edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ...

48

Upload: others

Post on 10-Mar-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 2: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

Başka bir dünya olduğuna yeminedebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden

çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehircaddelerinde, köy mezarlıklarının tarlalarlakesiştiği boşluklarda, çocuk parklarında ve

kurgusu boşalmış luna-parklarda, sandalyeleriters çevrilmiş meyhanelerde, okuyucuları

çoktan yokolmuş kütüphanelerin ıssızkoridorlarında gezindiğini mutlaka birilerifısıldamıştır kulağınıza. Hatta geceleyin

birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.

Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...

Page 3: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

Seyir Defteri

Madde ve boşluk arasındaki soyut ilişkininanlaşılmaz bir noktasındayız galiba. Üzerine çizgiler çizdiğimiz bir defter gibi

birikip çoğalan bir süreç uygarlık.Çizgilerin kesiştikleri noktalarda köşeler ve köşelerin arasına sıkışıp kalan bizler.

Bizlerin olduğu her yerde uygarlıkve

uygarlığın olduğu her yerde yok olup giden bizler...

Page 4: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

içindekiler

adsız harita

BARSELONA VE PERİBACALARI

sedef erkman6

Bir an aklıma doğu saraylarına da benzediği geliyorama hiçbirşeye tam olarak benzetemiyorum, bir

zamansızlık, mekânsızlık hissi var içimde, bu yapılargaliba bu dünyaya ait değil...

Kırmızı botlarımı yerleştirmiştim o izlerin üzerine,küçük geliyorlardı. Nasıl olsundu, bu izler, sonradanöğrendiğime göre, ölümü savaş bağlatan bir prensin

son bastığı yerdeki izlerdi. Yazılan tarihin izleri yani.

11

uçan hollandalı

İZLER BÜYÜKTÜ -SARAYBOSNA

halide velioğlu

yanlış pusula

EİS TEN POLİN -KENTE DOĞRU

murat gülsoy13

işte bin kocadan kendini sakınmış da istanbul, birMösyöye teslim olmuş. Ondan sonra gelsin Beyoğlu,

Nişantaşı, Osmanbey...

perili köşk

15insan bir mekân karşısında sonsuzluğun, zamanın

tarihinin esrarını düşünebiliyor. Tedirgin, ama öncesizve sonrasız bir akışı zamanın tek bir kesitinden

görebilmenin rahatlığıyla...

G-5-6 ya da HAFIZANIN ESRARLI TARİHİ

mehmet açar

sis düşleri

KARANLIKTAN KORKUYORUZ!

pınar türen19

Klostrofobisi olan kişiler kapalı mekânlarda nefesalamadıklarını, ölecek gibi olduklarını zannederler.

Yükseklik korkusu olanlar ise asla ve asla yüksek biryere çıkamazlar, çıksalar bile taş gibi donup kalırlar.

deligömleği

21 Oysa çağımızda medya dendiğinde bir gurup büyücü verahibin tek taraflı bilgi ve imaj aktarımlarını anlıyorhale geldik. Tek taraflı bu bombardıman, paranın ve

bilgi-işlemin yalanlarını bize taşıyıp duruyor sürekli.

Büyük bir savaşın içindeyiz. Birliğim saldırıyauğradı ve hepimizi vurdular. Önce beni ölü sanıpölüleri yükledikleri bir kamyona koydular. Asıl

burada ölüyordum.

23

mezartaşları

ALTIN YÜZÜK

ergun kocabıyık

ZİL, ŞAL VE GÜL...

bedirhan muhip

Page 5: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kutupyıldızı

24 Yorgun bir istanbul şarkısı söylüyor dudaklar.ADINDAN DA ANLAŞILDIĞI GİBİ

BU BİR VEDA TÜRKÜSÜ

selçuk akman

DENEYSEL ONTOLOJİ-laboratuvarda bir evren yaratmak-

adnan kurt

kara göründü

27Çeşitli amaçlar için 1948'de von Neumann'ın

öncülük ettiği bu matematiksel yöntem,bilgisayarlarla birlikte, insana yeni bir olanaktanıyordu: KENDİ EVRENİNİ YARAT!

üstü çizilmiş kişiler

BİZ.. ORADA...

33Hepimiz

Bu şehri bu şehir yapan bizden baskasıymışcasınaYıkılmış surların etrafında dört döneriz

-"İNSAN" nedir? Ey gökleri devrisen Marduk.

deja vu

35ENUMA ELİŞ

'Bir Zamanlar Yukarılarda'

sadık türksavaş

aytutulması

37"TANRIM AFFET BENİ"

murat gülsoy

Civa ve fosfor kayıp geçiyor rüzgarla, kapınınönündeki arabamın camları gittikçe buzlu, Zühal'in

şehrinde yabancılık gittikçe fazla. Bu defayalnızlığının yoğunluğu gölgeliyor yağmurların

yarattığı delikanlıyı.

şeytanminaresi

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI-bölüm 1-

nejat aks oy41

Uluslararası şirketler kendi ülkelerinde yapamadıklarıkirli üretimlerini kontrolsüz ve ucuz işçili üçüncü

dünya ülkelerinde yapmakta, reklamlarıyla, destek vebağıslarıyla bu ülkeleri kontrol altına almak için

uğraşmaktadırlar.

-başka bir dünya

42Elinde olsa ütopyalarının peşinde herkesi sürüklemekisterdin zaten. Gizli gizli bütün amacın buyken, bizi

suçlamak niye? Gördün mü, sen de en az benim o kadarzorbasın.

KÂBUSNAME -2.BÖLÜM

kaan yazıcıoğlu

nazlı ökten

Page 6: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

adsız harita

BARSELONA VE PERİBACALARI

sedef erkman

Sokaklarında yürüyorum Barselona'nın.Ağaçlar, binalar, parke taşları, hep birlikteterliyoruz, hava sıcak. Güneşin sarı ışığı altındaşehir canlı, neşeli, hatta pervasız. Avrupakentlerinin soğuk modernliğine, kendinibeğenmiş görüntüsüne rastlamıyorum. FakatBarselona bir Akdeniz kenti de değil. Zatendenize sırtını dönmüş, hemen arkasındayükselen tepeye bakıyor. Kendine özgü bir yerburası. Sanki kendiliğinden oluşmuş. Sankiorganik, nefes alıyor, deviniyor. Hiçbiryapaylık, hiçbir zorlama sezilmiyor. Resmibinalardan lokantalara, tiyatrolardan sokakaralarındaki küçük evlere varıncaya dek sonderece gelişmiş bir estetik beğeni kendini herköşede her ayrıntıda hissettiriyor. BurasıMiro'nun Dali'nin, Picasso'nun şehri. Hepsininburalı olması tesadüf değil, diye düşünüyorum.Sanat ve estetik her yere sinmiş.

Bir köşeyi dönüyorum ve bir apartmanlayüzyüze gel iyorum. Daha önce hiçrastlamadığım bir tarzda yapılmış, sanki birapartman değil, bir heykel. Kaldırıma inensütunları fil ayaklarını çağrıştırıyor hemen;balkon demirleri ise maskeleri. Apartmanınbacalanna bakınca daha da şaşırıyorum, bacalargerçek birer soyut heykel. Binanın cephesi düzdeğil, sokak boyunca dalgalara dalgalanailerliyor. Evet, hiç şüphe yok, bu bir heykel!Ama apartman biçiminde yapılmış.

Yürümeye devam ediyorum, şaşkın. Birkaçyüz metre sonra benzer bir b inaylaçarpışıyorum. Aynı yumuşaklık, aynı doğallık.Taşın bu denli yumuşak görünebileceğini hiçdüşünmezdim diyorum kendi kendime. Bu kezdayanamayıp binanın avlusuna giriyorum.İçeride sanki başka bir zaman akıyor. İlkbakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik birkilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunlarınhepsinden parçalar var çünkü. Apartmangirişinin tavanı bir mağara gibi girintili çıkıntılı.

Av luya açılan kolonlar gotik bir kiliseyiandırıyor, merdiven trabzanlan ise bir dinazorunomurga kemiği gibi. Ve bütün bina bukarışıklığa rağmen inanılmaz bir bütünlük veuyum içinde, masalsı bir ülkeden çıkıpgelmişçesine öylece duruyor. Bir an aklımadoğu saraylarına da benzediği geliyor amahiçbirşeye tam olarak benzetemiyorum, birzamansızlık, mekânsızlık hissi var içimde, buyapılar galiba bu dünyaya ait değil...

Kim?

Antoni Gaudi, 1869 yılında, 17 yaşındaykenm i m a r l ı k okumak üzere Barselona'yageldiğinde, bu şehre damgasını vuracağını veeserlerinin önemli bir kısmını burada yapacağınıherhalde bilmiyordu. Mimarlık okulunda çokparlak bir öğrenci değildi, daha doğrusu 19.yüzyılın mimari normlarına uyan birisi değildi.Nitekim mimar Gaudi, mesleğinin ilk yıllarında,o günlerde Barselona'nın gitgide gelişen vezenginleşen bir şehir haline gelmesiyle ortayaçıkan ve sanata büyük ilgi duyan bir kesimin desayesinde, çevresindeki örneklere hiçbenzemeyen binalar çizmeye başladı. Gotikmimariden, doğu ülkelerine özgü yapılardan,zengin Katalan sanatından ve doğadanetkilenmişti ama yapıtlarında bu tarzlardan hiçbiri yalın halde görünmüyordu. Gaudi kenditarzını arıyordu. Doğadan esintiler taşıyan,organik ve renkli bir tarz. Çimento gibi yapayelemanlardan özenle kaçındı. Taş, seramik gibidaha doğal malzemeleri tercih etmesi eserlerininyumuşak ve doğal görüntüsünü sağlamaktabüyük etken oldu.

Tasarladığı herşey işlevseldi. Apartmanlar,kırevleri, piskopos malikaneleri, parklar yaptıama eğer mimar olmasaydı muhakkak heykeltraş

Sagrada Familia, GAUDl »

6

Page 7: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 8: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 9: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

adsız harita

Bir rivayete göre,Gaudi hayatının bir döneminde

Anadolu'ya gelmişve

Kapodokya bölgesini gezmişti.Bu, hiç bir zaman

doğrulanmamış olsa da, bazıeserlerinde, onun peribacalarınıgörmüş olduğuna dair izler de

yok değil.

ya da ressam olurdu. Herşey işlevsel ama hepsibirer sanat eseri, birer anıt. Çok yönlü birtasarımcı olarak sadece binalar yapmaklakalmadı, iskemleler, masalar, koltuklar,şömineler, sokak lambaları, bugünün modadeyimiyle "şehir mobilyaları", demirden bahçekapıları çizdi. Binalarının iç dekorasyonunukendisi yaptı. Barselona'nın dört bir yanı onunyapıtlarıyla doldu, her köşede bir ev, bir kapı,bir lamba, bir bank. Barselona, buram buramGaudi kokuyordu.

Sagrada familia

Gençliğinde züppe zevkleri olduğu vegünügününe yaşamaktan hoşlandığı bilinenGaudi, hayatının son dönemini büyük bir kiliseyapmaya adadı. İnşaatı halen devam eden bukilisenin, birçok yeni tarzın habercisi olacağımsanıyordu ama yanıldı. Bütün birikimlerini bukilise üzerinde yoğunlaştırdı. Gerçekten detamamlanmamış olmasına karşın Barselona'nınbirçok yerinden görülebilen bu kilise, muhteşemgörsel etkisinin yanısıra kilise mimarisindetürünün tek örneği olarak kabul edilebilir. Birrivayete göre, Gaudi hayatının bir dönemindeAnadolu'ya gelmiş ve Kapodokya bölgesinigezmişti. Bu, hiç bir zaman doğrulanmamış olsada, bazı eserlerinde, onun peribacalarını görmüşolduğuna dair izler de yok değil.

Gaudi, yarattığı tarzın yeniliğine rağmen birteorisyen değildi. Gerçek anlamda, takipçileriniyaratacak bir ekol de oluşturmadı. Mimarlıkyaşamının ilk yıllan hariç fazla yazılı dokümanbırakmadı. Yapıtlarının ruhuna uygun birbiçimde inşaatın her aşamasına nezaret eder,fikirlerini o anda geliştirir ve mekan, doğa veuzay hakkındaki o eşsiz içgüdülerini kullanarakeserinin yükselişini izlerdi. Bazıları onu ArtNouveau akımının bir temsilcisi olaraktanımlasalar da Modernizm'in belki de ilkhabercisiydi o, ama Gaudi söz konusuolduğunda belirli bir tarzdan söz etmek ne denlizorsa onu bir ekole yerleştirmek de o denli zor.O kendinden önceki yüzyılların birikiminikullanarak kendi üslubunu yarattı ve hiçkimseona benzeyemedi.

« çatı tasarımı, GAUDİ

9

Page 10: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 11: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

- uçan hollandalı

İZLER BÜYÜKTÜ-saraybosna-

halide velioğlu

yeni bir ülke bulamazsınbaşka bir deniz bulamazsın

bu şehir arkandan gelecektirKavafis

O şehre hatırlayabildiğim ilk yolculuğumudört yaşındayken yapmıştım. Annem ve benkarlı, soğuk bir kış mevsiminde onunmemleketine gitmiştik; Saraybosna'ya.

Tramvay ve teleferiklerle renklenen şehirgezint i ler imizi , seher vakti anneminarkadaşlar ına kahveye g i tmeler imizihatırlıyorum ençok bu ilk ziyaretten. Bir de oizleri... Ayakizlerini.

Kırmızı botlarımı yerleştirmiştim o izlerinüzerine, küçük geliyorlardı. Nasıl olsundu, buizler, sonradan öğrendiğime göre, ölümü savaşbaşlatan bir prensin son bastığı yerdeki izlerdi.Yazılan tarihin izleri yani. Bir çocuğun, üstelikkız çocuğunun ayaklan neydi ki bu izlerüzerinde!... Olsa olsa bir oyun, şakacı biroyun.

Tarihle böyle tanıştım diyebilirim ve bende hepöyle kaldı; büyük erkek izleri gibi...

O şehirde zamanla başka izlerle de karşılaştım,tarihi yazılmaya değmeyen... Ayaklarım bu kezbir kilimde gezindi; büyükannemin dokuduğukilimin desenlerinde... Bir ağa, kilim dokuyankızının eline, bir de artık kendinin olmayantarlalara efkarla bakar olmuştu. Rejimdeğişmişti. Aynı ağanın kardeşi Çanakkaleiçinde vurulmuş, ancak ağaya kalırsa ölmedenmezara giren kendisi olmuştu.

Ağa ölmeden girdiği mezarında kızı elindenyaşayadursun, kısmetler kapıdan dönerolmuşlardı. Ne ağanın kızından olası vardı, nede kızın evlenesi.

Neyse, bir fırıncı ile evlendi sonunda Zühre,Saraybosna'ya gelin gitti. Bu kez önündeki halıdeğil ekmek tezgâhıydı. İşçilere yemekyetişecek; mutfak tezgâhıydı. Hayat bir tezgâhmıydı?

Saraybosna 1945, Zühre kayınbiraderi ile birlikte

Zaman savaşı gösterdi yine. Erkekler savaştı,kadınlar taşıdı-tabii ki cephane- Zühre ekmek veyemek tezgahlan arasında karnında bir bebeklekarşıladı savaşı. Bir hastane bahçesinekurşunlamak üzere dizdiği kadınlara son andabahşetti çocuklarını Alman Subay: annemdoğdu-savaş burcunda, çiçek adında-.

11

Page 12: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

uçan hollandalı

Adını, bilir gibi başka memleketlere gelingideceğim, öyle koydular: Yasmina-Yasemin-.

Zühre'nin çamaşırı yemek ve ekmektezgâhları kalabalıklaştı. Çocukların çoğu kız,biri erkekti. Çocuklar umuttu, çiçekti ama ençok da emek... Çamaşırların nasıl asılacağınıöğretti Zühre Yasemin'e -aynı boylar ve aynırenkler yanyana. Zorlu bir kombinasyonsorunuydu bu, mahalle kadınlarınca yakındanizlenen- İzlenen yalnızca çamaşır estetiği değildielbet...

Fırıncının ölümü büyük kızının -umutların enbüyüğünün- Katolik Hırvat'la izdivacındanoldu. Sıradaki kız, savaş burcunda, çiçekadında olanı uygun görülen ilk talipleevlenmeliydi.

Utangaç sevdalan, istasyonda son vedalan veyüreğinin açılmadık onlarca kapısıyla yola çıktıYasemin. Yol önce uygun bir koca oldu. Sonragöç... İstanbul.

60'lar Yugoslovya'dan Türkiye'ye "en son"toplu göçün yaşandığı yıllar. İnsanlar tarih vedin birliğine biraz, biraz da göreceli fırsatlarülkesine gittiler. Her aileden Çanakkale'de yada Yemen'de ölen bir dede vardı başlarını diktutmaya yarayan. Söverken ve severken başkadil kullandılar, sokakta başka. Resmi dilTürkçe'ydi; o da şiveli. Kimi herkestenmüslüman, kimi herkesten Türk, kimi herkestensolcu oldu; zamana ve yaşa göre... Kimiherkesten zengin.

Göçmenler için geldikleri yere uyumsağlamak herşeyden önemliydi. Uyum içinharcanan çaba nerelerden çalındı? Bazen geçmişhusumetlerden, bazen gelecek beklentisinden,bazen de o çok özel zamanlarda söylenen çoközel şarkılarda akan birşeylerden. Kayıpgeçmişin kayıp aslında kayıp memleketolabileceği zamanla anlaşıldı. Yeni bir memleketbulmak da bir ömre kah sığdı, kah sığmadı.

istanbul bir kadın, bir anne, bir dul oldu;Saraybosna çocukluk ve gençlikken. Yaseminihoşgördü yeni aşıklara hiç de ihtiyacı olmayangüvenli bir edayla. Bu mesafe, telaşsızlık güçlübir dostluğa dönüştü zamanla. Yasemin "bizimburada" diyordu artık İstanbul'dan yazarken.

"Siz-biz" oldu farklı coğrafyalarda yaşayankardeşler, "Siz" diyordu bir keresindeYasemin'in kardeşi 70'lerin sonunda, "ne çok

12

politika konuşuyorsunuz." Onlar politikacılarınişi olduğunu düşünüyorlardı politikanın"birlik-beraberlik" ve "Tito'nun yolundanayrılmama" yeminleri onları "Müslüman" gibiuzun süre etnik belirsizlik barındıran bir kavramıresmi kimliklerinde taşımaya razı etmişti.70'lerde böyle düşünenler için de 90'lardakisavaş "bir gecede" çıkmıştı.

İstanbul-Saraybosna nasıl birbirinin içinde vedışındaysa bir kadının ve bir imparatorluğuntarihinde, içindeki bir noktadan paralel ya da dikçizemiyorsunuz hiçbir doğruya. "Savaştanöğrendiğim" diyor aynı zihniyet, "bir çuval un,bir çuval şeker v ebirkaç teneke yağıbulunduracaksın hep". Çünkü, "Savaş birgecede çıktı".

Nasıl oldu da onca senenin birliket yaşamışlığıSırp-Hırvat,. Müslüman kimliğinin üzerindeBoşnak'lık, Bosnalı'lık öneleyemedi olan biteni-Yoksa ortak olan "şeyleri" tüketmek miydi? dahaiyi yaşama, daha çok tüketmeye duyulan özlemmiydi? Sırp ve Hırvat'lar yurtdışı/içindeörgütlenirken din -millet temelinde,Müslümanlar birlik-beraberlik yeminlerine nasılbu kadar güvenebildiler?

Şimdi bombalar düşüyor bir imparatorlukşehrine, insanlar ve değerler üzerine. Neyinadına olduğunu söylemesi güç bir yerdebuluyorsunuz kendinizi; cephede. Bir kütüphaneyanıyor Avusturya-Macaristan'dan kalma;kağıtlar uçuşuyor şehrin dört bir yanında. Bircaminin kül ve dumanları karışıyor kağıtparçalarına. Saraybosna göklerinde çan ve ezansesleri birbirine karışmıyor... Soğuk, silah, birde neden arayan zihinler karışıyor.

Şimdi şarkılar orada savaşı söylüyor, çocuklarsavaş oynuyor sığınaklarda, sokaklarda kadınlarsabır örüyor, ırzlarına geçiliyor... dışarda savaşvar.

Ayaklarımı yerleştiriyorum izlerin üzerine...Ölen her insanın son bastığı izler üzerine veizler büyük geliyor... Yazılanı da,yazılmayanı da tarihin artık birşeysöylemiyor. Bir şehir, insanlar, insanlıkbombalanıyor.

not: ayaklarımız bu kadar küçük müdür sahiden?

Page 13: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

yanlış pusula

EİS TEN POLİNkente doğru...

murat gülsoy

Buz gibi bir karanlığın içinden Ortaköy'esavrulan yıllardı lise. Ülkenin dört bir yanındantoplanmış genç delikanlı ların uykulugözkapaklarma doğardı sisli boğaz güneşi. Birsaray eskisinde okumanın ne demek olduğunuanlamadığımız zamanlardı. Bizler için de korkuluve mide spazmı yaratan bir mekandı o saray.

"Geleceğin aydınlarını saraylarda yetiştirmeyidüşleyen bir liderimiz vardı" derdi Edebiyathocamız. Derdi de anlar mıydık? 1876 yılımızilkyazında Abdülaziz'in kendini öldürdüğüFeriye Yalı Saray'larının denize nazır bir sınıfındayarım kulak mı dinlerdik? Bilmiyorum. Fakatbildiğim şu ki bu saraydan bozma liseleribozdurup otel yapma fikri gündeme geldiğindezaten aydınlar devletle mahkemelikti ve ne de olsaVahdettin de aydındı. Mustafa Kemal'e "bumemleket sizden çok şey bekliyor" diyen yesürgünde hep soylu bir Osmanlı olarak sönüpgiden Vahdettin.

Oteller kentine dönüşmek... Neden ve nasılı birtarafa bırakırsak; bir bacasız fabrika hayaletininüzerimizde dolaştığı açıkça hissediliyor. Nelerigetirip, neleri götüreceği bilinmeyen bir denklem.Bilinen şu ki -her ne kadar Osmanlı'nın sondöneminde batıya yaklaşmak için bilmemhangisarayın kopyası olarak tasarlanmış olsa da- omükemmel Dolmabahçe Sarayı'na darbe vuraneşsiz bir şehircilik planının gereğince yanıbaşınabir stadyum konuşlandırılmasından sonra, sondarbe de SWISS OTEL'den geldi. Binyıllarboyunca dünyanın en önemli kenti olan İstanbul,son üç yüzyıldır başımızın püsküllü belasıbatılılaşma sürecinden en çok yara alan yerherhalde. Haydarpaşa'yı düşünün. Birzamanların köyden kente göçün ilk durağı olarakhayal perdesini süsleyen meşhur merdivenlerdençıkarken başınızı kaldırdığınızda neden ve hangizihniyetle oraya dikildiği anlaşılamayan bir AlmanMimarisi ile burun buruna gelirsiniz. Türkler'inİstanbul'u işgalini geciktiren önemli bir psikolojikbaskı aygıtı olarak dimdik ayakta kalabildi

Haydarpaşa. Ya Beyoğlu'na ne demeli?Kompradorların kravatlı piyasa yaptığı ah ogüzelim eski Beyoğlu? Beyoğlu'nun efsanesiniyaratan biraz da I. Dünya Harbi sonrası yıllar değilmi? Artık Cumhuriyet kurulmuş, vatan çelikraylarla baştanbaşa kaplanmış; bir atılım birheyecan fırtınası. İşte o heyecan sırasında bizlereverilmiş Feriye Yalı sarayları. Lise olsun diye. Biryandan da -1936 yılıydı galiba- yabancı mimarlargetirtilmiş Fransa'dan, Almanya'dan... HeleMösyö Prost getirilmiş ki dünyanın en önemlim i m a r l a r ı n d a n . Roma ödülü almış.Kazablanka'yı, Rabat'ı falan düzenleyen adam.Ve Mösyö Prost'un İstanbul için ürettiği projelerneredeyse 40 yıl uygulanmaya çalışılmış. Eh1936-40 yıllarında istanbul'da müsait. Nüfusutüm Türkiye'nin nüfusundan daha yavaş artıyor.Mösyö Prost da bir yerde haklı; İstanbul'unnüfusu olsa olsa 800 000 olur diyerek planlamış.Nerden bilecek 1950'lerin neler getireceğini.Buraya kadar herşey güzel. Türkler'in ençokbarındığı Üsküdar, Fatih, Sultanahmet gözdendüşerken (aman Mösyü Prost'un hakkınıyemeyelim, kendileri Sultanahmet, Eminönümeydanlarını özenle, tarihi eserleri korumakniyetiyle tasarlamış) Beyoğlu parlamayabaşlayacaktır. Bunlar mesele değil. Asıl sorunHaliç'te. Haliç kıyılarını sanayiye tahsis eden deMösyö Prost! Yani İstanbul'un belki de dünyanınen güzel ve ilginç yerlerinden birini orta ölçeklisanayiye tahsis etmek olsa olsa saflıktır. Fakatuzmanımızın işi bilmeyen bir laz müteahit olmadığıda açık. İşte bin kocadan kendini sakınmış daİstanbul, bir Mösyö'ye teslim olmuş. Ondan sonragelsin Beyoğlu, Nişantaşı, Osmanbey...

Söyleyin Allahaşkı'na kimindir Beyoğlu? Kiminellerine geçmiş, kimden ve ne adına kurtarılmakta,bu sorular hep karanlıkta kalmakta. Ve karanlıktabir tek (hayır kaynak yapan adam değil) kırbaçlı birüniforma var. Siz yine de kravatsız dolaşmamayaözen gösterin Beyoğlu'nda, eski güzel günlerdekigibi.

13

Page 14: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

yanlış pusula

istanbul, 1936

Çoğunlukla yaşanılan mekân üzerine fikirüretmek mekânı yaşayanlara değil de çok küçükbir topluluğa kaldığından, atı alan Üsküdar'ımutlu azınlığın eski köprüsünden yüz keregeçiyor, üstelik köprü görevlisini tek-çiftoyununda bir kaç yeniyor da neden sonrauyanıyoruz.

Batı mimarisi veya kültürünün üzerimizdeki gizliemellerini bir tarafa bırakıp daha geneldüşünürsek yaşadığımız mekânların nedenkorkunç olduğu sorusu düşüyor akla.

Neden tüm "resmi daire"ler, "okul"lar,"kışla'lar, "hastane"ler korkunçtur? Evet neden?Birkaç misyoner mektebi dışında güzel bir yere,özenilerek yapılmış, insanın kendini içinde iyi vemutlu hissettiği, günün değişik saatlerine ait ışıkve mevsimlerle flört eden kaç okul vardır, birdüşünün. Kendi okuduğunuz okulları aklınızagetirin. Grinin çeşitli kirli tonları üzerine üslupdenemesi yapan bir kötü devin elindençıkmışçasına çirkin; o sevimsiz sınıfları,koridorları, merdivenleri, penecereleri, kapılarıdüşünün. Çoluk çocuk sahibi olsanız da bir geceansızın Coğrafya veya Kimya'dan sözlüyeçekileceğiniz o kara tahtayı dü-şünün. Siziküçü-cük bir atom haline getiren diğer devletdairelerini; kışlaları düşünün.

Aslında tüm bumekânların in-sanların üzerindeyaratmaya ça-lıştığı hayali çekiçgücün varlığınıanlamak içinFoucault olmayagerek yok. Sa-dece yaşamakyeterli. Adımadım içine yuvar-lanmak zorundakaldığımız bumekânlar büyük-lerin küçüklerehayat mektebi de-dikleri o büyükyaşam pratiğininsahneleri.

Denizde damla,şehirde insan

benzetmesini yaşamak için ille de bu sevimsizyerlere gitmemiz gerekmez. Trafiğin içinde sıkışıpkaldığınızda veya sinemanın koltuklarından birinemini minnacık bir birey olarak oturduğunuzda, yada bir halk kütüphanesinde kitaplara dokunmanızıengelleyen ipe takıldığınızda hep aynı "bir hiçolma" duygusu değil mi hissedilen.

Ben "şehrin insanıyım, şehrin"; ıslak caddelerin,neonların, renkli ilan panolarının, lüks arabaların,cicili bicili vitrinlerin, mini eteklerin, briyantinlisaçların insanıyım da diyebilirsiniz. Doğrudur,aynalı percerelerinde pamuk pamuk bulutların,mavi göklerin yansıdığı gökdelenler, vemükemmel kavisler çizen köprüler, üzerinde yağgibi kayalar asfalt otobanlar ve güzel bulvarlar,dükkanlar, pazarlar, ışık renk ve karmaşa da bizleriçindir çoğu zaman.

Nasıl olmasın ki tüm olup biten 19. yüzyıldan beriinsan denilen o soyut gücün yaratısı. İçinde kirlikirli hesapların, çalınıp götürülen tapmakların,neredeyse sarayların bahçesine kurulanstadyumların, otomotiv sanayii için genişletildikçeiçinde sıkıştığımız caddelerin, kapısında"köpekler ve parasızlar giremez" yazmasa dagirilemeyen sokakların, otellerin, binalarınolması, gerçeği değiştirmiyor.

Herşeyin bir çizgiyle başladığı gerçeğini.

14

Page 15: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

perili köşk

G-5-6 YA DA HAFIZANIN ESRARLI TARİHÎ

mehmet açar

Uykunun dayanılmaz, karşı konulmazcazibesine kapılıp, temiz kokulu çarşaf venevresimlerin içinde kaybolup gittiğim birgeceydi...

Rüyamda... Akşamın alacakaranlığı. Neredengeldiğimi bilmiyorum. Ama bir amacım var. Birkız arkadaşımı evinden almak. Ev, bir apartman.İzmir'de geçirdiğim çocukluğum sırasında bir yılfalan oturduğumuz o büyük, iki kapılı 60 daireliapartmana çok benziyor.

Birinci kapıdan içeri giriyorum. Burası birsinema salonu, içeride bir Fransız filmigösteriliyormuş. Bunu, liseden tanıdığım bir kızarkadaşım açıklıyor bana. "Film başlamak üzere"diyor telaşla. Fuaye bomboş. Arkadaşım "herkesiçeride" diyor, "herkes birbirini tanıyor, az önceseni de konuştuk, Mehmet nerde, o bu filmikaçırmazdı" dedik. Bunlara benzer ya da buanlamlara gelecek şeyler anlatıyor ve ekliyor:"Seni özlemiştik Mehmet, çıkışta beraberolalım". İçeride lise ve üniversite yıllarındantanıdığım bir sürü arkadaş... Ama evinden almamgereken bir kız arkadaşım var, adı Gülnaz. "Benbir arkadaşımı alıp yetişirim filme. Zaten o da yantarafta oturuyor"Apartmanın öteki kapısındayım. Büyük bir kapı.

Giriş karanlık. Tam karşımda eski tip, devasa birasansör. Giriş kalabalık. Herkes tanıdık.Asansöre on beş kişi falan giriyor, ben dışarıdakalıyorum. Tek başıma. Asansör gidiyor, hem dekapıyla beraber. Ardında bir boşluk bırakarak. Oloş boşluğa doğru ilerliyorum. Açık bir kapınınardında bizim lisenin arka bahçesi var. Dışardaakşam, bahçede ise gri bir kış günü. Güneşsiz,bulutlu. Bahçe ıpıssız. Ürperiyorum. Geridönüyorum, kapıdan.

Gülnaz'ı bulmalıyım. "Beni evden al" demiş veapartmanı tarif etmiş olmalı. Ama ben de evinnumarasını unutmuş olmalıydım ki zihnimdehangi kata çıkacağıma dair kesin bir bilgi yoktu.Daha doğrusu iki rakam dolaşıyordu zihnimde, 5

ve 6.Asansör geri dönmüyor. Apartmanın girişindeki

o geniş ve karanlık boşlukta tek başımayım.Birden merdivenleri görüyorum, karanlıkmerdivenleri. Dar. Böylesi bir girişeyakışmayacak kadar dar; küçük ve sıradanmerdivenler. Çıkıyorum.

Birinci kat. Beş altı metre uzunluğunda, bir metregenişliğinde bir koridor. İki uçta da birer kapı.Asansör kapısına benzeyen hiçbir şey yok.Kapılarda numara yok. Belki var, ama bengöremiyorum, çünkü ışık yok. İkinci kat. Aynıgörüntü. "Şu halde" diye düşünüyorum, "üçüncükattaki dairelerin numarası 5 ve 6 olmalı".

Üçüncü kat. Aynı görüntü ve kapıların biri açık.İçeriden orta yaşlı, şişman bir kadın elinde kömürtenekesiyle çıkageliyor. "Pardon" diyorum, "benGülnaz'ı aramıştım". Kadın doğrulup banabakıyor ve ürpertici bir kahkaha içinde, "Yukardayukarda" diyor... Utanıyorum, ama son ve küçükbir soru: "Acaba hangi daire?" İlkinden degürültülü bir kahkaha. "Çık, çık bulursun. Meraketme". Çıkıyorum hemen ve karşı daireninkapısının açıldığını duyuyorum. Kadın ben yukarıçıkarken yüksek sesle, gülerek konuşmaya devamediyor: "Bak Gülnaz'ı arıyormuş? Bu kaçıncıallahaşkına".

Utanç içinde çıkıyorum merdivenleri amahayretle farkediyorum ki dördüncü kata bir türlüulaşamıyorum. Oysa en az iki üç kat çıkmışdurumdayım. Üstelik yine asansör kapısı yok.Sonra, çıplak bir ampulün aydınlattığı küçük vepis bir boşlukta buluyorum kendimi. Merdivenlerartık bitmiş durumda.

Ve bir kapı. Alelade, tahta bir kapı. Açıyorum.Karşımda upuzun bir koridor. En azından ellimetre, yerler halı kaplı. Beş yıldızlı bir oteldeyimsanki. Kapıdan içeri giriyorum. Solumda da birbaşka koridor. Zihnimde az önce dışarıdangördüğüm binanın bir planını çıkarmayaçalışıyorum. Sol tarafta bir sinema salonu. Sağ

15

Page 16: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

perili köşk

tarafta ilk dört beş kata çıkmayan büyük birasansör. Yine sağ tarafta, karanlık, darkoridorlarda altı ayrı dairenin kapısı. Ve yine sağtarafın beşinci ya da altıncı katında bütün binanınuzunluğuna eş değerde koridorlar ve sayısız kapı.Demek ki, üçüncü kattaki kadın, asansörübeklemeyip yanlış yerden çıkmama gülmüştü.İçimde, "Niye asansörü beklemedin ki Mehmet.O zaman Gülnaz'ın nerede oturduğunu dahaçabuk öğrenirdin" diye bir pişmanlık. Ama içimrahat. Şimdi tüm binaya hakim hissediyorumkendimi. Kapıların önünde 100'lü numaralar var,tıpkı otellerdeki gibi. Şu halde önce 500'lü, sonrada 600'lü numaraların olduğu kata bakacağım.Ama önce asansörü bulmalıyım, ya damerdivenleri...

Yürümeye başlıyorum, koridorda.Gerisini nasıl anlatabilirim ki... Asansörü de,

Gülnaz'ı da bulamadığımı; binanın zihnimdeçıkarttığım planlarının hiç bir anlamı ve geçerliliğiolmadığını; her kapının geçmişimdeki farklı birmekâna açıldığını (ilkokuldaki bir sınıf, lisedekitiyatro salonu, üniversitedeki bir kulüp odası,yıllar önce taşrada oturduğumuz bir evin salonuve benzerleri) ve her mekânda lise ve üniversiteyıllarından tanıdığım çeşitli arkadaşlarımla garipkarşılaşmalar yaşadığımı ve belirli bir süre sonrakaybolduğumu söyleyebilirim belki.

Sonra bir çıkış ararken yine lisenin arkabahçesine çıktığımı, orada pırıl pırıl bir yazgüneşinin altında, tanıdığım yüzlerce insanınkatıldığı bir açık hava partisi verildiğini, o partidebenle sevişmek isteyen genç ve güzel bir kadınlatenha bir köşe ararken havanın karardığını, gençkadını bir çalının arkasında yitirdiğimi, geriyedöndüğümde lisenin arka bahçesini bomboş veıpıssız bulduğumu, ortalıkta şaşkın şaşkındolaşırken, nöbetçi öğretmenin beni bulup, "Busaatte burada ne arıyorsun, doğru yatakhaneye"demesini, ondan korkup kaçarken havanın iyicekarardığını ve acı içinde kendi kendime "Gülnaz,5, 6" dememi de anlatabilirim belki.Karanlık. Gülnaz, 5, 6. Gözlerimi açıyorum.Odamdayım.Şimdiki zamana geldikten, şimdiki zamanınşuuruna ışık hızıyla ulaştıktan sonra şunlarıdüşünüyorum: Unutmamalıyım bu rüyayı.Kendime defalarca anlatmalıyım. Yarın sabahunutmamak için şimdi kalkıp bir sigara içmeliyim

ve defalarca rüyayı düşünmeliyim, rüyayıhafızama kaydetmek için.

Çok şükür yataktan kalkacak gücü buldum o kışgecesinde, ve bu rüyayı unutmadım. Ertesi gecehayli uzun bir versiyonunu, hiç bir yorumyapmadan hemen günlüğüme geçirdim. Bir ertesigece de küçük bir yorum denemesi yaptım: "Oapartmana girdikten sonra, geçmişimin bütünmekânlarını dolaşırken niye bir çıkış arıyordum?(...) Mekân herşeye hükmediyordu. Zamanınakışına, mevsimlere ve insanlara. Zamandurmuştu. Hafızadaki mekânlar kendi zamanlarıve kendi insanlarıyla çıkıyordu karşıma."

Önceleri rüyadaki labirent meselesi üzerindedurmuştum. Zihnimdeki üç ayrı kodla (Gülnaz, 5ve 6) bir hedefe ulaşmaya çalışıyor amakayboluyordum.

Sonraları "bu bir hafıza apartmanı" dedim.Şimdiki zamanıma açılan bir kapı ararken kendigeçmişimde kayboluyordum.

Çok sonraları, apartmandaki "zamansızlık","durgun zaman" ve "kendi içinde helezonik olarakdönen zaman" fikrine takıldı aklım.

Çok daha sonraları, G-5-6 kodlarının şimdikizamanın değil, rüya dışındaki reel hayat dediğimizdünyanın kodlan olduğunu; apartmanın da sonsuzbir spiral biçiminde dönen bir iç zamanınyansıması olduğunu düşündüm.

Çok daha sonralarından sonra, rüyadakimekânlarla asılları arasındaki benzerliği zihniminuydurduğunu da düşündüm, ama bu düşünceninönemsiz olduğunu anlamakta gecikmedim. Ne varki, bu önemsiz düşünce mekân, hafızailişkilerinde iki ayrı özellik olduğunu öğretti bana.Birincisi, sadece hatırlamak, ikincisi ise mekânınhafızada bıraktığı iz. Tıpkı zamanın bıraktığı izgibi...

Bu iki iz, iç zaman denen spiralin içinde dönüpduruyorlar. Mekânın ve zamanın hafızadabıraktığı iz nasıl bir şey? Bence bu bir duyu biçimi.Ama altı duyu biçimiyle de açıklanamaz. Yedincibir duyu belki de...

Bu iki iz bir hatıranın iki ayrı koordinatı gibi.Mekân somut bir koordinat, bir adı var. "Liseninarka bahçesi" gibi... Zamanın koordinatının dabelki bir adı var, sözgelimi "Lise yıllarında birkıştı, güneşsiz bir öğleden sonraydı"...

Lisenin arka bahçesinde yaşanan sonsuz sayıdagüneşsiz kış öğleden sonralarının hiç biri

16

Page 17: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 18: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

perili köşk

birbirinin aynı değildir. Zihindeki yaşanmışlıklarıo anların hepsine ayn bir kod verir. Sadece vesadece yedinci duyuyla hissedilebilen,"tadılabilen" bir kod.

Mekân, hatırlama eyleminin en huzur vericiöğesi gibidir. Arna şimdi artık şunusöyleyebileceğimi sanıyorum: Bir mekândayaşanmış sayısız "an'ların hafızada bıraktığı iz,ancak zaman öğesiyle ya da daha doğru birdeyişle zamanın bilinciyle bir iz olabiliyor.Yoksa, mekân bir iz bırakamıyor hafızada, sadecebir tanımı ya da adı olabiliyor.

İnsan bir mekân karşısında sonsuzluğun,zamanın tarihinin esrarını düşünebiliyor.Tedirgin, ama öncesiz ve sonrasız bir akışızamanın tek bir kesitinden görebilmeninrahatlığıyla... Sözgelimi, bir tepeden ÇanakkaleBoğazı'na bakıyorsunuz ve yüzyı l lardırinsanların gelip henüz yerleşmediği "insansızdoğa"ya bakıp ürküyorsunuz. Sonsuzluk hissi...

Gökova'daki batık kente ise bir turist gözüyle,piyasa müziklerinin çaldığı motorlu bir teknedenbakıyorsunuz. Sonsuzluk hissi falan yok. Akşampansiyona dönüp sivrisinek ilacını sıkıpuyuyacaksınız. Sonra İstanbul'da "batık kentigördün mü?" diye anlatacaksınız birilerine, yenibir gofreti tattın mı der gibi. Böyle bir teknegezisinden sonra batık kentin hafızamda bıraktığıiz, yakıcı bir güneşin altında sevimsiz bir tekneninsevimsiz bir kalabalığın içinde herkes gibi suyunaltındaki batık kent görüntülerine bakmamdır. Birde deniz kestaneleri tabii. Tekneciler "kestaneleredikkat, ayağınıza batabilir" diye sürekli uyarıpduruyorlardı.

Kısaca bir mekân, yaşanan zamanın bilincindenayrı düşünülemez. Bıraktığı iz de öyle. Kağıtüzerinde çok zekice öne sürülmüş bir düşüncedeğil. Ama derinine indiğimizde çok şey çıkıyorkarşımıza. Fotoğraf, sinema ya da videoyapelikül ve elektronik bantlar yoluyla aktarılmışmekân görüntüler iy le haf ızadaki ler ikarşılaştırmayı deneyin. Farklıdır. Yıllar önceterkettiğiniz bir mekâna gidin. O da farklıdır.

Lisenin arka bahçesine mezun olduktan sonrabeş altı kez daha gittim. Orada öyle duruyor. Okulidaresi artık daha çok özen göstermeye başlamışoraya. Her görüşümde zihnimde yeni bir izbırakıyor. Son olarak güneşli pırıl pırıl birsonbahar sabahı gittim oraya, günlerden pazardı.

Rüyalarımda defalarca muhtelif görüntülerlekarşıma çıkan bu mekân işte masum bir görüntüiçinde karşımdaydı. Ne rüyalarımdaki "liseninarka bahçesi" diye kodlanmış mekânlara ne dehafızamdaki lisenin arka bahçesi fikrinebenziyordu. Bakıyordum ve unuttuğum ayrıntılarıgörüyordum. Tüm bunlara dalıp gitmişkenarkamda bir gürültü oldu. Dönüp baktım: Liseninarka kapısı ve civarı. "Rüyalarımdaki arkabahçe"nin sının tam da durduğum yer de bitiyorduişte... Lisenin arka kapısı da rüyalarımda seyrekde olsa karşıma çıkardı. Bîr keresinde, yani birrüyamda, eski sevgilimle bu kapıdan çıkıpbirbirimize sarılmış ve yeniden birlikte olmayakarar vermiştik. Bu mekânın da bir izi vardı, vekodu "lisenin arka kapısı"ydı.

Rüyalarımdaki mekânların gerçeklerine bir kezdaha baktım. Hafızamda bıraktıkları o binlerce"iz"in dönüp durduğu spirale o an ne kadaruzaktım. Ve o an o iki mekânla kurduğumgörsel/algısal ilişki ne denli acz içinde birilişkiydi... "Bir rüya gibi dedim" içimden.

Rüyamda, sabaha kadar uyuyamadığım bir pazargünü okula gelmiş ve arka bahçeye uğramışım veortalığa boş gözlerle bakıp garip şeylerdüşünüyorum: iz, zaman, mekân, hafıza, spiral,yedinci duyu ve benzerleri...

Ama bu bir rüya değildi çünkü bir rüyaya neredengirdiğinizi, "oralara" nasıl geldiğinizi aslabilemezsiniz, anlayamazsınız. Bir görüntünün,bir düşünce parçasının içinden zihninizdekisonsuz spiralin kaydıraklarından birine düşerve...

Uyanınca adına gerçek hayat denilen bir şeylekarşılaşıyoruz. Birkaç saniye içinde zaman vemekân bilincine ulaşıyor, rahatlıyor ya da acıçekiyoruz. Gerçek hayat, çok şükür, dönüp durangarip bir metafizik spiral değil. Gerçi evrenin tarihiaçısından, nereden gelip nereye gittiğimizhakkında pek açık fikirlerimiz yok, sadeceinançlarımız var. Rüyalardaki spirallerin kayganzeminlerinde de belki inancı aramak gerekiyor. Yada rüyalarını hiç hatırlamayan insanların huzurluuyanışlarına kavuşmak.

Gülnaz, 5 ve 6. Çocukluğumun bir sokağının birapartmanından lisenin arka bahçesine.... Sonsuzayna metaforuna uygun olarak hafızanın tarihi.

Page 19: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

sis düşleri

KARANLIKTAN KORKUYORUZ!

pınar türen

"Çok karanlık" dedi çocuk ve annesinintesadüfen bulduğu eline sıkıca sarıldı. "Çokkorkuyorum..."

Gece çok karanlık ve sisli, ilk defa geçtiklerihu köhne sokakta ne bir ışık ne de bir insan var,ağaçların tepesinde delice esen rüzgarın sinirbozucu ıs l ıkları kaplamış her tarafı...KOLAYSA KORKMA.

Aynı sokaktan, güneşin yol gösteren ışığıaltında, etraf cıvıl cıvıl insan kaynarkengeçseydi çocuk, korku yüreğini yoklamazdıbile. Üstelik güzel bir yaz gününün etkisi,korkutmak bir yana, insanın içini huzurladolduran garip bir mutluluk duygusu bileyaratabilirdi. Nedir aynı mekânın aynı insanüstünde bıraktığı zıt duygular ın sebebi?Güneşin sihirli bir değnek gibi aydınlatması mıherşeyi değiştiren? Yani sadece değişen doğaefektleri midir insanı bir kukla gibi oradan orayasürükleyen? İnsan ne hissedeceğini dahi kendibaşına belirlemekten aciz midir?

Belki acizlik fazla ağır bir kelime ama gerçekolan birşey var, o da insanın dış dünyadanaldığı uyaranlar etkisinde davranışlarınıbelirlemesi. Üstelik bu uyaranlar hakkında nekadar çok feedback (geri besleme) sağlanırsa,davranışlarımız o derece yoğun ve kesin oluyor.İnsanın kontrol edemediği tek şey, kendivücudunun tepkileri. Karanlık bir yerdekorkumuz hızlı kalp atışlarıyla; havasız, kapalıbir yerde rahatsızlığımız başağrılarıyla ortayaçıkabilir. O halde eğer kendi vücudumuzdanfeedback alabilirsek belki de kalp atışlarımızı,başağr ı lar ımızı engel leyebi l i r böylecekorkumuzu, rahatsızlığımızı giderebiliriz. Çokimkânsız gibi görünen bu yöntem 6()'lı yıllardaiki bilimadamı tarafından deney olarakuygulanmış. Miller ve Dilacia denek olarakkullandıkları kişilerin başlarına bir alettakmışlar. Bu öyle bir aletti ki adelehareketlerini ölçüp sinyaller göndererek

başağrısını önceden bildirmekteydi. Bir süresonra kişiler sinyal seslerini azaltmayıbaşarmışlar, yani başağrısım kendi kendilerineengellemeyi becermişlerdi. Kısaca biofeedbackteorisinin dediği şuydu: eğer insanlarvücutlarında olan değişimleri bilebilirlerse, budeğişimleri kontrol altına alabilirler. Nasıl ki dışdünyadan gelen bilgileri hareketlerini kontroletmekte kullanıyorlarsa, iç dünyalarından gelenbilgi leri de aynı şekilde kullanabilirler.Başımızın, kalbimizin içinde olup bitenleribilince, onları kontrol de edebiliriz. Bu şaşırtıcıdeneyin sonuçlarının geliştirildiğini ve hattasıkça uygulanabildiğini düşünelim. Karanlık biryerde rahat rahat dolaşabilmek ne kadar sıkıcıolurdu! Oysa hayatın hoş tarafı biraz da buhislerimiz değil mi? Böyle garip bir deneyinsonucu hayatı daha da sıkıcı hale getirmektenbaşka ne olabilir ki diye düşünmemek elde değil.Zira böyle bir durumun gündelik hayatımızagirmesi halinde tüm insani tepkilerimizikaybetme hatta robotlaşma tehlikesiyle karşıkarşıya kalmamız kuvvetle muhtemel.(Acımasızca karşı çıktığım bu deneyin migren yada ülser gibi hastalıklara da çare olduğunumaalesef hatırlatmak zorundayım).

Şimdi herşeyi unutalım ve mekân duyguilişkisine geri dönelim. Yalnız olduğunuzu ençok ne zaman hissedersiniz? Kalabalık bir yerdetek başınıza otururken ya da hiçkimseningörüntüsünün retinanıza yansımadığı bir yerdeherhalde. Ya eğer bir gün çok mutluysanız neyaparsınız? Mutlaka bu mut lu luğunuzuperçinleyecek bir mekan seçimi yaparsınız.Mutluluğunuzu sadece başkalarıyla değilmekânla da paylaşırsınız aslında. Kuşkusuz enkötüsü hiçbirşeyden zevk a l ınmayandönemlerdir ki hiçbirşey kâr etmez içinizdekisıkıntınızı alıp atmaya, böyleyken yaptığınız ilkşey mekân değiştirmektir. Hani derler ya"tedbil-i mekânda ferahlık vardır". Artık ferahlık

19

Page 20: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

sis düşleri

mı vardır yoksa bir aldatmaca mı yoruma açık.Ama açık olan bir şey daha var, o da insanınbelli yerlerde belli duygusal yapılar içinegirmesi. Nasıl ki Pavlov'un köpeği zil sesiniduyduğu anda tükürük salgılamaya şartlanmış,bizler de karanlık yerlerde korkmaya, yemyeşilbir göl kenarında huzur duymaya şartlanmışız.Ve kim ne derse desin bu şartlanmadan daoldukça memnuna benziyoruz. Üstelik buşartlanmaların hayatımızı kolaylaştırdığı da birgerçek.

Depresyon geçiren bir hastayı doğayla içice,ferah, tertemiz bir ev yerine kapısı penceresiolmayan, pis kokan bir bodruma tıkmak pekakıllıca bir davranış olmaz herhalde (tabiiamacımız kişinin hepten çıldırması değilse).

İnsan ruhunu ehlileştirmeye çalışanlar,kişilerden daha fazla bilgi alabilmek içinmümkün olabilecek en rahat ortamı hazırlamayaçalışırlar. Ne kadar rahattır bir psikologunkoltuğu; uzanır, yumuşaklığına gömülürsünüzve hayatınızı en mahrem detaylarına kadar açıkedersiniz. Amerikan filmlerinden biliriz,depresyon geçiren burjuvalar tedavi edilmek içinİsviçre'nin yolunu tutarlar. Neden? İsviçre'ninpsikologları daha iyi olduğu için değil elbette,isviçre 'nin amansız doğasında huzuruyakalayabilmek için.

Mekânlar insan ruhunu iyileştirmeye yaradığıgibi bazı kişiler için belli mekânlar hastalıknedeni de olabiliyor. Klostrofobisi olan kişilerkapalı mekânlarda nefes alamadıklarını, ölecekgibi olduklarını zannederler. Yükseklik korkusuolanlar ise asla ve asla yüksek bir yereçıkamazlar, çıksalar bile taş gibi donup kalırlar.Agorafobisi olanlar ise açık mekânlardan çarşıpazar gibi kalabalık yerlerden kaçınırlar.

Ancak ne hoştur ki tüm bu mekânsalkorkuların unutulduğu ve fobisi olan kişilerinhuzuru bulabildikleri yer yine bir mekandır:Klostrofobisi olanlar duvarsız yerlerde,yükseklik korkusu olanlar alçak yerlerde,agorafobisi olanlar da küçük evlerinde huzurakavuşurlar. İnsan doğası, herşeyi en inceayrıntısına kadar düşünülmüş bir dekor içindeyaşama oyununu sergiliyor. Belki şartlanmışızelimizde olmadan, belki de uyum sağlıyoruz, ya dagarip bir zevk alıyoruz tüm bu karmaşadan.Nedeni ne olursa olsun, karanlıktan korkuyoruz

işte!

20

Page 21: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

deligömleği

ZİL, ŞAL VE GÜL,

bedirhan muhip

Dünyamızı ve insanlarla toplumlar arası ilişkileribelirleyen üç temel alan, endüstriyel çerçeve varartık: Finans, Bilgi-İşlem ve Medya... Bu üçalanın içice girdiği, örtüştüğü ya da birbirininyerine geçtiği durumların toplamı ise sankiçağımızın bir özetini ifade ediyor.

Düşünüldüğünde, paranın bir değişim değeritanımı olarak sıkı kurallara bağlanmış,neredeyse nesnel kavranışından bugünkü uçarkaçar, ne idüğü belirsiz ama o ölçüde dekaçınılmaz bir varlık haline gelmesi arasında bizfanilerin zamanı saptamak için yapt ığ ıbölümlemeler cinsinden ne kadar az birimingeçtiği görülebilir.

Daha 50 yıl öncesine kadar para dediğimiz şeymeşhur tabiriyle yoğunlaştırılmış emek olarakgörülüyor ve insanlık kadar eski bir tarihi olandeğerli metallere dayanıyor, değerini onlardanalıyordu. Artık öyle mi ya.. Bir takım insanlarınbelli odalarda oturup şu kadar ya da bu kadarbasmaya karar verdikleri kağıt parçalan yaniselüloz demetleri para diye kullanılıyor ve kabulg ö r ü y o r . Bu, ş e y t a n ı n g ö z ü m ü z übağlamasından başka ne olabilir?,

Üstelik sözünü ettiğim kağıt parçalan bilehayli arkaik nesneler haline döndü artık.Bilgisayarların hafızalarındaki bir takımrakamları paradır diye belleyip yine o hafızalarüzerinden alıp satmaya başladığımız vakitlerdenberi pek çok zaman geçti. Yok canım, orakamların parasal değer olarak karşılığı vardiyenlere, herhangi bir ülke piyasalarındakiparasal arz ile piyasadaki para miktarınıkarşılaştırmalarını hararetle öneririm. Hem,enflasyon denen modern illetin neredengeldiğini sanıyorsunuz siz?

Olmayan değerlerin olmayan eşitliklerlebilgisayarlara yüklenmesi aslında bu yeni çağınüç hayalinden biri olan bilgi-işlem sayesindemümkün olabildi. Bilgi-işlem teknolojisi1950'ler sonrasında gelişmeye başladı ama asıl

atı l ım 7()'lerin ikinci yarısından sonragerçekleşti. Silikon ve devre teknolojilerininhızla ilerlemesi bilgisayarları hem ucuz halegetirdi hem de işleyim kapasitelerini inanılmazboyutlara eriştirdi. İnsan zihninin hiçbir zamanulaşamayacağı hesap edilen işlem kapasiteleri,insanoğlu için yeni yalanlar üretilen, yenihayaller yaratılan bu alanı kullanımımıza soktu.Bilgisayar üretiminin tamamen hayale dayalıolduğunu söyleyebilir miyiz? En azından benimgibi ortaçağ zihniyetinde belki biraz da aldığıpozitivist eğitim sayesinde takılıp kalan kişileriçin, bilgisayarların yapabildiği şeyler ancakhayal sınırlan içinde anlamlandınlabilir.

Meksika'daki gencecik işçi kızların çalıştığı cipüretim hatlarından Japonya veya Singapur'dakimontaj hatlarına kadar bir sürü ilişkisiz bileşenintoplanması, programcı dediğimiz o yeni çağbüyücülerinin yaptığı büyülerle birleşince biryeni hayal ortaya çıkıyor.

Bilgisayarların beyinleri ile ekranlarınıbirleştiren ilişkiler kümesi medya dediğimiz veçağın üç temel yalanından olan o konuyagirizgah yapabilmek için önemli. Medya artıkinsanlararası iletişimde aracılık konumunuçoktan yitirmiş durumda. Çünkü iletişim çiftyönlü ve daha çok eşitler arasında bir alışverişintanım bulduğu bir alan.

Oysa çağımızda medya dendiğinde bir gurupbüyücü ve rahibin tek taraflı bilgi ve imajaktarımlarını anlıyor hale geldik. Tek taraflı bubombardıman, paranın ve bilgi-işleminyalanlannı bize taşıyıp duruyor sürekli.

Bu üç hayal hayatlarımızı oluşturuyor artık. VeMed(e)ya intikamını o kendine has büyülerlealıyor.

21

Page 22: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 23: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

mezartaşları

ALTIN YÜZÜK

ergun kocabıyık

Büyük bir savaşın içindeyiz. Birliğim saldırıya uğradı ve hepimizivurdular. Önce beni ölü sanıp ölüleri yükledikleri bir kamyona koydular.Asıl burada ölüyordum. Üzerimdeki cesetlerin ağırlığıyla kaburgalarım

kırıldı. Bizi balık istifi gibi kamyona dizdiler. Üzerimdeki bir sürücesetin arasında çok yalnızdım. Bir süre yol aldık. Küçük bir aralıktanarkamızda uzanıp giden yolu görebiliyordum. Hastahanenin bahçesine

indirdiklerinde çıkarmayı becerebildiğim iniltilerle yaşadığımıgöstermeye çalıştım. Beni bir kenara ayırdılar.

Gövdemde çok sayıda mermi yarası vardı ve çekirdekleri içimde birkıymık gibi hissediyordum. Ama buna karşın hiç acı çekmiyordum; bütün

bedenim uyuşmuştu acıdan. Yanıma yaklaşan doktor sandığım beyazgömlekli bir adama beni ameliyat etmesini rica ettim. O bu işe pek

yanaşmadı. Yok istemem gibi bir işaret yaptı eliyle. Yanımdan geçendiğer beyaz gömleklileri de ikna etmeye çalıştım ama kimse ilgilenmedi.

Sonra bir bayan -hemşire olduğunu sanıyorum, belki de birhastabakıcıydı- durdu bana baktı. Vücudumu inceledi. Ona parmağımdakialtın yüzüğü gösterdim: Sinemada önümdeki koltukta oturan ve ikide birarkamdaki sırada koltuklarını gıcırdatan genç çifte bakıp duran adamın

parmağındaki yüzüğü gösterdim. Yüzüğe uzun uzun baktı. Yüzüğüiçimdeki mermileri çıkarmasının karşılığında ona vereceğimi söyledim.Önce bu işi hiç denemediğini söyleyerek beni ameliyat etmekten kaçındı

ama sonra razı oldu.Kadın bıçağın ucuyla kanırtıyor ardından bir cımbızla çekip çıkarıyor ve

baş ucumda duran çinko tasa bırakıyordu. Herbiri birbirinden farklıbüyüklükte, bakır ve gümüşi renkte mermiler. Önce isteksiz ve

çekingendi ama beşinci mermiden sonra çekingenliğini ve korkusunuüzerinden attığı gibi bu işten zevk bile aldığını söyleyebilirim.

23

Page 24: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kutupyıldızı

ADINDAN DA ANLAŞILDIĞI GİBİBU BİR VEDA TÜRKÜSÜ

selçuk akman

bu gün yıpranmış buldum resmini

Yorgun bir İstanbul şarkısı söylüyor dudaklar.Sahil kahvesiydi isminde fikir Sabit bir deli

Ancak yüzündeki dem, nedense onu hiç öğrenemedimŞehrin Sesi kısılırını diye Sorma.

O sıralar aklı başındaydı Henüz.Üzüntümüzü Sorguluyordu ara Sokaklar

Adından da anlaşıldığı gibi bu bir Veda türküsü

Esrik bir Aşkı tanımlar

Biraz da Gündüzü.Bugün yıpranmış buldum resmini ya da yanlış hatırlattılar

Yanlış hatırlattı ana caddeler aramızı bozdu zamanDevrilen Sandalların Sesi yok, ezildi gözümdeki lens

Artık körler ülkesine yerleşebilirimÖğle Saatlerinin azameti yok Meşrebimde

tam bir gün dönümünde dudaklar.Adı konulmaz Sanrıların duyarsız günündeyim

Eve geç kalmanın Sırası mı şimdi, işler yarına kalmaz.Bundan on yıl öncesi için oldukça kararsızım

Bundan yirmi yıl öncesi daha yakın ama daha anlamsız.Çünkü araya yeminler girdi, tutulmamış SözlerleSalacakta batan güneş, Pankartlara sanlı Cesedim

Akşam haberlerinde Sırtları dönük bir kaç Silahla birlikteBirkaç azınlık yorgunu Seyrederken yakalanıverdi Ensemdeki

gez, göz ve Arpacık.Sahil kahvelerinde aranan bir Suçlu oldu Azı dişim

Gittikçe Çürüyor mesai bitimleri ve ağrıyor düşüncelerGün batmasın diye öldürebilirsiniz beni

yorgun bir İstanbul şarkısı söylüyor dudaklar.

fotoğraflar, murat gülsoy »

24

Page 25: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar
Page 26: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kutııpyıldızı

ya da yanlış hatırlattılarSararmış resmindcki ince Ayrıntı

kime Söz vermiştin, kimdi ilk Sevdiğin ılık rüzgarokul yüzü görmemiş karnelerin Sıcaklığı

Savaş ortası zamanlan hatırlar mısınArdında bıraktığın bir yığın yalnızlığınHesabı yapılmış Sayarsan bana ne kalır

uzun Sessizliklerle hiç ölmezdin de neden darıldın.Çünkü eşyanın doğası çok içmiş besbelli

Meyhanelere torpil geçiyor Ayyaş bir gölün tuz bırakmasıgibi koşuyoruz Devlet daireleri ve ıstampa kuyruklarında

Bugün gidip yarın geliyoruz askere, yeni bir düğün Sevinciİsmimi deflerden Şildiniz mi Vatan kurtulur Sandınız.

Vesikalık resmimi çevirince Sanki yüzümdeki kolajAğır yürüyen bedenim ve bütün hayalleri Süsleyen

Benmişim gibi yalan Söylüyordu peyzajlar, Gün batımlarıÇünkü bemim Nefretimi taşıyor gökyüzü

Akşamın üstü kalsın, garson zimmetine geçirdi hesabıısrarla dalıyor Salacak, yıkı l ıyor iskele, güneş dünden hazır

Bat.yor rıhtımlar gzüme bir koşuşturma bir yanlış Anlaşma kiSorma gitsin, bir Ecza dolabına Saklandı Anılar.

Oysa yanımda olman gerekirken uygun hikayelerle eğleniyordunUzanıp yatıvennek ne güzel bir gülüşünle Son bulmak

(ilmeden yapamazdın, Her tekrarında geri dönüşlerBedenimde Esrar dolu bakışlar otobüsleri kaçırırdın

Aldırmadan Silinmek Ne güzel resimlerde Son bulmakTenhalarda yaşıyordun her kaçışında geri dönüşler

Hep Aynı resmin üstündeki Soluk kül izibelirsiz Söylenen yalanların gölgesinde ustalıkla Çevrilen Filmler

Ne dersin Dolunaydık bir zamanlarGüneşin bulutlan kapattığı Aydınlık günlerde telaşlı

Işıklı kalabalıklardan Ayrılmış dolunaydıkOysa Şimdi kimsesiz bir yıldız dolaştırıyor beni parklarda

ışıksızlığım yıkıyor insanları Sarışınlığım yanıyorBir tamı Arıyor Servetimi, dilencilere kibrit Satarken

Ayaklanma kapanıyor düşmanlar zemheri kışlarda gülümsemek yasaktır banaÇünkü yenilmiştir Ardına bakmayı unutan Adam

Çünkü dolunaydım bir zamanlarıssız bir yoldan geçiyor Acımız

yorgun İstanbul Sarkılan Söylüyor dudaklar

26

Page 27: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

DENEYSEL ONTOLOJİ-laboratuvarda bir evren yaratmak-

adnan kurt

Azıcık gece alayım yanımayalnız serçelerin uykusuna yetecek

kadar geceböcekler için rutubet

örümcekler için kuytubiraz da sabah sisi

yabani güvercin kanatlan renginde.üç firenk havası

ismet özel

İ n s a n l a r ı n bir k ı smı - b a z ı l a r ı m ı z ;yaşadıklarından, kurulu düzenden, doğadan,endüstriden (uzayıp giden liste...) hoşnut değil.

Ben şundan bundan değil, hiç bir şeydenhoşnut deği l im ki . İ k l i m d e n , t o p l u m s a ls o r u n l a r d a n , o k u l l a r d a n , i ç g ü d ü l e r d e n ,neokorteksin 3mm kal ınl ığ ında olmasından darahatsızım. Hatta bir tek güneşin doğup batmasıarasıra kafa dinlemeye aya gidemeyişim; başkabir ülkede anlayışsız, zekâ özürlü durumadüşmem (dil yüzünden); çocukların öldürülmesive ölmesi; para adında bir tanrımız olması ve enönemlisi belki de sayılar ne güzel 1-2-3 diyegiderken e olması JC olması ve benim bunlarıezbere bilemeyişim, son hanelerini kimseninbulamayışı ve bilim adamlarının bilgiçlikleribeni deli edecekti, yeni arayışlara dalmasaydım.Pek de cesur olmadığımdan belki; maceranıntadı beni çekse de, kendime uygun bir çözümbulamadım yıl larca. Belki de "hem o macera,hem bu macera olsun isterim" maymuni ş t a h l ı l ı ğ ı m d a n . H e r n e y s e , b ü t ü nhoşnutsuzluklarımı nasıl çözerim sorusuylayıl lar geçiyordu ve o gizemli çözümünyaklaşt ığ ını hissediyordum gün geçtikçe.Birgün kütüphanede çalış ırken rastladım:

Hücresel Otomatlarda.. Çeşitli amaçlar için1948'de von Neıımann'ın öncülük ettiği bumatematiksel yöntem, bilgisayarlarla birlikte,insana kyeni bir olanak tanıyordu: KENDİEVRENİNİ YARAT! Asl ında tam anlamıylabu olmasa bile aradığım, yine de başlangıç içinyeterince heyecanlıydı:

"GREK Mitoloj is i 'nde, evrenmekanizmasını yürüten, tanrılarınkendisiydi. Yağmur yağdırır, güneşidoğurur, gök gürletirlerdi. Veinsanların akıllarına gereklidüşünceleri yerleştirirlerdi. Dahayeni kurgularda, evren tüm işleyişmekanizması ile birlikteyaratılmıştır: Bir kez çalıştırılıncakendi devam eder. Tanrımekânötesinde oturur ve keyifleolup biteni izler... (T.Toffoli, CellularAutomater Machines 1987-M1T Press)

Temel anlamıyla (ve çok basitçe) hücreselotomatların işleyişi şöyleydi: Bir, iki, üç ya daçok boyut lu bir soyut mekân seçip, bununicelendirin, yani küçük parçalara bölüpadlandırın. Başlangıç koşulu olarak istediğinizmekân parçalarını seçip, bunlara matematikselc i s imler/hücre ler o t u r t u n . Bu hücrelerinvarl ıkları da bir dizi çok basit kuralla (temeliçgüdü gibi mi?) tanımlansın. Diyelim kizamana, diğer mekân parçalarına ve hücrelerebağlı olarak, bu hücrenin bir zaman adımısonraki varlık değişkenleri belirleniyor olsun(dikkat: zaman adımları, demek ki bu dizge dehem mekân hem de zaman nicelenmiş. Zaten butür sistem çözümlemeleri ve modellemeleri için

27

Page 28: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

geliştirilen matematik yöntemi de "ayrık(discrete) matematik" olarak biliniyor.) Böylebir dizgeyi kuşkusuz bir bilgisayardatanımlamak en kolayı. Sonra yapılacak iş, bubilgisayar izlencesini (program) koşturmak veher an, her noktadaki hücrenin durumunuizlemek. Bu, tahmin edileceği gibi eğlenceli biruğraş. Zaman geçtikçe yeni kümelenmeler,yokolan hücreler, benimsenen bir varlıktanımının bir grupta yaygınlaşması. Hey o dane? Bir grup toplu halde başka bir yöreyeilerliyor ve oradaki grubu çevreliyor. Bir türsavaş yaşanıyor, köleler edinil iyor,yayı lmacı l ık lar oluyor, iç savaşlar...Bilgisayarda soyut bir dünya/evren modelioluşturuluyor sanki. Başlangıç koşullarınız,tanım kümelerinize göre güneş sistemleri,galaksiler, bunların içinde gezegenler,üzerlerinde "canlılar", bunların arasındatoplumsal etkileşimler gözleyebilirsiniz.

Doğal olarak hayal gücünüzü kullanacaksınızbenzetimler sırasında. Ne de olsa soyutmatematiksel yaratıklar bunlar. Ama yaiçlerinde olup biteni "anlamaya" çalışanotomatlar varsa. Ya şiirler yazıp, varoluşsıkıntıları çekiyorlarsa. Geçen akşam bir gruptadağılmalar görüp bilgisayarı durdurmuş vearalarına varlık tanımı toparlanmayı gerektirenbir otomat koymuştunuz. Monitörde izlerken 18dakikada bir o grubun tümüyle mor renge

Akla Karşı Tezler:"Sen bu alemde her dilediğini

gerçekleştirmeye geldin.Mümkün ve tahayyül edilebilir

her güç ve nimetsana müsahhardır".

ibn-i sina

dönüşme nedeni bu olmasın? İş buralarageldiğinde yapay bir evren parçası ve buradakitoplumsal etki leş imler i i z led iğ in iz ifarkediyorsunuz. Kendi yarattığınız, kurallarınısizin koyduğunuz, sınırları sizce bilinen amasize eğlenceli gelen bir evren. Laboratuvarıkapatıp gittiğinizde neler oluyor acaba?Grupların kendi aralarında bir iletişimi varmı?Bir dil; mantık; matematiksel kurallargeliştiriyorlar mı? Sizin tanımladığınız "fizik"yasalarını, evrenlerinin büyüklüğünü biliyorlarmı? Kendilerini tanıyorlar mı? En çokmeraklandığım, tanrıtanımazları var mıdırdersiniz?

Ne yazık ki bu macera yeterli heyecan verse deçözümden uzak TRON filmindeki gibi.Bilgisayara aktarılabilsem sorun başka (enazından benim tanımladığım) bir platformataşınabilirdi. Ve bilgisayarın fişini çeken birİsrafil'in başlattığı kıyamet gününde bizler rassalerişimli bellek (RAM)'den sert disk'e aktanlırdık(elektrik kesi ldiğinde hemen b u n ugerçekleştirecek bir alt izlence (subroutine)eklemesiyle). Tekrar fişe takıldığında, program,her otomata ilişkin istatistikleri çıkarıp işlemdençıkardı.

Ama bu kadarı abartma oldu. Bilgisayaraaktarılamıyordum ve dünyevi sorunlarım,hoşnutsuzluklarım sürüyordu.

Sabahları rüyalarımdan ayrılmam güçolduğundan kahvemi içerken, bölüm odasındason gelen makalelere göz atardım. O günaradığım yeni çözüme ilişkin ilk bilgi gelmişti.Makale başlığı şuydu: "Kuvantum tünel geçişimile Laboratuvarda bir evren yaratmak olanaklımıdır?" Belki de bu çözüm yolu, beni soyutmatemat ikse l otomatların evrenindenkurtaracaktı. Yasalarını kendi koyduğum bir altevren ne menem birşey olacaktı bilinmez. Amanasıl yapılabileceği ilk soru olmalıydı. Buçalışma MIT'den Alan Guth -ki en yeni evrenmodellerini bu genç fizikçiye borçluyuz- ve

28

Page 29: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

"Yer" (mekan) içinde bir yersaptamadan, bizim için bir yer yoktur.Ama, salt yer olmadan da biz, bir yerbelirlemeyiz. "Zaman"la da böyledir.An kolmadan zaman olmaz bizim için.

Ama sonsuz zaman olmadan da biz, anıdüşünemeyiz. Demek ki biz, doğal

olarak, yalnızca parça ile bütüne,yalnızca sınır ile sınırsızlığa, ulaşıyoruz.

Ama, biz, aynı zamanda da, yalnızca,bütünle parçaya, yalnızca sınırsızlıkla

sınıra varıyoruz.

şehitler,insanın estetik eğitimi üzerine bir

dizi mektup (19. mektup)

arkadaşlarınca yürütülüyor. Çalışmalarında,"fizik yasaları -bildiğimiz kadarıyla- insanlarınyeni bir evren yaratmasına olanak tanıyor mu?"sorusunu yanıtlamaya çalışıyorlar. Şimdi, işinayrıntısına girmeden önce evren nedir, nelerolmuş gibi sorulara çok kısa cevaplar veöyküler bulalım.

Temiz bir gece vakti gökyüzüne bakıp "tümbu yıldızlar nereden çıkıyor?" diyedüşünmediğimiz pek azdır. Böylesi müstesnabir soru binlerce yıldır felsefeci, din bilimcibilgeler için iyi bir kaynak olmasına karşın,saygın bilim çevreleri için hep sıradışı bir konuolmuştu. Yakın yıllarda kozmolojide yaşanangelişmeler, evrenin varoluşuna yakınzamanlarda olup bitenleri fiziksel yasalarlaaçıklamayı olası kılarken, aynı zamanda içindeyaşadığımız evreni anlamak içinde bunungerekliliğini vurguluyor.

Bu gelişmelerin yaşandığı alan, kuvantumkozmolojisi olarak adlandırılıyor. Genellikle

atom altı parçacıklara uygulanan kuvantummekaniği, bu bağlamda tüm evreneuygulanmaya çalışılıyor. En önemli çalışmalar1960'larda Misner, Wheder ve deWitt tarafındanbaşlatılmış.

Çağdaş kozmolojide kullanılan modelin temeli,1948'de Gamow'un kurduğu 'sıcak büyükpatlama'ya (SBP) dayanıyor. Maddenindavranışına ilişkin birtakım fizik bilgisi veEinstein'm Genel Görecelik kuramı ile birlikte,bu model, şimdi içinde yaşadığımız genişlemişsoğuk evrenin 15 milyar yıl önceki yoğun vesıcak ortamın tanımlanabilmesini sağlıyor SBPmodeli bugün gözlediğimiz evrendeki bellielementlerin oransal dağılımını fondakimikrodalga ışımasının varlığını ve kesinsıcaklığını (bu sıcaklık, büyük patlamadan bugüne kalan ışımanın kaynağıdır) doğru olarakbelirliyor.

Ama SBP'nın açıklayamadığı birçok sorun var.Evrenin büyük ölçekte eşdağılımlı olması ufuksorununu; uzaysal geometrinin bir küre yüzeyieğiminde olması gerekirken düz görünmesiniaçıklayamıyor. Belki de en önemli sorunSBP'mn galaksiler gibi büyük ölçekliyapılanmaları gökadalan gibi öngörememesidir.Uzun zamandır, evrendeki büyük ölçekliyapılanmanın, evrenin başlangıcındaki maddeyoğunluğunun eşdağılımsızlığına bağlı olduğubiliniyordu. Ama bunların temel nedeni gözardıedilerek başlangıç koşulu olarak kabullenilmişti.1980'lerde çağdaş kozmolojinin öyküsüyazılıyordu. 1980'de MIT'den Alan Guth,evrenin büyük patlamayla genişlemesinde ani birsıçramayla genişleme hızında büyük bir artış,yani 'enflasyon' öngörerek Enflasyoncu EvrenSenaryosu'nu kurgulamıştı. Bu enflasyonaslında çok kısa sürmüş olmalı, l0-30 saniyekadar. Ve bu arada evrenin yarıçapı l0-28 cm'denl metreye kadar genişliyordu. Enflasyonsonrasındaki evren genişlemesi. BüyükPatlama'nın öngörüsüyle koşut olacaktır. Bu

29

Page 30: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

küçücük zaman aralığı, tüm kozmolojiksorunların hasıraltı edilmesine yetiyor.- Ufuk sorunu çözülüyor, çünkü başlangıçyarıçapı o kadar küçük ki tüm madde parçalarıbirbirlerine değebilir.- Düzlük sorunu çözülüyor çünkü evreninulaştığı genişliğin başlangıç çapına oranı büyükpatlama modelinden çok daha büyük- Ve en önemlisi büyük ölçekli yapılanmayaelverecek başlangıç yoğunluğundan dolayıdır kimikrodalgalanmayı da olası kılıyor bu model.

Tüm bu varsayımlar nereden kaynaklanıyor?Açıkçası bu tür sorular sonsuz bir dizi halindesıralanabilir, dayanılmaz, meraklı bir çocuğun"neden" aşamasında yaptığı gibi. Ama evreningözlemlenen yapısına tam bir çözüm arayanevrenbilimcinin sürekli soracağı "Enflasyonöncesinde ne oldu? Evren gerçekte nasılbaşladı?" sorusudur.

Geriye doğru gidildiğinde evren yarıçapınınsıfıra; madde yoğunluğunun ve yerçekimi alanıgücünün sonsuza gittiğini görüyoruz. Tümfiziksel yasaların çöktüğü yeni evren birtekillikle başlamış olmalı sonsuz yuvarlaklıktave enerji yoğunluğunda bir bölgede. Yalnızşuna dikkat etmeli: Tekillik Kuramları'nın(Hawking and Penrose 1960) fizikselyorumunu yaparken 'gerçek' evrende böylesiyöreler vardır/olmuştur denilemez. Amabunların varlığını öngörmeye neden olan 'klasikgenel görecelik' tekillik noktalarında çözümsüzkalmakta ve çok daha güçlü, içerikli bir kuramladeğişitirilmelidir. Ne olabilir bu kuram?

" Y e r ç e k i m i n i n ( G r a v i t a s y o n )Kuvantum Kuramı"

Kuvantum kuramı 1912'de klasik mekaniğinçözümsüz kaldığı alanlarda gel işt ir i ldi .Schrödinger, Bohr, Heisenberg ve Dirac,Kuvantum mekaniğinde devinimi deterministikolmaktan çıkarıp rassal olarak yorumladılar.

îbn-i Sina'ya göre,cisimlerden bağımsız uzay ve zaman

varlığı düşüncesi çok saçmadır.Böylece yüzyıllar sonra

Kant'ıneğer uzay sonlu ise, onun ardında ne

var diye sorduğu soruİbn-i Sina'ya göre çok anlamsızdır.Eğer cismani varlık yoksa, uzay da

yoktur; çünkü bu tezahürler alemininbir şartıdır ve bağımsız bir gerçekliğe

sahip değildir.

seyyid Hüseyin nasrislam kozmoloji

öğretilerin e giriş

Konum ve momentum gibi mekanikseldeğişkenler 'dalga işlevi1 denilen bir nicelikletanımlanarak bunlara bir takım rassal bilgileryüklendi. Tipik bir sistem için dalga işlevi

'Schrödinger Denklemi" denilen denklemçözülerek bulunur.

Kuvantum mekaniği, klasik mekaniktenniteliksel olarak çok farklı görüngüler sunar.Bunlardan birisi: kuvantum mekaniğinde birsistemin enerjisi hiçbir zaman sıfır olamaz. Birsistemin herzaman kinetik ve potansiyel (gizilgüç) enerjileri toplamı (Heisenberg'in belirsizlikilkesi'ne göre) sıfırdan farklıdır ve yer düzeyi(ground state) enerjisinde en düşük değeri alır.Bu 'yer düzeyi dalgalanmaları' EnflasyoncuEvren Sensiyolarında Gökadası oluşumları içinyeterli nedeni oluşturur.

ikinci önemli özellikse tünel etkisi/geçişi'dir.Klasik mekanik'te, bir kâse içerisinde duran birtop, hiçbir şekilde dışarıya kaçamaz. Oysa,kuvantum mekaniğine göre, topu dışarıdabulmamız için belli bir olasılık değeri vardır, çokküçük olsa bile. Buna 'parçacık, engelden tünel

30

Page 31: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

etkisi ile kaçmış' denilebilir. Ama bu sürecingerçek zamanda oluştuğu söylenemez. İyitanımlanmış bir matematiksel formülasyonda,bu geçişin sanal zamanda olduğu söylenir. Bugarip kuvantum-mekaniksel etkilerin klasikmekanikle çeliştiği sanılmamalıdır. Aksine,kuvantum mekaniği daha geniş bir bakışaçısında, klasik mekanikten daha doyurucuyanıtlar veren bir kuramdır.

Klasik fiziğin tekil davranışlar öngördüğüdurumlarda, kuvantum mekaniksel yaklaşımlartekilliklere sıradan anlamlar yükleyebilir. Buanlamlandırılabilir çözümler, evrenin başlangıçanındaki tekilliklerin, kuvantum mekanikselolarak yorumlanması için gerekli cesaretiveriyor. Ama daha da geniş bir yaklaşım,evrenin yalnızca başlangıç tekilliklerinde değiltüm zamanlar ve uzantılarda bu tekniklerinuygulanmasıdır, adına 'kuvantum kozmolojisi'denir.

Kuvantum kozmolojisinde, basit bir atom içinyapıldığı gibi, tüm evren bir dalga işleviyletanımlanır. 'Evrenin dalga işlevi', Schrödingerdenklemine benzer bir denklemin çözülmesiylebulunur, Wekleeler-deWitt denklemi. En basitevren modelinde konumun eşdeğeri evreninuzaysal büyüklüğü, momentumun eşdeğeri degenişleme hızıdır. Ne yazık ki kuvantumkozmolojisinde bir dolu düşünsel ve tekniksorunlar çıkıyor. En başlarından beri kuvantumkozmolojisi sallantılı temeller üzerinde duruyor.Önce bir formalizm geliştiriliyor ve birtakımkabaca hesaplamalar yapılıyor. KuvantumElektrodinamiği'nde olduğu gibi ilgilideğişkenleri istenen hassaslıkta çözmeyis a ğ l a y a c a k s istematik bir yöntemgeliştirilemedi. Ayrıntılı tekniklerdeki zorluk biryana, temel kurallarla ilgili sorunlar var.Kuvantum mekaniği, klasik kuramlaaçıklanamayacak atomik süreçleri anlamak içingeliştirilmişti. Buradan genişletilerek, ve isteristemez temel varsayım: "Kuvantum mekaniği

tüm zamanlar için ve içindeki herşey için evreneuyarlanabilir" olmaktadır. İkinci ve belki de dahagüç temel sorun kozmolojiye uyarlanmışk u v a n t u m m e k a n i ğ i n i n yorumudur.Matematiksel nesneler olarak görünendeğişkenlerin, ölçümlerle saptanması "kuvantumölçüm kuramının" doğmasına neden olmuştur.Bohr'un bu kuramında temel anlayış ölçmesürecinde gözlemenin aldığı etkin roldür. Ölçmeyapıldığı anda, o değişkenin, dalga işlevininaldığı değişik değerler bir anda "dalga işlevininçökmesi" ile ölçülen değeri alır. Kopenhagyorumu denilen bu şema, birtakım felsefitartışmaya kaynak olsa da, gözlemler vedeneyler bu görüşü sürekli doğruluyor. Ama buölçümler mikroskopik yapıda ve çok sayıdaparçacık üzerinde yapılırken, evren üzerindeyapılan bir ölçümün 'dalga işlevinin çökmesi'neneden olması nedir? Bir tek dizge için olasılıkdağılımından nasıl sözedilebilir. 1957'de tümevreni tanımlayan kuvantum mekanikselformülasyonunu yapan Everett çok ilginç birsonuç bulur: Her ölçüm evrenin birçokbenzeşine bölünmesine neden oluyor ve ölçümsonucu elde edilecek tüm olası değerlere karşılıkgelen bir evren oluşuyor. Bu 'Çok Dünyalar'yorumunun ekonomik (!) olmaması epeyce sıcaktartışmalar yarattı. Yine de, kozmolojikkuvantum kuramı ve yorumu ile donandıktansonra sorunumuza dönebiliriz. "Evreninbaşlangıcı"na.

Sorunun nesnesi evren, ve tanımı gereği 'dışı'yok, dışında bir dünya yok ve evrenin gerikalanı yok. Evrene ilişkin bir dalga denklemiyleanlaşılıyor ki evren boyutları yeterince büyükkenklasik uzay-zaman geçerli, küçükken isebildiğimiz anlamda bir uzay-zaman yoktur. Veevrenin başlangıcı bir kuvantum tünel geçişiniandırmaktadır. Yani sıfır büyüklükten-hiçlikten-başlayarak sonlu bir boyutageçmektedir. Enflasyoncu Evren Senaryosu,tünelleme geçişi ile açıklanmakta, evrene ilişkingözlemsel bulgular da tanımlanabilmektedir.

31

Page 32: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

kara göründü!

Şimdi, eldeki bu yeni evren senaryosunadeğişik bir gözle bakalım:- Büyük patlama (BigBang) modelinde, t~l

saniyede l032 Güneş kütlesindeki maddeyesahip hemen hemen 1089, nötrino-antinötrinoçifti, l079 proton, l079 nötron, l079 çiftsizelektron içeren bir çorbadır o anda evrenimizintoplam kütle içeriği l065 gramdır, yani şimdikievrenin l010 katı kütlede. Aradaki kütle farkıevren genişledikçe yerçekimi (gravitasyon)potansiyel enerjisine dönüşmüştür.

Öte yandan Büyük Birleşik Kuramlar'ıngelişmesi ile Enflasyoncu Evren senaryosu,farklı bir tablo oluşturuyor, t = l0-35 saniyedebüyümeye başlayan evren için gereken tekbaşlangıç koşulu sahte boşluk (falsevacuum)'dur. (Sahte boşluk, yarı kararlı birdurumdur. Çok yavaş bir evre geçişi dışındaenerjisi daha fazla düşürülemez. İçindekialanların beklenti değeri, vakumdan farklıdır.)Bu boşluğun pek de büyük olması gerekmez.Çapının l0-24 cm ve toplam kütle/enerjimiktannında 10 kg yani 1029 güneş kütlesindeolması yeterlidir. İşte bu etkileyici, baştançıkarıcı sayılar insanın aklına o soruyu getiriyor:Madem bu kadarcık basit koşulları var, acabainsan laboratuvarının bir köşesinde yeni birevren (Yeni bir evrenle kastedilen, bizimevrenimizden kopuk, ve gözlenen evrenboyutlarında bir başka evren) yaratamaz mı?Fizik yasaları buna engel olabilir mi?

Şimdiye dek yapılan çalışmalarda varılansonuç, böyle bir sürecin gerçekleşmesi içinfiziksel yasalar açısından bir engelin olmadığıyönündedir. Yalnızca, bu sürecin nasılgelişeceği, olup biteni anlamak, uzay-zamanilişkilerini betimlemek için matematikselyöntemler araştırılıyor, hesaplar yapılıyor. Amaciddi bir engel teknolojik sorun: 1076 g/cm3 kütleyoğunluğunu gerçekleştirmek günümüzdeki yada görünen gelecekteki teknoloji ile olası değil.

En üzücü olanı da, teknoloji gelişse bile (!),

matematiksel çözümlemeler, laboratuvarköşelerinde yaratılan bu evrenin varlığını,başarılı olup olmadığını ölçmekten yoksunolduğumuzu gösteriyor. Evrenin, tünellemegeçişinden sonra, kuvantum mekaniksel ölçümsorunlarına takılması, bizi yine yalnız bırakıyor.Ama ben umutla, düşülkemi kurabileceğim birdeneysel sürecin peşinden koşacağım.

"biliyorum, güç gelecek sizlere. Amaartık gitmek geliyor içimden. Bir sabah

masmavi bir bulutun peşinden dönüşüolmayanı yerlere"

ataol behramoğlumelankoli

hayalet geminin yenitayfalarıbarış tut,

süreyyya evren,hüsnü kural,

ahmet demirhan,sabrı gürses,

özlem büyüközdenyakında güvertede

yerlerini alacaklar...hayalet gemi açık

denizlerin gecesindensizlere doğru geliyor...

32

Page 33: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

üstü çizilmiş kişiler

BİZ.. ORADA...

nazlı ökten

Anların uzayıp kaybolduklarıGevşeyip paslandıkları lekeli akşamlardaBu koca şehrin uğultusuna kulak kesilirizHepimizBu şehri bu şehir yapan bizden başkasıymışcasınaYıkılmış surların etrafında dört dönerizBizKadınlar ve erkeklerBiz kadınlar

Biz bazı kadınlarSaçlarımızı bu kentin uğultusuyla tararızAynalarda yüzyüze geliriz yalnızlığımızlaAğladıklarımız değil ağlamadıklanmızdırGözyaşlarımızMuhammed'in sakalından bir bıyık yapıştırır gibiYüzümüzeAnaç ve kaygılı bir ifade oturturuz

Gece oldu mu bazenEvlerin duvarları insanın üstüne gelirAğır kül tablaları fırlatılır camlaraPerdelere çocuk cesetleri asılırBirbiri ardınaTelevizyonun mavi ışığıYapışır kalır adamların bıyıklarına"Saat sekiz haberleri veriyoruz"Ya sofra kurulur ya bulaşık yıkanırTalihsizliğin sayfalarındaSaçlarımızdan bir merdiven örülse eğerBöyle akşamlardaO merdiven inerYine kendi dölyolumuzaHalı desenlerinden kâbuslar çıkaranlarEminim vardır aramızda

Gün soğur parça parça sırtımızdaÇocuklar ölmeye büyür kadın cesetlerinin koynundaBütün çocuklar büyür.

33

Page 34: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

şişedeki mesaj

Suya baktımVe bir kez daha yarıldı gövdem

karnımdanbir genç kız çıktıağzında kar fırtınası şelaleelleri yağmur gözlerirahminde çıngıraklarrahminde çıngıraklar

rahminde yılanlarçıngıraklar

uzandı eli kopup gözleri gözlerimdendolandı

içime bir kar fırtınasıyılandı

dolandımideme çöreklenenkıvrım kıvrım ve dehlizbağırsaklarım ve genizdenizi içiyordum gövdesiz

Nedir o köşedeki biçimsizve gövdesi suretsiz

yılan gözleriyıldıran gözleri gözbebeklerimde

nedir okahkahasını böylesine çınlatan

ve tizyeter bırak beni gövdem

sen biçimsiz mahlukben

yalnızsen

sizsessizce çekip gideyim güllerin arasındanbaşımda taç

yapraklanbacaklarım doğurganbacaklarım kırlarla kaplıçekip gideyimelimde hançerim hançerim elime saplıyalayaraktan

eski yaralann açtığı yeni yaralardan sızan kanlan

UMUTSUZ İNSANLARKOROSU

Birbirimize kenetlendikBizde sürükleniyoruz

durumumuz hep aynıBir kalbimiz var

Unutmaya çalışıyoruzkınlısı çok sık

Miskince bir yavaşlıkHep onun içindeyiz

ezilişimiz usul usulÖleceğimizi hiç sanmam

Yaşadığımızı dasöyleyemem

bekleyişimiz çok uzunYalnız gökyüzü bizimBiraz da kuşlarBir de sonumuz var

Sonumuz hep hüzün

kasım 1989süreyyya evren

hüsnü kural

34

Page 35: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

deja vu

ENUMA ELİŞveya

'Bir Zamanlar Yukarılarda'

sadık türksavaş

Mitik zamanlardan kalma hiddeti ile kızışıp, kavurucu nefesini uzak"Setli Ülkesi" tarafına üfleyerek hızla büyüyen "Arba Çölü"; içinde

yaşattığı tüm canlılarla beraber, iri yapılı, esmer, karga burunlu, uzunsiyah saçlı, dolikosefal göçebe, döğüsçü ve pagan bazı toplulukları da

arkası kesilmeyen dalgalar halinde "Sinear Ülkesi" nin Frattu...Havzasında yasayan göksel misyonlıı bir uygarlığın kadim kentlerine

doğru itmekte ve iki ezeli yabancıyı zaman içinde belki ilk kez,karşılaştırmaktadır. Bu karşılaşma ile başlayan ve bin yıl süren

kaynaşma çağı trajik bir yoldan devam ederken, Kutsal Sinear, GüneşTanrıları "Şamaş'"ın kızgınlığını yatıştırmak için, kendilerine sulak bir

ülke arayan yeni bir Sami topluluğun, yeni bir istilâsına sahneolmaktadır.

Tanrıların gökyüzünden yeryüzüne indikleri ve"Ziggurat" denilen tapınak-saraylarda oturmayabaşladıkları, "Lugal"lerin bu saraylarda sadecebaşhizmetkâr ve başrahip sıfatı ile bulunduklarıve Tanrı lar ın karar lar ın ın tar t ı şmas ızuygulayıcısı oldukları, "Ziggurat" içinde vedışında çeşitli hizmetlerle yükümlü bulunan vesadece bu amaç için yaratılmış olan insantopluluğunun, kent sakinleri olarak çeşitlisınıfları oluşturduğu, tanrıların birbirlerine karşıköpüren hiddetlerinin sık sık kent savaşlarınadönüştüğü, ve bazen bir kent tanrısının diğerkent tanrılarına üstün gelerek, kendi "LugalKalma"sının temsilciliğinde bütün Kaide veSinear'a hükmettiği bu zamanlarda; BabilKentini istila eden "Amurru'lar, "Marduk"adında iri yapılı, siyah uzun saçlı, genç vehiddetli bir Tanrı'mn doğuşuna ve yaklaşmaktaolan görkemli bir çağın ilk işaretini verişineşahit olurlar. Genç Marduk önce; uzakSetli Ülkesinin ulu dağlarında oturan, ancakSinear'ın diğer tanrıları üzerindeki saygınotoritesini, Büyük Nippur Tapınağı'nda kurmuşolan Yüce Enlil'i göksel bir darbe ile tahtından

düşürerek, O'nun makamına, bereketli Apsu'dayaşayan insansever ve bilge Enki'yi, Baş Tamı"Ea" adıyla yükseltir. Sonra; kendisini Ea'nmoğlu ilân ederek, kadim zamanlarda üveybabasının eliyle "derin suların üzerinde yüzençamurdan" yaratı lmış olan "İNSAN"ı, "Birzamanlar yukarılarda" anlamına gelen "Enumaeliş" destanı ile birlikte, büyük zaferinin enkazıolan kan ve kemikten tekrar yaratır. Ancak, bukan ve kemik, Marduk'un dört kasırgatarafından çekilen arabası, yıldırımlar savuranbaşlığı ve alev saçan zırhı karşısında, perişanolarak gövdeleri parçalanan "Kingu" ve"Tiamat"'a aittir. İki bin yıldan beri Kingu'nunboynunda duran Sinear'ın "Kader levhası", artıkSami bir tanrının havaya kalkan ellerindedurmakta ve yine O'nun elinde, kan ve kemikhamurundan yaratılan bu yeni "İNSAN" ise,efsanevi Babilonya'nın büyük Nemrud'u, dörtiklim hükümdarı, Amurru'larm Atası unvanlarıile, ölümlülerin arasına girip tarih sahnesineçıkmaktadır... Artık; Marduk'un kuzeygöklerine Enli l ' i , güney göklerine Ea'yıyerleştirdiği, böylece göklerin bozulandengesini yeniden sağladığı ve bütün Sinear'a

35

Page 36: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

deja vu

Babil'deki "Esegila" Tapınağı'ndan hükmetmeyebaşladığı daha geç zamanlarda,... cinlerinkovalanarak kutsal ayinin henüz haşladığı birşafak vaktinde,... Esegila Tapınağı'nm serintaşlığında ve tütsülenmiş atmosferinde ağıradımlarla ilerleyen ak sakallı bir rahip; önceçaldıkları "Lilissu"' davullarının yatıştırıcıtemposu ile kendilerinden geçmek üzere olan"Kalu"ların ve onlara, arzunun kadınca acısınıanlatan bir ilâhi ile eşlik etmekte olan tapınakkızlarının önünden, sonra taş kesilmişyüzlerinde gelecek zamanı yakalayabilmek içinsu dolu kaplara eğilmiş "Baru"ların ve tapınağaçeşitli hediyeler sunmak üzere bekleyen

kalabalığın önünden, dalgın bakışlarla sesizcegeçer... Nihayet kendini, çevresi yüzlerceheykelcik tarafından kuşatılmış olan Tanrı'nın,ürkütücü huzurunda bulur... Rahip, bir süreaynı bakışlarla Tann'yı izledikten sonra, kendiiçinde, Tann'nın sesini duyabileceği ve O'nunlakonuşabileceği bir derinlik aramak üzere, bütünkapılarını dünyaya kapayarak hareketsiz kesilirve uzun bir süre öylece kalır.

Rahibin bakışları, karanlığın sonsuzluğundankendisine doğru yaklaşmakta olan titrek bir mumalevine doğru çevrilir ve rahip heyecanlakonuşur:

-"İNSAN" nedir? Ey gökleri devrişen Mardıık.iç kulağında duyduğu sakin bir ses cevap verir.

-"İNSAN" yükselen bir edimmunun içine üflenen ateştir... Ölümlü.-"ATEŞ" nedir? Ey gökleri devşiren...

-"ATEŞ" İkimizin arasında duran tehlikedir... ÖlümlüParıltılı Babilden artık iyice uzaklaşmış olan rahip, ihtiyar bacaklarını zorlayantaşlı bir yolda güçlükle yürürken, açık renk gözlerini mutsuzca kısarak biran

güneşe bakar ve düşünür.-"Büyük dili ile söylemesi gerekeni, neden küçük dili ile söyledi

acaba"

Setli Ülkesi - Dağlık kuzey ülkesi (Asya)Arba Çölü - Arabistan ÇölüFrattu - FıratSinear - Orta MezopotamyaKaide - Aşağı MezopotamyaLugal - KralLugal Kalma - Büyük KralAmurrular - Mezopotamya'ya akın eden samitopluluklar. M.Ö. 2000Amurrular'ın Atası - HammurabiKingu - Tiamat'ın kocası, Tatlısu denizinitemsil eden erkek prensip.

Tiamat - Yaradılıştan önce var olan ve Tuzlusudenizini temsil eden dişi prensipNemrud - Babil öncesi samilerin (Agade)TanrısıLilissu - Bakırdan yapılan bir çeşit vurmalıÇalgıKalu - ilâhiler eşliğinde çalgı çalan ve kurbantöreni düzenleyen rahiplerBaru - Gelecekten haber veren kâhin rahiplerEdimmu - Ruh, hayalEnuma Eliş - Babilonya yaratılış destanı

36

Page 37: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

ay tutulması

"TANRIM AFFET BENİ"*

murat gülsoy

"...dinle böceğim, uzun bir .seyahate çıkacağım,hareketimden evvel bazı şeyleri söylemekarzusundayım..."

attila ilhan/fena halde leman

Salı akşamı, Bach dinliyorum... üzgünüm. Acıbir yerlere çekiyor bir de Bach. insanlar gelipgeçiyor yanımdan ırmak gibi, zaman gibi;şelaleye doğru, ölüme doğru...

Ve Barok bir yakarış :"Tanrım, affet beni"

Ve Zuhal.Şimdi bir ev topluyor -bir yaşantı dahanoktalanıyor kutulara yerleştirilen kitaplarlabirlikte. En son, Boğaz'daydık. Geceydi.Maviydi. S ı k ı n t ı l a r ı m ı z d a n k o n u ş u psusuyorduk. Anlıyorduk. Oysa paranteziniçinde hep bir kaç soru işareti bilinmezeütüyordu.

Henüz kulaklarıma Bach değmemişti:"Tanrım, affet beni"

İlk iki sayfası yırtılmış bir deftere bir sonistek, bir inanılmaz ümit olarak kalemimdendökülen silik yazılar: Herşey için üzgünüm. Ogün hava güneşliydi-bir yaz başlangıcıydı. Dahagençtik ve ön koltukta Ferhat oturmaktaydı. Veo bavulunu arabadan çıkardı. Bilmemkaçıncıyalnızkızlar evinin önünde aykırı bir senaryoyauygun olarak durdu ve "...bendeniz : DavidCopperfıeld, yine buradayım efendim..." dedi.Bir önceki gün ne olmuştu, sonra ne yapmıştıkyoksa hemen buraya mı gelmiştik, bilmiyorum.O gün bir başka yaşantı noktalanmıştı. Geridesiyah halılar ve yırtık perdeler kalmıştı.

Ve o odanın duvarlarınaasla Bach değmeyecekti :

"Tanrım, affet beni"Şimdi, 1600'lerin düşünde, kayıp bir ruh

kadar yalın ve soyluyum. Aptalca bir törendekralın en hüzünlü soytarılarından biriyim.

Diğeri o. Yüzlerimiz makyajlı, ağladığımız belliolmuyor. Konuklar pudralar ve süsler içinde.Hepsi bir yerlere ait olmanın rahatlığınagömülüler. Biz ise herhangi bir yere aitolamamanın acısını çekmekten yorgun, ayrıyız.Romanlarımız ayrı, sevdiklerimiz ayrı... Oysaaynı acı onunkisi, benimkisi. Yarın yolcu: Biruzak eve gidilecek. Bilinmeyen kardeşler ve birsoğuk anne sessizliğinde yemek yenecek.Çatal-bıçak sessizliğini artık ümidini çoktanyitirmiş bir baba bozacak. Zuhal hep tuzlayacakyemeğini. Hemen bir anı yuvarlanıverecekyanaklarından: Bir kumsal gazinosu, sade birçardak, bir kaç tanıdık, sıcak ağustos güneşi veonun çok tuzlu patatesleri. Kaygısız günlerdehenüz genciz. Zuhal "mezarlarınızatüküreceğim" diyor. Gülüyoruz. Ferhat dagülüyor. Yine de yaz akşamlan bilindik tümsenaryolara uygun, hüzünlendiriyor bizi.

Oysa henüz Bach dinlememişiz:"Tanrım affet beni"

Tanrı asla bağışlamaz. Sanki bazı kızlar hiçağlamaz. Hiç karşı çıkmaz kaderlerine. İçlerindebiriktirirler hayatın hiç durmadan ürüyen acısını.Çıplak bir genç kız hayali ne kadardokunaklıysa, gençlikte yaşanan yanılgılar okadar yakındır ve kahkahalar o kadar uzak... Biryerlere yetişememenin aslında bir şeylerdenkaçmanın öteki adı olduğu zamanlarda bir takımadamların arasındaydı. Bir şeylerin olacağınagerçekten inanılır mıydı yoksa tüm bıyıklıadamlar başkalarının hayallerine mi inanırlardı...bu noktalar hep karanlıkta kaldı. O adamlar artıkyok. Tüm toplumsal ütopyalar gündelik sıradanplanlara, otobüs biletlerine, banka kartlarına vejetonlara dönüştü. Zuhal birdenbire yalnız kaldı.Belki, bir de uzak evlerin birinde başka

* Matheus Passion, js Bach, 47 nolu Arya

37

Page 38: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

ay tutulması

romanları yaşayan bir yalnız adam -yazgecelerinde dönüp gelinen sakin bir liman...Oysa ne fırtınalar gizlerdi. O bunları hissederdi.Ne de olsa insanız.

Sanki ilk düş kötü günlerin haberciliğiniüstlenmiş habire uykularını bölüyor onun. İkidenizi bölen hayli ince bir kara parçasınınüzerinde Zuhal bir yanı f ı r t ına, kabaköpüklü dalgalar, hayli ürkünç, ve diğer yanısessiz bir dinginlik, sütliman bir deprem öncesi.Kendini nereye koyacağını bilemeyen birgündüz güzelliği. Düşte her tuttuğu korku artık.Her yanı tehdit, karabasan. Düşlerin akılalmazsentez yeteneği şaşırtır Viyana'nın esrarengizsokaklarını. Fakat ter içinde uyanır kimi gecelerZuhal. Bostancı mı Şişli mi yoksa uzak bir adamotelinde mi sıçrar birdenbire? O gecelerdenbirinde, uykunun rüyasında salıncakta sallananyanık bir kız çocuğu mır ı ldanmaktadırçocukluğunun şarkılarını. Zincirler hayli paslı,tahammülü güç sesler üreterek rüyanın içindesallıyor kömürden kız çocuğunu. Metalsürtünmesi bir çocukluk şarkısı birkabus ! Yanıp kül olmuş bir çocukluk hayalininkabusundan çığlık atarak uyanışı, korkulanınlakesişir uzak bir ada motelinde.

"Zuhal ?"

"Uyuyor musun?""Ne! Ne oldu...""İyi misin?""Kabus görüyordum galiba...""Ben de biraz tedirginim gelir misin?"

Gelir mi?Yanyana odalar sadece yalnızlık üretmez.

Bazen iki kişi olmak garip bir sıcaklık tanımıoluverir. Uzaklarda, türlü insanların çekicizevklerinden ayrı bir yerdeydik: kötü, savrukbir rüzgar boşluktaki kumlardan anlamadığımızromanlar yazarken elektrik telleri muammalıbekleyişlerle kopuyor... telefon çok uzakta...Daha sonra aynı odada beklenilir gün ışığı.Korku ve tedirginlik üzerine yorgun bir dialog.Üstelik ne korkunç bir yazdı hepimiz için.Suratına kapatılan telefonlar, zalim annelerdençalınmış sevgililer ve McDonalds'dan alınmışsaman yumuşağı hamburgerler ve eski dostlarınhiç eksik olmadığı anılar.

Ve henüz duyulmamıştır Bach:"Tanrım affet beni"

Metropolün, İstanbul denilen o en büyükköyün göbeğinde, halı, nem ve hayat kırıklanylakaplı bir bırakılmış evde o ve telefon -yalnız !-birtakım sınavlara çalışıyorlar. Oğul yardım edermi? (Hani annesi telefonu suratına kapatmıştı;evini bir türlü terkedemeyen astrolojik bir vaka!Koç burcu galiba...) Neyse o günlerin de defterikapandı. O evin duvarlarında Marylin Monroe,halıların altında akrep ölüleri ve pencerelerindışında üçbacaklı sonsuz gözlü adamlar vardı.Sonra ne oldu? Oğul nereye gitti, diğer dostlarnereye savruldu, b i lmiyorum. O geceninsonrasında ne yaptık hiç hatırlamıyorum.Bildiğim tek şey Tanrı'nın bazı şeyleri hiçaffetmediğidir. Oysa bizim hayatlarımızda Tanrıhiç olmadı-olamadı.

Bazı şeylerin anlaşılabilir olması için üzerindenuzun zaman geçmesi gerekir: Şimdi, başka biryazın yapraklan, ağaçlan ve bulutları bulanıyorgözlerinin gerisinde. Gecenin tuvalindecanavarlar ve binbir gece masallarından birhançer, hilal ! Hangi yana dönse korku vedehşet ürüyor dallardan, gecekuşlarından vebulutlardan. Yanında yabancı dilde bir içtenlik.Yine de mümkün mü içboşluğunu doldurması...İ ç b o ş l u k . . . v e y a h e r g ü n k ü y u m u ş a t ı ptoplumsallaştırdığımız şekliyle: yalnızlık! Veiki seçeneği vardır insanın: Ya içboşluğunyokmuş gibi yaşarsın ya da ona tahammülüezberlersin. O bunlardan ikisini de beceremiyorgaliba. Zorunlu sevişmelerde artık ağlamayışı dabundan. Sevgililer cam kırıkları olup yağıyorlariçboşluğuna.... oysa onu doldurmaları nemümkün. Ah, bu imkansız !

Henüz Bach değmemiş o sarp duyguçölüne:

"Tanrım affet beni"Kablolarda elektrik, otobüslerde gerginlik,

çarşı-pazarda alışmadık bir sıcaklık. Birilerib ü t ü n mahalle delikanlılarını öldürmüş.Yerlerine garip, insana benzer hayvanlartüremekte. Ömürleri yarım saat. Ne kadarimkansız ve korkunç sokaklar artık, özelliklegeceleri, özellikle kimsesiz geceler... Oysa eskiYeniköy akşamları: Bir deprem sonrası,boşlukta yanıp sönen yıldızlardık. Tüm büyükateşlerden geriye ince dumanlar kalmıştı. Zuhal

38

Page 39: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

ay tutulması

ilk parlayan yıldızlardandı. Tanrı bile ürkerdiinanılmaz düşünce labirentlerinden. Sonra neoldu? Tüm yıldızlar birden mi karardı? Bunuhiçbirimiz anlayamadık. Şimdi, erken inen kışakşamlarında tüm sokaklar ve barlar ne kadarçabuk soyunuyorlar serserilerinden... O,incecik dudaklarını keskin bir bıçakla kesmiş,barın kapısından adımını atıyor. Bir zamansızlıkmı vardı yaşadıklarımızda yoksa bana mı öylegelmişti, bilemiyorum. Ama asıl önemlisi obardakilerin ku lak lar ına asla Bach' ındeğmeyecek olması:

"Tanrım affet beni"Artık bir dönüm noktası mı yaşanan her yeni

gün! Yoksa bu çırpınışın yarattığı zorunlu birhayal miydi o sapsarı oğlan? Yalnız gecelerindeasla elinden tutmayacak olan... İçini yakanbirşeyler var gençliğinde, pır ı l t ı s ında vebaşıboşluğunda. Oysa Zuhal ne çok sevmiştizamanında ve ne çok titremişti içi heyecanla.Binlerce aynaya salıvermişti bozukparasevgililerini bir anda. Hem ne önemi vardıonların. Ama bu sapsarı velet! Artistlerinehayran olduğu bir filmi izler gibi düşlüyor onu,kırılmış ruhunun derinliklerinde. Ve hayret,yitirilmişlik, kaybolmuşluk duygusu ne kadarağır basıyor bu sefer. Ne kadar dayanılmaz,geçip gitmiş zamanın geri getirilmezliği. Artıkne zaman görür rüyasını bilemem,

fakat mutlaka sığınacak Tanrı'ya,Bach'ın o çözülmesi imkansız

notalarında:"Tanrım affet beni"

Ne Tanrı, ne de işlenen günahlar var artık."Artık ben alkolik olacağım, içki de içeceğim"dediği masada gittikçe yeşile dönüyor bir türlüiçmeyi beceremediği bira. Belki dostlararasında... Fakat şimdi ben, bu dost evininsessiz koltuğunda geceyi dinliyorum. Bu gecehayli korkunç ve erkek. Özel bir şairin gecesibu. Civa ve fosfor kayıp geçiyor rüzgarla,kapının önündeki arabamın camları gittikçebuzlu, Zühal'in şehrinde yabancılık gittikçefazla. Bu defa yalnızlığının yoğunluğugölgeliyor yağmurların yarattığı delikanlıyı.Onda kendinden birşeyler bulduğundan mıyoksa ona kendinden bir şeyler verdiğindenmidir, ağlıyor Zuhal. Ağlıyor, hiç kimseyeyaslanmadan, omuzları çıplak, ruhu sarp.

Uğursuz gözyaşları bunlar. Şu dışarıda yağansavaş öncesi yağmur gibi... Ne getirdiği bellideğil... "Ben bir kuyu gibi içi boş yaşadıktansonra içine düşecek taşlar çok olur." gibisindenbirşeyler söylerken gözlerinin dolu doluolmasından anlamıştım, bir şey diyememiştim.Ne diyebilirdim ki! İçinde inanılmaz bir ruhlanereye kadar gidebilir insan? "Kimse kimseyikurtaramaz" demişti. Ve ondan sonra nereyegittik, nasıl dağıldık, yoksa ben hemen miyaşlandım bilemiyorum. Ama o bir başkakayıpkızlarevinde başka bavullar topluyor şimdi.Loş eviçlerine tarıyor saçlarını. Gözleri neredekimbilir.

Ona bazı şeyleri hiçbir zaman söyleyemedim.Neden bilmiyorum aniden herşeyin sonunageldik.O bazı şeyler...

Kendini başkalarının gözlerinde boşunaarama.

Sen, cama-suya-aynaya bak.Sırrın yarattığı seni incele. Yüzüne

dokun.Saçlarını tara, uysallaş.

Ruhunu, vahşi bir kedi yavrusunusakinleştirir gibi yatıştır.

Gözbebeklerini bul!Gözlerinin taa içine bak.

O yosunlu, o kadife, o eldeğmemişebak.

İçin acıyla burkulacak o an...Ve

o an neredeysen gelip bulacağım seni,inan.

Mutlaka her yaşanılanın ardından Bachdinleyişim neden?

Tanrım affet beni"

39

Page 40: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

ELMA Kurtlarından

MEDYA Kurtlarına

Reklam A j a n s ı n ı z İçin

• Radyo TV Kanalınız İçin

• Basın Kuruluşunuz İçin

"Hızlı ve Güvenilir"

Piyasa Araştırmaları

Ve Veri Bankacılığı

i L E T i Ş i M E V İ

Bahariye Cad. Nevzemin SokakNo. 18/8 81310 Kadıköy - İST.

Tel; 4 142 45 7 Fax: 4142458

Page 41: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

şeytanminaresi

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI-bölüm 1-

nejat aksoy

Ben Akçay'lıyım. Bu yüzden utanıyorumçünkü Akçay sızdıran kanalizasyonlar üzerinekurulmuş bir beton yığını halinde. EskiAkçay'lılar dedelerinin devletten zeytin üretmeküzere kiralayıp 'sahip' olduğu arazileri satıpbedava yaşamanın tadını çıkarıyorlar. Esnaf dahaçok iş yaptığı için mutlu. Mantık zincirleri ikibasamaktan öteye gidemeyen birçok insan,durumun ciddiyetini anlamaktan uzak. Tüccarlarpara kazanmayı seçmiş. Yöneticiler zatentüccarlar ya da onların seçtikleri.

Akçay nelerini yitirdi. Üç, dört yıl içerisindebütünüyle kirlenecek olan denizi. Balıklar,yosunlar ve diğer deniz canlılarını. Denizdenbi le f ı ş k ı r a n b u z g ib i t a t l ı s u y u .Cumhuriyetimizden daha yaşlı zeytin ağaçlanın.Çam ormanlarını ve içinde yaşayan canlıları.Tarihi eserleri. Listeyi uzatmak ve genişletmekçok kolay ama buna gerek yok. Bunlar görülen,bilinen şeyler. Bilinmeyen bu yitimin nelereneden olabileceği.

Bu yok oluşa katkıda bulunanların ve konuile ilgili araştırma yapması gereken kurumlarınbazı üyelerine göre bu gidiş çok normal. HomoSapiens diğer canlılardan düşünebilme veçevresini değiştirme yeteneği ile ayrıldığına göredoğayı yok etme ayrıcalığına da sahiptir. Diğercanlı türlerinin yok olması, tarım alanlarınınyitimi, nükleer kirlenme ve benzeri şeylerteknolojik ilerlemenin bedelidir. Bu insanınevrimidir. Çevrecilik insanların bu değişimekarşı gösterdikleri psikolojik bir tepkidir.Yeşilin, mavinin yokoluşu insanları tabii kiüzecektir ama acı çekmek olgunlaşmak içingereklidir. Zaten bu bir yokoluş değil olumlu birdeğişimdir; teknoloji ve bilim, bütün sorunlarıçözerek insanlığı daha zengin günleregötürecektir!

İnsan, yaşamını doğa içerisindeki çok hassasdenge ve döngülere borçludur. Bu denge vedöngüler 4.5 milyar yıl içerisinde oluşmuştur ve

küçük bir müdehale bilinemeyen sonuçlara yolaçacaktır. C a n l ı l a r ı n kökenleri, evrimleri,genetik yapılan , birbirlerine bağımlılıkları,enerjisini kullandığımız fotosentez ve doğanıny a ş a m a s ı n ı gerekt iren birçok konuaraştırılmaktadır ve öğrenecek daha çok şeyvardır. Ne yazık ki bilim ve teknoloji doğaolmaksızın insanları yaşatacak kadar ilerideğildir. Önümüzdeki yıllarda bunu basarsa bileüçüncü dünya ülkelerinden biri olarak bundanyararlanamıyacağımız açıktır. Gelişmiş ülkebireylerinin çevre kirliliğine katkısı fakirülkelerde yaşıyan hemcinslerinden 100 ile 1000kez daha fazladır. Buna rağmen fakirhemcinslerinden çok daha sağlıklı koşullardayaşayabilmekte ve doğayı tanıyabilmektedir. Buülkeler pisliklerini temizleyebilecek kadarzengin, başedemedikleri atıklarını ihraçedebilecek ve eski kirli teknolojilerini fakirülkelere satabi lecek kadar kurnazdır .Uluslararası şirketler kendi ülkelerindeyapamadıkları kirli üretimlerini kontrolsüz veucuz işçili üçüncü dünya ülkelerinde yapmakta,reklamlarıyla, destek ve bağışlanyla bu ülkelerikontrol altına almak için uğraşmaktadırlar.

Üçüncü dünya savaşı çoktan başladı. Bu uzunsavaşta kazanmak için 'Rambo' lara değil'Einstein'lara gerek var. Kendinizi savaşacakgüçte görmüyorsanızda üzülmeyin. Çöpçülereyardımcı olarak ve çevreci dedikodularınıokuyarak kendinizi kandırır mutlu olursunuz.

Dünya bu hali ile bile sizi, çocuklarınızı vebelki de onların çocuklarını yaşatacaktır.

41

Page 42: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

başka bir dünya

KABUSNAME2. Bölüm

kaan yazıcıoğlu

İşte o an, tam o an, bu kadarının bir rüyaiçin fazla olduğunu düşünüp, kendinizi bu garipdüşten de o düşün savcılarından dakurtarabilirsiniz. Ama her kâbusun bir çekiciliğivardır. Özellikle sabaha doğru görülenlerin. Orüyaların konularında, bil incin uyanmayabaşlamasıyla, belki dışardan gelen ufak tefekşeyler rüyalara karışır. Bir telefon çalması,kapının yumruklanması, sokaktan gelen satıcısesleri gibi. Onları da rüyanızla ikiyüzlü birilişkiye girme pahasına, gördüklerinize katar,size hoş gelen, ama sonradan belki deşaşıracağınız, -"Kapı mı çalınıyordu?"- belki depişmanlık duyacağınız bir suç ortaklığınagirersiniz. Belki rüya değildir bunlar. Belki demuhayyelenin yanlışlarından bir tanesidir bütünolup biten. Kimbilir?

Belki yatağında herşeyden habersiz uyuyano adam da, tüm gördüklerine rağmen, sabahadoğru böyle bir işbirliğine kalkıştı. Kendirüyasını kendisi sürdürmeye karar verdi. Belkide herşey basit bir düşün devamıydı. Bunu daokuyucuların yargısına bırakıp, yargıcındüşüncelerine dönelim.

Şöyle düşünmüştü yargıç; "İşte örneklerimdenbiri daha." -"Ne örneği?" diye sordu adam.

"Yazacağım kitap hakkında" dedi yargıç."Dediğim gibi, sayfalar dolusu notlarım var.

Mesele onları nasıl birleştireceğimde. Şimdiyekadar pek çok sorgulama yaptım. Topladığımkalabalıkların sayısı bini aştı. Halk arasındahaklı bir üne kavuştum. Genç yargıçların hepsibana özeniyorlar. Bana akıl danışmaya gelenlerbile oluyor. Şimdi tecrübelerimi benden sonrakikuşaklara bırakmak istiyorum. Yazacağımkitabın adı "Sorgulama Sanatı" olacak." -"Bumesleği bu kadar erken bırakmanız ne kadaryazık. Yani, zaten uzun süredir yapıyorsayılmazsınız."-"Evet, erken başlamayı akledemedim." Bunlarıdedikten sonra, yaşlı yargıcın suratı asıldı. Bu

sırada hava da kararmış gibi geldi genç adama.Bir yandan da biraz önce aldığı cevap onu tatminetmemişti. Unutmak. Düşüncenin okunduğu biryerde. Hayır, "alışmak". Nasıl yani? Fakatsormaya çekiniyordu. Artık pazardan tamamençıkmışlar, dar sokaklardan, harabe evlerinarasından yürüyorlardı. Etraf ıssızlaşmıştı.Adam şehrin bu bölümüne hiç gelmediğinidüşündü. Aynı zamanda orasının bir tatilkasabasının sezon bitince boşalmış sokaklarıolduğunu anladı. Sebebini anlayamadığı birhuzur geldi içine. Yatakta gerinip yastığa sarıldı.Söze başka bir yerden başlamak gerektiğinibiliyordu.-"Buraları çok severim." dedi, hâlâ elleriarkasında yürüyen yargıca. Biraz dahayürüdüler, uzaklarda bir yerde kışın gri göğüaltında deniz gözüküyordu evlerin arkasında.Artık yokuş aşağı iniyorlardı. Birden, kendihuzurlu haline rağmen, ilk defa yargıcın içininsıkıldığını hissetti. "Siz buralı mısınız?" diyesoracak oldu, vazgeçti. Yargıcın dudaklarınaanlamlı bir gülümseme yerleşmişti.-"Buraları çok seversin demek." dedi yargıç.Adam bunda hafif bir suçlama sezer gibi oldu.Uyurken ancak onu seven birinin anlayabileceğibir biçimde yüzü asıldı.-"Evet, tabii." "Ne var bunda?" diye düşündü.-"Bak sana söyleyeyim : Aslında pek birşeyanlamış sayılmazsın. Çünkü benim o kitabıyazmamın sebebi, onu sadece yargıçlarınokuyacak olmasıdır."-"Yargıçlar da mı unutur?"-"Hayır, alışırlar."Kimin alışacağı nasıl bilinebilir ki?-"Ben alışmak istemiyorum."-"Neden o?"-"Çünkü unutmak istemiyorum."-"Sen unutmuyor musun?"-"Bilmem."- Nasıl yani?

42

Page 43: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

başka bir dünya

"Sözümü geri alabilir miyim?" diyerekgülümsedi adam.

Yargıcın yine kaşları çatıldı.Hayır, alma, üstelik alamazsın. Bilirsin,bu ülkede birtek kez söylenilen sözler

hep hatırlanır."

- Unuttuğumu bilsem, unutmamış olurdum.- Ama hiç olmazsa unutmak istemiyorsun.- Evet.- Yani unutmanın ne menem bir şey olduğunubiliyorsun.- Evet.- O zaman şimdiye kadar en az bir tek kezunutmuş olmalısın.- Evet.- Yani geçmişte unuttuğun oldu.- Tabii.- Unuttuğunu biliyorsun, ve aynı zamanda daunutmuşsun.- Doğru.- Unuttuklarının hepsini biliyor musun?- Nasıl yani?- Yani unutup da, daha sonra hiç hatırlamadığınolmadı mı?- Eğer olsaydı, unutmamış olurdum.- O zaman unuttuklarını bilmiyorsun,unutmadıklarını biliyorsun.- Öyle olmalı.- Seni yargılayacak değilim. Önemli olanistediğin gibi düşünmen. Ama umarım birçokçelişkilere düştüğünün farkındasındır.- Evet, sanırım öyle.

Bu sırada, aşağıda birkaç kotranın limanabağlandığı beton bir düzlükte, büyük bir alkıştufanı koptu. Kalabalık bir grup içinde adamıntanımadığı birinin büstünü taşıyan bir sandalıkarşılıyorlardı. Yargıç iyice keyiflenmişti.Adamın düşünceleri gittikçe daha çok karışıyor,yargıcın kitabi ve unutmak, alışmak üzerinesorular geliyordu aklına.

Aşağıdaki beton düzlükte onları ayıran küçükpatika yola girdiler.-"Ama," dedi adam küçük bir çocuk gibisabırsızlanarak, "Benim bildiğim sadece

unuttuğum da olabilir, unuttuğum şeyin neolduğunu hatırlamıyor olabilirim."-"Saçmalama", diye sertçe çıkıştı yargıç, bir elinidüşünmek için yoldaki kesilmiş bir ağaçkütüğüne yaslayarak. "Buna hatırlamak veyabilmek denmez. Sadece unuttuğunun farkındaolmak denir ki onunda tamamen unuttuğunşeylerden hiçbir farkı yoktur."-"Tamamen unuttuğum birşey üzerine hiçbirfikir yürütemem. Ama birşeyi hiç olmazsau n u t t u ğ u m u bil irsem, onu hat ı r lamayaçalışırım."-"Konumuz bu değil. Konumuz unutmanınbilmekle ilişkisi. Senin anlattığın şey sadecearamaktır."-"Olsun o da önemli." Bunu der demez pişmanoldu adam. Herkesin birbirinin düşüncesiniokuyabildiği, dolayısıyla herşeyin bilindiği birülkede aranacak hiçbir şey yoktu. Artıky o r u l m u ş t u , saçmalıyordu ve bu düştebitmeliydi. Artık uyanması gerekliydi. Yavaşçaherşeyin kontrolünden ayrıldığını hissetti.Yataktan düşüyor olmalıydı.-"Birazdan varırız" dedi yargıç. Aşağıdakiinsanlar büstü karşılamış, artık onlara dönmüş,aralarına koydukları beyaz mermerden kaidesizbaşı yargıçla kendisine çevirmişlerdi. Tuhaf şey,üstleri başları çok resmi giyimliydi, ve oradagüneş bütün şiddetiyle hepsini sıkılı yakalarının,kravatlarının ve ceketlerinin içinde patlatırcasınaterletiyordu.-"Sözümü geri a labi l i r miyim?" diyerekgülümsedi adam. Yargıcın yine kaşları çatıldı."Hayır, alma, üstelik alamazsın. Bilirsin, buülkede birtek kez söylenilen sözler hephatırlanır." Bu son cümlesini söylerken yargıçaşağıdakilere kendisini duyurmak istemiyormuşgibi geldi adama. Art ık oraya sankidüşüyorlarmış gibi geldi. Ya da o öyle sandı.

Yargıcın son sözleri kafasında yankılanıyordu.Aşağıda, büstün çevresindeki kalabalığın arasınaindiler.-"Benim kitap yazmam da, unutmak da,düşünceler de aynı şeyle ilişkilidir. Kalabalıkaralarına uzun süredir bekledikleri hocalarıgelmiş hayran öğrenciler gibi yargıca bakıyordu.Aralarından biri yerden büstü kaldırdı. Onlarönde, kalabalık arkada, sahil boyunca yürümeyebaşladılar.

43

Page 44: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

başka bir dünya

Dolayısıyla şu andan itibaren zararlısayılmazsın. Ama bizim hedefimiz bu

değil ki. Bizim görevimiz geleceğikurtarmak. Senin hiçbir şey yapmaman

ise şimdiyle ilgili. Ya gelecektekianımsamaların ? Sen alışmadın.

Gelecekte herhangi bir gün bütün üçelişkileri anımsayabilirsin.

"Sen suçlusun. Felakete sebep olmakistiyorsun. İçine düştüğün sınırsız çelişkiler,sonuçsuz arayışların da bunu gösteriyor zaten.Hala k imsenin bahsetmediği gerçeğianlayamadın mı? Konsüllerin kimsenin arasınaçıkmaması, o kitabı artık kimseninokuyamaması, onun yerine aklınca sebepsizbulduğun bir kitabı benim yazmam, ve onundiğer yargıçlar tarafından benden sonraokunacak olmasının aynı şey o lduğunu,h e p s i n i n s e b e b i n i n a y n ı o l d u ğ u n uanlamıyorsun. Kalkıp bir de yeni şeylerarıyorsun. (Arkadakileri göstererek) Onlar daarıyorlar. Onlar senin gibi yapıyorlar mı?Suçlusun. Şimdi burada, bu kalabalık arasındaolmamız da sence bir tesadüf mü? Yo, hayır,değil. Senin bilmediğin -hiçbir zaman dabilemeyeceğin- gerçeklerden biri belki kendiside, bu işte. Sanıyorsun ki insanlar öğrenir,bilir, sonra unutur, en sonunda da hatırlarlar.Eğer öyle olsaydı, -sana biraz daha merhametlidavranacağım- içinde bulunduğumuz koşullardabile benim kitap yazmam konusunda herhangibir iç çelişkiye düşmezdin. Ne de o kitap, oManalar İ m p a r a t o r l u ğ u n u n ilk kitabıkonusunda. Bunun böyle olmadığını sanasöylemek bile yersiz, özellikle şu nezih ves o r u m l u l u k l a r ı n ı n b i l incinde t o p l u l u ğ u nönünde. Ama merhametli davrandım bir kere,emekliliğim artık yaklaş t ığ ından ötürügörevimin sınırlarım zorlayıp senden yana tavırkoyacağım. Gördüğün gibi, aynı zamandaavukatlığını da üstleniyorum. Boş yereçelişkiler arama, daha bilmediğin çok şey var.Bütün yapacağın aklımdan geçenleri okumakister gibi beni dinlemek. Bu senin bir bakımakendini dinlemen anlamına gelecek. Sizler deduyuyor musunuz? Bundan başka çıkarınız

yok. İsteyenler hemen bırakıp gidebilir. Amayapamayacağınız beni bilmektir. Sen de, senin oarayışın, ilişkiler kurma isteğin kadar zorbayımişte ben. Ne düşündüğünü söyleme, ikiyüzlülüketmiş olursun. Senin arzun kadar benimzorbalığım geçerli. Beni suçlayamazsın. Burayakendin geldin. Devam ediyorum: Sen felaketiistiyorsun. İşte bizler de bunu önlemek içinvarız. Bizim bu ülkenin geleceği konusundakaygılar duyan insanlarla gizli bir anlaşmamızvardır. Kendilerine ben o kitap işte buradaayaklarımın altında desem bile hiç kimse onuokumaz. Ama benim yazdıklarımı okurlar. Bensize "O kitap yok. Koridorlardan hiçbiri birkapıyla bitmiyor. Hepsi birbiriyle birleşiyor. Okitabı ben yazıyorum." desem, işte onu okurlar.Hem de büyük bir merakla. Benden sonra birbaşka genç ve yetenekli meslektaşım beni haksızbulsa, yazdıklarımı eleştiren, hatta, evet, seninşu anki sorgulanmanı bile geçmişim kaygısızcayapılmış hatalarından biri olarak kabul etse, vebütün bunları yazsa bile, ve bütün bunları yazsabile onu da okurlar. Ama sen ne yaparsın?Mümkün olsa Manalar İmparatorluğuna bir dahahiç çıkamayacağın bir kapıdan girip sonsuzakadar o koridorlarda bir kapı aramak isterdindeğil mi? Sana ne olacağının kimseyiilgilendirdiği yok. Ama ya felaketten bahsetmeyekalkarsan? Yo, yo hayır. Ben senin hatalarınadüşmeyeceğim. Elinde olsa ütopyalarınınpeşinde herkesi sürüklemek isterdin zaten. Gizligizli bütün amacın buyken, bizi suçlamak niye?Gördün mü, sen de en az benim o kadarzorbasın."-"Ama, ama ben hiçbir şey yapmadım."-"Şimdi oldu işte. Ama hemen pes etme. Birazdaha düşün bakalım. Hiçbir şey yapmaman senisuçlu olmaktan kurtarabilecek mi? Nasıl bir ülkede yaşadığını -zaten istesen de olmaz- unutma.Şimdi artık bizi haklı buluyorsun. Dolayısıyla şuandan itibaren zararlı sayılmazsın. Ama bizimhedefimiz bu değil ki. Bizim görevimiz geleceğikurtarmak. Senin hiçbir şey yapmaman iseşimdiyle ilgili. Ya gelecekteki anımsamaların?Sen alışmadın. Gelecekte herhangi bir gün bütüno çelişkileri anımsayabilirsin. Biliyor musun,herşeye rağmen pek üzücü gelmeye başladı bubana. Doğrusu seninkisi oldukça karamsar.Kendine bile yer yok orda. Bizim

44

Page 45: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

başka bir dünya

"Saçma tabii. Örneğin senin de bir isminbile yok. Saçma bulman da suçlu

olduğunu gösteriyor. Manalarimparatorluğuna mı gelmek istiyordun?Geleceksin. Seni götürmeye ve daha pek

çok şeyi yapmaya yetkili olanlarbizleriz. Hatırlamak? Artık ileriye bak.Bizim sorularımız seni alıştırmayacak.

Ne unutulmak istenenlere, ne deunutulanlara.

yapabileceğimiz birşey var ama. -Ve şu andanitibaren, bunu senin de yararın için yaptığımainanıyorum."

Burada öğrencileri yargıcı coşkuylaalkışladılar. Biri büstü yere koydu. Artık hepsidikkatle ona bakıyordu. Adamla ilgilenenyoktu. Asl ında onunla i lgi lenen kimseninolmadığını yargıcın söylediğini düşündü adamrüyasında. İçinde herşeyin sonuna gelmenininsanı delici huzurunu duydu. Arkalarda biryerde, melon şapkalı iki adam aralarındahararetle tartışıyorlar, biri sürekli yere eğilipreverans yapar gibi bir hareketle ona cevaplarveriyordu. Konuya daha hakim olana ötekisi,ellerini iki yana açarak "Ne yapalım burayakadarmış" dedi. Adam dikkat in i kendigörüntüsüne vermeye çalışıyor, fakat rüyasındakendini sadece arkadan görüyordu. Daha çokartık ne dediklerini duymadığı öğrencilergrubunun yargıca ciddi tavırlarla bir şeylersorduklarını, onunda i lk karş ı laşt ıklar ındayüzünde beliren gülümsemeyle, yere bakarak,bazen de onlara bakarak cevap verdiğinihissetti. Artık oniki yaşında değildi. "Amabenimle konuşmuyorlar. Beni unuttular dedikendi kendine?"-"Sizin isminiz bile yok. Hepiniz uydurmasınız.Bunlar gerçek değil. Bu bir rüya." diye bağırdı,hepsi ona döndüler. Öğrencilerden biriyanındakinin kulağına birşeyler fısıldadı.Arkadakiler konuşmayı kesip ona bakmayabaşladılar. Yargıç sanki üstünde herkesinkonuşamayacağı çok büyük bir ayıp yapmışgibi, öne doğru bir adım atarak;-"Ama hepimizi buraya sen getirdin. Şu anda

senin burada olman da mı uydurma? Senirvarlığın bizleri kanıtlıyor. Bizim de görevimizine denli iyi yaptığımızı. Herşey olup biterken,buna alışman ve devam etmen bizi çok mutluedecektir. Buna inan." dedi."Ama alışman için burada olman gerekliydi.Belki bütün bu kabusu yaşaman da. iştesorguların sebebi de bu. Benim yazacağımkitabın da. Bu bayların burada olmasının da.""Bütün bunlar çok saçma" dedi kendi kendineadam. Arkadaki ikili ona doğru yaklaştılar:"Saçma tabii. Örneğin senin de bir ismin bileyok. Saçma b u l m a n da suçlu olduğunugösteriyor. Manalar İmparatorluğu'na mı gelmekistiyordun? Geleceksin. Seni götürmeye ve dahapek çok şeyi yapmaya yetkili olanlar bizleriz.Hatırlamak? Artık ileriye bak. Bizim sorulanınızseni alıştırmayacak. Ne unutulmak istenenlere,ne de unutulanlara. Bir kez felaketin önü alındı,tüm pişmanlıklarını konuşabilirsin bizimle,herşeyi değiştirmek isliyordun. Biz değişimlerinsözcüsüyüz."-"Beni nereye götüreceksiniz?" diye sorduadam. Hangisinin konuştuğunu göremiyordu.Ona rüyasında ağlıyormuş gibi geldi. Gözlerinituttu. Açık perdelerden gelen güneş ışığı kafasınıtoplamasını güçleştiriyor, odanın içinde birikahvaltı eden, öteki giysilerini karıştıran ikiadama inanmasını daha da güçleştiriyordu.

45

Page 46: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

HAYALET GEMİAylık Dergi Sayı 4 Ocak 1993

10000 TL KDV Dahil

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleriMüdürü

Yerelması İletişim Eviadına

A.Babur AKYOL

Yazı Kurulu

Selçuk AKMAN Sedef ERKMANMurat GÜLSOY Nazlı ÖKTEN

Pınar TÜREN Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Mehmet AÇAR Nejat AKSOYCoşan BORA Ergim KOCA BIYIKAdnan KURT Bedirhan MUHİP

Sadık TÜRKSAVAŞ Kaan YAZICIOĞLU

Kapak Tasarımı

(Escher, Relativity üzerine çalışma)Yalçın KARACA

Teknik Danışman

Zafer ÖZER

Reklam ve Halkla İlişkilerSorumlusu

Nimet OLCAR

Reklam Koşulları Arka Kapak 2000000 TLKapak içi 1600000 TL (Renkli) 1300000 TL(Siyah-Beyaz) iç Sayfalar 1200000 TL (Renkli)900000 TL (Siyah-Beyaz)Abone Koşul ları 100 000 TL (Yıllık) KDVDahildir.Hesap no. 4151-207 Babur Akyol T.C.Ziraat Bankası Çcmen/.ar Şubesi

Yazışma Adresi Hayalet GemiYerelması iletişim Evi Bahariye cad. NevzeminSok. No. 18/8 81310 Kadıköy -tST.Tel 41 42 45 7 Faks 41 42 45 8

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,

geçmişi ve geleceği^

en önemlisi bugünüdüşünüp sorular sorun.

Sonrayaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

46

Page 47: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

I L E T İ Ş İ M ' D E E D E B İ Y A T

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBiYAT! Washington Meydanı Henry James •

Amerikan Hikâyeleri Antolojisi • Latin Amerika Hikâyeleri Antolojisi •

Dikenli Tel Manuel Scorza • Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği / Yaşam

Başka Yerde Milan Kundera • Dublinliler / Sanatçının Bir Genç Adam

Olarak Portresi James Joyce • G / Bir Zamanlar EUROPA'da / Domuz

Toprak John Berger • Lolita Vladimir Nabokov • Kum Kitabı / Brodie

Raporu / Gölgeye Övgü Jorge Luis Borges • Sessiz Bir Ölüm Simone de

Beauvoir • Lol V. Stein'm Kendinden Geçişi Marguerite Duras • Mrs.

Dalloway Virginia Woolf • Evlenmeyen Adamın Hikâyesi Doris Lessing

• Döşeğimde Ölürken / Ayı / Ağustos Işığı William Faulkner • Polonyalı

Olmak Tadeusz Konwicki • Yurtsuzların Ülkesi Dugmore Boetie • Aba-

noz Kule John Fowles • Küskün Kahvenin Türküsü Garson McCullers

• Tatar Çölü Dino Buzzati • Kefenin Cebi Yok Horace McCoy • Taşkın

Yevgeni Zamyatin • Ayrılmak Dan Franck • Kurbağa Güncesi Günter

Grass DÜNYA KLASİKLERİ Tom Jones Henry Fielding • Arefe İvan

S.Turgenyev • Bartleby Herman Melville • Adsız Sansız Bir Jude Thomas

Hardy ÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI Tutunamayanlar / Tehlikeli Oyunlar

/ Oyunlarla Yaşayanlar / Korkuyu Beklerken / Bir Bilim Adamının Romanı

/ Günlük ve Eylembilim (Bütün Eserleri) Oğuz Atay • Gece Bilge Karasu

• Ten ve Gölge Hulki Aktunç • Aylak Adam / Anayurt Oteli Yusuf Atılgan

• Yusuf Atılgan'a Armağan Kitabı • Geceyi Tanıdım-Erostratus Nazlı Eray

• Ruh Üşümesi / Sessizliğin İlk Sesi / Çok Uzak-Fazla Yakın / Hayır Adalet

Ağaoğlu • Aşkım Bana Resimaltı / 'Bekle' Dedim Gölgeye / Erkek Hikâyeleri

/ Macbeth. Muhitimize Uyarlama Denemesi / Gaib Romans Ümit Kıvanç

• Merdivenaltı Yeşim Dorman Müderrisoğlu • Tek Kişilik Ölüm Nuray

Tekin • Symphonia Kakophonica Kriton Dinçmen • Yüzyetmişaltı Yıl

Mehmet Fehmi İmre • Jönler Bekir Fahri • Zaniyeler Salâhaddin Enis

iLETiŞiM YAYINLARI• İSTANBUL Klodfarer Caddesi iletişim Han No. 7 34400 Cağaloğlu Tel. 516 22 60-61-62 / Fax: 516 12 58• ANKARA: Konur Sokak No.24/4 06640 Kızılay Tel. 425 36 00 - 425 20 71 / Fax: 425 18 15• iZMiR; 857 Sokak Izmiroğlu Işhanı No. 306 35250 Konak Tel. 84 90 421 Fax: 84 46 65

A y l ı k b ü l t e n i m i z i k i t a p ç ı l a r d a n i s t e y i n . ( B e d e l s i z d i r . )

Page 48: edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden · 2017. 8. 20. · bakışta aklıma bir ilkçağ mağarası, gotik bir kilise ve dinazorlar geliyor. Avluda bunların hepsinden parçalar

İyi ile yetinmeyin... Mükemmeli seçin!

Her bakımdan farklıdır Toprak Seramik.Renk renk, desen desen, boy boy kalite sunar.

Ev olsun, işyeri olsun tüm mekânları özelleştirir... güzelleştirir.

... Ve Toprak Seramik varken, Toprak Seramik döşenir!

TOPRAK SERAMİKGenel Satıcı: Toprak Seramik Pazarlama ve Ticaret AŞ. Halaskargazi Cad. 301 /1 Şişli - İstanbul Tel: 232 31 00 (12 Hat)