egzersİzler, koruyucu, tedavİ edİcİ ve muayene … · 2018. 5. 17. · bu soru çerçevesinde...
TRANSCRIPT
İÇİN
DEK
İLER
• Giriş
• Varlık Felsefesinin Terim ve Kavramları
• Problemleri Açısından Varlık Felsefesi
HED
EFLE
R
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Varlık felsefesinin terim ve kavramlarını öğrenecek
• Metafiziğin problemlerini öğrenecek
• Nihilizmin ne anlama geldiğini öğrenecek
• Realizmin ne anlama geldiğini öğrenecek
• Varlığın var olma türlerini öğrenecek
• Platon, Farabi, Berkeley ve Hegel’in varlık anlayışlarını öğrenecek.
ÜNİTE
7
VARLIK FELSEFESİ
FELSEFEYE GİRİŞ
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
GİRİŞ
Varlık felsefesi, genel bir tanımla, varlığı kendisine konu yapan felsefeye
verilen isimdir. Bu tanımı biraz daha açarsak, varlık felsefesi, varlığın ne olduğunu,
anlamını, doğasını, yapısını, ilkelerini ve türlerini inceleyen bir felsefe disiplinidir.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi, varlıkla ilgili olabilecek her tür konu ve soruyu
kendine problem yapan varlık felsefesi, felsefenin en önemli disiplinlerinden
birisidir.
Varlık felsefesi, felsefenin önemli bir disiplinidir fakat felsefenin tümü de
değildir. Varlığı, yalnızca felsefe incelememektedir; bilim de varlığı incelemektedir.
Ancak varlık felsefesi, bir felsefe olduğu için bilimden farklıdır. İncelediği varlıktan
başlayarak bilgi elde etme yöntemleri, kaynakları ve daha birçok bakımdan
bilimden farklıdır. Varlık felsefesi, bir tür varlık bilimi değildir.
Bilime göre, varlık dış nesnel gerçeklikte var olan her tür olgusal ve aktüel
şeydir. Bilim, varlığa realist bir açıyla yaklaşır. Realizme göre, insan
zihninden bağımsız olarak bir varlık alanı vardır. Bilim bu görüşü aynen
kabul ederek, varlığın, dış dünyada nesnel ve aktüel olarak var olduğunu
kabul eder. O hâlde, bilim için varlık vardır ve onun yokluğu kesinlikle
düşünülemez.
Bilim, var olan bu varlığı genel olarak değil, onu parçalayarak veya
bölümler hâlinde araştırır. Örneğin, biyoloji, yalnızca canlı varlıkları
incelerken, jeoloji cansız varlıkların oluşturduğu yer küreyi inceler. Her
bilim, kendi araştırma alanı içine giren varlığın bir bölümünü kendi
amaçları doğrultusunda inceler.
Matematik ve mantık gibi biçimsel bilimlerin dışında kalan diğer tüm
içeriksel ve olgusal (doğa) bilimler, varlığı somut bir şekilde ele alıp
incelerler. Doğa bilimlerine göre varlık, somut olarak madde cinsinden var-
dır. Böyle bir varlık, en, boy ve derinlikten oluşan ölçülebilir boyutlara sa-
hiptir. Varlık, madde cinsinden ve ölçülebilir boyutlara sahip olduğu için,
gözlenebilir, denenebilir ve açıklanabilir.
Bilimler varlığı, akıl yoluyla ele alıp, açıklarlar. Bilim insanı için, varlık akıl
yoluyla bilinebilen ve ölçülebilen maddelerdir.
Bilimlere göre varlık, ancak bilimsel yöntem denilen deney ve gözlem
yoluyla bilinebilir. Deney ve gözlemin temeli ise tümevarımsal akıl
yürütmelerdir.
Buna karşılık, felsefenin varlık konusunda bilim kadar net bir cevabı yoktur.
Her şeyden önce varlığın var olmadığını savunan görüşlerin yanı sıra "Varlık
vardır." diyenler de kendi içlerinde çok çeşitli varlık kuramlarına sa-
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
hiplerdir. Bilimden farklı olarak, felsefe varlığı bir bütün olarak ele alır.
Varlığı varlık yapan genel ilkeleri bulmaya çalışır. Tek tek varlıkların
nedenleri yerine, varlığın genel nedenlerini akıl yoluyla kavramaya çalışır.
Varlık felsefesi, felsefenin diğer disiplinleri gibi bir disiplindir. Varlık felsefesi
ilk defa Eski Yunan’da Doğa felsefecilerinin varlığın ilk maddesi veya ana maddesi
(arkhe) sorusuyla ortaya çıkmıştır. Thales’le başlayan varlığın nedenini araştıran
felsefe, Aristoteles’te gerçek kimliğine ulaşarak varlık felsefesi olarak, felsefenin bir
disiplini olmuştur.
Hem felsefenin hem de bilimin varlığı ele alıp incelediği yukarıda belirtilmişti.
Bilimin varlığı felsefeden farklı ele aldığını açıkladıktan sonra, şimdi de felsefe
açısından varlığı ayrıntılı olarak inceleyebiliriz. Daha önce felsefenin varlığı şu
açılardan ele aldığı belirtilmişti:
Felsefe, varlığı genel ve eleştirel bir tavırla ele alır ve sorgular.
Felsefe varlığın var olduğuna karar verirse ne cinsten var olduğunu araştırır.
VARLIK FELSEFESİNİN TERİM VE KAVRAMLARI
Varlık felsefesi iki terimden oluşmaktadır: Varlık ve felsefe. İkinci bölümde
felsefenin ne olduğuna dair bazı açıklamalar yapılmıştı. “Varlık” terimini
tanımlarsak varlık felsefesi daha da açık bir anlama sahip olacaktır.
Varlık
Felsefenin en önemli problemlerinden biri olan varlık nedir? sorusu tek ve
yalın biçimde hemencecik cevaplanacak bir kavram ya da soru değildir. Çünkü
felsefe tarihi içinde varlık hakkında çok şey söylenmesine rağmen son söz veya asıl
cevap henüz söylenmemiştir. Belki de bu durum felsefenin özü gereğidir. Varlığı
felsefe incelediği gibi bilim de ele alıp incelemektedir. Bilimin varlık anlayışını
vermek ve açıklamak felsefeninkinden daha kolaydır. Bu nedenle önce bilime göre
“Varlık nedir?” sorusunu açıklayalım.
Bilime göre varlık, dış nesnel gerçeklikte var olan her tür olgusal ve edimsel
şeydir. Bilim, varlığa realist bir açıyla yaklaşır. Realizme göre, insan zihninden
bağımsız olarak bir varlık alanı vardır. Bilim bu görüşü aynen kabul ederek varlığın,
dış dünyada nesnel ve edimsel olarak var olduğunu kabul eder. O hâlde, bilim için,
varlık vardır ve onun yokluğu kesinlikle düşünülmez. Bilim,var olan bu varlığı genel
olarak değil, onu parçalayarak veya bölümler hâlinde araştırır. Örneğin, biyoloji
bilimi, yalnızca canlı varlıkları inceler. Her bilim, kendi araştırma alanı içine giren
varlığın bir bölümünü kendi amaçları doğrultusunda inceler. İncelenen varlık akıl
yoluyla tanımlanır ve bilinir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Buna karşılık, felsefenin varlık konusunda bilim kadar net bir cevabı yoktur.
Her şeyden önce varlığın var olmadığını savunan görüşlerin yanı sıra “Varlık vardır.”
diyenler de kendi içlerinde çok çeşitli varlık kuramlarına sahiplerdir. Bilimden farklı
olarak, felsefe varlığı bir bütün olarak ele alır. Varlığı varlık yapan genel ilkeleri
bulmaya çalışır. Tek tek varlıkların nedenleri yerine, varlığın genel nedenlerini akıl
yoluyla kavramaya çalışır. Genel bir sınıflama ile varlık kavramı üç farklı anlamda
açıklanabilir:
1- Varlık, yalnızca düşüncede var olan değil aynı zamanda gerçek dünyada
da var olandır. Felsefeciler varlığı ele alırken, böyle bir varlığın gerçekten
var olup olmadığını da analiz ederler. Örneğin, Uludağ, Ağrı Dağı,
Erzurum, Van Gölü gibi yerlerin gerçekten var olduğunu herkes kabul
ederken; Kaf Dağı’nın, Ankakuşu’nun veya Boynuzlu Atı’n yalnızca
düşüncede ve masallarda olduğunu da bilirler. Düşüncede var olmak,
zorunlu olarak dış dünyada var olmayı içermemektedir. Düşüncede var
olan nesneler, gerçek dünyada fiili olarak var veya yok olabilirler. Buna
karşılık, dış nesnel dünyadaki her varlık aynı zamanda edimsel (fiili)
olarak da vardır.
2- Felsefeciler varlığı farklı bir yaklaşımla ikiye ayırarak incelerler: İdeal
varlık ve gerçek varlık. Gerçek varlık, zaman ve mekân içinde yer alan dış
nesnel gerçekliktir. İdeal varlıklar, zaman içinde yer almayan ve dış
nesnel gerçekler gibi somut olmayan, fakat ideal olarak var olduğu kabul
edilen varlıklardır. Örneğin, matematiğin tüm sayıları ve öğeleri, dış
nesnel gerçekler gibi somut bir biçimde var değildir fakat onlar da vardır.
Varlıkları idealdir. Bu konu Platon’un varlık anlayışında daha geniş bir
biçimde ele alınacaktır.
3- Aristoteles geleneğine bağlı olarak yapılan varlık tanımına göre, varlıklar
“şu” veya “bu” diye gösterebileceğimiz tekil tözlerdir. Aristoteles’e göre,
“töz, var olmak için kendisinden başka bir şeye ihtiyaç duymayan
varlıktır”. Böyle bir varlığa, başka şeylerin nitelikleri ve özellikleri
yüklenebilir fakat kendisi başka varlığa nitelik olarak yüklenemez. Başka
bir söylemle, töz, kendilerine bazı niteliklerin yüklenebileceği, başka bir
şeyle belirli bir ilişkide bulunabilen, şu ya da bu durumda olabilen fakat
kendisi bir nitelik, bir ilişki, bir durum olamayan her şeydir. Bu anlamıyla
töz, somut nesnel dünyada şu diye gösterebileceğimiz her şeydir. “Şu
sandalye”, “şu masa”, “şu kalem” ve benzerleri gibi. Siyahlık ancak bir
tözün niteliği ise vardır. “Şu masa” denilen nesne siyah niteliğini
kendisine yüklem olarak aldığı sürece siyah, bir renk olarak vardır.
Siyahlık “şu masa”ya veya başka bir töze yüklem olmadığı sürece kendi
başına yoktur. Buna karşılık, “şu masa” siyahlığa sahip olmadan da var
olabilir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Varlık kavramının üç farklı tanımını felsefî açıdan yaptıktan sonra, felsefenin
genel olarak varlığı akıl yoluyla kavramaya çalıştığını bir kere daha belirtmek
gerekir. Akıl yoluyla kavranan varlık, fiili olarak var olan nesne olduğu gibi, idea
veya ruh da olabilir. Her ne olursa olsun, felsefe varlığı varlık olarak genel biçimde
inceler.
Ontoloji
Ontoloji sözcüğü Yananca on kelimesinin karşılığı olan “olmak” fiiline eş
değer olan einai fiilinden gelmektedir. On, varlık demektir. To on ise var olan
demektir. İngilizce’de karşılığı mastar hâliyle to be ve ondan türetilmiş being’tir.
Ontoloji terimi etimolojik olarak var olanın veya varlığın bilimi demektir. Bu
anlamıyla ontoloji, her şey için geçerli olan en genel bilimdir. Aristoteles’in
tanımına uygun olarak ontoloji, ilk felsefedir; yani her şeyin genel ilkesini araştıran
felsefedir. Bu anlamıyla ontoloji, metafiziğe özdeş olmaktadır.
Metafizik
Aristoteles, felsefe ve bilimi birbirleriyle özdeş anlamda kullanmaktaydı. O
zamanlar bilim ve felsefe aynı şeyler olarak, var olan her şeyi araştıran bilgiydi.
Bugün bilimlerin yaptığı gibi, Aristoteles, farklı durumları farklı felsefelerde incele-
mekteydi. Çeşitli felsefelerin arasında bir felsefeyi tüm felsefelere göre daha temel
gören Aristoteles, bu felsefeye İlk Felsefe adını vermiştir. İlk Felsefe, varlığın
ilkelerini inceleyen felsefedir. Bugün biz bu felsefeye varlık felsefesi adını
vermekteyiz. İlk felsefenin dışında kalan tüm felsefeler doğayı incelediği için onlara
fizik veya doğa felsefesi denilmektedir. Aristoteles’in ölümünden sonra öğrencileri
Aristoteles’in eserlerini toplamak istediler. İşte bu toplama sırasında metafizik
kavramı anlamını rastlantısal olarak almıştır. Aristoteles’in kitapları iki sınıfta
toplanmıştır. Aristoteles’in doğa bilimleriyle ilgili yazdıkları tüm kitapları Fizik
(physika) başlığı altında toplanırken, Varlığın ilk ilkelerini inceleyen İlk Felsefeyi
içeren kitapları Metafizik (ta meta ta physika) başlığı altında toplanmıştır. “Meta”
sözcüğü bir şeyin “ötesi”, “üstü” ve “dışı” anlamına gelir. Bu durumda, “metafizik”
sözcüğünün anlamı, fiziğin ötesinde kalan varlık alanı ve bu alanı inceleyen bilgi
dalıdır.
İlk felsefe olarak metafizik, varlığın nedenlerini ve ilkelerini araştıran
felsefedir. Metafiziğin içinde varlığın meydana gelişini dört neden ilkesi ve
hylemorpik kuramla (madde ve form) açıklayan Aristoteles, varlığın değişimlerini
de potansiyel varlığın aktüel varlığa (kuvve halinden fiile geçiş) geçişi olarak
açıklamıştır. Değişmenin amaçlı olup olmadığını inceleyerek, varlıkların ilk
nedeninin olup olmadığını araştırmıştır.
Aristoteles’in ilk felsefesinde yani metafiziğinde incelediği bir konu da,
doğanın ötesinde ve üstünde tüm varlıkların ve hareketlerinin ilk kaynağı olan bir
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
varlık, ilk hareket ettirici yani Tanrı’dır. Aristoteles için Tanrı, metafiziğin bir
konusudur. Tanrı’nın duyular ve doğaüstü bir Varlık olması nedeniyle zamanla
metafizik, doğaüstü veya duyuların ötesindeki varlıkların bilimi anlamına da
gelmiştir. Yine Aristoteles ilk felsefesinde (metafiziğinde), ruh, ölümsüzlük, evrenin
başı ve sonu gibi konuları da ele almaktadır.
Kısaca Aristoteles’te varlık felsefesi, ontoloji, metafizik ve teoloji iç içe
geçmiş bir bütünlük içeren İlk felsefenin konularıdır.
Çağımızda metafizik daha farklı anlamda tanımlanmaktadır. Analitik
felsefeye göre, anlamsız ve doğrulanmamış önermelerin oluşturduğu felsefe
metafiziktir. Bilimsel olarak doğrulanamayan klasik felsefenin tüm önermeleri,
metafiziğin önermeleridir. Analitik felsefe, kendisini bilimin önermelerini inceleyen
bir araştırma olarak tanımlarken, bu tanımın dışında kalan her şeyin metafizik
olduğunu ileri sürer. Bu durumda varlık felsefesi, ahlâk felsefesi, sanat felsefesi ve
diğer felsefi disiplinlerin hepsi metafizik olurlar.
PROBLEMLERİ AÇISINDAN VARLIK FELSEFESİ
Metafiziğin problemleri
Biraz önce metafiziğin tanımını verirken, ontoloji, teoloji ve ilk felsefeyle
olan özdeşliğinden, başkalarına göre konu benzerliğinden bahsettik. Metafiziğin
geleneksel ve günümüz anlamlarını ortaya koyduk. Görülüyor ki metafizik o kadar
kolay tanımlanacak veya belirlenecek bir konu da değildir. Zira metafizik çok geniş
bir varlık alanında felsefe yapmaktadır. Aristoteles ilk felsefenin aynı zamanda
metafizik, ontoloji ve teoloji olduğunu söylemekteydi. Aristoteles haklı mıydı?
Acaba Aristoteles’ten önceki ve sonraki durum, bu kadar rahat bir biçimde
açıklanabilir mi? Aristoteles öncesi ve sonrası metafizik nasıl anlaşıldı veya
metafiziğin problemleri neydi?
Aristoteles Öncesi Metafiziğin Problemleri
Metafizik veya varlık felsefesi, İlkçağ doğa felsefecileriyle başlamaktadır.
Doğa felsefecilerinin problemi, “Değişen ve hareket içinde olan nesnelerin
temelinde acaba tek bir varlık olabilir mi?” sorusudur. İlk doğa felsefecilerini bu
soruya götüren neden, etrafındaki maddî varlıkların değişim ve oluş içinde
olmalarıydı. Değişen ve oluş içindeki varlıklar aynı zamanda çokluğun karışımı
olarak vardılar. Değişimin ve çokluğun arkasında öyle bir ana madde olmalı ki, tüm
diğer varlıkların nedeni olsun. Bu soru çerçevesinde doğa felsefecilerinin ilk
öncüleri ana maddeyi maddî ve somut bir varlık olarak düşünmüşler. Su, hava,
ateş, toprak gibi ana maddeler öne sürmüşlerdir. Daha sonraki doğa felsefecileri,
maddî ve somut ana madde yerine, soyut ve akılsal ana madde ile tüm varlıkları
açıklamaya çalışmışlardır.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Metafiziğin problemi olan varlığın değişimi ve ana maddesi problemi
Herakleitos ve Parmenides’in felsefelerinde gerçek formülüne ulaşmıştır.
Herakleitos, varlığı oluş veya akış içinde kabul edip, her şeyin değiştiğini öne
sürmüştür. Buna karşılık, Parmenides’e göre, var olan vardır; var olmayan yoktur.
Var olan tek, Bir ve sabittir. Varlık değişmez Bir’dir. Bu karşıt görüşlerin içinde
Platon, varlığı iki farklı alana taşıyarak değişim problemini aşmaya çalışmıştır.
Değişen ve çokluk içindeki varlığı fenomenler dünyasına yerleştirirken, değişmeyen
ve Birlik olanları idealar dünyasına yerleştirmiştir. Asıl varlığın idealar dünyasındaki
idealar olduğunu ileri süren Platon, fenomenler dünyasındaki varlıkların, ideaların
birer kopyası olduğunu ileri sürer.
Aristoteles’te Metafiziğin Problemleri
Aristoteles varlığın değişimi veya durağanlığı problemini, bir şeyin potansiyel
bir durum veya özellikten aktüel duruma veya özelliğe geçmesiyle açıklar. Örneğin;
bir çocuğun ilerde büyük bir futbolcu olabileceğini veya Devlet başkanı olabilece-
ğini söylediğimizde, Aristoteles’e göre, şu anda çocukta edimsel (fiili) olarak var
olmayan fakat potansiyel olarak var olan bir şeylerden bahsediyoruzdur. Çocuk,
doğduğunda konuşamaz ve yürüyemez fakat çocukta konuşma ve yürüme
potansiyeli vardır. Zamanı gelip, olgunlaşınca hem konuşacak hem de yürüyecektir.
Bu potansiyel olarak var olan bir veya birden fazla özelliğin, aktüel hale yani
edimsel hale geçmesinden başka bir şey değildir. Burada bir problem vardır. Bir
şeyin potansiyel hâlden aktüel hale geçmesi kendi başına olamaz ancak aktif veya
etkin olan sayesinde olur.
Bu sorun, varlığın nasıl var olduğuyla da ilgilidir. Aristoteles, bir şeyin var
olabilmesi için dört neden ilkesinin gerçekleşmesinin gerektiğini söyler: Maddî
neden, formel neden, etkin neden ve final (gaye) neden. Örneğin; bir masanın var
olması için bu dört nedenin bir araya gelmesi gerekir. Önce masa için bir belirsiz
madde olması ve masayı belirli yapan form yani masa şeklinin olması gerekir. Fakat
bunlar kendi başlarına masayı oluşturamazlar Masanın oluşması için etkin neden
yani fail neden olan marangozun bu iki şeyi (madde ve formu) alıp, bir gaye için bir
araya getirmesi gerekir. Böylece dört neden gerçekleştiğinde varlık var olur.
Üretilen ve yaratılan varlıklar için dört neden ilkesi temel prensip iken, doğal
varlıklar için iki ilke yeterlidir. Form ve madde, insanın var olması için yeterlidir.
Fakat problem burada bitmez. Acaba hangi neden, form mu yoksa madde mi insan
için temeldir? Ölümden sonra form nedeni yani ruh yaşar mı? Madde ölümlüyken,
ruh nasıl ölümsüz olabilir? Potansiyelden aktüele geçmek için bir etkin güç
gerekliyse, evreni hareket ettirici bir etkin güç var mıdır? Bu gücü de etkileyen
başka bir etkin güç var mıdır? Yoksa o saf etkin midir? Saf etkin aynı zamanda İlk
Neden midir? Tüm bunlar ve daha birçokları Aristoteles’in metafiziğe kattığı
problemlerdir. Aristoteles, bu sorulara kendi felsefi sistemi doğrultusunda cevap
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
vermiş olmasına rağmen, felsefe tarihi boyunca bu sorular her zaman sorulmuş ve
de tekrar tekrar cevap aranmıştır. Böylece problemler günümüze kadar farklı soru
ve cevaplarla süregelmiştir.
Aristoteles Sonrası Metafiziğin Problemleri
Aristoteles, ilk felsefeyle varlığı varlık olarak, varlığı töz olarak ve varlığı İlk
Neden (Tanrı) olarak araştırdı. Fakat bu araştırmalar kendisinden sonra da değişik
boyutlarla devam etti. Kendisinden sonra metafizik, ontoloji temelli İlk varlık
araştırmasına dönüştü. Modern felsefe ile birlikte metafizik epistemoloji temelli bir
araştırma olmuştur.
Ontolojik Metafiziğin Problemleri
Doğa felsefesiyle başlayan ontoloji temelli metafizik Aristoteles sonrası tüm
Orta Çağ boyunca devam etti. Orta Çağ felsefecileri, varlığı varlık olarak
incelemekten çok, varlığı İlk varlık olan Tanrı’nın varlığında ele alıp incelediler. Orta
Çağ’ın metafiziği İlk Varlığın ne türden bir varlık olduğunu, özelliklerini, yapısını,
sıfatlarını vb. niteliklerini açıklayarak, yaratandan yaratılmış varlığı yani evreni
anlamaya çalıştı.
Varlığı, ens perfectissimim (Yaratan, mükemmel varlık) ve ens creatum
(yaratılmış ve mükemmel olmayan varlıklar) diye ikiye ayırarak, asıl varlık olan
Tanrı’yı açıklamaya çalışmışlardır. İnancı bilgiyle destekleyen bir bilgi metafiziğiyle,
Tanrı’nın varlığı hakkında ontolojik ve epistemolojik kanıtlar vermişlerdir. Ortaçağ
metafiziğinin problemleri, Tanrı’nın ontolojik olarak var olduğunu ve ruhun
ölümsüzlüğünü kanıtlama konularıdır. Tanrı vardır ve bu ontolojik olarak bir
hakikattir. O hâlde, metafiziğin asıl konusu, ontoloji temelli bir teolojidir.
Epistemolojik Metafiziğin Problemleri
Modern Çağla birlikte, ontolojik temelli metafizik yerini, bilgi temelli bir
metafiziğe ve ontolojiye bırakmıştır. Bunun temel sebebi varlığa giden yolun kesin
bilgiden geçmesidir. Descartes, kesin olarak bilmediği hiçbir şeye ne var ne de bili-
yorum demektedir. O hâlde, varlığın varlığından önce onun kesin olarak bilinmesi,
farkına varılması veya sezilmesi gerekir. Böyle bir ontoloji veya varlık felsefesine
epistemoloji temelli metafizik denilmektedir. Çünkü varlığın var olduğundan söz
edilebilmesi için öncelikle onun kesin olarak bilinmesi gerekmektedir.
Descartes, Tanrı’nın varlığından ve dış dünyanın varlığından önce,
düşüncenin (cogito’nun) varlığını göstermek ister. Çünkü en kesin ve apaçık bilgi
ancak cogito’nun bilgisidir. Descartes’ın açtığı bu yolda hemen hemen tüm modern
felsefeciler giderek, varlığı bilgiyle temellendirmişlerdir. Epistemolojik metafiziğin
en önemli problemi, cogito’nun varlığını kesin olarak kabul ettikten sonra, dış
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
dünyanın var olduğunu kanıtlamak için ya Tanrı’nın varlığını göstermek ya da dış
dünyanın varlığını bilimsel bir inançla kabul etmek olmuştur. Diğer bir problem,
cogito’nun apaçık olmasını sağlayan şey nedir? Apaçıklığı apaçık yapan kriter
nedir? Ruh ve maddeden oluşan düalist (ikici) insan anlayışı yine bu metafiziğin
açıklanamayan temel problemlerinden bir başkasıdır.
Modern felsefenin, temelci epistemolojisi varlığın da temeli oldu. Varlık,
öznenin bilgisine indirgendi veya öznenin bilgisinin değişik versiyonları oldu.
Örneğin; Kant, varlığı “numen” ve “fenomen” diye ikiye ayırarak, özneye verilen
varlığın yalnızca fenomen türünden varlıklar olduğunu söyledi. 19. yy’la birlikte
varlık maddeye ve madde de bilimin konusu kapsamına girdi. Böylece bilgi ve bilim
metafiziğiyle varlık temellenmeye veya açıklanmaya çalışıldı.
Varlık Felsefesinin Problemleri
Varlık felsefesi, varlığın ne olduğunu, genel olarak var olmanın ne anlama
geldiğini, gerçekten var olanın yapısı ve türünün ne olduğunu sorar ve inceler. Bu
sorulara basitçe cevap vermek kolay değildir. Bunlar yüz yıllarca sorulmuş ve
cevaplanmaya çalışılmış sorulardır. Filozofların varlık hakkındaki sorgulaması ve
araştırması, tek tek bireysel varlıklar üzerinde olmadığı, varlık felsefesinin tanımına
bakarak söylenebilir. Tek tek varlık yerine, varlığı genel olarak ele aldıkları açıktır.
Peki, öncelikle böyle bir Varlık var mıdır? Varsa bu genel bir varlık mıdır? Genel
varlığın temel ilkeleri nedir? Varlığı, varlık yapan ana madde nedir? Nasıl bir
değişim ve hareketle nesneler ortaya çıkmaktadır? Varlık, birlik midir? Çokluk
mudur? Varlık hareketli mi? Yoksa sabit midir? Varlık maddesel midir? Yoksa ruhsal
mıdır? Ya da ikisinin birlikteliği midir? Varlık bunlardan başka bir şey midir?
Varlığın var olma problemi
Varlık felsefesinin bu sorularını cevaplamak için, önce “Varlık var mıdır?
Yoksa varlık diye bir şey yok mudur?” sorularını cevaplandırmak gerekir. Çünkü bu
sorulara verilecek cevaba göre, diğer sorulara açıklık getirilebilir.
Varlık felsefesi, var olanı var olan olarak genel ilkeleriyle araştırmasına
rağmen, bazı varlık felsefecileri, “Var olan bir şey var mıdır ki biz onun nedenlerini
ve ilkelerini inceleyebilelim?”, diye düşünürler. Belki de haksız değildirler. Çünkü
felsefe tarihi içinde böyle düşünen felsefeciler çıkmıştır. Varlığın var olmadığını
iddia eden felsefecilere nihilist felsefeciler denir. Varlığın zihnimizden bağımsız
olarak var olduğunu savunan felsefecilere de realist felsefeciler denir. Varlığın
zihnimizin ideaları veya kavramları olarak ya da varlığın idea cinsinden bir şey
olarak var olduğunu savunanlara ise idealist felsefeciler denir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Nihilizm
Hiç anlamına gelen Latince nihil kelimesinden türeyen nihilizm, varlığın var
olmadığını, varsa da bilinemeyeceğini, bilinse de anlatılamayacağını iddia eder. Bu
nedenle nihilizm, ontolojiyi reddettiği gibi epistemolojiyi de reddeder. Hatta daha
ileri giderek hiçbir değerin olmadığını söyleyerek ahlâkta da nihilizmi savunur.
Nihilizmin bu üç iddiasını en iyi biçimde İlkçağ felsefecilerinden Gorgias
temsil eder. Bir sofist olan Gorgias’a göre;
1- Hiçbir şey var olamaz. Başka bir deyişle varlık diye bir şey yoktur. Çünkü
herkesin üzerinde anlaşacağı veya uzlaşacağı var dediğimiz bir şey
yoktur. Bu nedenle varlık ve yokluk aynı şeydir. Varlık, yokluktur, yokluk
da var değildir. O hâlde, var olan varlık yoktur. Ontolojik olarak varlığı
kabul etmeyen Gorgias bir adım daha ileri giderek epistemolojik nihilizmi
de savunur.
2- Bir şeyin var olduğunu kabul etsek bile, onu hiçbir şekilde bilemeyiz. Var
olan ve bizim bu var olanın bilgisinden söz edebileceğimiz bir varlık ve
bilgisi yoktur. Çünkü var olanın bilgisinin doğru olması gerekir fakat
doğru bilgi yoktur. O hâlde, doğru yoksa bilgi de yoktur.
3- Bir şey var olsa ve bilinse bile, bir başkasına anlatılamaz veya
öğretilemez. Çünkü varlık var değildir ve var olmayanın bilgisi de yoktur.
O hâlde olmayanın ne kendisi ve ne de bilgisi düşünülemez, anlatılamaz
ve öğretilemez.
Gorgias, varlığı, bilgiyi ve anlatmayı yok sayması nedeniyle nihilizmi savunur.
Böylece, varlık felsefesinin ilk sorusu olan “Gerçekten bir şey var mıdır?” sorusu
Gorgias ve aşırı şüpheciler tarafından reddedilmiştir.
Çin felsefesinde Konfüçyüsçülüğü izleyen ve varlığın olmadığını ileri süren
Taoizm M.Ö. 6. yüzyılda Lao-Tse tarafından öne sürülmüş bir varlık felsefesidir.
Taoizme göre, dış nesnel dünyada gerçekten bir varlık veya nesne yoktur. Çünkü
dış nesnel dünyada her şey çelişkiler ve karşıtlıklar içindedir. Dış nesnel dünyada
gördüğümüz ya da vardır dediğimiz her şey gerçekte var olmayan görünüşlerdir.
Bundan dolayı gözlediğimiz tüm nesneler, aldatıcı bir dünyanın var olmayan
şeyleridir.
Taoizme göre, dış nesnel dünyada hiçbir şey yoksa da, aslında var olan bir
şey vardır. O da “sonsuz öz” olan Tao’dur. Tao, tüm çelişkilere ve karşıtlara rağmen
tek olan gerçek varlıktır. Buna karşın, dış nesnel dünyadaki olaylar, nesneler ve
varlıklar, görünüşlerden ve aldanmalardan başka bir şey değildir. Çünkü onlar,
göreceli görünüşlerdir. Bu nedenle, bu dünya, aldatıcı varlıktan başka bir şey
değildir. Asıl gerçeklik tek varlık olan Tao’dur.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Tao, “Doğru olan Yol”dur ve evrenin düzenidir. Lao-Tse, Tao’yu evreni
yöneten ruh ve düzen olarak tanımlar. Var olan Tao’dur. Tao, ezelî-ebedî olarak her
şeyin başlangıcıdır ve uyulması, takip edilmesi gereken yoldur.
İnsan, Tao’ya yönelmeli ve ona aykırı hareket etmemelidir. Çünkü bu dünya
gerçekten var olan varlık değildir. O hâlde gerçekten var olana yönelmeli ve onun
yolunda ilerlemelidir. İnsanın kendisini tanıması, Tao’yu tanımakla olanaklıdır. Ken-
dini tanıyan insan, kendisinin Tao olduğunu anlar ve doğru olan yolun ve
gerçekliğin kendisi yani Tao olduğunu kavrar. İnsan vecd (esirme) yoluyla Tao’yu
sezer. Çünkü Tao, deneye ve gözleme açık değildir. O, her şeyin birliği ve düzeni
olarak, düşünce veya akıl yoluyla bilinemez. Tao’yla sezgi ve vecd yoluyla birleşen
insan, aldatıcı ve ölümlü dünyadan uzaklaşarak, gerçek varlık olan Tao’nun birliğine
ulaşarak, ölümsüzlüğe ulaşır.
Realizm
Gerçekten varlık vardır ve bu varlıklar insan zihninden bağımsız olarak vardır,
diyen görüşe realizm denir. Realizm, ontolojik gerçekliğin var olduğunu ve bunun
bilinebileceğini savunur. Realizme göre, bilen özneden bağımsız olan varlıklar
tümel bir biçimde vardırlar. Örneğin; Platon’a göre, gerçek varlıklar idealardır ve
insan ruhundan bağımsız olarak idealar dünyası denilen bir yerde tümel varlıklar
olarak vardır. Aristoteles ise tümellerin Platon’un dediği gibi, idealar dünyasında
değil, nesnel dünyada tikel veya tekillerin içinde onlarla birlikte olduğunu
söylemektedir. Her iki filozof da realisttir. Ancak her iki filozof, realitenin yeri ve
yapısı konusunda birbirinden farklıdırlar. O hâlde, varlık nasıl vardır?
Felsefe tarihinde iki türlü realizm anlayışı vardır: Ontolojik realizm ve
epistemolojik realizm.
1- Ontolojik realizm: Tümellerin ve kavramların, ontolojik gerçeklik olarak var olduğunu savunan görüşe ontolojik realizm denir. Bu realizme göre, insan zihninden bağımsız olan varlıklar tümel bir biçimde vardırlar. Örneğin, Platon'a göre, gerçek varlıklar idealardır ve insan ruhundan bağımsız olarak idealar dünyası denilen bir yerde tümel varlıklar olarak vardır. Aristoteles ise tümellerin Platon'un dediği gibi, idealar dünyasında değil, nesnel dünyada tikel veya tekillerin içinde onlarla birlikte olduğunu söylemektedir.
2- Orta Çağ felsefesinde ontolojik realizm anlayışı kendisini Tümeller Kavgasında açığa çıkarmıştır. “Tümellerin varlığı nasıldır ve nerededir?” sorusu üzerine çıkan bu tartışma üç yaklaşımın gelişmesine yol açmıştır.
Katı realizm, “Zihnimizin ve düşüncemizin dışında gerçekten
tümel varlıklar vardır.” iddiasını öne sürmektedir. En önemli
temsilcisi Platon'dur. Örneğin; Platon'a göre, bu dünyada
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
“iyilik” diye nitelendirdiğimiz hiç bir şey yoktur; çünkü iyi diye
gösterebileceğimiz her şey değişim ve bozuluşun içinde yok
olmaktadır. Fakat “iyilik”in kendisi hiçbir zaman yok olmayan
bir “İdea” olarak bizim zihnimizin dışında gerçekten vardır.
Konseptüalizm (kavramcılık), tümellerin zihinden bağımsız
olarak değil de tekil ve tikel varlıklarla birlikte, onların içinde
var olduğunu ileri sürer. En önemli temsilcisi Aristoteles'tir.
Ona göre, tümel varlıklar, tekil varlıklardan soyutladığımız
kavramlardır. Bu kavramlar, tekil varlıklar olduğu sürece
vardırlar.
Nominalizm (adcılık), tümel varlıklar hiçbir biçimde var
değillerdir, onlar ağızdan çıkan bir ses veya addırlar. Nomi-
nalizme göre, tümeller ne tikel varlıklarda ne de zihinden ba-
ğımsız bir yerde vardırlar. Onlar birer ses veya addırlar.
Epistemolojik realizm
Epistemolojik realizm için bilginin dayandığı temel, özneden (süjeden)
bağımsız olan gerçekliktir. Buna göre bilme olayı, bu kendi başına var olan
gerçekliğe göre ikincildir. Epistemolojik realizm, idealizmin karşıtı olarak, varlığın
insan zihninden bağımsız olarak varolduğunu ama onun bilinmesinin insanın bilme
etkinliğine bağlı olarak meydana geldiğini ileri sürer.
Realizmin her çeşidi, katı idealizmin karşıtı olarak insandan bağımsız bir
varlığın olduğunu ileri sürerken, idealizm gerçekten var olan varlığın insanın
zihninde var olduğunu öne sürer.
Katı İdealizm
Katı idealizm de realizm gibi, varlığın gerçekten var olduğunu fakat insan
zihninden bağımsız olarak değil de, insan zihninde var olduğunu savunan varlık
felsefesidir. İdea veya kavram olarak varlıklar, insanın zihninde var olurlar. Onun
dışında bağımsız bir varlıkları yoktur. Realizm ve katı idealizm iki karşıt varlık
anlayışıdır. Biri varlığı bizden bağımsız olarak düşünürken, diğeri bizde var olmak
zorunluluğuyla düşünür.
Varlığın Var Olma Türleri
Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu iddia eden realizm ve
yalnızca insan zihnindedir diyen idealizmin farklı farklı türleri vardır. Genel olarak
varlık vardır diyen varlık felsefelerini beş grupta toplayabiliriz:
a) Varlık “tin” (maddi olmayan varlık) olarak vardır.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
b) Varlık “madde” olarak vardır.
c) Varlık hem “madde” hem de “tin” olarak vardır.
d) Varlık “fenomen” olarak vardır.
e) Varlık, “varoluş” olarak vardır.
Varlık “Tin” Olarak Vardır.
Varlık tinsel bir şeydir. Varlığın idea, ruh, düşünce, kavram veya zihinsel
manevî varlık olduğunu savunan tüm varlık felsefecileri aynı zamanda realist veya
idealisttir. Çünkü onlar insan zihninden bağımsız veya bağımlı bir varlığın var
olduğunu fakat bu varlığın somut veya maddî değil de, zihinsel, akılsal, soyut ve
kavramsal olduğunu ileri sürerler. Varlığın tinsel olduğunu savunan bir grup filozof,
varlığı bağımsız olarak kabul ettikleri için realist olmalarına karşın, kendi içlerinde
farklılıklar gösterirler. Platon, Fârâbî, İbn Sîna, ve Hegel’de farklı realizm anlayışları
vardır. Varlığı, zihnimizin bir ürünü olarak görenler ise katı idealizmi temsil ederler.
Örneğin, George Berkeley, varlığın zihnin algıları olduğunu ileri sürmektedir. Fakat
genel olarak, varlığı maddî olmayan tinsel varlık olarak kabul eden tüm bu
filozoflar, varlığın idea cinsinden olduğunu ileri sürmektedirler. İdea ise gözle, elle;
yani beş duyu ile kavranamayan, fakat akılla veya düşünce ile kavranan varlıktır.
PLATON (M.Ö. 428-347)
Platon, varlığı zihnimizin dışında kabul etmekle realist, bu varlığın idea
cinsinden olduğunu iddia etmesi bakımından da idealist varlık filozofudur. Platon’u
idealist varlık anlayışına götüren neden bilginin değişmez bir varlığa ait olduğu
düşüncesidir. Epistemolojik bir metafizikle, doğru ve değişmez bilginin nesnesi
olarak idealar kuramını geliştirmiştir.
Platon, kendisinden önce var olan Herakleitos ve Parmenides’in karşıt
görüşlerini incelediğinde, birinin her şeyi oluş ve hareketle açıkladığını, diğerinin
ise Bir ve durağanlıkla açıkladığını görmüştür. Her iki görüş de bilginin ve varlığın ne
olduğunu tam olarak verememektedir. Eğer her şey akıyorsa, hiçbir şey var
değildir. Bu yüzden var olmayanın bilgisi de yoktur. Sokrates’le başlayan “Bilgi
vardır.” düşüncesini kabul eden Platon’a göre, bilgi varsa onun nesnesi de olmak
zorundadır. Bilgi varsa, bu bilgi doğru, değişmez ve zorunlu olmalıdır. Böyle bir
bilgi, ancak nesnesinin de bu özelliklere sahip olmasıyla mümkündür.
Bu dünyadaki her şey Herakleitos’un dediği gibi değişim ve oluş içindedir. O
hâlde, Platon’un aradığı bilgi nesnesi, bu fenomenler dünyasına ait olamaz.
Fenomenler dünyasındaki nesnelerin değişmeyen örnekleri olması gerekir.
Değişmeyen, doğru ve zorunlu bilgi nesnesi, fenomenlerin nedeni olan idealardır.
İdealar gerçek örnekler olarak asıl varlıktır. İdealar, fenomenler dünyasından farklı
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
olarak, akılla kavranan dünyaya aittir. İdeaların gerçekten var olması, bilgiyi ve
bilimi de olanaklı kılmaktadır.
İdealar, ezelî, ebedî, hareketsiz ve değişmez varlıklardır. İdealar tümel
varlıklardır. Fenomenler ise tikel veya tekil varlıklardır. Örneğin; fenomenler
dünyasında çok sayıda masa varken, idealar dünyasında tek bir masa formu veya
ideası vardır. Platon, fenomenler dünyasından farklı bir yerde, bir tür idealar
dünyası olduğunu ve bu dünyanın da düşünce veya akılla kavranabileceğini
düşünmektedir. İdealar, Tanrı’nın zihninde var olan varlıklar değildir. Platon’a göre,
idealar, fenomenlerden farklı olarak gerçekten var olan nesnel varlıklardır.
Platon’un varlık görüşü, katı idealizmden farklıdır. Katı idealizme göre,
gerçek varlık bizim zihnimizdeki idealar veya kavramlardır. Dikkat edilirse, Platon
böyle bir varlığı tanımlamamaktadır. Platon’un ideaları herhangi bir bireyin
zihninde değildir. Onlar zihinden bağımsız olarak gerçekten bir yerde vardırlar.
Platon, gerçek varlığın idea cinsinden olduğunu kabul etmesi itibariyle idealist,
ideaların insan zihninden bağımsız olarak kendi başlarına var olduğunu kabul
etmesi itibariyle de realisttir. Katı idealizm, varlığın idea cinsinden olduğunu, fakat
nerededir bu idealar diye sorduğumuzda, zihnimizdedir, demektedir. Bu anlamıyla
varlık felsefesini George Berkeley’in öznel idealizminde görebiliriz.
FÂRÂBÎ (870-950)
Fârâbî’ye göre, iki tür varlık vardır:
1- b. Vâcib-ül vücûd (Zorunlu varlık)
2- c. Mümkün-ül vücûd (Münkün Varlık)
Vâcib-ül vücûd olan İlk Varlık, Tanrı’dır. Mümkün-ül vücûd ise varlığını
Tanrı’dan alan, olması zorunlu olmayan Tanrı’nın dışındaki her tür varlıktır. İlk
varlık, tüm varlıkların var olma nedenidir. Metafiziğin temel konusunun teoloji,
ontoloji ve ilkeler olduğunu ileri süren Fârâbî, İlk Varlığı metafiziğinde inceler.
Metafiziğin konusu İlk Varlıktır. Çünkü O, her şeyin ilk sebebidir. İlk sebep, zorunlu
olarak kendine yeten yani nedeni olmayan nedendir. Böyle bir Varlık, ezelî, ebedî,
maddesiz ve şekilsizdir. Kendisinden başkasına ihtiyacı olmadığı için de ortağı ve
karşıtı yoktur.
İlk Varlık, hikmetin, birliğin ve hayatın da sebebidir. Özü itibariyle saf akıl ve
mantıktır. İlk, saf akıl olduğu için kendisini kavraması ve bilmesi için aracı kavram
ve bilgilere gereksinme de duymaz. O, kendisini düşünebilen düşüncedir. Böyle bir
varlık, insan akılının bilgisine de uzaktır. İnsan aklı, düşünme gücü ile formları ve
şekilleri kavrar. Kavranan formlar iki çeşittir. a) Cisimsiz kavranan formlar, b) Cisim
nedeniyle kavranan formlar. Fakat bunların kavranması için bir Fa’âl akıl olması
gerekir. Kavrama için Fa’âl akıl zorunludur. Güneş ışığı gözümüzün görmesini ve
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
varlıkların kendilerini göstermelerini sağladığı gibi, Fa’âl akıl da varlığı ışıklandırır.
Fa’âl akıl önce duyu verilerini, sonra da hayal gücünü ve en sonunda da kavrama
gücünü gerçekleştirir.
Südûr (Taşma) Kuramı: Fârâbî, Vâcib-ül vücûd olan İlk Varlıktan Mümkün-ül
vücûd olan varlığa geçişi südur kuramıyla açıklar. Bu kurama göre, İlk Varlık, on
südur ile Ay-altı âlemi oluşturmaktadır. Her südurun bir akıl olduğunu söyleyen
Fârâbî südur kuramıyla varlığın oluşmasını şu sıra ile açıklar.
1- İlk Varlığın taşmasıyla İlk Akıl oluşur. İlk Akıl, kendi özünü idrak eden
akıldır.
2- Bu idrak edişle birlikte oluşan ikinci akıl, uzak gök feleğini veya küresini
meydana getirir.
3- İkinci aklın İlk Varlığı anlamasıyla üçüncü akıl oluşur.
4- Üçüncü akıl kendi özünü düşünür ve sabit yıldızlar feleği oluşur.
. . . .
10- Ve bu taşma devam ederek 10. südurda Ay feleği oluşarak tüm varlıklar
meydana gelmiş olur. En altta yer vardır. Yer küresinde gelişme tersine doğru olur.
Noksandan mükemmele giden bir düşünme veya varlık kavrayışı vardır. Tersine
gelişme şu şekilde olur:
1- En altta olan yer küresinde madde vardır.
2- Dört unsur maddenin üstündedir: Ateş, toprak, su ve hava.
3- Madenler
4- Bitkiler
5- Hayvanlar
6- İnsanlar
İnsan, aklı ile Fa’âl akıla gitme yoluna girebilir. İnsan aklının amacı Fa’âl aklı
bilmektir. Bu onun mutluluğu ve son amacıdır. İnsanın irade gücü akla yardım
etmede önce gönülsüz olabilir fakat sonradan buna alışır ve akla yardımcı olur.
Bedenin bazı huy ve yetenekleri de Fa’âl aklı bilme işlemlerinde yardımcı olabilir.
Fârâbî, zihnimizin dışında var olan İlk varlığı gerçek ve asıl varlık olarak
görmesinden dolayı realist yani gerçekçidir. İlk Varlık, ezelî, ebedî, maddesiz ve
şekilsizdir. Bu varlığın maddî değil de, saf, cisimsiz ve soyut varlık olması Fârâbî’yi
tinsel varlık felsefecisi yapmaktadır.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
İBN SÎNA (980-1037)
İslâm ve Yunan düşüncesini uzlaştırmak istemiştir. Varlığın ezelî ve öncesiz
olduğunu ileri sürerek, evrenin de öncesiz olduğunu iddia eder. Bu görüş Kur’an’a
ters görünmektedir. Fakat İbn Sîna, İslâm varlık kuramını da reddetmez. Evren,
öncesiz yani ezelidir. Çünkü Allah öncesiz olanda da iradesini kullanmaktadır.
Allah’ın öncesizliği evrenin öncesizliğini getirmektedir. İbn Sîna’nın bu açıklaması
insan ve gölgesi gibidir. Nasıl gölge geldiği kaynağa bağlı ise evren de geldiği kaynak
olan Allah gibi öncesizdir. Ancak everenin öncesizliği, kendinden dolayı değil,
Allah’tan dolayıdır.
Eğer Tanrı evreni yaratmadan önce bir zaman içindeyse, orada hareket
olmalıdır. Hareket ise cisimlerin yer değiştirmesidir. Cisim ise evrenin bir parçasıdır.
Bir şey var olmadan önce üç hâldedir. İbn Sîna’ya göre var olmanın üç türü vardır:
1- Mümkün var olma: Eğer bir şey mümkün yani olanaklı ise o şey var
olmak için mekâna ihtiyaç duyar. Mekânda ancak cisimler var olabilir. Bu
nedenle cisimden önce cisim olması gerekir yani evren öncesizdir.
2- İmkânsız var olma: Eğer bir şey imkânsızsa, var olması çelişkidir.
3- Zorunlu var olma: Eğer evren zorunlu olarak varsa, aynı zamanda
zorunlu olarak da öncesizdir.
İbn Sîna, Fârâbî’nin südur kuramını aynen kabul etmiştir. Varlığın İlk
Varlıktan südur ederek oluştuğunu ileri sürer. İlk varlık, nedensiz neden olarak
öncesiz ve sonrasızdır. Her şey İlk Varlık olan Allah’tan gelmektedir. Bu gelme, bir
zorunluluktur. Zorunluluk, neden-sonuç ilişkisi yasasına göre gerçekleşir. Oluş,
Allah’ın isteğine göre olmaz çünkü zorunlu bir taşma olayı vardır. Allah, evrenin
varlığından öncedir ve evrenin varlığından ayrı olarak vardır. Bu varlık görüşüyle,
İbn-i Sîna, tinsel varlık felsefesini savunmaktadır. Gerçek Varlık, İlk neden olan
Allah’tır ve O da maddî olmayan tinsel cinsden bir varlıktır.
İslâm filozofları genellikle ruh kavramı yerine nefs kavramını kullanırlar. İbn
Sîna, ruh kuramını varlık sırasına göre açıklar:
1- Cansız maddeler. Sadece vardırlar.
2- Bitkiler: Büyüme, beslenme ve üreme güçleri vardır.
3- Hayvanlar: Bitkilerde var olanlardan başka aklın en az olduğu fakat
içgüdüyle hareket etme ve davranışta bulunma özelliğine sahiptirler.
4- İnsanlar: Altındaki varlıkların tüm özeliklerine ilaveten tümeli kavrama,
düşünme, seçme ve idrak etme güçlerine sahiptirler.
Ruh diye bir varlığın olup olmadığı şüphelerine karşın, İbn Sîna ruhun
varlığını kanıtlamıştır. Bir bedeni boşluğa koyarak, tüm duyu organlarından yoksun
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
bırakalım, der. Acaba geriye bir şey kalır mı? İbn Sîna’ya göre, geriye kalan tek şey
o bedenin kendi varlığını düşünmesidir. Bu ise ruhudur. O hâlde, ruh vardır.
(Sanırım bu noktada Descartes’ın cogito’suna Descartes’tan yüzyıllar önce varıyor
ve cogito’nun varlığını kanıtlıyor.)
Beden ile ruh arasında bir kıyaslama yaparak, bedenin çok çalışarak
yorulduğunu fakat ruhun çok çalışmaktan yorulmadığını öne sürmüştür. Bedenin
bir organı olmasa da, insan düşünme etkinliğine devam edebilir. Eli olmayan
birisinin düşünme gücünden bir şey eksilmez diyen İbn Sîna, ruh ve bedenin
birbiriyle eşit tutulamayacağını kabul eder. Yaşlılıkta bedensel güçlerin azaldığını
fakat ruhsal güçlerin artığını ileri sürmüştür.
Ölümü ise ruh cevherinin beden cevherinden ayrılması olarak açıklamıştır.
Bu anlayışla insanı, ruh ve beden ikilisi olarak algılamaktadır. İnsanın 40 yaşından
sonra olgunlaştığını söyler. Çünkü bu yaştan sonra bedensel güçler azalmakta ve
ruhsal güçler artmaktadır. Bedenden önce ruh yoktur. Bedenin yaratılmasıyla Tanrı
ruhu da yaratmıştır. Beden ölümlü iken, ruh ölümsüzdür. Bu nedenle bedenden
ayrılan ruh, ölümsüz olduğu için ahirette sonsuz yaşama kavuşur. İbn-i Sîna, ruh
diye bir tinsel varlığı kabul etmesi nedeniyle idealist, bizden bağımsız bir varlığı
kabul etmekle de realist bir varlık felsefecisidir.
George BERKELEY (1685-1753)
İngiliz deneyciliğini aşırı uçlara taşıyarak öznel idealizmin (sübjektif idealizm)
varlık görüşüne ulaşan Berkeley için, yalnızca ruh ve ruhların kavram ve ideleri
vardır. Onların dışında zihinden bağımsız nesnel dış gerçeklik yani madde yoktur.
Bizim doğrudan ve aracısız olarak algıladığımız her şeyin kendi zihnimizdeki ideler
olduğunu, doğuştan gelen idelerin olmadığını, tüm idelerin algısal deneylerimizden
geldiğini ve her türlü idemizin duyu deneyi kaynaklı olduğunu savunur. Böyle
olunca da, varlık, algılanandır. Var olmak algılanmış olmaktır. Algılanan ise kendi
idelerimizdir. O hâlde varlık, zihnimizin idelerinden başka bir şey değildir.
Ben yani özne, bir tür idealar ve düşünceler toplamıdır. Platon, ideaları insan
zihninden bağımsız olarak düşünürken, Berkeley ideaların insan zihninin içerikleri
olduğunu ileri sürer. İdealar, düşünceler ve tasarımlar, öznenin bilinç içerikleridir.
Var olan ruhlardır. Asıl gerçeklik ruhlardır. Madde diye bir şey yoktur. Var olan
bizim ruhumuzun bilinçli içerikleri olan idelerdir. Berkeley’in bu öznel idealizmi
devam ettirilirse solipsizme gidebilir. Fakat Berkeley, solipsizme (tek benciliğe) git-
mez. Tüm ruhların varlığını tek bir ruha bağlar. Bu ruh da Tanrı’dır. Böylece öznel
idealizmin kaynağını Tanrı’ya bağlayarak, algılarımızın nedeninin Tanrı olduğunu
söyler. Tanrı algılarımızın nedeni olarak tinseldir. Maddî hiçbir şey algılarımızın
nedeni olamaz. Tinsel varlık, varlığın nedenidir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Georg Wilhelm Friedrich HEGEL (1770-1831)
Varlık, soyut ve gerçekten var olan bir İdedir (Geist’tır). Geist adını verdiği bu
ide, bir tür saf akıl, zihin veya salt kavramdır. Platon’dan farklı olarak, İde veya
Geist, değişebilir, oluş içindedir ve kendini farklılaştırarak geliştirebilir. Değişmez
bir yapı göstermeyen Geist üç aşama ile varlığını açar. Asıl ve gerçek varlık, insan
zihninden bağımsız olarak var olan Mutlak Akıl, İde, Geist ve Düşüncedir.
Geist, her şeyin nedeni olarak sürekli oluş ve değişim içindedir. Bu oluş ve
değişim diyalektik yasa çerçevesinde üçlü adımlarla gerçekleşir: Tez, antitez ve
sentez. Diyalektik, Hegel’e göre, kendisini doğanın ve özellikle de tarihin akışı
içinde gösteren Geist’ın değişmesini ve gelişmesini ifade eden yasadır. Diyalektik
aynı zamanda düşüncenin de yasasıdır. Çünkü Hegel’e göre, düşünce ve varlık
özdeş şeylerdir. Düşünce ve varlık, diyalektik gelişimi süresince hep karşıtları
içinden geçerek ve karşıtlarını uzlaştırarak senteze varırlar.
İdea veya Geist, gelişim sürecinin ilk aşamasında kendine yabancılaşarak
antitezi olan Doğayı oluşturur. Artık o kendinde değildir. Kendinden farklı olarak
tek tek cisimsel varlıklara dönüşmüştür. Varlık, antitez aşamasında tinsellikten,
maddeselliğe geçmiştir. Madde veya doğa veya dünya dediğimiz şey, Hegel’in
farklılaşmış Öznel Geist’tından başka bir şey değildir. Doğa olarak maddî kimliğe
bürünen Geist, kendisinden başka bir varlık olmuştur ve kendi özü ile çelişik bir
durumdadır. Artık o Öznel değil, Nesnel bir yapıdadır. Bu çelişki diyalektik sürecin
üçüncü aşaması olan sentezi verecek olan zorunlu bir olgudur. Sentez, kültür
dünyasının insan aklı tarafından oluşturulmasıyla sona erer. İnsan aklının sanat, din
ve felsefe üretmesiyle oluşan kültür dünyasında çelişki yerini özdeşliğe bırakır.
Doğada nesnel Geist veya Tin olan Varlık, kültür dünyasında kendine döner ve
kendisiyle özdeş olur. Kendini mutlak Geist olarak tanır. Diyalektik gelişimin ilk
aşamasında Geist özneldir. Doğa olarak kendine yabancılaşıp, maddî varlık
olduğunda nesnel olmuştur. Nesnel kimliğinden ancak kültür dünyasını
oluşturmakla kurtulan Geist, insan zihninin ürünleri olan din, sanat ve felsefede
mutlak Geist kimliğine varır.
Hegel’in görüşü bir idealist varlık felsefesidir ve realist bir anlayışla
yapılmıştır. İnsan zihninden bağımsız olarak var olan bir Geist, İdea, Akıl veya
Kavramla varlığı başlattığı için realist, bu varlığı tinsel yani soyut ve maddî olmayan
bir şey olarak kabul etmesinden dolayı idealist (Burada idealizm, Berkeley’in öznel
idealizminden farklı bir anlamda kullanılmıştır), daha doğrusu Mutlak İdealist bir
varlık felsefecisidir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
Öze
t •Varlık felsefesi felsefenin en eski disiplinlerinden bir tanesidir. Varlık felsefesi,
varlığın ne olduğunu, anlamını, doğasını, yapısını, ilkelerini ve türlerini inceleyen felsefe disiplinidir. Varlık felsefesi, bir tür varlık bilimi değildir. Filozoflar, Genel olarak varlık kavramını üç farklı anlamda kullanmaktadırlar. Varlığın yalnızca düşüncede değil aynı zamanda gerçek dünyada da var olduğunu söyleyen görüş realizm (gerçekçilik) olarak isimlendirilir. Gerçek varlık zaman ve mekan içinde yer alan varlıktır. İdeal varlıklar ise herhangi bir mekan içinde bulunmayan ve dış nesnel gerçekliklerinden söz edilemeyen varlıklardır. Varlığın temel ilkelerini ele alıp inceleyen felsefe disiplini metafizik olarak adlandırılmaktadır. Aslında İlkçağ Yunan felsefesi, baskın karakteri itibariyle metafiziktir. Çünkü öncelikli sorun varlık sorunudur.
•Varlık denilen hiçbir şeyin olamayacağını söyleyen anlayış ise nihilizm (hiççilik) olarak nitelendirilmektedir. Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu kabul eden görüşün gerçekçilik olduğunu söylemiştik. Realizm (gerçekçilik) konusunda iki temel görüş vardır: Ontolojik realizm, tümellerin ve kavramların ontolojik gerçeklik olarak var olduklarını kabul eden görüştür. Epistemolojik realizm, bilginin dayandığı temelin özneden bağımsız, kendi başına var olduğunu kabul eden anlayıştır. Zihnimizin ve düşüncemizin dışında gerçekten tümel varlıklar vardır, iddiasını öne süren görüş ise katı realizmdir. Tümellerin zihinden bağımsız olarak değilde tekil ve tikel varlıklarla birlikte, onların içinde var olduğunu kabul eden görüş ise konseptüalizm (kavaramcılık) şeklinde değerlendirilmektedir. Tümel varlıkların hiçbir biçimde var olamayacaklarını, sadece ağızdan çıkan bir ses ya da isim olduğunu iddia eden görüş ise nominalizm (hazcılık) olarak isimlendirilmektedir.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
Değerlendirme sorularını
sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Dünya, bütün olarak bir nesne değildir; bir fikirdir. Algıladığımız her şey bu
dünyanın içindedir, fakat dünyanın kendisi değildir.
Bu görüş, ontolojiyle ilgili aşağıdaki yaklaşımlardan hangisine uymaktadır?
a) İdealizm
b) Materyalizm
c) Fenomenolojizm
d) İkicilik
e) Oluşçuluk
2. Demokritos’a göre, evrenin belli bir andaki hali, bundan önceki halinin zorunlu
sonucu olarak ortaya çıkar. Buna göre atomların belli bir andaki konumları,
hızları ve onların hangi yönde hareket ettikleri bilinirse, gelecekte nelerin
olacağı tam bir kesinlikle bilinebilir.
Demokritos’un bu görüşü aşağıdakilerden hangisinde ifade edilmiştir?
a) Şüpheci görüş
b) Determinist evren görüşü
c) Hazcı görüş
d) İdealist görüş
e) Diyalektik görüş
3. Descartes’e göre yalnızca iki cevherden söz edilebilir. Bunlar, yaratılmış
cevherler olarak ruh ve maddedir. Bu iki cevher kendi başlarına var olamazlar,
var olmak için Tanrıya gereksinim duyarlar. Ruhun özü düşünme, maddeninki
ise yer kaplamalardır. Ruh ve madde birbirinden özce ayrı olan, uzlaşmayan iki
ayrı cevherdir.
Descartes’ın bu görüşleri aşağıdakilerden hangisine bir temel oluşturur?
a) Diyalektik görüşü
b) Dualist (ikici) görüşü
c) Mekanik görüşü
d) Materyalist görüşe
e) İdealist görüşe
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
4. Dünya, var olduğunu duyumladığım şeydir. Benim onu algıladığım hali
dışında, onun ne olabileceğini bilmem olanaksızdır. Eğer bir şeye yakınsak, o
şey büyüktür; uzaksak, küçüktür. Onun gerçek büyüklüğünü nasıl
söyleyebiliriz?
Bu parçada savunulan düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
a) İnsan, doğanın bir parçasıdır.
b) Dünyaya ilişkin algılar özneldir.
c) Bilgiler paylaştıkça çoğalır.
d) İnsan varlıklara kendinden bir şey katamaz.
e) Bilgi kuşkuyla beslenir.
5. Metafizik problemlerin ortak özelliği, duyu yoluyla algılanmayan konularla
ilgili olmalarıdır. Duyu yoluyla algılanamayan bir şey bilinemeyeceği için,
metafiziğin kapsamı içinde kalan problemler de bilinemez.
Bu parçada metafizik problemlerinin hangi niteliği üzerinde durulmaktadır?
a) İnsanın merak ve hayretini kamçılama
b) Düşünme yoluyla yanıtlarının aranabilmesi
c) Akıl ilkeleriyle açıklanabilmesi
d) Getirilen çözümlerin sürekli olarak değişmesi
e) Gerçekliklerin somut olarak kanıtlanamaması
6. Parmenides’e göre varlık, “Bir”dir ve değişmez; değişiklik sadece görünüşten
ibarettir. Düşünen varlık özne ile düşünülen varlık nesne bir ve aynı şeyledir.
Buna göre, düşüncenin konusu olan nesnelerle düşünce de bir ve aynı
şeylerdir.
Parmenides’in bu görüşleri varlık felsefesinde hangi problem alanına açıklama getirmektedir?
a) Varlığın ne olduğu ve nitelikleri
b) Varlığın gerçekte var olup olmadığı
c) Varlık türleri
d) Varlığın düzen içerip içermediği
e) Varlığın tamamının yapılıp yapılamayacağı
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
7. Evrende cevher olarak yalnız madde vardır. Felsefenin konusunu bir maddenin
biçim almış durumu olan cisimler oluşturur. Cisimler ancak deney ve gözlem
yoluyla incelenir. Maddenin dışında kalanlar ancak inanç konusudur.
Bu görüşler aşağıdaki felsefe akımlarından hangisine aittir?
a) Deneycilik
b) Şüphecilik
c) Maddecilik
d) Akılcılık
e) Duyumculuk
8. Gorgias; “hiçbir şey yoktur, olsa bile bilemezdik, bilseydik de başkalarına
bildiremezdik.” demiştir.
Gorgias bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisi anlatmak istemiştir?
a) Genel geçer bir bilginin varlığını
b) Doğru bilgiyi elde etmenin imkânsızlığını
c) Yararlı olanın yanı zamanda doğru olduğunu
d) Bilgi elde etmede deneyin zorunluluğunu
e) Doğru bilginin duyumlardan geldiğini
9. George Berkeley, “ Var olmak algılanmış olmaktır.” savıyla aşağıdakilerden
hangisini vurgulamaktadır?
a) Soyut duyguların önemli olduğunu
b) Varlığın, algılamaya bağlı olduğunu
c) Deneyin ilkelerinin yadsındığını
d) Akla güvenilmesi gerektiğini
e) Algının sonradan kazanıldığını
10. Görmüş olduğumuz şu evren, “ Arkhe” adı verilen su, hava, ateş ,birlik, sayı,
atomlardan ve bunlardan birinin veya bir kaçının şekil değiştirmesiyle
oluşmuştur.
Ontolojide ait bu görüşleri savunan filozoflar aşağıdakilerden hangisi olabilir?
a) Sofistler
b) Doğa filozofları
c) İslam düşünürleri
d) Septikler
e) Yeniçağ rasyonalistleridir
Cevaplar: 1.A, 2.B , 3.B , 4.B, 5.E, 6.A, 7.C, 8.B, 9.B, 10.B
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Aristoteles. (1985) Metafizik. (Çev. Ahmet Arslan) İzmir,:Ege Üni. Yayınları
Arslan, Ahmet. (1996) Felsefeye Giriş, Ankara: Vadi Yayınları
Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, İzmir 1987.
Aziz Augustinus.(1957) Against the Academician. (Trans. by Sister Mary Patrica
Garvey) Wisconsin: Marquette Uni. Press
Aziz Thomas. (1948) Summa Theologia (Trans. Anton C. Pegis.) New York: The
Modern Library Press
Billington, Ray. (1995) Felsefeyi Yaşamak (Çev. Abdullah Yılmaz) İstanbul: Ayrıntı
Yayınları
Bolay, Süleyman Hayri.(1993) Aristo Metafiziği ve Gazâli Metafiziğinin
Karşılaştırılması. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
Bumin, Nicholas ve Tsui-James E.P. (Editors) (1998) The Blackwell Companion to
Philosophy, Oxford: Blackwell Publ.
Cevizci, Ahmet. (1999) Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları
Cevizci, Ahmet. (2000) İlkçağ Felsefesi Tarihi, Bursa: Asa Kitabevi
Cuvillier, Armand.(1996) Felsefe Yazılarından Seçilmiş Metinler (Çev. M. M.
Yakuboğlu) Ankara: Bilim ve Sanat
BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR
Çüçen, A. Kadir.(2000) Heidegger’de Varlık ve Zaman Bursa: Asa Kitabevi
Çüçen, A. Kadir.(2000) Orta Çağ Felsefesi Tarihi. İstanbul: İnkılâp Kitabevi
Edwards, Paul (Editor in Chief),(1972) The Encyclopedia of Philosophy 8.Volume.
New York: Macmillan Publ.
Hegel, G. F. W.(1986) Tinin Görüngübilimi. (Çev. Aziz Yardımlı) İstanbul: İdea
Yayınları
Heidegger, Martin.(1962) Being and Time (Trans. by John Macquarie and E.dward
Robinson, New York: Harper and Row Press
Heidegger, Martin. (1977) Basic Writings. (Trans. by D. F. Krell) New York: Harper
and Row Publ.
Kenny, Anthony.(1998) A Brief History of Western Philosophy Oxford: Blackwell
Publ.
Varlık Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
Leibniz, G. W.(1999) Metafizik Üzerine Konuşma (Çev. Afşar Timuçin) İstanbul:
Cumhuriyet Kitabevi
Mengüşoğlu, Takiyettin. (1983) Felsefeye Giriş İstanbul: Remzi Kitabevi
Plotinos.(1996) Enneadlar (Çev. Zeki Özcan) Bursa: Asa Kitabevi
Ross, W. D.(1983) Aristoteles (Çev. Ahmet Arslan) İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları
Stanley, H. M ve Hunt, Thomas C.(1996) Felsefeye Çağrı, (Çev. Hasan Ünder)
Ankara: İmge Kitabevi
Welschedel, Wilhelm. Felsefenin Arka Merdiveni. (Çev. Sedat Umran) İstanbul: İz
Yayıncılık