J
ARNOLD TOYNBEE
(A STUDY OF HISTORY)
Yazar ve Jane Çaplan tarafından gözden geçirilmiş ve kısaltılmış yeni baskı, 90’ı renkli 507 resim
23 harita ve şema
Istanbulı 978
Bateş Yayınları
13 Meydan ükuma-ve-lepkiSon beş bin yıl içinde İnsanlığın bir kısmını «alışkanlıkların bütünselleşmesinden» «uygarlığın fark lılaşm asına iten olumlu etmeni arıyorum şim di. İnsanlık tarih in in ritm i, ilk olarak uygarlığın şafağında bu değişimden geçmiş değildir. Mezopotam ya çevresinde yaşayan bazı insan toplumları tarım ı icat ettikleri zaman bu değişimden geçilmişti. Bundan daha önce, bazı daha eski toplum lar —o zam anlar belki de yarım milyon yaşında olan— Aşağı Paleolitik araçlar (Aşağı Yontma Taş) yapm aktan vaz geçip çok daha yeterli Yukarı Paleolitik tekniği icat ettiklerinde de aynı şey olmuştu. İnsanlık tarihindeki yeni başlangıçların en radikali, İnsanın insan-öncesi a ta ların ın insan haline geldiği ilk başlangıç noktasıydı Dolayısıyla, bu gibi yeni başlangıçların açıklam asını aram ak, yalnız uygarlığın değil, aynı zam anda insanlığın da kökenini aram aktır
Şimdiye kadarki arayışım da ruhsuz güçlerin
—süredururluk. ırk ve çevre— etkileşmelerini ele aldım ve determ inist neden-sonuç ilişkisinin terimleri içinde düşündüm. Şimdi bütün bu manevralar birbirleri ardı sıra boşa çıkınca, ard arda dizilen başarısızlıklarımın yöntemde bir yanlışa işaret edip etmediğini düşünmek zorunda kalıyorum. Belki de, araştırm am ın başında (ı) kendi kendimi uyardığım halde gene «apatetik y a n ıl tıy a kurban gittim. Yaşayan yaratık ların incelenmesi demek olan tarih düşüncesine, cansız Doğa üzerine düşünmek için yaratılan bilimsel düşünce yöntemini uygulamam sakın bir yanılgı olmasuı? Ayrıca, insanlar arası karşılaşm aların sonuçlarını neden-sonuç işleyişinin örnekleri olarak ele alm akla bir yanılgıya daha düşmüş olmayayım 17 Bir nedenin sonucu kaçınılmazdır, değişmezdir ve önceden tahm in edilebilir. Ama yaşayan kimselerin biri ya da Öbürünün bir çatışm a karşısında insiyatifl bir neden değildir; bir meydan okum adır Doğurduğu durum da bir
104
sonuç değildir; bir tepkidir Meydan okuma-ve-tep- ki (J) bir olaylar dizisini temsil etmek bakım ından neden-ve-sonuca benzer Ama cüzinin karakteri aynı değildir. Tepki, sonuca benzemez, çünkü önceden belirlenmiş değildir, her durum da aynı olmaz ve dolayısıyla önceden tahm in edümesi, kendi içsel yapısı gereği m üm kün değildir. Şimdi sorunum a yeni bir gözle bakacağım. Şimdiye kadar «güçler» gördüğüm yerde şimdiden sonra «kişiler» göreceğim. İnsanlar arasındaki ilişkileri, sonuç yaratan nedenler olarak değil de, tepki yara tan meydan okumalar olarak resmedeceğim. P laton 'un gösterdiği yoldan gideceğim: Mitolojinin diline kulak verebilmek için bilimin formüllerinden uzaklaşacağım
Şimdiye kadar, bir eleme süreci sonunda, bir şeyi keşfettik: Uygarlıkların doğuşlarının nedeni basit değil, karm aşıktır; bir varlık değil, bir ilişkidir. Bu ilişkiyi ya iki ins an-d ışı guç arasındaki —örneğin, otomobilin m otorunda birbirlerini değiştiren benzinle hava gibi— karşılıklı etkileşme ya da iki kişilik arasındaki bir karşılaşm a olarak kavramak arasında bir seçme yapmak durumundayız. Zihnimizi bu iki kavram ın İkincisine yatıralım. Belki o bizi aydınlığa çıkarır.
İnsanın hayal gücünün yarattığ ı en büyük hikâye ve dramlardan bazılarının olay örgüsü insanüstü kişilikler arasında bir çatışmayı ele alır. Tevrat’ın Tekvin K itabı'ndaki İnsan ın Düşüşü hikâyesinin olay örgüsü Yahweh ile Yılan arasındaki çatışmaya dayanır; aynı antagonist kişiler (Suriye ruhunun daha ileri düzeyde aydınlanması sayesin? de biçim değiştirmiş olarak) aras.ndaki ikinci biı çatışmaysa İnsanlığın K urtuluşu’nu hikâye eden Incil'in olay örgüsünü meydana getirir; Eyüb’ün Kitabı'run olay örgüsü Tanrı ile Şeytan arasındaki çatışmadır; Tanrı ile Mefistofeles arasındaki çatışmadır; Tanrı ile Mefistofeles arasındaki çatışma Goethe'nin Faust’unun olay örgüsüdür; Tanrılarla Daymonlar arasındaki çatışma İskandinavya’nın Voluspa’sının olay Örgüsüdür; Artemis üe Afrodite arasındaki çatışma Evripides’m Hippolytus'unun olay örgüsüdür.
Her zaman ve heryeıde ortaya çıkan bir m itte —«Zaman-öncesi imge» denebilecek bir şey varsa o da bu mit olma! ıdır— yani Bakire ile onun Ço- cuğu'nun Babası arasındaki karşılaşmada, aynı olay örgüsünün bir başka biçimini görürüz. Bu mitin kişileri sayısız adlarla, binlerce değişik sahnede, kendi değişmez rollerini oynayagelmişlerdir: Danae ile Altın Yağmuru; Avrupa ile Boğa; vurulm uş Yeryüzü olan Semele ile yüdırımı savuran Gökyüzü olan Zeus; Evripides’in Ion'unda Kreusa ile Apollon; Psike Ue Küpid; Gretchen ile Faust. İsa'nın doğacağının bildirilmesi sahnesinde de aynı tema
biraz değişmiş olarak ortaya çıkar. Gezegenler sistem inin Güneş ile bir başka geçen yıldız arasındaki yakınlaşma sonucu doğduğu teorisini ortaya atan çağdaş Batılı astronom lar bile bu değişken mite karşı ilgi duydular.
Onların varsayımına göre uzak geçmişte bizim güneşimiz de gezegenleri olmayan normal bir yıldızdı. Sonra, yaklaşık olarak yirmi milyon yıl kadar önce, uzaydan geçmekte elan bir başka yıldız güneşin çok yakınından geçti. İki cisim ara $ ndaki çekim yüzünden birbirlerinin çevresinde savruldular, sonra Öbür yıldız yoluna devam etti. Ama bu yakın karşılaşmada güneşten büyük gazlı kitleler koptu; bunların bir kısmı geri döndü, bir kısmı giden yıldızın ardına takılıp uzaklaştı, ama bir kısmı da güneşin çekim alan içinde kalarak onun çevresinde dönmeye başladı. Bu gazlar zamanla daha küçük parçalar halinde yoğunlaştılar, sonunda gitgide büyüyen cisimler haline gelerek gezegenleri meydana getirdiler. (*)
Bu, modern astronom inin uyumsuz diliyle de olsa, Doğanın eğitim görmemiş çocuklarının ağzında tanıdık bir öykü olan, Güneş tanrıçası üe ona sahip olan erkek güç arasındaki mitolojik karşüaş- m anın yeni bir formülünden başka bir şey değildir.
Bu kadar değişik bağlam larda ve bu kadar çeşitli biçimlerde tekrarlanan bu hikâyenin ya da dram ın olay örgüsünü analiz etmeye çalışalım. İki genel özellikten başlayabiliriz: Karşılaşma; ender, h a ttâ benzeri alm ayan bir olay olarak düşünülmektedir; ve Doğanın alışılmış gidişinde yarattığı kopuşun yüceliği ile eşorantılı bir yücelikte sonuçları olduğuna inanılm aktadır.
Helen mitolojisinin rahat işleyen bir dünyası vardı: tan rılar insanların güzel kızlarını görür ve o kadar çoğuna istediklerini yaparlardı ki kurbanları şiirsel kataloglara sokulup alay alay sıralanabilirdi («); gene de böyle olaylar her zaman heyecan yaratırdı ve sonuç olarak kahram anlar doğardı. Olay örgüsünün, karşılaşan iki tarafın da insanüstü olduğu biçimlerinde olayın enderliği ve aniliği daha açık seçik görünür. Eyüb'ün K itabı'nda «Tanrı1*,, nın oğullarının Tanrı'n ın huzuruna vardıkları ve Şeytan’ın da aralarına girdiği gün« belli ki olağanüstü bir olay olarak anlatılm aktadır; Goethe'nin Faust’unda eylemi haşlatan «Cennette Önsöz» (şüphesiz bu da Eyüb'ün Kitabı’ndan esinlenmiştir) bölümündeki Tanrı ile Mefistofeles arasındaki karşılaşma da böyledir (*) Her iki dram da da, Cennet' deki olağanüstü karşılaşm anın Yeryüzündeki sonuçları muazzamdır. Eyüb'ün ve Faust’un çektikleri, sanatın sezgisel dilinde, İnsanın çektiğinin sonsuz çokluğunu temsil eder. Teoloji dilinde de aynı muazzam sonuç, Incil'deki Tekvin'de resmedilen insanüstü karşılaşm aların sonucu olarak temsil edilir Yahweh ile Yılan’m karşılaşm asından sonra Adem ile Havva'nın Aden Bahçesi’nden kovulmaları İnsanın Düşüşü’nden başka bir şey değildir; İn- cil’de İsa’nın göğe yükselişi İnsanın K urtuluşu’ndan başka bir şey değildir
105
66 ŞEYTA N ’IN MEYDAN OKUMASI, TANRFNTN TEPK IS! T an n 'n m Ev- reni'ne Şeytan’ın burnunu sokm ası tan rısa l yaratıc ılığ ın yenilenm esini gerektir ir . B lake’in sulu boya resmi Ş ey tan ’ı canlı bir hareket, T anrı'y ı haşm etli bir hareketsizlik içinde gösteriyor. A şağıda, «kusursuz ve dimdik» Eyüp.
106
07 «Ben Tanrı m ıyım ? Işığ ı duyuyorum » (F a u a t) . F auat'un insan b ilgilinin ötesine geçmek için huzursuz a ran ırla rı Tanrı'ys. k a rş ı b ir meydajı ckum adır, am a T anrı bunu k ıs ır m iskinliğin b ir a lte rn a tif i o larak kabul ediyor.
Incil’de olayın benzersizliği, hikâyenin özüne uygundur; modem Batı astronom isinin keşifleri merkezi dünya olan evren kavram ını yıktı yıkalı, Batı aklı bu hikâyeye durm adan takılıp sendele- miştir.
Ama, benzeri olmayan bu tanrısal olayın tarih kadar eski mitini daha dün yalanlar gibi görünen modern astronomik genişlik kavramı, yarın aynı miti doğrulayabilir: Çünkü boş uzayın genişliği ile yüdızların sayısının muazzamlığı tam am en orantı
sızdır; dolayısıyla iki yıldız arasında bir karşılaşm a akıl almayacak kadar ender bir olay olmalıdır Boy- lece, dünyada hayatın ortaya çıkmasına yol açtığı varsayılan Güneş ile bir başka yıldız arasındaki yakınlaşm anın enderliğl ve aniliği, karşılaşm anın Tanrı ile Şeytan arasında, sonucun da İnsanın Düşüşü ve K urtuluşu olduğu Tekvin ve Incil’in özünde olduğu gibidir, onları zedelemez. Oyunun geleneksel olay örgüsü en olmadık ortam larda kendini gösterebiliyor.
107
b8 DÜŞÜŞ VE BAĞIŞLANM A Tnsan düşm iy olm asaydı, T anrı fed ak âr S ivrisin i belli edem eyecekti: Havva'nın baştan yıkm ası ile Isa'nın Ç arm ıha gerilmesi, crtAçağın H ay at ve ölüm A ğacı sembolü ile birbirlerine bağlan ıyor.
Oyun, eksiksiz bir Yin durum uyla başlar. Ev- ren’de Balder, kendini h a y a tta tu tm akla her şeyin güzel ve parlak olmasını sağlar. Gökyüzünde:
Die unbegreiflich hohen Vverke Sind Kerrlicîı. w ie artı ersıen Tag (e)
Yeryüzünde. Faust bilgide kusursuzdur; Eyüp iyilik ve refah ta kusursuzdur (7); Aden Bahçesi'n deki Adem ile Havva, m asum iyet ve rah a tlık ta ku sursuzdur; bakireler Gretchen, Danae, Hippoly tus— temizlik ve güzellikte kusursuzdur. Astronomun evreninde, akkor halinde m addenin kusursuz
bir küresi olan Güneş Uzay içinde engeli olmayan bir yolda ilerlemektedir. Biyologun evreninde, tür çevresi ile kusursuz bir uyum içindedir.
Yin böylece tam am olunca, Y ang'a geçmeye hazır dem ektir Ama ne itecektir onu oraya geç meye? Tanım ı gereği, kendi ölçüleri içinde kusursuz bir durum da bir değişiklik olabilmesi için, ancak dışarıdan bir itiş ya da dışarıdaki bir amaç değişmeyi başlatm alıdır. Durum u, fiziksel bir eşden- ge du rum u olarak kabul ediyorsak, Güneş küresı-
108
nin yüzeyindeki gazları çekmek için bir başka yıldızın ya da motorun içindeki durgun havayı pa tlatmak için bir ba^ka gazın bulunması gerektiğini de kabul etmeliyiz Durumu, psişik bir ermişlik ya da nirvana olarak kabul ediyorsak, sahneye bir başka oyuncu sokmalıyız: Bazı şüpheler uyandırarak zihni yeniden düşünmeye zorlayan bir eleştirici; endişe, hoşnutsuzluk, korku ya da an tipati yara ta rak yüreği yeniden duygulandıran bir düşm an, yani. tarlaya delice olu ekecek bir düşm an ( * ) ; kar roa yaratmak için bir istek Tekvin K itabı'nda Yılan ın. Eyüb’ün Kitabı'nda Şeytan’ın, Goethe’nin Fausi nda Mefistoieles'in, İskandinav mitolojisinde Loki ¿.¡n, Evripides'in Hippolytus’unda Afrodi- te'nin ve lon unda Apollon'un ya da modern Batı astronomisinde geçen yıldızla Darwin'in evrim teorisinde çevrenin rolü budur. Modern bir Batılı filozofun dediği gibi, «Bireyi sarsm ak ve ayrıca... içinde tutsak olduğu kollektif çerçeveleri kırm ak için, dışarıdan sarsılması ve dürtüklenm esi m utlaka zorunludur. Düşmanımız olmasa ne yapardık?» po
Bu rolü en iyi yorumlayarak oynayan Mefisto- feles’dir. İlkin, Tanrı, Cennetteki Önsöz'de sorunuortaya koyar:
Des Menschen Tätigkeit kann allzu leicht erschlaffenEr Heb! sich bald die unbedingte Ruh:Drum geb' Ich gern ihm den Gesellen zu.Der reizt und wirkt und muss als Teulel schaffen ( l0)
Daha sonra Mefistofeles, Yeryüzünde, kendini Faust’a tanıtırken, rolünü aynı şekilde açıklar:
Ich bin der Geist, cer stets verneırtlUnd das mit Recht: denn alles, was entsteht.Ist wert, dass es zugrunde geht;Drum besser war's, dass nichts entstünde.So its denn alles, was ihr Sunde.Zerstörung, kurz das Böse nennt.Mein eigentliches Element._ ( " )
Son olarak Faust da, ölürkenki konuşmasında düşmanının rolünü kendi deneyine dayanarak bu şekilde açıklar:
Nur der verdient sich Freiheit wie das LebenDer täglich sie erobern muss. ('*)
Kusursuz Yin durum undan yeni bir Yang e tkinliğine geçmek için itki ya da amaç T anrı'nm evrenine Şeytan ın müdahalesinden gelir. Olay en iyi şekilde mitolojik imgelerle anlatılabilir, çünkü önerme mantık terimlerine çevrildiği zam an ortaya çıkan çelişkiler bu imgelerde güçlük yaratm az. Mantıkta, Tanrı’nın evreni kusursuzsa, dışında bir Şeytan da bulunamaz. Şeytan varsa, sırf onun bu varoluşu yüzünden, gelip bozduğu kusursuzluk da başından beri zaten eksik olmalıdır Mantık çerçevesi içinde çözülemeyen bu m antıki çelişki, her şeye kadir bir Tanrı'yı öven, am a Onun da iki önemli sınırlamaya tabi olduğunu başından kabul eden şair ve peygamberin imgelerinde sezgisel bir şekilde aşılır.
Birinci sınırlam a, yaratm ış olduğu şeyin ku sursuzluğu yüzünden T anrı’nm daha fazla yaratıcı etkinliğe fırsat bulam am asıdır Tanrı kendisi aşkın olarak görülüyorsa, şu halde
Die unbegrellich hohen WerkeSind herrlich wie. am ersten Tag; (,J)
yaratılan eserler her zaman yücedir, ama «yücelikten yüceliğe gitmezler» ('<) Bu noktada. ı>Tan- n ’nın ruhunun olduğu yerde, Özgürlük vardır.» (>*) ilkesi işlemez; Tanrı içkin olarak görülüyorsa aynı sınırlam a gene geçerlidir
Der Gott, der mir im Busen wohnt Kann liel mein Innerstes erregen Der über allen meinen Krallen thront Er kann nach aussen nichts bewegen ('•)
T anrı'nm kudretinin tabi olduğu ikinci sınırlama, yeni yaratm alar fırsatı Kendisine dışarıdan sunulduğunda, Onun bu fırsatı kabul etm ek zorunda olmasıdır. Şeytan Ona meydan okuduğunda, bu meydan okum aya karşılık vermemezlik edemez. «Tehlikeli yaşamak«: Nietzsche'nin Zerdüşt'ü için ülküsel olan bu ilke, Tanrı için bir zorunluktur. Delice otu meseli bu sınırlam aya örnektir
Ve ev sahibinin hizmetçileri gelip ona dediler: Flendl, sen taflana iyi tohum ekmedin mi? öyle İse. delice nereden oldu? Ve hizmetçilere: Bunu bir düşman yapmıştır, dedi. Hizmetçiler de ona' öyle ise. ister misin, gidip onları toplayalım? dediler. Fakat o dedi: Hayır, belki deliceleri toplarken, onlarla beraber buğdayı da sökersiniz. Hasada kadar bırakın, ikisi beraber büyüsün; hasat vaktinde ben orakçılara diyeceğim önce deliceleri toplayın, ve yakmak için onları demet yapın; lakat buğdayı ambarıma toplayın. (” )
Tanrı, Şeytan’ın bu meydan okumasını kabul etmek zorundadır, çünkü ancak Kendi amaçlarını inkar etmek ve Kendi eserini bozmak pahasına kabul etm ekten kaçınabilir, aslında, Kendi öz tab ia tını inkar edip T an n olm aktan vaz geçmek pahasına yadsıyabilir ki bu da imkansız bir şeydir ya da ta mamen ayrı bir hikâyedir
Böylsce Tanrı m antıkî bir çerçeve içinde heı* şeye kadir değilse, mitolojik bir çerçeve içinde hâlâ yenilmez olabilir mi? Şeytan’ın meydan okumasını kabul etmek zorundaysa, bunu izleyecek savaşı kazanması da eşit derecede zorunlu m udur? Evripides'in Hippolytus’unda Tanrı'nm rolünü Artemis. Şeytan'ın rolünü ise Afrodite oynam aktadır, am a burada Artemis savaştan kaçınamayacak durumda olduktan başka, yenilmeye de bastan m ahkum dur. Olimpus tanrıları arasındaki ilişkiler barbar bir savaşçı reisin savaş çetesinde birbirlerinin üstüdür hepsi— anarşiktir:
Kıbrıslı tanrıçaydı Bütün bu kötülükleri isteyen.Doyurmak için gazabını Ve bunu Zeus Kesinkes buyurmuştu gökyüzünden: Hiç bir Tanrı Bozamaz bir Tanrı'nm kesin iradesini;Üzülse de kenardan seyreder ancak ('•)
Artemis de bu durum da, bir gün kendisi Şey
109
tan rolünü oynayıp Afrodite'ye zarar vermeyi kararlaştırarak kendim avutabilir:
Ellerim ulaşacaktır intikamıma.Yaşayan erkekler İçinde en sevdiğinin Yüreğini delerek şaşmaz oklarla (l9)
Böylece, olay örgüsüne Evripides'in verdiği b içimde. Şeytan rolünü oynayan Güç savaşta zaferi kazanıyor ve sonuç bir yaratm a değil, bir yok etm e oluyor. İskandinav hikâyesinde de yok olmak, aynı şekilde Ragnarok’un («tanrılarla daymonların ölüp Öldürüldükleri» zaman) sonucudur (*»); am a gene de Voluspa’nın yazarı kendine özgü dehasıyla karanlığı deler ve ardında yeni bir şafağın ışığını gösterir. Öte yandan, aym olay örgüsünün bir başka biçiminde, meydan okumanın kaçınılmaz bir şekilde kabul edilmesini izleyen savaş, Şeytan’m ilk ku rşunu atıp da adamını vurmayı beceremediği bir vuruşm a değil de, görünüşe göre Şeytan’m kaybetmeye m ahkum olduğu bir bahis şeklini alır. Bu bahse-girme motifinin işlendiği klasik sanat eserleri, şüphesiz, Eyüb’ün Kitabı ile Goethe’nin Faust' udur ve önemli konuların en açık seçik konduğu eser de gene Faust’dur.
Tanrı, Cennetteki Önsöz’de Mefistofeles’le bahse girmeyi kabul ettikten sonra P ) , şartlar Yeryüzünde, Mefistofeles’le Faust arasında, aşağıda olduğu şekilde tespit edilir:Faust Werd Ich beruhigt ¡a mich auf ein Faulbett leger.
So sei 85 gleich um mich getanI Kannst du mich schmeichelnd je belügen Dass ich mir selbst gefallen mag.Kannst du mich mit Genuss betrügen,Das sei für mich der letzte Tag!Oie Wette b ief ich!
Mefistoleles. Topp!Faust. Und Schlag auf Schlag!
Werd ich zum Augenblicke sagenVerweile dochf Du bist so schon!»
dann magst du mich in Fesseln schlagen,Dan will ich gern zugrunde gehn!Oann mag die Toienglocke schallen.Dann bist du deines Dienstes frei.Die uhr mag stehn, der Zeiger fallen.Es sei die Zeit für mich vorbei (*•)
Bu mitik sözleşmenin bizim yeni başlangıçlar so runumuzla İlgili önemi, Faust’un bahse girdiği anda, bundan önceki «dağa tırm ananlar» benzetimizde, tepedeki dü2lükte uzun süre hareketsiz ya ttık tan sonra kalkıp kayanın yamacına tırm anm aya başlayanlardan biri gibi olmasıdır (Ja). Bizim benzetmemizin dilinde Faust ş u n la n . söylemektedir: «Bu düzlüğü terk edip bunun yukarısındaki yeni bir düzlük aram ak üzere bu yamacı tırm anm aya karar verdim. Bu işe kalkışırken emniyeti bilerek ve isteyerek geride bıraktığımı, kendim! tehlikeye attığım ı biliyorum. Biliyorum ki bir kere dqrakla- yacak olursam düşerim ve bir kere düşecek olur
sam yok olurum. Gene de, başarı m üm kün olduğu için, ben bu kaçınılmaz riski göze a!maya hazırım »
Olay örgüsünün bu biçimi aldığı bir hikâyede. Korkusuz dağcı, yığınla ölüm tehlikesini, umutsuz vartayı a tla ttık tan sonra, tepeyi başarıyla tırm anarak zafere ulaşır. Gerek Eyüp, gerekse Faust’da, bahsi Tanrı kazanır, daha sonra, Yeni Ahıt'de, gene aynı sonuç alınır. Yahweh ile Yılan arasındaki savaş, Tekvin K itabı’nm ilk şeklinde, Hippolytus'da Artemis ile Afrodite arasındaki savaş gibi sonuçlan mıştı (24) Ama aynı antagonist çift arasındaki, Incil’de (Yeni Ahitde) anlatılan ikinci karşılaşma Tanrı'nın zaferiyle sona erer
Ayrıca, Eyüb’de, Faust’da ve Yeni Ahit'de, bahsi Şeytan’ın kazanam ayacağı ima edilmiş, hattâ açıkça ilan edilmiştir; denilmiştir ki Şeytan Tanrı' nın işine burnunu sokarken Tanrı'n ın amacını bozamaz, tersine bu amaca sadece hizm et edebilir ve Tanrı başından beri durum a hâkim olarak Şeytan’ >n kendi yenilgisini kendisi hazırlam asına fırsat verir. İsa, başkâhinlere, mabedin kum andanlarına ve ih tiyarlara bunu ima eder gibidir: «Bu sizin saa- tm ızdır ve karanlığın kudretidir (**); Pilatus'la konuşurken de öyle: oEğer sana yukarıdan veril memiş olsaydı, benim üzerimde senin hiç kudretin olmazdı.» (2ö) Modern bir Hıristiyan ilâhiyatçısının kalemi de aynı imayı işliyor:
Isa zalere ac< ve yenilgi ve ölüm yoluyla erişmiyor — Onun yaratıkları olan bizter için da aynı— çünkü aslında bu şevler zaferin kendisidir bizim hâlâ da karşısında çarpışmamız gereken kötülüğün yolunu nasıl izlediğini ve sonunda nasıl, başlangıçta direnir ve yok eder göründüğü iyiliğin ta kendisi olduğunu Dirilen Isa'dan görüp anlarız: Tanrı bizden daha da emin olabilmek için bizi terk etmelidir. I” )
Böylece, Goethe’nin Faust'unda, Cennetteki Ön soz'de hah ise gerildiğinde, Tanrı Mefistofeles’e şunları söyler.
Du darist auch da nur frei erscheinen. ( * ) .
ve Mefistofeles’i bir arkadaş olarak İnsan a sevinçle vereceğini söyler, çünkü,
reizt und wirkt und muss, als Teutei. schatten (*•)
Daha da garibi, Mefistofeles Faust’a karşı saldırıya geçtiğinde kendini şöyle tanıtır:
Ein Teil von jener KraftDie stets das Böse will und stets das Gute schafft. (*)
Aslında Mefistofeles, yaratm ayı başardığı bütün kötülüklere ve acılara rağmen, oyun boyunca, sonunda aldanacağı belli olan bir soytarı olarak ele alınm aktadır. Cennetteki Önsöz’den az önce gördüğümüz alıntıda Tanrı Kendisi de bu tarzda konuşur:
Ich habe deinesgleichen nie gehasstVon allen Geistern die verneinenIst mir der Schalk am wenigsten zur Last. (n )
Aynı çizgi oyunun birinci bölümü boyunca devam ettik ten sonra ikinci bölümde -daha da yoğun-
110
laşır ve özellikle komik bir biçimde yazılan son başarısızlık sahnesinde (3J) Mefistofeles tam bir soytarı haline sokulur Faust, ölürkenki konuşmasında. Mefistofeles'le girdiği bahsin temeli olan
Verweile doch, du bist so schon
sözünü tekrarlar; ve Mefistofeles, cesedin başında, bahsi kazandığına inanarak sırıtır; am a erken sevinmiştir; çünkîi Faust bu önemli formülü şimdiki zam an için olumlu şekilde degu, gelecek zaman Cîocthc'nin on dokuzuncu yüzyıl çdısvonlanndan alınan, eserin başmt ve souu-
için şartl. olarak söylemiştir: «  K “ *“ " k' P°PttlCI' F*"8t efBanesinin « <°kZum Augenbiicke dürTT ich sagen nVerweile doch, Ou bisi so schön!»İm Vorgefühl von solehem hohen Glûck Genısess ich jetzt den höcnsıen Augenbllck. (“ )
Sonunda Mefistofeles bahsi kaybeder; ölen Fa ust’un ölümsüz yanını burnunun dibinden alıp götürürken duyusal büyüleyicilikleriyle Mefistofe- les in aklını çelen koronun attığı güllerle gülünç bir şekilde sahneden kovalanır. Boşa giden bütün hu emeklerden sonra hem kendine acıyan, hem de kendini aşağılayan Mefistofeles, Venedik Tacirl’nin sonundaki başarısız Shylock'dan daha da zavallı bir tiptir.
îki büyük modern Batılı oyun yazarımızın yarattığı bu gülünç şekilde hezimete uğramış kötü kişilerin prototipi, İskandinav mitolojisinin Loki’si- dir Loki, kristalleşip m it haline gelmeden önce bir dini ayin olarak oynanan geleneksel ve yazan belirsiz bir dramda rol oynamıştı Bu âyin oyununda, Lakı,
İçi. iblisi İninden çıkarmak, düşmanlığı son perdesine vardırıp boylece zaferin yolunu hazırlamak olan kutsal oyuncuydu. İkili Özelliği bundan ötürüydü. Boyla bir tıp, hayatın telhedilmesİRİ sağlamak için gerekli oyunlann ve numaraların suçunu yüklenmek zorundadır, dolayısıyla komik bir kiçl, kaderi, sonunda tongaya bastırılmak olan bir dolandırıcı durumuna düşer. (•*)
Şeytan gerçekten kandırıldı mı? Tanrı, kaybedemeyeceğini başından beri bildiği bir bahse mi girdi? Bunu iddia etmek güçtür: çünkü, böyle olsaydı, bütün hikâye baştan sona bir uydurm aca olurdu Tanrı hiç bir riske girmemiş olurdu. «Kendini tehlikeye atmak» olmazdı bu yaptığı, şüphesiz, «Hiç bir şeyi göze almayan, hiç bir şey kazanamaz da» Karşılaşma olmayan bir karşılaşma, bir k a rşılaşmanın yaratacağı sonuçlan yaratam azdı: Yanı. Yin'in Yang’a geçmesi gibi muazzam bir kozmik sonuç ortaya çıkmazdı.
Aslında Şeytan, T a n n ’nın yaratıklarından birini baştan çıkarmaya kalkışınca, Tanrı Kendisi dünyayı yeniden yaratm a fırsatını bulur Düşmanın çatallı mızrağının vuruşuyla, derinlerdeki bütün pınarlar fışkırır Şeytan ın müdahalesi Yin’den Yang'a, statikten dinamiğe geçişi sağlam ıştır Ama Tann da kendi Yin-durumu tam am ladığından beri, Kendi kusursuzluğu yüzünden içinden çıkam a
69 .Şeytan T anrı'ya meydan okuyor.
70 Şeytan vc Cennet FatısL'un rumına stabil) olmak için çarııışıyoı.
A
111
71. 72 AC I ÇEKEREK ED İNİLEN DİLCÜ Eyüb’ün ve Çarm ıh tak i Isa'nın ccktigi acılar başka tü rlü erişilcmcyecck b:r anlayış kuJrc li kazandırıyor.
dığı bu durum u dört gözle bekliyordu. Şeytan, Tan rı'ya bir başka hizm ette daha hulunm uş oluyor; Yin bir kere Yang’a dönüşünce, T anrı’nın daha yüksek bir düzeyde yeniden Yang’dan Yin'e geçerek yaptığı yeni yaratm a edimini tam am lam asını Şeytan kendisi de önleyemez. Şeytanî dengesizlik tanrısal eşdengeyi bir kere bozunca, Şeytan barutu n u tüketm iş olur; eşdengenin, T a n n ’nın am acının yerine gelmesine uygun yeni bir düzeyde bir daha kurulm ası artık tam am en T a n n ’m n elinde olan bir şeydir.
Dolayısıyla Şeytan bahsi kaybetmeye mahkum dur; T anrı onu kandırdığı için değil, boyundan büyük bir işe girdiği için buna m ahkum dur (35). Tan- n ’ya güçlük çıkarm ak gibi haince bir zevkten kendini yoksun bırakam adığı için T a n n ’nın işine yaram ış olur. Şeytan, T anrı'n ın bahisten kaçmayacağını ya da kaçam ayacağını bilir, am a T anrı’nın bu bahsi sessiz fakat um ut dolu bir şekilde beklediğini bilemez. T a n n ’m n en seçkin yaratık larından birini m ahvetm e fırsatını bulunca sevinçten kabına sığam ayan Şeytan, T an n 'y a bü tün yaratılm ış eserleri yenileme fırsatın ı verdiğini göremez. Böylece Tan- r ı’n ın am acı Şeytan’a rağm en am a Şeytan’m aracılığıyla gerçekleşmiş olur (3fi).
Görülüyor ki olay örgüsünün dönüm noktası, T anrı’nın girişilen bahse konu olan yaratığının oynayacağı rolde düğüm lenm ektedir; işte burada, gene her yanımızı m antıkî çelişkilerin kapladığını görüyoruz. Bir Eyüp ya da bir Faust seçilmiş bir araç, aynı zam anda yok edilecek bir a raç tır ve sınavını verme süreci içinde zaten işlevini yerine ge tirm iştir, onun için, aracın Yeryüzünde ateşe dayanam ayıp erimesi ya da ateşten daha çelikleşmiş olarak çıkması. Gökyüzünde oynanan dram açısından hiç bir şeyi değiştirmez. Tanrı ondan istediğini kazansa bile —tam am en yok etmeyi başarsa bile— gene T a n n ’m n amacı gerçekleşir ve gene Şeytan’ m planları boşa çıkar; çünkü, yaratık kurban edilse bile Y aradan yaşar ve yaratığ ın kurban edilmesi sayesinde yara tm a süreci devam eder:
Yerin lemelini eskiçfen kurdun,Gökler de ellerinin İşidir.Onlar yok olacak, faka! sen duracaksın,Ve hepsi esvap gibi eskiyecek;Onları bir kaftan gibi değiştireceksin ve değişecekler. Fakat sen osur,Ve yıllarının sonu yoktur, (**)
Gene, Tanrı ile Şeytan arasında iddialaşma konusu olan seçilmiş yok edilme aracı, Onlarm ortak hareket alanıdır, savaştıkları arena, üzerinde oynadıkları sahnedir. T anrı’n ın yaratıp Şeytan’a terk ettiğ i bu yaratık, peygamberin gözünde, hem Yara tan . hem de B aştan Ç ıkaran’m ete kemiğe bürünm üş şeklidir; psikologun analizinde ise gerek T anrı gerekse Şeytan, ruhunda çatışan psişik güç-
112
lere indirgenir; mitolojinin sembolik dili dışında bağımsız bir varoluşları yoktur bu güçlerin.
Tanrı ile Şeytan arasında iddialaşmaya konu oian yaratığın T ann’nın ete kemiğe bürünm üş şekli olduğu kavramı tanıdık bir kavram dır Yeni Ahit' in merkezî tema’sı budur. İddialaşma konusunun aynı zamanda Şeytan'ın da ete kemiğe bürünmüş şekiı olduğu kavramı bu kadar yaygın değüdir, a ma belki öteki kadar derin bir düşüncedir Faust'u, anladığı ruha, henüz belirmemiş Mefistofeles’e benzerliğini ilân ederek yıkan Dünya Ruhu ile Faust arasındaki karşılaşmada bu da dile gelir;Ektin Der du die weite Welt um schweifst.
Geschäftiger Geist, wie nah flihl' ich mich dlrl Gei w. Ou gleichst dem Geist den du begreifst.
Nicht mirl (Veuhwlndtl).Fauit (zusammenstürzend). Nicht dir?
Wem denn?Ich ebenbild der GottheitI Und nichl einmal dir! (■)
Şimdi bu «Şeytan-Tannmm, bu parça ve bütünün, bu yaratık ve yaratıkta cisimleşmenin, bu arena ve gladyatörün, bu sahne ve oyuncunun rollerini gözden geçirmemiz gerekiyor; çünkü olay örgüsünün bahse girme motifini içeren şeklinde Cennet ve Cehennem Güçleri arasındaki karşılaşma oyunun sadece önsözü, Yeryüzünde bir insanın acısı ise oyunun özüdür.
Bu dramın her sunuluşunda, acı çekme insan protagonistin rolüdür (ister Nasıralı İsa. ister Eyüp, ister Faust ile Gretchen. ister Adem ile Havva, ister Hlppolytus ile Phaedra, ister Hoder ile Balder bu rolü oynasınlar). «Hor görüldü, ve insanlar ta rafından bırakıldı; acıları tanımış, elemlerin adamı« (3°) «Kırbaçlanacak, zincire vurulacak, kızgın demirlerle gözlerine mil çekilecek, her tü rlü işkenceye konacak ve sonunda kazığa oturtulacaktır.»( »o) Faust karşımıza çıktığında İnsanî bilgiler düzeyindeki üstünlüğünü tam am en küçümsemektedir («i); büyüyle uğraşmaya başlar, ama Dünya Ruhu’ndan sert bir darbe yer (-*2) ; sonra Mefistofe- les’in kendisini soktuğu duyular ve cinsellik hayatında ilerler ve M argaret’in hücresinde, kızın Öldüğü günün şafağında, Eyüp (« ) gibi, acılar içinde haykırır: «Ah, keşke doğmaz olaydım.» (44) Serbestçe giren Gretchen (^5)ı ö lüm Gölgesi Vadi- si'nden geçirilir:
Mein Buh'U t hin,Wem Herz tat achwir:Ich finde sie nimmer Und nimmermehr. (**)
Bu role göre yaratümış bir insanın öznel yaşantısı, William Jamea’in anlattığı, yetersiz eterle ameliyat olan bir kadının aşağıdaki rüyasında olağanüstü bir canlüık ve keskinlikle iletilmiştir:
Büyük bir Vatlık y ı da Güç gokyüzLnder geçiyordu, aya- 0 bir çeşit yıldırıma dayalıyd , rayda giden bir tekerlek
gibi, yani yıldınm onun yoluydu. Yıldırım, tamamen, birbirleri üstüne yığılmış sayısız Insanlann ruhlarından yapılmaydı ve ben de o İnsanlardan biriydim. O varlık dCz bir çizgide İlerliyordu ve çizginin ya da ışıltının her parçası. sırf o ilerlesin diye kısa bilinçli varoluşunu yakıyordu doğrudan doğrvya Tann'nın ayağı altında olduğumu düşündüm, onun kendi hayalını, benim sancılarımı öğüterek çıkardığını sandım Sonra gördüm ki onun da bütün gücünü kullanarak yapmaya çalıştığı şey yolunu değiştir raatt, bağlı olduğu yıldırımı, gllmek istejKği yöne doğru agmelrtj. Esnekliğimi ve çaresizliğimi yokladım Ve onun başarıya ulaşacağını anladım. Beni büktü, benim sancım sayesinde köşesini döndü, hayatımda hiç duymadığım kadar acilli beni ve acının en keskin anında, geçerken, gördüm Bir an için, şimdi hatırlamadığım birtakım şeyleri anladım, aklı başında kimsenin hatırlayamayacağı şeylerdi bunlar. Açı geriş bir açıydı ve uyanırken hatırladığıma göre bunu dar ya da dik açı yapsa hem daha çok acı çeker hem de daha çok şey «gorurduma ve herhalde olurdum
Gozume ilişen şeylerden bazılarını kısaca anlatacak olursam şöyle bir şeylerdi
Ebedi acı çekme zorunluğu ve acının ebediyen bir başkası adına çekilmesi En kötü acıların örtülü ve anlatılmaz tabialı; — dehanın edilginiiği, nasıl kendi özünde sadece bir aracı ve savunmasız olduğu, kıpırdatmayıp kıpırdatıldığı, nasıl yapması gerekeni yaptığı; — bedeli ödenmemiş buluşların imkansızlığı;— son alarak acı çeken «görücü» ya da dehanın, kendi kuşağının kazandıklarına karşılık olarak acılarının aşırılığı. (Bir bölge halkını kıtlıktan kurtarmaya yelecek kadar kazanmak için canını dişine takmış bir insan gibi, sonunda, ölüm* halinde ama sevinçli, buğday clmak için sürüne sürüne bir çuval para getiriyor, ama Tanrı çuvalı elinden alıyor, bir tek mangır bırakıyor, ve diyor ki, tBunu onlara verebi lirsin. Onlar için kazandığın budur Gerisi BENİM «1 Ayrıca, gördüklerimizin gösterebildiklerimizden ne kadar daha fazla olduğunu da hiç unutulmayacak bir şekilde gör düm.
Nesnel olarak bakılırsa, bu çetin çüe, çüecinin Tanrı’nm am acına hizmet edebilmek için geçmesi gereken bir dizi aşam adan m eydana gelir. (*7)
Birinci aşamada oyunun insan protagonisti —Baştan çıkarıcının bir saldırısına tepki olarak— bir eyleme geçer ve bu edilginlikten etkinliğe, durgunluktan harekete, sakin havadan fırtınaya, uyumdan uyumsuzluğa, aslında Yin'den Yang'a geçişi başlatır. Eylem dinamik bakımdan alçakça olabilir: «Ancient Mariner»in (Coleridge’in bu adı ta şıyan şiirindeki Yaşlı Denizci) Albatrosu vurması ya da Loki’nin Balder’i kör Tanrı Hoder aracılığıyla ökseotu okuyla vurması gibi; ya da dinam ik bakımdan yüce olabilir: îsa ’nm, Ürdün nehrinde vaf- tiztni izleyen, ıssızlık içinde baştan çıkarma girişimi olayında olduğu gibi, Seçilmiş Halk'ın bu dünyayı kılıç zoruyla yönetmesi için gelen m ilitan Mesih olmayı yadsıyarak geleneksel Yahudi inancına karşı çıkması ( ls). Eylemin özü ahıaki özelliği değil, dinamik sonucudur. Yaşlı Denizci’nin eylemi
113
geminin ve tayfalarının talihini değiştirir; İsa 'n ın eylemi Mesih kavram ına yeni bir anlam verir ve böylece daha önce orada varolm ayan bir gücü de bu kavrama ka ta r (49). Eyüb’ün çilesinde buna tekabül eden eylemse doğduğu güne lanet etmesidir (so). Bu protesto Eyüb’ün meziyetleri ve T anrı’nın adaleti sorununu ortaya getirir Faust'un çilesinde bu nokta daha çok işlenir ve daha açık seçik hale konur.
Mefistofeles’in m üdahalesinden önce de Faust kendi Yin-durum undan çıkmak için kendi başına birtakım çabalar içine girm iştir; insanı bilgisini yetersiz bulm aktadır Büyü yoluyla manevi hücresinden kaçmaya çalışırken Dünya R uhu’nun darbesini yer (51); in tihar ederek kaçmayı dener, am a melekler korosunun şarkısı buna engel olur (53); eylemden vazgeçerek tefekkür alanına itilir; am a zihni hâlâ eylemle uğraşır ve ‘Im Anfang war das W ort’u «Im Anfang war die Tat» (53) diye değiştirir. Mefistofeles daha o anda da yarı hayvan bir biçimde oradadır; am a ancak baştan çıkarıcı karşısına insan kılığında gelip dikilince Faust dinam ik eylemini yapar ve bütün maddî ve manevî evreni lanetler (**). Bunun üzerine, enginlerin derinlikleri boşalır ve göze görünmez ruhların korosu, eski yaradılışın yıkılıp yeni yaradılışın başlam asını hem ağıt, hem de sevinç şarkılarıyla karşılarlar
Weh; Weh!□u hast sie zerstört.Die schöne Welt Mit mächtiger Faust;Sie stürzt, sie zerfallt!Ein Halbgott hat sie zerschlagenI Wir I ragenOie Trümmern ins Nichts hinüber.Und klagenÜber die verlorne Schöne.Mächtiger Der Erdensöhne.
Praschtiger Säue sie wieder.In deinem Busen baue sie auf!Neuen Lebenslauf BeginneMit hellem Sinne,Und neue Lieder Tönen darauf (**)
Bu ruhların, Mefistofeles'ln kendine ait olduğunu iddia ettiği şarkılarında (İB) Yang’m ilk no ta lan çınlar Başmeleklerin üahisi.—
Die unbegreiflich hohen Werke Sind henlich. wie am ersten Tag—
şimdi aşılmıştır.İskandinavya evreninde de, Loki’nin k ışkırt
masıyla kör Hoder dinamik eylemini bilmeden yerine getirip Balder’l öldürünce aynı şey olur:
Hayat solar ve lanetleme, tanrılardan İnsanların barın-
dıkları yerlere yayılır. İnsanların düşünceleri karanı, doğadaki altüstlük ve Kendi zihinlerindeki kargaşalık yüzünden karmakanşık olur ve şaşkınlığa düşen insanlar hayatın ana İlkelerini yıkarlar. Kan bağlan parçalanır, kör- lerıesine öfkeye yerini bırakır; kardeşler birblrlerlyle dövüşür, hısımlar birbirlerinin kanını döker, kimse arkadaşına inanmaz; yeni bir çağın şafağı söker: Kılıçların çağı, baltaların çağıdır bu; insanların kulakları çarpışıp kırılan kalkanlann şakırtıları ve cesetlerin başında uluyan kurtların sesiyle dolar. (51)
Tekvin K itabı’ndaki İnsanın Düşüşü hikâyesinde, dinam ik eylem, Yılan’m kışkırtm asıyla Havva’nın bilgi ağacının meyvasını yemesidir, burada m itin tarih te yeni başlangıçlara uygulanm ası dolaysızdır. Aden Bahçesi'nde Adem ile Havva’nın görünüşü, uygarlık-öncesi İnsan'ın, Yervüzündeki bü tün bitki ve hayvanlar üzerinde egemenliğini kurduktan sonra, ekohominin oyiyecek-toplama* aşam asında eriştiği Y in-dunım unu hatırla tır. Bu durum Helen mitolojisinde de «Kronos çağı» olarak hatırlan ır ('■'•). İyilik ve Kötülük bilgisi ağacının meyvasını ta tm a dürtüsüne cevap olarak Düşüş, başarılmış bütünleşmeyi bırakıp yeni bir bütünleşmeyle sonuçlanıp sonuçlanm ayacağı belirsi2 yenibir farklılaşm a sürecine girme meydan okum asının kabul edilmesini simgelemektedir. Bahçe'den kovulmak ve K adın’ın çocuğunu acıyla doğurup Er- kek’in ekmeğini aln ının teriyle kazanacağı düşm an bir dış dünyaya atılm ak. Yüan’ın meydan okum asını kabul etm enin getirdiği çiledir. Adem'le Havva arasındaki bunu izleyen cinsel ilişki toplumsal yaratm a eylemidir. Doğm akta olan iki uygarlığı tem sil eden iki oğulun doğumuyla meyvasını verir: Koyun çobanı Habil ile toprak ekicisi Kabil (5»).
Uygarlığın tanm ia , ilerlemenin de didinmeyle eşitlenmesine Helen edebiyatında, Hesiod'un ünlü dizesinde raslanır:
Başarının bedeli didinmedir; ve tanrılar bedelin dbceden ödenmesini şart koştular. I60)
Bu sözler Vergilius’da yankılanır:Çiftçinin yolunun düzgün olmaması Jüpiter Baba’nın t jy - ruğuydu. Yorucu toprak kazma İşini o başlattı. Bizim İnsanca aklımızı endişeyle biledi. Diyarının çürümesine yol açacak tembelliğe tahammülü yoktu. (*')
Origen de aynı hikâyeyi daha genel bir çerçevede, daha az sayıda şürsel imgeyle an latır. Origen, Helen filozofu olm aktan çıkmaksızın Hıristiyan Kilisesi'nin Baba’lanndan biri olmayı başarmış bir ikinci yüzyıl düşünürüdür.
Tann, insanın zekasını her yerde kullanmasını istiyordu, çünkü kullanılmayan zeka işleklikten ve sanatlardan uzak kalır. Onun için Tanrı insana ihtiyaçlar verdi, bu ihtiyaçları yüzünden kendisine yiyecek ve bannak sağlayacak sanatlar İcat etmesini istedi. Zekalarını Tanrı'nm felsefi bilgisi İçin yormak istemeyenlerin bu zekayı büsbütün işlel- memelerlndense, zor duruma düşüp sanatlar ve hünerler İcat etmekte kutlanmaları daha iyi olurdu. (**)
114
Şu halde insan protagonistin çilesindeki ilk aşama dinamik eylem yoluyla Yin’den Yang'a geçmektir (Tanrt’nın yaratığı bunu düşm anın kışkırtmasıyla yapar) Bu Tann'ya. Kendi yaratıcı etkinliğinde devam etme fırsatını verir. Ama bu ilerlemenin bir bedeli de vardır; ve bedeli ödeyen Tanrı değil —Tanrı, ekmediği yerde biçen, biçmediği yerde toplayan, sert hir efendidir— («J) Tan- n’nın hizmetkârı, insan ekicidir.
tnsan protagonistin çilesindeki ikinci aşama buhrandır. Yaratıcısı ve EfendLsi’nin yaratıcı gücünü yeniden serbest bırakan dinam ik eyleminin, kendisini de acılara ve ölüme giden bir yola soktuğunu kavrar Hayal kırıklığı ve dehşet içinde, T ann yararına da olsa kendi başına sardığı bu kadere isyan eder Tanrı iradesinin aracı, T a n n ’nın elindeki âlet olmaya bilinçli bir şekilde rıza gösterdiğinde buhran çözülür ve bu edilginlik içinde etk inlik, bu yenilgi içinde yengi, bir başka kozmik deği- giklik getirir. Birinci aşamada dinamik eylem nasıl Evreni sarsıp Yin'den Yang'a geçirdiyse, ikinci aşamadaki boyun eğme eylemi de Evrenin ritm ini tersine çevirir: Şimdi gidiş hareketten durgunluğa, fırtınadan sakin havaya, uyum suzluktan uyuma, Yang’dan Yin’e dcğrudur.
Bir Helen şairinin feryadında, sonraki boyun eğmeye yol vermeyen bir acı kulağımıza çalmıyor:
Keşke a lınyazrm yaznm asaycı
Başlnel v* sonuncu kuşağın aras rdalKeşke onlarder önce ölmüş olaydımYa da onlardan sonra başlasaydım yaşamaya! (•*)
İskandinavya mitolojisinde Odin, Ragnarok arifesinde, Alınyazısının sırrını bunu ellerinde tu- ;an güçlerden koparmaya çalışırken tragedya daha Tuksek bir düzeye çıkar; çünkü Odin bu sırrı ken- 11si hayatta kalmak için değil. Herkesin Babası o- arak ondan himaye bekleyen bütün tanrılar ve in anlar Evreni için kopanp almaya çalışır tsa 'n ın armıha geri’mesi olayın bütün psikolojik yaşantını bize iletir
İsa, Galile’den Kudüs'e son yolculuğunda ka- îrini kavrayınca duruma tam am en hâkim olur; ■şıran ve yıkılanlar, biçim değiştirmesinden he- en önce (*3) ve hemen sonra (*«) sezgisini iletti- havarileridir Çarmıha gerilmenin arifesinde,
etsemani Bahçesi nde (*>’) ilk acıyı duyar ve bu ı dua ile aşar: «Ey Baba, eğer ben onu içmeden çmesi mümkün değilse, senin iraden olsun.» (68) na çarmıhta asılıyken acı geri gelir, o zaman son
umutsuzluk çığlığını atar »Allahım, Allahım, he- ni niçin bıraktın?» (•>’') Fakat bu da son boyun eğme sözlerine yol göstermiş olur: «Baba, ruhum u ellerine bırakıyorum» po), ve «Tamam oldu« (” ).
Aynı acı ve boyun eğme —burada tam am en psikolojik bir çerçevede— Romalılara M ektup’da da görülür. «Ne zavallı adamım! Bu ölüm bedeninden
beni kim kurtaracak?» çığlığını şu sözler izler: «Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Allaha şükür! İmdi öyle ise, ben kendim gerçekten fikirle Allahın şeriatına, fakat bedenle günah kanununa kulluk ediyorum.» O»)
Yaşlı Denizci de. Düğün K onuğu'na aynı yaşantıyı an la tır Yaşlı Denizci Albatros'u vurup öldürmek gibi canice, am a dinam ik bir eylemle «ö- lüm-içinde-hayat» çilesini kendi başına sarm ıştır:
Yalnız, yalnız, yapayalnız.Yapayalnız hi/ koca enginde!Ve tek bir ermişin acımadığı Ruhum acılar İçinde.Onca adam, öylesine güzel!Hepsi da ölmüş, uzanmıştı Ve binlerle yapışkan yaratık Yaşıyordu; ben de yaşadım.
Bu çile sürecinde acıyı çeken insan, eyleminin sonuçlarına boyun eğdiği ve daha önce, yüreği katıyken sadece çirkinlik gördüğü yerde güzellikler görmeye başladığı zaman lanetten kurtu lur:
Ah (Dutlu, yaşayan varlıklar! Dil yetmez güzelliklerini dökmeye:Bir sevgi pıtıan boşandı kalbimden.Bilmeden kutsadım hepsini:
Mutlaka bir aziz bana acıdı da,Bilmeden kutsadım hepsini.O an lik kez dua edebildim;Ve refahlayan boynumdan Albatros düştü, battı Kurşun gibi denize.
Bu romantik Oddysseianın dönüm noktası burasıdır. Gemiyi durduran tanrısal güçler şimdi onu lim ana sürükler ve baladın kötü kişisini —ya da kahram anını— yurduna getirirler
Eyüp de önce arkadaşlarıyla konuşur ve Elihu ona Tanrı'nın adil olduğunu ve Ondan korkmak gerektiğini çünkü bilgeliğinin araştırılam ayacağı büyük sözleri olduğunu anlatır, sonra da Tanrı Kendisi gökgürültüsünün içinden seslenerek acı çeken insanı tartışm ayı sürdürmeye çağırır Eyüp bunun üstüne T ann 'ya boyun eğer
O zaman Eyub Rabbe cevap verip dedi:İşte, ben değersiz bir şeyim; sana ne cevap vereyim? Elimi ağzıma koyuyorum.Bir kpre söyledim, vfl rn . ap vermem:Ve iki kere söyledim, ve artık etmem Sen her şey yapabilirsin, bilirim.Ve hiç bir rnsradm alıkcrmaz.Bundan ötürü anlamadığım şeyleri söyledim,Benden üstün olan bilmediğim şaşılacak şeyleri Senin İçin kulaktan işltmlştlm;Şimoiyse seni gözüm gördü.Bundan ötürü kendimi hor görmekteyim.Ve tozda ve kdde tövbe eylemekleyim. I1*)
Bu Suriye, şiirinde psikoloji oldukça kaba sabadır Boyun eğme, ruhun manevî sezgisi yoluyla değil de, T anrı’nın karşı durulmaz gücünün çıplak
115
w
BAŞKALDIRMADAN BOYUN E tJM FY E
73 *Kc*kc d o lm az olaydım * Fyiib rck tığ ı a o la r a raaıod* T a n r ın ın am acıuı anlayam adığı için T a n rfo ın iyiliğine inancın ı inkâr ediyor
74 »Tanrı yı kınayan kimse, o vçram rc v a b ın ı ı T anrı, g okguru llü sünun için den EyühV cevap veriyor. W illiam BUke in su lu boyaları.
gözle görülüşü sonucunda gerçekleşmektedir Dram a Goethe'nin verdiği biçimde acı çekme ve boyun eğme sırası, olay Örgüsünün düğüm ü ve sonucu olarak yerini alm aktadır —Gretchen, I Bölümün son sahnesinde ( ' *) Faust ise II. Bölümün çözüm sahnesinde (*s) buradan geçerler— am a eserin ah lakî mesajı tam am en değişmiştir.
G retchen’in hücresindeki sahnede, son gününün külrengi şafağında, Mefistofeles kızın acısından yararlanarak alm yazısından kaçm a yolları öğretmeye ve böylece onu ku rtu luştan yoksun bırakmaya çalışır Şimdiye kadar denediği en kolay girişim gibi görünür bu ona. Kurbanı, karşılaşacağı şeylerin hayaliyle dehşete düşm üştür; insan hayatiyetinin en aşağı noktasına indiği bir saa ttir; ölüm sancıları yaklaşm aktadır; kurtuluş um udu an sızın ve beklenmedik bir biçimde önerilir ve büyüy le açılan hapisane kapısından birlikte kaçm alar için yalvaran da G retchen’in sevgilisi Faust'un ta kendisidir Ama acılar içinde sayıklayan Gretchen Faust'un ricalarına aldırm az görünür Sonunda Mefistofeles sabırsızlanarak kendisi lafa karışır Bu, kışkırtıcının yenilgi anıdır; çünkü onun ne olduğunu anlayan Gretchen yarı baygın halinden u yanır ve T anrı'n ın yargısına sığınır. Aeskhüos’un Kassandra'sı gibi bir kâbus içinde bulunduğu noktaya m ıhlanıp kalmaz, Platon’un Sokrates’i gibi, çok iyi bildiği bir kaçış yolunu bilinçli olarak yadsır:Margaıete. Was steigt aııs dem Boden herau»?
Der' Oerl Schick' ihn lortlWas will er an dem helligen On?Er will mich!
Faust. Du solist lebenlMargarets. Gericht Gotiesl Dlr hab' ich mich übergeben! Mephlstcpheles (zu Faust). Komml Komml leh lasse dich
mil Ihr İm Stich.Margarele. Dem bin ich. Valer. nette michl
Ihr FngeH Ihr heillıgen Scharen Lagert euch umher, mich zu bevvahrenl Heinrichl Mir graut'S var dlr.
Mephislopheles. Sıe isi gerichletl Slimme (van oben). İSI gerette'I Mephlstopheles (zu Fausl). Her zu miri
(Verswlnde! mit Faust).Sümme (von uın*n, verhalend). Heinrichl Heinrichl f )
Üçüncü aşam ada, ikinci aşam ada başlatılan Yang’dan Yin'e kozmik ritm in geri dönüşü tam am lanır. Ragnarok’un doruğunda, Thor Ejderha üe ve Odin de K u rt’la karşılaştığında,
«Güne; kararmıştır, toprak dalgaların alımda kalır, yıldızlar yağar, yalımlar fırlar ve gökyüzünü yalar.» Ama sonra Kurdun «son uluması duyulur dünyanın ateşi yatışırken. » «Gürüllü ve sesler kesilince yeryüzü bir kere dana yemyeşil tazeliğiyle denizden çıkar; tepelerden aşağı çaylar koşuşur; Tanrılar kendiliklerinden ekilmiş tarlalarda buluşur, eski bilgeliğin, eski işlerin öyküsünü hatırlar-
116
laf, ayaklarının dibindeki çimende altın masalar vardır. Çatısı altmcan. güreşten de güzel yeni bir saray yükselir. Burada dürüst kalpli insanlar oturacak ve isledikleri gibi isleneceklerdir. Sonra yukarıdan, her şeye kadir elan İner. Karanlık e<derha uçarak uzaklaşır, yeri süpüren kanatları cesetlerle ağırlaşmıştır; dipsiz kuyuya dalar ve gözde« kaybolur.» {” )
Tann’nın yaratıklarından birinin çilesi sayesinde Tann'nın sağlayabildiği bu yeni yaratm ada acı çeken insanın kendisi de, kışkırtıcının meydan okumasına karşılık verirken arkasında bıraktığı durumdan daha yüksek bir düzeyde bir huzur, m utluluk ve uyum dünyasında yaşamaya başlar Eyüb' ün Kitabı’nda başarı şaşırtıcı derecede kaba sabadır —Tann Eyüb’ü, hiç bir insana hesap vermek zorunda olmadığına inandırır— ve bu yüzden restorasyon da oldukça yontulmamış bir biçimde maddîdir «Ve Rab Eyubun sonun başlangıcından ziyade bereketli etti». Ona kaybettiklerinden daha güzel kızlar ve eskisinin iki katı kadar koyun, deve, öküz ve eşek verir (*»). Yeni Ahit’de, Isa’nm acısı, boyun eğmesi ve çarmıha gerilmesi Insanm Bağışlanmasını sağlar ve bunu Kurtarıcı’nm dirilişi ve göğe yükselişi izler. İskandinav mitolojisinda Odin bir ağaçta asılı kaldıktan sonra hayata döner, bil-
75 SONUÇLANMA Melekler Faust'un ruhunu Cennete gö tü rü yor Max Bfckmann'ın yirminci yüzyıl yorumu.
geliğe sahip olmak için tek gözünü çıkarıp atm azdan öncekinden daha keskin görür şimdi kalan tek gözü (’9). Goethe’nin, Faust'unda, Bakire Tanrıça’ nın peşindeki tövbekârlarla birlikte, sarp dağın tepesine tırmanmayı başaran hacılara bir aydınlık görüş bağışladığı ikinci bölümün son sahnesi, oyunun ilk bölümünün başlangıcı olan Cennetteki Ön- söz’ün karşılığıdır Mitin Hıristiyanlıkdaki biçiminde İnsan’ın Bağışlanma dan sonraki mutluluğu Dü- şüş’den önceki masumiyetine nasıl tekabül ediyorsa, bu iki sahne de aynı şekilde birbirlerine tekabül ederler Kozmik ritm tam bir daire çizerek Yin’den Yang'a ve Yang’dan Yin’e geçmiştir; am a ikinci Yın birinciden, ilkbaharın sonbahardan ayrılması gibi aynlır. Başmeleklerin İlâhisini söyledikleri (so), Faust’un lanetiyle yıkılan (si) yaradılışın eserleri yeniden ihtişam içinde yükselir ve sonunda Pater Profondus ile ilahileri söylenir (sJ); ama şimdi hasat zamanı olgunluğu içinde değil, filizlenme halindedirler Faust’un dinamik eylemi ve Gretchen’in boyun eğmesi sayesinde Tanrı her şeyi yenilemeyi başarm ıştır; bu yeni yaratmada, tanrısal dram ın insan protagonist- lerinin de rolü vardır Dünyadaki son gününün şafağında Cennet’den gelen bir sesin kurtuluşunu ilan ettiği Gretchen Meryem’in arkasındaki töv- bekârlardan biri olarak ortaya çıkar ve Doktor "Marianus olarak ortaya çıkan, onunla birleşmeye gelen Faust da onu bu bağışlanmış durum larında görme hakkını kazanır
Das Unzulängliche.Hier wird's Ereignis:Das Unbeschreibliche.Hier Isis getan. (**)
Böylece T an n ’nın sert bir Efendi olmadığı an laşılır. Tanrı yaratığının çilesi, sonradan bakıldığında. T an n ’nın duygusuzluğunun ya da zulmünün değil, sevgisinin açıklanması olarak görülür. |
So ist es die allmächtige LiebeDie alles bildet, alles hegt. (**)
«Çünkü T ann sevdiğini terbiye eder ve aldığı her evladını cezalandırır » uPathei mathos.» («s)
Son olarak, zafere ulaşan acı çeken insan bir öncü olarak çalışır. «Çünkü hayata götüren kapı dar ve yol sıkışıktır ve onu bulanlar azdır.» (s*) Tannsal dramın insan protagonisti sadece yaradılışı yenilemek fırsatını vermekle Tann 'ya hizmet etmiş olmaz, aynı zamanda öbür insanlara da yeni bir yol göstererek hizmet eder (*7). Eyüb’ün araya girmesi T ann 'n ın Eyüb'ün arkadaşlarına karşı gazabını yatıştırır. («>) Gretchen'in araya girmesi Faust’un bağışlanmasını sağlar (»*')• tsa havarilerine çilesini ilk çıtlattığında şunları söyler: «Bir kimse ardım dan gelmek isterse, kendisini inkar e tsin, ve haçını yüklenip ardımea yürüsün» (90), ve sonra çarm ıha gerilmenin arefesinde şunları ekler
117
«Ve ben yerden yukarı kaldırıl sam, bütün insanları kendime çekeceğim.» (9»)
Mitolojinin ışığıyla meydan okuma ve tepkilerin tabiatına biraz nüfuz edebildik. Yaratm anın bir karşılaşma sonucu ortaya çıktığını ya da —Mitik imgeleri bilimsel terminolojiye çevirirsek— doğuşun bir karşılıklı etkileşme işlevi olduğunu gördük. Şimdi, ırk ve çevreye yeni bir ışık altında bakıp bu fenomene değişik bir yorum getireceğiz. Bundan böyle, uygarlıkların doğuşunun nedenini anlam ak için her zaman ve her yerde tıpatıp aynı sonucu yaratan basit bir sebep aramayacağız Uygarlıkların çıkışında, aynı ırkın ya da aynı çevrenin bazı durum larda verimli, bazı durum larda kısır kaldığını görünce şaşırmayacağız. Bazan tek ve aym meydan okuma, h a ttâ bu meydan okuma aynı koşullar altında aym ırk ve aynı çevrenin karşılıklı etküeşmesi bile olsa, değişik durum larda değişik tepkiler doğuruyorsa, bu değişkenlik olayına da şaşmayacağız. İki ya da daha fazla durum arasındaki özdeşlik bilimsel bakımdan ne kadar kesin olursa olsun, bu durum ların sonuçlarının birbirlerine kesinlik ölçüsünde ya da herhangi bir ölçüde uymasını beklemeyeceğiz. Sorunu, bilimsel bir çerçeve içinde, cansız birtakım güçlerin hareketlerinin bir işlevi gibi ele alırken haklı olarak Doğanın tekdüzeli olduğu postülasına dayanmıştık. Ama şimdi bu bilimsel postülaya da dayanmayacağız. Bilimsel bir şekilde formüllendirilmesi m ümkün bütün ırksal, çevresel ya da benzeri verileri kesin olarak bilsek bile, bu verilerin temsü ettiği güçler arasındaki karşılıklı etkileşmenin sonucunu önceden tahm in edemeyeceğimizi a priori kabul etmek zorunda olduğumuzu bileceğiz. Tahm in edemeyiz, çünkü eylemin bu düzeyinde, «güçler» insanlardır.
İnsanlar arasındaki karşılaşmaların sonuçlarının önceden kestirılemeyeceği, yaşantının bilinen bir verisidir. Askerî bir uzman, iki düşman genel kurmayın kaynaklarını ve eğilimlerini «içeriden* bilmekle dahi bir savaşın veya bir seferin sonucunu önceden kestiremez. Bir briç uzmanı da, herkesin elindeki kağıtları aynı şekilde bilmekle oyunun sonucunu söyleyemez Her ikT benzetmede de «yakın bilgi» bilgi sahibinin kesin sonuçlara varmasını sağlamaz, çünkü ne kadar yakın olursa olsun tam bilgi değildir. En iyi bilgilerle donanmış bir seyircinin bile erişemeyeceği bir bilinmeyen nicelik
olmalıdır, çünkü oyuncular veya savaşçılar da bunu bilemezler ve bu niceliği bilmemeleri hesaplamayı imkânsızlaştırır, çünkü denklemde hesabı yapanın çözmesi gereken en önemli terim budur. Bilinmeyen nicelik, oyuncuların, çileye nasıl tepki gösterecekleridir :<Fiziksel nedenler sadece, ruhumuzu ya da kişiliğimizi oluşturan gizli ilkeler yoluyla etken olabilirler.» (9J) Bir general kendi m- san-gücünü ve cephanesini, ayrıca düşmanının kaynaklarını bilebilir; düşm anının planlarım da kurnazca sezebilir ve bütün bu bilgilerin ışığında kendi planlarım kendisi için en avantajlı bir biçimde tasarlayabilir. Ama hareket başlayıp kavgaya girişilince düşm anının ya da düşmanının kum andasındaki birliği meydana getiren insanlardan herhangi birinin eylem içinde nası! davranacağını önceden bilemez, kendi adam larının nasıl aavra nacağı da önceden bilinmez; kendi kendisinin nasıl davranacağını da önceden bilemez. Ne var ki, ölçülüp tartüm ası ve bilimsel bir şekilde önceden hesaplanması yapılan gereği imkansız olan bütün bu psikolojik öğeler, karşılaşma başladığı zaman sonucu belirleyen asıl güçlerdir Askeri dâhi, önceden bilenemezi tekrar tekrar tahm in edebilen ya da sezebilen generaldir ve tarihi askeri dâhilerin çoğu —Cromwell ve Napoleon gihi değişik mizaçta ve görüşte kom utanlar— insan gücü, cephane, zeka ve stratejin in kendilerine zaferi kazandıran tılsım lar olmadığını açıkça görebilmişlerdir. Bütün ölçülebilir ve yönetilebilir etmenleri sonuna kadar hesapladıktan sonra —«Tanrı büyük taburlardan yanadır» ya da «Tann kendini korumayı bilene yardımcı olur» ya da «Tanrı’ya iman edip barutunu da kuru bulundurmaya bakmalı« gibi sözler söylerler— gene de zaferin düşünceyle kes- tirilemeyeceğini ve iradeyle kazanılamayacağını, çünkü zaferin sonunda ne düşünce ne de iradenin nüfuz edebildiği bir kaynaktan geldiğini açıkça itiraf etmişlerdir. Dindarsalar, »Bize zafer kazandıran Tanrı'ya şükürler olsun», diye haykırmışlardır; şüpheciyseler, zaferlerini Talih’e ya da kendi yıldızlarının uğuruna bağlamışlardır; ama nasıl bir dil kullanırlarsa kullansınlar, hep aynı yaşantının gerçekliğini doğrulamışlardır Bu da, bir karşılaşma sonucunun önceden bilinemeyeceği, önceden belirlenmiş bir yanı olmadığı, yeni bir yaratma gibi, karşılaşmanın kendi içinden doğduğu yaşantısıdır.
118
A
y ' - > » - i *iîsr '-»“ ' »»^ 4 * *, '■» ** £V <
• V
• * I
* V- İ t t
»*’ •.
MV- < s*y- •- ı• r ? ■ ' 'tv» ' , *>
«*■»
INSAN'TN ZAFERÎ 76 Kuzey Sudan'da sulanm ış ta rladan kuru çöle ani gecı«, yabanlıktan ekim e yatkın toprak koparm anın ne kadar büyük bir caba gerektird iğ in i gösteriyor.
119
13 MEYDAN OKUMA VE TEPKİ1— Bkz. vukanda, i Bohim, ı. p arça , s. 34.2— Bu bolümün ilk şeklini yazdığım 19 3 1 'de m eydan oku* ma ve tepk i" deyim ini kendi buluşum sanıyordum ;O niki yıl sonra R obert Browning'in "M aster Hugues of Saxe—G otha ' şiirinin dördüncü kıtasında bu tözle k a r ı la ş t ım 1 "Gidin m eydan okuyun, tek tepki alm azsınız. Kilise azilleri döner dururlar!"3— A. Lovell, "The Individual and the Universe B.B.C. Reith Lectures 1958 ." Londra, O xford University Press, 1959 ,1 . 23-4.
564
4 — ö rn eğ in , "O dysseıa" XI deki katalog. Bu bölüm Hesiod un kayıp "Ehoiai "sinin o ldukça yetkin bir örneği olabilir.5— "M ephistopheles "Von Zeit zu Zeit seh ich den Alten g em " (F aust, d. 350).6 — "Faust, d . 249-50: A nlayışın ötesinde yüce olan Tan rı nın eserleri başlangıçta oldukları kadar görkem lidir7— Eyüb i. 1-5.8— M alta xiii. 24-30.SJ— Pierre Teilhard de C hardin, ' The Phenom enon o f Man . Londra, Collins, 1959, s. 164.10— ’ Faust , d. 340-3: İnsan etkinliği kolayca uykuya dalabilir, sınırsız dinlenm eye yatk ınd ır çünkü; onun için bir arkadaş veriyorum ona, karıştırsın , iş çıkarsın ve şeytanca da olsa, yaratsın d iye."11— "F au st" d . 1338-44: "Benim her zaman yadsıyan ruh! Benim haklı olan; çünkü üste çıkan her şey alta düşmeye lây ık tır."12— "F aust" , d. 11575-6: özgürlük ve hayatı kazanan onları her gün kazanm ak zorunda oland ır."13— "F a u s t” d . 249-50. Y ukarıda, no t 6 da verilm işti.14— 2 Kor. iii. 18.15— 2. Kor. iii. 17.16— "F au s t" , 6. 1566-9: ' Göğsümde oturan Tanrı iç varlığımı en derininden uyarabilir; içim deki bütün güçlere o egemendir; ama, dışarıda h içb ir şeyi k ıp ırdatam ıyor."17— ' Matr.a xüi. 27-3018— Evripides, H ippolytos ’, çeviren G ilbert Murray, Londra, Allen and Unwin, 1902.19— Murray (Bkz. not. 18),20— V. G ronbech, The C ulture of the T eutons , f-ondra, O xford University Press, 1931, II. Bölüm, s. 302.21— Faust" d. 312-17.22— F aust'23— "Bkz. y u kanda , 10. parça, s. 86.24— T alih in gelecekte ters döneceği "o senin başını bere leyecek ve sen onun topuğunu bereleyeceksin" sözüyle karanlık bir biçim de ima ediliyor.25— "Lııka xxii. 53.26— Y uhanna xix. ıı.27— R- S teuart. "The Inward Vision" Londra, Longmans. 1930, ı . 62-3. Aynı doğ runun , çok benzeT b ir dille, çağdaş psikoloji açısından dile getirilişi C.G. Jııng'da görülür: "M odem Man in Search of a Soul". l .o n d » , Kegan Paul, 1933 ,* . 274-5.28— "F au st" ' Sana, burada da, öz&irlüğün yalnız gösterisini b ağ ış lıy o ru m "29— ''F au st' Yukarıda, no t lf l 'd a verilmişti.30— "Faust" "H er zaman kötüyü isteyen, her zaman İyiye çalışan o gücün bir parçası."31— "F au st" "Senin gibilerden hiç nefret etm edim . Yadsı yan tiim ruhlar içinde, en az tiksindiğim alçak olandır.'32— ' Faust".33— "F au s t" , "K açan âna "D ur gitme! Çok güzelsin!' demek ¡itiyorum Bu yiice m utlu luğun bekleyişi içinde, en yüksek ânı şimdi y aşıyo rum .”
34— G rönbech (Bkz. no t 20), II. Bölüm, s. 331-2.35— Ş afak tan önce Y akub'a musallat olan ve bunu yap makla kendi sonunu kötü etm ek İçin özellikle uğraşan , Suriye m itindeki esrarengiz varlık —insan, m elek, zebani ya da T ann— m otifi budur.36— Bundan şu sonuç çıkar ki, Şey tan işini bilseydi bunun tersi olan oyunu oynardı.37— N eş.c ii. 25-7.38— "F au s t" 510-17 dizeleri. 1744-7 ile karşılaştırın .39— Işaya liii. 3.4 0 — Platon , "R espublica", II, 361 E—362 A.41— "F au s t" , dize. 353-417.42— "F au st" , dize 418-517.4 3 — Eyüb iii.4 4 — "F a u s t" , dize 4594 .45— "F au s t" , dize 2607-8.46— "F au s t" , dize 3376-413: "H uzunım k aç tı. Kalbim kırık; Bir daha yok bana huzur, A sla!"47— "Y etersiz eterle am eliyat edilmiş bir kadının düşü, anlatan William Jam es. T he Varieties o f Religious Experience", L ondra, Longm ans, 1 9 2 2 ,s. 392-3.48— M atta iii. 13-14 ve iv. 11; Markus i- 9-13; Luka iii.2-22 ve iv. 1-13.4 9 — İsa ile havarilerinin şiddete karşı o luşu , bunun da Theudas ya da Galileli Yahuda gibilerinin doğm adan ölen kurtarıcı hareketlerinin m ilitan tavrından kesin farkı, Ga- m aliel'in d ikkatinden kaçm adı.50— Eyüb »i.51— ‘ F aust” dize 418-521.52— "F a u s t" , dize 602-807.53— " F a u s t ', dize 1224-37.54— F aust" , dize 1583-1606.55— F aust", dize 1607-26.56— "F au s t" , dize 1628-8.57— "G rönbech (Bkz. no t 20), II. Bölüm, s. 302.58— "Ho epi krokou bios" (Bkz. P laton , Leges, 713C D ) Burada m it, filozofun toplumsal teorisini aydınlatm ak için kullanılıyor.59— Kabil ile Habil'in hikâyesine (Tek. iv. 1 -15) bir ek olarak verilen (Tek. iv. 16-24) Kabil ile soyunun hikâyesi Kabil 'i gene! olarak, uygarlığın ve bütün uygarlık eserlerinin atası alarak temsil eder.60— Hesiod, 'W orks and D ays", 289.61 — Vergilius. ' Goergica" I, 121-4.62 — Origen, "C ontra C elsum '' iv. 7 6 ,x lx .63— M atta xxv. 24.6 4 — Hesiod, W orks and D ays", 174-5.65— M atta xvl. 13-23; Markus viil. 27-33; Luka Ix. 18-22.6 6 —M atta xvii. 10-12; Markus xi. 11-14.6 7 — M atta xxvi 3 6 4 6 ; M arkus xiv. 32-42; Luka xxü 39-46. Krşl Yulianna xii. 23-8.6 8 — M atta wvi-12.69 - M atta xxwi. 4 6 ;M arkus xv. 34.7 0 - Luka xxviii. 46 .7 1 - Y uhanna xix. 30.72- Rom. vii. 24-5. vii ve viii. bölüm lerin tam am ı bu tem a
üstüne lirik bir m editasyon gibidir.7 3 - Eyüb xl. 3-5 ve xlii. 2-6.7 4 - "F au s t" , dize 4405-612.7 5 - "F a u s t" dize 11384 - 5 1 0 .
7 6 - F aust", dize 4601-12.7 7 - G rönbech (Bkz not 20), II. Bölüm, s. 302-3 Bkz. Vergilius, ' Ecloga" IV.7 8 - Eyüb xlii. krşl. i. 2-3.7 9 - Süleym an'ın seçm esi masalıyla karşılaştırılabilir (1 Kr. iii. 5-15)80 - 'Faust dize 243-70.81— ’F a u s t” dize 1583-1606.82— "F au st" dize 11866-89.83— "F au st" dize 12106-9; I. Bölüm. 10. parça , s. 89 'da verilm işti.84— "Peter P rofundis. "F au s t' da. dize 11872-3: "Böylece var olan her şeyi b içim lendiren ve yaşatan bu herşeye kadir sevgidir.'85— Aeskhilos. "A gam em non", 186-7.86—M atta vii. 14.8 7 — Prom etheus'un H elenistik hikâyesinde iki hizm et uz- laşıırılam az, kahram an. Tanrı ya karşın İnsan a hizm et etti ği iç in cezalandırılır.88— Eyüb xlii. 7-10.89— Faust" dize 12069-111.90— M atta xvi. 24-8; Markus viii. 34-8; Luka i s , 23-7.91— Y uhanna xii. 32 .92— R obert T urgot, P lan de Deux Discours sur (H isto ire Universelle ", "Oevres de T urgo t" Paris, G uillaum in, 1844, 11,647.93— I Kor. xv. 57.