edeb yat - kÜltÜr - sanatç ve ï çÇ 20 -25 dk yürüme mesafesinde. ç ücretleri Úº 5 tl, ç...

8
MAHZEN EDEB İ YAT - KÜLTÜR - SANAT FANZIN ALTI SÜTUN ANKARA HUKUK FİKİR PLATFORMU ALTI SÜTUN DERGİSİ YAYINIDIR SAYI:1 (ÜCRETSİZDİR) 24 ARALIK 2018 Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla. Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar , kitaplara kaçtım. CE MİL ME RİÇ

Upload: others

Post on 31-Jan-2021

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • MAHZEN E D E B İ Y A T - K Ü L T Ü R - S A N A T

    F A N Z I N

    A L T I S Ü T U N

    A N K A R A H U K U K F İ K İ R P L A T F O R M U A L T I S Ü T U N D E R G İ S İ Y A Y I N I D I R

    SAYI:1 (ÜCRETSİZDİR) 24 ARALIK 2018

    Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla. Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar,

    kitaplara kaçtım.

    CE MİL ME RİÇ

  • Asıl adı Hüseyin Cemil Meriç olan yazarımız 12 Aralık 1916’da Hatay Reyhanlı’da doğdu. Ailesi Balkan Savaşı esnasında Yunanistan’ dan göçmüştü. Fransız Sultanisi’nde öğrenim gören Cemil Meriç sonrasında bir çok alanda kendisini geliştirdi ve yetkin oldu. Fransızca anadili gibi olmak üzere, İngilizceyi anlıyor, Arapçayı ise kendi ifade ediş şekliyle ‘’söküyordu ‘’ . Cemil Meriç’in okumaya düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Görme yetisinin azaldığı yıllarda, lambaya daha yakın olmak için masanın üzerine koyduğu sandalyede okumayı bırakmamış. Sonraları görme yetisini kaybetmesi ondaki okuma, çalışma azminden hiçbir şey eksiltmedi. Öğrenci-lerinin yardımıyla ölene kadar çalışmalarına devam etti. İşinden emekli olup birikimleri kitap haline getirmeye başladı. 1984’te önce beyin kanaması ardından felç geçirdi. 13 Haziran 1987’de vefat etti. Eserleri Deneme: Mağaradakiler, Bu Ülke Günlük: Jurnal İnceleme: Kültürden İrfana, Işık Doğudan Gelir, Bir Dünyanın Eşiğinde, Umrandan Uygarlığa, Hint Edebiyatı, Saint Simon ilk sosyolog ilk sosyalist

    CEMİL MERİÇ

    Hatay, tarihi M.Ö. yüz binlere dayanan, Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biridir. Anadolu’yu Suriye-Filistin’e bağla-yan bir kavşak noktasında bulunması, Akdeniz’deki önemli liman şehirlerinden biri olması, tarihin her döneminde göçlere açık olmasını sağlamış ve günümüze kadar çok farklı devletlerin egemenliği altına girmesine sebep olmuştur. Bunlar, bir zamanlar yeryüzünün en büyük üçüncü kenti olan Hatay’ın tarihini, kültürünü zenginleştirmiştir. Bu zenginliğin yansımalarını, bugün kentin sokaklarında, camilerinde, kalelerinde, sur- larında, müzelerinde, yemeklerinde göre-biliyoruz. Mutfağından çıkan künefeyi bilmeyenimiz yoktur. Aynı zamanda şehir dünyanın en büyük mozaik koleksiyon-larından birine sahip olan bir arkeoloji müzesine ev sahipliği yapıyor. Bu kadar önemli bir kültür birikimine sahip bir bölgeden önemli şahsiyetlerin çıkmaması da mümkün değil. Bu şahsiyetlerden biri de 12 Aralık 1916’da Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya gelen Cemil Meriç. Yazarın doğduğu Reyhanlı ’daki ev, bugün müze olarak kullanılıyor ve restore edildiğinden bu yana Cemil Meriç Kültür Evi adıyla yazarın anısını yaşatıyor.

    Ebru Gölge

    HATAY

    ‘’çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin, idrakımıza vurulan zincir-lerini kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşünce-nin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı. Hakikat, mukaddeslerin mukaddesi. Hakikat ve sevgi…’’

    Cemil Meriç

  • İki adam, iki kadın, iki aşk, mektuplar, kelimeler, mısralar, satırlar… Bir tarafta Orhan Veli ve onun aşkı, Cemal Süreya’nın da ‘’ Rönesans gibi kadın ‘’ diye bahsettiği Nahid Hanım, edebiyat öğretmeni. Bir çok şair ile de içli dışlı olmuş kendisi. Orhan Veli’yi bir çoğumuz şiirlerinden tanırız. Fakat onun, Nahid Hanım’a gönderilmiş öyle mektupları vardır ki çok sonradan ortaya çıkmış ve Orhan Veli’nin kız kardeşinin izni ile kitaplaşmış. Orhan Veli bir mektubunda şöyle söylemiş : Öldüğünde, cebindeki diş fırçasına sarılı çıkan, yarım kalmış Aşk Resmi Geçidi şiiriyle ‘sonuncu’ diye Nahid Hanım’a seslenmiş Orhan Veli: …Gelelim sonuncuya. Ona bağlandığım Kadar hiçbirine bağlanmadım.

    SATIRLARA İŞLENMİŞ AŞKLAR

    ‘’Nahitçiğim, İstanbul muhakkak ki güzel şehir. Ama benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulun-madığın şehir diye bir şey var. ‘’

    Diğer tarafta Ahmet Arif ve Leyla Erbil. Mektup yollamak için pul parası bulamayan Ahmet Arif hamallık yapmış. Leyla Erbil’e yıllar sonra ‘’sevilmek nasıl bir duygu? ‘’ diye sorulduğu zaman ‘’ hiç sevilmedim, bilmiyorum. ‘’ demesine Ahmet Arif’in hamallık yaptığı urganların, sırtında taşıdığı sepetin bile içi acımıştır, o parayla alınıp yapıştırılmış pullar bile ağlamıştır herhalde. Ahmet Arif de ‘’Leylim‘’ diye seslendiği Leyla'sına bir mektubunda şunları söylemiş: ‘’ Pişman değilim. Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha bir ustaca ve korkusuz yaşarım. Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem! ‘’ Orhan Veli olsam yahut Ahmet Arif, şu şarkı dilimden düşmez elbet; ‘’… Her gören ağladı, Kalbini bağladı Dalgalı saçlarına… ‘’

    Açılınca gözlerim puslu gökyüzünün merhabasına, Başlar çaresizliklerin baş gösterdiği bir gün daha. Yalnızlıklar kara bir bulut gibi parçalarken bir günümü daha acımasızca Acılar diyorum yanımdaki dostuma kimin yok ki diye cevap veriyor, Sitem etmekten bile yorulmuş tutsak bir ses tonuyla.

    Ferit Aslan

    PUSLU GÖKYÜZÜNÜN MERHABASI

  • Ankara’yı Ankara yapan ayazından sonra parkları ve müzeleri gelir. Güzel havalarda parklara, ayazından sığınmaya müzelere gidilir. Ayazından nasibini aldığımız şu günlerde gezilecek en güzel müzelerden birisi de Rahmi M.Koç Müzesi. Genel Olarak Müze binası 2 yapıdan oluşuyor: Çengelhan ve Safranhan. Çengelhan, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Mihrimah Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış. 16-17. Yüzyıllarda ticaretin canlandığı fakat 20. Yüzyılda terk edilen yapının müzeye dönüşmesindeki önemi, Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un iş hayatında yer almaya başladığı yer olması. Safranhan kervansaray olarak yapılmış Osmanlı’nın son dönemlerinde cezaevi olarak kullanılmış. Müze 2005 yılında ziyarete açılmış. Ankara Kalesi’ne çok yakın bir mesafede bulunuyor. Kurtuluş ve Ulus’a yaklaşık 20-25dk yürüme mesafesinde. Giriş ücretleri öğrenci 5 tl, yetiş-kinler içinse 8 tl. Pazartesileri kapalı. Müzede Neler Var ? Tavsiyem erken saatlerde gidip biletleri alıp içeri geçince müzeyi tanıtan katalogları iyice okumak. Aksi takdirde gezerken atlanılan, eksik kalan yerler olabilir. İçeri adım attığınızda oyuncak evler karşılıyor. Tavanda da tayyareler, uçaklar var. Yerdekileri mi incelesem yukarıdakileri mi izlesem kararsızlığını üzerimizden atıp evleri incelemeye başlıyoruz.

    MÜZEDE BİR GÜN: RAHMİ KOÇ MÜZESİ

    Evleri, oyuncak arabaları, bebekleri incelerken çocukluğumun elimden tuttuğunu hissediyorum. ‘’Ben şu mavi arabayı istiyorum! ‘’ deyip kolumdan çekiştiriyor gibi. ‘’Her yeri gezelim, dönüşte alırız. Bak burada ne varmış!’’ diyerek kandırıyorum güya. Esnaflar Sokağı’nda dolaşırken ‘tiftikçi’yi elbet görürsünüz. Sonuçta tiftik dünyaya Ankara’dan yayılmış. Ökçe Kundura önündeki iki ayağımın sığacağı büyüklükteki ayakkabı ilgimi çekiyor. Esnaflar sokağından sonra çocukluğum önde ben arkada koşar adım çıkıyoruz merdivenleri. Atatürk, tarım, ulaşım, oyuncak bir çok farklı konuda koleksiyon var. Tek tek inceliyoruz. Müze içindeki parçalar farklı yerlerden gelmiş. Mesela 19. Yüzyıl Kuyruklu Küçük Piyano, İtalyan Büyükelçisi’nin eşi tarafından bağışlanmış. Tarihi görmek, tanımak, tanışmak çok iyi geliyor bize. Bence size de iyi gelecektir.

    Kevser Serim

    Merdivenin solunda Beşiktaş ‘ın imzalı formasını görünce ‘’kara kartal! ‘’ deyip camekana sarılıyor çocukluğum. Çocuklu- ğumu çekiştirerek bir odaya giriyoruz. 2 metreden fazla uzunlukta bir dalgıç kıyafeti, üzerinde kan lekeleri, kafasında kocaman bir fanus, sanki her an adım atacak gibi durması birazcık korkutuyor.

  • MEHTAP ⁃ Ay ışığı . Farsça (Mah: Ay . Farsça , Tab : Işık . Farsça) garson masa iyi manzarayı değiştir sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun bu gece yalnızım onlar gelmeyecek sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman eğer bulabilirsen ölü bir kar getir beyazlığı kalın bir su gibi uzayan bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şilebde ne işleri var Attila İlhan-

    Batan bu köhne şilebde ne işleri var KİFAYET ⁃ Yetme, yeterlilik. Arapça Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum.

    Orhan Veli Kanık- Anlatamıyorum

    Derleyen: Oktay Açıkgöz

    HALBUKİ SÖZLÜK

    FİLİZERE ÇAĞRI- Üst not: Filizer macerası 2013 yılında başladı. İlk defa 2014-15’te yayınlandı ve farklı dergilerde yerini aldı. Artık Filizer ile fanzindeyiz. ‘’Filizer: Genç Adam ‘’ Güneş mi batıyor Gökyüzü çiçek mi açıyor Filizer kime gülüyorsun Böyle Gözlerin mor menekşe Özlem, hasret ne dersen de Baktıkça resimlerine İçimde tütüyorsun Yıldızlar mı noktalanan gökte Yoksa göz yaşlarım mı Ellerime düşen tane tane Filizer kimi gördün de Böyle Yanakların donanmış al güllerle Filizer gel filizlen bahçem ol bağım ol Çiçeklerini topla gel baharım ol

    Kevser Serim

    ALIŞTIM SANKİ Yorgunum sanki Biraz da uykusuz Uyku pek uğramıyor buralara Ama yakınlarda gibi Rüyalar… Uyku geldiğinde Eksik olmuyor kendileri Ama öyle rüyalar ki Birer kabus hepsi sanki Bir mum var Yanımda taşıdığım Hiç sönmeyen Alıştım sanki’’

    Serçe

  • Hayat bir satranç maçı. Etrafın rütbece senden büyüklerle dolu. Sense küçük bir piyonsun. Rengini kendin seç. Maç başlıyor. Oyun değil bu seferki dikkatli ol. Kendin gibi piyonların arasında iyi hissediyorsun. Hepiniz eşitsiniz. Fark mı yaratmak istiyorsun? Küçük adımlarla ilerle. Küçük küçük ama emin adımlarla. Dikkat et! Demedim mi ben sana bu bir oyun değil? Sana benzeyenler bile senin düşmanın olabilir. Etrafını kolaçan et. Yavaş yavaş maç ilerliyor. Sordukların mı kim? Onlar fil ve atlar. Maça senden üstün başlıyorlar evet. Üzülme, sen kendi çabanla kapatacaksın aradaki farkı. Güçleneceksin zamanla eğer tutunabilirsen bu maça. Herkes aynı şartlarda başlayamıyor ne yazık ki. Bak, dediğim doğru çıktı. Benzerlerin arasından sivrilip çıkıyorsun. Diğer sordukların kale ve vezir. Onlar diğerlerinden de üstün başladılar. Güçlüler. Ne yapıyorsun? Ben kime ne anlatıyorum? Bana bunları sorarken fark ettirmeden ilerlemişsin. Evet. Senin gibi piyonlar, piyon olarak son görevlerini yaparken sen güçlendin. Vezir oldun. Artık her şey senin için daha kolay. Güç, özgürlük, büyüklük senin elinde. Azminin sonucunu aldın. Bana mı geldi sıra? Benim kim olduğumu sormadın fakat heybetimden anlıyorsundur. Şah’ım ben. Üzgünüm fakat bir piyonun gelebileceği en yüksek rütbe vezirdir. Şah sadece bir tane var. O da benim. Haklısın, seni bu hale ben getirdim. Yapabilirsin dedim ve sen de her şeyi yaptın. Ama unutma, bu maç bittiğinde yeni bir maç başlayacak; ve sen yine piyon olacaksın bense Şah. Öznur İlhan

    MAT Gözleriniz, bir dünyayı doğuruyor umudun içine.. Ellerinizde var olan yokluk çiçekleri ve Evrenin değişmez yazgısı... Siz Mutlak Efendi! Siz çağrıları duymayan, Beklenmeyen özlem Çıkarsız yarın ve adımlanan güneş... Bin bir kolla sarıyorsunuz dünyacığımızı Bütünüyle siz oluyor, ne varsa dünyaya ait. Bilinenler ve bilinmeyenler Teker teker yollarınızda doğuyor. Atlas evrenin yüz yedinci gezegenine doğru, Yol alıyoruz Yolumuz sizden geçiyor Bizden siz, Gelip geçiyorsunuz Geçip gidiyorsunuz.. Duygu Araz

    GEÇİP GİDENLER

    Etraf cam kırıkları Bir kadın, çizgili yüz hatları Köşedeki ayna başında oturmuş Karşında duruyor tarakları Taraklar geçiyor saçlarının sokaklarından Geçtikçe deşiyor yaraları İçinden sayıklıyor kadın ‘’Kırılası kolları’’ Etraf can kırıkları Karıştırıyor tek tek odaları Aklına geliyor ip geçirilmiş kadın boğazları Köşede misket oynayan çocukları Derin bir of! Sığındıkça reddedilen çocuk anaları Morarmış, ölü deri, göz altları ‘’Değmez’’ diyor. ‘’Kırılası kolları’’

    Musab Abay

    CAN KIRIKLARI

  • 13 Mart 1964’te New York’un Queens bölgesinde Catherine (kitty) Genovese adında bir kadın evine dönerken Winston Moseley tarafından saldırıya uğrar. Kitty’nin yardım çığlığının ardından saldırgan Kitty’i bıçaklar ve kaçar. Etraftan ses gelmeyince saldırgan olay mahalline döner ve tekrar saldırıda bulunur. Sokaktaki bazı evlerin lambalarının yanmasının ardından saldır-gan korkar ve tekrar kaçar. Yardıma kimsenin gelmemesi üzerine üçüncü kez olay yerine döner, bağırarak yardım istemekte olan kadını son kez bıçaklayarak kayıplara karışır. Polis raporlarına göre Kitty’nin ilk yardım çığlığı ile saldırganın kayıplara karışması arasında otuz beş dakika geçmiştir ve bu süre zarfı içerisinde otuz yedi görgü tanığından hiçbiri polise telefon açmamıştır. Peki görgü tanıklarını polisi aramaktan alıkoyan durum nedir? Sosyal psikolog olan John Darley ve Bibb Latane görgü tanıklarının olaya kayıtsız kalmasını “seyirci etkisi (bystander effect)” olarak tanımlar ve bu durumun iki nedeninin olduğunu ileri sürer. İlk neden olaya tanıklık eden kişi sayısı arttıkça bireyin hissettiği sorumluluk duygusunun azalmasıdır yani her birey olaya başkasının müdahalede bulun-masını bekler.

    CATHERINE (KITTY) GENOVESE CiNAYETİ

    Ey bak, gözlerinden öpen bu kuşların haykırışlarına! Nakış gibi ilmek ilmek işlenen şu göklerin devlerine bir bak. Kuş olsa öpse gözlerinden sonu gelmez bulutlar. Sarsa tüm bedenini tepeden tırnağa, Sarsa milyon kere milyonlarca vakitsiz heyecanlar Ey bak Kollarında hayat bulan tarifsiz umutlara Ne denli uludur sineni saran bu sevgi. Ey düşlerinde açan bozkır çiçekleri Ey fani dünyanın solgun gözbebekleri Ey bak...

    Okan ince

    EY BAK!

    İkinci neden ise tanık olunan durumun müdahale gerektiren ciddi bir durum olup olmadığına karar verilememesidir. Duyulan patlama sesi bir silahtan mı gelmiştir yoksa bir arabanın egzozu mudur? Bu gibi durumlarda birey çevresindeki insanların tepkilerine bakarak hareket etmektedir. Düşünün ki sinemadasınız ve seyircilerden birinin “yangın var” diye bağırmasının ardından hiç kimse tepki vermedi durumu acil olarak tanımlayıp müdahalede bulunur musunuz? İpek Süeda Aslan

  • BAŞKENT KÜLTÜR- SANAT GÜNLERİ

    BAŞSAĞLIĞI Üniversitemiz önceki rektör yardımcılarından Fen Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Berahitdin ALBAYRAK hocamızı 13 Aralık’ta gerçekleşen hızlı tren kazasında ve Felsefe bölümünden Prof. Dr. Bahtiyar Yücel DURSUN hocamızı ise meydana gelen trafik kazasında kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ankara Hukuk Fikir Platformu olarak hocalarımıza Allah’tan rahmet ailelerine ve Ankara Üniversitesi camiasına başsağlığı diliyoruz

    Ankara Hukuk Fikir Platformu ve Altı Sütun Dergisi olarak tüm arkadaşlarımıza sınavla- rında başarılar dileriz

    Sizler de yazı ve şiirlerinizin ‘’Altı Sütun’’ Dergisi ya da ‘’Mahzen Fanzin’’de yayınlanmasını isterseniz , kaleme aldıklarınızı [email protected] mail adresimize ya da @altisutundergi instagram hesabımıza

    gönderebilirsiniz

    TEBRİK Fakülteler arası turnuvada 2. olan kadın basketbol ve erkek masa tenisi takımlarımızı tebrik eder, başarılarının devamını dileriz