egelico_haftanınortası_ 9mart2016
TRANSCRIPT
1
Güncel konularla her Çarşamba
Geçen hafta Vox’ta çıkan “ABD’de
Otoriterliğin Yükselişi” isimli makale oldukça
dikkat çekiciydi. Odağında, turuncu saçları
ve çekinmeden kullandığı aşırı ayrımcı
söylemiyle hiçbir politik geçmişi olmayan
Trump’ın, Kasım 2016 başkanlık seçimi geri
sayımında Cumhuriyetçi seçmenler arasında
öngörülemeyen yükselişini nasıl olup da
yakaladığı var.
Söz konusu makaleyi okuduktan sonra,
ABD’nin politik dengeleri içinde tam ters
tarafta yer alan Demokrat kesimdeki
dinamikleri de daha detaylı merak etmekten
alamıyor insan kendisini. Keza, ABD’nin
“sağ” seçmeninde ırkçı bir söylem yılların
Cumhuriyetçi Partisi (GOP)’te derin bir
yarılmaya neden olurken, Demokrat Parti
tarafındaysa “sosyalist” aday Sanders’ın
Başkanlığa en yakın isim Hillary Clinton dâhil
tüm partinin eksenini merkezden “sol”
tarafa doğru çeken önermeleri daha büyük
bir değişimin sinyallerini taşıyor.
Döngüsel hareketler çerçevesinde bu
değişimin dünyanın birçok yerinde etki
yaratacağı ve Türkiye’deki politik dengeleri
de etkileme potansiyeli taşıdığını kavramak
önemli.
ABD: yükselen liberalizm
- sesi duyulan otoriterlik
ve Türkiye
Geçen hafta Vox’ta Amanda
Taub tarafından kaleme alınan
“ABD’de Otoriterliğin
Yükselişi” (The Rise of
American Authoritarianism)
isimli makale oldukça dikkat
çekiciydi. Odağında, turuncu
saçları ve çekinmeden
9 Mart 2016
kullandığı aşırı ayrımcı
söylemiyle hiçbir politik
geçmişi olmayan Trump’ın,
Kasım 2016 başkanlık seçimi
geri sayımında Cumhuriyetçi
(konservatif) seçmenler
arasında öngörülemeyen
yükselişini nasıl olup da
yakaladığı var.
Makalenin bizler açısından da
ilginç olmasının nedeniyse,
çıkış noktasının Trump değil;
Haftanın Ortası
Grafik 1: ABD Cumhuriyetçi ve Demokrat Başkan Adayları Anketler
Kaynak: The Economist, Egeli & Co.
2
seçmen davranışları
açısından otoriter
söylemlerin nasıl ve neden
destek bulmakta oluşu.
Söz konusu makaleyi
okuduktan sonra, ABD’nin
politik dengeleri içinde tam
ters tarafta yer alan
Demokrat (liberal)
kesimdeki dinamikleri de
daha detaylı merak
etmekten alamıyor insan
kendisini. Keza, ABD’nin
“sağ” seçmeninde ırkçı bir
söylem yılların Cumhuriyetçi
Partisi (GOP)’te derin bir
yarılmaya neden olurken,
Demokrat Parti (DP)
tarafındaysa “sosyalist”
aday Sanders’ın Başkanlığa
9 Mart 2016
en yakın isim Hillary Clinton
(Clinton) dâhil tüm partinin
eksenini merkezden “sol”
tarafa doğru çeken önermeleri
daha büyük bir değişimin
sinyallerini taşıyor.
Yeni ABD Başkanını
belirleyecek dinamikleri
gerçekten anlamak süper
bir gücün nereye dümen
kıracağını ve elbette
Türkiye’ye olası
yansımalarını kestirebilmek
açısından çok önemli.
Keza, ABD’den 1960-
1970’lerde yükselerek dünyaya
ve Türkiye’ye kısmen etki eden
liberal görüşlerin ardından hem
sosyal hem ekonomik anlamda
1980’ler ve 1990’larda
Reaganizm ile zirve yaparak
ABD’ye hâkim olan konservatif
dalga; sadece Orta Doğu ve
Asya’da inşa edilen “yeşil
kuşak” üzerinden bile
Türkiye’de önemli kırılmalar
yarattı.
Şimdi ise, devran dönüyor.
Tohumları Bill Clinton
döneminde atılan, Obama’nın
hem seçilebilmesinin yolunu
açan hem de döneminde
altyapısı sağlamlaşan, 2008
krizi ile beraber ABD içinde
artık yerleşerek Kasım’daki
başkanlık seçiminde
demokratların önermelerini
şekillendiren liberalleşme;
uzunca sayılabilecek bir süre
boyunca yeniden “özgürlükçü”
bir dönemin ABD için
gelmekte olduğuna işaret
ediyor.
Döngüsel hareketler
çerçevesinde bu değişimin
dünyanın birçok yerinde
etki yaratacağı ve
Türkiye’deki politik
dengeleri de etkileme
potansiyeli taşıdığını
kavramak önemli. ABD’de
hem demografik değişimin
kaçınılmaz sonucu olarak hem
de özellikle milenyum
kuşağının vereceği ivmeyle
demokratları daha sola,
cumhuriyetçileri daha liberal
Grafik 2: ABD Nüfusu İçinde Göçmenlerin Payı 1900-2060
Kaynak: Census Bureau , Egeli & Co.
3
bir çizgiye getirebilecek bu
dalga, dünyaya yayılırken
önümüzdeki 10 yıllık ve belki
daha uzun bir sürede
Türkiye’de belki de yepyeni
kırılmaların da tetikleyicisi
olabileceğinden yakından
incelenmeyi hak ediyor.
Bu amaçla Vox’taki
makaleden yola çıkarak,
ABD’de hem Cumhuriyetçi
hem de Demokrat
kanattaki değişim
9 Mart 2016
dinamiklerini mercek
altına almakta fayda var.
Otoriterliği ne besler?
Eğitim, gelir seviyesi, yaş, din
ve mezhepsel farklar bile
otoriter söylemler söz konusu
olduğunda aynı potada
birleşebilmekte. Peki, hangi
“hareketlenme” sonucunda
bu kadar farklı altyapılara
sahip insanlar bir araya
gelerek, radikal/ırkçı/faşist
söylemler eşliğinde otoriter
bir liderin peşinden
gidebilmekte? ABD’deki
korkunç Trump örneği
üzerinden Vox’un yaptığı
çalışmaya göz atalım
beraber.
University of Massachusetts
Amherst’ten Doktora
öğrencisi MacWilliams’ın
tezinde gösterdiği üzere,
diktatörler değil ama otoriter
söylemlerin peşinden giden
seçmenlerin çoğunluğu,
“yabancı” korkusu, düzen
değişiminin yarattığı
tedirginlik ve bir “tehdit” veya
“tehdit algısı” üzerinden
oluşan endişelerle tercihlerini
belirliyor. Hayatlarının,
düzenlerinin tehdit edildiğini
düşünen insanlar, kontrolü
ele alarak yeniden “düzen”
getirecek, kendilerini
yabancılardan ve değişimden
koruyacak “güçlü” liderlere
ihtiyaç duyuyorlar.
Vanderbilt University’den
Hetherington ve University of
North Carolina’dan Weiler’ın
2009’da beraber yazdıkları
kitaptaysa, ABD seçmenlerini
ayrıştıran faktörlerin başında
finansal krizler veya başka
değişkenlerin yerine,
“otoriter” büyük bir seçmen
grubunun tercihleri
bulunuyor. Bu nedenle,
Grafik 3: Önseçimler Öncesinde ABD Başkan Adayları
Kaynak: Al Jazeera , Egeli & Co.
4
kendisini uzunca bir süredir
geleneksel değerlerin ve
düzenin partisi olarak
konumlayan GOP’un, çok da
planlanmamış bir şekilde
ABD’deki iki partili sistem
içindeki otoriter eğimlileri
kendine çektiği söylüyorlar.
Son yıllarda artan göçün
yarattığı demografik ve sosyal
değişimlerin yanına ekonomik
zorlukların da eklenmesiyle,
ABD’li seçmenin önemli bir
9 Mart 2016
kısmı güçlü bir liderin ortaya
çıkarak “eski düzeni” geri
getirmesini, değişimin yarattığı
belirsizliği ortadan kaldırmasını
ve kendilerini yabancı
hissettikleri ortamda eski
imtiyazlarını geri getirmesini
arzuluyorlar. “Bildikleri”
ellerinden kaymakta olan ve
genelini beyaz Amerikalıların
oluşturduğu bu kesim
cumhuriyetçiler etrafında
birleşirken, Trump da kendi
radikal söylemini devleştirecek
uygun zemini yakalamış
oluyor. “Amerika’yı Yeniden
Güçlü Yapalım” sloganı ile
beraber basit, anlaşılır, güçlü
ve cezalandırmayı öngören
söylemleriyle bu grubun sesini
oluşturarak tahmin
edilemeyen bir yükselişin de
mimarı haline geliyor.
Söz konusu akademik
çalışmalarda
vurgulananlardan yola
Kaynak: National Journal, WEF, Egeli & Co.
Grafik 4: ABD Başkanlık Yarışı- Demokratlar ve Cumhuriyetçilerinin Önseçimleri
5
çıkarak, seçmenin ne
zaman otoriter söylemleri
destekleyebileceğini
öngörmek mümkün.
Otoriterlik eğilimli seçmenler
diğer seçmenlere göre
değişimin getirdiği düzensizlik
hakkında daha derin korkular
taşıyorlar. Güçlü bir liderin
ortaya çıkmasını ve
gerektiğinde “güç” kullanarak
değişimi geriye sarmasını
istiyorlar. Tehdit olarak
algıladıkları durumlarla,
“savaşmayı” da onaylıyorlar.
Bireylerin genellikle gizli
tuttukları otoriterlik
eğilimlerini tetikleyen
çoğunlukla bir düşman
üzerinden yaratılan bir fiziksel
tehdit algısı ve sosyal değişim
korkusu oluyor. Sonuçta
değişim olan toplumlarda bu
tür korkuların yükselmesi ya
seçmenin önemli bir kısmının
otoriter denebilecek
politikalara yönlenmesiyle; ya
da toplumda bu korkuları
harekete geçiren, bu
korkulara vurgu yapan
liderlere yönelmeleri ile
sonuçlanıyor.
ABD’de bu dinamik Trump
gibi bir kişilikte “sağ” seçmeni
birleştirirken, dünyanın başka
ülkelerinde benzer korkuları
9 Mart 2016
kaşıyarak oluşturulan basit,
güçlü, tehditkâr ve anlaşılır
söylemlere sahip politikacılar
otoriter özellikleri üzerinden
lider konumuna
yükselebiliyorlar.
ABD açısına geri dönersek,
Trump Cumhuriyetçilerin
başkan adayı olarak
önseçimleri kazanmasa da
(ki kazanma olasılığı az
değil), Trump’ın yarattığı
dalga ABD politik
hayatında yeni bir
dönemin başladığına
işaret ediyor. Trump’a
cumhuriyetçi seçmen içinden
yükselen beklenmedik
seviyedeki destek, 2016
seçimleri sonrasında Trump
benzeri aşırı söyleme sahip
politikacıların giderek daha
fazla görüleceğinin bir nevi
habercisi. Keza, Trump’ın
yükselişi kendi başına bir olay
olmaktan çok, ABD’deki
cumhuriyetçi seçmen içinde
değişime karşı yükselen
otoriterlik eğiliminin bir
sonucu olarak algılanmakta.
Amerikan toplumunun
içinden geçtiği değişim ise,
artan yasal göçmenlerle
sosyal yapının giderek
çeşitlenmesi, cinsiyet
üzerinden belirlenen çizgilerin
giderek kalkması, beyaz
Amerikalıların artan oranda
daha önce hiç yüzleşmedikleri
şekilde “ırk” sorunu ile karşı
karşıya gelmeleri ve çalışan
beyaz kesimin giderek kendini
ekonomik olarak tehdit altında
hissetmesi. Bu değişimleri
tehdit olarak algılayan bir
grup, sosyal düzenin ve
hiyerarşik yapının “eskiye”
dönmesini, kaos içinde
algıladıkları dünyaya bir düzen
getirilmesini istiyorlar. Bu da
içlerinde gizli gizli akan
“otoriterlik” damarının ortaya
çıkmasında tetikleyici rolü
üstleniyor.
Sosyal değişim ve IŞİD gibi
fiziksel tehditlerin aynı
anda var olduğu zamanlar
ise, ABD’de uyandırdığı
otoriterlik eğilimleri
üzerinden Trump gibi
demagoglar ve geleceğin
Trumpları için yaşanabilir
bir ortamın doğması
sonucunu yaratıyor.
Cumhuriyetçi parti içindeki
mevcut polarizasyon,
GOP’un geleceği ile ilgili
önemli endişeler
yaratmakta. Demografik,
ekonomik ve politik güçlerin
etkisi ile radikalleşen, iyice
otoriter çizgiye kayan bir grup
cumhuriyetçi seçmenin
karşısında daha ılımlı ve
6
değişimle mücadeleye daha
barışçıl yaklaşan başka bir
cumhuriyetçi seçmen
grubunun varlığı; 2016
seçimlerinin ötesinde
Cumhuriyetçi Parti içinden
çıkacak bir liderlik rekabeti
sonucu GOP’un bölünebilmesi
olasılığını ortaya çıkarıyor.
Cinsiyet, seksüalite, ırk
dinamiklerinde mevcut
eğilimin devam etmesinin
beklenmekte oluşu, GOP
içindeki otoriterlik
eğilimlerinin de
kuvvetleneceğinin habercisi.
Diğer yandan Cumhuriyetçi
Parti bölünmese bile, otoriter
eğilimlerin artan oranda
söylemlere yansıması yerel
seçimlerde sorun olmazken,
gelecekte başkanlık
seçimlerinde partinin başarı
sansını giderek azaltıyor.
ABD’de Cumhuriyetçilerin
partisi geleneksel
değerlere bağlılık ve sosyal
değişimle savaş üzerinden
otoriter eğilimlerin karşılık
bulduğu bir parti haline
gelirken; Demokratlar tam
tersi bir noktaya
konumlanmaktalar. İnsan
haklarını savunan, ırksal,
dinsel ve cinsiyet açısından
eşitlikten yana; sosyal
değişimi organize ederek
9 Mart 2016
destekleyen söylemlerle
otoriter eğilimli seçmen
açısından iyice itici bir hale
gelmiş durumdalar.
Demokratlar da daha
sola giderken…
Demokrat Parti’nin geçmişine
bakınca, oğul Bush dönemi
öncesinde nispeten merkezde
bulunan ve beyaz seçmenin
ağırlıkla desteklediği partinin,
liberal söylemlerde “ABD
standartlarında” radikal
kaçabilecek önermelerden
uzak durmaya çalıştığını
izlemek mümkün.
Keza, Demokrat parti içinde
geleneksel olarak ağırlığı
oluşturan merkezciler,
Reagan döneminde
ekonomide ve dış politikada
birçok yanlışın düzeltildiğine
inanmakta. Hatta parti
içinden 2003’te ABD’nin Irak
işgaline dahi destek veren bir
kısım milletvekili bulunmakta.
Ancak, zaman içinde ABD’nin
Irak’ta Vietnam’dan da daha
büyük bir çamura
saplandığının netleşmesiyle;
ekonomi tarafında da finans
sisteminin aşırı
Grafik 5: ABD’nin Değişen Demografik Yapısı 1960-2060
Kaynak: PEW Research, Egeli & Co.
7 9 Mart 2016
deregülasyonunun ve düşen
vergi oranlarının yarattığı
ekonomik sorunlar patlak
vermeye başladıkça,
Demokratların söylemlerinde
de değişim göstermekte. Irak
işgalinden Obama’nın
seçilmesine kadar geçen ve
aslında çok da uzun
sayılamayacak süre içinde
Demokrat Parti içinde
“merkezcilerin” gücü giderek
azalırken, daha önce çekinilen
ortodoks liberal söylemlere
vurgunun arttığını
izleyebiliyoruz.
2008’de Obama’nın seçilmesi
sonrasında iyice patlak veren
küresel ekonomik kriz ise
demokrat partililer ve
demokrat seçmen açısından
değişim sürecini daha da
hızlandıran önemli bir faktör
olarak karşımıza çıkıyor.
Hatta Obama’nın başkanlık
döneminde ona destek veren
genç kalabalık ve karmaşık
demografik yapıdaki
“milenyum” neslinin;
Obama’nın politikalarını
yeterince liberal bulmamaları
sonucunda talepleriyle partiyi
daha sola çektiklerini bile
söylemek mümkün.
Sözkonusu milenyum neslinin
Ferguson olayları sonrasında
güçlenen “Siyah Hayatlar
Önemlidir” (Black Lives
Matter) hareketine verdiği
destek buna önemli bir örnek.
Diğer yandan, Obama’nın
2008 başkanlık kampanyasına
büyük destek vermiş ancak
Başkan’ın krizi yaratan büyük
bankalar ve “şirketokrasi” ile
mücadelesini yetersiz bulan
milenyum kuşağının “Wall
Street’i İşgal Et” (Occupy Wall
Street) hareketinde öncü rol
almasını da diğer önemli örnek
olarak not etmek gerek.
“Occupy Wall Street” hareketi
bir anda parlamış ve bir süre
Grafik 6: ABD Seçmeni- Liberal Görüş Yükseliyor
Kaynak: Gallup, Egeli & Co.
8
sonra gücünü kaybetmiş olsa
da, milenyum kuşağının daha
liberal bir yaşam için talepleri,
başka yerel koşullar veya
olaylar üzerinden ABD’de
eşitsizliğe olan tepkileri her an
yeniden alevlendirebilecek bir
potansiyel güce sahip.
Dolayısıyla, aynı milenyum
kuşağı temsilcilerinin
ABD’de 2038’e kadar hem
nüfus hem de seçmen
içinde ağırlıklarının giderek
artacak olması; demokrat
parti içindeki sola kayan
değişimin devam
edeceğinin en önemli
habercisi. Keza, söz konusu
30 yaş altı milenyum kuşağına
ait seçmenler, demokrat
başkan adayları içinde kendini
sosyalist olarak
konumlandıran ve
beklenmedik bir çıkış
yakalayan 74 yaşındaki
Sanders’ın en büyük
destekçileri.
Demokrat parti içinde başkan
adaylığı yarışı Clinton ve
Sanders arasında geçmekte.
Clinton açık ara önde olsa da
Sanders’a demokrat
delegelerden gelen sürpriz
güçteki destek Kasım’daki
başkanlık yarışında ipi
göğüslemesi beklenen
9 Mart 2016
Clinton’ın da söylemlerini
piyasa odaklı olmaktan, sola
doğru yöneltmiş durumda.
Demokrat Parti içinde
Obama’nın politikaları,
merkezde olduğu iddia
edilebilecek Clinton’ın
politikalarına göre solda
sayılsa da demokrat seçmenin
özelikle küresel krizi sonrası
eşitlik arayışı üzerinden
şekillenen ekonomik isteklerini
karşılamakta yetersiz
algılanıyor. Obama’nın
ardından gelmesi beklenen
Clinton döneminde sosyal
politikaların giderek daha
özgürlükçü bir noktaya
gitmesi; ekonomik
politikalarda ise devletin
ekonomideki rolünün
artırılması bekleniyor. Bu
çerçevede, Clinton’un 2016
seçim söylemi nasıl kendisinin
Obama ile rekabette olduğu
2008 kampanyasına göre
daha “solda” sayılmaktaysa;
Clinton’un başkanlık dönemi
uygulamalarının da
demokratlar açısından partinin
daha liberal bir çizgiye
kayması ile sonuçlanması
bekleniyor.
Keza, ABD’nin değişen
demografik yapısı içinde
kendini “çok konservatif”
görenlerin oranı 2009’dan
bu yana hızla düşerken;
kendini “çok liberal”
görenlerin oranı da hızla
artıyor. 1984-88 seçilerinde
genç olan nüfus ağırlıkla
cumhuriyetçi başkanlar
Reagan ve Bush’a destek
vermişti. Bugünün milenyum
kuşağını oluşturan gençler ise
bir önceki kuşaktan çok
farklılar. Yapılan
araştırmalarda ortaya çıkan
milenyum kuşağının özgürlük
Kaynak: ZeroHedge, Egeli & Co.
Grafik 7: ABD-Jenerasyonlara Göre Nüfusun Zirve Yılları
9
taleplerinin gençliklerinden
çok Irak Savaşı ve küresel
krizin etkileri içinde büyümüş
olmalarından, ABD tarihinde
ırksal açıdan en çeşitli ve en
az milliyetçi grubu
oluşturmalarından
kaynaklanıyor. Milenyum
kuşağının ABD nüfusunu
domine edeceği
önümüzdeki 30 yıllık
sürede hem demokratların
hem de cumhuriyetçilerin
temsilcisi politikacılar
açısından bu durum,
9 Mart 2016
iktidar olabilmek için kendi
söylemlerinin özgürlük ve
eşitlik taleplerine
yaklaştırılması
zorunluluğunu doğuruyor.
Clinton ekonomik olarak nasıl
Obama’dan daha “solunda”
önermelerle 2016 seçim
kampanyasını yürütmekteyse,
Trump ve temsilcisi olduğu
otoriter seçmen kitlesi bir
yana; bir sonraki cumhuriyetçi
başkan adayının da oğul
Bush’tan daha özgürlükçü
önermelerle cumhuriyetçi
seçmeni yakalamaya çalışması
gerekiyor. ABD’de değişen
demografik yapı, politik başarı
için ekonomik ve sosyal
politikalarda bu değişimi
zorunlu kılıyor.
Ve Türkiye’de politika
yapma biçimi açısından
anlamı…
Tüm bu yazılanlara bakarak,
ABD’deki politik döngüler
içinde uzunca bir süre
demokratların fiziksel olarak
ve/veya fikren iktidarda
kalacağını iddia etmek
mümkün.
Bu ana değişim hattının
Obama döneminde Orta
Doğu’daki izdüşümün nasıl
olduğunu Suriye, Irak ve İran
örneklerinden iyi kötü
kavramış durumdayız. Dış
politikada cumhuriyetçi ve
demokrat başkanlar arasında
çok derin farklar
oluşmayabiliyor; ancak
ABD’de daha liberal demokrat
bir yönetimin dünyaya
yayacağı değişim dalgası
zaten dış politika üzerinden
değil; Türkiye dâhil birçok
ülkeyi iç politika dengeleri
açısından etkileyecek
potansiyele sahip görünüyor.
Kaynak: InGraphico , Egeli & Co.
Resim 1: ABD Başkanlık Seçimlerinde “İlkler”
10 9 Mart 2016
Bu doküman Egeli & Co. Portföy Yönetim A.S. (“Egeli & Co.“ Mersis No: 0-3254-1422-0400018) tarafından hazırlanmıştır. Egeli & Co. SPK
düzenlemelerine tabi ve SPK tarafından düzenlenen yetki belgesine sahip, kendine değer yaratmaya adamış bağımsız bir portföy yönetim
şirketidir. (Yetki belgeleri: 03.11.2010 PYS./PY. 35/946 ve 03.11.2010 PYS./YD. 15/946). Portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı hizmeti
veren Egeli & Co. 2002 yılından bu yana, dürüst ve seçkin yaklaşımı ile yerli ve yabancı kurumsal yatırımcılara, aile şirketlerine ve özel
bireysel portföylere hizmet etmektedir. Başarısı, yatırımcıları için yurtiçi ve yurtdışında geliştirdiği finansal ürünler ile değer yaratma
becerisinden gelmektedir. Egeli & Co.’yu diğerlerinden ayıran fark alternatif varlık sınıflarına ve yatırım temalarına odaklanmasıdır. Egeli &
Co. Türk sermaye piyasalarındaki alternatif yatırım temaları alanında bulunan geniş bilgi, tecrübe ve geçmiş performansı ile yatırımcıları için
uzun vadeli yatırımlarla önemli getiriler yaratmaktadır.
YASAL UYARI:
Bu rapor ve yorumlardaki yazılar, bilgiler ve grafikler, ulaşılabilen kaynaklardan iyi niyetle ve doğruluğu, geçerliliği, etkinliği velhasıl her ne
şekil, suret ve nam altında olursa olsun herhangi bir karara dayanak oluşturması hususunda herhangi bir teminat, garanti oluşturmadan,
yalnızca bilgi edinilmesi amacıyla derlenmiştir. Bu belgedeki bilgilerin doğruluğu, güvenirliliği ve güncelliği hakkında gerekli özeni göstermekle
birlikte bu bilgilerin güvenirliliği, doğruluğu, güncelliği ve eksiksizliği hakkında hiçbir garanti vermemektedir. (Varsa) Yürürlükteki herhangi bir
yasa veya düzenleme ile sorumluluğun sınırlandırması ölçüde tasarruf olarak, Egeli & Co., yöneticileri, çalışanları, temsilcileri ve ajansları bu
belgenin içeriği, hatası veya eksiklerinden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan
(ihmal olup olmadığı ya da başka bir şekilde olursa da) ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin uğrayabileceği her türlü zararlardan
dolayı sorumlu tutulamaz. Herhangi bir şirket, sektör, hisse veya yatırım için detaylı ve tam bir analiz değildir. Egeli & Co. her an, hiçbir şekil
ve surette ön ihbara ve/veya ihtara gerek kalmaksızın söz konusu bilgileri, tavsiyeleri değiştirebilir ve/veya ortadan kaldırabilir. Bu rapor
hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz.
Türkiye özelinde ise
ABD’den gelen değişim
dalgaları çerçevesinde
mevcut ayrışma ortamından
geri dönüş; sancılı da olsa
kaçınılmaz görünüyor. AKP-
MHP ekseninde “otoriterler” ve
“daha özgürlükçüler”
eksenlerinde ayrışmalar/
birleşmeler; ABD’den yükselen
liberal dalgalara tutunarak
yükselmek için CHP’nin kendini
İletişim: Güldem Atabay Şanlı Direktör, Araştırma ve Strateji
+90 212 343 06 26 [email protected]
yeniden tanımlaması; aynı
resim içinde Kürt politikacıların
savaşla olan bağlarını
kopartarak azınlık hakları ve
eşitlik talepleri üzerine
kuracakları politikalar hep yeni
dönemin konuları olarak
karşımıza çıkacak gibi.
Değişimin kolay olmadığı
bilgisini sürekli akılda tutmak
da elbette çok önemli.