edu&art august 2012

68

Upload: ferhat-gedik

Post on 14-Mar-2016

245 views

Category:

Documents


18 download

DESCRIPTION

EDU&ART AUGUST 2012

TRANSCRIPT

Page 1: EDU&ART AUGUST 2012
Page 2: EDU&ART AUGUST 2012
Page 3: EDU&ART AUGUST 2012

Genel Yayın Yö[email protected]

Begüm ÇELİKKOL

Bu yazıyı yazarken dışarıda çok yağmur yağıyor. Bulundu-ğum yerden dışarı çıkmak istiyorum ama çıkamıyorum. Ey-vah! Mahsur kaldım!Üstelik de spora gidecektim! Hay aksi! Bir el beni kurtarıyor ben bu düşüncelerle boğuşurken. “Hadi seni de bırakayım eve doğru” diyor. Seviniyorum... Bu aralar ne istersem oluyor. Ama iyi ama kötü... Tu-haf bir süreç içindeyim. Telaş var, heyecan var, korku var... Siz Eylül sayısını elinize aldığınızda ben artık evli olacağım. Son be-kar günlerimi yaşarken aklımda sorular uçuşup duruyor. “İyi mi ya-pıyorum?”, “Güzel olacak mı?”, “Yeni bir hayat bana neleri getire-cek?”... Aslında defalarca kez yanıtı verdiğim ve yanıtından emin ol-duğum bu sorular beynimi kemiriyor işte. Bir yandan aklıma Seval geliyor... Canım arkadaşım...

Anlayacağınız Edu&Art karmaşa içinde bir sayı daha yaşlanmanın haklı gururunu yaşıyor...

Bu sayıda Durusu var. Bilmeyenler için söylüyorum, Durusu şahane ötesi bir yerdir. Şehrin göbeğinde ama şehirden bir o kadar da uzak-tır. Göl derseniz göl, doğa derseniz doğa... Hepsi burada. Bir gün bu işi yapıp, onların hikayesini yazacağım hiç aklıma gelmez-di. Hayat bu ya, hepimizin anlatacağı öyküleri oluyor elbet... Ben on-ları anlatcağım. Yani,

Hasan Çavuş ve Gülsüm Hanım’ın hikâyesini... Sene 1912... Trab-lusgarp Savaşı yılları. Hasan Çavuş, harp zamanında memleketi Bulgaristan’dan çıkmış Yemen’e doğru yol almak zorunda kalmış. Sonrasında Rusya gelmiş... Altı yıllık Rusya günlerinden sonra Ka-radeniz üzerinden Trabzon’a, Trabzon’dan Durusu’ya göçmüş... Bü-tün Durusu halkı bu uzun boylu, sarı saçlı, çakır gözlü adamı görün-ce şaşırmış. Kimse tanımazmış Hasan Çavuş’u... İlk başlarda ilgiy-le beraber korku varmış köy halkında. “Kim bu adam?” diye herkes birbirine sorar ama kimse net bir yanıt alamazmış... O da köyün di-ğer erkekleri gibi halen faaliyette olan İSKİ’nin su fabrikasında çalış-maya başlamış. Çapkınmış Hasan Çavuş, ud çalarmış bir de. Uduyla köyün kadınlarını mest edermiş... Yaşı biraz geçtikten sonra köyde-kilerle kaynaşmış, dost olmuş. Onun evlenme zamanı geldiğini dü-şünmüş köyün büyükleri ve ona evlenecek bir kadın bulmuşlar. Ha-san Çavuş altı yıl boyunca evli kalmış fakat geçinemedikleri için ay-rılmış eşinden... Köyün büyükleri “Bekar erkek olmaz buralarda” de-miş... Ve Kemerburgaz’dan Gülsüm Hanım’ı bulmuşlar... Hasan Ça-vuş evlenmek istemiyormuş, Gülsüm Hanım da... Fakat Terkos’un büyükleri ısrar etmiş. İkisi de birbirini hiç görmemiş, hatta Gülsüm Hanım tanımadığı bir adamla evleneceğini duyunca hıçkıra hıçkıra

ağlamış... Çünkü çok gençken, henüz 17 yaşındayken ilk evliliğini yapmış; 19 yaşında dul kalmış... Bir daha evlenmeyi düşünmezken Hasan Çavuş’u önermişler...Terkos’un büyükleri kızı istedikten bir zaman sonra gelin arabası ile Gülsüm Hanım’ı almaya gitmişler. Gülsüm Hanım çok mutsuzmuş, köyün meydanında Hasan Çavuş’u görene kadar... Gördüğü an nut-ku tutulmuş, bir anda aşkın kollarına kendini kaptırmış... Hasan Ça-vuş da bu beyaz tenli, ufak tefek kadını çok sevmiş... Öyle sevmiş ki, elektriğin olmadığı zamanlarda eve elektrik getirmiş; eviyle çok il-gilenmiş... Bu çiftin üç çocukları olmuş sonrasında, Ürküş, Behiye ve Mediha...

Büyük dedem ve büyük ninemin bu hikâyesi topluyor aile üyelerimi-zi Durusu’ya... Bende özel bir yeri olan bu güzel kasaba İstanbul’a çok yakın. Yaklaşık bir saatte varılabilen bu güzel yerde yeşilin her tonunu görebilmeniz mümkün. Hele ki Terkos Gölü’nün o duru su-yuna baktığınızda akıp gidiyor keder, hüzün.. Yerine neşe geliyor! An-nemler çocukluklarında her fırsatta giderlermiş... Şimdilerde o alış-kanlık devam ediyor... Hasan Çavuş ve Gülsüm Hanım’ın bir zaman-lar büyük bir aşk yaşadığı o evde şimdi tüm aile toplanıyoruz, eğle-niyoruz, hasret gideriyoruz... Bizim ailede herkesin ilk aşkını yaşadı-ğı bu yer havasından mıdır, suyundan mıdır bilmem gelenleri de aşık ediyor kendisine.

Özellikle göle karşı balık yerken gün batımını izlemek hızlı ve mo-noton geçen hayatınızı renklendirecek cinsten... Göl kenarına iner-ken kasabanın bilindik simalarından Suzan Abla’nın gözlemelerin-den tatmanızı tavsiye ederiz. Zira Suzan Abla bu işin piri. Kasabada kimin düğünü, cenazesi varsa hızır gibi yetişir ve tüm yemek işleri-ni üstlenir... Elinin lezzetini kattığı yemekleri yemeyen pişman olur diye bir de söz var ortalıkta dolaşan. Bence doğruluk payı yüksek!

Ve Durusu yani Terkos’ta mutlaka kalmalısınız. Durusu Metra Club bunun için çok ideal bir yer. Hem aktivitelerinizi yapabilirsiniz hem de kaliteli zaman geçirebilirsiniz...

Dergimizin diğer konularına gelecek olursak büyük anime üstadı Hayao Miyazaki ve genç nesilin klarnetçisi Serkan Çağrı’yı keyifle okuyacaksınız. Ayrıca 46. sayfamızda bir sürpriz var! Yazarımız Esra Abay Özkurt bakın bize neler anlatmış.

Yazarlarımız ise dolu dolu...

Edu&Art’ı keyifle okumanız dileğiyle AĞ

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

01

BİR AŞK ÖYKÜSÜ

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 3 8/14/12 3:20 AM

Page 4: EDU&ART AUGUST 2012

02

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

İstanbul’un yıllarca su ihtiyacını karşılayan Terkos Gölü’ne (Durusu Gölü) komşu olan otelin kuruluşu 1990’ların başındadır. Otel, günümüz ihtiyaçlarına göre tamamen yenilenerek, yeni yüzü ve yeni ismiyle şehirden kopmadan ruhunuzun ve doğanın derinliklerine bir kaçış fırsatı sunuyor.

İÇİNDEKİLER

h 10. ULUsLaRaRası BoDRUm BaLE FEstİvaLİ

h DJ YahEL CLıNıC sahNEsİNDE

h EsKİ Dost İstaNBUL’Da RED Kİt

h DısNEY LıvE! mıCKEY’NİN müzİK FEstİvaLİ

h KENaN DoğULU’DaN mUhtEşEm KoNsER!

h CaNDaN ERÇEtİN 23 ağUstos’ta aÇıKhava’Da!

h UNUtULmaz BİR KoNsERE hazıR oLUN!

h DURU vE İpEKsİ sEsİYLE FEıst

h GaLata mEvLEvîhâNEsİNDE sEma töRENİ

Farklı şehirlerde, farklı hayatlar süren insanların iç içe geçmiş aşk hikâyelerini konu alan 360, en başta dev oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Bu kadro sanki bir yıldızlar geçidi.

Hakkında, “Hüsnü Şenlendirici’nin pabucunu dama attı” yorumları çıkan Serkan Çağrı da Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından telefonla aranan sanatçılardan. Hatta, katıldığı programda istek yapan Başbakan’a Çağrı, “Nazende Sevgilim” isimli parçayı çaldı...

10 yeni çalışmanın yer aldığı albümde, beş şarkının söz ve müziği, ayrıca bir şarkının da müziği Sandal’a ait. Diğer çalışmalarda ise Soner Sarıkabadayı, Eflatun, Volga Tamöz, Deniz Erten ve Amr Mostafa gibi ünlü isimlerin imzası var.

34

04

YENİLENİN! YENİDEN YİNE YENİDEN

HEYECANLI BİR AŞK HİKAYESİ360

BAŞBAKAN ONU DA ARADI...SERKAN ÇAĞRI

MUSTAFA SANDAL / ORGANİK

DURUSU METRA CLUB

ETKİNLİKLERAĞUSTOS

10

12

24

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 4 8/14/12 3:20 AM

Page 5: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

03

MİMARİ

EFSANELER

SESLENDİRME

SEVİLEN DİZİLERİN HÜZÜNLÜ SESİ

EYLEM AKTAŞ

30

14

20

HAYAO MİYAZAKİ

‘DÜnyanın Sekİzıncİ HarİkaSı’ olmak konuSunDa Hep İDDİalı

SYDNEY OpERA BİNASI

Animasyonun en büyük ustalarından biri

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 5 8/14/12 3:20 AM

Page 6: EDU&ART AUGUST 2012

04

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

Turizm cenneti Bodrum, doğal güzellikleri-

nin yanı sıra kültür ve sanat etkinlikleriy-le de unutulmaz bir yaza damgasını vu-ruyor.“Uluslararası Bodrum Bale Festivali” bu yıl 10. kez sanatseverlerle buluşuyor. Yaz aylarında sanatı turizm merkezlerinetaşıyan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği 10. Ulus-lararası Bodrum Bale Festivali, 08 - 24 Ağustos tarihleri arasında tatilcilere sa-nat dolu bir yaz sunuyor. “Turizmi, kül-tür ve sanat besler” anlayışıyla yola çı-kan festival, dünyaca ünlü bale ve dans

gösterilerinin en güzel örneklerini izle-yenlerin beğenisine sunacak. Farklı ülke-lerden hem tatil hem de festival için ge-len binlerce sanatsever, bu eşsiz güzel-likteki sanat eserlerini Bodrum’un tarihi mekânlarında izleme fırsatı bulacak.

8 Ağustos’ta başlayacak festivalde, Türk Devlet Opera ve Bale Toplulukları “Bod-rum Aşkı” adlı eser ile açılışı yapacak. 14-15 Ağustos’ta İzmir Devlet Opera ve Ba-lesi tarafından sahnelecek “Zorba” adlı eserde konuk sanatçı Irek Mukhamedov. Antonio Gades Flamenko Topluluğu da “Kanlı Düğün” adlı eseri sunacak.

Ağustos Tarih: 8-24 Ağustos Yer: Bodrum Kalesi

Sanat Dolu Bir YazaJaNDa

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 6 8/14/12 3:20 AM

Page 7: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

05

Ağustos Tarih: 19 Ağustos Saat: 22:00 Yer: Clinic Live Music Club, İstanbul

Sanat Dolu Bir Yaz

Alternatif trans müziğinin dünya çapında-

ki en önemli temsilcilerinden biri olan DJ Ya-hel müzik dünyasına erken adım atanlardan. 1976 doğumlu İsrail asıllı Yahel ilk prodüksi-yonunu henüz 16 yaşındayken gerçekleştirdi. Trans müziğin etkileriyle şekillenmiş olan ye-tenekli sanatçı fanlarının oylarıyla ‘’Dünyanın 45 No’’lu DJ’’i seçilen Yahel’in müziği Deep Trance (Derin-Trans) ve kulüp efektlerinden oluşuyor. DJ listelerinde yakaladığı başarının da ispatladığı gibi Yahel durmaksızın çalışma-nın kariyerindeki başarıyı sürdürmekteki öne-mini biliyor. Popüler bir DJ ve trans prodüktörü olarak di-ğer birçok ünlü ve iyi tanınan psychedelic - trans sanatçılarıyla da ortak çalışmalarda bu-lundu. Erez Izen’’in (Infected Mushroom) set-lerinde yer aldı. Yaptığı birçok sanatçı ve mix albümleri ve düzinelerce single’dan sonra Ya-

hel kendini İsrail elektronik sahnesinin en po-püler ve DJ / Prodüktörlerinden biri yaptı. Dünyaya Astral Projection İnfected Mushro-om ve Atomic Pulse’’ı da kazandıran bu sahne Yahel’i de milyonlara sevdirdi. Yahel tüm bu grupları kendi müzikal çizgisiyle bir araya ge-tirerek bir köprü oluşturan Avrupa kulüplerin-deki başarılarıyla da özgün ayrımlaryaratabi-len ender sanatçılardandır.

Sony/BMG gibi büyük plak şirketlerinin de gözdelerinden olan Yahel Konami Namco gibi şirketlerle de çeşitli video oyunları için ortak çalışmalar yaptı. Son olarak Yahel’’in Dj seti-ni uçuş reklamlarında kullanan EL-AL saye-sinde müziği havaya da yayılmaktadır. Ties-to Armin Van Buuren Ferry Corsten Paul Oa-kenfold John O’ Fleming ve birçok başarılı DJ setlerinde Yahel’in prodüksiyonlarına yer ver-miştir.

DJ Yahel ClınıC SahneSinDe

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 7 8/14/12 3:20 AM

Page 8: EDU&ART AUGUST 2012

06

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

aJaNDa

Çizgi roman araştırmacısı Didi-er Pasomonik’in küratör-

lüğünde hazırlanan “Red Kit İstanbul’da” sergisi, 10 Mayıs - 12 Ağustos tarihleri arasında Vahşi Batı’nın en yalnız kovboyu-nu İstiklal Caddesi’nde ağırlıyor.  Red Kit, Düldül, Daltonlar, Rintintin, Billy the Kid, Calamity Jane ve diğerleri... Orijinal çizim-ler, karakterlerin oluşum süreçleri, çizgi roman endüstrisinin gelişimi, Red Kit ev-reninin perde arkası, Red Kit’e özgü dün-

ya görüşü ve korsan çizimli albüm kapak-larından İzzet Günay-Sadri Alışık’lı sine-ma afişlerine dek Red Kit’in Türkiye ma-cerası bu sergide.   “Red Kit İstanbul’da” sergisi Türkiye’de bir çizgi roman kahra-manı üstüne yapılan ender sergilerden biri olma özelliğini de taşıyor. Ayrıca ser-ginin afiş ve panosunda kullanılan İstan-bul silüetli Red Kit çizimi de, Morris’in izin-de Red Kit’in maceralarının devam ettiren Achdé’tarafından özel olarak çizildi.

eSki DoSt iStanBul’DareD kit

Ağustos Tarih: 10 Mayıs - 12 Ağustos Yer: Yapı Kredi Kültür Merkezi - İstiklal Caddesi

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 8 8/14/12 3:21 AM

Page 9: EDU&ART AUGUST 2012

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 9 8/14/12 3:21 AM

Page 10: EDU&ART AUGUST 2012

08

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

www.biletix.comwww.biletix.com

Kenan Doğulu’Dan MuhteşeM KonSeR!22 Ağustos’ta Kenan Doğulu’nun açılışını yapacağı “Açıkhava Konserleri 2012” konserleri müzikseverleri bir araya getirecek. Konserinde binlerce kişiyle buluşan Kenan Doğulu, yoğun istek üzerine yeniden Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde hayranlarıyla buluşacak. Doğulu, en sevilen şarkılarının yanısıra albüm listelerinde 1. sırada yer alan “Aşka Türlü Şeyler” albümünün kısa zamanda dillere dolanan yeni şarkılarını da seslendirecek.

CanDan eRçetin 23 ağuStoS’ta açıKhava’Da!Atlantis Yapım ve Kirli Kedi Organizasyon’un düzenleyeceği “Açıkhava Konserleri 2012”, 22 Ağustos - 1 Eylül tarihleri arasında birbirinden ünlü sanatçıları, müzikseverlerle bir araya getirecek. Türkiye’nin en önemli Türk Pop Müzik sanatçılarından Candan Erçetin, 23 Ağustos Perşembe gecesi Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde müzikseverlere unutulmaz saatler yaşatacak. Sanatçı, konserinde kendi albümlerinde yer alan şarkıların yanısıra yerli ve yabancı şarkılara da yer verecek.

ağUstos GüNLüğü

www.iksev.org

DiSney lıve! MiCKey’nin MüziK FeStivaliMickey, Minnie, Donald ile Goofy, Ariel, Sebastian ile Ursula, Yasmin, Aladdin’le Cin, Woody, Buzz ve Jessie’nin de aralarında bulunduğu 25 yıldızdan fazla Disney yıldızının yer aldığı “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali” sahne arkasındaki telaşı gösteren son derece eğlenceli bir video ile başlıyor. Popüler parçalar ve en sevilen Disney filmlerinden (Aladdin, Küçük Deniz Kızı, Disney/Pixar Oyuncak Hikayesi) bölümler ile doyasıya dans, müzik ve eğlence yaşatacak Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali, Trump Towers Mall’da..

www.biletix.com

20.08 22.08 23.08

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 10 8/14/12 3:21 AM

Page 11: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

09

www.iksev.org

DuRu ve ipeKSi SeSiyle FeıStDört Grammy adaylığı, 6 Juno ödülü bulunan ve The Reminder adlı albümüyle Shortlist Music Prize’ı kazanan Feist, son olarak 2011 yılında Metals albümünü yayımladı. İstanbul’da uzun zamandır beklenen ozan-şarkıcı, “1234,” “Inside Out,” “Mushaboom,” “I Feel It All,” “The Limit to Your Love” ve “My Moon My Man” gibi dünyanın dört bir yanındaki radyolarda çalınan ve hayranlarının diline dolanan şarkılarının yanı sıra Kings of Convenience, Beck ve Wilco gibi önemli sanatçı ve topluluklarla ortak çalışmalarıyla da tanınıyor. Aynı zamanda Broken Social Scene adlı art-rock kolektifinin de bir üyesi olan sanatçı, Kanada’dan çıkan en yetenekli müzisyenlerden biri olarak kabul ediliyor. 

www.biletix.com www.biletix.comwww.biletix.com

unutulMaz BiR KonSeRe hazıR olun!4 yıldır Boğaz kıyısındaki bu mekanda verdiği konserlerle hayranlarının hem gözlerine hem de kulaklarına hitap etmeyi başaran sanatçı, 24 Ağustos’ta bir kez daha sahnede olacak. Şıkır Şıkır, Sürpriz, Çilekli, Giden Günlerim Oldu, Arka Sokaklar ve daha pek çok hit parçasını Turkcell Kuruçeşme Arena sahnesinde seslendirecek olan Gülben Ergen, dans şovları, konuk sanatçılar ve sürprizleriyle 24 Ağustos’ta sevenlerine unutulmaz bir konser verecek.

Galata MevlevîhâneSinDe SeMa töReni Mevlânâ Kültür Ve Sanat Vakfı’nın tertiplediği “SEMÂ Töreni” Galata Mevlevîhânesi Müzesi’nde gerçekleştirilecektir. Sema töreninde Sultan 3.Selim Han’ın bestelediği  Suzidilara makamındaki ayin icra edilecektir. Neyzenbaşı Mahmut Ekrem Vural ve Mevlana Kültür ve Sanat Vakfı Musiki Heyeti ile Tanınmış Profesyonel ses ve saz sanatçıları ile birlikte icra edilecek ,Sema Töreni,Türk Tasavvuf Mûsikîsi’nin değerli ismi Sayın Nezih Uzel ve İstanbul Sema Grubu’nun katılımlarıyla gerçekleşecektir.

24.08 25.08 26.08

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 11 8/14/12 3:21 AM

Page 12: EDU&ART AUGUST 2012

Farklı şehirlerde, farklı hayatlar süren insanların iç içe geçmiş aşk hikâyelerini konu alan 360, en baş-

ta dev oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Bu kadro sanki bir yıldızlar geçidi. 21. yüzyıla özgü, heyecanlı bir aşk hikâyesi çevresinde kurgu-lanan 360’ın yönetmenliğini Tanrılar Şehri ve Körlük filmleriyle ta-nınan Fernando Meirelles üstleniyor. Arthur Schnitzler’in 20. yüzyı-lın başında yazdığı oyunu ‘La Ronde’dan (Rondo) esinlenilen filmin senaryosu Peter Morgan’a ait. Avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli kentlerinde geçen film, yaşanan bir dizi aşkı, aşk arayışını, terk edilişi, yeniden kavuşmayı, düş kırıklıklarını ve umutları konu alıyor.Dram-romantik türündeki film, Viyana’da başlıyor, Paris, Londra, Bratislava, Colorado, Rio ve Phoenix şehirlerine uğruyor. Kısa sü-rede çok para kazanmayı aklına koymuş bir hayat kadını, yakışıklı bir iş adamı ve karısı, yıllardır kayıp olan kızını bulma umuduyla yol-culuk eden yaşlı adama kadar birçok karakter ve yaşadıkları gözler önüne seriliyor filmde.

10

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

sİNEma

İÇ İÇE GEÇMİŞ AŞK HİKAYELERİ

Yönetmen : Fernando Meirelles Tür : Dram, Romantik Oyuncular: Anthony Hopkins, Rachel Weisz, Jude Law, Jamel Debbouze, Ben Foster, Dinara Drukarova, Moritz Bleibtreu

360

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 12 8/14/12 3:21 AM

Page 13: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

11

DvD

J. edgar

Amerikan Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) başın-da yaklaşık 50 yıl görev yapan J. Edgar Hoover’ın genç-liğinden Adalet Bakanlığı’ndaki yükselişine, FBI’daki etkisinden sırlarına kadar tüm hayat hikâyesi “J. Ed-gar” ile gözler önüne seriliyor. J. Edgar Hoover, 20. yüzyılın en tartışmalı, esrârengiz ve güçlü portrelerin-den. Sekiz başkan ve üç savaş gören, yöntemleri hem acımasız hem kahramanca bulunan Hoover’ın çevre-si ondan nefret edenler, mecburen saygı gösterenler ve hayranlık besleyenlerle doluydu. Hoover, FBI’ın başı

olarak geçirdiği 50 yıl boyunca ülkesini korumak için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi. Ancak elin-de bulundurduğu büyük güce rağmen korkuları, zaaf-ları vardı ve kapalı kapılar ardında büyük sırlar saklı-yordu. Olaylara Hoover’ın gözünden bakan film, ken-dine has adalet anlayışı uğruna doğruyu sonuna kadar savunan ve gerçeği kolayca çarpıtabilen, gücünün ka-ranlık tarafının cazibesine kapılan bir adamı anlatıyor. Oscar ödüllü Clint Eastwood’un yönettiği biyografide, J. Edgar’ı Leonardo DiCaprio canlandırıyor.

GÜCÜN VE ZAAFLARIN SINIRINDA

alteRnatiFleRn Jack And Jill n Paris’te Gece Yarısı n Aşk Oyunu n Marilyn ile Bir Hafta

http

://w

ww

.idef

ix.c

om/v

ideo

/

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 13 8/14/12 3:21 AM

Page 14: EDU&ART AUGUST 2012

12

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

müzİK

RaFtaKileR n Ray - Serdar Ortaç n Joker - Sıla n Coliseu - Ana Moura n Believe - Justin Bieber

MuStaFa SanDal’Dan organik alBÜM

1994’te çıkardığı ilk albümü “Suç Bende” ile müzikseverlerin

beğenisini kazanan Mustafa Sandal, son albümünden üç yıl sonra “Organik” ile hayranlarına yeniden merhaba dedi. Albüm, farklı konsepti ve dünya standartlarındaki sound’uyla 2012 yazına damga vurdu.Sanatçının “Hayatımın albümü” dediği yapıt,birbirinden hareketli şarkılarla tam bir müzik şöleni sunuyor. 10 yeni çalışmanın yer aldığı albümde, beş şarkının söz ve müziği, ayrıca bir şarkının da müziği Sandal’a ait. Diğer çalışmalarda ise Soner Sarıkabadayı, Eflatun, Volga Tamöz, Deniz Erten ve Amr Mostafa gibi ünlü isimlerin imzası var.

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 14 8/14/12 3:21 AM

Page 15: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

Edu

&a

rt

dEr

gİs

İ 201

2

13

Kİtap

SİSLE GELEN YOLCUYAZAR ADI: JEAN-CHRISTOPHE GRANGÉYAYIN EVİ: DOĞAN KİTAP680 SAYFADİLİ: TÜRKÇE - 30 TL

aV ile aVCı karıŞınCa…Tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir

adam… Aynı yerde, bir bakım çukurunda çırılçıplak bir ceset... Ve olay üzerine polis tarafından çağrılan psikiyatr Mathias Freire… Polis, hafızasını yitirmiş adamı sorgulamak isterken, Mathias kendisinde de aynı kişilik hastalığı olduğunu fark eder. Acaba aranan seri katil kendisi midir? Sadece Fransa’da 300 binden fazla satan ve şimdiden 10 dile çevrilen Sisle Gelen Yolcu, tüm romanlarında ısrarla “kötülük”ün kaynağını arayan Jean-Christophe Grangé’nin kurduğu kabus dolu bir labirent. Grangé, romanını tasarlamak için her romanında olduğu gibi bu romanında da titiz bir araştırma süreci yaşamış. Bir psikiyatri hastanesinde bir süre kalmış ve hastalarla uzun sohbetler etmiş. Marsilya’daki evsizlerin arasına, heyecan verici tasvirlerle anlattığı tekinsiz bir dünyaya dalmış. Romanın ana karakterini bu araştırmalar sonucunda yaratmış Grangé. Mathias Freire, Bordeaux’da işi dışında özel bir hayatı olmayan, bir ihtisas hastanesinde görev yapan genç bir psikiyatr. Nöbetçi olduğu bir gece, tren raylarında bulunan,

hafızasını yitirmiş bir adam getirilir hastaneye. Ertesi gün ise bölgede bir ceset bulunur. Cesedi bulunan kişi genç bir uyuşturucu bağımlısıdır ve vücudunda hiçbir darp izi yoktur. Mathias hastasıyla özel olarak ilgilenir. Yaptığı hipnoz sonucu hastası, geçmişiyle ilgili bazı bilgileri hatırlar. Ancak doktorun araştırmaları, hastasının verdiği bilgilerin tamamen düzmece olduğunu gösterir. Mathias, adamın psişik bir kaçış içinde olduğu, büyük bir travmadan sonra esas benliğinden kurtulmaya çalıştığı ve bu yüzden bilinçsizce yeni bir kimlik yarattığı görüşündedir. Ancak an gelir, kendisinin de, hastası gibi psişik bir kaçış yaşadığını keşfeder ve asıl kimliğini bulmaya karar verir. Mathias’da da hafıza kaybı vardır; kendine geldiği zamanlarda, başka bir kişiliktir. Ve “bavulsuz yolcu” olarak, kendi geçmişini araştırmak üzere yola düşer. Hikâyelerinde biraz efsane unsuru, biraz western, biraz tarih olmasını sevdiğini belirten Grangé, “hayatını bırakıp kaçma eğilimini”, büyük bir terslik yaşadığımızda, kendimizi ailevi ya da mesleki baskı altında hissettiğimizde hepimizin yaşayabileceği bir itki olarak değerlendiriyor.

n İyi Hissetmek, David D. Burns (Psikonet) n Aşk Sarmalı, Liz Carlyle (Pegasus)n Fazıl Say, Jürgen Otten (Kırmızı) n Gölgemizin Sesi, Jonathan Carroll (İthaki)n İnsancıl Bir Tıp İçin, Şükrü Hatun (İletişim)

RaFtaKileR

EDUART ON SAYFALAR 01-13AUGUST.indd 15 8/14/12 3:21 AM

Page 16: EDU&ART AUGUST 2012

14

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

EFSANELER

Hayao MiyazakiBüyük anime üstadı

Mitoloji, felsefe, manga, edebiyat, tiyatro gibi alanlardan beslenip animasyonu 20 yaş üstüne uygun hale getirerek derinleştiren bir çizer, yaratıcı ya da yönetmen. Hayao Miyazaki, genelde insan karakterlerin üzerine kurulu Japon animesinin miladını atarken, bilimkurgu ve peri masalı filmi gibi alanlardaki dopdolu eserleriyle de dikkat çekmiştir.

EFSANELER.indd 2 8/14/12 3:25 AM

Page 17: EDU&ART AUGUST 2012

Japon sinema endüst-risine animasyo-

nu sokan yönetmen Hayao Miyaza-ki, Oscar’lı bir sanatçı. 30 yıllık kari-yeri boyunca 10 ‘Japon animesi’ örne-ği veren yönetmen, daha çok ülkemiz-de vizyona giren son iki filmi “Ruhla-rın Kaçışı” (“Sen to Chihiro no kamika-kushi”, 2001) ve “Yürüyen Şato” (“Ha-uru no ugoku shiro”, 2004) ile tanını-yor uluslararası alanda.

AnimAsyon Algısını değiştirmiştirHer ülkenin algıları farklı işler kuşku-suz. Japonya’nın da ABD’ye göre türlere ve popüler sinemaya ba-kışı bir hayli değişik eğilimlerle dolu. Zaten Hayao Miyazaki’nin piyasaya Japon animesini sokup, insan karakterlerin yaratıldığı ol-gunlara uygun çizgi film gelene-ğini başlatması da bu durumun en önemli kanıtı. Öyle ki animas-yon, o zamana kadar 15 yaş altı kitlenin yani çocukların eğlencesi olarak bilinirken; Miyazaki, alanın içinde bir duruş sergilemiştir.Kariyerinde onu bir auteur ve öncü animasyoncu olarak anmak müm-kündür. Öyle ki 2000’lerde Pixar-DreamWorks mücadelesinin yaş kitlesini yukarılara çeken animas-yon geleneğinin bu konuda da ilk adımını atan da kendisidir aslın-da. Felsefik etkiler taşıyan el çizimi animasyonunundaki çok boyutlulu-ğu ve derinliği ile de dikkat çekmiştir. Japonya’da samuray filmi ve yakuza filmi ile birlikte hakim türü animasyon yapan kişi de Miyazaki’den başkası de-ğildir. Zira Japon animesi başlı başına bir markaya dönüşmüştür şu sıralar.

Kendinden sonrAKi nesiller için de çAlışAn gerçeK bir ‘Anime KrAlı’1943’te Japonya’da dünyaya ge-len Hayao Miyazaki, Japon Film Endüstrisi’nin üretken yapısından ha-berdar yaşamış bir sanatçıdır. 1979 yılında, 36 yaşındayken ilk animesini çekmesi de, sinemaya belli bir tecrü-beyle atıldığını kanıtlar. 1985’de Studio Ghibli adlı Japon animesi üreten bir şirket kurarak, anime dünyasında ser-best bir alan açmış; alanda ilerlemek isteyen bağımsız ve genç yetenekleri

desteklemiştir. Buna, 2006 yılında ilk filmi “Yerdeniz Öyküleri”ni (“Godo Sen-ki”) çeken oğlu Goro Miyazaki de dahil-dir. Hayao, yaklaşık 30 yıllık kariyerin-de sadece 10 animasyon üreterek de işine bağlılığını gözler önüne sermiştir. Böylece ne kadar ağır işçi olduğunu da kanıtlamıştur. Yönetmenin, 2001 yılında “Ruhların Kaçışı” ile kucakladığı ‘En İyi Animas-yon’ Oscar’ı; animelerin, uluslarara-sı alanda daha iyi tanınmasını sağla-mıştır. 2008’de “Küçük Deniz Kızı Pon-yo” (“Gake No Ue No Ponyo”, 2008) ile Berlin Film

Festivali’nin ana ya-rışmasına girmesi de bu durumun bir sonucudur.Filmografisinde genelde peri masa-lı filminin içinde ve bilimkurgunun alt türlerinde dolaşmayı seçmiştir sine-macı. Bunların ilkine “Cagliostro Şa-tosu” (“Rupan Sansei: Kariosuto-ro No Shiro”, 1979), “Komşum Toto-ro” (“Tonari no Totoro”, 1988), “Küçük Cadı Kiki” (“Majo no takkyûbin”, 1989), “Prenses Mononoke” (“Mononoke-Hime”, 1997), “Ruhların Kaçışı”, “Yü-rüyen Şato” ve “Küçük Deniz Kızı Pon-yo” gibi filmleri kapsayan kariyeri-nin daha geniş bir kısmı girer. İkinci-sine ise “Rüzgarlı Vadi” (“Kaze No Tani No Naushika”, 1984) ve “Gökteki Kale” (“Tenkû No Shiro Rapyuta”, 1986) gibi iki devrimci ilk dönem filmi dahil olur. “Kızıl Domuz” (“Kurenai No Buta”,

1992) ise bir anti-kahramanın uçuş hi-kayesini savaş filmi üzerinden ele al-masıyla Miyazaki filmografisinin en ay-rıksı eseridir. Her iki kalıbın da dışında kalan bu yapıtı, masalsı bir savaş filmi olarak tanımlamak mümkün.

KurosAwA’dAn sonrA en evrensel JApon yönetmenBu filmler ışığında Miyazaki sinema-sının genel çerçevesine baktığımızda, rahatlıkla batılı sanatçıların derin et-kisini görebiliriz. Bu yönüyle fazlasıyla memleketlisi Akira Kurosawa’yı andırır yönetmen. Bu sebeple de ülkesi dışın-da geniş bir hayran kitlesine ulaşması tesadüf değildir. Öyle ki bu durum ta-mamen evrensel olanın peşine düş-mesinde saklıdır Miyazaki’nin. Yönet-men, filmlerinde felsefe, edebiyat, mi-toloji, tiyatro ve daha nice önemli dal-dan beslenerek çok yönlü dramatik yapılar oluşturmuş; böylece animele-rin günümüze değin devam eden dop-dolu alt metinlerinin ilk adımını atmış-tır. Filmlerinin dramatik yapıları öyle yoğundur ki, bir kere kaçırıldı mı aynı noktadan yakalanması dahi zordur.

KApitAlizm KArşıtı KAhrAmAnlAr ve temAlArBunun yanında, kapitalizm ile derdi olan Miyazaki, genelde doğanın için-de yaşayan ve teknolojik gelişme-lere veya sisteme karşı gelen kah-ramanlar kullanır. Bu da onun bi-

limkurgu mizanseninde karşılık bu-lur aslında en bariz haliyle. Teknoloji-nin yok ettiği coğrafyaları, az gelişmiş teknolojik öğelerin merkezi olarak kul-lanır ve rüzgar ile çalışan icatlara yer vermeyi çok sever. Bunları yaparken, başrole bir kadın karakter yerleştirme-yi de ihmal etmez. Miyazaki’nin filmle-rinde, bilimkurgunun alt türlerindeki ve masal filmlerinin bildik formüllerinde-ki yolculuğun çıkış noktası, aslında ka-pitalizmin dünyamızı sömürmesidir. Bu ışıkta da gelişen dünyanın içinde doğa-yı korumayı amaç edinen ana karakter-ler yazmayı seçer. Zaten genelde bil-gisayar animasyonuna (sanattaki tek-nolojik gelişme olarak) izin vermeyen yönetmen, el çizimlerini öne çıkararak animasyon sanatındaki teknolojik geliş-melere de karşı olduğunu ispatlar. İşte belki de bu sebepten halen ABD’nin yo-lunu tutmaması tesadüf değildir.

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

15

EFSANELER.indd 3 8/14/12 3:25 AM

Page 18: EDU&ART AUGUST 2012

enteleKtüel bir sAnAt insAnıKimi zaman samuray filmlerinden ve Japon kültüründen etkilendiğine de tanıklık ederiz Miyazaki’nin. Bu mantı-ğın ışığında da filmlerine özel isim tak-mayı tercih eden yönetmen, entelek-tüel kimliğini somut bir şekilde göster-miş olur.

Öyle ki Cagliostro, Katolik Kilisesi’ne karşı gelen önemli bir tarihi kişilik; Nausicaa, mitolojik bir tanrıça; Lapu-ta, Gulliver masalındaki hayali bir ada; Mononoke, Japon mitolojisinde bir ya-ratık; Howl, bir Allan Gindsberg şiiri-nin adı olarak onun eserlerine isimle-rini somut yoldan verirler.Bilimkurgunun steampunk bilimkur-gu, kıyamet sonrası bilimkurgu gibi alt türlerinde dolaşan yönetmen; ak-siyon, macera gibi türleri de hiç çekin-meden kullanarak yüksek tempolu ‘tür

kırması’ iskeletler inşa ederken Ame-rikan sinemasının tarihiyle de para-lel seyretmekten gocunmaz. Örneğin “Yaratık”la (“Alien”, 1979) başlayan ka-dın kahramanlı tür filmi geleneği, bir-kaç yıl sonra Miyazaki’de görülmüştür.

Bu durum, Hollywood’un kurmacada açtığı çığrı Japonya’nın animasyonu-na vakit kaybetmeden transfer etme-sini sağlar. Bunun yanında anime ge-leneğine Japon çizgi romanı manganın felsefik havasını ve estetiğini kattığını da unutmamak gerekir.

Hayao Miyazaki’nin en iyi 5 filMi:1-Rüzgarlı Vadi (kazu no Tani no naushika) (1984)2-Gökteki kale (Tenku no Shiro Rapyuta) (1986)3-yürüyen Şato (Hauru no ugoku shiro) (2004)4-Cagliostro Şatosu (lupin the Third: The Castle of Cagliostro) (1979)5-Prenses Mononoke (Mononoke-Him) (1997)

KAynAğındA oz büyücüsü ve Alıce hAriKAlAr diyArındA vArFilmlerinde esas olarak, gizemli bir me-kana ulaşmak öne çıkarılırken, bu duru-mun izi yol filmi konseptinin içinde ele alınır. Yani fantastiğin alt türü olan peri masalı filminin ana özelliklerini kullan-mayı seçip, onları da somut gönderme-ler ve değişken dokunuşlarla zaman zaman özgün hale getirir. Özellikle de ‘Oz Büyücüsü’ ve ‘Alis Ha-rikalar Diyarında’ öykülerinden –ki bun-ların kahramanları da kadındır- etkilen-diğini vurgulamak doğru olacaktır. Ka-dın karakteri gerçek değil de, mitolo-jik olarak kurgulayan yönetmen, karşı-mıza doğanın doğurduğu veya doğanın içerisinde değişim gösterip yeniden do-ğan karakterlerle dikilir. Böylece mito-lojideki yeniden doğum, reenkarnasyon gibi kavramları ele aldığı da görülür.

EFSANELER

16

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

EFSANELER.indd 4 8/14/12 3:25 AM

Page 19: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

17

“ “Miyazaki’nin eserlerinin

Ingmar Bergman,

Andrei Tarkovsky,

Luchino Visconti,

Roberto Rossellini gibi

dünya sinemasının

ustalarında da görüldüğü

gibi çok yoğun olması,

animasyonun yaş

ortalamasını 20 yaş

üzerine çekmesine

yol açar.

EFSANELER.indd 5 8/14/12 3:25 AM

Page 20: EDU&ART AUGUST 2012

18

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

AKTÜEL

Doğa ile iç içe sevdiklerinizle birlikte kendinize en güzel bayram süprizini yapın! Bayramın birinci gününde can-lı müzik ve zengin menüleriyle Durusu Metra Club sizle-ri ve sevdiklerinizi bekliyor... Yenilenmeye… En dinlendi-rici, en sakin, en huzur veren Durusu’da şimdi sizler için

yenileneceğiniz bir dünya var. Durusu Metra Club’da SPA ve Türk hamamı ile yenilenin.Yoğun çalışmanın yorgunlu-ğundan uzaklaşmak ve şehrin stresinden kurtulmak için egzotik kokularla bezenmiş, güzel bir banyo sizi dinçleşti-recektir. Rezervasyon için: 0212 767 90 20

Bakbi Laptop Servisi; 30 kişiden oluşan uzman kadro-su, modern onarım ekipmanları ve 1000 m2 ye yayıl-mış geniş yedek parça stoğu ile laptopunuzun güveni-lir, garantili ve hızlı olarak onarılmasını sağlamaktadır.Bakbi Laptop Okulu; Laptop Onarım Uzmanlığı Eğitimi, laptop ile ilgili A’dan Z’ye tüm bilgilerin verildiği bir eği-tim programıdır.Burada temel elektronik bilgileri, lap-top parçalarının tanıtılması, laptop arıza tespiti, yazılım ve donanım olarak sorunların nasıl giderileceğine iliş-kin bilgiler verildiği gibi katılımcılara farklı marka lap-toplar verilerek, sökülüp takılması, parçaların değişti-rilmesi öğretilmektedir. http://www.bakbi.com.tr/

Bakımlı orman ,bahçeleri içindeki restoranında, Antep mutfağının en seçkin örnekleri ve et çeşitleri ile mara-kesh cafe nargile bölümünde, seçkin yiyecek içecekle-ri ve nargile çeşitleri ile, çocuk oyun parkıyla , sinema perdesi ile Bahçeşehir’de bir vaha.

Sayfiye’de neler oluyor ?Dört duvar toplantı mekanlannda organizasyonlar yap-maktan sıkıldıysanız, şu an doğru yerdesiniz. Sayfiyenin doğayla iç içe davet alanları ve havuz başıyla hertür-lü organizasyon için sizi bekliyor. (Toplantı - Lansman - Şirket Yemekleri - Parti - Piknik - Düğünler - Doğum Günü Partileri- Bekarlığa Veda Partileri) Sürekli Akti-viteler (Pazar Brunchları - Çay Saati- Barbekü - Happy Hour - Latin Dans Partileri - Karaoke)doğa Parkı gölet Bölgesi golf Kulübü tesisleri Bahçeşehir - İstaNBuLtelefon: 0212 669 9768 Faks: 0212 669 9448 gsM: 0554 893 1200 e-mail: [email protected]

ŞeKer gİBİ tatil keyfi!

FarKı bakış açısında

HerKes saYFİYe’de ya siZ !

AKTUEL2SF.indd 2 8/14/12 3:28 AM

Page 21: EDU&ART AUGUST 2012

Nativa bu yeteneklerinizi ortaya çıkarmak ve en üst düzeyde farkındalıkla öğrenmeyi sağlamak için hizmet veren birinci sınıf bir kuruluş. Günümüzde hem bireyler hem de kurumlar kendi-leri ve çalışanları için en üst düzeyde bireysel öğrenmeyi art-

tırıcı eğitim yöntemlerine yönelmektedir. Nativa bu yolda ihti-yaçlarına cevap verebilecek hizmet ile kişileri hedefine ulaştırır. Başarıya giden yolda Nativa eğitimleri sizleri bekliyor… Bilgi almak için: 0212 241 07 29 | 0212 241 07 49

İHtİYacıNız oLaN değİŞİM ve BaŞarı Natıva da...

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

19

Güzellik ve estetik konusunda size en iyi hizmeti ver-meyi hedefleyen merkezimizde, hijyenik, şık atmosfe-rinde, güleryüzlü, deneyimli ekibi, son teknoloji ürünü ekipmanları ve uzmanları ile artık dilediğiniz görünümü siz de rahatça elde edebilirsiniz. Vücut bakımı, kavitas-yon, cilt bakımı, solaryum hizmetlerimiz ve süpriz kam-panyalarımızla hizmetinizdeyiz. Bilgi ve randevu almak için: (0212) 672 69 39

Bilimsel platformlarda, kültür-sanat ve spor alanla-rında Türkiye ve dünya çapında yakaladığı başarılar ile adından sıkça söz ettiren Okyanus Kolejleri, ilk günden itibaren, kendine özgü eğitim sistemi ile çizdiği başarılı grafiği korurken, gelişerek yeni başarılara imza atmayı da sürdürüyor. Okyanus Kolejleri’nin velilere sunduğu erken kayıt avantajları ve indirim fırsatları devam edi-yor. Okyanus Kolejleri’nin internet sitesinden kredi kar-tıyla kayıt yaptıran velilere %5 indirim imkanı sunulu-yor. http://www.okyanuskoleji.k12.tr/

Medİcos’La gençleşin...

Yüzde %5 İNdİrİMLe KaYıt YaPtırMaK İster MİsİNİz ?

AKTUEL2SF.indd 3 8/14/12 3:28 AM

Page 22: EDU&ART AUGUST 2012

20

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

SESLENDİRME

EylEm AktAşSEVİLEN DİZİLERİN HÜZÜNLÜ SESİ

Televizyonda izlediğimiz dizilere sesiyle eşlik ediyor Eylem Aktaş... Hatırla Sevgili’den Gönülçelen’e pek çok dizi onunla kulaklarımızda da yer ediyor. Söylediği tüm bu şarkılar bir albümde şimdi.

Hatırla Sevgili’de seslendirdiği ‘Zor Yıllar’ şarkısıyla tanıdık onu. Gönülçelen’deki ‘Hasret’ ka-rakterinin şarkılarını seslen-diren billur sesli kadın Eylem Aktaş, yıllardır izlediğimiz pek çok dizide şarkı söylüyor. Bu şarkılardan oluşan ‘Dizi Mü-zikleri’ adlı bir de albüm çıkar-dı şimdi. Hasret (Gönülçelen), Bir Dalda İki Kiraz (Asi), Rü-yamsın (Hatırla Sevgili), Sey-ran Mangi-Ağlama Yar Ağlama (Bu Kalp Seni Unutur Mu) albümün dik-kat çekici parçaları. Aktaş’ın sesi, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” gibi pek çok diziye eşlik ediyor…

Müzik geçmişinizden başlarsak ilk soruya, bu süreçten bahseder misi-niz, müziğe ne zaman başladınız?Profesyonel olarak müziğe 1999’da baş-ladım. Pera Güzel Sanatlar Lisesi’nde Batı müziği, şan ve piyano dersleri al-

dım. 2003 yılında başladığım İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Türk Halk Müziği bölümünden 2008’de mezun oldum. Bu zaman zarfın-da Stüdyo Sound’da çalıştım. Burada pek çok albüme vokal yaptım. Birçok aranjör ve yönetmenle tanışma şansım oldu.

Sizi ilk kez Hatırla Sevgili dizisiy-le tanıdık. Daha sonra “Gönülçe-len”, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” gibi pek çok yapıma sesinizle eşlik etti-

niz. Dizi müzikleri yapma fikri nasıl oluştu?Özellikle dizi müzikleri yapma fikriyle başlamadım. Hatırla Sevgili’nin müzik-lerini yapan K. Sahir Gürel, Erdal Gü-ney ve Hüseyin Yıldız’ın bana bu proje-de yer vermesiyle başlayan bir süreç-ti. Dizi ve müzikleri çok beğeni alınca benim de önümde uzun bir dizi müzi-ği projesi yolu açıldı. Ihlamurlar Altın-da, Yemin, Kasaba, Bu Kalp Seni Unutur Mu, Gece Sesleri, Asi, Gönülçelen, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Adını Feriha Koy-dum, Bir Çocuk Sevdim dizileri; Unutul-mayanlar, Acı, Sonsuz, Dilberin Sekiz Günü ve Türkan gibi filmler içinde vo-kal ve bestelerimle yer aldığım projeler.

“SENARYO MÜZİKLE TEKRAR YAZILIYOR”Seslendirdiğiniz şarkıları dizinin müzik danışmanları mı belirliyor yoksa sizin seçiminiz mi bunlar? Gönülçelen dizisini bu durumda di-ğer projelerden ayırmam gerekecek çünkü bu projede şarkıcı Hasret ka-

SESLENDIRME.indd 2 8/14/12 3:29 AM

Page 23: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

21

EylEm AktAş

SESLENDIRME.indd 3 8/14/12 3:29 AM

Page 24: EDU&ART AUGUST 2012

SESLENDİRMEA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

22

rakterini canlandıran oyuncu Tuba Büyüküstün’ün seslendirdiği şarkıları söylüyordum. Bu şarkıları dizinin müzik danışmanları seçiyordu. Ama diğer pro-jelerde dizinin içinde yer alan bir bes-teye veya jeneriğe söz yazılıyor, ben de üzerinde çalışıp seslendiriyorum. Diziye uygun görüldüğü takdirde yayınlanıyor.

Senaryoyu okuduktan sonra müziği siz mi oluşturuyorsunuz yoksa bu bir ekip çalışması mı?Bir ekip çalışması ile yapılıyor. Bu ekip-te Nail Yurtsever, Cem Tuncer gibi çok değerli müzisyen arkadaşlarımla birlik-te çalışıyoruz. Dizinin senaryosu tekrar-dan müzikle yazılıyor diyebilirim.

DÖNEMİN RUHU NASIL YANSITILIYOR?Hatırla Sevgili dizisi 1970’lerde ge-çiyordu. “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisi de eski bir dönem dizisi. Bu nostalji duygusunu nasıl yansıtı-yorsunuz? Yaşamadığınız bir döne-min müziğini yapmakta zorlanıyor musunuz?Hayır zorlanmıyorum. Dönemi yansıt-mak için de özel bir çabam olmuyor.

Ama şunu söyleyebilirim; seslendirdi-ğim şarkılar için yapılan düzenlemeler ve kullanılan enstrümanların o dönem-lerin müzik ruhunu taşıması benim de nostalji duygusunu yansıtmamı sağlıyor.

Dönemin ruhunu yakalamak için neler yapıyorsunuz? O kadar iyi yansıtılıyor ki dönem mü-zikleri, izleyicilerin bir kısmı dizide kul-lanılan parçaların o yıllarda bestelen-diğini düşünüyor. Örneğin, Geçmişten Geleceğe dizisinde Zor Yıllar şarkısı 1950’lerde yapılan eski bir şarkı sanıl-mış… Bu bir takım işi. Yapılan besteden ona yazılan söze, az önce söylediğim gibi bu bestede kullanılan enstrümana kadar pek çok şey dönemin ruhunu ya-kalamak ve onu yansıtabilmek için çok önemli ve belirleyici oluyor. Zor Yıllar, Erdal Güney ve Mustafa Nuhut’un Ha-tırla Sevgili dizisi için birlikte yaptıkla-rı bir şarkıydı. Severek seslendirdiğim bu şarkıyı herkes gerçekten eski sanı-yordu.

“BEĞENİLMEK MUTLU EDİYOR”Dizilerde söylediğiniz şarkıları ‘Dizi Müzikleri’ adlı bir albümde

topladınız. Bu proje nasıl oluştu?Şarkıların sayısı arttıkça çevremden ve müzisyen arkadaşlarımdan gelen ‘bu şarkılar bir albümde toplanmalı’ fikriyle oluştu.

Sizi hiç ekran önünde görmüyo-ruz, bu sizi zorlamıyor mu?Kendim ekran önünde değilim ama sesim her hafta milyonlarca insanın evine konuk oluyor.

Yaptığım işlerin beğenilmesi beni mutlu ediyor. Şarkı söylemeyi seviyo-rum. Bu durum beni zorlamıyor.

İzlemekten zevk aldığınız, tarzı-nı beğendiğiniz müzisyenler kim-ler?Loreena McKennitt, Celine Dion, Ma-riah Carey, Norah Jones, Mamak Khadem, Feuruz, Meyremxan, Kam-kars, Shahram Nazeri, Erkan Oğur bunların bazıları.

Yeni projeleriniz var mı?Var. Sanat müziği ve bestelerden olu-şan iki proje... Halen üzerine çalışma-ya devam ediyoruz.

SESLENDIRME.indd 4 8/14/12 3:29 AM

Page 25: EDU&ART AUGUST 2012

SESLENDIRME.indd 5 8/14/12 3:29 AM

Page 26: EDU&ART AUGUST 2012

24

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

PORTRE

SERKANCAGRI.indd 2 8/14/12 3:31 AM

Page 27: EDU&ART AUGUST 2012

Nasıl başladınız müziğe? Klasik soru-lardan biri oldu ama...Yok, “Neden müzik?” demen gerekirdi... (Gülüyor)

Ona da geleceğiz Serkan Bey...Gelelim gelelim. Ben Ege’de doğdum ve müzik hayatına ailede başladım. Anne karnında duyduğum seslerin peşine düş-meye başladım. Bir baktım ki, elimde bir enstrüman o da klarnet.

serKaN ÇaĞrIGenç, enerjik ve yetenekli... TRT’de “Dünyanın Türküsü” ve “Serkan Çağrı İle Bir Nefes” adlı müzik sunan sanatçı, sonrasında “Serkan Çağrı ile Seyyare” adlı müzik eğlence programında karşımıza çıktı. Hakkında, “Hüsnü Şenlendirici’nin pabucunu dama attı” yorumları çıkan Serkan Çağrı da Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından telefonla aranan sanatçılardan. Hatta, katıldığı programda istek yapan Başbakan’a Çağrı, “Nazende Sevgilim” isimli parçayı çaldı...

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

25

SERKANCAGRI.indd 3 8/14/12 3:31 AM

Page 28: EDU&ART AUGUST 2012

PORTREA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

26

ca herkes “Klarnetçi nerede?” diye sormaya başlamıştı. Sahnede her-kesin gözü üstümde oluyordu dola-yısıyla. Bir kez de Muğla’ya gitmiş-tik. Kuliste yerel bir televizyon kana-lı vardı. “Grup adına Serkan Çağrı ko-nuşacak” denildiğinde şok yaşadım. Bir şakaydı ama benim için sıkıntılıy-dı. Sonrasında da “Günün birinde böy-le bir şey gerçek olacak” dedim ken-di kendime ve hazırlıklarımı o yönde yapmaya başladım.

Gerçekler yüzüne vurur ya insanın, onun gibi olmuş...Hem de nasıl... (Gülüyor). Sahnenin farklı bir heyecan olduğunu o gün daha bir anlamış oldum. Ama sıkıntı-lar da var tabii...

Nedir sıkıntılar?Mesela iki konser arasındaki stresi öğrendim. Mesela bir konser bitiyor, ötekine yetişmeye çalışyorsunuz. Da-kikalarla yarışıyorsunuz. Sahne ha-zırlanıyor, prova alıyorsunuz... Ama sahneye çıkınca keyif sarar her yeri-nizi.

Televizyon hayatı nasıl başladı?2006 yılında bir teklif geldi. İlk kez kamera bana odaklanıyordu. Bir açı-lış konuşması için aynı cümleleri 50 kez tekrar etmiştim. Heyecanlanmış-tım. Elimi kolumu nereye koyacağı-mı şaşırdım. O program bizi bir yer-

lere taşıdı. 60 bölüm çektik. Şimdiye kadar da 120 program sunmuşluğu-muz var...

“Hüsnü Şenlendirici’nin pabucu dama atıldı” deniyor...Sizler diyorsunuz onu...

Herkes söylüyor...“Dama atıldı” demesek şimdi ama...

Ama söyleneni iletiyoruz sizeYani ne diyebilirim ki?

Ne demek istiyorsanız... Sanat olarak iyi klarnetçi, müzisyen. Zaten öyle olmasaydı şimdiye ka-dar unutulurdu. Demek ki gönülle-re uzattığı bir şeyler var. Albümleri-ni alanlar, dinleyenler var...

Sizin daha genç bir yönünüz var sanki...Genç duruyorum. Aileden geliyor. Ba-bam 60 yaşında ama yaşını göster-mez. Bir de çocuk gibiyim. Eşim bi-lir, çocuk ruhunu kaybetmem. Bunlar işime de etki ediyor. Genç arkadaşlar için projeler üretmeye çalışıyorum. Mesela Klarnet Festivali yaptım. No-tist Müzik var, kurduğum müzik oku-lu, bu işi öğrenmek isteyen gençlerin kapısı oldu. Gençlerle birlikte olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Tek-nolojiyi takip ediyorum. Öyle bir za-mandayız ki, kendi çocuğunuzla bile

Niye başka bir şey değil de klarnet?Babam da klarnetçiydi. Bir sürü ens-trümanımız vardı ama klarnetin sesi bana daha iyi geldi. Sanırım kendimi onunla daha iyi hissettim. Kendimi daha iyi ifade eden bir şeyi seçtiğimi de yıllar sonrasında anladım.

Sonra...7 yaşındayken herkesin anlayaca-ğı biçimde çalabiliyordum. Sonrasın-da ilerlettim. 13 yaşındayken bir ya-rışmaya katıldım ve derece aldım. Ege’nin ustalarıyla çalışıyordum. Bir de müzik öğretmenim vardı ki bana çok destek oldu. Ege Üniversitesi’nde konservatuara başladım. Eğitim sıra-sında da Grup Laçin’le tanıştım. Ve onlarla birlikte İstanbul’a gelince, 1998 yılında İ.T.Ü. Devlet Türk Müziği Konservatuarı’na geçiş yaptım.

BEKAR GEZELİM İLE PATLADIGrup Laçin de sevilen bir topluluktu...Sahne hayatım da onlarla başla-dı. “Bekar Gezelim”i yaptıktan son-ra birçok deneyim jazandım. Sahne önünün güzelliğini, işin kötü yönleri-ni, her mikrofona konuşmamayı, ka-meraya karşı oynamauı Grup Laçin’le öğrendim.

Sahneye ilk çıktığınızda neler his-settiniz?Heyecan... Grup Laçin’de bir klar-net figürü oluşmuştu. Ben olmayın-

Genç arkadaşlar için projeler üretmeye çalışıyorum. Mesela Klarnet Festivali yaptım. Notist Müzik var, kurduğum müzik okulu, bu işi öğrenmek isteyen gençlerin kapısı oldu.

SERKANCAGRI.indd 4 8/14/12 3:31 AM

Page 29: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

27

bıraktı. Güzel bir klarnet aldı ama o klarneti ne yaptı bilmiyorum.

BAŞBAKAN ONU DA ARADIMüzik piyasası nasıl?Daha dokunaklı besteler çıktı artık. Eskiden sıradan sözlerle yazılırdı. Ka-lite değilti. Teknolojiyle birlikte müzik farklı bir boyuta gitti. Eskiden yapım-cılar müzisyenler için önemliydi. Ya-pımcılara ulaşması da zordu.

Şimdi öyle değil. Kültür Bakanlığı’na başvuranlar bütçesi varsa almüm çı-karıyor. Bir de korsan indirme duru-muyla karşı karşıyayız. Ama kaliteli olan dinleniyor, alınıyor.

Projelerinizden bahsedelim biraz da.Klarnet Festivali yaptık. Farklı ülke-lerde, kendi kültürümüzü yaşatmak için festivaller düzenliyoruz. Kendi stüdyomuzda da üretime ilişkin işler yapacağız. Bir de konserler devam ediyor. Kolektif albüm yaptım ama iz-leyicim solo albüm bekliyor. Ona ça-lışıyoruz. Bir de televizyon var. Ebru Hanım, yapımcılığını üstleniyor.

Geçtiğimiz günlerde Sertab Erener’i gecenin bir yarısı Başba-kan Tayyip Erdoğan aramıştı. Baş-bakan müziği destekliyor değil mi? Nasıl buluyorsunuz onu bu yönde?Beni de aradı...

Ne zaman?Sabahın erken bir saatinde Hakan Çelik’in yayınına katılmıştım. Bir pa-zar günüydü. Reklam arasına git-tik. Ve o sırada telefon geldi. Arayan Sayın Başbakan’dı. “Sizi izliyorum şu anda. Sizi dinlerken çok keyif alıyo-rum. Siz değerli bir müzisyensiniz. Müziğinizi çok seviyorum” dedi. Hat-ta Hakan Çelik’e de, “Beş dakika için-de bulunduğum yerden çıkacağım, benim için de bir parçayı çalarsa çok sevinirim” dedi.

Siz ne yaptınız?Sayın Başbakan için Nazende Sev-gilim parçasını çaldım. Yayında da Başbakan’ın aradığını söyledik, tele-fonlar kilitlendi. Sanata, sanatçıya il-gisi, desteği olan bir kişi Başbakan. Ve çok iyi bir dinleyici.

zamanı kaçırabilirsiniz. Gelişime açık olmaya çalışıyorum elimden geldi-ğince... Gençler ne dinliyorsa onla-rı takip ediyorum. Klarnete hevesli olanları yönlendirmeye çalışıyorum. Belki de artılarım bunlardır.

“POLAT ALEMDAR BAŞARILI, BE-YAZ KLARNETİ NE YAPTI BİLMEM”“Klarnet” demişken, zor mudur öğ-renmesi? Ney mesela çok zor...Enstrümanların birçoğu zordur. Siz severseniz, zorluk diye bir şey kal-maz. Klarnet öğretirken, karşımdaki-nin kapasitesine bakıyorum, nasıl öğ-rendiğini keşfediyorum ve ona göre yönlendirme yapıyorum...

Bu noktada size “Necati Şaşmaz” desemKlarnet çalıştığım bir arkadaşım. Çok yetenekli. Güzel şarkı da söylüyor. Ney çalıyor. Müziği seviyor. Biz müzik de konuşuyoruz...

Başka ünlü öğrenciniz var mı?Beyaz var mesela. Ama yoğundu, klarnete zaman ayıramadı o yüzden

SERKANCAGRI.indd 5 8/14/12 3:31 AM

Page 30: EDU&ART AUGUST 2012

28

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

EDEBİYAT

ADNAN YÜCEL

10.02.1955 Elazığ / Seli doğumlu. Baba adı; Hasan. Ana adı; Zeliha. Evli (17.19.1972), üç çocuk babası. Öğretmen, Şair, Yayıncı, Araştırmacı, Yazar. Adnan YÜCEL ilk tahsilini Elazığ’da, orta okulu Elazığ Lisesi Orta bölümünde, Liseyi Elazığ Lisesinde başladı ( 1970 ). Lise ikin-ci sınıfından sonra evlendiği için bir sene eğitim hakkı elinden alındı. 1971 - 1972 dönemini okuyamadı. Tunceli’ye sürgüne gitti. 1974 - 1975 döneminde Tunceli Lise-sinden mezun oldu. Hukuk Fakültesini ka-zandığı halde devam etmedi. Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden 02.07.1976 tarihin-de diploma aldı. Ankara Üniversitesi Eği-tim Fakültesinde Yüksek Lisansını bitirdi. 23.01.1980 Tarihinde diploma aldı.

ÇALIŞMA HAYATI;10.08.1976 – 21.09.1976 Elazığ Kara-koçan Lisesi ( İstifa ) a 01.10.1976 – 11.11.1977 Ankara Özel Yenişehir Koleji ( İstifa ) a 15.11.1977 – 18.11.1977 An-kara Cebeci Orta Okulu a 18.11.1977 – 02.11.1984 Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi a 01.07.1981 -- 02.11.1982 Askerliği a 02.11.1984 – 24.09.1987 Ankara Cum-huriyet Lisesi a 01.10.1987 – 16.04.2002 Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili Öğretim Görevlisi 16.04.2002 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. SANAT HAYATI ;1970 yılından itibaren Gazete ve Dergilere yöneldi. İlk şiiri YENİ ADIMLAR DERGİSİ’nin 1974 Aralık 24. sayısı 76-77 sayfalarında yayınlanan ‘’EMEKCİYE ŞİİRLER‘’ isim-li şiiridir. Şiirleri halk kültürü üzerine kuru-ludur. Halk kültürü içindeki sosyalist kültür öğelerini ön plana çıkarır. Toplumcu Ger-çekçi şiir geleneğini benimser. 1940’lı yıl-ların Devrimci - Demokrat şairleri arasın-da kendine yer bulur. YAPIT DERGİSİ’ sin-de ( 14 Sayı ) Sanatta Sosyalist Gerçekçi-

lik ve Revizyonizim ismi altında bir araştır-ması var. ( 1979 - 1980 ) Seyhan Belediyesi tarafından düzenlenen ‘’Seyhan Belediye-si Kültür Şenliğini‘’ organize etti. Birinci ve ikinci Adana Sanat Günleri düzenledi. Ada-na Orhan KEMAL Öykü yarışmasını tasar-ladı ve uyguladı. AYKO ( Ankara Yayın Üre-tim Kooperatifi ) kurucuları arasında yer aldı. ( 1981 - 1987 ) Avrupa’nın çeşitli kent-

lerinden aldığı davetler üzerine bu kentler-de şiir üzerine konferanslar söylemler ver-di. 1996 yılında Rotterdam’da düzenlenen şiir festivaline Türkiye’yi temsilen katıl-dı. 10 adet şiiri Hollandaca’ya çevrildi. Ad-nan YÜCEL Türkiye Yazarlar Sendikası Pen Edebiyatçılar Derneği Çukurova Üniver-sitesi Öğretim Elemanları Derneği üyesi. Adnan YÜCEL 24.07.2002 Tarihinde Adana’da Çukurova Üniversitesi Tıp Fakül-tesi Balcalı Hastanesinde hayata gözlerini yumdu.

Elazığ’ın Seli yeni ismiyle Dilek köyünde toprağa verildi. Mezarı oradadır. Ölümünün sekizinci yılında Kadıköy Halk Eğitim Mer-kezinde bir anma gecesi düzenlendi. Ölü-münün onuncu yılında 8-9-10 HAZİRAN 2012 Adnan YÜCEL Edebiyat ve Sanat Fes-

tivali düzenlendi. 21-22 Temmuz 2012 tari-hinde Ankara Yapı Sanat Evi “Adnan Yüceli Anma Günü” düzenledi. (21 temmuz panel İsmail BEŞİKÇİ - 22 Temmuz konser)

YAYIN HAYATI;1970 yılından itibaren YENİ ADIMLAR ( 25 Sayı yayınlandı 1970 ), DİRENİŞ ( Di-yarbakır ), YAPIT ( 1979-1980 ), SESİMİZ, PETEK, SANAT EMEĞİ 1981 ( 1982 ),DÖ-NEMEÇ, YENİ OLGU, TÜRKİYE YAZILARI, SOMUT, YAZKO EDEBİYAT ( 1981-1987 ), YABA ÖYKÜ, YENİ ŞİİR, SÖYLEM ( Ada-na ), ANADOLU EKİNİ, TEMMMUZ, ABC ( Eğin Derneğinin çıkardığı), TAVIR, DAMAR, CUMHURİYET KİTAP, YENİ HALKCI GA-ZETESİ, DEMOKRAT GAZETESİ.

ESERLERİ; 1 - Kavgalara söylenen Sevda 1979,1980,1989,1993 2 - Şiirimizde Garip Hareketi Ankara Eği-tim Bilimleri Fakültesi ( Tez ) 1980 3 - Soframda Kaval Sesi 1982,1987,1992,19954 - Bir Özlem Bir Türkü 1983,1990,1993,20125 - Acıya Kurşun İşlemez 1985,1990,1993,20126 - Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya dek 1986,1987,1990,1993,1995,2000,20127 - Rüzgarla Bir 1989,1993,20128 - Ateşin Ve Güneşin Çocukları 1991,1992,2000,20129 - Karacaoğlan 199210 - Çukurova Çeşitlemesi 1993,1998,201211 - Sular Tanıktır Aşkımıza 1998

HAKKINDA;1 - Cumhuriyet Gazetesi kitap eki sayı 587 sayfa 4-7 Çetin YEĞENOĞLU Mayıs 20012 - Türküsüz Çıkmayasın Yollara Mehmet ÖZER 2003

Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 8 8/14/12 3:32 AM

Page 31: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

35

KOSE YAZARLARI.indd 9 8/14/12 3:32 AM

Page 32: EDU&ART AUGUST 2012

30

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

MİMARİ

SYDNEY OPERA BİNASI

‘Dünyanın Sekizinci Harikası’ olmak konusunda hep iddialı

Sydney Opera Binası, 20’nci yüzyılın zamanı ve mekânı aşan anıtların en güçlülerinden biri… Gaudi’nin ‘Sagrada Familia’sı, Le Corbusier’nin ‘Villa Savoye’sı, Wright’ın ‘Fallingwater’ı gibi mimari çağdaşlığın bazı başyapıtlarıyla karşılaştırılıyor. Bu özgün yapı, eşsiz mimari karakteri ve dünyadaki tüm insanlardan saygı görmesi nedeniyle bu binalarla aynı ün ve başarıya sahip.

Tartışmalar, proje yarışmasıyla birlikte başladı. İnşaat boyunca sürdü. Açılışında devam etti, açılış sonrası binaya yeni ekle-meler yapılırken de sürdü. Aslında tüm bu proje, Avustralya’nın bir dünya gücü ola-rak kendini ispatlamasıyla da yakından il-giliydi. Sydney Opera Binası, bugün de mi-mari dünyasınnı en çok konuşulan yapıla-rından biri. Hemen herkes bir mühendis-lik harikası olduğuna emin. Mimari açıdan da çok farklı bir üsluba sahip olduğu ke-sin. Büyük bir çoğunluk için bir mİmari şa-heser, hatta Dünyanın Sekizinci Harikası’ olamay aday. Az da olsa sevmeyeni, hat-ta ‘dünyalı’ bulmayanı bile var. Öyle ya da böyle 20’nci yüzyılın en büyük mimari ya-pıtlarından biri olduğu kesin.

20’nci yüzyılın ikonlarından…İkonlaşmış başyapıtlar arasında, Sydney Opera Binası, 20’nci yüzyılın zamanı ve mekânı aşan anıtların en güçlülerinden biri… Gaudi’nin ‘Sagrada Familia’sı, Le Corbusier’nin ‘Villa Savoye’sı, Wright’ın ‘Fallingwater’ı gibi mimari çağdaşlı-ğın bazı başyapıtlarıyla karşılaştırılıyor. Bu özgün yapı, eşsiz mimari karakteri ve dünyadaki tüm insanlardan saygı görme-si nedeniyle bu binalarla aynı ün ve başa-rıya sahip.Sydney Opera Binası; mimari ve yapı tek-nolojileri alanında yenilik ve büyük, halka açık bir binayla dramatik bir doğal ortamın

ilişkisi konularında çığır açtı. Mühendislik ve teknik başarı konusunda yapı, Pier Lu-igi Nervi’nin Turin’de bulunan ‘Exhibitions Building’i ve Eero Saarinen’in ‘New York JFK Havalimanı’ndaki ‘TWA Terminali’ ile karşılaştırılyor. Bu mimarlık ve mühendis-lik harikası, Nevri ve Saarinen’in yapıları-na önemli benzerlikler taşıyor.Son dönem modern mimarisinin bir baş-yapıtı olarak Jörn Utzon’un ‘Üçüncü Ku-şak’ diye adlandırılanlar arasında öncü bir mimar olarak rolünü vurgulamak gerek. Bu anlamda, Sydney Opera Binası, ‘Üçün-cü Kuşak’ın diğer şiirsel ve çevresel ifa-delerini belirten diğer yapılarla karşılaş-tırılır: Ronchamp’ta bulunan ‘Notre-Dame du Haut Chapel’ ve New York’taki ‘Gug-genheim Museum’…

Kubbeler, yapının karakterini belirliyorSydney Opera Binası, Bennelong Po-int adı verilen, Sydney Limanı’na uzanan ana yarım adanın ucunda yer alıyor. Kra-liyet Botanik Bahçesi ve Sydney Limanı Köprüsü’ne yakın mesafede… Yapı, muaz-zam bir teraslı platform üzerinde üç grup iç içe geçmiş kubbeler ve bunları çevrele-yen, yayaların bir araya gelmesi için kul-lanılan terasları kapsıyor. Deniz kabuk-larından esinlenerek tasarlanan kubbe-ler, yapının ana karakterini oluşturuyor. İki ana kubbe seti, ‘Konser Salonu’ ve ‘Opera

Theatre’ olmak üzere iki ana performans alanını örtüyor. Sydney Koyu’na bakan üçüncü kubbe seti ise bir restoran içer-mek için özel olarak tasarlanmış. İki ana hol, eksenleri hafif meyilli olacak şekil-de, kuzey-güney doğrultusunda yan yana düzenlenmiş. Oditoryum, sahne alanları-nı giriş salonuyla arasına alacak şekilde, şehre doğru güneye bakması için podyu-mun yukarı kuzey ucunda inşa edilmiş. En yüksek kubbe, su üzerinde 20 katlı bir bina yüksekliğinde. Kubbe yapıları 2 bin metrekare, mülkün tamamı neredeyse 6 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor. Salo-nun hemen hemen tüm teknik fonksiyon-ları gibi, kompleksin içerdiği binin üzerin-deki oda da podyumun içinde yer alıyor.

Limanla bütünlük sağlayananıtsal bir tasarım…Sydney Opera Binası’nın temeli, tek parça bir betonarme, görkemli, granit giyimli bir podyum olarak yükseliyor. Anıtsal ölçeği liman kenarındaki manzarayla bütünlük sağlayacak şekilde yapay bir dağlık burun şekli oluşturuyor. Ön avlu ziyaretçilerin merdivenlerle podyuma indiği çok geniş bir alan. Ön avludan iki ana performans salonuna inen podyum basamakları, ne-redeyse 100 metre genişliğinde ve iki kat yüksekliğinde törensel bir merdiven.Jörn Utzon’un tasarımı performans ve teknik fonksiyonları ayırarak alışılmadık

MIMARI SYDNEYOPERA.indd 2 8/14/12 3:33 AM

Page 33: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

31

MIMARI SYDNEYOPERA.indd 3 8/14/12 3:33 AM

Page 34: EDU&ART AUGUST 2012

MİMARİA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

32

bir performans sanatları binası yaratmış. Tüm sahne arkası tesisleri ve teknik teç-hizat podyum içine saklanmış, iki ana per-formans salonu kubbeli çatı kabuklarının altına yerleştirilmiş. Kubbeli çatı çeperle-ri Utzon tarafından, Ove Arup&Partners ortaklığında gerçekleştirilmiş. Kubbelerin son hali, çapı yaklaşık 75 metre olan tek parça halinde bir küreden esinlenmiş. Bu geometri, binaya tutarlılık vermesi dışın-da, prefabrik uygulamaların kullanılması-na da olanak sağlıyor.Her kubbe, beton bir temelden başlayan ve bir mahya kirişine yükselen prefabrik bir iskeletten oluşuyor. İskelet ‘açılı nişan’ şeklinde prefabrik beton kalıplarla kaplı. Podyum toprak tonlarında granit panel-lerle, kabuklar parlatılmış seramiklerle örtülü. Kabukların kuzey ve güney kenar-larına, içeriden dışarının, dışarıdan da içe-rinin görülmesi için fuayeler oluşturacak şekilde çapraz olarak konumlandırılmış topaz cam duvarlar yerleştirilmiş. Mimar Peter Hall’ün dizaynına göre yapılmış bu cam duvarlar binaya ait bir özellik. Kub-beler ve podyum arasında yer alan topaz-la kaplı bölüm, çelik tirizlere bağlı faseta katlarıyla kat kat, kesintisiz bir cam yüzey olarak yapılmış.Sydney Opera Binası’nın en büyük perfor-mans alanı ‘Konser Salonu’, 2 bin 700 ki-şilik kapasiteye sahip. Asılı tavanda ışık saçan kaburgalara dönüşen huş ağacı kontrplaklar, yerle uyum sağlayan lamine ahşap kaplamalara kadar uzanıyor. ‘Ope-ra Theatre’, Opera Australia ve Australi-an Ballet’in Sydney üssü ve Sydney Dan-

ce Company’nin gösteri alanı… Duvarları ve tavanı siyaha boyalı ve yer ahşap.

Konser ve performanslariçin yaratılmış iç mekanlar Peter Hall, iç mimari tasarımı yapar-ken, bina içindeki farklı alanları ayırt et-mek için farklı rötuşlar kullanmış. Utzon Room, ‘Farm Cove’a bakan, müzik resital-leri, çocuk gösterileri, seminerler ve tö-renler için kullanılan, çok amaçlı bir alan. Önceden ‘Resepsiyon Salonu’ olarak bi-linen oda, 2004’te Utzon’un rehberliğiy-le değiştirildi. Bu, ‘Batı Verandası’ açılışın-dan beri Sydney Opera Binası’nda yapılan ilk dış çalışma. 1999’da, Utzon tarafından tasarlandı. ‘Drama Theatre’, ‘Studio’ ve ‘Playhouse’u doğal ışığa, liman ve şehir manzarasına açmak için dokuz açık alan yapıldı. Utzon’un ‘Batı Verandası’ tasarı-mı, Sydney Opera Binası’nın tasarımında da kaynak oluşturan Maya tapınakların-daki sıra sütunlardan esinlenmiş.

Deneyimsiz, ama yetenekli bir mimarSydney’de bir kültür merkezi ve bunu Bennelong Point’e yapılması 1940’lardan beri tartışılmaktaydı. 1956’da, Yeni Güney Galler Hükümeti, uluslararası bir dizayn yarışması başlattı ve yerel bir firmayla anlaşmak yerine bağımsız bir jüri atadı. Dünyadaki en büyük yetenekleri çekmek için genel bir şartname sağlandı, belli bir dizayn parametresi veya masraf limi-ti belirtilmedi. Yarışmaya katılanlardan iki performans salonu bulunduran çift fonk-

siyonlu bir bina tasarlamaları talep edildi.Yarışma Avustralya’da ve ülke dışın-da büyük ilgi uyandırdı. Yeni Güney Gal-ler Hükümeti’nin Jörn Utzon’u tek mi-mar olarak ataması, beklenmedik, ce-sur ve öngörüşlü bir karardı. Utzon’un sı-nırlı tecrübesi, özel, temel tasarım kon-septi ve mühendislik bilgisinin bulunma-ması, binanın tamamlanabileceğiyle il-gili şüphe yarattı. Yarışma çizimleri bü-yük ölçüde grafikseldi, dizaynın ne kadara mal olacağı bilinmiyordu ve ne Utzon ne de jüri, inşaat mühendisine danışmamış-tı. Utzon’un tasarım konsepti daha önce benzeri görülmemiş mimari formlar, yeni teknolojiler ve materyallere ihtiyaç duya-cak çözümler gerektiriyordu. Öte yandan Yeni Güney Galler Hükümeti, Avustralya-lı bir mimar seçmek için halktan baskı gö-rüyordu.

İnşaat 15 yıl sürdüSydney Opera Binası, üç aşamada inşa edildi. Podyum (birinci aşama: 1958-1961), kubbeler (ikinci aşama: 1962-1967) ve cam duvarlarla iç dekorasyon (1967-1973)… Utzon, bütün tasarımı kav-rayarak podyumun ve kabbelerin yapımı-nı denetledi. Cam duvarlar ve iç mekan Lionel Todd ve David Littlemore’ın deste-ğini alan Peter Hall tarafından, o zaman Yeni Güney Galler Hükümeti’ne çalışan mimar Ted Farmer yardımıyla tasarlan-dı ve yapımları denetlendi. Peter Hall, ay-rılışından sonraki 18 ay boyunca dizaynı-nın farklı açılarıyla ilgili Utzon ile görüş-meyi sürdürdü. Ove Arup&Partners, inşa-

MIMARI SYDNEYOPERA.indd 4 8/14/12 3:33 AM

Page 35: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

33

atın üç aşamasında da mühendislik eks-pertizini sağladı.Tasarım ve inşaat iç içe yürüdü. Utzon’un benzersiz tasarımı binanın inşaatına olan radikal yaklaşımıyla beraber işbirlikçi ve yenilikçi bir ortam sağladı. İşbirlikçi mo-deli zamanının alışılagelmiş mimarlığı-nın dışına çıktı. Kabuk yapısının dizayn çözümleri ve inşaatının tamamlanma-sı sekiz yıl sürdü ve kabukların özel sera-mik kaplamasının geliştirilmesi üç yıldan uzun zaman aldı. Sydney Opera Binası, bir test laboratuvarı ve açıkhava prefabrik üretim merkezi haline getirildi.

Bina açıldı, inşaat devam etti!Sydney Opera House’un inşaatı 16 yıl sür-dü ki bu planlanmış süreden altı yıl uzun-du. Üstüne üstlük başta hesaplanan bütçenin tam 10 katına çıkıldı. 20 Ekim 1973’te Sydney Opera Binası, Kraliçe II. Elizabeth tarafından resmen açıldı. Açılış töreninden sonra, zamanla yeni işlere gi-rişildi. 1986-1988 arası, Peter Hall’un kat-kılarıyla, o zamanki Yeni Güney Galler Hü-kümeti mimarı Andrew Anderson tarafın-dan ön avlu yeniden inşa edildi, aşağı top-lanma alanı geliştirildi.1998 ve 1999’da kayıt ve prova odaları iki alana dönüştürüldü: orkestra için ‘Top-lantı Salonu’ ve ‘Studio’, yenilikçi müzik ve performans sanatlarının gösterimi için performans alanı. 1998’de, açılışın 25’inci yılına uygun olarak, Sydney Opera Hou-se Trust alana gelecekte yapılabilecek geliştirmeler konusunda tavsiye vermesi ve planlama prensipleri oluşturması için Sydney mimarı Richard Johnson’ı atadı. Johnson aracılığıyla, Sydney Opera Hou-se Trust Utzon ile barışmak ve onu danış-man niteliğinde yeniden işe almak için gö-rüşmelere başladı. 1999’da, Utzon binay-la ilgili vizyonunu açıklayarak işi kabul etti. Üç yıl süresince, ‘Resepsiyon Salonu’nun yenilenmesi, ‘Batı Verandası’nın yapımı, ‘Konser Salonu’nun akustiklerini geliş-tirmek için projeler, performansları des-teklemek için ön avluya servis, ve ‘Opera Theatre’ın iç dizaynı için değişiklikler gibi Sydney Opera Binası ile ilgili dizayn pren-siplerini, mimar oğlu ve iş ortağı Jan Ut-zon ve Richard Johnson ile beraber yazdı. 2002’de ‘Sydney Opera House Trust Ut-zon Design Principles’ı (Sidney Opera Bi-nası için Utzon Tasarım İlkeleri) yayınla-dı. 2004’te, önceden ‘Resepsiyon Salonu’ diye adlandırılan‘Utzon Room’un yenilen-mesi tamamlandı.

MIMARI SYDNEYOPERA.indd 5 8/14/12 3:33 AM

Page 36: EDU&ART AUGUST 2012

Club sizi doğadaki evinize davet edi-yor. Bu zenginliği paylaşmak için ace-le edin. Durusu Metra Club sizi/aileni-zi/ dostlarınızı/toplantı yapacağınız iş arkadaşlarınızı bekliyor.

a Doğa’nın kalbine yolculukDurusu Park’ta her mevsim ve her va-dinin başka rengi vardır. Hangi yöne

dönerseniz dönün yeşil hiç kaybol-maz ya da maviye dönüverir ansızın...

5.000 dönüm arazi üzerine kuru-lan Metra Club, doğanın eşsiz güzel-liği içerisinde; İstanbul İçin yaşam-sal değer taşıyan Durusu Gölü, Du-rusu Metra Club ile de sahil komşu-su... Gölün sağladığı olanakların yanı

34

KAPAK KONUSU

En dinlendirici, en sakin, en hu-zur veren Durusu’da şim-

di sizler için yenileneceğiniz bir dün-ya var. Araç kiralamadan havaalanı transferine, Paintball’dan, at binicili-ğine, Yaban Hayatı Müzesi’nden Şa-rap Evi’ne kadar hayatınızı kolaylaş-tıran ve eğlendiren birçok hizmet-ten faydalanabilirsiniz. Durusu Metra

Muhteşem doğasıyla...

İstanbul’un yıllarca su ihtiyacını karşılayan Terkos Gölü’ne (Durusu Gölü) komşu olan otelin kuruluşu 1990’ların başındadır. Otel, günümüz ihtiyaçlarına göre tamamen yenilenerek, yeni yüzü ve yeni ismiyle şehirden kopmadan ruhunuzun ve doğanın derinliklerine bir kaçış fırsatı sunuyor.

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

TANITIM DURUSU2SF.indd 2 8/14/12 3:34 AM

Page 37: EDU&ART AUGUST 2012

a brunch keyfiDurusu Metro Clup’ta brunch; eşsiz lezzeti, çeşitliliği ve özenli sunumuy-la size/ailenize/konuklarınıza/dostla-rınıza/arkadaşlarınıza “yaşadım işte bahar şahidimdir” dedirtecek. Bu tadı unut(a)mayacak, bir daha... bir daha paylaşmak, yaşamak isteyeceksiniz.

a Gençlik eviÇılgınca bir eğlence düşündünüz, kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği ve tabii sizin de kimseyi rahatsız etme-yeceğiniz...

Düşünüzde yaşattığınız o mekanı biz oluşturduk (yarattık). Tıkır tıkır işle-yen bir organizasyon, iç huzuruyla doyasıya eğlenebileceğiniz Gençlik Evi’nde yaşadığınız güzelliği başka bir yerde bulamayacaksınız.

a çınaraltıDoğayla iç içe yürüyüşlerle, göl man-zarasına karşı sohbeti koyulaştırın; ölümsüzlüğü simgeleyen çınar ağa-cının altından geçen gezi yollarında mutluluğu yakalayın.

Basketbol, voleybol, tenis gibi spor-larla Jogging, yürüyüş, bisiklet par-kurları, manejler sizi bekliyor, amfiti-yatroda dilerseniz gitar eşliğinde se-

renad yapın sevdiğinize; dilerseniz aşkınızı haykırın, alkışlar eşliğinde.

a SPa ve türk hamamı ile yenileninYoğun çalışmanın yorgunluğundan uzaklaşmak ve şehrin stresinden kur-tulmak için egzotik kokularla bezenmiş, güzel bir banyo sizi dinçleştirecektir.

sıra Karadeniz’in tertemiz suları, plaj-ları ve deniz mahsulleri hemen yanı başınızda...

a eŞSiZ bir mutfakAşçıbaşının sizler için hazırladığı mü-kemmel yemekleri, eşsiz göl manza-rası ve gün batımı manzarası eşliğin-de otelin restaurantlarında yemek, tatilinize ayrı bir zevk ve renk kata-caktır.

Yine Durusu Metra Club’ta özel hazır-lanmış kokteyller ve içecekler yemek zevkinizin ayrı bir parçası olacaktır. Usta aşçıların hazırladığı dünya mut-fağının spesiyal örneklerinin orman veya göl manzarası eşliğinde keyfini çıkarın.

a ŞaraP evi’nin etkiSinDe kalacakSınıZŞömine ateşi canlı müzikle destekleni-yor, romantizmin o coşkusunu yaşıyor-sunuz. Yıllanmış şarapların her çeşidi damağınızı tatlandırmak için sizi bekli-yor. Bu atmosferde yaşayacağınız ro-mantizmi unutamayacaksınız.

Durusu Metra Club, sizi her seferin-de daha iyi, dahagüzel, daha coşkuyla ağırlamaya söz veriyor. Özel görüşme-leriniz için de tercihiniz olacak.

a ÖZel anları unutulmaZ kılınDurusu Metra Club düğünlerinizi, iş toplantılarınızı, iş yemeklerinizi ola-ğanüstü bir etkinliğe dönüştürür. Onları memnun etmek, mutlulukları-nı yaşamalarını sağlamak görevimiz-dir. Düğününüzü unutulmaz kılın, her-kes gıptayla hatırlasın... Kendisi için de böylesi güzelliği istesin.

Dünyanın 30 değişik bölgesinden avlanmış, timsah, su samuru, antilop, dağ keçisi, ren geyiği, yaban domuzu, kutup ayısı, aslan, kaplan gibi birçok hayvan doldurulmuş halde yaban hayvanları müzesinde yer almaktadır.

TANITIM DURUSU2SF.indd 3 8/14/12 3:35 AM

Page 38: EDU&ART AUGUST 2012

36

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

GEZİ

Peru

Andlar’ın bulutlarla dans ettiği rakımlarda şaşırtıcı bir uygarlık

Henüz birkaç yüzyıl önceki kıyım nedeniyle şimdi soyu tükenme noktasında olan İnkalar’a ve kültürlerine yakın olmak, yemeklerini tatmak, Cusco’nun kısa sürede ciğerlerinizi tüketen havasına uyum sağlamak üzere tadından hiç hoşlanmayacağınız, fakat kültürünüze ait olmadığı için ilginç bulup deneyeceğiniz koka bitkisini çiğnemek, flütlerden çıkan yakıcı İnka ezgilerine, And Dağları’nın eteklerindeki etnik doğal hayata ve esrarengiz ‘İnka Yolu’na tanıklık etmek üzere Peru’yu keşfetmenizi şiddetle öneriyoruz.

YOLCULUK.indd 2 8/14/12 4:05 AM

Page 39: EDU&ART AUGUST 2012

YOLCULUK.indd 3 8/14/12 4:05 AM

Page 40: EDU&ART AUGUST 2012

Başkent Lima, her haliyle koloniyalÖncelikle havaalanından şehre ulaşı-mın son derece pahalı olduğunu söy-lemeliyim. Tehlikeli bir şehre ilk adım attığımda havayı koklayacak kadar bir süre maksimum güvenliği tercih eden ben, havaalanı taksilerinden birini mec-buren tercih ederek ancak 25 dolar kar-şılığında şehir merkezine ulaşabildim. Alanın hemen dışında bulabileceğiniz kaçak taksilerle 10 dolara ulaşım im-kanı da elbette ki mümkün, ancak eğer akşam saatleriyse “Bu riski almayın” derim. Akşamları son derece etkileyi-ci bir göruntü sergileyen ve şehrin mer-kezinde yer alan Plaza de Armas, Cat-hedral de Lima, şehir merkezini oluş-turan diğer koloniyal binaların görke-mi ve tam sarayın karşısındaki meşhur Pisco Sour Bar’lı performans alanı ger-çekten çok keyif verici. Üzüm, yumur-ta ve romdan yapılan ‘pisco sour’u de-

nerken, kıvrak salsa parçaları eşliğinde meydanda sergilenen performansları izleyebilir yaklaşık iki minik kadeh pis-co sour’dan sonra onlarla çılgınca sal-sa yapmayı deneyebilirsiniz. Civardaki yerel fast food’larda ya da sıkça karşı-laşabileceğiniz Çin lokantalarında 5-6 dolara ziyafet çekmeniz mumkun.

Japon devlet başkanından geriye kalan enkaz!..Suç oranı çok yüksek olduğu için gece yarısından sonra her bloğun köşesinde ne işe yaradıklarını anlayamadığım bir polis ordusu bekliyor. Fakat ne yazık ki, bu önlem etrafınızın 15 ‘küçük pirana’ tarafından çevrilmesini engelleyemi-yor. Üstelik fuhuş ve uyuşturucu trafi-ği gayet aleni. Uzun yıllar önce hükümetin başına ge-lip çöreklenmiş ve halkın şu anki çare-sizliğinin en büyük sebebi olan Japon

Kayıp şehirler diyarı bu ülke zengin antik kültürü,

Titicaca Gölü, otantik yemekleri, yağ-mur ormanları ve efsanevi ‘İnka Yolu’ ile öyle nefes kesiciydi ki...

Lima’ya inmeden önce Arjantin Hava-alanında yaşadığım 12 saatlik grevle başlayan tedirginliğim ülkeye vardıktan sonra son derece ürkütücü bir izlenim bırakan şehir merkezi civarinda otel bulma telaşımla devam ederken, gece-nin karanlığında çevremi saran 15 kü-çük çocuğun yarattığı heyecanla kendi-mi ‘Miraflores’in nispeten güvenilir 25 doları hiç de hak etmeyen bir otelinde bulmamla sonuçlandı. Otelde tanıştığım insanların 10 dolara konaklıyor olmaları keyfimi biraz daha kaçırdı elbette ki, fakat bunu fazla bü-yütmemeye çalışarak bir sonraki gü-nün programını yapmaya başladım.

GEZİ

38

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

YOLCULUK.indd 4 8/14/12 4:05 AM

Page 41: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

39

““

Başkent Lima, son derece kozmopolit

kimliğinin yanı sıra antik kültüre ait Museo de la Nacion (San Borja) ve dünyanın en etkileyici

seramik koleksiyonuna sahip Museo Larco

(Bolivar) dışında tüm izlerin İspanyollar

tarafından yok edildiği bir şehir. Şehrin merkezinde yer alan Plaza de Armas, Cathedral de Lima, şehir

merkezini oluşturan diğer koloniyal binaların görkemi insanı çarpıyor.

YOLCULUK.indd 5 8/14/12 4:05 AM

Page 42: EDU&ART AUGUST 2012

girdiğim ilk andan itibaren Cusco uçu-şuna dair sevincim yerini Machu Picchu treni için yer bulmanın ne kadar zor ola-cağıyla ilgili gerçeklere bıraktı.

Hem rakım, hem tarih nefesinizi kesiyor!Machu Picchu ile ilgili dalgınlığım ve anons tabelasında bu uçuşla ilgili bil-gi olmaması, uçağın arkasından el sal-lamakla nihayete varan oldukça keyif-siz bir gelişime sebebiyet verdi. Yalvar yakar bir sonraki uçağa yazıldım, ancak bavullarımı transfer ettiklerini söyle-dikleri halde onlara ancak iki gün sonra kavuşabilecektim.Cusco’ya tüyleri diken diken eden İnka ezgileri eşliğinde indiğimde, 3 bin 800 metrelik rakımda beni asla şaşırtmaya-cak soğuk bir hava yerine, insana uza-nıp tutma isteği veren derin bir mavi-lik ve yakıcı bir güneş karşıladı. Kötü Lima tecrübemden sonra bütçe kısıntı-sına gitmemeyi düstur edinerek kendi-me yüzlerce şık ve pahalı butik otelin arasından nispeten mütevazı dört yıl-dızlı bir butik otel seçtim. Hostel Pla-za de Armas’da gecelik konaklama üc-reti 50 dolardı. Cuzco’nun merkezin-de yer alan ihtişamlı Plaza de Armas’ın karşısında yer alan bu sevimli otel, Cusco’nun o inanılmaz sıcak ortamın-da bana Lima ve bavul maceramı unut-turmuş gibiydi.

Hakikaten hayatım boyunca çok az bu denli sevimli şehir gördüm. Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, akşamları meydan da yapılan dans ve müzik per-formansları, sevimli lokantaları, ondan daha sevimli olan halkı Quechua’lar ve en önemlisi de İngilizce konuşuluyor ol-ması, mutluluk vericiydi.Tabii ki en büyük sorun, tahmin etti-ğim gibi Machu Picchu trenine yer bul-mak oldu. Bir acente yardımıyla ancak iki gün sonraya kaçak bir bilet buldum. Bu bilet başka biri adına keşilmişti ve pasaport kontrolü olması durumun-da büyük bir olasılıkla trenden indirile-cektim. Ne olursa olsun, bir hafta sa-dece Machu Picchu’ya gidebilmek için Cuzco’da beklemeyi istemedim ve 130 dolar ödeyerek bu yolculuğu (Machu Picchu girişi dahil) satın aldım. Binece-ğim ‘backpacker’ treniyle daha lüks sı-nıfta yer alan ‘vistadome’ treni arasın-daki tek fark, 50 dolar daha pahalı olan ‘vistadome’un camlarının çok geniş ol-ması sebebiyle yol boyunca daha etki-leyici görüntülere imkan vermesiydi.

Efsanevi bir yolculukUrubamba Nehri kenarında, orijinal adıyla ‘Secret Valley’ (Gizli Vadi) boyun-ca seyreden efsanevi İnka yolculuğunu daha önce defalarca hayal etmiş, hatta birçok belgeselde izlemiştim. Yol boyu karşılaştığım ‘Inka Trail’cıları, (İnka

kökenli devlet başkanı Fujimori, bu se-naryodaki başrol oyuncusu. Bir dönem yolsuzluğun son derece açık ve inanıl-maz boyutlarda yaşandığı Peru’da, Fu- jimori hükümetinden sonra geriye bir enkaz kalmış. Ülkenin zengin maden ve petrol rezervleriyle turizm potansiyeli-ne rağmen halkın yüzde 70’i açlık sını-rında...

Başkent Lima, son derece kozmopo-lit kimliğinin yanı sıra antik kültüre ait Museo de la Nacion (San Borja) ve dün-yanın en etkileyici seramik koleksiyo-nuna sahip Museo Larco (Bolivar) dı-şında tüm izlerin İspanyollar tarafından yok edildiği bir şehir. Kıyımın en büyü-ğünün bu ülkede yapıldığı düşünülecek olursa, durum hiç de saşırtıcı değil...Yağışsız bir mevsim olması sebebiy-le yüksek sezon olarak kabul edilen Temmuz-Ekim arası dönemde uçak-larda yer bulmanın güçlüğünü tahmin ettiğimden Lima-Cuzco uçuşumu (Lan Peru ile) BsAs’den temin etmiş olma-nın (gidiş-dönüş 200 dolar) rahatlığıyla bu şehirden güle oynaya ayrıldım, zira bir hafta önce bu girişimde bulunma-saydım, günde sekiz uçak kalkmasına rağmen planladığım tarihte Cuzco’ya gidemeyecek ve zaten zorluklarla ara-ya sıkıştıracağım Titicaca yolculuğunu gerçekleştiremeyecektim. Fakat hava-alanında o devasa check-in kuyruğuna

GEZİ

40

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

YOLCULUK.indd 6 8/14/12 4:05 AM

Page 43: EDU&ART AUGUST 2012

şünebilirsiniz. Yalnız gitmeden mideni-zi cok şişirmemenizi ve ‘İnka Yolu’nun tamamlandığı yer olarak bilinen, ina-nılmaz diklikteki komşu dağ ‘Wayna Picchu’ya tırmanıp, bu büyülü manza-rayı oradan da gözlemlemenizi öneri-rim.

Machu Picchu, gizemiyle büyülüyorBulutların zirvesinde yer alan, 35 bin 392 hektar alan uzerine kurulu Mac-hu Picchu, İspanyollar’ın hiçbir zaman keşfedemedikleri, halkının nasıl, ne zaman ve ne şekilde yok olduklarına dair belirsiz söylemlere kaynaklık et-miş mistik bir bölge olmasının yanı sıra Peru’nun en önemli gelir kaynakların-dan da biri. Bünyesinde, tüm ilmi de-neylerin yapıldığı dev bir güneş saati, ay ve güneş tapınağı, kraliyet mezarlığı, seremoni banyoları, hapisane ve Uru-bamba Nehri’nden görüntüler barın-dıran bu el değmemiş antik güzelliğin, eğimi sebebiyle her ay 1 santim kaydı-ğını bilmek ise son derece üzücü. Machu Picchu’ya neredeyse ömrünü vermiş olan rehber Wuyi, İngiliz arke-ologların ‘Vilcabamba’ civarında, çok daha büyük, gizli bir antik şehrin peşin-de olduklarını, böylelikle Cusco, Chinc-hero, Ollantaytambo’dan oluşan saca-yağının bu son şehirle tamamlanacağı-na dair bir bilgi verdi. Bu arada Mısır’da bir mumyanın midesinde sadece Gü-

ney Amerika’da yetişen koka bitkisinin bulunmuş olduğu hakkında verilen ve beni dehşete düşüren örneği de belirt-meden geçemeyeceğim. Çok farklı za-manlarda yaşamış, fakat inançları ve yaşam biçimleriyle birbirine çok ben-zeyen bu iki kültürün bir şekilde enteg-re olup olmadığı konusunda yeşerecek soru işaretleri açısından yeterli bir ipu-cu gibi geldi bu bilgi bana.

‘İnka Trail’e katılma düşünceniz yok-sa bu bölgeyi üç günde tamamlayabi-lirsiniz. Bir gününüzü mutlaka Pisaq, Sacsayhuaman, Pucapucara, Tomam-bamachay, Qengo, Chichero gibi hara-belere ayırmalı (günübirlik turlarla 10 dolar), en son gün ise sabah 7:00’de 8 dolar ödeyeceğiniz Puno otobüsü-nü kaçırmayarak (rezervasyon oneri-lir) altı saatlik bir yolculuğun ardından Peru-Bolivya sınırında, 3 bin 820 metre rakımda yer alan Titicaca Gölü’nü gör-menizi tavsiye ederim. Bulunduğu ra-kıma rağmen fotoğrafik açıdan olduk-ça berrak, uçsuz bucaksızmış izleni-mi veren Titicaca, yerlilerin gösterile-ri ve özgün alışveriş imkanlarıyla çok renkli bir atmosfere sahip. Ancak ina-nılmaz yorucu bir yolculuk olduğunu belirtmeliyim. Pazar yerlerini gezmeden dönmeyinPeru, tüm Güney Amerika ülkele-ri içinde insana en çok alışveriş yap-

yolu boyunca yapılan uzun yürüyüş turu) nehir kenarına kurulu kampları-nı, tropik bölgeye girdikçe beliren en-fes doğayı ve And Dağları’nın yarattığı vahşi görüntüleri izlemeye doyamadım.İlk durak olan Ollantaytambo, vadi-ye yaslanmış esrarengiz kalesi ve gün batımında şehrin üzerinde oluşan ışık oyunlarıyla nefes kesici bir manzaraya sahne olan, 13’üncü yüzyıldan bu yana İspanyol akınlarına rağmen ayakta ka-labilmiş bir İnka şehri. Cusco’ya iner in-mez 13 dolar karşılığı satın alabilece-ğiniz, böylelikle Machu Picchu hariç ci-varda yer alan tüm kalıntıları ücretsiz gezebileceğiniz ‘bileto turistico’nuzla aynı zamanda bir tapınak da olan, İspanyollar’ın en büyük yenilgisini ver-diği ve nefes kesici dik teraslardan olu-san İnka Kompleksi’ni gezebilir, gün ba-tımında Andlar’ın antik şehir üzerinde yarattığı sayısız şekli fotoğraflayabilir, aşağı iner inmez en nadide el sanatları-nı bulabileceğiniz Ollantaytambo paza-rını keşfedebilirsiniz.İki buçuk saatlik tren yolculuğunun ar-dından ikinci ve son durak olan, sevim-li termal kasaba Aguas Calientes’in ar-navut kaldırımlı ara sokaklarında ken-dinize nefis bir pizza ısmarlamazsanız, Machu Picchu’ya çıktıktan sonra bu-labileceğiniz tek lokantada 27 dolar-lık açık büfe öğle yemeğini yiyip, kese-nizin birden ne kadar hafiflediğini dü-

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

41

YOLCULUK.indd 7 8/14/12 4:05 AM

Page 44: EDU&ART AUGUST 2012

GEZİ

42

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

rücü bulut ormanlarıyla zirvedeki ka-rın yarattığı muthiş görselliğin doyası-ya keyfini çıkarmalısınız.Daha kuzeyde yer alan yağmur or-manlarının (özellikle Iquitos) ekolo-jik yaşamı görmek açısından anlam-lı, ancak çok turistik olduğu bilgisi-ni aldım. Ülkenin avantajı olan Machu Picchu’nun yarattığı popülerliğin tu-ristelere ne yazık ki maddi dezavantaj olarak yansıdığını bilmekte fayda var, zira Peru için aldığım fiyatların yarısı-na, kıyasla çok daha bakir olan Ekva-dor Amazonu’nu keşfetme fırsatı bul-duğumu söylemeliyim. Bir coğrafya olarak Peru’dan bahsetmek çok ca-zip olmasa da beni yıllardır büyüle-yen, henüz birkaç yüzyıl önceki kıyım nedeniyle şimdi soyu tükenme nok-

tasında olan İnkalar’a ve kültürlerine yakın olmak, yemeklerini tatmak, an-cak günümüz teknolojileriyle akıl edi-lebilecek uygulamalarına şaşırarak tanıklık etmek, Cusco’nun kısa sürede ciğerlerinizi tüketen havasına uyum sağlamak üzere tadından hiç hoşlan-mayacağınız fakat kültürünüze ait ol-madığı için ilginç bulup deneyeceği-niz coca bitkisini çiğnemek, flütler-den çıkan yakıcı İnka ezgilerine, And Dağları’nın eteklerindeki etnik doğal hayata ve en önemlisi de esrarengiz İnka Yolu’na tanıklık etmek üzere bu toprakları keşfetmenizi şiddetle öne-riyorum. Çünkü ancak gelecek kuşak-ların vakıf olabileceği, geçmişimize ve bugünümüze ait ipuçları bu toprakla-rın gizemiyle besleniyor.

ma hissi veren ülke. Mesela Urubam-ba Nehri’ni en keyifli izleyebileceğiniz noktada yer olan Pisaq kasabası, çok ucuz ve orijinal bir pazara sahip. Gün-lük turların dönüş yolunda mola ver-digi, çoklu saç örgülü kızlarıyla ünlü ve İnkalarca ‘gökkuşağının doğum’ yeri olarak kabul edilen Chinchero ka-sabası, lama yününden ürünleri satın almak için size teklif edilenin yarısını ödemek koşuluyla çok uygun. Eğer soğuğa dayanıklıysanız, sade-ce özel eşyalarınızı taşıyacağınız, ye-meklerinizin pişirileceği, çadırınızın kurulacağı, dört günlük ‘İnka Trail’ı (Machu Picchu girişi dahil 200 do-lar) tecrübe etmeli, 33 kilometrelik bu antik yolu Machu Picchu’ya kadar kat etmenin ve Andlar’ın baş döndü-

Bulutların zirvesinde yer

alan Machu Picchu Peru’nun en önemli gelir kaynaklarından da biri durumunda.

YOLCULUK.indd 8 8/14/12 4:05 AM

Page 45: EDU&ART AUGUST 2012

YOLCULUK.indd 9 8/14/12 4:05 AM

Page 46: EDU&ART AUGUST 2012

44

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

BİLİŞİM

Hotmail için yolun sonuOutlook.com

Outlook.com’un yaratıcısı ile çok özel ropörtaj: Brian Hall yeni arayüzü, sistemi ve detaylarını siz değerli okuyucularımız için anlattı. Gmail rekabeti, e-posta verilerinin gizliliğine verilen önem, e-posta ekranında çıkan reklamlar, e-posta yönlendirmeleri, Skydrive ve benzeri Microsoft hizmetlerine giriş ve bunu gibi bir sürü konuda kafalarda oluşan soru işaretlerini yanıtlayacak olan bu özel röportajımızı ilgi ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Bu yeni sistem üzerinde ne zaman çalışmaya başladınız? Proje ne ka-darlık bir zaman dilimini kapsıyor?Aslında çok uzun zamandır çalışıyoruz. Hatta 20 yıl diyebiliriz (gülüşmeler). Bi-liyorsunuz, Microsoft şu anda dünyanın en büyük ücretsiz e-posta sistemini ba-rındırıyor Hotmail ile. Buna Outlook ve Exchange’i de eklersek, Microsoft’un e-posta işinde epey eski olduğu-nu söyleyebiliriz. Bu sefer ne yaptık? Hotmail’in, Outlook’un ve Exchange’in en iyi yönlerini aldık ve Outlook.com ça-tısı altında birleştirdik.

Outlook.com ile hangi kullanıcı grubu-nu hedefliyorsunuz? Ne tür kullanıcılar bu servisten en iyi hizmeti alabilirler?Kişisel e-posta kullanımı için mükem-mel bir çözüm olduğunu düşünüyoruz. İş dünyasını hedeflemiyoruz. Sadece PC değil akıllı telefon ve tablet kulla-nıcıları için de en iyi deneyimi sunma-

BILISIMOUTLOOK.indd 2 8/14/12 4:08 AM

Page 47: EDU&ART AUGUST 2012

Hizmete girdiği ilk altı saat içerisinde tam 1.000.000 kişinin hesap açtırdığı yeni e-posta sistemi Outlook.com bütün sadeliği ile karşınızda!

BILISIMOUTLOOK.indd 3 8/14/12 4:08 AM

Page 48: EDU&ART AUGUST 2012

sını sağladık. Facebook ve Twitter entegrasyonu ve kısa bir süre sonra gelecek olan Skype entegrasyonu ile kişisel iletişim ve sosyal iletişim için ideal bir araç. Outlook.com aynı zamanda Office kullanıcılarını da mobil dünyaya bağlamak için ideal bir seçenek. Rakiplerimizin ürünlerini düşünürsek, güvenlik konusuna önem veren tüm kullanıcıların da ilgisini çekeceğini düşünüyoruz.

Outlook.com ile kullanıcı arabirimlerini oldukça sadeleştirdiğini-ze şahit oluyoruz. Bu arabirim üretirken kafanızda ne gibi bir dü-şünce vardı? Diğer Microsoft servislerinin de ileride buna benzer “arabirim sadeleştirmesi” yoluna gideceğini düşünebilir miyiz?Grafik kullanıcı arabiriminin son derece kolay olduğu doğru, ama bu uy-gulama aynı zamanda çok da güçlü ve esnek. Arabirimi tasarlarken ra-kiplerimiz gibi yapmadık, açıkçası diğer hizmetlerimizi her fırsatta kul-lanıcıların gözüne sokmak istemedik. Gmail’e bakın: Tepesinde bir sürü link, e-posta bölümünde metin reklamlar, kocaman bir arama kutusu, vs... Tüm bunların kullanıcıları asıl istedikleri şeyden, yani e-posta yazıp okumaktan uzaklaştırdığını düşünüyoruz. Tasarım konusunda çok ileride olduğumuzu düşünüyoruz. Yeni Windows 8 sisteminin tasarım prensiple-rini Outlook.com üzerinde de görüyoruz. Pek yakında Skydrive da bu tür bir arabirime sahip olacak.

Yeni e-posta sisteminin ortaya çıkışı ilebirçok Hotmail.com kullanı-cısının kafasında aynısoru oluştu. Bu servisin geleceği ne olacak?Hotmail kullanıcıları elbette hayatlarını kaldıkları yerden devamedebile-cekler, ama eğer isterlerse tek tıklama ileOutlook.com’a terfi etme seçe-neğine de sahipler. 

BİLİŞİMA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

46

BILISIMOUTLOOK.indd 4 8/14/12 4:08 AM

Page 49: EDU&ART AUGUST 2012

İç güvenlik, tehditler ve dolandırıcı-lık vs. gibi durumlarda e-posta ileti-şimini isteyen hükümetlerle payla-şıyor musunuz?Microsoft her zaman yerel hükümet-lerle beraber uyum içerisinde çalışmış-tır. Her ülkenin kanununa saygılıyız ve kanunlar çerçevesinde gelen her talebi doğru bir şekilde yanıtlarız.

Microsoft Surface veya Windows 8 kullanan diğer OEM tabletleri-ne gelirsek. Outlook.com hesapla-rı aynen Apple ve Android sistem-lerde olduğu gibi kişisel bilgileri de beraberinde getiren login seçene-ği olarak kullanılabiliyor mu? Windows 8 ve Outlook.com mükem-mel bir uyum içerisinde çalışıyorlar. Eğer Windows 8’e Outlook.com he-sabınızla login olursanız tüm ayarla-rınız kullandığınız makineye (ne olur-sa olsun) transfer ediliyor ve çalışma-ya kaldığınız yerden devam edebiliyor-sunuz. Takvimler, kişiler, vs.. hepsi oto-matik senkronize ediliyor. Bizim App-

le ve Google’dan farkımız, Windows 8 kullanmak isteyen kullanıcılara sis-temden tam anlamı ile yararlanabil-meleri için bir Apple veya Google he-sabı açtırmak zorunda tutmamamız. Windows 8 bilgisayarına Yahoo adre-simi kullanarak da login olabilirim, hiç fark etmez. Android sistemi gibi doğru dürüst çalışabilmek için kullanıcıların bir gmail adresi kullanmasını zorunlu tutuyor değiliz.

Sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak, kulla-nıcılarımıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı? Microsoft’un internet servislerinin geleceği konusunda bir şeyler paylaşmak ister misiniz?Şu anda Türkiye’de çok sayıda MSN ve Hotmail kullanıcısı olduğunu biliyorum ve onlara, onlar için çok pratik ve güçlü bir e-posta sistemi hazırlamış olduğu-muzu duyurmak isterim. Pratik olma-sının yanında birçok yeni seçenek de sunuyor. Denemenizi ve yorumlarınızı bize iletmemizi istiyoruz.

Şu anda Microsoft’un internet üze-rinden sunduğu hizmetlerden ya-rarlanmak için birkaç farklı giriş yöntemi bulunuyor. Yakın gelecek-te bunların tek bir yerde birleşme ve bu yerin de Outlook.com olma ih-timali var mı? Microsoft servislerini kullanırken ne tür bir e-posta adresi kullanacağınız tama-men size kalmış. Biz tüm e-posta ad-reslerini destekliyoruz.

Bunları kullanarak Windows 8 kulla-nan bir bilgisayara, bir cep telefonuna, Skydrive vs. gibi hizmetlere login olabi-lirsiniz. Elbette yeni kullanıcılara girişte eğer herhangi bir hesapları yoksa Out-look.com hesabı açtırmalarını öneriyo-ruz ancak bunu zorunlu tutmuyoruz.  

Outlook.com e-posta sisteminin su-nucuları nerede bulunuyor?Her kıtada sunucularımız var. Özellikle Avrupa kıtasına hizmet veren sunucu-larımız İrlanda’nın Dublin kentinde bu-lunuyorlar.

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

47

BILISIMOUTLOOK.indd 5 8/14/12 4:08 AM

Page 50: EDU&ART AUGUST 2012

48

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

SİNEMA

Yenİ Dalga Türk SİnemaSı

Türk sinemasının günümüz ve geçmişteki ör-neklerine baktığımızda, “Dram” ve

“Melodram” film türünün komediden daha ağırlıkta olduğunu görmekteyiz. Yeşilçam sinemasında 50’ler-den 90’lı yıllara kadar ağılıklı olarak , zengin kız ve fakir çocuk , birleşemeyen aşklar , trajik yaşamlar , kan dava-ları gibi konuları ele alan sayısız filmler çekilmiştir. Tüm bunlar sonucunda Yeşilçam , kendi kalıplaşmış klişeleri-ni yaratmış ve o dönemlerde yapılan bu filmler bu klişe-lerin dışına çıkamamıştır.Elbette, Selvi Boylum , Al Yaz-malım (1978) , Anayurt Oteli (1986) , Muhsin Bey (1987) ve daha birçok başarılı ,özgün ve Türk sinemasına yön ver-miş filmlerimiz vardır.70’li ve 80’li yıllarda bir furya ha-lini alan şarkıcı filmlerini de unutmamalıyız. Hint sine-ma endüstrisi Bollywood ‘tan esinlenilmiş olan bu furya , genelde arabesk şarkıcılarının ağırlıkta olduğu ve şarkılarını söyledikleri Me-lodram filmleriydi bunlar. 90’lar sonra-sı Türk sinemamıza baktığımızda olumlu anlamda değişimler gözükmekte. Mus-tafa Altıoklar ve Yavuz Turgul gibi yö-netmenlerin sinemamıza vermiş olduğu Ağır Roman (1996) ve Eşkiya (1996) gibi örnekler , 90’lar sonrası sinemamızda bi-çim ve anlatım yönünde yaşanan olumlu değişimlere birer örnekti. 90’lar sonrası Türk sinemasında yaşanan bir nevi “yeni dalga” akımının uzantısını , Duvara Kar-şı (2004) , Köprüdekiler (2009) ve Çoğun-luk (2010) gibi başarılı yapımlar iyi özet-lemekte. Fatih Akın , Yeşilçam sinema-sının tüm klişe ve kurallarının farkında bir isim. Bu klişe ve melodramatik yapı-yı tersyüz edip zeki bir şekilde 2004 ya-pımı Altın Ayı ödüllü Duvara Karşı filmi-ne yedirmiş.Sibel (Sibel Kekilli’nin kendi adı kullanılmış) , aile baskı-sından bıkmış ve bu baskı neticesinde kendini kısıtlan-mış hissedip intihara meyilli olmuştur.Sibel özgür olma-nın yollarını aramaya başlar… Cahit (Birol Ünel) ise bir süre önce Alman olan eşini kaybetmiş bu kaybedişten ötürü hayattan soğuyup kendisini alkole vermiştir. Ara sıra da arkadaşı Şeref (Güven Kıraç) ile birlikte bir kon-ser salonunda boş şişe toplayıcılığı yapmaktadır. Yaşam tarzlarından ötürü Sibel ve Cahit duvara toslamış halde-dirler. Sibel ve Cahit’in yolları , intihar girişimleri sonun-

cunda bir hastanede kesişip burada kesişir.Sibel , Cahit’e anlaşmalı bir evlilik teklif edip bunu ailesinden kurtul-mak ve özgürlüğüne kavuşmak için yapmak istediğini söyler.Cahit zoraki olarak Sibel ile evlenir . Ardından ara-ya aşkın , cinayetin ve hikayenin Türkiye’de sonlanaca-ğı bir sürece girerler. Duvara Karşı, konu olarak yukarıda bahsettiğim Yeşil-çam sinemasına yapı olarak benzemekte. Hikaye olarak ilk başta şaşırtıcı gözükmemekte. Yapımın başarısında ki en büyük etken, hikayeye, ağırlığı ve dokunuşları ile bize her anında kendisini hissettiren Fatih Akın’dır. Film ha-liç manzarası eşliğinde bir solistin ve yanında müzisyen-lerin olduğu bir müzik eşliğinde başlar.Akın, filmini bö-lümlere ayırmakta ve karakterler açısından farklı olay ve dönüşümleri içeren bu bölümleri araya giren filmden

bağımsız olan bu müzik gurubu ile bölmektedir.Hikaye-nin dramatik durumuna göre müzik neşeli yada hüzün-lü bir hal alır.Filmde ki müziğin yeri yalnızca aralara gi-ren bu Sanat müziği değildir.Sıkı bir Punk müziği hayranı olan Fatih Akın, filminin kimi anlarına türün sıkı örnek-lerini filmine yerleştirmekte.Özellikle filmin bir anında, Cahit’in Sibel ile evlendikten sonra kendi evinde Punk müziği eşliğinde “Punk Ölmedi” diyerek dans ederek haykırdığı bu sahnede Akın’ın bu müziğe karşı olan tav-rı açıkça gözükmekte.

Akın , Yeşilçam melodram yapısını filminde Türk – Al-man kültür farklılıklarını ve Alman vatandaşı olan Türk-ler ile bu Türklerin Türkiye’ye geldiklerinde burada düş-tükleri yabancı konumlarını göstermek için kullanmış.Yeşilçam sinemasında genelde filmlerin ilk yarısı komik sayılabilecek , ikinci yarıları ise trajik diyebileceğimiz bir yapıya bürünür.Cahit’in Sibel ile tanışma anı , ailesinden isteme anı ve düğün sahneleri kimi zaman komik olabil-mekte.Ama ikinci yarı ile birlikte trajik bir hal almakta.Almanya doğumlu olan Akın, filminde Almanlar için bir tespitte bulunmaktan kaçınıp daha çok Türklerin alman toplumu içindeki var olma durumları üzerine durmuş. Duvara Karşı, temelde karaktere odaklanan ve başlangı-cından sona doğru olan süreçte, yaşadıkları değişimle-re odaklanan bir film. Sibel ve Cahit arasındaki dramatik

çatışma başarılı. Olay örgüsü içinde ele aldı-ğımızda ikisi de çıkmaza düşmüş karakterler. Fatih Akın’ın zekice müdahaleleri ile karak-terlerin yaşadıkları kimi an ve olaylar , onla-rın hayata olan farkındalıklarının artmasına neden olmakta. Duvar Karşı Türk Sineması açısından gerçek bir modern klasik. Hem geçmiş dönem sine-mamıza bir saygı duruşu niteliğinde hem de son derece kişisel ve özgün bir yapım. Tüm bu erdemleri ile Akın yönetmenlik sanatı adına gerçek bir başarı göstermekte.Köprüdekiler, Aslı Özge’nin ikinci uzun met-raj çalışması. Özge , kamerasını yolları bir şekilde Boğaziçi Köprüsünde kesişen, sos-yal ve mesleki açıdan farklı üç insana doğ-rultuyor.Umut , İstanbul-Bostancı hattında çalışan dolmuş şoförüdür.Murat , taşradan İstanbul yeni tayin olmuş , görev yeri köprü-

de olan trafik polisidir.Ve üçüncü son karakte-rimiz ise varoşlarda yaşayıp, aile bütçesine katkıda bu-lunmak için gene bu köprüde yoldan geçe arabalara çi-çek satmaya çalışan 17 yaşındaki Fikret’dir.Anlaşılacağı üzere üçünün kesişim noktaları Boğaz Köprüsüdür.Film boyunca tesadüfi bile olsa birbirleri ile karşılaşmazlar. Aslı Özge, sanki kamerası ile köprüden geçerken o esna-da kamerasını rastgele bir biçimde bu üç kişiye yönlendi-rip , onların birkaç gününe şahit olmamızı istiyor. Umut , eşi ile birlikte ufak bir dairede yaşamakta fakat eşinin en büyük sıkıntısı daha düzgün bir eve geçmektir.Mad-

Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 4 8/14/12 4:10 AM

Page 51: EDU&ART AUGUST 2012

di olarak durumu belli olan Umut , eşi-nin bu isteğini yerine getirmekte zor-lanmaktadır.Murat , diğer bir polis ar-kadaşı ile aynı evde yaşayıp işten arta kalan zamanını internetten kız arkadaş bulmak için harcar.Fikret ise çiçek sat-maktan memnun değildir ve daha iyi iş bulmak için başvurularda bulunur.Fa-kat önündeki en büyük engeli yetersiz eğitim düzeyidir.Birbirinden farklı olan bu üç karakte-ri ele aldığımızda ortak noktalarının ile-tişimsizlik olduğunu söyleyebiliriz. Umut, derdini eşine anlatamamakta o kendini ifade edemedikçe bunun pa-ralelinde eşinin maddi talepleri daha da artmaktadır.Po-lis memuru Murat ise internet üzerinde karşı cins ile kur-duğu diyaloğu onlar ile gerçek hayatta buluştuğunda or-taya koyamamaktadır.Tutuk bir hale bürünür.Fikret de genç yaşında dolayı hayatın ciddiyetinde olmayıp, baş vurup kabul edildiği işyerlerinde pek fazla tutunamaz. Bu üç karakter ile birlikte sosyolojik açıdan ufak bir Tür-kiye profili çıktığını söyleyebiliriz.İşçi sınıfına dahil edebileceğimiz bu karakterleri ge-rek maddi , iletişim ve eğitim yönünden bir kıstırılmış-lık içinde olduklarını görürüz.Bu kısıtlamalar neticesin-de onların maddi olarak statü elde edememe , iletişim yönünden mutluluğu bulamama ve eğitim yönünden kü-çümsenip ilerleyememektedirler.Bu sebeplerden ötü-rü yaşama karşı bir kabullenilmişlik hali söz konusudur.Büründükleri bu ruh halleri ifadelerine ve davranışlarına yansımış durumdadır. Yaşamlarında bir şekilde yeri olan köprünün altında çok sular akmakta ama onlar için sular tersine akmaktadır.Köprü bir nevi araf görevi görür.Köp-rüden ayrılıp kendi bölgelerine geçtiklerinde kendi içsel sıkıntıları ile yüz yüze bulurlar kendilerini. Aslı Özge, fil-minde varoluşsal çözümlemelere başvurmayıp durum tespitinde bulunuyor. Alışageldik giriş , gelişme ve so-nuç ilişkisi içinde ilerleyen yapıya sahip olamayan filmi-ni gelişme aşamasında sonlandırıyor.Karakterleri açısın-dan herhangi bir final yada sonuçlama yapılmamakta.İz-leyicisi gözlemci konumuna sokulup söz konusu yaşam-lara müdahil edilir.

Bunda Aslı Özge’nin belgesel gerçekçiliğine yakın duran anlatım dili dikkat çekiyor. Köprüdekiler, doğal ışık kul-lanımı ve doğaçlamaymış gibi duran planları ile “Dog-ma” akımına yakın sularda geziniyor. Bu açıdan perde-ye, yaşayan ve gerçekçi karakterler yansıtılmış. Film bi-tiş anı ile yapım üzerinde bir yarım kalmışlık hissi doğu-rabilmekte ama her hangi sonuç ilişkisine yer verilmeyi-şi bilinçli bir tercih. Çeşitli festivallerde ödül de alan ya-pım ilgiyi hak ediyor. Türk sinemamız adına cesur ve de-neysel bir çalışma. “Çoğunluk” , hepimize dair bir yapım. Yapmak istedik-lerimiz ama yapamadıklarımız ve hayatımızın üzerinde kontrol sahibi olanlar üzerine… Çoğunluğun yaşam çiz-gilerimizdeki bu etkileri , bireysel özgürlüğümüze kuş-kuyla bakmamıza sebep olmakta. Başkalarının yaşamla-

rımız üzerine neredeyse karar verircesine olan etkileri , bizleri ne kadar özgür kılar?Seren Yüce , ilk sinema filmiyle , hepimize dair sahici bir öykü sunuyor. Tamamı ile Türk kültürünün içinde yoğru-lan ve ülkemiz sinema izleyicisinin empati kurabileceği bu öykünün , yurt dışından ödüllerle dönmesi ayrı bir ba-şarı. Yapım bu başarısını , doğal oyunculukları ve göste-rişsiz anlatımından alıyor. “Çoğunluk” , her sene nadir olarak karşımıza çıkan iyi bir Türk sineması örneği.Orta üst sınıfa mensup diyebileceğimiz ailesiyle yaşayan Mertkan ( Bartu Küçükçağlayan) ,üniversiteyi uzaktan öğ-retimle okuyan , günlük hayatında müteahhit olan ba-basının işleri için getir götür işleri yapar. Yaşamı üzerin-de hayli söz sahibi olan babası (Settar Tanrıoğen) saye-sinde Mertkan , kendisini özgür hissetmemektedir. Mu-hafazakar diyebileceğimiz bir yapıya sahip olan babası , Mertkan’ın kendi yaşam çizgisi içinde yetiştirmek is-ter. Mertkan, iş harici zamanlarında vurdumduymaz ar-

kadaşları ile buluşup kızların odak nok-tasında olduğu gösterişli sohbetler ya-parlar. Fakat , bu sohbet ve buluşmalar-da Mertkan’ın hep kendini kanıtlama-ya yönelik bir tavır içinde görürüz. Baba-sı karşısında ezilen Mertkan , ezilmişliği-ni arkadaşları karşısında atmak ister. Ya-pımda anne karakteri , eşi karşısında pa-sifize edilmiştir. Bu açıdan Seren Yüce , karakterlerine ataerkil bakış açısıyla yak-laşmış.

Yapımın , Mertkan’ın küçüklüğünde baba-sıyla yapmış olduğu doğa yürüyüşüyle başlar. Fakat , baş karakterimiz isteksizce babasına eşlik eder.Yürüyüş bo-yunca baba önde çocuk arkadadır. Geniş planda boylu boyunca ağaçların oluşturmuş olduğu uzun koridor as-lında Mertkan’ın yaşamı boyunca takip etmesi gereken yol gibidir. Çünkü ,takip etmesi gereken yolu babası tara-fından en başından çizilmiştir. Bu ağaçların oluşturmuş olduğu uzun koridorda ağaçlar , “Çoğunluğu” semboli-ze eder. İstese de yolundan sapamayacağı bir düzleme çoktan oturtulmuştur kendisi. Mertkan , yaşam çizgisin-deki en önemli sapmayı (geçicide olsa) , Gül (Esme Mad-ra) ile birlikte olduğunda yaşar. Bir büfede garson olarak çalışan Gül , buraya sık sık gelen Mertkan’dan etkilenir. Gül’ün , Mertkan’a yakınlaşmasıyla bir süre sonra çıkma-ya başlarlar. Gül , onun aksine şehirde ailesinden uzak-ta yaşayan , okumak için çalışan özgür bir kızdır . Farklı bir kültürden gelen Gül , baş karakterimizi hayli etkiler. Gül’ün özgürlükçü ve bağımsız yaşam tarzı Mertkan’ın özendiği bir yaşam biçimidir. Baş karakterimiz , ailesi-nin de baskısıyla Gül’den uzaklaşmak istese de , kaçtık-ça genç kıza daha da bağlanır. Yapım , Gül’e bir nevi kur-tarıcı görevi verir. Gül , Mertkan’ın yaşamındaki olumsuz-lukların adeta tersidir. Görmediği sevgi ve daha önemlisi saygıyı Gül , ona vermeye hazırdır. Fakat , Mertkan kendi içinde yaşadığı kimi çelişkiler yüzünden Gül’den kaçmak ister. Yaşamış olduğu çelişkilerin en büyük mimarı kuş-kusuz babasıdır. Babasına karşı güçlü gözükmesi gerek-mekte ve onaylanmayan ilişkisini sırf babası için bitirme-si gerekmektedir. Yapım , karamsarlığına rağmen kimi il-ginç ve komik (Trajikomik) diyebileceğimiz anlara da sa-hip. Burada ki komik anlar aslında kendi kültürümüzde bize özgü olan kimi küfürlü ve ani şiddet patlamalarını içeren anlar oluşturuyor. Örneğin ; Erkan Can’ın yan rol-de gözüktüğü taksici karakterinin Mertkan’ın babası ta-rafından dövülmesi ve başka bir taksicinin gene baba ta-rafından dövülmesi gibi… Temel meselesi özgürlük ve bi-reysel tercihlerin , başkaları tarafından kontrol edilme-si diyebileceğimiz “Çoğunluk” son yılarda sinemamız-dan çıkan en özgün işlerden biri. Seren Yüce başarısını , abartısız anlatımı ve başarılı oyuncu yönetimiyle kanıtlı-yor. Kendimizden birer parça keşfetmek için “Çoğunluk” doğru tercih olacaktır.

Kendi sinemamızdan çıkan farklı yapıdaki bu üç yapım , 90’lar sonrası değişen Türk sinemasının başarılı birer uzantısını oluşturmakta.

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

49

KOSE YAZARLARI.indd 5 8/14/12 4:10 AM

Page 52: EDU&ART AUGUST 2012

50

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

EDEBİYAT

“Kimsenin benimle ilgilenmediğini anladığım zaman 16 yaşındaydım. Hayatımda ilk kez bir şeyi doğru anlamıştım. İnan bana seninle de ilgilenmiyorlar. Başına gelenler sana ceza ya da ödül olsun diye değil. Hepimiz öleceğiz ve cehenneme gideceğiz. İskender dünyayı aldı ve şimdi tek hatırlanan gay olduğu. Marie Cruie laboratuarda çürüdü. Ne geliyor gözünün önüne firijit bir bakire, hayır aslında evliydi. Kimin umrunda ? Demeye çalıştığım da bu zaten. Bırak ansiklopediler senden bahsetmesin, popüler olma, 2150 yılında Google’da adın çıkmasın, üst geçide ismini yazmasınlar. Ah ne gam! Beş sene önce hayal ettiğin durumda mısın ? Ya da beş sene sonra hayallerin gerçek olur mu sence ? Önemsiz olduğunu kabullen, mızıldamayı bırak!”

SİMİNYA İLE ÇOK ACAYİP BİR SÖYLEŞİ

Tam da yazdığı gibi bir kız Siminya... Adı gizli... Açtığı blog ile internet fenomeni olan bu 27 yaşındaki

genç kız adını açıklamamaya kararlı. Ancak onun yazdıkları öyle bir beğeni topluyor ki, okuyan gülmekten oturduğu kol-tuktan düşecek gibi olabiliyor. Komik olmasına komik ama yazıların içinde çok farklı bir derinlik, bir biyografi de var...

Dilinin kemiği yok, aklına eseni aklına estiği gibi yazıyor, en çok da ilişkiler meselesine kafa yoruyor, inceden kafa bu-luyor. Blog içerisinde yazdıklarını derledi, İnkılap Kitabevi onunla iletişime geçti. Ve Siminya’nın kitabı Kız Kısmı raf-larda yerini aldı. Fakat kitabevinde Siminya’yı gören yok. Sadece cep telefonu ve e-mail aracılığıyla iletişim ku-ruyor. Ve bu kitabı yazdığını ailesi dahil kimse bilmiyor... Şimdi koltuklarınıza sıkı sıkı oturun ve gizemli kızın dün-yasına giriş yapın

Siminya kimdir?Göçmen ve yerli karışımı bir ailenin, buralara geldiğine bin pişman binlerce ferdinden biriyim. Eğer göçmesey-dik şimdi belki Rus olacaktım, Gürcü olacaktım, mavi gözlü olacaktım. Ola ola karayağız, koca ayaklı, haya-tından hiç memnun olmayan “la nörüyon bebee” diye konuşan ankaralı bir arkadaş oldum. Göç yasaklansın, DNA’lar ağlamasın.

Neden bu kitabı yazdınız?5-6 yıldır blog yazıyordum ben. Sebepsiz, öyle inter-nete girdik madem yazalım bir şeyler diye başlayan

YAYINEVİ.indd 2 8/14/12 4:16 AM

Page 53: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

51

maceram kitap teklifi almaya kadar gel-di. Hiç hayal ettiğim bir şey değildi. Sade-ce şu yazdıklarımı bir çıktı alayım da sak-layayım düşüncem vardı. Zaten kitap tek-liflerine/tavsiyelerine, sürecin meşakkat-li olacağını düşündüğümden ve anonimli-ğimi zedeleyeceğinden hep soğuk yakla-şıyordum. Nasıl bu noktaya geldiğimi ve şu an ne yaşadığımı tam anlamış değilim. Neler olmakta tanrım…

İnsan taş olsa çatlar söyle-mezse, kitabı çıkardığını-zı gerçekten kimse bilmi-yor mu?Çatladım ki. Bir sürü sargı ile geziyorum 6 aydır. Aileme ara sıra “bana daktilo alın kitap ya-zacağım, görmüyor musunuz bal gibi de entelim” dediğim-de “hele önce sofrayı getir son-ra yazarsın” diyenler çoğunluk-taydı. Piyasanın son durumunu yoklamak için kitabımı büyük ablama çıtlatır gibi oldum.

Abla sana bir sır vereceğim ama kimseye söylemeyeceği-ne yemin edeceksin dediğimde önce “birini mi öldürdün yoksa!” dedi. “Hayır henüz değil, şimdi-lik sadece bir kitap yazdım” de-dim. Şaşırdı, heyecanlandı. Ge-tir de bir okuyayım ne yazmış-sın deyince “şaka şaka kitap yazmak öyle kolay mı ya” diye örtbas ettim. O bir kaç dakikalık diyalog sırasında “Nihat kim? Köprü altında ne zaman soyun-dun? Oha İstanbul’da fuhuş mu aradın?” sorularını soracağını, bunlara cevap veremeyeceğimi öngördüm. Derhal kıvırdım.

“SIDIKA’YA BENZETİLİYORUM”Kafamda çok konuşan, bıcır bıcır bir genç kız imajı çiziliyor. Ya da bir dönem Sıdıka vardı. Nasıl tanımlı-yorsunuz kendinizi?Tam tersine neredeyse hiç konuşmam, konuşuyorsam da kesin mecbur kalmı-şımdır, ortamda yoğun bir soru akışı var-dır. Sanırım yaşlılığında; bastonuyla, gü-rültü çıkaran çocukları kovalayan, kapısı-nın ziline sünger tıkayan ve bir gün kula-ğı artık duymadığında bunun için Allah’a şükreden sessizlik sever bir kadın olaca-ğım. Belki çöp bile biriktirebilirim. Yazık-

tır ziyan olmasın. Sıdıka’ya çok benzeti-liyorum. Ve ukalalık, hayalcilik, fırlama-lık açısından da tek örnek sayılmam. Ke-nar mahallelerde Sıdıka benzeri bir çok insana rastlamak mümkün. Binlerce Sı-dıka var.

Evlilik hayaliniz var mı?Pek değil. Neden evlenildiğini, evlenirken niye bu kadar göbek atıldığını anlamlan-dıramayacak kadar manasız geliyor bana

evlilik. Sonra ne oluyor mesela? Çocuk yapacağız diye mi bunca debdebe? Aşkı zaten yapıyorduk ya.

Daha küçük yaşlarda, gelinliğin gösterişi-ne hayran kaldığım, böyle bir elbiseyi giy-mek için tek yolumun evlenmek olduğu-nu düşündüğüm olmuştu. Ama bu güzel elbisenin ömrü kelebekler gibi bir gündü. Bir müddet sonra yeni mo-bilya kokan bir evde soğuk zorunluluklar-la baş başa kalacaktın. Yalnız, mecbur, prangalı. Hayalim işte tam bunları düşü-nürken öldü.

Ne kadar sürede yazmanın ürünü bunlar?Çok uzun zamandır yazıyorum ama kita-bımdaki yazılar 1-2 yıl içinde yazdıklarım. Beni, derdimi en iyi anlatan yazıların top-lamı sayılır. Ya da bana öyle geldi.

PSİKOPATIN EŞ BAŞKANITwitter’daki takipçilerinizden en il-ginç tepkiler hangileriydi?Hiç kötü tepki almamam ilginç. Sanki

herkes benim kitap çıkara-cağımı biliyormuş da ha-zırda tweet bekletiyormuş gibi yaptı. İşte bu! Aslanım benim! Koş Siminya koş! Oh bea dünya varmış! De-dim ki tam zamanında ye-tiştirmişim millet ölüyo-muş ya lan. Vay kitapsız-lar vay. Havalar sıcak, kü-çük dostlarımız için kapıla-rın önüne bir kap su ve bir kitap koyalım.

Bu gizemli haller ne ka-dar daha sürecek?Takıldık kaldık şu gizem işi-ne. İnternet ne ara bu ka-dar herkesin birbirine otur-maya gittiği, öpüşüp seviş-tiği, adeta bir dostlar kıra-athanesi kıvamına geldi bil-miyorum. Bir ben kaldım sanırım iki el pişpirik çevril-meyen.-Yav işte kitap yazdık alın okuyun. +Ama gizem? -Kamyon çarptı. + -Bu gize-mine rağmen? -Giz.. + Hah biz de tam “neden gizem?” diye soracaktık iyi hatırlat-tın. Böyle olmak istediğim

için gizem. Kendimi güven-de ve kaygısız hissetmek için gizem. Ama dersen ki o paçoz dehlizlerinde huzurlu musun? Hayır. Paranoyağın allahı, psiko-patın eş başkanıyım. Bugüne bugün.

Kazandığınızla ne yapmayı düşünü-yorsunuz?Kazanacak mıyım sahi ya? Hahah para. Param olacak. Kendimin yani benim. Yüz-lük de olur mu acaba içinde. Ellilik? Bari bir yirmilik? Oha oha. Bak gene şoka gir-dim. Harcamam sanırım. Dursun hele. Belki bir hayalimi gerçekleştirim. Mesela Peru’ya giderim. Mesela tren alırım.

YAYINEVİ.indd 3 8/14/12 4:16 AM

Page 54: EDU&ART AUGUST 2012

EDEBİYATA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

52

MEMELERİNİZİ YARSALAR, BACAKLARINIZI SIKSALAR BİLE...Genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?Sakın, ne pahasına olursa olsun okulu bırakmayın. Memelerinizi yarsalar, ba-caklarınıza sıksalar bile sürüne sürüne o okulun yoluna ulaşın. Sonra giderim, dı-şardan okurum diye düşünmeyin. Bunlar tren kaçtığında binilen küçük el arabaları, telafisi olmayan zaman kayıplarıdır. Ya-şamak istediğiniz hayata ulaşmanın tek yolu o okulun sıralarında oturmaktan ge-çiyor. Ses çıkarın, sadece bildiğimiz an-lamdaki sesi değil. Var olduğunuzu, fark-lı düşündüğünüzü, istemediğinizi, sevdi-ğinizi veya sevmediğinizi fark edecekleri herhangi bir şey yapın. İçinizden gelenle-ri söylemekten ve yapmaktan korkmayın, utanmayın. Diğer kadınların ahlakını ve davranışlarını eleştirirken biraz düşünün, acaba bu fikirlerim erkek egemen toplu-mun bana öğrettikleri olabilir mi? Böy-le yaparak kendi kuyumu kazıyor olabilir miyim? Şüphesiz bunda düşünenler için türlü ibretler vardır.

KIZ KISMI KİTABININ EDİTÖRÜ AHMET BOZKURT: PEK ÇOK YAZARIN YAPAMADIĞI ŞEYİ YAPIYORSiminya ile yolunuz nasıl kesişti?Yayınevlerinin belirli ihtiyaçları vardır. Bi-

zim de belirlediğimiz bir program var. Her şeyden önce bir projeye girerken araştır-masını yaparız, olması gereken bir şey. Hem dünyada hem de Türkiye’de yazar-lık tanımı değişiyor. Yazarlık ve kitap tanı-mı değişiyor. Artık kağıt ve kalem uzun bir dönem daha gücünü değiştirecek. Ama sosyal medya geldi. Gelişen teknolo-ji, imkânlar bambaşka bir alan açtı. Artık geleneksel anlamda yayınevleriyle iletişi-me geçemeyen insanlar, kitap yayınlata-mayanlar, yayınevine başvurup ret ceva-bı alanlar profesyonel anlamda olsun ya da olmasın - iç dökme de olur bu- birçok insan sosyal medyayı aktif şekilde kullan-dılar. Çoğu zaman bakınca pek çok kitabı yayınlanan yazarın bile ulaşamayacağı bir tatmin noktası. Binlerce insan onu takip ediyor ve fenomen haline getiriyor. Sosyal medyada yazan, çizen, bir şeyleri dile ge-tirenler doğal bir birliktelik içinde hareket ediyor ve takipçiler de bunu benimsiyor. Bunu da görmek gerekiyor. Biz de sosyal medya ihtiyacından yola çıktık, dolayısıyla bu ihtiyaç bizi Siminya’ya ulaştırdı.

Siminya’nın ‘Blog’u var, hem de ba-yağı takip ediliyor...Evet. Çok aktif biçimde yazdığı, pek çok takipçisinin olduğuı, birçok kişinin kitabı-nı beklediği bir yazar. Sosyal medya fe-nomeni. Bütün her şeyini o alana dökmüş

bir yazar. Pek çok “Blog” içinde öne çıkı-yordu. Dili kullanma becerisi çok iyi. Dili istediği gibi eğip bükebiliyor, kıvrak bir zekası var ve anlatım olanakları çok ge-niş. Pek çok blog yazarıyla karşılaştırınca bunu görüyorsunuz. Bu da ortaya leziz bir eser çıkartıyor. Anlattığı konuyla ilintilen-dirdiği her şey, göstergeler hakkında yap-tığı yorumlar çok iyi. Bu pek çok yazarın ulaşamadığı bir şey. Edebiyat yapan pek çok kişinin yapamadığı bir şey.

Siminya gizemli bir kız. Hiç karşı-laştınız mı?Hayır karşılaşmadık

Nasıl oluyor peki bu?E-mail aracılığıyla haberleşiyoruz. Zaten bugüne kadar yazdıkları derlendi. Üzerin-de değişiklikler yapıldı.

Kazandıklarıyla neler yapacak?Parayla derdi yok.

Ben olsam kazandıklarımla yurtdı-şına gider, kaçarım o ailedenOnun hayatını değiştirme gibi bir derdi de yok. Sadece yazmayı çok seviyor

Peki bu kitabın serisi gelecek mi?Serisi değil de başka başka versiyonla-rı gelecek.

YAYINEVİ.indd 4 8/14/12 4:16 AM

Page 55: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

53

????

KİŞİSEL BİLGİLER Ad, Soyad : Beyza Koçköprü Cep Tel : 0536 494 53 31E-posta : [email protected] EĞİTİM BİLGİLERİ • LİSE/Kartal Anadolu Lisesi 2000-2004• ÜNİVERSİTE / LİSANS – Uludağ Üniversitesi-Matematik 2004-2008• ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS - İstanbul Üniversitesi- Matematik Öğretmenliği 2009-2010

İŞ DENEYİMİ • Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi- Matematik Geometri Öğretmeni 2009-2010• Fatih Dersanesi Matematik Öğretmeni 2010-2011• Yeşilköy Atak Dersanesi Matematik Geometri Öğretmeni 2011-2012

ÖZEL DERSLER • Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi, Emre Akça • Tepekent Anadolu Lisesi, Elif Eroğlu • Selimpaşa Atatürk Anadolu Lisesi, Onur Akça • Uğur Koleji, Burak Gedikli • Kuleli Askeri Lisesi, Kaan PerkRecep Güngör Lisesi, Batuhan Güneş Ve daha birçok özel ders verdiğim öğrencim mevcuttur. Dilerseniz referans için görüşülebilir.

MATEMATİK&GEOMETRİÖZEL DERS BRANŞ

Beyza KOçKÖpRü

0536 494 53 31

????

KİŞİSEL BİLGİLER Ad, Soyad : Fadime ALPLERCep Tel : 0551 709 42 39E-posta : [email protected] EĞİTİM BİLGİLERİ • LİSE - Büyükşehir Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi 2000 – 2004 • ÜNİVERSİTE / LİSANS - Marmara Üniversitesi – Biyoloji Öğretmenliği 2005 – 2010• ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS - Mar-mara Üniversitesi - Eğitim Bilimleri En-stitüsü - Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi - Biyoloji Öğretmenliği 2010- devam etmekte

İŞ DENEYİMİ • Çamlıca Kız Anadolu Lisesi - Staj - 2008-2010• Avcılar Sabancı 50. Yıl Lisesi - Biyoloji Öğretmeni – 2010-2011• Yeşilköy Atak Dershanesi - Biyoloji Öğretmenliği ve Fen Bilgisi Öğretmenliği – 2011-2012

ÖZEL DERSLER • Özel Kültür Fen Lisesi - Meltem Çoktin, Gizem Evirgen, Ezgi YılmazHüseyin Yıldız Anadolu Lisesi - Mert Akça • Vefa Anadolu Lisesi - Onur Bayraktar • Yeşilköy Anadolu Lisesi - İdil Yaşar • Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi - İrem Bayraktaroğlu

BİYOLOJİÖZEL DERS BRANŞ

Fadime ALpLER

0551 709 42 39

ÖZEL DERS

YAYINEVİ.indd 5 8/14/12 5:11 AM

Page 56: EDU&ART AUGUST 2012

54

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

rüyalar

RÜYA MI GERÇEK Mİ..RÜYA MI GERÇEK Mİ..

Bu ay sizlere bilinçaltı rü-yalarımızda neden

hep olumsuz imge, duygu ve sahne-lerle karşılaştığımızı anlatacağım. Ancak hemen belirtmeliyim ki yaşam-larımızı her yönüyle kavrayabilme-miz için önce güven içinde olduğumu-za inanmalıyız. Çoğumuza hele şu za-manlar içinde garip gelse de yazımı-zı okuduktan son-ra bu konuyu dü-şünmenizi isterim. Güvenin kaynağı: hiç bir negatif inan-cın erişemiyeceği kadar güçlü olan Yaratıcı’nın “Sev-gi ve Hikmeti’dir”. Böyle olduğu için-dir ki kainatta ki canlılık ve dü-zen her gün yeni-den kurulup kusur-suzca işlemekte-dir. Karşılığında ne para ister, ne kö-lelik ne senet ne başka bir yaptırım. Tek bilmemiz ge-reken her yerde her zaman sevginin ve hikmetin devamlı-lığı ilkesinin sarsılmaz gücünün var-lığıdır. İnsan olarak bu muhteşemliği görememize neden olan, kesintiye uğ-ratan ne ya da neler ise sorun ve yan-lış oradadır. Bir örnekle açıklamak ye-rinde olacaktır.

Evli bir çift çocukları olsun istiyor. Ama özellikle “erkek” olsun diye umut edip diretiyor. Ve kadın bir süre sonra hamile kalıyor. Ama beklendiği gibi

cenin erkeğe değil kıza dönüşüyor. Bu arada ana, tüm duygusal beklentisiyle rahmine düşmüş olan o masum can-lıya “erkek” muamelesi yapıyor. Ce-nin herşeyden habersiz-cinsiyet ayrı-mı dahil hiç bir şey bilmiyor iken- tam tersi bir enerjiyle yoğruluyor. Rahim-de zamanı dolunca da dünyaya geli-yor. Tabi ebeveyninin neye dayandığı

belli olmayan o bilgiç beklentilerine karşılık veremediği için bir anda “is-tenmeyen” evlat durumuna düşebili-yor. Çevresinde ki konuşmalar, bakış-lar, dokunuşlar çoğunlukla hep “erkek olsaydı daha iyiydi ya ne yapalım” der-cesine aşağılama içeren cinsten. Hat-ta öyle ki Anadolu’nun bir çok yerin-de kız evlatları çocuk yerine saymaya tenezzül etmezler “4 tane oğlum var, haşa huzurdan 2 tane de kızım var” di-yecek kadar ileri gidenlere tanık ol-

muşuzdur. Bu durumda ki bir kız çocuğunun ha-yatta ki en önemli iki modelden ana ve babasından erkek doğmadığı için gör-düğü baskı karşısında düştüğü duru-mu hayal etmeye çalışmanızı isterim. Hele de algıladığı ve besinsel herşe-yi enerjisel boyutta sadece “alıcı” ola-rak kaydettiği cenin dönemini hesaba

kattığımızda bu bek-lentilerin enerjisinin bebeğin iliklerine ka-dar işlemiş olması-nın içten bile olma-dığını farketmemiz zor olmasa gerek. Güvensizlik, kendi-ni sevmeme, suçlu-luk, cinsiyetiyle barı-şamama hatta cinsi-yetini reddetme, ha-yata anlam vereme-me gibi bir çok duy-gusal ve aslında si-nirsel sorunlara yol açan ruh halleri do-ğaldır ki çok güçlü bi-linçaltı takıntılarının eseri olacaktır. Rüya-

larda olsun günlük ha-yatta olsun böyle bir kişi için negatif-likten başka bir çıkış yoktur.Oysa dünyaya gelen her insanın tek hükümdarı, onu Yaratan’dır. Ve O’nun takdirini saygı ve sevgiyle karşıla-mak ta inançların en güzelidir. Farkın-da olsun ya da olmasın kendini “sa-hip” yerine koyan bir insan “tanrılığını” ilan etmiştir. Üstte ki diliyle ne kadar da Yaratıcı’ya inandığını söylese de inançları onun sevgiyi veren ve payla-şan olmaktan çok “verdiğimi geri iste-

Murat İnan • Rüya Analisti • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 2 8/14/12 4:19 AM

Page 57: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

55

RÜYA MI GERÇEK Mİ..

rim, benim dediğim olur” saplantısıy-la davranmasına neden oluyorsa ha-kikatı da göremiyor demektir. İnsanın iç dünyasında ve insanlar arası ilişki-lerde en büyük körlükte budur: Ken-dinin de yaratılmış bir insan olduğunu unutup başka insanlar üzerinde hego-manya kurmaya çalışması aslında en önemli yanıl-gısıdır insanoğlu-nun.Bilinçaltı olarak adlandırdığımız, yaşadığımız her anın kayıtlı oldu-ğu zihnimizin o büyük deposunun “egolarımızın ya-nılgılarıyla, çeliş-ki ve korkularıy-la” dolu olmasına bu yüzden şaşır-mamamız gerek. Örneğimizden de-vam edersek o kız evladının bilinçal-tında ki korku dolu anılar, gerçeğin de-ğil ebeveyninin yanıl-gıları ve bilgisizlikleri nedeniyle oluşmuş-tur. Ebeveynlerinin -ana babasının da- inançları da kuşak-tan kuşağa eleştiri-lip sorgulanmadan aktarılmış ve kabul edilmiş adı konul-mamış “atalara ta-pınışın” yüzeye çıktı-ğı olumsuzluklardan sadece bir tanesidir. Hayatımızı cehenne-me çeviren kabullerimiz çoğunlukla hatırlamadığımız ve üzerinde etraflıca düşünmediğimiz yargılarımızdan ve atalarımızdan genetik yollarla geçen sorgulamadan kabul ettiğimiz inanç-larımıza dayanmaktadır. Birer düğüm halini almış bu tür inançlarımızın oluş-turduğu sorunlarımızı ancak gerçekle çözebilir ve sağlığı, barışı yakalayabili-riz. Dünyanın hangi coğrafyasında na-sıl bir inancın mensubu olursak ola-lım ilk adımımız “kendinin ve gerçeğin farkında olan insan” olmalıdır. Herke-sin kendine özgü bir gerçeklik anlayı-

şı olmasına rağmen görünen o ki gel-miş geçmiş tüm asırlar boyunca insa-noğlu ne zaman yüce gerçekleri unu-tup öyle sandığı ‘kişisel gerçekleri ve hayalleri’ için yaşamaya başlasa yol-dan çıkmıştır. Tüm ilahi dinlerde ve inanışlarda insanın en büyük düşma-

nı olarak tanımlanan şeytandan di-ğer bir ismiyle iblisten söz etmek isti-yorum. Şeytan kelime anlamı itibariy-le “ iyiden ve güzelden uzak olan her şey” demektir. İblis ise “ hayırdan son derece ümitsiz olan, Yaratıcı’nın rah-metinden umudunu kesen” anlamın-da bir kelimedir. İşte önemli bir ipucu. Freud ekolünün bilinçaltı rüyaları ola-rak sınıflandırdığı rüyaların büyük ço-ğunluğu bireysel özgürlüğümüzü en-gelleyici, korkutucu, tehditkar, anlam-sız ya da tam tersine kendini ve baş-ta ana babasını kötüleyici, aşağılayı-

cı, kibir ile öne çıkan rüyaların kayna-ğı belki de şeytan veya iblistir. İlk ba-kışta dinsel bir bilginin bilimsellikle ne ilgisi var diyebilirsiniz. Veya çok mis-tik bir yaklaşım olarak kabul edebilir-siniz. Ama belki de değildir. Çünkü bizi bu konuda destekleyen yaklaşım yine

Freud’un “psikoanaliz” ekolünden gelmek-te. ‘Birincil süreç dü-şünce’ olarak tanım-lanan ilkel, birden or-taya çıkan ve kontrol edilemeyen düşün-ce olarak tanımlanan düşünce ile İslam’ın tanıttığı şeytan ve ib-lisin verdiği vesvese, korku ve sapkın fikir-ler (özellikle hakkın-da tam bir bilgi sahi-bi olmadan ortaya atı-lan düşünceler) birbi-rine çok benzemek-tedir. İkisi de anali-tik düşünce olmadan, sebep-sonuç ilişkisi-

ni kurmadan, iptidai bir şekilde zihni karmakarı-şık eden düzeydedir. Akla her gelenin doğru olama-yacağına hepimiz onay verebiliriz. Çünkü anlam vermek, sonuç çıkarmak, gözleme ve sürece da-yalı olmalıdır. Aksi halde bütünü göremez, karar-larımızı vermekte çeliş-kiler yaşarız. Herşeye ki-şisel çıkar gözüyle bakar, farkedebileceğimiz şey-leri ne olursa olsun sonu-ca ulaşmak adına yok sa-

yarsak Konfüçyüs’ün sözü-ne karşılık gelen insanlardan olabiliriz “ Küçük insan sadece çıkarı, büyük in-san ise faydayı düşünür”. Bencil ama korkularıyla yaşayan, bağımlı insanla-ra dönüşürüz. Günümüzde güven ke-limesinin eskiye ait nostaljik bir ger-çeklik sayılmasında, intihar ve şidde-tin artmasında, cinsel suçların dikka-te değer bir şekilde çoğalmasında ve daha bir çok konuda karşımıza çıkan negatif tablodan kurtulmak istiyorsak önce geçmişimizden gelen düğümle-rimizi gerçeğin sevgi ve hikmet dolu güçleriyle çözmeliyiz.

KOSE YAZARLARI.indd 3 8/14/12 4:19 AM

Page 58: EDU&ART AUGUST 2012

56

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

YAŞAM KOÇLUĞU

NatIVahayallerinizi planlara, planlarınızı dagerçeğe dönüştürmektirNATIVA Koçluk, NLP ve Quantum tabanlı eğitimler veren yeni bir firma. NATIVA nın kurucuları Ruhan Akın ve Esra Abay Özkurt. İkisi de eğitim sektörünün sayılı Profesyonel Koçlarından ve Eğitmenlerinden. Bu mesleği yapabilmek için farklı Uluslar arası Akredite kurumlardan yüzlerce saat eğitim almışlar. Firmaları henüz sekiz aylık yeni bir firma olmasına rağmen eğitim sektörüne çok hızlı bir giriş yaptılar. Birçok kuruma ve kişiye Profesyonel Koçluk yapmaktalar ve bu konuda eğitimler vermekteler.

NATIVA.indd 2 8/14/12 4:20 AM

Page 59: EDU&ART AUGUST 2012

zi sunabilmemiz. Bunun için çok güç-lü bir datamız var. Kısaca biz standart bir eğitim sunmuyoruz. Daha yenilikçi bir bakış açımız var.

Ruhan Akın: Aslında bunu da bir sa-nat olarak düşünebilirsiniz. Kişi bi-zimle eğitim için görüşmeye geldi-ğinde gerçekten ne istediğine veya ne yapabileceğine karar veriyor. Bazen “Koç olmak istiyorum.” diye gelen bir kişi, aslında amacının koç olmak de-ğil, kariyerinde ilerlemek olduğuna karar veriyor. Tabi bu durumda biz-den aldığı eğitiminde içeriği değişiyor.Bu eğitim verdiğimiz firmalarda da çok etkili oluyor. Çünkü firmalarda gerçekten aynı eğitimleri almaktan yorulmuşlar. Biz Eğitim olarak ne ge-rekiyorsa bunu firma ile birlikte gö-rüşerek o firma ve sektörün yapısına uygun formatta tekrar tasarlıyoruz.

Peki NATIVA dan önce neler yapı-yordunuz?Ruhan Akın: Üniversiteden mezun olduktan sonra on üç yıl uluslar arası kurumlarda özellikle Perakende sek-töründe ve Eğitim Sektöründe Müşte-ri İlişkileri, Yönetim gibi birçok alanda çalıştım ve Yöneticilik yaptım. Tüm bu çalışmalarda da en çok zevk aldı-

ğım şey verdiğim eğitimler ve yaptı-ğım koçluklar idi. Bu yaşam amacım ile de uyumluydu. Bu yüzden son iki senedir Profesyonel Koçluk ve Kişi-sel Gelişim üzerine verdiğim Eğitim-lere yoğunlaştım. Sekiz aydır da Esra ile birlikte bu yolculuğa devam edi-yoruz.

Esra Abay Özkurt: Lise eğitimimden sonra 3-4 yıl kadar tekstil sektöründe planlama uzmanı olarak görev yap-tım. Daha sonra tekrar okul hayatına dönmek istedim ve birazda keyifli ve ilgimin yüksek olduğu için konserva-tuara giriş yaptım. Gerçekten sanat eğitimi bir başka bu-rada eğitimime devam ederken anne oldum ve oğlumun büyüme döne-minde kişisel gelişim üzerine eğitim-ler almaya başladım. Yaklaşık 7 yıldır kişisel gelişim eğitimleri alıyorum ve son 2 yıldır bir fiil bu alanda eğitimler veriyorum.

NATIVA da verdiğiniz eğitimler ne-lerdir?Eğitim programlarımızın ana meslek alanları Koçluk, NLP ve Quantum. Bu alanlarda mesleki eğitimler veriyo-ruz. Uluslar arası standartta sertifi-kaya sahip Profesyonel Koçlar, NLP

Koçluk nedir?Ruhan Akın: Koçluk aslında hani bazı zamanlar hepimizin dediği gibi “Bir şey yapmam gerekiyor ama nasıl ya-pacağım tam olarak bilmiyorum.” Ya da “Tam olarak anlatamıyorum” De-diğimiz noktada gideceğimiz yola ve bize ışık tutan kişidir. Esra Abay Özkurt: Profesyonel bir koç, kişinin hedeflerine giden yolda, doğru köprüyü kurmasında aydınla-tıcı olur.Tabi bunun için kullandığımız birçok farklı Koçluk ve NLP tekniğimiz var. Bize NATIVA dan biraz bahseder mi-siniz?Esra Abay Özkurt: NATIVA hem bi-reylere hem de kurumlara teknik ve kişisel gelişim eğitimleri veren bir fir-ma. Bunun yanında Koçluk hizmeti de veriyoruz. Koçluk hizmetlerimiz sa-dece yaşamsal doyuma yönelik koç-luk olabildiği gibi, Yönetici, Kariyer ve Öğrenci Koçluğu gibi alanlarda da ve-rilebiliyor. Bunun için bizim dışımızda birlikte çalıştığımız Profesyonel Koç-larımız ve Eğitmenlerimiz var.Bizi diğer eğitim firmalarından ayıran en önemli özelliğimiz, ister kurum-la ister bireyle çalışırken olsun, iste-ğe özel tasarım olarak eğitimlerimi-

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

57

NATIVA.indd 3 8/14/12 4:20 AM

Page 60: EDU&ART AUGUST 2012

YAŞAM KOÇLUĞUA

ĞU

STO

S ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

58

çeşitlenmelerde oluyor. Bunun yanı sıra Satış, Pazarlama, İletişim ve Yö-netim alanlarında teknik eğitimleri-mizde var. Açıkçası bir kuruma gitti-ğimizde gerçekten ihtiyaçları ne ise buna birlikte karar verdikten sonra bu alanda veremeyeceğimiz eğitim yok gibi. Çünkü hem kendimiz hem de Eğitmenlerimiz kendi konusunda çok donanımlı.

Bizim için çocuklarımızda çok önem-li bu yüzden Öğrenci Koçluğu ve Ebe-veyn Koçluğu gibi hem mesleki hem de bireysel gelişim amaçlı eğitimle-rimizde var. Hatta Ağustos ayında fir-ma Psikoloğumuz ile birlikte hazırla-mış olduğumuz “Etkin Ebeveyn Mut-lu Çocuk” Eğitimimizi verdik. Bu eği-timimizde oldukça ilgi gören bir eği-tim oldu.

ve Quantum Uzmanları yetiştiriyoruz. Bireysel gelişim için bu eğitimlerden hazırlanmış daha çok gelişime yöne-lik “Yaşama Liderlik” gibi eğitimleri-mizde var.Kurumlarda ise durum biraz daha farklı oluyor. Bütün bu mesleki eği-timleri kurumlarda da veriyoruz. Ku-rumlarda koçluk eğitimlerimizde Yö-netici ve Satış Koçluğu gibi mesleki

Yaşam koçluğu çalışmasında öncelikle bulunduğunuz noktayı tespit eder sonunda ulaşmak istediğiniz noktaları net bir şekilde belirlersiniz. Sizi heyecanlandıran, hayata bağlayan, bir vizyonunuz olur. En önemlisi de koçluk aldığınız ilk günden itibaren hedeflerinize ulaşmak için kendinizi eylem içinde bulursunuz.

NATIVA.indd 4 8/14/12 4:20 AM

Page 61: EDU&ART AUGUST 2012

NATIVA.indd 5 8/14/12 4:20 AM

Page 62: EDU&ART AUGUST 2012

60

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

AŞK’A DAİR

TASAVVUFTA AŞK

“Aşk öyle bir ateş ki, yandığı zaman Maşuk’tan başka her şeyi yakar.”

Yaradılışın özü ve de mevcudiyetimizin sebebi aşk değil midir? Âlemlerin rabbi Allah, “Ben gizli bir hazine idim bilinme-yi, sevilmeyi istedim,” demiş ve kâinatı ya-ratmıştır. İnsanoğlunun çoğalması yürek-lere düşen aşk ateşi ile süregelmektedir ve de kâinata değin gerçek aşkı aramakla devam edecektir. Tasavvufta aşk yaratıcı-ya duyulan muhabbettir, özlemdir. Muta-savvıflara göre beşeri aşk, ilâhi aşkın yer-yüzüne yansımasından ibarettir. Ve aslın-da yaşanan her aşk adım adım yaratıcı aş-kına yol almak ve belki de farkında olma-dan bu aşk arayışı ile Allah’a yaklaşmak-tır. Aşk varlığın mayasıdır. Aşkın en üst kademesi ise Allah sevgisi, Allah aşkıdır. İnsan faniye duyulan aşkta kararlı, vefalı ve de sadık ise bu dünyasal aşk onu enin-de sonunda gerçek sevgiye, ilâhi aşka gö-türecektir. Tıpkı Mecnun’un Leyla’nın aşkı ile yola çıkıp sonunda Mevla’nın aşkına ulaştığı gibi varılacak yer gerçek aşktır.Mecnun, Leyla’ya sevgisinden deli-divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla’ya ben-ziyor diye, çölde ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek ge-lir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpe-ğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığı-nı sorarlar, “Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir” der. Öyle bir zaman gelir ki, Leyla’yla bir araya gel-diğinde, “Hayır,” der, “Leyla sen değilsin. Sen yürü git, Leyla ki ben Mevla’yı bul-dum,” der. Böylece kendisindeki mecazî aşk, gerçek aşka inkılap eder. Yunus Emre’ye, “Bana Seni gerek Seni” dedir-ten de, aynı ilâhi aşktır. Yunus Emre ve Mevlâna gibi Hak aşığı olan zatlar, aşktan bahsettiklerinde, “İlâhi aşkı” kastederler.

İnsanın dünyasal benliğinden ruhani yük-selişini ve mertebelere ulaşmayı aşkta bulan Mevlana; aşksız geçen ömrü, ömür-den saymayıp;“ Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa, o uçmayan, kanatsız kuş gibidir vah ona… Aşksız ömrü hesaba sayma, çünkü o sa-yıdan dışarıda kalacaktır…” demiştir. Mevlana’ya göre bir insan için gerçek aşk, kendi varlığından geçerek Allah’ta fani ol-mak, yaratıcıya tam bir gönül bağı ile bağ-lanmaktır. Gönlünü Allah’a vermiş bir in-sanın artık kendi benliği kalmamıştır. Bir insan neyi, kimi tutku ile severse bu aşk onun gerçek varlığının ve varoluşunun bir yansımasıdır. Büyük aşk pirine göre;“Allah’tan başka her şey batıldır, asılsız-dır… O’nun ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur…”Tasavvufta aşkı incelediğimizde mutasav-vıfların yaşadıkları ilâhi aşk ile kendinden geçip Allah’ı bulduklarını, Allah’ta fani olduklarını görmekteyiz. Hatta, Hallac-ı Mansur gibiler, kendilerini tamamen yok farz edip “Ene’l-Hak” bile derler.Hak aşkı, tasavvuf edebiyatı ile de ör-neklerini göstermektedir. Türk edebiya-tının büyük üstatlarından olan Necip Fa-zıl Kısakürek’in 1950 yılında kaleme aldı-ğı “Çöle İnen Nur” adlı eseri;Yüce Allah’ın Resûlü için, “Sen olmasay-dın, âlemleri yaratmazdım,” kudsi hadisi ile başlamakta ve üstadın; “Nereden başlayayım? Zamanın hangi ucundan ve mekânın hangi köşesinden? Allah’ın bütün zaman ve mekânı kuşat-mak üzere yarattığı – Gaye- İnsan ve Ufuk – Peygamber – elbette bizzat başlangı-cın, kâinat başlangıcının başı…” cümlele-riyle devam edip Hz. Muhammed’i anlat-maktadır. Ayrıca Necip Fazıl’ın birçok şiir-lerinde olduğu gibi, “Visal’’ adlı şiirinde de

yoğun bir biçimde tasavvufi ve felsefi de-rinlikler bulunmaktadır.

VİSAL1

Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, alemlerin Rabbi, sen!Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!Azap var mı alemde fikir çilesine eş?Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;Belki de benliğinden kaçabilene hazır.Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!O visal, can sendeyken canını etmek feda;Elveda toprak, güneş, anne ve yar elveda!

Aşk yaşamın her safhasında bize eş-lik edip yoldaş olmakla birlikte, ebedi âlemde de yaratıcıya duyulan muhabbet ile bize kapılarını açmaktadır. Ne güzel-dir aşkı bu dünyada bulmak, acısını zevk edinmek, avuç açıp dua etmek, yakarmak ve fani aşk ile Yaradan’a yakınlaşmak… Aşk ile yol almanız dileğiyle.

1 Necİp FAzıL KıSAKüreK, ‘’ÇİLe’’ BütüN ŞİİrLerİ, YKY, İSt. 2005, S. 238

Nalan Güven • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 6 8/14/12 4:21 AM

Page 63: EDU&ART AUGUST 2012

Can bedene fazladır, gitmek zamanı sevda şehrindenEski beni arama beyhude, bulamazsın Mercana dönüştüm, saklandım bir taş altınaGün ola dönüp bakarsan ardına ey sevgiliGörülmez sevdamın pulları, söndü mü sanırsınDurgun bir suya yazdım sabrımın ebrusunuMavilere kattım durmadan çağlasın diyeÇeşmimde gözyaşım bitti mi sanırsınMuhabbetin yoksa can evimdeBin verd yollasan neye yararSusup söz etmem diye ey sevgiliAşkın coşkusu sona erdi mi sanırsınCan bedenden uçsa da bil ki sevdan baki kalır Aslolan sensin ey sevgiliSen yoksan ben de ben var mı sanırsın

NALAN GÜVEN

Herkes gibi o da bahçede

Bunaldı çevreden

Kırıldı bazı dalları

Ben buradayım diyor ama

Pek gören yok güzelliğini

Dolaşıyor ortada

Yer bulmaya çalışıyor sevgide

Başkalarını düşünmekten

Pek vakit bulamadı kendine

Bütün güzelliğiyle

Yinede ortada gülleri

Bahçe geniş

Bahçe güzel güllerle dolu

Ne yapsa nafile

Çaresiz kalınca

Son gülü sevginin

Kocamış çınarın gölgesinde

18.07.2012

AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

61

KOSE YAZARLARI.indd 7 8/14/12 4:21 AM

Page 64: EDU&ART AUGUST 2012

SAĞLIK

Kemik erimesiyletanışmadan önlem alın!

Osteoporoz, yani kemik erimesi, kemik doku yoğunluğunun azalması nedeniy-le dayanıklılığının azalması anlamına geliyor. Kemik erimesinin şiddeti arttık-ça kemik kırılganlığı da artıyor. Osteopo-roz ciddi ve sinsi bir hastalık. Bu neden-le kemik erimesi, zamanında teşhis edi-lip önlenmezse sakatlık ve ölüme varan sonuçlara yol açabiliyor. Dünyada kalp-damar hastalıkları ve kanserden sonra bilinen üçüncü ölüm nedeni olan osteo-poroza karşı genç yaşlarda önlem almak gerekiyor. Her yüz kadından 50’si meno-poz sonrası dönemde osteoporoza bağ-lı kemik kırığı riskiyle karşı karşıya kalı-yor. Osteoporoz üç kadına karşılık bir er-kekte görülüyor. Bu hastalığa daha çok yaşlılıkta rastlansa da tek başına yaşlı-lık hastalığı diyemiyoruz. Kemik sistemi-miz de kalp, beyin gibi sürekli yapılanma içinde. 30 yaşına kadar kemik yapısı ile-riyor ve 30 yaşında doruk noktasına ula-şılıyor. 30 yaşında yeterli kemik kütlesi-ne ulaşılmaması halinde hastalık kendini göstermeye başlıyor. Bu nedenle kemik-lerin güçlü tutulmasında ve korunmasın-da birinci adım beslenme. 45 yaşından sonra ise kemik kayıp hızı artmaya baş-lıyor. 30-35 yaşına kadar kemik yoğunlu-ğunu en üst seviyeye taşıyabilirsek, ile-ride yaşanacak yıkımın tahribatını da en aza indirebilmemiz ve osteoporozu önle-memiz mümkün.

Beslenmenin önemi Bebeklikten, hatta anne karnından iti-baren doğacak çocuğun geleceği düşü-nülerek doğru beslenilmesi bu hastalı-ğın önlenmesi için çok önemli. Kalsiyu-mun, yaşam boyunca yeterli miktarda alınması, kemik dokusunu en üst sevi-yeye çıkaracağından bu hastalığın etki-sini zayıflatır. Ayrıca fiziksel aktiviteler de kemikle-rin güçlenmesini sağlar. Bütün bunla-ra karşın yine de genetik faktörler ne-deniyle hastalık ortaya çıkabilir. Ancak bu durumda uygulanacak tedaviden en verimli sonucu almak da mümkün ola-bilir. Hem kütlesini kaybetmiş hem de iç yapısı bozulmuş kemik bir daha tam olarak yerine gelmez. Bu konuda yapı-lan tedaviler ise oldukça zor, pahalı ve uzun zaman alıyor. Dolayısıyla risk fak-törlerini belirlemek ve osteoporozu ön-lemek gelişmiş bir osteoporozu tedavi etmekten daha kolay.

ÖZELLİKLE KADINLARI TEHDİT EDEN OSTEOPOROZ, YANİ KEMİK ERİMESİ SİNSİ VE TEHLİKELİ BİR HASTALIK OLSA

DA ERKEN TEŞHİS HALİNDE TEDAVİ EDİLMESİ MüMKüN. ANCAK BU HASTALIĞIN ORTAYA ÇIKMASINI ÖNLEMEK VE GECİKTİRMEK DE ELİMİZDE. DENGELİ BESLENENLER VE

SPOR YAPANLAR KEMİK ERİMESİYLE YA HİÇ TANIŞMIYOR YA DA DAHA ÇABUK ATLATIYOR

62

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

SAGLIK.indd 2 8/14/12 4:22 AM

Page 65: EDU&ART AUGUST 2012

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

47

KimleR RisK AlTInDA

Hastalığı engellemek için bol sebze ve süt ürünleri tüketilmesi gereklidir. Peynir, lor, yoğurt, süt ve bol sebze sofradan eksik edilmemelidir. Günde 15-20 dakika mutlak surette güneşte kalınmalı ve egzersiz yapılmalıdır. Egzersiz günde en azından yarım saat tempolu yürüyüş şeklinde olabilir.

t Yaşam tarzında değişiklikler yaparak düşmeyi azaltacak önlemler almak, t Doktorunuzun önerdiği egzersiz programlarını uygulamaya çalışmak, t Beslenme şeklinizi önerilen şekilde düzenlemek, t İlaçlarınızı düzenli kullanmak ve yine düzenli doktor kontrolüne gitmek. Osteoporoz, önlenebilen ve tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ancak bütün hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis tedavinin başarısı için önemlidir.

Şimdiden hem kendinizin hem de çocuklarınızın beslenme düzenini yeniden oluşturur ve fiziksel aktiviteyi günlük hayatınızın doğal bir parçasına dönüştürebilirseniz, sadece bu hastalığın değil, birçok hastalığın da önüne geçmiş olursunuz.

önlem Ve TeDAVit Bel ve sırt ağrısı t Boyda kısalma, omurgada kırık t Sırtta kamburlaşma, omuzlarda yuvarlaklaşma t El bileğinde kırık t Kaburga kırıkları t Kalça kemiğinde kırık

BeliRTileRi

?1. Kadınlar.2. 50 yaş üzerindekiler. 3. Menopoza giren kadınlar. Menopoz sonrası kadınların ortalama üçte birinde osteoporoz gelişmektedir. Bunun nedeni östrojen düzeyindeki azalmadır.4. Erken menopoza giren veya yumurtalıkların operasyonla alınması sonrasında cerrahi (yapay) menopoza giren kadınlar.5. Erkekler (testosterondaki azalma ile kemik kütlesi de azalabilmektedir). 6. Düşük kalsiyum içeren yiyeceklerle beslenen ve D vitamini eksikliği bulunan kişiler.7. Fiziksel aktivite, hareketlilik ve egzersizden uzak yaşayanlar. Egzersizin kemik kütlesini artırdığı, kemiği kuvvetlendirdiği biliniyor.8. Ailede osteoporozlu kimselerin bulunması. Kırıklara yatkınlığın bir kısmı kalıtsaldır; annelerinde omurga kırığı öyküsü olan genç kadınlarda da kemik kütlesinde azalmaya rastlanmaktadır.9. Kısa boylu, ince yapılı kifliler iri yapılı, kilolu kişilere göre daha fazla osteoporoz riski taşırlar.10. Beyaz tenli, açık renk gözlüler.11. Sigara içenler.12. Alkollü, kolalı ve kafeinli içecekleri çok fazla tüketenler.13. Bazı ilaçları uzun süreden beri veya yüksek dozlarda kullanan kişiler (örneğin; kortikosteroidler, lityum, alüminyum, antikonvülzanlar, antiasitler, antikoagülanlar, siklosporin, tiroid ilaçları ve bazı kanser ilaçları gibi).14. Şeker hastalığı, tiroid veya paratiroid bezinin fazla çalışması gibi rahatsızlıkları olanlar, mide-bağırsak operasyonu geçiren, uzun süren hareketsizliğe yol açan felç, romatizmal hastalıklar ve bazı endokrin (hormonal) hastalıklara sahip olanlar, osteoporoz riski taşır.

SAGLIK.indd 3 8/14/12 4:22 AM

Page 66: EDU&ART AUGUST 2012

EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz SahibiAçelya ÜLGENAY [email protected]

Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİ[email protected]

EditörFeyhan UZUNOĞ[email protected]

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY [email protected]

Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİ[email protected]

Reklam Müdürü Seval AKÇ[email protected]

Abone-DağıtımAhu ÇELİKYÜ[email protected]

YÖNETİM YERİ VE ARDESİDefne 4 Villa 14 Bahçeşehir / İstanbulTel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 [email protected] www.edu-artdergisi.com

BASKI VE CİLTKoridor Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İpkas Sanayi Sitesi 3.EtapB 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/ İstanbul / TÜRKİYETel: 0212 549 88 60 (pbx) Faks: 0212 549 88 65

Sertifika No: 16206

SÜRELİ YEREL YAYINEDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.

KÜNYE Ağustos 2012 Sayı: 6

64

UST

OS

edu

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

KUNYE64.indd 4 8/14/12 4:58 AM

Page 67: EDU&ART AUGUST 2012
Page 68: EDU&ART AUGUST 2012