enbiya... · 2020. 7. 18. · dahi hikmetle edip âna nigah kaddin etmiti huda hem kütah nahl-i...
TRANSCRIPT
İfade
Cenabı Hakani’nin “Hilye-i Şerife’si” gibi
Neşati’nin “Hilye-i Enbiya’sı” mütalaasıyla
tenvir-i uyun edilecek asar-ı ber-
güzidedendir.
Enbiya-i izam hazeratının hilye-i
şerifelerini tasvir eden bu eser-i âli pek
çok mehaz-ı şerifeye müracaatla vücuda
gelmiş bir enmüzec-i mealidir.
Neşati hakkında şuara-yı Osmani arasında
faziletle kesb-i imtiyaz etmiş bir şair-i
suhan-şinas ve bin atmış üçte irtihal-i
âlem-i cemal eden Gelibolu Mevlevi-hanesi
birinci post-nişini Azade Muhammed dede
hazretleri gibi keramat-ı vefire ile be-
nam bir mürşidi velayet-ittisamın mecd-i
terbiyetelerine dehaletle tekmili tarikat
etmiş bir feyzi istinamdır.
Neşati şeyhinin vefatından sonra ihtiyar-
seyahat
İle asitan-ı feyz-i bünyan hazreti
Mevlana’ya yüz sürmek şerefine mazhar
olmuş ve Neşati mahlasını şeyh
müşarünileyhten almıştır.
Bin seksen bir tarihinde Edirne Mevlevi-
hanesi kendisine ihsan buyrulmakla şehr-i
mezkurda muavedet ve terbiye-i salikan
ile meşgul iken bin seksen beş tarihinde
İRCİİ emrine icabet etmiştir.
Şeyh Vasfi
Minnet Allah’a ki bast-ı İclal
Oldu Âdem ilim-efraz-ı cemal
Eyleyip lütuf ile isar kerem
Cümleden oldu mükerrem Âdem
Reş edip nurunu ba-hikmet tam
Buldu o nur ile Âdem ikram
Vech-i pakından olup tab-endaz
Oldu mescud melek ba-i’zaz
Oldu o nur ile Âdem bi-reyb
Mahrem-i Bar ki gayb el gayb
Şeref-i rütbesine oldu güva
Nas-ı pak “VE LEKAD KERREMNA”
Enbiya ile verip dehre nizam
Kıldılar davet-i Hak’ta ikdam
Eyleyip her biri bezl –i makdur
Oldular dai-i dergâh-ı gafur
Buldu sultan-ı risalette kemal
Habbeza davet-i Hak celle celal
&&&
Naat-ı Peygamber-i Pakize-şiyem
Fahr-i alem şeref-i nev-i beşer
Bais-i hesti-i eşya yekser
Evvelin mevc-i bihar-ı kudret
Ahirin gevher-kân-ı hikmet
Mutahabbir bi-ulum-ı ezeli
Mütekellim bi-dem-i lem yezeli
Namı ba-nam-ı ilahi hemser
Kadri çün arşı mualla berter
Can u dil valih bi-samani
Mihr ü meh şevk ile sergerdani
Şem’i ruhsarına pervane melek
Reh-güzarında bir üftade felek
İştiyakıyla olup üftade
Nice demdir ki durur amade
Serfüru-gerde dıraht-ı tuba
Hak-i payine süre ruyini ta
Nice demlerdi ki ba-reşk-i derun
Can u dil olmuş idi garka-i hun
Ki zehi baht ki Hakani-i Rum
Oldu hilye ile saadet merkum
Nedir o tarz ile hüsnü eda
Ki okundukça verir cana sefa
Habbeza mevhibe-i rabbani
Olmuş ol hoş nefse arzani
Merhaba himmet-i pak “Cevri”
Ser-be-ser kişver-i Rum’un fahri
Çar-yârin oda çün hakanı
Buldu vasfıyla ulüvv-i şanı
Göricek reşk ile oldum dem-çak
Yeridir belki olursam da helak
Ki geçip ömür sefaletle tamam
Kaldım alude-i isyan na-kam
Bulmadım hayf bi-feyz-i himmet
Böyle bir pak eserle şöhret
Bu teessüfle gezerken dil-hun
Koydu bir daiye-i şevk nümün
Eyleyip kendime tevcih-i hitab
Dedim ey gussa ile hane harab
Zikir bil-hayr ise maksud eğer
Enbiya hilyesine eyle nazar
Vasf edip eyle çü dürrü yekta
Her birin ziver-i silk-i mana
İla-filhal alub nevk-i kalem
Gitti hatırda olan girdi elem
Sevk ile hame-i mana perdaz
Kıldı bu tarz ile nazma âgaz
Âdemin vasfını ettiler tahkik
Kıldılar sözde bu resme tetkik
Evvela kametine bil icma
Dediler var idi heştad zira’
Olsa o kamet-i dilcuya seza
Serfurû gerde nihal-i tuba
Levn-i pakında edip dikkat-i tam
İhtilaf etti kibar-ı İslam
Dediler bazıları çün Gül-ter
Sürh levn idi letafet manzar
Bazıları dedi cenab-ı bi-çûn
Onu hâlk etmişti kendim gûn
Hilyesini zapt etti erbab-ı kalem
Dediler var idi gisuları hem
Çeşm-i ahu-veşi şahane idi
Her gören şevk ile divane idi
Yok idi dâmen-i hüsnünde gubar
Yani bi-hat idi o pak i’zâr
Hüsn ile eyleyin anı mümtaz
Gerden-i pakını etmişti diraz
Hem dahi vermiş idi sun-ı Huda
Mev ile sinesine ziyb u safâ
Tarh edip levh hisab üzere rakam
Dediler bin yıl ola ömrünü hem
Vasf-ı idriste erbab-ı hüner
Kıldı bu resim ile isar-ı Güher
Ki olup ziyb de gülşen-i raz
Gülbin kameti olmuştu dıraz
Eyleyen güşini ba-baht-ı said
Gülşen-i veçhe iki dürrü sêfid
Eylemiş birini ba-hikmet raz
Gû şemail-i muhabbetle dıraz
Hem dahi sun’ Hüdavend celil
Lihye-i pakini etmişti tavil
Sinesi vasî idi gayetle
Genc-i pür-gevher idi hikmetle
Suhanı gerçi belinde idi müdâm
Nerm idi Lik bast-ı rıfk tamam
Dahi tarih-şinasan-ı kadim
Oldular cümle bu kavle teslim
İbtidâ hatta eden vâzı’ kelam
Oldu ol zat-ı şerif-i ekrem
Eyleyin hilye-i Nuh’u takrir
Kıldılar cümle bu kavli tahrir
Veçhinin levnini hallak-ı mecid
Sim-i halis gibi etmişti sefid
Eyleyen Gülşen-i hüsnün tezyin
Nergis çeşmini etmiş hunin
Hem dahi Sanî Hekim Biçün
Re’sin etmişti büzürk ve mevzun
Eyleyen kadr ile zatın mümtaz
Lihye-i pakını etmişti diraz
Dahi etmişti Hüdavend mecid
Sahib-i mahkeme-i şeri cedid
Ömrünü sebt eden erbab-ı kelam
Dediler nüh sad ve pencâh tamam
Bir zebân heme erbab-ı mesel
Ömr-i Nuh olsa nola darbımesel
Gel gel ey gelen belagat-unvan
Nükte-i perdaz meânî u beyan
Vasfına başla Halilullahın
O şehinşahı felek-i dergâhın
Eyleyip hilye-i pakın takrir
Eyle bu vecih ile bir bir tahrir
Levn-i veçhinden eden bast-ı kelam
Dedi gayetle sefid idi tamam
Semen-endam idi ol sîmîn-ber
Nura gark olmuş idi ser-te-ser
Dahi olmuştu güşada cephe
Cirmi benzerdi hemen kavs-ı mehe
Subh-u sadık ki ba-ziver tam
Lihye-i paki ağarmıştı tamam
Vech-i pür nuruna hem çün Hurşit
Şaşaa olmuş idi riş-i sefid
Hem güler yüzlü idi hûb manzer
Daim üşküfte idi çün gül-ter
Özüne hem dahi bayıldı yüzü
Nergis bağ letafetti gözü
Halet-efza idi çeşmi o kadar
Bakmaya doymaz idi ana nazar
Dahi olmuştu o yekta-benam
Sahib-i şeri’ be-neşr-i ahkam
Bir hadisinde dedi peygamber
Manay-ı suret küllü hayrün beşer
Ceddi pakim bana benzerdi hemen
Habbeza sun’ı Hüdavend-i cihan
Eyleyen vasfı şemaili beyan
Kıldı bu vech ile tezhib-i zeban
Matla’-ı mihr-i cihân-tâb atâ
Ceddi Pakize-i mahbub-ı Huda
Perveriş yafte-i nur-i kemal
İlm-i efruhte-i burc-ı cemal
Levn-i pür-tab rahn-i sun’-ı Huda
Eylemiş reşk gül sarh-nüma
Veçhi nurani idi gayetle
Pertev-endâz idi sad behçetle
Hüsn-ü simasına doymazdı nazar
Hasılı rahmet idi ser-te-ser
Dediler kaddine ve illa nazaran
Serv-i balayı çemenzar-ı cihan
Eyleyip ser-i ber-zemin ta be-yed
Kıldı haclet-zede Tuba’yı o kad
Eyleyen kametini sidre nüma
Eylemiş sinesini levh-i sefa
Dahi olmuştu ba-neva-ı kerem
Sahib-i şeri’ o zatı ekrem
Hem bi-ilham-ı Hüdavend-i ecel
Ârabi söyleyen odur evvel
Kıldı ol mazhar-ı esrar vedud
Reh teslimde isar-ı vücud
Ömrü pakin hıred sal şümar
Yüz otuz olmasına verdi karar
Vasf-ı İshak’ta erbabı kelam
Kıldılar cümle bu resim üzre rakam
Ola ruhlarının ba-tahkik
Dediler cildine gayetle rakik
Hem nigarında-i sima-ı beşer
Hışm ile kılmış idi hoş manzer
Hoş nüma idi bi-fart-ı hubî
Behçet efzâ idi ba-mahbubi
Cismi pür-tabını Hallak-ı mecid
Tabiş hüsn ile etmişti sefid
Teni hemçün leben saf nüma
Sime benzerdi hemen sertâpa
Sal-i ömründe eden bast-ı kelam
Dedi bi-şek sad ve pencah tamam
Eyleyen hilye-i Lut’u tashih
Kıldılar cümle bu kavli tercih
Ki o peygamber Pakize tebar
Dediler esmer idi bir miktar
Hoş-nüma idi dahi gayetle
Veçhi tâbında idi behçetle
Hüsn-ü simasına ba-şevk-i derun
Gören elbette olurdu meftun
Vasf-ı hattında olanlar nakil
Dediler lihyesine müstersil
Dahi olmuştu o Ferhunde-likâ
Mutedil kamet nazik sima
Vasf eden Yusuf’u ba-ziyb-cemal
Kıldı bu vecih ile tahkik makal
Ki melahatte o yekta nazif
Yasemin gibi sefid idi latif
Eyleyen gül gibi hoşbû-i tenin
Eylemiş reşk-i semen pirahenin
Görüp ol cismi bir şekk-i can-gâh
Dağ dağ olmuştu sine-i mah
Pertev-i hüsnü ile meh-peyker idi
Reşk-i hurşid-i ziya-güster idi
Veçhin etmişti hûda pür-leme’an
Bakmaya tab götürmezdi cihan
Eyleyen arzını meh-i Pertev
Ünfünü etmiş idi çün meh-nev
Dediler var idi hal-i müşgin
Ruy-i pakinde bir hisar-simin
Şem’a-ı pervane düşüp bi-perva
Oldu güya kızarıp hal nüma
Hem dahi vermiş idi ziyb-cemal
Lahmdan ol şeh-i hüsne iki hal
Biri olmuştu bi-takdir-i mecid
Cephe-i pakinin üstünde bedid
Biri de çeşminin üstünde tamam
Hüsn ile vermiş idi zinet tam
Hem dahi sun’-ı Hüdavend hekim
Çeşminin cirmini etmişti azim
Eyleyen çeşmini şahane nüma
Nigahın etmiş idi hoş ribâ
Bu letafetle veren hüsnüne tâb
Kakülün etmiş idi hem pür-tâb
Dahi olmuştu o zeybinde hirâm
Vasatü’l-kame ve mevzun endam
Nice kadd-i serv sanavber bir sima
Âgah-ı dil-beste geçirdi dünya
Hem erişmişti be-sal u eyyâm
Ömr-i paki yüz otuz derde tamam
Vasf-ı Eyyüb’u iden ziyb-i kelam
Hilyesin kıldı bu resm üzere rakam
Latif sima ile Hallâk-ı celil
Nahl mevzununu etmişti tavil
Eyleyen kaddini çün serv u çemen
Eylemişti anı küteh-gerden
Hem ser-i pakini sun’ biçün
Dahi etmişti büzürk ü mevzun
Eylemişti dahi sun’ zevi’l-menn
Çeşmini reşk-i gazelan-haten
Ol iki çeşm-i letafet manzar
Halka eylerdi muhabbetle nazar
Dediler ömrünü erbab-ı beyan
Doksan üç yıl ola bi-reyb ü güman
Vasf-ı Musa’yı eden reyb ü ayan
Hilyesin kıldı bu resim üzere beyan
Ki o peygamber-i sahib-i heybet
Nazar ettikçe verirdi dehşet
Eyleye çarha nazar heybetle
Düşe Behram-ı felek dehşetle
Hem lisanında bi-kavli’l-Kur’an
Var idi ukde olup der-beyan
Esmerü’l-levn idi ol pak lika
Ki odur ahsen-i elvan ba-safa
Vasf-ı pakında edip bast-ı suhan
Kâse-i çeşmi amik idi diyen
Kıldı nev nükteyi güya iham
Eyleyip ehli dile remzini alem
Merd-i men etmiş idi ba-temkin
Rasat-ı hikmet ile ka’r nişin
Dahi etmişti hüday-ı yekta
Lihye-i pakini pür-tab nüma
Dest-i kudretiyle Hüdavend-i celil
Nahl-i mevzununu etmişti tavil
Olmuş ol kad ile ol pak serrişt
Serv-i bâlây-ı çemenzar-behişt
Eyleyen gül-bin-i kaddin tezyin
Eylemişti gül ruyin pür-çin
Hem dahi sun’-ı celil-i cabbar
Cismin etmişti nehafetle nizar
Dahi eylemişti o Pakize sıfat
Sahib-i şer-i kitab-ı Tevrat
Sal-i ömründe edenler tetkik
Yüz yirmi diye kılmış tahkik
Hilye-i sahib esrar-ı zebur
Oldu bu vecih ile dilde mezkûr
Sürh levn idi o Pakize ser-rişt
Nola dersem gül-i gülzar-ı behişt
Hem dahi sun’-ı Hüdavend-i mecit
Beden-i pakını etmişti sefid
Mahe benzerdi letafette teni
Sim-veş saf idi cümle bedeni
Dediler hem dahi erbabı nazar
Ezraku’l-ayn idi ol pak-Güher
Asuman—kevn o dü-çeşm ziba
Oldu nilüfer-i Gül-zar-ı sefa
Dahi gayetle hoş ağaz idi hem
Âna mahsus idi icra-ı nagam
Dahi hikmetle edip âna nigah
Kaddin etmişti Huda hem kütah
Nahl-i pür-meyve idi ol kamet
Ta ki her bir el ere bi-zahmet
Eyleyen kaddini kütah nüma
Kadrin etmişti bülend ü vala
Hem o peygamber Pakize hisal
Oldu alemde mamur sad sal
&&&
Hilye-i pak-ı Süleyman’ı tamam
Kıldı bu vech ile erbab-ı kelam
Veçhi pür-nur idi çün mihr-i felek
Hüsnü ile olmuş idi reşk-i melek
Hem o peygamber Pakize şiyem
Semen-endam idi ser ta be-kadem
Hüsn-i sima ile ol mihr-i safa
Nura gark olmuş idi sertapa
Dahi vermişti letafetle vakar
Hilye-i paki be-muy-i bisyar
Dediler hem dahi erbabı kalem
İttifak ile edip vaz’-ı rakam
On üçünde o şeh-i pak-Güher
Oldu sultan-ı cihan ser-te-ser
Müddet-i ömrün edenler takrir
Altmış üç yıl diye kılmış tahrir
Bazıları dedi edip terk-i cihan
Kıldı elli ikide azm-ı cenan
&&&
Hilye-i pak-ı latif Yahya
Oldu bu vecih ile hem cilve nüma
Ki melahatta Huda-yı zevi’l-menn
Veçhin etmişti latif u ahsen
Hüsn ile mehr-i celî Pertev idi
Şekli ebruları meh-nev idi
Birbirine ol iki ebrular
Muttasıldı çü duyar hem-ser
Hem dahi ehli suhan böyle dedi
Bini-i paki biraz yüksek idi
Ruh-bahş idi sada-yı paki
Şad ederdi dil her gam-nâki
Hem dahi sun’-ı Hüdavend-i celil
Lihye-i pakini etmişti kalîl
Hem dahi oldu be-takdir-i mecid
Ömrü doksan beşe erdikte şehid
Hilye-i pak safa-bahş-ı mesih
Hem bu vecih üzere olundu tashih
Ne letafette Hüdavend-i mecid
Levnin etmişti simin gibi sefid
Dahi levnine edenler dikkat
Dediler var idi cüzî humret
Hüsnü hulk üzere idi her kârı
Hep tebessümle idi güftarı
Şa’r-ı re’siyle hem ol mah-ı cebin
Daim olurdu cemalin tezyin
Hem dahi sun’ı Hüdavend-i kadir
Veçhinin cirmini etmişti sağir
Ahsenü’l-vech idi pür tabiş-i ân
Bakmaya doymaz idi dide-i can
Seyr didarına gelmezdi ğına
Ruha seyr olmak olur mu asla
Layık-ı vasfı değildir ne desem
Ruh idi hasılı ser-ta be-kadem
Kesret-i mu ile hem sun’-ı ilah
Lihye-i pakini etmişti siyah
Anberin mu o hazzı galiye-gûn
Müşki tekrar yine eyledi hun
Çün sehî serv çemenzar behişt
Mutedil kad idi ol pak-ı serrişt
Etmemişti o şah pak-ı Güher
Came-i fahri hergiz der-ber
Hem ederdi o şeh-i pak-tebâr
Daima pay-ı bürehne reftâr
Hem dahi oldu ba-nevvar-ı celil
Sahib-i şeri’ ve kitab İncil
Otuz üç yaşına erdikte tamam
Eyledi çerh çehar medde makam
Minnet Allah’a ki ba-himmet-i tam
Oldu bu nazm-ı mübarek itmam
Budur ümid-i Neşati-i hazin
Ki ola hayyiz ihsana karin
Dem-i ahirde be-nur-ı Tevfik
Eyleye lütfünü Allah refik
Hitam
Neşati, Divan Edebiyatının önemli şairlerinden biridir.
Edirnelidir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber
ölüm tarihi, 1674 olarak kayıtlara geçmiştir.
Mevlevi’dir. Asıl adının Ahmet veya Süleyman olduğu
söylenmektedir. Mahlası şeyhi tarafından verilmiştir. Şiirde
hayal ve anlamı önceleyen ve adına Sebk-i Hindî denilen
üslubunun önemli temsilcilerinden biridir. Tasavvuf erbabı
olmasına rağmen şiirlerine bu özelliği pek yansımamıştır.
Gazelleriyle ünlenmiştir. Çok Bilinen
Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile
Beytiyle başlayan gazel onundur.
Eserleri:
1) Divan 2) Hilye-i Enbiya: 3) Edirne Şehrengizi 4) Şerh-i Müşkilât-ı Örfî 5) Tuhfetü’l-‘Uşşâk 6) Mektup
İfade
Hakanî tarafından kaleme alınan “Hilye-i Şerife” meşhur
eserlerdendir. Tıpkı onun gibi Neşati’nin “Hilye-i Enbiya” isimli
bu eseri de okuyanların gözlerini aydınlatacak seçkin
eserlerden biridir. Büyük Peygamberlerin yüce hilyelerini
tasvir eden bu yüce eser pek çok kaynağın başvurusuyla ortaya
konmuş, kendisinden sonraki eserlere örneklik edecek
derecede önemdedir.
Neşati, Osmanlı şairleri arasında faziletiyle imtiyaz kazanmış
bir söz ustası şairdir. Bin atmış üçte Cemal ülkesine göç eden
Gelibolu Mevlevi-hanesi birinci post-nişini Azade Muhammed
dede hazretleri gibi birçok kerametler göstermekle namı
bilinen bir velayet sıfatına haiz mürşidin terbiyesine girerek
tarikatını tamamlamıştır.
Neşati şeyhinin vefatından sonra seyahat etmeyi tercih
ederek, feyzin baş şehrine, Hazreti Mevlana’nın makamına yüz
sürmek şerefine mazhar olmuş ve Neşati mahlasını şeyhinden
almıştır. Bin seksen bir tarihinde Edirne Mevlevi-hanesi
kendisine ihsan buyrulmuş, bu şehre yerleşerek tarikat
saliklerinin terbiyesi ile meşgul olmuştur. Bin seksen beş
tarihinde “dönünüz” emrine icabet etmiştir.
Şeyh Vasfi
Şükür Allah’a ki gösterdi kudretini
Âdem’in ilimle yücelişi Cemal’in tecellisi
Lütfetti cömertliğini saçtı döşedi
Âdem lütfuyla herkesten değerliydi
Noksansız hikmetiyle nurunu yaydı
Âdem o nur ile bulmuştu ikramını
Mübarek yüzünden parlaklık saçılırdı
Melekler secdesiyle gösterdi saygısını
Âdem şüphesiz o nur ile oldu
Asla bilinmeyecek sırlara mahrem oldu
Şerefinin rütbesine olmuştu şahit
“Onu mükerrem kıldık” o yüce ayet
Bütün enbiya onunla zamana nizam verdi
Hepsi Hakk’a davette gayret etmişti
Kudretini her biri esirgemeden harcadı
Bağışlanma dergâhına davetçilerdi
Risalet sultanıyla tamamlanmıştı
Ne güzel! Celal sahibi Hakk’a çağırmıştı
Âlemin övüncü, nevi beşerin şerefi
Bütün varlık, bütün eşya sayesindeydi
Başlangıcın kudret deryasının dalgalanması
Sonun hikmet mücevherinin kaynağı
Ezeli ilimden beslendi bilişin
Sonsuzluğu haber verdi söyleyişin
Adın Allah’ın adının yanında söylendi
Senin kadrindendir arşın yüceliği
Dünyanın canı ve gönlü şaşkın hayranlığından
Ay ve güneş senin şevkinle döner şaşkınlığından
Yüzünün parıltısına pervanedir melekler
Yolunda düşkün bir âşıktır felekler
Bu düşkün âşık senin hasretindedir
Hayli zamandır yolunu beklemektedir
Tuba ağacı eğdi başını saygıyla
Yüzümü sürsem dedi ayağının tozuna
Nice zamanlar gıpta ettim durdum
Canım ve gönlümde kana boğuldum
Nu mutlu bir talih ki Rum’un Hakanı
Yazılan o hilye ile mesut olmuştu
Ondaki o tarz o güzel eda nedir?
Okundukça insana sefalar verir
Aferinler bu Rabbani ihsana
O güzellik verilmiş bolca
Ey “Cevri” ey temiz gayretin adamı
Baştan sona Rum ülkesinin iftiharı
Dört yakın dostu anlatmış eserinde
Onların vasfıyla şanı yücelmiş kendinin de
Görünce kıskandım içim parçalandı
Helak olsam bile yadırganmazdı
Ömrümü sefaletle geçirip gitmekteydim
İsyana bulaşmıştım mutlu değildim
Yazık ki bir yardım ve feyiz bulamamıştım
Böyle bir temiz eserle şöhret bulamamıştım
Böyle gönlü kırık geziyordum teessüf ile
Bir iç ses bana yol gösterdi şevkle
Kendi kendime şöyle seslendim
Ey kederle hanesi viran olmuş dedim
Hayırlı bir zikir ise maksadın şayet
Enbiya hilyesine bak, o yana yönelt
İnci tanelerini anlatır gibi
Anlam ipine diz hepsini
Sonunda aldım elime sivri uçlu kalemi
Düştüğüm elem girdabı hatırdan çıkıp gitti
Anlam düzenleyen kalem yöneldi
Bu tarz üzere başlattı şiirini
Âdem’in vasfını tahkik ettiler
Bu sözlere resim olacak şekilde incelediler
Öncelikle görüş birliğiyle onun boyu
Söylediler sekiz arşın olduğunu
O gönül çeken uzun boyluya Tuba ağacı
Boyun eğseydi yakışmaz mıydı?
Yüzünün rengine dikkat ettiler
İslam büyükleri farklı görüş belirttiler
Bazıları gül rengindeydi demişti
Kırmızımtırak idi güzel görüntüsü
Bazı alimler dedi ki sebep sorulmaz Allah,
Onu kendi tarzında yaratmış idi
Kalem erbabı hilyesini kayıt altına aldı
Dediler Omuzlarına dökülen saçları vardı
Güzelliğinde hiçbir kusur yoktu
Yüzünde kırışıklık bulunmazdı
O hüsnündeki seçkinlik bir de
Boynunun uzunluğundandı
Hem Huda’nın eşsiz sanatı
Göğsündeki tüyler ile süslemiş idi
Levhalarda rakamlarla hesaplar yapıp
Ömrü bin yıl olmalı demişlerdi
İdris’i vasfını söyleyen hüner erbabı
Yaptığı resim ile cevherler bağışladı
Ziyneti gül bahçesinin gizli sırrıydı
Gül dalı gibiydi boyu uzundu
Kulağı mutlu bahtından bir nişaneydi
Gül yüzünde iki beyaz inciydi
Hikmetin sırrından yapılmış biri
Muhabbeti çok dediler şemaili
Yüce Allah’ın sanatıydı bedeni
Pak yüzü uzunca idi
Onun göğsü gayetle genişti
Hikmet incilerinin hazinesiydi
Sözü gerçi belindeydi devamlı
Yumuşak huyluydu ve noksansızdı
Kadim tarihçilerin hepsi de
Birleşmişlerdi bu görüşte
Sözü hatta ilk defa o yazmıştı
Yazıyı başlatan o Kerem sahibi zattı
Nuh’un hilyesini böylece okuyun
Geçmiş alimler böyle yazdı, bu sözü
Yüce Yaratan yüzünün rengini
Halis gümüş renginde beyaz etmişti
Güzellik Gülşen’ini süsleyen
Nergis gözlerini kanlı etmişti
Hikmetinden sual olmaz yüce sanatkâr
Eylemişti başını büyük ve orantılı
Verdiği değer ile seçkin kılmıştı
Yüzü bir miktar uzunca idi
Öyle takdir etmiş, büyükler büyüğü yüce padişah
Şeriatın kanunun mahkemenin sahibi Allah
Ömrünü hesaplayan kalem erbabı
Dediler dokuz yüz elliye tamamlandı
Kalem sahibi lisana aşina olanlara
Nuh’un ömrü darbımeseldir, anlayanlara
Gel gel ey unvanında belagat olan
Nükte bilir ve aşina anlamda beyan
Başla anlatmaya Halilullahı
O göklere açılan kapının padişahı
Hilyesini söylemeye başla da
Bu usul ile birer birer say yazında
Onun yüzünün rengi hakkında söz söyleyenler
Son derecede beyazdı yüzü dediler
Biraz şişmanca idi o gümüş vücutlu
Baştan başa nura gark olmuştu
Görüntüsü bakana ferahlık verirdi
Bedeni mehtabın kavsine benzerdi
Sanki kusursuz bir seher vaktinin aydınlığı
Tamamen ağarmıştı saçı sakalı
Böylece pür nur yüzünde güneş
Beyaz sakalında parlamaktaydı
Hem güler yüzlüydü o güzel görüntülü
Hep açılmış bir çiçek gibiydi gül yüzü
Özü gibi hayranlık verirdi yüzü
Bir demet nergis gibi güzeldi gözü
Hatta “Halet-efza” denilen lale dense yeriydi
Bakmaya doyamazdı onu gören bir kere
Ve namı benzersiz inci olan
Şeriatın ahkamını yayan
Şeklin anlamı, insanlığın hayırlısı
Hazreti Peygamber bir hadisinde dedi
“Yüce Ceddim İbrahim, bana benzerdi”
“Cihanın efendisi Allah’ın sanatı ne güzeldi”
İsmail’in şemailini anlatanlar
Şöyle diyerek sözlerini süslediler
O cihan güneşinin başlangıç noktasıydı
Allah’ın mahbubunun yüce atasıydı
Mükemmelliğin nurunu besleyen oydu
Güzellik burcunun ilmini tutuşturan oydu
Rengi ışıltılı, Huda sanatının haritasıydı
Güllerin kıskandığı bir saraydı
Yüzü nurani idi son derece
Parıldardı yüzlerce güler yüzüyle
Simasının hüsnüne doymazdı nazar
Hasılı baştan başa rahmetler saçar
Boyu için dediler ki ancak nispeti
Cihan bahçelerinin uzun servisi
Zeminden eline başına kadar endamı
Boyu Tuba ağacını utandırırdı
Kametini görenler Sidre ağacı zannederdi
Sinesi mutluluk levhası idi
Çok ağlardı o cömert kişi
O yüce zat şeriat sahibiydi
Yüceler yücesin ilhamını aldı
Arapçayı ilk konuşandı
Vedut olan Allah sırlarının mazharıydı
Varlığını onun yoluna adamıştı
Ömrünün senesini hesaplayanlar
Yüz otuz yaşında olduğuna verdiler karar
İshak’ın vasfını anlatan kalem erbabı
Onun resmini şöyle çizdi tamamı
Yanakları ve yüzü kesinlikle dediler
Son derecede yumuşak ve ince dediler
Çehresi güzel, siması beşer
Sert görünüşüyle daha da güzel
Hoş görünür güzelliği aşırı
O kadar şirin herkese sevgili
Yüce Yaratan parlak bedenini
Güzelliğin pırıltısı ile beyaz etmişti
Teni saf sütü andırmakta
Gümüşe benzerdi baştan ayağa
Ömrünün yılı hakkında konuşanlar
Dediler şüphesiz yüz elli sene yaşamıştı
Lut’un hilyesini eyleyenler tashih
Hepsi bu sözleri ettiler tercih
O soyu temiz yüce Peygamber
Biraz esmer idi teni dediler
Hoş görüntüsü vardı son derece
Dediler, parlak yüzündeki güzelliğe
Simasındaki güzellik gibiydi içindeki coşkunluk
Elbette görenlerin durumuydu tutkunluk
Vücudunun çizgilerini nakledenler
Sakalı için beğenilen şekildeydi dediler
O mübareklik yüzünde de vardı
Boyu orta derece yüzünde naziklik vardı
Yusuf’u bütün güzelliğiyle anlatan
Sözünü şu şekilde gerçekleştirdi
O temizlikte ve güzellikte benzersizdi
Beyazlığı latif bir yasemin gibiydi
Teninin gül kokusunu bir kere duyan
Yasemin bile gömleğinin kokusunu kıskanan
O candan eden cismini görünce
Mehtabın göğsü yaralarla dolmuş
Parlak güzelliği ayın on dördü idi
Güneşin ziyası bile onu kıskanır idi
Huda yüzüne bir parlaklık vermişti
Cihan o yüze bakmaya güç yetiremezdi
Parlayan ay yüzünü gösterdiğinde
Hilal onun burnuna benzemek istemişti
Yüzünde iki mis kokulu ben vardı dediler
Gümüş renkle çevrelenmiş idiler
Pervasızca muma düşen kelebekler gibiydi
Sanki kızarmışlar da ben gibi görünmüşlerdi
Bu benler cemalini süslemişti
O şahın artırmıştı güzelliğini
Biri Yüce Allah’ın takdiriyle
Yüzünün üstünde görünmekte
Biri de gözlerinin üstündeydi hemen
Güzelliğine bir üstün ziynet veren
Hikmetli yüce padişahın üstün sanatı
Gözlerini büyükçe yaptı
O şahane gözlerini görenler
Bununla bakışını güzelleştirenler
Bu letafetle veren güzelliğine
Parlaklık vermişti (alnına düşen) Kakülü
Salınıp gidişinde bir başka güzellik vardı
Endamı mevzundu, boyu ortaydı
Servi gibi bir boyda, yuvarlakça bir yüz
Bütün dünya farkındaydı ve gönül bağlamıştı
Günleri ve yılları erişmişti onun hayatı
Pak Ömrünün tamamı yüz otuz yıldı
Eyüp’ü anlatan kelamın süsü
Hilyesini şu şekilde resmetmişti onların sözü
Yüce yaratan latif bir sima vermişti
Fidan boyunu mevzun ve uzun etmişti
O salınan yürüyüşünü görenler boyunu
Yanılıp zannetmişti onu kısa boylu
Benzersiz yaratıcı sanatıyla güzel başını
Büyükçe ve pek ölçülü yaratmıştı
O ihsan ve iyilik sahibi Yüce Allah’ın sanatı
Gözlerini yaratmıştı ahuların kıskanacağı
O letafet dolu iki gözü bakar
Halka eylerdi muhabbetle nazar
Ömrünü beyan erbabı şöyle söyledi
Doksan üç yıl idi, şek ve şüphesizdi
Musa’yı anlatanlar şüphesiz ve ayan
Hilyesini şu şekilde eyledi beyan
Ki o heybet sahibi peygamber
Dehşet verirdi ettikçe nazar
Heybetle feleğe baksa bir kere
Feleğin Behram’ı düşer dehşetle
Lisanında Kur’an’ın beyanıyla
Bir düğüm vardı, konuşurdu zorla
Esmer renkliydi, o pak yüzlü
Ondaki esmerlik renklerin en güzeliydi
Onu uzun anlatan söz söyleyen
Vardı, göz çukurları derinceydi diyen
Bu yeni nüktedir, anlamı az bilinen
Gönül ehline onun remzini söyleyen
O yiğitler yiğidi çok temkinliydi
Derinde oturur (ama yüksek) hikmetleri rasat
ederdi
Eşsiz benzersiz Huda vermişti onun
Mübarek sakalına parlak bir görünüş
Eyledi kudret eliyle o yüce padişah
Mevzun ve uzun fidan boyunu
O boyuyla olmuştu bir emaresi
Yüksek servi boyu cennet bahçesi
Gül kokulu boyuyla süslenmiş idi
Gül yüzünde görünürdü hiddeti
Cebbar ve Celil olan Allah’ın sanatı
Bedeninde nahiflik ve zayıflık vardı
O tertemiz sıfatlı yüce Nebi’nin
Şeriat kitabı Tevrat’ı vardı
Ömrü kaç senedir tetkik edenler
Yüz yirmi diye tahkik etmişler
Zebur’un esrarını bilenin hilyesi
Gönüllerde şu şekilde söylendi
Kızıl renkliydi o tertemiz yaratılmış muhterem
Ne olur, cennet bahçesinin emaresidir desem
O şanı yüce Padişahın sanatının eseri
Beyaz yaratılmıştı onun pak bedeni
Mehtaba benzerdi güzellikte teni
Gümüş beyazıydı saf bütün bedeni
Hem erbabı nazar şöyle demişti
O pak incinin gözleri maviydi
Gökyüzüne benziyordu o iki güzel göz
Sanki gül bahçesinde nilüfer gibiydi
Sesi son derecede güzeldi ve de
Ona mahsustu söylemek nağme
Hem hikmetle bakıp da onun
Huda boyunu kısa yaratmıştı
O boy aslında meyve dolu bir ağaçtı
Uzanan her el zahmetsiz meyve toplamalıydı
Boyunu kısa yaratan kudret eli
Kadrini çok yüce ve yüksek etmişti
O temiz haslet sahibi yüce peygamber
Alemde yüz sene sürmüştü ömür
Hazreti Süleyman’ın hilyesi şöyleydi
Kelam erbabı bu konuda şöyle demişti
Yüzü nur saçardı felekte güneş gibi
Hüsnü ile kıskandırmıştı melekleri
Hem o peygamber temiz huyluydu
Endamı yasemindi baştan ayağa buydu
Yüzünün güzelliği ile safa veren güneşti
Baştan başa nura gark olmuş idi
Letafetle beraber vakarı vardı
Gür ve çok sakallıydı
Erbabı kalem şöyle demişti
İttifak ile şöyle tarif etmişti
On üç yaşındayken o pak cevher
Bütün cihana sultan oldu
Ömrünün müddetini yazanlar
Altmış üç yıl diye yazmışlar
Bazıları cihanı terk etmişti dedi
Elli iki yaşında cennete gitti
Latif Yahya’nın pak hilyesi
Dünyada şöyle tecelli etmişti
Nimetler veren Huda güzellikte
Yaratmıştı yüzünü en güzel biçimde
Hüsnü parlayan bir güneş gibiydi
Kaşlarının şekli yeni hilal gibiydi
O iki ebrular birbirine bitişikti
Hassas iki dostun yakınlığı gibiydi
Söz söylemeyi bilenler böyle dediler
Pak burnuna biraz yüksekçeydi dediler
Onun sesi dinleyenlere ruh bahşederdi
Her kederli gönlü şad ederdi
Yüceler yücesinin sanatı
Öyle yapmıştı, azdı pak sakalı
Şanı ve şerefi çok yüce olan öyle takdir etmişti
Şehit oldu yaşı doksan beşe gelmişti
O Mesih idi pak hilyesi saha bahşederdi
Anlatanlar şöyle söylemişti
Şanı yüceler yücesi letafetle yarattı
Rengi gümüş gibi beyazdı
Dahi rengine dikkat edenler
Az bir miktar kırmızılık vardı dediler
Güzel ahlak üzereydi her işi
Sözü hep tebessümle idi
Düşerdi saçları aya benzeyen alnına
Cemalini süslerdi daima
Kudreti sonsuz yüceler yücesinin sanatı
Yüzünü küçük yapmıştı
Yüzü güzeller güzeliydi, parlar dururdu
Can gözüyle bakanlar doyamazdı
Zenginlik gözüne görünmezdi
Ruhuna zenginlik asla giremezdi
Ne desem onu anlatmaya layık değildir
Baştan ayağa o ruh idi
İlahi sanat saçlarını çok yapmıştı
Sakalı da sık ve siyahtı
Amber kokulu güzel siyah saçları
Misk ile kınalandı kana boyandı
Uzun bir fidan gibi salınarak yürürdü
Orta boyluydu, o cennetin vesilesiydi
O pak cevherin şahı hiç etmemişti
Övünme elbisesi asla giyinmemişti
O yüce soylu şah şöyle ederdi
Daima çıplak ayakla gezerdi
O yüceler yücesinin nuruyla parlardı
Şeriat sahibiydi İncil kitabı vardı
Otuz üç yaşına gelince tamam
Gökyüzünü eyledi makam
Minnet Allah’a ki himmet ile tam
Oldu bu mübarek şiir itmam
Hazin Neşati’nin budur ümidi
Yakın olsun mekânında nimeti
Son deminde nuru ulaşsın Rabbin
Allah lütfunu yoldaş eylesin