinde utanç, heyecan ve her zamanki tatlı sıcaklık vardı
yine içimde... Ne kadar şanslı olduğumu tanıdıkça anladım, Muzaffer
ŞERBETÇİ'ye baba diyebilmek... O şerefi, o gururu hissedebilmek...
Aramızdan ayrıldığını Altan Abiden ilk duyduğumda tek hissettiğim şey
ablamın tokatlarının acısı oldu... Olamazdı ki... Daha yeni 'baba'
demiştim ona, daha çok tavla maçımız vardı, daha yeni öpmeye
başlamıştım gıdığını, daha çok 'otur bakalım, şu bulmacayı çöz'
diyecekti... Hala da inanamıyorum aslında. Onun gidişi 'iyiler erken
ayrılır' tezini doğrular gibiydi...
Cenaze törenine kadar içimde bir kor vardı beni yakan. Şanssızım
diyordum, biraz daha olsaydım yanında, birkaç yıl daha kızı olduğumu
hissetseydim... Ama cenaze günü içimdeki kor yerini gurura bıraktı. Az
bir zaman da olsa 'kuzusu' olmuştum onun. 2 yıllık da olsa kızıydım... Ve
en önemlisi artık ŞERBETÇİ'ydi soyadım...
HAYATIMDA TANIDIĞIM EN MÜKEMMEL İNSANLARDAN BİRİNİN
ÇOCUKLARINDAN BİRİYDİM ARTIK...
62
Seçkin Bir Bilim Adamının Arkasından!..
Ömer DEMİRAĞ Arkadaşı, Harita Y. Müh.
Haritacılık camiası ikinci kuşağı hocalarından, yeri doldurulması güç Prof.
Dr. Muzaffer ŞERBETÇİ'nin arkasından bir kere daha saygıyla eğiliyorum.
Herkesin sevdiği ve saygı duyduğun Muzaffer Hocanın arkasından
dostları, öğrencileri, arkadaşları, hastane personeli, Onu tanıyan herkes
ağladı.
Muzaffer ŞERBETÇİ, ikiz kardeşler olarak kız kardeşi ile birlikte,
01.01.1936 tarihinde, Kahramanmaraş'ta doğdu. Babası Ali Efendi,
ondaki zeka üstünlüğünü görmüş olmalı ki, 5 yaşında iken ikiz kız kardeşi
ile beraber onu Kuran Kursuna göndermiş. Altı ay içinde Kuranı okumaya
başladığı ve birkaç defa hatim ettiği bilinmektedir. Hazır cevap oluşu,
okula gitmeden para hesaplarını, çarpma bölmeyi yaptığı, Türkiye
haritası üzerinde şehirlerin yerlerini çabucak göstermesi, gazeteleri
okuyabilen bir çocuk olması nedeni ile, herkes onu çok seviyordu.
63
Ömer DEMİRAĞ, A. BİLGİLİ, Muzaffer ŞERBETÇİ
Öğretmenlerin arzusu üzerine, 5 yaşında iken ilkokula ikinci sınıftan
başlatılmıştı. Kaydettiler ve hiç zorlanmadan henüz 10 yaşında iken
ilkokulu “Pekiyi” derece ile bitirmişti.
Aile Reisi Ali Efendi, sağlık memuru olduğu için, onu okutacak gücü yoktu.
Bir an evvel hayata atılması ve para kazanması için meslek öğrenmesi
gerekeceğini düşünerek, onu Kahramanmaraş Erkek Sanat Enstitüsü
Tesviye Bölümüne kayıt ettirmişti. Çok çalışkan olması nedeni ile
öğretmenleri onu, Ankara 2. Sanat Enstitüsüne gönderdiler. 1951 yılında
Enstitüyü birincilikle bitirdi.
Ali Efendi'nin, ona küçük bir atölye açmak için yaptığı teşebbüsler boşa
gitti. Zira gerekli krediyi bulamamıştı. Muzaffer ŞERBETÇİ'nin seçeceği
tek yol burslu bir Yüksek Okulda okumak olmuştur.
O yıllarda, Sanat Okulunu bitirenlerin gidebileceği tek Yüksek Okul, eski
ismi ile İstanbul Yıldız Teknik Okulu idi ve “Mühendis” yetiştiriyordu.
Yaptığı araştırmalarda burs veren bir devlet kurumu bulamamıştı. Çok
üzgündü. Okuma hayalleri sona ereceği bir anda, gazetede bir ilan
görmüştü. Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü, gazetelere verdiği ilanda,
“Türkiye Kadastro işlerinin bir an evvel bitirilmesi ve vatandaşlar
arasındaki arazi ihtilaflarının giderilmesi, tarım reformunun yapılması,
kentlerde imar planlarının yapılması için lüzumlu olan hali hazır
haritaların yapımı, baraj, yol, liman projelerinin altlığını teşkil eden
kadastral planların yapımı için Harita ve Kadastro Mühendisleri
yetiştirmek üzere 50 öğrenciye burs verileceğini, isteyen lise, sanat
okulu, Tapu Kadastro Meslek lisesi mezunlarının müracaat etmelerini,”
belirtilmişti. Hemen müracaatını yaptı ve İstanbul'a gelerek sınava girdi.
Bir hafta sonra listeler asıldığında ismini üst sıralarda görünce çok
sevinmişti. Başarmıştı ve sevincini babasına bir telgraf çekerek haber
verdi.
64
Okul açıldı. Ayın sonunda 125 lira
olan bursunu alır almaz ilk işi, 25
l i ras ın ı Ankara 'da okuyan
ağabeyine göndermesi, ona çok
mutluluk vermişti.
Okulda, yeni arkadaşlarla çabucak
kaynaşt ı . Hemen DÖLLER
gurubunu kurdu ve bu grup
m e z u n o l u n c a y a k a d a r
birbirlerinden hiç ayrılmadılar.
Bilhassa sınavlarda o ortada grup
e t ra f ı nda onu h i ç ya ln ı z
bırakmıyordu. Böylece dört yıl
çabucak geçti.
Yıl 1956... Henüz 20 yaşına girmemişken genç bir mühendis olmuştu. O
yıl Teknik Okulda Yüksek Mühendis olmak için bölüm açılmıştı. Sınava
girdi ve kazandı. Ancak onun bütün emeli yurtdışında öğrenimini devam
ettirmekti. Teknik Okulun Yüksek Lisans Giriş Sınavını kazanmasına
rağmen bırakıp Almanya'ya gitti. Bir yıl Hamburg Eyalet Harita
Dairesinde çalıştı. Aldığı aylık 500 DM'tı ve para artırmak mümkün
değildi. Bütün olanaksızlıklara rağmen işi bırakıp Bonn Üniversitesi'ne
kaydını yaptırdı. O zaman ben Kassel şehrinde bir Lisanslı Ölçme
Bürosunda (ÖBV) çalışıyordum. Onun ısrarı ile ben de Bonn
Üniversitesi'ne kaydımı yaptırdım. İki garibanın hayat mücadelesi
yeniden başlamıştı. Ancak bizden evvel bu mücadeleyi veren Ahmet
AKSOY ve Erdoğan ÖZBENLİ arkadaşlarımızın bizlere çok yardımcı
olacaklarına inanıyorduk.
65
Ağabeyi, Necdet
Yıl 1963... ŞERBETÇİ üniversiteyi bitirdi. Onun iyi bir bilim adamı
olacağını keşfeden Prof. Dr. Helmut WOLF olmuştu. Ona, “Asistan” olarak
yanında çalışmayı teklif ettiği zaman, çok mutlu olmuştu. Ancak ilk altı ay
maaş almadan nasıl geçinecekti? Bu sorunu halletmesi gerekiyordu. Tam
o sırada bir arkadaşı ona garanti verdiğinde, sevincinden iki damla yaşın
gözlerinden aktığını asla unutamam.
Muzaffer ŞERBETÇİ, dünyanın sevgi bahçesi olduğuna inanırdı ve
insanlara hoşgörü ile bakan müstesna bir insandı. Sevgisiz
yaşanamayacağına inandığı için, sevgi dolu bir insanla hayatını
birleştirdi... Çok mutlu oldu ve mutlu öldü...
Mesleğine ve meslektaşlarına büyük saygısı vardı. Hocalarını, yaşlı ve
hasta meslektaşlarını arar bulur, onları sık sık ziyaret eder, hatıralarını
dinlerdi.
“Başarılı olmak için önce insan olmak, insanları sevmek, onlara yardım
etmek,” düsturunu hayatı boyunca hiç unutmadı.
66
Vor dem Aalener Jugendherberge,
Haziran 1962: 3 Silahşörler:
Ömer DEMİRAĞ,
Abbas BARIŞKANER,
Muzaffer ŞERBETÇİ
İyi bir bilim adamı, iyi bir hoca, iyi bir baba, iyi bir koca idi. Sakin, son
derece sabırlı, sevecen ve sempatikti. Sevgi ve mutluluğun olduğu yerde
başarının geldiğine her zaman inanmıştı. Öldüğü zaman dahi sevgi
mimiklerini, yüzünde görmek mümkündü.
Muzaffer ŞERBETÇİ, iyi bir dostum, Almanya'da kader birliği yaptığım
arkadaşımdı. O, dost ve arkadaşlarını kırmaktan korkardı. Çok çeşitli
dostu vardı. Bazen Anadolu'dan gelen garibanların hamisi, bazen burs
alamayan öğrencilerin dertdaşı olurdu. Toplantılarda karşıt fikirli kişileri
hoşgörü ile bir noktada birleştirmeye çalışırdı.
Bilgisi ile asla övünmeyen, çok mütevazı bir insan olduğu kadar, bilgisine
inandığı büyüklerine çok sevgi ve saygı gösterirdi.
En çok gezdiği yerler, eski kitapçılar, sahaflar çarşısı, eski harita satan
yerlerdi. Bilmeden seçtiği mesleği çok sevmişti. Öğle yemeği parası ile bir
kitap almak, ona daha fazla mutluluk verirdi. Geride bıraktığı kitapların,
bir kütüphanede veya üniversitede değerlendirilmesi, onun en büyük
vasiyeti idi. Gerek Almanya'da, gerekse Türkiye'de kazancının önemli bir
bölümünü kitaplara yatırdı. Saygıdeğer eşi Nuray ŞERBETÇİ onun tek
güvencesi idi. Nitekim onun teşebbüsü ile bir ev sahibi olabildiler.
Ameliyat olmasına karar verdiğimiz zaman, bütün yolları ve olasılıkları
düşündük. Bazı hastaneler, ödenmesi mümkün olmayan paralar istediler.
O, yine her zaman olduğu gibi, mütevazı Devlet Hastanesini tercih etti.
Ameliyata gitmeden evvel, çok sevdiği, ona yakışan bıyıklarını
kesmişlerdi. Daha da gençleşmişti. “Bir hafta sonra tekrar evinde
olacağını, yarım kalan kitabını tamamlayacağını,” söylüyordu. Yedi
günlük nekahet devresinde kimse ile görüştürülmemeye özen gösterildi.
21.02.2005 Salı günü, aile efradı ve dostları çok sevinçliydi. Zira o gün
hastaneden taburcu edilecekti. Saat 16.00'daki telefon görüşmesinde,
“Dostlarına tekrar kavuşacağı için çok mutlu olduğunu,” söylemişti. Evine
67
götürülmek üzere hazırlanıyordu ki, 17.15 de birden fenalaştı... 17.30'da
tekrar ameliyata alındı... Kalp yeniden açıldı... Ancak netice çok acı ve
vahimdi. İkinci kuşağın çok değerli üyesi, Muzaffer ŞERBETÇİ'yi
kaybetmiştik... O anda yüzündeki mimikler, “Arkadaşlarını, dostlarını
öğrencilerini üzdüğü için, onlardan özür diliyordu,” sanki... O gece onu
hastanenin gasilhanesindeki özel soğuk hava odasına koyarken birden
ürperdim. Tüylerim diken diken oldu. Bu soğuk küçük daracık odacıkta
yalnız başına nasıl kalacaktı? Üstelikte kare karalamayı ve Sudoku
bulmacalarını yanına almaya zaman bulamamıştı... Çok uzun bir gece
geçti aradan. “Belki uyanmıştır,” diye tekrar gittiğimde, yüzü yine
gülüyordu... Gözleri bir daha açılmamak üzere kapanmış, çenesi
konuşmamak üzere bağlanmıştı... İnanamadım öldüğüne... Öpmek
istedim, aramızdaki parolayı yapmak istedim, ama hiç birini
yapamadım... Birkaç damla gözyaşı ile yüzünü kapadım...
Duygulandım... “Dünyada onsuz nasıl yaşayacağımı” düşündüm...
Hareket edemiyordum. Kala kaldım orada... Biraz konuştum, dertlerimi
tekrar ettim ve doğru eve gittim... Ve bu satırları karaladım.
Ruhun şad olsun Sevgili Dostum.
Sen, unutulmayacak, daima anılacaksın... Haritacılık mesleğinde örnek
bir hoca olarak, hafızalardan asla silinmeyeceksin!..
68
Muzaffer Şerbetçi Eserlerinde ve Anılarda Yaşıyor!..
Ahmet AKSOY Prof. Dr.
Prof. Dr. Muzaffer ŞERBETÇİ'yi 21 Şubat 2005'de kaybettik. Onun ani,
beklenmedik, zamansız ölümü sevenlerinde ve meslek camiasında büyük
üzüntü yarattı.
Aziz dostum ve değerli meslektaşım, saygın bilim adamı Muzaffer
ŞERBETÇİ, Yıldız Teknik Okulu, Harita ve Kadastro Şubesinde bana göre
bir alt sınıfta öğrenci idi. Ancak birbirimizi yakından tanımamız, 1965'de
ikinci kez Almanya'ya gittiğimde Bonn Üniversitesi, Teorik Jeodezi
Enstitüsü'nde birlikte çalıştığımız yıllarda gerçekleşti. O 1956 yılında
Yıldız Teknik Okulu'nu mühendis unvanı ile bitirdikten sonra Türkiye'de
değişik kamu kurumlarında görev almış, Şubat 1960'da Almanya'ya
giderek önce Hamburg'da ve daha sonra Bonn'da değişik kurumlarda
çalışmış, 1961-1963 yıllarında Bonn Üniversitesi Jeodezi Bölümü'nde
yüksek lisans öğrenimini tamamlamış ve aynı üniversitenin Teorik
Jeodezi Enstitüsü'nde Alman Araştırma Kurumu araştırma elemanı olarak
69
30. Yıl Plaketi ve Yemeği, Dedeman Oteli, 1986, Prof. Dr. Ahmet AKSOY
çalışmaya ve aynı zamanda direktör Prof. Dr.-Ing. Dr. multi h.c. Helmut
WOLF yönetiminde Doktora Çalışmalarına başlamış, Mart 1964'de aynı
Enstitüde bu defa bilimsel araştırmacı olarak görev almıştı ve bu görevini
sürdürüyorken doktora çalışmalarına da devam ediyordu. Ben ise aynı
enstitüde doçentlik tezimi hazırlamak üzere bilimsel araştırmacı olarak
Ağustos 1965'de çalışmaya başlamıştım.
Manfred BONATZ, Karl Rudof KOCH, Ulli SCHATZ, Bertold WITTE, HAASE,
GOTTSCHALK ve diğerleri ile Enstitünün koridorunda iki yanlı odaları
paylaşıyorduk ve güvenli ve mutlu, tam bir uyum içinde çalışmalarımızı
sürdürüyorduk. Bu koridor, sonradan da sürecek olan güçlü dostlukların
bir tür atölyesi idi. Muzaffer sakin kişiliği, sevecenliği, güleçliği, esprileri
ve fıkraları ile bu koridorun sevilen kişisi, abartısız gözdesi idi.
Dostluklarımızı perçinleştiren diğer önemli sosyal aktivitemiz, haftada bir
akşam, hafta sonları bir araya gelerek sürdürdüğümüz Kegel Oyunu (Bir
çeşit Bowling) idi. Muzaffer iyi bir Kegel oyuncusu idi ve duruma göre
kullanılan değişik büyüklükteki ağır masif toplara parmakları ile yön
70
Prof. Dr. Ahmet AKSOY
vererek ustaca fırlatır ve hedefte istediği figürleri devirirdi. Muzaffer aynı
zamanda usta bir fıkra anlatıcı idi ve çok zengin bir birikimi vardı. Bu
toplantılarda fıkraları ve esprileri ile etrafa neşe saçar, tüm haftanın
yorgunluğunu atmamızı sağlardı. Bazı fıkraları diyalekt denilen
Almanya'nın değişik yörelerinin şivesinde ya da lehçesinde anlatır ve hem
neşelendirir, güldürür, hem de taktir toplardı.
Stres atma yollarımızdan birisi de Venusberg'te (Bonn'da bir semt) Mini
Golf oyunu idi. Bu oyuna genellikle, daha çok Türk dostlarımızla ailece
giderdik. Mini Golf deyip geçmeyelim. Bilirsiniz; Mini Golf topu ile sırayla
çeşitli etaplarda değişik engelleri aşmak gerekir ve bunun için golf sopası
ile topa uygun hız ve doğrultu vermek zorunluluğu vardır. Muzaffer bu
oyunda da bir usta idi ve kazandığı puanlarla oyun ücretinde önemli
indirimler sağlardı.
Görev dışında da sık sık ailece bir araya gelmemizde Muzaffer, 1963
yılında evlendiği ve kendisine hayatı boyunca, bir bilim adamının
karşılaştığı güçlüklerde yanında yer alıp anlayışla, arkadaşça, dostça
destek veren eşi Sevgili Nuray Hanım ile katılıyordu ve bu çift her
yönüyle, yeni yürümeye başlamış oğulları Murat'la çok uyumlu ve mutlu
bir aile tablosu çiziyordu. Bu aileye daha sonra Altan ve Cem katılarak
ailenin mutluluğunu artırmışlardır.
Muzaffer'in en belirgin hobisi eski kitapçıları dolaşması idi. Eğer işyerinde
ve evde değilse, Muzaffer büyük bir olasılıkla bir eski kitapçının
önündedir. Bu sayede mesleki alanda ve doğal bilimlerde zengin bir
kitaplık oluşturmuştu ve umarım bu kitaplardan meslek çevrelerinin
yararlanması için yol ve yöntem bulunur.
Ben 1967 Ağustosunda bu güzel dost çevresinden ayrıldım. Muzaffer ise
23 Nisan 1968 tarihinde Dr.-Ing (Dr.-Müh.) unvanını kazanarak Mayıs
1968'de Türkiye'ye dönmüş ve KTÜ (Trabzon) Mühendislik-Mimarlık
Fakültesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü'ne öğretim
71
görevlisi olarak görev almış, 1972'de Doçentlik sınavını kazanarak aynı
bölüme doçent olarak atanmış, Haziran 1978'de Profesörlüğe
yükseltilerek bu unvanla görevlendirilmişti. 1995'de Kocaeli
Üniversitesine ve 1998'de Yıldız Teknik Üniversitesine geçen ŞERBETÇİ,
bu üniversitelerde de değişik dersler vermiş, akademik görevler
yürütmüş ve 1 Ocak 2003 yılında yaş haddinden emekliye ayrılmıştı.
Muzafferle yakın dostluğumuz, Trabzon'a aynı bölüme ders vermek için
gittiğim yıllarda, daha sonra onun İstanbul'a gelişi ile İstanbul'da da
güçlenerek sürdü. Onun erken ölümü, ailesi ve dostları gibi beni de
derinden etkiledi.
Sevgili Muzaffer, görüş ve kanaatlerinde tutarlı, istikrarlı ve ilkeli bir
insan, başarılı bir bilim adamı ve aynı zamanda alçak gönüllü ve sevecen
bir gönül adamı idi. Akademik hayatında çok verimli olmuş, “Bestimmung
und Berücksichtigung von Algebraischen Kortrelationen bei
Gravimetermessungen -Gravite Ölçülerinde Cebirsel Korelasyonların
Belirlenmesi ve Dikkate Alınması” konulu doktora tezi ile bilim dünyasına
adımını attıktan sonra, yönettiği proje ve doktora tezleri yanında, değişik
konularda Türkçe ve yabancı dilde yazdığı kitaplar, makale ve değişik
konferans ve bildirilerle bilime katkı sağlamış ve bilim dünyasındaki
saygın yerini almıştır.
Bunlardan, “Über einige Formen der gruppenweise Ausgleichung
Dengelemede Gruplara Ayırmanın Bazı Şekilleri” (Mitteilungen aus dem
Institut für Theoretische Geodäsie der Universität Bonn, Nr. 18, Bonn
1973), özellikle yoğunlaştığı ve değişik makale ve bildirilerde de işlediği
“dengelemede gruplara ayırma “ konusunun, Bonn Üniversitesinin özel
yayın olarak bilim dünyasına sunduğu bir çalışmadır. İkinci Dünya
Savaşından sonra Orta Avrupa Nirengi Ağının dengelenmesinde
uygulanan bu yöntem, zaman içindeki teori ve uygulamadaki
gelişmelerle yeniden işlenen bir konuyu içermektedir.
72
Prof. Ergün ÖZTÜRK ile birlikte hazırladıkları üç cilt; Dengeleme Hesabı I,
2. baskısı yapılan Dengeleme Hesabı II (1995) ve Dengeleme Hesabı III
(1992), (KTÜ Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Yayınları) teorik
gelişmeleri içeren ve sayısal örneklerle zenginleştirilen ve başvuru
eserleri olarak konusunda Türkçe önemli bir boşluğu dolduran
çalışmalardır.
Sevgili Muzaffer, hesaplama tekniğinin inceliklerine merak sarmış bir
hesap cambazı idi. Pratik Hesap (KTÜ Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi
Yayınları, Trabzon 1993) ve Doç. Dr. Veysel ATASOY ile birlikte hazırladığı,
2. baskısı yapılan Jeodezik Hesap (1994), (KTÜ Mühendislik ve Mimarlık
No: 153/40, 1990, Trabzon), öğretim ve uygulama çalışmalarında
yardımcı kitaplar olarak, çok sevdiği rakamlarla oynama tiryakiliğinin
örneklerini içermektedir.
Fakat Meslek Tarihi Muzafferin en büyük tutkusu idi. Bu konuda ilk eserini
Dünyada ve Türkiye'de Jeodezi Tarihi Kronolojisi (Trabzon 1974) olarak
vermiş, bunu Haritacılık Bilimi Tarihi, (Harita Dergisi Özel Sayı No 15,
Harita Genel Komutanlığı Ankara 1995) ve Türk Haritacılık Tarihi (TMMOB
Harita Kadastro Mühendisleri Odası Yayını, Ankara 1995) izlemiştir.
Muzaffer'in bu doğrultudaki son çalışmalarından, Harita Bilimi Tarihinde
Biyografiler (YTÜ Yayınları 1999)'de, Haritacılık Bilimi'ne katkısı olan 600
dolayındaki kişinin kısa biyografilerini vermektedir. Tarihsel kişiliği olan
bilim ve meslek adamları, soyadı alfabetik sırasına göre; biyografik bilgi
düzeni olarak da, doğum tarihi ve yeri, ölüm tarihi ve yeri, milliyeti, esas
mesleği, haritacılığa katkısı ve diğer ilginç yönleri açıklanmakta, kitabın
sonunda bu kişilerin doğum ve ölüm tarihleri ve ilgili sayfanın numarası
verilmektedir. Kitaptaki isimlerden yaklaşık % 5'i de Türk bilim adamları
ve kişilerdir. Örneğin Piri Reis, Al Biruni, İbni Sina, İbrahim Mürsel, Ali
Kuşçu, Kadızade Rumi, Uluğ Bey kitapta yer alan kişilerdir. Son dönem
haritacılığa katkısı olan bilim adamları ve kişiler olarak Muhittin ARAN,
Tevfik ATEŞ, Abdurrahman AYGÜN, Macit ERBUDAK, Fatin GÖKMEN,
73
Ömer Kadri KORAY, Mehmet Şevki ÖLÇER, Salih Zeki, Ekrem ULSOY,
Celalettin SONGU, Burhanettin TANSUĞ, Mümtaz TARHAN, Halit Ziya
TÜRKKAN isimleri geçmektedir.
Türk Haritacılığı Bibliyografyası Kitaplar Tezler (1800 2000) (YTÜ Yayını,
1999)'da 1800 yılından 2000 yılı sonuna kadar, mesleğimizle doğrudan
ya da dolaylı ilişkili kitaplar 13 sınıfa ayrılarak ve her sınıf kendi içinde
tarih sırasına göre düzenlenmiş listeler halinde verilmektedir. Toplam
kitap ve tez sayısı 1250 dolayındadır. Yayının son sayfalarında yayını
yapan yazarların listesi ve kitap içindeki grup ve sıra numaraları
verilmektedir. Tezler bölümünde, doktora, doçentlik ve profesörlük
takdim tezleri yer almaktadır. Doktora tezlerinde, doktora tezi yöneticisi,
ya da danışmanı da belirtilmektedir.
Yoğun ve uzun bir emek ve araştırma gereken böyle bir çalışma, Türkçe
kaynak gerektiren çalışmalarda, Prof. Dr. Ahmet YAŞAYAN'ın “hkm
Dergisi” Sayı 92'de ifade ettiği gibi çok değerli bir başvuru kitabı olarak
değerlendirilmelidir.
Türk Haritacılığı Bibliyografyası 2, Makaleler-Bildiriler (1924-2000) (YTÜ
yayınları 2000)'de 1924 yılından 2000 yılına kadar yayınlanmış olan
yaklaşık 5000 makale ve bildiri, Türkçe ya da yabancı dilde, yurtiçi ya da
yurtdışında yayımlanmış olmaları gibi değişik bilgileri ile belirli bir
düzende listelenmiştir.
Diğer bir çalışma olarak, Türk Haritacıları (YTÜ Yayınları İN.JFM 2002)'de
hazırlanan ve yayınlanan kitapta 1 Ocak 2002 tarihi itibari ile,
üniversitelerdeki yedi bölümün durumu hakkında bilgi verilmekte, bu
bölümlerden mezun olan mühendislerin sayıları ve bu bölümlerdeki
öğretim kadrosu başlangıcından günümüze verilmektedir. Bölümler,
açılış sırasına göre sıralanmıştır. Daha sonraki bölümlerde, bölüm-bölüm
ve mezuniyet yılına göre mezunların listeleri yer almaktadır. Kitabın
sonunda üç ayrı dizin bulunmaktadır: Doktora, Yüksek Lisans ve Lisans.
Bu dizinlerde soyadı sırasına göre isimler listelenmekte mezuniyet yılları
ve Bölümlerin adları yer almaktadır.
74
Böylesine çalışmaların nasıl bir emek gerektirdiğini tahmin etmek güç
değildir. Mesleğimize hizmet etmiş kişilerin, Türkiye'de bu kapsamda ele
alınmış olmasının başkaca bir benzeri ve örneği yoktur. Muzaffer bu
çalışma ve eserleri ile ölümsüzleştirdiği değerlerle birlikte kendisi de
ölümsüzleşmiştir.
Son çalışmalarından birisi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Jeodezi ve
Fotogrametri Mühendisliği Bölümü'nün, Kuruluşunun 50. Yılı anısına
hazırlanan “50. Yıl Albümü”ne olan katkısıdır. Bölümün öğretime
başladığı 1949-1950 yılından 1999 yılına dek Bölüme ilişkin bilgiler ve bu
sürede mezun olanların listesini içeren bu Albüm, inceledikçe listede yer
alanları hatıralarla gerilere götüren ve heyecanlandıran, gerçekten çok
değerli bir kaynaktır. Bu Albümün nasıl bir çalışma ve özveri ile
hazırlandığı onun çalışma arkadaşları ve yakın çevrelerince
bilinmektedir! Bu Albümde ismi geçen birisi olarak, diğerlerinin de
hislerini dile getireceğim inancı ile kendisine şükran duyduğumu ifade
etmek isterim.
Muzaffer, bugüne kadar bireysel ya da ortak çalışma olarak birçok kitap
yazmış, ulusal ve uluslar arası makaleler ve bildiriler üretmiş, çeviriler
yapmış, söyleşiler gerçekleştirmiştir. Bu anlamda 60 dolayında çalışması
vardır. Bunların yanı sıra da, yurt içinde ve dışında birçok konferans
vermiştir. 3 Yüksek Lisans, 4 doktora tezi yönetmiştir.
Emekliliğinde kendisinden daha birçok değerli çalışma ve hizmet
bekleniyordu. Özellikle meslek tarihine ilişkin çalışmalarını İngilizce
olarak çevirmek ve evrensel bilim alemine sunmak onun da önde gelen
arzularındandı. Aramızdan erken ayrılması mesleğimiz, ülkemiz ve bilim
dünyası için büyük bir kayıp olmuştur. Onun yokluğuna alışmak kolay
değildir. Hatırası hafızamızda canlılığını asla yitirmeden yaşayacaktır.
Ruhu şad olsun!..
75
Olağanüstü Bir İnsanı, Öğretmeni, Bilim İnsanını ve Dostu Yitirdik
Gerda WILLMEROTHAlman Dostları
Biz Muzaffer ŞERBETÇİ ile Bonn Üniversitesi'nin yabancılar müdürlüğü
üzerinden tanıştık. 1960'lı yılların başında Türkiye'ye bir gezi
planlamıştık. Ancak o zamanlar bu ülkeyi iyi tanıyan güncel bir rehber
bulmak hemen hemen olanaksızdı. Biz de üniversiteye başvurduk. Bu
nedenle onunla karşılaştık. Bu karşılaşmadan, ömür boyu sürecek derin
bir dostluk gelişti. Bu dostluk, karşılıklı sempati, anlayış ve saygı, ama
aynı zamanda merakla birlikte ilerledi.
Tanışmamızdan bir süre sonra Muzaffer'e, Almanya'da öğrenimini
sürdürebilmesi için bir noter taahhüdü ve kefalet zorunlu olmuştu. Eşim,
onun öğrenimi için gereken güvenceleri hemen sağlamıştı.
Onun çok değerli karakter özellikleri, zeki olması, ama onunla birlikte
çalışkanlığı, yetingenliği, alçakgönüllülüğü ve amaçlarına ulaşma
konusundaki olağanüstü sabrı idi.
76
Gerda ve Heinz WILMEROTH
Kendisine, ailesine, ülkesine ve dostlarına bağlılığı, yaşamı boyunca onu
belirleyen özellikleri oldu.
Tüm insanları mutlu eden ve genellikle de turnayı gözünden vuran
esrarengiz bir mizah yeteneği vardı.
İnsanlar ve dostları, onun için son derece önemliydiler. İnsanlar arası
ilişkileri, başkalarının düşünmediği ve yapmadığı kadar korurdu. Öğretim
görevi, onun için kendini gerçekleştirme, yaşam görevi ve kendini
dillendirme anlamına geliyordu. Öyle sanıyorum ki, O, pazar ekonomisi
koşullarında mutsuz olurdu. O, bedeniyle ve ruhuyla öğretmen ve bilim
insanıydı.
Almanya'daki öğrenimini tamamladıktan sonra, bizim ülkemizde kalma
olanağı bulabilir ve o zamanlar rahat bir yaşam sürebilirdi. Ancak o şuna
inanıyordu: “Ülkemin bana gereksinmesi var.”
Onu Türkiye'nin doğusunda, Trabzon'da 2 kez ziyaret ettik ve 35 yıl önce
Türkiye'yi arabayla gezdik.
Siyasi düşüncesi tümüyle demokratikti. Muhafazakar eğitiminin bir
sonucu olarak pasifist bir dünya görüşü vardı. Demokrasiye inanıyordu ve
kendisine yararlı olduğu sürece de onun için mücadele ediyordu. Sürekli
insan davranışlarının arka planını aydınlatmaya çalışıyordu.
Bir ortak gezimizde Kahramanmaraş'taki ailesini ziyaret etmesi
gerekmişti. Birlikte oraya gittik ve biz böylece Türkiye'nin bir diğer
yüzünü, çok katmanlı yapısını tanıma olanağı bulduk.
Tüm meslektaşları arasında çok sevilirdi ve onlarla bağını yaşamı
boyunca koparmadı. Mesleki gezilerinde Almanya'ya gelebilmek, eski
okuluna ve arkadaşlarına uğramak, onları yeniden görmek onu mutlu
ederdi.
Mesleki çalışmaları konusunda ben çok fazla bir şey söyleyemem. Çünkü
bizim onunla ilişkimizin salt özel bir doğası vardı. Ancak, onun çok saygın
biri olduğunu, bir bilimsel iş arkadaşı olarak 1970'li yıllarda Prof. WOLF'un
77
kitaplarında anıldığını biliyorum. Prof. WOLF, enstitü müdürüydü ve o
zamanlar Bonn Üniversitesi'nin uluslar arası alanda tanınmış bir
jeodezicisiydi.
Eski ölçme aletlerini toplamak onu mutlu ederdi. Antikacılarda ve
bitpazarlarında bulduğu kitaplar onu büyülerdi. Oralarda bir şeyler
bulmak için saatlerce zevkle dolanırdı.
Klasik Amerikan cazını severdi. Amstrong'un, Ellington'un vd birçok
plağına sahipti.
Kendisiyle son görüşmemiz geçen yılbaşında oldu. Ben aralık ayında bir
kalp krizi geçirmiştim. Ama o konuşmamızda kendi sağlık durumundan
hiç söz etmemişti.
Onun ölümüyle, hepimiz, olağanüstü bir insanı, öğretmeni, bilim insanını
ve dostu yitirdik.
Bundan sonra kalplerimizde yaşayacak...
78
Olağanüstü Bir Harita Mühendisi: Prof. Dr.-Müh. Muzaffer ŞERBETÇİ
Hans-Jörg GOTTSCHALK Prof. Dr.
Onunla ilk kez 1961 yılında Bonn'da karşılaştık. Muzaffer, İstanbul'da
başladığı jeodezi öğrenimini sürdürüyordu. Bir Ölçme Grubunda
birlikteydik. Birlikte uygulamaları yapıyorduk. 1961 yılının yazında, Rolf
KNADEN ve Rolf PRUCKHERR ile birlikte Türkiye'ye gittik. Bu gezi
ilişkimizi yoğunlaştırdı.
Muzaffer olağanüstü bir harita mühendisiydi. Tüm mesleki ödevleri hızlı
ve doğru yapardı. Geriden kestirme hesabında hepimizin içinde en
hızlısıydı.
O, Jeodezi Enstitüsünden Mensaya giden yolun üstünde bulunan
Protestan Öğrenci Yurdunda kalıyordu. Muzaffer çok hoş sohbet bir insan
olduğundan, biz akşamları sık sık ona giderdik.
Ben Bonn'da Teorik Jeodezi Enstitüsünde asistan olarak çalışıyordum.
Günün birinde Muzaffer Türkiye'den geri geldi. Nuray'la evlenmişti ve
şimdi Bonn'da yaşıyorlardı. Hemen arkasından ilk çocukları doğdu.
79
Trabzon: Hans Jörg GOTTSCHALK, Ulrich SCHATZ
Muzaffer, “Gravimetrik Ölçmelerde Cebirsel Korelasyon” konusunda bir
doktora çalışması yapıyordu. Bu çalışmayı bitirince Türkiye'ye döndü.
Trabzon'daki Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde Dengeleme Hesabı
konusunda büyük bir öğretmen oldu.
Muzaffer, 1970-1975 yılları arasında, bir kere Frankfurt'taki Uygulamalı
Jeodezi Enstitüsü'ne geldi. Ben de orada çalışıyordum. O zamanlar bizim
evimize de geldi ve Yunanlı olan eşim Augusta ile tanıştı.
1992 yılında Muzaffer'i Trabzon'da ziyaret ettim. Öğrencileri, “Ne
söylerse anlayabildikleri tek kişinin Muzaffer olduğunu,” söylemişlerdi.
Bana, dengeleme hesabı sorunlarıyla ilgili bazı yayınlarını hediye etti.
Onlardan bazı şeyler öğrenilebilirdi.
Muzaffer ŞERBETÇİ, kendisiyle teknik sorunlar üzerine tartışma
yapılabilen bir insandı. Çok yakışıklıydı ve iyi bir arkadaştı.
Muzaffer, benim dönemimden ölen 3. kişi... Onun ölümü, bizim de kısa
zamanda onlarla aynı sona varabileceğimiz konusunda yaşayanları
uyarıyor...
80
Neşeli, Canayakın Bir İnsan
Ilse KNOP Alman Dostları, Prof. Dr. WOLF'un Sekreteri
Ben 20 yıl, 1975 yılına kadar, Kuramsal Jeodezi Enstitüsü'nde sayın Prof.
Dr. Helmut WOLF'un yanında çalıştım. Emekli bir fizik profesörü olan eşim
ve ben bir pansiyon işletiyorduk. Öyle ki evimizde sıklıkla genç insanlar
kalıyordu. Konuk defterimdeki kayıtlara göre sayın ŞERBETÇİ, bir İngiliz
tanıdığımızla birlikte, ilk kez 30 Ekim 1963 yılında bize gelmiş. Biz
birbirimizi bu kadar uzun zamandan beri tanıyoruz. Muzaffer, bizler
tarafından her zaman belirtildiği gibi, sempatik doğası sayesinde jeodezi
doktorantlarıyla hızlıca bütünleşmiş birisiydi.
Daha sonraları eşi Nuray'ı tanıdık. Büyük oğullarını önce bebek olarak
klinikte görmüştüm. Bonn'a daha sonraki gelişlerinde eşler olarak birlikte
olduk. Onu son olarak 1998 yılında eşimin doğum günü kutlamasında
görmüştüm. Konuk defterimize şunları yazmış: “Güzel bir öğleden
sonrası, ama Nuraysız, tabii ki eski zamanlardan kaynattık, çok
teşekkürler...”
Ölümünü Prof. AKSOY çiftinden öğrendik.
Muzaffer, anılarımızda, neşeli, canayakın bir insan olarak yaşıyor. Açık
kişiliği sayesinde insanları hızlıca kendisine çeken bir doğası vardı...
81
Bonn, Ilse KNOP
Az Bulunur Bir İnsan...
Ömer AYDIN Prof. Dr., YTÜ Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Başkanı
Muzaffer Hocamızın Yıldız'a dönüşü şöyle oldu: Kendisi KTÜ'de görev
yaparken Kocaeli Üniversitesi'ne gelmişti. Onun orada çalıştığını
biliyorduk. O zaman rektörümüz Ayhan Bey de durumu biliyordu. Böyle
çok değerli bir meslektaşımızın, büyüğümüzün orada meslek dışı dersler
vermesine biz razı olmadık. Kendisi orada Temel Bilim dersleri veriyordu.
Çünkü orada bizim Bölümümüz yoktu. Biz kendisinden faydalanmak
istedik. Çünkü kendisi iyi bir jeodezici, iyi bir dengeleme hocası idi. “Biz
Onu buraya getirelim,” dedik. Kendisine teklif götürdük. Bu süreçte ben
de kendisiyle görüştüm. “Olursa memnun olacağını,” söylemişti. Bu
teklifin yapılmasına da, Bölümde diğer arkadaşlarla da konuşarak,
hepimizin oybirliğiyle karar verdik. Hepimiz gelmesini arzu ettik. Bunun
üzerine gerekli işlemler yapıldı. 1998 yılında da aramıza katıldı.
Muzaffer Bey için hep, “İyi bir bilim adamı”, “iyi bir insan” olduğu
duyumlarını alırdık. Ancak onunla çalışmaya başladıktan sonra gerçek
değerini daha iyi anlamış olduk. Kendisi çok iyi bir matematikçi, çok iyi bir
82
?
bilim tarihçisi, çok iyi bir jeodezi ve dengeleme hocası idi. Bunların
ötesinde çok iyi bir insandı. Herkesle uyumlu, sevecen, etrafına neşe
saçan bir kişiliği vardı. Hepimizin abisi ve yakın dostu idi. Bizimle
çalışmaya başladıktan sonra onun değerini daha iyi anlamış olduk.
Katılmasıyla birlikte hem eğitim kadrosunda yararlandık. Hem de
kendisinden idareci olarak yararlandık. Ben Bölüm Başkanı olarak
özellikle yararlandım. Mesleğin Kuruluşunun 50. Yılında, İlk Mezunların
50. Yılında, 50. Yıl Albümünün hazırlanmasında büyük katkıları oldu. 50.
Yıl Albümünün hazırlanması için aylarca çalıştı.
Bir sempozyum yapacağımız zaman, bir etkinlik planladığımızda Hocayı
hemen aramıza alırdık. Çok yönlü bir insan olduğundan, bu tür konuları
iyi becerirdi. İyi yönlendirmeler yapardı. Gençleri çalıştırmasını bilen, iyi
bir idareci idi. Çünkü bizim üniversitemize gelmeden önce KTÜ'de uzun
yıllar, değişik kademelerde yöneticilik yapmıştı.
Muzaffer Hoca, insan olarak fevkalade bir insandı. Sıcak bir insandı. Cana
yakın insandı. Sosyal yönü çok gelişmişti. Geniş bir fıkra hazinesi vardı.
En sıkıntılı anlarımızda bile bizi neşelendirir, güldürür, hayatımızı
renklendirirdi. Muzaffer Hoca her yönüyle fevkalade bir insandı.
Öyle insan çok az bulunur. İnsancıl birisiydi. Yardım etmeyi severdi.
Mütevazıydı. Kendisinden çok küçüklerle bile dost olabilirdi. İnsanlara
tepeden bakmazdı. Görevine bağlıydı. Çok dürüst bir insandı. Bütün
görevlerini hiç aksatmadan yapan bir öğretim üyesiydi.
Bölümümüze, her şeyden önce ders bakımından katkısı oldu. Diğer
arkadaşların yükünü hafifletti. Eski öğrenciler için Dengeleme III dersini
üstlenmişti. Ayrıca Dengeleme II dersini verdi. Biz ona Haritacılık Tarihi
Dersi açtık. Daha önce programda olmayan bu dersi kendisi talep etmişti.
Onun bu dersinin sınıfları, sadece bizim Jeodezi ve Fotogrametri Bölümü
öğrencileriyle değil, diğer bölümlerin öğrencileriyle doluyordu. Normal
öğrenci sayısı 50'dir, 60'dır. Fakat bu dersi 100-120 öğrenci izliyordu.
83
Kendisini öyle sevdirmişti ki... Hocamız bu derslerde sadece Haritacılık
Tarihi değil, Bilim Tarihi anlatıyordu. O yönüyle de çok değerli bir insandı.
Ayrıca birkaç tane de yayın yaptı.
En büyük katkısı da 50. Yıl Albümü'dür... Bu fikir hem bizden, hem de
kendisinden gelmişti. 1999 yılında Bölümümüzün kuruluşunun 50 yılı
kutlamalarını yapmak üzere bir komisyon kurduk. Kendisi bu
komisyonun başkanı oldu. Yanına genç arkadaşlar kattık. Eski arşivlerde
aylarca çalışarak 4.500 civarında mezunumuzun evrakları, dosyaları
çıkarıldı ve onlar bir albüm haline getirildi.
Onun vefatıyla çok değerli bir meslektaşımızı yitirmiş olduk. Çok değerli
bir bilim adamını yitirdik.
Muzaffer Hoca, iyi insandı. Ben kötü bir yanını görmedim. Her geldiğinde
Bölüme uğrardı. Hoş sohbet ederdi. Dergilere bakardı. Bölüme gelen
yabancı yayınlara göz atardı. Ondan sonra odasına çıkardı. Literatürü çok
iyi takip ederdi. Bazı yayınları yanına alır, inceler, geri getirirdi.
Kendisiyle birçok anı yaşadık. Bütün toplantılarda, ortama göre bizi
neşelendirirdi. Fıkra anlatırdı. Başından geçen bir olayı anlatırdı. Çok hoş
sohbet insandı.
Toplantılarda hep yapıcıydı. Hoşgörülü bir yapısı vardı. Kolay kolay
kızmazdı. Çok çok ender kızdığında bile nezaketi elden bırakmazdı.
Tepkisini, gerekiyorsa serzenişini kimseyi kırmadan ortaya koyardı.
Emekliliği yaklaştığı için yüksek lisans tezi ve doktora üstlenmedi. Ama
Bölümümüzde birçok Bitirme Ödevi yönetti.
Böyle bir değerli meslektaşı kaybettiğimiz için çok üzgünüz. Aniden gelen
bir ameliyat, “iyileşti” sevincini yaşarken ansızın gelen bir kriz onu
aramızdan çekip aldı. Kendisi nurlar içerisinde yatsın...
84
Sürekli Öğrenme Çabası İçinde Olan, Yılmayan ve Yorulmayan Biri…
Hüseyin DEMİREL Prof. Dr., YTÜ İnşaat Fakültesi Eski Dekanı, Fen Bilimleri Enstitüsü Eski Müdürü
Üniversitede asistanlık görevine başladığım 1970'de ondan söz edilmişti.
Akademik çevrelerde adı geçerdi.
Doktora eğitimi için 1974'de Darmstadt Teknik Üniversitesi Astronomik
ve Fiziksel Jeodezi Enstitüsü'ne gitmiştim. Yüksek Mühendis unvanım
vardı ama, “acaba oradaki Dipl. Ing. unvanı taşıyanlara denk görülerek
doktora eğitimi için doğrudan kabul edilebilir miyim, edilemez miyim?”
diye kuşkuları vardı, Prof. Dr.-Ing. Erwin GROTEN'ın. Bu alanda Türkleri
en iyi tanıma durumunda olduğunu düşündüğü, aralarında Muzaffer
SERBETÇİ'nin de bulunduğu çok sayıda Türk öğrenciye doktora tezi
yaptırtmış ve halen tez çalışmalarını sürdüren öğrencileri olan Bonn
Üniversitesi Teorik Jeodezi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr.-Ing Helmut WOLF'a
danışmış. Prof. WOLF'un, bir ara, yanılmıyorsam 1964'te, o zamanki
adıyla Harita ve Kadastro Mühendisliği Bölümü'nde Fiziksel Jeodezi dersi
verdiğini ve buradaki eğitimin Almanya'dakine denk olduğu izlenimini
edinmesinin sonucu olarak yüksek lisans mezunlarının Bonn
Üniversitesi'nde doğrudan doktora tez çalışmasına kabul edildiklerini
biliyordum. Prof. WOLF, Türk öğrencileri, ülkelerinde aldıkları eğitimin
düzeyi ve Bonn'da benimsedikleri uygulama hakkında çok olumlu görüş
ve izlenimler aktarmış olmalı ki, Prof. GROTEN beni doğrudan doktora
eğitimine kabul etmişti.
Muzaffer ŞERBETÇİ'nin, Gravite Ölçülerindeki Cebirsel Korelasyonlar
konulu doktora tezinden bir örnek vardı Enstitüde; elden ele dolaşıyordu.
Prof. GROTEN, bir gün o tezi bana getirmiş, “çok başarılı bir çalışma
olduğunu,” belirterek mutlaka okumamı istemişti. Okumuş ve
yararlanmıştım elbette. GROTEN'ın uzmanlık alanı fiziksel jeodezi ve
gravite idi. Enstitüde özellikle gravite ölçümü ve ölçülerin
85
değerlendirilmesi temel uğraş alanını oluşturuyordu. Bu bağlamda
Muzaffer ŞERBETÇİ'nin 1968'de sonuçlanan doktora tezine yıllar sonra
bile büyük ilgi gösterildiğini gözlemiştim. Onu, mesleki açıdan ve bilimsel
yönüyle ilk tanımam böyle oldu.
Prof. WOLF'un yanında doktora sonrası bilimsel çalışmalar yapmak üzere
1979-1980 yıllarında 6 ay süreyle, Bonn Üniversitesi Teorik Jeodezi
Enstitüsü'nde görevli olarak bulunduğum sırada orada birlikte olduk.
DAAD'den kısa süreli burs almış; görevli olarak gelmişti. Ben de onun
öğrencilik yıllarından beri tanıdığı, bir Alman-Türk çiftin evinde
kalıyordum. Öğrencilik yıllarından beri tanıdığını ve briç tutkunu
olduğunu belirttiği dostları, Bayan WILLMEROTH ve eşiyle beni tanıştırdı.
Muzaffer ŞERBETÇİ Hoca Bonn'dan ayrılınca Bayan WILLMEROTH'un briç
partneri ben oldum. Oradaki kimi diplomatların da üyesi olduğu bir Briç
Kulübünde briç oynadık; yarışmalara katıldık; ödül bile aldık.
WILLMEROTH'ların seçkin dostları ve geniş bir çevresi vardı. Oralarda,
hatta Köln'de de briç partilerine katılmıştık. Birkaç yıl önce Bayan
WILLMEROTH ile Ahmet AKSOY Hocanın evinde karşılaştığımızda çok
mutlu olmuş, yıllar sonra yine O ve ŞERBETÇİ Hoca ile birlikte briç
oynayarak Bonn günlerini anmıştık.
Onun fıkra kültürünün çok zengin olduğunu ve bu bilgisini ustalıkla
kullandığını ilk kez Bonn'da gözlemiştim. Orada jeodezi eğitimini
tamamlama aşamasına gelmiş, Muzaffer Hocanın KTÜ'den bir öğrencisi
vardı. Onunla bir araya geldiğimizde özellikle Karadeniz fıkraları anlatılır;
biri bitirir, öteki başlardı. Kimi zaman fıkrayı bir iki sözcükle anımsatmak
yeterliydi. Gülmesini severdi. Fıkraları karşısındakine bir şeyleri anlatma
aracı olarak da kullanırdı. Bonn günlerimin, Muzaffer ŞERBETÇİ Hoca
sayesinde çok zevkli ve hoş anılarla dolu geçtiğini söyleyebilirim.
1982 yılında Trabzon'da Jeodezi Öğretimi Sempozyumu olmuştu. O
sırada daha çok sempozyum atmosferi içinde birlikteliğimiz oldu. Sonraki
86
yıllarda doktora tez sınavları için birkaç kez Trabzon'a gittiğimde onun
fıkralarıyla sohbetlerimizi sürdürdük. 1985'te Aslan DİLAVER'in
(danışmanı Muzaffer ŞERBETÇİ) ve 1986'da Talat ARIK'ın (danışmanı
Onur GÜRKAN), 1989'da Veysel ATASOY'un (danışmanı Ergün ÖZTÜRK)
ve 1991'de Sebahattin BEKTAŞ'ın (danışmanı Ergün ÖZTÜRK) tez
sınavlarında jüri üyesiydik. Muzaffer Hoca, konusuna hakim bir
meslektaşımızdı. Uzmanlık alanı “En Küçük Kareler İlkesi”ne dayanan
parametre kestirimi, başka bir deyişle dengeleme hesabıydı. Verdiği
dersler ve yayınlarına baktığımızda onun, ölçme bilgisi ve astronomi bilim
alanları ile de çok ilgili olduğunu görüyoruz. Doktora tez konusu fiziksel
jeodeziyle ilişkilidir; bu alanda da yoğun emek harcamış ve katkı
sağlamıştır. Ama bulunduğu ortamlarda ve jürilerde bilgilerini çok ortaya
koymaz; bu yanını, nedense yansıtmazdı. “Bilen”, “konulara hakim” biri
olduğunu gösterme çabası içine girdiğini hiç gözlemedim. Bunu
alçakgönüllü oluşuna, Avrupa kültüründen etkilenişine ve bilgisine
güvenmesine bağlıyorum.
1990'lı yıllardan başlayarak Haritacılık Bilim Tarihi, Türk Haritacılık Tarihi
gibi konulara yöneldiğini ve değerli eserler verdiğini görüyoruz.
Özellikle Yıldız'a geldikten sonra birbirimize daha yakın olduk. Kocaeli
Üniversitesi'nde ona uygun bir ortam henüz oluşmamıştı; orada onun
alanıyla ilgili dersler yoktu. Mutlaka kimi dersler veriyordu. Ama daha çok
uzmanı olduğu konularda dersler vererek yararlı olmak istiyordu. Burada
olmaktan mutluluk ve sevinç duyduğunu gözlemiştim. Bu güzel
duyguların bir başka nedeni de, yıllar sonra, bir zamanlar öğrencisi
olduğu Bölümüne Hoca olarak gelişiydi, yuvaya dönüşüydü!
Muzaffer ŞERBETÇİ Hoca, Bölümde görev yapan öğretim elemanları ve
idari personel ile çok sıcak ilişkiler içindeydi; arkadaştı, dosttu, candandı.
Birlikte görev yaptığımız Jeodezi Anabilim Dalı içinde de öyleydik; O
dışarıdan biri değildi; bizden biriydi; sanki yıllardır birlikteydik.
87
Geldiğinde ben Anabilim Dalı Başkanıydım. Kendisi için bir istekte
bulunmazdı. Ama başkalarını da ilgilendiren konulardaki dileklerini
açıkça dile getirirdi. Üstlendiği görevleri düzgün, gerektiği biçimde ve
sorumluluk duygusuyla yapardı.
Derslerini büyük bir zevkle verirdi. Öğrencileriyle iyi bir iletişim içindeydi;
ondan ders almaktan çok mutluydular.
Akademik toplantılarda ve sohbetlerde özellikle Trabzon'dan örnekler
verir, deneyimlerini aktarır, uygulamalar ve eğitim konularında yapıcı
önermeleri olurdu.
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevini yürüttüğüm yıllarda bir gün,
“mesleğimizde lisansüstü mezunlar listesinin düzgün oluşturulmadığını;
eksik olduğunu, bu konuda çalışmak istediğini,” belirtti. Jeodezi ve
Fotogrametri Mühendisliği lisansüstü (yüksek lisans ve doktora)
mezunlarını, Enstitüdeki kayıtları, konuya ilişkin yayınları ve ilgili
kaynakları sabırla inceleyerek saptadı. Kuşku duyduğu veriler için
doğruluğundan emin oluncaya kadar incelemelerini sürdürürdü. Çok
titizdi. Yanlış ve eksik veriyle karşılaştığında bizi uyarır, gözden
geçirmemizi isterdi.
“Fen Bilimleri Enstitüsü'nde daha aktif olmak isteyip istemediğini, idari
görev almayı düşünüp düşünmediğini,” sorduğumda, “İstemediğini,”
belirtmişti. Yönetim görevi üstlenmek istemiyordu. Sanıyorum zamanını,
yönetim görevi üstlenerek, çok ders vererek ve tez yöneticiliği üstlenerek
harcamak yerine, özellikle Haritacılık Tarihi konusunda yoğunlaşmak ve
yeni ürünler ortaya çıkarmak için kullanmayı düşünüyordu.
50. Yıl Albümü oluşturma düşüncesi ondan kaynaklandı. Üniversite'nin
arşivinde öğrenci dosyaları üzerinde günlerce, büyük özveriyle, sabırla,
ama heyecan duyarak çalıştığını anımsıyorum.
Muzaffer Hoca, Bölümümüze geldikten sonra, “Bir öğretim üyesinin tek
başına neleri yapabileceğini,” gösterdi. Albüm bu konuda en iyi örnektir.
88
Çünkü böyle bir Albüm hazırlama çalışmaları, büyük emek ve zaman
harcamayı gerektiriyordu. Veri ve bilgileri derleme, düzenleme, dizinler
oluşturma, onları bilgisayar ortamında sistemleştirme çalışmaları için çok
uğraştı. Kimi zaman evinde sabahlara dek çalıştığını söylerdi. Selçuk
Üniversitesi adına Enstitümüzde lisansüstü eğitim gören, doktora tez
danışmanı olduğum Arş. Gör. Aydın ÜSTÜN'e (şimdi SÜ'de Yrd. Doç.) çok
sık gelir, danışırdı. Aydın, bilgisayar konusunda çok yetenekliydi.
Muzaffer Hoca, bilmediğini, bilen kim olursa olsun, çekinmeden sorar,
öğrenirdi. Öğrendiklerini de hemen uygulardı. Sürekli öğrenme çabası
içinde olan ve de yılmayan, yorulmayan biriydi. Bu tarafları örnek
alınması gereken özellikleriydi. Bize, kararlı ve özverili çabaların mutlaka
çok değerli sonuçları olabileceğini göstermişti.
“O olmasaydı, belki içimizden hiç kimse böyle bir Albüm oluşturma
girişiminde bulunmaz, böyle bir çalışmayı göze alamazdı,” diye
düşünüyorum.
“Jeodezi” dendiğinde ŞERBETÇİ'yi nereye oturtmak gerekir? Genel
olarak söylemek gerekirse, mesleğimizin önemli bir boyutu “ölçme” ise,
öteki “değerlendirme”dir. Bunlara “çizgisel ve sayısal gösterim” ile
“yorumlama” ve “karar verme” süreçlerini de eklemek gerekir.
ŞERBETÇİ, ülkemizde jeodezi ve fotogrametri mühendisliği eğitimi
verenlerin 2. kuşağında yer alan bir meslektaşımız. Özellikle
“değerlendirme” ve “ölçme” alanlarında yaptığı yayınlarla; tezleri,
kitapları, makaleleri ve bildirileriyle meslek eğitimine ve uygulamaya
değerli katkılar sağlamıştır. Hem dünya hem de ülkemiz Haritacılık Bilim
Tarihi'ni araştırarak ve eserler vererek mesleğimizin geçmişini ve
gelişimini öğrenmemize yol açmıştır; bu konuda öncü olmuştur. “Mesleki
eğitim” de önem verdiği bir konudur. Ülkemiz koşullarında “yenilikler
yaratan bir meslektaşımız” olarak görebilir miyiz? Kimi yaptıkları yenilik
olarak değerlendirilebilir, elbette. Haritacılık Bilim Tarihi ve Türk
Haritacılığı konularında öncülük etmiştir. Belirttiğim alanlarda yaptığı
89
yayınları ve kitaplarıyla meslek eğitiminin ve toplumunun gelişimine
katkıda bulunmuştur.
Muzaffer Hoca, emekli oluncaya dek lisans eğitiminde ders vermeyi
yeğledi. Emekli hocalarımız, başta lisansüstü eğitimde her zaman ders
verebilir. Bunu Muzaffer Hoca ile de konuştuk. Ama o nedense ders
vermek istemedi.
ŞERBETÇİ'yi “ŞERBETÇİ” yapan temel özellikler olarak, güler yüzlülüğü;
insanlara dostça, saygılı ve içten davranışı; güvenilir ve tutarlı oluşu,
özverili çalışkanlığı ve üretkenliği hemen aklıma geliverenler. Yerinde
fıkra anlatmada çok becerikliydi. Bu özellik az sayıda insanda vardır.
Gülmeyi, güldürmeyi severdi. Yaş gözetmeden herkesle arkadaş olabilir,
sevecen davranırdı. Dışı da içi gibi olan, içini dışına yansıtan biriydi.
Özgüveni gelişmiş; art düşüncesi olmayan; sıcak, rahat ve güvenli bir
ilişki ortamı yaratan bir meslektaşımızdı.
İnsan olarak örnek alınacak bir yapısı vardı. Eminim öğrencileri de ondan
etkilenmiştir. Öğrencilerin hocaları hakkında gözlem ve
değerlendirmeleri hep olur. Bir hocanın davranışları, dış görünümü, hitap
biçimi, konuları ele alış ve sunuştaki becerisi vb. durumlar mutlaka
değerlendirilir. Öğrenciler hocalarının beğendikleri özelliklerinden, “belki
örnek alayım” demez, ama dolaylı olarak etkilenir. Muzaffer Hocanın, az
önce dile getirdiğim güzel özelliklerinden hem öğrencileri hem bizler,
hepimiz etkilendik; onu çok sevdik. Işıklar içinde yatsın.
90