ebru Ödev

31
DİN, TERÖR VE HOŞGÖRÜ Ingmar Karlsson, Çeviren: Turhan Kayaoğlu Dilek Erzurum Zeynep Şen Manolya Demirören Bora Yıldırım

Upload: bora-yildirim

Post on 09-Feb-2017

169 views

Category:

Documents


7 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ebru Ödev

DİN, TERÖR VE HOŞGÖRÜ Ingmar Karlsson,

Çeviren: Turhan Kayaoğlu

Dilek ErzurumZeynep Şen

Manolya Demirören Bora Yıldırım

Page 2: Ebru Ödev

Yazar HakkındaO 1924 yılında İsveç'te doğdu. Yüksek lisansını Göteborg

Üniversitesi Ekonomi Fakültesi'nde tamamladı. 2002 yılında Lund Üniversitesi'nde ilahiyat doktoru, 2007 yılında ise Växjö Üniversitesi'nde felsefe doktoru ünvanını aldı. Suriye’nin başkenti Şam’da büyükelçilik yaptı. 2001 yılından beri de İstanbul Başkonsolosluğu görevini sürdürmektedir. Evli ve bir çocuk babasıdır.

ESERLERİ:O İslam ve Avrupa: İnanç Ayrılığı Yaşam Birliği (İstanbul,

2000)O Din, Terör ve Hoşgörü (İstanbul, 2005)O Avrupa'nın Üvey Evlatları (İstanbul, 2006)

Page 3: Ebru Ödev

Kitapta tartışılan Sorulardan Bazıları:

O Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" neden sağlam temellere dayanmıyor?

O Fundamentalizmi İslâma yüklemek doğru mu?O Amerikan iç ve dış politikasında fundamentalistler

etkili mi? Güç kaynakları ve sayıları ne kadar?O Batı kamuoyu İslâma karşı önyargılı mı, önyargıları

besleyen unsurlar neler?O İsrail Devleti'nin bugüne kadar resmi sınırları hiç

telaffuz edildi mi? Neden?O Amerika, İsrail'i neden destekliyor? Filistin meselesi

çözülmeden Ortadoğu'da barış sağlanabilir mi?O İslâmcı terör nasıl doğdu, nerelerden besleniyor?O Demokrasi ve lâiklik İslâm ile bağdaşamaz kavramlar

mı?O Avrupa, gettolardaki İslâm terörü ve tehlikesine doğru

mu gidiyor?

Page 4: Ebru Ödev

Uygarlıklar Savaşı – Gerçekçi Bir Senaryo mu?

Mikro planda komşu ülkeler sık sık kültürel uyuşmazlıklar nedeniyle şiddetli çatışmalara girerlerken, makro planda farklı kültürel yapılardaki devletler, siyasi ve askeri üstünlük için üçüncü tarafları ve uluslararası kuruluşları kontrol etmek üzere savaşmaktadırlar. Huntington’a göre bu gelişme birçok nedenle az ya da çok, önceden belirlenmiştir ve kaçınılmazdır.

Huntington Çatışmaların 4 temel unsuru olduğunu savunur; O Kültürel Yapılar arasındaki farklılıklarO Değişik kültürlerdeki insanlar arasında ilişkiler – (Kendi

kültürünü dayatmak)O Modernleşmeyle birlikte eski coğrafi kimlik kopmalarının

yaşanması ve bu boşluğu dinle doldurulmaya çalışılması.O Batılı yükselen anlayışla ile Batılı olmayan anlayışların dünyayı

biçimlendirmek istemesi – Hegemon güç olma çabalarıdır.

Page 5: Ebru Ödev

Huntington’un Tezlerinin Eleştirisi

O Ingmar; Huntington’un uygarlık sınıflandırmasını ilginç bulmaktadır. Bazı uygarlıkların dinsel ve kültürel ölçülere göre nitelenirken diğer durumlarda çıkış noktası coğrafya olduğunu belirtmektedir.

O Ingmar’a göre; Huntington yapmış olduğu teorinin geçerliliği tüm ülkeler ve tüm milletler için geçerli olmadığıdır. Batılı ve Doğulu kültür çatışması bazen kendi içinde çatışmalara dönebileceğini siyasi ve ekonomik etkenlerin etkili olabileceğini kitaptaki örneklerle bizlere gösterilmektedir.

Page 6: Ebru Ödev

Ingmar’ın Huntington Eleştirilerinden Örnekler-1O İslam ülkelerinin birçoğunun çatışma içinde

olduğunu belirten Huntington, belli bir kısmının batılı olan devletler olduğunu gösteriyor. Fakat Huntington’un istatisliğine göre sadece batılı olmayanlarla çatışmalar olmamaktadır. Tam tersine bunların büyük çoğunluk Müslüman Devletlerin birbiriyle çatıştığını yansıtmamaktadır. Bununla birlikte sadece birbirine sınırı olan ülkelerin anlaşamama sorunları riski fazla olmasından başka bir şey söyleyememektedir.

Page 7: Ebru Ödev

Ingmar’ın Huntington Eleştirilerinden Örnekler-2O Huntington’ın çizdiği dümdüz uygarlık

sınırlarını da eleştirmektedir. İslam uygarlığının Arap, Malezya ve Türk alt bölümleri olduğunu itiraf etse de, Edonezya adalar grubundaki Budizm ve Hunduizmden kuvvetle etkilenmiş İslam, Batı Afrika da ki Animizm’den etkilenmiş İslam ve geleneksel Arap İslami arasındaki büyük farklılıklara değinmediğinden dolayı bu uygarlıkların ne şekilde kategorize ettiğini eleştirmektedir.

Page 8: Ebru Ödev

Dünyanın IşığıABD’de Din ve Politika

Amerika – Yeni Kenan Ülkesi- ABD modern çağdaki ilk laik devlet olmasın rağmen

(Malta İstinası) bütün ülkelerden daha çok kiliseye bağlıdır.

- Dinselliğin tarihi köklerinin Amerika’ya götürülen Mayflower gemisindeki yaşlı hacıların kendilerini eski İbranilerle özdeşleştirmesiyle açıklanabileceğini belirtmiştir.

- İsrail’in çocuklarının kendilerine vaad edilen ülkeyi Kenanlılardan temizlemek için Tanrı’nın iznini aldıkları gibi, onlarda kızılderilileri tanrısal projelerinin önünde duran bitki yapısı ve hayvanlar gibi bir engel görmüştürler.

Page 9: Ebru Ödev

İlk Kilise Krizi , Fundamentalistler

• Gelişen dinsel ve kültürel çoğulculuk, genişlemekte olan Darwincilik ve Freudcu psikoloji ve diğer bilimsel buluşları izleyen laikleşme gibi, İncil’i bağnazca yorumlayan halkın Protestanlığına karşı bir tehdit olarak görüldü. Buda iki Protestan Kampın karşı karşıya gelmesine sebebiyet verdi. Modernistler ve Darwinciliği Savunanlar 2 grup oluştu.

• Fundamentalist düşüncenin önde gelenleri Moody ve Scofield adlı 2 yazardı. On iki bölümlük bir yazı dizi yayınladılar ve İncil’in kahinlere doğrudan dikte ettirilmiş Tanrı sözleri olduğunu belirtmiştirler bununla beraber İncil’in Tanrı’dan esinlenilmiş ama insanlar tarafından yazılmış olduğunu ve bu nedenle de sözlü ve yazılı aktarma hataları içereceği tezini kabul etmiyorlardı.

KIVRANMAYI BIRAKIN!

Siz bizim özgür geleneklerimizi

eziyorsunuz!

Page 10: Ebru Ödev

Din «Big Business», Hristiyan sağın iç ve dış Politikadaki Etkisi

• Liderlik durumundaki vaazcılar artık gitgide Tanrı’yı satacak ve kendilerini zenginleştirmeye bakacalardır. Kendilerine ters çevrilmiş bir Hristiyan yöntemini almışlardır. Yoksullar zengilere verecektir. Zenginler ise göksel iğne deliğinden geçecek ilk kişiler olacaktır.

• Modernleşmeyi savunanları açık hedefi olup bunlar üzerinden yürüyerek oy kazandığını ve Tanrı’yı kullanarak hem kendi cemaatlerinin gözünde hem de Hristiyanlığın gözünde iyi bir yer edindiklerini belirtmektedir.

• Hristiyan sağın gücü, tutucu seçmenlere ekonomik yardımda bulunma ve onları oy verme oranının düşük olduğu ABD gibi bir ülkede önemi çok artan seçim sandığına götürme becerisinde ve ayrıca sürdükleri ektin lobi faaliyeti ve ilişkiler ağında yatmaktadır. Buda oy çoğunluğu fazla ama büyük iç politika konularını etkileme olanakları sınırlı bulunan bir azınlık olarak kalacaktır.

• Dış politika da Hristiyan görüşün, Amerika dış politikasında büyük ağırlığı vardır. Hristiyan sağı «antisemist»tir. Ulusların bir moral yasaya uyduklarını belirtmektedir. Bu yasalar kibrin günahının ifadesi olarak kabul edildiğinden Tanrı adına da gözü dönmüş bir harçlı azgınlığı gibi ulusları tehdit edebileceğini belirtmiştir. Hans Joachim Morgenthau

Page 11: Ebru Ödev

YUGOSLAVYA SAVAŞLARINDA DİN VE POLİTİKATarihsel Arka Plan

• Bosnalı soylular için İslam’a geçiş, ayrıcalıklarını korumanın ve yönetici kesime dahil olmanın bir yoluydu. Örneğin 1500’lerin ortalarından 1600’lerin ortalarına kadar en az 20 sadrazam Bosnalı idi. Bu nedenle Müslüman Bosnalılar, Slav komşularına kıyasla İstanbul nezdinde çok daha farklı olanaklara sahiptiler. Buna karşılık anadillerini terk etmediler ama yıllar geçtikçe Türk gelenek ve göreneklerini alarak ve Osmanlı Türkiye’sinden göç eden elit kesimle ahbaplık ederek Hıristiyan çevrelerinden giderek uzaklaştılar.

• Türk yönetimi döneminde Bosnalı Müslümanlar, çevrelerindekiler ve kendileri tarafından da Turci, yani Türkler olarak adlandırıldılar. Bu da onların Sırp ve Hırvat geleneklerine göre işgalcilerle işbirliği yapmayı seçen hainler olarak görülmesine yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu sarsılmaya başlayınca onların durumu da kötüleşmeye başladı. 1800’lü yıllarda gelişmeye başlayan Sırp milliyetçiliğinin etkileri açıkça görülmeye başladı. Daha 1800’lerin ilk on yıllarında Osmanlıların geri çekildikleri yerlerde Sırplar, Müslümanların etkili oldukları yerlerde etnik temizlik gerçekleştirdiler.

• Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i 1878’de işgal ettiği zaman ilk önce Müslümanlar ayaklandı. Ancak daha sonra Sırp milliyetçiliğine karşı garanti sağlamak üzere giderek Viyana’ya yaklaştılar. 1878 Berlin Konferansı’nda Bosna’nın Avusturya-Macaristan’a verilmesinin nedeni, Bismarc’ın

Page 12: Ebru Ödev

Politik Silah Olarak Din ve Dinsel İçerikli Uydurmacalar

• Ana yurttan bu kaçış, yine de bundan 600 yıldan fazla bir süre önce olan Kosova Meydan Savaşı kadar Sırp ulusal mitolojisinde merkezi bir yere sahip değildir. Daha o zaman Sırp ulusuna karşı hiçbir şekilde unutulmayacak bir haksızlık yapılmıştır, Batı Şeria-Yahuda ve Samiriye-Yahudi fundamentalistler için ne ifade ediyorsa, bu bölge de “Büyük Sırbistan” milliyetçileri için o kadar büyük anlam taşıyordu. Sırplar için Kosova ana yurttur ve Sırp kültürünün beşiğidir.

• Kosova savaşı dramatik bir yenilgiyle sona ermesine rağmen 28 Haziran ulusal gün olmuştur. Kosova efsanesi bütün Sırp tarihi boyunca belirleyici bir ana motife dönüşmüştür

Page 13: Ebru Ödev

Bir Uygarlık Savaşı Mı? • Yugoslavya felaketi, bölgesel bir Balkan trajedisi değil, bir

Avrupa trajedisiydi. Etnik milliyetçilik adına işlenen cinayetler, bütün Avrupalı değerlerin inkarıydı ve Avusturyalı yazar Franz Grillparzer’in yüz yıldan fazla bir süre önce bulunduğu kehanetin gerçekleşmesiydi: “Avrupa’daki gelişim, hümaniteden milliyetçilik yoluyla vahşete doğru gidecektir.”

Page 14: Ebru Ödev

Yeşil tehdit-uydurma mı yada gerçeklik mi? • Yeşil tehdit-uydurma mı yada gerçeklik mi,Arap fundamentalizmin

yol açıcısı olarak panarabrizmin krizi:Panarap hareketinin temelinde laiklik,arap toplumunun modernize edilebilmesi için birlik oluşturması fikriydi.Büyük çoğunluğu hristiyan Arapların misyoner okullarından çıkan kesim oluşturuyordu.Panarabrizmin Arap milliyetçiliğinin ilk olarak haristiyan entelektüellerin arasından doğdu.1.Dünya savaşı sonrasından sonra batılıların arap dünyasına ihaneti arap milliyetçiliğini güçlenmesine sebep oldu.Panarap düşüncesini güçlendirmek için^^Balfour deklerasyonuyla^^ Filistin yahudilerin yurdu olarak kabul ediliyor,ortadoğuyuda Fransız-ingiliz etkin olduğu ^^sykes picot antlasmasıyla ^^ açıkça belirtir. Yükselen İsrail devletinin çıkışı Araplar için kültür bölgesinin Filistin anlaşmazlığıyla Arap birliği zorlandı.2.Dünya savaşı sonrasında Müslüman dünyadaki ulus oluşturma temel bir politika oldu.

Page 15: Ebru Ödev

Tanrı adına Savaş ve Terör:Cihad haklı bir kutsal savaş mı?

• İslamiyetteki inanca göre, Cihad bir saldırı değil, Müslüman için Allah’ın yolunu izlemek için gösterilen her gayret bir cihaddır. İslamiyette ,Allah her zaman bağışlayandır ve merhametlidir. İslamın sözcük anlamı barışın dini anlamındadır, kutsal savaşların amacı İslam kavminin yayılması ve genişlemesiyle onlara zulmeden ve islamiyetin yayılmasında engel olmaya çalışan topluluğa karşı kutsal savaştır

Page 16: Ebru Ödev

İslam Arapça’da "s-l-m" kökünden türemiştir ve "teslimiyet" anlamına

gelir. Sonuçta İslam, "teslimiyet"[anlamına gelirken, Müslüman da "teslim olan" anlamına gelmektedir; Sözlükte "kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, barış yapmak" anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslam'ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi "boyun eğmek (inkıyat) ve itaat etmek" şeklinde açıklamıştır.

İslam..

Page 17: Ebru Ödev

Kuran’daki 6000 ayetten yalnızca 200’ü normatiftir ve bunlardan yalnızca üç açık sonuç çıkartılabilir: 1. Devlet, bir komite ya da politbüro tarafından değil,

bir kişi (Halife ya da emir) tarafından yönetilmelidir. Bu kişi, Papa gibi Tanrı’nın temsilcisi rolüyle değil, Peygamber’in ardılı gibi hareket edecektir.

2. Yürütme ve yasama fonksiyonları, danışma kurumu (Şura) temelinde uygulanacaktır.

3. İslam, devlet dinidir. Bu nedenle devlet başkanı Müslüman olmak zorundadır ve bütün yasalar, anayasal özellik taşıyan Kuran’a uymak zorundadır.

Yazara göre..

Page 18: Ebru Ödev

Elliye yakın sünni devletten sadece 3 tanesi rejimini İslam’a dayandırmaktadır.

İslam Cumhuriyeti Mauretanya, İslami sosyalist Halk İktidarı (Libya) Pakistan İslam Cumhuriyeti Bu devletler rejimlerini Kuran’a göre belirlemektedirler.

İslami Rejimler

Page 19: Ebru Ödev

Laiklik müslümanlar için kabul edilebilen bir ideolojiden çok uzaktadır. Demokrasi ve Laiklik kavramları birlikte ele alındığında; Mısırlı Müslüman

Kardeşlerin teorisyenlerinden olan Sayid Kutb halk egemenliği ile ilgili her düşünceye karşı çıkmış ve halk egemenliğinin Tanrı egemenliğine eşit olacağını savunmuştur (Ingmar Karlsson,2005:122).

Pakistan ve Hindistan’da etkin olan Cemaat-İslami’nin kurucusu Seyyid Abdal Ala Mawdudi’ye ait olan diğer demokrasi görüşü ise Batıda etkili olan demokrasinin antitezi Tanri yasalarına bağlı olması koşulu ile İslam ve demokrasinin bağdaşabilir olduğunu savunmuştur (Ingmar Karlsson,2005:119).

Cezayır’deki İslam Kurtuluş Cephesinin lideri Ali Benhac ise; seçimlere katılmayı onaylasa da demokrasiye Hristiyan ve Yahudi düşüncesi olduğunu ileri sürerek karşı çıkmaktadır.

İslamiyet ve Laiklik

Page 20: Ebru Ödev

Yahudi Devleti’nin siyasi olarak varolma hakkı

1947 yılında Birleşmiş Milletler Genel kurulunda alınan kararla gerçekleşmiştir.

Yahudi yerleşim politikası zamanın Tarım Bakanı Şaron liderliğinde yoğunlaşmıştır ve Filistin ile toprak uzlaşmalarını olanaksız bırakacak şekilde bir yayılma politikası izlemiştir

Filistin Uğruna Savaşta Siyaset

Page 21: Ebru Ödev

Filistin’in kutsal kentleri olan Safed, Tiberias, el-Halil ve

Kudüs’te Yahudi nüfusu her zaman var olmuştur. Doğu Avrupa ve Rusya’dan gelen göç dalgası ile birlikte

Yahudilerin nüfusu artmaya başlamıştır. Yerleşmek için gelen Yahudiler Filistin’den toprak satın

almışlardır. Osmanlı’dan büyük miktarlarda toprak alan aileler de yüksek karlarla topraklarını Yahudilere satmış ve yurtlarından edilen Filistinliler de Yahudiler’den intikam almaya başlamışlardır.

Yahudi göçüne karşı yaşanan Filistin direnişi Avrupa’daki antisemizin gibi ırkçı ve dinsel bir özellik taşımamıştır; bu durum toprakları ellerinden alınan yoksul köylülerin çaresiz direnişleri olarak tanımlanabilir

Page 22: Ebru Ödev

Ben-Gurion 14 Mayıs 1948’de günlüğünde şöyle yazıyordu:

“Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ne bakın. Ülke sınırları hakkında hiçbir şey denilmiyor. Devletimiz için sınırlar ilan etmek zorunda değiliz.”

1968 Yazında Moşe Dayan, Golan’daki bir kibbutzda yaptığı konuşmada aynı temaya yeniden döndü: “Yirmi yıl önce 600.000 kişi idik, şimdi ise neredeyse üç milyonuz. Hiçbir Yahudi bunun yeterli olacağını söyleyemez, kimse yolun sonuna yaklaştığımızı söylemiyor. Aynı şey toprak için de böyle. Bu süreci başlatmadığımız için benim kuşağıma karşı hiçbir şikayet yok ama eğer siz ‘buraya kadar yeter, daha ileriye gitmeyiz’ derseniz, size karşı şikayetler yöneltilecektir. Durmamak bir görevdir.”

Antisemitizm

Page 23: Ebru Ödev

Tarihsel olarak bakıldığında Yahudilere ve Yahudiliğe karşı bir nefret

olan antisemitizm aslında bir Hristiyan olgusudur ve islam ile ilişkilendirilemez.

Arap dünyası ile yaşanan olaylar antisemitizme bir Filistin olgusu da kazandırmıştır.

Antisemitizm yazara göre derinlere kök salmış bir hastalıktır. Avrupa’da yayılmaya başlayan bu hastalık ilk zamanlarda tamamiyle dinseldi.

1400’lü yıllarda Yahudilik daha ırkçı bir karakter kazanmaya başlamış ve bu da politik amaçlar için kullanılmıştır.

Filistin sorunu başlamadan önce Müslüman dünyada bu ırkçı yaklaşımların ve önyargıların hiç biri bulunmamaktaydı.Aslında erken dönemlerde hem Yahudilik hem hristiyanlık bu bölgelerde yaşayabilmesi islam’ın ne kadar hoşgörülü bir din olduğunu göstermektedir.

Page 24: Ebru Ödev

BÖLÜM 9-11-12

Page 25: Ebru Ödev

Batı kamoyu İslama karşı önyargılı mı, önyargıları besleyen unsurlar neler?• ABD Adalet Bakanı John Ashcroft:’’İslam Tanrı’nın senden oğlunu onun adına ölmek için

göndermeni talep eden bir dindir. Hristiyanlık, Tanrı’nın oğlunu senin için ölmek üzere gönderdiği bir inançtır.’’

• Erik Hörstadius Slitz dergisine 1991’de Körfez Savaşı’nın bitiminden hemen sonra şöyle yazıyordu:’’Eğer 100.000 Arap ölürse hiçbir şey hissetmem, ama müttefikler ve onların ailelerine sempati duyabilirim. Araplardan ödüm kopuyor.’’

• 1980’de büyük sözlüklerin baskısında Arap sözcüğünün karşısında arsız, kaba, alçak, hödük ve pis köylü sözcükleri eş anlamlı olarak verilmektedir. (Arap örgütlerinin baskısından sonra bu sözcüklerin üzeri çizilmiştir.)

• ’’Yüksek benzin fiyatlarına karşı savaş, bir Arabı soy!’’ ya da ’’ Bir Toyota al, bir Arabı deli et!’’ gibi sloganlar Amerikan medyasında tamamen kabul edilir olarak görülüyordu.

• 1991Körfez Savaşı boyunca ve 11 Eylül saldırılarından sonra politika karikatürcüleri, Arapları en iğrenç Nazi propaganda stiliyle, kemerli burunlarıyla, hain ve aç gözlü bakışlı yaratıklar olarak çizmekte serbesttiler.

KARŞİLİKLİ KORKU –GARPTA VE ŞARKTA DÜŞMAN RESİMLERİ

Page 26: Ebru Ödev

• Tam ırkçı propagandayla asıl ilgiyi Leon Uris adlı bir yazar çekmiştir. Başka hiç bir halk, bu kişinin Filistinliler için kullandığı terimlerle cezelandırılmaksızın tanımlanamazdı:’’Bunlar sırtını doğrultacak ve kendi yaşam koşullarını düzeltecek hiçbir onur sahibi değillerdir. Bunun yerine bağış kırıntılarıyla yaşamakla yetinirler ve bunların başlıca güdüleri bütün bir gelecek için nefret biriktirmektir.’’

• Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky, Amerikan medyasında Araplarla ilgili yayıncılığı şöyle tanımlamıştır:’’ Amerikan basını, petrol fiyatlarını arttırmak yoluyla Batı uygarlığını yıkmaya karar vermiş ‘Arap şeyhleri’ ile ilgili karikatürler yayınlayarak, kendisini düzenli olarak utanç verici bir duruma düşürüyor. Yahudilere yönelik benzeri göndermeler, Goebbels ve Streicher zamanına geri dönüş olarak mahkum edilecekti. Arapların gerçekliğe kendi gözleriyle bakmasını engelleyen Arap mantalitesi ve utançlar kültürü hakkında entelektüel tartışmalar okuyoruz. Arap üçkağıtçılığı, hainlik ve şiddet, Arapların dillerinin çöküşü nedeniyle gerçeği konuşmakta zorluk çektikleri söylenmektedir. Yahudilerin ve İsrail’in bu biçimde tartışabilmesi, Klu Klux Klan yazıları dışında tümüyle düşünülemez bir şeydir.’’ Bu özellikler Avrupa medyasının çok büyük bir bölümüne uymaktadır.

Page 27: Ebru Ödev

Nasıl olur da Araplara karşı ırkçılık hala genel kabul görebilir? Bunun birçok yanıtı var:• Haçlılar zamanına kadar gerilere giden ve Hristiyanlıkla İslam arasında sonsuz

bir kutsal savaşın kaçınılmazlığını öngören İslam karşıtı bir ideoloji.• Avrupa sömürgeciliğini izleyen ırkçılık• Filistin uyuşmazlığının bir sonucu olan anti-Arap propaganda• Komünizmin çöküşünden sonra ortaya çıkan tehdit boşluğunu doldurma

gereksinimi• Arap politikacıların doğrudan kendilerinin yarattıkları negatif bir resim.Komünizmin çökmesinden sonra Batılı politikacılar ve medyai bir tehdit olarak İslam’ın piyasa değerini yeniden keşfettiler. Allah’ın Kılıcı, Yeşil Tehdit, İslam’ın Meydan Okuyuşu, İslam’ın Moderniteye Karşı Savaşı gibi temalı kitaplar, makaleler ve TV programları şimdi her yerde bol miktarda görülmektedir.

Page 28: Ebru Ödev

1980’lerin ikinci yarısında ve 1990’ların birinci yarısında farklı sesler duyulmaya başlanmıştır. Bunlara göre Konfüçyüsçülük ile Çin’de ve Tayvan, Kore, Singapur ve Güney Kore’den oluşan dört küçük kaplanda görülen ekonomik başarılar arasında doğrudan bir bağlantı olduğu ile ilgilidir.Harward Üniversitesinde profesör olan Roderic Mac Farquhar, 1980’de post Konfüçyüsçü özellikler olarak adlandırdığı birlik, bireyin otoriteye boyun eğişi, iyi eğitim çabası, bürokratik gelenek ve ahlakçı tutum kurallarının, ekonomik gelişme için güçlü bir bileşim olduğu tezini ileri sürmüştür. Politik sistem olarak Konfüçyüsçülük: Çin’de Konfüçyüsçülüğün politik bir çizgiyi temsil

etmesi Han hanedanı zamanında (M.S.200-220) devlet felsefesi olarak gelişmiş ve 1900’lü yıllara kadar öyle kalmıştır.

Konfüçyüsçülükteki hükümet kavramı, merkezi bir otoriteden yoksunluğun çözülme ve anarşiye yol açacağı inancından kaynaklanmaktadır.

Konfüçyüsçülüğün nasıl tanımlanacağı konusunda pek bir anlaşmaya varılamamıştır. Konfüçyüsçülük bir din miydi, bir değer felsefesi mi, bir toplumsal ritüel mi, politik bir felsefe yoksa bunların bir karışımı mıydı?

Konfüçyüsçülük Ve Asyalı Değerler

Page 29: Ebru Ödev

Mao ve Konfüçyüsçülük: Tıpkı Konfüçyüs’ün Çin’in o çok eski köylü toplumundaki moral düzenin sembolü olması gibi, Mao’da kendisinin Çin’in modern bilgesi olduğunu kabul ettirmeye çalıştı. Onlara yeni bir etik verdi; Mao’nun Kızıl Kitabı Konfüçyüs

metinlerinin yerini aldı. Kültür devrimi boyunca Konfüçyüs doğal bir düşman oldu. Tapınak ateşe verildi, bazıları 2000 yıllık olan heykeller parçalandı ve müzedeki koleksiyonlar tahrip edildi.

1980’lerde Konfüçyüsçülük tekrar onurlandırılmaya başlandı. Aynı zamanlarda Çin Konfüçyüs Vakfı başkanı tarafından

Konfüçyüsçülükle ilgili Marksist bir analiz yayımlandı ve 3 türlü tavır alış önerildi :

Hala yaşama gücü olan ve gerçekçi anlam taşıyan düşünceler yaşıtılıp geliştirilecek,

Gerçek doğruyu içinde barındıranlar analiz edilecek, Feodal beylerin çıkarlarına hizmet edenler açıkça

eleştirilecektir.

Page 30: Ebru Ödev

Tarihsel Arka Planı: Nasyonalist Hindu Organizasyonunun yayımladığı okul kitabında Hindistan tarihi şöyle tanımlanmaktadır: ”Hindistan dünyadaki en eski ülkedir. Hindistan, dünyadaki birçok ülkede uygarlığın gelişmediği zamanlarda, insanlar ormanlarda çıplak dolaşırken ya da üzerlerini ağaç kabukları ya da hayvan derileriyle örterken, bütün bu ülkelere kültür ve uygarlık ışığı ile geldi.” Hindular ve Müslümanlar arasındaki ilk temaslar, Arap ordularının Pakistan’ı

kısmen ettiği 711 yılına kadar gitmektedir. İslam’ın daha da yayılması, yerel krallıkların sert karşı koyuşuyla durdurulmuştur.

Araplar Hindistan’daki kültürel zenginlikten etkilnemişler ve Hint astrolojisi ve matematiğinden yararlanmışlardır. buradan sıfırı alıp daha sonra Araplar yoluyla Avrupaya gelmiştir.,

Müslüman topraklarında ilk müslüman imparatorluğu kurulmuş ve 1100’lü yılların sonunda Gurluların saldırısına uğramış ve bunlarda Orta Asyalı bir Türk Kavimi idi.

Müslüman yönetimden etkilenmeyen kırsal kesimde yaşıyordu, yalnızca kentlerde bir İslam etkisi görülüyordu ve İslam’ı kabul edenler kentlere göç ediyordu.

HINDUTVA-HINDU NASYONALIZMI VE HINT DEMOKRASISI

Page 31: Ebru Ödev

Hindu Milliyetçiliğinin ilerleyişi: Hindu milliyetçiliğinin kökleri 1800’lü yılların ikinci yarısına gitmektedir. 1875’de Arya Samaj adlı bir örgüt kurulmuştur. Amacı; kısmen Hinduların İslam’a ya da Hristiyanlığa geçmelerini önleyecekti, kısmen de Hristiyan ve Müslümanları yeniden Hinduizme çekerek ana kucağına döndürecekti. Müslüman Federasyonu’na karşılık olarak 1913’de Hindu Mahasabha kuruldu. Amaç,

kast sistemiyle iyice parçalanmış olan Hint Ulusunu birleştirmekti. Kuruluşun öncülerinden Keshav Baliram, militan bir örgüt kurarak 1925’de Rashtriya

Swayamsevak Sangh (RSS)- Ulusal Gönüllüler Birliği’ne temel teşkil etti. RSS, Hindistan’ın Hristiyanlık ve İslam gibi kökü dışarıdaki dinlere bağlı azınlıkların

ikinci sınıf vatandaş olarak muamele göreceği Hindu devleti olmasını hedefledi. 1951’de Hint Halk Birliği kuruldu. Bu örgütün sloganı Hindutva idi. Hindutva

ideolojisine göre, Hindistan’da ki Hinduizm bir din değil bir yaşam biçimidir. Hindistan için kültürel bir güçtür. Hint kültürü,Hindu kültürüdür ve böylece Hint milliyetçiliği Hindu milliyetçiliğidir. Bu ideoloji Hinduizmdeki Budist Jainist izleri içeren ve hemde İslam ve Hristiyanlıktan etkilenen karma uygarlığına yol açan tarihi süreci görmezlikten gelmektedir. Hindu milliyetçileri, klasik çağı altın dönem, orta çağı kokuşma dönemi ve yeni çağı rönesans olarak görmektedir.