Download - SES - Sayı 5
derg
isinin
ücret
siz ek
idir.
Eylül 2014 ● 5. sayı
İstanbul Eczacı OdasıSanayi Eczacıları Komisyonu
32. sayfa
İLAYS
Farmasötik atık yönetimi
İş-yaşam dengesi
Doğal ilaç tedavileri
Röportaj Üstün Dökmen
Evdeki plan...11. sayfa
23. sayfa
41. sayfa
35. sayfa
47. sayfa
Dubai
2
Herkese kucak dolusu bir MERHABA,
İstanbul Eczacı Odası Sanayi Eczacıları Komisyonu tarafından hazırlanan SES dergisi, bu sayı yine dopdolu, yine çok renkli…
Ayrı olduğumuz dönemde hem felaketleri hem de mutluluğu bir arada yaşadık. Zaten iniş ve çıkışlar yaşamın bir parçası değil midir diye soruyor insan kendine. Cevap bulabiliyor mu ya da bulduğu cevap ne kadar tatmin edici, işte o noktada biraz te-reddütlerim var.
Neler oldu peki? Birçok çocuğun yetim kaldığı bir trajedi ile so-nuçlanan SOMA, beynimize hatta ruhumuza kazındı! Millet ola-rak topyekûn, özellikle insanlara sağlık dağıtan bizler, sağlıksız koşullar nedeniyle ölen Soma’daki maden işçilerini unutmama-lıyız, unutturmamalıyız!
Bu süreçte aklımda kalan iyi haberler de var tabii. Mesela Can-nes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü "Kış Uykusu" fil-miyle Nuri Bilge Ceylan’ın kazanması… Hepimizi gururlandıran o anlar, gerçekten paha biçilmez değerdeydi. Umarım böyle güzel anlar, acısı eksik olmayan bu ülkenin iyi yürekli insanları için katmerlenerek çoğalır.
Bu sayıda bize katkılarını esirgemeyen tüm yazarlarımıza, derin bilgisinden feyz aldığımız değerli hocamız Prof. Dr. Üstün Dök-men’e ve sohbet etme fırsatını bulduğumuz Kura Ltd. Genel Müdürü Mr. David Romano’ya teşekkürlerimizi sunuyoruz. Der-ginin hazırlanmasında emeği geçen editörümüz Burcu Günü-şen ve görsel yönetmenimiz Erkan Beyaz’a da SES dergisinde özveriyle çalıştıkları için yine çok teşekkür ederiz.
Son olarak siz değerli okuyucularımız,
Beğenilerinizi paylaşarak bizleri her zaman motive ettiniz, yeni sayıları hazırlarken bizlere ışık oldunuz, yol gösterdiniz. Bu yüz-den size teşekkürümüz sonsuz…
Paylaşmak istediğiniz her ne varsa, [email protected] adlı adresi-mizden her zaman bizlere ulaşabilirsiniz.
Yüreğinizdeki aydınlığın her daim çoğalması dileğiyle…
Sevgi ve saygılarımla,
Dr. Ecz. Merve Memişoğlu Genel Yayın Yönetmeni dergisinin ücretsiz ekidir.
Eylül 2014 ● 5. sayı
Sahibiİstanbul Eczacı Odası adınaEcz. Semih Güngör
Sorumlu Yazı İşleri MüdürüEcz. Mehtap Palacı
Genel Yayın YönetmeniDr. Ecz. Merve Memişoğlu
EditörBurcu Günüşen
Yayın KuruluDr. Ecz. Feyza Ademoğlu ÖzcanEcz. Varlık Sezgin Ecz. Gaye Ramazanoğlu Ecz. Sıla Aykut Yazgılı Ecz. Tuba Ulus
Görsel YönetmenErkan Beyaz
Reklam SorumlusuEcz. Murat [email protected]
Yönetim Yeri ve Yazışma AdresiMecidiyeköy yolu Cad. Gökfiliz İş Merk. No: 8 Kat: 2 Mecidiyeköy - İstanbulTel: 0212 217 61 91 (pbx)Faks: 0212 217 61 [email protected]
Baskı - CiltHas Matbaacılık100. Yıl Mah. Mat-Sit 3. Cad. 199/ABağcılar İstanbul T: 0212 629 02 49
Yasal Uyarı: SES dergisinde yayınlanan
yazı ve fotoğrafları yayma hakkı
İstanbul Eczacı Odası Sanayi Eczacıları
Komisyonu’na aittir. Kaynak gösterilse
dahi, hak sahiplerinin yazılı izni
olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz.
3
Sağlık Meslek Mensupları İle Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik yayınlandı22.05.2014 tarih ve 29007 sayılı Resmi Gazete’de “Sağlık Meslek Mensupları İle Sağlık Hizmet-
lerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik” yayım-
lanmıştır.
Yönetmeliğin “Sağlık Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımları” başlıklı maddesinin altında
yer alan;
“Eczacı”
"a) İlaç hammaddeleri ile ilaç ve ilaç müstahzarlarının araştırılmasını, tasarımını, geliştirilmesi-
ni, üretimini, kalite kontrolünü ve tanıtımını yapar, kalite güvencesini sağlar. İlaç ve müstahzar-
ların ruhsatlandırılmasını, dağıtımını, depolanmasını ve korunmasını sağlar.
b) Hastanelerde ve serbest eczanelerde reçeteli ve reçetesiz ilaç ve müstahzarların hazır-
lanmasını, hastaya sunulmasını, kaydedilmesini ve hastanın ilaç tedavi sürecinin izlenmesini
sağlar, ortaya çıkan istenmeyen etkileri sorumlu tabip ile paylaşır.
c) Kozmetik ürünler ile bitkisel droglar, bunları içeren müstahzarlar ve homeopatik ürünlerin
araştırılması, tasarlanması, geliştirilmesi, üretimi ve sunumunda görev alır ve bu preparatlar
hakkında danışmanlık hizmeti verir.
ç) Akılcı ilaç kullanım ilkelerine uygun hareket eder.
d) Hastayı, ilaçları, ilaçların uygulanmasında kullanılan araçları ve tıbbi cihaz ve malzemelerini
güvenli ve etkin bir şekilde kullanabilmesi için bilgilendirir.
e) Tıbbi ürünlerin güvenli şekilde kullanımlarının sağlanması için advers etkilerin sistematik bir
şekilde izlenmesi, bu hususta bilgi toplanması, kayıt altına alınması, değerlendirilmesi, arşiv-
lenmesi, taraflar arasında irtibat kurulması ve beşeri tıbbi ürünlerin yol açabileceği zararın en
alt düzeye indirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususlarında, farmakovijilans çalışmala-
rını yürüterek mevzuatın yüklediği görevleri yerine getirir.
Hazırlayan
Ecz. Sıla Aykut YazgılıB haberlerizden
4
f) Majistral preparatları, sitotoksik, steril ilaçları ve radyofarmasötik ürünleri, ürün kalitesi, gü-
venilirlik ve etkinliğini güvence altına alacak şekilde hazırlar ve sunar.
g) Steril ürünleri, son ürünün sterilitesini güvence altına alacak şekilde hazırlayarak sunar.
ğ) İlacın üretim ve dağıtım kanalları ile analiz laboratuarlarının ve klinik araştırma ve uygulama
merkezlerinin denetiminde görev alır.
h) İlaç etkileşimleri, uyumsuzluk ve kontrendikasyonları, yan etkileri, doz ve uygun ilaç depola-
ma konuları ile ilgili olarak hekimlere ve hastalara bilgi ve danışmanlık hizmeti verir.
ı) İlaçların kullanımı, saklanması ve imhası ile ilgili potansiyel zararlılık risklerine karşı hasta,
toplum ve çevre bilinci oluşturulmasını sağlar ve sorunların çözümünde görev alır." Şeklinde,
“Eczane Teknikeri”
“Eczacının gözetimi, sorumluluğu ve denetiminde;
a) Eczanede sunulan reçeteli ve reçetesiz ilaç, tıbbi ürün, kozmetik müstahzar, tıbbi malzeme
ve sağlıkla ilgili diğer ürünlerin temininde, saklanmasında ve sunulmasında görev alır.
b) Bu ürünlerin son kullanma tarihlerini ve stok kontrollerini yapar; eksikleri tespit eder ve uy-
gun bir şekilde depolanmaları ile kayıtlarının tutulması konusunda görev alır.
c) Eczanede bulunan cihazların ve eczane laboratuvarının bakımını yapar ve işlerliğini sağlar.
ç) Eczanenin idari ve mali süreçleriyle ilgili eczacı tarafından verilen görevleri yerine getirir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
İlaçların güvenliği hakkında yönetmelik yayınlandı15 Nisan 2014 Tarihli Resmi Gazete yayınlanan yönetmelik, Türkiye’de ruhsatlı ve ruhsat müra-
caatı olan ilaçların güvenliliğinin sağlanması amacıyla gerçekleştirilen izleme, araştırma, kayıt,
arşivleme ve değerlendirme faaliyetlerini ve bu faaliyetleri gösteren gerçek ve tüzel kişileri
kapsamakta.
Bayer Türkiye’deki 60. yılını kutluyorTürkiye’de 300 milyon TL değerinde yatırımı bulunan şirket, 60. yılı vesilesiyle
iki bilim eğitimi projesi hayata geçirecek.
Küresel sağlık ürünleri, beslenme ve ileri teknoloji ürünleri şirketi Bayer, Türki-
ye’deki 60. Kuruluş yıldönümünü kutluyor. Türkiye’deki üretim faaliyetlerine 1954 yılında Istan-
bul’da başlayan şirket, 60 yılı vesilesiyle iki özel bilim eğitimi projesi hayata geçirecek. Bayer’in
halihazırda Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) ile birlikte yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi Ba-
yer Genç Bilim Elçileri, projenin gezici versiyonu olarak tasarlanan Bilim Tohumları Ekibi ile
genişletilecek. Bayer ayrıca Türkiye ve Almanya devletlerinin desteğiyle bir liseler arası bilim
yarışması düzenleyecek.
5
Abdi İbrahim ve Nanolek stratejik ortaklık antlaşması imzaladıAbdi İbrahim ve Rus biyofarmasötik ilaç firması Nanolek “Stratejik Ortaklık
Antlaşması” çerçevesinde CNS (merkezi sinir sistemi) tedavilerinde kullanı-
lan ilaçların üretimini gerçekleştirecek. Abdi İbrahim Nanolek ile yapacağı
işbirliği çerçevesinde nöropsikiyatrik hastalıkların tedavisinde kullanılacak
4 ürünün teknoloji transferini gerçekleştirecek.
Nanolek (“Epidbiomed” ve OJSC RUSNANO şirketler grubu tarafından oluşturulmuş iş ortaklı-
ğı) sosyal hayatı etkileyen hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amacıyla yenilikçi biyoteknolojik
ilaçlar geliştirmeyi hedefleyen bir kuruluştur. Alışılagelmiş ilaçların yanı sıra, Biyoteknolojik ve
Onkolojik ilaç üretiminde de piyasada söz sahibi konumundadır.
Lokalizasyon, Nanolek’in Kirov bölgesindeki üretim tesisinde – Orichyov bölgesindeki Lyio-
vintsy Nanolek Biyoteknoloji Merkezinde- yapılacaktır.
Uzun vadeli karşılıklı faydalı ortaklık çerçevesinde, Nanolek, kendisi tarafından üretilmiş sosyal
hayatı etkileyen hastalıkların tedavisinde kullanılan, bilime dayalı ilaçların Abdi İbrahim aracılı-
ğıyla Türkiye pazarına sunulmasını müzakere etmektedir.
ABD'nin önde gelen ilaç üreticilerinden Abbott, CFR Pharmaceuticals'ı satın aldıABD'nin önde gelen ilaç üreticilerinden Abbott Laboratories'in, Latin
Amerikalı ilaç şirketi CFR Pharmaceuticals'ı 3.3 milyar dolara satın alaca-
ğını açıklandı.
İki firma arasındaki anlaşmaya göre, Abbott firmasının CFR Pharmaceuticals'in yüzde 73 his-
sesini kontrol eden holding şirketini alırken, geri kalan hisseler için çağrıda bulunacağı be-
lirtildi. Anlaşma gereğince, 2,9 milyar dolar ödeyecek Abbott'un, CFR'nin 430 milyon dolarlık
borçlarını üstleneceği de kaydedildi.
2015 yılı içinde 900 milyon dolarlık satış beklentisi bulunan Abbott'un, bu satın almayla Latin
Amerika ülkelerindeki coğrafi varlığını genişletirken, bölgenin ilk 10 büyük ilaç firmasından biri
olmayı garantileme amacında olduğu belirtildi.
Dünyada hızla büyüyen Latin Amerika ilaç pazarının bu yılsonu itibariyle 73 milyar dolarlık satış
rakamlarına ulaşacağı ve 2018 yılı itibarıyla da bu rakamın 124 milyar doları bulacağı tahmin
ediliyor.
Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda ilaç sektörü görüşüldüEkonomi Koordinasyon Kurulunun (EKK) 42. toplantısında, "Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belge-
6
si ve Eylem Planı"nın ele alındığı bildirildi.
Hazine Müsteşarlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, EKK'nın 42. toplantısı, Başbakan Yar-
dımcısı Ali Babacan başkanlığında 10 Mayıs'ta gerçekleştirildi. Türkiye İlaç Sektörü Strateji
Belgesi ve Eylem Planı'nın (2014-2017) görüşüldüğü toplantıda, ayrıca Sağlık Bakanlığı tara-
fından dünyada değişen ilaç kavramı ve biyoteknolojik ürünler konusunda Kurula bilgi verildi.
Toplantıda, yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, söz konusu çalışmaların sonuçlandırılma-
sına karar verildi.
Genexine ile ortaklık kuran İlko İlaç'ın Konya'da üreteceği biyoteknolojik ilaç, kanser hastalarının tedavisinde kullanılacak
Selçuklu Holding bünyesinde faaliyet gösteren İlko İlaç ve Güney Koreli biyoteknoloji firması
Genexine arasında yüzde 50'şer ortaklıkla kurulan İlkogen firması, Türkiye'nin ilk biyoteknolo-
jik ilaç araştırma- geliştirme yatırımı oldu.
İlkogen' in ilk etap yatırım miktarı 32.4 milyon dolar olacak. Ortaklık kapsamında, önümüzdeki
üç yıl içinde İlko İlaç'ın Konya'da bulunan üretim tesisinde, bugüne dek iç tüketime yönelik
kısıtlı ithalat yolu ile ülkemize gelen biyoteknolojik ilaçlar için pilot üretim hattı oluşturulacak.
İlkogen markalı ilk ürünlerin 2017'de pazara sunulması planlanıyor. İlk aşamada ağırlıklı olarak
kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik olarak biyoteknolojik ürünler geliştirilip üretilecek.
Pfizer Türkiye’den New York’a yönetici transferi! Pfizer Asya-Pasifik ve Çin bölgesinin yeni Medikal Lideri Dr. Emre Aldinç oldu.
21 Nisan 2014, İstanbul 2008 yılından bu yana Pfizerli olan Dr. Emre Aldinç yeni görevini New
York merkezli olarak yürütecek. Dr. Emre Aldinç yeni pozisyonunda Ağrı/ Nöroloji, Kardiyo-
vasküler/ Metabolik ile Kadın/ Erkek Sağlığı alanlarındaki medikal süreçlerin yürütülmesinden
sorumlu olacak.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2001 mezunu olan Emre Aldinç, Pfizer’e 2008’de medi-
kal müdür olarak katılmıştı. Pfizer portföyündeki çeşitli ürünlerin Türkiye lansmanını başarıyla
gerçekleştirmiş olan olan Emre Aldinç Mayıs 2013’ten bu yana gelişen pazarlar EURIT (Avrupa,
Rusya, Hindistan, Türkiye) bölgesinden sorumlu Medikal Direktör olarak çalışmaktaydı.
Elif Aral, Pfizer Türkiye Genel Müdürü oldu2012’den bu yana Pfizer Türkiye bünyesinde Kurumsal İlişkiler Direktörü olarak görev yapmak-
ta olan Elif Aral, Pfizer Türkiye organizasyonunun başına getirildi.
1990 yılında Işık Lisesi’nden, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden me-
7
zun olan Elif Aral, kariyerine 1995 yılında Pfizer Türkiye’de yönetici adayı olarak işe başlamış
ardından Tıbbi Satış Mümessili olarak 8 ay kadar sahada deneyim kazanmıştır. 1996-1998 yılları
arasında Ürün Müdürü olan Elif Aral, daha sonra yine Pfizer bünyesinde Grup Satış ve Pazarla-
ma Müdürü, Grup Pazarlama Müdürü gibi görevlerde bulunmuştur. 2004-2007 yılları arasında
Gelişen Pazarlar Satış Pazarlama Direktörü olarak görev yapan Aral, 2007-2009 yılları arasında
Kurumsal Strateji ve İş Geliştirme Direktörü ve ardından Satış ve Pazarlama Direktörü görevle-
rine getirilmiştir. Aral, 2012 itibariyle Kurumsal İlişkiler Direktörü olarak atanmasının ardından 1
Ocak 2014 tarihi itibariyle Pfizer Türkiye’nin yeni Genel Müdürü oldu. v
MSD Türkiye’ye yeni genel müdür2004 yılından beri MSD Türkiye’de İş Birimi Direktörü olarak
görev yapmakta olan Hatice Kurtar Demiray, MSD Türkiye or-
ganizasyonuna Genel Müdür olarak atandı.
MSD Türkiye Genel Müdürlüğü görevine Hatice Kurtar Demiray atanmıştır. Hatice Kurtar De-
miray, 1992 yılında Satış Temsilcisi olarak katıldığı MSD’de, 1993 yılında Ürün Müdürü olmuş ve
artan sorumluluklarla birlikte bu görevini 1998 yılına kadar sürdürmüştür. Bu tarihten itibaren
Pazarlama Direktörü olarak görev yapıp, 2001 yılında Merck’in New Jersey’deki genel merke-
zine EMEA (Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi) Pazarlama Direktörü olarak atanmıştır. 2004
yılında Türkiye’ye dönerek ve İş Birimi Direktörü olmuştur. Lisans derecesini Ege Üniversitesi
Gıda Mühendisliği Bölümü’nden almıştır.
Sanofi Klinik Araştırmalar Birimi’ne Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinden sorumlu Yeni Klinik Araştırma DirektörüSanofi Grubu’nun Klinik Çalışmalar Ünitesi Departmanı’na Emel Tetik atandı.
Sanofi Grubu’nun Türkiye ve Orta Doğu Ülkeleri Klinik Çalışmalar Ünitesi Di-
rektörü olarak atanan Emel Tetik, Türkiye’nin yanı sıra Körfez Ülkeleri, Lübnan, Ürdün, Suudi
Arabistan, İran, Irak, Suriye ve Mısır’dan sorumlu olacak.
Emel Tetik; 1988 yılında ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümündeki Lisans öğ-
reniminin tamamlanmasından sonra, 1988-1996 yılları arasında aynı bölümde Moleküler Biyoloji
ve Biyoteknoloji alanında Yüksek Lisansını, ardından da Moleküler Onkoloji alanında Doktora
Programlarını tamamlamıştır.
Emel Tetik, mezuniyet sonrası eğitimleri sırasında (1988-1996 yıllarında) ODTÜ Fen Edebiyat Fa-
kültesi Biyolojik Bilimler Bölümünde Araştırma görevlisi olarak görev yapmış, 1996-1998 yılları
arasında ise Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Bölümünde Yar-
dımcı Doçent ünvanı ile Öğretim Üyesi olarak çalışmıştır. 1998 yılında, ABD Texas Houston’da
bulunan MD Anderson Kanser merkezinde doktora sonrası eğitim almak üzere Misafir Öğretim
Görevlisi olarak moleküler onkoloji ve hematoloji alanında araştırmalar yapmıştır.
8
1998 yılı sonunda ilaç sektörüne geçeren Emel Tetik, ilk olarak Eczacıbaşı-Rhone Poulenc,
Aventis daha sonra da Sanofi-Aventis firmalarında ilaç araştırma geliştirme (Ar-Ge) projeleri-
ni yürüten Klinik Araştırmalar birimlerinde sırası ile; Klinik Araştırma Uzmanlığı, Kıdemli Klinik
Araştırma Uzmanlığı, Klinik Araştırma Müdürlüğü, Klinik Araştırma Ünitesi Müdürlüğü görevle-
rini yapmıştır.
IE Ulagay-Menarini Group Genel MüdürüIE Ulagay-Menarini Group’un Genel Müdür-
lüğü’ne Uğur Bingöl atandı.
Uğur Bingöl iş hayatına 1987 yılında Çukurova Dış Ticaret Şirketi'nde Satış Koordinatörü olarak
adım attı. 1989 yılında Fako İlaç Şirketi’nde çalışmaya devam ederek ilaç sektörüne adım atan
Bingöl, 1993 yılında Merck Sharp Dohme (MSD) İlaçları Limited Şirketi’nin Türkiye ofisinin kuru-
luşunda görev aldı.
Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olan Uğur Bingöl, Koç Üniversitesi'nde MBA De-
recesi sahibidir
AİFD’den nadir hastalıklarla mücadelede “birlik” çağrısı!Dünyada her yıl 28 Şubat’ta çeşitli etkinliklerle dikkat çekilen
“Nadir Hastalıklar” günü nedeniyle tüm paydaşlara bir çağrı yapan AİFD, hastalıklarla mücadele
için “birlik” mesajı verdi. Birlik çağrısında hastaların tanı, tedavi ve bakıma hızlı ve eşit bir şekilde
ulaşmaları için konuya ulusal bir perspektiften bakmanın önemine dikkat çeken AİFD, yasal
düzenlemenin gerekliliğini vurguladı.
İlaç Ar-Ge'si nadir hastalıkların tedavisi için çok önemli
Yenilikçi ilaç ve biyoteknoloji firmaları, insanlığın yaşam kalitesini yükseltecek yeni ilaç ve teda-
viler geliştirmek amacıyla her yıl dünya çapında 120 milyar dolardan fazla Ar-Ge yatırımı yapı-
yor. Bu yatırımlar içinde, yaygın hastalık tedavilerinin yanı sıra nadir hastalıkların tedavisinde
kullanılan yeni ilaçların geliştirilmesi çalışmaları da yer alıyor. Yeni ilaçlar milyonlarca insan için
umut oluyor. Her yeni gün belki de hastalıklarını tedavi edecek bir ilacın bulunması için bir umut,
bir mucizenin gerçekleşebilmesi için bir şans demek...
9
İstanbul Eczacı Odası'ndan
Eğitim haberleriİŞ DÜNYASINDA VE ÖZEL YAŞAMDA KALİTELİ İLETİŞİM
24 Haziran 2014 Salı günü Prof. Dr. Üstün Dökmen ile “İş Dünyasında ve Özel Ya-şamda Kaliteli İletişim” eğitimi İstanbul Eczacı Odası Konferans Salonunda ger-çekleştirildi. Eczacılarımızın çok yoğun ilgi gösterdiği bu etkinlikte, Prof. Dr. Üstün Dökmen’in hitabet sanatı ile bütünleştir-diği sunumu, tüm katılımcılarımıza keyifli saatler yaşattı.
ECZANEDE DEĞİŞİM6, 13, 27, 29 Mayıs, 3, 10, 17, 24 Haziran’da “Eczanede Değişim” eğitimi, eğitmenle-rimiz Prof. Dr. Şevket SAYILGAN, İskender ESER tarafından eczacılarımıza ve eczacı teknisyenlerine farklı gruplar halinde verildi.
Eczanede finansal risk yönetimi, kategori yönetimi, tanzim teşhir, iletişimin 4 boyutu ve altın 1 dakika konuları katılımcılar tarafından keyifle dinlenirken, İstanbul Eczacı Odası tarafından düzenlenen bu eğitimin yeniden tekrarlanması istendi.
“31 Mayıs 2014 Cumartesi günü İstanbul Eczacı Odası Konferans Salonunda eğitmenlerimiz Pınar ERDOĞAN ve Yılmaz METE eşliğinde “Eczaneler için Muhasebe İpuçları” eğitimi yapıldı.
Fatura düzenleme ve takibi, stok kontrol, eczanelerde tutulan defterler ve ödenen vergiler gibi işletmenin sürdürülebilirliğinde çok önemli olan, ancak lisans eğitimi sırasında pek üstünde durulmayan, muhasebe konularını gündeme taşıdık. Eğitmenlerimizin çok değerli sunumlarıyla renklenen bu eğitimde, eczacı katılımcılarımız bilgi alıp kendilerini geliştirme fırsatı yakaladılar.
10
11
Merhaba,Daha önce yazdığım yazıları gözden ge-
çirdim. Hep o dönem okuduğum kitaplardan ilham alarak başlamışım. Bu yazıma da öyle başlamak istiyorum.
Son zamanlarda John Kennedy’nin hayatını anlatan bir kitap okuyorum: An Unfinished Life. Bu kitapta bana en çarpıcı gelen taraf, John Kennedy’nin kendisinin ve aile fertlerinin iş yapma şekilleri ile ilgili. Titiz, ayrıntılı, bir so-nucu hedefleyerek çalışıyorlar. Kennedy’nin babası, oğlunun geleceğin ülke başkanı ol-masını hedefliyor ve bu hedefin gerçekleş-mesi için bütün aile çalışıyorlar. Ve tabii evde-ki plan ile çarşıdaki plan çok uyumlu. Sanırım bu nedenle “evdeki plan çarşıya uymadı” biz Türklere özgü bir söz.
Biz Türklerin iş hayatında, kendimizi anlat-mak, projelerimizi sunmak noktasında söy-lediklerimizle gerçekten yaşadıklarımız birbi-
rini pek tutmuyor. Özellikle iş çıkışında, günü değerlendirirken yapılan arkadaş sohbetleri bazen avcıların av anılarını abartmaları gibi bir hal alıyor.
- Öyle bir yaban domuzu yakaladım, sanırım 100 kiloydu. Hatta 150 kiloydu.
diye konuşuyor avcılar. İş hayatına çevirirsek, iki iş arkadaşı o günkü sunumu değerlendi-riyorlar:
- Sunumu tamamen ben hazırladım. İki haf-tadır, geceli gündüzlü uğraşıyorum. Ama bir teşekkür eden bile yok.
Sanırım hem çalışma temposunu abartıyor, hem de hiç takdir edilmediği konusunda bi-raz evhamlı.
“İnsan Kaynakları”, “Eğitim” seminerlerine katıldığım zaman da benzer duygular yaşıyo-rum. Anlatılan proje o kadar iyi düşünülmüş
Evdeki plan, çarşıdaki durum
ününGetirdikleri
Tuba Kale Onay
12
ve hazırlanmış ki, izlerken gerçekten heye-canlanıyorum. Sonra soru cevap bölümle-rinde, sunumu yapan kişi eksik veya tam da doyurucu olmayan cevaplar verince kafamda soru işaretleri oluşuyor. Acaba çalışan sayısı mı çok gösterildi, acaba proje sonuçları ger-çekten doğru mu değerlendirildi, acaba çalı-şanlar da projeyi yönetenler gibi mi düşünü-yor? Daha bir sürü sorular…
Çarşı ve ev uyumsuzluğunun farklı sektör-lerde de yaşandığına eminim. Bir dizi yıldızı ile yapılan röportajı okuyordum. Dondurma yerken bir yapımcı tarafından keşfedilmiş. Ne kadar hoş bir tesadüf değil mi? Ama ger-çek hayatta bu “yapımcı” olan kişiler hep toplantılarda, ofis binalarının içinde deneme çekimlerini seyrediyor oluyorlar. Demek ki dondurmacıdaki yapımcılar farklı. Dondur-macıdakiler hep orada bulunup gelecek gü-zel kız ve erkekleri bekliyorlar.
Sonra röportaj devam ediyor. Bahsi geçen dizi yıldızına çok ünlü bir diziden oyunculuk teklifi geliyor. Şans eseri yönetmenle aynı asansöre binmişler. Bu aslında hepimizin başına gelebilir ama biz asansöre genellikle başka bir kata gitmek için binip ortalama 30 saniye sonra indiğimiz için asansördeki yö-netmeni fark edemiyoruz.
Ve röportajın sonunda, dizi yıldızına bir soru geliyor. Diziye hazırlanırken neler yapmış, na-sıl bir çalışma planı uygulamış. Dizi yıldızı ce-vaplıyor:
- Gözlem yaptım. Sokakta saatlerce oturdum. Arkadaşlarımla bu konuda konuştum.
Bu cevap karşısında oyunculuk alanında de-neyimli, bu konuda eğitim almış kişiler yap-tıkları işlerin hafife alındığını düşünmez mi? Oyunculuk mesleğine yakın olmayan birisi ise hayattaki şans faktörünün önemine bir kez daha inanır ve kendini biraz daha şanssız his-
seder, değil mi? Bir tarafta sadece dondurma yediği ve/veya asansöre bindiği için kim bilir kaç lira para kazanan bir oyuncu, bir tarafta hayatı boyunca çalışıp yorulan ve karşılığında aldığı para ile kredi kartı borçlarını bir türlü ödeyemeyen bir kişi.
Aslında çarşıda hayat bu kadar kolay değil. Dizi oyuncuları çok uzun saatler boyunca çalışıyorlar. Birbirinden kopuk (daha sonra montajlanan) bölümlerin çekimleri sırasında psikolojik olarak onları zorlayan duygusal de-neyimler yaşıyorlar. Ve zamana karşı müthiş bir yarış. Saniyesi binlerce dolarla ölçülen bir sanayi, film sanayisi. Dolayısı ile her şeyin be-lirlenen zamanda başlaması ve bitmesi hem oyuncular hem de çekim ekipleri üzerinde müthiş bir baskı yaratıyor.
İşte bu noktada, bin bir güçlüğü aşıp bir film-de veya dizide rol olan bir oyuncu bir anda kendisini daha önceden tahmin etmediği bir dünyada buluyor. Çok çalışıyor, çok yoruluyor ve tahminen hayalleri yıkılıyor. Yani çarşı ve evin birbirine uymaması durumu burada da karşımıza çıkıyor.
Toplum olarak daha gerçekçi olmamız gerek-tiğini düşünüyorum. Başarılar ve iyi projeler kadar sorunları ve zorlukları da paylaşmalıyız. Hasıraltı etmek gerçekten hiçbir şeyi çöz-müyor. Belki de toplumsal özgüvenle ilgili. İş hayatında yapabildiğimiz şeyler kadar, yarım kalmış veya bitirmeye beş kala problem ya-şadığımız işler de olabilir.
Mülakatlarda, bana gerçekçi olarak yakla-şan, kendisini değerlendirirken geliştirmek istediği alanları da açıkça söyleyen adaylarla daha rahat çalışıyorum. Değerleme merkezi (assessment süreçlerinde) genç çalışanlar kendilerini cidden oldukları gibi ortaya koyu-yorlar. Artık basmakalıp başarı hikayelerini daha az duyuyorum. Umarım ev ile çarşıyı (!) bu anlamada daha çok yakınlaştırabiliriz.
13
60 yıldır başarıyla devam eden bu ma-
cera nasıl başladı?
Bu sorunun cevabı için sizleri 60 yıl öncesine götürmek isterim. O yıllarda 2. Dünya Sava-şının bitmesi ile Avrupa yeni yapılanma içine girmişti. Dünya konjonktöründe, özellikle Al-manya ve birçok Avrupa ülkesi hızlı bir geli-şim evresine girmişti.
Ailem ise o dönem ticaret ile ilgileniyordu ve sağlık sektörünün en önemli yapı taşlarından olan hammadde tedariğinin sağlanması, ön-celikle İtalya ve daha sonrasında Avrupa’nın birçok ülkesinde bulunan ilaç üreticileri için hammadde ticaretine ağırlık verdi. Bu vesile ile takvimler 1954’ü gösterdiğinde , soğuk bir kış günü şimdiki Kura Ltd.’in temelleri atılmış
oldu.
İlk başlarda sadece hammadde ve API tedari-
ği süreçlerine ağırlık verdik. Mevcut sektörün
ihtiyaçları doğrultusunda, hizmet yelpazemi-
zi genişleterek 1965’te makine bölümümüz
can buldu. Farmasötik dünyasının gelişimi,
insan sağlığına verilen önemin gittikçe art-
ması ile, 1967 yılının sonbaharında Paketleme
ve ambalaj malzemeleri departmanı kuruldu.
Serbest piyasa ve dünya ülkelerindeki eko-
nomik şartlar göz önünde bulundurulduğun-
da , hızlı hizmet etme anlayışı ile uygun fiyat
ve kalite avantajı misyonu doğrultusunda,
sağlam temeller üzerine kurulu Kura Ltd. aile-
si olarak , temsilcisi olduğumuz Avrupa mer-
kezli üretici firmalarımız ve Çin’de bulunan
ofisimiz ile Türkiye ilaç sektöründe faaliyet
Kura Ltd. Genel Müdürü
David Romano:
"Yenilik ve değişim benim olmazsa olmazlarımdandır"
Röportaj Ecz. Varlık SezginKura Ltd. Genel MüdürüDavid Romano ile ilaç sektörünün bugünü ve geleceği, sektörde başarının sırrı, İstanbul ve İtalya üzerine…
14
gösteren firmalara hammad-
de, paketleme ve ambalaj mal-
zemeleri ile makine tedariği
yaparak, 2014 yılı itibariyle 60.
yılımızı kutluyoruz.
Sizin ilaç sektörü ve Kura Ltd.
ile buluşmanız nasıl oldu? Genel
müdürlüğünüzde Kura’ya ne gibi yenilikler
getirdiniz?
Kura Ltd. , 9 Şubat 1954’te faaliyetine başla-
dı. Babam Moris Romano, iyi bir baba oldu-
ğu kadar çok iyi bir liderdi de. Ticari zekasına
hayranlığımız bizleri asla
yanıltmazdı. Her konuda
ileri görüşlülüğü ve işine
bağlılığı bizleri büyüledi-
ği gibi, işleyişin sorunsuz
gerçekleşmesine de im-
kan verirdi.
O dönemler hem oku-
la gidiyor hem de okul
sonrası hemen babamın
yanına gidip, yardım edi-
yordum.
Arkadaşlarım sokakta oyun oynarken, ben de
babamın yanında iş dünyasının kapısını yavaş
yavaş aralıyordum.
Esasında , çoğunlukla sıkıcı ve yorucu gelen
iş hayatı, benim için tam aksine yoğun heye-
can uyandırıyordu.
Babamın yanında özverili çalışmam, sadece
işleyiş konusunda bilgimi geliştirmiyor, ayrıca
kişiliğimin gelişmesine de ortak oluyordu.
Tüm proseslere artık hakim olmaya başla-
dığım dönemde, babamdan bayrağı teslim
aldım. Önceleri, süreçler mevcut düzende
devam etti. Babamın ileri gö-
rüşlülüğü beni çok etkilemiş
olacak ki, sektörün ihtiyaçları-
nı gözlemlemeye, süreçleri yo-
rumlamaya başladım.
Yenilik ve değişim benim ol-
mazsa olmazlarımdandır. Dolayısıyla, sektö-
rün ihtiyaçlarını değerlendirerek, 1965 yılında
makine departmanı kuruldu.
İlaç sektöründe üretici olan firmalar için, hem
yeni üretim hatlarının kurulmasında yardımcı
olmak hem de satış sonrası destek ekibinin
oluşturulması ile üretim
hatlarının verimliliğinin
çok daha artmasında
işbirliği sağlamak adına
hizmete başladık.
Farmasotik teknoloji
biliminin hızla gelişme-
si, insan sağlığının kısa
sürede tedavi edilmesi
misyonu temel alınarak,
1967 yılında da paket-
leme ve ambalaj mal-
zemeleri departmanını
hizmete başlattık.
Şu an 15 kişilik ekibimiz ile hizmetlerimize
aralıksız devam ediyoruz.
Çok geniş yelpazede ürün ve hizmet
çeşitliliğiniz var. Çeşitlilik önceden
planladığınız bir strateji miydi? Yoksa
sektördeki eksiklikleri fark edip
stratejinizi ona göre mi belirlediniz?
Esasında, ürün yelpazemizi, sektörün ihtiyaç-
larına göre planladık. Her geçen gün gelişen
dünyada, değişime ayak uydurmanız gereki-
yor. Yenilikçi değişkenler, sektörün dinamiği-
Babam Moris Romano, iyi bir baba olduğu kadar çok iyi
bir liderdi de. Ticari zekasına hayranlığımız bizleri asla
yanıltmazdı. Her konuda ileri görüşlülüğü ve işine bağlılığı
bizleri büyülediği gibi, işleyişin sorunsuz gerçekleşmesine
de imkan verirdi.
15
nin temel taşlarındandır.
Biz de bu değişime ayak
uydurduk. Sektörü göz-
lemledik ve imkanlarımız
elverdiği doğrultuda güç-
lü bir ekip kurarak, özel-
likle globalleşen dünyada,
kaliteli hizmet misyonu ile
vizyoner olmayı, hedefle-
rimiz arasına dahil ettik.
Çağımızda, teknolojinin
de gelişmesiyle,
globalleşmeyi artık
hepimiz çok daha fazla
hissediyoruz. Dünya büyük bir şehir haline
geldi. Siz bildiğimiz kadarıyla Uzakdoğu
ile de sıkı ilişkiler kuruyorsunuz. Türk
ilaç sektörü açısından baktığımızda,
Uzakdoğu ve benzeri ülkelerle yapılan
işbirliklerinin sektörümüze nasıl bir
getirisi olabilir?
Kura Ltd. ailesi olarak tedariğini sağladığımız
her üründe öncelikli olarak kaliteye önem
veririz. Bu doğrultuda, kaliteli ürün ve kaliteli
hizmetin, sektördeki kalite oranını çok daha
artıracağına inanıyoruz.
Yaklaşık 20 yıldır, özellikle Çin ve Hindistan
pazarında araştırmaları-
mız mevcuttur. Uzakdo-
ğu ülkelerinin de Türkiye
sağlık sektörüne bakış
açıları da gayet olum-
lu. Ayrıca Türkiye'deki
üreticilerin kaliteli ürün
ve hizmete çok dikkat
ettiklerini bildiklerin-
den, bizlerin taleplerine
olabildiğince tüm özve-
rileri ile yaklaşmaktadır-
lar. Temsilcisi olduğumuz
Avrupa kaynaklarımız da
Türkiye pazarının büyü-
yen bir ivme ile hızla geliş-
tiğini bildiklerinden, sek-
tör ciddi oranda gözlem
altındadır. Hammadde ve
ambalaj malzemesi teda-
riği, sektörde sürekliliğin
en hassas olduğu temel
taşlarındandır.
Dolayısıyla, bizler de bu
doğrultuda çalışmalarımı-
zı soluksuz devam ettiriyor, kalite çatısı altın-
da, tercihimizi müşterilerimizin memnuniyeti
doğrultusunda hızlı hizmet etmekten yana
kullanıyoruz.
İlaç sektörünün yıllardır mutfağındasınız.
Sektörün önemli bir paydaşı olarak,
Türkiye ilaç sektörünün şu anki durumunu
nasıl görüyorsunuz?
Global ilaç sektörü son yıllarda hızlı bir bü-
yüme süreci içerisine girmiştir. Büyümenin
sebepleri arasında yaşlı nüfusun artması,
patent sürelerinin uzaması, bireysel ilaçların
gelişmesi, sosyal güvenlik müesseseleri kap-
samının genişlemesi ve
yaygınlaşması, biyolojik
ve biyoteknoloji ürünle-
rinin artması ve yaygın-
laşması gibi etkenler bu
sebeplerin başında gel-
mektedir.
Dünya pazarındaki bü-
yümeye paralel olarak,
Türkiye’de de ilaç sektö-
rü hızlı bir büyüme eğili-
Dünya pazarındaki büyümeye paralel
olarak, Türkiye’de de ilaç sektörü hızlı bir büyüme eğilimindedir. Sektör, ilaç
üretiminde çoğu AB ülkeleri ve Asya ülkelerinde bulunan firmalarla karşılaştırılabilir
bir düzeye ulaşmıştır.
16
mindedir. Sektör, ilaç üretiminde çoğu AB ül-
keleri ve Asya ülkelerinde bulunan firmalarla
karşılaştırılabilir bir düzeye ulaşmıştır. Ayrıca
istihdam açısından baktığımızda da Türkiye,
Avrupa ülkeleri arasından üst sıralarda yer
almaktadır.
Dünyanın birçok ülkesinde ilaç sektörü yasal
düzenlemelerle sıkı bir denetim altında tutul-
maktadır. Türkiye’de de ilaç sektörü şüphesiz
Sağlık Bakanlığı’nın düzenlemelerine tabidir.
Sağlık Bakanlığı’nın 2004 yılında yürürlüğe
koymuş olduğu yeni düzenlemeyle Beşeri
ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırma Sisteminde
köklü değişiklikler olmuştur. Bilindiği üzere
maliyet esaslı fiyat belirleme yönteminden
vazgeçilmiş ve referans ülke uygulaması be-
nimsenmiştir.
Türkiye’de ilaç sek-
törü en fazla yatırım
yapılan alanlardan bi-
ridir. Yatırımların art-
masına paralel olarak
sektördeki stratejik
ortaklıklar ve birleş-
meler de artmakta-
dır. Mevcut pazarın
ilerleyen yıllar içeri-
sinde daha da büyü-
yeceğini düşünüyorum. Nitekim bu büyüme-
ler, birçok firmanın ortaklıklarının artacağını
da göstermektedir.
Peki bundan sonrası için ilaç sektörünün
gelişiminde nelere ihtiyaç var?
Önümüzdeki 5 yıl için öngörüleriniz neler?
İlaç sektörünün vizyonu ve geleceği ile ilgili
çok fazla öngörüler var. Türkiye'nin önümüz-
deki 5 yılda yüzde 3.6 gibi bir ekonomik bü-
yüme sağlayacağı tahmin edilmektedir. Ülke
ekonomisinin büyümesinin de ilaç sektörüne
olumlu etkiler sağlayabileceği de şüphesiz
aşikardır. Türkiye'nin yaşlı nüfusunun yüzde
7’lerde olması, dünyada en genç nüfusa sahip
ülke olduğumuzu göstermektedir. Ancak 25
yıl sonra Türkiye, dünyanın en hızlı yaşlanan
ülkeleri arasına girecek. İlaç sektörü de daha
çok yaşlı bireylere hizmet eden bir sektör
olacağından, her geçen sene ilaç sektörünün
çok daha fazla büyüyeceğini öngörüyorum.
Elbette bu süreçte, sadece üretim değil, ay-
rıca AR-GE çalışmalarına da ağırlık verilme-
si gerekir. Büyük yatırımlar sonucunda yeni
moleküllerin bulunması ve sektöre katacağı
faydanın katma değerinin etkilerini milletçe
yaşayacağımız kesin.
İnanıyorum ki, kat-
ma değerleri daha
yüksek ürünler üre-
ten, küresel ölçekte
önemli AR-GE yatı-
rımları çeken, ileri
teknoloji ve büyük
ölçekli ihracat ya-
pabilen, dış ticaret
dengelerine olumlu
katkıda bulunan bir
Türkiye ilaç sektörü
yaratılacaktır.
Yenilikçilik artık günümüzün en büyük
trendi haline geldi. Siz David Romano
olarak innovasyona ne kadar yakınsınız?
Kura’da bununla ilgili neler yapıyorsunuz?
Hayat benim için bir okul gibidir. Yaşanılan
zorluklar da bir sınav. Karşılaşılan her soru-
nu çözebilme yeteneği ve her duruma uygun
duruş sergileme de tecrübenin bir getirisidir.
Dolayısıyla, tecrübelerimiz kadar değerliyiz.
25 yıl sonra Türkiye, dünyanın en hızlı yaşlanan ülkeleri arasına
girecek. İlaç sektörü de daha çok yaşlı bireylere hizmet eden
bir sektör olacağından, her geçen sene ilaç sektörünün çok daha fazla büyüyeceğini
öngörüyorum.
17
Tecrübelerin bütünü de insa-
nın hayat sınavında sapasağ-
lam ayakta durmasını sağlar.
Özellikle hızla değişen dünya-
ya ayak uydurmak için de in-
novatif düşünmenin zorunlulu-
ğuna çok inanıyorum. Nitekim,
innovasyon sadece işleyiş açı-
sından bir kazanım sağlamak-
tan öte, ayrıca insanın ruhunu
da besleyen bir olgudur.
Mevcut değişimlerin hızlı olduğu dönemlerde
yerinde saymak, hizmet sektöründe olan fir-
malar için en büyük teh-
likelerden biridir.
Rekabetin çok olduğu
bir ortamda, rakipleri-
nizden bir adım önde
olmak fayda sağladığı
gibi, innovatif hizmet de
şirketlerin farkındalığının
artmasına katkı sağlar.
İşte bizim de Kura Ltd.
ailesi olarak en güçlü
yönümüz, kaliteli ürün ve hızlı hizmet etme
anlayışı ile en uygun ürünü sağlamak ve hiç
şüphesiz yenilikçiliğe olan yaklaşımımızdır.
Bu da, firmamızın, sektördeki algısını daha da
güçlendirmiştir.
Biraz da yaşadığınız yer olan İtalya’dan
bahsedelim. Bir marka şehir olan İstanbul
ile yine başka bir marka şehir olan
Milano’yu karşılaştırırsak, hangisinde
yaşam daha güzel, daha kolay? Size göre
bu iki şehrin artıları eksileri neler?
Elbette bu sorunun cevabı neyi aradığınız ile
ilgili. Her iki şehri kısaca özetlemek gerekirse,
binlerce hikayeye ev sahipliği yapmış, tarih
kokan sokakları ve muazzam
mimarisi ile geçmişin izlerini
taşımaktadırlar.
Ama bir gerçek var ki , İstan-
bul’un yeri her zaman ayrıdır.
Nitekim Avrupa ile Asya ara-
sında kocaman bir köprü gibi-
dir. Kültürlerin buluştuğu, tica-
retin can bulduğu, muazzam
güzelliklerle dolu bir noktadır. Adında bile
kocaman bir gizem barındıran İstanbul, Avru-
pa’nın kıskandığı cennet şehirdir.
İşte bu yüzden bir ülke
kadar kalabalık, işte bu
yüzden zengin, işte bu
yüzden çoğu şirketin ter-
cih merkezi, Avrupa’nın
gözbebeğidir.
Tabii böyle bir şehirde
yaşam da o kadar kolay
olmuyor maalesef. Tra-
fik sorunu İstanbullunun
olmazsa olmaz sorunu
halinde.
Her iki şehirde yaşayan biri olarak, her sabah
evden çıkmadan, günlük plan yapmam ge-
rektiğini bilir, ona göre yola çıkarım.
Emin olun iki şehir arasındaki tek fark dil ve
din. Yoksa İtalyan’lar ve tabii ki Türkler birbir-
lerine çok benzeyen iki millettir.
Peki İtalya’da olmak, Avrupa ve dünyanın
birçok ülkesi ile iletişimde bulunmak,
sektörü bütünüyle görmek adına size
neler kazandırdı?
Avrupa kıtasını gözlerinizin önüne getirdiği-
nizde İtalya, birçok Avrupa ülkesine komşu
Avrupa’nın Akdeniz’den doğru Afrika, Asya, birçok Uzak doğu ülkesine açılan
kapısı halinde olan İtalya’da olmak demek, esasında kocaman bir dünyanın da kapılarını aralamak
demektir.
18
olduğu kadar , coğrafi yapısı gereği yarımada
olmasından dolayı kendine özgü bir havası da
vardır.
Akdeniz ticaretinin merkezi konumunda olan
İtalya’da bulunmak, esasında her anlamda
çok büyük bir fayda sağlamaktadır. Bir de
böyle bir ülkenin ticaret merkezi olan Milano,
ister istemez çok şey katıyor insana.
Avrupalı bakış açısı, soğukkanlı duruş, in-
novatif düşünce ve vizyoner yaklaşım gibi
yetilere sahip olmanız kaçınılmaz hale gelir.
Tabii ki kişisel ilgi de bu süreçte yadsınamaz
bir gerçektir. Nitekim, yoğun geçen günler-
de elde ettiğiniz her bir tecrübenizi, tecrübe
bankasındaki hesabınıza aktarıyorsunuz. Gü-
zel olan da bu bilgi birikim ve iletişimi işinize
yansıtabiliyor olmaktır.
Avrupa’nın Akdeniz’den doğru Afrika, Asya,
birçok Uzak doğu ülkesine açılan kapısı ha-
linde olan İtalya’da olmak demek, esasında
kocaman bir dünyanın da kapılarını aralamak
demektir.
Sizin hayatınızda başarı için olmazsa
olmaz diye tanımladığınız ne/neler var?
Babamın çok güzel bir sözü vardır. Başarıya
giden yol tecrübelerden geçer. Tecrübeler,
işi olgunlaştırdığı kadar kişileri de olgunlaştı-
rır. Nitekim, kişi olgunlaştıkça, tecrübeler de
olgunlaşır. Bu dizimde, mükemmel bir grafik
mevcuttur. İşte bu minvalde, algıyı en yüksek
mertebede oluşturmak gerekir. Bu sürecin
en başında güvenilirlik ve tabii ki sürdürülebi-
lirlik gelmektedir.
Kura Ltd. ailesi olarak, kaliteli ürün, hızlı hiz-
met etme anlayışı, sonuç odaklılık ve tabii ki
güleryüzlü iletişim tüm ekibimizin olmazsa
olmazlarındandır. Öncelikle, insana yapılan
yatırımın başarıyı tetikleyeceğini düşünüyo-
rum. Dolayısıyla tüm çalışanlarımız gayet öz-
verili çalışmaları sayesinde, müşterilerimizin
taleplerini kendi projeleri gibi benimsemeyi
bilmektedir.
İşte bu noktada, Kura Ltd. ailesi olarak biz tek
bir beden gibiyiz.
Başarı da tecrübelerin eşit dağılımının sağ-
lanması ve iletişim ile tecrübenin bir bütünü
gibi sunulması ile sağlanmaktadır.
19
Yaşlılarda ilaç kullanımı denince akla ilk
gelen konulardan biri polifarmasidir. Poli-
farmasi birçok ilacın birlikte kullanımı ve/veya
klinik olarak endike olan ilaçların dışında daha
fazla ilaç kullanımı, yani gereksiz ilaç kullanı-
mı olarak ifade edilmektedir (1). Tanımından
da anlaşılacağı üzere polifarmasi yaşlı hasta-
lar için bazen kaçınılmaz bir durum olabildiği
gibi; bazen de hastanın tanılarına uygun ol-
mayan ilaçların kullanıldığı rasyonel olmayan
bir durum olabilmektedir. Yapılan sistematik
bir derlemeye göre; birçok çalışmada, yaşlı
hastalarda farklı sayıda ilaç kullanımının sağ-
lık sonuçlarına negatif etkileri olduğu ifade
edilmiştir (2). Diğer bir çalışmaya göre yaşlı
hastalarda çoklu ilaç kullanımının, daha fazla
sağlık maliyetine neden olduğu, advers ilaç
olay riskini, ilaç etkileşimlerini ve ilaç uyunç-
suzluğunu artırdığı, fonksiyonel kapasiteyi
azalttığı ve birçok geriatrik sendromla ilişkili
olduğu belirtilmiştir (3). Aynı çalışmada, yaş-
lı hastaların yaklaşık %50’sinin bir veya daha
fazla ilacı tıbbi olarak gerekmediği halde kul-
landıkları tespit edilmiştir (3). Yaşlı hastalarda
özellikle polifarmasi sıklığının yüksek olduğu
göz önüne alındığında, ilaçla ilgili problemle-
rin saptanmasında ve önlenmesinde eczacı-
nın önemli görevler alabileceği bilinmektedir.
Uygunsuz ilaçlar, yaşlı hastalarda kullanımın-
dan genel olarak kaçınılması gereken ilaçlar
olarak tanımlanmaktadır; çünkü bu ilaçların
yaşlı hastalarda etkisiz veya gereksiz yüksek
riske neden olabileceği düşünülmektedir (4).
Eczacılar, ‘Beers Criteria’ ve ‘The STOPP (The
Screening Tool of Older Persons’ Prescripti-
ons) and START (The Screening Tool to Alert
to Right Treatment) criteria’ gibi değerlen-
dirme kriterlerini kullanarak yaşlı hastaların
mevcut tedavi rejimindeki ilaçların uygun-
luğunu gözden geçirebilmektedirler. ‘Beers
Criteria’ ilk defa 1991 yılında Mark Beers ta-
Yaşlılarda ilaç kullanımı:Eczacı perspektifi
Yrd. Doç. Dr. Betül Okuyan*
Doç. Dr. Mesut Sancar*
20
rafından oluşturulmuştur (5) ve uygunsuz
ilaç kullanımının belirlenmesinde çok sık
kullanılmaktadır. ‘Beers Criteria’nın yazarının
ölümünden sonra 2012 yılında Amerika Geri-
atri Birliği’nde uzman bir ekip paneli oluştu-
rulmuş ve kriterler yeniden değerlendirilerek
güncel hali yayımlanmıştır (6). Uygunsuz ilaç
kullanımının değerlendirildiği diğer kriterler
olan ‘The STOPP and START criteria’ ile uy-
gun olmayan ilaç kullanımının önüne geçil-
mesi hedeflenirken; aynı zamanda, özellikle
‘START’ kriterleri kullanılarak ilaç reçeteleme
aşamasında ortaya çıkabilecek olası atlama-
ların tespit edilmesi de sağlanmaktadır (7).
Kanada’da hastane eczacıları ve serbest ec-
zacıların geriatrik bakım
ile ilgili bilgi ve tutumla-
rının değerlendirildiği bir
çalışmada, eczacıların
sadece %50’sinden azı-
nın yaşlılarda polifarma-
si, uygunsuz ilaç kullanı-
mı, ilaçla ilgili hastaneye
yatış veya düşme sıklığı hakkında farkında-
lıklarının olduğu görülmüştür. Bu çalışmada
serbest eczacıların %41’inin, hastane eczacı-
larının %74’ünün ‘Beers criteria’ hakkında bilgi
sahibi oldukları gözlenmiştir (8). Türkiye’deki
eczacıların yaşlı hasta bakımı ile ilgili bilgi ve
tutumlarının değerlendirildiği çalışmaların
bildiğimiz kadarıyla bulunmaması nedeniyle,
bu tür çalışmaların ülkemizde de yapılması-
nın önemli olduğunu düşünüyoruz. Eczacıla-
rın özellikle yaşlı hastaların farmakoterapisi
ile ilgili bilgilerini artırmaları ve güncel kanıta
dayalı tedavi kılavuzlarını takip etmeleri, geri-
atrik hasta bakımına yapacakları katkılar açı-
sından son derece önemlidir.
Yaşlı hastaların bakımında son yıllarda adı-
nı daha sıkça duyduğumuz kavramlardan
biri de ‘ilaç uzlaşı (mutabakatı) programı’dır.
İlaç uzlaşısı ‘hastanın kullanmakta olduğu
mevcut ilaçların olası en doğru ve tam bir
listesinin oluşturulması ve bu listenin hasta
kaydında veya ilaç isteklerindeki ilaçlarla kar-
şılaştırılması süreci’ olarak tanımlanmaktadır.
(9). Bu program ile hastanın özellikle hastane
yatışı veya taburcu olma aşamalarında has-
tanede ve evde kullandığı ilaçların bir eczacı
tarafından gözden geçirilmesi ve yapılacak
karşılaştırma ile doğru ilaç listesinin oluştu-
rulması hedeflenmektedir.
Avrupa Farmasötik Bakım Ağı (PCNE) far-
masötik bakımı, ilaç kullanımını en iyi şekilde
olmasını sağlamak ve
sağlık sonuçlarını iyileş-
tirmek için eczacının bi-
reylerin bakımına iştirak
etmesi olarak tanımla-
maktadır (10). Farmasö-
tik bakımın genel kalite-
sini artıracak önemli bir
unsur ise bireyselleştirmenin sağlanmasıdır.
Bilindiği gibi farmasötik bakım sürecinde,
eczacının, hastanın yaşam kalitesini artıra-
cak tedavi sonuçlarına ulaşmak için mesleki
sorumluluk alması ve ilaç kullanımının risk ve
yararlarını değerlendirmesi beklenmektedir
(11). Yaşlı hastalarda hasta güvenliğinin sağ-
lanması ve tedavinin etkili olabilmesi için has-
taların bireysel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve
olası ilaç kaynaklı problemlerin öngörülmesi
önemlidir.
Yaşlı hastalarda ilaç kullanımının değerlendi-
rilmesinde, normal yaşlanma sürecinde yaş-
lanma ile ilgili fizyolojik değişikliklere bağlı
olarak, yaşlı hastalarda ortaya çıkabilecek
farmakokinetik ve farmakodinamik değişik-
liklerin de göz önünde bulundurulması ge-
Yaşlı hastaların bakımında son yıllarda adını daha sıkça duyduğumuz kavramlardan
biri de ‘ilaç uzlaşı (mutabakatı) programı’dır.
21
rekmektedir. Örneğin, alzheimer ve demans
hastalarının ilaç tedavilerine uyunçsuzluk
oranlarının daha yüksek olabileceği öngö-
rülmektedir (12). Ayrıca bu hastalarda hasta
ile ilişkili sağlık sonuçlarının değerlendiril-
mesinin zor olacağı da beklenmelidir. Bu da,
bir önceki paragrafta değindiğimiz ilaç teda-
visinde bireyselleştirmenin önemini bir kez
daha göstermektedir.
Türkiye’de serbest eczanelerde oral ilaç kul-
lanan hastaların bilgi düzeyinin incelendiği
çalışmamızda; 65 yaş ve üzeri hastalarla ilaç
bilgi düzeylerinin daha düşük olduğu görül-
müştür (13). Ayrıca huzurevinde kalan yaşlı
hastalarda farmasötik bakım ihtiyaçlarının
değerlendirildiği diğer bir çalışmamızda ise
hastaların %44’ünde polifarmasi tespit edil-
miş; hastaların yarısından fazlasının ilaçları
ile ilgili bilgilerin yetersiz olduğu belirlenmiştir
(14). Yaşlı hastalarda eczacıların bireyselleş-
tirilmiş hasta eğitimi vererek hastaların ilaç
bilgisini artırmaları gerekmektedir.
Yaşlı hastalarda ilaçlara karşı kasıtsız uyunç-
suzluğu azaltmak için hastaların fiziksel (özel-
likle el becerileri ve görme yetileri) ve bilişsel
kapasitelerinin değerlendirilerek, uygun ilaç
dozaj formlarının belirlenmesi ve doz rejim-
lerinin daha basit hazırlanmasının önemli
olduğu bilinmektedir. İlaç bilgi düzeyinin ye-
tersiz olması ilaç kaynaklı problemlere neden
olabilmektedir; bu yüzden eczacıların yaşlı
hastalarda ilaç bilgi düzeyini ve bu hastaların
ilaçlarına karşı tutumlarını periyodik olarak
gözden geçirmeleri gerekmektedir.
Bazı ilaçlar, yaşlı hastaların günlük aktivitele-
rini engelleyecek oranda istenmeyen etkilere
(düşme, konstipasyon, üriner inkontinans ve
bilişsel bozukluk) neden olabilmektedir. Özel-
likle antikolinerjik ve sedatif etkili ajanlara
maruziyet yaşlı hastaların fiziksel ve bilişsel
fonksiyonları üzerine advers sonuçlara neden
olabilir (15).
Yaşlı hastalarda sık görülen kuru cilt, konsti-
pasyon, üriner inkontinans ve insomnia gibi
minör rahatsızlıklar için eczacı tarafından
kendi kendine bakım planları oluşturulması
gerekmektedir. Eczacıların ayrıca reçetesiz
ilaç kullanımı ve besin eklentisi kullanımı ile il-
gili olarak yaşlı hastalara danışmanlık yaparak
hastaların ilaçlarına karşı toleransını ve hasta
güvenliğini sağlaması beklenmektedir (16).
Literatürdeki örneklerde de görüldüğü gibi
eczacıların yaşlı hastalarda ilaç kullanımının
değerlendirilmesi, olası ilaç kaynaklı sorunla-
rın saptanması ve önlenmesi, hasta uyuncu-
nun artırılması, ilaç uzlaşısı sağlanarak gerek-
siz polifarmasi ve maliyetin azaltılması gibi
klinik açıdan önemli birçok görev ve sorum-
22
luluğu bulunmaktadır. Farmasötik bakımın
gereği olan bu hizmetlerin eczacı tarafından
sağlanabilmesi için eczacının yaşlı hastalar-
da sık görülen hastalıklar ve bunların farma-
koterapisi ve sık gözlenen olası ilaç kaynaklı
sorunlar hakkında güncel klinik bilgiye ihtiya-
cı vardır. Kısaca akılcı ilaç kullanımını hedef-
leyen klinik eczacılık felsefesinin gelişimiyle
birlikte ülkemizde eczacıların bu alanda daha
aktif çalışarak yaşlı hasta bakımına katkı su-
nabileceklerine inanmaktayız.
* Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Klinik Eczacılık Anabilim Dalı
Kaynaklar1. Montamat SC, Cusack B. Overcoming problems with polypharmacy and drug misuse in the elderly. Clin Geriatr Med. 1992 Feb;8(1):143-58.
2. Hajjar ER, Cafiero AC, Hanlon JT. Polypharmacy in elderly patients. Am J Geriatr Pharmacother. 2007 Dec;5(4):345-51.
3. Maher RL, Hanlon J, Hajjar ER. Clinical consequences of polypharmacy in elderly. Expert Opin Drug Saf. 2014 Jan;13(1):57-65.
4. Fick DM, Cooper JW, Wade WE, Waller JL, Maclean JR, Beers MH. Updating the Beers criteria for potentially inappropriate medication use in older adults: results of a US consensus panel of experts. Arch Intern Med. 2003 Dec 8-22;163(22):2716-24.
5. Beers MH, Ouslander JG, Rollingher I, Reuben DB, Brooks J, Beck JC. Explicit Criteria for Determining Inappropriate Medication Use in Nursing Home Residents. Arch Intern Med. 1991;151(9):1825-1832.
6. American Geriatrics Society 2012 Beers Criteria Update Expert Panel. American Geriatrics Society updated Beers Criteria for potentially inappropriate medication use in older adults. J Am Geriatr Soc. 2012 Apr;60(4):616-31.
7. Gallagher P, Ryan C, Byrne S, Kennedy J, O'Mahony D. STOPP (Screening Tool of Older Person's Prescriptions) and START (Screening Tool to Alert doctors to Right Treatment). Consensus validation. Int J Clin Pharmacol Ther. 2008 Feb;46(2):72-83.
8. Zou D, Tannenbaum C. Educational needs,
practice patterns and quality indicators to improve geriatric pharmacy care. Can Pharm J (Ott). 2014 Mar;147(2):110-7. doi: 10.1177/1715163514521378.
9. İzzettin FV, Apikoğlu-Rabuş Ş, Okuyan B, Sancar M. Hastane Yönetimi. (İlaç Güvenliği), 561-576 pp., İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2013 (ISBN: 978-975-420-950-1).
10. Allemann SS, van Mil JW, Botermann L, Berger K, Griese N, Hersberger KE. Pharmaceutical care: the PCNE definition 2013. Int J Clin Pharm. 2014 Jun;36(3):544-55
11. Hepler CD, Strand LM. Opportunities and responsibilities in pharmaceutical care. Am J Hosp Pharm. 1990 Mar;47(3):533-43.
12. Haider B1, Schmidt R, Schweiger C, Forstner T, Labek A, Lampl C. Medication adherence in patients with dementia: an Austrian cohort study. Alzheimer Dis Assoc Disord. 2014 Apr-Jun;28(2):128-33.
13. Okuyan B, Sancar M, Izzettin FV. Assessment of medication knowledge and adherence among patients under oral chronic medication treatment in community pharmacy settings. Pharmacoepidemiol Drug Saf. 2013 Feb;22(2):209-14.
14. Sancar M, Yalcin Mutlu B, Okuyan B, Izzettin FV. Determination Of Geriatric Patients' Drug Profile And Identify Their Pharmaceutical Care Requirements By Determining Potential Risk Factors. European Geriatric Medicine 2(5): 280-283.
15. Cao YJ1, Mager DE, Simonsick EM, Hilmer SN, Ling SM, Windham BG, Crentsil V, Yasar S, Fried LP, Abernethy DR.17. Physical and cognitive performance and burden of anticholinergics, sedatives, and ACE inhibitors in older women. Clin Pharmacol Ther. 2008 Mar;83(3):422-9.
16. California State Board of Pharmacy. Health Notes: Drug Therapy Considerations in Older Adults. 2003. (pharmacy.ucsf.edu/ce/oa/oa.pdf).
23
İnsanoğlu hayalleri ile yaşar. Doğumdan ölü-
me, geceden gündüze, doğudan batıya bir
bütündür hayatı. Çevresinden etkilenir, ha-
yatına yön verir. Ne yapmak istiyorsa o yolda
evrim geçirir. Kısaca tecrübelerinin bir bütü-
nüdür her şey.
Doğum ile başlar öğrenme ve keşfetme.
Önce dokunur sonra ısırarak devam eder.
Keşfetmenin farklı yönlerini öğrendikçe, oku-
ma ve sonrasında hareket etme ile evrimleşir.
Okuyarak öğrenme döneminde işin teoriğini
kapsa da, bildiklerini görmek bambaşka bir
deneyimdir insan için…
Gezgin
Dubai
Bilinenleri ve bilinmeyenleriyle
Ecz. Varlık Sezgin
Keşfe hazır olun, bilinenlerinin aksine bilinmeyenleri ile de ünlü Dubai’ye gidiyoruz…
24
Bu durum hayatın her aşamasında böyle de-
vam eder.
Karşısına upuzun yollar çıksa da yılmadan
mücadelesine devam ettiği dönem başlar
sonra...
Ve adını ister siz koyun ister başkası ama ol-
muştur artık o da bir sırtçantalı.
İhtiyacı kadarını alır çantasına ve koyulur yol-
lara.
Bizim de böyle başladı yollarda olma müca-
delemizin masalı.
Hikayemize yeni hikayeler katmak adına,
düştük yollara.
Rotamızı kırdık Arabis-
tan Yarımadası’na. Keş-
fedilecek kocaman bir
ülke var karşımızda.
Hazır mısınız Dubai so-
kaklarında turlamaya,
çölde safariye ve hiç aklı-
nızın alamayacağı bin bir
türlü ilklere?
Haftanın her günü sefer yapan Air Arabia’nın
982 sefer sayılı tarifeli uçağı ile Sabiha Gök-
çen’den yollara koyulduk sadece bir sırtçan-
tamızla.
Keşfe hazır olun, bilinenlerinin aksine bilinme-
yenleri ile de ünlü Dubai’ye gidiyoruz.
Air Arabia, Arap ülkelerinde çok kullanılan
uçak firmasıdır. Emirates’ten sonra üne ka-
vuşmuş olsa da kısmen ucuz uçak seferi ya-
pan firma olarak da bilinir.
Uçağın personeli de pilotları gibi Arap vatan-
daşı.
Sıcak ve samimi bir şekilde yolcuları uçağa
aldıktan sonra kapının kapanması ile birden,
“Flight Prayer” anonsu ile kısmen irkilebilirsi-
niz. Sakın panik yapmayın, bu işin doğasında
olan bir şey.
Siz de diğer yolcular gibi duanızı edin ve öz-
gürlüğe ilk adımınızı atın.
Dubai’ye gitmek için Air Arabia’yı kullanacak-
sanız, Sharjah Havaalanı’na ineceğiniz kesin
gibidir.
Çünkü Dubai’deki havaalanlarına daha çok
Emirates Havayolları inmektedir.
Nitekim dünyanın birçok
yerinden ziyaretçi ağırla-
yan Dubai’ye inmek öyle
kolay değildir.
Sharjah Havaalanı’na in-
dikten sonra, Dubai’ye
kolaylıkla gidebilirsiniz.
Sharjah Dubai’ye sadece
20 km mesafede olan bir
emirliktir. Dubai kadar
gelişmiş olmasa da, diğer emirlikler gibi Du-
bai ve Abu Dhabi gibi büyük emirliklerin geli-
rinden beslenir. Kuralları katıdır. Öyle istediği-
niz gibi şortla, kısa tişört ile dolaşamazsınız.
Ne de olsa gittiğiniz ülkenin kurallarına riayet
edilmelidir.
Birleşik Arap Emirliği, 7 ayrı emirlikten oluş-
muştur. Abu Dhabi, Dubai, Acman, Füceyre,
Ümmü el-Kayveyn, Reis el-Hayme ve Sharjah
ile birlikte 7 emirlik birbirlerine çöller ile bağ-
lıdır.
Birleşik Arap Emirliği’nin sahilde olan kentleri
Sharjah, Dubai ve Abu Dhabi’dir.
Birleşik Arap Emirliği, 7 ayrı emirlikten oluşmuştur. Abu Dhabi, Dubai, Acman,
Füceyre, Ümmü el-Kayveyn, Reis el-Hayme ve Sharjah ile birlikte 7
emirlik birbirlerine çöller ile bağlıdır.
25
Sharjah’dan Dubai’ye kara-
yolu ile kolaylıkla gelebilir-
siniz. Ancak sabah trafiğini
de hesaba katmalısınız. 8
şeritli yolda gereksiz yere
vakit geçirmemeniz işten
bile değil.
Dubai’nin petrolden önceki
asıl geliri, incicilik, balıkçılık
ve tabii ki konumu gereği
basit tekneler ile yapılan
deniz ticaretiymiş.
Ancak 80’li yılların sonlarına
doğru denizde yapılan ka-
zılarda petrolün bulunması
ile şehrin ekonomisi hızla
değişmiş.
Diğer emirliklere de emsal
teşkil eden Dubai’nin geli-
şimi 90’lı yıllara dayanıyor.
Yani sadece 20 yıl gibi kısa
süre içerisinde çölde bir
cennet yaratılmış. Tabii bu
sırada Abu Dhabi’de de petrol bulunmuş ve
iki emirliğin çıtası günden güne yükselme
göstermiş.
Birleşik Arap Emirliği’nin başkenti Abu Dha-
bi’dir.
Toplamda 7 milyona yakın nüfusun yarısını
Araplar oluşturmaktadır. Geri kalanı ise Hintli,
Pakistanlı, Endonezyalı gibi Asya ülkeleri ve
diğer ülkelerden çalışmaya gelen yabancı
milletlere ait insanlar oluşturmaktadır.
Günden güne nüfusunun hızla arttığı bu eş-
siz şehrin girişinde sizi Greek Nehri karşılaya-
caktır. 90’lı yıllara kadar Dubai’ye can veren
Greek Nehri’nde hali hazırda turistik kayıklar
ve balıkçı tekneleri nostaljiyi yaşatmak adına
hizmet vermektedir.
Petrolün yüzde 20’si Dubai’de çıkartılmakta-
dır. B. Arap Emirliği’nin asıl petrol zengini olan
emirliği Abu Dhabi’dir.
Günlük geliri 300 milyon dolar olan bir şehir
düşünün. İşte böyle bir yer Abu Dhabi.
Günlük petrol geliri 40 milyon dolar olan çok
daha mütevazı Dubai şehrinde, yolunuza de-
vam ettiğinizde gökdelenler ufukta belirir.
Dubai’ye yapılan her gökdelen mutlaka dik-
kat çekici olarak tasarlanmaktadır. Dubai
Şeyh’inin özel izni ile yapılan her bina göste-
rişli ve ihtişamlı olmalıdır.
26
Çok katlı binalardan tek katlı villalara, otobüs
duraklarından kafelere kadar halkın kullandı-
ğı gözleri ile tanıklık ettiği her şeyin insanoğ-
lunun aklının hayalinin alamayacağı güzellikte
ve yaratıcılıkta olmasına önem verilmektedir.
İşte hayallerle dolu Dubai’ye çakılan ilk çivi ile
şehrin gelişimi böyle başlamıştır.
Çölde bir cennet hedefi ile yola çıkılan ve 20
yıl gibi kısa süre içerisinde, hem nüfusunu
hem de gelirini katlayarak artıran Dubai’nin iş
dünyasındaki kısa kodu “To buy”ın nereden
geldiği şimdi anlaşılmaktadır.
Dubai verginin olmadığı bir yerdir. Parasal
gücü olan her markayı burada görebilirsiniz.
Şehir adeta 3 bölgeye ayrılmış gibidir. Shar-
jah’dan gelindiğinde ilk durak eski Dubai diye
adlandırılan Degra bölgesidir. Greek Nehri’ni
aşıp yola devam edildiğinde Dubai’nin iş mer-
kezine gelmişsinizdir artık. Çok katlı binalar
göğü delercesine yerleşmiş olsa da, şehirde-
ki düzen de gözünüze çarpacaktır.
Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa,
828 metrelik ihtişamı ile adeta Dubai’nin gü-
cünü gösterircesine şehrin en merkezi nok-
tasına inşa edilmiştir.
Dubai’nin yeni yerleşim yeri olan Jumeriah
bölgesi, sahil şeridinin en renkli
bölgesidir. Şehrin batı yakasını
oluşturur.
Şeyh’in hayallerinin gerçekleş-
tirdiği bu bölge, Dubai’ye turist
çekilmesi yönünde büyük paya
sahiptir.
5 yıldızlı oteller, kafeler, dünya
mutfağından lezzetlerin servis
edildiği restoranlar ve tabii ki bü-
yük Palmiye Adası… Hepsi insa-
noğlunun hayallerinin ürünü...
Dubai esasında insan ufkunun
neler yapabileceğini gösteren en
güzel örnek gibi yıldan yıla değe-
rini artırmaktadır.
Jumeriah bölgesindeki oteller
yaz sezonunda pahalı olabilir. O
yüzden bütçenizi iyi ayarlayın.
Çünkü sadece Jumeriah bölge-
sinde değil, Dubai’nin birçok ye-
rinde yapılacak çok fazla ilkler
göreceksiniz.
27
Dünyanın en bü-
yük akvaryumunda
bin bir çeşit balığı
izleyebilir, çöl sı-
cağının yaşandığı
şehirde buz gibi
alışveriş merkez-
lerinde turlayabilir,
hatta yapay kar te-
pesinde kayak bile
yapabilirsiniz.
Şehri layıkı ile gez-
mek için araba kiralamanızı öneririm. 8 şeritli
yollarda dolaşmak başta zor gelse de kısa
sürede alışacaksınız emin olun. Araç kirala-
mak için bütçenizi çok düşünmenize gerek
yok. Hayli ucuza araç kiralayabilirsiniz.
Esasında araç kiralamadan ziyade, işin en
önemli kısmı tabii ki de benzin. 40 litre için
sadece 60 TL vereceğinizi düşünürseniz, her
araç kolaylıkla sizin olabilir. Hayatınızda bir
kere de olsa neden bir Ferrari sürmeyesiniz
öyle ya.
Mutlaka çölde bir safa-
ri turu da yapmalısınız.
Bedevilerin hayatına
kısa da olsa giriş yapa-
bileceğiniz bu kentte her
gün safari turuna çıkıl-
maktadır.
6 saat süren bu turlar
genellikle Jumeriah
bölgesinden hareketle
sizi unutamayacağınız
bir yolculuğa çıkarıyor.
Engin bir kum deni-
zinde sadece siz ve
güneş. Hayatın ne
kadar önemsiz ol-
duğunu daha çok
anlamanız için bir
kere çölde güneşi
batırın. Bakın nasıl
yenileneceksiniz,
benden söylemesi.
Dubai anlatmakla
bitmeyen, kısaca
gidilip görülmesi
gereken bir yer.
Dubai’nin 24 madde ile bilinmeyenleri:
1- Dubai çöle kurulmuştur.
2- Petrolden önceki en önemli geçim kay-nağı incicilik ve inci işlemeciliğiydi.
3- Dubai’nin nüfusu, sadece 20 yılda 18 kat artmıştır.
4- Dubai’de tek orijinal nehir Greek’tir. Diğer tüm nehir, su birikintisi veya göller yapay olup, insanoğlu tarafından yapıl-
mıştır.
5- Dubai’de dağ bu-lunmamaktadır.
6- Dubai’de her yeşil alanın alt yapısına sulama yapılması için boru döşenmiştir.
7- Dubai şeyhinin evi-nin olduğu bölgedeki trafik lambaları, cad-de taşları ve duvarlar altından yapılmıştır.
8- Hizmet sektörün-de çoğunlukla diğer millete ait insanlar çalışmaktadır. Arap-lar çoğunlukla hizmet sektörünü kullanmak-tadır.
28
9- Dubai’de 200’den fazla gökdelen bulun-maktadır.
10- Dubai’nin petrolden geliri günlük 40 milyon dolardır.
11- Dubai’de dünyanın ilk yedi yıldızlı oteli inşa edilmiştir. Burj El Arap, İngiliz bir mimar tarafından Jumeriah bölgesine ya-pılmış olup yelken görünümündedir. Ancak denizden bakıldığında kocaman bir haç görünümündedir. Dubai’de Burj El Arap’ın mimarisi için “İngilizler Araplara kazık at-mıştır” şeklinde bir inanış da hakimdir.
12- Dünyanın en pahalı “shot” içkisi Burj El Arap’ın restoranında olup, tek bir bardağı 8 bin dolardır.
13- Burj El Arap’ın beyaz perdesini, diğer kuşlardan korumak için haftada bir kez olmak kaydı ile şahin getirilip uçurulmak-tadır.
14- Dünyada suç oranın en az olduğu yer Dubai’dir. Sokaklarında, günün her vakti gönül rahatlığı ile gezebilirsiniz.
15- Dubai, benzinin en ucuz satıldığı yer-lerden biridir.
16- Dubai sokaklarında seyir halinde olan araçlar mutlaka tertemiz olmalıdır. Trafik polisinin, aracını kirli kullanan kişilere ceza yazma yetkisi bulunmaktadır.
17- Dünyanın ilk yapay adası Dubai’de kurulmuştur. Palmiye Adası’nın dünyanın birçok yerinden ziyaretçisi mevcuttur. Pal-miyenin yapraklarında bulunan villaların sahipleri dünyaca ünlü zenginlerdir.
18- Dubai’de sadece Arap’ların alabileceği tek bir bölge mevcuttur.
19- Yöresel elbiselerden, erkeklerin giydi-ğine Kandura, kadınların giydiğine Abaya denilmektedir. Erkeklerin başına taktıkları siyah halka, eski zamanlarda develerin ayaklarını bağlamak için kullanılan kilittir.
20- Dubai’nin dünyadaki kısa adı “satın al” anlamına gelen “to buy”dır.
21- Dubai’de 828 metre ile dünyanın en uzun binası Burj Khalifa bulunmaktadır.160 katlı binanın en üst katında dünyanın en yüksek noktasına inşa edilmiş mescit bulunmaktadır. Bu mescit sadece Dubai Şeyhi tarafından kullanılmaktadır. Burj Khalifa’nın camları için 1 milyar dolar har-canmıştır. Camları her gün temizleyen bir ekip mevcut olup aralıksız her gün çalışan ekip, bir camı yılda sadece 4 defa silebil-mektedir.
22- Burj Khalifa’nın asansörü saniyede 10 metre çıkmaktadır.
23- Burj Khalifa’nın önünde devasa bir havuz mevcut olup akşam saat 18.00’den sonra her yarım saatte bir su gösterisi yapılmaktadır.
24- Dubai Şeyh’inin arabası Mercedes olup, dünyada sadece bir tane bulunmak-
tadır.
Ömrünüzde mutlaka görülmesi gereken yer-
lerden biri olan Dubai, sizi büyülü hayalleri ile
bekliyor. Emin olun, sadece gezmeyeceksi-
niz, Dubai’de kalmak hatta oraya yerleşmek
için kendinize bahaneler bulacaksınız.
Keşfe devam…
www.varliksezgin.wordpress.com www.sonradangurmeler.org T: @varliksezgin F: www.facebook.com/varliksezgin
29
Nefes almayı biliyor musunuz? “Canım
böyle soru olur mu?” diye cevapladığını-
zı duyuyorum ama inanın çoğu insan doğru
nefes almayı bilmiyor. Nefesi doğal bir refleks
olarak kabul ediyor ve üzerinde gereği gibi
durmuyoruz. Aslında nefes hem almayı hem
de vermeyi kapsıyor. Dünyaya nefes vererek
geliyor ve vererek gidiyoruz, yani konu sade-
ce nefes almak değil, nefes vermek de bir o
kadar önemli. Tabii bir de arada oluşturulan
nefes boşlukları var. İşte bütün bunları bir
araya getirdiğimizde doğru nefes almayı ve
vermeyi gerçekleştirmiş oluyoruz.
Dakikada ortalama on dört nefes alıyoruz bu
da günde yirmi bin civarında nefes anlamına
geliyor, eğer bu işlemi doğru gerçekleştiri-
yorsak sorun yok. Ama ya yanlış veya noksan
ise? İşte o zaman kocaman bir soru işareti
oluşuyor. Çocukluğumuzdan itibaren kaygı ve
stresi ne çok yaşadık bir düşünün; yaşanan
tüm korku, kaygı, öfke ve endişeler süreç içe-
risinde doğru nefes almayı ve bebekliğimizde
çok rahat ve kolayca kullandığımız diyaframı
devre dışı bırakarak sadece üst solunum ya-
par hale gelmemize sebep oldu. Bu durumda
akciğer kapasitemizi gereği gibi kullanma-
yarak yetersiz solunuma yöneliyoruz. Bir de
güzel görünmek adına karnımızı içeri çekerek
bunu hızlandırıyoruz. O zaman ortaya güzel
görünen sağlıksız insanlar çıkıyor. Okullardaki
beden eğitimi derslerinde hep karın içeri gö-
ğüs dışarı öğretildi, bu uyarılarla yavaş yavaş
üst solunuma yönelip sadece akciğerlerimi-
zin üst kısmını kullanıyor olduk ve diyafram
Nefes teknikleri ile doğru nefes
Ecz. Mehmet Ali Akgün
30
kasımızı kullanmayı unut-
maya başladık. Böylece
geçen zaman içerisinde
akciğer kapasitemizi kı-
sıtlamaya ve sadece belli
bir kısmını kullanmaya
yöneldik. Bu durumda
almaya başladığımız sığ
nefeslerle kendimize sığ
bir yaşam hazırlamaya yöneldik, çünkü sığ
nefes sığ bir yaşam demektir. Tam tersi derin
nefeslerle oluşan yaşam ise derin bir yaşam
tarzını oluşturur.
Nefes konusunda gerekli donanıma sahip ol-
duğunuzda karşınızdaki insanın aldığı nefesle
ne ruh hali içerisinde olduğunu anlayabilirsi-
niz. Rahat bir ruh hali içinde iken diyafram-
dan derin alınıp verilen sessiz ritmik solunum
yapılırken, heyecanlı olduğunuzda sığ sık
nefesle, öfkeli olduğunuzda burundan solu-
duğunuz sığ hızlı nefesle solunum yapılması
söz konusudur. Böylece nefesi gözlemlemek
karşımızdakinin ne ruh hali içinde olduğunu
anlamamızda bize yardımcı olur. Nefesin be-
Nefes konusunda gerekli donanıma sahip
olduğunuzda karşınızdaki insanın aldığı nefesle ne ruh hali içerisinde
olduğunu anlayabilirsiniz.
dende ve duygular üze-
rinde bütün bunlara ne-
den olduğunu gördükten
sonra; bizler nefesimizi
değiştirerek duyguları-
mızı da değiştirme şan-
sına sahibiz. Bunun için
de öncelikle doğru nefes
almayı öğrenmemiz veya
yeniden bedene hatırlatmamız gerekiyor.
Doğru nefes, burundan alınıp burundan veri-
len, diyaframın devreye sokulduğu, dakikada
alınan nefes sayısının sekizin altına çekildiği
ve akciğer kapasitesinin tamamının kullanıl-
dığı sessiz nefeslerden oluşur. Normalde in-
sanlar akciğerlerinin sadece üst kısmını dol-
durarak nefes alıp veriyorlar ve üst solunum
yapıyorlar. Tam kapasite ile akciğerlerimizi
kullanmaya başladığımızda onların 4-6 litrelik
kapasitesini devreye sokuyor ve bronşların
diplerinde sığ nefesle değişmeden kalan kirli
havayı da değiştirme şansına sahip oluyoruz.
Böylece o bölgelerdeki kirlenmenin ve mik-
roplanmanın da önüne geçmiş oluyoruz. İşte
bütün bunlar derin alınıp derin verilen nefes-
lerle gerçekleşiyor.
Nefes Tekniklerini yaşamımıza uyarlayarak
bütün bu güzellikleri kullanma şansına sahip
olabiliriz. Böylece yaşam süreci içerisinde bir
şekilde bozarak kaybettiklerimizi tekrardan
kazanarak, orijinal haline geri getirebiliriz.
Buna bir anlamda fabrika ayarlarına geri dön-
mek diyebiliriz.
Çocukluğumuzun üç yaş, yedi yaş ve ergen-
lik evresinde oluşan değişikliklerle kullanma-
31
yı unuttuğumuz diyafram adalemizi tekrar
kullanıma sokarak beden sağlığımız için far-
kındalık oluşturabilir, kaybettiklerimizi geri
kazanabilir ve yaşamımızın sağlıklı ve kaliteli
olmasını sağlayabiliriz. Bir yandan ruh halimiz
ve sağlığımız düzelirken, bağışıklık sistemi-
mizi güçlendirip, organlarımızı daha sağlık-
lı, hormonlarımızı daha güçlü salgılanır hale
getirebiliriz. Bütün bunları nefes alışkanlıkla-
rımızı değiştirerek ve geliştirerek yapmamız
mümkündür.
Fare dakikada 160 nefes alıp 3 yıl yaşarken,
köpek dakikada 30 nefes alıp ortalama 10 yıl
yaşıyor ama fil dakikada 3 nefesle 100 yıl, ba-
lina dakikada 2 nefesle 200 yıl yaşıyor. Bizler
de dakikadaki nefes sayımızı 8’in altına düşü-
rerek 100 yıl gibi sağlıklı ve kaliteli bir yaşam
sürecine ulaşabiliriz. Bütün bunlar Nefes Tek-
nikleri ve onların oluşturduğu doğru nefesle
mümkün.
Akciğer kapasitemizin tam kullanıldığı derin
nefesler kalbimizin kanı gereği gibi pompa-
lamasına ve dolaşım sistemimizin sağlıklı
çalışmasına sebep olurken, diyafram kasını
kullanıyor olmamız bütün karın içi organları-
mıza masaj yapıp onların şifalanmasını ve bo-
şaltım sistemimizin düzgün çalışmasını sağ-
lar. Bunun yanısıra diyafram kası hıçkırıktan
öksürüğe, hapşırıktan kusmaya, horlamadan,
reflüye ve uyku apnesine kadar etkisini gös-
teriyor. Nefesi doğru kullanmanın gözle gö-
rülebilir bir sürü yararı söz konusu; onun için
geçmişte yaşadıklarımızın bize unutturduğu
doğru nefes alıp verme alışkanlığını tekrar-
dan kazanıp yaşama uyarlamak ve bu bilgi
birikimi ile yaşamaya devam etmek hepimi-
zin en doğal hakkı. Bu şansı bedene yeniden
tanımanın yolu da nefes tekniklerini öğrenip
onlarla yaşıyor olmaktan geçiyor.
* Nefes Koçu ve Yoga Eğitmeni
Ecz. Mehmet Ali Akgün 1952 yılında Bulancak’ta doğdu. Ordu Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Nişantaşı Eczacılık Yüksekokulu’ndan mezun oldu. 1974 -1982 yılları arasında kendi eczanesini açana kadar ilaç sektöründe çalıştı. 1982-2013 yılları arasında eczane eczacılığı ve 1994- 1999 yılları arasında Network Marketing konusunda liderlik yaptı. Tüm yaşamı boyunca kişisel ve ruhsal gelişim ile ilgili workshop, seminer, psikoterapi, psikodrama, grup terapi, Transandantal Meditasyon ve eğitim programlarına katıldı.1982 yılında hobi olarak başladığı yoga çalışmalarına Hatha Yoga ve Yoga Terapi Eğitmenlik Sertifika programlarını tamamlayarak Yoga Eğitmeni olarak devam etti. Aynı zamanda nefesin sihirli gücünü fark ederek Nefes Koçluğu eğitimini tamamlayıp Nefes Koçu ve Theta Healing eğitimi de alarak Theta Healing Advanced Practitioner (Teta Tekniği ileri düzey uygulayıcısı) oldu.
Sertifikalar• Cihangir Yoga 200 hour Teacher Training in Hatha Yoga• Yoga Terapi ve Yoga Anatomisi Hocalık Eğitimi• Breath Practitioner Diploma by International Breath Coaching Center• Theta Healing Basic and Advanced Practitioner (Teta Tekniği uygulayıcısı)
32
Evsel farmasötik atık sorununa daha ne kadar
duyarsız kalacağız?Ecz. Hakan Ertem
Türkiye’de ilaç sektörü yıllık 1 milyar 780
milyon kutuluk (2013 yılı) pazar hacmi ile
önemli bir yere sahiptir. Bu büyüklükteki bir
pazarda ilaç belirli vasıflarını kaybederek atık
statüsüne geçtiğinde binlerce kutu farmasö-
tik atık oluşur. Bu atıkların doğaya karışması
önemli bir çevre kirliliği sorununu da berabe-
rinde getirir. Bu süreçte ilacın ticari değerini
yitirmesi ile beraber itibarını da kaybettiğini
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hastalıklara yıllar boyu derman olan ve yerini
başka hiçbir ürün ile ikame edilemediğimiz
dünya üzerindeki en stratejik ürün olan ilaç,
bir anda tüm değerini ve önemini yitirir.
Artık ilacın sahibi yoktur. Üretim süreçlerinde
el değmeden hazırlandığı, el üstünde tutul-
duğu dönemler ne yazık ki geride kalmıştır.
Üst üste atılır, kırılır, yırtılır adeta hor görülür.
Depolarda, çatı aralarında, merdiven boş-
luklarında, buzdolaplarında biriktirilir, çoğu
kez çöp konteynerlerine atılır. Bu hali ile diğer
evsel atıklarla beraber toplanır ve çoğu kez
sürekli depolama tesislerinde gömülür. Bu
tesislerin olmadığı yerlerde ise vahşi depo-
lama alanlarında direkt doğaya karışır ki en
korkuncu işte bu noktadır.
Farmasötik atıklar tehlikeli atık statüsünde-
dir. Bertaraf edilmesi ile ilgili yönetmelik 2005
yılından beri yürürlüktedir. Bu yönetmelik-
te atık ilacın özel lisanslı tesislerde yakılarak
bertarafı tarif edilir. Çevre kirliliğinin önlen-
mesi, gelecek nesillere yaşanabilir bir doğa
bırakılması için son derece önemli olan bu
konu yeterince önemsenmez, hep ihmal edilir
İLAYS
32
33
ve yüz çevrilir. Bu yüz çevriliş ilaç sektörünün
tüm paydaşlarını belli oranlarda kapsar. Üre-
ticisinden ithalatçısına, dağıtım kanalından
eczanesine kadar yayılır gider.
Halbuki ilaç özel bir üründür. Var olmasının
sağladığı üstün fayda onu dünyada eşi ben-
zeri olmayan bir konuma getirmiştir. İlaç bu
yüzden asildir, diğer ürünlerden çok farklı-
dır. Bu özellikleri ile görev süresi dolduğunda
zarar vermeden yeryüzünden ayrılmak ister.
Bilir ki tababetin özünde ‘’primum nil nocere’’
yani ‘’önce zarar verme’’ vardır. Usulünce yer-
küreye geri dönmek
ister. En azından sağ-
lık sektörünün tüm
üyeleri mesleklerine
bu özel bakış ile söz
vererek başlarlar. Ger-
çek ise bir dizi sorunu
barındırır.
2014 Türkiye’sinde
ilaç bertaraf süreçle-
rini bu kadar sahipsiz
bırakmaya hiçbir sek-
tör üyesinin hakkı ol-
madığını düşünenler-
denim. Gerek mesleğimiz ve aldığımız eğitim,
gerekse insan olmakla edindiğimiz sorumlu-
luklarımız bizi ilaç atığı sorununun çözülme-
sinde bir an evvel gönüllü olmaya itmektedir.
İlk adımı İstanbul eczacısı atıyorİstanbul Eczacı Odası, bünyesinde oluşturdu-
ğu İLAYS (İlaç Atık Yönetim Sistemi) birimi ile
eczanede oluşan farmasötik atıkların büyük
bir bölümünü, örneğini çağdaş toplumlar-
da görebileceğimiz bir sistematik içerisinde
toplayıp, bertaraf ettirmeyi başarmıştır. Geç-
tiğimiz yıl 363.000 kutu atık ilaç bu şekilde
toplandı ve yakılarak bertaraf edildi ki bu tüm
Türkiye’de toplanan eczane atık ilacının üçte
ikisine karşılık geliyordu.
Atık ilaç sorunu çözüldü mü?Cevabımız maalesef hayır olacak. Çünkü atık
ilaçta eczanelerdeki atıklar buzdağının görü-
nen kısmı. Büyük kısım ise evlerde birikmiş
duran, kullanılmayan ve miadı geçmiş ilaç-
lardan oluşuyor. Bu kısma bugüne kadar hiç-
bir kişi, kuruluş, kurum müdahale edemedi.
Bu alana müdahale ancak sektörel anlamda
sosyal sorumluluk bilinci dahilinde yürütüle-
cek ortak bir çalışma ile
mümkündür.
İstanbul Eczacı Oda-
sı’nın çevreye duyarlı
üyeleri, eczane atığının
toplanması ve bertarafı
süreçlerinde göstermiş
oldukları üstün gayret
ile bizlere evsel farma-
sötik atıkların bertaraf
süreçlerinde de sorum-
luluk almaya hazır oldu-
ğunu göstermiştir. İLAYS
bu alana müdahale konusunda alt yapısını
oluşturdu, ilgili Bakanlıkların tüm bürokratik
işlemlerini neticelendirerek izin ve lisans ça-
lışmalarını tamamladı.
Bu aşamada beklenen, gönüllü olarak soru-
nun çözümüne katkı verecek ilaç üreticilerinin
de çevreye duyarlı meslek mensuplarından
oluşan bu halkaya katılması olmalıdır. Birçok
sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak
katkı veren ilaç firmaları, kendi alanlarında
kendi ürünlerinin oluşturduğu bu kirlenmenin
önlenmesine katkı vermekten çekinmemeli-
dir.
33
34
Dünya örneklerini incelediğimizde de bu or-
tak çalışmanın güzel sonuçlarını görmek
mümkün. Oluşan farmasötik atıkların berta-
raf masraflarına pazar payları veya toplanan
atık miktarları göz önüne alınarak hesaplana-
cak katkı payları ile destek veren birçok global
ilaç şirketi mevcut. Hatta bu giderlere katılan
firmalar Sağlık Bakanlıklarının izni ve onayı ile
bu durumu belgeleyen çevre dostu amblem-
lerini ilaç kutularının üzerlerine koyabiliyorlar.
Bu şekilde çevre kirliliğinin önlenmesine katkı
veren firmalar gerek sağlık çalışanları gerek-
se nihai tüketici ve hastalar tarafından takip
edilip tercih sebebi olabiliyor.
Ülkemizde de sektörel anlamda konunun
gündeme taşınmasını sağlayacak bir farkın-
dalık dönemine ihtiyaç var. Bu dönemde Sağ-
lık Bakanlığı, üniversiteler, meslek örgütleri,
yerel yönetimler ve ilaç üreticileri kolektif bir
çalışma içerisinde bugüne kadar ihmal ettiği-
miz farmasötik atık konusuna el atmalıdır. Bu
süreçte:
- Sağlık Bakanlığı hazırlayacağı kamu spotları
ile evsel atıklar içerisinden farmasötik atıkla-
rın ayrıştırılmasının önemini anlatmalı;
- Eczacı odaları, ecza kooperatifleri gönüllü
çevre dostu eczanelere koyacakları toplama
kutuları ile evsel farmasötik atıkları toplamalı,
ayrıştırmalı, raporlamalı ve bertaraf tesisleri-
ne ulaştırmalı;
- Eczacılık fakültelerinden gelecek çevre gö-
nüllüsü öğrenciler, stajyerler atık toplama fa-
aliyetinde görev almalı;
- Belediyeler ve ilaç üreticileri oluşan atıkların
bertaraf edilmesinde maddi ve manevi her
türlü katkıyı sağlamalıdırlar.
Sonuç itibarıyla, bu dünya ancak hepimizin
ortak gayreti ile daha az kirletilebilir. Çevre
gönüllüsü olmak bugün sağlıklı yaşam tale-
binin ilk şartı olarak önümüzde durmaktadır.
Temiz ve yaşanabilir bir çevre için herkes ilk
adımı kapısının önünden başlayarak atmalı-
dır.
35
Son yıllarda en çok şikayet ettiğimiz ko-
nulardan birisi hiç şüphe yok ki “zamanın
hızlanması ve yetmemesi”.
Çok çalışıyoruz, koşturuyoruz ama yine de
işler yetişmiyor. Öte taraftan aile bireylerimi-
ze vakit ayırmadığımızı dile getiriyor, arkadaş
veya akrabalarla “Mutlaka görüşelim.” diyor
ama bir türlü eyleme geçemiyoruz.
Günler, aylar, yıllar hızla geçiyor. Zaman içe-
risinde sevdiklerimiz ile uzaklaşıyor, yalnızla-
şıyoruz.
Yukarıda bahsettiğim bu durum, günümüz
çalışma hayatında birçok bireyin ortak soru-
nu. Yani İş-Yaşam Dengesini Sağlayamama…
Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojisinde,
ekonomide, tıp biliminde, demografi ve ya-
şam tarzlarında meydana gelen değişimler
nedeniyle bireylerin kişisel ve çalışma hayat-
ları arasında bir denge kurma sorunu ortaya
çıkmaktadır. Bu değişimler aynı zamanda
hastalık gibi kavramların yeniden gözden ge-
çirilmesine yol açmıştır. Artık sağlığın korun-
masında, sürdürülmesinde ve tedavisinde
sorumluluklar hasta, hekim, aile, çevre gibi
birden fazla paydaşa dağıtılmıştır.
İş-yaşam dengesi (İYD), çalışma yaşamında
kontrol sahibi olmak ile iş ve iş dışındaki ak-
tiviteler üzerinde esneklik, sosyallik ve birey-
selliği kapsamaktadır. İş-özel yaşam dengesi
özel yaşam ve kariyer alanlarına ilişkin faali-
yetlerin uyumlu bir şekilde birlikte yürütül-
mesi anlamına gelmektedir.
Greenhaus ve arkadaşları ise iş-yaşam den-
gesini “bireyin iş ve aile rolleri ile eşit oranda
meşgul olup, aynı eşitlikte tatmin olması” ola-
rak tanımlamıştır.
İş-yaşam dengesi
Murat Fikrettin Turan
36
İş-yaşam dengesinin üç unsuru bulunur:
Zaman Dengesi: İş ve aile rollerine eşit mik-
tarda zaman ayırmak
Bağlılık Dengesi: İş ve aile rollerine eşit dü-
zeyde bağlılık duymak
Tatmin Dengesi: İş ve aile rollerinden eşit dü-
zeyde tatmin sağlamak
İş-aile yaşam dengesinin
daha iyi anlaşılabilmesi
için dengenin yapısını,
nedenlerini ve sonuçlarını
ayırt etmeye ihtiyaç var-
dır. Aşağıdaki Tablo 1’de
İYD’nin yapısı ve etkileri
anlatılmaktadır. Dengenin
belirlenmesinde etkili olan çevresel faktör-
ler, iş talepleri, iş kültürü, evin talepleri ve ev
kültürüdür. İş kültüründen kasıt, birey iş-aile
dengesini destekleyici bir organizasyonel kül-
tür ve bu yöndeki uygulama ve politikalardır.
Örneğin, esnek çalışma saatleri ya da çocuk
bakımı düzenlemeleri gibi ya da işin uzun ve
düzensiz çalışma saatleri talep ediyor olması-
dır. Ev talepleri, iş dışındaki sorumlulukları ve
bağlılıkları ifade etmektedir. Örneğin, çalışan
bireyin evli veya bekar olması ya da küçük
çocuğunun bulunması durumunda talepler
farklı olabilmektedir. Ev kültürü, bireyin ev
çevresindeki bağlılıkları ve sorumluluklarıdır.
İş-aile dengesinin algılanmasında etkili olabi-
len bireysel faktörler işe
yönelme, özellikle de işin
(ya da evin) merkezi ya-
şam ilgisi olması veya işe
yönelimli olma yönleridir.
Kişisel kontrol, kontrol
odağı ve rekabet eden
taleplerin baskılarıyla
başa çıkma kapasitesidir. Son olarak cinsiyet,
özellikle kadınları yüksek ev talepleri dolayı-
sıyla etkilemekte, yaşam ve kariyer evreleri
ise evde ve işteki belli talepleri tolere etmede
etkili olmaktadır.
İnsanların uyku dışındaki zamanlarının büyük
Tablo 1: İş-Aile Dengesinin Yapısı, Nedenleri ve Sonuçları
Belirleyiciler Dengenin Yapısı Sonuçlar/Etkiler
Çevresel
- İş talepleri A. Sübjektif 1. İş doyumu
- İş kültürü Denge- önemsiz - Yaşam doyumu
- Ev talepleri Denge-ev merkezli - Ruhsal sağlık mutluluk
- Ev kültüm - Denge-iş merkezli 2. Stres hastalık
- İşin eve yayılması 3. İşte davranış/performans
B. Bireysel Faktörler - Evin işe yayılması 4. Evde davranış/performans
- İş oryantasyonu 5.İşteki diğerleri üzerine etkisi
- Kişilik B. Objektif 6.Evdeki diğerleri üzerine etkisi
- Enerji - Çalışma saatleri
- Kişisel kontrol ve başa çıkma - Boş zaman
- Cinsiyet - Aile rolleri
- Yaş, yaşam ve kariyer evresi
Kaynak: GUEST, David E.; "Perspectives on the Study of Work-Life Balance", A Discussion Papared for the 2001 ENOP Symposium, Paris.
İş-aile yaşam dengesinin daha iyi anlaşılabilmesi için dengenin yapısını,
nedenlerini ve sonuçlarını ayırt etmeye ihtiyaç vardır.
37
çoğunluğunu (günlük yaklaşık %70’i) iş ya-
şamlarında geçirdikleri dikkate alındığında, iş
yaşamının bireyin yaşam uyumunun sağlan-
masında olumlu ya da olumsuz etkilere sahip
olması kaçınılmaz görün-
mektedir. Bu durumda
ise her bireyin bireysel ve
toplumsal yaşam içinde
daha iyi koşullara, fırsat
ve standartlara ulaşma
mücadelesi de artarak
devam etmektedir. Bireyin yaşamı esnasında
birden fazla rolü sürdürmesi, farklı konular-
la ilgilenmesi, potansiyelinin farklı yanlarını
kullanması yararlı olduğu kadar bireyi zorla-
yan bir durum yaratır. Günümüzde özellikle iş
yaşamı ve özel yaşama ilişkin sorumlulukları
birlikte yürütmek profesyonel kişinin zorlan-
masına yol açabilmekte ve bunun sonucunda
bireyin kendisi, yakın çevresi ve iş ortamı için
olumsuzluklar söz konusu olabilmektedir.
Çalışanlar işlerinde geçirdikleri zamanın yo-
ğunluğu nedeniyle evlerindeki annelik, ba-
balık, evlatlık vb. rollerini gerektiği gibi yerine
getiremiyorlarsa ve işteki yoğunluk aile ve
ev sorumluluklarını ge-
ciktiriyorsa İYD tehlikeye
girmektedir. İş yaşam
dengesi sağlanamadığı
durumlarda iş-aile ça-
tışması kaçınılmazdır.
İş-aile çatısması yapısal
farklılıkları ve çatışmaya
neden olan temel özellikleri bakımından üç
grupta ele alınmaktadır. Buna göre iş-aile ça-
tışmasının türleri şunlardır:
İş-aile çatışma türleri
1- Zaman esaslı çatışma
Zaman esaslı iş-aile çatışması; bir rolün yeri-
ne getirilmesiyle ilgili zaman baskısının, diğer
rolün taleplerini ve beklentilerini engellemesi
durumunda oluşmaktadır. Bir başka ifadeyle
İş yaşam dengesi sağlanamadığı
durumlarda iş-aile çatışması kaçınılmazdır.
38
iş veya aile rollerinden birinin yerine getiril-
mesi için ayrılan zamanın diğer rolün yerine
getirilmesini zorlaştırması hatta olanaksız
hale getirmesi ile ortaya çıkan bir çatışma
şeklidir.
Zaman esaslı iş-aile çatışmasının örgütsel
nedenleri; fazla mesai, düzensiz iş saatleri,
günlük ya da haftalık çalışma saatleri, aile-
vi nedenleri ise; küçük
çocuk sahibi olmak, bü-
yük aileler ya da eşle-
rin ikisinin de çalışması
olabilir. Bunların dışında
terfi ederek daha üst ka-
demedeki bir göreve
atanmak, acil bir sipariş
için fazla çalışmak, yeni
bir işe başlamak da za-
man esaslı çatışmanın iş ile ilgili olan sebep-
lerindendir. Hafta sonu çocuğu ile sinemaya
ya da maça gitmek için plan yapan bir baba
işyerinde gelişen ani bir durumla hafta sonu
da çalışmak zorunda kalıyorsa yaşayacağı
iş-aile çatışması zaman esaslı olacaktır. Bir di-
ğer açıdan akşam evinde işi ile ilgili bir rapor
hazırlamayı düşünen anne, eve geldiğinde
küçük çocuğunun bakımı ya da hastalığı gibi
nedenlerle bunu yapamadığında yine zaman
esaslı çatışma yaşayabilecektir.
2- Gerginlik esaslı çatışma
Bir alanda strese maruz kalmanın yol açtığı,
yorgunluk, gerilim, sinirli olma durumunun di-
ğer bir alanda kişinin performansını olumsuz
yönde etkilemesi duru-
mudur. Psikolojik nedenli
ya da gerilim temelli ça-
tışma olarak da bilinen bu
çatışma türünde kişinin iş
veya aile rolünün onda
bıraktığı bazı olumsuz
psikolojik sonuçlar diğer
rolün tüm gerekleriyle
yerine getirilmesini önlemektedir. Bir başka
çalışmada ise gerginlik esaslı çatışma kısaca,
kişinin iş veya aile alanındaki psikolojik du-
rumunu diğer alana taşıması şeklinde ifade
edilmektedir. Birey akşama kadar işinde kar-
şı karşıya kaldığı birçok olumsuzluk nedeniy-
le yorgun, gergin, sinirli veya endişeli olarak
eve döndüğünde, bu durumu onun ailesi ile
Tablo 2: İYD sağlamadığında bireyin iş, aile ve kişisel alanlarında oluşabilecek belli başlı problemler.
İş Alanındaki Ailevi/İlişkisel Alandaki Kişisel Alanlardaki
Sıkıntılar: Sıkıntılar: Sıkıntılar:
• İşe devamsızlık ve işi bırakma eğiliminde artış.• İş tatmininde ve kuruma bağlılıkta azalma• Rol tatmininde azalma.• Motivasyonda azalma.• Takım çalışmasında verimsizlik ve iş performansında düşüş
• Evlilik doyumunda azalma• Çocuklarla ilişkilerde yaşanan problemler• Rol tatmininde azalma• Motivasyonda azalma• Ebeveynlerle, arkadaş ve sosyal çevreyle ilişkilerde yaşanan pro yaşanan problemler
• Psikolojik sıkıntılar• Psikosomatik sıkıntılar• Kişinin kendine ayırdığı zamanda duyduğu tatminsizlik
Kaynak: Z. Aycan; M. Eskin; S. Yavuz, Hayat Dengesi: İş, Aile Ve Özel Hayatı Dengeleme Sanatı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 74.
Gerginlik esaslı çatışma kısaca, kişinin iş veya
aile alanındaki psikolojik durumunu diğer alana taşıması şeklinde ifade
edilmektedir.
39
ilgili birtakım sorumluluklarını yerine getir-
mesini engellediğinde gerginlik esaslı iş-aile
çatışması yaşanmış olmaktadır. Benzer şekil-
de evinde eşi ile tartışan ya da çocuğu ile ilgili
olarak çok sinirlenen bir kişinin bu durumu
işine, yöneticisine ya da iş arkadaşlarına yan-
sıtması da aile rolünün iş
rolüne engel olması an-
lamına gelmektedir. İki
durumda da bir alanda
meydana gelen olum-
suzluk ve gerginlikler
diğer alana taşınmakta
ve diğer alanla ilgili rolün
performansını da düşür-
mektedir.
3- Davranış esaslı çatışma
Davranış esaslı ya da davranış temelli çatış-
ma bir rolün gerektirdiği davranışların diğer
bir roldeki davranışlarla uyumsuz olması ya
da uyumu güçleştirmesi durumudur.
Bireyin sahip olduğu rolün gerektirdiği gibi
davranışlar sergilemesi gereklidir. Kişi evin-
de işyerindeki gibi, işyerinde de evindeki gibi
davranırsa sorun ve çatışma çıkabilecektir.
Örneğin işinde son derece otoriter ve disiplin-
li olan bir baba evde de eşine ve çocuklarına
karşı aynı davranışları sergilemeye çalıştığın-
da ailesi ile sorun yaşama ihtimali artacaktır.
İş-yaşam dengesinin sağlanamadığı durumlarda oluşacak muhtemel sorunlarBirey İYD sağlamaz ise iş
alanında, aile alanında ve
kişisel alanlarda sıkıntılar
oluşacaktır. Oluşabile-
cek belli başlı problemler
Tablo 2'de belirtilmiştir.
İş Yaşam Dengesinin yararlarını aşağıdaki
gibi sıralayabiliriz:
• Yaşam kalitesi ve ruhsal sağlığı geliştirir.
• Bireyin toplum huzuruna katkısını artırır.
• Verimliliği artırır, işe devamsızlığı azaltır.
• Çalışanların moralini olumlu etkileyerek, ça-
lışanın organizasyona bağlılığını artırır, işgücü
devrini azaltır.
• Çocukların sağlıklı yetişmesinde önemlidir.
İşinde son derece otoriter ve disiplinli olan bir
baba evde de eşine ve çocuklarına karşı aynı
davranışları sergilemeye çalıştığında ailesi ile sorun yaşama ihtimali artacaktır.
40
İş yaşam dengesini nasıl sağlayabiliriz?İyi bir iş-yaşam dengesi kurabilmenin yolu iyi
bir planlama ve organizasyon yapabilmekten
geçer. Yaşam tarzı da önemlidir. Eğer özel
yaşamda benimsenen tarz kişinin iş yaşamı
ile uyum içindeyse iş-özel yaşam dengesi de
daha kolay kurulabilecektir.
İş-özel yaşam dengesini kurabilmek için
öneriler:
• Olaylara geniş açıdan bakın, çok uzağa veya
çok yakına odaklanmayın.
• Uzun ve kısa vadeli amaçlarınızı gözden ge-
çirin.
• Mükemmeliyetçi olmayın.
• Yaratıcı olun, seçenek üretin.
• Bazı sorunların çıkmasını doğal karşılayın.
• Her gün belirli bir süreyi yalnız kalarak dü-
şünmeye ayırın.
• Programınıza boş zaman aralıkları koyun.
• Zamanı iyi kullanmayı öğrenin.
• İletişim becerilerinizi geliştirin.
• Kapasitenizi aşan istekleri geri çevirin.
• Aileniz ve arkadaşlarınız için zaman ayırın.
• Başkalarına sizi nasıl gördüklerini sorun,
kendinize dışarıdan bakmaya çalışın.
• Uykunuza, dengeli beslenmeye ve düzenli
spor yapmaya özen gösterin.
• Belirli aralıklarla tıbbi değerlendirmeden ge-
çin.
• Yaptığınız işten farklı bir hobi edinin.
• Kendi kendinize bunları başaramıyorsanız
profesyonel yardım alın.
Özellikle mükemmeliyetçi olmaktan kaçın-
mak çok önemlidir. Bazı sorunları, istediği-
miz gibi olmayan durumları doğal karşılamak
gerekir. Ayrıca iş ve özel yaşam dengesi ku-
rarken kendimize de zaman ayırmayı unut-
mamalıyız. İş ve özel yaşamımız gibi kendi
bireysel gereksinimlerimizi de gözardı etme-
meye özen göstermeliyiz. İş dışı uğraşlarımız,
entelektüel faaliyetlerimiz, bireysel gelişim
çabalarımız için makul ölçülerde zaman ayır-
mayı ihmal etmemeliyiz.
Bireyler için yaşam; kişisel, çalışma ve aile ya-
şantısı anlamında bir bütünlüğü ifade etmek-
tedir. Bu nedenle bir denge kurulması bireyin
nitelikli bir yaşam sürmesini, ailesi ve sosyal
çevresiyle olumlu bir etkileşimde bulunma-
sını, işverenin beklentilerinin karşılanmasını
sağlayacaktır.
Kaynaklar• Burcu Şefika DOĞRUL, Seda TEKELİ, İş-Yaşam Dengesinin Sağlanmasında Esnek Çalışma
• Emine ÖZMETE, Işıl EKER, İş-Aile Yaşamı Çatışması ile Başa Çıkmada Kullanılan Bireysel ve Kurumsal Stratejilerin Değerlendirilmesi
• Serap Özen Kapız, İş-Aile Yaşamı Dengesi ve Dengeye Yönelik Yeni Bir Yaklaşım: Sınır Teorisi
• Mahmut ÖZDEVECİOĞLU, Nihal ÇAKMAK DORUK, Organizasyonlarda İş-Aile ve Aile-İş Çatışmalarının Çalışanların İş ve Yaşam Tatminleri Üzerindeki Etkisi
• Sit Demirer - İş-Yaşam Dengesi: Antalya’daki A Grubu Seyahat Acentelerinde Bir Araştırma
• Sabahat BALLICA, İş Görenlerin İş Yaşam Dengesi Algılamaları ile Cinsiyet Rolleri ve Bireysel Özelliklerinin İlişkisi: Büyük Ölçekli Bir İşletmede İnceleme
• Çiğdem APAYDIN, Öğretim Üyelerinin İşe Bağımlılık Düzeyi ile İş-Yaşam Dengesi Ve İş-Aile Yaşam Dengesi Arasındaki İlişki
• İlker H. ÇARIKÇI, Özlem ÇELİKKOL, İş-Aile Çatışmasının Örgütsel Bağlılık ve İşten Ayrılma Niyetine Etkisi
• Prof. Dr. Hakan YÖNEY, İş ve Özel Yaşam Dengesi
41
Farklı şekillerde gelişen ve seyreden ikiyüz kadar eklem hastalığı tipi bu-
lunuyor. Bunlar arasında romatoid artrit, osteoartrit en çok bilinenleri, ancak, Kas-chin-Beck hastalığı, ankilozan spondilit, gut artriti, psöriyatik artrit, sistemik lu-pus eritematoz, fibromiyalji, bel/boyun ağrısı vd. bir çok tipi mevcut. Kesin bir çö-züm henüz bilinmediğinden, genel yak-laşım hastalığın daha fazla ilerlemesini önlemek, hastaların şikayetlerinin hafif-letilmesi, yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik ilaç uygulamaları. Bu amaçla, bu tip hastalıkların ortak özelliklerinin yangı olması nedeniyle yangı-giderici ve ağrı kesici ilaçlar yaygın bir şekilde kullanılı-yor. Ancak mevcut yangı-giderici ve ağrı kesici ilaçların ülser, karaciğer ve böbrek harabiyeti gibi ciddi yan etkileri bulun-ması nedeniyle, bunların sıklıkla kullanıl-ması neticesi, halk arasındaki deyimi ile
“bir tarafı düzelteyim derken, diğer bir taraf bozulabiliyor”.
Glukozamin ve kondroitin artrit tedavisinde sıklıkla tercih ediliyorDoğal tedavi seçenekleri arasında “gluko-
zamin” ve “kondroitin”, aynı zamanda vücu-
dumuzda kıkırdak ve eklem sıvısının temel
bileşenleri olması bakımından daha güvenilir
bir seçenek olarak son yıllarda giderek artan
bir şekilde tercih ediliyor. Glukozamin tuzları,
glukozaminoglukan zincirlerinin biyosente-
zinde rol oynaması nedeniyle eklem kıkırda-
ğının yapısında yer alan maddelerin (agrekan
ve diğer proteoglikanlar) üretimini sağlıyor.
Ayrıca eklemlerdeki kıkırdağın bozunması-
na yol açan enzimlerin (metaloproteinazlar)
etkisini azaltıyor. Yani hem yeni kıkırdak olu-
şumunu uyararak onarımını sağlıyor, hem de
kıkırdağın kaybını önlüyor.
Dejeneratif eklem hastalıklarında etkilidoğal ilaç tedavileri
Prof. Dr. Erdem Yeşilada*
42
Glukozamin tuzlarının etkinliği deney hayvan-
ları ve insanlar üzerindeki klinik araştırmalar
ile de destekleniyor. Ancak etkinliği üzerinde
yürütülen bazı klinik çalışmaların sonuçların-
da görülen tutarsızlıklar nedeniyle, bu ürün-
lerin gerçekten etkili, ya da etkisiz olduğuna
karar verebilmek bazen zorlaşıyor. Uzmanlar
bu konuda temel sorunun glukozamin pre-
paratları ile yapılan klinik çalışmaların büyük
çoğunluğunda hastalara verilen ilacın içerik
analizi yapılmadığından ilacın kalitesi ile ilgili
yeterli bilgi bulunmaması olduğu görüşünde.
Dolayısıyla bilhassa olumsuz sonuçlar alınan
klinik çalışmalarda so-
nuçların ne derecede
güvenilir olduğunu de-
ğerlendirebilmek müm-
kün olamıyor. Nitekim
Amerika Birleşik Devlet-
leri’nde piyasada satılan
glukozamin ürünlerinin
hiçbirinin içerisinde am-
balaj üzerinde yazılan
miktarda etkili madde
bulunamamış. Bu ba-
kımdan etkili sonuç için
satın alınan ürünün ka-
litesi, firma güvenilirliği
son derece önemli. Glu-
kozamin tedavisinde dikkat edilmesi gereken
diğer önemli bir nokta ise, etkinin ancak 6 ay
kullanıldıktan sonra ortaya çıkması. Yani kısa
süredeki beklentilerin yüksek olmaması ge-
rekiyor.
Kıkırdak oluşumunda temel bileşenler olan
proteoglikanların oluşumu için kükürt (sülfür)
önemli bir element. Bu nedenle olumlu sonuç
alınan klinik çalışmalarda “glukozamin sülfat”
(1500 miligram) kullanıldığı görülüyor. Ancak
glukozamin ile kondroitin birlikte uygulandı-
ğı çalışmalarda glukozamin hidroklorür tuzu
(1500 miligram) ile kondroitin sülfat tuzunun
(1200 miligram) karışımının daha yüksek etki
gösterdiği bildiriliyor.
Klinik araştırmalarda artrit ilacı adayı uygula-
nan hastalarda, etik bir kural olarak, gerek-
tiğinde hastaların ağrı kesici kullanmalarına
izin verilir. Tedavinin başarısı artrit ilacı adayı
uygulanmadan önce ve sonrasında kullandı-
ğı ağrı kesici miktarındaki azalma ile değer-
lendirilir (WOMAC indeksi). Glukozamin ve
kondroitin sülfat uygulamalarda ağrı kesici
olarak parasetamol kul-
lanılmışsa kandaki sülfat
derişimi düştüğü için te-
davinin başarısız olduğu
gözlemlenmiş. Bunun
muhtemel nedeninin,
oluşan “sülfat-parase-
tamol” metabolitinin id-
rar ve safra ile vücuttan
hızla atılması olabileceği
ileri sürülüyor.
Glukozamin sülfat pre-
paratı kullanılarak diz
osteoartrit hastaları
üzerinde İtalya’da Siena
Hastanesinde yapılan bilimsel ölçekte kur-
gulanan çalışmada, 3 ay süre ile 30 hasta-
ya günde 1500 miligram glukozamin sülfat
tableti ve 30 hastaya ise etken madde taşı-
mayan plasebo tablet uygulanmış. Sonuçlar
ikinci aydan başlayarak altı ay boyunca has-
taların şikayetlerindeki azalmaya bağlı olarak
değerlendirilmiş (WOMAC indeksi). Sonuç
olarak, glukozamin sülfat verilen hastaların
ağrılarında istatiksel olarak belirgin şekilde
sağlanan hafiflemenin yanı sıra hareketliliğin
arttığı, boş ilaç verilen gruba oranla ağrı kesi-
Klinik araştırmalarda artrit ilacı adayı uygulanan hastalarda, etik bir kural
olarak, gerektiğinde hastaların ağrı kesici
kullanmalarına izin verilir. Tedavinin başarısı artrit ilacı adayı uygulanmadan önce ve sonrasında kullandığı ağrı kesici miktarındaki
azalma ile değerlendirilir.
43
ci ya da iltihap giderici ilaca olan gereksinimin
belirgin şekilde azaldığı gözlemlenmiş. Ağrı
kesici ya da iltihap giderici ilaca olan gereksi-
nimin azalması sonucunda yan etki bildirim-
lerinin glukozamin verilen grupta çok daha
düşük olduğu tespit edilmiş.
O halde, osteoartrit hastalarında glukozamin
taşıyan ürünlerin kullanılması hem eklemler-
deki kıkırdak kaybının önlenmesi ve onarımı
bakımından yararlı olabilecek, hem de ağrı
kesici ve iltihap giderici ilaçlara olan gerek-
sinimi azaltacağı için ilaç tedavilerine bağlı
muhtemel riskleri azaltılabilecektir. Ancak
kullanılacak ürünün kalitesine dikkat edilmesi
son derece önemli.
Glukozamin sülfat/kondroitin sülfat formülü-
nün içerisinde “doğal yangı-giderici” bileşen-
lerin bulunması eklemlerdeki yangıya bağlı
hasarın ilerlemesinin önlenmesi bakımından
yararlı olduğu bildiriliyor. Bu amaçla ananas
meyvelerinden elde edilen “bromelin” yan-
gı-giderici özelliğinin yanı sıra glukozamin ve
kondroitinin emilimini artırıcı etki nedeniyle
ideal olacaktır. Yangı-giderici özelliğinin yanı
sıra ağrı kesici etkisi ile bir Güney Afrika bit-
kisi olan şeytan pençesi (Latince adı Harpa-
gophytum procumbens) kökü özütü hastala-
rın ağrı şikayetlerinin giderilmesi bakımından
önemli katkı sağlıyor.
Antioksidan destekleri Bu önerilen besin desteği uygulamalarının
yanı sıra eklem hastalıklarında Omega-3 ya
da resveratrol gibi “Antioksidan” desteklerin
kullanılmasının kıkırdak hasarının ilerleyişi-
nin önlenmesi ve eklem yapısının onarımı,
eklemlerde ağrı ve hastanın hareketliliğinin
sağlanması bakımından yararlı olabileceği
bildiriliyor. Nitekim kıkırdak lezyonları ya da
menisküs gibi vakalarda eklemarası sıvıda
oksidatif hasarın bir etkeni olan reaktif oksi-
jen türlerinin derişiminin belirgin bir şekilde
arttığı gözlemlenmiş. Yürütülen bazı çalış-
malarda romatizmal hastalıklarda balık yağı
kullanılması ile yangıya yol açan maddelerin
(eikozanoitler) miktarında belirgin bir düşme
sağlanabildiği bildiriliyor.
Kuşburnu meyveleri kalça ve diz eklemi osteoartriti üzerinde etkili Kuşburnu meyveleri ile tohumların birlikte
öğütülmesi ile hazırlanan tozun diz ve kalça
eklem osteoartritinde etkili olduğu bildiriliyor.
Bilimsel tasarımda (randomize, plasebo kont-
rollü ve çift körlü) ve 513 hasta üzerinde yü-
rütülen beş klinik çalışmanın değerlendirildiği
meta-analiz çalışmasında, günde 5-10 gram
standardize kuşburnu meyvesi ile hazırlanan
formülasyon uygulanmış. Bir ay uygulanması
43
44
ile spastik kolon (IBS) üzerinde %54, 3-6 aylık
uygulama ile osteoartrit ve romatoid artrit
üzerinde, sırasıyla, %70 ile 85 arasında etki-
li bulunmuş. Bir başka çalışmada ise, 12 ay
uygulamada “bel ağrısı” şikayetlerinde %62
iyileşme sağlandığı bildiriliyor. Bu son çalış-
mada, kuşburnu meyvelerinin yağda çözü-
nen galaktolipit bileşenlerinin farklı etkenlere
bağlı yangı cevabı üzerinde etkili olduğu gö-
rülmüş. Bu bakımdan, kuşburnu meyvelerinin
suda çözünmeyen bileşenlerinin yangı-gide-
rici ve ağrı kesici etkili olduğundan çay halin-
de kullanıldığında bek-
lenen yararı göstermesi
beklenmemelidir.
Öncelikle uygulamanın
“eklem ağrısında azal-
ma” ve “ağrı kesici vb.
yardımcı ilaç kullanımına
olan gereksinimin azal-
ması” üzerinde etkileri
gözlenmiş (WOMAC).
Ayrıca hastaların genel
olarak kendini iyi hisset-
me, ruh halinde gelişme,
uyku kalitesi ve hareket
enerjisi bakımından ken-
dilerini değerlendiren
notları da incelenmiş
(VAS). Hastalarda deneylere başlamadan
önce, 3 hafta sonra ve 3 ay sonra ağrı, eklem
tutulması, hareket yapma zorluğu ve hasta-
nın genel şikayetlerinde değişimler takip edil-
miş. Deneylerin başlangıcından 3 hafta sonra
hastaların mümkünse aldıkları diğer yardımcı
ilaçları kesmesi istenmiş. Deneylerde 3 hafta
sonunda kuşburnu verilen grupta ağrının ve
yardımcı ilaç kullanma ihtiyacının, plasebo
gruba oranla belirgin şekilde azaldığı, 3 ay
uygulamadan sonra ise istatiksel olarak da
belirgin bir yarar sağlandığı gözlemlenmiş.
Bu formülasyonun yan etkisi bulunup bulun-
madığı konusunda yapılan çalışmalarda ise;
hemoglobin, kan glukoz seviyesi, kreatinin,
sodyum ve potasyum seviyelerinde bir de-
ğişme gözlenmemiş, 6 aylık uygulama süre-
since kabızlık (2 vaka), ishal (2 vaka) ve ürti-
ker (1 vaka) nedeni ile sadece 5 hasta deney
grubundan çıkarılmış. Ayrıca total kolesterol
seviyesinde de %8,5 gibi belirgin bir düşme
sağlanmış.
Zencefil osteoartrit ağrıları üzerinde etkiliZencefil rizomunun os-
teoartrit ağrılarının gi-
derilmesinde etkinliği,
insanlar üzerinde yürü-
tülen klinik çalışmalar ile
ortaya konulmuş. Ancak
bu klinik çalışmalarda
uygulanan etkili ilaç for-
mülasyonu, iki farklı zen-
cefil türünün (zencefil ve
havlıcan karışımı) belirli
oranlarda karışım halin-
de taşıyor. Olumlu etki
için üretici firma tarafın-
dan gizli tutulan bu oranın tam ayarlanması
gerekiyor. 261 osteoartrit hastası üzerinde
yürütülen bilimsel nitelikte bir çalışmada altı
haftalık uygulama sonunda yapılan değerlen-
dirmelerde plasebo grubuna göre şikâyetler-
de belirgin bir azalma gözlemlenmiş. Diğer
taraftan, zencefilin bazı yangı etkenleri (COX-2
ve PGE-2) üzerinde etkili olduğu ortaya konul-
masına rağmen, zencefilin tek başına verildiği
bazı klinik çalışmalarda artrit üzerinde belirgin
bir etkisi gözlenememiş. Bu durumun kullanım
süresi ile de ilişkili olabileceği düşünülüyor.
Zencefil rizomunun osteoartrit ağrılarının
giderilmesinde etkinliği, insanlar üzerinde yürütülen klinik çalışmalar ile ortaya konulmuş. Ancak bu klinik çalışmalarda uygulanan etkili ilaç formülasyonu, iki farklı zencefil türünün
(zencefil ve havlıcan karışımı) belirli oranlarda karışım halinde taşıyor.
45
Zerdeçal ve artritZencefil ile aynı bitki ailesinden olan zerdeçal
son yıllarda ortaya konulan bilimsel bulgular
ile dikkati çekiyor. Rizomunun kanserden yan-
gılı hastalıklara kadar geniş yelpazede birçok
hastalığın tedavisindeki etkinliği yangıya yol
açan nüklear faktör kappa B ve COX-2 gibi
etkenler üzerindeki belirgin baskılayıcı etkisi
ile ilişkili. Yeni yayınlanan bir çalışmada oste-
oartrit (OA) hastalarındaki etkisi incelenmiş.
Radyolojik olarak tek veya her iki dizinde OA
teşhisi konmuş 50 hasta üzerinde 3 ay süre
ile zerdeçalın etkili temel bileşenlerinden biri
olan kurkumin’in vücutta emilimi yüksek bir
türevi uygulanmış. Sonuçlar klasik ilaç teda-
visi uygulanan OA hastaları ile karşılaştırılmış.
Sonuçların değerlendirilmesinde hem hasta
şikâyetlerinde azalma (WOMAC), hem yürü-
yüş bandında yürüme mesafesi ölçümü (%10
eğilimde saatte 3 km hızla) ve hem de kanda
yangı belirteci derişimindeki (C-reaktif pro-
tein) değişim izlenmiş. Üç ay ilaç uygulama
sonrası yapılan değerlendirmelerde eklem
sertliği, ağrı gibi izlenen kriterlerde belirgin
azalma ve fiziksel işlev kapasitesinde artış
gözlenmiş. Yürüyüş bandında tedavi öncesi
ortalama yürüme mesafesi 75 metreden
332 metreye çıkmış (%400 artış).
Yine yangı belirteçlerinin kan değerlerinde
belirgin bir azalma görülmüş (C-reaktif pro-
tein seviyesi 168 miligram/litre’den 13’e düş-
müş). Bu temel belirtilerin haricinde dikkat
çekici bir gelişme ise ilaç verilen grupta ağrı
giderici ilaç gereksinimi %63 azalırken, 3 aylık
süreçte klasik ilaç tedavisi uygulanan kontrol
grubu hastalarda %12 azalma sağlanabilmiş.
Önemli bir husus ise, kurkumin verilen grupta
mide şikayetlerinde %38 azalma gözlenmiş.
Yapılan bir başka klinik çalışma herhangi bir
ilaç ya da cerrahi tedavi uygulanmayan 45
hafif ve orta derecede romatoit artrit has-
tası üzerinde yürütülüyor. Hastalar üç gruba
ayrılarak, bir gruba zerdeçal özütü (500 mi-
ligram), bir gruba yangı giderici bir ilaç olan
diklofenak (50 miligram) ve diğer gruba ise
zerdeçal özütü ve diklofenak karışımı uygula-
nıyor. Uygulamalar belirtilen dozlarda günde
iki defa ve sekiz hafta sürdürülüyor. Hastala-
rın başlangıçta ve deney sonunda biyokim-
yasal analizleri, radyolojik tetkikleri yapılıyor.
Sonuçlar uluslararası bilimsel değerlendirme
indeksleri ile izleniyor. Hastaların deneyin
başlangıcında yapılan değerlendirmesin-
de izlenen indekslerde herhangi
bir farklılık görülmezken, se-
kiz haftalık uygulama
46
sonrasında tüm hastalarda şikâyetlerin ha-
fiflediği gözlenmiş. Yangıya ilişkin bazı para-
metrelerde (C-reaktif protein gibi) en yüksek
değişimin zerdeçal özütü ve zerdeçal+diklo-
fenak karışımı ile sağlandığı tespit edilmiş.
Yan etki bakımından diklofenak ile gözlenen
yan etkilerin (gözler etrafında şişkinlik, ka-
şıntı, görüş kaybı) zerdeçal özütü uygulanan
grupta görülmediği bildiriliyor.
Sonuç olarak zerdeçal özütünün bilinen yangı
giderici ilaçlara oranla çok daha etkili olduğu
ve yan etki riski bakımından ise güvenilir oldu-
ğu görülmüş. Bir hususu tekrar hatırlatmakta
yarar var. Normalde zerdeçal özütünün vü-
cutta emilimi az. Bu nedenle bu deneylerde
7 defa daha yüksek emilim gösteren özel bir
zerdeçal özütü kullanılmış.
Günümüzde artan yaşam sürelerine bağlı ola-
rak dejeneratif eklem hastalıklarının gelişme
sıklığında dikkati çekici artış görülmektedir.
Ancak bu grup hastalıklar beslenme, spor,
meslek, yaşam şekli gibi çok farklı bireysel
etkenlere bağlı olarak her yaş grubunda gö-
rülebilmektedir. Hastalık semptomlarının ve
şikayetlerin hafifletilmesi, hastalığın ilerleme-
sinin önlenmesine yönelik mevcut klasik ilaç
tedavilerine yardımcı olarak veya seçenek
olarak doğal ürünler başarı ile uygulanmak-
tadır. Özellikle klasik ilaçlara göre düşük yan
etki riski taşımaları nedeniyle tedavilerde uy-
gun kombinasyonların tercih edilmesi akılcı
yaklaşım olacaktır.
47
Üstün Dökmen ile İstanbul Eczacı Odası’nda verdiği seminer öncesi, sohbet etme fırsatı yakaladık.
Bu keyifli sohbete siz de katılmak ister misiniz? Hadi
başlıyoruz öyleyse…
"Olaylar önemli değildir, olayları algılama şekliniz önemlidir"
Röportaj
Dr. Ecz. Merve Memişoğlu
İlk Hacettepe Üniversitesi Fizik bölümünü kazanmışsınız. Ama yeniden sınava girip
bu defa istediğiniz bölüm olan Hacettepe Psikoloji bölümüne girmişsiniz. Ezber ağır-lıklı, insanların yeteneklerine göre değil de sınav performanslarına göre mesleklerini seçtiği bir eğitim sistemimiz varken, sizi istediğiniz mesleği seçme konusunda ne motive etmişti?
Bizim zamanımızda, fi tarihinde, liseyi bitirdi-ğinizde bir puan alır, istediğiniz yere başvu-rurdunuz. Liseyi bitirdiğimde benim puanım bütün bölümleri tutuyordu. Ama ben sosyal bilimler istiyordum, tiyatro yazarlığı, psikolo-ji, tarih, edebiyat gibi… Fen puanım da iyiydi. Çevre dedi ki, bu fen puanı ile sosyal bölüme girersen puanın ziyan olur. İnsanlar dar açı-dan bakıyorlardı. Ben de etkisinde kaldım. Puan ziyan olmasın diye Hacettepe Üniver-sitesi Fizik Yüksek Mühendisliği bölümüne
girdim. Anladım ki, puan ziyan olmadı ama hayat boyu fizikçi olursam ben ziyan olaca-ğım. 3. sınıfta tekrar sınava girip Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji bölümüne geçtim.
5-6 yaşlarında da yazar olmak isterdim, ro-
man ve tiyatro yazarı... Annem edebiyat öğ-
retmeniydi. Annem Fuzuli’nin şiirlerinden
birini bana hatırlattı. Fuzuli, büyük ustamız,
demiş ki; “İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer,
gayet itibarsız olur.” Bütün sanatların teme-
linde bilim olmalı. Ben de annemin sözünü
dinledim, önce ilim öğrendim. Biraz fizik, ar-
dından psikoloji, psikoloji profesörü oldum.
Sonrasında yazarlık geldi. Beş romanım var,
sayıları 10’a yaklaşan tiyatro eserim var. En
çok beğenilen oyunum olan Komşu Köyün
Delisi devlet tiyatrolarında 477 kere oynandı.
Şu an yine bir roman yazmaktayım.
48
Kitaplarınızdan biraz bize bahseder
misiniz?
Sondan ikinci romanımın adı Kelebekler ve İn-
sanlar; iki kelebeğin, iki engelli gencin aşkını
anlatıyor. Kollar ve bacaklar atrofiye uğramış,
tekerlekli sandalyedeler. Biri avukat bir ast-
ronomi mezunu iki gencin aşkı… Tabii herkes
onların evlenmesine karşı çıkıyor.
Son romanım da Metrestepe’dir. Kurtuluş Sa-
vaşı’nın geçtiği Metristepe’ye naziren, zaman
içinde farklılaşan kavramları anlatıyor.
En son çıkan kitabım ise 400 sayfalık bir şiir
kitabı, adı Ankara Destanı… Ankara’yı, cum-
huriyeti anlatıyor. Anka-
ra’nın vazgeçilmezliğini
anlatıyor. Ankara’ya aş-
kımı, eşime aşkımı, ke-
dilerime aşkımı anlatıyor.
Çok sayıda psikoloji kita-
bım, geçmişte makalele-
rim var, şimdi ise roman
ve tiyatro…
2006 yılında
çocuklarımızı
düşünerek, onlar için anaokulu açmaya
başladınız. Ve şimdi Türkiye genelinde
anaokullarınızın sayısı 40’ı buldu. Bu
öğrencilerin eğitiminde neler farklı
olacak?
2006 yılında ilk Küçük Şeyler Anaokulu’nu
meslektaşım Süleyman Hecebil ile birlikte
kurduk. 2014’ün sonuna kadar okulların 47’ye
ulaşacağını düşünüyoruz. Bu okullar arasında
tabela kardeşliği yok, biz de hem tabela kar-
deşliği var hem de konu, içerik kardeşliği var.
Mesela Adana Küçük Şeyler’de bugün ne ye-
nildiyse, geri kalan tüm okullarımızda çocuk-
larımız aynı yemeği yiyorlar. Hepsinde aynı
gün aynı etkinlikler yapılıyor. Örneğin Gazan-
tep’te oturuyorsunuz, İstanbul’a taşındınız.
Cuma günü Gaziantep’te bıraktığınız yerden,
pazartesi İstanbul’da başlayabilirsiniz. Her
oyunun bir programı var: Amacı ne? Nasıl oy-
nanacak? Kazanımı ne olacak? Bilişsel açıdan
mı, duygusal katkısı mı olacak, motor faaliye-
te mi katkısı olacak, hepsi planlıdır.
Veliler bizden ilköğretim isteyince, ilk İstanbul
Ataşehir’de Yönder okulumuzu (4 + 4) kurduk.
İstanbul, Bursa, İzmir ve Edirne’den sonra
şimdi 5.’si İstanbul Sarıyer Bahçeköy’de açı-
lacak ve bu yıl hizmete geçiyor. Bu okulları-
mızı IB ve PYP ile uluslararası denetime açtık.
Dünyada 465 IB okul var,
biz o sistem içerisine gir-
dik. Diyelim ki çocuğu-
nuz 3. sınıfta, buradan
Kanada’ya gittiniz. Ço-
cuğunuz sınavsız sorgu-
suz oradaki IB okuluna
3. sınıftan başlayabilir.
Eğitim dilinde üç dilimiz
var, birincisi Türkçe yani
anadil, ikinci İngilizce ve
üçüncü İspanyolca. Anadilinizi iyi öğrenme-
den, ikinci dili öğrenemezsiniz, satranç tavla
oynayamazsınız, matematik öğrenemezsiniz.
Örneğin lisede Einstein’ın görecelilik kuramı
okutulmuyor, üniversitede fizik bölümünde
okurken bile tam olarak görecelilik kuramını
okumadım. Biz ortaokulda çocukların anlaya-
cağı dilde görecelilik kuramını öğretiyoruz.
Benim için maddi getirisi değil, daha çok
maddi götürüsü var. Ama duygusal yönden
getirisinin çok büyük olduğu bir uğraş benim
için.
Dünyada 465 IB okul var, biz o sistem içerisine girdik.
Diyelim ki çocuğunuz 3. sınıfta, buradan Kanada’ya
gittiniz. Çocuğunuz sınavsız sorgusuz oradaki
IB okuluna 3. sınıftan başlayabilir.
49
7’den 70’e herkesin sevgisini, takdirini
kazanmış durumdasınız. Üstelik bunu
düşüncelerinizden taviz vermeden
başardınız. İnsan psikolojisini biliyor
olmanızın bu başarıda etkisi var mıdır?
Teveccüh buyurmuşsunuz. Dediğiniz gibi
insan psikolojisini biliyor olmamın etkisi mu-
hakkak vardır. Olaylar önemli değildir, olay-
ları algılama şekliniz önemlidir. Herkes Dos-
toyevski, Yaşar Kemal okur, kimi iyi sonuçlar
çıkarır, kimi hiç sonuç çıkarmayabilir de…
Düşüncelerimizden taviz vermediğimiz de
çok doğru, neyse doğru onu söylüyoruz.
Okullarımızda hiçbir siyasi görüş yoktur. Sa-
dece iki temel anayasamız vardır: 1) Pozi-
tif bilim rehberimizdir. 2) Kadın erkek tam
eşittir. Dürüstlük benim için çok önemli.
Okullarda üniversiteye girişte puan yüksel-
tebilmek için iki karne verilebiliyor. İki karne
vermek zorunda bırakılırsam, okullarımın
tümünü kapatırım. Bunu istediğinizde, yap-
tığınızda, devlet okulunda tek karne almak
zorunda olan çocuğun hayat boyu rızkını çal-
mış olursunuz. Bu da dürüstlüğe aykırı, kabul
edilebilir bir şey değildir.
“Küçük Şeyler” hepimizin beyninde,
ruhunda iz bıraktı. Bizler de küçük
şeylerden büyük mutluluklar üretmek
istiyoruz… Bunu nasıl yapabiliriz?
Hırslarımızdan arınmalı mıyız?
Çok güzel soru… Hırslarımızdan arınmayalım,
hırs bizi ileriye götürür. Sadece hırslarımızın
peşinden koşarken dürüst olalım. Başkala-
rını ezmeyelim. Mesela kazan-kazan tam bir
kandırmacadır, iki büyük şirket anlaşır küçük-
ler yok olur, arsa sahibi müteahhit ile anlaşır,
sonra otel yaparken bütün ağaçlar kesilir…
Doğrusu Kazan-Kazan-Kazandır olmalı,
yani ben kazanacağım, arsa sahibi müte-
ahhit de kazanacak, ama torunlarımız da
kaybetmeyecek! Önemli olan dürüst yolla
kazanmaya devam edelim ve kazandıkları-
mızı ihtiyacı olanlar ile paylaşalım. Zaten dü-
rüstlük ve paylaşma olursa, insanın hırstan
gözünün dönmesi söz konusu olamaz.
İş ya da özel hayatımızda iletişim
kazalarını minimuma indirmenin yolları var
mıdır?
Son zamanlarda şunu fark ettim: Trafikteki
kornaların 10’da 9’u gereksiz. Evlerde anne
50
babaların çocuklara bağırması da, işyerle-
rindeki gerginliklerin de 10’da 9’u gereksiz…
Şunu 10’da 1’e indirsek rahatlayacağız.
Eczacılarımızın aslında danışman
kimliği de var. Ancak sadece ilaç bilgisi
danışmanlıkta yetmeyebiliyor. Çünkü
karşımızda hasta, hepsinden önemlisi
bir insan var. Hasta ve hasta yakınını
anlayabilmek, empati kurmak için,
eczacılar neler yapabilir?
Benim genel gözlemim, hangi eczaneye git-
sem beni sevgiyle karşıladıkları... Eczacıla-
rımızın çoğunun saygılı ve nazik olduğunu
düşünüyorum. Hastalar ve çocukların bir
kısmı anlatsan da an-
lamayabilir, bu kişilerin
kaygısı vardır, konsantre
olamaz. Bir eczacı has-
taya anlattığında, hasta
mesajı anlamakta sıkıntı
yaşıyorsa, bunun kaygı-
dan kaynaklandığını fark
etmek ve kızmadan tek-
rar anlatmak gerekir.
Türkiye’nin en iyi beyinleri hekim, eczacıyken,
hepsi mutsuz bakıyor. Hekimler kızmasın ama
eczacılara göre daha az empati kuruyorlar.
Mesela hastanın yaşı kaç olursa olsun sen
diye hitap edilmemeli. Sen değil siz demek,
soru sorulduğunda of pof dememek gerekir.
Tabii hekim de haklı, bir hekimin 3 saatte 50
hasta görmesi kabul edilebilir bir durum de-
ğil… Bu çok ağır çalışma koşullarında hekimin
hastayı anlamaması, dinlememesi normal gibi
görünüyor.
Tabii biz eczacılar olarak genellikle formül
arayışında olabiliyoruz. Peki işimizde mutlu
olmanın e=mc2 gibi bir formülü var mıdır?
Eczacıların piri Galenos’un mesleğini icra etti-
ğinizi, İbni Sina, El Biruni gibi insanların miras-
çısı olduğunuzu, Pasteur’ün soyundan geldi-
ğinizi eczacılar olarak unutmamalısınız. Kutsal
bir mesleğiniz var. O şevkle mesleğinizi icra
etmelisiniz. Türkiye’nin en parlak beyinleriy-
ken, eczacının, hekimin gelecek endişesi artık
olmamalı.
Akademik geçmişinizi de göz önüne
alırsak, sizin örnek aldığınız, fikirlerini,
felsefesini beğendiğiniz kişiler var mı?
Çok çok çok var. Gençken, öğrenciyken Do-
ğan Cüceloğlu idolümdü. Bir Tolstoy’u, Dos-
toyevski’yi, Yaşar Kemal’i akrabam gibi hisse-
derim. Hüseyin Rahmi’yi
amcam gibi, Ömer Sey-
fettin’i, Moliere’i dayım
gibi hissediyorum. Bir
Beethoven ele avuca
sığmaz amcaoğlu gibi
benim için… Tabii bu say-
dıklarımın hepsi benden
büyük kişiler. Yaşı ben-
den küçük olup beğen-
diğim takdir ettiğim sanatçılar da var. Bun-
lardan biri Afgan yazar, “Uçurtma Avcısı”nın
yazarı Halit Hüseyni ve diğeri de “Az”ın yazarı
Hakan Günday.
Bundan sonrası için plan ve projeleriniz
neler? Yeniden TV programı olacak mı? Sizi
nerelerde görebileceğiz?
Sanırım yeniden TRT’de bir program olacak.
Bir de internet TV kurmayı planlıyorum. Zaten
10 sene sonra galiba bütün programlar, diziler
vb. internette yayınlanmaya başlayacak. Tabii
yazarlığa, roman ve tiyatro yazmaya da de-
vam edeceğim.
Türkiye’nin en iyi beyinleri hekim, eczacıyken, hepsi mutsuz bakıyor. Hekimler kızmasın ama eczacılara
göre daha az empati kuruyorlar.
51
Doç. Dr. V. Erkcan Özcan
Harun Bey, ellili yıllarda demokrasiyi ve
dinde reformu savunan ateşli yazılar
bastığı için hapse girip çıkmış yaşlıca bir ya-
yıncıydı. Politik yazılar başını ağrıttığından
olsa gerek, tarih kitapları ve gecekondu ha-
yatıyla ilgili romanlar yazmaya yönelmişti. Bir
yandan da, yeni bir gazete kurmuş ve editör-
lüğünü yaptığı sonraki çeyrek asır boyunca
popüler bilim yazıları yazmıştı. Sonraları bu
yazılar bir kitap serisi olarak defalarca bası-
lacaktı.
Harun Bey’in “Halkın Doğa Bilimleri” serisini
alanlardan biri de Maks idi, Polonya ya da Lit-
vanya civarlarından gelmiş büyük şehirde tıp
fakültesi okumaya çalışan yirmilerinin başın-
da bir genç adam. Başarılı bir göz mütehassı-
sı olacağı o yıllardan belli bu fakir delikanlı, hiç
olmazsa haftada bir aile ortamı görsün diye
perşembeleri Erman Beyler’e konuk oluyor,
bir tabak sıcak çorba içiyordu.
Erman Bey’in küçük kardeşi Yakup ile küçük
bir elektrik şirketi vardı; jeneratördü, ışıklan-
dırmaydı, o tür işler yaparlardı. Şirket önce-
leri fena gitmezken, Maks’ı evlerinde konuk
ettikleri yıllarda yavaş yavaş işler kötüleşti;
ürettikleri cihazlardan farklı bir teknoloji gi-
derek hız kazanıyordu ve yabancı bir şirket,
Siemens, kontratları kapmaya başlamıştı.
Ancak Erman Bey çalışkan bir adamdı, ve bir
gün elektrik mühendisi olmasını istediği oğlu
Ali ve kızı Maya için dur durak bilmeden uğ-
raşıyordu.
Ali, Maks onlara gelmeye başladığı sırada
on, bilemedin onbir yaşındaydı. Matematik
ve fen derslerinde başarılı, zıpır ve meraklı
İki sezonluk dizi
52
bir çocuktu. Daha beş yaşındayken Erman
Bey’in kendisine verdiği bir pusulanın yönü-
nün ona dokunmayan bir mıknatısla nasıl da
döndüğüne bakıp heyecan duyan, ancak ara-
da bağırıp çağırıp tepinen cinsten bir çocuk.
Okulda her şeyin doğrusunu damdan düşer
gibi söylemekte inat ettiği için arkadaşla-
rı ona “Doğrucu Davut” diye ad takmışlardı.
Okulun ezberci zihniyetine sinir olduğu için
öğretmenlerle arası pek iyi değildi, özellikle
edebiyat ve yabancı dil öğretmenleri Ali’nin
beş para etmez bir haylaz olduğunu düşünü-
yorlardı.
İşte Maks ile Ali’nin arkadaşlığı bu sırada baş-
ladı. Aralarında on yaş olduğu halde iyi anlaşı-
yorlardı. Maks, kitapları-
nı Ali’ye ödünç veriyor ve
sonrasında konuşup tar-
tışıyorlardı. Bu kitaplar-
dan bazılarında okuyu-
cunun kendisini sıradışı
durumlarda hayal etme-
si telkin ediliyor, evreni-
miz ile ilgili yeni bilimsel
keşifleri hayal dünyasın-
da kişinin kendi kendine tekrarlaması sağla-
nıyordu. Örneğin Harun Bey’in Uzay’da Fan-
tastik Bir Yolculuk adlı hikayesinde bir telin
içindeki elektrik akımıyla aynı hızda giden bir
trende makinist oluyordu Ali. Gündelik hayat-
ta düğmenin basılmasıyla ışıkların yanmasına
veya kıtalar arası kablolarla örülmüş küresel
ağa alışmış olanlar için elektriğin hızı sonsuz
gibi görünse de aslında çok yüksek fakat
sonlu bir sayıdır.
Ali bu hikayelerle ve Maks’ın getirdiği diğer
kitaplarla, geometri, felsefe ve bilimle yoğrul-
muş 5 yıl geçirip lise çağına ulaştığında, Er-
man Bey işlerinin iyice kötüye gitmesi sebe-
biyle yurtdışında çalışmaya gidecekti. Ali’nin
de aslında aile işlerine biraz ilgi göstermesi
hayırlı olabilirdi ama onun kafasında bambaş-
ka konular vardı, birçok yaşıtına göre tama-
men boş işler: örneğin teldeki elektrik değil
de, daha hızlı olduğunu öğrendiği ışık dalga-
larının üzerinde dolaşmak nasıl olurdu aca-
ba? Dalgalar acaba donup kalır mıydı? O ışıkla
insan aynada kendini görebilir miydi mesela?
Böylesi hayalperest bir çocuğun üniversitede
matematik ve fizik okumaya karar verme-
si şaşırtıcı olmasa gerek. Doksanların ikinci
yarısı Ali’nin ailesinden uzakta okuduğu yıllar
oldu. Ancak aynı dönemde dünyanın en ücra
köşelerine kadar çekilen hatlar ile küresel
ağın giderek genişleme-
si ve hızlanması mesa-
feleri kısaltıyordu. Ali, bu
teknolojinin mucitlerinin
yaptıkları hesapları, ve
zamanında Harun Bey’in
hikayelerine vesile ol-
muş birçok mühendis ve
biliminsanlarının yaptık-
larını öğrendi. Işığın ve
elektriğin ve babasının ona verdiği pusulanın
hareketinin matematiğin diliyle anlatıldığında
birbiriyle nasıl da örülü olduğunu fark etti.
Ama yeni yüzyılın başında mezun olduğun-
da, lisedeyken aklında olan sorunun cevabını
hâlâ verememişti. Akademik dünyada kalıp
bu soruyla uğraşmayı isterdi ama kendine
yer bulamadı. Üniversiteden bir arkadaşının
babası sayesinde bir devlet dairesine girdi.
Evlendi, çocukları oldu. Bir yandan masa başı
işini yaparken, bir yandan kafasındaki sorula-
rı kurcalamaya devam etti, doktora çalışma-
larını dışarıdan yürüttü. Ve beş yıl sonra dün-
yanın çehresini değiştirecek dört makaleyi
Işık dalgalarının üzerinde dolaşmak nasıl olurdu acaba? Dalgalar acaba
donup kalır mıydı? O ışıkla insan aynada kendini
görebilir miydi mesela?
53
birden yayınladı. Işığın üzerin-
deki tren yolculuğunun mate-
matiğini geliştirmiş ve zamanın
tüm gözlemciler için farklı hız-
larda aktığını keşfetmişti. Ar-
kasından gelecek deneyler ve
teknolojik ürünler hesaplarını
doğrulayacak ve onu gelmiş
geçmiş en ünlü insanlardan bi-
risi yapacaktı...
Ne dersiniz, bu hikayeden dizi
çıkar mı? Hiç olmazsa bir iki se-
zon? Harun Bey’in ellili yıllardaki
demokrat aktivistliğini anımsa-
ma sahneleri olabilir mesela.
Erman Bey’in seksenlerde her
yere elektrik götürme çabaları
gösterilebilir. Polonyalı genç
bir aktör, Maks’ı canlandırır.
Küçük bir çocukla genç ya-
bancı delikanlının arkadaşlığı, giderek fakirle-
şen ailenin yaşamak için yurtdışına göçmesi,
ergen Ali’nin üniversitede gönlünü kaptırdığı
kızla evlenmesi, kendini “uçuk” sorulara kap-
tırdığı için yaşadığı sosyal sorunlar, ve hikaye-
nin sonunda yaptığı çalışmalarla dünya bilim
arenasına çıkması.
Yok, en iyisi kendimi kandırmayayım, “Sen
en iyisi senaryo fikirlerini kendine sakla, sa-
dece popüler bilim denemeleri yazmaya
devam et” diye düşündüğünüzü duyar gibi-
yim. Zaten kurgu konusunda pek bir şeyden
anlamadığımı hemen itiraf edebilirim, çünkü
aslında hikayenin tamamını “kopya” çektim:
1850’lerle başlayıp, 20. yüzyıla uzanan gerçek
bir hayat hikayesinden. Söz ettiğimiz küresel
ağ telgraf ağı, ki buna Kraliçe Viktorya zama-
nının interneti deniyor. Harun Bey’in gerçek
ismi Aaron Bernstein, Maks’ınki Max Talmey,
Erman ve Yakup kardeşler ise aslında Her-
mann ve Jacob. Ve Maja’nin abisi Ali’nin ismi
de Albert.
Dizi olacak kadar dram içeriyor mu gerçek
hayat, işte o kararı size bırakıyorum. Ama şi-
irsel bir bütünlük görmemek adeta imkansız:
Çocuk Albert’in hayal gücünü yönlendiren
hikayeler kendini bilimi anlatmaya adamış
Bernstein sayesinde var. Bernstein’ı heye-
canlandırıp yazmaya yönelten şeylerden biri
telgraf tellerindeki elektrik sinyallerinin çok
yüksek ama sonlu hızı. O hızın hesaplana-
bilmesini sağlayanlardan Oliver Heaviside,
parasızlıktan okulu bırakıp sonradan kendi
kendini yetiştiren bir fakir adam. Heaviside
aynı zamanda ışık, elektrik ve manyetizmayı
anlatan Maxwell denklemlerini sadeleştirip,
belki de üniversitedeki Albert’ın kitaplarında
karşısına çıkacak olan kişilerden biri. Albert’ın
Ali’nin çalışma masası. Hayat Dergisi’nden alınmıştır. (Ralph Morse - Time & Life Pictures/Getty)
54
fiziğe, matematiğe, felsefeye olan ilgisinin ise,
onu jeneratör atölyesine götüren ailesinin ve
onu ciddiye alıp kitaplarını paylaşan üniver-
site öğrencisi Max’ın eksikliğinde ne derece
beslenebileceği tartışma konusu.
Einstein’ı Einstein yapan şey zor sorulara ver-
diği sade yanıtlar. O yanıtları ortaya koyma
becerisi belki dehası ile geliyordur, ama önce
soruları doğru sorabilmek lazım. O yüzden
Einstein’ı Einstein yapan aslında beş yaşında
eline pusula veren babası değil midir? Fa-
kirleşirken gene de başka ülkelerden gelen
öğrencileri evlerine konuk eden ailesi değil
midir? Daha tüyü bitmemişken hayaller kur-
masını sağlayan kitapçıkları yazanlar ve onla-
rı paylaşanlar değil midir?
Siz siz olun kalbinizin doğru ve güzel dediği
şeyleri takip etmekten vazgeçmeyin. Cevabı-
nı bilmeseniz de soru sormaktan çekinmeyin.
“Aman ya küçücük şeylerden ne çıkar ki?” de-
meyin. Yarınların Albert’ı sizin sayenizde Eins-
tein olmayı bekliyor olabilir...
Düzenleyen Konu Tarih Yer Bilgi
Oxford Global 2nd Annual Biosimilars Asia 25-26 Eylül 2014 Singapur http://goo.gl/eDlhTo
Concept Heidelberg GMP Meets Regulatory Affairs 25-26 Eylül 2014 Budapeşte http://goo.gl/3a3u1b
International Exhibition Group
VI. International Exhibition for Healthcare - UZMEDExpo 2014 25-27 Eylül 2014 Taşkent http://goo.gl/sBXOay
TEB 12. Türkiye Eczacılık Kongresi 25-27 Eylül 2014 Ankara http://goo.gl/FTKhdo
MK Danışmanlık İlaç Sektöründe Pazarlamanın Temel İlkeleri 26 Eylül 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z
Bilgi Üniversitesi İlaç Sektörü Ürün Müdürü Eğitimi 27 Eylül - 22 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/IqwZXt
PTI Regulatory Affairs in the MENA Region 6-7 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/HWnSm2
UBM CphI Pre-Connect Conference&CPhI Worldwide 7-9 Ekim 2014 Paris http://goo.gl/6wCihp
ISBA 17th International Symposium on the Biology of Actinomycetes 8-12 Ekim 2014 Kuşadası http://goo.gl/LL51DT
TOPRA 11th TOPRA Annual Symposium 13-15 Ekim 2014 Brüksel http://goo.gl/XiTZmC
MK Danışmanlık AB'de İlaç Ruhsatlandırma 21 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z
Terrapinn BioPharma Korea 2014 21-23 Ekim 2014 Seul http://goo.gl/TGVKPP
MK Danışmanlık AB'de Biyobenzer İlaçlar 22 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z
MK Danışmanlık İlaç Sektöründe Satış Liderliği 24 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z
GPhA GPhA Fall Technical Conference 27-29 Ekim 2014 Maryland http://goo.gl/SVmEUy
MK Danışmanlık AB Kozmetik Regülasyonu 4 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z
IBC Asia 9th Generics Asia 4-7 Kasım 2014 Singapur http://goo.gl/zS6dkS
Akdeniz Üni. & BAS Uyg. Bil. Üniversitesi III. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu 6-8 Kasım 2014 Antalya http://goo.gl/fwXkmd
Terrapinn BioPharma India Convention 2014 10-11 Kasım 2014 Mumbai http://goo.gl/zmRvLT
Terrapinn 3rd Annual World Biosimilar Congress Europe 11-12 Kasım 2014 Cenevre http://goo.gl/tJdrRd
Raucon EuroPLX 56 17-18 Kasım 2014 Nice http://goo.gl/1BaUZa
Lifesciences Biosimilars in Turkey and MENA 18-19 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/UevI4j
GPhA 17th IGPA Annual Conference 19-21 Kasım 2014 Miami http://goo.gl/SVmEUy
Eczanem Dergisi 1. Eczane Yönetimi Zirvesi 27-30 Kasım 2014 Girne http://goo.gl/ZHScpN
UBM CPhI India 2-4 Aralık 2014 Mumbai http://goo.gl/rCFKuT
Kongreler