e Vadi Yayınlan: Derleme Dizisi 13
. Mart 1998
tezkire
Sayı: 13
© VadiYayınlan
ı. Baskı: Mart, 1998
Yayima Hazırlayan
Mezher Yüksel
Redaksiyon Şerif Esendemir
HatemEte Recep Gürkan Göktaş
Hamza Taşdelen · Nuh Yılmaz
Dizgi' ESAM
Baskı Zirve Ofset
.ISBN 975-7726-85-0
ı r e Yeni yayın döneminde (Yıllık 4 saYı> tezitire'ye abone olınak isteyenlerin 3.000.000 liralık tutan Ercan Şen'in 104260 numaralı Posta Çeki Hesabı· na yatırarak posta çeki dekontunu V ıidi Yayınlan'nın yazışma adresine göndermesi gerekmektedir. Dekontla birlikte lütfen, adınızi, açık adresinizi, posta kodıınıızu belirtiniZ
--------------- o ---------------
1 •
Yazıların içeriğinden yazarlan sorumludur. Gönderi-len yazılar iade edilmez. Yayınlanmak üzere gönde-
. rilen yazılar Yayın kuruiu tarafından inc.elenir ve gönderildikten sonra en geç iki ay içerisinde yayınlıinip yayınlanmayacağı belirtilir. Bu işlemin hizlan-. dırılınası için yazıların iki nüsha olarak gönderilmesi,· mümkünse Macintosh veya IBM uyunıluların'
. Microsoft protranıiarında kaydedilmiş disketler iÇerisinde gÖnderilriıeleri uygıın olur. Yazılarda herhangi bir akademik teamüJde kabul edilmiş referans sistemine. uyulmasına dikkat edilmelidir.
---------------o.,.--------------
Yazıama Adresi
V AI1İ YA YINLARI Meşrutiyet Cad Bayındır ll, 60/5
·Kızılay - ANKARA · Tel: (312) 435 64 89 Fax: 425 63 45
Konya İrtibat Bürosu: Çizgi Kitabevi, Kitapçılar Çarşısı, Zafer Konya
Tel : (332) 353 10 22
Mod~rnleşm~ Ve Qzel Alan .. Kamusal Alan Dikatomisi Açısından .
MÜSLÜMAN KADININ DÖNÜŞÜMÜ
ALEV ERKİLET BAŞER*
Bu yazıda, özel aian~kamusal alan. aynmının tarihsel kökeni ve modern top~ lurnda kazandığı anlam üzerinde durulacak ve bu dikatominin kadın araş~ tırmalarındaki özel yerine ve önemine işaret edildikten sonra, sözkonusu kavramların, genelde Türk modernleşme sürecine, özelde ise müslfunan ka~ dının tarihsel serüvenine uygulahma biçimi eleştirel bir bakışla ele
· alınacaktır.Özel alan~ka:musal alan ayrımının batı. düşüncesindeki kaynaklarına ve modern burjuva toplumunda kazandığı anlama ilişkin değerlendirmelerin, Habermas'ın klasik çalışması olan Kamusallığın Yapısal pönüşümü'ne atıfta bulunmaması düşünülemez. Bu yazıda da kavraıİun kökeni ve içeriği belirl~nmeye çalışılırken, Hapermas'ın bu çalışması esas alına~aktır. Habermas'a göre, özel alan"kamusal alan ayrımının kökeni, olgun Yunan şehir devletlerine kadar geri götürülebilmektedir~ Bu Helenik modelde;_ . ·
özgür. vatandaşların ortak kullandığı (koiile) polis'in alanı, tek tek şahıslara ait olan (idia) oikos'un alanından kesin olarak ayrılmışhr. Kamusal hayat, bios politikos, pazar meydanında, agora' da cereyan eder, fakat mekansal olarak bağlanmış değildir: karnı;~, mahkeme ve meclis gerüşmeleri biçimine de bürünebilen müzakerelerde de oluşabileceği gibi (lex!s), savaşta veya savaş oyunlarındaki gibi ortak eylemlerde de {praxis) oluşur ... Kainusal hayata kat:ılabilmenin koşulu, bh aile reisi olarak, özel hayat alanında özerk olmakhr: Özel alan, (Yunanca) adı itibariyle de eve bağlıdır; dolaşımhalindeki bh serveteya da emekgücüne sahip olmak, ev ekonomisi ve aile üzerindeki egemenliğin ikamesi olamaz ... Yani polis'te bir şahsın konumu, oikos.'taki despotluğuiı.a bağlıdır. Hayalın y~niden üretimi, kölelerin çalışması, kadınların hizmeti, doğum· ve ölüınoikos despotluğunun şemsiyesi allında cereyan eder (Habei:mas, 1997: 60). ·
Habermas'a göre~ özel alan-kalİmsal alan ayrlllllJla dayanan bu kamu. modeli, Rönesans'tan bugüne dek esas normatif güCü elinde bulundurmuş, ancak asıl işlevini burjuva kamusunun siyasal bilincinin oluşmasına ve hu-
* Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü 'öğretim Üyesi (Yard.Doç.).
72 ' tezkire
k~al kurumlaşmasına hj.zmet etmek suretiyle gerçekleştirmiştir. Feodal topliım yapısı ise, yukanda değinilen anlamda bir özel alan-Jc<amusal alan ayrıriuna olanak tanımaz, çünkü "özel şahısların kamu alanına ·onun zemininden çıkarak dahil olacakları, özel hukuka göre kesinleştirilmiş bir statü yoktur'' (Habermas, 1997: 62). Feodal toplumun geneli için sözkonusu edilen bu tesbit, geniş feodal aile yapısı özelinde de geçerlidir.
. Avrupa'da özel alan-kamusal alan aynmı, modern aruamını, feodalizmin çökmeye, bölgesel ve ul,usal devletlerin ortaya çıkmaya başlaması ile kazanmıştır. Bu e'l(rede~, özel (privat- private- prive) kavramı kamusal görevi olmayaruan ve devlet aygıtının dışında olmayı; kamusarise <;ievlete ilişkin olanı, kari:m gücünü ifade ediyordu. Bu açıdan bakıldığında, devlet kamusal selamet için, ondan dışlaninış olan tebalan ise kendi özel yararları için çalışıriardı (Habermas, 1997: 71). Giderek kristalleşen burjuva toplum yapısı açısından bakıldığırida, bu aynının kamusal ucunda devlet ve saray yer alırken, diğer ucuitda mal ve emeğin alanı ile çekirdek ailenin içsel alanı yer
. alıyordu. BU evrede özel alan-kamusal alan ayrımı, toplum ile devleti_ de · birbirinden ayıran bir anahat oluşturmuş ve bah siyasal düşüncesindeki ağırlıklı konumuna yerleşmiştir.
_ W:agner'e1göre, kamusal ve özel alaruann birbirinden aynlmasıyla- bir-
likte kamusar alan erkekle, özel alan ise kadınla özdeŞleştiriİdi. Bunun soni.ıcti olarak da kadııU.ar, p.iğ~r aşa~ sİnıftarla birlikte (işçi sınıfı ve deliler) liberal düzenden dışlan<4lar: ·
Burjuva yeniden yapılanmalar kadınl.arı özgürleştitmek ve toplumsal dünyanu:ı . tüm alanlarına katılmaya muktedir kılmak şöyle dursun, daha fazla biçimselleşmiş· kurallar sunmuş ve kadınları bir dizi faaliyett.en, özellikle de Eski Rejimler altında hiç değilse elverişli koŞullarda daha gayri resmi olarak katkıda bulunabil-. dikleri siyasal katılım alarundan biçirrıSel olar~ dışlarmştır (Wagner, 1996: 71). ·
Kamusal alanın toplumsal cinsiyete (gender) göre örgütlenmesi ve kadın"' ların kariıusal alandan dışlanriıası,-burjuva toplum yapısında yakın zaman"' lara İ<adi:ır genel bir kabul görmüş ve feminist çevreler dıŞında pek fazla irdelenmemiştir. Bunun gerekçesi olarak da, kadın doğasında duygusallığın ağır basması gösterilılriştir (Wagner 1996:71).
Batı'qa, özel alan ile kamusal alan arasmdaki bu aynşmaya yol açan top- · lumsal koşullar zamanla biçim değiştirmiş olmasına karşın, bu ayrım; 1. devlet-toplum aynmı hatta karşıtlığı biçiminde siyaset sosyolojisindeki, 2. çekirdek ailenin içsel alanı ile onun dışında kalan alanlar (eğitsel, ekonomik, kültürel ve siyasal etkinliklerin alanı) arasındaki ayrım biçiminde de kadın ve aile sosyolojilerindeki yerini almıştır. Ancak, kamusal alan kavramının içeriği toplumsal cinsiyet ve. aile sosyolojilerinde, zamanla görece bir basit:-
Müslüman Kadının Dönüşümü 73
leşmeye uğramış; kadının evsel etkinlikler dışındaki alanlara katılımını içeren yalınkat bir kavrama dönüşmüştür.
II
Özel alan-kamusai alan dikotomisinfu çağdaş toplumsal cinsiyet (0ender) araştırmalarında özel bir yeri ve önemi vardır. Kadının toplumsal Vü:;:lığı, kimliği, konumu ve eylemleri. betimlenmeye 1 tanımlanmaya 1 açıklanmaya çalışılırken; referans noktası olarak alınan kavram, kamusal alan kavramıdır. Kadının kamusal alana ·çıkması -ya da bunun engellenmesi- söylemi kadına. ilişkin sosyolçıjik çözümlemenin ayrılmaz parçası, "olmazsa olmaz"ı .olarak karşımız·a çıkmaktadır. Bupun temelinde ise, öncelikle kapitalizmiİl doğuşu ile birlikte 1. kadınların ev (özel alan) dışında çalışıpalarının doğurc:iuğu aileiçi güç çatışmalannı; 2. fabrikada çalışma olgusunun kendilerine eşit işe düşük ücret biçiminde. yansıyan olumsuzluklannı aşma çabası içinde olan kadınların kapitalistiere ve kapitalist düzene karşı giriştikleri aile-dışı güç çatışmalarını ve nihayet 3:-~siyasal haklarını kazanma mücadelelerini çözümleme çabalan ,bulunmaktadır.l Çağdaş kadın ve aile ilişkileri açısi:ndan bakıldığında ise, bu çözümlemenin, cinsler arasındaki işbölümünün ve güç · dağılımının ortaya çıkarılması-biçimini aldığı söylenebilir (Bott, 1971); '
Batının başl~ngıçta biricik olan tarihsel deneyimini - bir başka. deyişle burjuva toplumunun oluşum ve · yapılaşmasını - çözümlemekte lmllaıulan sosyolojik kavramlar, batılı örüntiilerin doğu-İslam toplumlarina yayılması ile bir~tei bu töplumların çözümlenmesinde de kullamlmaya başlandı. Ari-
. cak bu uyarlama, kavramların içeriğinde ide9lojik bir kınlmayı da beraberinde 'getirmiştir. ·o güne dek, tarihsel deneyimin formülasyonlarİ, ya da olaıu anlama-açıklama girişimleri olarak kadınlanri eylemlerini bir adım geriden izleyen sosy.olojik çözümlemeler; batılı yaşam tarzının önce siyasal, sonra dcı ekonomik ve kültürel sömürgecilikle birlikte batılı olmayan toplurnlara yayılması sürecinde ideolojik bir dönüŞtürme aracı olarak işlev görmeye başladı. Bu evrede sosyoloji, modernleşme kurarnları üreterek bir tür doğubilim (şarkiyatçılık) biçi.mini, alı:nışbr. Örneğin, antropologların ürettiği yapısal.,işlevselci teori, Asaf Hüseyin (1989: 21)'in de belirttiği·gibi, Parsons., 'un çalışmalqrı ile akademik çevrelerdeki e~kisini artırırken, batılı olmayan ·
. toplumlarda, özellikle. de mÜslÜman toplumlarda m.eydana getirilmek istenen değişimler konust;ında yeni kuramların. geliştirilmesine de zemin hazırlamıştır.
Asaf Hüseyin'in'işaret ettiği buolguya, Fransız Cezayir'i özelinde Fanon
1. Batıda kadınların hak mücadelelerinin tarilisel gelişimi için bkz. Tekeli, 1982a, ss.69 vd ..
\
74 tezkir e
da değinrnektedir. Fanon, 1930'lardan itibaren sömürgecilerin, Cezayir'in ulusal kıyafetlerinden biri olan·. hayık'a yönelik müdahalelerinin "Fransızların kurduğu Arap büroları ve yerli işler uzmanlarının !şbirliği yaptığı sosyolog ve ırkiyatçıların araştırmalarından yola çıktığını" (1983; 22). vurgular. Bu evrede sosyolojik çözümleme, sömürgecilerin bir ayrım gözetmeden hepsine birden "Fa tma" adını taktığı müslüman kadınları "özel alan"larından çıkarmanın; "hayık"larından saymanın, modern sömürge okullannda okutup, yabancı dil -sömürgecinin dili- öğretmenin ve kadını dönüştürmek suretiyle çocuğu-aileyi hatta toplumun bütünÜnü evriltmenin kuramsal gereci ve ideolojik meşrulaştırıcısı olma işlevini kazandı. .
Sömürgeciliğin siyasal kurumlarını yitirmeye başladığı ancak kendini yeni bir ekonomik ve kültürel sömürgecilik biçimine dönüştürdüğü, bağımsızlık hareketlerine piralel giden uluslaşma sürecinde, toplumun batılı modellere göre evriltilmesi sorumluluğunu yeni ulus devletlerin yöneticileri üstlendi. Bütün müslüman halkları saran bu yeni dalga, kadınlan bu kez de modernleştirici seçkinler ile karşı karşıya getirdi. Bi.ı süreç, sömürgecilik deneyimini yaşamış olan müslüman toplumlar kadar, batının karşı' konulmaz. teknolojik ve askeri ilerlemesi karşısında sarsılan konumlarını ·yeniden mşa etme çabasına gi,ren Osmanlı imparatorluğu gibi müslüman tophimlarda da yaşandı. ·
Bu tarihsel süreçlerin sosyolojik çözümlemedeki izdüşümünü .en iyi yansıtan kavramlardan biri de kamusal alan kavramıdır. O güne dek, varolan. bir kamusal alanın özel alan ile ilişkisini ve bunların karşılıklı konumlanina.,larıni sözkonusu eden sosyolojik çözümleme, artık batı türü bir kamusal alcin modelinden söz~tmeye başlamıştı. Özel alan ile kamusal alanın ilişkisi de, bu modele' göre tanİmlanmıştı. Özel alan, o güne dek içine alıp adeta erittiği kadınla birlikte, hatta onun öncülüğünde tarihsel bir misyonla yüklenmiştir:
. kamusal alanın batıdaki örnekleri doğrultusunda oluştunilması misyonuyla . . . Ancak ilginçt:;ir ki, Wagner'in vurguladığı gibi aslında erkek egemen bir ·yapı arzeden ve kadınlan özel alanlarına iterek dışlayan burjuva kamusu, bu yeni misyon çerçevesinde gerçekte olduğundan çok farklı bir biçimde tanımlanqı. Kadın özgürlüğünün en iyi biçimde gerçekleştiği tek model ve bu ·bakımdan da diğer toplumlardaki kadınların özgürlük derecelerinin kendisi aracılığıyla ölçülebileceği yegane ölçüt olarak aİtaya konuldu. Müslüman toplumların yönetici seçkinleri tarafından da öylece benimsendi.
Müslüman toplumlarda yapılan toplumsal cinsiyet araştırmalarındaki özel alan-kamusal alan ayrımı açısından bu tarihsel süreçlerin taşıdığı ön~m, gerek sömürgeciİik döneminde gerekse modernleşmenin yerli seçkinler eliyle yürütüldüğü dönemde kadınların özel (evsel) ya da kamusal alanda (ev dışı etkiniilierin alanı) konumlanmalannın, siyasal toplumun onlar hak-
Müslüman Kadının Dönüşümü 75
kında aldığı kararlara bağlı ve bağımlı olmasından kaynaklanmaktadır. Kadının evsel konumu, tüm toplumsal gerilillerin (bahdan geri kalışın) ana kaynağı ve nedeni olarak damgalan.İnakta ve siyasal müdahalelerle dönüş- · türiİlmek istenmekteydi. İşte tam bu noktada, kadınların konumu ile ilgili olan özel alan-kamusal alan ayrımı, siyasal süreçlerle ilgili olan özel alan (toplum)-kamusal alan (devlet) dikatomisi ile çalqşmaktadır.
1718' den başlahlan Türk modemleşmesi açısından bakıldığında, Osuıan- · lı'nın balıdan geri kc;ılışını kadının statüsüncieki geriliğe bağlama eğiliminin Tanzimat'la birlikte ortaya çıkhğı söylenebilir. Nitekim, Tanzimat döneminde balıcılar kadar modernist İslamcı düşünürler de poligaminin kaldırıl~ası ya da sınırlaridırılması yönünde görüş belirtmişlerdir (Tekeli 1982b: 377). I. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e kadar olan dönemde ise, kadının konumu ile ilgili tarhşmaların Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp tarafından yü..: rütüldüğünü görüyoruz. Abdullah Cevdet, "hem Kur'an'ı hem de kadınlan aç" slogaru ile başlathğı tarhşmalarda, aile reformu ile ilgili önerilerde de bu.:. lunmuştur. Gökalp ise, kadınlara serbest mesleklere ahimada ve eğitim alanında olduğu kadar evlenme-boşanma ve miras konularında da erkeklerle eşit haklar verilmesi gerektiğini savurimuştur. Hatta 1917 Hukuk-u Aile Karamai:nesi'nin' çıkarılmasında bile, 1916'da Ziya Gökalp ve aı:kadaşlarının dini devletten ayırma genel hedefine yönelik olarak sundtığu bir muhtıranın ·
. etkili olduğu bilinmektedir (Berkes tarihsiz: 436, 440, 453). Ancak, devletin, İslam'ın en mahrem saydığı aile kurumuna el uzatması ve ~odemleşme hareketlerinin ilk defa bu kadar ileri gÖtürülmesi, özellikle İslamcı düşüriürle- · rin eleştirilerine konu olmuş ve kanun .1919 yılında yürürlükten kaldırılmışhr. · Türkleri son yüzyıllarda geri bırakhğı düşünülen kurumların yıkılınası
süreci olarak da tanımlayabileceğimiz devrimler dörteminde ise, kadın ve aile ile ilgili siyasal düzenlemeler son şeklini almışhr. Kız çocuklarının okumasını devlet güvencesi alhna alan Tevhid-i Tedrisat· Kanunu'nun çıkarılması (3 Mart 1924)1Mederii Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926), 1930 Belediye seçimleri ile 1934 Milletvekili seçimlerinde kadınlara oy kullanma hakkı verilmeşi, Türk Tarih Kurumu aracılığıyla Türklerin atalannın Sümerler ve Etiler olduğu biçiminde yeni tarih tezlerinin ortaya alılması bu düzenlemeler arasında sayılabilir. Caporal (1982: 191-193)'e göre, Sümer ve Eti uygarlıkla-
. rının önemi, kadınlannın saygıİl.bir konuma scıhip- oluşunda yatmaktadır. Tekeli ise, Türkiye' de ka dilliann siyasal haklarının kazanılışının olağandışı koşullarda ve tepeden inme bir biçimde gerçe1cleştiğini vurgulamaktadır. Tekeli (1982a: 218)'ye göre, · ·
bu hakların kazanılma süreci, kadınların denetleme ve hatta izleme yeteneğine bile
76 tezkire
sahip olmadıkları iniş ve çıkışlargöstermiş ve sonuÇ ol~ak kadınların istemiyle değil; Türkiye' de Eski Düzeni yıkmak isteyen küçük bir" devriınci grubun ve onun -önderinin iradesiyle gerçekleştirilmiştir.
Kadına ve aileye ilişkin_bu_piyasal müdahalelerin, diğer müslüman toplumlar üzerinde de etkili olduğu ve benzer amaçlarla girişilen benzer, uygu- . larnalara bu toplumlarda da rastlandığı bilinmektedir. ·
Müslüman toplumlarda· özel alan-kamusal· alan: ayrımının ·kadına ve aileye ilişkin boyutu ile siyasete ilişkin boyutu arasındaki bu özgün çakışmanın hatta eklemlennienin nedeni; kadınları eve bağlı (özel) alanlanndan kamusal alana çekme girişimlerinin ..:ki bu girişimlerin nihai amacı toplumsal yap:ıiUİl bir bütün olarak bahlı modele göre değiştirilmesini sağlamaktı-. yerli seçkinler tarafından bii 'medenileşme gereği' olarak benimsenmesi ve hukuksal yaptınmlarla desteklenerek ulusal politikalara bağlanmış olmasıdır. Bu ulusal politikalar, kadınların kamusal alana çıkışlarını bir özgürleşme süreci olmaktan çıkararak, kadınlc,m devlet-toplum karşıtlığının doğurduğu çalışmaların nesnesi haline getirmiştir. Özel alan-kamusal_alan ayrışmasının ve etldleşim:iniİı. müslüman toplumlarda kazandığı bu özgün biçim, kadın araştırmalarında da dikkate alınmas~ gereken tarihsel bir temel oluşturmak-
. tadır ve kaiumızca, bu özgün tarihsel deneyimin sosyolojik çözümlerneye de yansıhlması gerekmektedir .
. Bu açıdan bakıldığında, müslüman toplumlarda kadın sorunu üzerinde ' . ' \.
. dtirulurken, özel alan~kamusal alan ayrımı,· gerek eve bağlı olma-eğitsel, kültürel, ekonomik ve siyasal etkinliklere kahlma ayrıİnı çerçevesinde,·2 gerekse bah siyasal düşüncesinin devlet-toplum karşıtlığını formüle etmede kullandığı biçimde yani deviet (siyasal toplum)-sivil toplum ayrımı çerçevesinde ele alınmalıdır. Çünkü müslilınan topluiniarda kadının kamusal alana · çekilmesi, kendiligmden bir toplumsal değişimin sonucu olmayıp, devletin sivil topluma müdahalesinin başlıca alanlarından birini oluşturmaktadır.
Devlet-sivil toplum ayrımı siyaset sosyolojisinin temel kavrarrilanndadır. Sassoon, sivil toplum kavramının herı:ı. marksist hem de marksist olmayan düşilnürlerqeki kullanılış tarzının, politika kavramıİun kendisinin incelenmesine-yol açacağını belirti!. Ona göre, "bu inceleme bireylerarasındaki, bi.: reyler ve topluluk arasındaki ilişkileri, örgütlü olarak veya değil bir toplum görüşünü, kamusal ve özel alan ayrııl:unı kapsar" (1993: 506). Kamusal ve · özel alan ayrımının kadın araşhrmalarında özel bir önem taşıması ve müslüman toplumlardaki kadın sorununun devlet-sivil toplum ilişkileri ile içiçe geçmiŞ olması_ bakımından, mü_slüman toplumlar üzerine yapılan kadın ve
2. Türkiye'deki kadın araştırmalannda özel-kamusal alan ayınmıyla kastedilen de ge_nelde budur. Örneğin bkz. İlyasoğlu, 1994, ss.l 10-118 ve Göle, 1992, ss.95-l00.
Muiiuman Kadının Dönüşümü 77
aile sosyolojisi çalışmalarında, siyaset sosyolojisinin kavramlarından da geniş ölçüde yararlanma zorunluluğu doğmaktadır.
m Müslüman toplumlarda kadının konumunu ele alan çalışmaların, daha çok toplumun erkek egemen yapısını .ve kadıİlın eve bağlı konumunu vurguladıklan, bu konumun modem örüntülerle çeliştiği kabulüne dayandıkları ve bu çelişkinin.modemlik lehine çözülebilmesi için neler yapılabileceği konusunda reçeteler ürettikleri gözl~nmektedir. Örneğin Sabbah (1992)'ın İslam'in Bilinçaltında ·Kadın adlı çalışması, müslüman yazınında kadın imajı üzerinde odaklanm:akta ve müslüman kadından beklenenleri ya da ona biçilen rolü (az konuşan, evde oturan, itaatkar v. s. ) eleştirel·bir biçimde ele almaktadır: Türkiye' de kadın üzerine yapılan çalış:ınalarda daa> m sav ları görmek mümkündür. Örıieğin Toprak (1982: 162), "İfuk toplumunda kadıprn rolüne ilişkin değerlendirmeler; laik kanunlarla İslami gele~ekler ar·asmdaki etkileşimi gö,zönüne almak zorundadıi" demekte ve hukuksal hakların tanınması ile kadının gerçek ö~gürlüğü arasında önemli bir fark old115unu vurgulamaktadır. Bu anlan;ıda hukuki düzenlemeler özgürlüğün gerek şartını oluştursı;ılar bile yeter şartını oluşturmazlar .. Bu açıdan bakıldığında, cinsel rolle.re ilişkin geleneksel dinci eğilimler toplumda geçerliğini. koruduğu sürece hukuksal reformların başarısı sınırhkcilınaya mahkumdur.
Bu konudaki çalışmalar,. müslüman kadınlarm kendi konumlarını belirlemekiçin ahfta bulundukları kutsal metinleriri yerine, "modernitenin kut-
. salları"na ahfta bulurlınakta ve modernleşmenin göstergesi olai:ak kamusal alana çıkma talebini ve/veya başörtüsüz olarak kamusal alana çıkma davraruşıru seçmektedirler. Burada bir ikilem sözkonusudur; evsel alanda kalma/ örtünme bileşimi İslami gelenekselliğin göstergesi olarak bir uçta·yer alırken, ,kamusal alana ·kahlına/ açık olma Türk modemliğinin göstergesi olarak skalaruıi öteki ucuna yerleştirilmekte~. ·
Bu net ölÇekleme çabalarını çıkınaza sokup, çözümlemeleri karmaşıklp.şhra.I1. olgu ise, kamusal alana örtülü olarak çıkma talepleridir. Bu talepler ge-, .
rek Türk sosyatdüşüncesinde, gerekse siyasal toplumun förmülasyonlarında, modernleşme süreciiıe yönelik gizli ya, da henüz bilincine varılınamış bir tehdit olarak algılaiunaktadı! .. Bu anlamda, siyasal ve akademik .resmi. ~öylemlerm kamusal alanda yer alına talebinde bulunan. ve arhk bir sosyolojik olgu niteliği kazanan başörtülü müslüman kadınların moderniteye karşı konumunu' doğru tarutnlayamadığını (kullandığı ikili skalanın yetersizliği ne-deniyle) söyleyebiliriz. ·
Ancak, Türkiye sosyolojisinde yukanda değinilen türden çalışmalar ya-
78 tezkir e
nında müslüman kadınlar!n özellikle de başörtülü müslüman kadınların kamusal alana çıkışlarının temel dinamiklerini irdelemeyi amaçlayan çalışmalara da -sayıca çok az da olsalar- rastlanmaktadır. Göle ve İlyasoğlu'nun çalışmaları bu ikinet kategoride değerlendirilebilir.
Bu yazıda ise, toplumsal gelişmeler karşısında, başörtülü müslüman kadınların. modernite ile ilişkilerine dair resmi söylem kadar, İslamcı söylemin de paradoksal hale geldiği öne sürülmektedir. Başörtülü müslüman kadınla-. rın konllınu, yine özel alan-kamusal alan ayrımı çerçevesinde, ancak farklı bir perspektiften hareketle ele alınmakta ve kamusal alana çıkma talebinde bulunan başörtülü müslüman kadınların -gerek İslamcı -çevrelerde gerekse· resmi söylernde idd!a edildiğinin aksine- giderek modern örü'ntülerin yeniden-üretilmesi sürecinin bir parçası haline gelmeye başladıkları vurgulanmaktadır.
N
Modernleşme sürecine giren müslüman toplumların yönetici seçkinle~inin, devletin tüm gücünü ve olanaklarını seferber ederek ulaşınaya çalışlıkları hedefin, müslüm~ kadını, kadın araşhrmalarının esas aldığı anlamda özel alandan kamusal alana çekmek olduğu daha önce belirtilmişti .. Bu çabalara karşı müslüman halkların istisnasız ortak tepkisi Cezayir' de sömürgecilere karşı hayık.'ın savunu~asında' olduğu gibi (Fanon 1983: 21-47), geleneksel kadın kıyafetine ve örtüsüne sahip çıkmak ve kadının kamusal alana çıkışını · engellemeye Çalışmak biçiminde olmuştur. Çünkü kadının giyimi ve evsel/özel alandaki konumu, kültlirünü ve topyekün yaşam biçimini tehdit altında gören müslüman toplumun "mukavemet ).<alesi" (Fanon -1983) olarak addedilmiştir. Modernlik karşıh miislüman söylernde kadının özel bir yeri olmasının ve onun evsel bir varlık olduğunun israrla vurgulanmasının ardında yatan temel neqen de budur. Hemen .tüm çağdaş İslamcı düşünürler, İslami bir toplumun ideolojik hatta ütopik tasarımını yaparken, kadının örtünmesinin zorunluluğuna ve onun anne ve eş olarak asli· fonksiyanlarına vurgu yapmışlardır (Kutub 1987, 1995; Verdar:ıi 1988, 1991).
Çağdaş müslüman toplumların hepsinde görülen bu pasif direnme, "muk<ivemet kalesini korumaya" ya da kadını evsel' alanda tutmaya yönelik bu çabalar, toplumsal süreçlerce iki yönden aşındırılmakt?dır;
1. olağanüstü dönemlerde, geleneksel müslüman kadın tipinin sömürge yönetimlerine karşı giriştiği ulusal bağımsızlık mücadelelerinin ya da yerli yönetici seçkinlere karşı giriştiği devrimci mücadelenin kendisi tarafından;
2. olağan dönemlerde ise, müslüman kadının burjuva kadın ve aile mo. dellerini benimseni.esini hatta onlan. yeniden üretmesini sağlayan kamusal
Müslünutn Kadının Dönüşümü 79·
etkinlik alanlannın doğası tarafından. Bu iki toplumsal sürecin müslüman kadınlar üzerindeki etkilerini daha
iyi görebilmek için üzerlerinde biraz daha ayı:ınhlı olarak durmak gerekmektedir.·
1. Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve İran Devrimi, diğer bir çok örnek yanında, müslüman kadınların olağanüstü toplumsal koşullarda geçirdikleri değişimin önemli göstergelerini sağlamaktadırlar. Bu iki. örnek, geleneksel evsel yaşam biçimini siyasal-toplumsal haskılara karşı korumaya çalışan kadınların toplumsal konumlarını bütünüyle değiştirmiştir. Fanon (1983: 82-83)'un deyişiyle, Cezayir'in ulusal bağımsızlığı kadının tarihe girişi ile özdeştir:
Cezayir ve Konstantin şehri caddelennde el bombaları ve makineli tüfek şarjörleri taşıyan bu kadın, ... eski (geleneksel) davranışiarına en ııı .. ~ teferruahna kadar dönemezdi artık ... Bu kadın ... aynı zamanda hem sömürgeelliğın ezilmesine hem de yeni Cezayir kadınının dağınasına sebep olıir ... 1955'ten sonra Cezayir'de kadınların modelleri vardır artık ... Cezayir kadınının hayalleri bu militan kadınların
, kahramanlıkları ile süslenir. Evlilik için kadın görüşü yerini eylem için kadına bı-rakır. · · ·
Benzer bir süreç İran devrimi sırasında da yaşanmış ve Humeyni 1963'te -Şah'ın Ak Devrimi sırasında seçme ve seçilme haklarıİun tanınmasına karşı çıktığı (Hüseyin 1988: 155) kadınlara~ devrim sonrasında b~ hakları kendi eliyle vermiştir. Bunun nedenlerinden biri ve. belki de en önemlisi kadınların devrimci mücadelede oynamış oldukları etkin roldür. İran' dave Cezayir-
. 1de müslürrii:ın kadınların kamusal alana çıkışlannın olağanüstü toplumsal koşullar altında ve geleneksel İslami yaşam biçiİnlerinin korunması adına gerçekleşmiş·olmasına karşın, sonuÇta kadının geleneksel İslam düşüncesindeki eve bağlı konumunu ciddi biçimde değiştirçliği görülmektedir. Bu ol- .
. dukça paradoksal bir.dtırumdur. Çünki! kadınlar, tarihin hiç bir döneminde bu· kadar etkin biçimde savunmak durumunda kalmadıkları -bu, o zamana dek, daha Çok erkeklerin yerine getirm~k durumuİlda olduğu bir işlevdi- İs·ıami değerleri ve yaşam biçimle:İirii savunurken, o yaşam biçiminin sürdürülebilmesinin bir parçası olan ev' e bağımlılıktan uzaklaşmaya başlamışlar- . dır.
2. Müslüman kadıniari evsel alanda tutmaya yönelik çabaları aşındıran ikinci eğilim ise, bir~cisinden farklı olarak, daha çok olağan toplumsal koşullar altında ortaya çıkmakta ve· bize göre müslüman kadınlan modern örüntüleri yeniden-üretme, hatta 'modern' denilen kadından daha etkin biçimde yeniden üretme noktasına getirmektedir. Bu süreç, özellikle başörtülü · · oldukları için Türk kadınııUn modern örüntüleri benimsenı.esinin önünde bir
80 tezkir e
engel oluşturdukları düşünülen baŞörtülü müslüman kadıniann burjuva ka-dın ve aile modellerini içselleştirilm.esinin tarihine karşılık gelir. .
Bu süreç,· Türk modernleşmesinin başladığı yıllardan itibaren kadını · devlet politikalar~ eliyle kamusal alana çekme çabalarının, gerek müslümanlar gerekse devlet açısından yine paradoksal olan bir sonucudur. Başörtülü müslüman kadın, eğitim, çalışma, seçme ve özellikle seçilriıe haklanndan yararlanmak yani kamusal alana çıkmak istemekte .(ki bu durum İslamcı söylem açısından paradoksaldır); siyasal toplum işe Türk modernleşmesinin başlangıcından beri sağlamayı amaçladığı bu talebe· yine modernleşme adına ket vurmaya çalışmaktadır (bu durum da devlet açısından
paradoksaldır): Burada vurgulanması gereken husus, laik eğitimden geçmiş ve meslek sahibi olmuş başörtülü müslüman ka.dınların, . gerçekte, kendilerini modernleşme adına kamusal alanın dışına (evsel alanlarına) ltıneye-çalışan siyasal toplumdan, kelimenin sosyolojik anlamıyla daha modern olduklandır.
Eğitim alma ve meslek edinme taleplerinin ardındaki amaç ne olursa olsun, (Göle'nin Modern Mahrem'de ahfta bulunduğu gibi 'daha iyi tebliğ yapma, kadınlara .hizmet etine, daha iyi çocuk yetiştirme, ilmi nerede olursa olsun alma, ycı da bir başka İslami gerekçe), mesleğe aday 1 mesleği icra eden bir kişi olabilmenin gerekleri başlı başına kadın özneyi dönüştüren etkenler olarak işlev görmektedirler.· Tıpkı erkek meslekdaşlar~ gibi, onlardan ne daha az, ne de daha fazla. balıası hadiste sözü edilen ilmin, modern bilimler . olmadığı; yahut da daha iyi çocuk yetiştirmek için hukukçu ya da mühendis olınak gerekıİıediğiherkesin malumudur.
Bu çelişki, genelde müslüman toplumun, özelde:ise başörtülü müslüman kadının kimliğine içkindir. Siyasal toplumun kendisine kapatmak istediği kamusal alanın çeperlerini zorlarken, -bUİlu ister engellenen eğitim hakkını kullanmak için yaphğı eylemlerde, isterse çalışmahaklarının engellenme::
. sine karşı verdiği mücadeleyle gerçekleştirsin farketmez- aslında kadim bir . çahşmayı .geleneksellik.,.modernlik çahşmasıni modernleşme lehine aşmaktadır. Talepleri, Tekeli'nin bahlı kadınların hak mücadelelerinin tarihsel gelişimi bağlamınc;la değindiği taleplerle birebir örtüşmektedir. Örneğin, Tekeli (1982: 74)'nin bahdaki kadın hareketinin gelişimi ile ilgili olarak verdiği örneklerden biri.de şudur:
Ote yandan burjuva kadınları da, erkeklerin icra ettikleri mesleklere girmek;' doktor; memur, bankacı olabilmek, kendi adiarına ticaret yapabilmek ve oy hal<kından yararlanmak amaoyla eylemlerini sürdürüyodardı ... Kadın hakları için Louis Philippe' e bir ~·· ricaname sunan Mıne. de Mauchamps' ab anker burjuvazinin Ii be-
. ral kralının verdiği cevap ünlüdür: kadınların ve proleterlerin eşit haklardan ya. rarlanabilmeleri için henüz ~aman er kendir, daha bir süre eğitilsinler, çalışsınlar ve sosyal ve mali mevkilerini sağlamlaştırsınlar.
Müslüman Kadının Dönüşümü 81
1800'lerdeki burjuva kadın hareketi ile ilgili bu alıntıyı, Göle'nin başörtülü müslüman kadınlarla yaptığı mühıkatlardan alınan örneklerle karşılaştırdığım.ızda aradaki çarp\cı paralellik çlaha kolay görÜlebilecektir:
Buradaki arkadaşların hiçbiri herhangi bir şeyi işpatlamak amacım taşıımyor. Faydalı olmak istiyoruz, dişçi arkızdaşımız11i belirttiği gibi müslüman kadınlara hiZinet etmek istiyoruz... ·
Arkadaşl;;rın okula gitmelerinin bir ana faktörü de herhangi bit yerde çalışmak değil de, samyorum İslam terminolojisinde tebliğ dediğimiz .•. olayı gerçekleştirmektir. Toplumda değer atfedilen bazı meslekler var, doktorluk, eczacılık falan. Tesettürlü bir arkiıdaşı.miz; doktor veyahut eczacı alıirak vazife aldığında tebliğ dediğimiz hadiseyi biraz daha kolay gerçekleştiieceğini samyor.3
Tekeli'nin TÜrkiye' de kadının ekonomik ve siya,sal haklarının kazanılmış değil, Cu!l1huriyetçi seçkinler tarafından demokrasiye geçişin bir kanıtı olarak ve diktatörlük suçlariı.alarını ortadan kaldırmak amacıyla · ihsan. edilmiş olduğu ve bu ne:denie de yeterli düzeyde kullanılamadığı·biçimindeki savı4 Türkiye'de gelinen bu noktada yeniden gözden geçirilmelidir. Çünkü, belki de Türk modernleşme tarihinde. ilk kez, kadınlar bu kadar kitlesel biçimde ve tabandan gelen doğal biritkiyle modem burjuva toplumunUn sağladığı haklan kullanmak istemektedirler; Bu nedenle de, Aktaş (ı991: Sl)'ın "başörtülü öğrenci fenomenlıiin müslüman toplumlarda yüzyıllardır yerleştirilmeye çalışılan modemizme karşı bekle~edik bir çıkışı ifade ettiği" biÇimindeki. yorumuna katılmak, kadınlann niyetleri değil, süredn kadınlar
3. Alıntılardaki italikler bize aittir. 4. Tekeli'nin bu savına karşın Çaha (1996: 10-11), Osmanlı'nın mödernleşmeye başlamasıyla bidikte, 19 .. yy. ikinci yansından itibaren çok güçlü bir kadın hareketinin başladığını, hatta· devleti Aile Hukuku Kararnamesini _yürürlüğe sok.maya zorlayan etkenin de bu olduğunu örie sürmektedir. Çaha''ya göre, Cumhuriyet döneminde !:m hareket kaybolmuştur. Çaha bu kaybolma döneminin· )980 sonrasına dek sürdüğü kanısındadır.
A~cak bize göre, gerek Çaha'nın sözettiği Osmanlı kadın hareketini~ gerekse. Tekeli'nin sözettiği kadına yönelik lütııflann hiçbiri, yukanda sözedilen türden kitlesel ve tabandan doğan (üst-sınıfsal koriumda bulunan kadınlardan çok alt ve orta sınıf kadınıann
etkinliği olması anlamında ve ·tümüyle kendiliğindenisivil olması anlamı~da) bir kadın : hareketlililiğinden doğmaıiıış ve/veya yol. açmamıştır. Nitekim Tanzimat dönemi kadın hareketleri, Aktaş '(1989: 66)'ın da vurguladığı gibi, aslındadış dinamiklerle yakından ilintili idi ve daha· çok kentli seÇkin kadınlanil ilgisini çekmişti. Burada bir kadın harek.etinderi çok bir. kadın hareketliliğinden . sözetmemiz de kasıtl~dır. Burada . başörtülü müslüman kadının ketlenen sosyal, siyasal ve. ekonomik haklannı elde etme çabalannın, halihazırda tam oliırak örgütlenmiş, amaçlan netleşmiş v~ bütü~sel bir hare)<:et görünü~ münde olmadığı kastedilmektedir. - .
82
üzerindeki etkiı;i bakımından, olanaklı görünmemektedir. Modem kamusal . örüntüler;-siyasaltoplum ve müslümanlar bunun henüz farkına varmamış olsalar da, başörtüsünün içerdiği toplumsal başkaldıriyı yutmaya ve asimileetmeye başlamıştır. Bunu sadece müslüman kadının kamusal alana yönelik taleplerinde değil, tesethlrün bir moda biçimi ve sanayi sektörü haline getirilmesinde veya bir televizyon reklamında olduğu gibi başörtüsü markalarının "1. sınıf dünyalar"la (lüks arabalara, bodyguard'lara, gösterişli alışveriş merkezlerine endekslenmiş hayatlatla) özdeşleştirilmesinde de görmek olcı.- _
- naklıdır. Bu olgunun sonuçlanın betimlemede kullanılabilecek en çarpıcı kavram-.
lardan biri, belki de, Baudrillard'ın ego con:sumans (tüketen ego)_ kavramıdır. Emek gücünün, yoksun bırakma aracılığıyla sömürülmesinin belli bir eşikten sonra dayanışmacı bir görünüme bürünerek sınıf bilincinin dağmasına yol açacağını belirten Baudrillard (1997: 96)'a göre:
tüketim nesneleti ve mailarına sahip olma ise bireyselleştirici; dayanışma ruhunu kırıcı, tarihdışılaştırıcıdır.,. ya da ... tüketim nesnesi bir statü tabakalaşİnasını belirginleştirir: eğeı: yalnızlaştırmaz ise farklılaştırır, tüketicileri kolektif olarak bir koda dahil eder, bıin_unla birlikte (tersine) kolektif dayarıışmaya yol açmaz.
1 .
Bu bağlamda X marka eşarp kulla:ru:l:ıak başörtülü kadını modem yaşam tarzlarından ya da "İslami"plmayan tarzlardan farklılaşhrmaz; (aksine) 2. ve 3. sınıf dünyalardan farklılaştırırken, 1. sınıf olduğu halde İslami olmayan . taı:zlara yaklaştırır. Bu düzlemde, müslüman kadının başörtüsü ile moder:.. nizme karşı çıkışı arasındaki bağ kopar.
Kadının kültürel ve ekonomik mal ve hizmetlerin üretim sürecinde yeralması üzerine kurulu· olan kamusal alan söylemi, yerini -gerek balıda gerekse onu zamansal açıklıklada izleme eğiliminde olan diğer toplumların hayatlarında üretimin Öı;ı.eminin görece azalmasına ve fi!ketimin öneminin artmasina paralel olarak (Crompton 1993: 166)- tüketim üzerine kurulu bir kamusal alan söylemine bırakacal< gibi görünmektedir. Yine Baudrillard (1997: 96-97)'ın deyişiyle; .
Halkın Demokrasiye karşı çıkmasırtlar diye .. : Demokrasi tarafından yüceltilme-' sinde olduğu gibi, tüketicilerin egemenliği tanınır ki, toplumsat sahnede hakim rol oynamaya çalışmasınlar. Halk emekçilerdir, yeter ki örgütlenmemiş olsunlar; Kamu, kamuoyu.tüketicilerdir, yeter ki tüketmekle )'etirlsinler. ·
Bir başka deyişle, kamusal alana çıkmak, tüketim alaruna (da) çıkrriak demektir.
Modemliğin bir önceki evresinde burjuva kadın, üretim alanına, hizmet
Müslüman Kadının Dönüşümü · 83
alanına çıkma talebinde bulunuyordu. Kadının kamusal alanda yer alarak özgürleşmesi söylemi, özellikle de Türkiye'de ve başörtülü müslüman kadınlara yönelik bir eleştiri ve düzeltme söylemi olarak anlamını yitirmiştir. İslamcı başkaldırı söylemi açısından bakıldığında da benzer bir durum sözkonusudur. Çünkü gelinen noktada ve ö:z;ellikle kamusal alanda yer alma talehinde bulunan başörtülü müslüman kadın açısından tesettürün "modern olup 1 olmama~' ile bağlanhsı kopmuş tur.
Geç-modern evrede ise, vurgu üretim alanından tüketim alanına kaymıştır. Üretim toplum:u yerini tüketim topluinuna bırakırken, sınıfsal konumlarm belirlenmesinde de, üretim araçlanna sahip olmanın yerini yapılan tüketimin kalite ve miktarı almaya başlamışhr. Türkiye örn~ğinde .müslüman kadın da bu evrelerden geçerek modernleşmektedir. Ancak bu, yine paradoksal olarak, İslami söylemin temel dayanaklanndan birini yitirmesiıle yol açmaktadır. Okuma ve çalışma talepleri, müslüman kadını modernliğin ilk evresindeki eşikten atlatırken, İslami sermayenin yahnmlarına pazar bulma ihtiyacı ikinci eşikteli atıatacak gibi görÜnmektedir.
Baudrillard .(1997: 98-99)'a göre, kişi olmayı, kendisi olmayı tüketilen nesneler arasındaki küçük nüanslara (arabasının rengindeki ya da boyayla elde ettiği saç renginin tonundaki nüanslara) indirgeyen tüketim toplumunun, bireyleri kişiselleşmeye zorlamasının ardlnda, bu-toplumda 'kişi'nin aslında ölü ya da kayıp olması yatmaktadır. Ölü ya da kayıp olan mutlak değer olarak kişidir. Kendini göstergelerle ve hatta göstergelerde kurmak ihtiyacında olmayan, küçük ton değişikliklerinden sentez bir. bireysellik yaratmaya çalışmayan kişidir. İslami söylem bu var:lığı 'tesettürlü kadın'da so-
. mutlaştırmışh. Modaya ve onun kalıplarına karşı çıkan başörtülü kadın, modern kadın iinajını yıkıp, evsel alanında müslüman nesiller yetiştirerek ve eve bağlı işler yaparak ·(evde dikiş dikmek gibi ekonomik kazanım sağlayan işlere de olumlu bir gözle bakılıyordu) moderniteyi kalbinden vuracakh. Zaman geçtikçe, bu iinajlar elinde T cetveli ile üniversite kapısında bekleyen ya da çalışma haklarının engellenmesine karşı mücadele veren tesettürlü
. kadın iinajına dönüştü. Son olarak da, bodyguardları eşliğinde l.İ.rr!-uzininden inen, 2. ve 3. sınıf dünyalardan olanlarm hayranlık dolu bakışları arasında dev alışveriş merkezlerinden büyük paketlerle ayrılan tüketici müslüman kadın imajına lılaşıldı.
SONUÇ YERİNE
Yukarıda çözümlerneye çalışhğımız bu süreç, başörtülü kadınların tek başla- · nna yaşadığı bir süreç değildir; erkekleri ile birlikte ve hatta toplumun bütünü ile birlikte içinden geçmekte oldukları bir süreçtir. Kur'an tedris eden
84 tezkir e
. taşralı hoca imajından Necip Fazıl'lara ve İslam entelijansiyasına, MNP-MSPRP deneyimlerinden İslam sosyetesine, İslam sermayesi ve finarıS kurumla
. rına ve oradan da İslami medyaya· doğru uzanan değişimierin kadınların payına düşen kısmıdır. .
Bu süreci hala Gökalpçi bir.iyimserlikle yorumlamaya çalışan ve İslamlaşmak-Türkleşmek-Mu.asırlaşmak denkleminin ima ettiği farklı kutucuklara özenle yerleştirilııtiş hayat alanl.anİun ve tarzlannın birbirlerini etkilemeksizin, öylece kendileri olarak varolmaya devam edebileceğinde ısrarlı görünen İslami söylem biçiminin yeniden gözden geçirilmeye muhtaç olduğu ortaya çıkmaktadır; Kadın ve kamusal alan. tarhşmalan da, kaİumızca bu bağlamda ele alınmalıdır. Burada yapılan çözümleme kadına yönelik resmi söylemin de dayanaksız olduğunu düşündürmektedir. Dahası, kadıniann geçirdiği tarihsel dönüşümün toplumsal dönüşümden de, ve bu anlamda erkeklerin ge-çirdiği dönüşümden de aynlamayacağını göstermektedir. · ·
Bir başka deyişle, başörtülü müslüman .kadınların modernleşme serüvenini Türkiye' deki İslami oluşumların geçirdiği evrelerden ay n düşünmek ,olanaklı görünmemektedir. Her ikisi için de temel güncel sorun, kaybedil-
. mekte olan "mutlak değer olarak kişi"yi -ya da buradaki anlamıyla "müslüman kişi"yi,. bulma sorunudur, Bu zorlu meydan okuma, belki de, Üretim yabancılaŞmasına ve giderek de tüketim yabancılaşmasına ··kadar u.Zanan bir alanın yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
KA.YNAKÇA
AKTAŞ, Cihan {1989}, Kılık Kıyafet ve İktidar I (Tanzimat'tan Günümüze), İstanbul, Ne-bir Yayınlan. · · . · ·
__ {1991), Tesettür ve Toplum (Başöitülü Öğrencilerin Toplumsal Kökeni. Gzerine Bir İncel~me), İstanbul, Nehir Yayınları.
BAUDRILLARD, Jean (1997}, Tüketim Toplumu, Çev. HazalDeliceçaylı ve Ferda Keskin, İstanbul, Ayrmh Yayınları. .
BERKES, Niyazi (tarihsiz), Ttırkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul, Doğu-Bah Yayınları. BOIT, Elizabeth (1971), Family and Social Network, New York, The Free Press. CAPORAL, Bernard (1982), Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Ttırk Kadını (1919-
1970), Ankara, Türkiye İş Bankası I<:ültür Yayınları. CROMPTON, Rosemary (1993), Clasş and Stratification: An Introdu.ction to Current De-
bates, Cambridge, Polity Press. . ... . .. ÇAHA, Ömer (1996), Sivil Kadın (Ttırkiye'de Sivil Toplum Ve Kadıiı), Çev. Ertan Özen
.sel, Ankara, Vadi'Yayınlan. FANON, FrantZ (1983}, Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi, İstanbul, Pinar Yayın
ları. GÖLE, Nilüfer (1992), Modern Mahrem (Medeniyet ve Örtünme), İstanbul, Metis
Yayınları.
Müsliiman Kadıriın Dönüşümü 85
HABERMAS, Jürgen (1997), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, Çev. Tanıl Bora ve Mithat Sancar, İstanbul, İletişim. . ·
HÜSEYİN, Asaf (1988), İran'da Devrim ve Karşı Devrim, Çev. Taha Cevdet; İstanbul, Pı-n~ Yayınları. . . · . . ·
__ (1989}, "Oryantalizmin Ideolojisi," Oryantalistler ve Islamiyatçılar: Oryantalist İdeolojinin Eleştırisi, Der. Asaf Hüseyin, Robert Olson ve Cemil Kureşi, Çev. Be-dirhan Miı.hib, İstanbul, İnsan Yayınları. .
İLYASOCLU, Aynur (1994), Örtülü Kimlik (İslamcı Kadın Kimliğinin Oluşum Ögeleri). İstanbul, Metis Yayınları. · ·
KUTUB, Seyyid (1987},Dünya Barışı ve İslam, Çev. Bekir.Sadak, İstanbul, Ebru Yayın-lan. ·
__ (1995), Kur'an'ın Gölgl!sinde Kadın, Der. Ahmet Faiz, Çev. Mustafa Nuhoğlu, İs-tanbul, Ravza Yayınları. .
sABBAH, Fetna Ayt (1992), İslam'ın Bilinçaltında Kadın, Çev. Ayşegül Erol, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.
SASSOON, Anne Showstack (1993), "Sivil Toplum," Çev. Mehmet Küçük, Marxisi pü. şünce Sözlüğü, Yay. Yön. Tom Bottomore, İstanbul, İletişim Yayınları.
TEKELi, Şirin (1982a), Kadınlar ve Siyasal-Toplumsal Hayat, İstanbul, Birikim Yayınları.
__ (1982b), "Türkiye'de Kadıiun Siyasal Hayattaki )(eri," Türk Toplumunda Kadın. · . Der.Nermin Abadan-Unat, tslanbul, Araştırma; Eğitim, Ekin Yayınları, ss. 375-
396. . TOPRAK,Binnaz (1982), "Türk Kadıiu ve Din," Türk Toplumunda Kadın, Der.Nermin
Abadan-Unat, İ stanbul, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları, ss. 361-373. · VERDANİ, Salih (1988}, Mısır'da İslami Akımlar I, Çev. H. Acar ve Ş. Duman, Ankara,
Fecir Yayınları. . · · .. · __ (1991), Mısır'4a Islami Akımlar II, Çev. Usame Zeydoğlu, Artkara, Fecir Yayınları·. WAGNER, Pefer (1996),_Modernliğin Sosyolojisi, Çev. Mehmet Küçük, İstap.bul, Sarmal
Yayınevi. · · · · ·