egelico_haftanınortası_ 9mart2016

10
1 Güncel konularla her Çarşamba Geçen haſta Voxta çıkan ABDde Otoriterliğin Yükselişiisimli makale oldukça dikkat çekiciydi. Odağında, turuncu saçları ve çekinmeden kullandığı aşırı ayrımcı söylemiyle hiçbir polik geçmişi olmayan Trumpın, Kasım 2016 başkanlık seçimi geri sayımında Cumhuriyetçi seçmenler arasında öngörülemeyen yükselişini nasıl olup da yakaladığı var. Söz konusu makaleyi okuduktan sonra, ABDnin polik dengeleri içinde tam ters taraſta yer alan Demokrat kesimdeki dinamikleri de daha detaylı merak etmekten alamıyor insan kendisini. Keza, ABDnin sağseçmeninde ırkçı bir söylem yılların Cumhuriyetçi Parsi (GOP)te derin bir yarılmaya neden olurken, Demokrat Par tarandaysa sosyalistaday Sandersın Başkanlığa en yakın isim Hillary Clinton dâhil tüm parnin eksenini merkezden soltarafa doğru çeken önermeleri daha büyük bir değişimin sinyallerini taşıyor. Döngüsel hareketler çerçevesinde bu değişimin dünyanın birçok yerinde etki yaratacağı ve Türkiyedeki polik dengeleri de etkileme potansiyeli taşıdığını kavramak önemli. ABD: yükselen liberalizm - sesi duyulan otoriterlik ve Türkiye Geçen hafta Voxta Amanda Taub tarafından kaleme alınan ABDde Otoriterliğin Yükselişi(The Rise of American Authoritarianism) isimli makale oldukça dikkat çekiciydi. Odağında, turuncu saçları ve çekinmeden 9 Mart 2016 kullandığı aşırı ayrımcı söylemiyle hiçbir politik geçmişi olmayan Trumpın, Kasım 2016 başkanlık seçimi geri sayımında Cumhuriyetçi (konservatif) seçmenler arasında öngörülemeyen yükselişini nasıl olup da yakaladığı var. Makalenin bizler açısından da ilginç olmasının nedeniyse, çıkış noktasının Trump değil; Haftanın Ortası Grafik 1: ABD Cumhuriyetçi ve Demokrat Başkan Adayları Anketler Kaynak: The Economist, Egeli & Co.

Upload: tan-egeli

Post on 22-Jan-2018

189 views

Category:

Economy & Finance


0 download

TRANSCRIPT

1

Güncel konularla her Çarşamba

Geçen hafta Vox’ta çıkan “ABD’de

Otoriterliğin Yükselişi” isimli makale oldukça

dikkat çekiciydi. Odağında, turuncu saçları

ve çekinmeden kullandığı aşırı ayrımcı

söylemiyle hiçbir politik geçmişi olmayan

Trump’ın, Kasım 2016 başkanlık seçimi geri

sayımında Cumhuriyetçi seçmenler arasında

öngörülemeyen yükselişini nasıl olup da

yakaladığı var.

Söz konusu makaleyi okuduktan sonra,

ABD’nin politik dengeleri içinde tam ters

tarafta yer alan Demokrat kesimdeki

dinamikleri de daha detaylı merak etmekten

alamıyor insan kendisini. Keza, ABD’nin

“sağ” seçmeninde ırkçı bir söylem yılların

Cumhuriyetçi Partisi (GOP)’te derin bir

yarılmaya neden olurken, Demokrat Parti

tarafındaysa “sosyalist” aday Sanders’ın

Başkanlığa en yakın isim Hillary Clinton dâhil

tüm partinin eksenini merkezden “sol”

tarafa doğru çeken önermeleri daha büyük

bir değişimin sinyallerini taşıyor.

Döngüsel hareketler çerçevesinde bu

değişimin dünyanın birçok yerinde etki

yaratacağı ve Türkiye’deki politik dengeleri

de etkileme potansiyeli taşıdığını kavramak

önemli.

ABD: yükselen liberalizm

- sesi duyulan otoriterlik

ve Türkiye

Geçen hafta Vox’ta Amanda

Taub tarafından kaleme alınan

“ABD’de Otoriterliğin

Yükselişi” (The Rise of

American Authoritarianism)

isimli makale oldukça dikkat

çekiciydi. Odağında, turuncu

saçları ve çekinmeden

9 Mart 2016

kullandığı aşırı ayrımcı

söylemiyle hiçbir politik

geçmişi olmayan Trump’ın,

Kasım 2016 başkanlık seçimi

geri sayımında Cumhuriyetçi

(konservatif) seçmenler

arasında öngörülemeyen

yükselişini nasıl olup da

yakaladığı var.

Makalenin bizler açısından da

ilginç olmasının nedeniyse,

çıkış noktasının Trump değil;

Haftanın Ortası

Grafik 1: ABD Cumhuriyetçi ve Demokrat Başkan Adayları Anketler

Kaynak: The Economist, Egeli & Co.

2

seçmen davranışları

açısından otoriter

söylemlerin nasıl ve neden

destek bulmakta oluşu.

Söz konusu makaleyi

okuduktan sonra, ABD’nin

politik dengeleri içinde tam

ters tarafta yer alan

Demokrat (liberal)

kesimdeki dinamikleri de

daha detaylı merak

etmekten alamıyor insan

kendisini. Keza, ABD’nin

“sağ” seçmeninde ırkçı bir

söylem yılların Cumhuriyetçi

Partisi (GOP)’te derin bir

yarılmaya neden olurken,

Demokrat Parti (DP)

tarafındaysa “sosyalist”

aday Sanders’ın Başkanlığa

9 Mart 2016

en yakın isim Hillary Clinton

(Clinton) dâhil tüm partinin

eksenini merkezden “sol”

tarafa doğru çeken önermeleri

daha büyük bir değişimin

sinyallerini taşıyor.

Yeni ABD Başkanını

belirleyecek dinamikleri

gerçekten anlamak süper

bir gücün nereye dümen

kıracağını ve elbette

Türkiye’ye olası

yansımalarını kestirebilmek

açısından çok önemli.

Keza, ABD’den 1960-

1970’lerde yükselerek dünyaya

ve Türkiye’ye kısmen etki eden

liberal görüşlerin ardından hem

sosyal hem ekonomik anlamda

1980’ler ve 1990’larda

Reaganizm ile zirve yaparak

ABD’ye hâkim olan konservatif

dalga; sadece Orta Doğu ve

Asya’da inşa edilen “yeşil

kuşak” üzerinden bile

Türkiye’de önemli kırılmalar

yarattı.

Şimdi ise, devran dönüyor.

Tohumları Bill Clinton

döneminde atılan, Obama’nın

hem seçilebilmesinin yolunu

açan hem de döneminde

altyapısı sağlamlaşan, 2008

krizi ile beraber ABD içinde

artık yerleşerek Kasım’daki

başkanlık seçiminde

demokratların önermelerini

şekillendiren liberalleşme;

uzunca sayılabilecek bir süre

boyunca yeniden “özgürlükçü”

bir dönemin ABD için

gelmekte olduğuna işaret

ediyor.

Döngüsel hareketler

çerçevesinde bu değişimin

dünyanın birçok yerinde

etki yaratacağı ve

Türkiye’deki politik

dengeleri de etkileme

potansiyeli taşıdığını

kavramak önemli. ABD’de

hem demografik değişimin

kaçınılmaz sonucu olarak hem

de özellikle milenyum

kuşağının vereceği ivmeyle

demokratları daha sola,

cumhuriyetçileri daha liberal

Grafik 2: ABD Nüfusu İçinde Göçmenlerin Payı 1900-2060

Kaynak: Census Bureau , Egeli & Co.

3

bir çizgiye getirebilecek bu

dalga, dünyaya yayılırken

önümüzdeki 10 yıllık ve belki

daha uzun bir sürede

Türkiye’de belki de yepyeni

kırılmaların da tetikleyicisi

olabileceğinden yakından

incelenmeyi hak ediyor.

Bu amaçla Vox’taki

makaleden yola çıkarak,

ABD’de hem Cumhuriyetçi

hem de Demokrat

kanattaki değişim

9 Mart 2016

dinamiklerini mercek

altına almakta fayda var.

Otoriterliği ne besler?

Eğitim, gelir seviyesi, yaş, din

ve mezhepsel farklar bile

otoriter söylemler söz konusu

olduğunda aynı potada

birleşebilmekte. Peki, hangi

“hareketlenme” sonucunda

bu kadar farklı altyapılara

sahip insanlar bir araya

gelerek, radikal/ırkçı/faşist

söylemler eşliğinde otoriter

bir liderin peşinden

gidebilmekte? ABD’deki

korkunç Trump örneği

üzerinden Vox’un yaptığı

çalışmaya göz atalım

beraber.

University of Massachusetts

Amherst’ten Doktora

öğrencisi MacWilliams’ın

tezinde gösterdiği üzere,

diktatörler değil ama otoriter

söylemlerin peşinden giden

seçmenlerin çoğunluğu,

“yabancı” korkusu, düzen

değişiminin yarattığı

tedirginlik ve bir “tehdit” veya

“tehdit algısı” üzerinden

oluşan endişelerle tercihlerini

belirliyor. Hayatlarının,

düzenlerinin tehdit edildiğini

düşünen insanlar, kontrolü

ele alarak yeniden “düzen”

getirecek, kendilerini

yabancılardan ve değişimden

koruyacak “güçlü” liderlere

ihtiyaç duyuyorlar.

Vanderbilt University’den

Hetherington ve University of

North Carolina’dan Weiler’ın

2009’da beraber yazdıkları

kitaptaysa, ABD seçmenlerini

ayrıştıran faktörlerin başında

finansal krizler veya başka

değişkenlerin yerine,

“otoriter” büyük bir seçmen

grubunun tercihleri

bulunuyor. Bu nedenle,

Grafik 3: Önseçimler Öncesinde ABD Başkan Adayları

Kaynak: Al Jazeera , Egeli & Co.

4

kendisini uzunca bir süredir

geleneksel değerlerin ve

düzenin partisi olarak

konumlayan GOP’un, çok da

planlanmamış bir şekilde

ABD’deki iki partili sistem

içindeki otoriter eğimlileri

kendine çektiği söylüyorlar.

Son yıllarda artan göçün

yarattığı demografik ve sosyal

değişimlerin yanına ekonomik

zorlukların da eklenmesiyle,

ABD’li seçmenin önemli bir

9 Mart 2016

kısmı güçlü bir liderin ortaya

çıkarak “eski düzeni” geri

getirmesini, değişimin yarattığı

belirsizliği ortadan kaldırmasını

ve kendilerini yabancı

hissettikleri ortamda eski

imtiyazlarını geri getirmesini

arzuluyorlar. “Bildikleri”

ellerinden kaymakta olan ve

genelini beyaz Amerikalıların

oluşturduğu bu kesim

cumhuriyetçiler etrafında

birleşirken, Trump da kendi

radikal söylemini devleştirecek

uygun zemini yakalamış

oluyor. “Amerika’yı Yeniden

Güçlü Yapalım” sloganı ile

beraber basit, anlaşılır, güçlü

ve cezalandırmayı öngören

söylemleriyle bu grubun sesini

oluşturarak tahmin

edilemeyen bir yükselişin de

mimarı haline geliyor.

Söz konusu akademik

çalışmalarda

vurgulananlardan yola

Kaynak: National Journal, WEF, Egeli & Co.

Grafik 4: ABD Başkanlık Yarışı- Demokratlar ve Cumhuriyetçilerinin Önseçimleri

5

çıkarak, seçmenin ne

zaman otoriter söylemleri

destekleyebileceğini

öngörmek mümkün.

Otoriterlik eğilimli seçmenler

diğer seçmenlere göre

değişimin getirdiği düzensizlik

hakkında daha derin korkular

taşıyorlar. Güçlü bir liderin

ortaya çıkmasını ve

gerektiğinde “güç” kullanarak

değişimi geriye sarmasını

istiyorlar. Tehdit olarak

algıladıkları durumlarla,

“savaşmayı” da onaylıyorlar.

Bireylerin genellikle gizli

tuttukları otoriterlik

eğilimlerini tetikleyen

çoğunlukla bir düşman

üzerinden yaratılan bir fiziksel

tehdit algısı ve sosyal değişim

korkusu oluyor. Sonuçta

değişim olan toplumlarda bu

tür korkuların yükselmesi ya

seçmenin önemli bir kısmının

otoriter denebilecek

politikalara yönlenmesiyle; ya

da toplumda bu korkuları

harekete geçiren, bu

korkulara vurgu yapan

liderlere yönelmeleri ile

sonuçlanıyor.

ABD’de bu dinamik Trump

gibi bir kişilikte “sağ” seçmeni

birleştirirken, dünyanın başka

ülkelerinde benzer korkuları

9 Mart 2016

kaşıyarak oluşturulan basit,

güçlü, tehditkâr ve anlaşılır

söylemlere sahip politikacılar

otoriter özellikleri üzerinden

lider konumuna

yükselebiliyorlar.

ABD açısına geri dönersek,

Trump Cumhuriyetçilerin

başkan adayı olarak

önseçimleri kazanmasa da

(ki kazanma olasılığı az

değil), Trump’ın yarattığı

dalga ABD politik

hayatında yeni bir

dönemin başladığına

işaret ediyor. Trump’a

cumhuriyetçi seçmen içinden

yükselen beklenmedik

seviyedeki destek, 2016

seçimleri sonrasında Trump

benzeri aşırı söyleme sahip

politikacıların giderek daha

fazla görüleceğinin bir nevi

habercisi. Keza, Trump’ın

yükselişi kendi başına bir olay

olmaktan çok, ABD’deki

cumhuriyetçi seçmen içinde

değişime karşı yükselen

otoriterlik eğiliminin bir

sonucu olarak algılanmakta.

Amerikan toplumunun

içinden geçtiği değişim ise,

artan yasal göçmenlerle

sosyal yapının giderek

çeşitlenmesi, cinsiyet

üzerinden belirlenen çizgilerin

giderek kalkması, beyaz

Amerikalıların artan oranda

daha önce hiç yüzleşmedikleri

şekilde “ırk” sorunu ile karşı

karşıya gelmeleri ve çalışan

beyaz kesimin giderek kendini

ekonomik olarak tehdit altında

hissetmesi. Bu değişimleri

tehdit olarak algılayan bir

grup, sosyal düzenin ve

hiyerarşik yapının “eskiye”

dönmesini, kaos içinde

algıladıkları dünyaya bir düzen

getirilmesini istiyorlar. Bu da

içlerinde gizli gizli akan

“otoriterlik” damarının ortaya

çıkmasında tetikleyici rolü

üstleniyor.

Sosyal değişim ve IŞİD gibi

fiziksel tehditlerin aynı

anda var olduğu zamanlar

ise, ABD’de uyandırdığı

otoriterlik eğilimleri

üzerinden Trump gibi

demagoglar ve geleceğin

Trumpları için yaşanabilir

bir ortamın doğması

sonucunu yaratıyor.

Cumhuriyetçi parti içindeki

mevcut polarizasyon,

GOP’un geleceği ile ilgili

önemli endişeler

yaratmakta. Demografik,

ekonomik ve politik güçlerin

etkisi ile radikalleşen, iyice

otoriter çizgiye kayan bir grup

cumhuriyetçi seçmenin

karşısında daha ılımlı ve

6

değişimle mücadeleye daha

barışçıl yaklaşan başka bir

cumhuriyetçi seçmen

grubunun varlığı; 2016

seçimlerinin ötesinde

Cumhuriyetçi Parti içinden

çıkacak bir liderlik rekabeti

sonucu GOP’un bölünebilmesi

olasılığını ortaya çıkarıyor.

Cinsiyet, seksüalite, ırk

dinamiklerinde mevcut

eğilimin devam etmesinin

beklenmekte oluşu, GOP

içindeki otoriterlik

eğilimlerinin de

kuvvetleneceğinin habercisi.

Diğer yandan Cumhuriyetçi

Parti bölünmese bile, otoriter

eğilimlerin artan oranda

söylemlere yansıması yerel

seçimlerde sorun olmazken,

gelecekte başkanlık

seçimlerinde partinin başarı

sansını giderek azaltıyor.

ABD’de Cumhuriyetçilerin

partisi geleneksel

değerlere bağlılık ve sosyal

değişimle savaş üzerinden

otoriter eğilimlerin karşılık

bulduğu bir parti haline

gelirken; Demokratlar tam

tersi bir noktaya

konumlanmaktalar. İnsan

haklarını savunan, ırksal,

dinsel ve cinsiyet açısından

eşitlikten yana; sosyal

değişimi organize ederek

9 Mart 2016

destekleyen söylemlerle

otoriter eğilimli seçmen

açısından iyice itici bir hale

gelmiş durumdalar.

Demokratlar da daha

sola giderken…

Demokrat Parti’nin geçmişine

bakınca, oğul Bush dönemi

öncesinde nispeten merkezde

bulunan ve beyaz seçmenin

ağırlıkla desteklediği partinin,

liberal söylemlerde “ABD

standartlarında” radikal

kaçabilecek önermelerden

uzak durmaya çalıştığını

izlemek mümkün.

Keza, Demokrat parti içinde

geleneksel olarak ağırlığı

oluşturan merkezciler,

Reagan döneminde

ekonomide ve dış politikada

birçok yanlışın düzeltildiğine

inanmakta. Hatta parti

içinden 2003’te ABD’nin Irak

işgaline dahi destek veren bir

kısım milletvekili bulunmakta.

Ancak, zaman içinde ABD’nin

Irak’ta Vietnam’dan da daha

büyük bir çamura

saplandığının netleşmesiyle;

ekonomi tarafında da finans

sisteminin aşırı

Grafik 5: ABD’nin Değişen Demografik Yapısı 1960-2060

Kaynak: PEW Research, Egeli & Co.

7 9 Mart 2016

deregülasyonunun ve düşen

vergi oranlarının yarattığı

ekonomik sorunlar patlak

vermeye başladıkça,

Demokratların söylemlerinde

de değişim göstermekte. Irak

işgalinden Obama’nın

seçilmesine kadar geçen ve

aslında çok da uzun

sayılamayacak süre içinde

Demokrat Parti içinde

“merkezcilerin” gücü giderek

azalırken, daha önce çekinilen

ortodoks liberal söylemlere

vurgunun arttığını

izleyebiliyoruz.

2008’de Obama’nın seçilmesi

sonrasında iyice patlak veren

küresel ekonomik kriz ise

demokrat partililer ve

demokrat seçmen açısından

değişim sürecini daha da

hızlandıran önemli bir faktör

olarak karşımıza çıkıyor.

Hatta Obama’nın başkanlık

döneminde ona destek veren

genç kalabalık ve karmaşık

demografik yapıdaki

“milenyum” neslinin;

Obama’nın politikalarını

yeterince liberal bulmamaları

sonucunda talepleriyle partiyi

daha sola çektiklerini bile

söylemek mümkün.

Sözkonusu milenyum neslinin

Ferguson olayları sonrasında

güçlenen “Siyah Hayatlar

Önemlidir” (Black Lives

Matter) hareketine verdiği

destek buna önemli bir örnek.

Diğer yandan, Obama’nın

2008 başkanlık kampanyasına

büyük destek vermiş ancak

Başkan’ın krizi yaratan büyük

bankalar ve “şirketokrasi” ile

mücadelesini yetersiz bulan

milenyum kuşağının “Wall

Street’i İşgal Et” (Occupy Wall

Street) hareketinde öncü rol

almasını da diğer önemli örnek

olarak not etmek gerek.

“Occupy Wall Street” hareketi

bir anda parlamış ve bir süre

Grafik 6: ABD Seçmeni- Liberal Görüş Yükseliyor

Kaynak: Gallup, Egeli & Co.

8

sonra gücünü kaybetmiş olsa

da, milenyum kuşağının daha

liberal bir yaşam için talepleri,

başka yerel koşullar veya

olaylar üzerinden ABD’de

eşitsizliğe olan tepkileri her an

yeniden alevlendirebilecek bir

potansiyel güce sahip.

Dolayısıyla, aynı milenyum

kuşağı temsilcilerinin

ABD’de 2038’e kadar hem

nüfus hem de seçmen

içinde ağırlıklarının giderek

artacak olması; demokrat

parti içindeki sola kayan

değişimin devam

edeceğinin en önemli

habercisi. Keza, söz konusu

30 yaş altı milenyum kuşağına

ait seçmenler, demokrat

başkan adayları içinde kendini

sosyalist olarak

konumlandıran ve

beklenmedik bir çıkış

yakalayan 74 yaşındaki

Sanders’ın en büyük

destekçileri.

Demokrat parti içinde başkan

adaylığı yarışı Clinton ve

Sanders arasında geçmekte.

Clinton açık ara önde olsa da

Sanders’a demokrat

delegelerden gelen sürpriz

güçteki destek Kasım’daki

başkanlık yarışında ipi

göğüslemesi beklenen

9 Mart 2016

Clinton’ın da söylemlerini

piyasa odaklı olmaktan, sola

doğru yöneltmiş durumda.

Demokrat Parti içinde

Obama’nın politikaları,

merkezde olduğu iddia

edilebilecek Clinton’ın

politikalarına göre solda

sayılsa da demokrat seçmenin

özelikle küresel krizi sonrası

eşitlik arayışı üzerinden

şekillenen ekonomik isteklerini

karşılamakta yetersiz

algılanıyor. Obama’nın

ardından gelmesi beklenen

Clinton döneminde sosyal

politikaların giderek daha

özgürlükçü bir noktaya

gitmesi; ekonomik

politikalarda ise devletin

ekonomideki rolünün

artırılması bekleniyor. Bu

çerçevede, Clinton’un 2016

seçim söylemi nasıl kendisinin

Obama ile rekabette olduğu

2008 kampanyasına göre

daha “solda” sayılmaktaysa;

Clinton’un başkanlık dönemi

uygulamalarının da

demokratlar açısından partinin

daha liberal bir çizgiye

kayması ile sonuçlanması

bekleniyor.

Keza, ABD’nin değişen

demografik yapısı içinde

kendini “çok konservatif”

görenlerin oranı 2009’dan

bu yana hızla düşerken;

kendini “çok liberal”

görenlerin oranı da hızla

artıyor. 1984-88 seçilerinde

genç olan nüfus ağırlıkla

cumhuriyetçi başkanlar

Reagan ve Bush’a destek

vermişti. Bugünün milenyum

kuşağını oluşturan gençler ise

bir önceki kuşaktan çok

farklılar. Yapılan

araştırmalarda ortaya çıkan

milenyum kuşağının özgürlük

Kaynak: ZeroHedge, Egeli & Co.

Grafik 7: ABD-Jenerasyonlara Göre Nüfusun Zirve Yılları

9

taleplerinin gençliklerinden

çok Irak Savaşı ve küresel

krizin etkileri içinde büyümüş

olmalarından, ABD tarihinde

ırksal açıdan en çeşitli ve en

az milliyetçi grubu

oluşturmalarından

kaynaklanıyor. Milenyum

kuşağının ABD nüfusunu

domine edeceği

önümüzdeki 30 yıllık

sürede hem demokratların

hem de cumhuriyetçilerin

temsilcisi politikacılar

açısından bu durum,

9 Mart 2016

iktidar olabilmek için kendi

söylemlerinin özgürlük ve

eşitlik taleplerine

yaklaştırılması

zorunluluğunu doğuruyor.

Clinton ekonomik olarak nasıl

Obama’dan daha “solunda”

önermelerle 2016 seçim

kampanyasını yürütmekteyse,

Trump ve temsilcisi olduğu

otoriter seçmen kitlesi bir

yana; bir sonraki cumhuriyetçi

başkan adayının da oğul

Bush’tan daha özgürlükçü

önermelerle cumhuriyetçi

seçmeni yakalamaya çalışması

gerekiyor. ABD’de değişen

demografik yapı, politik başarı

için ekonomik ve sosyal

politikalarda bu değişimi

zorunlu kılıyor.

Ve Türkiye’de politika

yapma biçimi açısından

anlamı…

Tüm bu yazılanlara bakarak,

ABD’deki politik döngüler

içinde uzunca bir süre

demokratların fiziksel olarak

ve/veya fikren iktidarda

kalacağını iddia etmek

mümkün.

Bu ana değişim hattının

Obama döneminde Orta

Doğu’daki izdüşümün nasıl

olduğunu Suriye, Irak ve İran

örneklerinden iyi kötü

kavramış durumdayız. Dış

politikada cumhuriyetçi ve

demokrat başkanlar arasında

çok derin farklar

oluşmayabiliyor; ancak

ABD’de daha liberal demokrat

bir yönetimin dünyaya

yayacağı değişim dalgası

zaten dış politika üzerinden

değil; Türkiye dâhil birçok

ülkeyi iç politika dengeleri

açısından etkileyecek

potansiyele sahip görünüyor.

Kaynak: InGraphico , Egeli & Co.

Resim 1: ABD Başkanlık Seçimlerinde “İlkler”

10 9 Mart 2016

Bu doküman Egeli & Co. Portföy Yönetim A.S. (“Egeli & Co.“ Mersis No: 0-3254-1422-0400018) tarafından hazırlanmıştır. Egeli & Co. SPK

düzenlemelerine tabi ve SPK tarafından düzenlenen yetki belgesine sahip, kendine değer yaratmaya adamış bağımsız bir portföy yönetim

şirketidir. (Yetki belgeleri: 03.11.2010 PYS./PY. 35/946 ve 03.11.2010 PYS./YD. 15/946). Portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı hizmeti

veren Egeli & Co. 2002 yılından bu yana, dürüst ve seçkin yaklaşımı ile yerli ve yabancı kurumsal yatırımcılara, aile şirketlerine ve özel

bireysel portföylere hizmet etmektedir. Başarısı, yatırımcıları için yurtiçi ve yurtdışında geliştirdiği finansal ürünler ile değer yaratma

becerisinden gelmektedir. Egeli & Co.’yu diğerlerinden ayıran fark alternatif varlık sınıflarına ve yatırım temalarına odaklanmasıdır. Egeli &

Co. Türk sermaye piyasalarındaki alternatif yatırım temaları alanında bulunan geniş bilgi, tecrübe ve geçmiş performansı ile yatırımcıları için

uzun vadeli yatırımlarla önemli getiriler yaratmaktadır.

YASAL UYARI:

Bu rapor ve yorumlardaki yazılar, bilgiler ve grafikler, ulaşılabilen kaynaklardan iyi niyetle ve doğruluğu, geçerliliği, etkinliği velhasıl her ne

şekil, suret ve nam altında olursa olsun herhangi bir karara dayanak oluşturması hususunda herhangi bir teminat, garanti oluşturmadan,

yalnızca bilgi edinilmesi amacıyla derlenmiştir. Bu belgedeki bilgilerin doğruluğu, güvenirliliği ve güncelliği hakkında gerekli özeni göstermekle

birlikte bu bilgilerin güvenirliliği, doğruluğu, güncelliği ve eksiksizliği hakkında hiçbir garanti vermemektedir. (Varsa) Yürürlükteki herhangi bir

yasa veya düzenleme ile sorumluluğun sınırlandırması ölçüde tasarruf olarak, Egeli & Co., yöneticileri, çalışanları, temsilcileri ve ajansları bu

belgenin içeriği, hatası veya eksiklerinden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan

(ihmal olup olmadığı ya da başka bir şekilde olursa da) ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin uğrayabileceği her türlü zararlardan

dolayı sorumlu tutulamaz. Herhangi bir şirket, sektör, hisse veya yatırım için detaylı ve tam bir analiz değildir. Egeli & Co. her an, hiçbir şekil

ve surette ön ihbara ve/veya ihtara gerek kalmaksızın söz konusu bilgileri, tavsiyeleri değiştirebilir ve/veya ortadan kaldırabilir. Bu rapor

hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz.

Türkiye özelinde ise

ABD’den gelen değişim

dalgaları çerçevesinde

mevcut ayrışma ortamından

geri dönüş; sancılı da olsa

kaçınılmaz görünüyor. AKP-

MHP ekseninde “otoriterler” ve

“daha özgürlükçüler”

eksenlerinde ayrışmalar/

birleşmeler; ABD’den yükselen

liberal dalgalara tutunarak

yükselmek için CHP’nin kendini

İletişim: Güldem Atabay Şanlı Direktör, Araştırma ve Strateji

+90 212 343 06 26 [email protected]

yeniden tanımlaması; aynı

resim içinde Kürt politikacıların

savaşla olan bağlarını

kopartarak azınlık hakları ve

eşitlik talepleri üzerine

kuracakları politikalar hep yeni

dönemin konuları olarak

karşımıza çıkacak gibi.

Değişimin kolay olmadığı

bilgisini sürekli akılda tutmak

da elbette çok önemli.