ercİyes Ünİversİtesİ yayini-153 · 2018-03-26 · tik olarak “birlikte yaşama sanatı”...

576

Upload: others

Post on 20-Feb-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 2: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153

KİTAP ADI Hoşgörü Toplumunda Ermeniler / Cilt 1

Erciyes Üniversitesi ©

HAZIRLAYANLARProf. Dr. M. Metin Hülagü ©

Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirci ©Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz ©Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan ©

ISBN: Takım No: 978-9944-976-10-7Kitap No: 978-9944-976-11-4

İlk Basım:Ocak 2007

Kapakta Kullanılan GravürWilliam Henry Bartlett

Kapak TasarımıDeniz Doğan

Baskı Öncesi HazırlıkBilge Grafi k / (352) 232 29 05

BaskıOrka Matbaacılık / (352) 322 17 00

Page 3: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA

ERMENİLERCİLT I

§

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ I. ULUSLARARASISOSYAL ARAŞTIRMALAR SEMPOZYUMU

Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı:Türk Ermeni İlişkileri Örneği

HAZIRLAYANLARProf. Dr. M. Metin Hülagü

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DemirciYrd. Doç. Dr. Şakir BatmazYrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan

Page 4: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 5: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

v

SUNUŞ

SUNUŞ

Yahut “Ermeni Meselesi”ne Dair Bir Muhasebe Denemesi

Elinizdeki eser, Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştır-malar Sempozyumu (EUSAS-I) adı altında, 20–22 Nisan 2006 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi Merkez Kampusu’nda gerçekleştirilen “Os-manlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” konulu tebliğlerden oluşmaktadır.

Sempozyumun Konusu“Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri

Örneği” konulu bu sempozyumda, yaklaşık on asırlık bir geçmişe sahip olduğu bilinen Türk-Ermeni ilişkilerinin daha ziyade Osmanlı boyutu üze-rinde durulmuş, edebî, ticarî, hukukî, idarî, sağlık, eğitim, sanat ve musiki alanlarındaki Türk-Ermeni toplumlarının birliktelik ve etkileşimleri ince-lenmeye çalışılmıştır.

Page 6: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

vi

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sempozyumun AmacıSempozyumun amacı, dinî inanç ve etnik kimliklerine bakılmaksızın,

bilim adamlarının bir araya gelmelerini sağlayarak aralarında bilgi alışve-rişi, işbirliği ve dayanışmayı artırmak; çok kültürlü Osmanlı toplumun-daki birlikte yaşama sanatına dair bulguları bilim dünyasının hizmetine sunmak; ayrıca Türk-Ermeni toplumları arasındaki iyi ilişkilerin yeniden gelişmesine zemin hazırlayarak kültürlerarası hoşgörünün sekteye uğra-madan devam etmesine ve dolayısıyla da dünya barışına katkıda bulunmak olmuştur.

Sempozyuma KatılımSempozyuma yurtdışından gelen akademisyenlere ilaveten Türkiye’nin

45 değişik kurumundan, yüzün üzerinde tebliğli akademisyen iştirak et-miştir. Sempozyuma Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin katılımı ise ayrı bir onur olmuş, etkinliğe hatırı sayılır bir zenginlik kazandırmıştır. Bu katılım ayrıca, küreselleşen dünyamızda, sorunlarını bir araya gelerek ken-dilerinin çözebilmeleri için Türk ve Ermeni toplumları adına bir ilk adımı, dün olduğu gibi bugün de diyalog ve barış ortamı içerisinde bir arada ya-şama arayışının destekleyici bir unsuru olmuştur.

Sempozyumun Önemi ve FarkıBilindiği üzere Türk-Ermeni ihtilafı dün Osmanlı Devleti’nin olduğu

kadar bugünkü Cumhuriyet Türkiyesi’nin de öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Konu bugüne kadar birçok bilimsel toplantılarda ele alın-mış olmakla birlikte daha ziyade askerî ve siyasî yönleri itibariyle incele-meye tabi tutulmuştur. Fakat Türk-Ermeni ilişkileri hiçbir zaman sistema-tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır.

Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş olan önceki sempozyum-lar Türk-Ermeni ilişkilerinin askerî ve siyasî yönleri üzerinde durmanın ötesinde, daha çok son asrın son çeyreğini ele alıp incelemişlerdir. Bu yaklaşım tarzı ise “Soykırım Meselesi”ne yaklaşım biçimini fasit bir daire olmaktan kurtaramamıştır. Söz konusu türdeki sempozyumlar netice iti-bariyle muayyen bir sonuç sağlamak yerine daha çok toplumu gerici, bez-dirici ve Türk ve Ermeni tarafl arı arasında anlaşmazlığı artırıcı bir durum meydana getirmişlerdir.

“Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” ad ve konulu bu sempozyumun temel özelliği ise, “farklılıklar ay-

Page 7: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

vii

SUNUŞ

rılık değil, zenginlik unsurudur” yaklaşımıyla, uzun bir geçmişe sahip olan Türk-Ermeni ilişkilerini bir bütün olarak görmek ve değerlendirmek, ortak payda, ortak miras ve paylaşıma dikkat çekmek olmuştur. Bu anlamda bu sempozyumu, Türk-Ermeni ilişkilerini dünyada ve ülkemizde ilk kez bu yönüyle ele alan ve inceleme konusu edinen en kapsamlı ilk akademik etkinlik olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Bilimsel verilere, arşiv ve-sikaları ve temel kaynaklara dayalı olarak hazırlanıp sempozyumda sunul-muş olan tebliğlerde Türk-Ermeni toplumlarının bugüne değin göz ardı edilmiş olan tarihî dostluk ve birlikteliği akademik bir yaklaşımla ele alıp incelenmeye çalışılmıştır.

Farklılıklar Ayrılık Değil, Zenginlik Unsurudur Bu inanç dolayısıyladır ki sempozyumda, son zamanlarda eksikliği

açıkça görülen ve Türk-Ermeni milletleri ve Türkiye ve Ermenistan dev-letleri arasında yakınlaşmayı sağlamak ve mevcut anlaşmazlık konularına çözüm sağlamak için mevcudiyetine son derece ihtiyaç duyulan “hoşgörü ve diyalog”un ön plana çıkarılması üzerinde özenle durulan bir husus ol-muştur. Bu arzu ve arayışta belli ölçüde başarılı olunduğu da söylenebilir. Zira bu sempozyum, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin katılımıyla, diğer sempozyumlardan farklı bir mahiyet kazanmasının ötesinde, mev-cudiyetine son derece ihtiyaç duyulduğuna inanılan ve gerçekleşmesi için arzu ve çaba sarf edilen “hoşgörü ve diyalog”un tahakkuku için de adeta bir kilometre taşı, iki kesim arasında yakınlaşma ve işbirliği girişiminin ilk ve somut bir adımı olmuştur denebilir. Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, gerek sempozyum öncesinde, gerekse sempozyum sonrasında yapılan görüşmelerde ortak çalışmalar yapılmasına kapı aralamışlar, Patrikhane olarak ortak projelere imza atmaya hazır bulunduklarını ifade etmişler ve hatta bir kısım somut önerilerde bulunmuşlardır. Ayrıca sempozyumunun gerçekleştirilmesinin hemen ardından 17–18 Mayıs 2006 tarihleri arasında Erivan’da “Medeniyetler Diyalogu Platformu”nun tertip ettiği “Yolların Kesişme Noktasında Terörsüz ve Çatışmasız Bir Kafkasya” konulu sem-pozyum, bu sempozyuma “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” sempozyumu tertip heyeti olarak bizlerin de davet edilmiş olmamız, Erivan’da VİP muamelesi görerek büyük bir misafi rperverlik ve hoşgörü ile karşılanmamız, üniversiteler ve akademis-yenler ile yaptığımız görüşmelerde talep ve önerilerimize içtenlikle muka-bele bulmamız, ortak projelere birlikte imza atma isteğindeki samimiyet izharı, mevcut ihtilafl arın çözümünde geçerli olduğuna inandığımız sihirli

Page 8: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

viii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

anahtarın “hoşgörü ve diyalog” olduğunun bizler için mutlak ispatı olmuş-tur.

“Ermeni Meselesi” ve Yabancı DevletlerYaklaşık on asra yakın bir birlikteliklerinden bahsedilebilen Türk ve

Ermeni toplumlarının on dokuzuncu asrın ikinci yarısından itibaren iki sa-mimi dost iken neden uzlaşamaz, oturup birlikte bir arada yüz yüze konu-şamaz bir hale geldiklerine dair hiç şüphesiz ki birçok neden sıralanabilir.

Bugün neredeyse çözümlenmesi imkânsız hale gelmiş gibi gözüken iki taraf arasındaki mevcut ayrılık ve ihtilafl arın ortaya çıkmasında, hiç şüphesiz ki, “âdil bir idare” ile “sadık bir teba”nın her ikisinin de geç-mişte karşılıklı olarak sergilemiş oldukları kusurların rolünü kabul etmek gerekir. Ancak meselenin çözümlenemez hale gelmesinde “yöneten” ile “yönetilen” bu iki unsurun sergilemiş oldukları kusurdan ziyade üçüncü şahıs yahut kuvvet durumunda bulunan yabancı devletlerin tutumlarının belirleyici olduğunu da unutmamak icap eder.

Önce merkantilizmi, arkasından ise kapitalizmi hayat felsefesinin bir parçası haline getirmiş ve bu felsefesini sömürgecilik ve “parçala böl” si-yaseti ile uzun bir süre devam ettirmiş olan Batı, Türk-Ermeni toplum-larını, en mahrem devlet makamları kapılarının bile kendilerine açıldığı Ermenilerle bu Ermenilerin sıdk u sadakat ve samimiyet içerisinde hizmet sunduğu Osmanlı idaresini, bu iki dost ve sevgiliyi sinsi politikaları, ze-hirleyen fi kirleri ve birbirinden koparıp ayıran reçeteleri ile adeta düşman haline getirmiş, geçmişteki Ermeni isyancılarının üssü, destekleyicisi ve koruyucusu olmuştur…

Dün hamileri kisvesine bürünüp ayrılıkçı duygularla besledikleri Er-menileri ateşe sevk eden Batılı devletler, bugün gündem oluşturan “Er-meni Meselesi”nin ortaya çıkmasının da fi krî ve fi ilî öncüleri olmuşlardır. Sözde hami, gerçekte ise emperyalist olan bu devletler söz konusu mese-lenin mucidi olmanın ötesinde konuyu tarihi boyut ve hususiyetinden de uzaklaştırarak tam anlamıyla siyasî bir mevzu haline getirmişlerdir. Daha düne kadar Ermeniler ve Ermenistan bir “Ermeni Meselesi” olduğunu dile getirmez, böyle bir mesele olduğuna inanmazken, bu “mesele”nin Batı meclis ve parlamentoları tarafından müzakere edilip resmileştirilmeye başlandığını görmesi üzerine böyle bir meselenin mevcudiyetine kendi-si de sonradan inanmak zorunda kalmıştır. Sözde katliam ve bu konunun mevcudiyetini inkâra kalkışanlara verilmesi ön görülen ceza tasarısına Er-

Page 9: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ix

SUNUŞ

meniler tarafından bile itibar edilmezken Batılı devletler bu noktada da fi krî ve fi ilî öncülüklerini yerine getirmekte zaman kaybetmemişlerdir. Pragmatist ve emperyalist bir yaklaşımla, tarihteki birçok hadisede olduğu gibi, bu konuda da kusurlu davranmak ve ihmalkârlık göstermekten şid-detle kaçınmışlardır.

“Ermeni Meselesi” ve Diaspora ErmenileriBatı sözde “Mesele” diye ortaya attıkları bu konuya kendi medeni-

yetlerinin gayri ahlakî unsurları ile yaklaşırken Diaspora Ermenileri de bu yaklaşıma bilerek veya bilmeyerek alet olmaktan kendilerini kurtarama-mışlardır.

Bu anlamda, babası tam bir Osmanlı olan ve Osmanlı Devleti’nin en üst ve en nazik makamlarının kapıları kendisine bütünüyle açık tutulan İstanbul Balıkhanesi’nin Müdürü yani üst düzey bir Osmanlı bürokratı Karekin Deveciyan (1867(?) -1964)’ın torunu Patrick Deveciyan gibi bir simayı Fransız meclisindeki sözde “Ermeni Katliamı” yasasını ve “Ermeni Katliamını İnkâr Suçu” tasarısını ateşli bir surette savunmaya iten nedenle-ri düşünmek gerekir. Zira “tam bir doğu adamı” olarak oğlunu doğu terbi-yesi ve el öpülen bir gelenekle büyüten, “Türkiye benim gerçek vatanım-dır” diye kabul edip Fransız vatandaşlığına geçmeyi reddeden ve nihayet “beni İstanbul’a almasalar da ben bir Türk vatandaşıyım” diyerek Fransız vatandaşlığına geçmeyi ar sayarak vatansız bir şekilde ölen bir şahsın oğlu olan Patrick Deveciyan nasıl olup da ASALA için avukatlık yapabilmiş, “Ermeni Katliamı” yasasının çıkartılmasına katkıda bulunabilmiş ve niha-yet “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmemeyi suç sayan tasarının yasalaşması için bütün gayretini ortaya koyabilmiştir, yine düşünmek gerekir.

Dede ve baba ile üçüncü kuşak oğul arasındaki bu zıddiyet, insaniyet ve hoşgörü felsefesinin hâkim olduğu Osmanlı idarî coğrafyasındaki hava ile egoizm, pragmatizm ve kapitalizm anlayışının geçerli bulunduğu Avru-pa idarî coğrafyasındaki hava ve ruhun muhteva bakımından farklılığından kaynaklanmış olsa gerekir.

“Ermeni Meselesi” - İhmaller - ÖnerilerXVI. asrın başlarında Avrupa’da ilk temas kurup siyasî ve iktisadî

onca imtiyazlar bahşettiğimiz ilk Avrupa devletinin Fransa olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak hatırlamak gerekir ki Sultan II. Abdulhamid’e atfen “Le Sultan Rouge = Kızıl Sultan” suçlamasında bulunulan, sözde “Erme-ni Soykırımı” tasarısını yasalaştırmasının arkasından meclisinde aldığı bir

Page 10: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

x

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kararla sözde “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmemeyi suç sayan ilk Avrupa devleti de hep aynı ülke, yani “kadim dostumuz” Fransa olmuştur.

Başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin dün “Kızıl Sultan” it-hamıyla Osmanlı Devleti’ne, bugün ise “Ermeni Soykırımı” yasa ve “Soy-kırımı İnkâr Suçu” tasarısı ile de Cumhuriyet Türkiyesi’ne karşı başlattık-ları ithamlar karşısında ne mazimizi ne de bugünümüzü, üzerimize atılan “itham çamurlarından” maalesef temizleyebilmiş değiliz.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e II. Viyan muhasarasından itibaren (1683) dış politikada benimsemiş olduğumuz savunmacı yaklaşım, bugüne değin yaşanan bütün olumsuz gelişmelere rağmen, hiçbir surette değişmemiş, değişmemesi için adeta ayak direnmiştir. Bu olumsuz ve tarihî direniş, si-yasî mülahazalarla “redd-i miras” anlayışıyla da birleşip bütünleşerek, Av-rupa güdümlü “Ermeni Meselesi”ne karşı tedbir almak ve tepki göstermek noktasında idarî ve toplumsal açılardan pasif bir tutum sergilenmesine yol açmış gözükmektedir. Türk dış politikasında Kıbrıs, Ege, Ortadoğu, Bal-kanlar ve Kafkaslar konusunda olduğu gibi “Ermeni Meselesi”ne de genel anlamda pek fazla ilgi duyulmamış, netice itibariyle de pek tabiî olarak, başarısız bir sonuç kaçınılmaz olmuştur. Avrupa’da ilk defa 1948’lerde baş gösteren “Ermeni Meselesi”nin “redd-i miras” yaklaşımı ile çözümleneme-yeceği gerçeği ise, ancak aradan geçen yaklaşık bir çeyrek asırlık zaman dilimi sonrasında, 1970’lerde Türk temsilciliklerine yapılan saldırılar ve bir dizi diplomatımızın şehit edilmesi sonucunda anlaşılır olmuştur. Ancak “Ermeni Meselesi”nin ortaya çıktığı tarihten bugüne kadar “Mesele”nin çözümü adına yapılanlara bakıldığı zaman, bu meselenin de benzeri prob-lemlerin maruz kaldığı akıbetten kurtulamadığı görülür. Hal böyle olunca “Ermeni Meselesi”ne gösterilen ilgi ve bulunan çözümün de, çok yönlü ve kapsamlı proje ve politikalarla ele alınıp neticelendirilmeye çalışılması şeklinde olduğu söylenemez. Meselenin kalıcı ve köklü bir şekilde halli için bir “Master Plan” yapmak yerine takip edilen günü birlik çözümler, (Fransa’nın 12.10.2006 tarihinde almış olduğu karara gösterilen tepki ör-neğinde olduğu gibi) saman alevi gibi yükselip düşen ani ve hissî tepkiler, silinen yahut unutulan kırmızı çizgiler, hamasi yaklaşımlar, maddî çıkarlar ve ticarî endişeler, şovlar yahut medyatik demeçler meseleyi içinden daha da çıkılmaz bir hale getirmiştir.

Page 11: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xi

SUNUŞ

“Ermeni Meselesi” Ekmek ve İtibar KapısıDiaspora Ermenilerinin yabancı devletlerin etki ve yönlendirmesinde

oldukları kabul edilirken “Ermeni Meselesi”nin Türkiye’de bugün itiba-riyle bir kısım sözde akademisyen, araştırmacı ve yazarın da ekmek yahut itibar kazanma kapısı haline gelmiş olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.

Konu tarihçi, hukukçu ve uluslararası ilişkiler uzmanlarından ziyade, maalesef günü kurtarmaya çalışan siyasetçilerin, meselenin sürüp gitme-sinden nemalanan ve bu işi “ekmek teknesi” olarak kabul eden şuursuz ve eyyamcı takımdan her iki tarafın da yazar ve çizerlerinin elinde ve tekelin-de kalmış gözükmektedir.

Akademisyen veya araştırmacı-yazar sıfatı ile ortada gezerek “mese-lenin” güya halline çalışan bu tür kişilerin sergiledikleri samimiyet son derece şüphe arz edicidir. Tavırlarındaki saldırganlık, sözlerindeki samimi-yetsizlik ve işin özüne gösterilen ciddiyetsizlik ve lakaytlık sürdüğü sürece ve konu “ekmek ve itibar kapısı” olmaktan çıkarılıp siyasî ve akademik ehemmiyeti içerisinde ele alınmadığı yahut aldırılmadığı müddetçe prob-lemin çığ gibi büyüyerek devam edip gitmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

“Ermeni Meselesi” - Üniversiteler - Araştırma MerkezleriDış politikadaki yaklaşıma paralel bir şekilde üniversitelerimiz de me-

seleye gereken ehemmiyeti bugüne kadar maalesef atfetmemişlerdir. Konu üniversitelerde ehil kişiler tarafından ele alıp incelenmemiş, çözüme yöne-lik genel yahut özel, mahrem yahut aşikâr, bilimsel toplantılar düzenlen-memiştir. Bugün üniversitelerimizde Ermeniceye vakıf, Ermenice belge ve kaynakları hakkıyla okuyup inceleyip irdeleyebilecek akademisyen sayısı hemen hemen yok gibidir yahut bizlerce meçhuldür. İleri sürülen iddiaları dikkate alarak inceleyip ithamları bütün akademik açıklığı ile reddedecek ve meseleye nihayet verecek araştırma merkezleri ve enstitülerinin kurul-masına, bütün diğer problemlerimizde olduğu gibi bu meselede de, her nedense, şimdiye kadar ihtiyaç duyulmamıştır. Bugüne kadar kapsamlı bir Türk-Ermeni ilişkileri tarihi dahi yazılamamıştır. Dünden bugüne hala Os-manlı Devleti’nde yaşayan Ermeni nüfusunun ne olduğu ve dolayısıyla ne kadarının öldüğü yahut kaldığı tartışıla gelmiş, bu konuda kendi aramızda bile bir uzlaşı sağlanamamıştır. Geçen asra damgasını vuran ve bir padişa-ha suikast düzenleyecek kadar ilerleme kaydeden “Ermeni İsyanları”nı ele alan detaylı bir “Ermeni İsyanları Külliyatı” bile hazırlanmamıştır. İngiliz,

Page 12: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Fransız, Rus ve Avusturya devletlerinin Osmanlı Ermenilerine karşı izle-miş oldukları politikaların, Osmanlı Ermenilerini etkileyen siyasî ve fi krî unsurların neler ve nasıl oldukları bütün yönleriyle incelenerek maalesef henüz kaleme alınmamıştır. Dün ve bugün var olan “Ermeni Örgütleri”nin kuruluş, hedef ve eylemleri sağlam vesikalara dayandırılarak kitaplaştı-rılamamıştır. Meselenin tamamıyla siyasallaştığı ve hakikatlerden ziyade hayallerin propagandalarla masum zihinlere işlendiği bir dönemde sanat ve sanatçılarımız eliyle bugüne dek “Ararat” fi lmine mukabil bir fi lm dahi hazırlanarak sinemalaştırılamamıştır.

“Ermeni Meselesi” ile yüz yüze geldiğimiz tarihten bu tarafa geçen yaklaşık yarım asırlık dönem içerisinde, gerçek anlamda ne yapılmıştır, yapılmış ise neden problem hala çözümlenememiştir bunu gayet iyi muha-sebe etmek gerekir.

Görülen odur ki meselenin halli için hiçbir şey yapılmamıştır dene-mez ise de çok şey yapıldığı da iddia edilemez. Bu anlamda bugüne kadar meselenin halli için Ermenistan ile doğrudan bir temas kurulmaya çalışıl-dığı da söylenemez. Belki tam aksine meselenin çözümünde ve ihtilafl arın hallinde aracı kullanmak ve üçüncü şahıslara müracaat etmek bir anlamda çıkış yolu olarak görülmüştür. Oysaki üçüncü şahıslar, ikili görüşmelerin tıkandığı, çıkmaza girdiği yerlerde ve bir hakem sıfatı ile olması halinde fayda sağlayabilir. İkili ve yüz yüze görüşmelerden önce üçüncü şahısların devreye sokulması, Ermenistan üniversite ve akademisyenlerinin de, kendi ifadeleriyle, tercih etmedikleri bir husus olmuştur.

Hemen sınırımızda yer alan komşumuzla olan problemlerimizi kom-şumuzla görüşerek, diyalog kurarak, tartışarak, tartışma zeminleri arayarak yahut yaratarak halletmek yerine, karadan sınırı kapatmışken hava uçuşla-rına sureta bir yasaklama koyarak yahut kendi işsiz insan sayımız milyon-ları bulmuşken binlerce Ermeni’nin kaçak bir surette ülkede çalışmasına göz yumarak yola getirme metodu ile meseleye yaklaşmak herhalde çok da makul bir yaklaşım tarzı olmasa gerekir.

“Ermeni Meselesi” Hayatî Bir Mesele Sorumlu mevkilerde bulunan idarecilerin Türkiye için hayatî bir me-

sele konumunda bulunan ve artık büyük ölçüde tarihî vasfından uzaklaştı-rılıp tamamıyla siyasallaştırılmış bulunan, ulusal ve uluslararası ilişkiler-de imtiyaz ve üstünlükler elde etme aracı haline sokulmuş olan “Ermeni Meselesi”ne, problemin anlaşılması ve çözüme ulaştırılabilmesi için, ciddi

Page 13: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xiii

SUNUŞ

anlamda sahip çıkmaları gerekmektedir… Türkiye’nin meselenin üstesin-den gelebilmesi için öncelikle kendi idarecilerini, siyasetçilerini ve önde gelen müteşebbis ve sivil toplum kuruluşlarını konunun hassasiyetine inandırması zaruri gözükmektedir.

“Ermeni Meselesi”ne Kategorik Yaklaşım“Ermeni Meselesi”, yukarıda da ifade edildiği üzere, esasen Türk ve

Ermeni toplumları arasında tabiî olarak gündeme gelmiş bir mesele ol-maktan ziyade üçüncü şahısların ve yabancı devletlerin bir icadı olduğu muhakkaktır. Bu nedenledir ki “Ermeni Meselesi” ele alınıp çözüm yolu bulunmaya çalışılırken “Ermenistan Ermenileri”, “Türkiye Ermenileri” ve “Diaspora Ermenileri” şeklinde Ermenilerin kategorize edilmelerinde son derece isabet ve yarar vardır.

“Ermeni Meselesi”nin ilk iki gruptan ziyade son grup yahut topluluk ile alakalı olduğunu, bunların da nihaî anlamda serbest bir şekilde hareket etmeyip “Ermeni Meselesi”nin çıkmasına neden olan ve Ermenistan ve Ermenilerden ziyade asıl kendileri ile mücadele edilmesi gereken yabancı devletlerin etki ve yönlendirmesinde olduklarını unutmamak ve ona göre hareket etmek gerekir.

“Ermeni Meselesi” - Öğretim Üyesi - Öğrenci DeğişimiTürk-Ermeni tarafl arı arasında akademik alanda işbirliğini artırmak ve

siyasî anlamda bir yumuşama ve müstakbel müzakerelere bir başlangıç teşkil etmek üzere Erivan’da bulunan üniversitelerin Türkoloji ve Ulusla-rarası İlişkiler Bölümleri ile işbirliği yapılarak Erivan’da bu sempozyumun ikincisinin gerçekleştirilmesi ümidimizdir. 2006 Mayısında Erivan’da ilgili makam ve kişilerle yaptığımız görüşmelerde ortak projelere kapı açmak ve bir başlangıç olmak üzere karşılıklı öğretim üyesi ve öğrenci değişiminin kendilerince mümkün olabileceğini dile getirmiş olmaları memnuniyetle müşahede edilmiştir.

Son OlarakYukarıda izah edilmeye çalışılan endişe ve mülahazalarla onursal baş-

kanlığını Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz UTAŞ’ın yaptığı bu sempozyumun ortaya konan çalışmalarla Türk-Ermeni ilişkilerine yeni bir boyut kazandırması ve iki toplum arasında tesis edilecek olan karşılıklı dostane münasebetlere köprü teşkil etmesi ana hedefi miz olmuştur. Taşı-dığı sıfat ve mahiyet dolayısıyla konunun ileriki dönemlerde daha sofi stik

Page 14: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xiv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

zeminlerde tekrar işlenmesi suretiyle aynı türden sempozyumların ikincisi ve üçüncüsünün gerçekleştirilmesi arzumuzdur.

Türkçe versiyonu dört cilt halinde kitaplaştırılan ve değişik açılardan Türk-Ermeni birlikteliğinin ele alınıp incelendiği bu tebliğlerde yer alan yaklaşım ve bilgilerden doğan sorumluluğun tabiî olarak tebliğ sahiplerine ait olduğunu hatırlatırken, sempozyum tebliğlerinin Türk-Ermeni ilişkileri tarihine ve bugün gündemde yer alan meselelerin çözümüne katkıda bu-lunması ümit olunur.

Kitabın basımı işini üstlenen Erciyes Üniversitesi idaresine burada te-şekkür etmek, yerine getirilmesi, ihmal edilmemesi gereken bir borç ola-caktır.

Saygılarımızla.

Sempozyum Tertip HeyetiKayseri 2006

Sempozyum Tertip HeyetiProf. Dr. M. Metin HÜLAGÜ (Başkan)Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALANYrd. Doç. Dr. Şakır BATMAZYrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ

Page 15: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 16: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 17: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSA

S-I A

çılış

Tör

eni (

Sayg

ı Dur

uşu

ve İs

tiklâ

l Marşı

Page 18: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Tertip Heyeti Başkanı Prof. Dr. M. Metin Hülagü’nün protokol konuşması

Page 19: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Rektör Prof. Dr. Cengiz UTAŞ’ın protokol konuşması

Page 20: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin protokol konuşması

Page 21: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Açılış Toplantısı

EUSAS-I Açılış Toplantısı (soldan sağa) Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU,

Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, E.Ü. Rektörü Prof. Dr. Cengiz UTAŞ,

Page 22: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSA

S-I A

çılış

Kok

teyl

i

Page 23: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSA

S-I A

çılış

Kok

teyl

iTü

rkiy

e Er

men

ileri

Pat

riği

Mes

rob

II, E

.Ü. R

ektö

rü P

rof.

Dr.

Cen

giz U

TAŞ

Page 24: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Basın Toplantısı

EUSAS-I Tertip Heyeti Rektör Bey’le birlikte.(Soldan sağa: Yrd.Doç.Dr. Gülbadi Alan, Yrd. Doç.Dr. Süleyman Demirci,

Rektör Prof. Cengiz Utaş, Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz, Prof. Dr. Metin Hülagü)

Page 25: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Protokol Açılış Konuşmaları

EUSAS-I Oturumlarından bir görüntü

Page 26: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Oturumlarından bir görüntü

EUSAS-I Oturumlarından bir görüntü

Page 27: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Oturumlarından bir görüntü

EUSAS-I Sosyal etkinlikler programından bir görüntü

Page 28: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSA

S-I D

eğer

lend

irm

e ve

kap

anış

topl

antıs

ında

n bi

r gör

üntü

Page 29: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I Etkinlikleri çerçevesinde Yrd. Doç. Dr. Gonca Büyükmıhçı tarafındanhazırlanan “Birlikte Çeşitlilik Yaratan Kültürler” sergisinin açılışı

Page 30: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSAS-I “Birlikte Çeşitlilik Yaratan Kültürler” sergisinden bir görüntü

EUSAS-I “Birlikte Çeşitlilik Yaratan Kültürler” sergisinden bir görüntü

Page 31: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

EUSA

S-I k

atılı

mcı

ları

nın

topl

u bi

r gör

ünüm

ü

Page 32: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 33: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxiii

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER

Sunuş ............................................................................................................................................................................................ vAçılış ve Protokol Konuşmaları ........................................................................................................................................xxxviiAçılış Oturumu .........................................................................................................................................................................xlixDeğerlendirme ...........................................................................................................................................................................lxv

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

Osmanlıcılık ile Milliyetçilik Arasında Hamidiye Bürokrasisinin Ermeni Memurları .................................................69

Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI

Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı’nın Tarihî Temelleri ...............................................................................81

Abdullah AYATA

Anılarda Son Ermeni ................................................................................................................................................................89

Abdullah POŞ

XIX. Yüzyılın Sonlarında Tarsus’ta Türk-Ermeni İlişkileri ............................................................................................101

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Trabzon’da Ermeni Nüfus ve Cemaatler Arası İlişkiler ..................................................115

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Ermenileri Katolikleştirme Çalışmaları ve Sonuçları Hakkında 1778 Yılında Hazırlanan Bir Rapor....................145

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

Ottoman - Tipu Sultan Relations: A Critical Study of The Role ofArmenian Merchants in Mysore -South India ....................................................................................................................161

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Maraş’ta Türk - Ermeni İlişkileri .........................................................................................................................................177

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Ermeni Edebiyatında Türk ve Ermeni Toplumları Arasındaki Komşuluk İlişkilerine Bakış ...................................221

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Demokrasi Denemesi ve Ermeni Mebuslar ................................................................237

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatına Bir Örnek: Ereğli Kömür Havzası.................................................259

Page 34: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxiv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Prof. Dr. Ahmet UĞUR

O Güzel Günlere Ait Birkaç Hatıra .......................................................................................................................................281

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Tokat’ta Hukuk Alanında Türk - Ermeni İlişkileri (1770-1810) .....................................................................................291

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

Ermeniler’in XIX. Yüzyılda Yeni Bir Sosyal Hayat ve Edebiyatın Oluşum Sürecine Katkıları.................................323

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

XVIII. Yüzyıl Kıbrıs Ermenilerinin Sosyo Ekonomik Durumları ....................................................................................351

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

Şer’iye Sicillerine Göre Tanzimat’a Kadar Bursa’nın Sosyo Ekonomik Hayatında Ermeniler ................................367

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Türk Âşıklık Geleneğinin Ermeni Kültürüne Etkisi veYaşayan Ermeni Âşıklardan Yusuf Ohannes (Yusufî) .....................................................................................................383

Ali ÖZUYAR

Sanat ve Musikî Alanında Türk - Ermeni İlişkileri ...........................................................................................................403

Yrd. Doç. Ayten SEZER

Türk Dostu Diaspora Ermenileri ..........................................................................................................................................419

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Kayserili Aşuğlarda Âşık Tarzı Kültür Gelenekleri ..........................................................................................................435

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

XVII. Yüzyılda Erzurum Şehri’nde Uyumlu Bir Yaşam: Türk - Ermeni Birlikteliği ....................................................459

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş. Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Ermeni Sorunu’nun Türk ve Ermeni Kamuoyunda Algılanışı ........................................................................................483

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Türk - Ermeni Sosyo Kültürel Etkileşimi: Dil ve Edebiyat Örneği ..................................................................................505

Okut. Cengiz KARTIN

Türk - Ermeni İlişkilerindeki Hoşgörü İklimi Çerçevesinde İhtida Hareketleri ...........................................................521

Page 35: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxv

İÇİNDEKİLER

Doç. Dr. Cihat GÖKTEPE

Osmanlı Dönemi ve Sonrasında Kıbrıs’ta Türk - Ermeni Münasebetleri ......................................................................535

Yrd. Doç. Dr. Davut KILIÇ

Dinî İlişkiler Bakımından İstanbul Ermeni Patrikhanesi ...............................................................................................559

Page 36: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 37: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxvii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI

Metin HÜLAGÜ (Sempozyum Tertip Heyeti Başkanı)Sayın Rektörüm,Sayın Patrik,Değerli Komutanlar,Değerli Öğretim Üyeleri,Kıymetli misafi rler, Değerli Basın Mensupları,

Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu’na hoş geldiniz diyor, hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu’ nun bu yılki konferansın konusu “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” olarak belirlenmiştir.

Akademisyenler arasında bilgi alışverişini, işbirliği ve dayanışmayı artırmayı hedefl eyen bu sempozyumda: Edebî, hukukî, idarî, ticarî, sanat,

Page 38: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxviii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

musiki, sağlık ve eğitim alanları, daha kısa bir ifade ile Türk–Ermeni iliş-kilerinin sosyo-kültürel yönü üzerinde durulacaktır.

Takdir edilir ki, Türk-Ermeni ilişkileri uzun bir geçmişe ve pek tabiî olarak, sosyal, kültürel, siyasî ve iktisadî, zengin bir birikim ve etkileşime sahip olmuştur.

Geçmişte, birlikte yaşama sanatının en usta uygulayıcılarından birisi olan Osmanlı Devleti idaresinde, Türk ve Ermeni toplumlarının, yöneten ve yönetilen, iki farklı taraf olmak gibi görülmek ve değerlendirilmekten ziyade, birinin, ağırlıklı olarak sanat, ticaret ve sadakatiyle, diğerinin ise askerî kabiliyet, idarî kudret, insaf ve adaletiyle birbirini tamamladıkların-dan söz etmek daha doğru olsa gerektir.

Ancak Osmanlı Devleti’nin 1683’teki II. Viyana kuşatması sonrasında, önce duraklamaya başlaması ve arkasından gerileme ve dağılma dönemle-rini yaşamsı, her alanda olduğu gibi Türk-Ermeni ilişkilerinde de yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Nihayet 1877–1878 Türk-Rus Sava-şı, diğer adıyla 93 Harbi, Türk ve Ermeni toplumları için bir yol ayrımı, bir dizi anlaşmazlıkların dönüm noktası haline gelmiştir. Bu nedenledir ki Türk-Ermeni ilişkileri son dönem Osmanlı idaresi için olduğu kadar, bu idarenin tabiî varisi olan bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti’nin de ön-celikli konuları arasında yer almıştır. Söz konusu Türk-Ermeni anlaşmaz-lığı, bu ve sair özelliklerinden dolayı gerek ulusal, gerekse uluslar arası birçok toplantının ana teması haline gelmiştir. Öyle gözükmektedir ki, bu özelliğini, istismara mahkûm edilmiş siyasî yapısıyla, uzunca bir dönem daha muhafaza edecektir. Türk ve Ermeni toplumlarının, biraz da kendi iradeleri dışında gerçekleştiği söylenebilecek olan bu son dönemi, daha ziyade askerî ve siyasî yönleri itibariyle ele alınmıştır. Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ilişki, hiçbir zaman için sistemli bir şekilde “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Zengin bir kültürel miras ve birlikte yaşama tecrübesine sahip olan Osmanlı Devleti’nin, Os-manlı toplumunun bu yönü, bu hususiyeti, hep göz ardı edile gelmiştir.

II. Viyana kuşatmasının mağlubiyetle sonuçlanmasıyla başlayan ve günümüzde de mevcudiyetini koruyan dış politikadaki geleneksel savun-macı yaklaşım, ortaya çıktığı ilk günden bugüne, Ermeni meselesinde de aynı tutum, aynı çizgi ve karakterle devam ettirile gelmiştir. Belirleyen, suçlayan ve infaz edenler hep başkaları; belirlenen, suçlanan ve mahkûm edilenler ise Türk ve Ermeni milletleri olmuştur.

Page 39: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xxxix

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

Bu sempozyumun, bu anlamda, şimdiye kadar düzenlenmiş olan ulu-sal ve uluslar arası sempozyumlardan farklı olma gibi bir hedefi vardır. Bu hedef aynı zamanda, mevcut yapısı ve muhtevası itibariyle, kendi alanında da bir ilki oluşturmaktadır.

Bugüne değin Türk ve Ermeni toplumlarına ulusal ve uluslar arası seviyedeki etkinliklerle sunulan, ancak iki taraf arasındaki ihtilaf ve hu-sumeti artırmaktan ve fasit bir daire içerisinde dolaşıp durmaktan başka bir netice sağlamayan yaklaşımlar yerine, “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” başlığı ile her iki toplumun asırlar boyunca dostane bir yaklaşımla, bir arada nasıl yaşadıklarını, na-sıl samimi bir dayanışma sağladıklarını ortaya koymak, unutulmaya yahut unutturulmaya yüz tutmuş olan ortak kültürün, bizatihi mirasçıları olduk-ları, kendilerine hatırlatılmak istenmiştir.

Bu anlamda, sempozyum tertip heyeti olarak, bu sahada bilimsel biri-kim sahibi akademisyenlerin, hiçbir surette dinî inançlarına ve hangi kim-liği taşıdıklarına bakmaksızın bir araya gelmelerini sağlamak; çok kültür-lü Osmanlı toplumundaki birlikte yaşama sanatına dair bulgularını bilim dünyasının hizmetine sunmak; ayrıca Türk-Ermeni toplumları arasındaki iyi ilişkilerin gelişmesine ve bu bağlamda kültürler arası hoşgörünün sek-teye uğramadan devam etmesine ve dolayısıyla da dünya barışına katkıda bulunmak temel hedefi miz olmuştur.

Takdim edilen sempozyum programından da anlaşılacağı üzere, ma-hiyet ve hedefi itibariyle kendi alanında belki de ilk ve tek denilebilecek olan bu sempozyuma gösterilen büyük teveccüh, bizleri memnun etmenin ötesinde, böyle bir birlikteliğin gerekliliğini de ortaya koyması bakımın-dan önemli olsa gerektir.

Bu sempozyumda zengin bir sunum, geniş bir bilgi paylaşımı ve yeni yaklaşımların ortaya konulacağı ümidindeyiz.

Türk ve Ermeni toplumlarının tarihsel birlikteliği, sanat, edebiyat, hu-kuk, ticaret, ekonomi, sağlık, eğitim, inanç, idarî ve bürokratik yapı gibi sosyo-kültürel hayatın değişik yönleri, yurt içinden ve dışından, sempoz-yuma iştirak etmiş olan 125 seçkin bilim adamı tarafından ele alınarak değerlendirmeye çalışılacaktır.

Tarafsız bir zeminde akademik bir yaklaşımla ikili ilişkilerin en ge-niş boyutu ile inceleneceği bu sempozyumda, Osmanlı Devleti’nin idarî anlayışı irdelendiği kadar, toplumsal yapısı da belirlenmeye çalışılmış ola-caktır. Tertip heyeti olarak bu etkinliğin Türk-Ermeni ilişkileri için yeni

Page 40: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xl

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bir başlangıç ve Erivan – Ankara arasında bir barış köprüsü oluşturmasını ümit ederiz.

Sözlerimi tamamlarken şunu da hususiyle belirtmeliyim ki; böyle bir sempozyumun gerçekleşmesinde Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz UTAŞ’ın katkılarını, destek ve teşviklerini, huzurlarınızda zikret-mek bir kadirşinaslık olacaktır. Konuya göstermiş oldukları yakın alaka ve sunmuş oldukları imkânlardan dolayı, tertip heyeti adına, kendilerine şükranlarımı arz etmek isterim.

Sempozyumun gerçekleşmesi noktasında hep yanımızda olan ve her türlü desteği sunan, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ş. Coşkun Önem’e içtenlikle teşekkür ederiz.

Hiç şüphesiz ki bu sempozyumun düzenlenebilmesinde Onur ve Bilim Kurulu üyelerinin önemli bir payı vardır. Katkılarından dolayı kendilerine huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliriz.

Yoğun programlarına rağmen davetimizi kabul etme nezaketini göste-rerek açılış törenine iştirak etmiş bulunan Türkiye Ermenileri Patriği Mes-rob Mutafyan’a hiç şüphesiz ki şükran borçluyuz.

Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı’na ilaveten, Kayseri Valiliği’ne, böyle bir sempozyumun gerçekleşmesi için göstermiş oldukları samimiyet ve sergile-miş oldukları engin cömertlikten dolayı Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne, Nevşehir Belediyesi’ne, Kayseri Vakıfl ar Bölge Müdürlüğü’ne, Eraslan Holding ve Öz-Kar Şirketler Gurubu’na teşekkür ederiz.

Yine sempozyuma yapmış bulundukları son derece değerli katkıların-dan ötürü Kültürlerarası Diyalog Platformu Genel Sekreteri Cemal Uşşak Beyefendiye memnuniyetle şükranlarımızı arz ederiz.

Son olarak, fi kri oluşumundan sahneye konuluşuna kadar, bütün gay-ret ve feragatleriyle, sempozyumun yükünü, samimiyetle omuzlayan, dü-zenleme kuru üyeleri Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan, Şakir Batmaz ve Süley-man Demirci’ye, Tarih Bölümü Araştırma Görevlilerine ve ayrıca öğrenci arkadaşlarımıza şükranlarımı arz ediyorum.

Saygılarımla.

Page 41: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xli

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

Cengiz UTAŞ (Rektör)

Sayın Vali,Sayın Patrik,Değerli Katılımcılar ve Sevgili Misafi rler…Erciyes Üniversitesi I. Ulusal Sosyal Araştırmalar Sempozyumu’na

hoş geldiniz.

Katılımlarınızla sempozyumumuzu onurlandırmanızdan dolayı hepi-nize teşekkür ederim “Birlikte Yaşam Sanatı” konulu bu sempozyuma esas teşkil eden, Osmanlı Devleti’nin en önemli özelliklerinden birisi hiç şüp-hesiz ki, üç semavi dine mensup, farklı dilleri konuşan ve farklı kültürel kökenleri olan milletleri altı asır gibi uzun bir süre idaresi altında yönete-bilmiş olmasıdır. Osmanlı hükümdarları çağdaşı ülkelerde görülmedik şe-kilde Müslim ve gayrimüslim tebaasına inanç ve ibadet özgürlüğü tanımış-lardır. Bu idari anlayışın bir sonucu olarak sınırları içerisindeki Hıristiyan ve Musevi vatandaşlarına kendi inançlarının gereğine göre yaşayabilme imkânını sunmuşlardır.

Erciyes Üniversitesi olarak, son dönemlerde, gerek Türkiye’de, ge-rekse dünya kamuoyunda sık sık gündeme taşınan ve tartışma konusu edi-len, bizim için de son derece önemli olduğuna inandığımız Türk-Ermeni ilişkileri konusunda, uluslar arası düzeyde bir sempozyum düzenlenmiş olmasından son derece mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim.

Türk-Ermeni ilişkilerin tarihi süreç içerisinde değerlendirmek gerek-tiği kanaatindeyiz. Fertler arasında anlaşmazlık ve itilafl arın yer alması ne kadar tabii ise milletler ve devletler arasında da aynı durumun vuku bulma-

Page 42: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

sı gayet tabi karşılanmalıdır. Böyle bir durumda ise diploması, müzakere ve karşılıklı saygı problemin kalıcı ve tatmin edici bir şekilde çözümü için her halde belirleyici unsur olacaktır. Karşılıklı saygı, hoşgörü ve müza-kere unsurlarını en iyi şekilde uygulaması gerekenlerin, hiç şüphesiz ki, Türk ve Ermeni milletleri olmalıdır. İfade edilmeye çalışılan sürecin daha fazla gecikmeden başlaması, gelişmesi ve iki toplum arasındaki ihtilafın son bulmasına katkıda bulunmak amacıyla, siz değerli akademisyenlerin katılımı ile bu sempozyumu gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Yurt içinden ve yurt toplumunda birlikte yaşama sanatının hukuki, idari, ticari, dini di-ğer bir ifade ile sosyal ve kültürel boyutu en geniş şekliyle ele alınacaktır. Türk-Ermeni ilişkilerinin geleceğine olumlu katkıda bulunmasının ümit et-tiğimiz bu birlikteliğin gerçekleşmesindeki katkılarınızdan ötürü hepinize teşekkür ederim. Ayrıca Türkiye Ermenileri patriği Sayın Mutafyan’a sem-pozyuma teşrifl erinden dolayı teşekkür ederim. Bu katılımlarının, Türk ve Ermeni toplumlarının aralarındaki mevcut ihtilafl ar konusunda uzlaşmaya varılmasında olumlu bir katkı sağlayacağını ümit etmekteyim.

İki toplum arasındaki mevcut ihtilafl arın sona erdirilmesi adına atıl-mış olan bu olumlu adımın, birlikte yaşama sanatı etkinliğinin bir sonraki örneğinin, Türk ve Ermeni akademisyenleri ortaklığı ile Erivan’da gerçek-leştirilmesini ümit ediyorum.

Sözlerimi tamamlarken bu etkinliğin gerçekleştirilmesindeki fe-dakârlıklarından dolayı Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Coşkun Önem’e Sempozyum Tertip Heyeti Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü ve yü-rütme kurulunda görev alan tarih bölümü öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirci, Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan ve Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz’a teşekkür ediyorum.

Sözlerimi burada bitirirken bu vesile ile hepinizi saygıyla selamlıyo-rum.

Page 43: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xliii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

Mesrob II (Türkiye Ermenileri Patriği)Sayın rektör, Saygıdeğer katılımcılar, Cumhuriyet çocukları olarak bu mekânda bir araya gelmemizin ana

nedeni Osmanlı’nın Cihan İmparatorluğu’na övgüler yağdırmak olduğunu sanmıyorum. Ancak, Osmanlı toplumunda farklı kimliklerin bir arada ya-şayabilmelerine olanak sağlayan sistemin analizinin çok önemli olduğunu söyleyebiliriz; çünkü küçülen dünya, giderek farklı dinden, dilden, ırktan ve milliyetten insanlara aynı kültür mozaiğinde, yan yana ve iç içe yaşama zorunluluğu getirdiği için, Osmanlı düzeninin deneyimlerini göz önünde bulundurmak yanlış bir yaklaşım olmasa gerek.

Bazılarının ve ulusal basınımızın sıkça ‘Ermeni meselesi’ olarak ta-nımladığı olay hakkında bazı kişisel düşüncelerimi sizlerle paylaşmak is-terim.

Tarihçiliğin Ahlaki Boyutu Saygıdeğer katılımcılar, Tarihe bakış şeklimizin ahlaki bir mesele olduğu evrensel bir düşünce

biçimidir. Tarihi bugünkü kuşaklara sunuş şeklimiz de öyledir. Gerçekle-ri olduğu gibi yansıtmak, çoğu zaman cesaret işidir, özgürlük ister. Belli bir kalıbın içine sıkışmışsak, belli bir ideolojinin kulu-kölesi olmuşsak, özellikle milliyetçi, ırkçı, militer bir mizaca sahipsek, bazen doğruları ko-nuşmakta, yeni kuşaklara gerçekleri yansıtmakta güçlük çekeriz. Gerçekçi bir tarih bakışına sahip olmamız, günün değer yargılarından ve sübjektif değerlerinden ne kadar kurtulabildiğimize bağlıdır.

Osmanlı-Ermeni ilişkileri, tarihinin her aşamasını idealleştirmek, Ermenilerin hiçbir sorun yaşamadığını söylemek mümkün değil. Ancak,

Page 44: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xliv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Türklerle Ermenilerin ilk tanışıklıklarının en az 1300 yıl öncesine dayan-dığını biliyoruz. Eğer tarihçi Yeğişe, Pers-Ermeni savaşını anlatan eserini gerçekten 5. yüzyılda yazmışsa, bu tanışıklık 1500 yıllık bir geçmişe sa-hiptir demektir. Bu kadar uzun zaman karşılıklı ticari ve siyasi ilişkilerde bulunan komşuların tarihinde karşılıklı fi ziksel şiddet olaylarına nispeten az rastlanmıştır.

Fransız Devriminin Etkisi Fransız Devrimi’nin yol açtığı milliyetçilik akımı, zamanla tüm diğer

devletler gibi, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı tüm halkları da etkisi altı-na aldı. Özellikle, 19. yüzyılın sonlarına doğru ilişkilerin gerginleşmeye başlamasında, gerek Osmanlı Devleti’nin, gerek Alman, Amerikan, Fran-sız, İngiliz ve Rus devletlerinin, gerek Ermeni siyasi partilerinin, gerekse, o dönemde görevlerini Türkiye Ermenilerinin sivillerden oluşan Cismani Meclisi’nin güdümünde ifa eden İstanbul Ermeni Patrikleri’nin de sorum-luluğu bulunmaktadır. Varılan acı sonuçta, tarafl arın sorumlulukları eşit olmasa bile, adı geçen tarafl ardan herhangi birinin çıkıp da olayların ge-lişmesinde kendi sorumluluğunu reddetmesi veya tamamen diğer tarafl ara yüklemesi ahlaken doğru bir yaklaşım değildir.

Tıkanıklık Giderilmeli Türkler, ‘Biz aslında millet-i sadıkayı çok severdik’, Ermeniler de,

‘Biz aslında Türkleri çok severdik’ gibi topik ve dolma edebiyatını artık bırakmalıdırlar. “Bakkalım Ermeni’ydi”, “Subayım çok iyi bir Türk’tü” türünden nostaljik ifadeler yerine, Türklerle Ermeniler arasında geçmişte yaşanan, birlikte yaşama olgusunu somut örneklerle sunan tarihi ve bilim-sel çalışmalara ivme kazandırılmalıdır.

Artık herkesin ezberlemiş olduğu Türk ve Ermeni tezlerini değişik şe-killerde sunan kitaplar yayımlamak ve bu alanda boşuna para ve zaman harcamak yerine, Türk-Ermeni ilişkileri tarihine çok önemli katkılar ya-pabilecek Ermenice eserlerin Türkçe ve İngilizce çevirileri ivedilikle ger-çekleştirilip akademisyenlerin ve kamuoyunun değerlendirmesine sunul-malıdır. Esasen gelinmiş olan bu tıkanmışlık aşamasında, yeni yorumlar-dan çok, yeni ana kaynaklara ihtiyaç vardır. Örneğin, 1863 tarihli Millet-i Ermeniyan Nizamnamesi’ne göre 1863’ten Sultan Abdülhamid dönemine kadar muntazaman toplanmış olan Ermeni Meclisi’nin Bab-ı Âli’nin ona-

Page 45: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlv

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

yıyla yayımlanmış olan tutanakları, ülkemiz tarihinin karadeliklerinden biridir. Bir sayfada Ermenice metninin aynısı, karşı sayfadaysa Türkçe çe-virisi ivedilikle yayımlanmalıdır. Patrik II. Nerses’in (1874-1884) yazıları, Patrik III. Madteos’un (1894-1896 ve 1908-1909) yazışmaları, Patrik I. Mağakya’nın (1896-1908) üç ciltlik anıları, Patrik I. Zaven’in (1913-1915 ve 1919-1922) bir ciltlik patriklik anıları Türkçeye kazandırılmalıdır. Er-meni Kilisesi’ni ve kültürünü konu alan ve bazen her türlü bilimsellikten uzak olan kitaplar yerine, Patrik Mağakya’nın üç büyük ciltlik Ermeni Ki-lisesi tarihi, üniversite öğrencileri tarafından Türkçe okunabilmelidir. Ay-rıca, İstanbul Patrikliği’nin 1916-1918 yıllarında Kudüs’e taşınan arşiv-lerinin de Kudüs Ermeni Patrikliği tarafından akademiye kazandırılması gerekir. Yeni kuşak Türk ve Ermeni akademisyenlerinin bir ortak çalışma platformunda birlikte çalışmalarına olanak sağlamak üzere, gerek Türkiye, gerekse Ermenistan’daki üniversitelerde Osmanlı, Ermeni ve Türk dili ve edebiyatlarının öğretimine daha fazla zaman kaybetmeden başlanılmalı-dır.

Karşılıklı Saygı Elzem Bugünkü ilişkiler çıkmazından kurtulmak için diyalog, diyalog için-

se karşılıklı saygının tesisi elzemdir. Birbirini küçümseyen, sözel tacizde bulunan tarafl arın bir araya gelmeleri olanak dışı değilse bile zordur. Bu nedenle, Ermenistan ve Türkiye’den akademisyenlerden, gençlerden, sa-natçılardan, basın mensuplarından oluşan grupların karşılıklı olarak birbir-lerini ziyaret etmeleri, birbirlerini tanımaya ve anlamaya çalışmaları çok önemlidir.

Saygı, birbirinin tarihine karşı da gösterilmelidir. Türkleri hâlâ Orta Asya’dan gelen kültürsüz, barbar göçebeler olarak gören ve Türklerin devlet kurabilme ve kurdukları devletin sürekliliğini sağlama yeteneğini küçüm-seyen bazı Ermeni tarihçilerinin zihniyetiyle Amerika’daki Kızılderili ka-bilelerini bile Bering Boğazı’ndan geçen Türk boyları yapan, “Ermeniler hiçbir devlet kurmamışlardır, kuramamışlardır” diyen bazı Türk tarihçi-lerinin zihniyeti değişmek mecburiyetindedir.

Türkler de, Ermeniler de tarihte siyasal ve kültürel alanlarda çok önemli başarılara imza atmış olan halklardır. Anadolu uygarlıkları müze-lerinde, tarihteki Ermeni krallıkları hep vasat toplumlar olarak gösteren veya tamamen yok sayan zihniyet, Ermeni krallıklarının Batı devletleriyle imzaladıkları ikili antlaşmaları görmezden gelse de, Batı’daki arşiv ve kütü-

Page 46: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlvi

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

phanelerdeki belgeleri yok edemeyeceğine göre, ancak kendi vatandaşını kandırabilecektir. Hâlbuki, karşılıklı olarak birbirinin tarihine saygılı bir yaklaşım sergilendiğinde, gerektiğinde birbirinin tarihteki başarılarını övüldüğünde, karşılıklı olarak empati yaratmak mümkün olacaktır.

Ermeniler ve Türkler birbirlerinin ulusal ve dinsel simgelerine karşı da aynı saygıyı göstermelidirler. Bu simgelerin siyasi mitinglerde fanatik göstericiler tarafından herhangi bir şekilde aşağılanmaması, yakılmaması, ayakaltına alınmaması için gerekli duyarlılık gösterilmeli ve dostluğu artırıcı ve pekiştirici etkinlikler düzenlenmelidir. Temsili kurtuluş gösteri-lerinde yaşanan densizlikler düşmanlık tohumları eken çağdışı uygulama-lar olmaktan ileriye gidememektedirler.

Şiar Atatürkün Sözü Olmalı Türkler ve Ermeniler aynı coğrafyanın insanlarıdır. Bu insanları Yüce

Allah bir araya koymuştur. Bunu ne şimdi, ne de gelecekte değiştirmek mümkün değildir. Başka bir deyişle, Türkler ve Ermeniler birlikte veya yan yana yaşamayı öğrenmek zorundadırlar. Bu gerçeği görmezden ge-lerek her iki ülkenin genç kuşaklarını birbirlerine karşı körükleyen stra-tejistler günah işlemektedirler. Hâlbuki, şiar Mustafa Kemal Atatürk‘ün ‚Yurtta sulh, cihanda sulh‘ sözü olmalıydı. İnsanlar ya dost ya da düşman olacaklardır. Dostluk ve kardeşlik daha iyi değil midir?

Ayrım Yapılmasın Oysa fanatik milliyetçilik kendi ulusunun ve ırkının çok seçkin, di-

linin en mükemmel, kültürünün de erişilmez olduğunu iddia eder, bu da kolektif bir narsisizmden öteye geçemez. Bu gibi temelsiz iddialar, başka-larında da benzer bir narsisizm oluşturulması dışında herhangi bir gayeye hizmet edemez. Karşısındakini yok saymak, içindekini yabancı ve düşman veya potansiyel sabotör olarak görmek ülkede sadece kaotik bir durum ya-ratılmasına neden olmakla kalmaz, bu yaklaşım tarzı her zaman savaşacak yel değirmenleri yaratmak zorunda olduğundan, aynı zamanda ülke vatan-daşlarından hangi grubun bir sonraki kurban seçileceği konusunda spekü-lasyonlara neden olarak huzursuzluk yaratır. Sıkça dile getirilen ‚Türkler ve Kürtler asli unsurlardır‘ sözünün bile bir ayrımcılık olduğunu düşünü-yorum. Türk ve Kürt kardeşlerimiz asli unsur ise bu topraklarda M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren yazılı tarihi olan Ermeniler, çok daha eskiye dayanan

Page 47: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlvii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

kayıtlarda yer alan Süryaniler ve Yahudiler en iyimser tanımla tali unsur olma konumuna düşürülmektedirler.

Sorunlar Giderilmeli Bugün 70 milyon nüfuslu ülkemizde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı

olan Hıristiyan Ermenilerin sayısı 70 bine düşmüştür. Bazı devlet birimle-rinin ifadelerine göre, şu anda yurtdışından gelip de ülkemizde yaşayan Er-meni kökenli insan sayısı da 30 binin üzerindedir. Hal böyleyken, değişen dünyanın oluşturduğu dev sorunlar karşısında var olma mücadelesi veren, toplam nüfusun belki de binde birinden az olan yerel Ermeni cemaatinin ve diğer azınlık cemaatlerinin dini, hayri ve içtimai meselelerine, dil ve din eğitimi alanlarında yaşanan sıkıntılarına, vakıf mevzuatından kaynaklanan bazı sorunlarına çözüm getirmek gerekir. ‚Hoşgörü‘, ‚birlikte yaşama‘ ve ‚çoğulculuk‘ gibi soyut kavramların somutlaşacağı, sözün eyleme dönüşe-ceği en belirgin uygulama alanlarından biri budur. Aksi takdirde, ülkemiz-de sayıları gittikçe azalan çok renkliliklerin giderek monotonlaşmasına, soluklaşmasına tanık olacağız.

İlişkilerde Özveri Gerek Vatandaşlık ve yaşam diyaloguyla sıkı sıkıya bağlı olduğumuz Tür-

kiye ile soydaşlık ve dindaşlık bağlarımız bulunan Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, iki ülke, tabiri maruz görürseniz, iki sevdiği ara-sında kalmış bulunan biz Türkiye Ermenileri‘nin arzusudur. Ancak karşı-lıklı fedakârlıklar yapılmadan bu ilişkilerde ilerleme kaydedilmesinin zor olduğu aşikârdır.

İnsani ve Ahlaki Değerler Hepimizi din, ırk, milliyet vesairenin ötesinde insan olarak ne bir-

leştirir diye düşünmek zorundayız. Bu bağlamda çocuklarımızın gele-ceğine, yani istikbale, ne bıraktığımız önem kazanmaktadır. Bu nedenle eğitimin bilimsel ve teknik yönünün yanı sıra, aynı zamanda beşeri yönü de son derece önemli olup, gereken teşvik gösterilmelidir. Dil ve edebi-yat çalışmaları da çok önemli bir birleştirici unsur olarak kabul edilebilir. Laiklik anlayışı her ne kadar din ve vicdan özgürlüğünün teminatı sayılsa da, ülkemizdeki ‘Jakoben laiklik’ uygulamasının, bazen İslâm‘ın ahlaki

Page 48: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlviii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

boyutlarının manevi anlam zenginliğinin analizlere katılmasını engelledi-ğini, bunun da bazen tarihe bakış yöntemiyle ilintili olduğunu söylemek mümkündür. Keşke bazı ülkelerde başarıyla uygulanabildiği gibi, Osmanlı öncesi uygarlıkları da tarihi mirasımızın bir parçası sayıp, Bizans, Ermeni, Süryani ve Musevi kültürlerinin de Türkiyeye kattığı anlamlarla daha da zenginleşebilseydik. Bu bağlamda, Turizm ve Kültür Bakanlığımızın Van Gölü‘nün Ahtamar Adası‘ndaki Surp Haç Ermeni Kilisesi‘ni de restoras-yon projeleri arasına almış bulunmasını bu yönde atılan çok olumlu bir adım olarak kabul ediyorum.

Milletperverlik Önemli Türkler de, Ermeniler de, milliyetçiliğin ve ırkçılığın dışlama üzeri-

ne kurulmuş dar çerçevesinin dışına çıkmak zorundadırlar. Bu akımların yarattığı sonuç işte ortadadır. Milliyetçilik ve ırkçılık uygulamalarının hü-küm sürdüğü her ortama verilen zarar ve ziyan bellidir. Sonuç her zaman kanlı savaşlar, gözyaşı ve bazen kuşaklar boyu süren nefret kampanyaları olmuştur.

Barış ve esenliğin hüküm süreceği bir düzene kavuşmanın, ancak sö-zünü ettiğim dar çerçevenin dışına çıkıldığı ölçüde gerçekleşebileceğine inanıyorum. Milliyetçilik ve ırkçılık yerine misafi rperverliğin yerleştiril-mesi ahlaki değerlerimize daha uygundur.

Kutlama ve Dilekler Erciyes Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Cengiz Utaş‘ı, Sempozyum

Tertip Komitesi Başkanı Sn. Prof. Dr. M. Metin Hülagü‘yü ve bu sempo-zyumun düzenlenmesinde emeği geçen Sn. Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz, Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirci ve Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan‘ı kutluyor, tarihi Kayserimiz‘deki bu sempozyumun barış ve esenlik yolunda önemli bir aşama olmasını diliyor, tüm dinleyenleri derin saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde barış ve esenliğin sürmesi, tüm vatandaşlarımızın mutluluğu, birlik ve beraberliği için dua ediyorum. Teşekkür ederim.

Page 49: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

xlix

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

AÇILIŞ OTURUMU

Bilal ŞİMŞİRHepinize saygılar sunuyorum. Ben öncelikle Erciyes Üniversitesi’ni

yürekten kutlamak istiyorum. Büyük bir organizasyon düzenlemişlerdir. Çok iyi çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalarda emeği geçen herkese takdislerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Erciyes Üniversitesi’nin 25 yıl önceki durumunu hatırlıyorum. 1982 yılında rahmetli Turhan Feyzioğlu ile birlikte buraya geldik, bildiri sunduk. Bu üniversitede üç tane bina var-dı. Bir tanesi yarımdı. Dün geldim, çarpıldım adeta, müthiş etkilendim. Büyük bir üniversite ortaya çıkmış, çok etkilendim. Bir de içimden geç-ti, Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde 2023 yılında acaba bu üniversite ne hale gelir diye. Gurur duyuyoruz, etkileniyoruz, duygulanıyoruz. Tekrar olarak herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Efendim, ben diplomasi tarihi kökenliyim. Epey kitap yazdım. Bu arada Türk-Ermeni ilişkileri üzerine de kitaplar yazdım. Fakat benim yazdıklarım dış ilişkilerle ilgilidir, diplo-masi tarihi ile ilgilidir.Yani siyasîdir yazdıklarımın hemen hepsi. Bugün-kü sempozyumun ise bir özelliği var, kültür ağırlıklı bir sempozyumdur. Sosyo-kültürel diyorlar fakat kültür ağırlıklı bir sempozyumdur. 125 tane bilim adamı bu sempozyumda bildiri sunacaklar. Ben hayretler içinde izle-mek istiyorum. İlmin sonu yok, araştırmaların sonu yok. Ne kadar büyük

Page 50: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

l

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

araştırmalar yaptığımızı, ne kadar değişik alanlarda araştırmalar yapıldı-ğını ilgiyle, merakla görüyorum. Türk-Ermeni ilişkilerinin, Sayın Patrik Mutafyan da belirtti, 1500 yıllık bir geçmişi var. Bu 1500 yıl içinde yan yana, iç içe yaşadık. Ancak son yüzyıl ilişkiler tersine gitti, bu bin küsur yıl beraberliğimiz, yan yana yaşamalığımız döneminde, uzun asırlar döne-minde, çok yönlü olarak etkilenmişizdir. Bunun lamı cimi yoktur, bu konu-larda derin araştırmalar yapılması çok yararlıdır, gereklidir diye düşünüyo-rum. Ben bu konularda fazla söz söylemek istemiyorum, dinlemeyi tercih ediyorum, hocalara söz vereceğim. Onlara da daha fazla zaman ayırmak için kendi konuşmamı kısa kesmek istiyorum. Birlikte yaşamanın küçük bir somut örneğini vermek istiyorum. 1960’lı yıllarda ben Türkiye’nin Pa-ris Büyükelçiliği’nde başkâtiptim. Bizim büyükelçiliği kadrosunda uzun yıllardan beri bir Musevi vardı, bir Rum vardı, bir tane de Ermeni vardı. Musevi, askerî doktor Mandil Paşa’nın oğlu Mandil idi. İstiklal Savaşı sı-rasında Paris’e tahsile gelmiş, öğrenci mahallesinde Yunanlı öğrencilerle yumruk yumruğa boğuşmuş, ondan sonra, bizim o zamanki misyonuyla tam adı büyükelçilik değil, o zaman misyo diplomatik Türk adını taşıyor, orada ateşe olarak alınmış, 40 yıl sonra 60’lı yıllarda hâla orada ateşe idi ve ateşe special (özel ateşe) diye tanınıyordu. Rum Stramatiadis ise Konyalı bir Rum ve Atatürk’ün hizmetinde bulunmuş İstiklal Harbi sırasında. Ata-türk, ona senin adın uzun demiş, sana biz Bodo diyelim demiş, o zamandan beri Bodo diyorduk buna ve övünüyordu, Atatürk verdi bana bu ismi diye. Ben hatıralarını not edeyim dedim, fakat çok yaşlı olduğu için, ben de tam hatıralarını not edemedim. Şimdi, esas itibariyle bu Konyalı Rum vatan-daşımızın, Lozan’da imzalanan mübadele gereğince Yunanistan’a gitmesi lazım. Atatürk’ün yakın arkadaşı Behiç Bey, Budapeşte’ye elçi atanıyor, diyor ki, Bodo’yu bizden koparmasınlar diye, Yunanistan’a göndermesin-ler desem, al onu bizim elçilik kadrosuna diyor, Budapeşte elçiliğine diyor. Behiç Bey, Budapeşte’den Paris Büyükelçiliği’ne naklediliyor, sonra vefat ediyor, fakat Bodo hâla oradaydı ve hesap işlerimize bakıyordu bizim. Biz üç genç kâtip, her ay sonuna doğru Bodo’dan ödünç para alırdık. 1 kuruşa 9 düğüm atmanız lazım, siz ne müsrifsiniz diye bize böyle çıkışır sonra da yumuşardı, biz de boynumuzu bükerdik ve ne kadar lazım, 500 frank yeter felan yeter der bize böyle idare edin… Ermeni ise, ismi Edvard Kalfayan, çok şakacı bir memurumuzdu. Sabahları bize mektuplarımızı getirirdi. Biz üç arkadaş büyükelçilikte oturuyoruz, ondan sonra banan doğru gelirdi, mektubu sonra son dakikada bakardı, size değilmiş deyip benim yüreğimi hoplatırdı, sonra da bana mektup geldi istersen onu ödünç vereyim diye

Page 51: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

li

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

şaka yapardı. Şimdi, gül gibi geçinirdik. Hiçbir sorunumuz olmamıştı, ak-lımızın kenarından bile geçmemişti. Ben Edvard Kalfayan’ın ailesine ye-meğe davet edildim. Paris’ten nakledildiğim sırada, Şam’a nakledilmiştim, bana veda yemeği verdi. Aile içinde Türkçe konuşurlardı. Hatta torunu vardı. Türkiye’yi görmemişti, fakat çatır çatır Türkçe konuştu 6 yaşındaki bir kızcağız. Böyle, bu küçücük örneği Osmanlı İmparatorluğu’na teşmil edin, asırlarca bu böyle olmuştur. Her düzeyde iç içe yan yana yaşamışız-dır. Kimse bunu inkâr edemez, Osmanlı toplumunda bu hoşgörü ve beraber yaşama kültürünü. Hocalar, bilim adamları bunu etrafl ıca dile getirecekler, çok yönlü olarak, ben sözü hocalara bırakmak istiyorum. Buradaki bana verilen listeye göre Sayın Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun, benden sonra konuşması gerekiyor. Bu listeye göre ondan sonra, Prof. Dr. Mehmet Saray hocam ve dostum Sayın büyükelçi Nüzhet Kandemir sırayla konuşacaklar. Buyurun Sayın Halaçoğlu, 15 dakika süreniz var.

Ben her üç konuşmacıya da bu aydınlatıcı bildirileri için teşekkürlerimi sunuyorum. Eğer tertip komitesinin bir itirazı yoksa programda bir aksama yaratmayacaksa, hocalara beşer dakika daha isterlerse konuşma tanımak istiyorum. Çünkü not aldım. Peki, öyleyse ben de iki ekleme yapmak isti-yorum. Sayın Patrik Mutafyan’ın konuşmasını ben de dikkatle dinledim. Katılıyorum değerli fi kirlerine, fakat eklemeler yapmak istiyorum. Erme-nistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi, normale dönmesi bi-zim de arzumuz. Ben, Sovyetler Birliği dağılırken, Yugoslavya dağılırken, o bölgelerden sorumlu genel müdürdüm ve Ermenistan’ı ilk tanıyan dev-letlerden biri biz olduk. Yani öteki devletlerden ayırmadık. Ermenistan’ı bizim genel müdürlüğümüz Ermenistan’ı bağımsız devlet olarak tanıyalım diye savunmuş olan bir genel müdürlüktü. Hükümet de bunu kabul etti. Sonra bizim politikamızda Atatürk’ten gelen bir uygulama var, dış politika uygulamasında. Bir devletle ilişki kurarken Atatürk, önce o devletle masa-ya oturuyor, bir dostluk anlaşması ve dostluk protokolü imzalıyor, ondan sonra elçilik, konsolosluk ve saire açıyor ve ilişkileri geliştiriyor. Şimdi, bu 70 yıl sonra Sovyetler Birliği’nden onbeş devletle oldu, Yugoslavya’dan altı devletle oldu. Aynı politikayı uyguladık biz. Meselâ Azerbaycan’la dostluk anlaşmasını ben imzaladım ve diplomatik ilişkiler başlatma anlaş-ması. Ermenistan’la bunu yapamadık. Biliyorsunuz ama burada bilmeyen-lere söylüyorum. Ermenistan onbeş cumhuriyet içinde en ilginç cumhuri-yet olarak tarih sahnesine çıktı, önce bir bağımsızlık deklarasyonu yayın-ladı. Bu bağımsızlık deklarasyonu da, 1991 senesinde sanıyorum, uzun bir metindir. Bu bağımsızlık deklerasyonunda, Batı Ermenistan hedefi mizdir

Page 52: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

diyor. Batı Ermenistan dediği yer, Doğu Anadolu’dur. İkincisi, soykırımı Türklere tanıtmak hedefi mizdir diyor. Şimdi, aradan dört küsur yıl geçti. Ermenistan Cumhuriyeti yeni anayasasını yaptı. Bu ilkeler, yani bağımsız-lık deklerasyonundaki ilkeler, Ermenistan Cumhuriyeti’nin anayasası ilke-si olarak girdi dibacesinde. Şimdi, bir Ermeni dostumuza, Ermenistan’dan gelen ve Ankara’da ASAM’da bizimle konuşma yapan bir Ermeni dostu-ma bunu sordum, dedi ki: Neden böyle bir anayasa yaptınız? Biz ilk defa bağımsız olduğumuz için acemiliğimiz var, biz anayasa nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Buna çocuklar bile inanmaz. Öyleyse dedim, iki tane bizde anayasa profesörleri var, İki üç tane profesörü hemen her gün göndereyim size yardımcı olsun, doğru dürüst bir anayasa yapın. Şimdi, bu bir mesele. Şimdi, başka meseleler var Sayın patrik. Ben konuşmak istemiyorum, bu-radaki havayı da dağıtmak istemiyorum. Yanıbaşımdaki sınıf arkadaşım, meslektaşımız, kırk yıllık diplomatız. Biz çok olaylar yaşadık ve dramatik olaylar yaşadık. Başka dünyanın hiçbir dış işleri teşkilatının başına gelme-yen olaylar yaşadık. Bunları geçmek istemiyorum burada, fakat sizin çok olumlu, yapıcı konuşmanız ve tutumunuz yüzünden, bunu her zaman izli-yoruz, görüyoruz, burada da tekrar teyit ettiniz. Diliyorum ki, Eçmiyazin Patrikliğiyle ve Antilyas Patrikliği de sizin gibi yapıcı düşünebilse. Çünkü biliyorsunuz ama bir kere daha burada dinleyenlere hatırlatayım, bu Er-meni meselesinin yani bu arada suikast dalgasının başlangıcı, Eçmiyazin Patriğinin 17 Ağustos 1964 yılında yaptığı zehir zemberek deklarasyon. İki gün sonra Antilyas Patriğinin yaptığı deklerasyonla başladı. Önce dün-ya çapında bir büyük kampanya başlatıldı, arkası geldi ve günlere geldik. Şimdi bunlara geçmek istemiyorum. Temenni ediyorum ve diliyorum ki, sizin bu yapıcı tutumunuz ve olumlu yaklaşımınızı onlar da idrak etsinler. Tarihte çok hatalar yapılıyor. Burada Sayın Nüzhet Bey dedi ki, ilk 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Hıristiyanlar imparatorluğun iç işi, devletin iç işi. İlk defa Rusya buraya bir madde koydurdu. İşte, Hıristiyan Ermeni adı o zaman henüz geçmiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Hıristiyanların hamisi durumuna so-yundu. Arkasında 1856 Paris Anlaşmasına bizim Islahat Fermanı ile ilgili bir madde kondu. Islahat Fermanı bir iç hukuk meselesi. Fakat anlaşma yapılınca dış hukuk uluslar arası hukuk meselesi haline geldi. İngiliz Dı-şişleri Bakanının İstanbul’daki elçisine yazdığı telgrafı okudum diyor ki, şimdiye kadar yalnız Rusya, Osmanlı Hıristiyanlarının koruyucusu du-rumundaydı, şimdi bundan sonra yedi büyük devlet koruyucu durumuna geldi. Ondan sonra Berlin Anlaşması ve Türklerle Çerkezleri, Çerkezler-

Page 53: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

liii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

le Ermenileri, Türklerle Ermenileri birbirine düşürdüler ve burada tarihî hatalar yapıldı. Bunlardan ders alalım ve siz de yardımcı oluyorsunuz ve temaslarınız vardır. Eçmiyazin ve Antilyas Patrikliğine de, siz temasınız var, bunları söyleyin. Ben tekrar bu sempozyumun çok başarılı geçmesini temenni ediyorum. Sayın valiye, rektöre, komutanlara ve burada dinleyen-lere ve herkese saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.

Yusuf HALAÇOĞLUÖncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.Birlikte yaşama sanatı tabiî tarihe baktığımız zaman, tarihin çeşitli ev-

relerinde büyük savaşlar meydana geldiğini görüyoruz. Özellikle, dünya savaşları, din savaşları, bir takım hırslarını ve egosunu tatmin etmeğe yö-nelik savaşlar ki bunlar genelde toplumların büyük kayıplarına ve acılarına neden olur. Tarihte bunları görüyoruz. Ama tarihin diğer bir sayfasında ise, insan ve insani duyguların yine ön plana çıktığı bir anlayışı da görüyoruz. Ne yazık ki tarih gerçekten acılarla dolu, trajedilerle dolu. Ama tümüyle trajedilerle dolu değil, insanî duygularla da dolu olarak görürsünüz bunu. Musikiden sanata kadar yine insanlar arasındaki dayanışmadan, iyi veya kötü diye adlandırdığımız, sınıfl andırdığımız iyiliklere kadar değişik ya-pılar görülür.

Yine dünya tarihine baktığımızda imparatorlukların kurulduğunu ve yıkıldığını görürüz. Bütün bu çerçeve içerisinde yine toplumların bir baş-ka toplum tarafından idare edildiğini, bazı toplumların bu idare içerisinde baskılar altında kaldığını, hayat hakkı tanınmadığını hatta dillerini, dinleri-ni, kültürlerini unuttuklarını ve unutturulmaya çalışıldığını görürüz.

Dünya tarihinde kurulmuş büyük imparatorlukların içerisinde, yapılan araştırmalara göre, kendi tebasından olan insanlara en iyi davranış içerisin-de bulunan ve onlara hayat hakkı tanıyan bir imparatorluk Osmanlı İmpa-ratorluğu olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar bu imparatorluk döneminde de değişik sıkıntılar yaşanmışsa da, vergi fazlalıkları dâhil olmak üzere veya bazı adaletsizlikler yaşanmış olmasına rağmen yine de altın çizgiyi en iyi yakalayan Osmanlı İmparatorluğu’dur. Bunu 100 milyona varan Os-manlı Arşiv Belgelerinde görmemiz mümkündür. Tabiî ki Osmanlı İmpa-ratorluğunda sadece Ermeniler değil Rumlar, Romenler, Bulgarlar, Yunan-lılar, Sırplar, Araplar ve daha pek çok millet, ulus birlikte yaşamıştır.

Page 54: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

liv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Bu dönem içerisinde biraz önce söylediğim gibi devletin idari yapısın-daki sağlamlık veya zayıfl ık toplum üzerinde etkili olmuştur. Ben burada bazı hususlar üzerinde durmak istiyorum. Osmanlı Devleti’nde her şeyden önce Müslüman olmayan unsur Zimmî olarak veya Ehl-i Zimmet olarak adlandırılmıştır. Ve Ehl-i Zimmet’in karşılığı söz verme ve sözünde durma mal ve hayatının emniyet altına alınması anlamına gelmektedir. Zimmet kökünden gelmektedir. Bu çerçeve içerisinde Osmanlı Devleti merkezi kanunların yanı sıra yerel kanunlarda da bunların üzerinde sıkı sıkıya dur-muştur.

Çoğu zaman devletlerde vergi çok önemlidir. Osmanlı Devleti’nde mil-let sisteminde tebaa-i Müslime, tebaa-i gayrimüslime olmak üzere 2 sınıfa ayrılmıştır millet. Bunlar içerisinde Müslim ve gayrimüslim arasındaki hak ve hukukun sağlanması konusunda da hemen her sancak ve kazada ayrıca merkezi kanunların dışında yerel kanunlar geçerli tutulmuştur. İşte bu kanunlarda bölgedeki mezhep farklılıkları insanların yaşayış biçimine göre bu kanunlar belirlenmiştir.

Meselâ gayrimüslimlerden ki bu çoğu zaman bir baskı ve farklı uygu-lama gibi nitelendirilse de alınan cizye bazen ispence gibi farklı isimlerle alınan bu tür vergiler -gayrimüslimlerden alınan vergiler- aslında her bir toplum katmanının sorumluklarıyla bağlantılıdır. Meselâ cizye sadece eli iş tutan erkek ve aile sahiplerinden alınmaktadır. Kadın ve çocuklardan alınmayan bir vergidir. Dolayısıyla bunun karşılığı da Osmanlı Devleti’nin başlangıç dönemlerinde Müslüman unsurun savaşta aldıkları role karşılık gayrimüslimlerin asker olarak savaşa sokulmamasından kaynaklanır. Ve İslâm hukukuna göre de gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’nde baş vergisi olarak yanlış adlandırılmasına rağmen, emniyet ve güvenlik vergisi olarak adlandırılır.

Öte yandan son dönemlere kadar adeta genelde bütün gayrimüslim unsurların gerek vakıf gerekse kültürel diğer uygulamaları ile ilgili de yine Osmanlı Devleti’nde bugün bile rastlayamadığımız uygulamalar göze çarpmaktadır. Meselâ ta Hz. Peygamber’den yani Hz. Muhammed’den itibaren süre gelen gayrimüslim vakıfl arının 1806 yıllarına kadar ki bir defterden rastladığım bir şey, vakıfl arın her hükümdar döneminde tec-dit edilmiş, yenilenmiş olması aslında dini kurumlara olan saygının bir örneğidir. Keza ticari hayatta konulan vergilerle ilgili olarak gayri Müslim-lerin arzu ettikleri şu kadar vergi verelim sözüne karşılık devletin aynen şu şekilde geçiyor, bu dahi zulm-i saliha olmağın yani açık zulüm olarak

Page 55: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lv

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

adlandırılıyor. Bu şekilde olamaz, çok daha aşağı şu şekilde vergi ödenme-si gerekir. Genel tabire göre şeklinde ifadeler var.

Şimdi böylesine güzel uygulamalar varken bunun dışında özellikle uzun savaşların 1699’daki Karlofça ile sonuçlanan Osmanlıların 2. Viyana Kuşatması sırasındaki 16 yıllık savaşların Osmanlı Devleti’nde bir dönüm noktası teşkil ettiği ve büyük aksaklıklara yol açtığı halk üzerine ağır ver-giler konduğu, sadece burada tabi gayrimüslimler üzerine değil, Müslü-manlar üzerine de ağır vergiler konduğu, sadece olağanüstü durumlarda alınan Avarız-ı-ı Divaniye vergilerinin ki bugün buna olağanüstü vergiler deniyor. Meselâ 1999 depreminden sonra telefon üzerine konan ve geçici olarak adlandırılan vergiler, sonra sürekli hale getirilmiştir, Avarız türün-den vergilerdir. Bunların halk üzerine ağırlıkla konduğu ve artık sürekli hale getirildiğini görüyoruz ki bütün halk üzerinde bunların toplumun dayanışma ve uyumunu sarstığını görüyoruz. Tabi meydana gelen bu tür olaylar Osmanlı toplumu içerisinde dışardan bir takım etkilerin, bu toplum üzerindeki uyumunu da sarstığı bir gerçektir.

Eğer konuyu Ermenilere indirgeyecek olursak, ben burada konunun bir Ermeni Sorunu gibi algılanması düşüncesi de değilim. Aslında Erme-ni, Osmanlı Devleti’nde sadece bir addır. Onun dışında diğer unsurların da aynı uygulama altında bulunduklarını söylememiz yanlış olmaz. Belki Ermenilerle ilgili olan konu 1915’teki tehcir olayıyla bağlantılı hale geti-recek olursanız belki bir sorun gibi ortaya çıkabilir. Ancak yine de Ermeni sorunu yerine, çünkü tehcire tabi tutulanlar da dâhil olmak üzere bura-da Ermenilerin tümünü kapsam alanına alıyor Ermeni Sorunu. Bana göre Cenevre’de kurulan Hınçak’ın veya Tifl is’te kurulan Taşnak örgütlerinin sorunu olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Ve her ne kadar arada bazı anlaşmazlıklar olsa bile Osmanlı Devleti’nde Ermenilerle yaklaşık 600 yıllık bir beraberlikte fazla bir sorun gibi ortaya çıkacak hadiselerin olduğunu da söylemek mümkün değildir. Her şeye rağmen 600 yıl birlikte yaşayan insanların kendi dillerini, kendi kültürlerini, dinlerini muhafaza etmiş olmaları bile aslında toplumlar arasındaki ilişkilerin veya devleti yönetenlerin kendi vatandaşları olan gruplara karşı davranışı hakkında da bize olumlu yönde bir fi kir verebilir.

Bana göre tarihi değerlendirirken ve birlikte yaşama sanatı adı altındaki bir manzumeyi ortaya koyarken muhakkak çevre etkilerini, dö-nemin psikolojik, stratejik şartlarını muhakkak gözden uzak tutmamak gerekir. Nitekim sorun olarak ortaya çıkarıldığı dönemlerde aslında soru-

Page 56: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lvi

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

nu ortaya çıkaranlar ne Türklerdir, Müslümanlardır ne de Ermenilerdir. Yani Osmanlı Ermenileridir. Zira 1913’e kadar yani 1. Dünya Savaşının başlamasından biraz öncesine kadar ki 1914 Ekiminden itibaren Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girmiştir, o tarihe kadar bütün Avrupa ülkele-ri ve Rusya konsolosları Anadolu’da bulunmaktadır. Onların raporlarına baktığımızda mesela 1913’te Van Rus Konsolos Vekili Temre’nin raporlarına baktığımızda şöyle söylüyor. “Aslında Müslümanlarla Erme-niler arasında hiçbir sorun yoktur. Gayet uyum içerisinde yaşamaktadırlar. Ancak komiteler her pazar kilisede Ermenileri toplamakta, onlara nutu-klar atmakta, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmakta ve para toplama çabası içinde olmaktalar ve karşı çıkanları da ölümle tehdit etmekteler” diye ifade ediyor ki bu gizli olarak okunduktan sonra derhal yakılmasını istediği bir rapordan bir parça. Aslında onlar da bunu teyit ediyorlar. Fakat gördüğümüz kadarıyla yine onların raporlarında Osmanlı güvenlik kuv-vetlerinin komitelerle ilgili yaptıkları baskınlarda yakalananlar arasında Ermeni olmayan Rus tebaasından olan kişilere de rastlanmaktadır.

Keza gerek İstanbul’daki ilk olaylar biliyorsunuz ki 1895’ten itibaren çıkmıştır. Ondan önceki dönemde yani 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı önce-sinde böyle açık ve net isyan veya olaylar yoktur. 1878’de Karahaç Cemi-yeti adıyla sadece Anadolu’da bir cemiyet kurulmuştur Van’da. Ama onun ötesinde Hınçak ve Taşnak’tan ihtilal yoluyla bir bağımsız devlet kurmak peşinde olduklarını da beyan eden bu grupların Anadolu’daki hareketleri ki 1889’da Taşnak kurulmuştur ve 1895’te de ilk isyan hareketleri doğmuştur Van’da ve Sason’da. Dolayısıyla bu olayların bu şekilde aslında birlikte yaşama olayında da bir darbe olmuştur.

Tabiî 15 dakikada her şeyi konuşmak mümkün değil. Ama şurasını söy-leyim, iyi niyetin bir göstergesi olması açısından tehcire tabi tutulan Erme-nilerin yollarda veya gittikleri yerlerde gerek açlıktan gerekse hastalıktan çoğu bu şekilde olmak üzere kayıplara uğradıkları ama bunun ötesinde bir takım çetelerin baskınlarına uğrayarak katledildiklerini biliyoruz. Buna karşılık Osmanlı Devleti de bizzat Talat Paşa’nın imzasıyla 1763 kişinin Divan-ı Harbe verildiğini bunlardan 67 kişinin idama mahkûm edildiğini ve tasdik edilip infaz edildiğini, 524 kişinin hapse atıldığını, 68 kişinin ağırlaştırılmış bugünkü tabirle hücre cezasına çarptırıldığını yani Kalabent olarak adlandırılıyor, ifade edebilirim.

Dolayısıyla biz burada bu konuyu da değerlendirirken ki sorunun temelinde bu yatıyor, ben tarih okudum. İstanbul Üniversitesi’nde tarih

Page 57: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lvii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

okuduğum zaman bile bilmiyordum bu konuyu açık söyleyeyim hiç bize gösterilmedi. Adeta Türkiye unutmaya başlamıştı, unutulmaya yüz tutmuştu ama maalesef Diaspora’nın Taşnak ve Hınçak Grupları bu konuyu günde-me getirmek suretiyle maalesef 2 toplum arasında tekrar kine doğru giden bir olayı başlatmıştır. Bence zannediyorum ki değerli Patrik Hazretlerinin az önceki konuşmasıyla da eğer birleştirecek olursak bizlerin birlikte ha-reket etmeleri, konuşmaları ve birlikte mücadele vermemiz zannediyorum ki önemli unsur olacaktır. Zira ben özellikle şunu söyleyeyim her ne ka-dar Ermeni cemaati azınlık statüsünde Lozan’a göre telakki edilmiş olsa da ben bunun böyle olmasını bir insan olarak kendime yediremiyorum. Çünkü o insanlar da yani Ermeni vatandaşlarımız da bizim gibi bu ülkede doğmuşlardır, bu ülkede yaşamaktadırlar, bizim gibi askere gitmektedirler. Dolayısıyla onlar bu ülkenin aslî unsurudur. Türkiye Cumhuriyeti’nde he-pimiz kardeş olarak yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla tıpkı 1914’te olduğu gibi bir takım oyunlara gelmeden birlikte hareket ederek bu sorunu çözmemiz mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Hepinize Saygılar Sunuyorum…

Mehmet SARAYMuhterem Hanımlar, Beyler sevgili gençler ve basının kıymetli men-

supları, ben sevgili Yusuf hocanın fevkalade gerçeklere dayanan ılımlı ko-nuşmasının yanı sıra bazı tarihi gerçekleri de özellikle burada bu konulara girmiş ve tebliğ verecek olan genç bilim adamlarının dikkatlerine sunmak istiyorum. Nedir bu gerçekler? Anadolu topraklarında hiçbir kavim ve hiçbir halk Ermeniler kadar rahat ve huzur içerisinde yaşamamıştır. Türk idaresinin gerçeği budur. Türkler de dâhil biz Türklerden daha iyi hayat şartlarına sahiplerdir. Fakat asrın başında, 20. asrın başında dostlarımız, konuşmalarda bahsedildi, Rusya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı, bağışlayın san-ki babalarından bir mal mülk kalmış gibi, Anadolu topraklarını paylaştı-lar. Türklerin asırlar boyu yan yana iç içe yaşadığı Rum olsun, Yunanlı olsun ve bilhassa Ermeni cemaatini de af buyurun Türk halkının üzerine saldılar. Olay budur. Ve Türk milleti geçirdiği son asrın büyük acılarına, yokluklarına rağmen, bir yaşama mücadelesi verdi. Hayatını müdafaa etti. Bu amansız saldırıya karşı. Ve yurdunu korudu. İstiklal harbi denen konu budur. Bu gerçeği lütfen unutmayalım. Şimdi bu olaylar başlamadan ev-vel Avrupa ülkelerinde muazzam bir kampanya, Müslüman Türkler, Hı-ristiyan halkları katlediyor, zulmediyor. Atatürk isyan ediyor. “ milletimiz

Page 58: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lviii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

hakkında söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası baştanbaşa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsur-ların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir hatta denebilir ki başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkâr olan yegâne millet bizim milletimizdir. Bunlar Atatürk’ün sözleridir. Derken ben bunları okuduk-tan sonra, Türklerde Dinî ve Kültürel Hoşgörü kitabını yazmıştım. Şimdi muhterem hanımlar beyler, Türk insanının hayata bakış tarzını ve Türk devlet adamlarının idare şeklini ortaya koyan, İngilizlerin Magnacartasına benzeyen, Türklerin Türk Töresi vardır. Bunun belirli prensipleri vardır. Adalet, eşitlik, hoşgörü ve insan sevgisidir. Şimdi Türk devleti, devlet ida-recileri, bu görüşler çerçevesinde, kendi öz evladına, halkından birisine, bizimle birlikte o topraklarda yaşayan hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, o insanlara eşit davranmıştır, adile davranmıştır, hoşgörüyle davran-mıştır, Sevgili Yusuf hocanın Osmanlı çağında bahsettiği bu şey, asırların öncesinden devam edip gelen bir olaydır. Şurada hemen izninizle Prof. Dr. Downloop’un eserinden bir alıntı yapacağım. Hazar Hakanlığında Diyor ki; Hazar hükümdarının başkenti Hanbalık, o zaman ki Etil şimdiki Vol-ga nehrinin kıyısında kurulmuş bir şehirdi. Burada Müslümanların camisi katedral şeklinde olup, pek çok minaresi ve müezzini bulunuyordu. Diğer dinlere mensup insanlarında ibadethaneleri mevcut idi. Ve onlarda serbest-çe ibadethanelerini yapıyorlardı. Bir gün, 922 yılının başlarında, Müslü-manların Yahudilere ait bir sinagog’u tahrip ettikleri haberini alan Hazar hakanı, bu yapan Müslümanları derhal mahkemeye çıkarıp, yargılayıp, idam etti. Ve camilerin de bir minaresini yıktırmış. Bununla da yetinmeyen hükümdar, böyle bir olayın tekrarı halinde, Müslümanların camilerinin yı-kılacağını söylüyor. Türklerin devlet anlayışı, insana, başka dinlere sevgisi saygısı budur beyler. Bunu, tarihin başından günümüze kadar, bugünde ben değiştiği kanaatinde değilim.

Kıymetli dostum Mutafyan cenapları, tabi bir taraftan Ermenistan’ın baskısı altında, açık söylüyorum, hep açık konuşmuşumdur, bir taraftan diasporasının, ama o yüreklilikle doğru bildiklerini söylüyor. Ve Ermeni cemaati sıkıntılar içinde oldu. Ben bugünkü kıymetli dostlarımın Ermeni cemaatimin, sosyo-kültürel ekonomik problemleri üzerinde, doktora tezi yaptıran insanım. Ve sevgili talebem Cafer Ulubey’ de burada olması la-zım. Konuyu şey yapardı. Ama cemaatten o günlerde, bundan 10 sene ev-veldi bu olay, bir papalık vardı, bugünkü o cesur açılımınızı ben o zaman göremedim Mutafyan Bey. Ve o sıkıntılarınızı hissetmiştim. Ama şimdi doğruları söylüyorsunuz. Şimdi ben hızla ilerleyeceğim. Niçin bu göç olayı

Page 59: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lix

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

oldu. Bakınız, Ruslarla işbirliği halinde. Ben hemen Atatürk’ün şu cümle-sini okuyum: “Çarlık’ın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askerî bir-liklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için, kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yara-lı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor. Ve Türk köylerinde terör hüküm sürüyordu…” diye devam ediyor. Türk Devleti toparlanıp bunu yapanları yok edebilirdi. Böyle bir şey asla olmadı. Ve ne oldu? En ehvenişer, insan hayatına değer veren olay, bu insanlar emniyet tedbirleri alınarak, o zaman ki Türk devle-tinin bir vilayeti olan Suriye ve Lübnan tarafl arına nakledilmiştir. Olay bu-dur. Üzüntüler, ölümler olmadı mı? oldu. Türk ordusu 1912 yılından 1922 yılına kadar bu hastalıklardan, soğuktan, diğer sebeplerden tabi afetlerden dolayı 500.000 kayıp vermiştir. Ve Ermeni dostlarımızda burada kayıplar verdi. Bunu ne kimse inkâr ediyor ne de yadsıyor. Ama bunu abartmaya da hiç gerek yok. Ve bunlar dönmüştür. Bu güzel topraklara Kayseri’ye döndü. Tehcirden geri gelenler. Konya’ya döndü. Ama durmadı. İtilaf dev-letleri Fransızlar ve İngilizler buradaki insanları aldılar, Çukurova mace-rasına sürüklediler. Size orda Kilikya Ermeni Krallığı kuduracağız diye. Keşke dürüst davransalar? Ama bu dürüst değiller. İngilizler petrol bölge-sine Fransızları sokmamak için, Adana’nın pamuk üretimini ortaya attılar. Sizin tekstil sanayiniz için güzel bir yer burası. Gelin siz burayı kontrol edin, olay bundan ibarettir. Ve ben güney vilayetlerine gittim. Orada ya-şanan dramları yeterince gördüm. Oralardan bahsetmeyeceğim. Fransız-lar yaptıkları hatayı anlarlar, geri çekilirler. Bir dönemin aydını vardır. Franklin Buyon. Atatürk’ü seven bir insan. Ve derki “Paşam siz büyüklük yaptınız, Fransa hatasını anladı. 1921 başlarında Ankara Antantı imzalan-dı. Bizimkilerin kullandığı, bakınız ifadeye bakınız, burada metin verir. Ermenilerin Anadolu topraklarında kalmasına izin verin. Atatürk cevaben derki “Mösyö onlar zaten bizim vatandaşımız. Biz onlara nasıl git deriz. Elbette kalacaklardır.” Franklin Buyon sevinerek bu müjdeyi vermek için Çukurova’daki Ermeni Cemaatine gider. Ve derki “böyle böyle. Mustafa Kemal Paşa kalmanızı istiyor. Bakınız arkadaşlar. Cemaat liderleri derki “Teşekkür ederiz. Bizim için iyilik yapmak istiyorsanız, artık bizi himaye etmeyiniz. Eğer siz ve sizin Adana’ya gönderdiğiniz generalleriniz, hükü-met memurlarınız bizi bu şekilde aldatmış olmasalar ve bu ümidi vermese-lerdi, bizi bir takım tatlı emeller arkasında koşturacak, teşvik edecek söyler söylemeselerdi, biz de Türkler karşısında alnı açık gezecektik. Siz bizi o

Page 60: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lx

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kadar kötü yollara sürüklediniz ve biz Türk halkına bu bölgede o kadar kö-tülükler yaptık ki, şimdi bu topraklarda kalıpta “merhaba komşu demeye” yüzümüz yoktur. Demek ki aldatılan Ermeni dostlarımızda da bir insanlık dururu var. “Biz bu acıyla bu toprakları terk ediyoruz.”diyor.

Muhterem hanımlar beyler, Türk devleti ve milleti, Ermeni kardeş-lerimizi ve vatandaşlarımızı ne soykırıma uğrattı ne de etnik temizliğe. Bunun bütün belgeleri ortadadır. Ben bu gerçekleri bilerek hareket edelim diyorum. Değerlendirmeleri buna göre yapalım. Ve bu konuda çalışan pek çok genç bilim adamları henüz ortada yokken, bakımız, rahmetli büyü-ğüm Kamuran İnan beyle, Ankara’da uluslar arası bir toplantı sonunda, bir grup Ermeni Profesör davet etmiştik, onlardan Profesör Maraşlıyan,bizden de bendeniz ve Selahi Sonyel Hoca özel bir toplantı yaptık, tartıştık. Ben kendisine dedim ki aynen okuyorum. “I. Dünya harbinin propagandaya yönelik malzemesini kullanarak, olayları izah şeklinden vazgeçin. Gelin bir ortak heyet oluşturalım. Bu heyet Türk, Ermeni, İngiliz, Fransız, Ame-rikan ve Alman arşivlerinde çalışsın. İlgili belgeleri toplasın. Bu belgeler ne netice veriyorsa, biz bu neticeyi kabule razıyız.” dedim. Ama diaspora bu genç Ermeni profesörünü baskıya aldı, bizimle irtibat kurmadı. Sevgili Yusuf hoca ile aynı şekilde irtibat kuranları baskıya aldılar. Biz her zaman açığız, her zaman diyaloga açığız. Ben siz bir olayı daha anlatarak sözleri-me son vermek istiyorum. Şimdi ben İngiltere’de okudum. Hight Parck’ın üst kısmında Lengister Gate istasyonu vardır. Onun arkasında doktora öğ-rencilerinin kaldığı St. Linyang Person adlı bir yurt vardır. Orada benim Artin Amcam vardır. Kızı bir İngiliz’e gönül kaptırmış, Türk Ermenisi. Ve o da kızının peşinden İngiltere’ye nakletmiş, bizim orda aşçımızdı. Biz bununla bir dostluk geliştirdik, bana her gün gelip “Mehmet Bey size ne iyilik yapayım? Söyleyin.”derdi. Böyle bir dost insan, can insan. Ve çok güzel günlerimiz geçti. Ben İstanbul’a geldiğimde arşiv çalışmasına veya tatil için, ilk işim, o rakıyı severdi, onun rakısını alır çantama koyar, ondan sonra oraya dönerdim. Şimdi bu güzellikleri unutmak mümkün mü? Peki, hata nerede? Biz hata nerede yaptık? Sayın Mutafyan Patrik cenaplarının kaynaklar ortadadır. Bunları biz Yusuf Hocanın başlattığı güzel bir şekilde devam ettiriyor, bendeniz Atatürk Araştırma Merkezi’nde başlattım devam ediyoruz. Ve biz bunları ortaya koyacağız. Ama Ermeni dostlarımızdan da adım atılmasını istiyoruz. Sadece biz gelin, buyurun, ortaklaşa bu işleri halledelim diyoruz. Ama dostlarımızdan bir adım gelmiyor. Sizlerin son yıllarda, bağışlayın, ifademi aynen söylüyorum, son yıllarda bu yiğit çıkı-şınız, bizlere ümit veriyor. İnşallah akıl, mantık, izan sahibi yerlerde yankı

Page 61: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxi

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

bulacak ve birlikteliği biz yürüteceğiz. Ben tam 4 doktora tezi yaptırdım. 2 tanede benim doçentlerim, profesörlerim İstanbul’da yapıyor. Ermeni kardeşlerimin Türk kültür hayatına, sanat hayatına, mimarisine, iç ve dış ticaret hayatına katkıları, maliyesine anlatamayacağım kadar güzelliklerle dolu. Biz geldik o tehcir olayına, kavga olayına. Hâlbuki kardeşim o kav-gayı çıkaran, bu işi yaptıran Rus’tur, İngiliz’dir, Fransız’dır. Ve şimdi son söz olarak şunu söylüyorum. Azerbaycan’da Ruslar, bugünkü Ermeni hü-kümetine destek vererek, kardeş Azerbaycan’ın 1/5 ülkesini işgal ettirdiler. Devletlerarası hukuk çiğnenerek yapıldı bu. Ve 1 milyonun üzerinde insan, ben 2 defa gittim Bakü’ye ağlayarak ayrıldım. O barakalarda yaşıyor 13 yıldır. Kimse bunlardan bahsetmiyor. Dürüst olalım. İğne çuvaldız emsali birbirimize batıralım. Bütün bu meseleleri birlikte halledelim. Hallolma-yacak bir şey yok. Ben Türk insanını Ermeni’den bir alıp vereceği oldu-ğunu hiç düşünemem. Ermeninin de masum, iyi ve güzel olduğunu düşü-nerek, aynı şekilde düşüneceğini biliyorum. Ancak bu Ermeni diasporası felaketini durdurmamız lazım. Ve onun ekseninde giden Sayın Koçaryan ve adamlarının bu asla barış istemeyen tavırlarını da kırmamız lazım. Bun-ları eğer biz müştereken yaparsak, inanıyorum güzel bir mesafe kat ederiz. Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Nüzhet KANDEMİRSayın başkan, önce bugün sevgili okul arkadaşım, sınıf arkadaşım ve

meslektaşımla aynı kürsüyü bir kez daha paylaşmaktan duyduğum mutlu-luğu ifadeyle sözlerime başlayım. Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Saygıde-ğer Patrik Hazretleri ve değerli katılımcılar.

Çok yönlü siyasi propagandanın ve sözde soykırım iddialarının her yıl olduğu gibi bu defa daha da yoğunlaştığı nisan ayı içinde birlikte dostça yaşamaya yönelik bu anlamlı bilimsel sempozyumun düzenlenmesine ön ayak olan Sayın rektörüm ve üniversite yönetimini içtenlikle kutluyorum. Bu sempozyumda ayrıntılarıyla dile getirilmeye başlanan ve getirilecek olan değerli görüşlerin ve önerilerin bugün ülkemizi yakından ilgilendiren ve karşı karşıya bulunduğumuz çok önemli sorunların başında gelen terör sorunuyla da yakından bağlantılı olan bir konuda ulusal tutum ve politi-kamıza büyük ölçüde katkıda bulunacağına olan umudumu vurgulamak istiyorum.

1960’lı yıllardan başlamak üzere günümüze kadar uzanan süreçte yeni şekil ve boyutlar kazanarak etki alanını yaygınlaştıran ve benim şahsen

Page 62: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

çok değerli çalışma arkadaşlarım dâhil pek çok masum insanın hayatına mal olan terör olgusu uluslararası toplumun yabancısı olduğu bir kavram değildir. Gerçek dışı iddia ve iftiralarını dünya kamuoyuna duyurup be-nimsetebilmek için zaman zaman terör silahını kullananlar karşısında ken-dilerine zararı dokunmadıkça suskun kalan üçüncü ülkeler aynı terör onları vurmaya başladığında uyanıp feryat eder olmuşlardır. Başlangıçta değişik aşırı ideolojilerin bir yaptırım aracı olarak kullanılan terör zaman içinde etnik ya da milliyetçi bir görünüme bürünmüş ve dünyanın değişik yerle-rinde etkinliğini giderek artırmıştır.

Tarihe şöyle bir göz attığımızda Ermenilerin Selçuklulardan başla-yarak Osmanlı yönetimi altında asırlar boyu Türklerle içice ve çoğu kez Türklerden çok daha müreffeh bir yaşam sürdürdükleri açıkça görülür. Bu-rada aklıma gelen bir hususu belirteceğim ama Sayın patrikten önce özür diliyorum. Çünkü çok dikkatle dinlediğim konuşmasında artık nostaljiyi bırakalım demişlerdi. Ama bu nostaljiyi bırakmak benim için o kadar ko-lay değil. Zira bir örnek olarak veriyorum. Ailemizin birer ferdi olarak gördüğümüz benim büyükbabamın diş doktoru Haçik Zangoçyan ve muh-terem eşi ki çat kapı gece gündüz girerdi. Hatta Beşiktaş-Sirkeci tramvay-ları gece geç vakit çalışmaz, müftülat? olur diye yere bir yatak sererdik. Bizlerle beraber yatar, yemek yer, yaşardı. Onun bir de yardımcısı Artim Bey’i bu vesileyle saygı ve özlemle anmak istiyorum. Gerçekten kendileri bizim ailemizin bir ferdiydi ve biz onu o şekilde kabul ederdik. Aramızda en ufak bir uyuşmazlık, saygısızlık, karşılıklı bir görüş alış-verişi de yıllar boyu cerayan etmemiştir.

Ermenilere yönelik dış etkilerin hız kazandığı 1800’lü yılların ikinci yarısında başlayan ve 1900’lü yılların başlarında dış güçlerin yoğun biçim-de sürdürdüğü kışkırtmalar ile doruğa ulaşan olumsuz tutum ve davranışlar sonucunda Türklerle-Ermenilerin aralarının giderek açılmaya başladığı gö-rülmektedir. Özellikle 1878 Berlin Anlaşması ki Mehmet Hoca’mda atıfta bulundular, imza ve kabulünü izleyen yıllarda, anlaşmanın Ermeni halkını Kürtlerden ve Çerkezlerden korumak üzere Ermenilerin yaşadığı bölgeler-de reform yapılması hükmünü içeren 61. Maddesi çerçevesinde dış güçle-rin doğrudan devreye girmeleri sonucunda bir taraftan bu devletlerin diğer taraftan onların himayesinde oluşan Ermeni komitelerinin kışkırtmalarıyla ilişkiler giderek yozlaşmaya başlamıştır, benim kanaatim.

Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan Lozan Antlaşması’nda Ermeni Meselesi diye bir konu yer almamıştır. Lozan öncesi değişik anlaşmalarla

Page 63: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxiii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

Türk-Ermeni sınırı saptanmış ve 1950’li yıllara kadar Ermeni diaspora-sının soykırım iddiaları ve toprak talepleri gündeme gelmemiştir. Ancak Kıbrıs’ta ortaya çıkan sorunlarla beraber Ermeni diasporası yeniden tah-riklerine başlamış, soykırım iddiaları ve ASALA terör örgütünün cina-yetleri 60’lı ve 70’li yıllara damgasını vurmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ermenistan’ın bağımsız bir cumhuriyet olarak ku-rulmasını izleyen yıllarda diasporanın bir süre taktik davranış arayışına girmesi sonucu Ermenistan’ın Türkiye’yle diplomatik ilişkileri geliştirme talepleriyle bir yumuşama sürecinin başlamakta olduğu izlenimi yaratılmış ise de bu süreç ne yazık ki başarılı olamamıştır.

Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin olumlu bir aşamaya girmesinin ardından Ermeni diasporası siyasi faaliyetlerini çok daha ge-niş bir alana yayma eğilimine girmiştir. Diaspora, hukuki açıdan iddia-larının herhangi bir temele dayanmadığının bilincindedir. Diğer taraftan bu iddiaların tarihi gerçeklere ters düştüğünü de bildiğinden iddialarının inandırıcılığına gölge düşüreceği endişesiyle ortak tarih araştırmalarına da yanaşmamakta ve bundan böyle de pek yanaşacağa benzememektedir. Bu durumda elinde yegâne seçenek olan siyasi propaganda faaliyetlerini görü-nen gelecekte daha da yoğunlaştırarak sürdürmesi beklenebilir. Ayrıca şu hususu da gerek Türkiye gerek Türkiye dışındaki herkesin iyice kavrayıp benimsemesi gerekir ki Türkiye’nin herhangi bir topluluğa ve bu bağlamda Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki arzu ve gayretleri, ulusal davaların-da ortaya konan gerçek dışı iddia ve iftiraları kabul edebileceği anlamına gelmez. Bu beklenti içinde olanların ne kadar büyük bir yanılgıya düştük-lerini göreceklerini burada ifade etmek kanaatimce dostluk duygularıyla hareket edenler için bir borçtur. Uluslararası düzeyde saygınlık ve inan-dırıcılığa sahip olmak medeniyet iddiasında bulunan ülkelerin karşılıklı hak ve hukuka saygı göstermelerini kaçınılmaz bir şart kılmaktadır. Bu sempozyumun iyi niyet ve dostluğun değerini ortaya koymak ve mevcut sorunları bu hava içinde çözüme kavuşturabilmek hususunda güzel bir fır-sat oluşturması dileğiyle beni dinlediğiniz için hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Page 64: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxiv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Page 65: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxv

DEĞERLENDİRME

DEĞERLENDİRME

BİLAL ŞİMŞİRBen her üç konuşmacıya da bu aydınlatıcı bildirileri için teşekkürlerimi

sunuyorum. Eğer tertip komitesinin bir itirazı yoksa programda bir aksama yaratmayacaksa, hocalara beşer dakika daha isterlerse konuşma tanımak istiyorum. Çünkü not aldım. Peki, öyleyse ben de iki ekleme yapmak isti-yorum. Sayın Patrik Mutafyan’ın konuşmasını ben de dikkatle dinledim. Katılıyorum değerli fi kirlerine, fakat eklemeler yapmak istiyorum. Erme-nistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi, normale dönmesi bi-zim de arzumuz. Ben, Sovyetler Birliği dağılırken, Yugoslavya dağılırken, o bölgelerden sorumlu genel müdürdüm ve Ermenistan’ı ilk tanıyan dev-letlerden biri biz olduk. Yani öteki devletlerden ayırmadık. Ermenistan’ı bizim genel müdürlüğümüz Ermenistan’ı bağımsız devlet olarak tanıyalım diye savunmuş olan bir genel müdürlüktü. Hükümet de bunu kabul etti. Sonra bizim politikamızda Atatürk’ten gelen bir uygulama var, dış politika uygulamasında. Bir devletle ilişki kurarken Atatürk, önce o devletle masa-ya oturuyor, bir dostluk anlaşması ve dostluk protokolü imzalıyor, ondan sonra elçilik, konsolosluk ve saire açıyor ve ilişkileri geliştiriyor. Şimdi, bu 70 yıl sonra Sovyetler Birliği’nden onbeş devletle oldu, Yugoslavya’dan altı devletle oldu. Aynı politikayı uyguladık biz. Meselâ Azerbaycan’la

Page 66: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxvi

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dostluk anlaşmasını ben imzaladım ve diplomatik ilişkiler başlatma anlaş-ması. Ermenistan’la bunu yapamadık. Biliyorsunuz ama burada bilmeyen-lere söylüyorum. Ermenistan onbeş cumhuriyet içinde en ilginç cumhuri-yet olarak tarih sahnesine çıktı, önce bir bağımsızlık deklarasyonu yayın-ladı. Bu bağımsızlık deklarasyonu da, 1991 senesinde sanıyorum, uzun bir metindir. Bu bağımsızlık deklerasyonunda, Batı Ermenistan hedefi mizdir diyor. Batı Ermenistan dediği yer, Doğu Anadolu’dur. İkincisi, soykırımı Türklere tanıtmak hedefi mizdir diyor. Şimdi, aradan dört küsur yıl geçti. Ermenistan Cumhuriyeti yeni anayasasını yaptı. Bu ilkeler, yani bağımsız-lık deklerasyonundaki ilkeler, Ermenistan Cumhuriyeti’nin anayasası ilke-si olarak girdi dibacesinde. Şimdi, bir Ermeni dostumuza, Ermenistan’dan gelen ve Ankara’da ASAM’da bizimle konuşma yapan bir Ermeni dostu-ma bunu sordum, dedi ki: Neden böyle bir anayasa yaptınız? Biz ilk defa bağımsız olduğumuz için acemiliğimiz var, biz anayasa nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Buna çocuklar bile inanmaz. Öyleyse dedim, iki tane bizde anayasa profesörleri var, İki üç tane profesörü hemen her gün göndereyim size yardımcı olsun, doğru dürüst bir anayasa yapın. Şimdi, bu bir mesele. Şimdi, başka meseleler var Sayın patrik. Ben konuşmak istemiyorum, bu-radaki havayı da dağıtmak istemiyorum. Yanıbaşımdaki sınıf arkadaşım, meslektaşımız, kırk yıllık diplomatız. Biz çok olaylar yaşadık ve dramatik olaylar yaşadık. Başka dünyanın hiçbir dış işleri teşkilatının başına gelme-yen olaylar yaşadık. Bunları geçmek istemiyorum burada, fakat sizin çok olumlu, yapıcı konuşmanız ve tutumunuz yüzünden, bunu her zaman izli-yoruz, görüyoruz, burada da tekrar teyit ettiniz. Diliyorum ki, Eçmiyazin Patrikliğiyle ve Antilyas Patrikliği de sizin gibi yapıcı düşünebilse. Çünkü biliyorsunuz ama bir kere daha burada dinleyenlere hatırlatayım, bu Er-meni meselesinin yani bu arada suikast dalgasının başlangıcı, Eçmiyazin Patriğinin 17 Ağustos 1964 yılında yaptığı zehir zemberek deklarasyon. İki gün sonra Antilyas Patriğinin yaptığı deklerasyonla başladı. Önce dün-ya çapında bir büyük kampanya başlatıldı, arkası geldi ve günlere geldik. Şimdi bunlara geçmek istemiyorum. Temenni ediyorum ve diliyorum ki, sizin bu yapıcı tutumunuz ve olumlu yaklaşımınızı onlar da idrak etsinler. Tarihte çok hatalar yapılıyor. Burada Sayın Nüzhet Bey dedi ki, ilk 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Hıristiyanlar imparatorluğun iç işi, devletin iç işi. İlk defa Rusya buraya bir madde koydurdu. İşte, Hıristiyan Ermeni adı o zaman henüz geçmiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Hıristiyanların hamisi durumuna so-yundu. Arkasında 1856 Paris Anlaşmasına bizim Islahat Fermanı ile ilgili

Page 67: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

lxvii

DEĞERLENDİRME

bir madde kondu. Islahat Fermanı bir iç hukuk meselesi. Fakat anlaşma yapılınca dış hukuk uluslar arası hukuk meselesi haline geldi. İngiliz Dı-şişleri Bakanının İstanbul’daki elçisine yazdığı telgrafı okudum diyor ki, şimdiye kadar yalnız Rusya, Osmanlı Hıristiyanlarının koruyucusu du-rumundaydı, şimdi bundan sonra yedi büyük devlet koruyucu durumuna geldi. Ondan sonra Berlin Anlaşması ve Türklerle Çerkezleri, Çerkezler-le Ermenileri, Türklerle Ermenileri birbirine düşürdüler ve burada tarihî hatalar yapıldı. Bunlardan ders alalım ve siz de yardımcı oluyorsunuz ve temaslarınız vardır. Eçmiyazin ve Antilyas Patrikliğine de, siz temasınız var, bunları söyleyin. Ben tekrar bu sempozyumun çok başarılı geçmesini temenni ediyorum. Sayın valiye, rektöre, komutanlara ve burada dinleyen-lere ve herkese saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.

Page 68: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 69: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OSMANLICILIK İLE MİLLİYETÇİLİK ARASINDA HAMİDİYE BÜROKRASİSİNİN ERMENİ MEMURLARI

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Siyaset Araştırmaları KoordinatörüE-mail: [email protected]; Tel.: 0 312 405 61 51

Page 70: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Sultan II. Abdülhamit devri (1876–1909) her alanda mo-dern müesseseleşmenin arttığı, bürokrasinin ihtisaslaştı-ğı ve 1856 Islahat Fermanı’nda sözü verilen idarî düzen-lemelerin gerçekleştiği bir dönemdir. 1856 Fermanı’nın vaatlerinden biri de, Osmanlıcı fi kriyatın bir gereği olarak memurların istihdamında dinî ayrım yapılmaması, gayri-müslimlere de memuriyet yollarının açılmasıdır. Gerçi Tan-zimat ile beraber imparatorluğun geleneksel kozmopoli-tizmi kurumsallaşmaya başlamış ve 1840’lardan beri gerek taşrada teşekkül eden idare ve belediye meclislerinde, ge-rekse merkezdeki istişarî kurullarda gayrimüslim üyelerin bulunmasına dikkat edilmiştir. Ancak gelişen modern bir Osmanlılık bilinci etrafında gayrimüslim memurların bü-rokratik mekanizmaya nüfuz etmesi Islahat Fermanı’ndan sonra olmuş ve en yoğun haline II. Abdülhamit döne-minde ulaşmıştır. Hamidiye idaresinde diğer gayrimüslim cemaat mensupları yanı sıra Ermeniler de nazır, müsteşar, müşavir, müdür, kâtip vesaire olarak hem merkez hem de taşra teşkilâtında görev almışlardır.

Ermeni memurlar bürokraside sadece bütün memurların karşılaştığı sorunlarla değil, Osmanlı milletler sentezinin aşınıma uğramasıyla beraber artan kuşkularla ve kendi soydaşlarının saldırılarıyla da yüz yüze kalmışlardır. Ermeni komitacılar kendilerini Osmanlı ülküsüne adamış Ermeni memurlara suikastlar tertip etmiş, onları korkutmuş, ya-ralamış ve öldürmüşlerdir. Bu makale Osmanlı Ermenileri hikâye edilirken göz ardı edilen bu boyutu, milliyetçi/ayrı-lıkçı Ermenilerin saldırılarına maruz kalan Ermeni memur-ları ve devletin bu memurlarına nasıl sahip çıktığını konu edinmektedir.

Page 71: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

71

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

Giriş1856 Islahat Fermanı’nın vaatlerinden biri, Osmanlıcı fi kriyatın bir ge-

reği olarak memurların istihdamında din ayrımı gözetilmemesi, gayrimüs-limlere de memuriyet yollarının açılması olmuştur. Tanzimat ile beraber Osmanlının geleneksel kozmopolitizmi kurumsallaştırılmaya başlanmış ve 1840’lardan beri merkezdeki istişarî kurullarda, taşradaki idare mec-lislerinde gayrimüslim üyelerin bulunmasına özen gösterilmiştir. Ancak gelişen modern bir Osmanlılık bilinci etrafında gayrimüslim memurların bürokratik mekanizmaya dâhil edilmesi Islahat Fermanı’ndan sonra olmuş ve bu tedahül en yoğun haline II. Abdülhamit döneminde (1876–1909) ulaşmıştır.

Hamidiye idaresinde diğer gayrimüslim cemaat mensupları yanısıra Ermeniler de nazır, müsteşar, müşavir, müdür, kâtip, mühendis vesaire ola-rak hem merkez hem de taşra teşkilâtında görev almışlardır1. Bürokraside-ki bu renklilik edebî eserlerimize de yansımıştır. Meselâ, Ahmet Midhat’ın Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı meşhur romanında Rakım, Hariciye ka-

1 Bkz. Abdülhamit Kırmızı, Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslimler 1876-1909, Basılma-mış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul 1998; Kızmızı, “Osmanlı Bü-rokrasisinde Gayrimüslim İstihtamı”, Divan, Sayı 13, 2002/2, s.295-306; Kırmızı, “Son Dönem Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 8, Kış 2003, s.137-152.

Page 72: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

72

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

leminde refi ki olan bir Ermeniye, onun Fransızca kitaplarını okuma iznine karşılık Türkçe dersi vermiştir2.

1889’da vilâyetlerdeki Ermeni memurların dökümü beş sayfa tutmak-tadır3. Vilâyetler bazında zaman zaman güncellenen bu listelerin4 hazırlan-ma sebebi Ermeni memurları mimlemek ya da fi şlemek değil, memuriyet-te dinî ayrımcılık yapıldığı ve Ermenilerin devlette istihdam edilmediği şeklinde Avrupa’dan seslendirilen iddialara cevap vermektir. Hüdaven-digâr vilâyetiyle gerçekleşen mahremane kayıtlı bir yazışmadan, Dâhiliye Nezareti’nin;

Bazı bedhâhân tarafından güya hizmet-i devlette Ermeni memurlar istihdam olunmamakta olduğu yolunda neşriyat-ı mefsedetkarane bulun-makla, merkez ve mülhakat-ı vilâyette müstahdem Ermeni memurlarının hizmet-i devlete tarih-i duhulleri ve memuriyet-i hazıralarına zaman-ı ta-yinlerini ve miktar-ı maaşlarıyla rütbe ve nişanlarını gösterir musaddak bir kıta defterin bittanzim irsali5

yönünde bir talebi olduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı Taşra İdarecilerine Yönelik Ermeni SuikastlarıII. Abdülhamit devri aynı zamanda Ermeni terör örgütlerinin sistema-

tik tedhiş hareketleri gerçekleştirdikleri bir dönemdir. Bu minvalde özel-likle yüksek rütbeli taşra idarecilerine suikastlar düzenlendiği, meselâ, İstanbul’a dönen sabık Van valisi Ali Bey’in şehit edildiği ve yine eski Van valisi Bahri ile şehir kumandanı Hamdi Paşaların Trabzon’da bir suikastta yaralandıkları zikredilebilir.

Bir kaymakamın Ermeni nüfusu olmayan kazalardan birine nakil is-tidasını arzeden Zaptiye Nezareti’nin bir yazısı, Ermeni milliyetçilerinin Müslüman kamu görevlilerini nasıl tehdit ettiğine dair ilginç bir örnek-tir. Arapkir kaymakamı iken Ermeni komitacılarla uğraşan Osman Fehmi

2 Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey ile Râkım Efendi, Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1292 (1876), s.19.

3 Bu beş sayfalık Ermeni memurlar listesi Asami-i Vilâyet-Nev’-i Memuriyet-İsim tasnifi yle hazırlanmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.UM., Belge No: 16/2, 1307 C 17.

4 BOA, Y.PRK.DH., Belge No: 5/71, 1310 R 18’de Kastamonu valisinin Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği vilâyet dahilinde bulunan Ermeni memurlar listesinde toplam 17 memur vardır. BOA, Y.PRK.UM., Belge No: 35/107, 1314 R 25’te aynı vilâyet için hazırlanan yeni bir liste vardır.

5 BOA, Y.PRK.UM., Belge No: 28/54, 1311 R 8; ekinde 4 sayfalık liste vardır.

Page 73: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

73

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

Efendi kendi isteğiyle Halep vilâyeti Rumkale kaymakamlığına tahvil-i memuriyet etmiş ve yola çıkmışken Ermeni müfsitlerince yaralanmasını Mamuratülaziz valisine şikâyet etmiştir. Fakat Mamuratülaziz idare meclisi azasından iki Ermeninin, Harputluyan Artin ve Toprakcıyan Kirkor’un et-kisiyle vali söz konusu şikâyete ehemmiyet vermemiş, hatta Osman Fehmi Efendi birkaç gün tevkif edildikten sonra evine gönderilmiştir. Rumkale’de tekrar saldırıya uğrayan bu kaymakam için Zaptiye Nezareti; ya Ermeni olmayan Suruç ve Rikka kazalarından birine tahvil-i memuriyeti veyahut Nezaret-i acizîce bir memuriyete tayini istid’asında bulunmuştur6.

Ermeni teröristlerin Müslüman kamu görevlilerini hedef seçmesinde belki şaşırtıcı bir yön yoktur. Ancak Osmanlı bürokrasisinde görev yapan Ermeni memurların da Ermeni teröründen mağdur ve muzdarip olmuş ol-maları dikkat çekecek bir konudur.

Ermeni Komitacıları İhbar Eden Sadık Ermeniler Osmanlı Arşivleri, o dönemde dış kışkırtmalarla bölücü faaliyetlere

yönelen Ermenilere duyulan güvensizliğin haklılığına delalet eden bel-gelerle doludur. Bunun yanında, ayrılıkçı-milliyetçi soydaşlarının muzır faaliyetlerini ihbar eden Ermenilerin himaye görerek devlet hizmetinde istihdam edildikleri de görülmüştür. Örneğin,

Merzifon’da derdest edilen Ermeni eşkıyasının ihtifa ettikleri mahal ve fesat komitasının ahval u harekâtını hükümete ihbar eden Mığırdıç oğlu Merzifonlu Ohannes’in erbab-ı mefsedet tarafından itlafı melfuz olmasına mebni Dersaadet’e celbiyle halen münasip bir hizmette istihdamı ve bura-ya vürudunda hâk-i pâ-yi şâhâneye arz-ı malûmat olunması hakkında

Dâhiliye Nezareti’nin arzı7, Osmanlı Devleti’ne sadık kalmayı tercih eden Ermenilerin gördüğü himayeyi belgelemektedir. Merzifonlu Ohannes Ermeni teröristlerin saklandıkları yeri ve örgüt faaliyetlerini açığa çıkar-ması üzerine hayatı tehlikede olduğu için İstanbul’a yerleştirilmiş ve bir işe yerleştirilmiştir. Başka bir örnek ise, eskiden Rusçuk’taki Ermeni te-rör örgütünün reislerinden olup 1891’de devlete sığınan ve itirafçılığının karşılığında İstanbul’a yerleştirilip yabancı matbuatın kontrol edildiği bir büroda memuriyete başlatılan Tütüncüyan Mıgırdıç Efendi’dir. Memuri-yeti boyunca da polise illegal Ermeni faaliyetleriyle ilgili bilgiler vermeye

6 BOA, Y.MTV., Belge No: 86/70, 1311 R 24.7 BOA, Y. MTV., Belge No: 86/76, 1311 R 25.

Page 74: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

74

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

devam eden Mıgırdıç Efendi, örgütün görevlendirdiği iki Ermeni tetikçi tarafından İstanbul’da öldürülmüştür.

Mukaddema Rusçuk Ermeni komitası ruesâsından bulunduğu halde, üç sene evvel hükümet-i seniyyeye dehalet ve maa aile Dersaadet’e hic-ret ve Ermeni komitalarının teşebbüsatını ihbar ile cidden ibraz-ı hizmet etmesinden dolayı, saye-i mükafatvâye-i cenab-ı Padişahîden bir kuruş maaşla Matbuat-ı Ecnebiyye Kalemi’ne çırağ buyrulan ve kalem-i mezku-re-ye müdavemetle beraber teşebbüsât-ı fesadiye hakkında zabıtaya birçok ihbârât-ı nafi a ve hıdemat-ı ciddiyede bulunmuş olan Tütüncüyan Mığırdıç Efendi’nin geçenlerde fesat komitası tarafından tertib ü sevk olunan iki Er-meni fedai marifetiyle öldürülmesinden dolayı sefalete düşen ailesine maa-şının yarısının tahsis edilmesi talebini içeren Zaptiye Nezareti’nin istidası8, sadakatini sürdüren Ermenilerin devlet hizmetinde istihdam edildiğini ve milliyetçi Ermeniler tarafından takip, tehdit ve itlaf edildiğini gösteren bir belge olarak Mıgırdıç Efendi’nin hikâyesini anlatmaktadır.

Ermeni Gümrük MemurlarıRüsumat emanetinin konumuz açısından bu dönemde ayrı bir önemi

vardır. Bilindiği gibi kitap, dergi ve gazetelerin muayenesi için rüsumat emanetinde Maarif Nezareti’ne bağlı olarak çalışan sansür memurları istih-dam edilmektedir. Avrupa’daki Padişah aleyhtarı Jön-Türk yayınlarından başka, ayrılıkçı milliyetçi grupların çıkardıkları yayınlar da gümrüklerden içeri sızdırıldığı için, sansür memurlarının emin insanlar olması Hamidi-ye idaresi için önemlidir. Zaman zaman ihmalleri tespit edilen memurlar görevden alındığı gibi, ayrılıkçı örgütlere mensup oldukları anlaşılan Er-meni memurlar da azledilmiştir. Belgelerden, bu azil işlemlerinde bazen toptancılık yapıldığı, kuruyla beraber yanan yaşların da bulunduğu anla-şılmaktadır. Rüsumat emanetinde müstahdem Ermeni cemaatine mensup odacıların erbab-ı mefsedetten oldukları cihetle ihraçları sırasında fesatçı olmayan ve hizmetinde kusuru olmayan Karnik Ağa’nın bu muameleden istisna edilmesine dair rüsumat emanetinin ve Zaptiye Nezareti’nin yazıla-rı, devletin bu gibi hataları düzeltmede hassas davrandığını göstermektedir. Zaptiye Nazırı’nın rüsumat emanetine gönderdiği yazıda Karnik Ağa’nın haksız yere görevden alınması şöyle hikâye edilmektedir:

8 BOA, Y. MTV., Belge No: 124/42, 1313 M 16.

Page 75: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

75

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

Hadise-i malûmeden dolayı emanet-i celilerince hizmetlerinden tard u def’ edilen odacı ve hamal ve kapıcı gibi bazı Ermeni müstahdemîni me-yanında odacı Karnik Ağa’nın dahi tardı cihetine gidildiği istihbar kılın-mış olub, Hâlbuki merkumun mefsedet yolunda bir hareketi vaki olmayub, Bilakis zabıtaya bazı hidemat-i sâdıkanede bulunmuş ve hatta geçende zabıta muhbirlerinden Ohannes Efendi’nin katilini derdest ettirmiş ve bu hizmetinden dolayı fesat komitaları efradının husumetine uğramış olması-na binaen kendüsinin bu muameleden istisnasıyla beraber tatyib ve tesri-ri re’y u müsaade-i aliyye-i emanetpenahîlerine menut olmağla, olbabda emr u ferman hazret-i men lehu’l-emrindir9.

Rüsumat emini Karnik Ağa’nın memuriyetine iadesi yönündeki bu ta-lebi Padişaha arz etmiştir.

Bu gibi yanlışlıklara, dönemin kronik bir sorunu olan asılsız jurnalle-rin sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. 1896’da sansür memurları arasında sakıncalı Ermenilerin bulunduğu ihbarı üzerine, saraydan rüsumat emane-tine sansür memurlarının ekserisinin Ermeni olup, şayan-ı itimad bulun-madığı maruzat-i vakıadan malûm-ı âli buyrulmakla bu Ermenilerin teb-dilleri için tezkire-i hususiyye-i aliyye ile gerekli muamelenin yapılması emredilmiştir. Oysa;

İcra olunan tahkikat neticesinde Maarif Nezareti’ne mensup olarak Emanet-i müşarünileyha devairinde müstahdem bulunan sekiz nefer mua-yene-i kütüb memurlarından beşi İslâm, biri Rum ve biri Alman Protestan ve biri de Ermeni Katolik olduğu ve Nezaret’te mansub Ermeni muayene memuru bulunmadığı ve müstahtemîn-i mumaileyhimin cümlesi emin ve mutemed bulunduğu anlaşılmış olduğunun cevaben arz edilmesiyle, ih-barın asılsız olduğu ortaya konmuştur. Bu maruzatın ekindeki pusuladan Dersaadet gümrüklerinde hizmet veren tek Ermeni Katolik sansür memu-runun Oskiyan Kirkor Efendi olduğu anlaşılmaktadır10.

Rüsumat emaneti iradeleri arasında;Rüsumat Eşya-yı Ayniye memuru iken katledilen mahdumu Senikrim’in

yerine tayin olunan diğer mahtum Ohannes’ın dahi Ermeniler tarafından katli musammem bulunduğu valideleri tarafından istida olunmasına meb-ni, Ohannes’e şehrî 400 ve validesine 100 kuruş maaşın kayd-ı hayat sure-tiyle tahsisiyle Yozgat’ta ikâmetlerine müsaade i’tasına ve Rüsumat Eşya-yı Ayniyye memuriyetinin lağvıne dair Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ mazbatası

9 BOA, Y. MTV., Belge No: 145/177, 1314 RA 26-27.10 BOA, Y. MTV., Belge No: 146/81, 1314 R 23.

Page 76: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

76

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

üzerine verilen bir irade de bulunmaktadır11. Hükümet, Ermeni komita-cılar tarafından öldürülen memur Senikrim’in yerini kardeşi Ohannes ile doldurmuş, fakat onun da suikasta uğrayacağı ihbarı üzerine Ohannes’i İstanbul’dan uzaklaştırıp gözlerden kaybetmek için memuriyetini lağvede-rek Yozgat’a yerleştirmiş, kendisine karşılıksız 400 kuruş ve büyük oğlunu kurban veren annesine de 100 kuruş maaş bağlamıştır.

Ermeni Tarih-i Vukuatı’ndan Bazı ÖrneklerZikredilen örneklerde Zaptiye Nezareti’nin inisyatif alarak sadık Er-

menilere yapılan haksızlıkları düzeltmeye çalışması, Ermeniler hakkın-daki en doğru istihbaratın bu nezarette bulunduğunu göstermektedir. Bu olayların çoğunun meydana geldiği sırada Zaptiye Nazırı, Hüseyin Nazım Paşa’dır (Temmuz 1890-Kasım 1896).

Dönemin önemli bir tanığı olan Hüseyin Nazım Paşa, Zaptiye Nazır-lığı yaptığı dönemdeki olayları, iki ciltlik bir rapor halinde, 1897 yılı baş-larında Ermeni Tarih-i Vukuatı adıyla Sultan II. Abdülhamit’e sunmuştur. Bu eserde Ermeni komitacılarından zarar gören Ermeni memurlarla ilgili olaylar bulmak da mümkündür. Meselâ, 1894’te geçen bir olayda, aslen Arapkirli olup Zaptiye Nezareti’nin heyet-i tahkikiyesinde çalışan yirmi-yedi yaşındaki Agop oğlu Sitrak ifa-yı vazife zımnında, daha sonra anlaşı-lacağı üzere Ermeni müfsitleriyle düşüp kalkan Kadıkaryeli bir meyhaneci Serkiz, uşağı ve manevî evlâdı Karabet ile Ermeni komitalarıyla düşüp kalktığı gibi komitaları terğib ve teşvik ile müştehir olan Galata Kilisesi kapukethudası Vartan tarafından öldürülmüştür12.

Bu olaydan birkaç gün sonra Polis Komiseri Markar Efendi Kumkapı’da bir Ermeninin revolver endahtıyle vurulmuş, onu vuran yazmacı çırağı Sa-matyalı Sampik Patrikhane Kilisesi’ne iltica etmiştir. Patrik zanlının ki-liseye sığındığını başlangıçta reddetmişse de, daha sonra ikna edilmiş ve kiliseye girmesine müsaade edilen zabıta eliyle Samatyalı Sampik teslim alınmıştır. Bunun üzerine, Zaptiye Nazırı Nazım Paşa;

Öteden beri erbab-ı fesaddan ferce-yâb-ı fi rar olanlar Patrikhane kili-selerine dehalet ve kiliseler papaz ve hademesi bunları bi’l-ihfa muhafaza ve himayelerine ve fi rarları esbabını tehyi’e ve ihzara müsara’at eylemekte bulunduklarına ve ibadethane olan kiliselerin erbab-ı mefâsid ve cinayâ-11 BOA, İrade-i Rüsumat, Belge No: 385-7, 28 R 1315.12 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür-

lüğü Yayını, Ankara 1994, s.214-231.

Page 77: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

77

Dr. Abdülhamit KIRMIZI

ta melce’ olması ve telkinat-ı mezhebiyye ile mükellef bulunan kiliseler papaz ve hademesinin de erbab-ı ceraim ve şekaveti himaye ve muhafaza ile emsali avanenin cüretlerine hizmet eylemesi münasib olmayacağına ve bu halin devamı muamelat ve teşebbüsat-ı zabıtayı işgal edeceğine binaen zikrolunan Patrikhane ve Gedikpaşa Kiliseleri papazlarıyla hademesinin acilen tebdilleri zımnında Patrikhane’ye tebliğat-ı kat’iyye ifası hususu-nun Adliye Nezaret-i Celilesi’ne ve keyfi yetin savb-ı acizaneme emr u iş’ar buyurulması hususunda sadarete bir tezkire sunmuştur. Bu tezkire Ermeni Kilisesi’nin olaylardaki etkisi konusunda devlet yetkililerinin izlenimleri-ni açıkça ortaya koymaktadır13.

Bir başka tezkirede, aralarında Zabıta memuru Sitrak ve Kumkapı polis komiseri Markar Efendilerden başka, Erzurum’da polis memuru Mıgırdıç Efendi’nin vurulması olaylarının da bulunduğu birçok vukuat sayıldıktan sonra, refi klerine su-i kast eden Ermeni canilerin mahbusiyyetten başka ceza görmemeleri memurîn-i zabıtanın füturunu ve daha doğrusu insılab-ı cür’etlerini mucib olmakta bulunduğundan, vakit fevt edilmeyerek icra-yı icabı … iş’ar kılınmıştır14. Başka bir yerde, komitacıların itibar sahibi Ermenilere tehtitnameler göndererek para talep ettikleri ve vermeyenleri öldürmeye cüret ettikleri belirtilmektedir15. Belgelerde Bitlis Vakası adıyla geçen olayda, fesat komitası canibinden ber-muceb-i talimat idama mah-kûm olan Meclis-i İdare azasından rifatlu Ağacan Efendi’ye bedel biraderi Kiğork… sokakta revolver ile vurulmuştur16.

SonuçII. Abdülhamit devri araştırmacılara Ermeniler ile ilişkiler açısından

zengin malzemeler sunmaktadır. Bu dönemde Osmanlı başkenti, bir yan-dan taşrada Ermenilerle Müslüman ahali arasında vuku bulan şiddet olay-larının haberleri ile sarsılırken17, diğer yandan devlet hizmetini sürdüren sadık Ermenilerin nişanlarla taltif edildiğine şahit olmuştur18. 13 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C. II, s.232-233, 17 Mayıs 1312 tarihli tezkire sureti.14 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C. II, s.235, 25 Mayıs 1312 tarihli tezkire sureti.15 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C. II, s.237.16 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s.175.17 Meselâ, Uşak’ta müfsid bir papazın yeğeni olan Ohannes namında bir Ermeninin altı ya-

şında bir Müslüman kızın bikrini izale ettiğinden dolayı ayaklanan ahalice öldürülmesi, BOA, Y.MTV., Belge No: 78/25, 78/53, 79/200.

18 Meselâ, Babıâli hukuk müşaviri Gabriel Noradunkyan’ın nişan ile taltif edildiğine dair BOA, Y.MTV., Belge No: 161/80; Hariciye müsteşarı Artin Paşa’ya murassa nişan verildi-ğine dair BOA, Y.MTV., Belge No: 175/65, 4.11.1315. Kerimesine de şefkat nişanı ihsan

Page 78: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

78

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermeni memurlar ise, Hamidiye bürokrasisinde sadece sıradan her memurun karşılaştığı sorunlarla değil, Osmanlı milletler sentezinin aşı-nıma uğramasıyla beraber kendileri hakkında artan kuşkularla ve kendi soydaşlarının saldırılarıyla da yüz yüze kalmışlardır. Ermeni komitacılar Osmanlı Devleti’ne sadık Ermeni memurlara suikastlar tertip etmiş; onları korkutmuş, yaralamış ve öldürmüşlerdir. Bu makalede, Osmanlı Ermeni-leri hikâye edilirken göz ardı edilen bu boyut, yani kendi milliyetçilerinin saldırılarına maruz kalan Ermeni memurlar ve devletin bu memurları hi-mayesiyle ilgili bazı örnekler hatırlatılmıştır.

edildiğine dair BOA, Y.MTV., Belge No: 166/108. BOA, Sicill-i Ahval Defterleri’ndeki personel kayıtlarında memurların bütün nişan ve taltifat bilgileri ayrıntılarıyla düzenli bir şekilde yer almaktadır.

Page 79: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Kaynakça

Arşiv BelgeleriBaşbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA);Y.PRK.UM., Belge No: 16/2, 1307 C 17; 28/54, 1311 R 8; 35/107, 1314 R 25.Y.PRK.DH., Belge No: 5/71, 1310 R 18.Y.MTV., Belge No: 78/25; 78/53; 79/200;86/70; 86/76; 124/42; 145/177; 146/81;

161/80; 166/108; 175/65.İrade-i Rüsumat, Belge No: 385-7, 28 R 1315.Sicill-i Ahval Defterleri

Tetkik EserlerKırmızı, Abdülhamit, Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslimler 1876-1909, Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul 1998.__________, “Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslim İstihdamı”, Divan, Sayı 13,

2002/2.__________, “Son Dönem Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Ermeniler”, Ermeni

Araştırmaları Dergisi, Sayı 8, Kış 2003.Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey ile Râkım Efendi, Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1292

(1876).Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I-II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel

Müdürlüğü Yayını, Ankara 1994.

Page 80: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 81: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OSMANLI TOPLUMUNDABİRLİKTE YAŞAMA SANATI’NIN TARİHÎ TEMELLERİ

Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI

Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 352 405 61 51

Page 82: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışı Türk ve İslâm dev-let düşüncesi temelinde gelişmiştir. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ndeki bu hoşgörü -ne zaman, nerede kurulmuş olursa olsun- hemen bütün Türk devletlerinde ortak bir payda konumundadır. Tarihî kaynaklara göre Büyük Hun Hükümdarı Mete Han’ın devlet hayatında uygulamış oldu-ğu idarî, malî, ekonomik ve kültürel esaslar daha sonraki Türk devletlerinde zaman ve zemine göre devam etmiştir. Biz bu ilkelere Türk devlet geleneği diyoruz.

Oğuz Kağan Destanı’ndaki çadırımız gök bayrağımız gü-neş sözü ile de evrensel (cihanşumul) devlet anlayışı, Türk devlet felsefesi olarak tarihî Türk devletlerinde bir anlayış ve yönetim biçimi şeklinde devam etmiştir.

Osmanlı devlet hayatının hemen bütün birimlerinde gö-rülen bu hoşgörülü evrensel devlet anlayışını, Türk devlet geleneği ile İslâm dininin engin hoşgörüsü içerisinde ele almanın doğru olacağı düşüncesindeyiz. Nitekim Ermeni isyanlarına kadar geçen sürede Osmanlı Devleti, yönetimi altındaki Müslüman ve gayrimüslim tebaa içerisinde Er-meni toplumunu bazı imtiyazlarla daha da farklı görmüş-tür. Tebliğimizde bu hususlar ayrı ayrı ele alınacaktır.

Page 83: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

83

Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI

Q

GirişOsmanlı Devleti; hâkim olduğu Ortadoğu, Kafkasya, Kuzey Afrika,

Balkanlar, Karadeniz’in kuzeyi ve Avrupa’da yaşamış olan farklı dil, din, ırk ve kültür çevrelerini temsil eden toplumlara, onlardan talep gelmese dahi, onlara bu insanı insan yapan değerleri vermiştir. Daha da önemlisi hâkim olduğu coğrafyanın yani savaşla veya kendi istekleriyle Osman-lı yönetimine katılmış olan farklı unsurların gerek yaşadıkları yerde ve gerekse devlet hayatının her kademesinde yönetimine ortak etmiştir. Yani kurmuş olduğu devletini, hakimi bulunduğu coğrafyada yaşamakta olan in-sanlarla birlikte yönetmiştir. Onlara Osmanlı Devleti’nin dilini öğrenmeye mecbur, dinine girme şartı, ismini değiştirme, âdet ve ananelerini unutma ve Osmanlı olma gibi bir zorunluluk getirmemiştir. Yani Ermeniler Erme-ni, Rumlar Rum, Arnavutlar Arnavut, Araplar Arap vb. unsurlar Osmanlı yönetiminde gerek halk ve gerekse devlet hayatında görev alsalar dahi ma-hallî kimlik ve özelliklerini aynen devam ettirmişlerdir. Türk hakimiyetin-de 1000 yıl yaşamış olan Mısır ve Ortadoğu, 250 yıl yaşamış olan Kuzey Afrika, 300 yıl yaşamış olan Balkanlar, Orta Avrupa ve Karadeniz’in ku-zeyi ve hatta 500 yıl Türk hakimiyetinde yaşamış olan Hint yarımadasının yerli halkına Türk dili, dini, kültürü yönünde bir baskı olmadığı gibi, söz konusu coğrafyanın kaynakları kendi toprakları için kullanılmıştır.

Page 84: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

84

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Dünyamızda son 3-4 asır içerisinde dil, din, ırk ve benzeri farklılıklar-dan dolayı soykırıma maruz bırakıldıklarına dair yaşanmış olaylardan bazı örnekler verecek olursak;

1- Amerika kıtasını işgal eden Avrupalıların, yeni sömürgelerine ucuz işgücü olarak tehcir edilen bu insanların renkleri siyah idi. Ancak Avrupalı-ların nazarında siyah insan hayvanî-barbar anlamında kullanmış oldukları kölelerdi. Çünkü Batılıların atası Romalılar için, Romalı olmayanlar köle kabul ediliyordu. Batılıların kölelerini gece-gündüz, ağır işlerde işkence ederek çalıştırılırken, bunlar anne, baba, çocuk veya aile olarak görülmedi. XVI-XIX. yüzyıllar arasında yaklaşık 25 milyon Afrikalı, ülkesinden, ma-lından, mülkünden, kültüründen, ailesinden zorla kopartılmıştır. 20 milyon kölenin, yolculuk sırasındaki ağır şartlardan dolayı 8 milyonu ölmüştür.

Günümüzde sözde insan haklarının savunucusu ve dayatıcılarından olan İngiltere, Portekiz, İspanya, Danimarka, Norveç, Fransa ve Hollanda köle ticaretinin öncüleridir.

2- Avrupa kökenli Amerikalıların Amerika kıtasının yerli halklarına yönelik soykırımı:

Amerika kıtasının kuzey, orta ve güneyinde Aztek, İnka ve Kızılderili-ler toplu soykırıma maruz kalmışlardır. Amerika’nın ünlü devlet adamları-nın konuya bakışı, soykırımı özetliyordu. Roosevellt; Ben en iyi yerli, ölü yerlidir diyecek kadar ileri gitmek istemiyorum ama onda dokuzu öyledir. diyordu. Nitekim Amerika kıtasında 90 milyon yerli katledilmiştir.

3- İngiltere sömürgeleştirdiği Avustralya’daki yerlileri soykırımına tâbi tutmuştur.

4- Danimarka ve ABD’nin Eskimolara yönelik katliamları. 5- Fransızların Cezayir soykırımı. Fransızlar sömürgeleştirdikleri Cezayir’de 1830-1962 yılları arasında

Cezayir yönetimini Fransızlaştırırken, Türk-İslâm kültürüne ait ne varsa yok edilmiştir. 2.5 milyon Cezayirli öldürülmüştür.

6- Rumların Kıbrıs’taki Türklere yönelik soykırımı. 7- Bulgarların Türklere yönelik etnik-kültürel soykırımı. 8- Yunanlıların Batı Trakya Türklerine karşı etnik-kültürel soykırımı. 9- Almanların İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi ve Çingene katliamı. 10- Ermeniler Azerbaycan Türklerine yönelik soykırımı.

Page 85: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

85

Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI

Türkiye Cumhuriyeti’nin atası Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık hayatı-nın sonlarına doğru soykırım ile suçlanması tarihî Türk devletlerinin ha-kimiyet anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Özellikle başta Afrika, Avustralya, Güneydoğu Asya ve Orta Asya’da (Ruslar) yapmış oldukları soykırımı sö-mürgeci siyasetleri ortada iken parlamentolarında sözde Ermeni soykırımı kararları almalarından dolayı bu kısa açıklama yapmayı uygun gördük.

Osmanlı Devleti tarihi, Türk devletler zincirinin sağlam ve önemli bir halkasıdır. Değişik zaman ve zeminlerde tarih sahnesine çıkmış ve Türk devletler zincirine dâhil olmuş siyasî teşekküllerin Türk sıfatıyla tanım-lanabilmesi için Türk Devlet Geleneği olarak kabul edilmiş olan esasla-rı bünyesinde taşımış olması gerekir. Böylece dünyanın neresinde ve ne zaman kurulmuş olursa olsun bir siyasî teşekkülün Türk Devleti olarak tanımlanabilmesi Türk devlet geleneği ile doğrudan ilgilidir.

Tarihî Türk devletlerinin bir diğer vasfı da hakimiyet anlayışının ev-rensel devlet düşüncesi olmasıdır. Çünkü evrensel devlet anlayışında Türk devletlerinin hakimiyet sınırı genelde bir dünya hakimiyetidir. Oğuz Ka-ğan Destanı’nda çadırımız gök, bayrağımız güneş ifadesi, söz konusu dev-let anlayışının açıkça ifadesidir. Tarihî Türk devletleri, hâkim oldukları, hüküm sürdükleri hemen her yerde yönetimleri altına almış oldukları dili, dini ve kültürü farklı toplumlara din, dil, kültür, ekonomi ve idarî konu-larda en geniş manada imtiyazlar bahşetmişlerdir. Böylece Türk devletleri yaşamış oldukları coğrafyayı vatan kabul etmiş, birlikte yaşadıkları (top-lumlar) dil, din ve gelenekleriyle farklı toplumları da, kendi insanların-dan (devleti kuran ve ayakta tutan) ayrı görmüşlerdir. Bir başka ifadeyle, evrensel devlet anlayışını temsil eden Türk devletlerinde öz vatan, üvey vatan kavramları yerine zapt edilen veya fethedilen hemen her toprak par-çası vatan olarak kabul edilmiştir. Rönesans sonrasında Avrupa merkezli aydınlanma çağının bilinen özelliği sömürgecilik anlayışı tarihî Türk dev-let geleneğiyle bağdaşmamaktadır.

Tarihî Türk devletlerine imparatorluk sıfatının verilmesi bir termino-loji hatasıdır. Batı dünyasındaki sömürgecilik anlayışının temeli imperium yani Roma’dan gelmektedir. Eski çağda bütün yollar Roma’dan geçer. Dünyanın bütün zenginlikleri ve insanlarının emeği Roma içindir. Bugün-kü sömürgeciliğin temel fi kridir.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra, sırf kendi teşebbüsü ile Ermenilerin Bursa’daki ruhanî reisleri Hovakim’i İstanbul’a getirterek,

Page 86: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

86

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Rum Patrikliği’nin yanında bir de Ermeni Patrikliği kurdu (1461) ve Er-menileri de bu Patrik ile idare etti.

Ermeni Patriği; Ermeni halkını dinî ve sosyal işlerini görme, şikâyet-lerini inceleme, halka ait malları idare ve bunların gelirlerini toplama işi-ni görürdü. Hovakim’in ünvanı bütün Türkiye Ermenilerinin Patriği idi. Osmanlı Devleti’nin topraklarında yaşayan Ermeniler İstanbul’a geldiler, getirildiler. Nitekim Fatih 1479’da Karaman’daki Ermenileri İstanbul’a getirtti.

Fatih’ten Sultan II. Mahmud’a kadar 350 yıl Osmanlı Devleti’nin Hı-ristiyan unsurları ve Ermenilerin de dinî ve sosyal işlerine karışmamışlar-dır. Patrikhanelerin kendi mahkemeleri, hastaneleri, okulları ve hatta ha-pishaneleri vardı. 1860 öncesinde, Patrik katogigosluktan verilen yetkisine dayanarak, ruhanî reisleri yerinden alır, âyin yapılmasını yasaklayabilir, ruhanîleri meslekten çıkartabilirdi.

Osmanlı Ermenileri Türkiye’de sakin bir hayat sürüyorlar, ticaret ve sanayi ile meşgul olup hallerinden memnundular. Askerlikten muaf tutul-dukları için nüfusları da artıyordu.

Türkiye Ermenileri, Rusya’daki Ermenilere göre, Ermeni kültürü, dili, tarihi, edebiyatı yönüyle daha özgür idiler. Ayrıca devlet hayatında nüfuz-lu Ermeni aileleri Dadyanlar, Düz oğulları, Balyan ailesi ve Kazaz Artin zikredilebilir.

Osmanlı Devleti’nde Amira denilen bankerlerden, tüccarlardan, devlet memurlarından oluşan Ermeniler devlet hayatında etkiliydiler. Rusya’da ise bu gibi hakları yoktu.

Ermeniler, Türkiye’nin hemen hiçbir yerinde çoğunluğu teşkil etme-mişlerdi ve çoğunlukla Türkçe konuşuyorlardı. Papazlar ve aydınlar bile konuşurken kullandıkları kelimeler Türkçeydi. Misyonerler, mekteplerin-de Ermenilere Ermenice öğretmişlerdir. Bugün de Kürtçe aynı durumdadır. Ermeniler, Türk âdet ve folklorunu benimsemişler, içlerinde Türk edebiya-tı ve sanatı hakkında ilmî tetkikler yapanlar bulunuyordu. Kırsal kesimde yaşayan Ermeniler çiftçi, mahallî endüstri ve ticaretle meşgul idiler. Şe-hirlerde yaşayanlar iç ve dış ticaret, kuyumculuk, bankerlik, müteahhitlik, ekonomi ve malî işlerle uğraşıyorlardı.

Askerlik hizmeti karşılığında bedel ödedikleri için işleri güçleri ile meşgul olabiliyorlardı. Sultan II. Abdülhamit dönemine kadar Türklerle yan yana, huzur ve emniyet içinde dost ve kardeşçe yaşamışlardır. Sultan

Page 87: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

87

Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI

II. Abdülhamit Ermenilerin Saray’la ilgileri hakkında; Babam Sultan Me-cid zamanında kilercilere varıncaya kadar Ermeni idi. Hassa hazinesinde Artin Paşalar, Gümüş Gerdanlar vardı. Validemin terzisi ise Harem Ağa-ları gibi idiler. Pederim her hafta Gümüş Gerdanlar ailesine gider, orada yemek yerdi. Onlar da gelirler, Harem-i Hümayun’da kalırlar, yatarlardı. Ermenilerden vali, genel vali, müfettiş, elçiler, nazırlar tayin edilmiştir. Mustafa Reşit Paşa’nın, Âli ve Fuat Paşalar, hatta Mithat Paşa’nın Ka-nun-ı Esasî’nin hazırlanmasında Odjan Efendi’nin yardımlarından fayda-lanmıştır ifade etmektedir. Bu sözleri sarf eden II. Abdülhamit de 1893’e kadar Ermeni bakanlar tayin etmiştir.

Ermeni çetelerinden o dönemdeki Amerikalı misyonerler de rahatsız idi. Nitekim, Robert Koleji müdürü Dr. Hamlin, Boston’daki 23 Aralık 1893 tarihli Congregationalist dergisi yazısında; Bir Ermeni ihtilâl par-tisi Türk İmparatorluğu’nun bazı tarafl arında bütün Hıristiyan halka ve misyonerlerin faaliyetine büyük kötülükler yapmakta ve ıstıraplara sebep olmaktadır. Bu gizli bir komitedir ve doğuya has bir sahtekârlıkla yöne-tilmektedir… Bizler Protestan misyonerlerin tamamen yok edilmesini, kiliselerin, okulların ve İncil faaliyetlerinin bütünüyle yıkılmasını hedef alan bir amaca alet olmamak için bu gibi boşuna teşebbüslerden (Hınçak Partisi’nden) uzak durmalıyız. İçte ve yabancı ülkelerdeki misyonerler, Hınçaklarla birleşmekten, onlara yüz vermekten sakınsınlar. Dr. C. Ham-lin.

Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde bakanlık, müsteşarlık, büyükelçilik, Âyan Meclisi (Senato), Şura-yı Devlet (Danıştay) üyelikleri, yüksek mah-keme başkanlığı, savcılık, eyalet valisi, vali, kaymakam, nahiye müdürü, ceza ve ticaret mahkeme üyelikleri, belediye ve idare meclis üyelikleri, bayındırlık ve eğitim komisyonlarında üyelikleri ile birçok Müslüman un-surun asla sahip olmadığı haklara sahiptiler.

Türkiye Ermenilerinin, Fatih zamanından itibaren okullarını açma, programlarını ve kitaplarını hazırlama ve seçme, tayin etme, diploma ver-me hakları vardı.

Dünyada hangi medenî devlet var ki, yönetimi altında bulundurduğu, milletin dilini, dinini, müstakil bir devletin vatandaşı gibi koruyabilsin. Bu durum Türk devlet felsefesi ile mümkündür.

Page 88: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 89: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ANILARDA SON ERMENİ

Abdullah AYATA

Millî Eğitim Bakanlığı, Eğitimci-Yazar;E-mail: [email protected]; Tel: 0 352 355 58 18

Page 90: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Son Ermeni; Gazer Efendi, İbiş Hoca ve köy halkının drama-tik yaşamlarını konu alır. Dönem, Osmanlının son yıllarıdır. Roman, dinleri ayrı olan iki insanın birbirlerine duydukları aşkın öyküsü ile başlar. İbiş Hoca’nın köylüsü olan genç Veli ile Hıristiyan olan güzel Horimsi, dinlerin ayrıcalığını dinlemezler. İki gencin aşkı, bir zamanlar aralarından su sızmayan iki halkı -Ermeniler ile Türkleri- karşı karşıya getir-se de İbiş Hoca’nın tutumu ve davranışları, her iki tarafı da rahatlatacak, olay iki gencin evlenmesi ile yatışacaktır.

Romanın asıl örgüsü Gazer Efendi üzerine kuruludur; yıkıl-makta olan Osmanlı, uzun yıllar birlikte yaşadığı ayrı teba-alardan halkları kendi can güvenlikleri için uzak diyarlara göndermektedir. Gazer Efendi ve köylüsü de kendi köy-lerini boşaltmak zorunda kalır. Toplanır ve Beyrut trenine yetişmek için yollara düşerler. Kafi lenin yolu İbiş Hoca’nın köyünden de geçer. İki halk, tıpkı eski günlerde olduğu gibi kucaklaşır. Türkler, son Ermenileri ellerinden geldiğin-ce ağırlamaya, gönüllerini hoş tutmaya, onları dostlukla uğurlamaya çalışırlar. Bu arada Gazer Efendi rahatsızlanır. Kafi le hastanın iyileşmesini bekler. Ancak Gazer Efendi, bu uzun yolculuğa çıkabilecek durumda değildir. Beyrut tre-nine yetişmek zorunda olan Ermeni kafi lesi, Gazer Efendi’yi gözyaşları içinde İbiş Hoca’nın güvenli ellerine teslim eder. Roman, dinleri, dilleri ve dünya görüşleri ayrı bu iki insanın dostluğu üzerine gelişir.

Abdullah Ayata, Son Ermeni’de, geçmişten günümüze milletimizin sahip olduğu değerleri anlatırken yaşadığımız birtakım sorunları da hoşgörü ile nasıl çözebileceğimizin ipuçlarını veriyor.

Page 91: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

91

Abdullah AYATA

İnşaat Mühendisi Nurettin Bey ara sıra evinde çalışma odasındaki ma-sasının çekmecesinde itina ile sakladığı, eski bir topacı çıkarıp bakmakta, bu yıllar öncesinin oyuncağını eline aldığı her zaman duygulanıp dalıp gitmektedir. Bu durum on dört yaşındaki oğlu Alper’in dikkatini çeker. Aralarında şöyle bir konuşma geçer.

— Babacığım bakıyorum, gene dalıp gitmişsin.— Biraz öyle oldu... Çocukluğumu, su gibi akıp giden yılları ve bırak-

tıkları anıları düşünüyordum. — Bırak geçen yılları Allah aşkına. Geriye dönüş mümkün mü? Şu

elinde duran topacı gördükçe hüzünlenip duygulanıyorsun. İstersen onu çöpe atalım gitsin...

— Amaan! Sakın haa!— Niye Baba? Sonuçta bu günlerde pek kullanılmayan eski bir oyun-

cak. Çok önemli bir şeymiş gibi saklayıp koruyorsun. Yoksa senin için özel bir anısı mı var?

— Evet oğlum!.. Çok özel bir anısı var. Sadece benim için değil, senin için, ailemiz için, milletimiz için çok özel anıları var!...

— Allah, Allah!... Merak ettim doğrusu...— Peki, iyi öyleyse, şimdi odanın ortasındaki halıyı toplayalım, parke

açığa çıksın bakalım.

Page 92: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

92

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Baba oğul odanın halısını toplarlar. Alper merakla babasının ne yapa-cağını beklemektedir. Nurettin topaca ipini sarıp havadan düzgün bir atışla parkenin üzerine bıraktı. Topaç dönmeye baba da anlatmaya başlar.

Bundan yıllar önce, ikimiz de dünyada yokken yıl 1910, yer Kayseri Müftüsü Muhsin Efendi’nin misafi r odası... Odada Muhsin Efendi eski öğ-rencisi İbiş Hoca ile sohbet etmektedir.

İbiş Hoca Kayseri il merkezinde on altı yıllık medrese eğitiminde hafız olup, Arapça, Fıkıh, Siyer, Hadis ilimlerini iyi derecede öğrenmiş, Kayseri’nin çeşitli camilerinde imamlık, medresede hocalık yaptıktan son-ra, Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları Tomarza kasabasının yakınında-ki Şıhbarak köyüne denge unsuru olarak gönderilmiştir. Adil, dürüst ve gözü pek olduğundan Türk ve Ermeni toplumları arasındaki anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların çözüm merci olarak da görev yapmaktadır. İbiş Hoca aslen Adana’nın İmamoğlu kasabasındandır. O yıllarda, Çukurova’daki bataklıklar yüzünden sıtma hastalığı yoğun olduğundan zaten mensup ol-duğu yarı göçebe Barak Türkmen aşiretini de Tomarza’ya getirip kendisine tahsis edilen araziye yerleştirmiştir. Böylece çevresindeki Ermeni köyleri arasında bir Türkmen köyü oluşmuştur.

Davarıyla, devesiyle Çukurova’dan göçüp gelen Türkmenlerin en ar-zuladıkları şey bir yayla sahibi olmaktır. Böyle satılık bir yayla vardır. Bi-lirkişilere Ermenilerin satlığa çıkardığı Kirtik yaylasının bedeli yedi yüz altın olarak hesaplatılır. Oysa bu yayla çok daha aşağı fi yatlara alınacak durumdadır. Ama Hoca; Bizim inancımızda her kim olursa olsun, daralıp bunaltarak malını ucuza almak büyük günah ve vicdansızlıktır diyerek bu duruma tenezzül etmez.

Yaz günü Kayseri’ye geliş sebebi hocası Muhsin Efendi’yi ziyaret edip durumu bildirmek, hem de yaylanın tapu devir teslim işleminde vere-ceği şölenin hazırlıklarını yapmaktır. Muhsin Efendi öğrencisinin ziyareti-ne çok memnun olur ve onu Kayseri nadide bir gül yetiştirdi. Ama ne yazık ki Toroslara nasip oldu şeklinde taltif eder.

Yaylada verilen yemekli şölene çevre köylerin bütün ileri gelenleri davet edilir. Türkler-Ermeniler birlikte neşe içinde yemeklerini yedikten sonra yaylanın parası şahitler huzurunda ödenip tapusu alınır.

Aslında memlekette gülünüp eğlenmenin zamanı değildir. Ülke karı-şıktır. Ermeni komitacıların özellikle ülkenin doğu bölgelerinde yaptıkları katliam haberleri iki ulus arasında gerginlik yaşatmaktadır.

Page 93: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

93

Abdullah AYATA

Bu şölen bahanesiyle muhitte birlik, beraberlik mesajı verilmek iste-nir. Ermeniler ülkelerine bağlı olduklarını teyit etseler de gençlerinin çoğu gizlice gidip Hınçak ve Taşnak cemiyetlerine üye olup onlarla birlikte ey-lemlere katılmaktadırlar. Tüm çabalar ortalıktaki huzursuzluğu yok etme-ye yetmemektedir. Tomarza Manastırı kapatılmıştır. Kiliseye gelip giden insanların kafası rahat değildir. Türkler de kaygılıdır. Ermenilere itimatları kalmamıştır. Ama hayat devam etmektedir. Aynı topraklarda iç içe yaşa-mak zorundadırlar.

Şıhbaraklı Veli isimli gençle, Tomarzalı Ermeni kızı Horimsi tesadü-fen karşılaşıp birbirlerine âşık olurlar. İki tarafında bu evliliğe rıza gös-termeyeceğini bildiklerinden kaçarak Kirtik yaylasında gizlenirler. Durum anlaşılınca İbiş Hoca Ermenilerle anlaşma yollarını arar. Lâkin onlar razı olmayıp kaçan kızlarını geri isterler. Niyetleri kötüdür. Belki de kızı öl-düreceklerdir. Hoca onlara; Devlet-i Al-i Osman’ın ordusu da gelse bize sığınan insanı geri iade edemeyiz şeklinde karşılık verir.

Horimsi Müslüman olup Hatice ismini aldıktan sonra Veli ile evlendi-rilir. Onun yeni evine yeni inancına uygum sağlaması için herkes seferber olur. Öteki kadınlar tarafından dışlanmaz. Hürmet ve ikram görür.

1915 yılında çıkarılan Sevk ve İskân Tehcir Kanunu nedeniyle Tomar-za ve Everek Ermenileri Halep, Şam, Beyrut gibi uzak Osmanlı şehirlerine gönderilmektedirler. Osmanlı ordusu himayesindeki kafi leler Zamantı ır-mağını geçip Dede Beli üzerinden Çukurova’ya varmakta Adana’da bin-dikleri trenle yeni yerleşim yerlerine ulaşmaktadırlar.

O senenin son güz günlerinin birinde Şıhbarak köyüne ulaşan son Ermeni kafi lesinde bir şahıs hastalanır. Gazer isimli bu yaşlı Ermeni İbiş Hoca’nın evinde üç gün mecalsiz yatar. Kafi le onun iyi olmasını bekle-mektedir. Adamın yola gidecek durumu yoktur. Toroslara ise kar yağdı yağacak vaziyettedir. Bu durumda Ermeni göç konvoyunu fazla beklemek gibi bir şansları yoktur. Mecburen hasta olan arkadaşları Gazer Çebelyan’ı İbiş Hoca’nın evine bırakıp kendileri yola devam kararı alırlar. Hasta ada-mın eşi, kızı ve oğlu Arsin, dayıları gözetiminde yola devam ederler.

Ermeni konvoyu köyde kaldığı üç gün süresince iki toplum insanla-rı arasında samimi arkadaşlıklar oluşur. Bunların en belirgin örneği İbiş Hoca’nın sekiz yaşındaki oğlu Mehmet ile hasta olan Gazer’in on bir ya-şındaki oğlu Arsin arasındadır.

Arsin, göç kafi lesi ile birlikte köyden ayrılmak zorunda kalırken Meh-met ona yolda yemesi için çantasına azık olarak konulan pestilini verir.

Page 94: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

94

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Aris ise Mehmet’e yadigar olarak topacını. Arsin ve ailesi geride bıraktık-ları babalarının üzüntülü düşünceleri ile köyden ayrılırlar. İyi olup olmaya-cağı belli olmayan Gazer tek başına bir Türk imamın evinde kalır.

İbiş Hoca’nın evinde kalan Gazer Usta yirmi gün sonra tam olarak iyileşip sıhhatine kavuşur. Onun ayağa kalkabilmesi için itinalı şekilde beslenmesi ve bakımı yapılır. Artık Hoca’nın kış boyunca zorunlu misa-fi ridir. Köy halkı ona yabancılığını, ayrı dinden, ayrı ırktan olduğunu fark ettirmemek için gayet iyi davranırlar. Aralarına alırlar, oturma meclislerine katarlar, ihtiyaçlarına yardımcı olmaya çalışırlar.

Gazer Usta durumundan çok memnundur. Misafi r olduğu eve karşı eziklik duymaya başlar. Köyün sulama kanalı bendi projesini çizerek yük altında kalmak istemez. Birkaç ay içinde adeta onlardan biri olur. Bahar gelip gitme vakti yaklaşınca herkes çok üzülür. İbiş Hoca Everek kara-kolundan aldığı özel izinle misafi rini Adana’ya kendisi yollar, yanına çok sevdiği yeğenini katarak birlikte yolculuk etmelerini sağlar. Gazer Usta’nın ayrılışı çok hüzünlü olur. Özellikle Hoca’nın küçük oğlu Mehmet için.

Daha sonraki yıllarda Beyrut’a yakınlarının yanına sağ salim ulaşan Gazer Usta’dan mektup gelir. Orada bulunan oğluna ve akrabalarına; başta İbiş Hoca olmak üzere Şıhbarak köylüleri ile ilişkilerini kesmeme vasi-yetinde bulunmuştur. Hatta oğlu Arsin’e; O Türk ailesine hakkımı helal ettirmezsen evlâdım değilsin sözünü defalarca söylemiştir.

1919 yılında Fransızlar tarafından Zamantı ırmağının karşı yakası, gü-ney tarafı işgal edilir. Düşman birliklerinin ırmağı geçmesini istemeyen köylüler milis kuvveti oluşturarak gece çadırlarına baskın yaparlar. Bas-kında düşman çadırlarını yakan Veli ile Zadik isimli Ermeni değirmenci vurularak ırmağa düşüp şehit olurlar. Fransız kuvvetleri bozguna uğratılır.

Ölen iki şehidin defninden sonra ağıtlar yakılır. Değirmenci Zadik’in çocukları koruma altına alınır.

İstiklâl Savaşı başlar. Savaşı Türklerin kazanması ülkenin kaderini de değiştirir. Yeni, genç bir Cumhuriyet kurulur. Herkes sevinçlidir. Eğitim seferberliği başlatılır. Barak aşireti iyice yerleşik hayata geçer, topraklar sulanıp işlenmeye başlar. Ağaçlar dikilir. Gazer Usta daha sonra da İbiş Hoca vefat ederler. İki aile arasındaki haberleşme oğulları Arsin ile Meh-met arasında devam eder. Artık onlar da evli barklı koca adamlar olmuş-lardır. Bir ara Arsin Türkiye’ye hem çocukluğunun geçtiği toprakları hem de arkadaşı Mehmet’i ziyaret için gelip gider.

Page 95: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

95

Abdullah AYATA

1967 yılında Lübnan’da iç savaş başlar. Beyrut karışır. Şehirde huzur kaçar. Can güvenliği kalmaz. Ticaret durur. Bunun üzerine birçok Ermeni ailesinin yaptığı gibi Arsin Cebelyan da Beyrut’tan göç ederek Fransa’nın Marsilya kentine yerleşir.

Varlıklı bir insan olduğundan bu kentte iş adamlığına soyunup çelik ürünleri imal eden bir fabrika kurar. Kısa zamanda sermayesi gittikçe ar-tan bir sanayici durumuna gelir. Fabrikasında çalışan birçok din ve ırka mensup insanların yanı sıra Türk işçilerini de çalıştırmaya başlar. Özellikle Türk işçileri ayrıcalıklı olarak koruyup gözetmektedir. Bu işçiler arasında Bünyanlı Yaşar isimli bir işçi ile Arsin Cebelyan daha samimidir. Zira onu hemşerisi olarak görmektedir. Ayrıca Yaşar Tomarza’da bulunan arkadaşı Mehmet Hocaoğlu ile aralarında bağlantıdır, köprüdür. Arkadaşına yaz-mak istediği mektupları ona yazdırmakta, ondan gelen mektupları da ona okutmaktadır.

Arsin çocukluğunun geçtiği Anadolu topraklarına ve Türklere hayran bir insandır. Bu sebepten gerek Beyrut’ta iken gerekse Fransa’ya göçtük-ten sonra, misafi r edip gezdirmek amacıyla çocukluk arkadaşı Mehmet’i defalarca yanına davet etmiştir. Mehmet ise bu davetlere çok zengin olan Arsin’in kendisine maddî destekte de bulunacağı ısrarını bildiğinden onur meselesi yapıp icabet etmemektedir. Zira babaları arasındaki helalleşme-nin bu şekilde olmayacağını bilmektedir.

Arsin yardımsever, eli açık bir insandır. İnsanlık namına yapılacak her olumlu faaliyete maddî katkıda bulunmaktadır. En büyük ezikliği kendini vatansız olarak hissetmesidir. Fransız vatandaşı olmasına rağmen ruhunda hep Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğu duygusunu taşımaktadır.

Yıl 1976’ya geldiğinde ASALA terör örgütü militanları Arsin’in Türk dostu olduğunu öğrenirler. Zengin bir Ermeni oluşu da kendi açılarından çok önemlidir. Birkaç temsilcilerini fabrikasına gönderip ondan ASALA terör örgütüne yüklü bir bağışta bulunarak milletsever bir Ermeni olduğu-nu ispatlamasını isterler. İstekleri arasında fabrikasında çalıştırdığı Türk işçilerinin işlerine son verilmesi de vardır.

Arsin kendisini tehdit eden Ermeni militanlardan korkmaz. Taleplerini sert bir şekilde reddederek; Ben sizlere para yardımı yaparak, atalarımın yıllarca kardeşçe birlikte yaşadıkları Türk halkına kurşun sıktıramam. Ek-meğini yediğim, suyunu içip, havasını kokladığım toprakların insanlarına ihanet edemem. Nankör değilim. Hain ise hiç değilim. Sizin gibi kuklaların haline acıyorum. Birazcık tarih bilginiz olsaydı şu an dünyadaki Ermeni

Page 96: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

96

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

varlığının devam etmesinin Türkler sayesinde olduğunu anlardınız. Sizlere acıyorum zavallı yaratıklar… şeklinde karşılık verir. Bu sözler azgın mili-tanlara pek etki etmez. Bir kulaklarından girip ötekinden çıkar. İsteklerini birkaç defa yineleyip davranışlarını sertleştirirler. Lâkin Arsin kararlı ve inançlıdır. Taviz vermez. Ondan iş çıkmayacağını anlayan ASALA mili-tanlarının artık niyetleri bozuktur.

Tarih 26 Kasım 1976, yer Fransa’nın Marsilya kenti. Vakit akşam ka-ranlığı. Hava hafi f yağmurlu. Fabrikatör Arsin Cebelyan tam arabasından inmiş evinin bahçe kapısını açarak konutuna doğru yönelmiştir. O anda…

Aniden sağından solundan silâh sesleri duyulmaya başladı.. Gecenin karanlığını yırtan, soğuk, kalleş, otomatik silâh sesleri.. Vücuduna isabet etmeye başladılar, sinsice, girdiler davetsiz serseri kurşunlar yıpranmış, yorulmuş bedeninin içine...Biri… Biri daha… Biri daha... Onlarca kurşun. Dönüp bakamadı, kimseyi göremedi. Sadece bir defa Tanrım!.. diyebildi. Sağ elini ceketinin sol iç cebine atabildi. Oysa silâhı dahi yoktu. Orada bulunan, günlerdir çıkarıp çıkarıp içine baktığı cüzdanını sıkı sıkı tuttu eliyle...

Kendisine pek de âdil davranmayan yalan dünyaya son bir kez baka-madı bile. Devrildi ağır bedeni ağaçların altına... Sedir ağacı misali… Her tarafı, kan revan içinde... Uzattı kendini ıslak gurbet topraklarının üzerine, sessizce… Üzerine yapraklar düşmeye başladı. Sarı, soğuk, ölüm habercisi yapraklar...

Ağaçlar ağlıyor, rüzgâr ağıt yakıyordu ölümün ardından. Çocukları habersizdi ölümünden, işçileri habersiz.. Ermeniler, Türkler çok iyi bir dostlarını kaybettiklerinden habersiz. Dünya müstesna bir elemanını, ye-tim çocuklar bir babalarını, Kayseri-Tomarza bir hemşerisini, Mehmet Ho-caoğlu arkadaşını kaybettiklerinden habersiz.

Silâh seslerini duyan eşi Zena ile komşuları korku ve telaş içinde bah-çeye koşarlar. Arsin’in ağaçlar altında yatan cansız bedenini görürler. Fer-yat fi gan birbirine karışır. Hastaneye ve polise haber verilir. Kısa zamanda olay yerine ulaşan ambulansa konulan ceset hastaneye ulaştırılır. Yapılacak bir şey yoktur. Arsin ölmüştür. Tutanaklar hazırlanıp ceset morga kaldırılır. Durum Liyon’da yaşamakta olan kızı ile Amerika’daki oğluna duyurulur. Ertesi günün akşamına onlar da Marsilya’ya ulaşırlar. İşçiler dâhil herkes son derece üzgündür. İki gün sonra kilisede yapılan dinî törenden sonra cesedi şehir mezarlığına defnedilir.

Page 97: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

97

Abdullah AYATA

Fabrika işçilerine on gün ücretli izin verilerek yas ilân edilir. Ölümü-nün dördüncü günü akşamı Cebelyan aile meclisi toplanır. Bundan sonra yapılacak şeyler karalaştırılacaktır. Fabrikanın işlerinin babasının zama-nında olduğu şekilde sürdürülmesine karar alınır. Hiçbir işçi işten çıkarıl-mayacaktır.

Bu arada annesi Madam Zena çocuklarına hastanedeki doktorlardan duyduğu önemli bir olayı hatırlatır. Doktorların kendisine söylediğine göre Arsin öldüğü zaman sağ elinde bulunan cüzdanı sıkıca, adeta parmaklarını kilitlemiş şekilde tutmuştur. Görevliler elini zoraki açarak cüzdanını ala-bilmişlerdir. Tüm aile üyeleri annelerinin bu hatırlatmasından sonra dikkat kesilip merak etmeye başlarlar.

Neden babaları tam ölüm anında cüzdanına sarılıp, onu ellerine alma gereği duymuştur. Mutlaka bu cüzdanın içinde çok önemli bir şeyler olma-lıdır… Vasiyetname, senet, akit benzeri bir şey. Önemli bir evrak….

Acele ile babalarının cüzdanlarını annelerine getirip içini açarlar. Cüzdanın içinde bekledikleri gibi bir evrak çıkmaz. Lâkin cüzdan boş da çıkmaz. Sadece içinde uzunca bir şiir yazılı olan itina ile katlanmış kâğıt vardır. Bu şiir Arsin’in çocukluğuna, memleketine, geçmişine özlemini an-latmaktadır.

Şiirin Türkçesi şöyledir:

Tomarza’da olmak isterim.Tomarza’da ölmek isterim.Benim iğdelerim bana yeter.Gölge etmesin üzerime, gurbet ağaçları.Yaprak dökmesin mezarıma, gurbet ağaçları...

Çıksam Sümengen Bağı’na,Otursam Tek Ağaç’ın altına,Ayaklarımı uzatıp, köprü yapsam, Taa... Anavarza’dan Tomarza’ya.Üzerinden üçer, beşer gelip geçseler, Ermeniler, Avşarlar, Türkmenler...

Page 98: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

98

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

El sallasam tarlalara…El sallasam tepelere, yollara…Gökteki kartallara…Dalsam hülyalara...

Düşünmesem, işimi gücümü, Düşünmesem bugünümü, yarınımı.Zihnimi taa.. gerilere çeksem, Yaşasam, çocukluk yıllarımı…Ilık bahar günlerinde, Arkadaşlarımla çelik, çomak oynasam, Mızıkçılık yapıp, Oyundan kovulsam…

Taşlasam, Madam Mari’nin tavuklarını, Arkamdan taşları sektirse, Kahretmeye gelse Mama’ma, Kulaklarımı çektirse...

Kışın buz üstünde topacımı çevirsem,Dalıp gitsem dönüşünü izlerken, Sevinsem... sevinsem... sevinsem...

Tipi yapsa evimizin önüne karlar, Öbek öbek, kucak kucak, Ocakta çıtırdasa meşe odunları, Farketmez, Dışarı soğuk, odamız sıcak...

Cuma günleri okusa, Hoca Mustafa ezanı, Pazar günleri çalsa, Kilisemizin çanı...

Bulut olsam, gölge etsem, Evlerinin üzerine memleketimin, Yağmur olup camlarına vursam, Dolu olup damlarına yağsam...

Page 99: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

99

Abdullah AYATA

Uzansa ellerim yaz geceleri, Damda yatarken yıldızlara...Gece karanlığında aşk şarkıları söylesem, Komşu damdaki kızlara...

Aaah!.. Ne kadar güzel, ne kadar hoş!Çocukluğuma dönmek.Memleketimde yaşayıp, Memleketimde ölmek...

Kopardılar yurdumdan, toprağımdan, Kara pençeli koca eller...Reva mıydı hisli gönlüme, Yaşadığım yâdeller...

Tomarza’da olmak isterdim, Tomarza’da ölmek isterdim, Benim iğdelerim bana yeterdi. Gölge etmeseydi üzerime gurbet ağaçları, Yaprak dökmeseydi mezarıma gurbet ağaçları....

Page 100: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 101: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

XIX. YÜZYILIN SONLARINDATARSUS’TA TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ

Abdullah POŞ

Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi; E-mail: [email protected]; Tel (GSM): 0 538 34 43 863

Page 102: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Türk-Ermeni ilişkileri daha önce birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmalarda daha çok ilişkilerin askerî ve siyasî yönü üzerinde durulmuştur. Şu ana kadar farklı kültürlere mensup iki milletin uzun süre nasıl bir arada ve huzur içinde yaşama imkânı bulduğu sistemli bir şekilde incelenmemiştir. Bu sebeple biz tebliğimizde bir arada yaşayan iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan iliş-kilerini sosyal, kültürel, ekonomik ve hukukî açılardan ele alacağız.

Günlük hayattaki ilişkiler hakkında en sistemli bilgiler şer’iye sicillerinde bulunmaktadır. Ancak Türklerle Ermeni-ler geniş bir coğrafyada asırlarca bir arada yaşadıklarından dolayı Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan binlerce sayfalık sicil bulunmaktadır. Bu nedenle biz araştırmamızı hem zaman, hem de mekân olarak sınırlandırma gereği duyuyoruz. Bu çerçevede tebliğimizin konusu XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’ta Türk-Ermeni ilişkileri olacaktır. Bu döneme ait Tarsus şer’iye sicillerinde Türklerle Ermenilerin günlük ha-yatta birçok iyi ilişkiler geliştirdiklerini gösteren belgelere rastlanması, Osmanlıların güç kaybettiği bir dönemde bile günlük hayattaki ilişkilerin normal seyrinde devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Page 103: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

103

Abdullah POŞ

GirişOsmanlılar, idareleri altındaki Ermenilere uzun süre rahat ve sakin bir

hayat yaşama imkânı sunmuşlardır. Onlara baştan itibaren önemli mevki-lerde görevler verilmesi, Ermenilerin Osmanlı idarî ve malî yapısında özel bir konuma gelmelerini sağlamıştır. XVI. yüzyılda vezir Mehmet Paşa, XVII. yüzyılda Kaptan-ı Derya ve sadrazam olan Halil Paşa Müslüman olan Ermeni asıllı yöneticilerdendir. Diğer taraftan XVIII. asırda Divri-ğili Düzyan ailesinden Saray kuyumcuları ve darphane nazırları, Şaşyan ailesinden saray hekimleri, XIX. yüzyılda Dadyan ailesinden baruthane nazırları, Bezciyan ailesinden darphane müdürleri, Balyan ailesinden mi-marbaşılar vardır. II. Abdülhamit devri ile Balkan Harbi esnasında Ermeni hariciyeciler mevcuttur. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde birçok dev-let adamının danışmanları da yine Ermenilerdendir1.

Osmanlı idaresinde önemli imkânlardan istifade etme sadece başkent-teki önde gelen Ermenilere has bir uygulama değildir. Devlet, taşradaki Er-menilere de önemli görevler vermekte ve bunun karşılığında onları birçok vergiden muaf tutmaktadır. Nitekim İç Anadolu’yu Çukurova ve Suriye’ye

1 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s.49-56; Abdülhamit Kırmızı, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Erme-niler”, Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8, s.137-152; Burhan Göksel, “Meşruti-yet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri’’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985, s.159-165.

Page 104: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

104

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bağlayan stratejik, ticarî ve askerî yönden oldukça önemli bir yerde bulu-nan Tarsus’un Külek Kalesi’nde 1519’da 183 hane ve 39 bekâr Ermeni, kale hizmetlerinde çalıştıkları için çeşitli şer’î ve örfî vergilerden muaf tutulmuşlardır2. Bu konuda daha birçok örneğe rastlamak mümkündür.

Ermenilere uzun süre huzur ve güven içinde yaşama imkânı sağlama-da devlet idaresinin yanında Müslüman Türk milletinin de önemli katkıları olmuştur. Türkler hiçbir zaman Ermenilere yabancı gibi davranmamışlar-dır. Ne zaman ki kendi soydaşlarından veya diğer gayrimüslim unsurlar-dan birisi Ermenilere haksızlık yapmaya kalksa karşılarında hakkaniyetle davranan Müslüman Türk milletini bulmuştur. Nitekim 1689’da Konya şer’iye sicillerindeki bir belge Türk milletinin Ermenilere karşı yaklaşımı-nı açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu kayda göre iki Türk, kendi ma-hallelerinde oturan Ermenileri mahkemeye şikâyet etmiştir. Bunun üzerine diğer Müslümanlar derhal kadının huzuruna gelerek Ermenilerin komşu-luklarından memnun olduklarını, onlardan hiçbir zarar görmediklerini ve asla şikâyetçi olacak bir durumlarının bulunmadığını beyan ederek kendi soydaşları tarafından şikâyet edilen Ermenilere sahip çıkmışlardır3. Aynı muamelenin diğer gayrimüslim unsurlar için de geçerli olduğu bilinmekte-dir4. Binlerce sayfalık şer’iye sicillerinde buna benzer çok sayıda belgeye rastlamak mümkündür5.

Osmanlılar döneminde XIX. asrın ortalarına kadar birkaç olumsuz gelişme dışında6 Türk-Ermeni ilişkilerinde sorun yaşanmamıştır. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren milliyetçilik akımının Ermenileri etkileme-ye başlamasıyla içte ve dışta bazı sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu

2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu Tahrir Defteri, No: 69, s.515-518. Sonraki yıl-larda kale nüfusundaki değişiklikler için bkz. Ali Sinan Bilgili, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara 2001, s.397-398.

3 Yusuf Oğuzoğlu, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985, s.269.

4 Bkz. Osman Çetin, Osmanlı, Yeni Türkiye, C. IV, Ankara 1999, s.274. 5 Tarsus Şer’iye Sicilleri, Defter No: 331, s.27/Belge No: 30 (TŞS, 331, 27/30). Ayrıca bu

konuda benzer örnekler için bkz. Oğuzoğlu, a.g.m., s.265-270.6 Bu olumsuz gelişmelerden biri Van’da yaşanmıştır. 1566’da bin kadar Ermeni bir araya ge-

lerek fesat çıkarmaya çalışmışlardır. Bu olay Van beylerbeyi tarafından Divan-ı Hümayun’a bildirilmiştir. Bkz. BOA, Mühimme Defteri, No: 5, s.123. İkinci olay ise 1780’de Zeytun’da başlamış ve birkaç kez tekrar etmiştir. Bkz. Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara 1995.

Page 105: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

105

Abdullah POŞ

dönemde bir yandan kilisenin7, diğer yandan da misyonerlerin8 ve büyük devletlerin politikaları sonucunda bazı milliyetçi Ermeniler bağımsızlık fi krine kapılmışlardır9. Milliyetçi Ermenilerin bağımsızlık hayallerini ger-çekleştirebilmek için XIX. yüzyılın sonlarından itibaren çeşitli faaliyetlere başladıkları görülmektedir. Nitekim Mıgırdıç Portakalyan genç yaştan iti-baren hem yurt içinde hem de yurt dışında bağımsızlık hareketlerine katıl-mış ve bu yöndeki çalışmalarını duyurmak amacıyla 1885’te Marsilya’da Armenia gazetesini çıkarmıştır. Bu gazetedeki beyannameler, Çukurova ve Maraş’ta gizlice dağıtılarak oralardaki zekî Ermeni gençlerinin seçilerek Avrupa’ya eğitim için gönderilmesi istenmiştir. Böylece bağımsızlık için ihtilâlci Ermeni gençlerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır10.

Bu gaye ile Avrupa’ya gönderilen ve Mıgırdıç Portakalyan ile yakın ilişkiler içinde olan Ermeni gençleri ihtilâl komiteleri kurmaya başladılar. 1885’te Portakalyan’ın talebelerinden 9’u Armenekan partisini kurdular. Yine Paris’e tahsil için gelen Ermeni gençlerinden 3’ü Cenevre’ye giderek orada 1887’de Hınçak cemiyetinin temelini attılar. 1890’da ise Rusya’daki Ermeniler Taşnak komitesini kurdular11. Özellikle Hınçak ve Taşnak örgü-tü mensupları, Osmanlı topraklarında hücre teşkilâtları kurarak propagan-da, kışkırtma ve tedhiş hareketlerine başladılar12.

İhtilâl komiteleri, asırlardır bir arada ve huzur içinde yaşayan Türkler-le Ermeniler arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesi halinde herhangi bir isyan ve ihtilâlin başarılı olamayacağını biliyorlardı. Bu sebeple âsiler, iki millet arasındaki köklü ilişkilerin bozulması yönündeki faaliyetlere önce-lik verdiler. Bu amaçla devlete sadık Ermenileri hain emellerine iştirak et-meye çağırıyorlar, ret cevabı aldıklarında da Müslüman elbiseleri giyerek onları öldürüyorlardı. Hüseyin Nazım Paşa tarafından derlenen Osmanlı istihbarat raporlarında özellikle 1890’lı yıllarda bu tür hadiselerin sıkça yaşandığı görülmektedir13. Nitekim Tokat ihtilâl cemiyetine mensup 14

7 Bkz. Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997, s.108-115; Erdal İlter, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.854-893.

8 Bkz. Necmettin Tozlu, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.920-934; Erdal Açıkses, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.935-947; Ayten Sezer, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.948-960.

9 Bkz. Yusuf Sarınay, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7, s.55-70.10 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998, s.167-174. 11 Bkz. Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.128-134.12 Esat Uras, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988, s.109-

110. 13 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I-II.

Page 106: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

106

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

caninin Müslümanları töhmet altında bırakmak için Gürcü elbiseleri giye-rek Ermeni Katolik cemaatinden doktor Jozef’i devlete olan sadakatinden dolayı öldürdükleri14, yine Vanlı bir grup âsinin, Kürtleri töhmet altında bırakmak için Kürt elbisesi giyerek hain hareketlerine kapılıp kendilerini desteklemediği için sadık Ermenilerden Çoç Ağa ile meclis-i idare azasın-dan Artin Efendi’yi vahşice katletmeleri bu amaçla gerçekleştirilen cina-yetlerden sadece ikisidir15.

Bu örgütlerin isyan ve ihtilâl girişimlerinin yoğun bir şekilde yapıldığı yerlerden biri de Çukurova bölgesidir. Hüseyin Nazım Paşa’nın raporlarına göre 9 Ağustos 1892 tarihinde Londra ve Marsilya Ermeni komitelerinden Adana Ermeni murahhaslığına Çukurova’daki isyanın nasıl yapılacağını belirten bir mektup gönderilmiştir. Bu mektuba göre bölgede gerekli ha-zırlıklara başlanması, ihtilâlin yapılacağı gecenin akşamı ihtilâle dair ha-berlerin Kıbrıs’taki İngiliz komitesi vasıtasıyla Avrupa’ya telgraf çekilerek bildirilmesi istenmektedir. Mektupta ayrıca Batılı devletlerden gelerek ih-tilâle katılacak yardımcı kuvvetlerin de olacağı haber verilmektedir. Dışa-rıdan gelecek yardımcıların bu bölgedeki çeşitli unsurların kıyafetinde ola-cağı da açıkça bildirilmektedir. Buna göre Amerika’dan gelecekler derviş kıyafetinde, Atina’dan gelecekler köylü kisvesinde, Fransa’dan gelecek-ler Kürt çobanlar kıyafetinde, İngiltere’den gelecekler suhte kıyafetinde, İsviçre’den gelecekler deveci kıyafetinde, İtalya’dan gelecekler Arnavut kıyafetinde ve Almanya’dan gelecekler fellah kisvesinde olacaktır16.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi ihtilâl komiteleri için en kestirme yol Türklerle Ermeniler arasındaki asırlardan beri devam ede gelen iyi iliş-kileri bozmak ve bu iki milleti birbirine düşürmektir. Bu amaçla tebaa-i sâdıkadan olan Ermenileri o yöredeki Müslümanların kıyafetini giyerek öldürüyorlardı. Böylece hem kendilerini desteklemeyen Ermeniler ceza-landırılıyor, hem de bu cinayetlerin Müslümanlar tarafından işlendiği süsü veriliyordu.

Avrupalı devletlerin İstanbul’daki elçileri ile çeşitli illerdeki konsolos-ları da ihtilâl komiteleriyle aynı istikâmette bu sürece dâhil oldular. Yaban-cı elçi ve konsoloslar bir taraftan Hınçak ve Taşnak çetelerinin çıkardığı ayaklanmaları, Türkler, Ermenileri kesiyor17 şeklinde çarpıtarak iç ve dış

14 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.18-19.15 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.23.16 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.70-73. 17 Bkz. Serpil Sürmeli, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara 2003,

s.317-327.

Page 107: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

107

Abdullah POŞ

kamuoyuna servis yapıyorlar, bir taraftan da hiç olay yaşanmayan yerlerde şiddetli karışıklıklar çıktığına dair asılsız haberler yayarak asırlardır huzur içinde yaşayan iki millet arasında panik havası oluşturuyorlardı18.

Ülke genelinde bu tür sinsi faaliyetler devam ederken bu dönemde Tarsus’taki Ermenilerin durumu nasıldı? Genel gidişat göz önüne alınarak Tarsus Ermenilerinin gerek devletle ilişkileri gerekse Müslüman Türk mil-letiyle olan münasebetlerinde daha önce mevcut olan durumda bir değişik-lik olmuş muydu? Ermenilerin din ve vicdan hürriyetlerini, ticarî hayatla-rını ve gündelik yaşamlarını kısıtlayan her hangi bir uygulama söz konusu mudur? Yukarıdaki genel bilgilerden sonra burada tebliğimizin başlığında da belirttiğimiz üzere XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus Ermenilerinin duru-munu inceleyeceğiz.

Bilindiği üzere Türkler, fethettiği yerlerdeki çeşitli dinlerin ibadetha-nelerine dokunmamıştır. Hatta herkesin dinî faaliyetlerini serbestçe yap-malarına izin vermiştir. XIX. asrın sonlarında Tarsus’taki Ermenilere ait kiliselerin varlığı da bu durumun bir kanıtıdır19. Bunların en önemlisi Mer-yem Ana Kilisesi’dir. Ermeniler, 6 Nisan 1861 tarihinde bu kilisenin harap bir vaziyette bulunması sebebiyle tamir edilmesi için devlet idaresinden izin istemişler, yönetim de bu konudaki kurallara bağlı kalınmak kaydıyla istenilen izni vermiştir20.

Yine gayrimüslimlere, Fatih döneminden itibaren vakıf kurabilme iz-ninin verildiği ve herhangi bir usûlsüzlük olmadığı müddetçe de müda-hale edilmediği bilinmektedir. Şer’iye sicillerinde bazı Ermenilerin mal varlığını Tarsus’ta bulunan Meryem Ana Kilisesi’ne vakfettiklerine şahit olunmaktadır21.

Türkler, yönetimleri altındaki Ermenilere sadece dinî özerklik vermek-le kalmamış aynı zamanda onların sosyal yaşantılarına da müdahale etme-miştir. Patrikhaneleri kendi mahkemelerini ve hapishanelerini kurmuştur. Ancak gayrimüslimlerin her türlü anlaşmazlıkların çözümü için Osmanlı kadı mahkemesine gitmelerinde de her hangi bir engel yoktur. Nitekim 1890’lı yıllara ait Tarsus şer’iye sicillerinde Ermenilerin, günlük hayatta Türklerle ve diğer gayrimüslim unsurlarla ilgili sorunların yanında kendi

18 Bkz. Sarınay, a.g.m., s.65. 19 TŞS, 330, 43/85. 20 BOA, İrade-Hariciye, Belge No: 10262. Ayrıca bkz. Ahmet Akgündüz -Yaşar Baş-Rahmi

Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 1993, s.498-499.

21 TŞS, 330, 43/85.

Page 108: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

108

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

aralarındaki çok sayıda problemin çözümü için de Tarsus kadı mahkemesi-ne başvurdukları görülmektedir. 17 Eylül 1889’da Makineci Bağus adında bir Ermeni, zevcesi Manuk kızı Hatun’u hanesinden tard edip infak etme-mesi sebebiyle hanımı tarafından mahkemeye verilmiştir22. Yine 6 Ocak 1890 tarihinde iki Ermeni arasındaki borç anlaşmazlığı şer’î mahkemede çözülmeye çalışılmıştır23.

Osmanlı kadı mahkemeleri sadece anlaşmazlıkları çözüme kavuş-turan bir kurum değil, aynı zamanda noterlik hizmetlerinin de yapıldığı bir müessesedir24. Şer’iye sicillerinde Ermenilere ait tereke kayıtları25 ile Meryem Ana Kilisesi vakfına bağışlanan çeşitli gayrimenkûl kayıtlarının bulunması26 kadı mahkemelerinin Ermeniler tarafından daima başvurulan ve güvenilen bir kurum olduğunu göstermektedir.

Bu örnekler XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin devlet yönetimi ile olan ilişkilerinde yukarıda bahsedilen olumsuz gelişmelerden etkilenerek her hangi bir kesintinin olmadığını göstermektedir.

Tarsus’ta iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan ilişkilerinin de normal bir seyir izlediği şer’iye sicillerinden anlaşılmaktadır. Tarsus eko-nomisinin vazgeçilmez kaynaklarından biri küçükbaş hayvancılığıdır. Ko-yun ve keçi yörede yetiştirilen en önemli küçükbaş hayvandır27. Tarsus’ta yetiştirilen koyunların bir kısmı ile şehrin et ihtiyacı karşılanıyor, geri kalan kısmı da İstanbul’a satılıyordu28. Bu sebeple Türklerle Ermeniler arasında koyun yetiştirip satmada ortaklık ilişkileri gelişmiştir. Nitekim 11 Nisan 1890 tarihli bir kayda göre Ermeni milletinden Kirkor, Adanalı Kasap Ga-rabet oğlu Bağya, Berber oğlu Serkis, Artin oğlu Garabet ve Urfalı Kasap Serkis ile kasap başı Süleyman Ağa; 17 hissesi ismi geçen Ermenilere ve 1 hissesi de Süleyman Ağa’ya ait olmak kaydıyla 84 koyun satın almışlar ve otlatması için Ali Ağa köyünden Numan isminde birine Bağus oğlu Ga-rabet Ağa huzurunda teslim etmişlerdir. İki yıl sonra Süleyman Ağa vefat edince varisleri, koyunların hepsini babalarına ait zannederek paylaşmış-lardır. Bunun üzerine yukarıda isimleri kaydedilen Ermeniler, koyunları teslim ederken orada hazır bulunan Garabet Ağa’yı vekil tayin etmişlerdir.

22 TŞS, 319, 89/263.23 TŞS, 330, 68/147.24 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965, s.109.25 TŞS, 330, 6-7/9.26 TŞS, 330, 43/85.27 TŞS, 330, 97/233; 331, 27/30.28 Bkz. Bilgili, a.g.e., s.445.

Page 109: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

109

Abdullah POŞ

O da Süleyman Ağa’nın büyük oğlu İsmail Efendi ile çoban Numan’dan yukarıda isimleri zikredilen Ermenilere ait olan koyunların alınması için mahkemeye başvurmuştur29.

Yine sicillerde Ermeni mahallesinden Serkis veled-i Bedros’un, Çam-tepe köyünden Mehmet bin Ali’ye kendisi adına davar satın alması için 60 adet sîm-i mecîdiye verdiğine dair bir kaydın bulunması Mehmet’in küçükbaş hayvan ticareti yapmada Serkis’e yardımcı olduğunu düşündür-mektedir30.

Tarsus’ta küçükbaş hayvancılığının yanında tarıma dayalı büyükbaş hayvancılık da gelişmiştir. Özellikle gücünden yararlanmak üzere at31 ve sığır32 yetiştirilmektedir. İncelenen sicillerde Türklerle Ermeniler arasın-da büyükbaş hayvan alım-satımı yapıldığına dair belgeler görülmektedir. Nitekim 14 Mayıs 1891’de Ermeni mahallesinde sakin Abraham Ağa’nın, Tarsus’un Abacı Hanı’nda Sadık Efendi’den bir doru beygir satın aldığına rastlanmaktadır33. Bu belgeler XIX. asrın sonlarında Tarsus’ta Türklerle Ermenilerin hayvancılık sektöründe sıkı bir ilişki içinde olduklarını gös-termektedir.

Bu dönemde Türklerle Ermeniler arasında yaşanan diğer bir ilişki de borç alıp vermedir. Borç alıp vermeler genellikle mahkeme huzurunda se-netle gerçekleştirilmekteydi. Senede borcun miktarı, süresi ve ödenmediği takdirde nasıl tahsil edileceği açık bir şekilde kaydedilmekteydi. Nitekim 5 Şubat 1889 tarihindeki bir belgede bu detaylar göze çarpmaktadır. Bu belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu Osman, Garabet’ten 150 adet sîm-i mecîdiye borç almış ve buna karşılık aynı köydeki 150 dönüm ara-zisini 10 ay müddetle Garabet’e rehin olarak vermiştir. Paranın zamanında ödenmemesi durumunda tarlanın gerçek değeriyle satılarak borcun bu şe-kilde tahsil edileceği, artan kısmın da mal sahibine verileceği şart koşul-muştur34. Türk adaleti böylece bir taraftan borçlunun, borcunu ödememesi veya inkâr etmesi ihtimalinin önüne geçiyor, diğer taraftan da alacaklının rehin olarak tasarrufunda olan tarlaya düşük bir fi yat vererek borçluya hak-sızlık etmesini önlüyordu. İncelediğimiz defterlerde iki Ermeni arasında borç anlaşmazlığı çıktığına ve borçlunun borcunu ödediğini iddia ettiğine

29 TŞS, 330, 97/233.30 TŞS, 331, 27/30.31 TŞS, 330, 86/195, 91/206, 92/210, 98/235; 331, 8/12, 13/16, 23/26, 24, 29.32 TŞS, 330, 54/107, 66/139, 69/148, 101/243; 331, 41/46. 33 TŞS, 322, 12/44. 34 TŞS, 330, 44/85.

Page 110: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

110

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dair bir belge bulunması, bu tür önlemlerin ne kadar gerekli olduğunu gös-termektedir35.

Tarsus’taki Türklerle Ermenilerin adlî konularda da sık ve yakın iliş-kiler içerisinde olduklarını gösteren birçok belge bulunmaktadır. Hukukî münasebetlerin bir boyutunu vekâlet konusu oluşturmaktaydı. Ermeniler hem kendi aralarında, hem de Türklerle olan ilişkilerinde mahkemelik iş-lerini takip etmesi için rahatlıkla Türklerden birini vekil tayin edebiliyor-lardı. Nitekim 6 Ocak 1890 tarihinde iki Ermeni, aralarındaki borç anlaş-mazlığını çözemeyince konuyu mahkemeye intikal ettirmişlerdir. Borcunu ödememekle suçlanan şahıs, söz konusu borcun ödendiğini iddia ederek Ahmet oğlu Hasan’ı kendi adına mahkemedeki işlemlerini takip etmesi için vekil tayin etmiştir36.

Buna mukabil bazı Türklerin de zaman zaman Ermenileri vekil ta-yin ettiklerine şahit olmaktayız. Şubat 1889 tarihli bir kayıtta bu durumun örneği görülmektedir. Bu belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu Osman, Garabet’e olan 150 adet sîm-i mecîdiyye borcuna karşılık aynı köydeki 150 dönüm arazisini 10 ay müddetle rehin olarak vermiştir. Eğer borcunu zamanında ödeyemezse tarlasının gerçek değeriyle başka birine satılarak borcun ödenmesi ve fazla kalırsa da kendisine iade edilmesi için Serkis isminde bir Ermeniyi vekil tayin etmiştir37.

Hukukî ilişkilerin bir diğer boyutunu ise şahitlik konusu oluşturmak-taydı. Yukarıda da bahsedildiği gibi Türkler hiçbir zaman Ermenilere ya-bancı gibi davranmamışlardır. Diğer gayrimüslim unsurların onlara zarar vermesi bir yana, kendi soydaşlarından birinin dahi Ermenilere haksızlık yapmasına izin vermemişlerdir. Nitekim Tarsus şer’iye sicillerinde de bu durumu destekleyen kayıtlara rastlanmaktadır. 11 Eylül 1896’da Ermeni mahallesinden Serkis veled-i Bedros ile Çam Tepe köyünden Mehmet bin Ali arasında küçükbaş hayvan alım satımıyla ilgili bir anlaşmazlık yaşan-mıştır. Bu yüzden Serkis, mahkemeye giderek Mehmet’i şikâyet etmiştir. Kürt Ahmet bin Ali bin Ahmet Ağa’nın Mehmet aleyhine şahitlik yapma-sıyla dava Serkis lehine sonuçlanmıştır38.

Şer’iye sicillerindeki bu belgeler, günlük hayatın her alanında Türk-lerle Ermeniler arasında daha önce olduğu gibi bu dönemde de sıkı ve yakın ilişkilerin yaşandığını göstermektedir. 35 TŞS, 330, 68/147.36 TŞS, 330, 68/147.37 TŞS, 330, 44/85.38 TŞS, 331, 27/30.

Page 111: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

111

Abdullah POŞ

Sonuç olarak kısaca belirtmek gerekirse hem Ermeni ihtilâl komitele-ri, hem de Batılı devletler tarafından Türklerle Ermeniler arasında asırlarca devam eden iyi ilişkileri bozma çabalarının yoğun bir şekilde yapıldığı XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin hem devlet yönetimi ile olan ilişkilerinde, hem de günlük hayatın her alanında Türk milleti ile mü-nasebetlerinde samimi ilişkiler geliştirebildikleri ve karşılıklı dayanışma içinde oldukları görülmektedir. Bu dönemde İstanbul Kumkapı, Sasun ve Zeytun gibi yerlerde isyan hareketleri yaşansa da Tarsus’taki Türk-Ermeni ilişkilerinde her hangi bir kesintinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Page 112: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

112

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynaklar

Arşiv Vesikaları1-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA);Tapu Tahrir Defteri, No: 69. Mühimme Defteri, No: 5. İrade-Hariciye, Belge No: 10262.2-Tarsus Şer’iye Sicilleri;Defter No: 319, 322, 330, 331

Tetkik EserlerAçıkses, Erdal, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan

2001 Akgündüz, Ahmet -Yaşar Baş-Rahmi Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında

Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 1993Bilgili, Ali Sinan, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara

2001Çetin, Osman, Osmanlı, Yeni Türkiye, C.IV, Ankara 1999 Göksel, Burhan, “Meşrutiyet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre

Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985

Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983 Gürün, Kâmuran, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998 İlter, Erdal, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara

1995 __________, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001Kırmızı, Abdülhamit, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Ermeniler”,

Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997 Oğuzoğlu, Yusuf, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu,

Ankara 1985Sarınay, Yusuf, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7Sezer, Ayten, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001 Sürmeli, Serpil, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara

2003Tozlu, Necmettin, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan

2001 Uras, Esat, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965

Page 113: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 114: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 115: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

XIX. YÜZYILIN İLK YARISINDA TRABZON’DAERMENİ NÜFUS VE CEMAATLER ARASI İLİŞKİLER

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi E-mail: [email protected]; Tel: 0 352 437 32 06/37000, 37100

Page 116: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

XIX. yüzyıl başlarında Trabzon’da hatırı sayılır miktarda Er-meni nüfus bulunmaktaydı. Fransız İhtilâli ile yayılan fi kir-lerin tedricen Osmanlı vatandaşlarını etkilemeye başladığı bir süreçte Ermenilerin ilk zamanlarda bu tür fi kirlere me-safeli davrandıkları görülmektedir. Buna karşılık Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerle ilgili politika değişikliklerinin görüldüğü II. Mahmut döneminin sonları ile Tanzimat’ın ilk yıllarında yeni anlayışların uygulama alanına sokulduğu da dikkat çekmektedir. Tebliğimizde, Osmanlı sosyal haya-tında eski ile yeni arasındaki değişimin gerçekleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, Trabzon’da yaşayan Ermenilerin gündelik hayatı, özellikle aile hayatı ve diğer cemaatler ile ilişkilerinin hangi düzeyde olduğu üzerinde durulmaktadır. Araştırmanın ana kaynağını döneme ait Trabzon şer’iye si-cilleri ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ile Trabzon’u ziyaret eden seyyahların anlattıkları oluşturmaktadır.

Page 117: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

117

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

GirişOsmanlı Devleti’nin, tâbiiyeti altında bulunan oldukça farklı din ve

mezhebe bağlı toplulukları Millet Sistemi denilen bir usûlle idare ettiği bilinmektedir. Trabzon’daki gayrimüslimlerin, özelde ise Ermenilerin ida-resi de bu genel ilkeler doğrultusunda yürütülmekteydi. Bu yüzden tebli-ğimizde genel teorik kuralları tekrarlamak yerine Osmanlı Devleti’nin bu önemli vilâyetinde, özellikle merkez sancakta Ermeniler ile diğer cemaat-ler arasındaki ilişkileri, yaşanmış olaylardan hareketle anlatacağız. Araştır-manın asıl kaynağını Trabzon şer’iye sicilleri oluşturmaktadır. Zira XIX. yüzyılın ilk yarısında kadıların halâ, hem adlî hem de idarî fonksiyonları olup bütün işlemler mahkeme sicillerine geçirilmekteydi. Dolayısıyla Er-menilerin de rutin dışı işlerinin kaynaklarına en iyi buralarda rastlamamız mümkündür.

İncelediğimiz dönemde nüfus sayımlarının, çok sağlıklı yapılmama-sına rağmen, yine de bölgenin genel demografi k yapısı hakkında bilgi edinmemize yardımcı olduğu söylenebilir. Sultan II. Mahmud döneminde yapılmaya başlanan ve genel amacı; askerlik yapmaya elverişli Müslüman erkeklerin sayısının tespiti ile vergi alımında adaletin gözetilmesi olan bu nüfus sayımında, maksada paralel olarak sadece erkek nüfusun yazıldığını görmekteyiz1. Trabzon vilâyetinde nüfus yazımını gerçekleştirmek üzere

1 Bu ilk nüfus sayımına dair geniş bilgi için bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı, 1831, Ankara 1997.

Page 118: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

118

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

merkezden Hacegân-ı Divan-ı Hümayun’dan ve Sadrazam kethüdası kâti-bi Tuğrakeş Edhem Efendi tayin edilmiştir. Nüfus kayıt işlemlerinin usûl ve esasları hakkında Trabzon valisi Osman Paşa ile diğer yetkililere hita-ben gönderilen Evail-i Rebiyülahir 1250 (Temmuz 1834 ortaları) tarihli fermanda şunlar anlatılmaktadır2:

Gerek vergi gerekse cizye toplanması meselesinden dolayı meydana gelen haksızlıkların sona erdirilmesi ve daha adaletli bir sistemin kurulma-sı Padişah’ın öteden beri arzu ettiği bir durumdur. Daha önceleri bununla ilgili olarak bazı teşebbüslerde bulunulmuş ise de seferler münasebetiyle düzenleme yapılamamıştır. Savaşların bitmesiyle birlikte bu husus yeni-den gündeme alındı. Bununla ilgili olarak İstanbul’da toplanan mecliste vergi miktarlarının hafi fl etilmesi ve cizye evrakının da her bir reayanın tahammülüne göre üç kademe üzerinden belirlenmesi uygun görülmüştür. Her bir kasaba ve köyde bulunan küçük büyük Müslüman ve gayrimüsli-min kaydedilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Böylece muhtelif bölgele-re memurlar tayiniyle nüfuslar yazılmış ise de Trabzon sancağı dahilinde olan kazalar şimdiye kadar tahrir olunamamıştır.

Ferman gereğince vilâyette nüfus sayımı yapılmış, ayrıca doğum, ölüm, başka memlekete gitme veya başka yerden Trabzon’a gelme gibi sebeplerle nüfusta meydana gelen değişimin güncellenebilmesi için bir nüfus nazırlığı teşekkül ettirilmiş, 5 Cemaziyelahir 1252 (17 Eylül 1836) tarihli vali kaimmakamı Memiş Paşa’nın buyrultusuyla Trabzon ve Gönye nüfus nazırlığına, şehrin önde gelen bilim adamı ve hukukçularından Mah-mud Kâşif Efendi atanmıştır3.

Yapılan bu sayıma göre Canik sancağı hariç olmak üzere Trabzon vilâ-yetinin nüfusu hakkındaki bilgiler Tablo-1’de gösterilmiştir.

2 Trabzon Şer’iye Sicilleri (TŞS), 1963, 32/b-33/b. Fermanda da belirtildiği üzere nüfus sayı-mı Trabzon’da gecikmiş olup, Karal’ın yukarıda belirtilen eserinde, muhtemelen bütünlük oluşturması maksadıyla Trabzon sayımı da diğer vilâyetlerle birlikte zikredilmiş, böylelikle bu sayımın da diğerleriyle aynı tarihte yapıldığı gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır.

3 TŞŞ, 1964, s.20/b.

Page 119: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

119

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Tablo-1. 1250 (1834) nüfus sayımına göre Trabzon sancağının nüfusu

Kaza Müslüman erkek nüfus Cizye mükellefi gayrimüslim

Trabzon merkez kazası 6 300Vakfıkebir ve sagir kazası 5 962Polathane kazası 8 432Yorma (Yumrenek) 6 755Tonya kazası 1 910Sürmene 12 985Of 18 940Gönye sancağına bağlı kazalar 20 532Rize ve Hemşin kazaları 30 547Giresun ve Keşap 8 785Görele kazası 3 973Canik dışında kalan Trabzon kazaları 11 431Toplam 125 121Canik sancağı kazaları 40 935 14 803

Toplam 166 056 26 234

Kaynak: Karal, İlk Nüfus Sayımı, 1931, s.177.

İlk nüfus sayımında sadece erkeklerin sayılması ve gayrimüslimlerin topluca zikredilmesi yüzünden tebliğimize konu olan dönemde Trabzon’da yaşayan Ermeni sayısını sağlıklı şekilde tespit edememekteyiz. Ancak bir fi kir edinebilmemiz için bu döneme yakın yıllara ait veriler kullan-mak mümkündür. İncelediğimiz döneme en yakın nüfus istatistiklerini 1286/1869 yılına ait Trabzon vilâyet sâlnamesinden elde etmekteyiz4. Bu sâlnameye dayanarak hazırladığımız Tablo-2’deki bilgilerden hareketle Gregorian ve Katolik Ermenilerin toplam nüfus içindeki oranı % 4’ten az-dır.

4 Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, Trabzon 1286.

Page 120: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

120

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Tablo.2 Trabzon kaza ve nahiyelerinin nüfus yapısı (1286/1869)

Trabzon sancağı

Kaza ve nahiye adı Köysayısı

Hane(gm)

Hane(m)

Hane yekûn

Erkek nüfus

KatolikErmeni Rum İslâm Yekûn

Trabzon şehir merkezi - 1 524 2 624 4 148 397 1 254 1 776 5 753 9 180

Akçaabad nahiyesi 95 1 046 3 316 4 362 - 1 385 2 433 12 835 16 653

Yomra ile Vakfısagir nahiyesi

52 1161 2 214 3 375 - 1 514 2 455 7 512 11 485

Maçka nahiyesi 60 1 906 1 627 3 533 - 276 6 307 4 774 11 357

Tonya ile Vakfıkebir nahiyesi

106 - 4 058 4 058 - - - 15 711 15 711

Giresun kazası 35 679 1 937 2 616 - 225 2 866 6 809 9 900

Akköy nahiyesi 31 595 2 042 7 627 - 38 1 300 6 556 7 894

Keşap nahiyesi 31 206 1 577 1 872 - - 990 6 376 7 366

Bucak kazası 55 933 2 511 3 444 - 1 445 2 299 7 663 11 407

Ulubey ile Hapsemana nahiyesi

85 193 2 011 2 503 - 808 1 221 6 136 8 165

Aybastı nahiyesi 37 143 983 1 126 - - 630 3 677 4 307

Perşembe nahiyesi 41 105 1 486 1 591 - 294 149 5 323 5 766

Rize kazası 126 76 6 719 6 795 - - 209 26 965 27 124

Kuraiseba 24 - 1 703 1 703 - - - 5 765 5 765

Tirebolu kazası 79 140 4 557 4 897 - 205 1 707 6 346 8 258

Görele nahiyesi 54 13 2 651 1 644 - 32 - 9 285 9 317

Of kazası 108 88 6 000 6 088 - - 358 22 825 23 183

Sürmene nahiyesi 63 612 4 530 5 142 - 89 1 823 15 353 17 265

Toplam 1 082 10 519 52 846 63 365 397 7 565 26 523 175 664 210 149

Gümüşhane sancağı

Kaza ve nahiye adı Köysayısı

Hane(gm)

Hane(m)

Hane yekûn

Erkek nüfus

KatolikErmeni Rum İslâm Yekûn

Gümüşhanekazası merkezi

31 730 1 312 2 042 - 567 820 3 240 4 627

Page 121: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

121

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Kokas (Kavkas) nahiyesi

36 200 820 1 020 - 329 213 1 189 1 731

Yağmurdere nahiyesi 17 - 300 300 - - - 514 514

Kelkit kazası 63 470 2 698 3 168 - 61 744 7 258 8 063

Şiran nahiyesi 96 152 1 077 1 229 - - 621 13 991 4 612

Torul kazası 74 4 300 2 500 6 800 - 90 8 700 4 238 13 028

Kürtün nahiyesi 49 219 1 600 1 819 - - 657 5 087 5 744

Toplam 366 6 071 10 307 16 378 - 1 047 11 755 25 517 38 319

Canik sancağı

Kaza ve nahiye adı Köysayısı

Hane(gm)

Hane(m)

Hane yekûn

Erkek nüfus

KatolikErmeni Rum İslâm Yekûn

Maden-i Kâbi ile birlikte Samsun kazası

100 2 910 2 220 5 130 - 61 12 677 6 379 19 117

Kavak nahiyesi 77 116 1 840 1 956 - 10 562 5 609 6 181

Ünye kazası 71 880 3 324 4 203 - 1 253 1 501 10 972 13 726

Fatsa nahiyesi 87 142 2 912 3 054 - 292 284 10 717 11 293

Bolaman nahiyesi 42 136 1 144 1 280 - 164 400 3 940 45 041

Karakuş nahiyesi 35 - 758 758 - - - 3 509 3 509

Niksar nahiyesi 116 295 2 020 2 315 - 665 648 6 637 7 950

Bafra kazası 119 1 559 3 010 4 569 - 243 6 731 10 774 17 748

Alaçam nahiyesi 41 361 1 386 1 747 - - 853 4 564 5 417

Çarşamba kazası 119 1 586 7 614 9 200 - 4 034 1 356 26 763 32 153

Terme nahiyesi 55 149 2 940 3 085 - 669 107 9 681 10 457

Toplam 862 8 134 29 167 37 301 - 7 391 25 119 99 545 132 055

Lazistan sancağı

Kaza ve nahiye adı Köysayısı

Hane(gm)

Hane(m)

Hane yekûn

Erkek nüfus

KatolikErmeni Rum İslâm Yekûn

Batum kazası 26 50 1 370 1 420 - - 41 4 206 4 247

Çürüksu nahiyesi 16 - 1 382 1 382 - - - 3 518 3 518

Page 122: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

122

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Acara-i Sufl a nahiyesi 34 - 1 926 1 926 - - - 5 131 5 131

Acara-i Ulyâ nahiyesi 20 - 1 827 1 827 - - - 5 799 5 799

Livana kazası 73 378 4 689 5 067 1 261 308 - 16 373 17 942

Maçahel nahiyesi 26 - 1 309 1 309 - - - 2 955 2 955

Arhavi nahiyesi 34 - 2 288 2 288 - - - 6 521 6 521

Hopa nahiyesi 23 - 1 261 1 261 - - - 4 496 4 496

Gönye nahiyesi 20 - 1 533 1 533 - - - 5 547 5 547

Atina nahiyesi 26 - 2 346 2 346 - - - 4 119 4 119

Hemşin nahiyesi 32 24 1 543 1 567 - 88 - 5 869 5 957

Toplam 330 452 21 474 21 926 1 261 396 41 64 534 66 232

GENEL TOPLAM 2 640 25 176 113 794 138 970 1 658 16 399 63 438 365 260 446 755

Kaynak: Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, 1286, s.64-67.

Bu noktada tartışılması gereken ilk husus devletin resmî kayıtlarının güvenilirlik derecesidir. Resmî kayıtlara mutlak surette güvenmemizi en-gelleyen teknik hususlar bulunmaktadır. Özellikle isimlerinin resmî ka-yıtlara geçmesini engellemek maksadıyla ahali arasında bazı gayrikanunî yollara başvuranlar bulunmaktaydı. Devletin temel politikası da kayıtlara geçmeyen tek bir ferdin kalmaması idi. Nitekim Evail-i Rebiülahir 1250 (Temmuz 1834 ortaları) tarihinde yollanan nüfus sayımı ile ilgili fermanda tek bir ferdin dahi gizletilmemesi, bu konuda ihmalkârlığı olanların şid-detle cezalandırılacakları ifade edilmekteydi. Resmî politikanın bu derece titizlikle ifade edilmesine rağmen, bazı kişilerin yerini yurdunu terk etmek, rüşvet veya iltimas gibi yollarla böyle bir kanunsuzluğu gerçekleştirmiş olabileceği her zaman ileri sürülebilir. Yalnız burada devletin herhangi bir cemaatin nüfusunu gizletmeye yönelik bilinçli ve farklı niyetlere dayalı bir politikası olmadığını açıklıkla söyleyebiliriz. Zira Müslümanlar için askerlik ve vergi, gayrimüslimler için de vergi meseleleri açısından gerçek nüfus bilgilerinin bilinmesi daima büyük önem taşımaktaydı.

Devrin gözlemcileri de Trabzon’daki nüfusun ezici ölçüde Müslü-man çoğunluğuna dayandığını belirtmektedirler. Nitekim Fallmerayer, 1840’larda gördüğü Trabzon’u koyu Türk şehri olarak nitelendirdikten sonra, ziyaret ettiği din adamlarından aldığı bilgiye göre şehrin nüfusu

Page 123: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

123

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

hakkında bazı bilgiler vermektedir. Verdiği bilgilerin özellikle Hıristiyan-lar ile ilgili kısmının güvenilir olduğunu onun şu ifadeleri göstermektedir: Metropoldeki her ‘Romalı’ evin nereli olduğunu, gücünün ne kadar oldu-ğunu, zenginlik derecesinin, mesleğinin ne olduğunu ve kiliseye ne derece sıcak baktığını Trabzon’daki başpiskopos da kesin olarak belirtebilecek durumdaydı. Hıristiyan Trabzon’un Türklerden önceki sakinlerinden bir aile bile kalmadığını söylüyor, şimdiki 400 aileyse Akçaabat, Sürmene, Of, Rize, Tirebolu, Giresun gibi komşu yerlerden ve özellikle de dağlarda bü-yük ölçüde Hıristiyan kalmış olan Kaldiya’dan peyderpey şehre gelmiş. Bu aileler göç zamanına ilişkin anıları gibi ilk memleketlerine ait anılarını da babadan oğula aktararak her yerde muhafaza etmişlermiş; her aile nere-den geldiğini biliyormuş, ancak hiçbiri Trabzon’da kaldığı iki yüzyıldan daha gerilere gitmiyormuş5.

Devletin temel politikası; Müslüman ya da gayrimüslim olsun nüfusun artışını sağlamak ve mümkün olduğu kadar nüfusun yerinde kalmasına, yatay hareketliliğin olabildiğince sınırlı düzeyde olmasına önem vermek idi. Zira büyük ölçüde kırsal kesimlerde oturan nüfusun, göçler sebebiyle belli bölgelerde toplanması göç alan merkezlerde işsizlik, iaşenin teminin-de zorluk, barınma problemleri ve asayiş meselelerini beraberinde getir-mekteydi. Belli köy veya kasabaların boşalması halinde oralardaki üretim kapasitesi düşeceği gibi hem de bölgenin harabiyeti gibi bir sonuç ortaya çıkacaktı. Bu açıklamalar ile şu hususlara açıklık getirmek istemekteyiz:

1-Ermeni nüfusun sayısının tam olarak gösterilmesini engelleyen bir devlet politikası yoktu. Şayet bu konuda bir takım yanlışlıklar var ise bu tamamen idarenin nüfus sayımındaki veya tespitindeki teknik yetersizlik-lerinden kaynaklanmaktaydı. Üstelik bu durum sadece gayrimüslimler ile ilgili olmayıp Müslümanlar için de söz konusu idi. Hatta denebilir ki, Müs-lümanların nüfusu konusundaki eksiklikler veya yanlışlıklar gayrimüslim-lerinkinden daha fazlaydı. Zira gayrimüslim çocukların doğdukları andan itibaren kayda geçirilmesi ve kilisede vaftiz edilmeleri, kilise defterlerine dayalı nüfus istatistiklerini daha sağlıklı kılabilmekteydi. Hâlbuki Müs-lüman çocuklarının mutlaka kaydedilmelerini gerektiren dinî bir hüküm mevcut değildi.

2-Osmanlı Devleti’nin temel politikası nüfusun çoğaltılması idi. Bu konuda Müslim-gayrimüslim nüfus ayrımı yapılmadığını söylemek müm-

5 Jakop Philip Fallmerayer, Doğu’dan Fragmanlar, Çeviren Hüseyin Salihoğlu, Ankara 2002, s.42, 57-58.

Page 124: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

124

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kündür. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı Devleti’ne iltica eden her dinden veya mezhepten insana ya da topluluklara hiç tereddüt etmeksizin gere-ken müsaade verilmiş idi. Dolayısıyla devletin belli bir cemaatin nüfusunu azaltmaya veya az göstermeye dayalı sistematik bir tutumu bulunmamak-taydı.

3-Trabzon’daki nüfusun dönemlere göre değişmesinde en önemli et-ken tamamen bireysel veya ailevî tercihler idi. Dışarıdan gelip Trabzon’da yerleşen veya Trabzon’dan başka yerlere gidip yerleşenlerin bu tercihle-rinde çoğunlukla ekonomik sebepler başta gelmekteydi. Toplu göçler daha çok kıtlık, iç isyan, savaş gibi olağanüstü olaylardan kaynaklanmaktaydı. Böyle durumlarda göç edenlerin sadece gayrimüslim olmadıklarını da ifa-de etmek gerekir. Osmanlı tarihinin değişik dönemlerinde bu tür yer değiş-tirmelere yer yer rastlanmaktaydı. İster Müslüman ister gayrimüslim olsun devlet, bu şekilde göç edenleri yurtlarına geri döndürmek için öncelikle gönüllülüğe dayalı teşvikler icra etmekte, gerektiğinde de zecrî tedbirlere başvurmaktaydı.

Osmanlı şehirlerinde halkın mahallelere yerleşimi söz konusu oldu-ğunda, Avrupa şehirlerinde görüldüğü şekilde azınlıkta olanların gettolara hapsedilmesi gibi bir uygulama söz konusu değildi. Şüphesiz Müslümanla-rın veya gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu mahalleler vardı. XIX. yüz-yılın ilk yarısında Trabzon’da sayıları 30-32 arasında değişen mahallelerin bir kısmı tümüyle Müslümanlarla meskûn iken büyük çoğunluğu karma idi. Türk mahalleleri olarak bilinen Ortahisar, Şirin Hatun, Pazarkapı, Bay-ram Bey, Muhyiddin mahallelerinde Ermeni veya Rum evlerinin olduğunu görmekteyiz. Bir Müslümanın evinin bir tarafında Rum kilisesi, diğer ta-rafında bir Ermeninin evi, üçüncü tarafında bir Müslümanın evi, dördüncü tarafında da bir Rumun evinin bulunması istisnai bir özellik sayılmazdı6.

6 Meselâ Kemerkaya mahallesinde bulunan Dimitri veledi Todor’un bir komşusu Molla Ömer idi. Dimitri bir gün gelip de mülkünü sattığında müşteri olarak bir Müslümanı ter-cih etmiştir. TŞS, 1946, 16/b-17/a. Kemerkaya mahallesinde bulunan bir Müslüman evinin bir tarafında Dimitri adlı bir gayrimüslim, diğer tarafında ise kilise bulunmaktaydı. TŞS, 1947, 20/b. Muhyiddin mahallesindeki bir Müslümanın iki komşusu Müslüman diğeri ise Hıristiyan idi. TŞS, 1947, 23/a. Müslüman mahallesi olarak bilinen Ortahisar ve Amasya mahallelerinde de bazı zımmî ailelerin kiracı olarak oturdukları görülmektedir. TŞS, 1947, 24/a. Müslüman bir iş adamının kuyumcular çarşısında bulunan dükkânının bir tarafında şehrin ileri gelen ailelerinden biri olan Şatırzadeler’in dükkânı, diğer tarafında ise kuyumcu Lazar’a ait işyeri bulunmaktaydı. TŞS, 1949, 24/a. Rastgele olarak verdiğimiz bu birkaç misâle benzer çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Page 125: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

125

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Beş-altı mahallenin (Aya Gorgor, Aya Vasil, Ayor, Aya Yorgi, Frenkhisarı) ise özellikle gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılmaktadır.

Ermeniler ya da genel olarak zımmîler, Müslüman mahallesi sayılan bir alanda değilse ev inşası konusunda hiçbir sıkıntı veya kısıtlama ile kar-şılaşmazdı. Bununla beraber özellikle Müslümanların aleyhine olabilecek durumlarda bazı kısıtlamaların teorik olarak var olduğunu söyleyebiliriz. Meselâ bir Müslüman evini satmak istediğinde, şayet buna bir gayrimüs-lim talipli ise, mahalle imamının veya diğer Müslüman komşularının du-ruma müdahale ederek, öncelikle o evi satın alabilme yetkisi vardı. Yine belde hakiminin ev sahibini, mülkünü gayrimüslime satmaması konusunda icbar edebilme yetkisi şer’an mevcuttu. Bu uygulamanın pratikte ne derece dikkate değer olduğunu bilemiyor isek de, kayıtlarda Müslüman mahallesi diye bilinen alanlarda gayrimüslimlerin mülk sahibi olmalarından hare-ketle söz konusu kısıtlamanın pek de dikkate alınmadığı söylenebilir. Bu tür satış işlemlerinde ihtilafl ar görülmekteyse de Müslümanların itirazları çoğunlukla evin bir gayrimüslime satılmasına değil, o mülke ait verginin Müslümanlarla birlikte mi, yoksa gayrimüslimler ile birlikte mi ödeneceği konusundan kaynaklanmaktaydı.

Meselâ 5 Recep 1258 (12 Ağustos 1842) tarihli bir kayıtta, Muhyiddin mahallesinden bir grup mahkemeye müracaat ederek, mahallede bulunan ve Muratbeyzade evi olarak tanınan mülkün sahibi olan Ermeni Makar veledi İstefan ve kahyası Babi Avanes adlı kimselerin emlâk vergisini Müslümanlarla birlikte ödemeleri gerekirken bundan kaçındıklarını ifade edip dava açmışlardır. Davacı Müslümanlar bu evin eskiden beri bir İslâm hanesi olduğunu, hatta 50-60 sene önce Karaağaçlı Osman Efendi adlı bi-rinin burada oturduğunu, bu yüzden haneye ait vergi hissesinin adı geçen Ermeninin kendileriyle birlikte ödemesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Er-meni İstefan ise bu evi Dimitri adlı bir zımmîden aldığını belirterek talebi reddetmiştir. Şahitleri dinleyen hâkim, bu evin eskiden beri İslâm hanesi olduğuna hükmederek usûl-u belde üzere be-kadim ehl-i İslâm hanesi olup muahharan reaya yedine geçen menzillerin hisse-i tekâlifi İslâm tarafına verilmek mutad-ı kadim idüğüne binaen hane-i mezbûrenin hisse-i tekâlifi mahalle-i mezkûre İslâm tarafına verilmesi iktiza eder diye karar vermiş-tir7.

Buradaki ihtilaf bir Ermeninin Müslüman mahallesinde ev satın alma-sı veya Müslümandan ev alması değildir. Zaten örnek olarak verdiğimiz

7 TŞS, 1959, 24/b.

Page 126: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

126

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

evi bir Müslümandan, önce bir Rum, Rumdan da bir Ermeni satın almıştır. Burada konunun mahkemeye intikal ediş sebebi tamamen vergi ile ilgi-li bir durumdur. Bu yıllardaki uygulamaya göre bir mahalle halkına tarh edilecek vergi toptan belirlenir ve mahalle sakinleri kendi cemaatleriyle birlikte bu vergiyi öderdi. Eskiden kaydedilen defterlerdeki bilgiler nadi-ren güncellendiğinden bir ev hangi cemaat adına kayıtlı ise vergi o cemaat hesabına yazılırdı. Dolayısıyla örneğimizde olduğu üzere bir Müslümanın evini bir Hıristiyan satın aldığı zaman, toplu vergi Müslüman cemaat adı-na çıkacak, dinî sebeplerle evin gayrimüslim sahibi bunu ödemediğinde Müslüman tarafında haksızlık olacaktı. İşte verdiğimiz örnekteki itiraz bu noktada yoğunlaşmaktaydı.

Zımmîlerin Müslüman mahallesinde daha yüksek ev yapmaları du-rumunda, şikâyet olduğu taktirde, bu evin yüksek olan kısmı mahkeme kararıyla yıktırılabilir ya da Müslümanlara satılırdı8. Benzer şekilde Müs-lümanların iş yerlerinden daha yüksek olarak inşa edilen dükkânların da Müslüman esnaf tarafından şikâyet edilerek engellendiğini görmekteyiz9. Müslümanların bu tür konularda şikâyetçi olmalarının, dinî bir gayretten ziyade komşuluk çekişmesi, kıskançlık, ihtiras gibi beşeri duygularla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Zira şikâyetlerin olmadığı hallerde yerel yönetim-lerin bu işlere pek müdahaleci olmadığını görmekteyiz.

Osmanlı Devleti’nde her bir cemaat, kendilerini devlet nezdinde tem-sil ve idare eden liderlerini usûllerince seçmekte, Padişah da tayin etmek-teydi. Seçilen bu kişiler cemaatin hem dinî, hem de idarî lideri olarak dev-lete karşı sorumlu idi ve kendileri milletbaşı diye anılmaktaydı. Taşrada da milletbaşına bağlı olmak üzere yönetici kadrolar bulunmakta olup meselâ Trabzon’daki, Ermenilerin ve Katoliklerin cemaat reisi murahhasa (pisko-pos) unvanlı kişi idi10. Bu cemaatlerin idarî işlerini de kethüda denilen biri yürütmekteydi.

Trabzon’daki gayrimüslimlerin işleriyle ilgilenmek, çeşitli meseleleri-ni çözmek, devlet tarafından kendilerine bildirilen emir ve yükümlülükleri iletmek üzere, şehrin ileri gelenlerinden biri subaşı unvanıyla görevlendi-rilirdi. Reaya subaşısı valilikçe tayin olunmaktaydı. İki örnek verelim: Vali Yusuf Paşa, 15 Şevval 1210 (23 Nisan 1796) tarihli buyrultusuyla Şatırza-de Osman Ağa’yı, Trabzon Ayânlığı görevine ilâve olarak reaya subaşılı-

8 TŞS, 1972, 78/b (13 Ramazan 1261).9 TŞS, 1972, 80/b (27 Ramazan 1261).10 Belgelerde geçen murahhasa kelimesinin murahhas olabileceği düşünülmüş ise de, bir ya-

zım yanlışı olmadığını gösterecek biçimde pek çok yerde murahhasa tabiri geçmektedir.

Page 127: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

127

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

ğına tayin etmiş ve olageldiği üzere reayanın yönetilmesini emretmiştir11. Yine Trabzon eyaleti Mütesellimi Mehmed Emin tarafından Trabzon’daki Rum ve Ermeni kethüdalarına yazılan bir buyrultuda; 3 Cemaziyelevvel 1215 (22 Eylül 1800) Pazartesi gününden itibaren üzerlerine subaşı olarak Hacı Kahramanzade Ahmet Ağa’nın tayin edildiği ifade edilerek, mutad-ı kadim üzere adı geçen marifetiyle idare olunacakları kendilerine bildiril-miştir12.

Vilâyetteki Ermeni veya Katolik cemaatin idarî ve kazaî bakımdan sahip oldukları haklar ülke genelindeki uygulamayla eş düzeyde idi. Vilâ-yetteki cemaat sorumlularına verilen yetkilerde dikkat edilen esas nokta; her türlü faaliyet, karar ve uygulamalarda kendi âyinlerinin gereğine göre hareket etmeleriydi. Murahhasanın emrindekiler, onun, ancak âyinlerinin kurallarına uygun olan doğru sözlerine itaat edeceklerdi. Cemaatin so-rumlusu olan kişi, dinî-mezhebî kuralları tümüyle uygulamakla görevli idi. Aynı zamanda cemaatlerinin devlet ile ilgili işlerinde, meselâ vergile-rin toplanmasında, kiliselere ödenmesi gereken aidatların tahsilinde esas yetkili idi. Görevlerini yaparken kendisine herhangi bir şekilde kanunsuz olarak yapılacak müdahaleler yasaklanmakta, Osmanlı memurlarının türlü bahanelerle onlardan maddî çıkar sağlamaları, birilerini kayırmaları, dinî törenlerin yapılış şekline çeşitli mülahazalarla müdahale etmeleri önlen-mekteydi. Kadıların önemli görevlerinden biri de bu konularda cemaat idarecilerinin faaliyetlerini kolaylaştırıcı tedbirler almaktı. Gayrimüslim-lerin tâbi oldukları statü, devletçe tanınan hak ve imtiyazlar, ölüm, istifa veya azil gibi sebeplerle metropolit ya da murahhasa değişiminde tekrar-lanmaktaydı.

Devletin resmî uygulamasında bu konuların nasıl yer aldığına dair ör-nek olmak üzere Trabzon Ermeni cemaati yönetiminde yapılan değişiklikle ilgili iki fermanı özetlemekte yarar bulunmaktadır. Birinci fermanın tarihi 6 Safer 1250 (14 Haziran 1834)’dir13. Ferman; murahhasa atanmasının usûl ve esasları, murahhasaların cemaati temsil yeterliliği, bu şahısların hak ve yetkileri hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermesi sebebiyle önemli bir belge durumundadır. Bahsedilen ferman İstanbul ve Tevâbi-i Ermeniyân Patriği İsteban tarafından Divan-ı Hümayun’a takdim edilen mühürlü bir mektup üzerine hazırlanmıştır. Patrik İsteban’ın mektubunun içeriğinde, Patrikli-ğe bağlı olan Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasası Kirkor’un ölümü

11 TŞS, 1945, 50/a.12 TŞS, 1947, 82/a.13 TŞS, 1963, 30/a-b.

Page 128: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

128

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

üzerine yerine yine Ermeni rahiplerinden olan Avanes’in atanması isten-mektedir. İsteban Efendi, Avanes’i murahhasalık ile ilgili işleri ve reayanın meselelerini halletmekteki yeterliliği dolayısıyla teklif ettiğini belirterek kendisine verilecek beratta göreviyle ilgili ayrıntıların da yazılmasını talep etmektedir. Bu mektup üzerine hükümet görevlileri tarafından, hazine-i âmirede muhafaza edilen piskopos mukataası defterlerinde yapılan araş-tırma neticesinde, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasalığının Kirkor’a fermanla ve on iki bin akçe resm-i peşkeş ile verildiği tespit edilmiştir. Fermanda belirtildiğine göre, bu tür murahhasalıklara tahammül edecek-leri miktarda peşkeşin ödenmesinden sonra beratın verilmesi devrin usûlü gereği idi. Nihayet belirtilen resm-i peşkeşin nakit olarak hazine-i âmireye teslim olunduğuna dair ruznamçe kaleminden suret verilmesinden sonra, 1 Safer 1250 (9 Haziran 1834) tarihinden geçerli olmak kaydıyla, Rahip Avanes, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhası olarak atanmıştır.

İkinci ferman ise 2 Cemaziyelevvel 1252 (15 Ağustos 1836) tarihli olup İstanbul ve Tevâbi-i Katolikân Patriği Karabet tarafından Divan-ı Hümayun’a takdim edilen mühürlü bir arzuhal üzerine, Patrikliğe bağlı olan Trabzon ve Gümüşhane civarı Katolik murahhasası Ohannes oğlu Körh (Kirk?) adlı rahibin görülen lüzum üzerine azlolunup yerine yine Katolik rahiplerinden Ohannes oğlu Sihak (İshak?)’ın atanması talebi üze-rine hazırlanmıştır14. İçerik olarak birbiriyle ilgili olan bu iki fermandan hareketle hem Gregorian hem de Katolik Ermenilerinin başına murahhasa olarak atanan rahiplerin görev ve yetkileri ile cemaatlerinin hakları şu şe-kilde sıralanabilir:

1- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki büyük-küçük bütün Ermeniler tayin edilen şahsı murahhasa olarak tanıyacaklardır.

2- Bölgedeki bütün Ermeniler âyinleriyle ilgili konularda murahhasa-nın doğru olmak kaydıyla verdiği emirlere itaat edeceklerdir.

3- Murahhasalığa tâbi yerlerde azil ve tayini gereken papazları, yine âyinlerine uygun olmak şartıyla kendisi tayin ve azl edecek, başkaları tara-fından müdahale olunmayacaktır.

4- Köy papazları Ermeni geleneğine aykırı nikâh kıyamayacaklardır. 5- Bir Ermeni kadın kocasından kaçsa veya bir erkek evlenmek istese

ya da evli ise karısından boşanmak istese, murahhasadan veya onu tayin ettiği vekillerinden başka kimse karışmayacaktır.

14 TŞS, 1964, 19/b.

Page 129: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

129

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

6- Nikâh kıyılması veya fesh edilmesi gibi tartışmalı konularda iki zımmînin arasını düzeltmek üzere âyinlerine göre kiliselerinde yemin ver-dirilmesi gibi durumlarda ehl-i örf taifesi tarafl arından müdahale olunma-yacaktır.

7- Murahhasalığa tâbi yerlerde varis bırakmadan ölen karabaşların, papazların ve keşişlerin patriğe ait terekelerine, eskiden olageldiği üzere murahhasa Patrik namına el koyduğunda, beytülmal ve kassam görevlileri ve diğer ehl-i örf tarafl arından müdahale olunmayacaktır.

8- Ölen Ermeni karabaşları, keşişeleri ve sair Ermenilerin kendi âyin-leri üzere kiliseleri fukarasına, patriğe ve murahhasaya her ne vasiyet eder-ler ise makbuldür.

9- Ermeni ruhbanlarından bazıları mahalle mahalle gezip fesada yol açtıklarından, bunlar murahhasa marifetiyle engellenecektir.

10- Eskiden beri kendi âyinleri üzere kiliselerine ait bağ, bahçe, çift-lik, değirmen, ayazma, tarla, manastır ve sair bunun emsali kiliselere ait vakıf eşya ve davarlara, bundan evvelki murahhasa olan kişiler ne şekilde tasarruf ede gelmişler ise yeni tayin edilen murahhasa da o şekilde tasarruf edip başka hiçbir fert müdahale etmeyecektir.

11- Murahhasanın evinde ve diğer evlerde İncil okunması âyinlerine aykırı değildir. Çeşitli bahaneler ileri sürülerek âyinlerine müdahale ve ta-ciz yasaktır. Rüşvet almak amacıyla vali ve diğer görevliler tarafından bu tarz müdahaleler şeriata ve hakka aykırı olup kendilerine bağırılması ve küfredilmesi yasaktır.

12- Kendilerine tahsis kılınan kilise ve manastırlar, cemaatin zapt ve tasarrufunda olacak; yöneticiler teftiş gerekçesiyle cemaati rencide etmeye ve cezalandırmaya teşebbüs etmeyeceklerdir.

13- Zımmî taifesinden bazıları âyinleri üzere nikâh kıyılmasını istedik-lerinde, başka yerlere vardıklarında ayrıca nikâh kıyılmayacaktır. Zengin olan kimseler, mezhebin prensiplerine aykırı olarak şu avreti şu zımmîye nikâh eyle diye papazlara zulmetmeyeceklerdir.

14- Murahhasalık tarafından dinî kurallara uymadıkları gerekçesiyle bazı kimselere âyinlerden uzaklaştırma cezası verildiğinde, buna kadılar, naipler ya da başkaları tarafından müdahale ve taarruz olunmayacaktır. Fermanda eskiden müdahalenin olduğu belirtilerek, artık böyle davranış-ların yasak olduğu ifade edilmektedir.

Page 130: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

130

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

15- Âyinlerine muhalif harekette bulunan ve böyle iken ölen zımmî-lerin, cenaze törenlerini papazların yapmamalarının dinî bir ilke olduğu hatırlatılarak böyle durumlarda kadılar, naipler ve diğer zabıtlarla zengin kimselerin papazlara siz kaldırın diye zorlamalarda bulunmaları yasaktır.

16- Başkasının borcu için kilise ve manastırların eşyasına hiçbir taraf-tan el konulmayacak ve rehin alınmayacaktır. Şayet alınmışsa mahkeme marifetiyle geri verilecektir.

17- Murahhasanın yetkisine bazı zengin kimselerin müdahale ederek şu papazı falan mahalle gönder veyahut şu kiliseyi şu papaza ver diye baskı yapmaları yasaktır. Murahhasa işleri sebebiyle İstanbul’a geldiğinde yerine vekil bırakacağı rahibe ehl-i örf taifesi tarafl arından kesinlikle ka-rışılmayacaktır.

18- Murahhasanın, hazine için gerekli vergileri tahsili etmek ama-cıyla yolladığı adamlarına, gezdikleri sırada kıyafet değiştirmelerine ve eşkıyadan korunmak maksadıyla silâhlanmalarına, yöneticiler tarafından müdahale olunmayacak, aidat ve hediye namıyla kanunlara aykırı bir şey istenmeyecektir.

19- Murahhasanın, papazların, vekil ve adamlarının şer’-i şerîfl e ilgili her ne çeşit davaları olur ise Divan-ı Hümayun’dan başka yerlerde gö-rüşülmeyecektir. Mahkeme kararıyla zabıt tarafından alıkonulması lâzım gelen papazlar, keşişler ve keşişeler murahhasa tarafından alıkonacaktır.

20- Bir zımmînin kendi rızası yok iken, kimse cebren Müslüman et-meyecektir.

21- Kiliseye ait eşyalardan gümrük kapılarında ve iskelelerde vergi istenmeyecektir.

22- Murahhasanın kendi geçimi için hasıl olan bağların mahsulleri ile sadaka maksadıyla zımmîlerin vere geldikleri şıra, yağ, bal ve diğer eş-yalar getirildiğinde, iskele ve gümrük kapılarındaki eminler ve adamları, gümrük vergisi, baç vesaire istemeyeceklerdir.

23- Zımmî tâifesinin senelik olarak ödemeleri lâzım gelen vergilerinin ödenmesinde tereddüt ettirilmeyecektir.

24- Murahhasanın ve papazların azl ve sürgün edilmesini isteyen, mü-şir paşalardan, kadılardan ve naiplerden yazı geldiğinde işin içyüzü açığa çıkıp doğruluğu kesinleşmedikçe dinlenmeyecek; bu hususta ferman dahi çıkmış olsa itibar ve icrâ olunmayacaktır.

Page 131: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

131

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

25- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki kilise, manastır ve ziyaretgâhlarda âyin icrasına ve ölülerinizi siz şöyle kaldırırsız, böyle okursuz gibi bahane-lerle kimse müdahale etmeyecektir.

26- Murahhasa ile adamlarının bindikleri beygir ve katırları, ulak, as-ker ve diğerleri tarafından alınmayacaktır.

27- Oturduğu konağa, yöneticiler tarafından misafi r konulması için konak teklifi yapılmayacaktır.

28- Elbise ve kıyafetine kimse karışmayacak, kendilerine mahsus olan asasını elinde taşımasına vali, mütesellim, voyvoda, nazır, mütevelli, suba-şı ve köy zabıtları tarafl arından engel olunmayacaktır.

29-Murahhasa, fermanda belirtilen şartlar doğrultusunda cemaatini serbestçe idare edecek, bu hususta hiçbir sebeple kendisine engel çıkarıl-mayacaktır15.

Burada belirtilen hükümlere riayet konusunda devletin yerel birimlere sık sık uyarıcı yazılar gönderdiğini ve gayrimüslimlere verilen hakların zayi edilmemesi konusunda yetkilileri titiz davranmaya sevk ettiği görül-mektedir. Öte yandan genel politikaya paralel olarak Trabzon’da Erme-nilerin yeteri kadar mektep, kilise gibi eğitim ve kültür kurumuna sahip oldukları, bu kurumların kendi vakıf kaynaklarına dayanarak ihtiyaç ölçü-sünde rahip istihdam ettikleri söylenebilir (Tablo-3).

Tablo-3. Trabzon’daki sıbyan mektepleri (1286/1869)

SancakMüslüman Rum Ermeni Katolik

Mektep Talebe Mektep Talebe Mektep Talebe Mektep Talebe

Trabzon 1 114 31 109 135 3 581 31 641 3 272

Canik 651 12 298 204 5 204 34 803 1 12

Lazistan 495 12 107 1 15 4 109 4 300

Gümüşhane 164 3 422 58 1 276 5 200 -- --

Toplam 2 424 58 936 398 10 066 74 1 853 8 584

Kaynak: Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, 1286, s.70-77.

15 Katolik Ermeni murahhasalığının yetkisi Trabzon’daki Rum metropolitinin yetkileriyle ay-nıydı. Nitekim önceki metropolitin ölümü üzerine yapılan yeni tayin ile ilgili olarak verilen beratta da hemen hemen aynı ifadeler kullanılmaktadır (15 Safer 1246/5 Ağustos 1830). TŞS, 1960, 31/b-32/a.

Page 132: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

132

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Cemaatler, devletin belirlediği kurallara göre ihtiyaç duyulduğunda izin almak şartıyla dinî yapıları usûlü dairesinde tamir ederlerdi. Buna dair çok sayıda mahkeme kararından bahsedebiliriz. Yalnız Osmanlı dönemin-de kiliselerin tamirinin belirli formalitelere bağlı olduğunu ifade etmeliyiz. Şayet bir yerin halkı kiliselerinin onarılmaya ihtiyacı olduğunu ileri süre-rek tamiri için müracaat ederlerse vali tarafından tayin edilen mübaşirin yanı sıra mahkeme naibinin de katılımıyla bahis konusu edilen kilisede gerekli incelemeler yapılarak aslına uygun biçimde tamir edilmesine dair emir çıkardı. Mahkeme kayıtlarında bununla ilgili pek çok örneğe rastla-mak mümkündür. Meselâ Gurre Safer 1258 (14 Mart 1842) tarihli mahke-me kaydına göre bir köy halkının talebi üzerine vali tarafından tayin edilen mübaşir ve naip tayin olunan Osman Efendi köye varıp bahsedilen kiliseyi keşf ve muayene etmişlerdir. Buna göre taşçı arşınıyla ölçüldüğünde uzun-luğu 12 arşın bir rub’, genişliği 9 arşın bir buçuk rub’ ve yüksekliği 4 arşın iki parmak olan dört duvarı mamur, fakat çatısı tamamen harap ve tamire muhtaç bulunduğu tespit edilmiştir. Keşif raporu çerçevesinde mahkeme-den yalnız çatısının eski durumu üzere genişletilmeksizin ve yükseltilmek-sizin tamiri yolunda karar çıkmıştır. Bu karar bilâhare valiye arz edilerek tamir için müsaade yazısı yazılmıştır16.

Trabzon mahkemesine intikal eden yüzlerce davayı incelediğimizde, Müslümanlarla gayrimüslim gruplar arasındaki ilişkilerde; dayanışma ka-dar düşmanlık, ortaklık kadar rekabet, uzlaşma kadar inatlaşma olduğu-nu, yani herhangi bir mahaldeki komşuluk ilişkilerinin bütün unsurlarıyla yaşandığını görmekteyiz. Fakat dinî ayrılıktan kaynaklanan bir tartışma ve mücadele bulunmamakta, ihtilafl ar özellikle sosyolojik sebeplere da-yanmaktaydı. Fermanlarda dile getirilen bir takım dinî faaliyetlere yönelik müdahaleler ise esasında kanunlara aykırı eylemlerde bulunan bazı yöne-ticilerin rüşvet, hediye almak sevdasına dayanmaktaydı. Böyle durumlar-da ise Müslüman ve gayrimüslim grupların ortak şikâyetçiler olduklarını görmekteyiz.

XIX. yüzyılın ilk yarısında Trabzon şehrinde bütün cemaatlerin muh-telif mahallelerde karışık olarak yaşadıkları, komşuluk yaptıkları, birbirle-

16 TŞS, 1968, 25/a. Başka bazı örnekler için bkz. Trabzon’da bulunan Katolik Kilisesi’nin tamirine izin verilmesi hakkında İstanbul’dan gelen ferman. Evasıt-ı Muharrem 1252. TSŞ, 1964, 17/b. Yomra Hocdimesya köyündeki kilisenin aslına uygun biçimde tamiri için mahkemece hazırlanan 6 Safer 1257 tarihli ilam gereğince kilisenin aslına uygun olarak tamirine dair verilen 7 Safer 1257 tarihli müsaade için bkz. TSŞ, 1966, 13/b-14/a. Hristo mahallesindeki Rum kilisesinin tamiri için bkz. TSŞ, 1965, 43/b.

Page 133: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

133

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

rinden mülk alıp ticarî ortaklıklara giriştikleri, dinî gruplar arasında birbir-lerine mülk satmamak gibi bir taassubun olmadığı, bir Müslümanın malını zımmî erkeğe veya kadına sattığını, komşuları olan Müslümanlardan buna yönelik herhangi bir itiraz gelmediğini, aralarında mülk takası yapabildik-lerini, borç-alacak ilişkisi içinde oldukları, bu konuda ihtilaf yaşandığını, kavga ve küfürleşme gibi meselelerden dolayı birbirleri hakkında dava açtıkları; bir gayrimüslimin İslâm mahkemesinde Müslüman biri aley-hinde açtığı ve davasını Müslüman şahitlerin ifadeleriyle kazanabildiğini, kendisini savunmak üzere bir Müslümanı vekil tayin eden gayrimüslimin bulunduğunu17, hatta küçük yaştaki bir zımmî çocuğun her türlü haklarını korumak üzere Müslümanın vasi tayin edilebildiğini görmekteyiz. Müs-lümanlar ile gayrimüslimler arasında önemli sayıda dava konusu yapılan anlaşmazlık bulunduğunu da ilâve etmeliyiz. Ancak bu anlaşmazlıkların hemen hiç biri dinî ayrılıktan ve taassuptan kaynaklanmamaktaydı. Tek tük dine, imana küfretme örneğine rastlamış isek de, burada doğrudan dine saldırıdan ziyade, başka sebeplerden kaynaklanan anlaşmazlığın bir yansı-ması olarak küfürleşmenin olduğunu söylemek mümkündür. Anlaşmazlık konuları ise normalde her mahallede karşılaşılabilen arsa işgali, borcun inkârı, pencerelerin evin harem kısmına bakması, evin saçağından akan suyun komşunun bahçesini veya duvarını tahrip etmesi gibi hususlar idi.

Bu kapsamda olarak civar memleketlerden gelip de Trabzon’da ticaret yapan gayrimüslimler, her ihtimale karşı, bir ölüm meydana geldiğinde te-rekelerini memleketlerindeki varislerine ulaştırmak üzere buradaki dostla-rından birini vasi tayin etmekteydiler. Başka yerlerden gelip de Trabzon’da bulunan zımmîlerden kendi dindaşlarından birini vasi tayin edenler olduğu gibi, ikâmet ettikleri han görevlilerini vasi tayin edenler de vardı ki, bu kişiler genelde Müslüman idiler. Gerçekten böyle vefatlar olduğunda söz konusu vasiler, mirasçısı yok zannedilerek terekenin beytülmala intikalini engelleyerek bilâhare bunu sahiplerine ulaştırırlardı18.

Müslüman-gayrimüslim ilişkilerinin daha iyi anlaşılması için mahke-meye intikal eden bir davayı özetleyelim: Çömlekçi mahallesinden sagir çocuk Yana, kız kardeşi Sona ve valideleri Ruzme veledi Şayane’nin vekil-

17 TŞS, 1966, 18/a.18 Meselâ aslen Kürtünlü olup Trabzon’daki Hacı Yahyazade hanında ticaret için bulunan Ha-

çin adlı Ermeninin vasiyü’l-muhtarı han mültezimi Ahmet Ağa bin Musa Ağa idi. Kürtünlü olup aynı handa bulunan İprit ile Kaspar’ın vasileri de Mehmed Ağa idi. TŞS, 1946, 23/a (28 Rebiyülevvel 1212 ve 29 Rebiyülevvel 1212 tarihli kayıtlar); 1947, 26/a (1 Zilhicce 1213).

Page 134: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

134

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

leri olan Şeyh Hasan Efendi bin Mehmed Efendi, aynı mahalleden Haçik Nikola veledi Sava aleyhinde dava açmıştır. Davacı, yedi sene önce Yana ve Sona’nın babaları hayatta iken bir bahçeyi Haçik Nikola’ya 700 kuruşa rehin bırakmıştır. Varisleri şimdi bu parayı Haçik Nikola’ya verip bahçeyi geri almak istemektedirler. Ancak Haçik Nikola, söz konusu bahçeyi 700 kuruşa ilgiliden satın aldığını ve bir sene sonra belirtilen paranın iade edil-mesi halinde bahçenin geri verileceğine dair mukavele yapıldığını, fakat geri ödeme gerçekleşmediğinden artık bahçenin kendi malı olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine vekil Hasan Efendi, davadan yirmi gün önce Ha-çik Nikola’dan bahçeyi istediğinde onun Bu bahçe 700 kuruş mukabilinde rehindir, o kadar meblağ bana verildiğinde bahçeyi terk ederim dediğini ileri sürmüştür. Bunun üzerine davacıdan söylediklerini ispatlayacak delil istendiğinde, zımmîlerin ileri gelenlerinden olan Dimitri veledi Yana ile Kostantin veledi Filibo, davalının, Bahçe 700 kuruş mukabilinde yedim-de rehindir ifadesini kullandığına şahitlik etmeleriyle bu arazinin Yana, Sona ve Ruzme’nin ortak mülkü olduğuna karar verilmiştir19. İsimlerden anladığımız kadarıyla davacı ve davalı Ermeni, davacıların vekili Müs-lüman, şahitler ise Rum idi. Bir başka deyişle Davacı Ermenilerin vekili olan Müslüman, davalı Ermeniye karşı açtığı davayı iki Rumun şahitliği ile kazanmıştır. İşte Osmanlı sisteminde farklılıklara rağmen bir arda ya-şamak bu idi.

Daha değişik bir davada ise İskender Paşa mahallesinden Zitar binti Avanes ile validesi, Ovanes’in Rizeli Osman Kaptan’ın yanında çalıştığını ve bu sırada hayatını kaybettiğini ifade ederek ölümünden kaptanı suçla-mışlardır. Osman Kaptan, Ovanes’in hastalıktan öldüğünü, cesedi koktu-ğundan dolayı denize atmak zorunda kaldıklarını ifade ederek kendisinin 145 kuruş parasını mirasçılarına teslim etmek istediğini belirtmiştir. Bu ifadeyi yeterli bulan davacılar belirtilen meblağı alarak davadan vazgeç-mişlerdir20.

Bir kısım davalarda mahkeme devam ederken araya giren aracıla-rın bir orta yol bulup tarafl arı uzlaştırdığını görmekteyiz. İskender Paşa mahallesinden Rukiye binti Mehmed, babasından intikal eden eve Kakol adlı zımmînin müdahale ettiğini iddia ile dava açmıştır. Kakol cevabında bundan 12 sene önce Rukiye’nin, şimdi mahkemede hazır bulunan Hacı Hüseyin Efendi’yi vekil tayin ederek bahsedilen mülkteki hissesini diğer hisselerle birlikte kendisine sattığını ve bedeli olan 5 000 kuruşu aldığını 19 TŞS, 1962, 23/a (7 Zilkade 1248).20 TŞS, 1264, 14/b (17 Şevval 1252).

Page 135: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

135

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

ileri sürmüştür. Rukiye bunu inkâr etmiştir. Bu sırada aracıların devreye girmesiyle Kakol’un Rukiye’ye 1 500 kuruş vermesi şartıyla anlaşma sağ-lanmış ve dava konusu mülkün tamamının Kakol’a ait olduğu tescil edil-miştir21. Aya Vasil mahallesinden Dellâle Şamala diye tanınan Sofi ya binti Ovanes bizzat mahkemeye başvurarak Hacı Sahirzade es-seyid el-hac Sü-leyman Efendi’den davacı olarak üç sene önce aralarındaki alışverişte ona sincap kürkü, çalar saat, kadife, sim kuşak, altın, gömlek gibi çok sayıda mal getirip sattığını, bu satış işlemi sırasında aldatıldığını iddia etmiştir. Mahkemede eşyaların bedel-i misli ile satın alındığına bazı Müslümanlar şahitlik edince tartışmalar büyümüştür. Nihayet aracıların devreye girmesi ile Süleyman Efendi’nin davacıya 1 944 kuruş vermesi şartıyla uzlaşma sağlanmıştır22. Bu meblağ oldukça yüksek bir rakamdır. Böyle bir meblağ-la sulha razı olduğuna göre gerçekten Şamala’nın dediği gibi Hacı Süley-man Efendi haksızlık yapmıştı.

Şüphesiz tartışmalar ve davalar sadece iki kesim arasında cerayan et-memekteydi. Müslümanlarla Müslümanlar arasında olduğu gibi, zımmî-lerle zımmîler arasında da çok sayıda dava konusu bulunmaktaydı. Yine birkaç örnek verelim: Muhyiddin mahallesinden Sofi ya binti Serendo, mahkemeye bizzat başvurarak komşusu olan Kostanta veledi Braşka’nın kendi evinin duvarına yakın olarak bir kenef inşa ettiğini ve çirkefi nin du-vara zarar verdiğini ifade ile bunun men edilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine mahkemeden olay mahalline keşif için gönderilen Mevlâna Veli Efendi tarafından şahitler huzurunda yapılan incelemede, gerçekten de bahsedilen kenefi n duvara çok yakın inşa edildiği ve zarar verdiği tespit edilerek kenef derhal yıktırılmış, kenefi n en az sekiz arşın (yaklaşık altı metre) uzaklıkta yapılması tembihlenmiştir23.

Kemerkaya mahallesinden Aleksandri veledi Apostol, Zaharya veledi Şimya’dan davacı olup davalının kendi duvarına birleştirerek yeniden inşa ettiği ve kendi duvarından dört parmak yükselttiği evin çatısından akan suyun duvarına zarar verdiğini; bu fazlalık kısmın yıktırılmasını talep et-miştir. Yapılan keşif neticesinde iddiaların doğru olduğunun tespit edil-mesiyle davalının duvarının dört parmaklık kısmının yıktırılmasına karar verilmiştir24.

21 TŞS, 1967, 19/b (19 Cemaziyelevvel 1259).22 TŞS, 1946, 19/a (11 Muharrem 1212).23 TŞS, 1947, 19/b (15 Şevval 1212).24 TŞS, 1968, 88/b (21 Ramazan 1259). Bu tür tartışmalar Müslümanlar arasında da vardı.

Meselâ komşusunun yeni inşa ettiği binanın penceresinin kendi evinin harem kısmına bak-

Page 136: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

136

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

XIX. yüzyılın ilk yarısında Trabzon’da cemaatler arasındaki en önemli ideolojik tartışma bizzat Ermenilerin kendi aralarında cerayan etmekteydi. Farklı din ve mezheptekiler arasında çok önemli bir dinî tartışmaya rast-lanılmazken, Ermenilerden bazılarının Katolik misyonerlerinin etkisiyle mezhep değiştirmeye başlamaları, ülke çapında olduğu gibi, Trabzon’da da cemaat temsilcileri arasında huzursuzluk kaynağı olmuştur. Osmanlı Devleti 1829’da Fransa’nın baskılarına boyun eğerek Ermeni Katolikleri-ne millet statüsü verdi ve 1831 yılında da ilk Ermeni Katolik Patriği tayin edildi25. Ermeni Katolik Patrikliği’nin kurulmasının hemen ardından vilâ-yetlerde murahhasalıklar teşkil edildi. Murahhasalık kurulan yerlerden biri de Trabzon idi. Trabzon şer’iye sicillerinde yer alan ferman ve kayıtlardan Gregorian ve Katolik Ermeniler arasındaki çekişmelerin meydana geldi-ğini, mezhep değiştirmenin meydana getirdiği sorunların sadece Trabzon ile sınırlı olmadığını, ülke çapında Ermeni nüfusun yaşadığı bütün böl-geleri ilgilendirdiği anlaşılmaktadır. Konu gittikçe bir asayiş ve güvenlik meselesi halini almaya başladı. Nitekim şer’iye sicillerinde yer alan ve Trabzon valisi Osman Paşa tarafından 11 Muharrem 1246 (2 Mayıs 1830) tarihli olarak yazılan yazıdan, bazı Katolik din adamlarının kanunsuz ha-reketlere yönelmesinden dolayı, daha önce birtakım uzak beldelere sürgün edildiklerini öğrenmekteyiz. Aynı yazıda verilen bu ceza sebebiyle sürgün edilen kimselerin artık terbiye olduklarından bahsedilerek, bundan sonra belirlenen nizama aykırı hareket etmemek ve içlerine başka milletlerden kimseleri karıştırmamak ve hiç birisi Rum, Ermeni ve diğer millet kilisele-rine gidip gelmemek, nizama aykırı harekete cesaret edenlere hakkettikleri cezaları vermek ve diğer işleri için kendi mezheplerinden olan papazların çalışmalarına engel olmamak şartıyla affedilmelerine dair ferman çıktığı anlatılmaktadır. Sözü edilen fermanda Trabzon ve havalisinde bulunan Er-meni Katolikleri belirtilen şartlara riayet ve nizama aykırı hal ve hareket-ten uzak durmak kaydıyla; âyinlerinin icrasına, diğer reayadan ve kendi cinslerinden papazların papazlıklarına müdahale olunmaması ve cemaatin korunması hem adı geçen millet papaz ve kocabaşılarına, hem de ilgililere emredilmiştir26.

tığı için kapatılmasını ya da yeni inşa edilen evin saçağının kendi mülküne zarar verdiği için yıktırılmasının talep edildiği görülmektedir. TŞS, 1970, 65/b, 79/b.

25 Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), Ankara 1996, s.42.

26 TŞS, 1960, 28/a.

Page 137: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

137

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Osman Paşa’nın burada söz konusu ettiği ferman Katoliklerin bir mil-let olarak kabul edilmesinden hemen sonraya rastlamaktadır. Ancak devlet tarafından sağlanan geniş hoşgörüye rağmen elde ettikleriyle yetinmeyen Katolik kilisesinin misyonerlik faaliyetleri, devleti sürekli rahatsız etmek-teydi. Bu faaliyetler sonucunda bazı Ermenilerin Katolikliği benimseme-leri iki cemaat arasında şiddetli geçimsizliğe yol açmış, Ermeni Patriği bu meseleden dolayı Katoliklerin faaliyetlerini Sultan II. Mahmud’a şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Nisan 1835’te iki taraf arasında mezhep değiştirme yasaklandı27. Trabzon valisine ve kadısına hitaben gönderilen ve Zilhicce 1250’den sonra mezhep değişikliğini önleyen ferman Evasıt-ı Rebiyüla-hir 1251 (6-15 Ağustos 1835) tarihini taşımaktadır28. Yani yasağın başla-masından dört ay kadar sonrasına rastlamaktadır. Fermanda bu yasağın gerekçesi, kapsamı, nasıl uygulanacağı ile ilgili hususlar şu şekilde izah edilmektedir: Katolik ve Ermeni milletlerinin aralarında olan tartışmadan dolayı bundan böyle Katoliklikten Ermeniliğe ve Ermenilikten Katolikliğe geçenlerin iki taraftan da kesinlikle kabul olunmaması konusunda ferman çıktığından bu kararın Trabzon’da da icrası icap etmektedir. Bundan sonra Ermeni reayasından Katolik Ermeniye geçenler olur ise kabul olunmama-sına dair ferman çıkarılmasını Ermeni Patriği Kirkos(?) Padişahtan iste-miştir. Patriğin ifadesine göre Ermeni milletinden olan bazı kimseler şu veya bu sebeple suçlu duruma düştüklerinde, kendilerine ceza verilmesini önlemek için Katolik milletine tâbi olmayı tercih etmektedirler. Dolayı-sıyla hem Ermeni milleti içinde sıkıntılar meydana getirmekteler, hem de devletin nizamı için çok önemli bir uygulama olan nüfus yazımı konusu-na zarar vermekteler. Artık iki millet arasında bu türlü uygunsuzlukların meydana gelmemesi için meselenin kuvvetli bir nizama bağlanması ge-reklidir. Ermeni Patriği’nin bu ifadesine karşılık, Katolik Patriği, samimi bir düşünce ile Ermeni milletinden ayrılarak Katolik milletine geçenlerin reddedilmelerinin kendi âyinlerine aykırı olduğunu, kendilerinin Katolik takımından olup da Ermeni milletine geçenlere bir şey demeyeceklerini ifade etmiştir.

27 Bozkurt, a.g.e., s.42’de yasaklamanın 1834’te söz konusu olduğunu ifade etmekte ise de fermanda Zilhicce 1250 tarihinden öncesinin araştırılıp soruşturulmaması ifade edildiğine göre bizim tespit ettiğimiz tarih yasaklamanın başlangıcı olmalıdır. Nitekim Evahir-i Safer 1255 tarihli olarak Mısır ve Şam valisi Mehmed Ali Paşa’ya, Şam mollasına, bölgedeki kadı ve naiplere yollanan fermanda da Zilhicce 1250 tarihi esas alınmaktadır. Ahmet Refi k, Onüçüncü Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı (1786-1882), İstanbul 1988, s.31-33.

28 TŞS, 1958, 39/b-40/a.

Page 138: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

138

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Yasaklamaya rağmen iki millet arasındaki çatışma ve çekişme devam edip durdu. Bu yüzden mezhep değişikliğini engellemek için sonraki yıllar-da da fermanlar çıkarıldı29. Nitekim Ermeni Patriği İsteban tarafından yapı-lan şikâyetler üzerine Evasıt-ı Cemaziyelahir 1257 (31 Temmuz-9 Ağustos 1841) tarihli olarak Trabzon valisi Osman Paşa’ya, Trabzon naibine, vilâ-yetteki kazaların kadı ve naiplerine, zabıtan ve iş erlerine yollanan hüküm-de şöyle denilmektedir: Ermeni milletinden bazı cezalandırılması lâzım gelenler, Katolik milletine tâbi olduklarından terbiye edilmeleri mümkün olamamaktadır. Bu keyfi yet bazı mülkî nizamların uygulanmasına da zarar vermektedir. Bundan dolayı artık iki millet arasında bu türlü uygunsuz-luk ortaya çıkmaması için meselenin bir usûle bağlanması hususu önceden kararlaştırılmıştır. Bu esnada Trabzon merkezi ile bazı kaza ve köylerde oturan Ermenilerden bir kısmının kasıtlı evlilikler yaparak Katolik ve La-tin milletlerine tâbi olmak düşüncesinde oldukları ihbar edilmiştir. Böyle teşebbüsler, kurulu bulunan mülkî nizama tamamen aykırı olduğundan, Ermeni milletinden Katolik ve Latin olmayı isteyenler çıkarsa asla kabul olunmayacaklardır30.

Mezhep değiştirme ile ilgili bu yasak Katolikleri oldukça rahatsız etti. Bu konuda özellikle Fransa ağır baskı yapmaya başladı. Katoliklerin mez-hep değiştirmeyi yasaklayan düzenlemelerin kaldırılması yolundaki talep-lerinin başarıya ulaşması, Tanzimat yöneticilerinin benimsedikleri yeni anlayışla mümkün oldu. Özellikle Fransa tarafından yapılan ağır baskılar ve yasaklamanın esasında pek işe yaramaması dolayısıyla on yıllık uygula-madan sonra 1844’te mezhep değiştirmek serbest bırakıldı. Bu serbestliğe rağmen Trabzon’daki Katolik nüfus, hiçbir zaman büyük çoğunluk oluş-turmadığı bir tarafa oldukça düşük, hatta önemsiz sayılabilecek miktarda idi.

İncelediğimiz dönemde bazı gayrimüslimlerin kendi dinlerini terk ederek İslâmiyet’i seçtikleri görülmektedir. Bu husustaki genel uygulama tamamen kişinin kendi hür iradesine göre hareket edilmesi esasına dayanır. Araştırmamızın başında zikrettiğimiz fermanda da kesinlikle kimsenin rı-zası olmadan kelime-i şahadet getirtilmemesi ifade edilmektedir. Öte yan-dan Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman sistematik, devlet destekli bir din değiştirme propagandasının veya zorlamasının yapılmadığı bilinmektedir. Zaten ihtida edenlerin sayısının da fazla olmayışı bunu göstermektedir. Nitekim 1794-1850 yıllarını kapsayan araştırmamızda Trabzon mahkeme-29 Haziran 1839 tarihli bir ferman için bkz. A. Refi k, a.g.e., s.31-33.30 TŞS, 1966, 27/b-28/a.

Page 139: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

139

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

sine 56 yılda İslâmiyet’i kabul etmek üzere müracaat eden 53 kişi tespit etmiş bulunmaktayız31. Bunlardan, kayıtlarda açıkça Ermeni olduğundan bahsedilen muhtedi sayısı yedi olup isimlerinden Ermeni olduklarını tah-min ettiklerimizi de eklediğimizde sayı 13’e çıkmaktadır. İsimlerde yanılgı olsa bile en nihayet yarım asırlık dönemde İslâmiyet’i kabul etmiş olan Ermeni sayısı yirmiye ulaşmaz. Bu ise yoğun sosyal ilişkilerin yaşandığı bir toplumsal hayat için fevkaladelik taşımayan bir miktardır.

Osmanlı Devleti’nde Müslümanlaşmaya dair bir zorlama olması ha-linde bunun şikâyet konusu olacağından şüphe edilemez. Zira metropolit veya murahhasa atamasında kendilerine verilen, ayrıca resmî yöneticilere yollanarak şer’iye sicillerine kaydedilen fermanlarda, kimsenin kimseyi cebren din değiştirmeye zorlayamayacağı zaten ifade edilmekteydi. Buna rağmen bazı mutaassıp kimselerin bu durumdan faydalanmaya çalışmış olabileceklerini, ufak tefek tartışma, ağız dalaşı türünden kırgınlıklara sebebiyet verebilecekleri tahmin edilebilir ise de, Seyyah Fallmerayer’in sözleri bu tür hareketlerin de ancak nadiren olabildiğini göstermektedir. Fallmerayer eserinde, Trabzon’daki Müslümanların daha önce gezdiği Su-riye kıyılarında, Selanik’te ve İstanbul’da bulunanlara göre daha ateşli din-darlığa sahip olduklarını belirttikten sonra, Ortahisar Camii’ni gezerken kendisine, bu dindarlığa rağmen bir saldırı veya tacizde bulunulmadığını ifade etmektedir32.

Bazı gayrimüslimlerin İslâmiyet’i seçmesinde cizye vergisinin bir bas-kı unsuru olarak kullanıldığı iddiası en çok öne sürülen hususlardan biridir. Cizye vergisi, İslâm hakimiyetinde yaşayan ve askerlik yapma mükelle-fi yeti olmayan gayrimüslimlerin can, mal ve ırzlarının korunması karşılı-ğında alınmaktaydı. Bu vergi sağlıklı, çalışabilir, erkek nüfustan alınırdı.

31 1209-1250 (1794-1850) yılları arasındaki Trabzon şer’iye mahkemesine ait 1944-1980 nu-maralı sicil defterleri ile Trabzon mahkemesine ait iken her nasılsa Giresun Şer’iye Sicili olarak kayıtlara geçen 1417 numaralı defteri incelendiğinde belirtilen muhtedilerden 13’ü Trabzon’un merkezindeki mahallelerden, 16’sı Trabzon’a bağlı kaza ve köylerden (merkez kaza-4, Akçaabâd-4, Maçka-5, Vakfısagir nahiyesi 1), 7’si Gümüşhane’den, 3’ü Ordu’dan, 2’si Erzurum’dan, 2’si de Hemşin’den olup bir vesile ile Trabzon’a gelmiş kimselerdir. Ro-dos yakınlarındaki bir adadan olup gemi ile Trabzon’a gelen bir tayfa da burada İslâmiyeti kabul etmiştir. Müslüman olanların içinde 1 Gürcü, 2 de Rusyalı vardır. İhtida edenlerin 44’ü erkek, 9’u ise kadındır. Erkeklerin önemli bir kısmı İslâmî isim olarak Mehmed’i seçerken (15 kişi), 7 kişi Ahmet, 6 kişi Osman, 4 kişi Ali, 3 kişi Hasan, 2’şer kişi Hüseyin ve Mustafa, kalanlar da İsmail, Halil, Abdülaziz, Selim ve Süleyman adlarını almışlardır. Kadınlardan ise 5’i Fatma, diğerleri ise Emine, Zeynep, Havva ve Rukiye adlarını tercih etmişlerdir.

32 Fallmerayer, a.g.e., s.76-77.

Page 140: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

140

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kadınlardan, küçüklerden, din adamlarından, sakatlardan kısacası askerlik gibi bir hizmeti yerine getiremeyecek olanlardan tahsil edilmezdi. Müslü-manlar savaşa gidip gerekirse bu uğurda canlarını feda ederlerken gayri-müslimlerin de buna karşılık bir fedakârlıkta bu lunması maksadına dayalı olmak üzere konulmuştur. İslâm ülke sinin müdafaası için bizzat veya tâli şekilde hizmette bulunan gayrimüslimler cizyeden muaf olurlardı.

Burada üzerinde durulması gereken nokta, cizye vergisinin insanların dinlerini değiştirecek derecede ağır bir vergi olup olmadığıdır. Normalde cizye, yıllık olarak nakden alınan, miktarı düşük, orta ve yüksek olarak üç sınıf şeklinde belirlenen bir vergidir. II. Mahmud döneminde çeşitli fer-manlarda bildirildiği üzere reayanın zulme uğramaması için gönderilecek cizye evrakının mahkemede ya da uygun bir mahalde hâkim-i memleket, mütesellim (voyvoda veya mutemet bir memur) ve millet reisi olan pa-pazdan (veya kocabaşı) oluşan heyet tarafından dağıtılıp gereken akçenin tahsil edilmesi emredilmiştir. Fermana göre millet reislerinin marifeti ol-maksızın reayadan hiçbir ferde cizye kâğıdı verilmemekteydi. Her cizye kâğıdı görevli bir memurca mühürlenip millet reisleri tarafından da imza-lanmaktaydı33.

Gelelim cizyenin alım gücüyle ilişkisine. 1251 (1835-1836) yılında cizye miktarı olarak zenginlerden 60, orta hallilerden 30 ve fakirlerden 15 kuruş tahsil edilmekteydi34. Bu meblağın insanlar için ağır yük oluşturup oluşturmadığı ve bu parayı ödememek için din değiştirme yolunun seçilip seçilemeyeceği önemli bir sorudur. Belirtilen tarihte narh defterlerinden bir takım eşya ve yiyecek fi yatları ile bazı işlerdeki yevmiyelere ilişkin bir derleme yaptık. Buna göre belirtilen tarihte 1 kıyye (1283 gram) sığır eti: 30-38 para (40 para 1 kuruştur) arasında, koyun eti: 46-58 para, fındık: 46 para, kebap: 4 kuruş, 1 adet ciğer: 30 paradır. Yevmiyelere gelince kişi başına günde verilen bir kıyye ekmeği hariç tutacak olursak marangoz us-tasının yevmiyesi 3 kuruş, ırgatınki 2 kuruş, taşçı ustasınınki 3 kuruş 20 para, çırağınki 2 kuruş 20 para idi35. Bu demektir ki fakir bir Hıristiyan, Müslümandan farklı olarak yıllık 16-20 kıyye sığır eti, 10-13 kıyye koyun eti, yaklaşık 4 kıyye kebap, 13 kıyye fındık karşılığı bir vergi ile mükellef idi. Bu meblağı ödeyebilmesi için fakir taşçı çırağı için 6 gün yeterli idi. Bugünkü değerlerle zengin bir Hıristiyan, 66.7 kg, orta halli biri 33.4 kg, fakir biri ise 16.7 kg fındık karşılığında bu vergiden kurtulabilmekte idi.

33 TŞS, 1963, 32/b-33/b.34 TŞS, 1963, 36/a-b.35 TŞS, 1958, 75/b, 77/b.

Page 141: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

141

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Buna karşılık bu erkek Hıristiyan, beş-altı yıl belki de daha fazla süre as-kerlik yapmayacak, iş ve gücüyle meşgul olacak, ailesiyle birlikte yaşaya-cak, bir savaş veya isyanda tanımadığı bir kıtada hayatını kaybetmeyecek veya sakat kalmayacaktı. Bu mukayese gösteriyor ki, bir kısım insanların sırf cizyeden kurtulabilmek için dinini terk ettiğini iddia etmek hiç de ger-çekçi olmaz.

Yaptığımız mukayeseye rağmen gayrimüslimlerin cizye ile ilgili şikâyetlerinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Genelde şikâyetler cizyenin bizatihi kendisine değil de, bununla ilgili olarak görevliler ta-rafından yapılan usûlsüzlüklere yönelik idi. Meselâ en fazla tepki çeken husus fakirlerin orta halli, orta halli olanların zengin olarak defterlere kay-dedilmeleriydi. Yine kanunlara aykırı olarak bir kısım görevlilerin cizye toplarken kefi lleme, küşâdiye, kaydiye gibi türlü adlarla para almaları idi. Ayrıca bir kısım papazların halkı cizye ödememek için tahrik ettikleri-ne dair örneklere de rastlamaktayız36. Gerek yöneticilerden kaynaklanan yolsuzluklar, gerekse reayadan bazılarının cizye ödemek istememeleriyle ilgili bilgiler İstanbul’a ulaştığında böyle davranışların süratle cezalandı-rılmaları için aralıklarla fermanlar gönderilmekteydi. Fakat onca fermana rağmen yolsuzlukların önünün alındığını söylemek mümkün değil. Yalnız dikkate alınması gereken nokta gayrimüslimlerin şikâyetçi oldukları keyfî davranış ve kanunsuzluklardan Müslümanlar da, hatta bizzat Padişah da şikâyetçi idi37.

Bütün bu açıklamalardan sonra Müslüman olan gayrimüslimlerin, bu tercihlerinde esas sebebin cizyeden kurtulmak olmadığı ortaya çıkar. Nite-kim Islahat Fermanı ile gayrimüslimlerin askerlik yapmaları ve buna karşı-lık cizyenin kaldırılması esası getirilmiş ise de, gayrimüslimlerin askerliğe ya naşmamaları üzerine bedel-i askeriye adıyla bir bakıma bu vergi tekrar alınma ya başlanmıştı. Askerliğe karşılık bedel alınması, II. Meşrutiyet dö-neminde 7 Ağustos 1909 tarihin de umumî askerlik mecburiyeti getirilerek terk edilmişti38.

Ermenilerin, daha genel ifade ile gayrimüslimlerin, Trabzon’daki ya-şantıları ile ilgili olarak elde ettiğimiz bilgilere göre ülke genelinde olduğu

36 Meselâ bazı Ermenilerin cizye ödemediklerine ve bunlara karşı ne yapılması gerektiğine dair yollanan bir ferman için bkz. TŞS, 1957, 41/b-42/a.

37 Geniş bilgi için bkz. Abdullah Saydam, “Trabzon Sancağının Tekâlif-i Örfi ye Yükümlülü-ğü (1830-1840)”, Türk Dünyası Araştırmaları, 127 (Ağustos 2000), s.59-102.

38 Boris Christoff Nedkoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, Çeviren Ş. Altundağ, Belleten, 3 (1944), s.630.

Page 142: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

142

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

gibi burada ibadet, âyin, eğitim, sosyal statü ve diğer cemaatlerle ilişki-ler bakımından olağandışı bir uygulama olmadığını görmekteyiz. Osmanlı sistemi içerisinde zımmîlere verilen haklara Trabzon’da da riayet edildiği-ni, devletin uygunsuzluklara karşı daima tedbir almaya yöneldiğini, tebaa-nın dinî ve mezhebî farklılığı ne olursa olsun güvenlik ve adalet içerisinde yaşayabilmesi için çaba gösterildiğini söyleyebiliriz. Bir kuralın doğrulu-ğu veya isabetliliği tartışılabilir ise de konulan kuralın ayrım gözetilme-den tatbik edilmesi yolunda gayret gösterildiği görülmektedir. Ermeniler arasında yoğun bir İslâmlaşma hareketi göze çarpmadığı gibi, Türklerle bütün komşuluk, ticaret ve diğer sosyal ilişkilerine ve aralarında oluşan kültürel ve sosyal yakınlaşmalara rağmen kolayca dinlerini bıraktıklarını söylemek de mümkün değildir. Ermenilerin mahkemeye intikal eden veya Patrikhaneleri vasıtasıyla devlete intikal ettirdikleri şikâyetlerinde din de-ğiştirmeye zorlandıklarına dair bir bilgiye rastlamadık. Buna karşılık Müs-lümanlarla Ermeniler arasında arazi gasbı, mülkiyet sınırlarındaki anlaş-mazlıklar, alacak-verecek ihtilafı, su anlaşmazlığı, hakaret, küfür, kavga gibi sebeplerden ötürü birbirleri aleyhinde mahkemelere başvurduklarını; yargılamalar neticesinde doğal olarak bazen bir tarafın bazen diğer tarafın davayı kazanabildiğini; bu çeşit tartışmaların gayrimüslim-gayrimüslim, Müslüman-Müslüman arasında çok daha fazla miktarda olduğunu; İslâm mahkemesinin Müslümanları destekleme gibi bir ön yargıları olmadığı gibi, bir gayrimüslimin Müslüman biri aleyhinde açtığı davayı bir başka Müslümanın şahitliğiyle kazanabildiğini; Müslümanın gayrimüslime ke-fi l, vekil, vasi olabildiğini; yerleşim birimlerinde Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmadığını, ilk zamanlarda ayrı mahallelerde ikâmet etseler de, incelediğimiz dönemde bütün mahallelerde her dinden insanın ikâmet ede-bildiğini görmekteyiz.

Page 143: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 144: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 145: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ERMENİLERİ KATOLİKLEŞTİRME ÇALIŞMALARIVE SONUÇLARI HAKKINDA 1778 YILINDA

HAZIRLANAN BİR RAPOR

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 356 252 15 85

Page 146: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Roma Kilisesi, Ermeniler arasında Katolik mezhebini yay-mak için uzun süre gizlice faaliyetlerde bulunmuştur.. Bu-nun sonucunda Katolik mezhebine girenler ile Gregorian mezhebinde olan Ermeniler arasında ihtilafl ar çıkmaya başlamıştır. 1778 yılına gelindiğinde Katolik Ermeniler, ölülerinin defi n işlemlerinde ve sair konularda karşılaştık-ları güçlükler sebebiyle, kendilerine ayrı bir Katolik Ermeni Patriği tayin edilmesi için Padişah’a bir arzuhal sunmuşlar-dır. Sunulan arzuhal Bâb-ı Âsafî’ye havale edilerek değer-lendirilmesi istenmiştir. Bunun üzerine reisülküttab Âtıf-zade Ömer Vahîd Efendi bir rapor hazırlayarak verilecek karara esas olmak üzere Sadrazama sunmuştur. Raporda, kısaca, Ermenilerin yaşadıkları yerleri, Selçuklu ve Osmanlı idaresine girmelerini, nüfusları, Katolik mezhebini Ermeni-ler arasında yayma çalışmalarının başlangıcı ve faaliyetle-rin ne şekilde yürütüldüğü ele alınmaktadır. Sonuçta ise Katolikleştirme faaliyetlerinin Osmanlı Devleti açısından doğuracağı sonuçlar verilmiştir.

Biz bu tebliğimizde anılan raporun ayrıntıları üzerinde du-rarak Ermenileri Katolikleştirme faaliyetleri karşısında Os-manlı Devleti’nin takındığı tavrı ele alacağız.

Page 147: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

147

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

GirişOsmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaası içinde Ermeniler önemli bir

yer tutmuş, sosyal ve ticarî hayatta yerlerini almışlardır. Ancak siyasî ha-yatta bir rolleri olmadığından resmî ve gayriresmî Osmanlı vekâyinameleri Ermeniler hakkında genellikle suskundurlar ve haklarında fazla malûmat vermezler.

Ermeniler, Hıristiyanlığın kendilerine mahsus olan Gregorian mezhe-bine mensup olup, Osmanlı Devleti nezdinde Fatih Sultan Mehmet’in tesis ettiği İstanbul’daki Ermeni Patrikliği vasıtasıyla temsil edilmekte ve dinî yaşayışları Patrikhane vasıtasıyla düzenlenmekte idi.

Zaman içinde Roma Kilisesi’nin Ermeniler arasında Katolik mezhe-bini yayma faaliyetleri neticesinde Gregorian mezhebinde olan Ermeniler ile Katolik mezhebine geçmiş olan Ermeniler arasında ihtilafl ar çıkmaya başlamıştır. 1778 yılına gelindiğinde Katolik mezhebini seçen Ermeniler, ölen Katolik Ermenilerin defi n işlemlerinde ve sair konularda karşılaşı-lan güçlükleri bahane ederek, mevcut Gregorian Ermeni Patriği’nden ayrı olarak bir de Katolik Ermeni Patriği tayin ettirme teşebbüsünde bulun-muşlardır. Katolik Ermeni Patriği nasbı için yapılan bu teşebbüs Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin genel durumu ve gelişen olayları içine alan bir raporun hazırlanmasına sebep olmuştur. Raporda, Ermenilerin yaşadıkları coğrafya ve kısa tarihçeleri ile aralarında mezhep tartışmalarının ortaya çıkmasının sebepleri ve mezhep ihtilafl arının doğuracağı sonuçlar üzerin-

Page 148: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

148

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

de durulmuştur. Hazırlanan rapor Vakanüvis Sadullah Enverî tarafından Enverî Tarihi’nin ikinci cildinde Hicrî 1192/Miladî 1778 senesi olayları içine derc edilmiştir1. Enverî’nin yazdığı devrenin olaylarını ona dayana-rak yeniden kaleme alan ve bazı şerhler veren Vâsıf bu raporu da kısaca özetlemiş ve bazı tamamlayıcı bilgiler ilâve etmiştir2. Raporun bir özeti, daha sonra dönemin tarihini yeniden yazan, Ahmet Cevdet Paşa’nın Ta-rih-i Cevdet’ine aksetmiştir. Raporun Tarih-i Cevdet’e yansıyan kısımları Ermeniler arasındaki dinî mücadeleler üzerinde etrafl ı bir doktora yapan Recep Kılıç tarafından çalışmasına aktarılmıştır3. Biz bu tebliğimizde, konunun tüm tarihi detaylarına girmeksizin4, sadece söz konusu raporun ayrıntılarını inceleyerek Osmanlı Devleti’nin bu olay karşısında takındığı tavrı ele aldık. Raporun transkripsiyonlu metnini ise ek olarak verdik.

Enverî, Zikr-i Men’-i Nasb-ı Patrik-i Katolik başlığı altında, reisül-küttâb Âtıfzade Ömer Vâhid Efendi’nin kaleme aldığı takririn hulâsasını tarihine kaydetmiştir. Takrirde önce Katolik Ermeni Patriği teşebbüsüne kadar Ermenilerin tarihi hakkında kısa ve toplu bilgiler verilmiş, arkasın-dan Patrik nasb ettirilmesi için Katolik Ermenilerin verdiği arzuhal Kato-lik Ermeni Patriği tayininin Osmanlı Devleti açısından değerlendirilerek muhtemel sonuçlarına yer verilmiştir.

Takrire göre, Osmanlı Devleti’nin cizye-güzâr (cizye-ödeyen) reaya-sından olan Ermeniler devletin kuruluşundan itibaren hakimiyet sahası-nı genişlettikçe peyder pey Osmanlı Devleti’nin idaresi altına girmiş ve 1192/1778 senesine gelindiğinde üç yüz binlik bir nüfusa ulaşmıştır5. IV. Murat’ın saltanatına tesadüf eden 1041/1631-1632 tarihine gelinceye ka-dar aynı mezhebin mensupları olarak varlıklarını sürdüren Ermeniler mez-

1 Tebliğ ekinde transkripsiyonu verilen raporun yazma nüshalardaki metni için bkz. Enverî, Enverî Tarihi, Âtıf Efendi Kütüphanesi, No: 1829, vr. 123a-125a; Ali Emîrî, Tarih No: 67, vr. 97b-99a.

2 Ahmet Vâsıf, Vâsıf Târîhi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Hazine No: 1410, vr. 78b-80b.3 Recep Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, Ankara

2000, s.139-140.4 Ermeniler arasında tarih boyunca cerayan eden mezhep ihtilafl arı konusunda daha detaylı

bilgiler için bkz. Kılıç, a.g.e.5 Metinde üç yüz bin nefer olarak verilen bu rakam muhtemelen cizye defterlerine göre he-

saplanmış olmalıdır. Bu rakama cizyeye tâbi olmayan kadın, yaşlı ve çocukların dâhil olup olmadığına dair herhangi bir işeret yoktur. Kaneatimizce bu rakamlar nüfus istatistik uz-manlarınca incelenerek Ermenilerin XX. yüzyıl başlarındaki nüfusu hakkında tahminde bu-lunulabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, anılan tarihte Osmanlı Devleti’nin sınırlarının tam tespiti ile, varsa bu tarihten sonra Osmanlı idaresinden ayrılan bölgelerde yaşayan Ermeni nüfusun oranının nihai tahminlerden düşülmesidir.

Page 149: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

149

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

hep farklılıklarından kaynaklanan sızıltılardan da uzak kalmışlardır. Ancak anılan tarihe gelindiğinde Frenk papazları Ermeniler arasında faaliyetlerini genişleterek bazı Ermenileri gizlice kiliselerine davet ederek onlara Ka-tolik mezhebini telkin etmişlerdir. Katolik mezhebinin Ermenilerin men-sup olduğu Gregorian mezhebine göre daha serbest olması onlar arasında taraftar bulmasını kolaylaştırmıştır. Katolik mezhebindeki kolaylıklardan bazıları, kadınların örtünme mecburiyetinde olmamaları, erkeklerin perhiz vakitlerinde deniz hayvanlarının etlerini yemelerine cevaz vermesi, hatta Hz. İsa aleyhisselâma vekâleten, ölenlerin günahlarının affına dair elle-rine senetler vermeleridir. Katolik papazlarının bu faaliyetleri sonucunda gerek İstanbul’daki gerekse diğer yerlerdeki Ermeniler arasında Katolik-liğin hızla yayılmasına sebep olduğu IV. Murat’a arz olundukta bu şekilde faaliyet gösterenlerin cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir6. Aynı şekilde, 1147/1734-1735 tarihinde Hekimoğlu Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Katolik mezhebini yaymak için faaliyet gösteren birkaç kişi idam edilmiş-tir. Ayrıca Ermeniler arasındaki bu tür faaliyetlerin Osmanlı Devleti’nin gücünün zayıfl amasına ve büyük zararlara sebep olacağının farkında olan devlet yetkilileri Ermeni Patrikleri’ne müekked ve müşedded (emirlerin tam olarak uygulanmasını, aksi taktirde cezalandırılacaklarını bildiren) emirler vermişlerdir. Emirlerin genel muhtevası, Efrenc kiliselerine devam eden ve Katolik mezhebine geçen Ermeni reayasını haber aldıkları taktirde yetkililere bildirerek kürek cezası ile cezalandırılmalarının temin edilmesi şiddetle tembih edilmekteydi. Kendi mezheplerinin zıddına hareket eden-lerin cezalandırılmaları için Ermeni Patriği’nden gelen mühürlü arzlarının göz ardı edilmeyip uygulanması istenmekteydi. Katolik mezhebine geçişi önlemek için alınan tedbirlerden ve Ermeni Patrikleri’nin beratlarında da vurgulanan hususlardan birisi de Katolik mezhebine geçen Ermenilerin ölülerinin kendi mezheplerine göre defnedilmeyip, ortada bırakılması hu-susu idi.

Ermeni Patrikleri’nin Ermeniler arasında Katolik mezhebinin yayıl-masının engellenmesi hususunda zamanla gerekli dikkati göstermeme-leri üzerine, Katolik papazları faaliyetlerini artırmış, kasaba ve köylerde üçerli-beşerli gruplar halinde gezerek gizlice çok sayıda kimsenin Kato-lik mezhebine girmesini temin etmişlerdir. Neticede 1192/1788 senesinde

6 Vâsıf, isyan sonrası, IV. Murat’a yakınlığı ile bilinen Abaza Paşa’nın idamının sebeplerinden birisinin de bu faaliyetler olduğunu kaydeder. Ahmet Vâsıf, Vâsıf Tarihi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Hazine No: 1410, vr. 79a.

Page 150: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

150

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

mevtât-ı azîme (çok sayıda ölüm) meydana gelmiştir7. Ermeni Patriği ken-di mezhebinin mensuplarının Katolik mezhebine geçişlerini önlemek mak-sadıyla Katolik olan Ermenilerin defi n işlemlerinin yapılmaması yolunda beratlarında yer alan maddenin işletilmesini istemiş ve bu sebeple de pek çok Katolik Ermeninin ölüleri defnedilememiştir. Bunu fırsat bilen Katolik Ermeniler, ölülerinin defnedilememesinin asıl sebebinin Katolik mezhebi-ne geçmiş olmaları olduğundan bahs etmeksizin, bu durumun Patriklerinin kusurundan kaynaklandığını iddia ederek ve kendilerine mahsus bir Patrik tayin edilmesi ümidiyle rikab-ı hümayuna (Padişah’ın bizzat kendisine) bir arzuhal sunmuşlardır.

Padişah’a sunulan arzuhal Bâb-ı Âsafîye (sadrazama) havale edilmiş ve isteklerinin yerine getirilmesinden doğabilecek fayda ve zararların de-ğerlendirilmesi istenmiştir. Bunun üzerine reisülküttâb Âtıfzade Ömer Vâ-hid Efendi, Katolik Ermeni Patriği tayin edilmesinden Osmanlı Devleti’ne gelebilecek zararları ayrıntılı şekilde anlatan bir takrir (ayrıntılı rapor) ka-leme almıştır. Takrir, Ermenilerin yaşadıkları yerlerden, niçin Ermeni diye adlandırıldıklarına, Selçuklu ve Osmanlı idareleri altına girişlerine ve Ka-tolik mezhebini yayma çalışmalarına, bu çalışmaların Ermeniler arasında çıkardığı karmaşaya ve doğabilecek başka mahzurlara temas etmiştir.

Takrire göre, Ermenilere Ermeni denilmesinin sebebi İran’da Azer-baycan’ a tâbi Ermeni bölgesine nispet edilmelerindendir. Bu bölgeye Er-meniyye denilmesinin sebebi ise arazinin hakimi Ermen Bara’nın hükü-met merkezi olmasından kaynaklanmaktadır. Ermeniler 600/1203 tarihle-rine kadar Küçük Ermenistan (Ermeniyye-i Sugrâ) diye adlandırılan Ruha (Urfa), Antakya, Van, Erzurum ve Sivas bölgelerinde ve Azerbaycan taraf-larında Ermeniye-i Kübra’da da kendi melikleri idaresinde yaşamışlardır. Bu tarihten sonra Konya’yı kendilerine merkez yapan Anadolu Selçuklu-larından Sultan Gıyaseddin zamanından itibaren yavaş yavaş yaşadıkla-rı bölgeler Anadolu Selçuklularının ellerine geçerek hâkim ve melikleri ortadan kaldırılmış ve Selçukluların idaresinde ehl-i zimmet reaya olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren geniş-ledikçe bu reaya onların idaresine geçmiş ve refah içerisinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Yukarıda da izah edildiği gibi, IV. Murat dönemine gelin-ceye kadar Ermeniler diğer Hıristiyan mezheplerinden farklı olarak tek bir mezhep üzere Gregorian olarak hayatlarını sürdürmüşler, anılan döneme gelindiğinde özellikle Katolik Efrenc papazlarının faaliyetleri sonucunda

7 Takrirde sebebi belirtilmeyen ölümlerin sebebi veba salgını idi. Bkz. Kılıç, a.g.e., s.139.

Page 151: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

151

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Ermeniler arasında huzursuzluklar çıkmaya başlamıştır. Önceleri alınan tedbirler sayesinde bu rahatsızlıklar giderilmeye çalışılmışsa da, zamanla faaliyetler artmış ve kendi içlerinde sosyal huzursuzluklar baş göstermiştir. Her iki mezhep mensuplarının birbirlerinin kestiği etleri yememek ve bir-birlerinin aleyhine faaliyet göstermek bu huzursuzlukların başlıcalarıdır.

Takrirde, Katolik mezhebine geçenlerin Osmanlı Devleti aleyhine kalben ve fi ilen faaliyet gösterdikleri, buna mukabil ecdatlarının dininde kalan, yani Gregorian mezhebinde olan Ermeniler tarafsız olmaları sebe-biyle devlete sadakat gösterdikleri vurgulanmaktadır. Katolik mezhebine geçenlerin Avrupalılarla açık-gizli işbirliğine gitmelerinin Ruslarla Os-manlılar arasında cerayan eden savaşlar sırasında Ortodoks olan Rusların aynı mezhepten olan Osmanlı Rum tebaası ile işbirliği yapmaları ile büyük benzerlikler gösterdiği belirtilmiştir.

Katolik mezhebine geçen Ermenilerin Avusturya ve Venedik’te kili-seler kiraladıkları, zenginlerinin ise çocuklarını terbiye ve eğitim için bu kiliselere gönderdikleri, buraya gidenlerin ise, o zamanlar Ermeni toplumu içinde âdet olmayan, başlarına şapka ve üzerlerine Frenk elbiseleri giymek ve benzeri Avrupa âdetlerinin yaygınlaştığı da işaret edilen konular arasın-dadır.

Yine Katolik mezhebine geçenlerden bazıları sarrafl ık ve tüccarlık yapmaları sebebiyle devlet erkanı ile yakın temas kurdukları, dolayısıyla devlet sırlarını elde ederek casusluk faaliyetinde bulundukları da belirtil-miştir.

Vâsıf ise, kendi tarihinde Enverî’nin verdiği bilgileri özetledikten son-ra Katolik sarraf ve tüccarların aşırı murabaha vadiyle nakit paralarını al-dıkları Müslümanları nasıl dolandırdıkları hakkında bilgiler vermektedir. Buna göre, aşırı kâr payı vadiyle fazla miktarda nakit toplayan Katolik Ermeniler, belli süre bunun nemasını ödedikten sonra bu paraları bağlantı kurdukları ve himayesine girdikleri Avrupa devletlerine aktarmakta idiler. Bu şekilde biriken paraların geri ödeme vakti geldiğinde, bir takım belirsiz kişilere ait borç ödeme senetleriyle borçlarını alacaklarından fazla, yani kendilerini ifl as etmiş göstermekte idiler. Bunun üzerine birkaç ay hapis yattıktan sonra himayelerine girdikleri devletlerin elçileri vasıtasıyla bazen müfl is oldukları iddiasıyla bazen de alacaklılarla cüzî miktarlara anlaşmak suretiyle yakalarını kurtarmakta idiler. Bu şekilde kendilerini kurtardık-tan sonra her yıl Avrupa’da faize yatırdıkları paraların yıllık gelirleriyle rahatça hayatlarını sürdürmekte idiler. Vâsıf bu bilgileri, bundan sonra bu

Page 152: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

152

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

gibi durumlarla karşılaşacak olanları ikaz ve aldanmamalarını temin için tamamlayıcı olarak eserine ilâve etmiştir8.

Ayrıca ölen zengin Katolik Ermenilerin terekelerinin Katolik papazları tarafından zapt olunarak her yıl Avrupa’ya bin keseden fazla bir meblağın sevk edildiği de ortaya konulmuştur.

Takririn sonuç kısmında, eğer Katolik mezhebini yaymaya çalışan-lara fırsat verilirse Anadolu ve Rumeli’deki bütün gayrimüslim reayanın Katolik mezhebine geçeceği ve bunun doğuracağı mahzurlara dikkat çe-kilmiştir.

Reisülküttabın hazırladığı takrir sadrazam tarafından Padişaha arz olunmuştur. Onun irâdesi doğrultusunda aşağıdaki hususlar sadrazam tara-fından Ermeni Patriği’ne müekked bir buyruldu ile bildirilmiştir:

Ermeni tâifesi arasında Katolik mezhebini yaymaya çalışanların men edilmesi, bu faâliyetlere devam edenlerin cezalandırılmaları için kimler olduklarının, garazdan âri olarak, Ermeni Patriği tarafından arzuhal ile bil-dirilmesi.

Katolik ölülerinin sızıltıya meydan verilmeden ve kendi iç nizamlarını bozmayacak şekilde tavr-ı hakîmane ile defnettirilmesi.

Bu buyuruldu ile cemaatin iç düzenini bozan Katoliklik söylenti ve faaliyetlerine meydan verilmemesi amaçlanmış, Katolik Ermeni Patriği ta-yin edilmesi yönündeki teşebbüs de akîm bırakılmıştır.

SonuçErmeni toplumunu kendilerine meylettirebilmek için, Osmanlıların

Efrenc papazları diye nitelendirdiği, Katolik papazları Ermeniler arasında uzun süre gizlice Katolikleştirme faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu faa-liyetlerin Ermeni toplumu içindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkışı IV. Murat dönemine kadar inmektedir. Bu tarihten itibaren Patriklerinin kendi cemaatleri içinde Katolik mezhebini yayanlara karşı tedbirli olmaları ve bu yönde faaliyet gösterenlerin bildirilmesi görevi Ermeni Patrikleri’ne veril-miş ve bu husus kendilerine verilen beratlarda da açıkça vurgulanmıştır.

Katolikleştirme faaliyetleri Ermeni toplumunun iç huzurunu sarsmış ve aralarında birbirlerinin kestiğini yememek, ölülerini kaldırmamak, bir-birlerinin aleyhlerinde faaliyetlerde bulunmak gibi davranışlara itmiştir.

8 Ahmet Vâsıf, Vâsıf Târîhi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Hazine No: 1410, vr. 80a-b.

Page 153: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

153

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Avrupa’nın muhtelif yerlerinde satın aldıkları kiliselerde faaliyet gös-teren ve çocuklarını buralarda eğiten zengin Katolik Ermeniler ve dolayı-sıyla da Ermeniler arasında, o tarihlere kadar görülmeyen, şapka giymek ve Frenk elbiseleri giymek gibi âdetler yaygınlaşmıştır.

Katolik mezhebine geçenlerden bazıları sarrafl ık ve tüccarlık yapma-ları sebebiyle devlet ileri gelenleri ile olan yakın ticarî ilişkilerde elde et-tikleri bilgileri Avrupa’ya aktarmak suretiyle casusluk yaptıkları kanaati oluşmuştur.

Gregorian mezhebindeki Ermenilerin tarafsızlıkları dolayısıyla daima Osmanlı Devleti’nin yanında yer alarak başarısı ve galibiyeti temennisinde bulunurken, Katolik mezhebini seçenlerin aksine Avrupalıların lehine kal-ben ve fi ilen çalıştıkları tespit edilmiştir.

Aynı Ortodoks mezhebine mensup Ruslarla Osmanlı tebaasından olan Rumların 1765’te başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sırasındaki olumsuz işbir-liğinin, Katolik mezhebinin Ermeniler arasında yaygınlaşması durumunda, Avrupalılarla Osmanlı Devleti’ndeki Katolik Ermeniler arasında da tekrar-lanacağı vurgulanmış ve bunun da Osmanlı Devleti açısından doğuracağı tehlikelere dikkat çekilmiştir.

Netice olarak, Osmanlı Devleti gayrimüslim cemaatlerin inançlarına müdahale etmediği gibi, hem cemaatin sosyal düzeni hem de kendi stra-tejik güvenliği açısından, dışardan yapılan müdahaleleri engellemek için de gerekli tedbirleri almıştır. Zira kendi stratejik güvenliğinin her cema-atin kendi mezhebi içinde hareket etmesi ile yakından ilişkili olduğunun farkındadır. Buna rağmen Gregorian Ermenileri kendi dinlerinin farklı mezheplerinden gelen dış etkilerin altında kalmaktan kurtulamamışlardır. Başlangıçtan itibaren XVIII. yüzyıla kadar Katolik mezhebinden etkilenen Ermeniler, bilindiği gibi, XIX. yüzyıldan itibaren Protestan misyonerliği-nin de hedef kitlesi haline gelmiştir. Her türlü dış etkinin aksine Ermeni-ler, Türklerin himayesinde oldukları hiçbir dönemde din ve mezheplerine bizzat Türkler tarafından yapılmış bir müdahale mevcut değildi. Bilakis kendi mezhepleri dairesinde yaşamaları için gereken azamî gayret de yine Türkler tarafından gösterilmiştir.

Page 154: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

154

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ek

Ermenileri Katolikleştirme Çalışmaları ve Sonuçları Hakkında 1778 Yılında Hazırlanan Raporun Enverî Tarihi’nde yer alan metninin transkripsiyonu9.

Zikr-i men’-i nasb batarîk-ı Katolik

(vr. 123a) Der-miyân-ı Ermeniyân-ı devlet-i aliyye-i ebediyyü’l-is-timrârın cizye-güzâr re’âyâsı esnâfından Ermeni tâifesi âfi tâb-ı saltanat-ı seniyyenin resîde-i evc-i iştihâr olub zor-ı şemşîr ile teshîr-i memâlik ve tevfîr-i emsâr eylemeğe şürû’ eylediği zamân-ı sa’d-iktirândan berü yevme fe-yevmen tekessür bularak el-hâletü-hâzihî üçyüz bin nefere bâliğ ve her ne miktâr ise binkırk târîhlerine gelinceye dek âyîn-i vâhid üzre zîr-i sâye-i devlette te’ayyüş eyleyüb sâir edyân-ı bâtıla ve mezâhib-i ‘âtıla rüsûmı güft ü gûsundan ezhân-ı pelîdeleri fâriğ iken Frenk papazlarından ba’zı şeyâtîn-mânend efkâr-ı fâside beynlerine hülûl ve mekr ü fi rîb ile ba’zı kem-idrâk ve bî-şu’ûrların nihânî kiliselerine da’vet iderek Romada vâki’ Papa di-dikleri hınzırın mezhebi tevâbi’inden Katolik âyîn-i dalâlet-rehînine ter-gîb ile meşgûl olub, merdûd-ı mel’ûnun mesleği ise erâmine meşreblerine nisbet ziyâde vâsi’ ve meselâ avretleri perde-i istitâreden ârî ve erkekleri pehrîz vaktlerinde lahûm-ı hayvânât-ı bahriyyeden ictinâb eylemek tekel-lüfl erinden berî olmak cihetlerinden be-gâyet müttesi’ olmaktan nâşi bir taraftan ba’zı bî-dîn kendüleriyle hem-âyîn olmağı kabûl eylemek takrîbi ile gün be-gün iğvâya ictirâ ve vüs’at-i dîn-i bâtıllarına dâir niçe habâset ve dalâlete ruhsat virdiklerinden ma’dâ, hâşâ sümme-hâşâ iddi’â-yı vekâlet-i İsa aleyhi’s-selâm ile, helâk olan kâfi rlerin cerâimini affı mutazammın (vr. 123b) yedlerine memhûr10 senet virerek az zamanda kati vâfi r kâfi ri mahfîce ıdlâl ve yeni baştan çirkâb-ı küfr ü dalâle idhâl eylediler. Keyfi y-yet-i mezbûre beyne’r-re’âyâ meşhûr olub melâ’în-i hâsirînin gerek âsitâ-ne-i aliyye11 ve gerek memâlik-i mahmiyyede kâin ba’zı ناشنمرح re’âyâyı hiyel ü huda’ takrîbi ile Katolik zümresine ilhâka bezl-i tâkat ve ol gürûh-ı habâset-enbûhun kimesne bilmeyerek fırka-i mesfûreye dühûle şedd-i nitâk

9 Transkripsiyonlu metin Enverî Târîhi’nin Âtıf Efendi Kütüphanesi, No: 1829, vr. 123a-125a varakları esas alınarak yazılmış ve Ali Emîrî, Tarih No: 67, vr. 97b-99a ile mukabele olun-muştur.

10 memhûr: Atıf Efendi 1829; Ali Emîri Tarih 67.11 aliyye: Atıf Efendi 1829; Ali Emîri Tarih 67.

Page 155: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

155

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

eyledikleri devr-i Murâd Hân-ı Râbi’de ma’rûz-ı südde-i felek-tumturâk oldukta o makûle ifsâd-ı re’âyâya ictirâ iden mel’ûnelerin cezaları tertîb ve binyüzkırkyedi târîhlerinden Hekimbaşı-zâde Ali Paşa sadâreti esnâsında hâdise-i mezkûre içün tâife-i mesfûreden bir kaç kâfi rin i’dâmı ile züm-re-i mersûme gereği gibi tehtîd ve te’dîb olunduklarından başka vâkı’a-i mezkûre ‘iyâzen bi’llâhi te’âlâ saltanat-ı kaviyye-i ebediyyü’l-kıyâmın fi kdân-ı miknetini müstevcib olur mazarrât-ı cesîme-i mülkiyyeden oldığı müsellem-i cumhûr-ı ‘ukalâ-yı devlet olmağın betârîk-ı Erâmine yedlerine mü’ekked ve müşedded emrler i’tâ ve mazmûnlarında Efrenc kiliselerine giden ve Katolik mezhebine dühûl iden re’âyâyı haber aldıkları ân hükkâ-ma arz ve ihbâr ve bilâ-tevakkuf küreğe vaz’ ile zecr ü indâz ittirmeleri ve mezheblerine mu’ârız nizâm-ı ra’iyyeti nâkıs evzâ’a cesâret idenlerin gûş-mâllerine dâir Patriklerinin gönderdikleri memhûr arzları redd12 olunma-yub müsâ’ade kılınması tasrîh olunmuşiken bir zamandan berü cânib-i sal-tanat-ı sâmiye ve Patrikleri kıbelinden ahvâl-i re’âyâ-yı Erâmine tefahhus ve tecessüs olunmadığıdan re’âyâdan niçe mâldâr kâfi rler Katolik olmağa ictisâr ve anların i’ânetleriyle13 Katolik papazları Papa mel’ûnundan yed-lerine memhûr kâğıdlar ahz ve üçer beşer kasabât ve kurâda geşt ü güzâr eyleyüb mugâyir-i nizâm-ı devlet buldukları re’âyâyı ke’l-evvel âyînlerine tahvîl ve hufyeten hadd u hasrdan bîrûn re’âyâ-yı saltanatı Frenk mezhe-bine dühûle delîl ve semt-i dûzâha tesbîl eylemeğe şürû’ elediler. Hıfz-ı nizâm-ı re’âyâya i’tinâ mukaddemâ Ermeni Patriklerine verilen berevât ve senedât fehvâlarında o gûne Frenk mezhebine dühûl ile gark-ı çirkâb olan dûzah-me’âbların meredeleri kaldırılmayub mânde-i mezbele-i hevân olmaları musarrah olmağın işbu sâlde vâki’ olan mevtât-ı azîm esnâsın-da o makûle Katolik mezhebinden reh-rev-i ka’r-ı nîrân olan meredelerin haklarında şart-ı berâtlarının icrâ olunmasın da’vâ ve bu sûrette ihâfe ve tehtîd iderek re’âyâ-yı devleti Katolik mesleğinden keff eylemeğe sa’-yı evfâ idegeldiklerinden nihânî Katolik mezhebine giren melâ’în-i haserân-karîn tervîc-i âyîn-i mefsedet-rehînleri zımnında meredelerinin cîfe-ken-desi meydanda kalmasına ‘illet Katolik olmaları oldığından ‘adem-i bahs ile (vr. 124a) mutlakâ Ermeni dînine mugâyir olan hâliklerinin süpürde-i mugâk ittirilmemesin Patrikleri üzerine esâ’et ve kusûr ‘add iderek Erme-ni Patrikinden tertîb-i şikâyet ve kendülere mahsûs Patrik nasb olunmak ümmîdiyle rikâb-ı kamer-tâb-ı cenâb-ı cihândârîye ref’-i ruk’aya cesâret eylediler.

12 redd: Atıf Efendi 1829; Ali Emîri Tarih 67.13 i‘ânetleriyle: Atıf Efendi 1829; i‘ânetiyle Ali Emîri Tarih 67.

Page 156: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

156

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Pes, rikâb-ı müstetâb-ı hazret-i hilâfet-penâhîye virdikleri arzuhâl bâb-ı âsafîye gelüb matlûblarının zımnında pûşîde ve müşedded olan nef’ ü mazarrat ‘ukalâ-yı ekâbir-i saltanat-ı seniyyeden istinbâ ve etrâfıyla tef-tîş ve istiksâ14 olınub tâife-i mezbûrye mahsûs Patrik nasb olunması husû-sunda cânib-i devlet-i aliyyeye teferru’ idecek mazarrâtı mübeyyin reîsü’l-küttâb Âtıf-zâde Ömer Vahîd Efendi bir kıt’a mufassal takrir15 tahrîr idüb, mefhûmunda tâife-i mezbûrenin ism ü resmlerinden bahs ile devlet-i aliyye re’âyâsının ekseri Ermeni gürûhundan ibâret ve kendülere Ermeni tesmiyesi fi ’l-asl sâkin oldukları kutr-ı İrandan Azerbaycan muzâfâtından Ermeni zemîne nisbet kabîlinden olub Ermeniyye isimleri dahi ol arâzînin hakimi olan Ermen Bara16 makarr-ı hükûmet oldığından neş’et eylediği-ni ve altıyüz târîhlerine gelince Ermeniyye-i Sugrâdan Ruha ve Antakya ve Van ve Erzurum ve Sivas ve Ermeniyye-i Kübrâdan Azerbaycan ta-rafl arının müstakillen melikleri olub, Konya kendülere hükûmetgâh olan selâtîn-i Selçukıyyeden Sultân Gıyâseddîn zamânlarında tedrîc ile dâr u diyârları zabt ve hakimleri istîsâl ve ahâlîsi taht-ı ra’iyyete idhâl olundığı ve hurşîd-i âfak-gîr-i devlet-i ebed-peyvendin zuhûr ve serkeşân-ı tavâif-i hükkâmı zîr-i sadme-i mülûkânelerinden müdemmer ve makhûr eyleyüb bilâd-ı mezkûre zamîme-i memâlik-i mahrûseleri oldığı âvân-ı meyâmin-iktirândan Sultân Murâd-ı Râbi’ vaktine gelince zümre-i mersûmenin mez-hebleri kâffe-i milel-i nasârâ âyînlerine mugâyir olmağın i’tikâd-ı vâhid üzre imrâr-ı rûzgâr ider cizye-güzâr bir tâife-i belâdet-şi’âr olduklarını ve hafazana’llâhü te’âlâ Efrenc mel’ûnları leyl ü nehâr hanedân-ı şâmihü’l-erkân-ı saltanat-ı seniyyenin müstelzim-i tezelzül ve teşettüti olur hafâyâ-yı fesâdâtı kuvvetten fi ’le getürmeği hasr-ı endîşe ve efkâr üzre olmalarıyla Moskovlunun hem-milletleri olan Rum tâifesiyle nihânî ittihâd ve devlet-i aliyye ile akt-ı muhârebe eylediği hengâmlarda zümre-i mel’ûnelerden isti’âne ve istimdâd ve melâ’în-i hâsirîn dahi ta’assub mülâbesesiyle mu’âvenette bezl-i ictihâd eylediklerin kendülere meslek ittihâz ve anlar dahi balâda tafsîl olundığı üzre Katolik mezhebin Ermeni tâifesi miyânına ilkâya âgâz ve ol vechile ifsâd-ı re’âyâ-yı devleti mûcib hiyel tertîbinden hâli olmadıklarını ve ânifen beyân olundığı târîhlerde töhmet-i mezkûre içün ol gürûh-ı habâset-enbûhun (vr. 124b) bâb-ı hümâyûnda katl olunarak hafazan li’l-nizâm te’dîb ve gûşmâllerine ikdâm olundığı ve halâ Ermeni milleti ile Katolik olanlar beynlerinde birbirinin zebh eylediğini yememek

اصقتسا 1415 takrîr: Atıf Efendi 1829; Ali Emîri Tarih 67.هراب نمرا 16

Page 157: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

157

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

ve ehadühümâ âharın izâlesini sevâb add eylemek derecelerinde münâfe-ret olub sahîh mezheb-i kadîminde olan şahs-ı Ermeni şevketlü kerâmetlü veliyyü’n-ni’am-ı âlem pâdişâh-ı encüm-haşem efendimiz hazretlerinin mansûriyetleri da’avâtına muvâzabat ve Katolik-meşreb-i habîsi ile tedey-yün iden melâ’în-i efrenc-nihâd lâ-muhâl düvel-i efrenciyyenin gâlib olma-sı du’âlarına bi’t-tab’ müdâvim ve mütekâlib olduklarını ve bu müdde’âya delîl karîbü’l-’ahtde Rusya seferi hilâlinde Moskovlu ile Rum tâifesi miyâ-nında cereyân ve müşâhid olan evzâ’-ı ma’hûdâneleri kâfî oldığını ve âbâ ve ecdâdı âyîninde kalan gürûh-ı Erâmine bî-taraf olmalarıyla dâimâ dev-let-i aliyyeye sadâkat üzre olub, Katolik mezhebine giren kâfi rlerin Nemçe ve Venedik diyârlarında birer kilise iştirâ ve ganî ve mütemevvilleri evlâd ve akrabâlarını terbiye olmak maslahatı zımnında ol keniselere irsâl ve başlarına şabka ve sâir elbise-i Frengiyye ilbâsıyla gereği gibi kazûrât-ı küfre îsâl eyledikleriden başka17 sarrâf ve bâzirgânlık mülâbesesiyle ve ba’zıları ricâl ve kibâr-ı devletin dâirelerine tereddüd iktisâb ve âyâb u zehâb iderek serâir-i devleti istirkâka18 fursat-yâb olmağa bezl-i üzre ol-duklarını ve tâife-i merdûde-i mesfûrenin ba’zı mütemevvil meredelerinin emvâli Katolik papazları tarafl arından zabt olunarak beher sâl bin kiselik emvâl Frengistana irsâl olunmaktan hâli olmadığını ve ma’âza’llâhü te’âlâ zümre-i mel’ûne-i mersûmeye zerre kadar rûy-ı müsâ’ade göstermek lâ-zım gelür ise Rumeli ve Anadolı diyârlarında sâkin kâffe-i re’âyâ bir-iki yıl zarfında temâmen Katolik olacakları bî-iştibâh oldığını dîn ü devle-te nâfi ’ mevâdd-ı hayriyye ile mufassalan terkîm ve tastîr eyledi. Takrir-i merkûmun balâsı reîsü’l-küttâb efendinin melhûzâtı oldığunu mübeyyin kelimâtla tavşîh olunduktan sonra cânib-i sadrıa’zamîden taktîm-i huzûr-ı şehriyâr-ı Sikender-serîr kılınub zîr ü balâsı manzûr-ı çeşm-i pâyân-bîn-i mülûkâneleri buyuruldukta irâde-i aliyye-i cenâb-ı cihânbânîleri üzre o gûne hilâf-ı nizâm-ı ra’iyyet ve mugâyir-i ahkâm-ı kadr-menkıbet Ermeni tâifesi i’tikâl ve ıdlâl ve Firenk âyînine teşvîk ve Katolik rüsûm-ı bâtılasını sahîh Ermeni ra’iyyeti dînine telfîk eylemeğe hasr-ı âmâl iden şeyâtîn-i haserân-me’âlin rü’esâsı kimler ise te’dîb ve gûşmâl olunmalarıçün garaz ve nefsâniyyetten ‘ârî olarak arzuhâl ile ifâde eylemesiçün Ermeni Patri-kıne hitâben mü’ekked ve müşedded buyuruldı tahrîr ve Katolik merede-lerinin meydanda kalmayub nizâmlarına halel gelmiyecek sûretlerde tavr-ı hakîmâneye mukârin üslûb ile ref’-i merede (vr. 125a) olunmasına ruhsat birle kat’-ı nizâ’ olunması tasrîh ve tenbîh olınub ol gûne vesîle-i ihtilâl ve

17 başka: Atıf Efendi 1829; sonra Ali Emîri Tarih 67.18 istirkâka: Ali Emîri Tarih 67; istirâka Atıf Efendi 1829.

Page 158: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

158

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

izmihlâl-i re’âyâ olur Katolik güft ü gûsunun men’ ü ref’ olunmasına her taraftan ihtimâm olundı.

Page 159: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

159

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Kaynaklar

Ahmet Vâsıf, Vâsıf Târîhi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Hazine No: 1410, vr. 78b-80b.

Enverî, Enverî Tarihi, Âtıf Efendi Kütüphanesi, No: 1829, vr. 123a-125a; Ali Emîrî, Tarih No: 67, vr. 97b-99a.

Kılıç, Recep, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve SiyasîMücadeleler, Ankara 2000.

Page 160: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 161: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OTTOMAN-TIPU SULTAN RELATIONS:A CRITICAL STUDY OF THE ROLE OF ARMENIAN

MERCHANTS IN MYSORE -- SOUTH INDIA

OSMANLI-TİPU SULTAN İLİŞKİLERİ:MAYSOR’DA ERMENİ TÜCCARLARIN ROLÜ

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

Jawaharlal Nehru Üniversitesi, Yeni Delhi/Hindistan ;E-mail: [email protected], akpasha53@rediff mail.com; Tel : 0091-11-26174396 ®, 26704371-72 (O)

Professor, Center for West Asian and African Studies, School of International Studies, Jawaharlal Nehru University, New Delhi, India.)

Page 162: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Haydar Ali ve oğlu Sultan Tipu günümüzde Güney Hindis-tan’ da Karnataka, Tamil Nadu, ve Kerala adlarıyla bilinen ve 1779-1799 yıllarında Srirangapatna ve Maysor (Misor) diye adlandırılan yerlerin hükümdarlığını yapmışlardır. O dönemde İngiliz kuvvetleri ile ilişkileri iyi olan Delhi’deki Moğol Hanedanı yasal olara Maysor hükümranları ile mu-tabakata varamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu ile bağlan-tıya geçen Tipu Sultan bağımsız monarşi devleti unvanını ve resmî para basım iznini Cuma hutbesinde almıştır. Ayrı-ca Osmanlı, Tipu Sultana mektuplar göndermiş, değerli kı-lıç ve kalkanlar hediye etmiştir. Gelebilecek dış tehlikelere karşı da Tipu Sultan’ın hanedanına destekte bulunmuştur. Ayrıca o dönemde Fransızlar da Tipu Sultan’a yardım için söz vermiştir. Maysor Hükümdarlığı Sultan Oman ile iyi ticarî ilişkilere sahip olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu ile de Kızıl Deniz bölgesi aracılığıyla ticarî ilişkilerini güç-lendirmiştir. Tekel devlet konumunda olan Maysor, Avrupa ticaret gemilerini, özelliklede İngiltere’yi saf dışı bırakarak zengin bir ülke konumuna gelmiştir. Tipu Sutan’ın ticare-te olan yoğun ilgisinden dolayı Avrupa ülkeleri ile sürek-li bir çatışma halinde olmuş, ancak uzak görüşlülüğü ile hükümdarlığının ticaret politikasından taviz vermemiştir. İngiliz ticaretçileri Tipu’yu kendilerine daima bir rakip ola-rak görmüşler ve Tipu Sultan’ın ticarî girişimlerine her za-man ket vurmaya çalışmışlardır. Bu nedenle Tipu Sultan, Osmanlının ülkesini korumasını istemiş ve bunun karşı-lığında da ticarî imtiyazlar vermiştir. Özellikle Basra’daki faaliyetlerin Maysor’da da yapılmasını ve buraya açılacak olan fabrikalara teknisyenler gönderilmesini istemiştir. Tipu Sultan Osmanlı İmparatorluğu’na mensup Hıristiyan Ermeni tüccarlara imtiyazlar tanımıştır.

Page 163: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

163

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

IntroductionHaider Ali and his son Tipu Sultan since 1779 untill 1799 ruled from

Srirangapatna, Mysore over large areas of what is now called Karnataka, Tamil Nadu and Kerala in South India. The British were opposed to both the rulers and used their power and infl uence with the Mughal Emperor in Delhi not to accord legitimacy to the Mysore rulers. Tipu Sultan ap-proached the Ottoman Sultan who accorded permission to assume the title of an independent monarch and the right to strike coins and to have the Fri-day Khutba read in his name. Tipu also got friendly letters, Khillats, a sword and a shield studded with precious stones by the Caliph and his Grad Wazir. Regarding military help sought by Tipu, the Ottman ruler turned down the request as he was facing several outside threats. The French promised help to Tipu. The Mysore ruler had strong trade ties with the Sultan of Oman and also extensive trade contacts in the Gulf-Red Sea region and with the Ottman Empire. Mysore became prosperous due to state monopoly of trade as Tipu placed restrictions on European trading companies especially the British. Tipu’s tremendous interest in international trade and other foreign economic matters in the midst of battles, challenges from the British and other threats, reveals his far sightedness and realization that promotion of commerce and industry is the true strength of his Kingdom. The Brit-ish viewed Tipu as a dangerous competitor and their goal was to put an end to all his trading activities and imaginative enterprise. Tipu wanted to secure trade privileges with the Ottoman Empire on a reciprocal basis;

Page 164: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

164

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

he wanted facilities in Basra in exchange for similar ones in Mangalore, that Turkey help in establishing various factories in Mysore by sending technicians. Tipu encouraged Armenian Christian merchants to come and settle in Mysore and gave them special privileges as they were seen as suc-cessful businessmen. He was also keen to utilize their expert knowledge and promote trade since the Armenian merchants were well known for their extensive knowledge and wide contacts in key trading centers, Tipu greatly valued them. The Armenian merchants specialized in the export of high quality textiles and Tipu patronized them as he laid great emphasis on exports and wide contacts with the Ottoman Empire. Although Armenian merchants had lucrative business in Tipu’s Kingdom but some scholars are of the opinion that the British extensively tapped their knowledge about Indian ruling Princes and used it to consolidate their position/power in India. Ultimately the British defeated and killed Tipu in 1799. This pa-per focuses on Tipu’s trade and other ties with the Ottomans as also the role of Armenian merchants in Mysore in particular and South India in general. It critically examines the place of Armenian merchants in the Ot-toman Empire in relation to South India. The paper is based on available Indian sources at Mysore, Mumbai and Delhi.

-I-Even since Haider Ali became the de facto ruler of Mysore between

1761-1782 with control over a large chunk of South India, the British per-ceived him as a mortal enemy and relations had been strained. Under his son Tipu Sultan they reached a nadir primarily due to determined British efforts to isolate him and bring about his downfall. The British challenge to Haider Ali and Tipu Sultan which the former saw as a great hindrance to their interests in India and neighboring areas was one of the most formida-ble an Indian ruler had to face in the second half of 18th century, and in self defense both the Indian rulers had been compelled to take a series of bold measures. In the Persian Gulf region, European rivalry was common, es-pecially British attempts to bring it under its control. It is pertinent to note that the French had already conceded defeat to the British and were con-fi ned to few pockets in insignifi cant areas. Having curtailed the trade and profi ts of the Arabs and Persians especially those belonging to the Omanis they could easily be manipulated and eventually subjugated by the British. The Ottoman Sultan due to determined attempts by the Russian Czars and

Page 165: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

165

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

mounting challenges from the Europeans had come to acknowledge Brit-ish supremacy in the Persian Gulf region in numerous ways. The Persians were busy fi ghting amongst themselves while it was easy for the British to foment trouble for the Afghan rulers in view of the tribal factor in Afghan politics. From all this, it is abundantly clear that the room to maneuver for Tipu Sultan internationally was extremely limited given the British naval supremacy and superior technology which enabled them to have the global reach and paramountacy1.

The British challenge to Tipu was formidable, it prompted him to re-spond with equally forcible, bold and prompt measures to tackle it. Most remarkable was his attempt to seek friendship with the Ottoman Sultan, Oman, France, Persia, Afghanistan, and other Persian Gulf countries, who were also equally at the sametime under intense pressure and vulnerable to British power. Despite his forced involvement in British inspired wars and the huge burden of war reparations, whenever his economic and political position improved, Tipu Sultan sent embassies abroad as he strongly be-lieved in close cooperation with the Ottoman Sultan, Oman and other Gulf countries in order to contain the formidable threat posed by the British to his regime. Towards this end, he began to offer numerous concessions in order to induce them to support him. To the Ruler of Oman, Tipu sent a diplomatic mission headed by Mir Abdul Rahman and Mir Iyantullah. They were accompanied by Mirza Karim Beg Tabrizi the Persian envoy to Mysore. Like on previous such missions, Tipu Sultan sent valuable gifts to the Ruler of Muscat. These included jewels, elephants, khillats, sandal-wood, ivory, pepper and cardamoms. It must be mentioned that Haider Ali had also maintained close ties with the Ruler of Muscat and also had an establishment at Muscat but this special arrangement lapsed as was cus-tomary with his death in his camp near Arcot on the 12th December 1782. Haider Ali has been called the greatest soldier and the most consummate statesman of the age. He was the son of a Pathan soldier of fortune who be-came one of the greatest ruler of a short lived dynasty which was one of the greatest that sprung from the wreck of the Moghul Empire. He fi rst made his appearance in the political arena in 1749, as a volunteer in the army of the Mysore Maharajah. By his courage, and vast military experience, he distinguished himself in a number of daring battles and was elevated by

1 Aftab Kemal Pasha, “Tipu and the Ottoman Empire”, in B. Sheik Ali, ed., Tipu Sultan: A Great Martyr (Bangalore: Prasaranga, Bangalore University, 1993), pp.219-232; Mohibbul Hassan, History of Tipu Sultan (Delhi, Aakar Books, 2005), pp.128-138.

Page 166: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

166

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

the Ruler to the position of Commander in Chief. From 1759 he carried on the administration himself of the vastly expanded Empire having defeated the Marathas, Nizam of Hyderabad and the British who formed an alliance with the above two Indian rulers. In 1779 he led a powerful force of 83,000 soldiers against the British on the Malabar Coast and defeated their forces led by Colonel Baillie at Pollilore.

Tipu’s intense diplomatic activity with Oman which had essentially political, economic and military consideration only showed his desire to keep up contacts with infl uential and powerful rulers but also to continu-ously seek allies in his ceaseless quest for partners to withstand the Brit-ish challenge. Thus, the guiding principles of Tipu’s diplomacy were to neutralize his enemies and maintain the integrity of his Kingdom and to contain British imperialism as also their expansionism. It is signifi cant to note, that the French also maintained close ties with the Ruler of Oman but Tipu’s and the Omani ruler’s relations with the French appear to have been complementary but independent.

-II-

Tipu Sultan and the OttomansWith France plunged into turmoil and instability whatever little hope

Tipu Sultan had from France were dashed. This explains his decision to send a high level delegation to the Ottoman Caliph with three goals: 1] to gain recognition as an independent monarch of Mysore; 2] to seek military assistance; and 3] to explore the possibility of establishing close economic and trade relations2.

At this stage it is necessary to briefl y assess the Ottoman Empire’s position which was under mounting challenge from the European powers. After the Turks conquered Istanbul in 1453 the capital of the Byzantine Empire and the last major stronghold of Christianity in Asia, the Ottomans became the masters in South West Asia and the undisputed naval power in the Mediterranean. But this collapsed in 1571 when they were defeated at Lepanto. European control and hegemony over the Eastern Mediterranean

2 Pasha, “Tipu Sultan’s Relations with the Ottoman Empire”, Détente, (New Delhi), Vol. X, No: 4 and 5, January-April, 1992, pp.6-11; I. H. Quereshi, “The Purpose of Tipu Sultan’s Embassy to Constantinople”, Journal of Indian History, Vol. 24, 1945, pp.77-85.

Page 167: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

167

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

was restored. With the rise of the Europeans, the Arab-Islamic Lake as the Indian Ocean was known was dominated fi rst by the Portuguese, then by the Dutch, French and soon the British became undisputed masters over the area. Bernard Lewis quotes from Umar Talib, one of the Turkish elite, who complained in 1625 that:

The Europeans have become acquainted with the whole world, send-ing their ships everywhere and seizing the harbors. The goods from India, Sind and China previously came to Suez and were distributed by the Mus-lims to the whole world. Now, however, these goods are transported by the Portuguese, the Dutch and the English to the Frankish countries, from whence they distribute them to the world. The goods that they don’t need, they bring to Istanbul and the Islamic countries selling them at fi ve times their value, thus reaping great profi t. For the reason both gold and silver have become scarce in Islamic countries3. [3]

But Tipu Sultan still perceived the Ottoman Empire as strong and hence decided to seek assistance. As early as 1784 Tipu had sent an exploratory mission to the Sublime Porte to fi nd out whether an Embassy there would be productive. When he was told about the effi cacy of having a mission at the Porte, Tipu decided to send a large mission consisting of 900 people on November 17, 1785. Tipu Sultan sought the help of the Ottoman Sultan in his fi ght against the ever expanding British domination. Tipu was keen to receive a Caliphal investiture from the Ottoman Sultan. He was also very keen to conclude military and commercial treaties with the Ottoman Em-pire. The leader of the delegation was Ghulam Ali Khan and included Nu-rullah Khan, Lutf Ali Khan and Jaffar Khan among others. The delegation after a long and diffi cult sea and land journey via Muscat, Bushier, Basra, Baghdad and other places reached Constantinople on September 25, 1787. It was only on November 5, 1787 the Ottoman Sultan Salim-III received Tipu’s emissaries with honor and decorated them. The Sultan accorded permission to Tipu to assume the title of an independent monarch and the right to strike coins and to have the Khutbha read in his name. The envoys were also given for Tipu friendly letters, Khillats, a sword and a shield

3 Quoted from Bernad Lewis, “Some Refl ection on the decline of the Ottoman Empire”, Studies Islamica, No: 9, 1959, p.118; see also K. N. Chaudhari, Trade and Civilization in the Indian Ocean; An Economic History from the Rise of Islam to 1750 (New Delhi: Munshiram Mnoharlal Publishers, 1985); ----- The Trading World of Asia and the English East India Company, 1600-1760 (Cambridge: 1987); Patricia Risso, Oman and Muscat; An Early Modern History (London: Croom Helm, 1986).

Page 168: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

168

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

studded with precious stones by the Caliph and his Grand Wazir. With this, one of the major objectives of the mission had been accomplished. Accord-ing to Azmi Ozcan, a noted Turkish scholar in his study: Pan-Islamism: Indian Muslims, the Ottomans and Britain [1877-1924] this was the fi rst and only instance of its kind on the part of an Indian [Muslim] ruler seek-ing recognition from the Ottoman Caliphs, though the practice itself was not new, as earlier Muslim rulers had sought recognition from the Abbasid Caliphs4.

Tipu also sought military assistance from the Ottoman Caliph to put an end to the British menace in India. In order to impress upon the Ottoman Sultan the gravity of the situation and urgency of his demand Tipu sought to arouse the religious sentiments of the Caliph by highlighting to him the subversive and deceitful manner in which the British had become over-lords of large parts of territories which actually belonged to the Mughals and other Indian rulers. More signifi cantly in order to make sure his mis-sion would succeed, Tipu also impressed upon the Ottoman Sultan that the British were humiliating the Muslims in India by forcibly converting them to Christianity and changing the mosques to Churches. According to Azmi Ozcan: To achieve his aims, Tipu Sultan appealed to very many religious motives in his letter. He informed the Sultan that about ten-thousand Mus-lim children had been forcibly converted to Christianity and many mosques and Muslim cemeteries had been destroyed and turned into Churches. In view of this and his religious responsibility, he had stood for jihad and had won many victories against the Christians. He requested that they should enter into a friendly alliance under which the Sultan should send troops and other military experts to help Tipu Sultan. It is interesting that Tipu Sultan also requested permission to contribute to the maintenance of the religious shrines in Mecca, Medina, Najaf and Kerbala. The Ottoman Sultan found it easy to recognize Tipu Sultan as an independent King but saw his request for military assistance hard to entertain, because he himself was preoccupied with defending his possessions under challenge from the Russians, in the Crimea in 1787 and with Austrians and others. He politely

4 Birendra Varma, “Tipu Sultan’s Embassies to Constantinople and Kabul”, Journal of His-torical Research, Vol. XVI, No: 1, August, 15 1973, pp.51-56; Mohibbul Hassan, ed., Waqai-i-Manzil-i-Rum-Tipu Sultan’s Mission to Constantinople (Delhi: Aakar Books, 2005), pp.ix-xiii;, pp.1-4, pp.61-63; Pasha, ed., Perspectives on Inida and the Gulf States (New Delhi: Détente Publications, 1999) pp.1-23, and pp.210-211; Azmi Ozcan, Pan-Is-lamism: Indian Muslims, the Ottomans and Britain (1877-1924) (Leiden: EJ Brill, 1971), pp.11-12.

Page 169: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

169

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

but fi rmly turned down Tipu’s request for a body of Turkish soldiers to be sent to Mysore to fi ght against the British. Actually Tipu wanted the Otto-man Sultan to send him a body of troops whose expenses would be borne by him and they would be sent back to the Porte at his expense whenever they would be required by the Caliph. In the end, the Sultan declined to provide any tangible military help to Tipu. It must be repeated that the Ot-toman Sultan facing outside threats could not expect help from France due to the turmoil there leading to the revolution. In fact, the Ottoman Sultan could not afford to antagonize the British by accepting the request of Tipu Sultan for military alliance or assistance as Britain was busy mediating peace between Turkey and her enemies- Russia and Austria. The Ottoman Sultan therefore, advised Tipu Sultan to have good relations with the Brit-ish and hence was in no position to help Tipu and endanger British friend-ship. Moreover the incentive for the Ottoman Sultan to help Tipu declined, if there was any, when the British infl icted heavy defeat on Tipu and seized huge territories from the Mysore Kingdom in 17925.

Tipu had also urged the members of the delegation to secure trade privileges with the Ottoman Empire on a reciprocal basis; he wanted facili-ties in Basra in exchange for Mangalore. He also wanted Turkey to help him in establishing various factories in Mysore and by sending techni-cians specialized in the art of making muskets, guns, glass, chinaware and other military hardware or spares and in return Tipu would send workers required by the Ottoman Sultan. The delegation carried large quantities of goods produced in Mysore with them to be sold at various ports of call so that wide publicity is given to the products and hence exports boosted. The mission costed Tipu more than 20 lakhs of rupees and out of about 900 men only a handful returned to Calicut on 29 December 17896.

5 Iqbal Husain, “The Diplomatic Vision of Tipu Sultan: Briefs for Embassies to Turkey and France, 1755-1786” (Translation) in Irfan Habib, ed., State and Diplomacy under Tipu Sul-tan: Documents and Essays (New Delhi: Tulika Books, 2001) pp.19-65; see also Khaldoun Hasan al Naqeeb, Society and State in the Gulf and Arab Peninsula: A Different Perspective (London: Doutledge, 1990) pp.31-42; Pasha, India and West Asia: Continuity and Change (Delhi: Gyan Sagar, 1999) pp.1-15; Azmi Ozcan, No: 4, p.12; Ishtiaq Hussian Qureshi, “Tipu Sultan’s Embassy to Constantinople, 1787” in Irfan Habib ed., Resistance and Mod-ernization under Haider Ali and Tipu Sultan (New Delhi: Tulika, 1999), pp.69-78.

6 Pasha, No: 1, p.229, see also Aniruddha Ray, ed., Tipu Sultan’s and his Age: A Collection of Seminar Papers (Kolkata: The Asiatic Society, 2002); Pasha, “Tipu Sultan’s Diplomacy in the Gulf Region”, GSP, Working Paper, No: 10, CWAAS, SIS, JNU, 1997.

Page 170: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

170

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Tipu also wanted the Ottoman Caliph to mediate in settling his dif-ferences with the British. The French attack and occupation of Egypt in 1798 and Napoleon’s plans to reach India via Yemen and Oman alarmed the British who approached the Ottoman Sultan as the acknowledged Head of the Mohammedan Church to send a letter to Tipu Sultan to advise him not to fi ght against the British. So in early 1799 Caliph Selim III [1789-1807] addressed a letter to Tipu describing the French invasion of Egypt and their plan to conquer not only Arabia, and divide it into republics but also colonize the whole Muslin world and extirpate Islam. He also wrote that the French also wanted to conquer India and deprive its people of their religion, life and property. According to the Caliph, the French had sent an army to Tipu Sultan not to help him but to prepare plans to occupy India. Hence the Ottoman Sultan advised Tipu to refrain from any hostile activities against the English at French instigation and offered to adjust satisfactorily any cause of complaint that he might have against the British. According to Azmi Ozcan the Ottoman Sultan declared that since France was the enemy of Islam, his duty was to protect India from the French. But if there was any danger of a British attack against Tipu, the [Ottoman] Sultan could help to prevent this by acting as an intermediary between them. Tipu Sultan replied twice to the Caliph professing devotion to him and agreeing that as the French were on inimical relations with the Head of the Faithful, all Muslims should renounce friendship with them. But since the British were the invaders in his country he could not be expected to change his attitude towards them. Later on the British made full use of the passages from Caliph Selim’s letter to Tipu which expose the character of the French Republic and the outrages committed by the French against the acknowledged Head of the Mohammedan Church. Before Tipu Sul-tan’s letters could reach the Ottoman Caliph, the Tiger of Mysore as Tipu Sultan was fondly called was killed by the British General Wellesly on 4 May 17997.

Although the British had succeeded in frustrating Tipu’s attempt to get recognition from the Mughal Emperor in Delhi despite their infl uential presence and machinations at the Ottoman court, Tipu did succeed in gain-ing recognition for his independent status as a King. Even though the Brit-

7 Pasha, No: 2, p.9; see also K. M. Pannikar, Asia and Western Domination (London: Unwin & Allen, 1953) and Malabar and the Dutch (Bombay: 1931); M. Redha Bhacker, Trade and Empire in Muscat and Zanzibar: Roots of British Domination (London: Routledge, 1992) pp.34-35. Azmi Ozcan, No: 4, p.13.

Page 171: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

171

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

ish were quite concerned for a variety of reasons at the recognition of Tipu, but their rapidly growing infl uence in India and in the vast Indian Ocean region gave them comfort and confi dence about ultimately their ability to encircle and crush Tipu. It must be mentioned that the British were appre-hensive of Tipu’s growing contacts with the Muslim rulers both in India and abroad. His extensive links with Afghanistan, Persia, Oman, Ottoman Empire and other smaller states, his strategy aimed at intensifying political and economic cooperation particularly setting up of factories, state to state trade ignoring the Europeans, establishing military cooperation, all were considered too dangerous and revolutionary ideas which if implemented could undermine their position in the area and ultimately dash their hopes of establishing an empire where the Sun would never set. Moreover the Nizam of Hyderabad was equally disturbed at Tipu’s recognition by Tur-key which was a coup de grace. Since the Ottoman Sultan still enjoyed great prestige as the most dominant Muslim power relegating the Mughal Emperor to the background, the Nizam felt out maneuvered as he could no longer claim to be legally superior because the Sultan of Mysore had a bet-ter title to his Kingdom than the Viceroy of the Deccan to his Viceroyalty No wonder the Nizam wanted the British to wipe out Tipu for which he provided all assistance. Many of Tipu’s enemies were also concerned at Tipu’s not inconsiderable achievements at Istanbul and other places which brought name and fame from abroad and ended his isolation throwing his enemies in confusion. The British correctly analyzed Tipu’s comfortable and secure position at home which propelled him to seek outside recogni-tion and success; hence they did everything to pull him down from within using his enemies and their manipulative skills8.

8 B. Sheik Ali, History of Tipu Sultan (New Delhi: NBT, 1972) and – Tipu Sultan: A Study in Diplomacy and Confrontation (Mysore: Rao and Raghvan, 1982); see also Pasha, ed., India and Oman: History, State, Economy and Foreign Policy (Delhi: Gyan Sagar, 1999) pp.1-21; see also Pasha, “South India and the Gulf: Trade and Diplomacy During the late 18th Century”, in N. N. Vohra, ed., History, Culture anda Society in India and Wevst Asia (New Delhi: Shipra, 2003) pp.237-249; see also Akhtarul Wasey, “Turkey and Evolution of Indian Culture”, Islam and Modern Age, Vol. XXXIII, No: 4, November 2002, pp.87-94; see also R. L. Shukla, Britain, India and the Turkish Empire 1853-1882, (New Delhi, People’s Publishing House, 1973).

Page 172: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

172

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

-III-

Armenians in India According to a study from the time of the Armenian King Leo VI, was

driven from his throne, in 137 AD, by the Mamelukes of Egypt, the Arme-nians had ceased to be an independent nation in the political world until the end of the cold war in 1990-91 when upon the disintegration of the Soviet Union, Armenia became an independent state. Through ages the Armeni-ans tenaciously preserved their nationality by adhering to the Christian faith, which the Armenian people had embraced in the third century by the preaching of St Gregory of Caesara, famously known as Gregory-The Illuminator. Due to their unsettled and wandering life, consequent on the absence of a national bond, it served to turn their spirit of calculation, en-terprise towards commerce. Thus, they became the crucial link between Europe and Asia, especially when Europe had no direct ties [sea route] with Asia. They carried on a lucrative trade with India by the land route via Persia. In the Indian bazaars, commercial marts and the emporiums, the Armenian merchants exercised vast infl uence and in the absence of any foreign commercial element, they monopolized the export trade for a long period, taking Indian wares and items into Persia and Venice. Benaras on the banks of the Ganges became the headquarters of the Armenian mer-chants. They mostly specialized by trading in silk, fi ne textiles, pearls, rose water, dried fruits, spices and other items. It was only during the Mughal period that large number of Armenian merchants came to Agra and estab-lished commercial settlements. The Mughal rulers patronized them and bestowed huge favors not only due to the fact the Armenians were from Persia [New Julfa] but also due to their extensive trade skills9.

From the days of Greek invasion of India in 327 BC under Alexander, when he came to India via Armenia and Persia, to the Period of Shah Ab-bas, the Armenians had to face the invasions by the Arabs, Turks, Kurds, Mongols, Persians and many others. The Saffavid ruler Shah Abbas is be-

9 Mesrovb J. Seth, History of the Armenians, (Delhi: Gian Publishing House, 1988) pp.14-31; and VN Dadrain, United and Independent Turania: Aims anda Design of the Turks, (Leiden: E. J. Brill, 1917) pp.11-14; and 86-95; see also Richard G. Hovannisian, ed., The Armenian People from Ancient to Modern Times: Vol. One: and the Dynastic Periods: From Antiquity to the 14th Century, Vol. Two: Foreign Domination to Statehood: The 15 to 20th Century (New York: St. Martin’s Press, 1997).

Page 173: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

173

Prof. Dr. Aftab Kamal PASHA

lieved to have ordered the Armenians to leave their commercial city of Ju-lfa on the banks of the Aras River to Isfahan in 1605. The Armenians-about 12 000 families built a new city on the banks of Zenderood and called it New Julfa. Thus, Isfahan became the Center or head quarters of the Arme-nian merchants who used the old caravan route i.e. Kabul, Lahore, Delhi in the East and Tabriz, Trebizond in the West to reach the Russian and Italian marts. During Nadir Shah’s rule in Persia many Armenians fl ed to India to avoid persecution. They arrived at Surat in large numbers and fl our-ished. Soon they established themselves in Bengal, Patna and Calcutta and elsewhere. At Syedabad they formed a permanent settlement and rendered valuable services to the East India Company during the Battle of Plassey in 1756 when Robert Clive fought against the Muslim rulers. Even as early as 1688 the Armenians had attached themselves to the English in Bengal. The British were anxious to cultivate the friendship of the Armenian mer-chants due to the latter’s acquaintance with all parts of India and having a thorough knowledge of the local languages and conditions and were also of great help to them in pushing the East India Company’s trade to the interiors of India10.

After having consolidated their rule fi rst over Bengal, the British be-came dominant in the entire Gangetic valley after the battle of Buxar over Oudh. The Armenians suffered a lot fi nancially due to the prolonged hos-tilities between the British and the French especially when wars broke out since 1783 in the Carnatic i.e. Deccan. The French captured many ships belonging to the Armenians due to their open identifi cation with the Brit-ish. Armenian trade at Surat in particular suffered. British wars with Haider Ali greatly impacted the Armenians adversely. The British were naturally proud of the Armenians as faithful subjects to the English Government. Moreover the British encouraged the Armenians and other foreigners in Calcutta to raise a Militia [of Christians] to fi ght with the British. A wealthy Armenian merchant at Calcutta raised a militia at his own expense to fi ght the French in the Deccan. The British governor-general Lord Wellesley personally applauded this gesture. It might be recalled under Wellesley, Tipu Sultan was attacked by a large British army from Bombay and Ma-dras, together with a subsidiary force of the Nizam of Hyderabad. Tipu

10 The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire; Documents Presented to Viscount Grey of Fallodon (Secretary of State for Foreign Affairs) (New York: Hodder and Stough-ton, 1916) pp.593-661; see also Djemal Pasha, Memories of a Turkish Statesman 1913-1919 (New York: Arno Press, 1973) pp.241-302.

Page 174: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

174

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sultan was killed on 4 May 1799 by the British General Baird, in Sriranga-patnam after its siege and capture11.

Like his father Haider Ali, Tipu Sultan also fought several wars against the British and their allies -- the Maratha Confederacy and the Nizam of Hyderabad. The central policy of Tipu Sultan was to expel the British from India and demolish the Marathas and contain the Nizam and others who had accepted British rule. In order to sustain his huge army as also for development needs, Tipu needed fi nance. Towards this end he promoted trade in an aggressive manner. He monopolized the trade in spices and other commodities produced in his Kingdom. Tipu established factories at Surat and in many parts of the Persian Gulf region. He considered the Armenian merchants as very successful and was conscious of the ben-efi ts arising from the presence of foreign [Armenian] merchants and how this could increase his Kingdom’s trade. Due to their extensive presence in India, Persia, Ottoman Empire and the entire Gulf Region and also in Europe and South East Asia, Tipu Sultan encouraged the Armenian mer-chants in his Kingdom to the utmost of his power, as they had the trade of the Carnatic in their hands and carried on a lucrative trade with Europe and the East. However, Tipu Sultan’s close ties with the French and an ad-versarial relation with the British as also close Armenian-English ties not much headway was made. Moreover Tipu’s monopolistic trade practices confl icted with the profi t motive of the Armenians. The religious factor also seem to have undermined the relations because Tipu had sought and secured an alliance and recognition from the Ottoman Sultan on religious grounds of persecution of Muslims by the Christian English whereas the Armenians being Christians had fully aligned themselves with the British imperial policies as also their religion. But in an irony of twist Tipu Sultan who embarked on extensive political ties with the Ottoman Sultan, the French, Sultan of Oman, Persian rulers, Afghan rulers and others, found the Armenian merchants fairly useful in his contacts and trade with all the above rulers as they were present not only all over the Indian cities from Kabul to Mandalay and Bhutan-Kashmir to Cochin but also all over the Ottoman Empire and Europe as well12.

11 Seth, No: 9, pp.118-120.12 Ibid, p.157.

Page 175: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 176: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 177: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

MARAŞ’TA TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih BölümüE-mail : [email protected]; Tel : 0 344 21910 64/1064

Page 178: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

1862-1915 yılları arasında Maraş’ta yaşayan Ermeniler iki yılda bir devlete başkaldırdılar. İsyanlara katılmayan Er-meniler ise huzur ve güven içerisinde yaşadılar. Maraş’ta Ermenilerin ekonomik ve sosyal durumu çok iyi idi. Erme-nilerin çoğunlukta bulunduğu mahalleler olmakla birlikte şehrin diğer mahallelerinde Türklerle birlikte komşu olarak yaşıyorlardı. İki katlı evlerin bir katında Türk, bir katında Er-meni birlikte oturabiliyordu. Şehirde yaşayanların kiliseleri, camileri ve okulları ayrı idi. Bir Türk ile bir Ermeni mahke-mede birbirlerini şahit veya vasi olarak tayin edebiliyordu. Şehirde bulunan en güzel binalar, en verimli araziler ve en güzel bağlar Ermenilerin elindeydi. Ermenilerin bu sosyal refahından Türkler rahatsız olmuyordu. Ermeniler ticaret, sanat, kuyumculuk ve tarım gibi geliri yüksek olan işleri yapıyorlardı. Her birinin iyi bir mesleği vardı. Türkler ise meslek edinemediklerinden fazla gelir getiren ciddi bir işe sahip değillerdi. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girince bütün vatandaşlarının sefere katılmasını istedi. Bu davete katılmak istemeyen Maraş Ermenilerinin bir kısmı Zeytun (Süleymanlı)’da isyan ettiler. Ekim 1914’te Süleymanlı’da başlayan isyan, Nisan 1915’e kadar devam etti. Burada tutunamayacağını anlayan Ermeni isyancı-ları Süleymanlı’dan kaçarak Maraş’ın güneyindeki Fındı-cak bölgesine geldiler ve burada isyana devam ettiler. Fındıcak’taki isyan Nisan 1915’ten Ağustos 1915’e kadar devam etti. Fındıcak isyanı bastırıldıktan sonra isyana katı-lanların bir kısmı Halep ve Deyrizor’a gönderildi. Ağustos 1915’te Maraş’ta 10 294 Ermeninin kalmasına izin verildi. Mesleği olanlarla tarım ve ticaretle uğraşanlara, yaşlı ve din adamlarına dokunulmadı. Mondros Mütarekesi’nden sonra Halep ve Deyrizor’a gönderilen Ermeniler devletin desteğiyle Maraş’a geri döndüler. Ermeniler Maraş’a gelin-ce, Türkler kucak açarak ihtiyacı olanlara maddî ve manevî yardımda bulundular. Böylece Türklerle Ermeniler arasın-da yeniden barış ve huzur sağlandı.

Page 179: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

179

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

GirişTürkiye Selçuklu sultanı Süleyman Şah, 1084’te Maraş’ı fethedince

Kilikya Ermeni Prensi Fileretos Urfa’ya kaçtı. Fileretos, Türkiye Selçuk-lularına karşı Büyük Selçukluların yardımını elde etmek amacıyla Büyük Selçuklu Sultanı Melik Şah’ın huzuruna çıkarak Müslüman oldu. Sultan Melikşah, Fileretos’u Kilikya’da vasal olarak kabul etti1.

1091 yılında Çukurova bölgesi Selçuklu Türklerinin eline geçince bu bölgeye Türkmen nüfus yerleştirildi2. Kilikya dağlarına yerleşen Ermeni-ler, Haçlıların Adana ve Maraş’a gelmeleri üzerine derhal harekete geçe-rek onlarla irtibat kurdular. Haçlıları kurtarıcı olarak karşılayan Ermeniler, onları Türklere karşı kışkırttılar. Bu yüzden Çukurova bölgesini Türkler terk etmek zorunda kaldılar. Ermenilerin ihaneti üzerine Türklerin elinde bulunan Antakya ve Urfa gibi şehirler Haçlıların eline geçti. I. Kılıçarslan döneminde (1092-1107) Türklerle Ermeniler arasında ilişkiler iyi bir şekil-de devam etti. Türklerin hoşgörüsü ve adil davranışı karşısında Ermeniler, Haçlılarla işbirliği yapmakla birlikte Selçuklulara da yaklaştılar3.

II. Kılıçarslan tahta çıktığında Haçlılarla işbirliği yapan ve Türkle-ri katleden Ermenilerle mücadeleye devam etti. 1156’da Ermeni Prensi Toros’un kardeşi Stephan, Maraş beyinin bir Ermeni köyüne girmesini 1 Ali Sevim, Selçuklu Ermeni İlişkileri, Ankara 1983, s.25.2 Urfalı Mateos, Vakâyiname, Çeviren Hrant D. Andreasyan, Ankara 1987, s.156-158. 3 İlyas Gökhan, “Kilikya Ermeni Prensliğinin Kuruluşu ve Türklerle İlişkileri”,

Kahramanmaraş’ta Ermeni Sorunu Sempozyumu, Kahramanmaraş 2002, s.70.

Page 180: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

180

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bahane ederek şehre taarruz etti. Şehir ve köylerdeki halkın çoğunu öldür-dü4.

II. Kılıçarslan tarafından Pertus kalesinin alınması sonrasında Ermeni Prensi II. Leon’un oğlu Gregori de esir edildi. Bunun üzerine Ermeniler ba-rış isteyerek Selçuklu Sultanı’nın hakimiyetini kabul ettiler. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Maraş bölgesini Ermenilerden tekrar alarak daha önce burada oluşturulan Selçuklu uç beyliğinin başına Nusreddin Hasan Bey’i getirdi5.

1243 yılında Selçukluların Moğollara yenilmesinden sonra Ermeniler Moğolların yanında yer aldılar. Moğolların yardımıyla Türk topraklarına saldıran Ermeniler 1258 yılında Maraş’ı işgal ettiler6.

Memlûklu Devleti bölgede güçlenerek Moğollara ve Ermenilere ağır darbeler vurmaya başladı. Moğollardan gerekli desteği bulamayan Erme-niler, Türklere ve Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesi-ni istediler7.

XIV. yüzyılın başlarında Maraş civarına yerleşen Dulkadir Türkmen-leri, 1337’de Memlûklulara bağlı bir beylik kurmayı başardı. XIV. yüzyı-lın ortalarında Adana ve yöresinde Memlûklulara bağlı Ramazanoğulları Beyliği kuruldu. Bu iki beylik Ermeni Prensliği’nin sınırlarını daralttı. Memlûklular 1374 yılında harekete geçerek Ermeni Prensliği’ni ortadan kaldırdı8.

Ermeni Prensi Leon, III. Napolyon’a yardımcı olması için dilekçe ver-di. Leon’un eşi prenses Lusignan’ın 1876’da Milano’da ölmesi bahane-siyle Ermeni sorunu gündeme geldi. Prensesin bıraktığı altı çocuğa maddî yönden destek olunması için Ermenilerden para toplandı9.

Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın tüm tebaayı eşit gören yaklaşımı, 1863’te devlet içinde devlet doğuran Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ka-bulü, 1876 Kanun-ı Esasî’nin ilânı, Meşrutiyet rejimine geçilmesi Ermeni-ler ve diğer gayrimüslimler için büyük adımlar olarak görülmekteydi. As-lında bu adımlar gayrimüslimlerin devlete karşı sadakatle bağlanmasını ve

4 Sevim, a.g.e., s.31. 5 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.287; Gökhan, a.g.m.,

s.73. 6 Mükrimin Halil Yinanç, “Maraş Emirleri”, TOEM, 1340, N.6, (83), s.98. 7 Gökhan, a.g.m., s.75. 8 Gökhan, a.g.m., s.76. 9 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara 1987, s.187.

Page 181: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

181

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

devletin daha ileri ve özgürlükçü bir yapıya ulaşmasını amaçlayan olumlu gelişmelerdi10.

Ermeniler, Rus idaresinde kalmaktan ziyade Osmanlı idaresinde kal-mayı tercih ettiler. Çünkü Ermeniler, Rus idaresi altında meslek ve din öz-gürlüğünü elde edemeyeceklerine inanıyorlardı. Onlar için Osmanlı idaresi altında kalmak büyük bir şanstı. Bu nedenle 26 Nisan 1877’de Türkiye’de bulunan Gregorian Ermeni Patriği vekili, Roma Katolik Ermeni temsil-ci rahibi, Suriye Patriği vekili ve Yunan Patrik temsilcisi ittifakla Rusla-ra karşı olduklarını ve Osmanlı idaresi altında kalmayı tercih ettiklerini açıkladılar11. Rusya 25 Nisan 1877’de Osmanlıya karşı savaş ilân ettiğinde Ermeniler, Müslümanların yanında yer alacaklarını ilân ettiler12.

Diğer yandan Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, 1876’da toplanan İstanbul Konferansı’nda, İngiliz murahhası Salisbury’ye Ermenilere baskı yapıldığını bildiren bir rapor verdi. İngilizlerin İstanbul büyükelçisi Henry Elliot, İstanbul Konferansı arifesinde Avrupa’nın sempatisini kazanmak amacıyla, Ermeniler vasıtasıyla isyan çıkarmanın güç olmadığını söyle-di. Bu arada Rusya’daki Ermeniler, Türkiye’deki Ermeniler adına Çar II. Aleksandr’a müracaat ederek, Ermeniler lehine müdahale etmesini istedi-ler13. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başladığında Zeytun ve Türkiye’deki Ermeniler isyan hareketine girişti. Ancak önceden alınan tedbirler sayesin-de 1877 ayaklanması kansız bastırıldı.

II. Abdülhamit, Ermenilerin sadakatinden dolayı Patrik Varjabedyan’a birkaç defa nişan verdi ve bunların vatansever olduğunu söyledi. 7 Aralık 1877 tarihinde Patrik Nerses Varjabedyan başkanlığında toplanan Ermeni-ler, Osmanlı topraklarını savunacaklarını oy birliği ile kararlaştırdılar. Os-man Paşa’nın Plevne’de teslim olduğu duyulunca Ermeni meclisi yeniden toplanarak Osmanlı ordusuna gönüllü asker verme kararını değiştirdi ve böylece Ermeni kilise ve aydınları Osmanlıya sırt çevirdi14.

31 Ocak 1878’de Rusya ile Osmanlı Devleti arasında Edirne’de müta-reke görüşmeleri başladığı zaman İstanbul’da Ermeni Patriği umumî mec-

10 Memet Yetişgin, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu: Osmanlı Son Dönemi, Mütareke ve Millî Mü-cadele Yılları”, OTAM, Sayı 17, Ankara 2005, s.390.

11 Biritish Documents on Foreign Affairs (BDFA), Part 1, Series B, Volume 4, University Publication of America, s.5.

12 BDFA, Part 1, Series B, V.4, s.6.13 Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları, Ankara 1995, s.116.14 İlter, a.g.e., s.117.

Page 182: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

182

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lisi toplanarak Eçmiyazin Ermeni katogigosluğu vasıtasıyla Rus Çarı’ndan şu isteklerde bulundu:

1- Ermenilerin bulunduğu Fırat’a kadar olan toprakları Rusya’nın il-hak etmesi.

2- Bu topraklar Rusya’ya bırakılmazsa, Rusya tarafından Bulgaristan’a verilen imtiyazların Ermenilere verilmesi.

3- Bu da olmazsa ıslahat yapılması hususunda Osmanlı Devleti’nden teminat alınması ve ıslahat yapılıncaya kadar Rus askerlerinin bu toprak-lardan çekilmemesi.

Patrik Varjabedyan ile dokuz piskoposun imzasını taşıyan 13 Şubat 1878 tarihli dilekçe Rus Çarına ve bir dilekçe de Başbakan Gorçakof’a gönderildi. Bu dilekçede Rus Çarı’na Büyük Kurtarıcımız diye hitap edil-di15.

Ermeniler kendi aralarında teşkilâtlanmaya başladılar. Maraş Emni-yet Komiserliği’nden gönderilen 1879 tarihli Kilikya Vatanperver Şirketi isimli mühür örneği, Ermenilerin Maraş’ta teşkilâtlandığını göstermekte-dir. Kilikya Vatansever Topluluğu’nu kuran Ermeniler, Zeytun’da faaliyet-lerini artırdılar16.

Ermeni Patriği Nerses Varjebedyan, Osmanlı vatandaşı değil de, sanki yabancı bir memleketin temsilcisi gibi davranarak sefaretlerle, yabancı hü-kümet meclis ve kiliseleriyle doğrudan temas kurdu, yurt içindeki Ermeni murahhaslarını konsolos gibi kullandı, uydurma ve şişirme haberleri iste-diği makamlara ulaştırdı ve Ermeni murahhaslara tamimler gönderdi17.

13 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Bu anlaş-manın 16. maddesinde Ermenilerle ilgili Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyaletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslahat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Kürtlere ve Çerkezlere karşı Ermenilerin emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder hükmü yer aldı. Bu madde ile Ruslara Ermenileri koruma adı altında Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale etme fırsatı verildi18.

13 Temmuz 1878’de Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın 61. maddesinde; Babıâli, Ermenilerle meskûn vilâyetlerde mahallî ihtiyaçla-

15 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (OBE), Başbakanlık Arşivi, C.3, s.X. 16 OBE, C.3, s.XXX; Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.1, Başbakanlık Osmanlı

Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, No: 15, Ankara 1994, s.125.17 OBE, C.4, s.XXIII.18 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara 1988, s.129.

Page 183: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

183

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

rın lüzum gösterdiği tensikat ve ıslahatı vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi ve Çerkezlerle Kürtlere karşı oraların güvenliğini temin etmeyi deruhte eder. Babıâli bu yoldaki tedbirlerini onların tatbikine nezaret edecek bü-yük devletlere muayyen zamanlarda bildirecektir ifadesi yer aldı19. Berlin Anlaşması’yla Ermeni konusu uluslararası bir anlaşma metninde yer aldı ve Ermenilerin oturdukları yerlerde ıslahat yapılması hususu Babıâli’ye bir görev olarak verildi.

Bu arada Başpiskopos Horen Narbey, İstanbul’da düzenlenen Erme-ni Muhtariyet Projesi’ni alarak Petersburg’a gitti ve Çarlık yönetimiyle irtibat kurdu. 10 maddeden oluşan bu projede Zeytun’a serbestlik veril-mesinin Rusya tarafından garanti edilmesi de yer aldı20. Patrik Nerses Varjabedyan, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’ye gönderdiği 13 Nisan 1878 tarihli yazıda Doğu Anadolu ve Çukurova’da güvence altına alınmış bir Hıristiyan idaresi istedi. Berlin Anlaşması sonunda Ermeni ay-dınları arasında tartışma çıktı. Rus yanlısı Ermeniler, Berlin Anlaşması’nı eleştirirken, İngiliz yanlısı Ermeniler de söz konusu anlaşmadan memnun olduklarını ifade ettiler21.

Rusya ve İngiltere, Ermeni konusunu siyasî çıkarları doğrultusunda yorumlarken, Ermeniler de iki yüzlü davranmaktan geri durmadılar. Bu arada Zeytun’da yaşayan Ermeniler kendilerine zulüm yapıldığını iddia ederken, diğer taraftan bedenen askerlik hizmetinde bulunmak istedikle-rini bildirdiler. İki yüzlü tutumlarına rağmen Ermenilerin doğrudan veya bedelli olarak askerî hizmette bulunma istekleri kabul edilerek konu hak-kındaki karar 14 Ağustos 1879 tarihinde Padişah’a arz edildi22.

1. Ayaklanmanın NedenleriErmenilere göre ayaklanmanın önemli iki sebebi vardı: 1- Ceyhan Nehri kenarındaki toprakların Çerkezler, Müslümanlar ve

Maraş’ta bulunan Türk beyleri tarafından zorla veya zaman aşımı gibi çe-şitli hilelerle alınması;

19 Karal, a.g.e., s.132.20 Uras, a.g.e., s.212.21 İlter, a.g.e., s.117.22 ATASE, Kutu No: 2, Defter No: 10, Gömlek No: 893.

Page 184: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

184

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

2- Şehirde yaşayan fakir Ermeni halkından zulümle fazla vergi alın-ması23.

İlk bakışta bunlar ayaklanma için gerekçe kabul edilse bile başka ba-haneler de ileri sürülüyordu. Meselâ, Türkler arasında Ermenilere gâvur deniliyordu. Ermeniler, kendileri hakkında bu küçümseyici ifadenin kul-lanılmasından rahatsız oluyorlardı. Diğer yandan Rus ajanları Ermenile-re giyecek ve para yardımında bulunarak onları isyana teşvik ediyorlardı. Hatta Ruslar aleyhinde konuşanlar, Ermeniler arasında lanetleniyor ve va-tan haini olarak kabul ediliyordu. Şikâyetlerin bir kaynağı da kendilerine adaletle muamele yapılmadığı iddiasıydı. Aslında Ermenilere adaletle mu-amele yapılıyordu. Fakat eğitim seviyesi düşük cahil ve fakir olanlar iç ve dış tahriklerle kandırılıyordu. Ayrıca bu insanlarla maddî durumu iyi olan zengin Ermeniler ve rahipler ilgilenmiyordu24.

Yukarıda belirtilen bahaneler yanında, Ermeniler, Maraş ve Zeytun’da yönetimin yeniden düzenlenmesini, Elbistan ve Göksun çemberinde bulu-nan Zeytun’un korunmasını, yolculuk esnasında soygunculuk yapanlara kaymakamın arka çıkmamasını, polis ve askerî teşkilâtın yeniden kurul-masını, sadece ismen değil gerçekten eşit olmalarını ve Ermeni halkının da jandarma gibi silâhlandırılmasını istiyorlardı25. Fakat Ermenilerin bu isteklerini devlet çatısı altında kabul etmek mümkün değildi.

Yaylada çadırlarda yaşayan Türk çobanları, Zeytun bölgesinde Er-menilerin ekinlerini sürülerine otlatıyor ve güvenliklerini tehdit ediyordu. Nitekim yaylada bulunan Bodohan isimli bir Türk çobanı Ermenilere sal-dırmış ve böylece Geben’de karışıklığın çıkmasına sebep olmuştu.

Şehirde Ermenilere yapılan muamelelerden endişe ediliyordu. Onlara göre zaptiye, tutuklu Türkleri serbest bırakıyor ve Naip Hakkı Efendi ada-letle işlem yapmıyor, bir memur başkanlığında 4 Müslüman, 4 Hıristiyan üyeden oluşan arazi meclisi, tarafsız ve adil olarak çalışmıyordu26.

2. Ermenilerin Faaliyetleri 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yıllarında Zeytun’un çok yakınında

bulunan Geben’de Hıristiyan halkın arasında yaşayan Yörükler, Ermeni-

23 Birititish Documants On Ottaman Armenians 1856-1880 (BDOA), Volume 1, Edit. Bilal N. Şimşir, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1982, s.426-428.

24 BDOA, V.1, s.429.25 BDOA, V.1, s.430.26 BDOA, V.1, s.431.

Page 185: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

185

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

lerin katliamları karşısında Babik’e mektup yazarak misillemede buluna-caklarını bildirdiler. Bunun üzerine Babik, etrafına 200 silâhlı eşkıyayı toplayarak Yörüklerin üzerine yürüdü. Saldırmadan önce Yörüklere teslim olmaları önerisinde bulundu. Öneri kabul edilmeyince çatışma çıktı ve bu olayda 6 Türk şehit oldu. Çatışmada başarılı olan Ermeniler, Zeytun’a dö-nerken Müslüman köylerini yağmaladılar ve halka zulüm yaptılar. Ken-dilerine zulüm yapıldığını iddia eden Ermeniler, ellerine fırsat geçince Türklere insanlığın kabul edemeyeceği işkence ve katliamı yapmaktan geri durmadılar.

Geben katliamı üzerine Çerkezler, Kültür köyüne karargâh kurdu-lar. Ermeniler, Hıristiyanlara fırsat vermemek ve kiliseleri yağmalamakla suçladıkları Çerkezlerden aşırı derecede rahatsız oldular. Hatta bunların Kültür köyüne gelmesine mani olmayan hükümeti, görevini ihmal etmekle suçladılar27.

Zeytun Ermenileri, Kültür köyüne karargâh kuran Çerkezlere saldırdı. Ermenilere ateşle karşılık veren Çerkezler mağlup olarak geri çekildiler. Bunu fırsat bilen Ermeniler, Müslüman köylülerin mallarını yağmaladı-lar28.

Fırnız’da çıkan olayların sebebi Ermenileri örgütleyen Deli Papaz lâ-kaplı rahipti. Ayrıca çatışmalarda askere karşı direnen Babik de en az rahip kadar sorumluydu. Nitekim 5 Haziran 1879’da Fırnız ve Makkal köylerin-de çıkan çatışmada, Ermeniler teslim ol çağrısına uymadılar ve Babik’in önderliğinde ateşle karşılık verdiler. Bunun üzerine Fırnız ve Makkal köyü-ne toplanan 100 eşkıyanın üzerine 2 000 asker gönderildi. Komutan Veysi Paşa, Fırnız ve Makkal sakinlerinin hepsini isyancı kabul ederek şiddetle üzerlerine gitti ve bu taarruzda 15 Hıristiyan öldürüldü. Misilleme olarak Ermenilerin de Müslüman köylerini yakacağı ve talan edeceği endişesiyle Veysi Paşa, gerekli bütün tedbirleri aldı29.

Van valiliğinden gönderilen 17 Aralık 1887 tarihli telgrafta, eski Er-meni Patriği Karîmiyan Efendi’nin kardeşi Hürnû Bağışlayan Karkin, Er-meni mektebi öğretmenlerinden Ohannes, Biragameoğlu Mıgırdıç, Key-guruk Dalşahangiyan ve Terilmezyan adındaki şahısların komiteye üye oldukları ve başkanlarının Karkin ile Hangiyan olduğu bildirildi. Çünkü Zeytun’daki Ermeniler bunlarla diyalog kuruyorlardı.

27 BDOA, V.1, s.437.28 BDOA, V.1, s.438.29 BDOA, V.1, s.439.

Page 186: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

186

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Van ve Zeytun, Ermeni komitecilerinin muhasarası altındaydı. Ko-miteye üye olanlardan birkaç kişinin gizlice Bükreş’e gitmesi ve bu yol-culuğun kendisiyle birlikte gideceklere dahi haber verilmemesi istendi. Kangiyar’ın yanındaki dosyanın arasındaki kâğıtta yazılı milletin ittifakı-nın ne olduğu açıkça bilinmiyordu. Ermeni komitecilerinin ittifakına örnek Bulgarlardı. Zira Bulgar komitecileri, aralarında ittifak ederek vatanlarını kurtarmışlardı.

Eski Ermeni Patriği Karîmiyan’ın kardeşi Hürnû Bağışlayan Karkin ile bazı Ermenilerin, Ermeni İhtilâl Cemiyeti üyelerinden olduğu öğrenil-di. Evlerinde yapılan aramada evrak bulundu. Evraka göre Karkin komite başkanı ve diğerleri de üyesi idi. Bunlar birtakım bozguncu hareketlerde bulunmuşlardı. Yapılan arama sonucunda ihtilâlcilerden Karkin, Keygu-rurk ve Ohannes yakalandılar ve sorgulamaları yapıldıktan sonra tutuk-landılar30. Bu arada suçluların üzerinde ele geçirilen evrakın tercümesi Babıâli’ye gönderildi31 ve Hürnû Bağışlayan gibi Ermeni komitacılar hak-kında gereğinin yapılması Dâhiliye Nezareti’ne emredildi32.

Komite üyeleri, Ermenilerin meskûn olduğu şehir, kaza ve köylerde isyanı başlatmak için karar almak amacıyla Bükreş’te toplandı. Toplantıya katılması için özellikle Agop Kazancıyan Efendi, Bükreş’e davet edildi. Rusçuk tüccar vekâletinden alınan habere göre yurt dışında bulunan Agop Kazancıyan’a ihtiyacı kadar para gönderildi. Bunun dışında edinilecek bil-gilerin acilen Babıâli’ye gönderileceği 5 Kasım 1887 Cumartesi tarihli yazı ile bildirildi. Ayrıca 19 Aralık 1887 Pazartesi günü Hariciye Nezareti’ne ulaşan yazının tercümesi ve ihtilâlcilerin resimleri de Babıâli’ye gönde-rildi33.

Bükreş’e davet edilen Agop Kazancıyan, Zeytun’da başlatılacak olan isyan hakkında bilgi alışverişinde bulunmak ve konu hakkında görüşlerini bildirmek amacıyla Bükreş’e gitti. Onu takip eden ve her zaman teyakkuz-

30 Van valiliğinden gönderilen 5 Kanunuevvel 303-17 Aralık 1887 Cumartesi günlü telgrafın sureti. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.A.HUS., Belge No: 209/18.

31 Daire-i Dâhiliye’nin 8 Kanunuevvel 303-20 Aralık 1887 tarih ve 1440 sayılı yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 209/18.

32 Daire-i Sadaret’in 10 Kanunuevvel 303-22 Aralık 1887 Perşembe günlü ve 2 sayılı yazısı. BOA, A.HUS., Belge No: 209/18.

33 Daire-i Sadaret mektubî kaleminin 5 Kanunuevvel 303-17 Aralık 1887 Cumartesi tarihli yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 209/14.

Page 187: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

187

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

da olan Rusçuk tüccar vekili, gerekli bilgileri gizlice Dâhiliye Nezareti’ne gönderdi34.

Ermeni komite üyeleri yalan haber üretmekte çok yetenekliydiler. Me-muryal Diplomatika gazetesinin 8 Haziran 1890 tarihli nüshasında, Erme-ni meselesinin görüşülmesi ve Kürtlerin, Ermenilere yaptığı sözde zulmün önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması konularının tartışılmasına dair devletler arasında bir konferans yapılacağını bildiren bir yazı yayınlan-dı35. 9 Haziran 1890 tarihli yazı ile Hariciye Nezareti, konferans hakkında Londra elçiliğinden bilgi istedi. Alınan cevabî yazıda Elçilik, konferans haberinin tamamen uydurma ve yalan olduğunu bildirdi. Elçiliğin açık-lamasına göre bu haber Memuryal Diplomatika gazetesinin Londra’daki muhabirinin uydurmasıydı. Yapılan görüşme sonunda muhabir, muhtelif gazeteler ile yapılan anlaşma gereği bunlara politikaya dair günde üç haber vermeye mecbur olduğunu söyledi. Haber üretmede başarılı olamadığı tak-tirde ne yapacağı sorulduğunda muhabir; Ol vakit bunları tezyi etmekten başka ne yapılır? cevabını verdi. Aslında bu haber, istek üzerine muhabir tarafından yazılmıştı36. Ayrıca haberin uydurma olduğu soruşturma ile de tespit edildi37.

Ermeni komitacılar Avrupa devletlerinden himaye ve yardım gördüler. İngiliz ve Ermeni Cemiyeti’nin ortaklaşa tertiplediği bir miting 2 Aralık 1892 tarihinde Londra’da yapıldı.38 Bu mitinge katılması için gizlice gö-revli bir memur gönderildi.39 Mitingde yapılan konuşmalarda, Ermenile-rin zulüm gördüğü ve olur olmaz yere hemen cezalandırıldığı, Osmanlı Devleti’nin Berlin Antlaşması hükmüne uymadığı gibi aslı esası olmayan konular yanlı ve duygusal bir şekilde anlatıldı40.

34 Daire-i Sadaret’in 8 Kanunuevvel 303-20 Aralık 1887 Salı tarihli yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 209/14.

35 Daire-i Hariciye’nin 11 Haziran 306-23 Haziran 1890 tarihli yazısı. BOA, Y.A.HUS., Bel-ge No: 236/21.

36 Lonra Elçiliği’nin 14 Haziran 1890 tarih ve 139 sayılı yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 236/21.

37 Daire-i Sadaret’in 13 Haziran 306-25 Haziran 1890 tarih ve 2 sayılı yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 236/21.

38 Londra Sefareti’nden gönderilen 4 Aralık 1893 tarih ve 546 sayılı yazı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 287/2, 1311.6.14.

39 Hariciye Nezareti’nin 8 Kanunuevvel 309-20 Aralık 1893 tarih ve 1209 sayılı yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 287/2.

40 Daire-i Sadaret’in 11 Kanunuevvel 309-23 Aralık 1893 tarih ve 2142 sayılı yazısı ve eki. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 287/2.

Page 188: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

188

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Adana ilinde 22 Mart 1892 tarihinde Şisah Martayan adlı bir Ermeni-nin üzerinin aranması sonucunda, üzerinde Ermeni isyanını anlatan Erme-nice yazılı evrak bulundu. Bunun üzerine Şisah Martayan istinaf mahke-mesine havale edildi ve hakkında yasal işlem yapıldı41.

Adana valiliği, bölgesinde Ermenilerin hal ve hareketlerine çok dikkat ediyor ve en küçük bir söylentinin bile aslını araştırıyordu. Haçin’de vaize Hoca Hatun ile Ermeni hanımların ve Totasyan Nişan’ın evi arandı. Burada bulunan gizli ve zararlı evrak ele geçirilerek adliyeye teslim edildi. Evrak-la ilgisi bulunan ve Ermenilerin Amerika’ya fi rarına yardımcı olan Kun-duracı Melkun, Nahle ve Oan adındaki üç Ermeni tutuklandı42. Haçin’den istenilen zanlı şahısların celbi için Kozan mutasarrıfl ığına gerekli tebligat yapıldı. Haçin’de en küçük harekette bile karışıklık çıktığı halde 13 Ekim 1892 tarihinde böyle bir olay meydana gelmedi43.

Zeytun’da isyana katılan Ermenilerin bir kısmı Halep’e kaçtı ve bura-da yakalananlar tutuklandı. Bu arada Sis katogigosluğu, Ermenileri komi-te üyesi yaparak komitenin amaçlarına hizmet etmelerini sağladı. Ayrıca soydaşlarına ve üyelere Maraş hükümet konağını basmalarını ve burada karışıklık çıkarmalarını emretti44. Zeytun’da herhangi bir isyan durumu yok ise de katogigosluğun bu emri Ermenilerin isyan hareketine girişmeyi planladıklarını gösteriyordu. Zeytun kaymakamlığı muhtemel bir isyana karşı ilâve tedbir olarak 10 jandarma daha gönderilmesini istedi. Bunun üzerine Zeytun’a 10 jandarma ve buna ilâveten kışlada devamlı bulunmak üzere bir subay ve 30 asker gönderildi45.

Ermeniler, Maraş’ta bulunan Amerikan vatandaşlarından istifade eder-ken Amerikan vadandaşları da siyasî çıkarları gereği Ermenilere yardım etmekten geri durmuyordu. Haziran 1892 tarihinde Maraş’ta Amerikan va-tandaşı olan Şişmanyan’ın üzerinde Ermeniler lehine zararlı evrak bulun-du ve bu suçundan dolayı Şişmanyan tutuklandı. Amerikan sefareti mas-

41 Daire-i Sadaret’in 25 Mart 1852 tarih ve 4 sayılı yazısı ve Adana valiliğinin 22 Mart 1892 tarihli telgrafı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 257/126, 1309.08.25.

42 Adana valiliğinin 1 Teşrinievvel 308-13 Ekim 1892 tarihli yazı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 265/162, 1310.03.24.

43 Daire-i Sadaret’in 2 Teşrinievvel 308-14 Ekim 1892 tarih ve 589 sayılı yazısı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: ….

44 Daire-i Sadaret’in 19 Cemaziyelahir 309-21 Ocak 1892 tarih ve 3 sayılı yazısı. OBE, C. 10, No: 54.

45 Dâhiliye Nezareti’nin 19 Cemaziyelahir 309-21 Ocak 1892 tarih ve 1518 sayılı yazısı. OBE, C. 10, No: 54.

Page 189: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

189

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

lahatgüzarı, suçlu olduğunu bildiği halde 23 Ağustos 1892’de Babıâli’ye müracaat ederek Şişmanyan’ın serbest bırakılmasını istedi46.

3. Ermenilerin Maraş’ta Ayaklanması Şehir merkezinde bulunan Ermeniler ile Türkler yıllardan beri barış

içinde yaşıyorlardı. Fakat 1878 yılından itibaren Zeytun ve Maraş’ta sık sık Ermeni olayları meydana gelmeye başladı. Türkler ile Ermeniler arasında-ki gerilim gittikçe arttı. Nitekim 13 Ekim 1895 Pazar günü dış güçlerin tahrikiyle Maraş’ta çatışma çıktı. Ermeniler 18 Ekim 1895 Cuma tarihini kanlı gün ilân ettiler. Bu tarihten itibaren şehirde çatışma bir ay devam etti. Silâhlı çatışma esnasında şehirde bulunan Amerikan misyonerleri Maraş Kız Koleji ve İlâhiyat Fakültesi’ndeki 290 öğrenciyi alarak sığınaklara gö-türdüler. İsyancılar üzerine giden askerler Ermenileri etkisiz hale getirdiler ve adı geçen kolej ile fakülteyi ateşe verdiler. İsyan bastırıldıktan sonra askerler, isyana katılan Ermeni liderlerini olaylardan sorumlu tuttular47.

23 Ekim 1895 Çarşamba günü Ermeniler ile Türkler arasında bir tar-tışma oldu ve bir Türk bıçaklanarak öldürüldü. Çarşıda meydana gelen diğer bir tartışmada Müslümanların yardım istemesi üzerine halk toplandı, bıçak ve sopayla kavga başladı. Aynı günün akşamı Karamanlı mahallesin-de bir karışıklık oldu ve Protestan Ermenilerin ileri gelenlerinden Karabet Ağa Topalyan’ın cesedi bulundu. Arka arkaya meydana gelen bu olaylar şehirde güvenlik bakımından belirsizliğe neden oldu. Asayişi sağlamak için askerler, caydırıcı sert tedbirler alarak şüpheli bulunanları tutukladı. Ermeniler yaptıklarından korkmaya başladılar ve intikam alınacağı endi-şesiyle yolculuk yapamaz oldular48.

24 Ekim 1895 Perşembe günü saat 11 sularında komite üyesi olan ve kasaplık yapan Bobos Serkis ile Mehmet arasında dükkânda tartışma çıktı. Bunun üzerine derhal Ermeniler ile Katolik ve Protestan Hıristiyanlar dük-kânlarını kapayıp Müslüman halka saldırdılar. Aynı günün akşamı komite üyelerinden 11 Ermeni, Maraş’ın Karamanlı mahallesi sakinlerinden Hafız Mehmet Oğlu Ali’yi kurşunla ve Yusufoğlu İbrahim’i kama ile hançerle-yerek öldürdüler49.

46 9 Safer 310-23 Ağustos 1892 tarihli yazı. OBE, C. 11, No: 60.47 Stanley E. Kerr, The Lions of Marash, State Üniversity of New York Press, Albany 1973,

s.5.48 BDOA, V. IV, s.636.49 BDOA, V. IV, s.381.

Page 190: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

190

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Zeytun’da olduğu gibi Maraş mutasarrıfl ığı da Ermeni tehtidi altın-daydı. Maraş’ta oturan Ermeniler evlerinde silâhlı bir şekilde toplanmış-lar, Zeytun’dan gelecek işareti bekliyorlardı. Zira bir miralay ve 400 as-ker Zeytun kışlasında 26 Ekim 1895 Cumartesi’nden beri beş gündür 11 eşkıya tarafından kuşatma altında tutuluyordu. Çeşitli cephelerden gelen Ermeniler, Andırın ve Elbistan ilçelerine bağlı Müslüman köylerini yakıp yıkarak tahrip ediyordu.

27 Ekim’de görevli olarak Halep’ten Maraş’a gönderilen bir Ermeni asıllı sağlık memuru korku içinde yolculuk yaptı. Maraş’ta meydana gelen olaylar nedeniyle köylerde bulunan halk yollara çıkarak yardım için şehre gelmeye başladılar50.

Elbistan ve Maraş’ta bulunan 700 asker, Zeytun kışlasında kuşatma altında bulunan askerleri kurtarmak için gönderildi. Mutasarrıfl ıktan gön-derilen 31 Ekim 1895 tarihli telgrafl a, Maraş’ta bulunan askerî kuvvetin isyanı bastırmaya kâfi gelmediği bildirildi. Yardım için Halep’ten sevk olunan asker Maraş’a ulaşmak üzere süratle yola çıktı. Yardım amacıyla gelen kuvvet yetişinceye kadar, acilen süvari ve piyade askere ihtiyaç var-dı. Bu sebeple redif askerî kumandanına, asker temin etmesi, müdahale ile eşkıyanın bastırılıp cezalandırılması emredildi. Güvenlik ile ilgili alınan tedbirler mutasarrıfl ığa bildirilirken Sadrazam da aynı tarihte Seraskere gereğinin süratle yapılmasını emretti51.

Maraş Ermenileri isyan çıkarmaya hazırlanmak amacıyla, Maraş’ta bulunan 20 evi boşalttılar, içine silâh ve mühimmat doldurdular; siper için taş ve tuğladan yapılmış duvarlardan mazgal delikleri açtılar.

Ermeniler isyana hazırlık hareketlerini tamamladıktan sonra 16 Kasım 1895 Cumartesi akşamı saat altı sularında Akdere Kilisesi civarında Emer-liyan Karabet ve arkadaşları Zeytunlular geldi! Daha ne duruyorsunuz? diyerek bağırdılar. Bunun arkasından iki el silâh atılarak halka hücum edil-di ve kargaşa başladı. Akşamla yatsı arasında karanlıktan istifade edilerek Müslüman halk ile askerin birbirini kırması planlanmıştı. Çok acı bir olay başlamak üzere iken, mutasarrıf tam zamanında buraya gelerek ikna edici konuşmalarıyla Müslüman halkı yatıştırdı ve muhtemel bir faciayı önledi. Daha sonra bu tahrik edici hareketin tahkikatı yaptırıldı.

50 BDOA, C. IV, s.636.51 19 Teşrinievvel 1331-31 Ekim 1895 Perşembe günlü yazı. BOA, Y.A.HUS., Belge No: 338

/81.

Page 191: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

191

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Ermeniler, 18 Kasım 1895 Pazartesi günü akşamı saat altı sularında belediye karakolu civarında bulunan Kamburoğlu Serkis’in evinde top-landılar, caddeden geçen Müslümanlar üzerine birçok silâh attılar ve on iki yaşında bir çocuk ile bir adamı öldürdüler. Restebaiye mahallesinde Bayramyan Saçrek’in evinde toplanan Bayramyan Saçrek’in oğlu Agop-cıyan, Emerliyan Mıgırdıç, Emerliyan Mıgırdıç’ın kardeşleri, oğulları ve arkadaşları tarafından gelip geçenlere atılan kurşunlarla Kayabaşı mahal-lesi halkından Hacı Ağa öldü ve Solakoğlu Hüseyin de ağır yaralandı. Bu arada Şekerdere, Künbet, Akdere, Kırklar Kiliseleri ve Ermeni liderlerinin evlerinden, devriye gezen jandarmaya ve yolda yürüyen Müslüman halk üzerine ansızın şiddetle kurşun yağdırıldı. Arkasından Ermeniler, Maraş’ta yaşayan halkı ve evlerini tamamen yakmak için, daha önce boşaltmış ol-dukları evlerini ateşe verdiler. Aynı anda şehrin çeşitli yerlerinde yangın çıktı. Atılan kurşunların etkisi yanmakta olan evlerin harareti ile Künbet ve Akdere Kiliseleri’ndeki barut, mühimmat gibi yanıcı ve patlayıcı maddeler ateş aldı. Bir tarafta tüfek sesleri ve yağmur gibi yağan kurşunun etkisi, diğer yandan yangının etrafa yayılması ve kiliselerde bulunan barut gibi maddelerin tutuşarak patlaması, şehri bir anda yangın alanına çevirdi.

Olaylar karşısında soğukkanlı ve kararlı davranan Maraş kumandanı Ziya Paşa, askerî komutanlar, mülkî erkân, memurlar, askerler, polis ve jandarma isyanı bastırmak için bozguncuların üzerine gittiler. Olağanüstü gösterilen gayretler sonunda tulumba ve taşınan su ile yangın söndürül-dü. Büyük bir felâketin önü alınarak şehir tamamen yanmaktan kurtarıldı. Bu olayda bir asker şehit bir asker yaralı, jandarmadan bir şehit üç yaralı, Müslüman halktan 27 şehit, 31 yaralı ve gayrimüslim tebaadan 98 ölü, 83 yaralı zayiat verildi. Felâkette 150 ev yandı.

Yangın söndürüldükten sonra yapılan araştırmada mühimmat deposu olarak kullanılan Şekerdere Kilisesi’nin yerinde bir demir top gülle ele geçirildi. Ayrıca Ermenilerin kasten yaktıkları kendi evlerinde, barut ve dinamit gibi yanıcı maddeler bulundu52.

4. Ermenilerin Sosyal Durumu XIX. asırda Maraş’ta iktisadî yapı kendi kendine yeterli idi. Doku-

dukları el işlerini giyinirler ve ürettikleri mahsulleri ile geçinirlerdi. Do-kudukları ve yaptıkları giyim eşyaları, aba, kebe, börk, yazma, alaca, edik, 52 Maraş komserliğinden gönderilen 8 Teşrinisani 131-23 Kasım 1895 tarihli yazı. Hüseyin

Nazım Paşa, a.g.e., s.126.

Page 192: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

192

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

postal, pabuç, yemeni, çevre vs. idi. Mahsulleri her çeşit hububat ile yağ, bal, peynir, yaş ve kuru sebze, meyve, kavurma, pastırma, sucuk, tarhana, bulgur vs. idi. Ekinleri ise arpa, buğday, susam, pirinç, mercimek, darı, no-hut, küşne, çavdar, mısır, kendir vs. idi. Dulkadirlilerin nüfusunun büyük çoğunluğu konar-göçer Türkmen oymaklarından oluşuyordu. Konar-gö-çerler yazları yaylaklarda ve kışları kışlaklarda yaşarlar, geçimlerinin çok azını ziraat, büyük bir kısmını hayvancılıkla temin ederlerdi53.

Müslümanlar kırsaldaki topraklara sahipti ve hemen hemen şehirdeki tüccarların tümü Hıristiyandı. Toprağı işleyenler ve göçebe kabileler ha-linde yaşayanlar Arap, Kürt ve Türkmenlerdi. Bunun yanısıra Hıristiyanlar atölye ve işletmelere sahibiydi54.

1311 (1894) tarihli HVS’ine göre Maraş’ın merkez toplam nüfusu, 37 648 Müslüman, 2 224 Ermeni Katolik, 2 847 Protestan, 198 Yahudi, 981 yabancı olmak üzere toplam 54 073 idi.

Zeytun kazasının nüfusu 7 534 Müslüman, 443 Ermeni Katolik, 8 482 Ermeni, 261 Protestan olmak üzere toplam 16 724, Elbistan kazasının nü-fusu 37 848 Müslüman, 307 Ermeni Katolik, 922 Ermeni, 306 Protestan olmak üzere toplam 39 383, Pazarcık kazasının nüfusu 17 892 Müslüman, 6 Ermeni olmak üzere toplam 17 907, Andırın kazasının nüfusu 14 072 Müslüman, 193 Ermeni Katolik, 2 409 Ermeni olmak üzere toplam 16 674 idi55.

1324 (1906) tarihli HVS’sine göre Maraş’ın toplam nüfusu 68 023’tür. Bu nüfusun 46 636’sı Müslüman, 11 211’i Ermeni, 3 580’i Katolik, 4’ü Rum Katolik, 4 051’i Protestan, 887’si Latin, 213’ü Yahudi ve 1 441’i ise yabancı idi56.

53 Yaşar Bedirhan, “Alaüddevle Bozkurt Bey Devrinde Maraş’ın Sosyal-Ekonomik ve Kültü-rel Durumu”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, Kahramanmaraş 6-8 Mayıs 2004, s.391.

54 Mesrob K. Krikorian, Armenians in the Service of the Ottoman Empire 1860-1908, Routledge&Kegan Paul, London 1977, s.84.

55 Emrullah Kanadıkırık, “Maraş’ta Nüfus Hareketleri” AÜDTCFCAD, Ankara 1971, s.383. Ermeni yazarları 1890 yılında Maraş’ta Müslüman ve gayrimüslimlerin toplam nüfusunu 178 000 olarak belirtilirken, Ermeni, Rum ve Yahudilerin toplam nüfusunu 50 000 olarak göstermişlerdir. 1912 tarihinde Maraş’a bağlı olan Fırnız ve Zeytun’da çoğunlukla Erme-niler yaşıyordu. Bunun yanısıra Maraş çevresinde 28 Ermeni köyü bulunuyordu. Bu yer-lerde yaşayan Ermenilerin nüfusu 65 000 idi. 1914’te ise Maraş civarında 85 000 Ermeni yaşadığı iddia edilmektedir. “The 22 Days of Marash: Papers on The Defense of the City Against Turkish Forces January-February 1920”, The Armenian Review, Vol. 30, Winter 1977-1978, s.384.

56 Hicrî 1324 Tarihli Halep Vilâyeti Sâlnamesi (HVS), s.474.

Page 193: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

193

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Maraş’ta Müslümanların bir kısmı ziraatla meşgul olurken, bir kısmı da işçilik yapıyordu. Ermeniler ise çoğunlukla ticaret ve ziraatla meşgul oluyorlardı. Maraş’ta yaygın olan mesleklerden biri dericilikti. O dönemde dericilikle Müslümanlar uğraşıyordu. Şehirde 170 debbağ, 305 pabuççu dükkânı vardı. İzmir Şark Halı Kumpanyası’nın bir şubesi Maraş’ta bu-lunuyordu. Bu sebeple 100 adet dokuma tezgâhı vardı. Marangozluk ve oymacılık mesleği çok gelişmişti. Oyma sanatının işlendiği masa, kane-pe, sandık ve sandalye gibi çeşitli eşyalar yapılıyordu57. 1906 tarihinde Maraş’ta 1 615 dükkân, 41 fırın, 12 hamam, 2 sabunhane, 110 değirmen, 300 aba tezgâhı, 3 eczahane, 2 pamuk fabrikası ve 2 masere bulunuyor-du58.

Şer’iye sicillerinde Bilezikciyan ve Kuyumciyan gibi Ermeni isimle-ri geçmektedir. Bu da kuyumculuk mesleği ile Ermenilerin uğraştıklarını göstermektedir59. Şer’iye sicillerinde adı geçen, kuyumculuk ve ticaretle meşgul olan Ermenilerin ekonomik durumunun Müslümanlara göre çok iyi bir seviyede olduğu görülmüş ve mahkemeye intikal eden davalarda Ermenilerin mirasçılarına fazla miktarda gayrimenkûl veya paranın düştü-ğü tespit edilmiştir.

Maraş’ta Ziraat Bankası’nın şubesi ve Ticaret ve Sanayi Odası bulun-maktadır. Bir başkan ve dört üyeden oluşan Ticaret ve Sanayi Odası’nın başkanı Şükrü Bey, üyeler Agop Ağa, İhsan Efendi, Artin Efendi ve Hüse-yin Efendi’dir. Dört üyeden ikisinin Ermeni olması, Ermeni nüfusunun az olmasına rağmen ekonomik yönden güçlü olduklarını göstermektedir60.

1895’te Zeytun’da meydana gelen Ermeni isyanının bastırılmasıyla, şehir halkı arasında barış ortamı sağlandı. Maraş’ın çeşitli mahallelerinde oturan Ermeniler huzur içinde yaşamaya başladılar. Fakat kendi araların-da miras konusunda anlaşamayınca mahkemeye müracaat etmek zorunda kaldılar.

Maraş’ta bulunan şer’iye mahkemelerinde görülen davalarda sanık veya sanığın vekili hazır bulunarak haklarında işlem yapılmıştır. Bazen mahkemenin görevlendirdiği kâtip, evlere giderek sanıkların vekil tayin ettiği güvenilir şahıslar hakkında vekâletname düzenlemiştir.Vekâletname

57 Besim Atalay, Maraş Tarihi ve Coğrafyası, Sadeleştiren M. Yusuf Özbaş, İstanbul 1973, s.176.

58 HVS (H.1324), s.469.59 Maraş Şer’iye Sicili’nin (MŞS) 231 Numaralı defterinin 340-445. sayfaları arasında yer

alan belgelerde Ermenilerin meslekleriyle ilgili isimleri geçmektedir.60 H.1324 Tarihli HVS, s.456-457.

Page 194: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

194

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

düzenlenen şahıs Müslüman ise zeyl-i vesikada muharrerü’l-esami-i müs-limin tarifl eriyle muarrefe..., gayrimüslim ise zeyl-i vesikada muharrerü’l esami-i kesan tarifl eriyle muarrefe... tabiri kullanılmıştır. Mahkemede dü-zenlenen vekâletnamelerde bazen şahitler huzurunda kimlik tespiti yapıl-mıştır.

Bazı şahısların vekili veya vasisi bulundukları kimseler, küçük yaştaki çocuklar ve kardeşleri adına dava açtıkları görülmektedir.

Şer’iye mahkemesi, şahitlik yapacak kişinin güvenilir olup olmadığı-nı araştırmıştır. Güvenilir olmayan insanların şahitliği kabul edilmemiş-tir. Mahalle imamı, muhtarı veya ileri gelenlerden oluşan bir jüri şahidin şuhudü’l-hal’ini onaylamaktadır. Bunların onaylamadığı insanların şahit-liği uygun bulunmamıştır61.

Maraş şer’iye sicillerinde yer alan kayıtlara göre Ermenilerin kendi aralarında veya Ermenilerle Türkler arasında sosyal hayatta bir problemle karşılaşılmamıştır. Maraş’ın çeşitli mahallelerinde oturan Ermeniler mah-kemede dilediklerini vekil tayin edebilmişler ve davaları şer’î mahkeme-lerde görülmüştür. Bunlarla ilgili çeşitli örnekler aşağıda gösterilmiştir.

Şekerli mahallesinde oturan ve Ermeni milletinden olan Parlak oğlu Serkis, Hatuniye mahallesinde oturan ve Ermeni milletinden olan Avakyan Avadük Efendi’yi miras ve diğer tüm davalar için 19 Mayıs 1897’de vekil tayin etmiştir62.

Bostancı (Kurtuluş) mahallesinden ve Ermeni milletinden Bakos’un vefatı üzerine eşi Başak, oğulları Ohannes ile Artin ve kızları İski, Nazlı ve Gaski arasındaki veraset davası şer’iye mahkemesinde 24 Kasım 1897’de görülmüştür63.

Bostanciyan (Şeyhadil) mahallesinde oturan Panos’un vefatı üzerine mirası eşi Kikor’la, oğulları Haki ve Artin, kızları İski, Nazlı ve Gaski ara-sında 24 Kasım 1897’de mahkemece paylaştırılmıştır64.

Hatuniye mahallesinden Bilezikciyan Karabet’in vefatı üzerine küçük yaştaki oğlu için Gürcü Efendi vasi tayin edilmişti. Ancak kadı Mevlâ-

61 MŞS, Defter No : 234, Belge No: 574, 579, 586, 589, 590, 592, 593, 594, 595, 596, 597, 599, 602, 617.

62 MŞS, Defter No : 231, Belge No: 85.63 MŞS, a.g.d., Belge No: 108.64 MŞS, a.g.d., Belge No: 111.

Page 195: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

195

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

na Efendi bu muameleyi yerinde bulmadığından vasiyi azletmiş ve yerine yeni bir vasi tayin etmiştir65.

Bektutiye (Fevzi Paşa) mahallesinden Katolik Vartar ve Agop Efendi aynı mahalleden Artin Efendi ile Hatuniye mahallesinden Avakyan Ava-dük Efendi’yi alacak ve verecek bütün davalar için 22 Ocak 1898’de vekil tayin etmiştir66.

Halep vilâyetinin Kıtal-ı Hicar mahallesinden ve Musevî milletinden olan ve Hatuniye mahallesinde misafi r olarak bulunan Ruful, şirketlerin alacak, verecek ile leh ve aleyhteki davalarına bakmak üzere Kuyucak ma-hallesinden ve Katolik milletinden olan Karabetyan Manok Efendi ile Ku-marlı (Sarayaltı) mahallesinden Kuyumciyan Agapos Efendi’yi 11 Tem-muz 1897’de vekil tayin etmiştir67.

Kuyucak mahallesinde oturan ve Katolik milletinden olan Hırlakyan Kirkor, Hırlakyan Şirketi namına açılacak davalara bakmak üzere Haçin kazasında oturan Ermeni Purçak Efendi ile aynı kazada oturan Mangor oğlu Estefan Ağa’yı 7 Temmuz 1897’de vekil tayin etmiştir68.

Hatuniye mahallesinde oturan Katolik Kakos Limuzikin, şirket ala-caklarının ve diğer davaların tamamına Etmekçi (Ekmekçi) mahallesinde oturan Cansızzade Hacı Mehmet Efendi’yi 25 Haziran 1897’de vekil tayin etmiştir69.

Kuyucak mahallesinden Katolik Hırlakyan Kirkor, Hırlakyan Şirke-ti namına alacak ve verecek davaları için Andırın kazasından Yahya oğlu Durdu Ağa’yı 7 Temmuz 1897’de vekil tayin etmiştir70.

Gargaciyan (Hayrullah) mahallesinden Ermeni Serabdar oğlu Ermenak’ın kaybolan merkebi Birecik kazasının Terbib köyünde oturan Şıho’da bulunmuştur. Görülen dava sonunda mahkeme söz konusu merke-bi, sahibi Ermenak’a 11 Temmuz 1897’de teslim etmiştir71.

Kumarlı (Sarayaltı) mahallesinden Ermeni Çorbacıoğlu Mıgırdıç ile Ekun oğlu Mişak, Hatuniye mahallesinden Ermeni Avakyan Avadük Efendi’yi 27 Haziran 1897’de vekil tayin etmiştir72.

65 MŞS, a.g.d., Belge No: 152.66 MŞS, a.g.d., Belge No: 163.67 MŞS, a.g.d., Belge No: 9.68 MŞS, a.g.d., Belge No: 10.69 MŞS, a.g.d., Belge No: 5.70 MŞS, a.g.d., Belge No: 11.71 MŞS, a.g.d., Belge No: 21.72 MŞS, a.g.d., Belge No: 25.

Page 196: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

196

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Şekerli mahallesinden Ermeni Koç oğlu Panos, aynı mahalleden olan Bulgurcu oğlu Panos’a altı top alaca kumaş yaptırdı. Bulgurcu oğlu Panos dokuduğu kumaştan top başına 10 para fazla ücret aldı. Bulgurcu oğlu, se-nede 624 top kumaş dokuyarak 9 senede 5 616 top kumaş üretti. Koç oğlu Panos, kumaşlara 10 para fazla ödemeyi kabul etmeyince konu mahkeme-ye intikal etti. Mahkeme bu kumaşlara 10 para fazla ödemeyi haksız buldu ve kalan 1 400 top kumaş borcunun ödenmesini kabul etmedi73.

Kuyucak mahallesinden olup Kuytul (Kurtuluş) mahallesinde oturan Ermeni Bayraz oğlu Kikorok, Hatuniye mahallesinden Nezu’yu ve Ku-yucak mahallesinden Katolik Karamanyan Manok Efendi’yi 1 Ağustos 1897’de vekil tayin etmiştir74.

Hatuniye mahallesinde oturan Protestan Toros ile Letos, Etmekci ma-hallesinden Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi’yi 25 Temmuz 1897’de vekil tayin etmişlerdir75.

Şekerdere mahallesinde oturan Ermeni Hita oğlu Ohannes’in vefatı üzerine mirası mahkemece oğlu Ohannes’e 21 Ağustos 1897’de bırakıl-mıştır76.

Şekerdere mahallesinde oturan Ermeni Haçer’in vefatı üzerine, oğlu Vahan ile kızı Hutursuf’un küçük olmalarından dolayı reşit oluncaya kadar babalarından kalan malların korunması ve idaresi için dayısı Topal oğlu Ohannes, 13 Ağustos 1896’da vasi tayin edilmiştir77.

Restebaiye (Gazi Paşa) mahallesinde oturan Gazez oğlu Agop’un top-lam 2 217 kuruş 10 para mirası eşi Agribet, oğulları Mıgırdıç, Ohannes, Agop ve Artin ile kızları Şirvan, Meryem ve Haykezun arasında 16 Şubat 1896’da paylaştırılmıştır78.

Şekerdere mahallesinde oturan Ermeni Kürtoğulları Şahin, Tuçe ve Vardivar, arazi emlâk ferağ ve alım satım ile alacak davaları konusunda Kuyucak mahallesinde oturan Protestan Ketenciyan Efendi’yi 19 Aralık 1896’da vekil tayin etmişlerdir79.

Kuyucak mahallesinden Ermeni Karcı oğlu Panos’un kaybolan katırı Antep’in Araplar köyünde oturan Kürtoğlu İbrahim’in evinde bulunmuş-73 MŞS, a.g.d., Belge No: 28.74 MŞS, a.g.d., Belge No: 33.75 MŞS, a.g.d., Belge No: 34.76 MŞS, a.g.d., Belge No: 70.77 MŞS, a.g.d., Belge No: 527.78 MŞS, a.g.d., Belge No: 668.79 MŞS, a.g.d., Belge No: 622.

Page 197: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

197

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

tur. Konu mahkemeye intikal edince söz konusu katır, mahkeme kararıyla sahibine 15 Şubat 1896’da teslim edilmiştir80.

Hatuniye mahallesinden Ermeni Bilezikciyan Karabet’in vefatıyla kü-çük çocukları Mihran, Artin ve Ohannes büyüyünceye kadar anneleri, 14 Ağustos 1896’da vasi tayin edilmiştir81.

Şekerli mahallesinden Bilezikciyan Karabet’in oğlu Ohannes ve eşi Gürcü’den olan oğulları İrmerek, Agop, Artin, Miran ve kızları Meryem, Serem ve Zaruha, arsa davasından dolayı Bektutiye (Fevzi Paşa) mahal-lesinden Artin Efendi, Hatuniye mahallesinden Toros Efendi ve Etmekçi mahallesinden Ohannes’i 3 Eylül 1896’da vekil tayin etmişlerdir82.

Şekerli mahallesinden Marbey Serkis’in vefatıyla toplam 24 180 kuruş değerinde olan mirası eşi Turunç, oğulları Haykezun, Keseptor, Lubdiyet, Ludir ve kızı Zuruhi, kendisinden önce vefat eden önceki eşi Meryem’den olan oğlu Alisan, Atiye ve kızları Arahi ile Gürciye arasında 25 Ocak 1896’da paylaştırılmıştır83.

Topalyan Arslan, Artin, Musiye ve hemşiresi Lusiye ile Lusiye’nin oğlu Vartom ve Kiforok bağ ve ev anlaşmazlığından dolayı Ermeni Şeker-ci Efendi’yi 21 Aralık 1896’da vekil tayin etmişlerdir84.

Divanlı mahallesinde oturan Cenbeş’in oğulları Kirkor, Atom, Manok ve Agop vakıf ve değirmen davasından dolayı Bektutiye (Fevzi Paşa) ma-hallesinden Artin Efendi’yi 21 Aralık 1896’da vekil tayin etmişlerdir85.

Duraklı mahallesinden Ermeni Suvar’ın vefatı üzerine küçük oğlu Bedros büyüyünceye kadar babasından kalan malları korumak ve idare et-mek üzere dayısı Serkis 1 Aralık 1896’da vasi tayin edilmiştir86.

Çavuşlu mahallesinden Protestan Kirkorok ölünce, geriye 3 988 kuruş 4 para mirası kalmıştır. Bu miras, oğlu Bagos ve Bedros ile amcası oğlu Leon arasında paylaştırılmıştır87.

Cığcığı mahallesinden Hacı Recep’in oğlu Mustafa’nın beygiri Eloğ-lu köyünün merasında otlarken kaybolmuştur. Arama sonunda beygir Zeytun’un Bozbayır mahallesinde oturan Babık’in evinde bulunmuştur. 80 MŞS, a.g.d., Belge No: 667.81 MŞS, a.g.d., Belge No: 579.82 MŞS, a.g.d., Belge No: 541.83 MŞS, a.g.d., Belge No: 675.84 MŞS, a.g.d., Belge No: 607.85 MŞS, a.g.d., Belge No: 624.86 MŞS, a.g.d., Belge No: 589.87 MŞS, a.g.d., Belge No: 12.

Page 198: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

198

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Mahkemede görülen dava sonunda beygir, Babik’ten alınarak sahibine teslim edilmiştir88.

Ermeni Çivioğlu Kikor, Alice oğlu Mustafa ve Aşir oğlu Mehmet, Bektutiye (Fevzi Paşa) mahallesindeki Keşif Efendi Camisi’nin imarı için 1 750 kuruşluk senet vermişlerdir. Ancak Çivioğlu Kikor senetten hissesi-ne düşen meblağı ödemeyi kabul etmeyince parası geri verilmiştir89.

Bir Ermeni bir Ermeniyi, bir Ermeni bir Türkü vekil tayin ettiği gibi, bir Türk de bir Ermeniyi vekil tayin etmiştir. Nitekim 1870’de Helete kö-yünden Mehmet Ali ve Süleyman kardeşler Bektutiye mahallesinden Ka-tolik Kuyumciyan Artin Efendi’yi arazi alım satım, lehte ve aleyhte olan bütün davaları konusunda vekil tayin etmişlerdir90.

Şekerdere mahallesinden Ermeni Aleksan, leh ve aleyhinde vuku bula-cak bütün davalar için Divanlı mahallesinden Leblebicizade Ahmet Efendi ile Zımmîyan (Yusufl ar) mahallesinden Pecuk ve Şekerdere mahallesinden Ermeni Kurdoğlu Kaca’yı vekil tayin etmiştir91.

Kuyucak mahallesinden Arazik oğlu Agop’un vefatıyla toplam 10 000 kuruş değerindeki mirası oğulları Avadik, Serkis ve Toros arasında paylaş-tırılmıştır92.

Kısacık oğlu Vartivar, sağlığında kısrağını Nedirli köyünden Tâcirlü Mikdat’a vermişti. Fakat Vartivar ölünce çocuklarının vasisi olan Kuyum-ciyan Artin bu kısrağı tekrar alarak mirasçılara vermiştir93.

Ermeni Siben oğlu Bali ve Kostantin oğlu Meyhaneciyan miras ve alacak davaları için Divanlı mahallesinden Leblebicizade Ahmet Efendi’yi vekil tayin etmiştir94. Helete köyünden Veli oğlu Hacı, Zeytun’un Bozba-yır mahallesinden Ermeni Karabetci oğlu Agop ve Etmekci mahallesinden Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi’yi vekil tayin etmiştir95. Bu iki örnekte görüldüğü gibi Ermeniler Müslümanları, Müslümanlar da Ermenileri vekil tayin etmiştir.

Restebaiye (Gazi Paşa) mahallesinden Vartivar’ın mirası eşi Turvin, oğulları Artin ve Nazarbet ile kızları Lusiye ve Hatune arasında taksim

88 MŞS, a.g.d., Belge No: 13.89 MŞS, a.g.d., Belge No: 15.90 MŞS, a.g.d., Belge No: 16.91 MŞS, a.g.d., Belge No: 26.92 MŞS, a.g.d., Belge No: 47.93 MŞS, a.g.d., Belge No: 50.94 MŞS, a.g.d., Belge No: 61.95 MŞS, a.g.d., Belge No: 64.

Page 199: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

199

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

edilmiştir96. Aynı şekilde Ermeni Haço’nun mirası eşi Tutu, oğulları Vara-tos, Ekrefor, Karabet ve kızları Meryem, Senem, Elmas, Zekiye ve Varici arasında pay edilmiştir97.

Şekerdere mahallesinden Hita oğlu Ohannes’in vefatı üzerine mirası mahkeme kararıyla amcasının oğlu Ohannes’e verilmiştir98. Cığcığı mahal-lesinde oturan Mihail oğlu Kirkor’un mirası eşi Meryem, oğulları Ohan-nes, Mihail, Kikor, Neşet ve Astor arasında pay edilmiştir99. Ermeni Sekun oğlu Bakos’un mirası eşi Başak, oğulları Ohannes ve Artin ile kızları İski, Nazlı ve Gaski arasında hisselerine göre taksim edilmiştir100.

Divanlı mahallesinde oturan ve Protestan milletinden olan Kiraz oğlu Panos’un toplam 2 626 kuruş 10 para değerindeki mirası eşi Marker, oğul-ları İsir, Nişak, Leon ve Miran ile kızları Feride, Nevruze ve Zuruhi arasın-da hisselerine göre pay edilmiştir101.

Mosis oğlu Sakari, Şekerdere mahallesinden olan Samili Şerif’ten şa-hitler huzurunda bir katırı 340 kuruşa satın almıştır. İlerde alışverişe bir zarar gelmemesi için yapılan bu muamele 31 Ekim 1896 tarihli bir ilâmla kayda bağlanmıştır102.

Restebaiye mahallesinden Protestan Gülrüz oğlu Mosis vefat edince 7 630 kuruş değerindeki mirası eşi Halime, oğulları Karabet, Ohannes, İbrahim ve Ahurur ile kızları Mayirir ve Ferda arasında pay edilmiştir103. Protestan Murulyan Sağman’ın 19 000 kuruş mirası, eşi ve çocuklarına ve-rilmiştir104. Belgede her cins malın kuruş ve para olarak değerleri ayrı ayrı belirlenmiş ve toplam para birimiyle mirasçılara taksim edilmiştir. 270 parçadan oluşan bu mirasın üzerinde dikkatle durulursa, o günün şartlarına göre çok büyük servet olduğu daha iyi anlaşılabilir.

Halhaliye (Yusufl ar) mahallesinden Koca oğlu Ali Agop’un 4 909 ku-ruş değerindeki 180 parça mirası çocukları Nişan, Hürü, Turriden ve Miran arasında taksim olunmuştur105.

96 MŞS, a.g.d., Belge No: 66.97 MŞS, a.g.d., Belge No: 67.98 MŞS, a.g.d., Belge No: 70.99 MŞS, a.g.d., Belge No: 74.100 MŞS, a.g.d., Belge No: 108.101 MŞS, a.g.d., Belge No: 568.102 MŞS, a.g.d., Belge No: 574.103 MŞS, a.g.d., Belge No: 643.104 MŞS, a.g.d., Belge No: 651.105 MŞS, a.g.d., Belge No: 653.

Page 200: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

200

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Protestan Arap oğlu Tehret’in toplam 9 920 kuruş değerindeki 20 par-ça malı ondört mirasçısı arasında bölüştürülmüştür106. Vefat eden Bilezikçi oğlu Karabet’in onaltı gayrimenkûl ve altmışsekiz parça menkûl mirası vardı. Bunların değeri gayrimenkûl 20 890, akar 135 500 olmak üzere top-lam 145 890 kuruş idi. O günün şartlarına göre oldukça büyük bir servet olan bu mal, Ermeni Karabet’in on bir mirasçısı arasında pay edilmiştir107. Ermeni Mabey Serkis’in toplam 37 555 kuruş değerindeki mirası on dört mirasçısı arasında bölüştürülmüştür108.

Çavuşlu mahallesinde oturan ve kurşunlanarak öldürülen Ermeni Hamparsum’un mirası konusunda çıkan anlaşmazlık mahkemece çözül-müş ve mirasın eşi Tirvan ile Tirvan’dan olan çocuklara ait olduğu belirtil-miştir. Hamparsum’un 12 adet Osmanlı lirası, 1 000 kırat zahiresi, 200 lira değerinde bakır eşyası 200 lira kira geliri varislerine teslim edilmiştir109.

Zeytun’un Orta mahallesinden Ermeni Serkis oğlu Deyvid, Tâcirlü aşiretine mensup Molla Mehmet’ten inek satın almıştı. Fakat bu inekler merada otlarken Göksun’daki Molla Mehmet’in merasına kaçmıştı. Bu-nun üzerine Molla Mehmet bu ineklerin kendisine ait olduğunu söyledi. Aralarında çıkan anlaşmazlık mahkemeye intikal etti. Şahitlerin ineklerin Deyvid’e ait olduğunu belirtmeleri üzerin hâkim hayvanları Deyvid’e tes-lim etti110.

Bu örnekte görüldüğü gibi Ermeni Deyvid’in iddiası üzerine mahke-me, konuyu ele almış ve şahitler huzurunda, Türk olmasına rağmen zanlı Molla Mehmet’i haksız bulmuştur.

Manok’un kızı Margaret, kardeşinin kızı Feride’den 15 Osmanlı lira-sına bir gayrimenkûl satın almıştır. Aralarında çıkan anlaşmazlıkta mahke-me Bektutiye (Fevzi Paşa) mahallesinde olan gayrimenkûlun Margaret’e ait olduğunu kararlaştırmıştır111.

Hamparsum’un eşi Hatun, kocası ölmeden önce Ermeni Horin’in Hamparsum Şirketi’ne 85 adet Osmanlı lirası borcu olduğunu iddia etti. Ancak Horin, söz konusu şirkete borcu olmadığını söyledi. Bunun üzerine

106 MŞS, a.g.d., Belge No: 665.107 MŞS, a.g.d., Belge No: 672.108 MŞS, a.g.d., Belge No: 675.109 MŞS, Defter No : 234, Belge No: 554.110 MŞS, a.g.d., Belge No: 561.111 MŞS, a.g.d., Belge No: 601.

Page 201: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

201

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

konu mahkemeye intikal etti. Hatun mahkemede iddialarını ispat edince Horin borcunu ödemek zorunda kaldı112.

Türklerle Ermeniler arasında sağlanan güven dolayısıyla Tekerek kö-yünden Emiroğlu Durdu Mehmet, Ermeni Vakem oğlu Serkis ve Manok Efendi’yi mera davasında vekil tayin etmiştir113.

Çukuroba mahallesinde oturan halkın ve çevrede yaşayan insanların su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan Hayat Pınarı çaya akıyordu. Fakat Kayışlı oğlu Avedük ve oğulları kademhanelerine ait olduğunu id-dia ederek önüne duvar çekip, çeşmeyi avlu duvarı içine aldılar. Bunun üzerine mahalle sakinlerinden ve Ermeni milletinden Kalaycı oğlu Konsul Estepan oğlu Serkis ve kardeşi oğlu Vartan ve onun da oğulları Kirikor ve Serkis mahkemeye müracaatta bulunarak yüzelli yıldan beri meydan çeşmesi olarak kullanılan Hayat Pınarı’nın önüne çekilen duvarın kaldı-rılmasını istediler. Yapılan müracaat üzerine Mahkeme, belediye teknik elemanlarına keşif yaptırdı ve böylece Hayat Pınarı’nın avlu duvarı içine alınmasını önledi114.

Hacı Mehmetli (Akçakoyunlu) mahallesinden Ermeni Kocaoğlu’nun oğlu Eküp ve oğulları, Kuyucak mahallesinden Ketenciyan Kirikor Efendi’yi leh ve aleyhinde vuku bulacak olan bütün davalar için vekil ta-yin etmiştir115.

Çavuşlu mahallesinden Ermeni Andız oğulları Artur, Manok ve kız kardeşi Tirvanek, Şekerdere mahallesinden Zeylanoğlu ailesinden Haçer kızı Meryem ve oğlu Abraham, Sis katogigosu Mıgırdıç Efendi’nin tereke davası için Kuyucak mahallesinden Kefenciyan Kirikor ile Ekmekçi ma-hallesinden Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi’yi 22 Haziran 1906’da vekil tayin etmişlerdir116.

Vefat eden Çarşıkoğlu Manok’un küçük çocukları Marderos, Güllü, Uğsen ve Yabrik’e babalarından kalan malın muhafaza ve idaresi konusun-da enişteleri Mampur oğlu Agop vasi tayin edilmiştir117.

112 MŞS, a.g.d., Belge No: 604.113 MŞS, a.g.d., Belge No: 623.114 MŞS, a.g.d., Belge No: 648.115 MŞS, a.g.d., Belge No: 653.116 MŞS, a.g.d., Belge No: 657.117 MŞS, a.g.d., Belge No: 659.

Page 202: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

202

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Talkara (Yusufl ar) mahallesinden Ermeni Kireççiyan Pilip Aram, Ni-san ve Kespur, Alemli (Sakarya) mahallesinden Avakyan Avadük’ü vekil tayin etmişlerdir118.

Besni kazasının Huzistan mahallesinde oturan Ermeni Kuyumciyan Kirikor ve oğulları Artin ile Agop, Çavuşlu mahallesinden Andız oğulları Vartuvar Manuk, Serkis, Deylan ve Ermeni cemaati temsilcileri mahke-meye müracaat ederek 1892’de ölen Kilikya Ermeni katogigosu Mıgırdıç Efendi’nin mirasından kilise için hisse talebinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine mahkeme, 23 Şubat 1907 tarihinde katogigos Mıgırdıç Efendi’nin mirasının çocukları ve Ermeni kilisesi arasında paylaştırıldığına dair bir ilâm vermiştir119.

Osman Rıfat Efendi’nin Ermeni Keşiş oğlu Ohannes’e 650 kuruş bor-cu vardı. Osman Rıfat Efendi ölünce oğlu Mehmet Efendi babasının borcu olmadığını iddia ederek Keşiş oğlu Ohannes’e ödemek istemedi. Bunun üzerine Keşiş oğlu Ohannes ve oğulları Artin ile Kirikor mahkemeye mü-racaat ederek Mehmet Efendi’den 650 kuruşu ödemesini istediler. Görülen dava sonunda 18 Haziran 1906’da mahkeme, Mehmet Efendi’nin babasın-dan kalan borcu ödemesine karar verdi120.

1892’de ölen Sis katogigosu Yağsızyan Mıgırdıç Adana Ermeni Kilisesi’nde toplanan cemaat huzurunda, üzerinde bulunan elbiseden baş-ka kendisinde her ne varsa hepsinin Sis manastırının malı olduğunu söy-lemişti. Fakat Yağsızyan Mıgırdıç Efendi’nin üzerinde emanet olarak 5 Osmanlı lirası vardı. Mıgırdıç’ın mirasçıları amca oğulları Kirkor ile Agop ortaya çıkarak emanet olan bu parayı almak istediler. Ayrıca cemaatin ileri gelenleri paranın mirasçılara ait olmadığını iddia ettiler. Bunun üzerine mahkeme katogigos Sahak Efendi’ye verilmek üzere parayı, vekili Misak Efendi’ye teslim etti121.

Ekmekçi mahallesinden Semerci Karaoğlan’ın eşi Meryem’in Ekmek-çi mahallesinde 15 000 kuruşluk evi, Kerhan köyünde bahçe ile bir bağı, 1 200 kuruşluk 30 adet bakır eşyası, 250 kuruşluk bir çift altın bilezik, 625 kuruşluk mal, 1 920 kuruşluk eşya, 12 800 kuruş nakit olmak üzere toplam 40 790 kuruşluk mirası, Leblebicizade Ahmet Efendi ve Mehmet Ağa’nın

118 MŞS, a.g.d., Belge No: 665.119 MŞS, a.g.d., Belge No: 679.120 MŞS, a.g.d., Belge No: 415.121 MŞS, a.g.d., Belge No: 438.

Page 203: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

203

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

yanında, varisleri Artin, Eküb, İstor, Vartuvar, Astor arasında paylaştırıl-dı122.

Ermeni Terzukciyan Hamparsun, Bilezikayan Nuzret Efendi’den ala-cağını alması için Leblebicizade Ahmet Efendi’yi vekil tayin etti123.

Vefat eden Kerpiçyan Artin’in mirası konusunda oğlu Kanber ve eşi Keter arasında anlaşmazlık çıktı. Artin’in 50 000 kuruş alacağı, 140 adet Osmanlı lirası, Kirko’nun dükkânında ticarî eşyası, Bilal Ağazade’de 68 adet Osmanlı lirası, Amerika Kamer Serterud Kampanyası tarafından gön-derilen 190 İngiliz lirası ve 14 şilin para ve çeşitli malları vardı. Bu mallar mahkemece varislerine taksim edildi124.

Ermeniler gayrimenkûl satışlarını kendi aralarında yapmayı tercih et-tiklerinden Çavuşlu mahallesinden Ermeni Sahakyan Hacı Serkis, kendi-sine düşen evin 10 hissesini, 8 Osmanlı lirası karşılığında Hacı Artin’e sattı125.

Zamanla Ermenilerin satmış olduğu mallar, daha sonra mirasçıları ta-rafından istendi. Meselâ, Ermeni Balıkoğlu Serkis’in sağlığında Kavasoğ-lu Hüseyin ve Yusuf’a 950 kuruşa sattığı atı, Serkis’in varisleri geri almak istediler. Bu sebeple konu mahkemeye intikal etti. Görülen dava sonunda mahkeme de atı mirasçılara teslim etti126.

Kuyucak mahallesinden Ermeni Katolik Hırlakyan Agop mallarının tasarrufu hakkında vekâleti Hırlakyan Bagos’a verdi. Bu vekâlet verilir-ken Hırlakyan’ın kızı Miroş ile Hırlakyan Keyferuk ve Toros Ağa huzurda bulunuyordu127.

Hatuniye mahallesinden Mesnubyan Ohannes Ağa’nın toplam 48 000 kuruş değerindeki mirası, eşi Sare, oğlu Keyferuk, Mesrup ve kızları Nurtiye ile Meri arasında pay edildi128. Vefat eden Mesrupyan Ohannes’in mallarını idare etmek için Keyferuk vasi tayin edildi. Böylece Mesrub-yan Ohannes’in küçük çocuklarının hakları korundu129. Zeytunluoğlu Vartovar’ın vefatı üzerine bunun mallarını yürütmek üzere Bedros130 ve

122 MŞS, a.g.d., Belge No: 441.123 MŞS, a.g.d., Belge No: 450.124 MŞS, a.g.d., Belge No: 456.125 MŞS, a.g.d., Belge No: 461.126 MŞS, a.g.d., Belge No: 489.127 MŞS, a.g.d., Belge No: 520.128 MŞS, a.g.d., Belge No: 526.129 MŞS, a.g.d., Belge No: 527.130 MŞS, a.g.d., Belge No: 542.

Page 204: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

204

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Zeytunoğlu’nun kızı Hatur’un malını korumak üzere yine Bedros vasi ta-yin edildi131.

Katolik Bağdagezen oğlu Oron, bakkal dükkânındaki hissesini 600 kuruşa Panos’a sattı. Ancak çıkan anlaşmazlık sonunda alışveriş ispat edi-lemedi. Bu sebeple mahkemeye müracaat edildi ve görülen dava sonunda dükkândaki hisse, Panos’a değil Artin’e verildi132.

Ermeni Termisoğlu Nazur’un ölümü üzerine Alabacan Seferyan Be-gos 600 kuruş alacaklı olduğunu ve bunun mirasçıları tarafından öden-mesini istedi. Mahkeme, varislerin borcunu, Alabacan Seferyan Begos’a ödemesini kararlaştırdı133.

Şeyh mahallesinden Tersin oğlu Alazur’un 1 500 kuruş kıymetinde bir evi, 5 mecidiye 85 kuruş kıymetinde çamaşır kazanı, 130 kuruş kıymetinde teşt, 10 kuruş kıymetinde 2 sahan...vs. toplam 10 mecidiye ve 2 135 kuruş mirası varisleri arasında pay edilirken ihtilaf çıktı. Konu mahkemeye in-tikal etti ve miras mahkemece varisler arasında taksim edildi134. Minhalci oğlu Panos’un mirası konusunda varisler arasında meydana gelen ihtilaf mahkemede çözüldü135. Gâvurdağlı Agop’un varislerine Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi vekil tayin edilmişti. Agop’un alacağı olan 200 kuruşu Hafız oğlu Ahmet inkâr ederek ödemek istemeyince mahkeme Agop’un alacağını vekili Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi’ye teslim etti136.

Kuyucak mahallesinden Protestan Badem oğlu Kirkor’un 18 parça malının toplam 9 024 kuruş değerindeki mirası onaltı varisi arasında pay edildi137.

Çavuşoğlu mahallesi Ermeni Kirahacıoğlu’nun kızı Hatun, Divanlı mahallesinden Boyacızade Ahmet Efendi’yi vekil tayin etti138.

Küçükaraplar köyünden Bayram Ali’nın satın aldığı inek kaybolun-ca, Ermeni Minyas’ın evinde bulundu. Minyas, ineği sahibine vermeyince konu mahkeme tarafında çözüldü ve inek, sahibi Bayram Ali’ye teslim edildi139.

131 MŞS, a.g.d., Belge No: 543.132 MŞS, a.g.d., Belge No: 547.133 MŞS, a.g.d., Belge No: 260.134 MŞS, a.g.d., Belge No: 266.135 MŞS, a.g.d., Belge No: 273.136 MŞS, a.g.d., Belge No: 277.137 MŞS, a.g.d., Belge No: 283.138 MŞS, a.g.d., Belge No: 289.139 MŞS, a.g.d., Belge No: 262.

Page 205: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

205

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Çavuşlu ve Boğazkesen mahallesinden birçok Ermeni itimat etme-lerinden dolayı Bektutiye (Fevzi Paşa) mahallesinden İskenderzade Ali Efendi’yi vekil tayin etmişti140. Aynı güven nedeniyle yine Şeyh mahal-lesinden Katolik Birinsez oğlu Minyas, İskenderzade Ali Efendi’yi vekil tayin etti141.

Kuyumcu Manuk’un vefatından sonra oğlu Ohannes’e eşi Marnisa vasi tayin edildi142. Ermeni Marnisa vasisi bulunduğu oğlu Ohannes’in babasın-dan kalan bağ, bahçe ve arsaların satılıp oğlunun hissesine düşen para ile başka bir yerde uygun bir mülk satın almak istedi. Mahkeme Marnisa’nın bu izin talebini uygun buldu. Ohannes’in babası kuyumcu Manuk’tan, Kerhan köyünde Kelbekir’in tarlası, Alabaşı oğlu Serkis’in bağları, ana yol kenarında bir bağ, Bulgurciyan Panos Ağa’nın bağı ve bahçeleri, Bi-lezikçiyan veresesinden bir bağ, Ayaklıcaoluk’ta Semerci Hempar’ın bağı, bahçesi ve evi, meydan bahçesi, ayrıca ev ve arsa miras olarak düşmüş-tü143.

Kuyumcuyan Manuk’un varislerinden eşi Marnisa, vasisi bulunduğu oğlu Ohannes’in üç adet bağ ile arsalarının bir kısmını Begos ve Agop ağalara sattı ve bu konuda mahkemeden belge aldı144.

Kuyucak mahallesinden Hırlakyan Agop Ağa’nın, vasisi bulunduğu kardeşlerinin elbise, mektep ve yiyecek masrafl arı artmıştı. Bu sebeple taktir olunan para az bulduğundan nafaka miktarının artırılması isteğiyle mahkemeye müracaat edildi. Agop Ağa’nın kardeşleri Rufai, Aram, Antur, Fuad ve İskender’in her birine gündelik yedişer buçuk kuruş zam yapıla-rak aylık 1 875 kuruşa çıkarıldı145.

Pazarcık kazasından Aramsaz Asakir-i Jandarma üçüncü bölüğü as-kerlerinden Arici’nin oğlu Agop’un varislerinden annesi Apalı oğlunun kızı Meryem’in babasının borçlusu Kasabe Salikbaş oğlu Avadin’de olan 100 kuruş paradan kendisine düşen hissenin teslimi talebi mahkemece uy-gun bulunmuştur146.

1905 yılı Eylül ayında Ermeni Gözükara kızı Hatun’un evinin Mayrun’un kocası ve Karabet’in oğlu Simitçioğlu Şükrü, kapısını kırarak

140 MŞS, a.g.d., Belge No: 315.141 MŞS, a.g.d., Belge No: 303.142 MŞS, a.g.d., Belge No: 329.143 MŞS, a.g.d., Belge No: 228.144 MŞS, a.g.d., Belge No: 336.145 MŞS, a.g.d., Belge No: 342.146 MŞS, a.g.d., Belge No: 363.

Page 206: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

206

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

içerdeki eşyayı aldı. Çaldığı eşyalar bir kat yatak, 5 adet yorgan, 9 adet çu-val, heybe, aba, 15 kırat bulgur, sini, 2 teşt, 3 çamaşır kazanı, hamam leğe-ni, 3 tencere, 2 bakır leğen, bir top satır ve 4 su satırı, 10 adet çırtıklı tabak, sahan, teşt, tava, lamba, bir ekmek sacı, 3 sac ayağı, bir demir mangal, bir çırçır, bir kalbur, bir elek ve çeşitli malzemeler olmak üzere toplam 1 834.5 kuruş değerindeydi. Çalınan eşyalar sahibine mahkemece iade edildi147.

Çavuşlu mahallesinden Ermeni Tosun oğlu Agop’un varisleri olan eşi Zazo kızı Feride, oğlu Avadis ve Kirikor ile kızları Radık, Kadur ve Mar-nisa Arakiloğlu Mugsis’in hayatta iken Agop’tan kumaş satın aldığını ve ayrıca 795 kuruş ödünç para aldığını, buna mukabil 240 kuruş değerinde merkep verdiğini, kalan 555 kuruş alacağının terekesinden kendilerine ve-rilmesini mahkemede iddia ettiler. Mahkeme varislerin lehine karar ver-di148.

Ermeni Dişçikaniyan Oseb Efendi kendisine ait dükkânı Cığcığı ma-hallesinden Hatice Hocazade Hasan Efendi’ye kiraya vermişti. Bu alış-verişten 525 kuruş fazla aldı. Hasan Efendi’nin iddiası üzerine mahkeme parayı kiracıya teslim etti149.

Zımmîyan (Yusufl ar) mahallesinden ölmüş olan Ermeni Köylü oğlu Minyan’ın küçük yaştaki oğulları Serkis ve Agop’a anne tarafından nine-leri Kıyırdım Minyas vasi tayin edildi150.

Halhaliye (Şeyhadil) mahallesinden Ermeni Gavurdağlı oğlu Ham-persum, Divanlı mahallesinden Boyacızade Ahmet Efendi’yi mahkeme-i şer’iye ve nizamiyesinin hukuk, ceza ve istintak dairelerinde müddei ve müdde-i aleyh sıfatıyla vekil tayin etti151.

Acemli mahallesinden Ermeni Kazazoğlu’nun kızı Elhaset evden his-sesine düşen miktarı 6 Osmanlı lirasına 18 Mart 1906’da sattı ve bu satış mahkemede onaylandı152.

Hatuniye mahallesinden Ermeni Bilazikçiyan Nazaret Efendi Ekmek-çi mahallesi sakinlerinden Sapsızzade Hacı Mehmet Efendi’yi vekil tayin etti153.

147 MŞS, a.g.d., Belge No: 353.148 MŞS, a.g.d., Belge No: 358.149 MŞS, a.g.d., Belge No: 368.150 MŞS, a.g.d., Belge No: 369.151 MŞS, a.g.d., Belge No: 380.152 MŞS, a.g.d., Belge No: 389.153 MŞS, a.g.d., Belge No: 392.

Page 207: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

207

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Sis katogigosu Mıgırdıç Efendi’nin varisleri ile onun borçlusu olan Kabsin Marderus arasındaki anlaşmazlık 8 Haziran 1906’da mahkemeye intikal etti. Görülen dava sonunda 100 kuruş alacak varislere teslim edil-di154.

Çavuşlu mahallesinden Ermeni Atam oğlu Kirkor’un kardeşi Serkis, Topaloğlu Artin’den bir evi 600 kuruşa satın aldı. Daha sonra damatlarının etkisinde kalan Artin bu alışverişi reddetti. Serkis’in elinde mukavele ol-duğundan, mahkeme evin Serkis’te kalmasına karar verdi155.

Zunbadanlı (Gazipaşa) mahallesinden Ermeni Emralyan Karabet ve eşi Kodis kızı Melkun tüccar esnafından Salebyan Ziya’dan alacağı için, Şükrü oğlu Ohannes’i vekil tayin etti156. Sirkat (hırsızlık) davasından ala-cak için Keşişyan Kirkor, Angiler oğlu Panos ve Vakimoğlu Artin, Kuyum-cuyan Artin Efendi’yi vekil tayin ettiler157.

Çavuşlu mahallesinden Doktor Kısforok oğlu Bedros, yaş açısından buluğa erdiğini iddia ederek babasından düşen malları tasarruf ve idare hakkına sahip olduğunu söyledi. Şahitler huzurunda mahkeme Bedros’un reşit olduğunu onayladı158.

Hatuniye mahallesinden Avadis oğlu doktor Agopciyan ile yine aynı mahalleden Sermet ve Cartor arasında miras yüzünden anlaşmazlık çıktı. Doktor Agopciyan bu davayla ilgilenmesi için Hacı Mehmet Efendi’yi ve-kil tayin etti159.

Hatuniye mahallesinden Sermet oğlu Oseb’in 13 942 kuruş değerinde mirası varisleri arasında mahkemece pay edildi160.

Şekerdere mahallesinden vefat eden Ermeni Kozar oğlu Kurtoğlu’nun yetim kalan oğulları Nazor, Mikail ve kızları Meryem ile Terfent’in mal-larını idare etmek üzere Hırlakyan Bagos Efendi, Kuyumciyan Artin ve Kozaroğlu Kısbar Kurtoğlu Şahin huzurunda vasi tayin edildiler161.

154 MŞS, a.g.d., Belge No: 398.155 MŞS, a.g.d., Belge No: 404156 MŞS, Defter No : 235, Belge No: 531157 MŞS, a.g.d., Belge No: 532158 MŞS, a.g.d., Belge No: 535159 MŞS, a.g.d., Belge No: 545160 MŞS, a.g.d., Belge No: 552161 MŞS, a.g.d., Belge No: 564

Page 208: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

208

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Şekerdere mahallesinden vefat eden Kozar oğlu Kurtoğlu Kisforok’un 4 001 kuruş değerinde 54 parça mirası, varisleri olan eşi Toto, çocukları Kasor, Kirkor, Mihail, Meryem, ve Terfent arasında pay edildi162.

Zunbadanlı (Gazi Paşa) mahallesinden Agop oğlu Ohannes’in yetim kalan çocukları Tahsin, Hadi, Yagop ve Bozandik’in mallarını korumak için Kazor kızı Vartar vasi tayin edildi163.

Yukarıda verilen örneklerden164 anlaşılacağı gibi Maraş’ta Ermeniler ile Türkler arasında iyi bir ilişki olduğu görülmektedir. Ayrıca Ermeniler de çeşitli mahallelerde kendi aralarında barış içinde yaşamaktadırlar.

5. Maraş’ın Sosyal YapısıMaraş bölgesinde yaşayan Türkmenlerin en büyük kısmını Ağaçeriler

oluşturmaktaydı. Türkmen asıllı olan Ağaçeriler Elbistan-Maraş arasında-ki dağlık ve ormanlık bölgede yaşıyorlardı165. Maraş bölgesinde Ağaçeri-ler, Avşarlar, Bayatlar, Bayındırlar, Çepniler, Kargınlar, Kınıklar, Kızık-lar, Peçenekler, Yazırlar, Yıvalar gibi Türkmenler yerleşmiştir166. Dulkadir Türkmenleri Oğuzların; Avşar, Yıva ve Eymur boylarından oluşmaktay-dı. Dulkadirlileri meydana getiren kütle ise; Dokuz, Cerit, Ağcakoyunlu, Anamuslu, Kızıllı, Karayuvalı, Eymir, Avcı, Döngeleli, Gurbetar, Avşar, Çimeli, Elçi, Çagıranlı, Gündeşli, Tecirli, Küşne, Eymurlu, Küreciyan, Kuyumcuyan, Sayadan ve müttefi k taifelere bağlı yedi yüz cemaatten oluşmaktadır167.

1862’de Maraş ve Harput bölgesine Çerkez muhacir yerleştirildi. İlk büyük göçle 1864’te beş bin Çeçen aile Türkiye’ye geldi168. Çerkezlerin toplu olarak yerleştirilmelerine dikkat edildi. Bu göçler Kafkasya’da mey-dana gelen dış gelişmeler neticesinde oldu. Balkanların elden çıkması, bu-

162 MŞS, a.g.d., Belge No: 565163 MŞS, a.g.d., Belge No: 578164 Arif Paşa, “Maraş ve Elbistan’da Zulkadir (Dulkadiroğulları Hükümeti), TOEM, 1331,

s.89. Arif Paşa bir dönem Maraş’ta valilik yapmıştır. 165 İlyas Gökhan, “XIII. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8

Mayıs 2004, Kahramanmaraş, s.350.166 Mehmet Seken, “Anadolu’nun Türklerşmesi ve İslâmlaşması Sürecinde Maraş Bölgesi ve

Bölgeye Yerleşen Türk Boyları”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004 Kahra-manmaraş, s.450.

167 Tufan Gündüz, “Dulkadirli Türkmenleri”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş, s.454.

168 Kenan Ziya Taş, “Kafkasya’dan Maraş Civarına Göçler”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş, s.469.

Page 209: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

209

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

ralarda Hıristiyan devletlerin kurulması Anadolu’da bir takım tedbirlerin alınmasına neden oldu. Bu gelişmelerden Maraş da etkilendi. Bilhassa Maraş’ta yaşayan Ermeniler isyan ederek olaylar çıkarmaya başladılar. Onların bu isyanlarını önlemek amacıyla bu bölgelere Çerkez muhacirle-ri yerleştirildi. Kafkaslarda büyük sıkıntılara maruz kalan Çerkezler daha önce çekmiş oldukları sıkıntıları da hatırlayarak Ermeni olayları sırasında büyük tepki gösterdiler. Andırın ve Maraş’ta meydana gelen olayları önle-mek için Halep kumandanı Ethem Paşa, Maraş kumandanı Mustafa Remzi Paşa, Sait ve Ziver Paşalar Çerkez idi169.

1835’te Maraş’ın nüfusunun üçte biri Ermeni idi ve bunların toplam nüfusu 6 000’di170.

Birinci Dünya Savaşı ilân edilmeden önce Ağustos 1914’te Maraş’ın merkez nüfusu tespit edildi. Buna göre şehir merkezinde ve merkeze bağlı köylerde 57 362 Müslüman ve 14 565 Ermeni bulunmaktaydı. Şehir mer-kezinde 10 907 Ermeni vardı. Şehrin toplam nüfusu 75 221 idi171.

30 Ağustos 1915’te Maraş’ın toplam nüfusu 58 086 idi. Bunun 45 259’u Müslüman ve 4 860’ı Ermeni idi172. Bir yıl içinde Müslümanlar-dan 12 273 ve Ermenilerden ise 9 750 nüfus azaldı. Ermenilerin kaybının içinde 27 Mayıs 1915’te çıkarılan Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükümete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkındaki Ka-nun-u Muvakkat hükmü gereğince sevk edilenler de bulunmaktaydı. Müs-lümanlar sevk edilmediğine göre 12 273 Müslüman Süleymanlı, Fındıcak, Yenicekale, Andırın ve Fırsız gibi yerlerde Ermeniler tarafından çıkarılan isyanlarda şehit edilmişti.

Başka bir kaynağa göre Birinci Dünya Savaşı ilânı sırasında Maraş merkezinde 8 137 gayrimüslim bulunuyordu. Ermeniler Maraş merkezin-den uzaklaştırıldıktan sonra şehirde toplam 10 294 gayrimüslim kaldı173.

27 Mayıs 1915’ten itibaren Maraş’tan Halep yoluyla Zor ve Suriye’ye toplam 27 181 Ermeni sevk edildi174. Sevk edilen Ermenilerin sayısı ay-rıntılı olarak belirtildi. Bu açıklamaya göre Maraş merkezinden 12 744,

169 Taş, a.g.m., s.468.170 Charles Texier, Küçük Asya, Cilt 3, Çeviren Ali Suat, Ankara 2002, s.142.171 BOA, DH.EU.KLU., Belge No: 10/24, 1333.Za.21.172 BOA, a.g.b.173 BOA, a.g.b.174 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918 (ABEF), C.I, Genelkurmay ve ATASE

Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005, C.1, s.147.

Page 210: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

210

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Süleymanlı’dan 9 930, Elbistan’dan 1 168, Göksun’dan 3 229, Pazarcık’tan 30 olmak üzere toplam 27 101 idi175.

Savaştan önce Maraş’ın nüfusu 75 221 iken savaştan sonra 58 086 oldu. İkisinin arasındaki fark 17 135’ti. Yani 12 Kasım 1914 ile 31 Ağustos 1915 tarihleri arasında Maraş’ın nüfusu 17 135 azaldı. Savaş öncesinde Maraş’ta 8 137 olan gayrimüslimlerin nüfusu 31 Ağustos 1915’te 10 294 oldu. Yani savaş sırasında Maraş’ta yaşayan gayrimüslimlerin nüfusu 2 157 arttı. Bu rakamlar gayrimüslimlerin çoğunun Ermenilerin eylemlerini desteklemediğini göstermektedir. Çünkü Maraş’ta bulunan Katolik, Pro-testan, Latin, Rum ve Musevîler Türklerle birlikte yaşamayı tercih ettiler.

6. Maraş Mücadelesinde Türk-Ermeni İlişkisiBirinci Dünya Savaşı sırasında güvenlik nedeniyle Ermenilerin geçici

yerleştirmeye tâbi tutulmasında Maraş merkezindeki Ermeniler daha az etkilendi. Katolik ve Protestanlar’ın yanında devlet memuru, işçi, meslek sahibi olanlar, asker ve din adamları sevke tâbi tutulmadı. Zengin Hıristi-yanlar şehirde bırakıldı. Bu dönemde geçici iskâna tâbi tutulmayan Erme-nilerin sayısı 8 845 idi176.

Ermenistan sınırlarının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson’dan is-tendi. Wilson da Harşit vadisinden itibaren bir sınır çizdi. Erzurum, Trab-zon, Bitlis ve Van’ı içine alan bölgeyi Ermenilere ayırdı177.

Birinci Dünya Savaşı sırasında isyan ederek Türk ordusunu arkadan vurmaları sebebiyle 10 Nisan 1915’te Maraş’tan Deyrizor ve Halep civa-rına sevk edilen Ermeniler 22 Ekim 1918’den itibaren şehre geri dönmeye başladılar178. Maraş’a dönen Ermenilerin ulaşımı demir yolu ile ücretsiz yapıldı. Kendilerine sağlanan kolaylıklardan yararlanan çok sayıda Erme-ni kısa sürede Maraş’a döndü179.

175 ABEF, s.158.176 İsrafi l Kurtcepe, “1915 Ermeni Tehciri ve Doğurduğu Sonuçlar”, Kahramanmaraş’ta Erme-

ni Sorunu Sempozyumu, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Yayınları, s.15; Yetiş-gin, a.g.e., s.401; OBE 1915-1920, s.146.

177 Yusuf Hikmet Bayur, “Kurtuluş Savaşında Atatürk’ün Dış Siyasası”, Türkler Ansiklopedi-si, Cilt 16, Ankara 2002, s.247.

178 Ahmet Eyicil, Osmanlının Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasî Faaliyetleri, Gün Ya-yıncılık, Ankara 1999, s.341; OBE 1915-1920, s.176

179 OBE, s.248.

Page 211: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

211

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

22 Ekim 1918 tarihinden itibaren Maraş’a dönen Ermeniler Türkler-den intikam alacaklarını bildirdiler180. Ermenileri himaye eden Osmaniye valisi Yüzbaşı Andre, 29 Ekim 1919’da Maraş’ı ziyaret ettiğinde Türkler, Fransızları protesto eden telgraf gönderdiler. Bunun yanısıra Fransızla-rın yanında gelen Ermeni lejyonlarının intikam saldırılarını önlemek için Kuva-yi Millîye harekete geçti181.

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi Anlaşması’ndan sonra gruplar halinde Maraş’a gelen Ermenilere, Türkler tarafından her türlü insanî yar-dım yapıldı. Sekiz ay süren İngiliz işgali döneminde asayişi bozucu bir harekette bulunmuşlardı. Fakat Fransızların gelmesiyle şımaran Ermeniler güvenliği bozucu davranışlarda bulundular. Sağa sola ateş ederek kadınla-ra sarkıntılık yapmaya başladılar. Bir polis memurunu yaraladılar, berber Ökkeş’i katlettiler. Şeyh mahallesinde bulunan kahvehanedeki Müslü-manlar üzerine bomba attılar. Bu bombalama sırasında bir kişi öldü, dört kişi de ağır bir şekilde yaralandı. Suçlular elini kolunu sallayarak kiliseye girdiler. Fransız karakolunun yanında iki Müslümanı Ermeniler süngü ile şehit ettiler. Nakip Camisi’nde bulunan iki çocuğu da kaçırarak bunlara işkence ettiler182.

Maraş’ı işgale gelen Fransız birliklerinin arasında kırk Cezayirli Müs-lüman ve 3 000 Ermeni askeri vardı. Fransız üniforması giyinmiş Ermeni lejyonları devriye gezerken 31 Ekim 1919’da Türk kadınlarına sataşma-ya ve halka zulmetmeye başladılar. Peçeli kadınların yüzlerini açtılar, ha-mamdan çıkan kadınlara ilişmek istediler. Daha önce Maraş’ta bulunan Ermeniler yeni gelen İngiliz üniforması giyinmiş Ermeni lejyonlarına yap-tıkları özel içkileri ikram ederek onları alkışladılar183.

İngilizlerle Fransızların yer değişmesi sırasında Fransız işgal kuv-vetlerinin 41. Alayı’nın 3 taburu ve 1 milis Ermeni taburuyla Fransızlar Maraş’ı işgal ettiler. Fransızlar, Amerikan Koleji’ne yerleştiler. Daha sonra

180 Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Hazırlayan Uluğ İğdemir, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s.86.

181 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces January-February. 1920” The Armanian Rewiev, Vol. 31, Spring, 1978, 47-69, s.65.

182 Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (ABGKAEM), C.3, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Ankara 1997, s.105.

183 ABGKAEM, C.3, s.60-62; Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi (TİTEA), Kutu No:22, Bel-ge No:16; Yaşar Akbıyık, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Maraş, Ankara 1999, s.123.

Page 212: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

212

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

şehrin ortasında hâkim bir yerde bulunan Abarabaşı ve Ermeni Katolik Kilisesi’ne yerleştiler184.

Antep’te bulunan Fransız kumandanı 24 Kasım 1919’da Adana Kumandanlığı’ndan Maraş ve Antep’te bir alay kuvvet bulundurulması-nı istedi. Ayrıca Halep ve Diyarbakır’da bulunan Ermenilerin Adana ve Maraş’a göç etmelerini teşvik etti185. Albay Bremont gibi Fransız yetkilile-ri Ermeni yanlısı bir tutum izleyerek bunları Türklere karşı kullanmak için silâhlandırdılar. Bununla birlikte Fransız işgal ordusunun kanatları altına sığınan Ermeniler; Türklerden intikam almak için Fransız askerlerini araç olarak kullandılar186.

Şehri işgal eden Fransızlara karşı ne yapılacağı konusunda İrade-i Milliye gazetesinde bilgi verilmişti. Bu gazetede yayınlanan Müdafa-i Hu-kuk Cemiyeti Nizamnamesi hükmüne göre alınacak tedbirler belirlendi187.

Maraş’ta bulunan papazlar, Türkleri şikâyet etmek amacıyla Beyrut’a gittiler. Kendileri Türkleri katlettikleri halde, Türklerin kendilerine zul-mettiğini, Mısır-İngiliz Kumandanı Allenby’e bildirdiler188.

25 Kasım 1919’da Andre, Maraş’a gelirken yanında 25 Ermeni lejyo-nu vardı. Andre’nin Maraş’a gelişini Ermeniler, büyük bir sevinç gösteri-siyle karşıladılar189. Maraş’a gelen Andre, Ermenilerin ileri gelen zengin-lerinden eski Meclisi-i Mebusan üyelerinden Katolik Hırlakyan Agop’un evinde misafi r edildi190.

Fransız askerleriyle birlikte Maraş’ı işgal eden Fransız lejyonları, telg-raf memuru Muharrem Efendi’yi yolda şehit ettiler. Odun getirmeye gi-den 2 Türk genci Ermeniler tarafından parçalandı. Duraklı mahallesinden Abdulkadir’in çıplak olarak gözü oyuldu, dudak ve dili kesildi191.

184 ATASE Barış Faaliyetleri Koleksiyonu, Klasör No: 1162, E/Y Dosya No: 153/81, Belge No: 2-1.

185 TİTEA, Kutu No:22, Belge No:17.186 Bilge Yavuz, Kurtuluş Savaşında Türk Fransız İlişkileri 1919-1922, Ankara 1994, s.55-56,

61-63.187 Barış Faaliyetleri Koleksiyonu, Klasör No: 1162, E/Y Dosya No: 153/81, Belge No: 2-2.188 Ali Sezai Bey’in Yayınlanmamış Notları, s.2. Notların aslı Kahramanmaraş’ta Yaşar

Alparslan’ın arşivinde ve fotokopileri özel arşivimizde bulunmaktadır. 189 Ali Sezai Bey’in Yayınlanmamış Notları, s.3; Akbıyık, a.g.e., s.134.190 Barış Faaliyetleri Koleksiyonu, Klasör No: 1162, E/Y Dosya No: 153/81, Belge No: 2-3;

Akbıyık, a.g.e., s.137; Kerr, a.g.e., s.70-71.191 Ali Sezai Bey’in Yayınlanmamış Notları, s.2.

Page 213: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

213

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

18 Aralık 1919’da Caltrop ve Allenby bir bildiri yayınlayarak Suriye’de bulunan Ermenilerin memleketlerine dönmelerini emretti. Bu emir üzerine Maraş’a 100 Ermeni geldi192.

Maraş’ta Ermenilerin Türkleri öldürmesine Fransızlar engel olmadılar. Oysa Müslümanlar, Ermenileri himaye ederek onlara şefkatle muamelede bulunmuştu193.

Fransızların işgali karşısında Maraş’taki Türkler 18 Ocak 1920’de Ermenilere birlikte düşmana karşı mücadele etme teklifi nde bulundular. Bu teklifi kabul etmek istemeyen Ermeniler, tarafsız da kalmadılar. Bunun üzerine Türkler, tek başına Fransız ve Ermenilerle karşı savaşmak zorunda kaldılar194.

Maraş kalesinin batısında bulunan Şekerdere mahallesinde çok mik-tarda Ermeni oturuyordu. Nüfus çoğunluğu Ermeni olan bu mahallede bu-lunan bir okul ile 2 kiliseye Ermeni ve Fransız kuvvetleri saklandı. Burada bulunan büyük kiliseye 400 Ermeni kuvveti yerleşti. Kapalıçarşı, Ermeni-ler tarafından müstahkem mevki haline getirildi. Yaya kaldırımları söküle-rek çuvallara kum dolduruldu ve bunlarla çarşı içinde siperler yapıldı195.

13 Aralık 1919 tarihinde Maraş’ın güvenlik sorumluluğunu üzerine alan Fransız işgal kumandanı General Querette, el altından Ermenileri des-tekledi. Fransız askerleri Ermeni lejyonlarıyla birlikte Maraş’ta Türklere tecavüz etmeye ve masum insanları öldürmeye devam ettiler196.

Maraş’ın kurtuluş mücadelesinde Ermeniler işgalci Fransız askerleri-ne aşırı derecede yardım ettiler. Türkler, karşı saldırıya geçince, Ermeniler Fransızlara Türklerin bütün evlerinin yakılmasını önerdiler. Fakat Fransız-lar, Ermenilerin bu önerisini reddettiler. Ayrıca Katolik Kilisesi ve Shalom Yetimhanesi yanındaki Türklerin evlerinin Ermeniler tarafından yakılma-sını da önlediler197.

192 Ahmet Eyicil, “Maraş Mücadelesinde Atatürk”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.16, Sayı 47, Temmuz 2000, s.651.

193 TİTEA, Kutu No:20, Belge No:33194 The Armanian Rewiev, Vol. 31, Spring 1977-1978, s.65.195 Barış Faaliyetleri Koleksiyonu, Klasör No: 1162, E/Y Dosya No: 153/81, Belge No: 2-8;

The Armenian Rewiev, Vol. 31, s.67.196 Millî Mücadele Dönemi Beyannameleri, Hazırlayanlar Zeki Güner, Orhan Kabataş, Ankara

1990, s.295-296; Hakimiyet-i Milliye, 1 Ocak 1920, Sayı 1.197 The Armanian Rewiev, Vol. 31, s.67.

Page 214: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

214

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

General Qurette himayesinde bulunan Ermeniler, 1 Şubat 1920’de suçsuz kadın, çocuk ve yaşlıları katlettiler198. Şehirdeki Müslümanların evlerini yaktılar ve birçok insanı da şehit ettiler. Ermeni askerlerin bu tu-tumları nedeniyle Ermeniler ile Türkler arasındaki düşmanlık aşırı derece-de arttı. Halk, Fransız ve Ermenilerin şehri tamamen boşaltmasını istedi. Maraş’ın kurtarılması için tek çare Fransızların çekilmesiydi. Fransızlar şehirde kaldıkları sürece Türklerin katliamı devam edecek ve savaş da sü-recekti. Savaşın devamını ve Türklerin katledilmesini Ermeniler ve Fran-sızlar istiyordu199.

Türklerin Ermenilere karşı saldırılarını önlemek amacıyla Fransız as-kerleri, 1 Şubat’ta Ermeni ev ve kiliselerini koruma altına aldı. Fransız üniforması giymiş 400 Ermeni askeri top ve tüfek ile halka ateş etti. Kışla-da bulunan dağ topu ile şehir bombalandı. Maraş’a yardım için köylerden gelen Türkler, Ermeni lejyonlarınca pusuya düşürülerek şehit edildi. Ayrı-ca bugün hiçbir suçu olmayan ve herkese hukukî müeyyideleri uygulayan Maraş ceza reisi de şehit edildi200.

Ermeniler kiliselerini istihkam haline getirmişlerdi. Nitekim 2 Şubat’ta Şekerdere Kilisesi’nde 6 sandık cephane, 20 bomba ve otomatik tüfek ele geçirildi201.

7 Şubat’ta Maraş’a ulaşan Fransız Kolordusu Atizi mevkiine karar-gâhını kurdu. Şehri güneyden bombalamaya başladı. Bundan cesaret alan Ermeniler kadın ve çocuk demeden mitralyöz ateşiyle Türkleri öldürmeye başladılar. Düşman muhasarası ve sansürü altında bulunan Maraş halkının feryadını kimse duymadı202.

Kilise ve okullarında sık sık toplantı yapan Ermeniler, çevrede bulu-nan Ermenileri de örgütlediler. Örgütledikleri bu Ermeniler Türk köylerin-deki insanları zincirleyerek boğazladılar ve bir kısmını da katlettiler203.

Maraş’ta mücadele sırasında Ermenilerin sığınak noktaları olan Küm-bet, Kırklar ve Tekke Kiliseleri 7 Şubat’ta yakılarak imha edildi. Şıh, Ek-mekçi, Hatuniye mahallelerinde mahsur kalan Türkler Kuva-yi Millîye ta-

198 ABGKAEM, C.3, s.81.199 TİTEA, Kutu No:20, Belge No:126.200 Hakimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1920, Sayı 6.201 TİTEA, Kutu No:20, Belge No:100.202 TİTEA, Kutu No:19, Belge No:109; The Armanian Rewiev, Vol. 31, s.395.203 TİTEA, Kutu No:19, Belge No:113.

Page 215: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

215

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

rafından kurtarıldı. Bunun üzerine kuşatma altında kalan Fransızlar, Ame-rikan misyonerleri vasıtasıyla savaşın durdurulmasını istediler204.

Ermeniler Müslümanları tehdit ederek Maraş’ta katliama devam etti-ler. Bunun üzerine Maraş halkı, hükümet merkezine ve yabancı temsilci-lere Müslümanların katliamının durdurulması için müracaat etti ise de bir cevap alamadı205.

Ermenilere göre büyük bir Ermeni silâhlı kuvveti Maraş’ta Fransız bayrağı altında savaşıyordu. Kuva-yi Millîye’nin müdahalesi karşısında Fransızlar gerileyince, Ermeni askerleri şaşkınlık içine düştü. Ermeniler, Fransızların siyasî amaçları uğruna kendilerini kullandığını anladılar. Er-menilere göre General Quarette, Fransa’nın Atatürk’le anlaşmasını sağ-lamak amacıyla Ermeni askerlerini Maraş’ta kontrolü altında bulundur-du206.

10 Şubat’ta Fransız ve Ermeni askerleri şehri top ateşine tutarak harap ettiler. Buna rağmen direnen millî kuvvetler karşısında Fransızlar başarı-lı olamayacaklarını anladılar. Nitekim General Querette, Ermeni komita-cılarıyla birlikte Amerikan Koleji’ne sığınarak buraya Amerikan bayrağı çektirtti. Bundan sonra Ermeni ve Fransız askerleri Türklere saldırmaktan ziyade karşı savunmaya geçtiler207.

Fransızlar, Ermenilerden kurduğu taburla Maraş’ta Türkleri katle-derek acı olayların çıkmasına sebep oldular. Fransızlardan destek bulan Ermeniler, Türkleri katlederek namuslarına tecavüz ettiler, saf ve masum insanları öldürdüler208.

10 Şubat 1920’de Maraş kuşatma altındaydı. Şehrin bir kısmı harap edilmiş, bir kısmı da yanıyordu. Zeytun ve Antep’te Fransızlarla birlikte işbirlikçileri Ermenilerin işgallerine karşı savaş devam ediyordu. Fransız-lara yardım ve yataklık yapan Ermeni köyleri Kuva-yi Millîye tarafından kuşatılarak etkisiz hale getirildi. Bugünkü müdahalede 1 500 Ermeni öl-dürüldü209.

204 TİTEA, Kutu No:19, Belge No: 115.205 TİTEA, Kutu No:19, Belge No:6-6/1.206 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Janu-

ary-February 1920”, The Armanian Rewiev, Vol. 30, s.387; Eyicil, “Maraş Mücadelesinde Aatatürk”, s.661.

207 Hakimiyet-i Milliye, 11 Şubat 1920, Sayı 8.208 TİTEA, Kutu No:27, Belge No: 21.209 Eyicil, “Maraş Mücadelesinde Atatürk”, s.663.

Page 216: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

216

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

10 Şubat Salı günü Ermeni karargâhına gelen Capital Arlabose, Fran-sızların Maraş’tan çekileceğini söyleyince Ermeniler şaşkına dönerek üzün-tülerinden kahroldular210. Çünkü Ermeniler arasında Türklerin, Fransızlara teslim edileceği haberi yayılmıştı. Bu haberin doğru olmadığının farkına vararak gerçeği anladılar. Çünkü Ermeni lejyonları, Fransızlara güvenerek Maraş’a gelmişler, şimdi ise gitmek zorunda kalıyorlardı. İşgalci Fransız mecburî olarak şehri terk etmeye başlayınca Ermeniler de Maraş’tan ayrıl-mak zorunda kaldılar. Geride yıkılmış evlerini, alamadıkları intikam dolu kinlerini ve acı dolu hatıralarını Türklere bırakarak hayvanları ile birlikte Maraş’tan ayrıldılar211. Maraş’tan ayrılan Ermeniler öyle bir kinle ayrıldılar ki, ayrılırken Türklere kalmasın diye kale gibi sığındıkları ve canlarından çok sevdikleri evlerini kendi elleriyle yıktılar. Hâlbuki onların evleri Türk evlerine göre daha sağlam ve iyi idi. Duvarları taştan yapılmış, iki ve üç katlı evlerin çatıları kiremitle kaplanmıştı. Taştan yapılmış olan avlu du-varları ise sur gibi yüksekti. Bu sebeple Ermeni evlerini dışardan yıkmak mümkün değildi. Şimdi evlerini kendileri yıkıyorlardı. İlâhî adalet öyle tecelli etti ki, Türklerin yakıp yıkamadığı o muhkem ve muhteşem evleri şimdi Ermeniler kendi elleriyle yakıp yıktılar. Birlikte dostça yaşadıkları Türklere ihanet etmenin cezasını kendi elleriyle infaz ettiler212.

10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece Fransız askerleri şehri şiddetli bir şekilde bombaladı. Maraş halkının daha fazla ezilmesini ve şehrin tahrip edilmesini önlemek amacıyla Kadir Paşa konağında toplanıldı ve halkın baskısıyla Dr. Mustafa, General Querette ile görüşmeye gitti. Bu görüş-mede anlaşmaya varıldı. Anlaşma sonucu Fransızlar şehri terk edecekti. Dr. Mustafa’nın Fransızların Maraş’ı terk edeceğini Türklere bildirmesi Ermenilerin moralini bozacak ve Türklerin güçlenmesine sebep olacaktı. Bu sebeple Dr. Mustafa görüşmeden dönerken Hınçak komite üyeleri Dr. Artin ile Eczacı Leon tarafından şehit edildi213.

Savaş sırasında malları gasp edilen ve savaştan yorgun düşen Maraş halkı arasında açlık baş gösterdi. Bu sebeple can ve malları zarar gören insanlara yardım için Ziraat Bankası vasıtasıyla 10 000 lira yardım gön-derildi214.

210 The Armanian Rewiev, Vol. 31, s.56-57.211 The Armanian Rewiev, Vol. 30, s.388, 397, 394-395.212 Eyicil, “Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Mücadelesi Sırasında Maraş’ta Ermeni Mezali-

mi”, Belleten, C.LXVII, Sayı 250, Aralık 2003, s.945. 213 Yavuz, a.g.e., s.57-58; Akbıyık, a.g.e., 230-233.214 TİTEA, Kutu No:18, Belge No: 19.

Page 217: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

217

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

Savaş öncesinde ticaretle uğraşmalarından dolayı Maraş’ta yaşayan Ermenilerin ekonomik durumu çok iyi idi. Fakat savaş dolayısıyla sefalete düştüler. Önceleri Türklerle barış ve huzur içinde yaşayan Ermeniler, daha sonra yaptıkları mezelimden dolayı halkın yüzüne bakamaz oldular ve bu sebeple Maraş’tan ayrılmak istediler215.

Maraş’ta yaşayan Ermenilerin bir kısmı, Fransızların yanında yer alan Ermeni lejyonlarının Türklere karşı yaptıkları zulmün doğru olmadığını itiraf ettiler. Bu sebeple Ermeni başpiskoposu Janparyan, murahhas üye Haçador ve Padolu İbrahim Efendi gibi Ermeniler 18 Temmuz 1920 tari-hinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çektikleri telgrafta hükümete bağlı olduklarını, Fransız veya başka bir yabancı kuvvetin kesinlikle gelmesini istemediklerini, Osmanlı olarak doğduklarını ve yine aynı devletin vatan-daşı olmak istediklerini bildirdiler216.

Şehirden ayrılma hazırlıklarını yapan Fransızlar, kendilerini kimsenin izlemesini istemediler. Buna rağmen 3 400 Ermeni Fransızlarla birlikte gitti217.

Kaçmaya fırsat bulamayan Katolik ve Abarabaşı Kiliseleri’yle, Alman Eytamhanesi’nde mahsur bulunan Fransız ve Ermeniler, 17 Şubat 1920’de beyaz bayrak çekerek teslim oldular. Bunların ileri gelenlerinin bir kısmı Maraş’ta faaliyette bulunan Amerikan Yakındoğu Yardım Teşkilâtı’ndan yardım istediler. Maraş’ta yoğun çalışmalarda bulunan bu teşkilâtta çalışan misyonerler, Ermenilere yardım ettiler218.

Ermenilere yardım amacıyla Amerikan Uluslararası Genç Adamın Hıristiyan Örgütü, Maraş’ta şube açtı. Bu şubenin sorumlusu ve sekreteri James Pretty, Ermenilere yardım etti219.

XIX. asrın ikinci yarısından itibaren emperyalist çıkarlar, dış kışkırt-malar, misyonerlik faaliyetleri, yabancı okulların Ermeniciliği geliştirme çabaları, milliyetçilik akımına katılmış Ermeni din adamı ve diğer ileri gelenlerin kışkırtmaları, Avrupa’da okuma fırsatı bulan Ermeni gençlerin yıkıcı faaliyetlerle dolu olarak ülkeye dönüp ayrılıkçı fi kirlerini geniş halk

215 Bilal Şimşir, İngiliz Belgerinde Atatürk, C.1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.237.

216 TİTEA, Kutu No:24, Belge No: 91.217 The Armenian Rewiev, Vol. 31, s.57-58; Kerr, a.g.e., s.196.218 Barış Faaliyetleri Koleksiyonu, Klasör No: 1162, E/Y Dosya No: 153/81, Belge No: 2-1;

Kerr, a.g.e, s.155-156.219 Kerr, a.g.e., s.203-204; The Times, 14 Şubat 1920; Yetişgin, “Ermenilerin Maraş’tan Ayrıl-

maları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XX, Mart 2004, s.58, 77.

Page 218: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

218

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kitlelerine yaymaları ve Osmanlı Devleti’nin zayıfl ığından oluşan müsait ortam Ermenilerin ayrılıkçı fi kirlerle ortaya çıkmasına yol açtı. Ermeniler ayrılıkçı fi kirlerle devlete ve içinde bulundukları topluma yönelik olumsuz davranışlarda bulundukça, Müslümanlar ile Ermeniler arasındaki mesafe gittikçe açıldı220.

12 Şubat 1920’de Fransızların Maraş’ta yenilerek atılmaları hadisesi Bahçe ve Haruniye havalisinin çabucak uyanmasına sebep oldu. Bu sebep-le Bahçe ve Haruniye’de yaşayan Türkler, Fransız ve Ermenilere karşı sıkı tedbirler alınmaya başladı. Haruniye bucak müdürü Hüseyin Hilmi Bey, çete başı Mehmet Yeşil, Hacı Efendi, Çerçioğlu Hüseyin Efendi ve Habib Ağa bir araya gelerek memleketi düşmandan kurtarma çareleri aradılar. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Nizamnamesi’ne göre teşkilât kurarak silâh-landılar ve Fransız ve Ermenilere karşı mücadeleye başladılar221.

SonuçMaraş’ta Türklerle birlikte yaşayan Ermeniler arasında ilişkiler ön-

celeri çok iyiydi. 1862’den sonra yabancı devletlerin Ermenileri siyasî çıkarlarına alet etmesi ve Ermenilerin de bunlara yaklaşması sonucunda Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler gerilmeye başladı. 1862-1915 yıl-ları arasında iki yılda bir isyan etmeyi gelenek haline getiren Ermeniler, gerekçe olarak kendilerinden çok vergi alındığını ve kendilerine haksızlık yapıldığını ileri sürdüler. Aslında bu iddialar doğru değildi. Ekonomik ve sosyal yaşantı bakımından durumları Türklere göre daha iyi olan Erme-niler, devlete vergi vermek istemiyorlardı. Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanmasını örnek alarak bağımsızlıklarını kazanmak istiyorlardı. Bunu elde etmek için de Rusya, İngiltere ve Fransa’nın nüfuzundan faydalanı-yorlardı.

Önce İngilizlerin sonra Fransızların Maraş’ı işgal etmesinden en çok Ermeniler memnun oldular. İşgalcilerle işbirliği yaptıklarından dolayı, Maraş’ta işgale maruz kalan Türklerin düşmana karşı birlikte savaşma tek-lifi ni kabul etmediler. Bunun yanısıra Fransızlarla birlikte hareket ederek onların himayesi altında Türkleri katletmeye başladılar. 22 Ocak-11 Şubat 1920 tarihleri arasında yapılan mücadelede Fransızlar başarısız olunca bu sonuçtan en çok Ermeniler üzüldüler. Türklerle bağını koparan ve onların

220 Yetişgin, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu …”, s.391.221 Süleyman Hatipoğlu, “Doğu Meselesi ve Millî Mücadele’de Osmaniye”, Atatürk Araştır-

ma Merkezi Dergisi, Sayı 43, C.15, Mart 1999, s.239.

Page 219: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

219

Doç. Dr. Ahmet EYİCİL

yüzüne bakamayacak hale düşen Ermeniler şehri terk etmek zorunda kal-dılar. Fransızlarla birlikte giderken sığındıkları ve istihkam olarak kullan-dıkları taş duvardan yapılmış muhkem evlerini yaktılar. Türklerin fayda-lanmasını önlemek amacıyla evlerini harabe haline getirdiler.

Fransızlar, 11 Şubat 1920’de Maraş’ı terk etmek zorunda kalınca Er-menilerin bir kısmı onlarla birlikte gittiler ve bir kısmı da Maraş’ta bu-lunan Amerikan misyonerlerine sığındılar. Amerikan Yakın Doğu Yardım Teşkilâtı 1920-1922 yılları arasında Maraş’ta yaşayan Ermenilere yardım etti ve onları Halep’e, oradan da Beyrut’a taşıdı. Yakın Doğu Yardım Teş-kilâtı ve Amerikan misyonerleri Ocak 1922’de şehri terk ettiler. Giderken şehirde bulunan 3 000 Ermeniyi de yanlarına alarak Suriye ve Lübnan’a gittiler. Böylece Maraş’ta Ermeni kalmadı.

12 Şubat 1920-Ocak 1922 tarihleri arasında Maraş’ta yaşayan Ermeni-lere, Türkler tarafında hiçbir saldırı olmadı. Bu dönemde Ermeniler kendi okul, kilise ve hastanelerinde kaldılar. Bu süre içinde Amerikalı misyoner, öğretmen, doktor ve yardım teşkilâtı üyelerinin denetim ve gözetiminde bulundular. Maraş mutasarrıfı ve jandarma kumandanı, Ermenilerin Türk vatandaşı olarak kalmalarını istedi ise de kabul etmediler. Çünkü onlar halâ Fransız veya başka bir dış gücün yardımlarını alarak bağımsızlıkları-nı kazanacakları ümidini hayal ediyorlardı. Fakat Atatürk’ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Ermeniler bağımsızlıklarını kazan-ma hayallerini kaybettiler. Türklere karşı yaptıklarından utanarak çareyi Maraş’ı terk etmekte buldular.

Ermenilerin Maraş’ta Fransızlarla birlikte mağlup olması Bahçe ve Haruniye gibi yerlerdeki Türklerin cesaret kazanmasına neden oldu. Onlar da Maraş’ı örnek alarak teşkilâtlandılar, Fransız ve Ermenilere karşı başa-rılı bir şekilde mücadele ettiler. Ayrıca Maraşlıların Fransız ve Ermenilere karşı yaptığı mücadelede başarılı olması, yurt sathında da örnek oldu. Millî Mücadele’nin başlangıcında Maraş örneği moral kaynağı oldu. Diğer bir ifade ile bağımsızlığın ve düşmanı yurttan kovmanın ilk kıvılcımı Maraş’ta atıldı. Bu kıvılcım Anadolu’nun bütün sathına yayıldı.

Page 220: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 221: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ERMENİ EDEBİYATINDATÜRK VE ERMENİ TOPLUMLARI ARASINDAKİ

KOMŞULUK İLİŞKİLERİNE BAKIŞ

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim DalıE-mail: [email protected]; Tel: (GSM): 0 535 978 38 18

Page 222: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Anadolu’da yüzlerce yıl bir arada yaşamış olan Türk ve Er-meni toplumu arasındaki komşuluk ilişkileri, konuya vakıf araştırmacıları bile şaşırtacak bir mahiyet arz eder. İlk ba-kışta farklı ırk, inanç ve kültürlere sahip bu iki toplumun sergilediği aynı düşünüş ve yaşayış biçimi, kalıplaşmış düşüncelerin tamamını alt üst eder. İnsanı, neredeyse, bu nasıl olur? veya bu da olur muymuş? dedirtecek noktaya getirir.

Türk ve Ermeni toplumu arasında komşuluk ilişkilerine ait olumlu pek çok örnek bulunmaktadır. Bunlar arasında özellikle de kadınlara ait olanlar erkeklerinkine nazaran çok daha dikkat çekicidir. Ermeniler hakkında, toplumu-muz tarafından çok da iyi bilinmeyen hususlar özellikle son zamanlarda yayımı hız kazanmış olan Ermeni anı ve romanları sayesinde açığa çıkmaktadır.

Ermeni yazarlarca kaleme alınan edebî eserlerde dile geti-rilen Türk ve Ermeni toplumları arasındaki komşuluk ilişki-leri, özellikle sosyal ve dinî hayata ilişkin örnekleri bakımın-dan, göz ardı edilemeyecek derecede mühimdir.

Ermeni toplumunu ve bireylerini kendi anlattıklarından yola çıkarak tanıma ve Türk milletine, özellikle de genç nesle tanıtma yolunda bugüne kadar yaptığımız çalışma konularına Türk ve Ermeni toplumları arasındaki komşu-luk ilişkilerini de ekleme düşüncesi, bu çalışmanın hareket noktası olmuştur. Zira, genel olarak kamuoyumuzda özel olarak da genç nesil arasında, Ermeni toplumu hakkında sağlıklı bir bilgi düzeyine sahip olduğumuz rahatça söyle-nemez. Bunun yanında bir diğer bilgi eksikliği de Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ilişkinin düzeyi, mahiyeti ve bunların tarih veya dönem içindeki seyri ve değişimi gibi alanlardadır.

Page 223: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

223

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Başvurulan Kaynaklar HakkındaBaşvurulan kaynakların tamamı Ermeni edebiyatına ait olup, hepsi

de Ermeniler tarafından kaleme alınmıştır1. Bazıları Türkçe olarak yazıl-mışken, bazıları da Ermenice ve İngilizceden Türkçeye tercüme edilerek yayımlanmıştır.

Ele alınan dönem, öykülere bağlı olarak XIX ve XX. yüzyıla aittir. Öykülerin geçtiği mekânlar İstanbul, İzmit, İzmir, Gümüşhane, Van, Ağrı, Iğdır, Erzincan, Sivas, Tokat, Malatya, Harput, Bitlis, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Urfa, Afyon, Adana, Gümrü, Erivan ve Halep gibi, bazısı bugün sınırlarımız içinde olmasa da, geçmişte Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalan şehirler ile onlara bağlı bazı kaza, kasaba ve köylerdir. Dolayısıyla her iki toplum arasındaki komşuluk ilişkilerine ait örnekler yukarıda zikre-dilen şehirler ve oralara bağlı yerleşim yerleriyle sınırlıdır. Diğer yerleşim yerlerine ait örneklerin ele alınmayışı henüz oralarla ilgili yayımlanmış eser olmadığındandır. Bu konuda herhangi bir ayrımcılık ya da seçmecilik söz konusu değildir. Bugünkü coğrafyamız dikkate alındığında, adı geçen şehirler içinde, yurdumuzun güney, kuzey, doğu ve batısında yer alanları bulunmaktadır. Bu gerçekten hareket edildiğinde, zikredilen şehirlerdeki komşuluk ilişkilerini Ermenilerin yaşadıkları bütün bir Türkiye coğrafya-sına teşmil etmek pek de yanlış olmayacaktır. 1 İncelemeye tâbi tutulan eser sayısı 34’tür. Bu konuda çalışmanın sonundaki yararlanılan

eserler kısmına bakınız. Yalnız bu eserlerin büyük bir çoğunluğunda Türk-Ermeni komşu-luk ilişkilerine ait örnekler bulmak mümkün iken, aynı şeyi tamamı için söylemek zordur.

Page 224: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

224

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Çalışmada, bilgilerin sıhhat derecesini kontrol etme, anlatılanları eleş-tirme veya eksikliklerini tamamlama yoluna gidilmemiş; bunun yerine, Türk ve Ermeni toplumu arasındaki komşuluk ilişkilerinin mahiyeti, boyu-tu gibi hususlarda Ermeni edebiyatına ait eserlerin satır aralarında yer alan bilgilerin değerlendirilmesi yolu tercih edilmiştir. Her iki toplum arasında-ki komşuluk ilişkilerine ait o kadar çok örnek bulunmaktadır ki, bunların tamamını bir tebliğ çerçevesinde ele almak ve zikretmek mümkün olma-dığı gibi, doğru da değildir. Belli başlı hususlarda bu ilişkileri sınıfl andır-mak, bunları ister dönemler açısından isterse yaşanılan mekân açısından ele alarak genel bir değerlendirme yapmak çok daha doğru olacaktır. Aksi taktirde teferruat içinde boğulup kalma tehlikesi her an mevcuttur.

Komşuluk İlişkileri ve EvreleriTürk-Ermeni komşuluk ilişkilerini değerlendirmeye geçmeden önce,

eserlerde geçtiği kadarıyla, Ermenilerin yaptıkları işler ve ikâmet ettikle-ri yerler konusunda bilgi vermek gerekirse şunlar söylenebilir: Şehirlerde oturup sanat ve ticaretle uğraşan Ermeniler olduğu gibi, köylerde oturup çiftçilikle geçimini temin edenler de bulunmaktadır. Şehirlerde oturanlar sadece kendilerine ait mahallelerde oturabildikleri gibi2, Müslüman Türk-lerle aynı mahallede birlikte de yaşayabilmektedirler3. Yine taşrada Erme-nilerin sadece kendilerinin oturdukları köyleri bulunabildiği gibi4, Türkler ve diğer unsurlarla beraber aynı köyde de oturabilmektedirler5. Dolayısıyla komşuluk ilişkileri sadece birbirine bitişik evlerde veya aynı mahallede yaşıyor olmakla sınırlı değildir. Dükkân, tarla, bağ ve bahçe gibi ticarete veya ziraata dayalı bir komşuluk ilişkisi de her iki toplum arasında mevcut-tur. Kısacası Ermeniler kendilerine ait mahallelerde ya da köylerde yaşıyor olsunlar, mutlaka Müslümanlarla ilişki içinde bulunmaktadır. Şehirlerde

2 İstanbul’u bu sınıfl andırmanın dışında tutmak gerekir. Örneğin, Diyarbakır Ermenileri Hançepek veya Müslümanlar tarafından Gâvur mahallesi olarak adlandırılan mahallede oturmaktadırlar. Bkz. Mıgırdiç Margosyan, Gâvur Mahallesi, İstanbul 1999, s.10. Yine Sivas Ermenilerinin de Höllüklük mahallesinde oturdukları söylenmektedir. Bkz. Kirkor Ceyhan, Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize, İstanbul 1999, s.39.

3 Kherdian David, Hilâlin Gölgesinde Bir Ermeni Kızın Yazgısı, Çeviren Haydar Işık, İstan-bul 2001, s.10; Ceyhan, Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm, İstanbul 1998, s.12-13; Cey-han, Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize, s.12; Agop Arslanyan, Adım Agop Memleketim Tokat, İstanbul 2005, s.17-18, 43

4 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çeviren Silva Kuyumcuyan, İstanbul 1998, s.34, 48.

5 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.45, 51-52.

Page 225: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

225

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

sanat erbabı veya esnaf olan Ermenilerin müşterileri sadece Ermeniler de-ğildir. Bunlar içinde belki Ermenilerden de fazla olarak Müslümanlar yer almaktadır6.

XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyıldaki Türk-Ermeni ilişkilerini üç saf-halı olarak düşünmek, kanaatimizce en doğru olanıdır. Bu safhalar tehcir öncesi, tehcir esnası ve tehcir sonrası şeklinde ele alınmalıdır. Bu safha-ların varlığı kabul edildiğinde, gelişen olaylar neticesinde ilişkilerdeki de-ğişimi kabullenmek ve açıklamak da o nispette kolaylaşacaktır. Zira her dönemin ilişkisi, hem farklı siyasî ve psikolojik şartlar içerisinde hem de farklı boyutlarda gelişmiştir. En azından, günümüzden geriye bakıldığın-da, bunun böyle olduğu veya olması gerektiği düşünülebilir.

Daha önceki dönemlerde Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ilişki-lerde bir değişikliğin olmadığı düşünülecek olsa bile, bunu XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyıl için söylemek oldukça zordur. Ermeniler arasında neşvünema bulan siyasî düşünce ve hareketler, küçük çapta da olsa, her iki toplum arasındaki ilişkileri etkilemiş olmalıdır. Ancak her iki toplumun ilişkileri açısından, ne tehcir öncesi ne de tehcir esnası ve sonrasına ilişkin olumsuz örnek bulunmamaktadır. Sonraki dönemlere ait olumsuz tek ör-nek sadece 6-7 Eylül olayları ile ilgili eserde yer almaktadır7.

Tehcir öncesi döneme ilişkin bilgi veren eser sayısı az olduğundan Türk ve Ermeni toplumları arasındaki komşuluk ilişkilerine ait örnekler de o nispette kısırdır. Eserlerin temel kurguları genel olarak tehcir kararının yanlışlığı ve tehcirin Ermeni toplumu üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri ile ilgili olduğundan, tehcir öncesi döneme ilişkin bilgiler çok sı-nırlı kalmaktadır. Buna rağmen eserlerde yer alan örnekler komşuluk iliş-kisinin ne kadar güçlü ve olumlu olduğunu göstermesi açısından mühim-dir. Nitekim öykülere göre Afyonlu Ermeniler Nasreddin Hoca fıkralarını sevip anlatırken8, Zara’daki Ermeniler Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan türkülerini söyleyip9 Dede Korkut Masalları’nı dinlemektedirler10. Erzin-

6 Örneğin Tokat’ın en büyük caddesi olan Behzat’ta on iki kuyumcu dükkânı çalışırdı. Bu caddede bir tek Türk kuyumcu vardı. Çok sayılıp sevilen Celal Bey, diğer kuyumcular hep Ermeniydi. Bkz. Arslanyan, a.g.e., s.59; Margosyan, Gâvur Mahallesi, s.40-41, 49, 83; Margosyan, Söyle Margos Nerelisen?, İstanbul 2000, s.58. Hatta bazen Ermeni ile Müslü-man ortaklaşa olarak ticaret de yapabilmektedirler. Bkz. Sarkis Çerkezyan, Dünya Hepimi-ze Yeter, Hazırlayan Yasemin Gedik, İstanbul 2003, s.16.

7 Raffi Kebabcıyan, Konuş Halil Bey Konuş, İstanbul 2000, s.17-23.8 Kherdian, a.g.e., s.27.9 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.64.10 Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, İstanbul 1999, s.27.

Page 226: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

226

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

can Ermenileri de düğünlerinde Ermenicenin yanı sıra Türkçe, Kürtçe şar-kı ve türkü söylemektedirler11.

Erzincan’daki Ermenilerle Türkler arasında o kadar yakın bir dostluk vücuda gelmiştir ki, Ermeniler gerek devletin dilinin Türkçe olmasından ve gerekse hâkim unsur olan Türklerle bir arada yaşamaktan ötürü Türk-çeyi akıcı bir şekilde konuşup Türklerle Türkçe anlaşabilmişlerdir. Hiçbir zorlama veya ihtiyaç olmamasına rağmen Türkler de Ermenice’yi öğren-mişlerdir. Erzincan’da köyüne giden bir Türk, akşam olduğu için bir Er-meni köyüne sığınmış ve kendisinin Türk olduğunu saklayıp Ermeni oldu-ğunu söylemiştir. Ermenice’yi o kadar güzel konuşmuş, haçını çıkarmış ve yemeğe başlamadan önce de Ermenice duasını okumuştur ki, evin Ermeni erkeği onun bir Türk olduğunu anlayamamış, hatta onun kendisinden daha dinî bütün bir Ermeni olduğunu düşünmüştür12.

Komşuluk ilişkilerindeki yakınlığın nişanesi olarak, bir Türk kızı bir Ermeni kadını için bacılığım tabirini kullanmıştır13. Yine her iki toplum arasındaki dostluğa, bir Ermeni kadının kurduğu turşudan çevre köyler-deki Türk, Kızılbaş, Kürt kadınlarının gelip hastaları için götürmeleri de örnek olarak verilebilir14. Ermeni çocukların Türk çocuklarıyla oyunlar oynaması, Türklerin yufka ekmeği ile kendi yaptıkları ekmeği değiş tokuş yapmaları ve beş taş oynamaları15, çocuklar arasındaki komşuluk ilişkile-rini göstermesi bakımından önemlidir.

Tehcire kadar uzanan süreçte gelişen Ermeni ayaklanmaları, devlet gö-revlilerine ve masum sivil halka yönelik suikast-katliam girişimleri her iki toplum arasındaki ilişkileri germiş olsa bile, Türklerin Ermenilere yönelik linç girişimleri veya karşı hareketlerine tesadüf olunmamıştır. Eserlerde buna ilişkin örnek bulunmamaktadır. Başlangıçta Ermenilere yönelik bir nefret duygusu oluştuğu ve Adana havalisinden geçen Ermeni kafi lelerine sözlü sataşma olduğu söylenmekle birlikte16, Müslüman ahali ve kendileri-ni sürüp götürmekle görevli jandarmalar tarafından Ermenilere gösterilen pek çok iyi muamele öykülerde zikredilmiştir.

11 Mıntzuri, Armıdan, s.70.12 Mıntzuri, Armıdan, s.48-50.13 Mıntzuri, Kapandı Kirve Kapıları, Çeviren Nurhan Büyük Kürkciyan, İstanbul 2001,

s.108.14 Mıntzuri, Armıdan, s.21.15 Kherdian, a.g.e., s.10-11.16 Ermeni kafi leler Adana civarından geçerken, yol kenarında birikmiş olan kalabalıktan bir

adamın vefasız köpekler! diye bağırdığı söylenmektedir. Ancak bunun ötesinde başka bir hareket veya hakaretten söz edilmemektedir. Bkz. Kherdian, a.g.e., s.44.

Page 227: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

227

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

İsyan hareketlerinden sonra bazı Ermenilere karşı Türkler arasında olumsuz bir hava oluşmuş olsa bile, yıllarca birlikte yaşadıkları komşu-larını yitiriyor olmaları ve yaşadıkları coğrafyadan çok uzaklara hem de olumsuz şartlarda gidiyor olmalarından ötürü, Ermenilere karşı acıma hissi oluşmuştur. Türk milletinin, devletin almış olduğu bir kararın hilâfına ha-reket etmesi mümkün olmamakla birlikte, Ermenilere karşı yapabilecekle-ri en iyi muameleyi gerçekleştirdiği görülmektedir. Buna başta idareciler katkıda bulunmuştur.

Zara’da askerî kışla, kumandanlık binası ve lojman inşaatında çalışan Ermenilerin başında ve inşaattan sorumlu Yahya Bey isminde bir Binbaşı, Ermenileri toplayarak tehcir kanunu hakkında onlara bilgi vermiş ve Os-manlı Devleti’nin bu duruma neden ve nasıl geldiği hakkında bir değerlen-dirme yapmıştır. Kendilerini Zara’dan göndermeye vicdanının elvermedi-ğini; çünkü daha ikinci köye varmadan dizanteri ve karın ağrısından ço-ğunun ölüp gideceğini, bunca bilgi ve ustalığa yazık olacağını söylemiştir. Binbaşı Yahya Bey, Zara Ermenilerine şu teklifte bulunmuştur: Her birinin ağzından çok daha önceki tarihlerde verilmiş bir istida alacaktır ve bu is-tidalarında Ermeniler, isimlerini belirttikten sonra Hıristiyanlıktan ihtida ile Müslümanlığa kabullerini Padişaha arz edeceklerdir. Bundan sonrasını takip etmek Yahya Binbaşı’ya aittir ve öyle de olmuştur. Sonuçta verilen dilekçeler işleme konulmuş ve kabul edilmiş, böylelikle ihtida etmiş olan Zara Ermenileri tehcirden kurtulmuştur17.

Diğer taraftan sahipsiz kalan Ermeni kadın ve kızları Müslümanlar-ca nikâhlanarak zor durumdan kurtarılmışlardır18. Zor durumdan kurtul-ma sadece evlenme yoluyla olmamıştır. Ermeni delikanlı ve gelinler köklü ailelerin yanlarında duldalanmışlar, ortalık düzeldikçe de ortaya çıkmaya başlamışlardır19. Müslümanların yanında kalan Ermeni çocukları, dönemin zor şartları içinde meşakkatle büyümelerine rağmen, ağa ve hatunlarını hayırla anmışlar, onların yedikleri ve içtiklerinin kendilerininkinden farklı olmadığını söylemişlerdir20. Üstelik zengin Ermenilerin fakir Ermenilere yardım etmemesine rağmen21. Ermeni çocukları ve büyükleri, İttihat ve Terakki’ye rağmen, isimleri değiştirilerek Müslümanlarca alıkonulmuş ve

17 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.25-29; Ceyhan, Seferberlik, s.68; Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.18-19.

18 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.131; Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.38. 19 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.42-43.20 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.49-50.21 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.55-56; Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.22.

Page 228: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

228

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

onlar, eğer bu kanunun hızının bir yıl sonra azalacağını bilselerdi daha fazla Ermeninin kendilerince saklanacağını ifade etmişlerdir22. Bazı Erme-nilerin ülke dışına çıkmalarına yardım edilmiştir23. Tehcir esnasında Erme-nilere ekmek ve yemek verilmiştir24. Ermenileri sahiplenme Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir25.

Bu iyi muameleler sadece sivil halk tarafından gösterilmemiş, kuman-dan, müdür, doktor ve jandarma gibi resmî görevliler de bu yardım kerva-nına katılmıştır. Onlar, sürgün yerlerinin iyi bir yer olması, g yaralarının iyileştirilmesi, kadın ve çocukları atlarına alma, onları güvenlikli bir şekil-de sürgün yerlerine ulaştırma ve yiyecek temini konusunda aynı yardımı, ellerinden geldiğince, Ermenilerden esirgememişlerdir26. Hatta jandarma-lardan ayrılmak, sürgüne gönderilen Ermeniler için çok zor olmuştur27. Diğer Ermeni tebaaya yapılan iyi muameleler de yurt dışından gönderilen mektuplarda olayın tarafl arınca dile getirilmiştir28.

Ermenilerle Müslümanlar veya Türkler arasındaki dostluğa, iyi kom-şuluk ilişkilerine verilebilecek bir diğer örnek Kirkor Ceyhan’ın eserinde geçen ve intihar eden Ermeninin hikâyesidir. Hikâyeye göre Zara’da çarık diken Ermeni Garabed, manda gönü almak için Sivas’a gitmiş, ancak pa-rayı düşürmüştür. Bundan ötürü utancından intihar etmek istemiş, fakat Zaralılar buna mani olmaya çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen Garabed sonunda intihar etmiştir. Ermeni inancına göre intihar edene dualı törenli cenaze merasimi yapılmadığından, Zara’daki Müslümanların ileri gelenleri Ermeni komşularına bunun bir cinnet-i muvakkate olduğunu, cenaze töreni yapılmazsa ölenin çocuklarının bu kiri ömürleri boyunca taşıyacaklarını söyleyerek çocuklara bu kötülüğün yapılmamasını istemişlerdir. Sonunda Müslümanların telkiniyle cenaze töreni tertip edilmiş ve defi nden sonra erkekler Selim Ağa’nın evinde, kadınlar da cenaze evinde toplanmışlardır. Müslümanı olsun Ermenisi olsun komşular cenaze evine yemekler yolla-yarak haftalarca ölenin karısı Enova’nın ocağını tüttürmemişlerdir29.

22 Ceyhan, Seferberlik, s.71; Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.21-22.23 Ceyhan, Seferberlik, s.106-109.24 Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.17-18, 63, 64, 69, 71, 104-106.25 Ceyhan, Seferberlik, s.51-52, 90.26 Bu konuda bkz. Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.45, 62-63, 69, 84-86, 91, 104; Kherdian,

a.g.e., s.31, 39, 76-77.27 Ceyhan, Kapıyı Kimler Çalıyor, s.72.28 Örneğin Chiikago’dan gönderilen bir mektup hakkında bkz. Ceyhan, Seferberlik, s.106-

109.29 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.9-23.

Page 229: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

229

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Cenaze töreninde yakasını beline kadar yırtan akrabalar Garabed’de olan alacaklarından bir kuruş bile noksan olsa kabul etmemişlerdir. Fakat Ömer Ağa 1 600 kuruş alacağını yetimlere bağışladığını söyleyerek borç kâğıdını yırtmıştır. Bu tablo karşısında babasının mezarında ağlamayan Apoyan Murat adındaki çocuk ağlamıştır. Anne bu çocuğunu Zara’da bı-rakmayarak okuması için İstanbul’a göndermiştir30. Yıllar sonra bu çocuk, tehcir esnasında tehcirden kurtulmak veya kurtarmak için Müslüman hare-mine katılmış veya karışmış Ermeni kadını ve yine Müslümanların yanına sığınmış Ermeni kızı varsa, hepsini önüne katarak İstanbul’a götürmüştür. Hem de ahalinin yapma, etme demelerine karşın31.

Cumhuriyet dönemindeki ilişkiler daha farklı boyutlarda gelişmiştir. Bu dönemde Ermeni toplumuyla Türk toplumu arasındaki ilişkiler değil de daha çok devletle Ermeniler arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Bu dö-nemde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulüyle Ermeni okullarının çoğu eski fonksiyonlarını yitirerek kapanmışlardır32. Ermeni çocukları devlet okullarına giderek Türkçe ve lâik bir eğitime tâbi olmuşlardır. Bu durum, yeni kuşaktan çoğunun Ermenice öğrenememesine sebebiyet vermiştir33. Okullarının kapatılmasıyla kendi din adamlarını yetiştiremedikleri ve bu sebepten bazı kiliselerin papazsız kaldığı, böylece dinî vazifelerin yerine getirilmesinde güçlük çekildiği ve olanlarında da papazların cahil kimseler olduğu söylenmektedir34. Bazı Ermeni kiliselerinin kapatılması veya yıkıl-ması da ayrı bir şikâyet konusudur. Meselâ belediye reisi Zara’daki tarihî Ermeni kilisesini yıkmış ve kilisenin çanı okulun direğine asılmıştır35.

Emvâl-i Metrûke Kanunu’nun çıkarılmasıyla sahipsiz Ermeni malla-rının devletçe satılıp, bedelinin hazineye aktarıldığı vurgulanmaktadır36. 11.11.1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu’nun Ermeniler üzerinde yaptığı tahribat ise başlı başına bir romanın konusu olmuştur37. Kıbrıs so-rununun yükseldiği bir dönemde, Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıl-dığı ihbarıyla başlayan İstanbul, İzmir gibi Rumların yoğun olarak yaşadı-ğı bölgelerde gerçekleşen ve tüm gayrimüslimlere yöneldiği iddia olunan yağma olayları ise başka bir eserde işlenmektedir. 6-7 Eylül olayları olarak

30 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.9-23.31 Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.37.32 Zara’daki örneği için bkz. Ceyhan, Atını Nalladı Felek, s.38; Ceyhan, Seferberlik, s.58.33 Margosyan, Söyle Margos, s.48.34 Margosyan, Söyle Margos, s.23-24.35 Ceyhan, Seferberlik, s.29, 87.36 Ceyhan, Seferberlik, s.14.37 Zaven Biberyan, Babam Aşkale’ye Gitmedi, Çeviren Sirvart Malhasyan, İstanbul 1998.

Page 230: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

230

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

da bilinen ve 1955’te vuku bulan bu olaylar sonucunda gayrimüslimlerin, özellikle de Rumlar ve Ermenilerin Türkiye’yi terk ettikleri, Ermenilerin Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İsviçre ve Avusturalya gibi ülkelere göç ettikleri vurgulanmaktadır38.

Cumhuriyet döneminde Türk ve Ermeniler arasındaki komşuluk iliş-kilerine ait bir örnek Babil’den Sonra Yaşayacağız adlı öykü kitabında yer almaktadır. Ara Güler eserinde, Şebinkarahisar’ın Yaycı köyü doğum-lu olup 10 yaşında okumak için İstanbul’a giden ve bir daha da köyüne dönmeyen babası Dacat Bey’in hikâyesini anlatır. Dacat Bey oğlunun kendisine bir hayrının olmadığını, bir oğul olarak kendisini memleketi-ne, doğduğu yerlere götürmeyi düşünmediğini söyler. Bunun üzerine Ara Güler babasını alarak Yaycı köyüne varır. Köyün bütün adamları teker te-ker merhaba derler. Ayranlar içilir. Köyün yollarına düşerler ve Dacat Bey evini, köyün çeşmesini ve harman yerini aramaya başlar. Evin yerini bulur. Ancak ev ayakta değildir ve duvarı da harabe haldedir. Köylüler çeşmeyi gösterirler, eğilerek doya doya suyundan içer. Harman yerini sorar, köy-lüler gösterirler. Boş duran döveni köylülerin hazırlaması üzerine dövene biner ve belki yarım saatten fazla dövenle döner durur. Çocukluğuna gider. Sonunda atlar ağırlaşır, kendisi ayağa kalkar ve atları durdurur. Aralarına döndüğünde gözleri yaşlıdır. Altı yaşındayken dövenin üstünde böyle dön-düğünü söyler.

Herkesle vedalaşarak İstanbul’a dönerler. Ancak köyün dut kurusu, pestil, kayısı gibi yemişlerinden almayı unuturlar. Bir daha da köye gitmek nasip olmaz.

Dacat Bey ölür, cenaze törenine vakit vardır ve o sırada kapı çalınır, Ara Güler kapıyı açar, iki kişi görür. Ellerinde büyükçe bir kutu vardır. Yüzlerini tanır gibi olur. Gelenler Dacat Güler Bey’i aradıklarını ve elle-rindekileri de Yaycı köyünden kendisine getirdiklerini söylerler. İçeri alır ve pederinin öldüğünü, şimdi ise cenazeye gideceklerini, isterlerse kendi-lerinin de gelebileceklerini söyler.

Kutuyu açar içinde dut kurusu, pestiller, kuru yemişler olduğunu gö-rür. Hem de bol bol. Şaşırır. Sözü köylüler alır: Dacat Bey bizim köylü. Geldi gezdi, ama yemişini almadan döndünüz. Biz de İstanbul’a geliyor-duk, yemiş getirelim dedik. Kısmet değilmiş... derler.

38 Kebabcıyan, a.g.e., s.12, 14, 40, 66.

Page 231: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

231

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Ara Güler üç küçük naylon bulur, iki üç avuç dut kurusu, birkaç parça pestil, biraz erik kurusu koyarak onları pederinin tabutunun içine bırakır39. Bu örnek Müslüman Türk insanının hangi ırktan ve hangi dinden olursa olsun insanlara karşı gösterdiği misafi rperverliği ve kadirşinaslığı dile ge-tirmesinden ötürü mühimdir.

SonuçErmeni edebiyatına ilişkin eserlerde yer alan Türk ve Ermeni toplumu

arasındaki komşuluk ilişkilerine ait örnekler, konuya vakıf araştırmacıları bile şaşırtacak bir mahiyet arz eder. İlk bakışta farklı ırk, inanç ve kültürle-re sahip bu iki toplumun sergilediği komşuluk ilişkileri ve bunların biçimi, kalıplaşmış düşüncelerin tamamını alt üst eder ve insanı, bu nasıl olur? veya bu da olur muymuş? dedirtecek noktaya getirir.

Tehcir öncesi dönemde Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki iliş-kilerde en önemli belirleyici unsur din iken, tehcire kadar uzanan süreçte buna bir de siyasî boyut eklenmiştir. Din ayrılığının yanında siyasî tercih-ler ve bazı Ermenilerin kafasında yer etmiş olan ayrı devlet kurma fi kri, is-ter istemez, ilişkilerin boyutunu etkilemiştir. Örneğin, komşuluk ilişkileri ne kadar iyi olursa olsun, Türklerle Ermeniler arasında birbirlerinden kız alıp verme hadisesi yaşanmamıştır. Bunun yanında, dinî inanışlarına ne kadar saygılı olurlarsa olsunlar, her iki tarafın birbirlerinin ibadetgâhlarına gitmesi söz konusu değildir. Nadiren de olsa, Ermenilerin din değiştirip Müslüman olmaları yaşanan bir gerçek olmakla birlikte; Müslüman birisi-nin din değiştirip Ermeni dinine girmesi, daha doğrusu Hıristiyan olması görülmemiştir. Bu durum, en zayıf inanç ve amel boyutunda bulunan Müs-lüman için de geçerlidir. Bu, aslında sınırları belirlenmiş bir ilişkiler yu-mağıdır. İlişkilerdeki insanî boyut ne kadar geniş ve serbest olursa olsun, dinî boyut o kadar serbest değildir. Aslında bunu normal de karşılamak lâzım gelir.

Ermeniler bazen kendilerine ait mahallelerde veya köylerde bazen de Türkler veya umumî olarak Müslümanlarla birlikte yaşamaktaydılar. Her ne şekilde olursa olsun, mutlaka komşuluk ilişkisi içindeydiler. Ti-caret yapmaktaydılar. Aslında her iki toplum arasında o derece iyi ilişki-ler vardır ki bunlara gerek Ermenilerin gerekse Türklerin kendi ırkdaş ve dindaşları arasında rastlamak zordur. Bu türden ilişkilerin çoğunluğuna, 39 Ara Güler, Babil’den Sonra Yaşayacağız, Çeviren Sirvart Malhasyan, İstanbul 1996, s.121-

125.

Page 232: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

232

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

inanç boyutu olmakla birlikte amel boyutu bulunmayan kimselerde rast-lanmaktadır. Örneğin saz ve içki meclislerinde, hırsızlıklarda Ermenilerin en yakın dostları amel boyutu zayıf olan Türklerdir.

Birlikte oturmadan kaynaklanan herhangi bir uygunsuz davranışa, Türklerle Ermeniler arasında vuku bulan bir kavgaya öykü ve romanlarda tesadüf olunmamıştır. Aksine iki toplumun birbiriyle ne kadar uyumlu, ne kadar iç içe olduklarını, cenazelerinde ve zor durumlarında nasıl bir daya-nışma içinde bulunduklarını, birbirlerinin pişirdikleri yemeklerden yedik-lerini gösteren o kadar çok örnek vardır ki bunlar saymakla bitirilemez. Özellikle kadınlar arasındaki komşuluk ilişkileri ve dayanışma erkekler arasındakine nazaran çok daha kuvvetli ve dikkat çekicidir.

Fransız İhtilâli’ne kadar geçen süreçte her toplum veya cemaat kendi-sini farklı alt kimlikte tanımlasa da sonuçta üst kimlik Osmanlılıktır. Bu, farklı ırk, din ve mezhebe mensup olunsa, farklı sosyal-siyasî -ekonomik durum ve imkâna sahip bulunulsa ve yine farklı yerleşim birimlerinde yaşanıyor olsa da öyledir. İnanç boyutundaki farklılıklar çok önemli olsa veya öyle olması gerekse bile, devletin konuya bakışı farklı değildir. Dev-let, ister Müslüman ve isterse gayrimüslim olsun, sonuçta tebaasını reaya ve beraya olarak görmüş, öyle adlandırmıştır. Bu meyanda milletin düşün-celerinin devletinkinden farklı olduğu da söylenemez. Bununla beraber, Avrupa’da hızla yayılmakta olan milliyetçilik hareketleri ve bazı Ermeni-lerin bu tür hareketler içerisinde yer alarak isyanlar çıkarmasından sonra her iki toplumun birbirlerine bakışlarında ve komşuluk ilişkilerinde fark-lılaşmanın olduğu da inkâr edilemez. Aslında bu, dönemin şartları içeri-sinde değerlendirildiğinde, hatta bugün bile yaşanacak olsa, yadırganacak bir sonuç değildir. Zira o ana kadar bütünü oluşturan parçalardan birisinin veya bir kaçının ayrışma çabasına girmesi, tabii olarak, onun suçlanması ve dışlanmasıyla sonuçlanacaktır. Bu durumun ırk, coğrafya, din, mezhep, dil ve kültür açısından istisnası yoktur ve olmamıştır da. Osmanlı açısın-dan Sırbın, Rumun, Ermeninin, Kürdün, Arabın ve Türkün ayaklanması aynı şekilde değerlendirilmiş ve aynı şiddette bastırılmaya çalışılmıştır. Bu tür ayrılıkçı girişimler siyasî açıdan ele alınmış; devletin bölünmez bü-tünlüğü ve milletin huzur ve refahını bozmaya yönelik çalışmalar olarak addedilmiştir. Nitekim gerek bölgemizde gerekse dünyamızın diğer bölge-lerinde yaşananlar göz önüne alınacak olursa, bunun bugün de böyle de-ğerlendirildiği görülecektir. Burada sözü edilen doğru veya yanlışlar değil, geçmişteki ve bugünkü sonuçlardır. Bunun tarafı veya karşı tarafı olma da söz konusu değildir.

Page 233: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

233

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Siyasî gelişmeler sonucunda hem devleti idare edenlerin hem de mil-letin psikolojisi değişmiş o ana kadar birlikte ve beraberlik duygusu içinde yaşayan insanların kafasında acabalar yer etmiş olmalıdır. Bununla be-raber Türk ve Ermeni toplumları arasında olumsuz olaylara rastlanmaz. Konu devletle, daha doğrusu devlet güçleriyle olaylara karışan Ermeniler arasında geçen mücadele şeklindedir40.

Genel olarak Hıristiyanlarla Müslümanlar özel olarak da Ermenilerle Türkler, her zaman dost olmasalar da hep komşu olarak yaşamışlardır. Bu komşuluk ilişkisinde Türkler hâkim, Ermeniler veya genel olarak diğer Hıristiyan gruplar mahkûm durumunda değildirler. Tarafl arın eşitliği söz konusu olup, herhangi bir baskı bulunmamaktadır.

40 Genel olarak eserlerde eleştiri ve suçlamalar devlete ve yöneticilere yöneliktir. Bir ikisi istisna tutulacak olursa, sivil halkın suçlandığına pek şahit olunmamaktadır. Eserlerdeki Osmanlı Devleti’ne ve yöneticilere yönelik eleştiriler, genelde tehcir kararının (1915 Sevk ve İskân Kanunu) çıkarılarak Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı yıllarında göçe gönderil-mesi, sevkıyat esnasında Kürt ve Çerkezlerin Ermeni kafi lelerine karşı olan saldırılarına mani olunamaması, gerek devlet görevlilerinin gerekse sivil halktan bazı kimselerin Er-meni kadın ve kızlarına yönelik harekette bulunmaları, özellikle Hamidiye Alayları’nın Ermeniler üzerine sevk edilmesi veya bunların hareketlerine göz yumulması, idareciler tarafından hapishanelerde güvenliğin sağlanmayıp halkın birbirini kırmasına seyirci kalın-ması, devletçe Ermeni mallarının müsaderesi, bazı Ermeni kilise ve okullarının kapatılması ya da yıkılması, Ermeni dilinin öğretiminin engellenmesi gibi hususlardır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde, 1942’de Varlık Vergisi’nin çıkarılarak gayrimüslimlerin mağdur edilmesi ve borcunu ödeyemeyenlerin Erzurum Aşkale’ye sürülmeleri, 6-7 Eylül olaylarının devletçe tertiplenip gayrimüslimlerin sindirilmesi ve onların ülkeyi terke zor-lanması, Ermeniler üzerinde baskı kurulması gibi muhtelif konu ve iddialar da mevcuttur.

Sivil halka yönelik suçlamalar daha çok Kürt ve Çerkezler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Suçlamalar, üstü kapalı olarak, devletin bu unsurları Ermeniler aleyhine kışkırttığı veya en azından bazı hadiselerin tesirinde kalan bu toplulukların galeyana gelerek Ermenilere saldırdığı yolundadır. Çerkezlerin ve Kürtlerin Ermeni mallarına el koydukları, daha çok Kürtlerin Ermeni kadın ve çocuklarını Müslümanlaştırarak haremlerine kattıkları hususu dile getirilmektedir. 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslim mallarını yağma ve tahrip ederek onları sindirenlerin kimlikleri hakkında bilgi verilmemektedir. Daha geniş bilgi için bkz. Ahmet Kankal, Ermeni Edebî Eserlerinde Ermenilerin Türk Devletine ve Türk Toplumuna Bakışları, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Sayı 5, Mart 2005, s.1-22. Bu konu ile ilgili olarak, yukarıdaki çalışmada zikredilmeyen başka bir öykü için bkz. Sarkis Çerkezyan, Dünya Hepimize Yeter, Hazırlayan Yasemin Gedik, İstanbul 2003, s.19.

Page 234: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

234

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Yararlanılan Eserler

Aharonyan, Avetis, Fedailer Özgürlük Yolunda, Çeviren Figen Yılmaz, Belge Yayınları, İstanbul 2001.

Armen, Mıgırdiç, Hegnar Çeşmesi, Çeviren Hasan Polat, Belge Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1988.

Arslanyan, Agop, Adım Agop Memleketim Tokat, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005.Biberyan, Zaven, Babam Aşkale’ye Gitmedi, Çeviren Sirvart Malhasyan, Aras

Yayıncılık, İstanbul 1998.___________, Yalnızlar, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.Ceyhan, Kirkor, Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize, Aras Yayıncılık, İstanbul 1999.___________, Kapıyı Kimler Çalıyor, Belge Yayınları, İstanbul 1999.___________, Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm, Aras Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul

1998.Çelik, Jaklin, Kum Saatinde Kumkapı, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.___________, Yılanın Yolu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2003. Çerkezyan, Sarkis, Dünya Hepimize Yeter, Haz. Yasemin Gedik, Belge Yayınları, 2.

Baskı, İstanbul 2003 David, Kherdian, Hilâlin Gölgesinde Bir Ermeni Kızın Yazgısı, Çeviren Haydar Işık,

Pêrî Yayınları, İstanbul 2001.Gelenyan, Hampartsum (Hamasdeğ), Güvercinim Harput’ta Kaldı, Çeviren Sarkis

Seropyan, Aras Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 1998.Gobelyan, Yervant, Memleketini Özleyen Yengeç, Çeviren Hagop Gobelyan, Aras

Yayıncılık, İstanbul 1998.Güler, Ara, Babil’den Sonra Yaşayacağız, Çeviren Sirvart Malhasyan, Aras Yayıncılık,

İstanbul 1996.Kebabcıyan, Raffi , Konuş Halil Bey Konuş, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.Koçar, Hraçya (Kapriyelyan), Özlem (Garod), 2. Baskı, Nûjen Yayınları, İstanbul

1996.Margosyan, Mıgırdiç, Biletimiz İstanbul’a Kesildi, Aras Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul

1998.___________, Gâvur Mahallesi, Aras Yayıncılık, 7. Baskı, İstanbul 1999.___________, Söyle Margos Nerelisen? Aras Yayıncılık, 6. Baskı, İstanbul 2000.

Page 235: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

235

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Mavyan, Vahram, Her Yerde Ermeni Var, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), Aras Yayıncılık, İstanbul 2003.

Mıntzuri, Hagop, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çeviren Silva Kuyumcuyan, Aras Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 1998.

___________, Atina, Tuzun Var Mı? Çeviren Silva Kuyumcuyan, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.

___________, İstanbul Anıları 1897-1940, Çeviren Silva Kuyumcuyan, Notlarla Basıma Hazırlayan Necdet Sakaoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002.

___________, Kapandı Kirve Kapıları, Çeviren Nurhan Büyük Kürkciyan, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001.

Najarian, Peter, Son Ermeni, Çeviren Ece Eroğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2004.Özer, Antan, Yaşamı Beklerken, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), Aras Yayıncılık,

İstanbul 1997.Saroyan, William, Aram Derler Adıma, Çeviren Türkkaya Ataöv, Varlık Yayınları, 3.

Baskı, İstanbul 1991.___________, Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm, Dirim ve Aya Kaçış, Çeviren

Beril Eyüboğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001.___________, Yoksul İnsanlar, Çeviren Memet Fuat, Adam Yayınları, İstanbul 1990.Sırmakeşhanlıyan, Yervant, Balıkçı Sevdası, Çeviren Ani Baronyan, Aras Yayıncılık,

İstanbul 2000.Totovents, Vahan, Yitik Evin Vârisleri, Çeviren Najda Demircioğlu, Aras Yayıncılık,

İstanbul 2002.Zohrab, Krikor, Hayat, Olduğu Gibi, Çeviren Kudret Emiroğlu, Ayraç Yayınevi,

Ankara 2000.___________, Öyküler, Çeviren Hermon Araks, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001.

Page 236: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 237: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAİLK DEMOKRASİ DENEMESİ VE ERMENİ MEBUSLAR

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim FakültesiE-mail: [email protected]; Tel: 0 386 212 62 39

Page 238: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı İmparatorluğu, gerileme döneminden başlaya-rak özellikle XIX. yüzyıl boyunca içine düştüğü bunalım-dan kurtulmak ve eskiden yaşadığı o haşmetli günlerine dönebilmek amacıyla değişik yollar denemiştir. II. Mahmut (1808-1839) döneminde etkin bir şekilde başlayan ıslahat hareketleri, Tanzimat döneminin (1839-1876) başlama-sıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemde yapılan modernleşme hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu’nu kurumsallaşma ba-kımından Batılı devletlere biraz daha yaklaştırmış, ancak yapılan çabalar istenilen sonucu vermemiştir.

Bu durum üzerine, Genç Osmanlılar adı veriler bir grup Osmanlı aydını, var olan devlet düzenini değiştirmek ve Avrupa devletlerinde gördükleri yeni bir yönetim tarzını Osmanlı İmparatorluğu’na da uygulamak istemiştir. Meş-rutiyet adı verilen bu yeni tarz yönetimle, devlet isteni-len düzeye gelecekti. Batı demokrasilerinden alınan bu yeni yönetim anlayışı ile hem yöneticiler kontrol altında tutulacak hem de isyan eden, devletten ayrılmak isteyen gayrimüslimler ve onların destekçisi olan batılı devletler memnun edilecekti.

Yeni Osmanlılar, Sultan Abdülaziz (1861–1876)’i taht-tan indirdiler ve bu amaçla genç Padişah Sultan Abdül-hamit (1876–1909)’e Kanun-ı Esasî’yi ilân ettirdiler. Ka-nun-ı Esasî’’nin âmir hükmü gereğince de açılan Meclis-i Mebusan’a tüm Osmanlı halkı ile beraber Ermeniler de mebus gönderdiler. Bizim çalışmamızda Ermeni mebus-ların Osmanlı devlet ve toplum yapısına bakışı ve Meşruti-yet meclisinde yaptıkları konuşmalar değerlendirilecektir.

Page 239: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

239

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

İlk Demokratik KurumlarOsmanlı İmparatorluğu’nda klasik dönemi temsil eden Divân-ı

Hümayun’dan Bakanlar Kurulu’na doğru giden süreçte II. Mahmut’un (1808-1838) yaptığı yenilikler oldukça önemlidir. Onun son döneminde devlet idaresini modernleştirmek için yaptığı yeniliklerin, saltanatının son-larına doğru yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı görülmektedir. Bu modernleşmenin sonucu olarak nezaretler kurulmaya başlanmış ve kabine sistemine doğru ilk adımlar atılmıştır. II. Mahmut’un son zamanlarında, 30 Mart 1838 tarihinde sadareti kaldırarak, yerine başvekâleti getirmesiyle, sadrazamın kişisel yetkileri kısmen bu heyete devredilmiştir. Yeni düzen-lemeyle, Padişahın mutlak vekili olmaktan çıkan başvekâlet, nezaretlerden oluşan kabinenin başkanı olarak sembolik bir memuriyete indirgenerek si-likleştirilmiştir. Başvekil ve nazırlardan oluşan bu yeni meclise, Meclis-i Has, Meclis-i Vükelâ1 gibi adlar verilmiştir2.

Heyet-i Vükelâ’dan sonra en önemli işlevi olan ve en uzun süreli var-lığını koruyabilen meclis, Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı Adliye olmuştur. 27 1 Meclis-i Has şu üyelerden meydana geliyordu: Sadrazam veya Başvekil’in başkanlığında

şeyhülislâm (sonradan Şura-yı Devlet reisi), Hariciye, Dâhiliye, Maliye, Maarif, Evkaf, Ticaret, Nafi a Nazırları, Sadrazam müsteşarı, Harbiye Nazırları ve Tophane müşiri de top-lantılara katılıyordu.Carter V. Findley, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform Babıâli (1789-1922), İz Yayıncılık, İstanbul 1994, s.208. Kaptan-ı derya ise ilgili olduğu konular görüşülürken çağırılıyordu. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform, Eren Yayınları, İstanbul 1993, s.182.

2 Akyıldız, a.g.e., s.180.

Page 240: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

240

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Zilhicce 1253/24 Mart 1838 tarihinde Tanzimat-ı Hayriyye ve umûr-ı câ-riyyenin tetkik, kontrol ve görüşülmesi için3 Topkapı Sarayı’nda çalışmak üzere Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye adıyla daimî bir meclis kuruldu4. Bu meclis, Tanzimat’ın ilânından sonra, Tanzimat meclisi gibi çalışmaya ve daha da önemlisi Padişah’ın yetkilerini kullanmaya başlamıştı. Bilindi-ği gibi Padişah, Tanzimat Fermanı ile yetkilerini kendi arzusuyla sınırla-mış ve bu yetkilerini de Babıâli ve Meclis-i Valâ’ya devretmişti. Böylece yetki ve görevlerini fermandan alan Meclis-i Valâ, kurulduğu dönemden itibaren özellikle Şura-yı Devlet adı altında ikiye ayrılıp her iki meclisin de görev alanları yeniden düzenlendikten sonra, yarı anayasal bir organ olarak yasama ve yargı işlevi görmüştür. Şurası unutulmamalıdır ki, hem Babıâli ve hem de sonradan kurulan hangi meclis olursa olsun yukarıda adı geçen yetkileri Padişah adına kullanıyor, varlık sebebini ve gücünü Padişah’tan alıyordu5.

Bu önemli iki meclis; Meclis-i Has ve Meclis-i Vâlâ’dan başka Tan-zimat dönemi (1839-1876) içerisinde en dikkate değer olan meclislerden biri de Şura-yı Devlet olmuştur. Şura-yı Devlet’in üyeleri, ülkenin çeşitli yerlerinden seçilerek Padişahın onayıyla atanıyordu6. İlk defa her vilâyet-ten ve her mezhepten üye bu geniş katılımlı meclise alındı7. Üye sayısı bir yıl içinde kırk bire ulaştı. Bunlardan yirmi sekizi Müslüman on üçü de diğer mezheplere sahip; dördü Rum, biri Bulgar ve sekizi de muhtelif Ermeni milletlerindendi8. Müslim-gayrimüslim oranı yaklaşık olarak üçte bire tekabül ediyordu. Bu oranlamaya seçimin söz konusu olduğu diğer zamanlarda da uyulmuştur. Buna Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan da dahildir. İleride görüleceği üzere seçim sistemi de bu oranı sağlayacak şe-kilde düzenlenmiştir.

Şura-yı Devlet’in üyelerinin geniş katılımlı olması, nispeten seçim-le gelmeleri ve Müslim-gayrimüslim bütün halkı temsil etmesi sebebiyle

3 Akyıldız, a.g.e., s.189.4 Mehmet Seyitdanlıoğlu, “Dersaadet Belediye Kanunu ve Getirdikleri”, Çağdaş Yerel Yö-

netimler Dergisi, Cilt 8, Sayı 4, Ekim1999, s.39.5 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul 2004,

s.103.6 Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Reform,

Devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975, 2. Cilt, Çeviren Mehmet Harmandal, e Yayını, İstanbul 1983, s.114.

7 Edouard Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Yayına Hazırlayan Akın Bedirhan, Kaknüs Ya-yınları, İstanbul 1999, s.256.

8 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1988, s.149.

Page 241: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

241

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

bir Meclis-i Mebusan gibi değerlendirilmesine sebep olmuştur9. Hâlbuki Şura-yı Devlet’ten hem Abdülaziz’in ve hem de bu meclisin açılmasında önemli bir rol oynayan Âlî Paşa’nın tutumu buranın gerçek anlamda bir Meclis-i Mebusan olmadığı ve bir tasdik mercii gibi kullanılmak istendiği zaman içerisinde ortaya çıkmıştır10.

Bu merkez meclislerinden ayrı olarak merkezdeki yapılaşmaya ben-zer ve ona paralel olarak yapılanan taşra meclisleri meydana getirilmişti. Tanzimat Fermanı’nın ilânından sonra oluşturulmaya başlanan taşra mec-lisleri, Islahat Fermanı’ndan sonra içlerine daha çok ve etkin bir şekilde gayrimüslimleri de alarak büyük bir gelişme gösterdi. Taşra meclisleri, o bölge halkının seçkinlerinden oluşuyor ve seçimle işbaşına geliyordu. Bu özelliği ile taşra meclislerinin yapısı merkezî meclislere göre daha çağdaş ve demokratik bir şekilde faaliyet gösteriyordu.

Tanzimat geleneğine uygun olarak taşrada ilk meclis, maliyenin ıslahı konusunda yapılacak çalışmalara başladı. Vilâyet ve sancak merkezlerinde validen bağımsız olarak meclisler kuruldu. Bu meclislere muhassıl11 ve maiyeti memurlarından başka, memleketin hakimi, müftüsü, asker zabi-ti, ruhanî reisler ve memleket ileri gelenlerinden (vücuh), zaman içinde sayıları değişecek olan altı kişi katılacaktı. Bu altı kişi seçimle iş başına gelecekti12.

Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimlerin merkez meclisleriyle beraber taşra meclislerinde de ağırlık kazanması sebebiyle Müslümanların bu duruma tepkisi arttı. Ancak, her seferinde bu olaylar gayrimüslimlerin haklarını artırmaktan başka bir sonuca ulaşmıyordu. Lübnan Nizamna-mesi, bu duruma örnek olarak verilebilir13. Ülkenin her tarafında olduğu gibi Balkanlardaki eyaletlerde de giderek huzursuzluğun artması, yeni bir takım önlemler alınmasını zorunlu kıldı. Karışıklıkları önlemek için ola-ğanüstü yetkilerle teftiş heyetleri gönderilmesi de fayda vermediğinden 7 Kasım 1864’te yeni Vilâyet Kanunu hazırlandı. Bu Vilâyet Kanunu hazır-

9 Shaw, a.g.e., s.114; Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, 2. Cilt, Çeviren Osman Akınbay, Papirüs Yayını, İstanbul 1997, s.237; Engelhardt, a.g.e., s.255.

10 Şura-yı Devlet reisi Mithat Paşa ile arası açıldı. Midhat Paşa’nın bu görevden ayrılmasın-dan sonra zaman içerisinde Şura-yı Devlet, Şura-yı Evvet olarak adlandırıldı. Karal, a.g.e., s.149.

11 Yüksek rütbeli maliye memurları. 12 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK Yayını, An-

kara 2000, s.20.13 Ortaylı, Tanzimat Devrinde, s.51.

Page 242: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

242

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lanırken Mithat Paşa’nın Niş valiliğinde edindiği tecrübelerden yararlanıl-mıştı. Tuna vilâyeti olarak adlandırılan bu yeni eyalet sistemiyle merkezî otoritenin daha etkin olması amaçlanıyordu14. Uygulamada görülen başa-rı sebebiyle 1867 tarihinde çıkarılan Vilâyet-i Umumîye Nizamnamesî ile bütün imparatorluğu kapsayacak şekilde vilâyet sistemi genişletildi. Âlî Paşa’nın girişimleriyle hazırlanan ve 22 Ocak 1871 tarihinde yayınlanan İdare-i Umumîye-i Vilâyet Nizamnamesi15 ile Osmanlı İmparatorluğu, 27 vilâyet ve 123 sancağa bölündü. Meclis-i Mebusan’a da mebuslar bu idarî taksimata göre seçildiler. İmparatorluğun yönetiminde yapılan son düzen-lemeler 1913 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır16.

İmparatorlukta merkezî hükümette meydana gelen demokratikleşme çabalarına paralel olarak gayrimüslimlerin yapılanmalarında da önemli de-ğişiklikler meydana geliyordu. Bizim çalışmamızın konusu olan Ermeniler de diğer azınlıklar gibi devlet içinde konumlarını güçlendirmek için Batılı bir veya birden fazla devletten destek alarak İmparatorluk içinde kendile-rine ayrıcalıklı bir yer edinmeye çalışıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat’ın başlamasıyla beraber halkın yönetime katılım süreci her geçen gün artarak devam etmiştir. Bunun en önemli aşamalarından birisi de seçim olgusunun devlete yerleşmesidir. Meclis-i Mebusan’ın açılma arifesinde merkezde ve taşrada halkın yöneti-me katılma süreci Meclis-i Mebusan seçimlerinde ele alınacaktır.

Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu İçindeki DurumlarıErmeni Kilisesinin Gelişim SüreciTanzimat süreciyle başlayan gelişmeler tüm Osmanlı halkının oldu-

ğu kadar özellikle de gayrimüslimlerin seslerini duyurmaları ve yönetime aktif katılmalarını sağlamıştır. Bu durumdan en çok yararlananlar yabancı devletlerin de desteğiyle gayrimüslimler olmuştur17. Konumuz olan Erme-

14 Tuna vilâyeti, Ruscuk, Vidin. Niş, Tulca, Sofya, Tırnova’yı içine alıyordu ki hemen hemen bugünkü Bulgaristan’a tekabül etmektedir. Ortaylı, Tanzimat Devri…, s.58.

15 Düstür, Birinci Tertip, 1. Cilt, İstanbul, Matbaa-i Amire, 1289, s.635-651.16 Bu nizamnamenin dışında kalan yerler de vardı. Bunlar; Lübnan, Mısır, Bosna, Girit adası,

Hicaz, Yemen ve İstanbul. Karal, a.g.e., s.156-158; Seyitdanlıoğlu, Yerel Yönetim Metinle-ri III, Tuna Vilâyeti Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 2, Mart 1996, s.89-90.

17 Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), TTK Yayınları, Ankara 1989, s.70.

Page 243: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

243

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

niler de devletin bu açılımından büyük ölçüde faydalanmış, iç yapılarını düzenlemiş ve Ermeni milleti olarak devlet içerisinde yerlerini almıştır.

Bu aşamaya ulaşılmasında Ermeni Kilisesi’nin özerk bir yapıya ka-vuşturulması önemli bir rol oynar. Şöyle ki, II. Mahmut dönemindeki ge-lişmelerden Ermeniler de nasibini aldı. Katolik Ermeniler Fransız elçisinin de araya girmesiyle Ermeni Katolikliği bir topluluk olarak tanındı18. 1847 tarihinden beri patriğin biri dinî, diğeri dünyevi iki konseye sahip olması esası getirilmişti. Konseyin üyeleri de seçimle iş başına gelecekti19. Pat-rik yeni bir nizamname hazırladı ve uzun uğraşlardan sonra, Âli Paşa bu nizamnameyi kabul etti20. Yönetim içinde yönetim denilecek kadar geniş yetkiler veren bu nizamname ile Patrik, yönetimi Ermeni asilzadeleriyle paylaşmış oluyordu. Ermeni patriği Osmanlı idaresinde muhtar bir yöne-tim düşünüyor, Rusya’ya bağlanmak istemiyordu. İstanbul’da bütün bun-lar olurken Anadolu sakindi21. Bu nizamnameden sonra da Ermenilerin haklarını genişletecek daha başka nizamnameler de yayımlandı22. Bunda Ermeni patriğinin asıl amacı, kilisenin bağımsızlığı ile beraber, muhtar bir Ermeni toplumu yaratarak kendi konumunu güçlendirmekti23.

XIX. Yüzyılda Ermeni Nüfusuİmparatorluk içerisinde Ermeniler dağınık bir durumdaydı. Devletin

iskân konusunda gayrimüslimlere her hangi bir kısıtlama uygulamamasının da bunda etkisi olmalıdır. Dolayısıyla Ermeniler de her hangi bir bölgede çoğunluğa sahip olmamıştır. Daha açık bir deyimle işlerine gelen yerlerde hayatlarını devam ettirmişlerdir. Milliyetçilik hareketleri ve dış güçlerin oyunlarına gelen ve Rus Çarı’nın Ermenilere daha çok menfaat sağlaya-cağını düşünen bir kısım Ermeniler, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, Rusya’ya göç etmiştir24. Bu sınırlı hareketliliğe rağmen anılan ta-18 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s.151.

Ermeni Kilisesi’nin önceki dönemleri için bkz. Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayını, Ankara 1997.

19 Ki Young Lee, Ermeni Sorununun Doğuşu, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1998, s.28.20 Bozkurt, a.g.e., s.101. 21 Lee, a.g.e., s.30.22 Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, İstanbul 2003,

s.48.23 Davut Kılıç, “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi (1850-

1896), Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001, s.145.

24 Justin McCarty, Carolyn McCarty, Turks and Armenians, A Manual on the Armenian Qu-estion, Washington DC 1989, s.23.

Page 244: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

244

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

rihlerde nüfus hareketliliği olmamıştır. Türkler arasına serpilen Ermeniler, pek çok kaynağın ve Ermenilerle Türklerin ortak yaşadığı halkın hatırat-larda ifade ettiğine göre de Türkler gibi yaşamaya başlamıştır. Ne zamanki Batılı devletlerin gayrimüslim Osmanlı halkını menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başlamalarıyla mevcut düzen sarsılmıştır. Ermeniler de bu ge-lişmelere alet olmuştur. Tabii ki burada söz konusu olan bütün bir Ermeni milleti değildir. Bırakın XIX. yüzyılı, XX. yüzyıl başlarında dahi Ermeni-leri sağ duyuya çağıran Ermeni aydınları mevcuttur. Bunlar mevcut düze-nin kıymetinin iyi bilinmesi gereğini değişik vesilelerle dile getirmiştir. Bu ve benzer tavırların uzun vadede Ermeni milletinin menfaatlerine hizmet etmeyeceğini yazmışlardır25. Gerçekten de durum bu vaziyete gelmiştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ermeni nüfus ile Ermeni mebusların seçim bölgeleri, Ermenilerin nerelerde yaşadıklarının da bir göstergesidir. Özellikle bugün nüfus konusu Ermeni sorununun temelini teşkil ettiğinden bugün de söz konusu altı vilâyetin nüfus yapısına bakmayı konunun açık-lanması bakımından uygun bulduk. Meclis-i Mebusan’a seçilen Ermeni mebusların seçim bölgeleri ile bu vilâyetin nüfusları karşılaştırıldığında adı geçen bölgelerde Ermeni nüfusunun çoğunluk olmadığı görülecektir.

Buna göre Ermeni nüfusunun çoğunluk olarak görüldüğü ve vilâyet-i sitte (altı vilâyet) olarak isimlendirilen Doğu Anadolu bölgemizde durum şu şekildedir26.

Şehir Toplam nüfus Ermeni nüfusSivas 1 086 015 170 433Mamuretü’l- Aziz 578 814 69 718Erzurum 645 702 134 967Bitlis 398 625 131 290Diyarbakır 471 462 79 129

(Berlin Anlaşması’nın 61. maddesinin uygulandığı 6 vilâyet)

25 “Paris’ten Mektup”, Osmanlı, I. Kanunusani 1901, No: 99, s.6. 26 Stephanos Yerasimos, “XVIII ve XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıkların

Rolü ve Genel Evrimi”, 1856-1923 Emperyalizmin Kıskacında Türkler-Ermeniler-Kürtler, Yazıcı Basım Yayını, İzmir 2002, s.62

Page 245: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

245

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Osmanlı kayıtları da bölgenin nüfusunu şu şekilde vermektedir:

Hıristiyan nüfus 320 770Müslüman nüfus 949 388Yezidîler 2 216

Gerek Erzurum gerek Van vilâyeti kıyaslandığında o dönemde yayım-lanan Osmanlı sâlnameleriyle de uygunluk gösterdiği görülmektedir.

Erzurum vilâyeti nüfusu:Sancaklar Müslüman erkek nüfus Hıristiyan erkek nüfus

Erzurum sancağı 86 904 29 687

Van sancağı 41 722 39 898

Kars sancağı 19 070 2 474

Bayazıt sancağı 23 225 5 505

Çıldır sancağı 43 064 1 875

Muş sancağı 47 765 29 104

Erzincan sancağı 52 251 11 866

Toplam 226 101 120 329

Bu rakamlara göre bütün Hıristiyanların toplam nüfus içindeki oranı % 43.7, Müslümanların ise % 65.3’tür. Hıristiyan nüfustan Nasturîler ve Rumlar düşüldüğünde Ermenilerin nüfusu % 25’e kadar düşer. Bu itibarla 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan önce Fransız ve Osmanlı kaynakları-nın Ermeni nüfusuyla ilgili aynı oranı verdiği görülmektedir27.

Bu kaynakların ifadelerinden başka ileride değinileceği üzere Ermeni mebusların konuşma gündemlerinde de Ermeni nüfusun bölgede azınlık olduğu onlar tarafından da kabul edilmektedir. Üstelik bu konuşmaların, daha Ermeni sorununun ortaya çıkmadığı dönemde yapılmış olması ayrıca

27 Bayram Kodaman, Fransız Arşiv Vesikalarına Göre Erzurum-Van-Sivas Vilâyetlerinde Er-meni Nüfusu”, Ermeni Araştırmaları Birinci Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Yayını, Ankara 1994, s.175. Ayrıca Ermeni nüfusu hakkında şu kaynaklara da bakılabilir: Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s.40; Justin McChart, Müslümanlar ve Azınlıklar, Çeviren Bilge Umar, İnkılâp Yayını, Ankara 1998, s.45 vd.; Kâmran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005, s.124-149.

Page 246: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

246

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dikkat çekicidir. Osmanlı seçim sistemi zaten azınlıkların da seçilme ve temsil ilkesini esas aldığından Ermenilerin yaşadıkları bölge ve nüfus ço-ğunlukları hakkında yüzeysel bir bilgi verecektir.

Meclis-i Mebusan SeçimleriOsmanlı İmparatorluğu’nda Meclis-i Mebusan seçimlerine gelmeden

önce, hem merkezde hem de taşrada değişik vesilelerle seçimler yapıl-mıştır28. İsyanlar dolayısıyla 1832 tarihinde Sisam adasında yapılan se-çimleri29 taşranın sorunlarını çözmek için oluşturulan imar meclislerinin seçimleri takip etti30. Vilâyet Nizamnamesi 7 Kasım 1864 tarihinde yürür-lüğe girdi. Tuna vilâyeti, Halep, Edirne, Trablus ve Bosna’da uygulandı ve ardından Ocak 1871’de genişletildi. Artık devlet her geçen gün yeni bir duruma uyum sağlamak durumundaydı31. Böylece taşranın yönetime katılması ve seçim unsurunun girişi aşama aşama tüm memlekete yayıydı. Bu sayede hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler devlet yönetiminde taşradan başlayarak etkin olmaya başladı32.

Osmanlı İmparatorluğu’nda yerel yönetimin aşamalarından birisi de belediyedir. Bu aynı zamanda yönetimin halka doğru yayılışının aşama-larından da birisidir. Meclis-i Âlî-i Tanzimat’ın kararıyla 16 Ağustos 1854 tarihinde İhtisap Nezareti lağvedilerek İstanbul’da yeni bir yapılanmaya gidildi33. Zira, Kırım Savaşı’na katılan devletler Müslim-gayrimüslim eşit-liğinin sağlanmasını istemişlerdi. Belli kriterleri içeren bu yeni sistemin temelinde seçim ve gayrimüslimlerin yönetime katılma süreci vardı.

Bütün bu gelişmelerin bürokratik uzantısı 23 Aralık 1876 tarih-li Kanun-ı Esasî’nin amir hükmü gereğince açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ıdır34. Buna göre adı geçen meclise 120 mebus seçilecekti. Pa-

28 Taşra meclislerinde yapılan uyguyalar hakkında bkz. Düstür, Birinci Tertip, 1. Cilt, Mat-baa-i Amire, İstanbul 1289, s.486.

29 Ortaylı, Tanzimat Devrinde…, s.68.30 İmar meclisleri için şu eserlere bkz. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentle-

rinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK Yayını, Ankara 1997, s.199; Seyitdanlıoğlu, “Yerel Yönetim Metinleri III, s.67-81; Akyıldız, a.g.e., s.194.

31 Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayını, İstanbul 1995, s.133.32 Ancak seçime katılmanın ön koşulu vardı. Buna göre devlete doğrudan vergi verenlerden

vilâyetlerde beş yüz kuruş, kazalarda ise yüz elli kuruş vergi verenler seçimlere katılabilir-di. İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi IV. Dönem, C.I-II, TBMM Yayını, Ankara 1996, s.43.

33 Ortaylı, Tanzimat Devrinde…, s.133.34 Takvim-i Vekayi, 19 Mart 1877, Pazartesi.

Page 247: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

247

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

dişah, Mısır ve Tunus’tan beşer mebus seçilmesini de isteyerek listeye ek yapmıştır. İstanbul’dan beş Müslüman ve beş gayrimüslim seçilmesi için ayrı bir seçim kanunu yapılmıştır35. Taşrada ise idare meclisi üyelerinin seçilmesi yoluna gidilerek36 kısa sürede meclisin açılması sağlanmıştır. Bunun için 7 maddelik geçici bir beyanname hazırlandı37. Mebuslar bu talimatlara göre seçilerek meclise geldi.

Yapılan bu seçimde, Müslim-gayrimüslim nüfus oranına göre ilginç sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Örneğin, Anadolu’da 162 148 erkek nüfusa bir mebus düşerken, Afrika’da bu oran 505 000 nüfusa çıkmaktadır. Buna kar-şın Rumeli tarafında sayı azalmakta 82 882’ye düşmektedir. Dinî yönden bakıldığında ise Müslümanlar aleyhine bir dengesizlik görülmektedir. 133 367 Müslüman bir mebus seçerken, 107 557 Hıristiyan bir mebus, 18 750 Yahudi nüfus ise yine bir mebus seçiyordu38. Her dinî grup kendi dindaş-larına oy vermek zorunda değildi. Edirne örneğinde olduğu gibi Ermeni Rupen Efendi, Müslümanların oylarıyla seçildiğini ifade etmektedir39. Her bölgeden seçilen mebus sayısı o bölgenin nüfus dağılımını göstermiyordu. Yahudi nüfusta olduğu gibi. Buradaki amaç, Osmanlı halkının mecliste temsil edilmesini sağlamaktı.

Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı yukarıda belirtilen seçim usûlü ile mey-dana gelmiş ve aşağıda görüleceği üzere Ermeniler de diğer gayrimüslim milletlere oranla en yüksek ölçüde temsil edilmişlerdir.

Meclis-i Mebusan’ın AçılmasıBirinci DevreKanun-i Esasî’nin hazırlanması sırasında görev alan Ermeniler, her

vilâyette40 gayrimüslimlerle beraber meclise seçilerek görev almıştır.

35 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, 5. Cilt, İstanbul 1995, s.189; Takvim-i Vekayi, 24 Zilhicce 1293, Çarşamba.

36 Ahmet Oğuz, “1877-1878 Meşrutiyet Meclisinde Kastamonu Mebuslarının Faaliyetleri ve Ele Aldıkları Başlıca Konular”, İkinci Kastamonu Kültür Sempozyumu Bildirileri 18-20 Eylül 2003, Ankara 2005, s.30.

37 Sabah, 21 Teşrinevvel 1876, Perşembe.38 Roderic Devereux, The First Ottoman Consititutional Period, J. Hopkins Pres, Baltimore

1963, s.141.39 Hakkı Tarık Us, Meclis-i Mebusan (1877-1878) Zabıt Ceridesi I, Vakit Matbaası Yayını,

İstanbul 1939, s.176.40 Vilâyetler 1876 tarihli mülkî taksimata göre yapılmıştır. Karal, a.g.e., s.337-339.

Page 248: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

248

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Seçildiği vilâyet Müslüman Gayrimüslim Ermeni mebus

Adana 2 1 Daniloğlu Milkon Efendi

Ankara 2 1 Altıntop Mike Efendi

Aydın 3 2 Agop Efendi

Diyarbakır 2 1 Osep Kazazyan Efendi

Edirne 4 4 Rupen Efendi

Erzurum 2 2 Hamazasb Hallacyan

Erzurum - - Danyal Karaciyan

Halep 3 1 Karaca Manok Efendi

Hüdavendigâr 2 2 Sahak Yavrumyan Efendi

Dersaadet 5 5 Sebuh Maksutyan Efendi

Dersaadet - - Hüdaverdizade Ohannes Efendi

Sivas 2 1 Agop Şahinyan Efendi

Toplam 27 20

Birinci Meclis-i Mebusan’a seçilecek toplam 130 mebustan 50’sinin gayrimüslim olması kararlaştırılmıştı. Seçim sonunda ise şu tablo ortaya çıkmıştır:

Meclis-i Mebusan’ın I. dönemi

Türk 41

Yahudi 16

Ermeni 12

Arap 11

Boşnak 8

Rum 2

Sırp 1

Müslüman mebus 71

Gayrimüslim 49

Milliyeti belirlenemeyen 29

Toplam 120

Page 249: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

249

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Meclisin I. döneminde Ermeni mebusların oranının yaklaşık % 10 ol-duğu görülmektedir.

Ermeni mebusların da tartışma gündemi Osmanlı İmparatorluğu’nun gündeminden ayrı olmadığı muhakkaktır. Ermeni mebuslar da diğer me-buslar gibi devletin her sorunuyla vatandaş olma bilinciyle ilgilenmişler, her mebus gibi zaman zaman kendi bölgeleriyle diğer bölgeleri kıyasla-mışlardır. Bu konuşmalar incelendiğinde hem gayrimüslim hem de Ermeni mebusların gayrimüslim teb’anın haklarını koruma ve geliştirme çabaları dışında devleti bölmek gibi kaygılarının olmadığını düşünmekteyiz. Birin-ci dönem meclis kayıtları içerisinde şuurlu bir şekilde Müslümanlara karşı bir gayrimüslim, ya da Ermeni milletinin millî kimliğine yönelik açık bir ifadenin bulunmadığı görülmektedir. Birinci dönemde seçilen 12 Ermeni mebus Osmanlı İmparatorluğu’nun her konudaki problemiyle doğrudan ilgilenmiş, ilgili konularda görüşlerini meclis kürsüsünden ifade etmiş-tir. Birinci dönemde yer alan 12 mebusun yaptıkları konuşma sayıları göz önüne alındığında bu durum aşağıdaki tabloda açıkça görülmektedir:

Mebus adı Seçildiği vilâyet Konuşma sayısı

Hudaverdi Ohannes Efendi İstanbul 29

Sebuh Efendi İstanbul 70

Manok Karaca Efendi Halep 65

Rupen Efendi Edirne 32

Danyal Efendi Erzurum 25

Hamazasb Efendi Erzurum 18

Osep Kazazyan Efendi Diyarbakır 3

Altıntop Mike Efendi Ankara 1

Şahinyan Agop Efendi Sivas 2

Bızdıkoğlu Kirko Efendi Adana -

Agop Eferdi Aydın -

Sahak Yavrumyan Efendi Hüdavendigâr -

Toplam 245

Görüldüğü gibi Ermeni mebuslar Meclis-i Mebusan’ın açıldığı 6 Mart 1293/19 Mart 1877 tarihinde başlayan ve 16 Haziran 1293/28 Haziran

Page 250: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

250

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1877 tarihine kadar süren elli altı oturumda 245 defa söz alarak meclisin gündemine dâhil olmuşlardır. Bu konuşmalarda ise şu konular özellikle dikkat çekmektedir:

İntihab-ı Mebusan kanunu ve vilâyet ve kaza meclislerine aza inti-habı kanunu görüşmeleri sırasında Müslüman ve gayrimüslim mebuslar arasında bir takım tartışmalar yaşanmıştır. Bunların en önemlileri her dinin mensubunun anılan bölgede sayıları az da olsa vilâyet ve kaza meclislerine girip girmeyeceği ve her dinin ruhanî reisinin yine vilâyet ve kaza meclis-lerine girip girmeyeceğidir. Bu tartışmaya bağlı olarak müftünün ruhanî reis mi yoksa devlet memuru mu olduğu tartışılmıştır.

Meclis-i Mebusan’da vilâyet ve kaza meclislerine üye seçimi sırasında bu ve benzeri tartışmalar yaşanırken İntihab-ı Mebusan kanunu görüşme-leri sırasında ise Danyal Efendi’nin mebuslar için de Müslim-gayrimüs-lim tabiri kullanmasına diğer mebuslar şiddetle karşı çıkmışlar ve Danyal Efendi’nin meclis konuşmasını kesmişlerdir41.

Erzurum mebusu Danyal Efendi, vilâyet meclislerine ruhanî reisle-rin de girmesini ister. İstanbul mebusu Sebuh Efendi ise, kaymakam kaza meclislerinde reis olmamalı, ahali tarafından müntehab bir reis olmalıdır. görüşündedir42. Danyal Efendi, müftünün de ruhanî reis olduğunu, diğer ruhanî reisler gibi değerlendirilmesini, hatta görüşlerinde ısrar ederek müf-tü orada fetva mı verecek diyerek sert bir ifade kullanır43.

Vilâyet ve kaza meclislerine kaç yaşında aza seçileceğine dair yapı-lan konuşmalarda Halep mebusu Manok Efendi 21 yaşında olmasını ister. Gerekçesi de Halep civarında gençlerin 16-17 yaşlarında yurtlarından ay-rılarak para kazandıklarını 21 yaşına geldiklerinde ise çoktan aile babası olduklarını söyler. Avrupa’da daha geç yaşlarda insanların aile reisi oldu-ğunu, Avrupalı gençlerin okul bitirmelerinden dolayı hayata geç başladık-larını söyler44.

Kanun-ı Esasî’’de seçilen her mebusun yalnız seçildiği bölgenin değil tüm halkın mebusu olduğu yazılıdır. Buna rağmen zaman zaman mebuslar kimi temsil ettiklerini tartışmıştır. Konya mebusu Simon Efendi Konya’da azınlık Rum ve Ermeniden başka millet olmayıp her ikisini de temsil etti-

41 Meclis-i Mebusan Zabıt Cerideleri (MMZC), 14 Mayıs 1877.42 MMZC, 1 Nisan 1877.43 MMZC, 12 Nisan 1877.44 MMZC, 23 Nisan 1877.

Page 251: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

251

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

ğini söyler. Manok Efendi de aynı oturumda yalnız Ermenileri değil tüm gayrimüslimleri temsil ettiğini söyler45.

Müslüman ve gayrimüslim mebuslar, mecliste ayrılık ifade eden din ve millete dayalı konuşmalardan kaçınmaya çalışırlar. Osmanlı kimliğini üst kimlik olarak benimserler. Edirne mebusu Rupen Efendi, devletin okulları himayesi altına alacağını, o zaman evlâtlarımızın bir yerde eğitim görece-ğini ve bir efkâra hizmet edeceklerini söyler. Sebuh Efendi de bunu destek-ler ancak taşrada bunun zaman alacağını da ilâve eder46. İstanbul’dan beş Müslüman, beş gayrimüslim mebus seçimi konusunda yapılan tartışma-larda İstanbul mebusları Manok Efendi ve Vasilaki Efendi bu ve benzeri tartışmalara gerek olmadığı, Kanun-ı Esasî ve okullarda yapılacak karma eğitim sayesinde bundan yirmi sene sonra aramızda Müslim-gayrimüslim farkı kalmayacaktır görüşündedir47.

Meclis-i Mebusan’ın en hararetli konuşmaları Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş aştığı zaman yaşanır. Osmanlı İmparatorluğu’nun her türlü dil, din vb. özgürlükleri her topluma tanıdığı ve bu sayede kay-bolmadan bu zamana kadar geldiklerini ifade eden gayrimüslim mebuslar, Rusya’nın azınlıkları himaye etmek için savaş açmasını da kabul etmezler. Karadağ meselesi konuşulurken Vasilaki Efendi, devlet-i aliyyenin mezhep ve milliyetleri değil aynı zamanda milletlerin lisanlarını da himaye etti demesi üzerine Sebuh Efendi söz alarak sair devletlerde âyin serbest olma-dığı gibi lisan da serbestisi yoktu demektedir48. Manok Efendi, biz Ermeni ve Hıristiyan bulunmakla kat’a Rusya’nın himayesine muhtaç değiliz. Bu sözüm milletim ve alel-husus Halep vilâyeti dahilinde bulunan kaffe-i milel namına ilân ve neşr olunmasını isterim demektedir49.

Rusya’nın savaş açması sonucu gayrimüslim mebuslar meclis oturu-munda hararetli tartışmalar yapmıştır. Bu konuşmaların ortak noktasını savaşa asker olarak değil ama para ve mal ile katılmak istekleri nokta-sında toplanmıştır. Nakkaş Efendi, kendisinin Marunî olduğunu söylediği konuşmasında Rusya’ya hitaben Acaba sizin memleketinizde bir Katolik istediği gibi vaaz edebilir mi? Eğer vaaz ederse hayatından emin olabilir mi? Bir adam evlâdına kendi milliyetinin terbiyesini verebilir mi? Ruslar Rus’tan maadasını vatandaş tanır mı? Ne kadar Katolik varsa hayvan gibi

45 MMZC, 25 Nisan 1877.46 MMZC, 7 Nisan 1877.47 MMZC, 14 Nisan 1877.48 MMZC, 28 Mart 1877.49 MMZC, 25 Nisan 1877.

Page 252: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

252

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

muamele görür. Bu zamana kadar silâh kullanmadım ama mal ile hizmet etmeye hazırım sözleri üzerine Sebuh Efendi silâhta kullanabileceklerini her türlü hizmeti yapabileceklerini söyler50.

Mecliste bir ilginç tartışma da Hamazasb Efendi’nin Erzurum’da va-tan savunması için Müslüman kardeşleriyle Ermenilerin bir olarak Ruslara karşı vatanı savunmak için Milliye Taburları teşkil ettiklerini bu haberi Meclise ve bütün dünyaya burudan duyurduğunu bildirir51.

İkinci DevreSeçildiği vilâyet Müslüman Gayrimüslim Ermeni mebus

Ankara 2 1 Daniloğlu Milkon Efendi

Ankara - - Agop Efendi

Aydın 3 2 Mina Efendi

Aydın - - Agop Efendi

Diyarbakır 2 1 Osep Kazazyan Efendi

Edirne 4 4 Rupen Efendi

Erzurum 2 2 Kazazyan Kiragos Efendi

Erzurum - - Haçaduryan Efendi

Halep 3 1 Manok Efendi

Hüdavendigâr 2 2 Sahak Yavrumyan Efendi

Dersaadet 5 5 Agop Kazazyan Efendi

Dersaadet Hüdaverdizade Ohannes Efendi

Sivas 2 1 Kevork Efendi

Trabzon 2 2 Ohannes Efendi

Tuna 3 3 Murat Bey

Tuna Agop Kazazyan Efendi

Toplam 30 24 16

50 MMZC, 25 Nisan 1877.51 MMZC, 25 Nisan 1877.

Page 253: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

253

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Meclis-i Mebusan’ın II. dönemi

Türk 38

Yahudi 17

Ermeni 16

Arap 14

Boşnak 6

Arnavut 4

Bölgesi bilinmeyen 1

Milliyeti bilinmeyen 22

Toplam Müslüman mebus 70

Toplam gayrimüslim mebus 48

Genel toplam 118

Görüldüğü üzere Meclis-i Mebusan’ın ikinci döneminde birinci döne-me kıyasla dört tane daha fazla Ermeni mebus seçilmiştir. Birinci dönemde Sırbistan’dan bir mebus gelmesine rağmen ikinci dönemde savaş sebebiy-le olmalı ki hiç mebus seçilememiştir.

Meclis-i Mebusan’ın ikinci döneminde birinci döneminden farklı bir tartışma gündemi ortaya çıkmıştır. Osmanlı-Rus Savaşı’nın Osmanlı aleyhine devam ettiği bir dönemde açık olan Meclis, savaşın gidişatını ve hükümetin tutumunu merkeze alarak gündem oluşturmuştur. Meclisin ikinci döneminde ele alınan konular şu şekilde yoğunlaşmaktadır: Meclis-i Mebusan’ın birinci döneminde kanunlaşan ancak Padişahın onaylamaya-rak meclise iade ettiği kanunların görüşülmesi, devam eden Osmanlı-Rus Savaşı’nın seyri ve parasal olarak desteklenmesi için yapılan çalışmalardır. İstanbul’a yığılan muhacirlere iskân bulma sorunu, Çerkezler ve en önemli olarak da meclisin hükümeti suçlayan açıklamaları ve hükümetle girdiği yetki tartışmaları ve nihayetinde bunun Padişaha kadar dokunması netice-sinde meclisin kapatılması.

Bu süreç içerisinde Ermeni mebuslar da adı geçen tartışmalarda yo-ğun olarak yer almıştır. Meclisteki konuşma sayılarına baktığımız zaman durum anlaşılacaktır:

Page 254: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

254

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Seçildiği vilâyet Mebus adı Konuşma sayısı

Ankara Daniloğlu Milkon Efendi -

Ankara Agop Efendi 9

Aydın Mina Efendi 27

Aydın Agop Efendi 19

Diyarbakır Osep Kazazyan Efendi 4

Edirne Rupen Efendi 29

Erzurum Kazazyan Kiragos Efendi 11

Erzurum Haçaduryan Efendi -

Halep Manok Efendi 94

Hüdavendigâr Sahak Yavrumyan Eferdi -

Dersaadet Agop Kazazyan Efendi 99

Dersaadet Hüdaverdizade Ohannes Efendi 94

Sivas Kevork Efendi -

Trabzon Ohannes Efendi 106

Tuna Murat Bey -

Tuna Agop Kazazyan Efendi 24

Toplam 516

Meclisin birinci döneminde 12 mebus 215 kez söz alırken, meclisin ikinci döneminde 16 mebus 516 kez söz alarak meclis gündemine dâhil ol-muştur. Görülüyor ki meclisin ikinci döneminde Ermeni mebuslar devletin gündemiyle daha çok ilgilenmişler, kendilerine sağlanan özgürlük ortamı-nı kullanabilmişlerdir.

SonuçBu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk meclisine seçilen Erme-

ni mebuslar ve bunların faaliyetlerini inceledik. Burada görülmektedir ki, Tanzimat’tan bu tarafa Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslim-gayrimüslim ayırımı yapılmadan bütün tebaa, devletin getirdiği haklardan faydalanmış-tır.

Page 255: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

255

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

İncelediğimiz dönemde seçim sisteminin Osmanlı İmparatorluğu’na yavaş yavaş girdiği, merkez ve taşra da olmak üzere gayrimüslimlerin de yönetime dâhil oldukları görülmektedir. Bunun en açık örneği Meclis-i Mebusan’dır. Zira, Meclis-i Mebusan’a Osmanlı İmparatorluğu’ndaki her gayrimüslim tebaa gibi Ermeniler de seçilmiştir. Hatta diğer azınlıklarla kıyaslandığında Ermeniler nüfuslarına oranla daha fazla mebusu meclise göndermiştir. İşin ilginç yanı, Müslüman oylarıyla meclise seçilen Ermeni mebusların olmasıdır.

Meclis-i Mebusan’ın her iki döneminde, bazı kaynakların gösterdiği-nin aksine 7-8 Ermeni mebus değil, bizim belirleyebildiğimiz toplam 22 Ermeni mebus seçilmiştir. Nüfuslarıyla orantılandığında bu sayı oldukça yüksektir. Sayının bu denli yüksek olması halkla barışık olduklarının bir işareti olarak görülebilir. Bu da Ermeni milletinin, Ermeni olaylarının baş-ladığı Berlin Anlaşması’ndan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun sadık bir milleti olduğunu göstermektedir.

Meclis-i Mebusan’da yaptıkları konuşmalarda da Ermeni mebuslar, devletin her sorunuyla ilgilenmiş, seçildikleri toplumu temsil ettiklerini vurgulayıp, meclis oturumlarında değişik vesilelerle devlete olan sada-katlerini bildirmiştir. Batılı devletlerin karışmadığı dönemlerde Türkler ve Ermenilerin hiçbir problemlerinin olmadığı, Meclis-i Mebusan’ın açık olduğu kısa dönemde taşradan gelen Ermeni mebusların konuşmalarında da görülmüştür. Bütün tarihî kaynakların Türk-Ermeni olaylarının başlan-gıcını Berlin Anlaşması ve sonrasına tarihlemeleri de bu görüşümüzü doğ-rulamaktadır.

Page 256: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

256

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

Akyıldız, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform, Eren Yayınları, İstanbul 1993.

Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), TTK Yayınları, Ankara 1989.

Bebiroğlu, Murat, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, İstanbul 2003.

Çadırcı, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK Yayını, Ankara 1997.

Kılıç, Davut, “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi (1850-1896), Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001.

Davison, Roderic H., Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, 2. Cilt, Çeviren Osman Akınbay, Papirüs Yayını, İstanbul 1997.

Devereux, Roderic, The First Ottoman Consititutional Period, Baltimore J. Hopkins Pres, 1963.

Düstür, Birinci Tertip, 1. Cilt, Matbaa-i Amire, İstanbul 1289.Engelhardt, Edouard, Tanzimat ve Türkiye, Yayına Hazırlayan Akın Bedirhan, Kaknüs

Yayınları, İstanbul 1999. Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi, 5. Cilt, İstanbul 1995.Findley, Carter V., Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform Babıâli (1789-1922), İz

Yayınları, İstanbul 1994.Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983.Güneş, İhsan, Gürün, Kâmran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005. Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1988Kodaman, Bayram, “Fransız Arşiv Vesikalarına Göre Erzurum-Van-Sivas

Vilâyetlerinde Ermeni Nüfusu”, Ermeni Araştırmaları Birinci Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Yayını, Ankara 1994.

Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayını, Ankara 1997. Lee, Ki Young; Ermeni Sorununun Doğuşu, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1998.McCarty, Justin, Carolyn McCarty, Turks and Armenians, A Manual on the Armenian

Question, Washington DC 1989.McCharty, Justin, Müslümanlar ve Azınlıklar, Çeviren Bilge Umar, İnkılâp Yayını,

Ankara 1998.

Page 257: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

257

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayını, İstanbul 1995.__________, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK Yayını,

Ankara 2000.Oğuz, Ahmet, “1877-1878 Meşrutiyet Meclisinde Kastamonu Mebuslarının

Faaliyetleri ve Ele Aldıkları Başlıca Konular”, İkinci Kastamonu Kültür Sempozyumu Bildirileri 18-20 Eylül 2003, Ankara 2005.

“Paris’ten Mektup”, Osmanlı Gazetesi, I. Kanunusani 1901, No: 99.Seyitdanlıoğlu, Mehmet: “Yerel Yönetim Metinleri III, Tuna Vilâyeti Nizamnamesi”,

Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 2, Mart 1996.__________, “Dersaadet Belediye Kanunu ve Getirdikleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler

Dergisi, Cilt 8, Sayı 4, Ekim1999.Shaw, Stanford J., Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,

Reform, Devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975, 2. Cilt, Çeviren Mehmet Harmandal, e Yayını, İstanbul 1983.

Tanör, Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul 2004.

Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.Us, Hakkı Tarık, Meclis-i Mebusan (1877-1878) Zabıt Ceridesi I, Vakit Matbaası

Yayını, İstanbul 1939.__________, Meclis-i Mebusan (1877-1878) Zabıt Ceridesi II, Vakit matbaası,

İstanbul 1954.Yerasimos, Stephanos, “XVIII ve XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıkların

Rolü ve Genel Evrimi”, 1856-1923 Emperyalizmin Kıskacında Türkler-Ermeniler-Kürtler, Yazıcı Basım Yayını, İzmir 2002.

GazetelerTakvim-i Vekayi, 19 Mart 1877, Pazartesi; 24 Zilhicce 1293/10 Ocak 1877, Çarşamba.Sabah, 21 Teşrinevvel 1876, Perşembe.

Page 258: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 259: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OSMANLI TOPLUMUNDABİRLİKTE YAŞAMA SANATINA BİR ÖRNEK:

EREĞLİ KÖMÜR HAVZASI

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

Zonguldak Karaelmas ÜniversitesiE-mail: [email protected]; Tel: 0 372 257 40 10-1531

Page 260: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda 1841 yılından itibaren düzenli kömür üretilmeye başlanmıştır. Kömür Havzası’nda işletildiği tespit edilen 390 kadar kömür madeni ocağın-dan çoğu, çeşitli milliyet, din, mezhep ve ülkelere mensup madencilerin birbirleri ile kurdukları ortaklıklarla işletilmiş-tir.

Bu tebliğde, Ermeni ve Ermeni ortaklı madencilerin faali-yetlerine özellikle değinilecektir.

Page 261: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

261

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

GirişBu çalışma yapılırken öncelikle, Ereğli kömür madenlerinin idarî

birimlerce tutulan yazılı kayıtlarından istifade edilmiştir. Önemli bir kıs-mı Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde bulunan bu kaynakların yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA) ve Türkiye Taşkömürü Kurumu Eğitim Dairesi Arşivi (TTKEDA) defter ve belgeleri ile diğer araştırma eserlerinden istifade edilmiştir.

1. Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda ÜretimOsmanlı idaresi XVIII. yüzyılın sonlarında III. Selim devrinden itiba-

ren kömür madenleri ile ilgilenmeye başlamıştır1. Batı dünyasında gerçek-leşen Sanayi İnkılâbı’nın enerji kaynağının maden kömürü olması Osman-lı idaresinin kömüre olan ilgisini daha da artırmıştır. II. Mahmud devrinde Ereğli civarında sanayi ve vapur yakıtı olmaya uygun maden kömürünün bulunması kömür madenciliğini tetiklemiştir2.

Başlangıçta Darphane-i Amire’ye bağlı olan Ereğli Kömür Havzası3, Hazine-i Hassa’nın tesisinden (15 Haziran 1847) sonra4 Hazine-i hassa ida-

1 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı Hümayun (HH), Belge No: 197/9882, 240/13417.

2 BOA, Y.PRK.HH., Belge No: 35/86.3 BOA, D.DRB.İ., Belge No: 13/22, 13/27.4 Arzu T. Terzi, Hazine-i Hassa Nezareti, TTK Yayını, Ankara 2000, s.19-21.

Page 262: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

262

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

resine geçmiştir5. Ereğli kömür madenlerinin işletilmesi, üç yılı aşkın de-neme üretiminden sonra, ileri gelen Osmanlı devlet adamlarının ortak ser-maye ile oluşturdukları altı ortaklı Ereğli Kömür Madeni Kumpanyası’na ihale edilmiştir6.

Altı ortak ve altı hisseden oluşan kumpanya, 9 Safer 1262 (6 Mart 1846) tarihinde Padişah Sultan Abdülmecid’in katılması ile on iki hisseli ve yedi ortaklı bir şirket haline gelmiştir7. Vefat ve satış gibi sebeplerle kumpanya ortaklarında zamanla değişiklikler olmakla birlikte8 kumpan-yanın havzadaki kömür üretim faaliyeti havzanın idaresinin Tersane-i Amire’ye devr edildiği 1865 yılının Mart ayına kadar sürmüştür9.

Kumpanya, üretim faaliyetlerinde işçi çalıştırmak suretiyle doğrudan rol almamıştır. Üretim işini başlangıçta, ürettikleri kömürü belirli bir fi -yat üzerinden satın almak vadiyle Avusturyalı Hırvatlara yaptırmıştır. Yani üretim kumpanya tarafından taşeronlara havale edilmiştir10. Kumpanya ortaklarından Ahmed Fethi Paşa hazırladığı bir raporda bu üretim tarzını, götürü usulü olarak tanımlamıştır11. Bu Hırvatlar, madenlerde ilk üretimi gerçekleştirmek amacıyla, o dönemde Viyana sefi ri olan Kumpanya ortağı Ahmed Fethi Paşa’nın girişimleri sonucu Avusturya’dan getirilmişlerdir (Mart 1837)12. İlerleyen süreçte Hırvatların yaptığı tarzda üretim yapmak isteyen daha başka yeni girişimciler olmuştur.

Kömür Havzası’nın idaresi, 1281 (1865) senesi Mart ayı başından iti-baren Hazine-i Hassa adına yürütülmek üzere Tersane-i âmireye verilmiş-tir13.

Kömür Havzası’nın Tersane-i Amire tarafından idare edildiği bu dö-nemde madenler, kumpanya döneminde olduğu gibi, madenleri işleyen madencilere mülk olarak değil, işletilmek üzere verilmiş ve buna imal hak-kı denmiştir. 1865-1882 yılları arasını kapsayan dönemde madenciler, çı-kardıkları kömürün tamamını Kumpanya döneminde olduğu gibi, Bahriye idaresinin tespit ettiği fi yat üzerinden Tersaneye satmak zorunda idiler14.

5 BOA, Hazine-i Hassa Defteri (HHD), Defter No: 791, v.2b-3b.6 BOA, HHD, Defter No: 790, v.1b.7 BOA, HHD, Defter No: 790, v.6a.8 BOA, HHD, Defter No: 238, s.20.9 BOA, HHD, Defter No: 246, v.89b.10 BOA, MB, Belge No: 6/91; HR.MKT., Belge No: 35/53; HHD, Defter No: 790, v.9b-10a.11 BOA, HH.İ., Belge No: 2/24, İkinci belge.12 BOA, HH, Belge No: 20448.A.13 BOA, HHD, Defter No: 252, v.86a, derkenar.14 Ahmet Ali Özeken, Zonguldak Kömür Havzası Tarihi, İstanbul 1944, s.19-20.

Page 263: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

263

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

1883 (Malî 1299) tarihinde çıkarılan bir irade ile üreticilerin çıkardıkları kömürün % 40’ını diledikleri gibi satabilmelerine müsaade edilmiştir15. % 60’ını da eskiden olduğu gibi belirlenen fi yattan Tersaneye teslim etmeye devam ettiler. Piyasaya sattıkları kömür karşılığında da % 16 vergi öde-mekte idiler16.

Madenlerin Tersane tarafından idare edildiği bu dönemde madenci-lik faaliyetlerinde önemli gelişmeler olmuş ve çok sayıda maden ocağı açıldığından ocaklara numara verme uygulaması da bu dönemde olmuştur. Numara verme işlemine Kozlu Kılıç deresindeki ocaklardan başlanarak 33 numaraya kadar Kozlu ocaklarına, 34 numara ile başlanarak Zonguldak, sırasıyla Kilimli, Alacaağzı ve sonra Ereğli mıntıkası ocaklarına geçilmiş, toplam 188 ocağa numara verilmiştir. Bundan sonra açılan ocaklar için mevki sırası takip edilmeyip, sıradaki boş bulunan numara verilmiştir17.

Ocakların numaralandırılmasının başladığı 1878 tarihinden Bahriye Nezareti idaresinin sona erdiği 1909 yılına kadar18 Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda numara tahsis edilen ocak sayısı 393’tür. Numara tahsis edi-len ocaklardan sekizi faaliyete geçmeden atıl kalmıştır. Faal olarak üretim yapmış ocak sayısı 385’tir. Açılan ocaklardan ise ikisinin kim tarafından açıldığı belirlenememiştir19.

İsimlerden yola çıkılarak yapılan tespitlere göre işletilen 385 ocaktan 123’ü ortaksız olarak Müslüman Türkler20 tarafından, 45’i ortaksız ola-rak gayrimüslimler tarafından, 82’si Müslüman Türklerin kendi aralarında oluşturdukları ortaklıklarla, 43’ü gayrimüslimlerin kendi aralarında oluş-turdukları ortaklıklarla, 87’si ise Müslümanlarla gayrimüslimler arasında kurulan ortaklıklarla açılmıştır. Rakamlardan da görüleceği gibi, 123 adet Müslümanların ferdî teşebbüsleriyle açtıkları ocak sayısından sonra 87

15 Özeken, a.g.e., s.20-21; Bahri Savaşkan, Zonguldak Maden Kömürü Tarihçesi, Zonguldak 1993, s.21.

16 BOA, Y.PRK.BŞK., Belge No: 16/31; ŞD.Bahriye, Belge No: 8/25.17 Özeken, a.g.e., s.42; H. Fehmi İmer, Ereğli Maden Kömürü Havzası Tarihçesi, Zonguldak

1944, s.18; Savaşkan, a.g.e., s.19-20. 18 Gündüz Ökçün, “XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Maden üretiminde Türk, Azınlık ve Ya-

bancı Payları”, Prof. Dr. Yavuz Abadan’a Armağan, Ankara 1969, s.877-878.19 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Arşivi (ZKÜ), Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.330-

336.20 Madenciler arasında Hıristiyan Türklerin da olması bizi, Müslüman Türk deyimini kullan-

maya mecbur etmiştir. 14 ve 350 numaralı ocakların ortağı Durmuş oğlu Pavlaki, 104 ve 186 numaralı ocakların ortağı Aslı oğlu Bodosaki, 71 ve Amasra’daki 143 numaralı ocakla-rın ortağı Milo Şahin; 17, 71 ve 87 numaralı ocakların ortağı Karadon, Hıristiyan Türklere örnektir.

Page 264: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

264

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

adetle ikinci sırayı Müslüman Türk-gayrimüslim ortaklığı ile açılan ocak-lar oluşturmaktadır. Ortaklıklarda, Müslüman Türk unsurun gayrimüslim-lerce tercih edildiği dikkat çekicidir.

2. Madencilikte Türk-Ermeni İşbirliğiGayrimüslim madencilerden Ermenilerin durumuna gelince, açılan

385 ocaktan 41 adedi Ermeni madencilerin de içinde yer aldığı madenci-ler tarafından açılmıştır. Bunlardan 34’ü Müslüman Türk unsurla kurulan ortaklıklarla, 4 adedi Ermenilerin kendi aralarında kurdukları ortaklıkla ve 1 adedi de bir Ermeni madencinin ferdî girişimleriyle açılmıştır. İki ocak da, içinde Müslüman Türk, Ermeni ve diğer Hıristiyan unsurlardan madenciler olduğu halde oluşturulan ortaklıklarla açılmıştır. Ermenilerle Müslüman Türk unsur arasındaki ortaklıkların bu kadar yoğun olması, Ermenilerin kendi dindaş ve soydaşlarından çok Müslüman Türk unsura itimat ve güven duyduklarını göstermektedir. Bazı ocaklara Ermeni ma-denciler sonradan ortak olmuşlardır. Ermeniler, üretim aşamasındaki bu ocaklara sonradan ortak olurken de Müslüman Türk unsurla ortak olmayı tercih etmişlerdir (6, 21, 229, 370 numaralı ocaklar).

Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda madencilik; arama tezkiresiyle başlar, üretim tezkiresiyle gelişir ve üretimle devam eder. Girişimcilerin maden arama ve işletme amaçlı müracaatlarının yer aldığı kayıtlar ara-sında bulunan en geniş hacimli girişim mevaliden Şükrü Efendi ve Par-sih Halaçyan Efendi’nin ortaklaşa Göbi dağında 63 ocak birden açmak üzere yaptıkları girişimdir21. Bu girişime karşı girişimci ortaklara, idare tarafından 301-337 numaralar arısı 37 ocak numarası tahsis edilmiştir. An-cak bu numaraların üst üste tek bir ocakmış gibi değerlendirilebilmesi için madencilerle idare arasındaki anlaşma gereği tahsis edilen numaralardan 331-337 numaralar, kayıtlarda faaliyete geçmeden, atıl kalmış gibi gözük-mektedir22.

2.1. Madencilik Sektöründe Kefalet (Dayanışma Örneği)Ereğli Kömür Havzası’nda kömür madeni ocağı işletmek isteyen ma-

dencilerden kefi ller istenmiştir. Madenciler de çoğu kere kendi meslek-taşlarını kefi l göstermişlerdir. Genelde üç kişiden oluşan kefalet tablola-

21 ZKÜ, Madenci İsteklerini Kayıt Defteri (MİKD), Defter No: 6, 24 Nisan 1308/50, s.8.22 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.300-336.

Page 265: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

265

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

rı, Osmanlı toplum fertleri arasında din, mezhep ve milliyet mefhumları gözetilmeksizin bir sosyal kaynaşma, dayanışma ve yardımlaşmanın ger-çekleştiğini göstermektedir. Kefaletnameler günümüzde uygulanan banka teminat mektubu hükmündedir. Bankaların bu hizmeti bir bedel karşılığı yaptığı bilinmektedir. Madencilere kefi l olan kefi llerin bankalar benzeri menfaat peşinde olduklarına dair bir bulguya rastlanmamıştır. Bu açıdan bu uygulama çok önemli bir yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Bu ke-faletnameler, satış ve intikal gibi ortaklıkta ve işletme tarzında meydana gelen değişmeler halinde değişmiş ve yeni şartların gereği olarak yeniden düzenlenmiştir.

Kefaletnameler, Kömür Havzası’nda maden çıkaracak olan madenci-lerin maden üretimi ile ilgili hemen her türlü yükümlülüklerinin üçüncü şahıslar tarafından üslenildiğini gösteren yazılı belgelerdir. Örnek bir ke-faletname şu ifadeleri içermektedir: İşletmeci madencilerin çıkaracakları kömürü taahhüt ettikleri şartlar gereği idare tarafına teslim eyleyecekle-rine ve imalâtları esnasında meydana gelecek masrafl ardan dolayı idare ve ameleye olan borçlarını, çıkaracakları kömürün satışından karşılaya-mayıp da borç açıkları zuhur ederse, açıklarının tarafımızdan tamamen ve kâmilen ödeneceğine ve maden idaresince konulmuş nizam ve usul daire-sinde hareket edeceklerine kefalet-i mutlaka ile kefi l ve bu konuda birbiri-mize karşılıklı mütekeffi l olduğumuzu beyan ile mühürlendi, kefi ller23.

2.2. Madencilik Sektöründe Ermeni Madenciler ve BirliktelikÖrnekleri6 Numaralı OcakKozlu mevkii Karabayır’dadır. Kahveci Ömer Ağa tarafından açılmış-

tır. Ocaklara numara verme uygulamasının başladığı 1878 yılından önce açıldığı anlaşılmaktadır. Ocağı işleten Ömer Ağa, 6 Eylül 1894 tarihin-de, 30 parça hisse itibar ettiği ocağın 10’ardan 20 parça hissesini Osmanlı Devleti tebasından Bolulu Serkiz Nazaretyan ve Ereğlili Mahmud Ağaza-de Ali Efendilere 6 473 kuruş 10’ar paradan satmıştır. Bundan sonra ocak bu üç ortak tarafından işletilmiştir. Bu işletme sürecinde ocağı işleten Kah-veci Ömer Ağa, Serkiz Nazaretyan ve Mahmud Ağa zade Ali Efendi’ye Hacı Süleyman Ağa, Gerzeli Hasan Ağa, Yasaf Ağa kefi l olmuşlardır24. Bu

23 BOA, Y.PRK.OMZ., Belge No: 3/68, Birinci belge.24 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.4.

Page 266: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

266

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

ocağın 1899 malî yılında elde edilen gelirinden devlete ödenen vergi 5 165 kuruş 23 paradır25.

21 Numaralı Ocak Kozlu Demir Yolu’nun sol tarafındadır. Murad Şaban tarafından açıl-

mıştır. Ocaklara numara verme uygulamasının yapıldığı 1878 yılından önce açılmıştır. Murad Şaban 30 Ağustos 1883’de 40 parça hisse itibar et-tiği bu ocağın 15 hissesini tüccardan Ahmed Efendi’ye, 15 parçasını da Ar-tin Karamanyan’a satmıştır. Bu satışlarla ocak üç ortaklı hale gelmiştir. Bir süre sonra Murad Şaban’ın hissesi konusunda ihtilaf çıkmıştır. Bu ihtilaf, Aslı oğlu Bodos ve İstefan Topçuyan’ın şahitlikleri ile düzeltilmiştir26.

Ocak, 18 Aralık 1883 tarihinde Abasızoğlu Hüseyin Efendi ve Kasap İsmail’in 18 numaralı ocağı ile birleşerek İhsaniye Şirketi adını almıştır. Bu durumda İhsaniye Şirketi 80 parça hisse itibar edilmiştir. Hisselerden 20’si tüccar Ahmed Efendi’nin, 20’si Artin Karamanyan Efendi’nin, 30’u Aba-sızoğlu Hüseyin Efendi’nin olmuştur. 2 Kasım 1892’de şirket ortakların-dan tüccar Ahmed Efendi’nin hisselerinin tamamı borcu yüzünden satılmış ve karısı Nafi a Hanım tarafından satın alınmıştır. Aynı tarihte ortaklardan Abasızoğlu Hüseyin ve Artin Karamanyan’ın da beşer hisseleri onar bin kuruş bedelle satılmış ve İhsaniye Şirketi direktörü Serkiz Rakıcıyan ta-rafından satın alınmıştır. Şirketleşmeden sonra faaliyet sahası genişletilen işletmenin kefi lleri, madenciler Gerzeli Hasan Ağa, Heci oğlu Rumbaki ve Onsekizoğlu Mehmed Ağa olmuştur27.

İhsaniye Şirketi’nin elindeki 21 numaralı ocağın 1893 senesi Martı başından itibaren bir yılda yaptığı toplam kömür üretimi 172 590 kantar28, 1899 malî yılında29 kazancından devlete yapılan toplam vergi ödemesi 10 573 kuruş, 1904 malî yılında 43 795 kuruş 30 paradır30. Bu vergi artışı, ocağın gelişmesi ve üretiminin artması demektir.

25 Türkiye Taşkömürü Kurumu Eğitim Dairesi Arşivi (TTKEDA), Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.135.

26 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.20.27 ZKÜ, a.g.d., s.20.28 BOA, ŞD.Bahriye, Belge No: 8/25.29 Malî yıl, her yılın Mart ayı başında başlayan ve sonraki yılın Şubat ayı sonunda biten, dev-

letin gelir-giderlerinin hesaplanmasında esas alınan süreç. Türkiye’de 1980’li yıllara kadar devam etmiştir.

30 TTKEDA, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.139; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1320, Defter No: 98, s.93.

Page 267: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

267

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

25 Numaralı Ocak Bu ocak da numara uygulamasının yapıldığı 1878 yılından önce Slav-

Ortodoks kültüre mensup oldukları anlaşılan Milo, Yuvan ve Kosti tara-fından Kozlu’da Domuzini adındaki yerde açılmıştır. Zamanla ortaklarda değişiklikler olmuştur. 23 Ocak 1898’de gerçekleşen satışla, 35 hisseden oluşan ocağın beşte bir hissesi Ermeni Haçodor Halaçyan Efendi’ye geç-miştir. Diğer hisselerin ise 5 parçası Kosti’nin, 14’erden 28 parçası Pav-laki ve Petro’nun ellerinde kalmıştır31. Bu ortaklıktan sonra işletmeciler Avrupa tarzında makine ile ve kuyu usulü üretim yapacaklarını bildirerek idareden, ruhsat sahalarının genişletilmesini istemişlerdir. Bu istekleri, ci-varda bulunan başka madencilerin haklarına zarar vermemek şartıyla ka-bul edilmiştir. Kefi lleri de madenci Gerzeli Hasan Ağa, madenci Şirin ve madenci Yuvan olmuştur32.

1893 senesi Martı başından itibaren bir yılda yaptığı toplam kömür üretimi 63 810 kantar33, 1899 malî yılı kazancından devlete yaptığı ödeme 49 470 kuruş 10 paradır34.

38 Numaralı Ocak 1878’den önce Milo Hristo ve Ermeni Andon tarafından açılan oca-

ğın tamamı Andon’un eline geçmiştir. Andon ocağı 40 parça hisse itibar ederek 10 parçasını 50 000 kuruşa Ermeni asıllı Gürcü Pano’ya satmıştır. Ortak olan bu iki madencinin yapacakları işletmeye madenci Musa oğlu Mehmed, madenci Coro ve madenci fabrikacı Yani kefi l olmuşlardır35.

1887 yılından itibaren Andon ve İstefan tarafından işletilen ocağın üretim seviyesi oldukça yükselmiştir. Bu malî yılda kazancından devlete ödediği vergi 109.192 kuruş36, 1899 malî yılında ise 84 012 kuruş 10 pa-radır37.

Ocak ortakları, 28 Şubat 1893 yılında 74 numaralı ocağı takviye ede-ceklerini gerekçe göstererek üretime son vermişlerdir38.

31 Hisse uyumsuzluk görülmekle birlikte orjinal kayıtlarda böyle yeralmaktadır.32 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.24.33 BOA, ŞD.Bahriye, Belge No: 8/25.34 TTKEDA, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.144.35 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.37.36 TTKEDA, Matlubat Defteri 1303, s.175, 246.37 ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1305, Defter No: 72, s.188-189.38 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.37.

Page 268: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

268

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

70 Numaralı OcakZonguldak mevkii Mağaraağzı’nda bulunan ocak, Şirinyan tarafından

açıldığından onun adıyla anılmaktadır. Numarası, 1878’deki ocaklara nu-mara verme işleminden önce açıldığını göstermektedir39. 1887 malî yılı ka-yıtlarına göre ocak Teke Halil, Ahmed ve Çoturoğlu tarafından işletilmek-tedir40. Bu durum Şirinyan’ın ocağı elden çıkardığına delâlet etmektedir.

93 Numaralı OcakKilimli’de Kumtarlası adındaki yerde 1878 yılından önce Topaloğlu

Bayram ve Ankaralı Kirkor (Ermeni) tarafından açılmıştır. 1887 yılında faal ocaklar arasında bulunmayan 93 numaralı ocak, 1899 yılına gelmeden bu madencilerin elinden çıkmıştır41.

94 Numaralı Ocak1878 yılından önce Metro, Milo ve Latin Yanko tarafından açılan

ocak, Kilimli mevkiinde demir yolun sağında, Ihlamurluk adındaki yer-dedir. 1887 ve 1889 malî yılında Petro ve İstefan elinde olan ocak42, 16 Ocak 1895 tarihi itibarıyla 30 hisse kabul edilerek, 17.5 hissesi Petro’nun, 7.5 hissesi Tıngıroğlu Agop Efendi’nin, kalan 5 hissesi de Sinoplu Ha-san Efendi’nin olmuştur. Kefi lleri ise, madenci Nikola Krakoviç, madenci Rumbaki, madenci Gerzeli Hasan Ağa’dır43. 1899 yılı kayıtları ocağı bü-yük ortak Petro’nun adıyla anmaktadır44.

Tıngıroğlu Agop’a ait 7.5 hisse ölümünden sonra varisleri tarafından Osmanlı vatandaşı İstefan Yorgiyadis’e satılmıştır. Satış Meclis-i Vükelâ’ca onaylanmıştır (22 Aralık 1919)45.

166 Numaralı OcakKilimli’de bulunan ocak, Boşnak Süleyman, Salih ve Sarıoğlu tara-

fından açılmıştır. Ocak, 10 Aralık 1887 tarihi itibariyle 20 parçası Ermeni

39 ZKÜ, a.g.d., s.69.40 ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1305, Defter No: 72, s.199.41 ZKÜ, a.g.d., s.195.42 TTKEDA, Matlubat Defteri 1303, s.193; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1305, Defter

No: 72, s.224.43 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.93.44 TTKEDA, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.202.45 BOA, MV, Belge No: 217/198.

Page 269: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

269

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

David Sıvacıyan, 5 parçası Papazoğlu Marko, 5 parçası Boco’nun olduğu halde işletilmektedir. Kefi lleri ise madenci Onsekizoğlu Mehmed Efendi, madenci Acente Hüseyin Efendi ve madenci Fabrikacı Yani’dir46. Aynı yıl Salih Efendi’ye geçen ocağın 1889 yılına gelindiğinde faaliyeti sona er-miştir47.

174 Numaralı OcakKilimli mevkiindeki ocak Hacı Ömer, Lazo, İstefan, Ankaralı Andon

(Ermeni) ve Kirkor (Ermeni) tarafından ortaklaşa açılmıştır. 1878 yılındaki numaralamadan önce açılan ocak, 1887 yılında Köçekçi Marko tarafından işletilirken, 27 Aralık 1892’de tamamen Bodosaki’ye geçmiştir48.

175 Numaralı OcakKilimli mevkiinde 1878 öncesi açılan ocaklardandır. Hacı Ömer, Lazo,

İstefan, Ankaralı Andon ve Kirkor tarafından ortaklaşa açılmıştır. Sonraki yıllara ait bir faaliyetine rastlanmamıştır49.

177 Numaralı OcakKilimli mevkiinde 1878 öncesi Mülazım Bey, Lazo, Hacı Ömer ve

İstefan tarafından açılmıştır. 20 Aralık 1897’de 40 hisseden oluşan ocağın 10 hissesi Bolu eşrafından Taşhancızade Ali Efendi’nin, 10 hissesi Şinork Mihranyan Efendi’nin, 15 hissesi İstepan Topçuyan Efendi’nin ve 5 hissesi Papazoğlu Yazıcı İstepan Ağa’nın olmuştur. 21 Ağustos 1898’de Papazoğ-lu İstepan 5 hisselik payını vekili Çıkrıkçı Ahmed Efendi vasıtasıyla 5 000 kuruşa Osmanlı Devleti vatandaşı Nepani oğulları Yorgi ve Vasil’e satmış, böylece ocağın iki yeni ortağı olmuştur. Tarih 6 Ağustos 1901’e gelindiğin-de bu ortaklardan Ahmed Efendi 10 hissesinden ikisini İstepan Topçuyan, üç hissesini Şinork Mihranyan, iki hissesini Nepani oğulları Yorgi ve Vasil, yarımşar hisselerini –ki toplam sekiz hisse- 100 000 kuruş karşılığı Mu-durnu kazası eşrafından Kazan Camii imamının oğlu İsmail Nuri Ağa’ya

46 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.165.47 TTKEDA, Matlubat Defteri 1303, s.200, 280; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1305,

Defter No: 72, s.239.48 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.173; TTKEDA, Matlubat Defteri 1303, s.201.49 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.174.

Page 270: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

270

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

satıp devretmiştir. Bu ortaklarla kömür çıkarmaya devam eden ocağın ke-fi lleri, Yuvan veledi Pavli, madenci Petro İstefan ve acente şirketidir50.

25 Mart 1907’de de Şinork Mihranyan’ın sekiz hisse, Galata şer’iye mahkemesince düzenlenmiş vekâletname ile vekil İncisu Esavidis tarafın-dan ocak ortaklarından Ahmed Efendi’ye 700 Osmanlı lirasına satılmış-tır. Ahmed Efendi de kendisine ait 16 hisseden 10’unu ortaklardan Nuri Ağa’ya, sekiz hissesinden dördünüe İstepan Topçuyan Efendi’ye, 12 his-sesinden altısını kendisine verilen vekâletname ile İstanbul’dan Aslıoğlu Avraham veledi Bodos Ağa’ya toplam 5 815 Osmanlı lirasına satmıştır. Bu yeni ortaklık durumu ile işletilen ocağa Sava Savidis Nikola, Boşnak Ali Ağazade Ali Rıza ve Durmuş oğlu Pavlaki kefi l olmuşlardır51.

Ocağın üretimle ilgili durumu ise, 1899 malî yılının ilk altı ayında ka-zancından ödediği vergi 8 265 kuruş, 1904 malî yılı kazancından ödediği vergi toplamı 37 381 kuruş 10 paradır52.

Bu ortaklarla 1913’e kadar devam eden ocak, ortaklardan Taşhancı-zade Ahmed ve Nepani oğlu Yorgi Efendiler’in çocuksuz olarak vefatları dolayısıyla hisseleri maden idaresine intikal etmiştir. Nepani oğlu Vasil’in elinde kalan iki hisse de hissedarlardan Aslıoğlu Avraham Efendi’ye satıl-mıştır53.

Daha sonra, Taşhancı Ocağı adıyle anılmaya başlamıştır. Ocakta Top-çuyan İstepan Efendi’nin sahip olduğu 40 hisse itibariyle 12 hissesinin Osmanlı tebasından Mustafa Bey’e satışı Meclis-i Vükelâ’ca uygun bulun-muştur (4 Kasım 1917)54. Bundan sonrası hakkında bilgi bulunamamıştır.

217 Numaralı OcakAmasra mevkii Tarlaağzı’nda Çınarlık’ta Yılanlısu adındaki yerde

Ohannes ve Mahat tarafından açılmıştır. 1878’den sonra açılmış olmakla birlikte hangi tarihte açıldığı kesin olarak tespit edilememiştir. Daha son-ra 4 Temmuz 1896 tarihinde, Ohannes ve Mahat tarafından terk edildiği anlaşılan ocak, müzayede sonucu Ermeni Sezak Pempeciyan tarafından 1 200 kuruşa satın alınmıştır. Üretime başlayan ocağın kefi lleri, madenci

50 ZKÜ, a.g.d., s.176.51 ZKÜ, a.g.d., s.176.52 TTKEDA, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.205; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani

1320, Defter No: 98, s.132.53 BOA, MV, Belge No: 176/46.54 BOA, MV, Belge No: 210/7.

Page 271: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

271

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

Kasap İsmail, madenci Yuvan ve madenci İhsaniye Şirketi olmuştur. Sezak Pempeciyan 28 Şubat 1901’de 60 parça hisse itibar ettiği bu ocağın 15 hissesini kendi elinde bırakırken, 15 hissesini Serkiz Rakıcıyan’a 15’ini Agop Pempeciyan’a, 7.5 hissesini Artin Pempeciyan’a ve diğer 7.5 parça hissesini Efasid Bedliyan’a devr etmek suretiyle ocağa ortak etmiştir. Bu durumda da kefi lleri Petro İstefan, Gerzeli Hasan ve Abasızoğlu Hüsnü olmuşlardır55.

229 Numaralı OcakKozlu mevkii Çataldere’de Civa Matko, Gerzeli Hasan ve Ali Efendi

tarafından açılmıştır. 30 Mayıs 1892 yılında yarı yarıya hisseleriyle tüc-cardan Ahmed Efendi ve Artin Karamanyan’ın eline geçen ocağın sonraki yılları ve üretimi hakkında bir bilgiye rastlanmamıştır56.

287 Numaralı OcakKilimli mevkiinde Ayıini adındaki yerde Şükrü Efendi tarafından açıl-

mıştır. Şükrü Efendi 1892 Kasım ayı başlarında ocağın yarısını 2 000 ku-ruşa Cevahircioğlu Bodosaki’ye satmış ve yarı yarıya ortak olmuşlardır. Kefi lleri, madenci Onsekizoğlu Mehmed Efendi, madenci Halil Bey, ma-denci Hacı Galip olmuştur57.

1893 malî yılında Şükrü Efendi ve ortaklarının işlettiği ocağın bu yıla ait toplam bir yıllık üretimi 4 830 kantar kömürdür58.

Sınırları genişletilen ocakta satış yoluyla, Nisan 1902’de şöyle bir ortaklık ortaya çıkmıştır. 30 hisse itibariyle 10 hissesi Şükrü Efendi’nin, beşer hissesi Harafi m (Ermeni) ve Dimistani Efendiler’in, 10 hissesi de Bodosaki’nin karısı Madam Mariye’nin olmuştur. Kefi lleri de Gerzeli Ha-san, Yuvan veledi Pavli ve Petro İstefan’dır59.

Şükrü Efendi ve Ermeni Harafi m’in elindeki ocağın 1904 yılına ait devlete ödediği gelir vergisi 63 902 kuruştur60.

55 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.216.56 ZKÜ, a.g.d., s.228.57 ZKÜ, a.g.d., s.286.58 BOA, ŞD.Bahriye, Belge No: 8/25.59 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.286.60 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.286; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1320, Def-

ter No: 98, s.133.

Page 272: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

272

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ocak, 1908 yılında mevaliden Şükrü Efendi, Sakızlı İstavri ve Hara-fi m tarafından işletilmektedir. Sakızlı İstavri’nin ocağa ortaklığı 31 Ocak 1906’da gerçekleşmiştir61.

301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 322, 324, 325 Numaralı Ocaklar

Göbi dağında Boyalık adındaki yerde, Parsih Halaçyan, mevaliden Şükrü Efendi ve Mustafa Bey tarafından açılmıştır. 1898 Şubatı’ndan iti-baren yarı yarıya Parsih Halaçyan ve Mustafa Beyefendi tarafından işle-tilmiştir62.

Göbi dağı mevkiinde bulunan 301-330 numaralı ocaklarda ortaklığı bulunan Parsih Halaçyan Haziran 1907’de, bu hisselerini de İtalyan teba-sından mühendis Nogara ve ortaklarına satarak ilişkisini kesmiştir63.

326, 327, 328, 329, 330 Numaralı OcaklarGöbi dağı mevkiinde Parsih Halaçyan, mevaliden Şükrü Efendi ve

Mustafa Beyefendi tarafından13 Eylül 1892 tarihinde, yarıçapı 450 metre-lik bir sahada kömür çıkarmak üzere alınan ruhsatla açılmışlardır. Bir süre sonra yarı yarıya olmak üzere Parsih Halaçyan ve Mustafa Beyefendi’nin ellerine geçmiştir64.

Göbi dağı mevkiinde bulunan 301-330 numaralı ocaklarda ortaklığı bulunan Parsih Halaçyan bu hisselerini Haziran 1907’de İtalyan tebasın-dan mühendis Nogara ve ortaklarına satarak ilişkisini kesmiştir65.

351 Numaralı OcakMurad Panosyan 6 Mayıs 1892 tarihinde Zonguldak maden sahasının

Gökgöl civarında kömür madeni aramak üzere maden idaresine başvur-du. Kendisine 15 Temmuz 1892’de arama izin ruhsatı verildi. Panosyan’ın yaptığı arama sonunda iki kömür madeni bulundu. Ereğli esnafından olan Murad Panosyan, bulduğu kömür madenlerini işletmek üzere Şinork Mihranyan’la ortak oldu. 26 Temmuz 1893 tarihinde verilen üretim tezki-resi ile 351 numaralı ocağı açtılar. Ocağın tamamını 40 hisse itibar ederek,

61 BOA, Y.MTV., Belge No: 309/22.62 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.300-324.63 BOA, Y.MTV., Belge No: 306/1264 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.325-329.65 BOA, Y.MTV., Belge No: 306/12

Page 273: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

273

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

yarı yarıya pay sahibi oldular. Kefi lleri, İstepan Topçuyan ve madenci Petro oldu66. Ocağın bundan sonraki durumu hakkında bilgiye rastlanmamıştır.

352 Numaralı OcakMurad Panoysan 6 Mayıs 1892 tarihinde Zonguldak maden sahasının

Gökgöl civarında kömür madeni aramak üzere maden idaresine başvurdu. Kendisine 15 Temmuz 1892’de arama izin ruhsatı verildi. Murad Panoy-san bulduğu kömür madenlerini işletmek üzere Şinork Mihranyan ile yarı yarıya ortak oldular. 18 Temmuz 1893 tarihinde kömür üretmeye başladı-lar. Kefi lleri, İstepan Topçuyan, madenci Petro ve İhsaniye Şirketi’dir67. Sonraki yıllara dair bilgiye rastlanmamıştır.

370 Numaralı OcakKozlu-Zonguldak yolunun altında İncivez’dedir. Ocak, geçmişte Musa

oğlu Ali ve ortağı Salih Efendi’nin işletip terk ettiği ocakla Molla Recep ve ortağı Hammal Mehmed’in terk ettikleri ocağın birleştirilmesiyle oluş-muştur. Müzayede ile satılan ocak, 6 050 kuruşa Murad Şaban tarafından alınmıştır. Müzayede ve üretime başlama tarihleri belirlenememiştir. Mu-rad Şaban bu ocağı 40 parça hisse itibar ederek, 10 parçasını kendi elinde bırakmış, 10 hissesini Serkiz Rakıcıyan’a, 10 parçasını Yuan Efendi’ye, beşerden 10 parçasını da Ereğlili Musa ve İbrahim Efendiler’e satmıştır. Bu ortaklar tarafından işletilen ocağın kefi lleri, madenci Kasap İsmail Ağa, madenci Ömer Ağa ve madenci Cöbekoğlu Rıza’dır68. Bu ortaklarla 23 Nisan 1898 tarihinde yenilenen üretim izin tezkiresi ile üretime devam edilmiştir69. Ocağın 1899 malî yılı varidatından (gelir) ödediği vergi 4 752 kuruş, 1904 yıl ödemesi ise 3 060 kuruştur70.

66 ZKÜ, MİKD, Belge No: 6, 24 Nisan 1308/16, s.3; ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.350.

67 ZKÜ, MİKD, Belge No: 6, 24 Nisan 1308/16, s.3; ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.351.

68 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.369.69 BOA, Y.MTV., Belge No: 309/22.70 TTKEDA, Matlubat Defteri Cild-i Sani 1315, s.172; ZKÜ, Matlubat Defteri Cild-i Sani

1320, Defter No: 98, s.105.

Page 274: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

274

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

372 Numaralı OcakAlacaağzı mevkiinin Köseağzı deresinde madenci Karamahmudzade

Halil Bey, İsmail Efendi ve Karamanyan Aram Efendi tarafından açılmış-tır. 4 Kasım 1897 tarihinde verilen arama izin tezkiresi ile bulunan kö-mürün ocağıdır. Ocak 100 parça hisse itibar edilerek 37.5 parçası Halil Bey’in, 37.5 parçası Süleyman Efendi’nin ve 25 parçası Karamanyan Artin Efendi’nin olduğu halde 26 Haziran 1898’de üretim izin tezkiresi verilmiştir. Kefi lleri, madenci Yuvan, Gerzeli Hasan ve madenci Murad Şaban’dır. Ancak madenciler 18 ay içinde üretim faaliyetine geçmedikleri için ruhsatları 11 Aralık 1899 tarihinde iptal edilmiştir71.

373 Numaralı OcakHilmi Beyefendi ve tüccardan Aram Halaçyan Efendi tarafından açıl-

mıştır. Nerede, ne zaman, hangi şartlarla açıldığı ve ne zamana kadar işle-tildiği belirlenememiştir72.

2.3. Ticaret Hayatında BirliktelikBirlikte yaşama sanatına bir örnek de yine Ereğli Kömür Havzası’nın

Zonguldak merkezinden. Müslümanlarla gayrimüslimler, ticaret hayatın-da birlikte yer aldıkları gibi, Zonguldak ticaret odasının 30 Ağustos 1335 (1919) tarihine tesadüf eden birinci intihab (seçim) devrinde oluşan Zon-guldak ticaret odası meclisinde de birlikte yer almışlardır. Bu dönemde oda meclisini oluşturan ticaret erbabı şunlardır73:

Reis : Madenci Maksut Beyİkinci reis : Tüccardan Bartınlı Kozmides EfendiAzalar : Madenci Mihal Hristo Fidis Madenci Hoca İstefan Efendi Tüccardan Karabet İstanbulluyan Efendi Tüccardan Toma Fotyadis Efendi Tüccardan Ohannis Hazarbetyan Efendi

71 ZKÜ, Vukuat Defteri, Defter No: 85, s.371.72 ZKÜ, a.g.d., s.372.73 Cumhuriyetin 10 Yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası, Zonguldak Ticaret ve

Sanayi Odası Yayını, İstanbul 1933, s.49.

Page 275: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

275

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

Tüccardan Bekir Sıtkı Bey Tüccardan Heci Antranik Efendi’dir.

İsimlerden de anlaşılacağı gibi 9 üyeli meclisin başkanı ve bir üyesi Müslüman Türk, 7 gayrimüslim üyesinden 4’ü Ermenidir.

29 Mart 1338 (1922) tarihine isabet eden ikinci intihab devri meclisi de şu isimlerden oluşmakta idi74:

Reis : Eski Kastamonu valisi tüccardan İbrahim Beyİkinci reis : Hacı Ahmed Alizade Ali EfendiBirinci muavin : Tüccardan Alişan Beyİkinci muavin : Boyacıoğlu Anesti EfendiAzalar : Çakalzade Mehmed Efendi Eyüp Çavuşzade Ahmed Efendi Tüccardan Yuvan Ağa Tüccardan Ohannis Hazarbetyan Efendi Hacı Bekirzade Nuri Efendi Bodos Antomilidis Efendi Hırant Panosyan Efendi Kalınoğlu Koço Efendi

SonuçHerkes tarafından bilinmektedir ki, Müslüman Türklerin Ermenilerle

birlikte yaşama sanatı, Türklerin Anadolu’ya geldikleri 1071 yılına kadar dayanmaktadır. Bu birlikte yaşama sanatı XX. yüzyılın ilk yıllarına kadar uzun süre devam etmiştir. Bu çalışma göstermektedir ki, Müslüman Türk-ler ve Ermeniler arasındaki birlikte yaşama sanatı bir masal değil önemli bir gerçektir. Ermeniler ve Müslüman Türkler tarafından kurulan maden ortaklıklarında da uyumlu ve barışçıl ortaklıklar söz konusu olmuştur.

Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda toplam beş sahada açılan 385 ocaktan 41 adedi, Ermeni madencilerin de içinde yer aldığı madenciler tarafından açılmıştır. Bunlardan 34’ü Müslüman Türk unsurla kurulan or-

74 Cumhuriyetin 10 Yılında Zonguldak..., s.50.

Page 276: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

276

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

taklıklarla, 4 adedi Ermenilerin kendi aralarında kurdukları ortaklıkla ve bir adedi de bir Ermeni madencinin ferdî girişimleriyle açılmıştır. İki ocak da, içinde Müslüman Türk, Ermeni ve diğer Hıristiyan unsurlardan ma-denciler olduğu halde oluşturulan ortaklıklarla açılmıştır. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, Ermeni madenciler kendi insanlarından ziyade Müslü-man Türklerle ortaklık yapmayı tercih etmişlerdir.

Osmanlı toplumunda din, mezhep ve milliyet farkını dikkate almak-sızın toplumsal kaynaşma ve yardımlaşmayı gösteren diğer önemli delil, kömür madeni sektöründeki kefalet sistemidir. Osmanlı toplumunun gene-linde olduğu gibi madenciler arasında da farklılıklar gözetilmeksizin sos-yal birliktelikler ve dayanışmalar gerçekleşmiştir. Bu itibarla madenciler dil, din ve milliyet farkı gözetmeksizin madencilik sektöründe birbirleri-ne kefi l olmuşlardır. Tebliğimizin II-1. bölümünde de ifade edildiği gibi, Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda madencilik yapmak isteyenlerden kefi l istenmekte idi. Bu kefalet senetleri günümüzdeki bankaların teminat mek-tubu ile aynıdır. Şu anki bankaların teminat mektubu sisteminden farkı, bu kefi llik karşılıksız olarak yapılmakta idi. Bu açıdan, sistem Osmanlı toplumunda paylaşma ve yardımlaşmayı göstermesi bakımından önemli bir uygulamadır.

Ermeni ortaklı işletmelerde uyumlu bir ortaklık sürdüğü anlaşılmak-tadır. Bu uyumluluk üretime de yansımış ve zamanla üretimde artışlar ol-muştur. 1307 (1891) malî yılı muhasebe kayıtlarına göre üretim faaliye-ti bulunmayan Amasra ocakları hariç maden havzasında üretilen kömür toplam 1 043 987 kantardır (104 398.7 ton). 109 086 kantar kömür de mirî ocak tabir edilen devlete ait ocaklardan elde edilmiştir75. 1309 (1893) malî yılında beş mevkide üretim yapan 96 adet ocakta toplam 1 726 086 kantar (172 608.6 ton) kömür üretilirken76, 6 Ekim 1333 (1917) verilerine göre Alacaağzı ve Amasra mevkileri hariç Kilimli, Kozlu ve Zonguldak mevkilerinde işçi eksiği olmaksızın üretim yapan ocakların günlük üretim kapasitesi 1 400 tonu şirket üretimi olmak üzere 2.500 tondur77.

Ortaklar arasında rastlanan tek uyuşmazlık ortaklardan İstefan Marko’nun ölümü üzerine ortaya çıkan uyuşmazlıktır. Zonguldak’ta 38 numaralı ocağın hissedarlarından Müteveffa İstefan Marko’nun karısı ve yetimleri 20 Haziran 1892 tarihinde, maden idaresine verdikleri dilekçede,

75 ZKÜ, Derdest Defteri 1307, Defter No: 23, s.2-3.76 BOA, ŞD.Bahriye, Belge No: 8/25, 4. belge.77 TTKEDA, Matlubat Defteri, Defter No: 8, s.1.

Page 277: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

277

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

ocağın işletilmesi veya hisselerine isabet eden haklarının kendilerine veril-mesi talebinde bulunmaktadırlar78.

Verilen Ermeni ortaklı veya yalnız Ermeni madenciler tarafından iş-letilen maden ocaklarının çoğu birer küçük işletme durumunda idi. Erme-nilerin de içinde yer aldığı küçük işletmeler, Kömür Havzası’na gelen bü-yük şirketler karşısında rekabete dayanamayıp birer birer çekilmişlerdir. Bilhassa Fransız sermayeli Ereğli Şirketi, ele geçirdiği Zonguldak limanı ve Liman bağlantılı demiryolu işletmelerini küçük işletmeleri baskı altına almakta kullanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’nun bazı yerlerinde Ermeni-lere zorunlu göç uygulamak durumunda kalan Osmanlı hükümeti, Kas-tamonu vilâyeti dahilinde yer alan Ereğli Kömür Madeni Havzası’nı ve Zonguldak’ı göçten istisna tutmuştur79.

Günümüzde Ereğli Kömür Madeni Havzası’nda söz etmeye değer bir gayrimüslim varlığı mevcut değildir. Madencilik sektöründe faaliyet gös-teren gayrimüslim madencilerden çoğu Ereğli Maden Havzası’na Osmanlı ülkesinin diğer yerlerinden gelmişlerdi. İçlerinde çok sayıda İstanbul’da ikamet eden ticaret erbabı kimseler vardı. Maden sahasına yerleşmiş olan gayrimüslim halklardan Rumlar Lozan Anlaşması ile mübadeleye tâbi tutulurken, bu çalışmanın konusu olan Ermeni madenciler, Cumhuriyet idaresinin izlediği madenleri devletleştirme politikaları sonucu diğer özel sektör gibi madencilik alanından çekildiler80. Bir kısmı İstanbul’a, çoğu -üç milyona yakın Türk asıllı diğer Türk vatandaşları gibi yeni iş ve çalışma alanları bulmak ümidi ile- batı ülkelerine göç ettiler.

78 ZKÜ, MİKD, Defter No: 6, 8 Haziran 1308/23 nolu kayıt, s.4.79 Davut Kılıç, “1915’te Tehcir Edilmeyen Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kong-

resi Bildirileri II, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayını, Ankara 2003, s.118.80 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Belge No: 30.18.01.01/015.58.1.

Page 278: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

278

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

Arşiv Kaynakları

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi: Belge No:30.18.01.01/015.58.1.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi: Dosya Usulü İrade Tasnifi (DUİT), Belge No: 21/ 2-3. Y.MTV., Belge No: 309/22.A.MKT.MHM., Belge No: 372/66, 372/96.D.DRB.İ., Belge No: 13/22, 13/27.Hatt-ı Hümayun, Belge No: 197/9882, 20448.A, 240/13417.Hazine-i Hassa Defterleri, Defter No: 238, 246, 252, 790, 791.HH.İ., Belge No: 2/24.HR.MKT, Belge No: 35/53.MB, Belge No: 6/91; MV, Belge No: 176/46, 210/7.ŞD.Bahriye, Belge No: 6/51, 6/57,. 8/25.Y.EE., Belge No: 109/16.Y.MTV., Belge No: 306/12, 309/22.Y.PRK.BŞK., Belge No: 16/31.Y.PRK.HH., Belge No: 35/86.Y.PRK.OMZ., Belge No: 3/68.

Türkiye Taşkömürü Kurumu Eğitim Dairesi Arşivi (TTKEDA):1303 Tarihli Matlubat Defteri. 1315 Tarihli Matbuat Defteri Cild-i Sani. 8 Numaralı Defter

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Arşivi:Derdest Defteri 1307, No: 23.Matlubat Defteri Cild-i Sani 1305, Defter No: 72.Matlubat Defteri Cild-i Sani 1320, Defter No: 98.Madenci İsteklerini Kayıt Defteri (MİKD), Defter No: 6. Vukuat Defteri, Defter No: 85.

Page 279: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

279

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖĞRETEN

Tetkik Eserler ve MakalelerCumhuriyetin 10 Yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası, Zonguldak Ticaret

ve Sanayi Odası Yayını, İstanbul 1933İmer, H. Fehmi, Ereğli Maden Kömürü Havzası Tarihçesi, Zonguldak 1944.Kılıç, Davut, “1915’te Tehcir Edilmeyen Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye

Kongresi Bildirileri II, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayını, Ankara 2003.

Ökçün, Gündüz, “XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Maden üretiminde Türk, Azınlık ve Yabancı Payları”, Prof. Dr. Yavuz Abadan’a Armağan, Ankara 1969.

Özeken, Ahmet Ali, Zonguldak Kömür Havzası Tarihi, İstanbul 1944.Savaşkan, Bahri, Zonguldak Maden Kömürü Havzası Tarihçesi, Zonguldak 1993.Terzi, Arzu T., Hazine-i Hassa Nezareti, TTK Yayını, Ankara 2000.Tızlak, Fahrettin, “Ereğli Kömür Madeni Nizamnamesi”, Belgeler Dergisi, Sayı 23,

TTK Yayını, Ankara 1999.TTK Genel Müdürlüğü Kütüphanesi, Zonguldak, Belge No: 2262.

Page 280: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 281: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

O GÜZEL GÜNLERE AİT BİRKAÇ HATIRA

Prof. Dr. Ahmet UĞUR

Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tel: 0 352 437 49 29-31251

Page 282: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Türk milleti özünde olan hoşgörü -müsamaha, tesamuh- ve inançlara saygıyı her devirde göstermiştir. Milletimizin yaşadığı her toprakta bunun delilleri mevcuttur. Hintli tarihçi İşvarı Prasad diyor ki; Mutaassıp Müslümanlardan sonra, hür fi kirli ve tolerans sahibi sultanlar tahta çıkarlar. Bu Türk toleransının tesiri altında, Hinduların dinî taassu-bu da bir dereceye kadar yumuşar.

Filozof Dokumacı Kebir de şöyle der: Hindistan’da kast nizamı ve ham sofuluk ve dinî ayrılıklar üstünde Türk fa-tihlerinin tesâmuhu Ekber’in çağında tamamıyla zafer kazanmış olsa idi, bu memleketin kaderi şimdi büsbütün başka türlü gelişirdi.

1982’lerde Galatasaray Lisesi’nde o günkü Yugoslavya’dan gelen Sayın Prof. Dr. Adile Hanım bana şunu söyledi: Ho-cam siz bizleri beş yüz otuz sene idare ettiniz, bir kimsenin dinine, diline ve töresine dokunmadınız. Siz buradan gi-deli 50-60 sene oldu, bizler ise sizlerden bir şey koymadık. Sizler gibi bir devlet ne geldi ne de geliverir.

Sayın Şükrü Elçin hocam anlattılar: Suriye elçisi bir zaman verdiği bir ziyafette, hocamın diplomat bir tanıdığını yanı-na çağırarak; Gel ekselansları. Ben bir elçiyim. Bir zaman biz bir devlet idik. Her dinden ve ırktan insanlarla beraber yaşadık. Ah o güzel günlere gidebilsek de ben bir elçi değil o günün (Osmanlının) bir nahiye müdürü olsam der.

1977-1978 yılında Tunus’ta bir kurban bayramı namazında, o zaman 110 yaşında olan ve üç Osmanlı sultanına hutbe okumuş olan Ali Bil Hoca; Biz Türkiye’den geldik deyince cemaate seslendi ve Türkler, efendilerimiz gelmiş diye o gün camide bulunan binlerce kişiye elimizi öptürdüler.

Burada verdiğim örnekler belki tek yanlı Müslümanlar gibi görülebilir. Bu gibi hatıralar ve güzel hareketler gayrimüs-lim tebaamız arasında da pek çoktur.

Page 283: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

283

Prof. Dr. Ahmet UĞUR

GirişTürk milleti özünde olan hoşgörü -müsamaha, tesâmuh- ve inançlara

saygıyı her devirde göstermiştir. Milletimizin yaşadığı her toprakta bunun delilleri mevcuttur. Hindli tarihçi İşvarı Prasad diyor ki; Mutaassıp Müslü-manlardan sonra, hür fi kirli ve tolerans sahibi sultanlar tahta çıkarlar. Bu Türk toleransının tesiri altında, Hinduların dinî taassubu da bir dereceye kadar yumuşar.

Filozof Dokumacı Kebir de şöyle der: Hindistan’da kast nizamı ve ham sofuluk ve dinî ayrılıklar üstünde Türk fatihlerinin tesâmuhu Ekber’in çağında tamamıyla zafer kazanmış olsa idi, bu memleketin kaderi şimdi büsbütün başka türlü gelişirdi.

1982’lerde Galatasaray Lisesi’nde o günkü Yugoslavya’dan gelen Sa-yın Prof. Dr. Adile Hanım bana şunu söyledi: Hocam siz bizleri beş yüz otuz sene idare ettiniz, bir kimsenin dinine, diline ve töresine dokunmadı-nız. Siz buradan gideli 50-60 sene oldu, bizler ise sizlerden bir şey koyma-dık. Sizler gibi bir devlet ne geldi ne de gelir.

Sayın Şükrü Elçin hocam anlattılar: Suriye elçisi bir zaman verdiği bir ziyafette, hocamın diplomat bir tanıdığını yanına çağırarak; Gel ekselans-ları. Ben bir elçiyim. Bir zaman biz bir devlet idik. Her dinden ve ırktan insanlarla beraber yaşadık. Ah o güzel günlere gidebilsek de ben bir elçi değil o günün (Osmanlının) bir nahiye müdürü olsam der.

Page 284: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

284

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1977-1978 yılında Tunus’ta bir kurban bayramı namazında, o zaman 110 yaşında olan ve üç Osmanlı sultanına hutbe okumuş olan Ali Bil Hoca; Biz Türkiye’den geldik deyince cemaata seslendi ve Türkler, efendilerimiz gelmiş diye o gün camide bulunan binlerce kişiye elimizi öptürdüler.

Burada verdiğim örnekler belki tek yanlı Müslümanlar gibi görülebi-lir. Bu gibi hatıralar ve güzel hareketler gayrimüslim tebaamız arasında da pek çoktur.

1968 yılında Londra’ya tahsil için gittiğimde Türk müziği çalan ve Türkçe konuşulan dükkânlarla karşılaşmıştım. Bize karşı tavırları ve ha-reketleri çok samimi idi. Öğrendim ki bunlar Türkiye’den göçen millet-i sâdıka tebaamız Ermenilerdi. Bizi kiracı olarak evlerine almak istiyorlar-dı. Bunlarla irtibatımız uzun müddet devam etti. Londra’da büyükelçiliği-mizin altında halkevimiz vardı. Orasını Türkiyemiz’den gelen Ermeniler çalıştırırlardı ve millî günlerimizde halkevimize gelerek bizlerle birlikte eğlenirlerdi. Hatta bir gün Celaleddin Bey adında Müslüman olmuş bir İn-gilizin evinde Osmanlı şehzadelerinden bir şahıs ile karşılaştım. Kendisi-nin PTT’den emekli olup hafta 7.5 sterlin aldığını ve Türkiye’den göçmüş bir Ermeni dostunun otelinde kaldığını söyledi.

Osmanlının genel olarak yapısına bakar isek, askerlik, çiftçilik, hay-vancılığın dışında ki görevler ekseriya beraya tabir ettiği gayrimüslim te-baasının elindedir. Meselâ, Hariciye Fenerli Rum Beyleri’nin, sağlık ve para Musevîlerin, sanat ise Ermeni tebaasının elindedir.

Bir Yemen türkümüz bunu nispeten göstermektedir

Tarlalarda olur kamışUzar gider vermez yemişŞu Yemende can vereninBiri Mehmet biri Memiş

Osmanlının ilk zamanları da böyledir.Fatih döneminde yetişen Tokatlı Leâlî diyor ki;

Olmak istersen itibare mahalYa Arap’tan yahut Acem’den gelAcemin her biri ki Ruma gelirYa vezirlik ya sancak uma gelir.

Page 285: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

285

Prof. Dr. Ahmet UĞUR

Bugün maalesef çok istismar edilen geçmişteki alâkalarımızda fena olanların yanında onları unutturacak çok güzel hatıralar da vardır.

Sıra ile vermek istiyorum:1- Akkışla-Kayseri’de çalışan Arif Usta, Mehmet Usta, Yusuf Usta ve

Mahmut Usta’nın hatıraları,2- Merhum Prof. Dr. Tarık Somer’in hatıraları,3- Halen bugün yaşayan bir yengemizin geçmişi.

1.Akkışla’dan Arif Usta, Mehmet Usta, Yusuf Usta ve Mahmut Usta’nın Hatıraları

O güzel günlerden birinci örneğim kendi kasabamdandır. 1915 yılı tehcir zamanında devlet nahiye köylere haber gönderir ki, demirci, kalay-cı, terzi vb. sanatkârlara ihtiyacı olanlar bildirsinler. Nahiyemizin ileri ge-lenlerden Kaso Kahya’nın torunu Hacı Ali Kahya da bir arz-ı hal yazıp, iki kalaycı ve iki demirci ister.

Arif Usta ve Hasan kalaycı olarak, Yusuf Usta ve onun amca oğlu (Manık) Mahmut Usta da demirci olarak gelirler. Sonra ailelerini de ge-tirerek Akkışla’dan ev ve mal mülk alıp yerleşirler. Hacı Ali Kahya’nın oğlu harpte şehit olur. Üç yaşında Halil adında bir oğlu kalır. Arif Usta bu yetimi yanına alır ve onu yetiştirir. Onu kendi oğlu Mehmet’le Kur’an öğrenimine gönderir.

Yusuf Usta ile Mahmut usta da Akkışla’da demirci dükkânı açıp Ali Efendi (Altunçelik) Emmi’yi yetiştirirler. Yusuf Usta’nın da Efendi adlı bir oğlu, Sultan adlı bir kızı olur. Bunlar sanatın yanında hayvancılık ile de uğraşırlarmış. Yaylalarımız da sürüleri yayılır imiş. Pek çok şey öğren-mişler ve öğretmişler. Caman dediğimiz acı yiyeceği, ilişki sucuk yapımını Akkışla’ya bunlar öğretmişler.

Daha sonra devlet bunları toplamak istemiş ama tek kurtuluş, şivele-rini belirtmeden Türkçe konuşmaktır. Onlar da bunu konuşup kalıyorlar. Daha sonra yani 1950’lerde Bünyan’a daha sonra da İstanbul’a göçüyorlar. Herkes bunların çok iyi komşuluğundan bahsediyorlar ve hatıralar anlatı-yorlar.

Şimdi kaza olan Akkışla’mız sel baskınına müsait bir yer imiş. Es-kiden 1934’te çok büyük bir sel geliyor, evleri basıyor ve insanlar sele

Page 286: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

286

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kapılıp gidiyor. Kanışeyh-Kanışıh seli derler. Hatta bir hanımın sele giden annesi için söylediği-yaktığı bir ağıt vardır. Şöyle diyor;

Kanışığın kanlı seliAkar bulanı bulanıSel içinde kalan anamGider dolanı dolanı

İşte selde pek çok ev harap oluyor. Ama kalaycı Arif Usta’nın evine giriyor fakat hiçbir eşyasına zarar vermiyor. Selden önce halkın pek çoğu Usta’ya; evini boşalt Usta dediklerinde onun verdiği cevap çok ilginçtir. Ben hiç kimsenin hakkını yemedim. Her şeyi alın terim ile kazandım. Bunu Allah biliyor. Benim evime zarar vermez diyor.

Ustasının ölümünde onun yetiştirdiği Halil usta çok ağlıyor. Yediğim ekmek onun öğrettiği iledir diye başkalarının ne dediğine bakmıyor, ustası adına hatim okutuyor.

Demirci Yusuf Usta da amca oğlu Mahmut Usta ile beraber uzun müd-det çalışıp sonra Bünyan’a oradan da İstanbul’a göçmüşlerdir. Ben bunları gördüm. Akkışla’da demirci Ali Efendi Altunçelik’i onlar yetiştirmiştir. Bu ustamızdan da Akkışla’da anlatılan bir olay vardır. O da şöyledir:

Halkımız onu çok sevmektedir. Zaman zaman ona bazıları şaka yo-luyla da olsa neden Müslüman olmuyorsun sorusunu sormaktadırlar. O da şu cevabı vermektedir; sizler gibi Müslüman olmak istemem. İsmail Emmi ile hanımı Melek Bibi gibi de Müslüman olamam. Bu bahsettiği aile de ilçemizde tam bir Müslüman-Türk ailesiydiler.

2.Merhum Prof. Dr. Tarık Somer Hocanın HatıralarıHocamız Develi-Everekli idi. Orada Ermeni vatandaşlarımızdan kom-

şuları var imiş. Evlerinde kardeşçe iç içe yaşarlar imiş. Hatta hocamız tah-sil için İstanbul’da bulundukları müddetçe, Develi’den göç etmiş eski Er-meni asıllı komşuları Kumkapı’da otururlar imiş. Hafta sonunda hocamızı mutlaka evlerine davet eder sizin annenizin bizde çok hakkı var diye ona sevdiği memleket yemeklerini yapar, çamaşırlarını alır, yıkar, kurutur ve ütüleyip verirler imiş.

Page 287: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

287

Prof. Dr. Ahmet UĞUR

Hocamızın ikinci güzel hatırası Amerika’da geçmiştir. Anlattığına göre, zannederim Chicago’da, hocam bir gün gezer iken bir hanım su ve meşrubat satıyor. Ama diyor, hanım bana hiç yabancı gelmedi. Giyinişi falan temiz fakat model bizim Develi modeli. İçimden geldi, ondan Ha-nımefendi ver şu Elbiz suyundan bir içeyim diye su istedim. Hanım her şeyi bırakıp vay benim memleketimin çocuğu diye boynuma sarıldı. Sohbet ettik, sordu soruşturdu. Sonunda bana oteller zinciri olan ve Kayseri’den göçen bir Ermeni tebaamızdan bahsetti ve mutlaka tanışmamı söyledi.

Bir gün fırsat bulup gittim. Güzel ve genç bir bayan beni karşıladı. Kızı zannederek babası ile görüşmek istediğimi söyledim. O benim beyim dedi ve beni götürdü. Karşılaştığımda kendimi tanıttım. Öyle bir kucakla-yıp boynuma sarıldı ki anlatamam.

Başladı hatıralarını anlatmaya: Babası ile Kayseri ile Sivas arasında nakliyecilik yaparlarmış. Kayseri’de çıkan o büyük hadisede pek çok kişi gözaltına alınmış. Olaylar çok sıkı, kimse kimse ile görüştürülmüyor, fakat ben vardım zabıta müdürüne durumu anlatıp tutuklular ile görüşmek iste-diğimi arz ettim. Belimdeki tabancamı bile almadı. Bana görüş izni verdi. Görüştüm ve gerekeni yaptım. Ah o günler olmasaydı ben yine babamla nakliyecilik yapabilsem. Sahip olduğum otelleri vermeye hazırım diyor.

3. Nazar ve Arik Çalımlı HatıralarıBu aile eskiden Yozgat-Çayıralan’a şimdi ise Gemerek-Yeniçubuğa

bağlı Çat-Dendil köyünde yaşayıp evlenen bir çifttir. Mübadelede bu köy-den bir kısmı gitmiş ama Arik Hanım’ı bu köyden bir Müslüman komşu alıp büyütmüş ve Nazar Bey’le evlendirmişler.

Sanatı sıcak demirci imiş. Korucularla bazen döğüş bazen sulh ile ağaç keser ve kağnı tekerleri için asvut yapar, ona demir çember geçirir, yumur-ta kabuğu ile katranı karıştırır, o tekere sürer bir hafta sonra kullanmak için sahibine verirmiş. İlk bahar geldiğinde çevre köylere gider, onların tekerleklerini hazırlar, hayvanlarını nallar, hasta hayvanlarını tedavi eder-miş. Yengemiz de babası ile gider onun körüğünü çeker harman zamanında gidip ücretini buğday ve arpa cinsinden toplar imiş.

1950’lerde Kayseri’ye gelip tavukçu mahallesine yerleşmişler. Nazar Bey burada da boş durmamış. Kayserili bir Müslüman tüccar ile Ala-Ça-tal dağdan bal getirir burada satarlar imiş. Bir gün yengem o baldan alıp

Page 288: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

288

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

yemek istemiş. Fakat babası Nazar Bey ortağımın haberi yok, haram olur diye vermemiş.

Burada yani Kayseri’de olduğu halde ilkbaharda yine eski çalıştığı köylere hanımı ve kızı yengemiz ile gider, çalışırlar imiş. Köylülerle o kadar iyi geçinirlermiş. Ev kirası almadıkları gibi, yoğurt ve sütlerini eksik etmezlermiş. Hatta kış günleri oradan gelen bazı eski Müslüman komşuları bunlarda yatılı kalırlarmış.

Yengem burada bir Müslüman ile evlenmek ister ve evlenir. Baba bir şey demez ve memnun olur. Sonra aile İstanbul’a göçer. Yenge burada ka-lır. Ama iki oğlu ve bir kızı da beraber gider. İstanbul’da Nazar Bey vefat eder. Ama aile bugün halen birbiriyle çok güzel ilişkidedirler. Ben Ermeni akrabalarımdan daima hürmet ve taktir gördüm. Hatta Akkışla’daki Yusuf Usta (Josef) taktir etti ve oğlu Mehmet kayınpederime benden için bunu İstanbul’a götürelim orada iyi iş yapar, canavar olur dedi. Ama bazı Müs-lüman komşularımız aman dikkatli ol dedi.

Page 289: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 290: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 291: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

TOKAT’TA HUKUK ALANINDATÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ

(1770-1810)

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü E-mail: [email protected]; Tel: 0 356 252 15 82-3231

Page 292: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı döneminde Tokat şehrinde Türk, Ermeni, Rum ve Musevî toplumları kendi mahallelerinde asırlarca bir arada yaşadılar. Dinî bakımdan bu topluluklar, Müslüman ve gayrimüslim olmak üzere iki gruba ayrılmaktaydı. Şehir nüfusunun dörtte üçünü, Müslüman Türkler, dörtte birini ise gayrimüslimler meydana getirmekteydi. Ayrıca şehir, 70 civarında mahalleye taksim edilmişti.

Farklı dinlere mensup topluluklar, Tokat şehrinde ayrı ma-hallelerde oturmuş olmalarına rağmen birçok alanda or-tak ilişkiler geliştirdiler. Özellikle hukukî alanda Müslüman ve gayrimüslimler şer’î hukuka tâbi oldular. Hukukla alâkalı meselelerini tek hakimli şer’iye mahkemesine götürerek çözüme ulaştırdılar. Mahkemeye getirilen bütün davalar, karara bağlanarak mahkeme defterine yani şer’iye siciline kaydedildi.

Bu bildirimizde 1710–1810 yılları arasında Tokat şehrinde Türk-Ermeni ilişkilerinin hukukî yönünü ele alacağız. Çalış-mamızın temel kaynağı, adı geçen dönemin Tokat şer’iye sicilleridir. Toplam 11 adet sicil defteri üzerinde yaptığımız taramada Ermenilerle ilgili yaklaşık 200 adet mahkeme kaydı tespit ettik. İncelememizde bu kayıtlar, analitik bir değerlendirmeye tâbi tutulacaktır. Ayrıca bildirimizde, To-kat kazası cizye defterleri ve konu ile alâkalı modern ince-lemelere müracaat edilecektir.

Çalışmamızın amacı, Tokat’ta (Türk ve Ermeni toplumları-nın geçmişte ne düzeyde yakın hukukî ilişkiler teşkil ettik-lerini birinci elden kaynaklar yardımı ile ortaya koymaktır. Tokat şehrindeki durumun, Osmanlı Devleti genelinde bu iki toplumun hukukî ilişkilerini anlamaya katkı yapacağı muhakkaktır.

Page 293: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

293

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

GirişHukuk alanında Türk-Ermeni ilişkileri gerçekte Osmanlı öncesi devir-

lerde şekillenmişti. Bu ilişkiler altı asırlık Osmanlı döneminde daha kap-samlı ve daha yoğun olarak yaşanmıştır. Bu dönemde her iki toplumun hu-kukî ilişkileri genel olarak Müslim-gayrimüslim münasebetleri çerçevesi içinde ele alınmıştır1. Az sayıdaki bilimsel çalışmada Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin durumu değerlendirilmiştir2. Bölgesel nitelikli Türk-Ermeni

1 Bu konuda kısa bir literatür için bkz. Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, İstanbul 1990; Gülnihal Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasî Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), Ankara 1989; T. Tankut Soykan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, İstan-bul 1999; Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler Kuruluştan Tanzimat’a Ka-dar Sosyal, Ekonomik ve Hukukî Durumları, Ankara 2001; Ali Özgökmen, Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Müslim-Gayrimüslim Münasebetleri (1700-1800), Basılmamış Doktora Tezi, Konya 1996; Gül Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Hukukî Sta-tüsü”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, 11. Cilt, Ankara 2003, s.171-187.

2 Bahaeddin Yediyıldız, “XV-XIX. Yüzyıllarda Ermenilerin Türk Toplumu İçindeki Yeri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Er-zurum, Ankara 1985, s.141-147; Yücel Özkaya, “Arşiv Belgelerine Göre XVIII. ve XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin Durumu”, Tarih Boyunca Türklerin Er-meni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.149-158; Burhan Göksel, “Meşrutiyet Öncesinde ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.159-176; Yusuf Oğu-zoğlu, “XVII. Yüzyılda Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Hakkında Bazı Bilgiler”,

Page 294: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

294

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

hukukî münasebetleri hakkında ise akademik seviyede ciddi bir çalışma göze çarpmamaktadır3.

Türk-Ermeni ilişkilerinin hukukî boyutu adı geçen çalışmalarla genel olarak ortaya konmuş olmakla birlikte, birkaç dinî topluluğun yan yana ya-şadığı Osmanlı şehirlerinde gerçek durumun ne olduğu hususu tam olarak bilinmemektedir. Bölgesel farklılıkların bu iki topluluğun hukukî ilişkile-ri üzerinde etkili olup olmadığı sorusu cevap beklemektedir. Bu eksikliği ortadan kaldırmak için bireysel veya ekip halinde yapılacak çok sayıda bölgesel çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Bölgesel bir çalışma olarak bu bildiride, Osmanlı döneminde Türk, Ermeni, Rum ve Musevî toplulukların bir arada yaşadığı Tokat şehrinde 1770-1810 yılları arasında hukuk alanında Türk-Ermeni ilişkileri ele alına-caktır. Farklı dinlere mensup bu topluluklar, Tokat’ta genel olarak ayrı ma-hallelerde oturmuş olmalarına rağmen4 birçok alanda sıkı ilişkiler geliştir-diler. Özellikle hukuk alanında gayrimüslimlerin, istemeleri halinde kendi aralarındaki özel hukuka ait meselelerde şer’î hukuka tâbi olma hakları vardı. İslâm Hukuku’nu uygulayan Osmanlı Devleti’nde yaşayan ve bu devletin tebaası olan gayrimüslimler hukukî bakımdan zımmî statüsünde idiler. Devlet, zımmîlerin can ve mal dokunulmazlıkları ile din ve vicdan hürriyetlerini korumakla yükümlü bulunuyordu5. Zımmîler, özel hukukla alâkalı meselelerini çözmek için çoğu zaman tek hakimli şer’iye mahke-

Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Er-zurum, Ankara 1985, s.265-170.

3 Bu sonuca, Türk-Ermeni ilişkileri hakkında yapılan çalışmaları derleyen bibliyografya ki-taplarının gözden geçirilmesiyle ulaşılmıştır. Örneğin bkz. Erdal İlter, Türk-Ermeni İlişki-leri Bibliyografyası, Ankara 2001.

4 XV ve XVI. asrın mufassal tapu-tahrir defterlerinde Tokat’taki Müslüman ve gayrimüslim mahalleler hane reislerinin isimleriyle beraber ayrı ayrı kaydedilmiştir. Bkz. Ali Açıkel, Changes in Settlement Patterns, Population and Society in North Central Anatolia: A Case Study of the District (kaza) of Tokat (1574-1643), Basılmamış Doktora Tezi, Manches-ter Üniversitesi, İngiltere 1999, s.56-61, 276-282; Krş., Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat (1455-1574), Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990, s.48-74. Ancak XVII ve XVIII. yüzyıllara ait cizye def-terlerinde gayrimüslimlerin şehirdeki yaklaşık 60 civarındaki mahallede Müslümanlarla birlikte ikâmet ettikleri görülmektedir. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Maliye-den Müdevver Tasnifi (MAD), No: 2533, s.29-55; No: 1293, s.40-54; No: 7328; BOA, Kamil Kepeci Tasnifi (KK) Cizye Defterleri, No: 3810, s.113-217. Bu durum, XVII. yüz-yıldan itibaren Müslüman ve gayrimüslimlerin ikâmet yeri seçimi konusunda daha serbest olmaya başladıklarını göstermektedir. Bildirimizin birinci tablosunda yer alan mahallelere göre Ermenilerle ilgili şer‛î kayıtların dağılımı da bu hususu teyit etmektedir.

5 İslâm hukuku ve Osmanlı Devleti’nde zımmîlerin hukuku statüleri hakkında özet bilgi için bkz. Bozkurt, a.g.e., s.7-8.

Page 295: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

295

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

mesine müracaat ettiler. Kamu hukuku ile ilgili davalarını ise şer’î mahke-meye götürmek zorunda idiler. Mahkemeye getirilen bütün davalar, karara bağlanarak mahkeme defterine yani şer’iye sicillerine kaydedildi.

Bu bildiride Tokat şehrinde Türk-Ermeni ilişkilerinin hukukî yönü-nü, adı geçen dönemin Tokat şer’iye sicillerinde kayıtlı davalara göre ele alacağız. Toplam 12 adet sicil defteri üzerinde yaptığımız taramada Erme-nilerle ilgili yaklaşık 219 adet mahkeme kaydı tespit ettik. İncelememiz-de, bu kayıtlar sadece Türk-Ermeni hukukî ilişkileri açısından analitik bir değerlendirmeye tâbi tutulacaktır. Mahkemelerde davaların görülüş şekli, davaların içerikleri ve benzeri hususlar konumuzun dışında kalmaktadır. Ayrıca bildirimizde, Tokat kazası cizye defterleri ile konu ile alâkalı mo-dern incelemelere müracaat edilecektir.

Çalışmamızın amacı, Tokat’ta bu iki toplumun geçmişte ne düzeyde yakın hukukî ilişkiler içinde olduklarını birincil kaynaklar yardımı ile orta-ya koymaktır. Tokat şehrindeki durum, Osmanlı Devleti genelindeki Türk-Ermeni hukukî münasebetlerini anlamaya katkı yapacağı muhakkaktır.

1. Tokat’ta Ermenilerin Gayrimüslimler İçindeki Nüfus Durumu

XV ve XVI. asırlarda Tokat şehrinde gayrimüslimlerin toplam nü-fus içindeki ortalama oranı yaklaşık % 35 civarındadır6. 1642’de 2 728 hanelik nüfus içinde yaklaşık 1 395 kişinin cizye mükellefi olduğu gö-rülmektedir7. Bu devirlere ait kaynaklar gayrimüslim nüfus içinde Er-menilerin nüfus oranını ortaya koymaya imkân vermemektedir.

XVII. yüzyılın ikinci yarısı ile XVIII. yüzyılda Tokat şehrinin nüfus durumu hakkında iki Batılı seyyahın kabaca verdiği sayısal veriler dışında elimizde yeterli kaynak mevcut değildir. Şehri 1701 yılında gezen Joseph P. De Tournefourt kent nüfusunu 20 000 Türk, 4 000 Ermeni, 300-400 Rum ailesi olmak üzere toplam 24 400 hane olarak kaydetmektedir8. XVIII. as-rın sonlarında Tokat’a gelen İnciciyan ise şehir nüfusunu 13 200 Türk, 2 500 Ermeni ve 300 Rum hanesi olmak üzere toplam 16 000 hane olarak

6 Açıkel, a.g.t., s.74-79; Krş., Şimşirgil, a.g.t., s.74-80.7 Açıkel, a.g.t., s.79-83; Açıkel, “Tokat Örneğinde XVII. Asrın İlk Yarısında Osmanlı Sosyal

Yapısındaki Buhran”, Türkler, Editörler Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, C.10, Ankara 2002, s.349-350.

8 Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, İkinci Kitap, Çeviren Teoman Tunçdo-ğan, İstanbul 2005, s.222.

Page 296: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

296

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

vermektedir9. Ortalama hane büyüklüğü 5 kişi olarak hesap edildiğinde her iki seyyah tarafından verilen kent nüfusu 80 000 kişiyi aşacaktır ki bu rakam 1642 yılı nüfus rakamı (2 728 hane x 5 = 13 640 kişi) ile kıyaslan-dığında oldukça abartılı olduğu görülmektedir.

1690/1102 yılı cizye defterine göre, Tokat şehrinde 2 365 Ermeni, 105 Rum ve 84 Yahudi olmak üzere toplam 2 554 cizye mükellefi bulunmakta-dır10. Bu rakamlar, bize Ermenilerin gayrimüslim nüfus içinde yaklaşık % 92’lik bir orana sahip olduklarını göstermektedir. Batılı seyyahların verdi-ği rakamlara göre de Ermeniler, gayrimüslim nüfus içinde büyük çoğunlu-ğu teşkil etmektedir.

2. Şer’iye Sicillerinde Türk-Ermeni İlişkileri ile İlgili Mahkeme Kayıtları

Bilindiği üzere, şer’iye sicilleri bir kaza bölgesindeki adlî meseleler ile sosyal, ekonomik, askerî ve idarî hususlarla ilgili kayıtları kapsamakta-dır. Biz bu bildiride, 1770-1810 yılları arasında sadece adlî dava kayıtlarını gözden geçirerek tespit ettiğimiz toplam 219 adet dava kaydı çerçevesin-de Tokat’ta Türk-Ermeni ilişkilerinin hukukî durumunu ortaya koymaya çalışacağız. Sicillerdeki gayrimüslimlere ait dava kayıtlarında davacı ve davacıların milliyetleri Rum milletinden veya Yahudi milletinden şeklinde nadiren belirtilmiştir. Bu durum, milliyet ifadesinin sadece Tokat’ta nüfus itibariyle az sayıda bulunan Rum ve Yahudiler ile ilgili dava kayıtlarında yazıldığı intibaını vermektedir. Bu yüzden çalışmamız için Ermenilerle ilgili dava kayıtlarını sicillerden seçerken daha çok Ermeniler tarafından kullanılan davacı ve davalı isimlerini esas aldık. Bu kayıtların Tokat şehri mahallelerine göre dağılımı aşağıda Tablo 1’de verilmiştir.

9 Sevgi Aktüre, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekânsal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978, s.153.

10 BOA, KK, No: 3810, s.113-217.

Page 297: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

297

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Tablo 1. Türk-Ermeni hukukî ilişkilerine dairkayıtlarının mahallere göre dağılımı (1770-1810)

S. no Mahalle adı Kayıt adedi S. no Mahalle adı Kayıt adedi

1 Akdeğirmen 6 24 Meydan 6

2 Beğbağı 1 25 Mihmad Hacib 4

3 Çahkenli 1 26 Rüstem Çelebi 2

4 Cami-i kebir 4 27 Sabunhane 1

5 Çay-ı zımmî 2 28 Semerkandi 4

6 Cedid 7 29 Seyfeddin 1

7 Cemaleddin 2 30 Simavon Keşiş 3

8 Çilehane 12 31 Siyahpuş 2

9 Dere 13 32 Soğukpınar 5

10 Dıraz-ı Gebran 3 33 Soğukpınar-ı Müslim 25

11 Dıraz-ı Müslim 1 34 Şucaeddin 1

12 Gaybi 2 35 Taş Han 2

13 Güzelaşçı 4 36 Taşnerdiban 2

14 Hacı İbrahim 1 37 Terbiye-i kebir 2

15 Halid 4 38 Veled-i Ayas 2

16 Hoca Ahmet 13 39 Yar Ahmet 12

17 Hoca İbrahim 1 40 Yaşmeydan 11

18 Horuş 4 41 Yazıcık 1

19 İçmesu 3 42 Zaim 4

20 İvaz Paşa 1 43 Zilli Hacı 2

21 Kabe Mescidi 14 44 Tokat kazası (köyler) 2

22 Kaya 1 45 Tokat kazası dışından) 3

23 Menice 11 46 Mahallesi verilmeyen 11

Toplam 111 Toplam 108

Yukarıda Tablo 1’de verilen sayısal verilerden 1770-1810 yılları ara-sında Ermenilerin Tokat’ta yaklaşık 43 mahallede yaşadıkları ve hukukî meseleleri nedeniyle şer’î mahkemeye müracaat ettikleri anlaşılmaktadır.

Page 298: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

298

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermenilerle ilgili şer’î dava kayıtlarının büyük bir çoğunluğu özel hu-kuk alanı ile ilgilidir. Sadece ceza ve malî hukuk dalları devlet hukuku ala-nına düşmektedir. Bu durum aşağıda Tablo 2’de verilen sayısal verilerden açıkça görülmektedir.

Tablo 2. Türk-Ermeni hukukî ilişkilerine dairmahkeme kayıtlarının dağılımı (1770-1810)

Hukuk dalları Dava kaydı sayısı Yüzde (%)

Özel Hukuk

Aile hukuku 86 39.26

Miras Hukuku 32 14.61

Eşya Hukuku 11 5.02

Borçlar Hukuku 38 17.35

Ticaret Hukuku 41 18.72

Kamu Hukuku

Ceza Hukuku 8 3.65

Malî Hukuk 3 1.36

Toplam 219 100

Tablo 2’de verilen hukuk dalları arasında dava sayısı bakımından aile hukuku kayıtları ilk sırada gelmektedir. Aile hukuku ile ilgili dava kayıtları evlenme (2 adet), boşanma (1 adet), kayyımlık (10 adet), küçüklere nafaka ve elbise tayini (24 adet), nezaret (2 adet) ve vesayet (47 adet) konularını kapsamaktadır. Bu hukuk dalındaki dava kayıtlarının toplamı 86 olup bu rakam bütün kayıtlar içinde % 39.26’lık bir orana tekabül etmektedir.

Tokat şer’iye sicillerinde aile hukuku ile alâkalı davalardan sonra en fazla ticaret hukukuna dair dava kayıtlarına rastlanmaktadır. Ticaret hu-kuku ile alâkalı davalar, esnafl ık (2 adet), gayrimenkûl satışı (37 adet) ve şirket akti (2 adet) konularını ihtiva etmektedir. Bu hukuk dalındaki dava kayıtlarının toplamı 41’dir. Bu toplam, bütün kayıtlar içinde % 18.72’lik bir orana tekabül etmektedir.

Aynı sicillerde ticaret hukuku ile alâkalı davalardan sonra en fazla borçlar hukukuna dair dava kayıtlarına rastlanmaktadır. Borçlar hukuku ile alâkalı davalar alacak-verecek (29 adet), ücret talebi (1 adet) ve ala-cak vekâleti (8 adet) konularında yoğunlaşmaktadır. Bu hukuk dalına dair

Page 299: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

299

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

tespit ettiğimiz dava kayıtlarının toplamı 38’dir ki bu sayı, bütün kayıtlar içinde % 17.35’lik bir oranı göstermektedir.

Yukarıda verdiğimiz hukuk dalları ile ilgili dava kayıtlarını sırasıy-la miras hukuku davaları (32 adet), eşya hukuku davaları (11 adet), ceza hukuku davaları (8 adet) ve malî hukuk davaları (3 adet) izlemektedir. Bu hukuk dalları ile alâkalı dava kayıtlarının bütün kayıtlar içindeki yüzdeleri ise sırasıyla şöyledir: % 14.61, % 5.02, % 3.65 ve % 1.36.

3. Hukuk Dallarına Göre Türk-Ermeni İlişkileriTokat şer’iye sicillerinde 1770-1810 yılları arasında Ermenilerle ilgili

mevcut olan dava kayıtlarının kabaca hukuk dalları bakımından dağılımını verdikten sonra, şimdi de her bir hukuk dalı açısından Türk-Ermeni ilişki-lerini ele alacağız.

A. Aile Hukuku AçısındanAile hukuku, günümüzde özel hukuk içinde medenî hukukun önem-

li bir dalı olup toplumda aile kurumunu düzenlemektedir11. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimler yargı serbestiyeti dolayısı ile aile hukuku ala-nında kendi dinî hukuklarına tâbi olmuşlardır. Evlenme, boşanma, çeyiz, mehir, nafaka, vasi ve kayyım tayini gibi konular dinî ahkâmdan sayıl-mış ve din adamları kendilerine verilen beratlarla bu konularda kendi dinî kurallarını uygulamaya yetkili kılınmıştır12. Bu nedenle, Ermeniler dâhil bütün gayrimüslimler kendi aralarında aile hukuku ile ilgili hususlar için kendi dinî cemaat mahkemelerine müracaat etmişlerdir. Ancak gayrimüs-limler dilerlerse şer’iye mahkemelerine de başvurabilirlerdi. Şer’iye sicil-lerindeki örnekler, onların aile hukukuna dair problemlerini zaman zaman şer’iye mahkemesine götürdüklerini göstermektedir13.

Osmanlı döneminde Tokat’ta yaşamış olan gayrimüslimler de çoğu zaman aile hukukuna dair meselelerini şer’iye mahkemesine taşımışlardır. Aşağıda Tablo 3’ten de görüleceği üzere, incelediğimiz dönemde Erme-nilerle ilgili aile hukuku açısından elimizde toplam 86 adet dava kaydı

11 Şanal Görgün, Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1994, s.62.12 Bozkurt, a.g.e., s.14; Ercan, a.g.e., s.203-204; Soykan, a.g.e., s.108-109.13 Bu konudaki örnekler için bkz. Akyılmaz, a.g.m., s.176; Ercan, a.g.e., s.205.

Page 300: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

300

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bulunmaktadır. Bu kayıtlar içinde % 54.65’lik oranla vasi tayini kayıtları14 birinci, % 27.90’lık nispetle nafaka ve elbise tayini kayıtları15 ikinci, % 11.62’lik oranla kayyımlık kayıtları16 üçüncü sırada yer almaktadır. Di-ğer dava kayıtları17 ise % 1 ile % 3’lük oranlar arasında sıralanmaktadır. Rakam ve yüzdelerin bu şekildeki dağılımından Ermenilerin aile hukuku alanında en fazla bakıma muhtaç küçük çocuklarına vasi tayini ile günlük nafaka ve elbise ücreti taktiri için şer’î mahkemeye başvurduklarını anla-şılmaktadır.

Tablo 3. Aile hukuku ile ilgili dava kayıtlarının dağılımı (1770-1810)

Dava konusu Dava kaydı sayısı Yüzde (%)

Nikâh (evlenme) 2 2.32

Talak (boşanma) 1 1.16

Kayyımlık 10 11.62

Nafaka ve kisve tayini 24 27.90

Nezaret 2 2.32

Vesayet 47 54.65

Toplam 86 100

14 Tokat Şer’iye Sicili, Defter No: 1, Sayfa No: 7, Hüküm No: 3 (TŞS, 1-7/3 şeklinde verile-cektir), Defter No: 1, Belge No: 7/3, 10/2, 13/2, 22/2, 51/2, 52/3, 57/1, 57/2; Defter No: 2, Belge No: 237/4, 284/3; Defter No: 3, Belge No: 136/2, 147/1, 154/3, 158/1, 169/3; Defter No: 4, Belge No: 153/3, 172/3, 187/2, 192/2, 193/1; Defter No: 5, Belge No: 190/3, 191/3, 193/1, 195/3, 196/1, 197/1; Defter No: 6, Belge No: 19/1, 29/1, 34/3; Defter No: 7, Belge No: 166/3, 184/2; Defter No: 8, Bege No: 132/3, 159/1, 170/3; Defter No: 9, Belge No: 139/1, 153/5, 158/1, 172/3; Defter No: 10, Belge No: 132/2, 159/2; Defter No: 11, 175/3, 176/2, 186/3, 187/2, 149/2, 173/2, 174/1.

15 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 8/1, 13/1; Defter No: 2, Belge No: 242/1, 262/1, 283/1, 194/2; Defter No: 3, Belge No: 123/1, 129/3, 153/1; Defter No: 4, Belge No: 174/2, 189/2; Defter No: 5, Belge No: 166/2, 198/2; Defter No: 6, 30/2; Defter No: 8, Belge No: 143/2, 171/1; Defter No: 9, Belge No: 139/2, 151/1, 164/1; Defter No: 10, Belge No: 132/3; Defter No: 11, Belge No: 150/1, 154/2, 159/1, 159/2.

16 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 18/1; Defter No: 2, Belge No: 235/2, 236/3; Defter No: 3, Belge No: 137/2; Defter No: 4, Belge No: 150/2; Defter No: 5, Belge No: 198/2; Defter No: 8, Belge No: 163/3; Defter No: 9, Belge No: 143/3; Defter No: 10, Belge No: 137/1; Defter No: 11, Belge No: 153/2.

17 Evlenme kayıtları için bkz. TŞS, Defter No: 2, Belge No: 209/2, Defter No: 7, Belge No: 162/3. Boşanma kaydı için bkz. TŞS, Defter No: 2, Belge No: 205/2. Nezaret kayıtları için bkz. TŞS, Defter No: 1, Belge No: 51/1; Defter No: 3, Belge No: 135/1.

Page 301: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

301

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Ermenilerin aile hukuku ile ilgili davalarında Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan uygulamalar görülmektedir. İlk olarak, aile hukuku davalarında şahit olarak mahkemede hazır bulunan şahitlerin büyük çoğunluğu Türk-lerden meydana gelmektedir. Bu durumu istatistiksel olarak ifade etmek gerekirse, toplam 86 aile hukuku davasından 60’ında sadece Müslüman şahitler, 20’sinde gayrimüslim şahitler, kalan 6’sında ise Müslüman ve gayrimüslim şahitler birlikte mahkemede hazır bulunmuşlardır. Bu dava-ların tamamında ise 279 Müslüman ve 85 gayrimüslim olmak üzere top-lam 364 şahidin ismi kayda geçmiştir. Gayrimüslim şahitlerin isimlerinden bunların büyük çoğunluğunun Ermeni olduğu anlaşılmaktadır.

İkinci olarak, çok az da olsa ölen bazı Ermenilerin mallarını korumak amacıyla şer’î mahkeme tarafından Müslümanların kayyım tayin edildiği görülmektedir. Meselâ, 4 Rebiyülahir 1214/5 Eylül 1799 tarihli bir dava kaydında, Filibeli olup Tokat’ta Taşhan’da misafi r olarak kalmaktayken fi -rar ve kayboldukları anlaşılan Tunru(?) ve Togayut(?)’un müştereken pay-laştıkları han odasındaki eşyalarının yok olacağı endişesiyle mahkemece çarşıda sattırıldığı ve ücretinin muhafazası için Esseyyid El-hac Osman Ağa bin Numan’ın kayyım tayin edildiği belirtilmektedir18.

Son olarak, yine çok az da olsa iş için başka bir yere giden Ermeniler, eşlerinin günlük nafakalarını karşılamak üzere Müslüman tanıdıklarını ke-fi l göstermişlerdir. Bu hususla ilgili 3 Rebiyülevvel 1213/15 Ağustos 1798 tarihli bir dava kaydına göre, Sultan veledi Mardoros, Mustafa bin Halil üzerine dava açıp bundan 4 sene önce kocası Boros veledi Kokas başka bir diyara giderken işbu Mustafa’nın günlük nafakasına kefi l olduğunu fakat nafakayı kendisine ödemekten imtina ettiğine dair şikâyette bulunmuştur. Mustafa cevabında, davacının günlük nafakasına kefi l olduğunu ikrar lâ-kin adı geçen tarihten iki sene sonra kocasının davacı Sultan’ı boşamış olduğundan kefaletinin düştüğünü söylemiş ve bu iddiasını 2 gayrimüs-lim şahitle de ispat etmiştir. Mahkeme, Mustafa’nın suçsuzluğuna, davacı Sultan’ın ise başkasıyla evlenmesine izin verilmesine hükmetmiştir19.

Aile hukuku konularında bazı Ermenilerin şer’î mahkemeyi tercih et-meleri, Türklerin onların davalarında şahitlik etmeleri ve nadiren de olsa kefi l ve kayyım tayin edilmeleri, bu iki toplum arasındaki iyi komşuluk ilişkilerini ortaya koymaktadır.

18 TŞS, Defter No: 5, Belge No: 198/2.19 TŞS, Defter No: 3, Belge No: 129/3.

Page 302: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

302

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

B. Miras Hukuku AçısındanMiras hukuku, gerçek kişinin ölümünden sonra bunun mal varlığının

(mamelek veya tereke) hukukî akıbetini düzenler ve kişinin ölümünden sonraki dönemde, mülkiyet hakkının değişik bir boyutunu ele alır20. Os-manlı Devleti’nde gayrimüslimlerin kendi aralarındaki miras meseleleri, aile hukuklarında olduğu gibi, genel olarak mensup oldukları dinin kural-larına göre cemaatlerinin din adamları tarafından halledilmiştir21. Ancak istemeleri durumunda mirasla ilgili konularda şer’iye mahkemelerine de müracaat etmişlerdir22.

Osmanlı devrinde Tokat’ta yaşamış olan gayrimüslimler de çoğu za-man aile hukuklarında olduğu gibi miras hukukuna dair meselelerini şer’iye mahkemesinde çözdürmüşlerdir. İncelediğimiz dönemde Ermenilerle ilgili miras hukuku açısından elimizde toplam 32 adet dava kaydı23 bulunmakta-dır. Bu kayıtlarla birlikte şer’iye sicillerindeki gayrimüslim tereke kayıtları dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Ermeni miras davalarının İslâm miras hukuku (feraiz) esaslarına göre sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.

Tokat’ta Ermeni halkın miras hukuku ile ilgili dava kayıtlarında Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan uygulamalar bakımından üzerinde durulması gereken en önemli husus, davalarda şahit olarak mahkemede hazır bulu-nanların büyük çoğunluğunun Müslüman Türklerden meydana gelmesidir. Bu durumu istatistiksel olarak ifade etmek gerekirse, toplam 32 miras hu-kuku davasından 21’inde sadece Müslüman şahitler, 2’sinde gayrimüslim şahitler, kalan 9’unda ise Müslüman ve gayrimüslim şahitler birlikte şahit olarak yazılmışlardır. Bu davaların tamamında ise 184 Müslüman ve 45 gayrimüslim olmak üzere toplam 229 şahidin ismi kayda geçmiştir. Gayri-müslim şahitlerin isimlerinden bunların büyük çoğunluğunun Ermeni asıllı olduğu anlaşılmaktadır.

Yine bazı miras davalarında davacı veya davalıdan iddiasını ispat et-mek için şahit talep edildiğinde genelde iki veya üç gayrimüslimi, bazen

20 Görgün, a.g.e., s.69.21 Bozkurt, a.g.e., s.15; Ercan, a.g.e., s.206; Soykan, a.g.e., s.117.22 Bu konuda birkaç örnek için bkz. Akyılmaz, a.g.m., s.176-177.23 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 19/1, 58/1, 63/3, Defter No: 2, Belge No: 193/1, 196/1, 216/1,

231/4, 236/4, 244/2, 250/1, 257/1, 263/2, 274/3, 290/1, 293/2, 294/1; Defter No: 3, Belge No: 135/3, 138/3, 158/2; Defter No: 4, Belge No: 166/2; Defter No: 5, Belge No: 178/1; Defter No: 6, Belge No: 24/2; Defter No: 7, Belge No: 158/2, 163/2, 167/2; Defter No: 8, Belge No: 132/1, 179/1; Defter No: 10, Belge No: 146/3; Defter No: 11, Belge No: 183/2; Defter No: 12, Belge No: 138/1, 138/3, 149/2;

Page 303: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

303

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

iki Müslüman kişiyi, bazen de bir Müslüman ve bir gayrimüslimi şahit gösterdikleri ve bu şahitlerin mahkemede şahitliklerine başvurulduğu görülmektedir. Meselâ, 24 Zilhicce 1211/20 Haziran 1797 tarihli bir mi-ras davasında, Artin veledi Bünyad öldüğünde mirası zevcesi Anna binti Mıgırdıç ile halası Saher binti Artin’e kalmıştır. Saher’in küçük oğlu Da-vit, Anna’nın erkek kardeşi Ovannes veledi Mıgırdıç’a miras davası aç-mıştır. Mahkemede daha önce ölmüş olan Artin’in terekesinden 800 kuruş kıymetli mütenevvi eşyanın Ovannes’in kız kardeşi Anna’nın zimmetinde kaldığını ve annesi Saher’in bu eşyadan ırsî hissesini alamadan öldüğünü, daha sonra Anna’nın da ölmüş olması dolayısıyla Ovannes’in kız karde-şinin mevcut varisi ve kendisi de annesi Saher’in mevcut varisi olduğu ecilden mezkûr eşyadan ırsî hissesini talep etmiştir. Ovannes cevabında, davacı Davit’in verasetini ikrarla ölen Artin’in terekesini taksim eyledik-lerinde Saher’in ırsî hissesini kız kardeşi Anna’dan aldığını iddia etmesi üzerine kendisinden iddiasını şahitle ispat etmesi istenmiştir. O da adaletli ve hür bir Müslüman ile bir zımmî kişinin şahadetleriyle iddiasını ispat etmiş ve hâkim lehine hüküm vermiştir24.

Miras hukuku konularında da bazı Ermenilerin şer’î mahkemeyi tercih etmeleri ve bazı Türklerin onların davalarında şahitlik yapmaları, bu iki toplum arasındaki iyi komşuluk ilişkilerini ortaya koymaktadır.

C. Eşya Hukuku AçısındanEşya hukuku, gerçek ve tüzel kişilerin maddî mallar üzerindeki hakla-

rını, yetkilerini ve tasarrufl arını ve bu kişilerin malları dolayısıyla diğer ki-şilerle olan ilişkilerini düzenlemektedir. Maddî mallar üzerindeki en kap-samlı hak, mülkiyet hakkıdır. Mülk sahibi, taşınır (menkûl) ve taşınmaz (gayrimenkûl) malı üzerinde kanunların koyduğu sınırlar çerçevesinde serbestçe mülkiyet hakkını kullanır25. Osmanlı Devleti’nde Müslüman ve gayrimüslim halk mirî (devlete ait) arazide sadece tasarruf hakkına sahipti-ler. Mülk arazi kapsamı altında bulunan bağ, bahçe ve arsalarda hem Müs-lümanlar hem de gayrimüslimler mülkiyet haklarını kullanmakta idiler26.

24 TŞS, Defter No: 2, Belge No: 216/1. Diğer örnek kayıtlar için bkz. TŞS, Defter No: 2, Belge No: 196/1; Defter No: 12, Belge No: 149/2.

25 Görgün, a.g.e., s.71.26 Mirî ve mülk arazi hakkında daha kapsamlı bilgi için bkz. Halil Cin, Osmanlı Toprak Dü-

zeni ve Bu Düzenin Bozulması, İstanbul 1985, s.22-28, 45 vd.

Page 304: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

304

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimler, kendi aralarındaki mülkiyet davalarının bir kısmı ile Müslümanlarla olan mülkiyet davalarının tama-mını, diğer medenî hukuk dallarında olduğu gibi, şer’iye mahkemelerine götürmüşlerdir. Aynı şekilde, bu devirde Tokat’ta yaşamış olan Rum, Er-meni ve Yahudiler kendi aralarındaki eşya hukuku ile ilgili meselelerin bir bölümünü, Müslümanlara olan davaların tamamını şer’iye mahkemesinde çözdürmüşlerdir. 1770-1810 yılları arasında Ermenilerle ilgili eşya huku-ku açısından elimizde toplam 11 adet dava kaydı27 bulunmaktadır.

Bu dava kayıtlarını dikkatli bir şekilde incelediğimizde, bunlarda Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan uygulamalar göze çarpmaktadır. Bu ba-kımından ilk olarak, davalarda şahit olarak mahkemede hazır bulunanların büyük çoğunluğunun Müslüman Türklerden meydana geldiği görülmekte-dir. Bu durumu istatistiksel olarak ifade etmek gerekirse, toplam 11 eşya hukuku davasından 7’sinde sadece Müslümanlar, kalan 4’ünde ise Müslü-man ve gayrimüslimler birlikte şahit olarak yazılmışlardır. Bu davaların tamamında ise 54 Müslüman ve 15 gayrimüslim olmak üzere toplam 69 şahidin ismi kayda geçmiştir. Yine bazı eşya hukuku davalarında davacı veya davalıdan iddiasını şahitlerle ispat etmesi istenildiğinde genelde iki veya üç gayrimüslimi, bazen iki Müslüman kişiyi, bazen de bir Müslüman ve bir gayrimüslimi şahit gösterdikleri ve bu şahitlerin mahkemede şahit-lik yaptıkları anlaşılmaktadır. Örneğin 2 Recep 1216/8 Kasım 1801 tarihli bir davada, Nikola veledi Asador, daha önce kaybettiği merkebini Niksarlı Haçador veledi Simon’un alıkoyması sebebi ile şikâyetçi olmuştur. Ha-çador cevabında, davacının iddia eylediği merkebi 20 gün önce Canbaz Sarı Mehmed’den 22 kuruşa satın aldığını ve davacının mülkü olduğunu bilmediğini ifade etmiştir. Bunun üzerine davacı Nikola’dan davasını ispat için şahit istenmiştir. O da 2 Müslümanı şahit olarak bildirmiştir. Şahitlerin lehine şahadet etmesi ve Nikola’nın İsa (as) ve İncil üzerine yemin içmesi üzerine merkebin kendisine verilmesine hüküm verilmiştir28.

Diğer taraftan az da olsa Tokat’ta Türklerle Ermeniler arasında mül-kiyet haklarına müdahale ile ilgili davalar vuku bulmuştur. Bu bakımdan incelediğimiz döneme ait elimizde bir adet kayıt bulunmaktadır. 27 Safer 1221/16 Mayıs 1806 tarihli bir dava kaydına göre, Hoca Ahmet mahalle-

27 TŞS, Defter No: 2, Belge No: 206/2, 212/1, 214/3; Defter No: 4, Belge No: 169/2; Defter No: 5, Belge No: 165/1; Defter No: 7, Belge No: 178/1; Defter No: 8, Belge No: 137/1, 147/1; Defter No: 10, Belge No: 156/4; Defter No: 11, Belge No: 159/3, 160/1.

28 TŞS, Defter No: 7, Belge No: 178/1. Müslüman şahit dinlenmesi ile ilgili bir diğer örnek için bkz. TŞS, Defter No: 10, Belge No: 156/4.

Page 305: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

305

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

sinden ölen Uğlik’in mirası zevcesi Maryem ve oğulları Kirkor ve Asadır’a intikal etmiştir. Varislerden Kirkor, ölen Uğlik’den müntakil bir kıt’a bağı Ahmet bin Mehmed’in gereksiz yere zapt ve tasarruf etmesi sebebiyle mahkemede dava açmıştır. Ahmet cevabında, adı geçen bağı Ohannes’ten satın aldığını söylemiştir. Hâkim, davacıdan iddiasını ispat için şahit talep etmiş, o da mahkemeye 2 Müslüman şahit getirmiştir. Şahitlerin davacı lehine şahadetleriyle bağdan Ahmet’in el çekmesine hüküm verilmiştir29.

Eşya hukuku davaları ile ilgili verilen bu bilgilerden bazı Ermenilerin eşya hukuku davaları için şer’î mahkemeyi tercih ettikleri ve Müslüman Türklerin onların davalarında şahitlik yaptıkları açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum, iki toplum arasındaki iyi komşuluk ilişkilerinin varlığını ortaya koymaktadır.

D. Borçlar Hukuku AçısındanBorçlar hukuku, kişiler arasındaki ilişkilerden doğan borç ve alacak-

ları düzenleyen bir medenî hukuk dalıdır. Borç ve alacaklar, hukukî iş-lemler (akit ve sözleşmeler), haksız fi iller (kanuna aykırı veya sözleşmeye aykırı davranışlar) ve sebepsiz kazanç elde etmeden doğarlar30. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimler, kendi aralarında borçlar hukuku açısından tam bir serbestliğe sahiptiler. Ancak Müslümanlarla girdikleri borç iliş-kilerinde domuz eti, şarap, Müslüman köle satışı ve benzeri konularda kısıtlamaya tâbi idiler. Müslümanlarla bu mallara ilişkin sözleşme yapa-mazlar veya faiz şartı koyamazlar, Müslüman köle satın alamazlardı31. Bu kısıtlamalar, aynı şekilde, bu devirde Tokat’ta mevcut olan Rum, Ermeni ve Yahudilerin Müslümanlarla olan borç ve alacak ilişkilerinde de geçerli olmuştur. 1770-1810 yılları arasında Ermenilerin kendi aralarında, onlar ve diğer gayrimüslimler ve Müslümanlar arasında borçlar ve kredi ilişkile-ri ile ilgili elimizde toplam 38 adet dava kaydı bulunmaktadır. Daha önce belirtildiği üzere, bunların 30 adedi borç-alacak davası32, kalan 8 adedi de

29 TŞS, Defter No: 10, Belge No: 156/4.30 Görgün, a.g.e., s.73-76.31 Bozkurt, a.g.e., s.16.32 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 73/1, 10/2; 22/3, 41/1, 48/2, 63/2, 94/2; Defter No: 2, Belge

No: 197/1, 200/1, 207/1, 232/3, 268/3; Defter No: 3, Belge No: 137/1; Defter No: 4, Belge No: 161/3, 168/3, 185/1, 153/1; Defter No: 5, Belge No: 196/3; Defter No: 7, Belge No: 173/2, 174/1, 184/3, 194/2; Defter No: 11, Belge No: 145/2, 148/2; Defter No: 12, Belge No: 123/1, 135/1.

Page 306: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

306

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

alacaklarını tahsile şahsen muktedir olamayanlara mahkemece vekil tayi-ni33 ile alâkalıdır.

Bu dava kayıtlarında Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan uygulamalar göze çarpmaktadır. İlk olarak, oldukça az sayıda borç ve alacak davaların-da davacı ve davalı olarak Türkler ve Ermeniler şer’î mahkemeye müra-caat etmiştir. Bu bakımdan elimizde sadece iki dava kaydı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Evâhir-i Ramazan 1186/16-26 Aralık 1772 tarihli dava kaydıdır. Buna göre, Anastas veledi Uğurlu’nun ölümü ile mirası eşi Sofi ya binti Uyan, ana-baba bir erkek kardeşi oğlu İsayi veledi Sefer ve ana-baba bir kız kardeşi Nazlı’ya kalmıştır. Varislerden İsayi ve Nazlı mahkemede ölen Anastas’ın çuka satışından Ömer Çelebi bin Ahmet’de kalan 621 ku-ruş alacağının kendilerine ödenmesi için dava açmışlardır. Ömer Çelebi cevabında, 621 kuruş borcunu kabul lâkin daha sonra 567 kuruşu daha Anastas hayatta iken ödediğini ve geriye 54 kuruş borcu kaldığını beyan etmiş ve iddiasını ispat için de Molla Ahmet bin Abdurrahman ve Meh-med Beşe bin Ali’yi şahit tutmuştur. Şahitlerin davalı lehine şahadetleriyle sadece 54 kuruş borcu olduğu anlaşıldığından bu borcun davacılara öden-mesi hükme bağlanmıştır34. 11 Muharrem 1186/14 Nisan 1772 tarihli diğer kayıtta, Yani veledi Nikola isimli Ermeninin Ali bin Ahmet’den ham bakır alıp sonra zarar etmesi üzerine davacı olduğu ancak mahkemede haksız çıktığı görülmektedir35.

İkinci olarak, Ermenilerin borç ve alacak davalarında oldukça az sayı-da Müslüman Türk, Ermeni müvekkili adına vekâleten şer’î mahkemede hazır bulunmuştur. Bu bakımdan elimizde sadece bir dava kaydı bulun-maktadır. 17 Zilhicce 1213/22 Mayıs 1779 tarihli dava kaydına göre, Veled Ayas mahallesinden İstefan Keşiş veledi Malkon, 2 gayrimüslimin şaha-detleriyle Esseyyid Ali bin Hasan’ı Artin veledi Avan’dan 1 adet ev ve 37 kuruş alacağı için mahkemede dava açmaya vekil tayin etmiştir. Esseyyid Ali bin Hasan vekil olarak dava açtıktan sonra alacaklı ile borçlu arasında 20 kuruşa anlaşma sağlanmış ve husus mahkemece tasdik edilerek kayda geçirilmiştir36.

Üçüncü ve son olarak, Ermenilerin borç ve alacak davalarında şahit olarak mahkemede hazır bulunan şahitlerin büyük çoğunluğunun Müslü-

33 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 22/2, 38/2; Defter No: 2, Belge No: 295/1; Defter No: 5, Bel-ge No: 189/1; Defter No: 6, Belge No: 19/3, 23/2; Defter No: 9, Belge No: 140/4, 141/3.

34 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 73/1.35 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 32/1.36 TŞS, Defter No: 4, Belge No: 153/1.

Page 307: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

307

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

man Türklerden meydana geldiği görülmektedir. Bu durumu istatistiksel olarak ifade etmek gerekirse, toplam 38 borçlar hukuku davasından 27’sin-de sadece Müslümanlar, 7’sinde Müslüman ve gayrimüslimler birlikte, ka-lan 4’ünde ise sadece gayrimüslimler şahit olarak yazılmışlardır. Bu dava-ların tamamında ise 186 Müslüman ve 37 gayrimüslim olmak üzere top-lam 223 şahidin ismi kayda geçmiştir. Gayrimüslim şahitlerin isimlerinden bunların büyük çoğunluğunun Ermeni adları taşıdıkları anlaşılmaktadır.

Ayrıca bazı borçlar hukuku davalarında davacı veya davalıdan iddia-sını şahitlerle ispat etmesi istenildiğinde genelde iki veya üç gayrimüslimi, bazen iki (veya dört) Müslümanı, bazen de bir Müslüman ve bir gayri-müslimi şahit gösterdikleri ve bu şahitlerin mahkemede şahitlik yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu bakımdan elimizde 3 adet dava kaydı bulunmaktadır37. Örneğin, 5 Safer 1212/30 Temmuz 1797 tarihli bir davaya göre, İçmesu mahallesinden Bogos veledi Ohannes, Karabet veledi Andon’a 67 batman 4 vukıyye bakır satıp bedeli olan 372 kuruş alacağı için mahkemeye baş-vurmuştur. Mahkemede davalı inkâr ettiğinden hâkim davacıdan iddiasını ispat için şahit talep etmiştir. Davacı Müslümanlardan Osman bin Ömer ile zımmîlerden Mikail veledi Osib’i şahit göstermiştir. Bu iki şahidin davacı lehine şahitlik etmeleri ile dava, davacı Bogos’un lehine sonuçlanmıştır38.

Borçlar hukuku davalarıyla ilgili verilen bu bilgilerden bazı Ermeni-lerin şer’î mahkemeyi tercih ettikleri, Türkler ile borç ve alacak ilişkisine girdikleri, az da olsa borçlar hukuku ile ilgili davalarında Türkleri kendi-lerine vekil yaptıkları ve Türklerin onların davalarında şahitlik yaptıkları açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum, iki toplumun bireyleri arasındaki karşı-lıklı güvenin varlığını ortaya koymaktadır.

E. Ticaret Hukuku AçısındanÖzel hukuk içinde medenî hukukun bir dalı olan ticaret hukuku, kişi-

ler arasındaki ilişkilerden doğan borç ve alacaklarla ilgilenen borçlar hu-kukundan daha geniş olup genel anlamda ticarî işlerde ve işletmelerde uy-gulanan kuralları düzenlemektedir39. Osmanlı Devleti’nde cari olan İslâm Hukuku’nun gereği olarak gayrimüslimler, kendi aralarında ticaret hukuku açısından tam bir serbestliğe sahiptiler. Aralarında aktettikleri ticarî sözleş-

37 Bkz. TŞS, Defter No: 1, Belge No: 73/1; Defter No: 2, Belge No: 207/1; Defter No: 7, Belge No: 173/2.

38 TŞS, Defter No: 2, Belge No: 207/1.39 Görgün, a.g.e., s.79.

Page 308: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

308

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

melerde şer’î hukuk kurallarına tâbi değildiler. Ama istemeleri halinde bu türden sözleşmelerden doğan anlaşmazlıkları kadı önüne götürme hakları vardır. Bununla birlikte, Müslümanlarla girdikleri ticarî ilişkilerinde do-muz eti, şarap, Müslüman köle satışı ve benzeri konularda kısıtlamaya tâbi idiler. Bu kısıtlamaların dışındaki mal ve hizmetlerin mübadelesinde ortak hareket edebilirler, bir takım ticarî ortaklıklar kurabilirlerdi40. Esnaf defter-lerinden anlaşılacağı üzere, Osmanlılarda gayrimüslimlerle Müslümanlar aynı esnaf teşkilâtında yer alabiliyorlardı. Bu defterlere önce Müslüman esnaf, sonra Hıristiyan esnaf, daha sonra da Yahudi esnaf kaydedilirler-di41.

Tokat’taki gayrimüslimler de ticaret hukuku açısından Osmanlı Dev-leti genelinde uygulanan kurallara uymakla yükümlü idiler. Çoğu zaman ticaret hukukuna dair meselelerini şer’iye mahkemesinde çözdürmüşler-dir. Aşağıda Tablo 4’te de görüleceği üzere, incelediğimiz dönemde Erme-nilerin ticarî faaliyetleri ile ilgili elimizde toplam 41 adet mahkeme kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtlar içinde % 90.24’lük oranla gayrimenkûl satışı kayıtları42 birinci sırada yer alırken, esnafl ık43 ve şirket aktine44 dair ka-yıtlar % 4.76’şarlık nispete sahiptirler. Rakam ve yüzdelerin bu şekildeki dağılımından Ermenilerin ticaret hukuku alanında en fazla bağ, bahçe, arsa ve ev gibi gayrimenkûllerin satışı için şer’î mahkemeye başvurdukları an-laşılmaktadır.

Tablo 4. Ticaret hukuku ile ilgili dava kayıtlarının dağılımı (1770-1810)

Dava konusu Dava kaydı sayısı Yüzde (%)

Esnafl ık 2 4.87

Gayrimenkûl satışı 37 90.24

Şirket akti 2 4.87

Toplam 41 100

40 Bozkurt, a.g.e., s.17-18; Ercan, a.g.e., s.217-222; Soykan, a.g.e, s.101-106.41 Soykan, a.g.e, s.107.42 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 21/1, 83/2; Defter No: 2, Belge No: 211/1, 247/2, 212/2,

258/1; Defter No: 3, Belge No: 118/2, 118/3, 145/2, 150/2, 167/2; Defter No: 4, Belge No: 164/2, 152/2, 167/2, 193/3; Defter No: 5, Belge No: 164/3, 177/2, 190/1, 191/1; Defter No: 7, Belge No: 156/3, 181/3, 193/2; Defter No: 8, Belge No: 129/1, 141/21, 48/1; Defter No: 9, Belge No: 150/2, 155/3, 162/3; 171/2; Defter No: 10, Belge No: 140/3, 142/1; Defter No: 11, Belge No: 161/4, 163/2, 167/1, 174/2, 180/1, 185/1.

43 TŞS, Defter No: 8, Belge No: 133/2; Defter No: 11, Belge No: 175/1. 44 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 90/3, 91/1.

Page 309: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

309

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Bu ticaret hukuku dava kayıtlarındaki bazı uygulamalar, Türk-Ermeni ilişkilerine dair önemli bilgiler içermektedir. İlk olarak, gayrimenkûl satışı kayıtlarına göre çoğunlukla Ermenilerin kendi aralarında bu türden alım ve satımları yaptıkları, az da olsa Ermeniler ile Türkler arasında gayrimenkûl alış-verişi olduğu görülmektedir. Bu bakımdan elimizde toplam 15 satış kaydı olup bunun 10 tanesi Ermenilerden Türklere gayrimenkûl satışı45, kalan 5 tanesi de Türklerden Ermenilere gayrimenkûl satışı46 ile ilgilidir. Bu satış kayıtlarının dökümü aşağıda Tablo 5’te verilmiştir.

Tablo 5. Gayrimenkûl satışı ile ilgili mahkeme kayıtlarının dağılımı (1770-1810)

Ermenilerden Türklere Türklerden Ermenilere

Garimenkûlün türü Kayıt sayısı Garimenkûlün türü Kayıt sayısı

Arsa 1 Arsa (vakıf) 1

Bağ 4 Bağ 2

Ev 4 Ev 1

Dükkân (manav) 1 Tarla 1

Toplam 10 Toplam 5

Tablo 5’ten de açıkça görüleceği üzere satılan gayrimenkûller arasında en fazla bağ ve ev satışı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, gayrimenkûl alım ve satım kayıtları içinde dinî boyutu bulunan bir Müslüman vakfına ait ev arsasının bir Ermeniye satılması oldukça ilginç görünmektedir. 29 Rebiü-lahir 1211/2 Ekim 1796 tarihli bir satış hüccetinde, Yaşmeydan mahalle-sinde Ciğer Hoca Mescidi evkafından olup Siyahpuş mahallesinde vaki iki tarafı Müslümanlar bir tarafı yola ve bir tarafı Ağya veledi Ohan evine bitişik bina ve arsası vakıf bir adet ev bir süre önceki yangında yanarak sadece arsası kalmıştır. Mescidin imam ve evkafı mütevellisi olan Meh-med Eşref bin Veliyyüddin, adı geçen arsa üzerinde yeniden bina yapma-nın uygun olmaması üzerine bunun bedeli ile bir başkasına satılıp bir adet

45 Bu satış kayıtlarının referansları için bkz. TŞS, Defter No: 3, Belge No: 118/3, 145/2, 150/2; Defter No: 5, Belge No: 177/2, 190/1; Defter No: 7, Belge No: 156/3; Defter No: 9, Belge No: 171/2, 155/3; Defter No: 11, Belge No: 167/1, 174/2.

46 Bu satış kayıtlarının referansları için bkz. TŞS, Defter No: 2, 247/2; Defter No: 4, Belge No: 164/2, 167/2; Defter No: 9, Belge No: 162/3; Defter No: 10, Belge No: 142/1.

Page 310: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

310

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dükkân alınarak vakfa dâhil edilmesine mahkemeden izin talep etmiştir. Mesele ehlinden sorulup cevaz verildikten sonra vakıf arsa, bitişiğinde evi bulunan Ağya’ya 80 kuruşa satılmıştır. Ayrıca mütevelliye arsanın bedeli ile bir adet dükkân satın alarak kiraya vermeye izin verilmiştir47. Bu satış işleminde komşuluk haklarına riayet edildiği yani komşuya öncelik hakkı (şuf’a) tanındığı anlaşılmaktadır.

İkinci olarak, Tokat’ta Ermeni esnafl arın bazı iş kollarında kendi esnaf kollarına sahip oldukları ve diğer bazı iş kollarında ise Türk esnafl arla aynı esnaf loncasında birlikte faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu konu ile alâkalı elimizde iki adet şer’î mahkeme kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtlar-dan ilki, Evasıt-ı Muharrem 1216/24 Mayıs-4 Haziran 1801 tarihlidir. Bu kayıta göre, Kırmızı boyacı esnaf kolundan bir grup gayrimüslim esnaf (ki bir kaçı Ermeni), Müslüman esnafın dâhil olduğu debbağlar esnaf kolundan Behzad suyunun kullanımında yaşadıkları sıkıntı sebebiyle davacı olmuş-lardır. Davanın esası şöyledir: Şehir içinden geçen ve herkesin kullanımına açık olan suyun Behzad’da bir kısmı Mevlevihane vakıf değirmen harkı-na akmakta ve fazlası Behzad nam mevzide cerayan etmektedir. Kırmızı boyacı ve elvancı loncaları esnafı genel olarak beyaz bezlerini adı geçen harkın üst tarafında diledikleri mevkide temizlemekte ve boyanmış elvan bezlerini de adı geçen harkın aşağısında temizlemektedirler. Yazın su azal-dığında değirmen sahipleri suyu tamamen değirmen harkına bağlayarak Behzad’a akan Kırmızı boyacı esnafının suyunu kesmekte ve debbağlar esnafı dahi harkın yukarısında bezlerini temizlemeye engel olmaktadırlar. Debbağlar esnafı temsilcileri söylenilenleri kabul etmesi üzerine, eskiden olduğu gibi suyun kullanılmasına hüküm verilmiştir48.

15 Zilkade 1222/14 Ocak 1808 tarihli diğer şer’î mahkeme kaydına göre, Mizan-ı harir esnaf koluna bağlı bir grup gayrimüslim (ki bir kaçı Ermeni), kazzazlar esnafından bir grup gayrimüslim (ki bir kaçı Erme-ni) ve şeyhleri Esseyyid Mustafa hakkında mahkemede davacı olmuştur. Şikâyet konusu şöyledir: Eskiden imal olunan renkli ipeğin alım ve satımı mizan-ı harir esnafına mahsus iken kazzaz esnafından bazı kimseler bir şe-kilde mizan-ı harir esnafı içine girerek hileye başvurmuşlardır. Bu durum mizan-ı harir loncasının nizamının bozulmasına sebep olmaktadır. Bundan sonra kazzaz esnafından bir kimsenin mizan-ı harir esnafına, mizan-ı harir esnafından bir kimsenin de kazzaz esnafına dâhil olmaması nizama bağ-

47 TŞS, Defter No:2, Belge No: 247/2.48 TŞS, Defter No:8, Belge No: 133/2.

Page 311: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

311

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

lanmıştır. Eğer bu nizamı bozacak olanlar olursa bunlara nezir eda etme cezası verilmesi mahkemece karar altına alınmıştır49.

Üçüncü olarak, Tokat’taki Ermenilerin şirket akti konusunda genel-likle kendi aralarında bazen de diğer gayrimüslimlerle işbirliği yaptıkları görülmektedir. Elimizde bulunan iki adet şirket akti kaydında, iki Ermeni-nin emek-sermaye ortaklığına dayalı şirket kurdukları görülmektedir. Şir-ketlerin şer’î mahkemedeki tescili sırasında ise üçer Ermeni şahit olarak yazılmıştır50.

Dördüncü olarak, Ermeniler bazı gayrimenkûl satış davalarında bazen Türkleri vekil tayin etmişlerdir. Bu bakımdan elimizde sadece bir mahke-me kaydı bulunmaktadır. 17 Zilhicce 1213/22 Mayıs 1779 tarihli bu dava kaydına göre, Zaim mahallesinden Camkus? oğlu Agop veledi Haçador, bir adet evi ile içindeki eşyaları eşi Elmas’a satması için 2 Müslüman kişi-nin şahadetiyle Halil Efendi bin Osman’ı vekil tayin etmiştir. Halil Efendi bin Osman, vekâleten adı geçen evi ve eşyaları müvekkilinin eşi Elmas’a 980 kuruşa satmış ve satış şer’î mahkemece tasdik edilmiştir51.

Son olarak, elimizde bulunan ticaret hukuku ile ilgili şer’î dava ka-yıtlarda şahit olarak genellikle Müslümanların isimlerinin yazıldığı görül-mektedir. Bu durumu rakamlarla ifade etmek gerekirse, toplam 41 ticaret hukuku davasından 27’sinde sadece Müslümanlar, 12’sinde Müslüman ve gayrimüslimler birlikte, kalan 2’sinde ise sadece gayrimüslimler şahit ola-rak yazılmışlardır. Bu davaların tamamında ise 210 Müslüman ve 52 gay-rimüslim olmak üzere toplam 262 şahidin ismi kayda geçmiştir. Gayrimüs-lim şahitlerin isimlerinden bunların büyük çoğunluğunun Ermeni adları taşıdıkları görülmektedir.

Ayrıca bazı ticaret hukuku davalarında davacı veya davalıdan iddia-sını şahitlerle ispat etmesi istenildiğinde genel olarak iki veya üç gayri-müslimi, bazen iki Müslüman kişiyi, bazen de bir Müslüman ve bir gayri-müslimi şahit gösterdikleri ve bu şahitlerin mahkemede şahitlik yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu bakımdan elimizdeki 6 dava kaydında Müslümanların şahit olarak mahkemeye çağrıldığı görülmektedir52. Bu hususta bir örnek vermek gerekirse, 22 Ramazan 1213/27 Şubat 1799 tarihli bir dava kaydı-na göre, Mihmad Hacib mahallesinden Sekyas veledi Agop’un ölümü ile

49 TŞS, Defter No:11, Belge No: 175/1.50 Bu şirket kayıtlarının referansları için bkz. TŞS, Defter No: 1, Belge No: 90/3, 91/1.51 TŞS 8, 141/2.52 Bkz. TŞS, Defter No: 3, Belge No: 167/2; Defter No: 4, Belge No: 167/2, 193/3; Defter No:

8, Belge No: 148/1; Defter No: 9, Belge No: 162/3, 171/2.

Page 312: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

312

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

mirası zevcesi Anna binti Kirkor ile ana-baba bir kız kardeşi Maryem ve amca-oğlu Mardoros veledi Elhador’a intikal etmiştir. Varislerden Mar-yem, diğer varis Anna’nın mirasa el koyması sebebiyle davacı olmuştur. Mahkemede ölenin terekesinden olup Komanat nahiyesine tâbi Difye kö-yünde bulunan 1 kıt’a bağdan kendisine irsen intikal eden hissesinin davalı Anna’dan alınıp kendisine verilmesini talep etmiştir. Davalı Anna, zevcem ölmeden adı geçen bağı Hasan ve Ömer’den sipahi izniyle 35 kuruşa be-nim için satın almıştı diye cevap vermiştir. Hâkim, davalı Anna’dan iddi-asını ispat için şahit istediğinde 2 Müslümanı şahit göstermiş ve bunların lehine şahadetiyle davayı kazanmıştır53.

Yukarıda verilen bilgiler ışığında, şer’î mahkeme yoluyla ticaret hu-kuku bakımından Ermenilerin Türkler ile daha fazla hukukî ilişkiler içine girdikleri anlaşılmaktadır. Bu ilişkiler; karşılıklı gayrimenkûl alım ve sa-tımında bulunma, aynı veya farklı esnafl ık kollarında birlikte faaliyet gös-terme, az da olsa Türklerin onların davalarında vekil olması ve Türklerin onların davalarının pek çoğunda şahitlik yapması şeklinde özetlenebilir. Ticaret hukuku alanındaki ilişkilerin bu derece çeşitliliği, iki toplumun bi-reyleri arasındaki karşılıklı güveni ortaya koyması bakımından önem taşı-maktadır.

F. Ceza Hukuku AçısındanCeza hukuku, toplumu oluşturan kişilerin bir arada ve düzenli bir bi-

çimde yaşamalarını sağlamak ve kişilerin çıkarlarını ve toplum düzenini korumak amacıyla konulan kuralları düzenlemektedir. Başka bir ifade ile bir suç işlenmesi halinde, devletin ceza verme yetkisini kullanmasını dü-zenleyen kuralların bütününe ceza hukuku denir54. Osmanlı Devleti’nde ceza hukuku bakımından zımmîler, İslâm Hukuku’nun öngördüğü şekilde Müslümanlarla birlikte aynı muameleye tâbi tutulmuşlardır. Ancak kısas (kasten adam öldürme veya yaralama) cezasının uygulanamadığı durum-larda suçlu zımmîlere, bu gibi hallerde Müslümanlara tayin edilen diyet (kan parası) miktarının yarısı tatbik edilmiştir55.

Tokat’taki gayrimüslimler de ceza hukuku açısından Osmanlı Devleti genelinde uygulanan kurallara uymakla yükümlü idiler. Bu nedenle Erme-

53 TŞS, Defter No: 4, Belge No: 167/2.54 Görgün, a.g.e., s.103.55 Zımmîlerin Osmanlı ceza hukuku bakımından durumları hakkında daha fazla bilgi için bkz.

Bozkurt, a.g.e., s.25-26; Ercan, a.g.e., s.186-198; Soykan, a.g.e., s.128-138.

Page 313: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

313

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

niler ceza hukukuna dair bütün meselelerini şer’iye mahkemesine götürdü-ler ve Osmanlı Devleti’nin tatbik ettiği İslâm ceza hukukuna göre muamele olundular. İncelenen dönemde, ceza hukuku bakımından Ermenilerle ilgili elimizde toplam 8 adet dava kaydı bulunmaktadır. Bu dava kayıtlarından 4’ü diyet davası56, 2’si adam öldürme isnadı davası57 ve kalan 2’si de adam yaralama davası58 ile ilgilidir.

Bu ceza hukuku dava kayıtlarındaki uygulamalar, Türk-Ermeni ilişki-lerine dair bazı bilgiler içermektedir. İlk olarak, diyet davalarına göre az da olsa Türklerle Ermenilerin birbirlerinden davacı oldukları görülmektedir. Bu bakımdan elimizde sadece bir dava kaydı mevcuttur. 21 Şevval 1218/3 Şubat 1804 tarihli bu dava kaydına göre, Beğbağı mahallesinden Ebube-kir Alemdar bin Veliyyüddin, sol elini kapıya sıkıştırıp bir parmağını iş göremez hale getirmesi sebebiyle müftüden aldığı fetva gereğince 1 000 dirhem gümüş diyet talebiyle Abraham veledi Bedros’tan davacı olmuş-tur. Mahkemede davalı Abraham, iddiayı reddetmiştir. Hâkim, davacıdan iddiasını şahitle ispat etmesini talep etmiş ancak davacı şahit göstermekte acziyet göstermiştir. Bu sırada araya sulh taraftarı Müslümanların girme-siyle davalı ve davacı 100 kuruşa sulh olmuşlar ve bu husus mahkemece tasdik olunmuştur59.

İkinci olarak, adam öldürme isnadı davalarına bakıldığında az da olsa Türklerle Ermenilerin birbirlerinden davacı oldukları görülmektedir. Bu bakımdan elimizde sadece iki adet dava kaydı mevcuttur. 23 Şaban 1186/19 Kasım 1772 tarihli birinci dava kaydına göre, Soğukpınar-ı Müs-lim mahallesinden ölen Arutin veledi Tomak’ın mirası zevcesi Zanik binti Haçador, annesi Maryem binti Simon, küçük oğlu Tomcan ve adı yazılma-yan büyük kızına intikal etmiştir. Küçük oğlana vasi tayin olunan Maryem, oğlu Arutin’in kasten öldürüldüğü iddiasıyla Kemer köyünden Bayram Beşe bin Ali, Himmet Beşe bin Halil ve Mustafa bin İbrahim’den davacı olmuştur. Davanın esası şöyledir: Adı geçen Arutin, Kemer köyünde mül-kü olan bağına üzüm kütüğü dikerken üzerine toprak ve taşlar gelmesiyle ölmüştür. Davacı Maryem, mahkemeden keşif talep etmiş ve yapılan keşif ve muayenede kimsenin müdahalesi olmadan Arutin’in toprak altında ka-

56 TŞS, Defter No: 2, Belge No: 201/1; Defter No: 4, Belge No: 154/1; Defter No: 8, Belge No: 139/1; Defter No: 9, Belge No: 175/3.

57 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 20/2, 69/2.58 TŞS, Defter No: 2, Belge No: 274/1; Defter No: 7, Belge No: 164/1.59 TŞS, Defter No: 8, Belge No: 139/1.

Page 314: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

314

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

larak öldüğü anlaşılmıştır. Mahkeme, adı geçen zanlıların suçsuzluğuna hükmetmiştir60.

Üçüncü olarak, adam yaralama davalarına bakıldığında az da olsa Türklerle Ermenilerin birbirlerinden davacı oldukları görülmektedir. Bu bakımdan elimizde sadece iki adet dava kaydı mevcuttur. 5 Muharrem 1217/8 Mayıs 1802 tarihli ilk dava kaydına göre, Dere mahallesinden ölen Simon veledi Kesir’in mirası anası Melike binti Cihan ile ana-baba bir kız kardeşleri Sultan ve Ahsaperet (?) ve amcası Malkon veledi Simon’a intikal etmiştir. Melike asaleten ve diğer varislere vekâleten mahkemede Numan bin Musa, el-Hac Emin Ağa bin Musa, Emin, Mehmed bin Salih ve attar Mustafa ve sairlerden davacı olmuştur. Davacının iddiasına göre, adı geçen Simon, Hasta oğlu Hüseyin tarafından bıçakla yaralanmış ve son-ra ölmüştür. Mahkeme heyetinin yaptığı keşifte Simon’un sol uyluğunda bıçak yarası tespit edilmiştir. Davacı Melike’nin davam ancak adı geçen Hasta oğlu Hüseyin’den olup mahalle halkı ile dava ve nizam yoktur de-mesi üzerine adı geçen zanlıların suçsuzluğuna hükmedilmiştir61.

Son olarak, elimizde bulunan ceza hukuku ile ilgili şer’î dava kayıt-larda şahit olarak genellikle Müslümanların isimlerinin yazıldığı görül-mektedir. Bu durumu rakamlarla ifade etmek gerekirse, toplam 8 ceza davasından 6’sında sadece Müslüman şahitler, kalan 2’sinde Müslüman ve gayrimüslim şahitler birlikte şahit olarak yazılmışlardır. Bu davaların tamamında ise 48 Müslüman ve 6 gayrimüslim olmak üzere toplam 54 şa-hidin ismi kayda geçmiştir. Gayrimüslim şahitlerin isimlerinden bunların büyük çoğunluğunun Ermeni adları taşıdıkları anlaşılmaktadır.

Yukarıda verilen bilgilerden şer’î mahkeme yoluyla ceza hukuku ba-kımından Ermenilerin Türkler ile sınırlı düzeyde hukukî ilişkiler içine gir-dikleri anlaşılmaktadır. Bu ilişkiler; diyet talebinde bulunma, adam öldür-me isnadı ve Türklerin onların davalarının pek çoğunda şahitlik yapması şeklinde özetlenebilir. Ceza hukuku alanındaki ilişkilerin bu derece sınırlı olmasını, Osmanlı ceza hukukunun ağır ceza hükümleri içermesi dolayı-sıyla iki toplumun bireylerinin bu türden suçlardan kaçındıkları şeklinde değerlendirilebilir.

60 TŞS, Defter No: 1, Belge No: 69/2.61 TŞS, Defter No: 7, Belge No:164/1.

Page 315: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

315

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

G. Malî Hukuk AçısındanMalî hukuk, kamu hukukunun bir kolu olup kamu hizmetlerinin fi -

nansmanın sağlaması için gerekli kurum ve kuralları düzenler. Kamu ge-lirlerinin ekserisi vergilerden sağlanmaktadır62. Osmanlı Devleti’nde malî hukuk bakımından zımmîler, İslâm Hukuku’nun öngördüğü şekilde mu-amele edilmişlerdir. Onlardan iki ana vergi (haraç ve cizye) ile birlikte belirli örfî vergiler alınmıştır. Haraç, zımmî toprak sahiplerinin fetihten önceki topraklarından istifade etmeyi sürdürmeleri karşılığında toprak ki-rası (harac-ı muvazzafa) olarak para ve ürün (harac-ı mukaseme) üzerin-den aynî olarak alınırdı. Cizye ise askerlik hizmeti karşılığı olarak eli silâh tutacak yaştaki erkek zımmîlerden tahsil edilirdi63.

Tokat’taki gayrimüslimler vergi hukuku açısından Osmanlı Devleti genelinde uygulanan kurallara uymakla yükümlü idiler. Bu nedenle Erme-niler, vergi hukukuna dair bütün meselelerini şer’iye mahkemesine götür-düler ve devletin vergi kanunlarına göre muamele olundular. 1770-1810 yılları arasında, vergi hukuku bakımından Ermenilerle ilgili elimizde sa-dece 3 adet dava kaydı bulunmaktadır.

Bu dava kayıtlarından ikisi salyâne vergileri64 ile ilgilidir. 25 Safer 1223/22 Nisan 1808 tarihli ilk dava kaydına göre, Kabemescidi mahalle-sinden bir grup gayrimüslim (birkaçı Ermeni), salyâne vergisinin Müslü-man ve gayrimüslim haneler arasındaki taksim oranı konusunda mahal-lenin Müslüman halkından şikâyetçi olmuşlardır. Adı geçen mahalleye isabet eden salyâne hissesi, Müslüman hanesinde oturan zımmî kiracılar Müslüman tarafına zımmî hanesinde oturan kiracılar zımmî tarafl arına yardım eylemek üzere, 1/5’i ehl-i İslâm 4/5’i gayrimüslimler tarafından ödenmektedir. Verginin fazlalığı gayrimüslimlerin durumlarının zayıfl a-masına yol açmıştır. Bu nedenle mahalleye isabet eden verginin 1/3’nü Müslümanlar, kalan 2/3’ünü de gayrimüslimlerin ödemesini talep etmiş-lerdir. Müslüman reaya ellerindeki fetvaya dayanarak vergi oranlarının de-ğişmesine razı olmamışlardır. Bunun üzerine hâkim, eskiden olduğu gibi Müslüman hanesinde oturan kiracı zımmîlerin Müslüman tarafına zımmî

62 Görgün, a.g.e., s.103.63 Gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’nde ödedikleri vergiler hakkında kapsamlı fazla bilgi

için bkz. Ercan, a.g.e., s.251-273; Bozkurt, a.g.e., s.26-29; Soykan, a.g.e., s.162-176.64 Bunlar yerel masrafl arı için konan örfî vergiler olup yılda veya altı ayda bir tevzî veya

sâlyane defterlerine kaydedilerek halktan tahsil edilmektedir.

Page 316: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

316

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

hanesinde oturan kiracıların zımmî tarafına yardım etmek üzere vergi his-selerini ödemelerine hükmetmiştir65.

21 Zilhicce 1216/24 Nisan 1802 tarihli olan ikinci vergi davası kay-dında, kazancı esnafına mensup bir grup gayrimüslim (ki çoğu Ermeni) salyâne vergisi hisselerinde indirim istemektedir. Adı geçen grup, şer’î mahkemede salyâne vergisi yükümlüsü reaya fakirlerinin işlerinde vekil olan şehir kethüdası el-Hac Halil bin Ömer huzurunda kazancı esnafı-nın kullandığı bakırın az gelmesi ve fi yatının fazlalığı sebebiyle işlerinin azaldığını, salyâne hisselerini ödemeye kudreti olmayanların dükkânlarını kapalı tuttuğunu ve ustaların başka yerlere gitmeye başladıklarını dile ge-tirerek emr-i sultanî ile vergi indirimi yapılmasını talep etmişlerdir. Mah-keme, bundan önceki salyâne hisselerinden aşağı olması hususunu kabul etmiştir66.

Ermenilerle ilgili vergi davası kayıtlarının sonuncusu, Tokat kalesi dizdarı Halil Ağa bin Mehmed’in timar reayasından fazla vergi talep et-mesi ile ilgilidir. 27 Safer 1211/1 Eylül 1796 tarihini taşıyan dava kaydına göre, Tokat kazasının Kazabad nahiyesine bağlı Biskincik köyünün Erme-ni halkı, şer’î mahkemede Tokat kalesi dizdarı Halil Ağa’nın kendilerinden fazla vergi istediği için şikâyetçi olmuşlar ve mahkemeye lehlerine olan 2 adet emr-i âlî ve hüccet-i şer’iye ve 1 adet de fetva takdim etmişlerdir. Hâkim, dizdarın şer’e ve kanuna aykırı vergi talebinin reddine ve verginin deftere göre alınmasına karar vermiştir67.

Bütün vergi davalarında diğer dava konularındakinin aksine şahit ola-rak tamamen Müslümanların isimlerinin yazıldığı görülmektedir. 3 vergi davasında toplam 12 şahidin ismi kayda geçmiştir.

Yukarıda verilen bilgilerden vergi hukuku bakımından da Ermenilerin Türkler ile yakın hukukî ilişkiler içine girdikleri görülmektedir. Bu ilişki-lerde vergi oranlarının durumu, askerî sınıfın fazla vergi talebi ve Türk-lerin onların davalarının pek çoğunda şahitlik yapması gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Osmanlı vergi hukuku hükümleri ve sosyo-ekonomik şartlarda yaşanan bazı sıkıntılar, iki toplumun bireylerini zorunlu olarak hukukî ilişki kurmaya zorlamış görünmektedir.

65 TŞS, Defter No: 11, Belge No:160/2.66 TŞS, Defter No: 7, Belge No:163/3.67 TŞS, Defter No: 2, Belge No:254/1.

Page 317: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

317

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Sonuç1770-1810 yılları arasında şer’î dava kayıtlarına dayalı olarak Tokat’ta

Türk-Ermeni hukukî ilişkileri üzerine yaptığımız bu kısa analizden bazı sonuçlar çıkarmak mümkündür. İlk olarak, hukuk dalları arasında dava sa-yısı bakımından aile hukuku kayıtları birinci (86 adet, % 39.26), ticaret hu-kuku ile alâkalı davalar ikinci (41 adet, % 18.72), borçlar hukuku davaları üçüncü (38 adet, % 17.35), miras hukuku davaları (32 adet, % 14.61) ise dördüncü sırada yer almaktadır. Bunları, eşya hukuku (11 adet, % 5.02), ceza hukuku (8 adet, % 3.65) ve malî hukuk davaları (3 adet) izlemektedir. Dava sayıları ve yüzdelerin bu durumundan incelenen dönemde Tokat’ta Ermenilerin en fazla özel hukuk alanında şer’î mahkemeye başvurdukları görülmektedir.

İkinci olarak, şer’î mahkemede görülen Ermenilerle ilgili davaların büyük bir çoğunluğunda Türklerin şahit olarak hazır bulundukları tespit edilmektedir. Bu bakımdan toplam 219 davada 973 Müslüman ve 222 gay-rimüslim şahit olmak üzere toplam 1 195 kişi kayda geçmiştir. Davaların birçoğunda sadece Müslümanlar, bir kısmında Müslüman ve gayrimüslim-ler birlikte, bazısında ise sadece gayrimüslimler tanık olarak yer almışlar-dır. Ayrıca bazı davalarda davacı veya davalıdan iddiasını şahitlerle ispat etmesi istenildiğinde genelde iki (veya üç) gayrimüslimi, bazen iki Müslü-manı, bazen de bir Müslüman ve bir gayrimüslimi şahit gösterdikleri ve bu şahitlerin mahkemeye gelerek şahitlik yaptıkları anlaşılmaktadır.

Üçüncü olarak, az da olsa bazı davalarda Ermeniler, Türkleri dava vekili ve kefi l olarak göstermişler, bir dava da mahkeme bir Müslümanı kayyım olarak atamıştır.

Dördüncü olarak, ticaret hukuku bakımından Ermenilerin Türkler ile daha fazla hukukî ilişkiler içine girdikleri anlaşılmaktadır. Bu ilişkiler; karşılıklı gayrimenkûl alım ve satımı, aynı veya farklı esnafl ık kollarında birlikte hareket etme, az da olsa Türklerin onların davalarında vekil olması ve Türklerin onların davalarının pek çoğunda şahitlik yapması şeklinde özetlenebilir. Ticaret hukuku alanındaki ilişkilerin bu derece çeşitliliği, iki toplumun bireyleri arasındaki karşılıklı güveni ortaya koyması bakımın-dan önem taşımaktadır.

Beşinci olarak, ceza hukuku bakımından Ermenilerin Türkler ile sı-nırlı düzeyde hukukî ilişkiler içine girdikleri anlaşılmaktadır. Bu ilişkiler; diyet talebinde bulunma, adam öldürme isnadı ve Türklerin onların dava-larının pek çoğunda şahitlik yapması şeklinde özetlenebilir. Ceza hukuku

Page 318: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

318

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

alanındaki ilişkilerin bu derece sınırlı olması, Osmanlı ceza hukukunun ağır cezalar içermesi dolayısıyla iki toplumun bireylerinin bu türden suç-lardan kaçındıkları şeklinde değerlendirilebilir.

Vergi hukuku bakımından da Ermenilerin Türkler ile hukukî ilişkiler içine girdikleri görülmektedir. Özellikle salyâne gibi örfî vergilerin taksim ve tahsilinde genelde gayrimüslimler özelde Ermeniler Türklerle işbirliği içinde hareket etmişlerdir. Osmanlı vergi hukuku hükümleri ve sosyo-eko-nomik şartlarda yaşanan bazı sıkıntılar, iki toplumun bireylerini zorunlu olarak hukukî ilişki kurmaya zorlamış görünmektedir.

Son olarak, özel ve kamu hukukunun birçok alanında Tokat’ta Türk-lerle Ermenilerin şer’î mahkemede bir araya gelmeleri, bu iki toplumun bireyleri arasındaki karşılıklı güvene dayalı çok yönlü sosyal ve ekonomik ilişkilerin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır.

Page 319: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

319

Doç. Dr. Ali AÇIKEL

Bibliyografya

1. Tokat Şer’iye Sicilleri Defter No: 1-11

2. Başbakanlık Osmanlı Arşivia. Maliyeden Müdevver Tasnifi (MAD): No: 2533, s.29-55; No: 1293, s.40-54; No:

7328. b. Kamil Kepeci Tasnifi (KK) Cizye Defterleri, No: 3810, s.113-217.

3. Araştırma Eserler (Kitap ve Makaleler)Açıkel, Ali, Changes in Settlement Patterns, Population and Society in North Central

Anatolia: A Case Study of the District (kaza) of Tokat (1574-1643), Basılmamış Doktora Tezi, Manchester Üniversitesi, İngiltere 1999.

Açıkel, Ali, “Tokat Örneğinde XVII. Asrın İlk Yarısında Osmanlı Sosyal Yapısındaki Buhran”, Türkler, Editörler Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, C. 10, Ankara 2002, s.349-350.

Aktüre, Sevgi, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekânsal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978.

Akyılmaz, Gül, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Hukukî Statüsü”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, 11. Cilt, Ankara 2003, s.171-187.

Bozkurt, Gülnihal, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasî Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), Ankara 1989.

Cin, Halil, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, İstanbul 1985.Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar

Sosyal, Ekonomik ve Hukukî Durumları, Ankara 2001.Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, İstanbul

1990. Göksel, Burhan, “Meşrutiyet Öncesinde ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına

Göre Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.159-176.

Görgün, Şanal, Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1994..İlter, Erdal, Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası, Ankara 2001.Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, İkinci Kitap, Çeviren Teoman

Tunçdoğan, İstanbul 2005.Oğuzoğlu, Yusuf, “XVII. Yüzyılda Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Hakkında

Bazı Bilgiler”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.265-170.

Page 320: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

320

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Özgökmen, Ali, Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Müslim-Gayrimüslim Münasebetleri (1700-1800), Basılmamış Doktora Tezi, Konya 1996.

Özkaya, Yücel, “Arşiv Belgelerine Göre XVIII. ve XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin Durumu”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.149-158.

Soykan, T. Tankut, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, İstanbul 1999.Şimşirgil, Ahmet, Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat (1455-1574), Basılmamış Doktora

Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990.Yediyıldız, Bahaeddin, “XV.-XIX. Yüzyıllarda Ermenilerin Türk Toplumu İçindeki

Yeri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.141-147.

Page 321: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 322: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 323: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ERMENİLERİN XIX. YÜZYILDAYENİ BİR SOSYAL HAYAT VE EDEBİYATIN

OLUŞUM SÜRECİNE KATKILARI

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 212 344 96 59

Page 324: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme yolculuğunda XIX. yüzyıl keskin bir dönemeçtir. Batıya teslimiyet şeklin-de de değerlendirilebilecek bir sürece girilmiştir. Sadece teknik unsurlar değil, artık kurumlar, kanunlar, hatta âdet-ler aktarılmaktadır. Devlet bütünüyle Avrupalılaştırılırken, âdeta mekânizması yeniden kurulmuştur. Girilen bu yolun halk için genişletilmesinde büyük etkenlerden biri tiyat-rolardır. Avrupaî Türk tiyatrosunun öncüleri ise Ermeni-ler olmuştur.

Osmanlı aydınlarının batı bilim ve kültürünü yaymak için kendi aralarında kurdukları ilk sivil toplum örgütü Ce-miyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye’dir. 1861 yılında kurulmuş olan ve amacını; Memalik-i Mahrûsa-i Şâhane’de pozitif bilimlerin ve fenlerin yaygınlaşmasını sağlamak olarak açıklayan cemiyetin kurucular listesindeki 33 daimi üye-den 9’unu Ermeniler oluşturmuş, içlerinden 2’si yönetim kurulunda yer almıştır. Cemiyetin yayın organı olan ilk bilim dergimiz Mecmua-i Fünûn’da Ohannes ve Vahan Efendiler çağdaş iktisat makaleleri kaleme almışlardır. Esasen, imparatorluğa modern ekonomi teorilerini tanı-tan ilk eser; Say’ın Catéchisme d’Économie Politique’inin tercümesini de 10 yıl önce yine bir Osmanlı Ermenisi Sa-hak Abro yapmıştır. Vartan Paşa, Ermenice harfl erle Türk-çe olarak çıkardığı Mecmua-i Havadis, Panosyan Efendi Manzûme-i Efkâr ve Tercüman-ı Efkâr isimli süreli yayın-larla Türk gazeteciliğinin yükselişine omuz vermişlerdir.

Makalede, Ermenilerin; tiyatroya, sivil örgütlenmeye, bili-me ve gazeteciliğe ilişkin bu öncülükleriyle, yeni bir sos-yal hayatın ve edebiyatın oluşum sürecine yaptıkları katkı özetlenmektedir.

Page 325: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

325

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

Giriş Batılı edebî türlerden hayatımıza en erken girmiş olanı tiyatrodur. Üste-

lik yepyeni bir tür olmasına rağmen1 kısa sürede çok hızlı bir gelişim göster-miştir2. Daha Tanzimat’ın ilân edildiği 1839 yılında tiyatro binaları yapılma-ya başlanmış; Beyoğlu’nda, Palais de Cristal (Fransız Tiyatrosu)’den sonra, Torinolu Bartalommeo Bosco’nun yaptırdığı, sonradan Naum Tiyatrosu olarak ünlenecek sahne de temsillere açılmıştır3.

Tiyatronun bu gelişmesinde hiç şüphesiz İstanbul’un kozmopolit ya-pısının rolü büyüktür. İmparatorluğun birer unsuru olan Yahudiler, Rum-1 Tanpınar’a göre, tiyatro nevi, Müslüman-şark edebiyatlarının en az tanıdığı sanat nevidir.

Denilebilir ki, Tanzimat’la memleketimize girmiş tek nev’i odur. Tanpınar, Ortaoyunu gibi, şahıs repertuarı muayyen tipler halinde evvelden tespit edilmiş, çoğu irticali olan oyun-ların, edebî bir tür olan batılı tiyatro ile karıştırılmaması gerektiği düşüncesindedir. Bkz. Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul 1976, s.278-279.

2 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923) I, 3. Baskı, Ankara 1979, s.8-11, 34.

3 Tiyatro salonlarının açılması önemlidir. Çünkü tiyatro salonu, geleneksel Türk tiyatrosu ile batı tiyatrosu arasındaki iki önemli farklılıktan birisini oluşturmaktadır. Geleneksel Türk seyirlik oyunları, bir tiyatro binasından mahrum olagelmişlerdir, oysa batı tiyatro eserle-ri bir binada ve sahnede oynanmışlardır. Bu da zaman içinde bir standart oluşturmuştur. Geleneksel Türk tiyatrosu ile batı tiyatrosu arasındaki diğer önemli farklılık ise, metindir. Bizde Ortaoyunu olsun, Hacivat-Karagöz olsun, doğaçlama oynanırdı. Oysa batı tiyatrosu bir metne bağlıdır ve edebî oluşu buradan ileri gelir. Bkz. Metin And, Tanzimat ve İstib-dat Döneminde Türk Tiyatrosu (1839-1908), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1972, s.18-19. Tiyatro binaları için bkz. a.g.e., s.199 ve devamı.

Page 326: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

326

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lar ve Ermenilerden başka kalabalık bir ecnebi topluluğu da payitahtta yaşamaktadır. Avrupa’dan çeşitli nedenlerle Türkiye’ye gelip yerleşmiş Levantenler içinde özellikle İtalyan, Fransız ve Almanlar ciddi bir nüfus oluşturmaktadırlar. İşte bu yabancı koloni ve onların zevk çizgisini örnek alan azınlık cemaatleri, Avrupalı tiyatro, bale ve opera kumpanyalarını bir mıknatıs gibi İstanbul’a çekmiştir. 1872 yılında Beyoğlu’nda 80 bin kişi-nin yaşadığı ve bu nüfusun binden fazlasının Fransız olduğu4, Tanzimat’la yetişen, batıya hayran bir Müslüman kesimin de çoğu İtalyanca ve Fran-sızca olan bu temsillerin sadık izleyicileri arasında yer aldığı düşünülürse, tiyatro topluluklarının neden gelip gittiklerine şaşmamak gerekir. Bu ecne-bi topluluğu yortuları, karnavalları ve balolarıyla canlı ve renkli bir hayat sürdürmekte, Türkiye’de sanki Avrupa’yı yaşamaktadır.

Esasen İstanbul, özellikle Saray ve çevresi, bu tür sahne oyunlarına, XVIII. yüzyıl ortalarından beri âşinadır5. Gerçi ilk gelen yabancılar daha çok gözbağcı, cambaz ve hafi f komedya sanatçılarıdır, ancak giderek du-rum değişmiş, III. Selim zamanında biri dışarıda halk için, öteki içeride Saray için iki geçici tiyatro mekânı oluşturulmuş, bazı topluluklar özel olarak çağrılmıştır6. Giuseppe Donizetti’nin bir bando kurmak üzere İstanbul’a getirtildiği II. Mahmud devrinde, tiyatroya ilgi daha da art-mıştır7. Çünkü, Saray’da önce bir bando, ardından Mızıka-ı Hümayun kurulması tiyatro çalışmalarını çok kolaylaştırmıştır8. Nihayet, Abdül-mecid döneminde Dolmabahçe Sarayı’nın karşı sında bir Saray tiyatrosu inşa ettirilmiştir.

4 Levant Herald, 9 Şubat 1872’den aktaran And, a.g.e., s.43.5 Gösteri için gelenlerin en eskisi III. Mustafa devrinde, 1771-1773 yılları arasında Sultan’a

da temsiller veren Amerikalı gözbağcı Jacob Philadelphia olmuştur. 1750’de de gözbağ-cı Joseph Pinetti’nin Türkiye’ye gelip temsiller verdiği sanılmaktadır. Bundan sonra da Türkiye’ye pek çok gözbağcı gelip hem halka, hem Sultanlara temsil vermişlerdir. Bu ko-nuda daha çok bilgi için bkz. And, “Türkiye’ye Gelen İlk Gözbağcılar”, Tarih Mecmuası, Şubat 1967.

6 Bkz. Foreign Offi ce Records, 78/18 No: 13 (10 Haziran 1797); 78/15 No: 26 (25 Kasım 1794); Haus-Hof-und Staats-Archiv, Vienna, Türkei II-100, No:29 (15 Temmuz 1792); Stanford J. Shaw, Between Old and New, The Ottoman Empire under Sultan Selim III (1789-1807), H.U.P., Cambridge Mass., s.194’ten aktaran, And, a.g.e., s.22.

7 II. Mahmut tiyatro ile çok ilgilidir. Bu, o günlerde Saray Kitaplığı’na Avrupa’dan, çoğu vodvil olmak üzere, dram, komedya, tragedya türlerinde 500 tiyatro oyunu metni getirtmiş olduğundan anlaşılmaktadır. Bkz. Revue du Theâtre, 1836, VII, s.143.

8 Ayrıntı için bkz. Mahmut R. Gazimihal, Türk Askerî Muzıkaları Tarihi, İstanbul 1955.

Page 327: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

327

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

1. Tiyatro ve ErmenilerYabancı kumpanyaların Beyoğlu ile sınırlı çevrelerinin genişletilme-

sinde, tiyatronun yerlileşmesi ve yaygınlaşmasında en önemli rolü ise Er-meni sanatçılar oynamışlardır.

Türkiye’ye en çok İtalya ve Fransa’dan topluluklar gelmiştir. İtal-yanlar temsillerini daha ziyade Naum Tiyatrosu’nda, Fransızlar ise, J. Giustiniani’nin Palais de Cristal’inde vermektedirler. Ancak araların-da kuvvetli bir rekabet bulunduğu için, zaman zaman Naum Fransız-lara, Giustiniani de İtalyanlara kapılarını açmaktadır. Av rupalı trupların yoğun ilgi gören bu oyunları, bir süre sonra, bazı Ermeni sanatçılarda da İstanbul’da tiyatro yapmak hevesini uyandırmıştır. Zaten Türkiye’deki Er-meniler 1810’lara kadar inen bir tiyatro geçmişine sahiptirler. Venedik-yan, Muyapen, Hayr Mınas Pijikyan gibi isimlerin önderliğinde başlayan çalışmalar 1815’te halka da yansımıştır. Pijikyan’ın Ermenice yazdığı Ar-daşes adlı tragedya 1815 yı lında Mıkhitharyan öğrencilerince9 sahneye konmuştu. Ayrıca Düzyan ailesinin Kuruçeşme’deki konağında düzenli olarak birçok Ermenice güldürü sahnelenmiştir. Yine İstanbul’da, 1828 yılında Kirkor Varjabet Peştemalcıyan, Kumkapı’daki Bezciyan ilkoku-lunda bazı temsiller organize etmiş, ün lü İtalyan yazarı Metastiasio’nun Olimpiade adlı eseriyle Dido’sun Merhamet’i oynanmıştır. Bu dönemde bir yazarlar derneği de kurulmuştur. İzmir’de ise, Meropyan okulu öğ-rencileri öğretmen Rupen Andreas Papazyan’ın liderliğinde, 1836 yılında Goldoni’nin La Locandiera adlı güldürüsünü İtalyanca sahneye koy-muşlardır.

Ermeni gençleri Avrupalı sanatçıların oynadıklarını eserleri önce Ermenice’ye çevirerek kendi dindaşlarına temsile başlarlar. 1845’te H. Bedros Mınas’ın beş perdelik Büyük Hosrev tregedyasını ve ondan sonra Sımpat II adlı tragedya oynanır. Çalışmalar 1855’te Sırabyan Hekimyan’ın dramaturgluğu ve sahne yöneticiliğiyle daha da gelişir. Artık Beyoğlu’nda Naum Tiyatrosu’nda temsiller verilmektedir. Bunun yanısıra Bebek’te Fransız okulunda, Üsküdar’da Odian Boğos Ağa’nın evinde Corneille, Molière, Racine ve Voltaire’den eserler oy nanır.

Ancak XIX. yüzyılın ilk profesyonel tiyatro topluluğunu 1846 yılında İstanbul doğumlu bir Ermeni olan Ohannes Kasparyan kuracaktır. Gerçi, Aramyan isimli bu topluluk, tam bir tiyatro topluluğu değildir. Cambazlık, ortaoyunu gibi temsiller de vermiştir. Ancak, Beyoğlu’nda Avrupaî biçimde 9 1701’de Mıkhithar Abba’nın kurduğu Katolik Ermeni tarikatı mensupları.

Page 328: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

328

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

tahtadan bir oyun yeri kuran Kasparyan, hepsi Ermeni oyunculardan mey-dana gelen kadrosuyla giderek dram da oynamaya başlamıştır. Henüz Erme-ni kadınların sahneye çıkması söz konusu değildir. Zenne rollerine Kevork Çilingiryan çıkmakta, zaman zaman Avrupalı kadın oyuncular da rol almak-tadır. Bir ara aldığı davet üzerine Tifl is’e gitmiş, orada da bin metrekare-lik bir arsa üzerinde iki katlı bin kişilik, 72 localı bir tiyatro kurmuş olan Kasparyan, döndüğünde İstanbul’a da biri Pangaltı’da diğeri Gedikpaşa’da iki tiyatro binası kazandırmıştır. Daha sonraları Gedikpaşa’daki bina, Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nun temsilleriyle Tanzimat Devri’nin en önem-li merkezlerinden biri olacaktır10.

1.1. İlk Türkçe Oyunlar İlk Türkçe oyunların çevrilmesinde ve Türkçe oyun yazımında da

Ermeniler birinci derecede rol oynamışlardır. Özellikle Venedik’teki St. Lazare Manastırı’nda Katolik Ermeni Mıkhitharyanlarının Ermeni harf-leriyle Türkçe yayınları büyük katkı sağlamıştır. Metastasio’nun dört dramı Ermeni harfl eriyle Türkçe’ye çevrilmiş ve 1831 yılında basılmış-tır. Bunlardan ilki Apel’in Ölümü (La Marte d’Apel), ikincisi İshak Efen-dimiz Hazreti İsa’nın Örneği (Isaac Figura del Redentore), üçüncüsü Hosep Kerezik (Guiseppe Riconosciuto), dördüncüsü Isus Efendimizin Siyaseti (La Passion de N. Seigneur Jesus-Christ) adlarını taşımaktadır. Metastasio’nun oyunlarının Manas tır eliyle Türkçe’ye çevrilmesinin ti-yatrodan çok dinî bir amaç taşıdığı apaçık ortadadır. Ne var ki, Metas-tasio, İstanbul’da en çok oynanan yazarlardan birisi olmuştur. Ya zarın Aristodeme, Olimpiade, Themistocle gibi oyunları ya çevril miş, ya da hem çevrilip hem oynanmıştır. Bu ilk çeviri oyunların dili, yanlış kul-lanılan sözcükler ve sözdizimi kurallarına aykırı bir takım yapılarla yer yer kusurluysa da, şaşırtıcı biçimde arı bir Türkçe’ye sahiptirler. Öyle ki, oyuncu kadrosu bile Söyleşenler başlığıyla verilmiştir11.

İlk Türkçe temsiller için ise Sırapyan Hekimyan’ın çalışmalarını bek-lemek gerekecektir. İstanbul doğumlu Hekimyan, öğrenimini Venedik’te ta-mamladıktan sonra 1848’de İstanbul’a dönmüş, Bedros Magakyan, Hovan-nes Acemyan, Bedros Çuhacıyan, Abraham Narinyan, Avadis İdareciyan, Tomas Terziyan, Serope Benğliyan, Harutyun Çamaşırcıyan, Agavni Hamo-

10 And, a.g.e., s.153.11 Ayrıntı için bkz. And, “Gedikpaşa Tiyatrosu’ndan Önceki Türkçe Oyunlar”, Türk Dili (Ti-

yatro Özel Sayısı), Sayı 178, Temmuz 1966, s.681-683.

Page 329: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

329

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

yan, Agavni Terziyan, Takuhi Giranyan, K. Baltayan ve Aruzyak Papazyan gibi isimlerle İtalyanca ve Türkçe temsiller vermeye başlamıştır12.

Hekimyan ve arkadaşlarının Türkçe temsiller vermesinde herhalde ticarî bir kaygı da söz konusu olmalıdır. Zira İstanbul’daki Ermeni se-yirci sayısı, artık sayıları epeyce artmış ve profesyonelleşmiş olan sah-ne sanatkârlarına yetmemektedir. Elbette, asıl ve büyük kitleyi Türkler oluşturmaktadır. Onları da tiyatroya çekmek, çok sayıda yeni müşteri kazanmak anlamına gelecektir. Ermeni sanatçılar, Sultan Abdülmecid’in 1858’de Dolmabahçe’de bir Saray Tiyatrosu yaptırmaya başlamasın-dan da cesaret almış görünmektedirler.

Hekimyan’ın İtalyanca’dan çevirdiği Riyakâr ve Müseyyib adlı oyu-nu Naum Tiyatrosu’nda Türkçe oynanmıştır. Devrin gazetesi Ceride-i Havadis’te yer alan oyunun ilânında; Şimdiye kadar eserlerin yabancı dillerde oynanageldiği hatırlatıldıktan sonra, Riyâkâr ve Müseyyip adlı ibret verici komedinin herkesin izleyip anlayabilmesi için Hekimoğlu Sirap tarafından İtalyanca’dan Osmanlı diline çevrildiği belirtilmiştir13. Hekimyan, daha sonraları, Türkçe telif oyunlar da yazmıştır14. Hekimyan’ın bu denemeleri ve İstepan Ekşiyan’la sürdürdüğü Türkçe temsilleri, Türk tiyatrosunun oluşumunda belirleyici adımlar olarak görülmektedir15. He-kimyan 1859 yılında, Altunduryan, Istepan ve Arakel kardeşlerin parası ve girişimiyle kurulmuş olan Şark Tiyatrosu’na yönetici olacak; Ermeni kadınlar ilk olarak bu toplulukta sahneye çıkacaklardır. Hekimyan ve ar-kadaşları aynı yıl içinde Sultan Abdülmecit’in Saray Tiyatrosu’nda da Don Gregorio, Titizmeşreb Keremkâr, Mahcubiyetin Mükâfâtı, Don César de Bazan adlı oyunları Türkçe oyna mışlardır. Anlaşılıyor ki, Dolmabahçe Saray Tiyatrosu, sadece burada oynanmak üzere Şinasi’ye ısmarlanmış Şâir Evlenmesi’nin16 yazılmasına yol açmakla kalmamış, çeviri oyunların sayısını da artırmıştır.

12 And, a.g.e., s.153-154.13 Ceride-i Havadis, 11 Şevval 1274 (20 Mayıs 1858), Sayı 887.14 Türkiye’deki Ermenilerin tiyatro çalışmalarıyla ilgili ayrıntı için bkz. Karnik Stepenyan,

Urvakitj Arevmidahay Tadroni Badutyan, (Batı Ermenilerinin Tiyatrosunun Tarihinin Ana Çizgileri-Ermenice), I (1962), II (1969).

15 And, a.g.e., s.154.16 Şinasi’ye Şâir Evlenmesi adlı komedinin Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nda oynanmak üze-

re ısmarlanmış olduğuna dair İstanbul’da yayımlanan Fransızca bir gazetede şu satırlar yer almıştır. Paris’te uzun süre okuyan ve Meclis-i Maarif azası Şinasi Efendi en son Racine, La Fontaine, Molière’den parçaları Türkçe’ye çevirdi ve çevirilerinde yetenek ve ustalık görüldü. Özünden şâir olan bu genç yazar Sultan’ın özel tiyatrosunda oynanmak üzere güzel bir komedya yazmış bulunuyor. Oyunun adı Şâir Evlenmesi’dir. Boşboğazlık edip

Page 330: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

330

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Yine Ermenilerin başrolü oynadıkları 1862-1864 yılları arasındaki bir girişim, Türkçe temsillerin sayılarının artması ve yaygınlaşmaları ba-kımından önemlidir. Şark Tiyatrosu’nun İstepan Ekşiyan başta olmak üzere bazı önemli oyuncuları, yönetici Altunduryan kardeşlerle anlaş-mazlığa düşüp ayrılmışlar ve İzmir’e gitmişlerdir. 1861 yılında bir ti-yatro binasına kavuşmuş olan İzmir’de hazır bir ortam vardır. Ekşiyan ve arkadaşları, kentte daha önce kurulmuş Vaspuragan topluluğunun adıyla Ermenice, Fransızca ve İtalyanca’nın yanısıra Türkçe temsiller de vermişlerdir. İzmirliler, devrin belli başlı Ermeni oyuncularından kurulu ekibe büyük ilgi göstermiş, Ekşiyan da Türkçe temsillerin sayı-sını artırmıştır. 1863 sezonunda Kocasını Aldatan Karı, Mahcubiyetin Mükâfatı, Odun Kılıç, Don César de Bazan, Hocanın Telâşı gibi oyun-lar İzmir’de defalarca sahnelenmiştir. Aralarında geleceğin Osmanlı tiyatrosunun kurucusu Güllü Agop’un da bulunduğu topluluk üyele-ri, Aralık 1863’te Victor Ducange’ın Otuz Yıl Yahut Bir Kumarbazın Encâmı’nı da oynadıktan sonra 1864 yazında tekrar İstanbul’a dön-müştür17.

1.2. Beyoğlu’ndan Gedikpaşa’ya Oyunların Türkçe oynanması, kalabalık Türk nüfusunu tiyatroya

çekmek açısından kuşkusuz yerinde bir adımdır. Ancak yeterli değildir. Özellikle İstanbul’da, o günün şartlarında tiyatro ile seyirci arasında daha pek çok engel bulunmaktadır. İlk başta, tiyatrolar sadece Beyoğlu’nda temsiller vermektedirler. Türkler ise yoğun olarak İstanbul yakasında, Üsküdar, Beşiktaş ya da Boğaziçi köylerinde oturmaktadırlar. Sadece sınırlı sayıdaki atlı arabalarla bir yerden bir yere gidilebilen bir şehirde, Beyoğlu’ndaki gece temsillerine gidip geri dönmek, hem büyük bir fe-dakârlığı hem de yüklü bir masrafı gerektirmektedir. Tiyatrocuların Türk-çe oyunlara yönelişine bakarak, bunları göze alanların sayısının hiç de az olmadığı anlaşılsa bile, büyük bir kesimin sahnelerin uzağında kaldıkları açıktır. Üstelik engeller sadece ulaşım güçlüklerinden ibaret de değildir. Beyoğlu o yıllarda bir hayli karışık ve tehlikelere açık bir semttir. Kumar salonlarından çıkanlar, aynı saatlerde tiyatrodan çıkanlara saldırmakta,

oyunu önceden çözümleyecek değiliz. İleride bu temsil üzerine okuyucularımıza bilgi ve-receğiz. Bu vesileyle Sultan’ın başmabeyincisini Saray’da düzenlediği programlar ve güzel sanatları aydınca koruyuculuğu için kutlarız. Bkz. Poligny, “Les Echos du Boshore”, Jour-nal de Constantinople, 25 Haziran 1859.

17 Vaspuragan topluluğu hakkında daha geniş bilgi için bkz. Stepenyan, a.g.e., I, s.269-289.

Page 331: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

331

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

sık sık gasp ve yaralama olayları meydana gelmektedir. Nitekim Hoca Naum, Beyoğlu’na diğer semtlerden geleceklere kolaylık sağlamak üzere oyunlarını gündüz de oynamak gereğini duymuştur. Naum Tiyatrosu’nun, devrin gazetesi Ceride-i Havadis’te yer alan bir ilânında, Berber adlı oyunun Cuma günü namazdan sonra oynanacağı belirtilmiştir18.

İşte bütün bu şartlar altında, Güllü Agop’un19 Asya Kumpanyası adıy-la 1867 yılında bir topluluk oluşturup Gedikpaşa’daki eski cambazhanede temsillere başlaması son derece önemli ve cesur bir girişimdir. Önemlidir, çünkü Kasparyan’dan kalma eski cambazhanenin yeniden düzenlenerek açılmasıyla tiyatro halkın ayağına götürülmüştür. Cesur bir girişimdir, çünkü, yeni seyirci ararken, var olan seyirciyi de elden kaçırmak tehli-kesini taşımaktadır. Yani, İstanbul’dan Beyoğlu’na geçmenin sıkıntılarını şimdi de Beyoğlu’ndan Gedikpaşa’ya gelecekler çekeceklerdir. Agop riski göze almış, 1868’den itibaren Tiyatro-yı Osmanî adıyla anılacak olan top-luluğuyla ilk ciddî Türk tiyatrosunun20 temellerini atmıştır. Güllü Agop’un Ceride-i Havadis’e verdiği ilân, onun yeni yeni seyircileri sahnelere çek-mek için nasıl ince hesaplar yaptığını ortaya koymaktadır:

Gedikpaşa’da vâki Tiyatro-yı Osmanî ilânıdır. Avrupa’da tiyatroların hüsn-i intizamına ve icrâ ettikleri lu’biyât ve operalara mümasil olup icrâ etmek ve şu kış vaktinde Dersaadet ahalîsini Beyoğlu’na gidip gelmek ve lokanta ve otel tekellüfünden kurtarmak niyetiyle bu kerre Gedikpaşa’da vâki Souillier’in tiyatrosu Ardeli ve şürekâsı tarafından isticâr olunup fevkâlade masârif ve fedâkârlık ihtiyâriyle şekli ve heyeti değiştirilmiş ve Avrupa’dan müteaddid muallem oyuncularla rakkasları celb ve tedârik olunmağla yakında icrâ-yı lu’biyâta bed’ edeceğini ilân eder21.

18 Ceride-i Havadis, 1261, Sayı 222, 223.19 Güllü Agop, 1840’ta İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Agop Vartovyan’dır. Vartovyan

Ermenice’de güllü demek olduğundan Agop bir Osmanlı Ti yatrosu kuracağı zaman Gül-lü Agop adını kullan mıştır. Önceleri Beyoğlu’ndaki Şark Tiyatrosu’nda Ermenice temsillere katılmış, İzmir’de Vaspuragan topluluğunda hem oyunculuk hem de rejisörlük yapmış, nihayet kendisi bir tiyatro heyeti kurarak, Gedikpaşa Ti yatrosu’nda Türk sahnesine hizmet-te bulunmuştur, iyi bir aktör olmaktan ziyade iyi bir rejisör ve idare ci olan Güllü Agop 1882’de Sultan Abdülmecid tarafından, Saray Tiyatrosu’na rejisör ve idareci ola rak seçilmiş, bu mazhariyyetten sonra, yıllarca ev vel kabul etmiş bulunduğu Müslümanlı-ğını da açığa vurarak Yâkub adını almıştır. Bkz. Refi k Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III, Tanzimat Tiyatrosu, MEB Yayınları, İstanbul 1961, s.54-55.

20 Akyüz, a.g.e., s.35.21 Ceride-i Havadis, 18 Recep 1284, Sayı 174 ve 20 Recep 1284, Sayı 175.

Page 332: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

332

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1.3. Osmanlı Tiyatrosu ve Kültürel Hayat Güllü Agop’un Asya Kumpanyası Gedikpaşa’ya gelmeden önce, Ro-

manos Sedefçiyan’ın yazdığı Vartan Mamigonyan’u Naum Tiyatrosu’nda Dikran Çuhacıyan’ın müziğiyle, Karım ve Şemsiyem adlı komediyi ünlü Ermeni sanatçısı Bedros Atamyan’ın başrolüyle oynamıştı. Macbeth’i de, daha öncekilerin aksine ilk kez kadın oyuncularla oynatmış olan Güllü Agop’un dağarında Victor Hugo’nun Hernani’si de yer almıştı. Ama denilebilir ki Güllü Agop asıl kimliğini ve etkinliğini, tiyatrosunu Gedikpaşa’ya taşıdıktan ve 1870 yılından itibaren on yıllık Türkçe tem-sil verme tekelini aldıktan sonra kazanmıştır22. Bu yılı Güllü Agop’un Tiyatro-yı Osmanî’sinin, yani hem Osmanlı tiyatrosunun hem de millî Türk tiyatrosunun gerçek başlangıcı olarak23 ele almak yanlış olmaya-caktır. Seyirci sayısı artmış, daha önemlisi, Harbiye ve Tıbbiye öğren-cileriyle subayların çoğunluğu oluşturduğu bir kaliteye ulaşmış24, telif oyunların yazımında büyük gelişme görülmüştür25.

Doğal olarak, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda verilen ilk Türkçe tem-siller de, yine Ermeni muharrir veya sanatkârlar tarafından yabancı dil-lerden tercüme olunmuş eserlerdir. Fakat Güllü Agop, yabancı milletlerin hayatına dair eserlerin o devirdeki Türk topluluğu arasında geniş alâka ile karşılanmadığını farketmekte gecikmemiştir. Yayımladığı bir prog-ramdaki; Bizim şimdiki halimizde başlıca noksanı mız yalnız âmme’nin nazargâh-ı kabûlünde şâyân-ı arz olabilecek lu’biyyât-ı milliye’nin fıkdanıdır26 cümlesi onun, Türk halkının millî oyunlara daha çok rağbet göstereceğine inandığını apaçık ortaya koymaktadır. Kafasında, Türk halkının nesilden nesile aktardığı Leylâ ile Mecnûn gibi bazı hikâye-leri oyunlaştırıp sahneye koymak vardır. Bunu da yapmıştır. Leylâ ile Mecnûn’u, Mustafa Efendi’ye beş perdelik bir piyes halinde hazırlat-mış, 1869 yılı Ocak ayının on ikinci günü Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelemiştir. Temsilin ilânı Terakkî gazetesinde şu satırlarla yer al-mıştır:

22 Bu imtiyaz şartnamesinin tamamı için bkz. Alemdar Yalçın, II. Meşrutiyet’te Tiyatro Ede-biyatı, Ankara 1985, s.5-6.

23 And, a.g.e., s.113.24 İbret, 10 Ramazan 1289, Sayı 50.25 And, a.g.e., s.166.26 Güllü Agop’un 1874-1875 dönemine ilişkin olarak hazırlanan; Oyuncular, oyun dağarı,

yönetim kadrosu ve fi yatları içeren 11 sayfalık göstermelikteki yazısı için bkz. And, a.g.e., s.167.

Page 333: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

333

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

Gedikpaşa’da, Tiyatro-yi Osmanî Ramazan-ı şerifi n yirmi sekizinci Pazartesi akşamı yani Salı gecesi Güllü Agop marifetiyle efsâne-i Fuzulî berâ-yi Leylâ ile Mecnûn bâzîçe-i pür-fünûnu beş perde olarak Musta-fa Efendi’nin tertib ve te’lifi üzere icrâ olunacaktır27.

Güllü Agop’un Mecnûn’u, Büyük Karakaş Hanım’ın Leylâ’yı oynadıkları bu temsil, Tanzimat’tan sonra Türk dilinde oynanmış olan ilk müzikli sahne eseri olarak kabul edilmektedir28. Aynı yıl Ahmet Ve-fi k Efendi’nin, Molière’in Le Mariage Force isimli eserinden adapte edip kitaplaştırdığı Zor Nikâh’ı da oynanmıştır. 1869-1870 sezonunda Türkçe temsillerin sayısı artmış, Âli Bey’in Misafi ri İstiskal isimli komedisinin yanısıra, Güllü Agop, Tahir ile Zühre ve Arzu ile Kamber hikâyelerini de sahneye koymuştur. Tiyatronun 1871-1872 tiyatro mevsiminde oynanan eserleri arasında en mühimi Alî Bey tarafından Molière’in Les Fourberi-es de Scapin isimli komedi sinden adapte edilmiş olan Ayyar Hamza’dır. Sonraları birçok kez tekrarlanan bu komedi ilk defa Gedikpaşa Tiyatrosu’nda 20 Kasım 1871 günü akşamı oynanmıştır. Aktörlerden Nalyan Efendi’nin hazırladığı Telemaque, bir perdelik opera olarak 10 Aralık 1871 günü sahneye taşınmıştır. Osmanlı Tiyatrosu’nun yıldızı asıl 1872-1873 yıllarında parlamıştır. Devrin tanınmış edipleri tiyatroya sahip çıkmış, gazetelerde övgü dolu yazılar yayımlanmış; Âlî Bey’in Geve-ze Berber isimli telif komedisi, Ebüzziya Tevfik’in Ecel-i Kaza isimli telif dramı oynanmıştır. Yine Arif Ağa’nın Hilesi isimli müzikli bir eser ilk defa Gedikpaşa Tiyatro su’nda 9 Aralık 1872 tarihinde sahneye konulmuştur. O sıralarda Namık Kemal ve arkadaşları tarafından ya-yınlanmakta olan İbret gazetesinde Osmanlı Tiyatrosu başlıklı yazıda bu eserden şöyle söz edilmiştir:

Arif Ağa’nın Hilesi operasını gidip seyrettik; Osmanlı dilinde bir opera tertip ve tanzimi epey zamandır isteniyordu; bu, çok vakit ve çok emek isteyen bir iştir, onun için herkes buna imkânsız diyordu, işte mümkün oldu; gördük, beğendik. Bu opera lisanımızda ilk eserdir; terti-bi güzel, muzıkası mükemmel. Türk dili de mûsikîli eserlere çok uyuyor. Eserin bestesi, güfte sine uygun olarak vücûda getirilmiştir. Osmanlı Tiyatrosu’nun mucidi Güllü Agop Efendi ile operanın nazımının ve bes-

27 Terakkî, 28 Ramazan 1285 (12 Ocak 1869), Sayı 47. 28 Sevengil, a.g.e., s.61. Leyla ile Mecnûn hikâyesini tiyatroya uyarlayan Mustafa Efendi ve

Güllü Agop ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Vasfi Rıza Zobu, “Güllü Agop’a Ait Tetkik-ler”, Cumhuriyet, 22 Aralık 1958, s.4.

Page 334: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

334

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

tesinin mürettibi olan Alberto ve Dikran Çuhacıyan Efendiler’in himmet-lerini, oyunu icra eden sa natkârların mahâretlerini tebrîk ederiz29.

Ahmet Midhat Efendi’nin Eyvah’ı Mart ayı içinde oynanmıştır. Namık Kemal’in meşhur Vatan Yahut Silistre adlı piye sinin hadiseler yaratan ilk temsili de bu tiyatro mevsimi içinde gerçekleşmiştir30. İlk defa l Nisan 1873 akşamı oynanan eser, adeta, millî tiyatroyu parlak bir istikbalin beklediğini müjdelemiştir31.

1.4. Tiyatro Edebî Komitesi Güllü Agop’un Türk tiyatrosunun gelişimine bu dönemde iki büyük

katkısı daha olmuştur. Bunlardan birincisi, Türk yazarlarından oluşan ve bir tür dil ve dramaturgluk çalışması yapan Tiyatro Komitesi’nin ku-rulmasıdır. İkincisi ise, Türk oyuncularını ilk kez sahneye çıkarmasıdır. Batılı anlamda ilk profesyonel tiyatro oyuncusu Ahmet Necib Efendi, Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nda, Ayyar Hamza oyununda Muhar-rem Efendi’yi oynamış32, onu daha sonra, Hüsnü Ethem, İsmail Hakkı ve Hamdi Efendi gibi isimler izlemiştir33.

Osmanlı tiyatrosunda telif oyunların sahnelenmeye başlamasıyla se-yirci sayısı kat kat artmış, tiyatro en etkili edebî türlerden biri haline gel-miştir, ama Ermeni sanatçıların Türkçeyi bozuk kullanımlarının önüne geçilememiştir. Ermeni oyuncuların maşrapa yerine marşapa, bayram yerine baryam, ense yerine, ekse, çıplak yerine çılbak, evet efendim yeri-ne he efendim şeklindeki söyleyişleri gazetelerde sık sık eleştiri konusu olmuştur34. Âli Bey, Türkçe temsillere verdiği ağırlıktan ötürü taktir etti-ği Güllü Agop’a öteden beri, hem eser seçiminde yardım etmekte, hem de oyuncularına zaman zaman düzgün konuşma dersleri vermektedir. Ancak, Âli Bey’in, hem eser hazırlama ve hem de sanatçıların telaffuz-larını düzeltmeye yönelik diksiyon dersleri bireysel kalmakta ve yeterli olamamaktadır. Ermeni artistle rin telâffuz yanlışları seyircilerin kulak-

29 İbret, 15 Şevval 1289 (17 Aralık 1872), Sayı 72. 30 Gedikpaşa’daki Osmanlı Tiyatrosu’nun oyunları ve oyuncuları için bkz. And, a.g.e., s.160-

170; Sevengil, a.g.e., s.53-67. 31 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul 1978,

s.1004.32 Diyojen, 13 Kasım 1287, Sayı 70.33 And, a.g.e., s.143.34 “Osmanlı Tiyatrosu”, Diyojen, 19 Kasım 1286, Sayı 2.

Page 335: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

335

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

larını tırmalamaya devam etmekte35, diğer taraftan, oynanan piyeslerin bir çoğu derme çatma metinlerden oluşmaktadır. Sahneye konulacak eser lerin Türkçe’yi iyi bilen, edebî zevke sahip kişilerin ön tetkikin-den geçmesi, sahne aşamasında da ifade ve şive bozukluklarının düzeltil-mesi tiyatroya çok şey kazandıracaktır, ancak Güllü Agop Efendi böyle bir imkâna da kadroya da sahip değildir. Güllü Agop’un yardım isteği üzerine İbret gazetesi muharrirlerinden Mustafa Nuri Bey’in önayak olmasıyla Müzahharât Komitesi adıyla bir millî tiyatro heyeti kurul-muştur. Bu ilk tiyatro edebî komitesinde, Nafi a Nazırı Râşid Paşa, Maarif Nezareti mektupçusu Halet Bey, Duyun-i Umûmiye direktörü Âli Bey, Namık Kemal ve Menapîrzade Mustafa Nuri Nuri Bey yer almışlardır36.

1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nın patlak verdiği yıldır. Güllü Agop’un topluluğu bir yanda Pamela, Les Brigands, Değirmenci Kız, Girofl e-Gi-rofl a, Madame Angot’un Kızı, Zeybekler gibi müzikli temsilleri yürütür-ken, bir yandan da savaşa uygun düşecek vatanseverlik oyunları ve şarkılarını sahnelemektedir. Nazım Paşa’nın Aleksinaç Fethi ya-hut Osmanlı Kahramanları ve Sohum Muzafferiyeti, Vizental’in Bir Türk Kahramanı, Vatan Şarkısı, Osmanlı Marşı, Macar Marşı. Bu arada Vatan Yahut Silistre de günün havasına uyduğu için, aynı anda birçok ti-yatro tarafından oynanmakta, özellikle vatanseverlik şarkılarına önem verilmektedir. Marşların hemen hepsinin altında imzası bulunan Dikran Çuhacıyan, sözlerini Midhat Efendi’nin yazdığı Plevne Marşı’nı da bes-telemiş, cephedeki Gazi Osman Paşa’ya adamıştır37.

Osmanlı Tiyatrosu’nun, Ahmet Midhat Efendi’nin Çerkez Özdenler adlı dramının halka hürriyet duygularını aşıladığı bahane edilerek 1884’te II. Abdülhamit tarafından yıktırılmasıyla bu parlak dönem sona ermiştir. Artık Türk seyircisi 1908’e kadar ciddi tiyatro eserlerinden mahrum ka-lacaktır.

35 Ermeni sanatçıların telaffuz bozukluğunun o devir tiyatro yazarlarını nasıl rahatsız ettiğini Namık Kemal, ünlü Celâleddin Harzemşah Mukaddimesi’nde şöyle dile getirmiştir: Haki-katen tiyatromuz, sahneleri ışıklandırılmış ve perdeleri mükemmel olmadığı gibi, oyuncu-lar hareketlerinde zararsız fakat konuşmalarında seyir zevkinin yarısını yitirecek kadar ku-surludurlar. Bkz. “Mukaddime-i Celal”, Celaleddin Harzemşah, Hazırlayan Hüseyin Ayan, Dergâh Yayınları, Dördüncü Baskı, İstanbul 1975, s.13.

36 Gadikpaşa Osmanlı Tiyatrosu (Tiyatro-yı Osmanî) için bkz. Selim Nüzhet Gerçek, “İlk Te’lif Piyesler”, Ulus, 5 Şubat 1944. Osmanlı Tiyatrosu’nda dil sorunu ve oluşturulan Ti-yatro Komitesi ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. And, a.g.e., s.113-123; Akyüz, a.g.e., s.35.

37 Levant Herald, 10 Ekim 1877’den aktaran And, a.g.e., s.175-176.

Page 336: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

336

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

2. Edebiyat ve Ermeniler Ermenilerin, Türk tiyatrosunun oluşum ve gelişim sürecine uzun

soluklu katkıları, herhalde azınlıklar içinde Türk yaşayışına en çok uyum sağlamış olmalarıyla ilintilidir. Ermeniler, XIX. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nde tam bir huzur, hatta refah içinde yaşamışlardır. Ticaretin yanısıra sarrafl ık ve kuyumculuk gibi mesleklerle zengin olmuş Ermeni aileleri özellikle İstanbul’da üst düzey bir hayatın sahibi olmuşlar-dır. Ermenilerle Türkler arasında bir geçimsizlik, yüzyıllar boyunca söz ko-nusu bile olmamıştır. Bilakis, Babıâli, Ermenilere millet-i sâdıka, yani sadık millet gözüyle bakmış38 ve onlara pek çok ayrıcalık tanımıştır. Ermeni ya-zarı C. Oskanyan’ın belirttiği gibi;...Ermeniler Türkiye’de günlük hayatın esasını teşkil etmişler, Türkler, sanayiin bütün dallarını onlara bırakmış-lardı. Aralarındaki his benzerliği karşılıklı güvene dayalı bir birliktelik oluşturmuştu39.

Gerçekten, Helmuth von Moltke’nin de âdetlerine, yaşantılarına ve Türkçe’yi benimseyişlerine bakarak40, Hıristiyan Türkler denilebileceğini41 söylediği Ermeniler, edebiyattan, matbuata, ekonomiden sivil toplum örgüt-çülüğüne, Tanzimat’tan sonra çizgileri artık iyice belirginleşmeye başlayan yeni hayatın hemen bütün alanlarında öncü kişilikler sergilemişlerdir. Zira 1850’li ve 1860’lı yıllarda imparatorluğun yaşadığı büyük değişim ve dö-nüşüm hareketlerinin estirdiği rüzgârı da arkalarına alan, özellikle İstanbul Ermenileri, sosyo-ekonomik bakımdan daha güçlü bir konuma yükselmiş-lerdir.

38 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.7, ÖtükenYayınları, İstanbul 1978, s.178.39 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası. Ankara 1963, s.65; C. Oskanyan, The Sultan and His

People, New York 1857, s.353-354.40 Anadolu’da Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşayan Ermenilerin kendi millî dil-

lerini unuttukları, hâkim topluluk dili olan Türkçe’yi öğrendikleri Ermeni araştırmacılar tarafından da kabul edilmektedir. Bu Ermenilere Turcohpone (Türkofon) Ermeniler de-nilmektedir. Bkz. Hayk Berberian, “La Literature Armeno-Turque”, Philologiae Turcicae Fundamenta, II, Wiesbaden 1964, ss.809-819. Güllü Agop’un ailesinin de Kayserili Türk Ermenilerden olduğu, anne ve babasının bir kelime bile Ermenice bilmedikleri belirtilmek-tedir. Bkz. Vasfi Rıza Zobu, “Memleketimizde Avrupaî Tiyatroyu Kuran Adam: Güllü Ya-kup Efendi”, Cumhuriyet, 18-23 Aralık 1958. 1878-1879 sezonunda, Osmanlı-Rus Savaşı sona ermiş, barış görüşmeleri başlamıştır. Bu sırada Güllü Agop Tiyatrosu Edirne’de bazı temsiller vermiştir. Edirne’de yaşayan Ermeniler yalnız Türkçe konuştukları için temsiller de Türkçe verilmiştir. Bkz. And, a.g.e., s.176.

41 Helmuth von Moltke, Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar 1835-1839, Çe-viren Hayrullah Örs, TTK Yayınları, Ankara 1960, s.25.

Page 337: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

337

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

2.1. Ermeni Harfl eriyle Türkçe GazetelerDaha XIV-XV. yüzyıllardan itibaren Ermeni harfl eriyle Türkçe me-

tinler meydana getirdikleri bilinen Ermeniler arasında da, Türk Halk Edebiyatı’nın Köroğlu, Âşık Garip, Kerem ile Aslı gibi geniş kitlelere mal olmuş hikâyeleri nesilden nesile aktarıla gelmiştir. Âşuğ adı verilen gezgin veya yerleşik halk şâirleri, tıpkı Türk âşıkları gibi halkın için-den, halkın dilinden söyleyerek sosyal bir işlevi yerine getirmişlerdir42. Boğos Arabyan ve Canik Aramyan gibi isimlerle XIX. yüzyılın başından itibaren Osmanlı matbaacılığına ağırlığını koyan Ermeni ustalar43, giderek bu alanda yaygın bir üstünlüğe ulaşmışlardır44. Bu yoğun ilgi matbaadan matbuata da yansımıştır. Tanzimat dönemiyle birlikte İstanbul’da Ermeni harfl eriyle Türkçe birçok gazete ve dergi yayımlanmıştır. 1850-1890 yılla-rı arasında, yalnızca İstanbul’da, Ermeniler tarafından çıkarılan 100 kadar süreli yayın sayılmaktadır ve bunların 54’ü kısmen ya da tamamen Ermeni harfl eriyle Türkçe basılmıştır. Bu yayınlar içinde, Ahâbîr-i Konstantiniyye, Ararad, Asır, Cerîde-i Şarkiyye, Cihan, Envâr-ı Şarkiyye, Hüsn-i Niyet, İlâve-yi Seda-yi Hakikat, Kheyal (Hayal), Manzume-i Efkâr, Tercüman-ı Efkâr, Mecmua-i Ahbâr, Mecmua-i Havadis, Mego (Arı), Münadi-i Erci-yas, Ruzname-i Muâsır, Tadron (Tiyatro), Varaka-yi Havadis gibi gazete ve dergiler45 önemli yansımalar uyandırmışlardır. Öyle ki, o günlerde çok ünlenmiş ve uzun süre yayın hayatını devam ettirmiş Mecmua-i Havadis ve Manzûme-i Efkâr gibi bazılarını izlemek için Türk okuyucuları Ermeni harfl erini bile öğrenmişlerdir46.

42 Ayrıntı için bkz. Fikret Türkmen, Türk Halk Edebiyatı’nın Ermeni Kültürüne Tesiri, Aka-demi Kitabevi, İzmir 1992.

43 Araboğlu adıyla anılan nesih ve talik karakterlerini icat eden Boğos Arabyan, Osmanlı Devleti’ne ve matbaacılığına yaptığı katkılar nedeniyle bir berat ve nişanla onurlandırıl-mış, 1816’da Hassa matbaası yöneticiliğine getirilmiştir. Boğos Arabyan, Vak’anüvis Asım Efendi’nin Kamus tercümesinin 1814 yılında Mühendishane matbaasındaki basımına da nezaret etmiş ve bu amaçla, Asvador ve Klaust adlarındaki iki oğlu ile beraber Tabhane’ye taşınmıştır.

44 1899 yılında yayımlanan Maarif Nezareti Yıllık İstatistikleri’nde İstanbul’daki 90 mat-baanın 32’sinin Ermeniler, 23’ünün Türkler, 15’inin Rumlar, 5’inin Yahudiler, 5 ‘inin Levanten veya Avrupalılar, 2’sinin İranlılar tarafından yönetildiği görülmektedir.

45 Ermeni harfl eriyle Türkçe yayınların tam listesi için bkz. Berberian, a.g.m., s.816-817. Bu yıllarda ayrıca, Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi Takvim-i Vekayi’nin de Ermeni harfl i Türkçe edisyonu yayımlanmıştır. Türk edebî ve siyasî hayatında çok önemli bir rol oy-nayan İbret gazetesini de Aleksan Sarrafyan adlı Osmanlı Ermenisi yayın hayatına sok-muştur. İbret gazetesi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Nesime Yazıcı, “İbret”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.21, İstanbul 2000, s.368-370.

46 And, a.g.e., s.36.

Page 338: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

338

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Osmanlı Devleti’nde günlük hayatın çeşitli yönleriyle sosyal, iktisadî ve politik gelişmeler hakkında bilgiler veren bu yayınların Türk okuyucu-larının da ilgisini çekmesinin sebebi, haftada iki kere yayımlanan Mecmua-i Havadis ile devrin günlük gazetesi Ruzname-i Cerîde-i Havadis arasın-daki bir polemikten anlaşılmaktadır. Ruzname’yi idare eden Münif Efendi (Paşa) ile Mecmua-i Havadis’in sahibi olduğunu bildiğimiz Vartan Efendi (Paşa) arasında geçmiş olması muhtemel bu polemiğe göre, imparatorluğun bütün kesimlerine hitap etmek durumundaki Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ahval, Ruzname-i Ceride-i Havadis gibi gazeteler, politik gelişmeleri, hem sorumlulukları hem de sıkıca denetlenmeleri gereği bütün açıklığı ve çıplaklığıyla yazamamaktadırlar. Oysa azınlıklara yayın yapan gazeteler son derece özgürdür. Yazılarında ve haberlerinde hiçbir sınırlama ve kı-sıtlama söz konusu değildir. Onların bu özgürlüğünün sebebi, Mecmua-i Havadis yazarının belirttiği gibi; Milel-i mahkûmenin serbestâne beyân–ı efkâr eylemesi mücerred mahkûmluk sayesindedir. Bunun anlamı, azınlık gazeteleri yalnız kendi toplumlarına hitap etmektedirler, dolayısıyla, alan-ları gibi etkileri de sınırlıdır. Oysa Osmanlı gazeteleri bütün topluma hitap etmektedirler. Bu sebeple asıl önemli olan onların ne yazdıklarıdır:

Velhasıl, milel-i mahkûmenin efkârı hiçbir vakit millet-i hakimenin-kine galib gelemez. Lâkin milel-i hakimenin efkârı buna kıyas olunamaz ve bu millete mahsus olan gazeteler hükümetin efkârından çıkamazlar ve çıkmamalıdırlar.

Münif Efendi, hem bu milel-i mahkûme ve millet-i hakime ayırımına, hem de buradan yola çıkılarak varılan sonuca karşı çıkmıştır. Ancak, bu polemikten yine de azınlık gazetelerinin gerek dış gerekse iç politikaya yönelik daha açık ve özgür değerlendirmelerde bulunduğu gerçeği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır47.

2.2. İlk Türkçe Roman Mecmua-yı Havadis’i 1855-1879 yılları arasında yayımlamış ve

Panosyan’ın çıkardığı Manzûme-i Efkâr ve Tercüman-ı Efkâr gazetelerinin başmuharrirliğini yapmış olan Vartan Efendi (Paşa)’nin48, 1851 yılında Er-

47 Ruzname-i Cerîde-i Havadis ve Mecmua-i Havâdis arasındaki bu polemik ve ayrıntılı de-ğerlendirmeler için bkz. Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, İstanbul 2004, s.164-167.

48 Asıl adı Hosvep Vartanian olan Vartan Paşa (1815-1879) Viyana’da öğrenim görmüş, Saray Tersanesi’nde ve Bahriye’de tercüman ve baştercüman olarak görev yapmış, Napolyon’un

Page 339: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

339

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

meni harfl eriyle Türkçe kaleme aldığı Akabi Hikâyesi batı menşeli bir edebî tür olan romanın Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ilk kez denenme-sidir49. Farklı mezheplere mensup iki Ermeni genç arasındaki sevdayı hikâye eden eserde, Gregorian ve Katolik Ermeniler arasındaki çatışmalar ve dinsel fanatizm konuları derinlemesine işlenmiştir. Romanın, bu içeriğiyle devri-nin İstanbul Ermenilerinin hayatlarına tanıklık ettiği de söylenebilir. Akabi, acımasız kişiliğiyle esere yansıyan amcası tarafından büyütülmüş, annesini ancak ölüm döşeğindeyken tanımış bir genç kızdır. Akabi ve ailesi Osmanlı Ortodoks Ermenilerindendir. Genç kızın bir gezinti sırasında tanıdığı Hagop ise Katolik Ermenilere mensuptur. Her iki genç için de mezhep ayrılığı önemli bir sorun değilse de aileleri için durum farklıdır. Sonuçta Akabi ile Hagop, aşklarının önüne konulan engelleri aşamayacak trajik bir sona sürüklenecek-lerdir. Dünya edebiyatlarında tekrar tekrar ele alınmış bu eser konusuyla, ilk anda batı edebiyat geleneğinin ünlü örneği Romeo ve Juliet’i çağrıştırsa da, aslında, Kerem ile Aslı hikâyesine de hayli yakın durmaktadır. Akabi Hikâyesi’nde de, tıpkı Kerem ile Aslı hikâyesi’nde olduğu gibi, âşıkların önünde aşılmaz duvar olarak yükselen aileler arası düşmanlık dinî fark-lılıktan kaynaklanmıştır. Kerem, bir Ermeni keşişinin kızı olan Aslı’sının peşi sıra diyar diyar dolaşmış, tam ona kavuşunca da karşısına büyü engeli çıkmış, alev alev yanmıştır. Aslı da onun küllerinden tutuşmuştur. Böylece iki sevgilinin külleri birbirine karışmış, vuslat öteki dünyada mümkün ol-muştur. Akabi Hikâyesi’nde de âşıklar ölümden sonra birbirlerine kavuşur-lar. Sevgilisinden uzun süre haber alamayarak koyu bir ümitsizliğe kapılan Akabi, elinde bir zehir şişesiyle bir uçurumun kenarında durmaktadır. Ze-hiri içecek ve kendisini aşağıya atacaktır. Tam bu sırada Hagop da gelmiş, onu kurtarmak için koşmuş, ama yetişememiştir. Üzüntüsünden bir gün sonra da o ölmüştür.

Roman, kilise ayrılığının neden olduğu acıları açık ve etkili bir dille ce-surca ortaya koyması kadar, ferdî aşka, onu yaşama ve sahip çıkma hakkına yaptığı kuvvetli vurgular da çarpıcıdır. Romanı yayına hazırlayan Tietze, bu yaklaşımı, Tanzimat devri ideolojisinin insanlar arası ilişkilere bir yan-sıması olarak görmektedir:

Hayatı, Risale-i Telgraf adlı kitapları da kaleme almıştır. Bkz. Y. G. Çark, Osmanlı Devle-ti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, İstanbul 1953, s.173. Ayrıca bkz. Berberian, a.g.m., s.817.

49 Eser, 1991’de Andreas Tietze tarafından Latin alfabesiyle de yayımlanmıştır. Vartan Paşa, Aka-bi Hikâyesi: İlk Türkçe Roman (1851), Yayına Hazırlayan Andreas Tietze, Eren Yayıncılık, İs-tanbul 1991.

Page 340: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

340

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Avrupa terbiyesi görmüş olan baş kahramanlar için ferdî aşk her şeyin üstünde semavî bir fenomendir, her insanın hakkı ve hayatın asıl manasıdır ki onun için ölümü de göze almak icabeder. Roman bu surette bir aşk hikâ-yesi bahanesiyle Tanzimat devrinin, kültür değişiminin, asrîleşmenin çok esaslı bir meselesini ortaya koymaktadır50.

Romandaki Türkçe, Tiyatro oyuncularının bozuk telaffuzlarının kulağı tırmaladığı kadar göze batmasa da metin zaman zaman alışılamayan ifade-ler ve söyleyişler içermektedir. Ancak dili, daha sonra yazılmış romanlara, hatta bugüne göre bile oldukça sadedir. Fakat üslûp biraz karışıktır. Eserde hem, XIX. asrın ortalarında İstanbul’da konuşulan halk diline ait önemli ipuçlarına rastlanmakta, hem de yazı dilinin karmaşık edebî yapısına öze-nilmiş bazı örnekler görülebilmektedir. Fakat roman, her durumda, XIX. yüzyıl ortalarındaki İstanbul’un bütün fi zikî özelliklerini; âdetleri, eğlence-leri, tiyatroları, sayfi yeleri, kayıkları ve hatta yeni sefere başlamış şehir hat-tı vapurlarına varıncaya kadar, bütünüyle yansıtmayı başarmıştır. Özellikle, zamanın eviçi yaşantısı, zengin konakları, eşyaları, uşakları, hizmetçileri, ahçıları, beslemeleri; aynı şekilde yoksul evleri, giyim kuşamları, misafi rlik âdetleri en ince teferruatına kadar anlatılmıştır. Akabi Hikâyesi bu unsurla-rıyla, trajik bir aşk öyküsü olmanın çok ötesine geçmiş, Tanzimat devrinin batılı değerlere göre şekillenmiş yeni bir hayata geçişinden kesitler veren belgesel bir eser olmuştur51.

Akabi Hikâyesi Türkçe yazılmış orijinal ve erken bir roman olması-na rağmen, edebiyat çevrelerinde derin bir etkisi görülmemiştir. Kuşku-suz, bunun ilk sebebi Ermeni harfl eriyle basılmış, Türk okuyuculara değil Ermenilere yönelik yazılmış olmasıdır. Osmanlı Devleti’nde Ermeniler, uzunca bir süredir tuhaf bir yazı-dil açmazı içindedirler. Günlük hayatla-rında Türkçe konuşmakta, fakat Arap harfl erini öğrenmekte zorlandıkları için, Türkçe kitap ve gazeteleri okuyamamaktadırlar. Kendi okullarında Ermenice harfl eri öğrenmekte, fakat burada da dillerini öğrenmekte zor-lanmaktadırlar. Zira bu okullarda öğretilen dil, birçok kelimesini bilmedik-leri eski Ermenicedir ve bu dille günlük hayatı ifade etmek mümkün olma-maktadır. Bu yüzden Ermeniler, arkaik bir dili öğrenmektense Türkçe’yi tercih ede gelmişlerdir. 1850’li yıllarda onca gazete ve derginin Ermeni harfl eriyle Türkçe yayımlanmasının nedeni, işte böyle bir tarihî geçmişin ve tecrübenin tabii sonucudur. Vartan Efendi’nin Akabi Hikâyesi’ni Erme-

50 Andreas Tietze, Akabi Hikâyesi Önsözü, s.XII. 51 Akabi Hikâyesi’nin daha ayrıntılı değerlendirmesi için bkz. Akabi Hikâyesi Önsözü, s.IX-

XXI.

Page 341: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

341

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

ni harfl eriyle Türkçe yazmasını da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bi-çimde izah etmektedir.

Fakat bu durumda da Vartan Efendi’nin eserini niçin sadece Ermeni okuyuculara yönelik olarak yazdığı sorusu akla gelmektedir. Eserin pekâ-la, küçük bir çabayla Türk harfl eriyle basılmış bir versiyonu da yayımlana-bilirdi. Tietze’ye göre, bunun sebebi, Ermeni nüfusun Avrupa dillerinden tercüme edilen kitaplardan daha fazla haberdar olmaları, roman denilen şeyin ne olduğunu daha iyi bilmeleridir. Hiç değilse, onlar, romanı gayri-ciddi bulmayacaklardır. Onun ne tarih ne de masal, ikisi arasında bir şey olduğunun ayırımına varmış, ondan nasıl faydalar çıkarılabileceğini kav-ramışlardır:

‘Akabi’ romanını yazan Vartan Paşa da aynı durumdadır. Okuduğu ve sevdiği Fransız romanlarına denk gelecek bir eser vermek ve onu kendi milletdaşlarına okutmak istemiştir. Belki de Türkler arasında böyle gayri-ciddi hikâyelerle vakit geçiren henüz pek yoktu ve çok az olduğu için. Onu o zamanın çetrefi l, kilise kitaplarında kullanılan arkaik Ermenice ile yazsa kimse rahat okuyamayacak ve kendisi onu yazmaktan istediği sonucu ala-mayacaktır. Kitabını Türkçe yazmağa karar vermiş, Arap harfl eri engelini aşmak için de, Ermeni elifbasını almış, onu Türkçe’yi daha iyi ifade edecek şekilde ikmal etmiş ve eserini onunla kâğıda geçirmiştir52.

Vartan Efendi’nin eserini sadece Ermenilere yönelik olarak yazmış olmasının gerçek sebebinin, Ermeni toplumu içinde giderek derinleşen Gregorian-Katolik ayrışmasına dikkat çekmek olduğu da düşünülebilir. Bu yaklaşım, devrin sosyal edebiyat anlayışına da, hem resmî hem özel hayatında pragmatik bir kişilik sergileyen Vartan Efendi’ye de uygundur. Bu görüşü destekler doğrultuda, Vartan Efendi, 1852’de yayımladığı mizahî Boşboğaz Bir Adem, Lafazanlık ile Husule Gelen Fenalıkların Muhtasar Ri-salesi adlı kısa romanında da mezhep çatışması konusuna başka bir açıdan değinmiştir53.

52 Akabi Hikâyesi Önsözü, s.IX-X. 53 Turgut Kut, Vartan Paşa’nın bu iki eserinin yanı sıra Ermeni harfl i Türkçe telif romanların

önemlileri arasında Hovannes Balıkçıyan’ın Karnik, Gülünya ve Dikran’ın Dehşetlu Vefat-leri, Hovsep Maruş’un Bir Sefi l Zevce, Viçen Tilkiyan’ın Gülünya Yahod Kendi Görünme-yerek Herkesi Gören Bir Kız adlı eserlerini zikretmiştir. Bkz. Turgut Kut, ‘“Ermeni Harfl i Türkçe Telif ve Tercüme Romanlar”, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi-Tebliğler II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1985, s.195-214.

Page 342: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

342

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

2.3. Liberal Düşünceye Doğru Balyan ailesinden gelen bir dizi mimarbaşının İstanbul’da pek çok

büyük yapıya vücut verdikleri XIX. yüzyılda, klâsik Türk mûsikîsi usûl ve üslûbunu benimsemiş, hatta kilise müziklerini buna göre değiştirmiş Ermeniler, büyük bestekârlar, kendi icadı olan notalarla birçok eseri kayda geçirmiş Hamparsum Limoncuyan gibi müzik adamları da yetiştirmişler-dir54.

Tiyatro, matbuat, roman, mimarî, müzik.... Şüphe yok ki, bunların her-biri birer yansıtma biçimidir. İster kişisel olsun ister toplumsal, duygular ve düşünceler bu dallarla dışa vurulur. Ancak duygular ve düşünceler, za-mana ve şartlara bağlıdır, sürekli farklılaşır. XIX. yüzyıl da çok dinamik bir yüzyıldır. Dışarıdan yeni yeni aktarmalarla sürekli çalkalanmış, tabiri caizse yeniden harmanlanmıştır ve hayat değiştikçe, onu algılayış ve ifade ediş biçimleri de değişmiştir. Böyle bir durumda, bir kültürden başka bir kültüre savrulmayı iyi anlayabilmek için, değişim-dönüşüm etkenleri di-yebileceğimiz, hayatı doğrudan etkileyen bilim ve teknikteki gelişmelerle bunlara bağlı olarak ortaya çıkan yeni siyasal ve ekonomik sistemleri, asla göz ardı etmemek gerekmektedir. Halka ancak böyle tamamlanabilecek-tir.

Modern Avrupaî iktisat teorileri konusunda Osmanlı Devleti’nde gö-rülen ilk çalışma J. B. Say’ın Catéchisme d’Économie Politique adlı ese-rinin tercümesidir55. İlm-i Tedbîr-i Menzil ismiyle 1852’de yayımlanan bu eserin altında da bir Osmanlı Ermenisinin, Encümen-i Dâniş üyesi Sahak Abro Efendi’nin imzası bulunmaktadır. Sahak Abro56, Adam Smith’in dok-trinini popülerleştiren57 bu eserden üç yıl sonra da Mustafa Reşid Paşa’nın isteği üzerine Avrupa’da Meşhur Ministroların Terceme-i Hallerine Dair Risale58 başlıklı bir eser kaleme almıştır. Eserde Mösyö Talleyrand, Prens Meternich, Lord Wellington, Kont Nesirod (Nesselrode) gibi Avrupa’nın ünlü devlet adamlarının özgeçmişleriyle yaşadıkları dönemin siyasal olay-

54 Nikoğos Ağa, Asdik Ağa, Tatyos Efendi, Türk Offenbachı diye anılagelmiş Dikran Çuha-cıyan, Bimen Şen, İstiklâl Marşı’nı armonize eden Edgar Manas ve diğer Ermeni bestekâr-larla ilgili ayrıntı için bkz. Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi I-II, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1990.

55 İlm-i Tedbîr-i Menzil, İstanbul 1268 (1852) 56 Voltaire’den bazı hikâyeler de çevirmiş olan Sahak Abro için bkz. Y. G. Çark, Türk Devleti

Hizmetinde Ermeniler, İstanbul 1953, s.130-132.57 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul 1996,

s.265. 58 İstanbul Takvimhane-i Amire, Şaban 1271 (Nisan-Mayıs 1855).

Page 343: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

343

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

ları konusunda bilgiler verilmiştir. Birçok batı kaynağından yararlanılarak hazırlanmış bir derleme niteliğindeki eserin amacı, fevâid-i mamûriyyet ve menafi -i medeniyyetin neşr ve tamîmine cüz’î ve küllî medâr olabilmek arzusu olarak açıklanmıştır59.

Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, Osmanlı aydınlarının batı bilim ve kültürünü yaymak için kendi aralarında kurdukları ilk cemiyettir60. Başka bir söyleyişle resmî ilk sivil bilimsel örgütlenmedir61. Tüzüğü ve üyeler listesiyle bir manifesto niteliğindeki kuruluş dilekçesinde, ha-reket noktası olarak, Avrupa milletlerinin uygarlık ve güçte en yüksek noktaya ulûm ve maarif-i nafi a ile ulaştıklarına dikkat çekilerek, bunla-rın tez zamanda Memalik-i Mahrûsa-i Şâhane’de de yaygınlaşması ge-reği gösterilmiştir. Esasen bu gerçeği, Saltanat da bilmekte ve gereken önlemleri almaktadır. Ancak, ülkedeki mevcut eğitim ve öğretim kurum ve araçları, bu amaç için henüz istenilen seviyede değildir. Bu durumu göz önünde tutan; gerek Avrupa’da gerekse ülkede iyi bir eğitim göre-rek yetişmiş bazı bendegân-i saltanat-ı seniyye, bir araya gelerek, Ce-miyet-i İlmiye-i Osmaniye unvanıyla bir cemiyet kurmuşlardır. Tek ar-zuları; fünûn ve maarif-i mukteziyenin Memalik-i Mahrûsa-i Şâhane’de mümkün mertebe yayılmasını sağlayarak, ülkeye olan şükran borçlarını ödemektir.

Cemiyet, dinî meseleler ve politika dışında her türlü ulûm ve ma-arife dair kitap ve risale telif ve tercümesiyle uğraşacaktır. Cemiyet bu amaca ulaşmak için Mecmua-i Fünûn adında bir dergi çıkaracak, ayrıca belirli günlerde herkese açık dersler verilmesi gibi mümkün ve münasib uygulamalarla da hedefi ne ulaşmaya çalışacaktır. Cemiyet’in masrafl arı üyeler tarafından her ay verilecek aidatlarla karşılanacak ve bütün bu faaliyetler Saltanat-ı Seniyye’nin halk eğitimi hakkındaki ça-

59 Abro, a.g.e., s.2.60 Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye ile ilgili ayrıntılı bir inceleme için bkz. Ali Budak, “Cemiyet-

i İlmiye-i Osmaniye-Bir Sivil Eğitim Kurumu”, Sivil Toplum 2 (6-7), İstanbul 2004, s.103-122. Ayrıca bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Modernleşme Süreci İçinde Osmanlı Devleti’nde İlmî ve Meslekî Cemiyetleşme Hareketlerine Genel Bir Bakış”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, İstanbul 1987, s.197-220.

61 Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin kuruluş arzuhali, 8 Şevval 1277/11 Nisan 1861 tarihinde, Petersburg Sefi ri Halil Bey (Paşa) tarafından Sadaret’e sunulmuştur. Bkz. Başbakanlık Ar-şivi (BOA), İrade Dahiliyye, Vesika No: 31671, Dolap No: 53.

Page 344: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

344

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lışmalarına uygun ve paralel seyredecektir62. Osmanlının ilk sivil eği-tim kurumu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin kurucular listesindeki 33 daimi üyeden 9’unu Ermeniler oluşturmuştur. Meclis-i hazain memur-larından Karabet Efendi, ticaret tercümanlarından İstefan Efendi, Ter-cüme Odası’ndan Ohannes Efendi, tahrîrât-ı ecnebiyye kalemi müdürü Kirkor Efendi, tahrîrât-ı ecnebiyye odasından Markor Efendi, ticaret tercümanı Karabet Efendi, ticaret tercümanı İstefan Efendi’nin biraderi, Zaptiye müstantik-i evveli Manas Efendi. Bu isimlerden; Meclis-i ha-zain memurlarından Karabet Efendi Tahrîrât-ı Fransavî kâtibi, Ticaret tercümanlarından İstefan Efendi ise Sandık Emîni olarak 8 kişilik yöne-tim kuruluna girmişlerdir63.

Cemiyetin yayın organı olan ilk bilim dergimiz Mecmua-i Fünûn’da da Ohannes ve Vahan64 Efendiler çağdaş iktisat makaleleri kaleme al-mışlardır. Özellikle Sakızlı Ohannes Efendi (Paşa), imparatorluğa modern ekonomi teorilerini tanıtan ilk eser olan Say’ın Catéchisme d’Économie Politique’inin tercümesini 10 yıl önce yapmış olan mil-letdaşı Sahak Abro’nun açtığı yolu epeyce genişletmiştir. Daha sonra Mekteb-i Mülkiye’de hocalık yapacak olan Ohannes Efendi’nin Mec-mua-i Fünûn’da, İlm-i Servet-i Milel65 başlığı altında iki uzun yazısı ya-yımlanmıştır66. Sakızlı Ohannes, araştırmacılar tarafından liberal eko-nominin Türkiye’deki ilk savunucu olarak değerlendirilmektedir. Tev-fi k Çavdar’a göre, onun eserindeki temel düşünce; serbest piyasa ko-şullarının hiçbir engele çarpmadan gerçekleştirilmesi, ekonominin bu

62 Kuruluş dilekçesiyle birlikte 8 Şevval 1277 (11 Nisan 1861)’de Sadaret’e sunulmuş olan Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye Nizamnamesi, bir yıl sonra çıkarılmaya başlanan Mecmua-i Fünûn’un ilk sayısında halka da ilân edilmiştir. Bkz. Mecmuâ-i Fünûn, No: 1, İstanbul Muharrem 1279/Haziran 1862, s.2-10.

63 Cemiyetin aza-yı müdaveme ve gayrimüdavemesini gösterir liste için bkz. BOA, İrade Dahiliyye, Belge No: 31671/3.

64 Üçüncü Ticaret Meclisi reisi Vahan Efendi, “Fevâid-i Şirket”, Mecmua-i Fünûn, Sayı 8, s.343-353.

65 Tanzimat devrinde henüz iktisat kelimesi kullanılmamaktadır. Batıda yaygın olarak kulla-nılan ekonomi-politik de tercih edilmemekte, Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği eserin-den ilhamla İlm-i Servet-i Milel yahut sadece İlm-i Servet terimi kullanılmaktadır. Nitekim Sakızlı Ohannes, Türkiye’de ders kitabı olarak okutulan ilk ekonomi kitabının adını da Me-bâdî-i İlm-i Servet-i Milel koyacaktır. Münif Paşa da Mekteb-i Hukuk’ta Ekonomi-Politik derslerini İlm-i Servet adı altında verecek, dersin notları yine aynı adla kitaplaştırılacaktır. Münif Paşa ve eserleriyle ilgili olarak bkz. Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2004.

66 Mecmua-i Fünûn, Sayı 2, s.86-92, Sayı 6, s.243-249.

Page 345: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

345

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

koşulların gerektirdiği doğrultuda işlemesidir67. Ahmet Güner Sayar’a göre de Sakızlı Ohannes, ekonomik liberalizme verdiği merkezî ağırlık-la, gelecek kuşaklar için çok anlamlı, öncü bir rolün sahibi olmuştur68.

Sakızlı Ohannes Paşa, ayrıca, Fünûn-ı Nefi se Tarihi Medhali69 adlı eserin de sahibidir. Onun, Mekteb-i Fünûn-ı Nefi se-i Şâhane (Güzel Sa-natlar Akademisi)’de okuttuğu estetik derslerinin notlarının biraraya geti-rilmesiyle oluşmuş olan bu eserinin de, münhasıran estetikle ilgili olarak yayımlanmış ilk müstakil kitap olduğu ileri sürülmektedir70.

SonuçOsmanlı Ermenilerinin XIX. yüzyılda hayatın ve edebiyatın batı et-

kisinde yeniden şekillenmesinde öncü bir rol oynadıkları görülmektedir. Batılı bir tür olarak tiyatro onlarla oluşmuş, gelişmiş, Türkçeleşmiş, ne-redeyse yüzyılın sonuna kadar onlarla var olmuştur. Ermeni harfl eriyle de olsa ilk Türkçe roman Ermeni asıllı bir devlet adamının kaleminden çıkmış, yine Ermeni harfl eriyle Türkçe yayımlanmış onlarca mecmua ve gazete, toplumun her türlü sorularına ve sorunlarına tercüman olmuştur. Çağdaş politikaların ve liberal ekonomik sistemlerin kökenlerine inilirken, bir Sahak Abro’nun, bir Sakızlı Ohannes Paşa’nın payları elbette kendi-lerine teslim edilecektir. Ancak her ilişkinin iki tarafl ı olduğu gerçeği de unutulmayacaktır.

Denilebilir ki, Tanzimat’ın nimetlerinden en çok Ermeniler yarar-lanmıştır. Bunda Tanzimat’ı hazırlayanlara çok yakın duruşlarının büyük önemi olmalıdır. Bu yakın duruş da öteden beri varlıklı bir zümre oluştur-malarından, çoğunun okuma-yazma bir yana, en az bir yabancı dil bilme-lerinden kaynaklanmıştır. Yeni dönemde devlet yeniden yapılandırılırken ardına kadar açılan geniş kapılardan, çok sayıda Ermeni girmiştir. Başta Hariciye ve Tercüme Odası olmak üzere önemli kurumlarda üst düzey gö-revler üstlenmişlerdir71.

67 Tevfi k Çavdar, “Cumhuriyet Döneminde Türk İktisadî Düşüncesi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C. 4, İstanbul 1993, s.1074.

68 Ahmet Güner Sayar, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, Ötüken Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2000, s.371-372.

69 Eser, Güzel Sanatlar Tarihine Giriş adıyla Kahraman Bostancı tarafından yeni harfl ere ak-tarılmış ve Hece Yayınları tarafından 2005’te yayınlanmıştır.

70 Beşir Ayvazoğlu, “Türkiye’de Sanat Tarihi ve Estetikle İlgili İlk Çalışmalar”, Erdem, Eylül 1989, C.5, Sayı 15, s.986.

71 Ayrıntı için bkz. Çark, a.g.e., s.110 ve devamı.

Page 346: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

346

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Bütün bunlar tabiidir. Türkler ve Ermeniler uzun süre mutlu bir ortak hayat sürmüşlerdir. Sadece devlet değil, Müslüman halk da kendilerine her zaman büyük güven duymuştur. Çünkü Ermeniler, yüzyıllarca Türk kültür ve yaşantısıyla içiçe yaşamış, yaşadıkları ortama uyum sağlamış, Türklerin dillerini, edebiyatlarını benimsemişlerdir. O kadar ki, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonrasında Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’ndan sonra, kışkırtmalarla zorlama bir Ermeni sorunu çıkarıldıktan sonra bile büyük Ermeni çoğunluğu pozisyonlarını değiştirmek bir yana, olup bitenlere kar-şı açık tavır almışlardır. Dikran Çuhacıyan vatanseverlik duygularını pe-kiştirici coşkun marşlar bestelerken, Güllü Agop Tiyatrosu’na eskisinden de sıkı bir disiplinle sarılmış, tiyatrosu kapatıldıktan sonra dahi Saray’da hizmetlerini sürdürmüştür. Sakızlı Ohannes Paşa, bir taraftan Mekteb-i Mülkiye’de Siyaset ve İktisat dersleri verirken, bir taraftan da devletin en tepe noktalarında bulunmuş, tam 11 yıl II. Abdülhamit’in Hazine-i Hassa nazırlığını yapmıştır.

Tabii olmayan daha sonraki gelişmelerdir...

Page 347: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

347

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

Seçilmiş Bibliyografya

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923) I, 3. Baskı, Ankara 1979.

And, Metin, “Türkiye’ye Gelen İlk Gözbağcılar”, Tarih Mecmuası, Şubat 1967.__________, “Gedikpaşa Tiyatrosu’ndan Önceki Türkçe Oyunlar”, Türk Dili (Tiyatro

Özel Sayısı), Sayı 178. __________, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1972.Ayvazoğlu, Beşir, “Türkiye’de Sanat Tarihi ve Estetikle İlgili İlk Çalışmalar”, Erdem,

Eylül 1989, C.5, Sayı.15. Banarlı, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul 1978.Berberian, Hayk, “La Literature Armeno-Turque”, Philologiae Turcicae Fundamenta

II, Wiesbaden 1964.Budak, Ali, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa,

Kitabevi YAyınları, İstanbul 2004.__________, “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye-Bir Sivil Eğitim Kurumu”, Sivil Toplum

2 (6-7), İstanbul 2004, s.103-122.Çark, Y.G., Osmanlı Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, İstanbul 1953.Çavdar, Tevfi k, “Cumhuriyet Döneminde Türk İktisadî Düşüncesi”, Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C.4, İstanbul 1993.Gazimihal, Mahmut R., Türk Askerî Muzıkaları Tarihi, İstanbul 1955.Gerçek, Selim Nüzhet, “İlk Te’lif Piyesler”, Ulus Gazetesi, 5 Şubat 1944.Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara 1963.İhsanoğlu, Ekmeleddin, “Modernleşme Süreci İçinde Osmanlı Devleti’nde İlmî ve

Meslekî Cemiyetleşme Hareketlerine Genel Bir Bakış”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, İstanbul 1987, s.197-220.

Kodaman, Bayram, Ermeni Macerası-Tarihî ve Siyasî Bir Değerlendirme, Isparta 2001.

Kut, Turgut, “Ermeni Harfl i Türkçe Telif ve Tercüme Romanlar”, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi-Tebliğler II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1985.

Mardin, Şerif, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul 1996. Moltke, Helmuth von, Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar 1835-1839,

Çeviren Hayrullah Örs, TTK Yayınları, Ankara 1960. Namık Kemal, “Mukaddime-i Celal”, Celaleddin Harzemşah, Hazırlayan Hüseyin

Ayan, Dergâh Yayınları, Dördüncü Baskı, İstanbul 1975.Oskanyan, C., The Sultan and His People, New York 1857. Öztuna, Yılmaz, Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi I-II, Kültür Bakanlığı Yayını,

Ankara 1990. Öztuna, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C.7, Ötüken, İstanbul 1978.Sahak Abro, İlm-i Tedbîr-i Menzil, İstanbul 1268 (1852).

Page 348: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

348

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sakızlı Ohannes Paşa, Güzel Sanatlar Tarihine Giriş, Yayına Hazırlayan Kahraman Bostancı, Hece Yayınları, Ankara 2005.

Sayar, Ahmet Güner, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, Ötüken Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2000.

Sevengil, Refi k Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi III; Tanzimat Tiyatrosu, MEB Yayınları, İstanbul 1961.

Stepenyan, Karnik, Urvakitj Arevmidahay Tadroni Badutyan, (Batı Ermenilerinin Tiyatrosunun Tarihinin Ana Çizgileri) (Ermenice), I (1962), II, (1969).

Tanpınar, Ahmet Hamdi, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul 1976.

Tietze, Andreas, Akabi Hikâyesi -Önsöz- İlk Türkçe Roman (1851), Eren Yayıncılık, İstanbul 1991.

Türkmen, Fikret, Türk Halk Edebiyatı’nın Ermeni Kültürüne Tesiri, Akademi Kitabevi, İzmir 1992.

Vartan Paşa, Akabi Hikâyesi; İlk Türkçe Roman (1851), Yayına Hazırlayan Andreas Tietze, Eren Yayıncılık, İstanbul 1991.

Yalçın, Alemdar, II. Meşrutiyet’te Tiyatro Edebiyatı, Gazi Üniversitesi Yayınları, Ankara 1985.

Yazıcı, Nesimi, “İbret”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 21, İstanbul 2000.

Zobu, Vasfi Rıza, “Güllü Agop’a Ait Tetkikler”, Cumhuriyet Gazetesi, 18-23 Aralık 1958.

Page 349: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 350: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 351: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

XVIII. YÜZYIL KIBRIS ERMENİLERİNİNSOSYO EKONOMİK DURUMLARI

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

Yakın Doğu Üniversitesi Fen-Edebiyat FakültesiE-mail: [email protected]; Tel: 0 533 840 72 72; 0 392 223 64 64 /252

Page 352: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı toplumunda Ermenilerin ticaretle yoğun olarak uğraştıkları bilinmektedir. Kıbrıs gibi Akdeniz ticaretinde ve özellikle Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir rolü olan adada bulunmamaları düşünülemezdi.

Kıbrıs’taki Ermeniler kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla, adada daha çok ticaret özellikle ipek ticareti ve üretimi ile Fransız konsoloslarına konsolos tercümanlığı gibi işlerde faaliyet göstermişlerdir. Diğer gayrimüslim toplumlarda olduğu gibi Kıbrıs Ermenilerinin hem siyasî hem de ru-hanî liderleri Kıbrıs Ermeni murahhasları idi. Söz konusu dinî lider Kıbrıs Ortodoks başpiskoposları gibi oldukça ge-niş yetkilere sahip olmasına karşın onlardan farklı olarak İstanbul’daki Ermeni Patriği’ne bağlı idiler. Ayrıca Ermeni murahhaslarının, Ortodoks başpiskoposlar kadar devlete sorun olmadıkları kaynaklardan öğrenilmektedir.

Çalışmada, Kıbrıs adasında yaşayan Ermenilerin adadaki diğer unsurlarla (Müslüman-Ortodoks) olan ilişkileri ve çatışmaları üzerinde durularak Osmanlı ülkesinin diğer bölgeleri ile karşılaştırmalar yapılmıştır.

Araştırma Kıbrıs Lefkoşe şer’iye sicillerinden yola çıkılarak elde edilen verilerle desteklenmiştir.

Araştırma sonrasında öz olarak Kıbrıs adasında yaşayan Ermenilerin sosyo-ekonomik hayata ve topluma yaptıkları katkılar ile bunların ada kültürüne yansımaları ile ilgili so-nuçlara ulaşılmıştır.

Page 353: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

353

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

GirişKıbrıs Ermenilerinin tarihsel varlığı Bizans dönemine kadar geriye

gitmektedir1. Lusignanlar devrinde (1191-1489) başkent Lefkoşa’da bir Ermeni mahallesi bulunmaktaydı2. XIV. yüzyılın ilk yıllarında Kilikya Er-menileri ile Kıbrıs Lusignan Krallığı ve İtalyan şehir devletleri arasında ticarî ilişkiler yapılmaktaydı3. Kıbrıs Ermenilerinin kökenleri Kilikya, Su-riye ve İran Ermenilerine (Ermeni-i Acem) dayanmaktaydı4. Kıbrıs adasın-da yaşayan Ermeni toplumunun liderleri olan murahhaslar İstanbul’daki Ermeni Patrikliği’ne bağlıdırlar5. Ermenilerin, Lefkoşa kazasında yoğun olarak Meryem Ana adlı kiliselerinin bulunduğu Karamanîzade6 mahal-lesinin yanında, başta Ermeniyan (Ermeniye, Ermeni)7 mahallesi olmak

1 Theodore Papadopoullos, Social and Historical Data on Population (1570-1881), Nicosia 1965, s.87.

2 Ronald C. Jennings, Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Mediterranean World, 1571-1640, New York 1993, s.165.

3 Mehmet Akif Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar (1580-1640)”, Tarih İncelemele-ri Dergisi, XXII/1, İzmir 2002, s.2.

4 Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar”, s.2 vd.; Ali Efdal Özkul, Kıbrıs’ın Sosyo-Ekonomik Tarihi 1726-1750, İstanbul 2005, s.278 vd.; Kıbrıs Şer’iye Sicili (KŞS), 17-31/2. (Kıbrıs Şer’iye Sicili, burada ilk önce defter numarası verilmiş, daha sonra sırasıyla sayfa sayısı ve hüküm numarası belirtilmiş ve çalışmanın tamamında, sicillere yapılan atıfl arda bu yol izlenmiştir.)

5 KŞS, 16-29/1. 6 KŞS, 14-46/1.7 KŞS, 16-3/2.

Page 354: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

354

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

üzere Lefkoşa’nın diğer bölgelerinde de yaşadıkları mahkeme kayıtların-da görülmektedir8. 1572 sayımına göre, Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa’da 8 mahalle bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Ermenilere aittir. Yine aynı sayım sonuçlarına göre, Lefkoşa’daki Ermeni nüfusu, şehir nüfusunun sa-dece % 8’ini oluşturmaktadır 9. Daha çok kutsal topraklara giden Ermeni hacılar için yapıldığı düşünülen Girne kazasındaki Megara (Saint Makar) Manastır’ı, Kıbrıs’taki Ermenilere ait dinî yapılardandır10. Osmanlının ada-yı fethinden sonra buraya gönderilenler arasında birkaç Ermeni ailesinin de bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir11. XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde, İran Ermenileri ipek ticareti için adaya gelmişler ve yerleşmişlerdir12.

Osmanlı ülkesinin tümündeki mahkemelerde olduğu gibi, Lefkoşa’daki mahkemeye başvuran gayrimüslimlere de, bağlı bulundukları sınıfa ve özelliklerine göre hitap edilmektedir. Örneğin, gayrimüslim bir erkek için davalarda zımmî13, Ermeni14, Yahudi15 veya nasranî (nasarâ)16 gibi terimler kullanılırken, bayan bir gayrimüslime ise zımmîye17, nasrâniye18, Ermeni-ye19 şeklinde hitap edildiği görülmektedir. Bu konularda çalışan kimi araş-tırmacılar zımmî, zımmîye terimlerinin Kıbrıs’ta yaşayan Ortodoks halk için, nasarâ ve nasrâniyenin ise Lâtin Hıristiyanlar için kullanıldığını ileri sürmektedirler20. Kıbrıs’taki Ermeniler sicillerde ya cizye kayıtlarında (Er-meni-i Acem) ya da maddî konulardaki davalarda ortaya çıkmaktadırlar.

8 KŞS, 20-47/2, 21/84-2; Nuri Çevikel, “18. Yüzyıl Osmanlı Kıbrısı’nda Ermenilerin Duru-muna Dair Bazı Tespitler”, Yeni Türkiye 7/38, Ankara Mart-Nisan 2001, s.711.

9 Jennings, “The Population, Taxation and Wealth in the Cities And Villages of Cyprus, Ac-cording to the Detailed Population Survey (Defter-i Mufassal) of 1572”, Journal of Turkish Studies, 1986, X, s.176 vd.

10 KŞS, 17-65/1.11 Erdoğru, “Kıbrıs’ın Türkler Tarafından Fethi ve İlk İskân Teşebbüsü (1570-1571)”,

Kıbrıs’ın Dünü-Bugünü Uluslararası Sempozyumu (28 Ekim-2 Kasım 1991) Tebliğleri, Ankara 1993, s.48.

12 Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar”, s.3.13 KŞS, 13-124/3.14 KŞS, 17-106/4.15 KŞS, 16-205/1.16 KŞS, 14-14/1.17 KŞS, 4-197/1, 14-33/2, 15-43/5.18 KŞS, 13-122/1.19 KŞS, 15-9/6.20 Jennings, a.g.e., s.149; Recep Dündar, Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670), Yayımlanmamış

Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Eğitimi Anabilim Dalı, Malatya 1998, s.397.

Page 355: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

355

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

Kıbrıs’taki Ermeni halkın vekilleri olmalarından dolayı, halktan borcu olanların borçları Ermeni papazlardan talep edilebilmektedir. 1153 yılında, aslen Urfalı olup Kıbrıs adasında, Lefkoşa’da Han-ı Komari’de kalan, es-Seyyid Veli ibn-i Mehmed, Karakaş Muhtar adlı Ermeninin kendisinden 300 kuruş borç aldığını ve bu borca da Ermeni papazı olan Kirkor ve-led-i Libares’in kefi l olduğunu bildirip Karakaş’ı bulamadığından parayı Papaz’dan istemektedir. Kirkor’un ise, kimseye kefi l olmadığını belirtmesi üzerine Papaz’dan söylediklerinin doğruluğu için yemin etmesi istenmiş-tir. Papaz’ın da alâ vefkü’l-mes’ûl yemin billâhi ellezi enzele’l-İncil alâ İsâ aleyhi’s-selâm şeklinde yemin etmesi Veli’nin davayı kaybetmesine neden olmuştur21. Burada adı geçen Ermeni papazının, Kıbrıs adasındaki Erme-nilerin lideri olan Ermeni murahhasası mı yoksa sıradan bir mahalle papazı mı olduğu kesin olarak tespit edilememiştir.

Kıbrıs’taki Ermeni halkın reisleri olan Ermeni murahhasalarıyla ilgili söz konusu yıllarda, sicillere yansımış beş adet kayıt bulunmaktadır. Bun-larda, adaya atanan murahhasalara verilen geniş yetkiler göze çarpmak-tadır. İstanbul ve çevresinin Ermeni Patriği olan Agop (Hagop Nalyan)22 adlı rahip, Divan-ı Hümayun’a sunduğu dilekçe ile, Patrikliğine bağlı olan Kıbrıs adasında, Lefkoşa kazasındaki Meryem Ana Kilisesi ve Gi-riniyye kazasındaki Megara Manastırı ve çevresinin Ermeni murahhassa-sı olan Arotin adlı rahibin ölümü üzerine, onun yerine Virtaş adlı rahibin tayin edilmesini istemektedir. İstanbul da bu isteğe uyarak, 1 000 akçelik mîrî peşkeşi vermesi şartıyla Virtaş’ı, Arotin’in yerine 1156 (1743) yılı Cemaziyelevveli’nin sekizinde Kıbrıs Ermeni murahhasası olarak atamış-tır23. Bu tayin beratı incelendiğinde Kıbrıs’taki Rum cemaatinin liderleri olan başpiskoposlara verilen yetkilerin bir çoğunun, Ermeni murahhasala-rına da tanındığı ortaya çıkmaktadır. Ermeni murahhasalarına verilen yet-kiler ise şunlardır:

Murahhasalığa bağlı yerlerde murahhasanın istediği papazı görevden almasına ve istediğine görevi vermesine kimse karışmayacaktır. Rahibin izni olmadan, bazı taşra papazları âyinlerine muhalif olarak, nikâha uygun olmayan kefereye, nikâh yapmayacaklardır. Bir zımmîye kadın kocasın-dan kaçarsa veya boşanırsa murahhasalarından veya murahhasanın vekil-lerinden başka kimse araya girmeyecek veya karışmayacaktır. Ehl-i örften

21 KŞS, 15-96/3.22 Kevork Pamukciyan, “Onsekizinci Yüzyılda Patrik Basmaciyan’a Verilen Cülus Fermanı”,

Tarih ve Toplum, XV/88 (1991), s.38.23 KŞS, 15-222/1.

Page 356: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

356

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

hiçbir görevli Ermenilerin nikâhlarına, boşanmalarına veya iki zımmî-nin arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklara, olay rızalarıyla çözüldüğünde müdahale etmeyecektir. Murahhasalığa bağlı yerlerde ölen karabaşların, papazların ve marabelet adlı keşişe avratların (rahibe) terekeleri rahipleri tarafından yapılacak; bunlarla ne beytülmal emini ne de kassamlar ilgilen-meyeceklerdir. Ayrıca ölen bu görevliler ve diğer Ermeni zımmîler, kendi âyinleri üzere kiliselerine, Patrik ve murahhasaya her ne vasiyet ederler-se kabul olunacaktır. Ermeni şahitler mahkemelerde kabul edileceklerdir. Ermeni ruhbanlardan, kilise ve manastırları yokken, etrafta gezerek halka kötülük yapanlar, ancak rahipleri tarafından cezalandırabileceklerdir. Bu kişilerin âyinleri üzere, kiliselerine bağlı bağ, bahçe, çiftlik, tarla, çayır, değirmen, manastır vb. kiliseye vakfedilen eşya ve davarlara kimse karı-şamayacaktır24.

İlgili dönemde, ehl-i zimmet kefere başpiskoposluğunda olduğu gibi Ermeni murahhasalığında da çekişmelerin olduğu gözlemlenmektedir. Daha önce belirtildiği gibi, 1156 (1743) yılında Kıbrıs Ermeni murahha-salığına Virtaş adlı rahip atanmıştır. Ancak bu sırada adada Serkis adlı bir başka rahibin murahhasılığı beratsız olarak ele geçirdiği görülmektedir. Bunun üzerine, kendi Patrikliğine dâhil olan Kıbrıs adasında, kendi seçtiği Virtaş’ın murahhasa olmasını isteyen İstanbul Ermeni Patriği Agop, Di-van-ı Hümayun’a tekrar başvurarak, Virtaş’ın Kıbrıs murahhasalığını ele geçirmesini sağladığı gibi Serkis’i de Kıbrıs’tan uzaklaştırmıştır25.

Başka bir belgede ise, Virtaş görevini iyi yapamadığı için, İstanbul’daki Ermeni Patriği, onun yerine Avadik adlı Ermeni rahibin atanmasını Di-van-ı Hümayun’dan istemiştir. Bunun üzerine 1157 (1744) yılı Şabanı’nın dördünde bu kez Kıbrıs Ermeni murahhasalığına rahip Avadik tayin edil-miştir26. 1159 (1746) yılında ise, Kıbrıs Ermeni murahhasası olan Avadik, Sis Ermeni murahhasası tarafından, Halep Ermeni murahhasalığına tayin olunca İstanbul Ermeni Patriği bu sefer göreve 1159 senesi Recebi’nin ye-dinci gününden itibaren Osib rahibin atanmasını istemiştir27. Daha sonraki tarihli sicillerden, Osib adlı rahibin, 1188 (1774) yılı Cemaziyelâhiri’nin ortalarında öldüğü ve yerine Kıbrıs Ermeni murahhasalığına Kirkor adlı

24 KŞS, 13-223/1, 15-222/1, 16-29/1, 17-65/1.25 KŞS, 15-223/1.26 KŞS, 16-29/1.27 KŞS, 17-65/1.

Page 357: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

357

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

rahibin, 1188 senesi Cemaziyelâhiri’nin on altıncı gününden itibaren atan-dığı anlaşılmaktadır28.

1156-1159 yılları arasında Kıbrıs’taki Ermeni toplumunun liderleri olan murahhasaların çeşitli nedenlerle sık değiştikleri görülmektedir. Bu kısa dönemde, üçü yasal tayin olmak üzere dört rahip, bu görevde bulun-muştur. Doğal olarak bu durumdan adadaki Ermeni toplumu da olumsuz etkilenmiştir. Ancak daha sonraki yıllara ait bir hükümden, eğer bir isim benzerliği yok ise, Osib’in, 1188 yılına kadar Kıbrıs Ermeni murahhasalı-ğında kaldığı öğrenilmektedir.

Ermenilerin liderleri olan murahhasalar ve Rumların liderleri olan baş-piskoposlar, hemen hemen aynı haklara sahip olmalarına rağmen, Ermeni rahipler 1 000 akçe mîrî peşkeş verirlerken, başpiskopos olanlar 73 500 akçe mîrî peşkeş vermektedirler. Bunun nedeni, bu miktarların, Kıbrıs’taki Ermeni ve Rum halkların nüfuslarıyla orantılı olmasıdır. Belgelerden, Er-meni papazlarına, Rumların dinî liderleri gibi geniş yetkiler verilmesine rağmen, bunlar adada Rum papazlar kadar etkili olamadıkları anlaşılmak-tadır. Onlar hakkında en azından incelenen yıllarda hiçbir yolsuzluk habe-rine rastlanmamıştır. İlgili yıllarda Kıbrıs’ta hiçbir Ermeni papaz, devlete karşı Kıbrıs’ta sorun çıkarmamıştır.

Fransız konsoloslarıyla ilgili belgelerden konsolosların, tercümanları-nı Kıbrıslı Ermenilerden seçtikleri görülmektedir. Seçilen bu kişilerin ter-cümanlık yapmanın yanında, Kıbrıs’a gelen Ermeni tüccarlara da her türlü yardımı yaptıkları anlaşılmaktadır29.

Fransız tercümanları, esas görevleri olan Kıbrıs adasındaki konsolos-lara tercümanlık yapmanın yanı sıra Fransız tüccarlarına vekillik de yapa-bilmektedirler30. Ayrıca Ermeni asıllı tercümanlar, Kıbrıs’ta bulunan Er-meni tüccarlarının ölmeleri durumunda, onların mallarının ada dışındaki akrabalarına ulaştırılmasını sağlayabilmektedirler31. Diğer bir ifadeyle bu tercümanlar sadece Fransız vatandaşlarına değil, Kıbrıs’ta bulunan Erme-nilere de vekillik yapmaktadırlar32. Kıbrıs’ta bulunan Ermeniler ticaretle, özellikle de ipek ticaretiyle, uğraşmaktaydılar33.

28 KŞS, 20-96/1.29 KŞS, 15-9/6.30 KŞS, 16-215/3.31 KŞS, 15-9/6.32 Özkul, a.g.e., s.100-103.33 Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar”, s.6 vd.

Page 358: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

358

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

İlgili yıllarda Kıbrıs’taki Fransız konsolosları yanında görev yapan tercümanlardan Anglo Markori34, Avanis Agop35, Lenovar veled-i Leno-var36, Aci Vone veled-i Fendi37, Mosfi liyye veled-i Nesvar’ın38 adlarına rastlanmaktadır.

Kıbrıs adasında ticaret yapan gayrimüslim tüccarlar ve bunlar içe-risinde özellikle Ermeni olanları, Kıbrıs’a geldiklerinde mahkemeye gi-derek, kendilerine bir şey olursa, miraslarını varislerine ulaştıracak olan kişiyi vasi-i muhtar atamaktadırlar. Kıbrıs’taki Ermeni tüccarlar için bu işi genellikle adadaki Fransız konsolosların yanında tercümanlık yapan Er-meniler yapmaktaydılar. Aslen Tokat’ın Hoca Ahmet mahallesinden olup Lefkoşa’da Ağaç Pazarı yakınında misafi r olarak kalan basmacı Eryeşon veled-i Kozer adlı Ermeni, hasta olduğunu ve Şahak veled-i Erziyan’dan başka varisi olmadığını beyan etmiştir39. 8 Cemaziyelâhir 1149 tarihli baş-ka bir örnekte ise aslen Diyarbakırlı olup Lefkoşa Nevbethane mahallesin-de misafi r olarak kalan Kommeri bint-i Karabet isimli Ermeniye, Fransız tercümanı Aci Vona veled-i Fendi adındaki Ermeni taciri, Kıbrıs’ta öldüğü taktirde yanındaki eşyalarını ve mallarını Halep’te bulunan kız ve erkek kardeşlerine ulaştırması için vasi-i muhtar tayin etmiştir40. Böyle bir yola ve tedbire başvuran kişiler, miraslarına devlet tarafından el konulmasını önlemiş oluyorlardı.

Kıbrıs adası gibi çok toplumlu ve dinli bir bölgede İslâm Hukuku’nun izin verdiği şekillerde iki toplumlu evlilikler de yapılmaktaydı. 22 Şaban 1141 tarihli bir belgede, Lefkoşa Karamanîzade mahallesinden Agsa bint-i Artinyon adlı nasrâniyenin, 50 kuruş mehr-i müeccel karşılığında nikâh sözleşmesi yaparak el-Hac Muhammed ibn-i Ali ile evlendiği belirtil-mektedir41. Bu belgeden, bir gayrimüslim kadının, ki büyük bir ihtimalle Ermeni bir bayandır, dinini değiştirmeden Müslüman bir erkekle İslâmî kurallara göre evlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Karamanîzade mahallesi, Ermenilerin Lefkoşa’da en yoğun yaşadıkları ve Kıbrıs adasında en büyük kiliseleri olan Meryem Ana Kilisesi’nin de yer aldığı bir mahalledir.

34 KŞS, 16-59/2.35 KŞS, 16-59/2.36 KŞS, 16-215/3.37 KŞS, 15-9/6.38 KŞS, 16-226/3.39 KŞS, 13-11/2.40 KŞS, 15-9/6.41 KŞS, 13-116/2.

Page 359: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

359

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

Aile ile ilgili başka bir örnekte ise bu sefer bir miras paylaşımı söz konusudur. Ancak bu paylaşım normal miras davalarından farklıdır. Bu-rada dinini değiştiren bir Ermeninin babasının mirasından payını aldığı görülmektedir. 8 Safer 1143 tarihli belgede, Lefkoşa Debbağhane mahalle-sinden Avdik veled-i Marderos adlı Ermeninin ölümü üzerine, Müslüman olan oğlu Yusuf’un, vasisi olan annesi Aristefo bint-i Loyzo’dan babasın-dan kalan hissesini teslim aldığı belirtilmektedir42.

15 Zilkade 1138 tarihli bir diğer belgede ise Müslümanlar gibi, ada-da yaşayan gayrimüslimlerin de şer’î mahkemeye başvurarak ebeveynle-rinden birisi ölen çocuklarına vasi atanmasını istedikleri görülmektedir. Lefkoşa Nevbethane mahallesinden Arslan veled-i Sarkir adlı Ermeninin ölümü üzerine, küçük yaştaki çocuklarından oğlu Sarkir ve kızı Altun’a babalarından kalan mirası korumak ve saklamak için, amcaları kürkçü Mi-hail veled-i Sarkir, Lefkoşa mahkemesi tarafından vasiliğe getirilmiştir43.

6 Rebiülahir 1121 tarihli başka bir belgede ise Lefkoşa Karamanîzade mahallesinden İsayi veled-i Yadigar’ın ölümü üzerine küçük oğlu ve kızı-na vasi-i muhtar tayin edilen Hazım veled-i Karbit adlı Ermeninin ülke dı-şına çıkacağından dolayı, şer’î mahkemenin çocukların anneleri Meryem veled-i Kirkor adlı Ermeni bayanı vasi olarak atadığı belirtilmiştir44.

Aile ile ilgili bu belgeler Kıbrıs Ermenilerinin sosyal yaşamları hak-kında çok değerli bilgiler vermesinin yanında Lefkoşa’daki Ermenilerin şehrin birçok mahallesinde de yaşadıklarını ortaya çıkarmaktadır.

Kıbrıs’ın nüfusu söz konusu olduğunda, ehl-i zimmet kefere ile Kıb-rıs adasının yerlisi olan tüm Ortodoks mezhebindeki gayrimüslim unsurlar anlaşılmalıdır. Burada yaşayan gayrimüslimlerin çoğunluğunu Ortodoks Rumlar oluşturur. Rumların dışındaki diğer gayrimüslim cemaatler ge-nellikle kiliselerinin etrafında toplanmışlardır. Ermenilerin, Frenklerin ve Efrençlerin (Katolik Fransızlar)45 Lefkoşa’da kiliseleri olduğu sicillerden

42 KŞS, 13-196/1.43 KŞS, 1e-1/4/5.44 KŞS, 7-51/2, 7-54/4; Mehmet Ali Durmuş, Hicrî 1120-21 Tarihli Lefkoşa’nın 7 Numara-

lı Şer’iye Sicili, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1997, s.146,153. Benzer olaylar için bkz. Erdoğru, “Osmanlı Kıbrıs’ında Kadınlar 1580-1640”, Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile Semineri 25-26 Mayıs 1998 Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2000, s.161-164.

45 KŞS, 14-22/1.

Page 360: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

360

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

anlaşılıyor. Frenklerin46 ve Ermenilerin47 Karamanîzade mahallesinde, Ef-rençlerin ise Kara Baba mahallesinde48 kiliseleri bulunmaktadır. Ermeni cemaatinin, Kıbrıs adasında Meryem Ana Kilisesi’nden başka, Giriniyye kazasında bir de Megara (Saint Makar) adlı manastırları olduğu Kıbrıs Ermenilerinin lideri konumundaki murahhasalarının tayin beratlarından öğrenilmektedir49. Rum Ortodoksların lideri konumundaki başpiskoposlar, Ermeni toplumunun, başpiskopos ayarında kendi liderleri olduğundan, bu cemaate müdahale etmezler.

Basmacılık sanatında ortak olan Ermeni ile Müslüman arasındaki or-taklık, Ermeninin ölmesi sonucunda eşyalarının varislerine teslim edilmesi sırasında mahkemeye yansımıştır. Lefkoşa Korkud Efendi mahallesinden ada dışında öldüğü sabit olan Mardus veled-i Ayvas adlı Ermeninin çocuk-larının vasisi, Mardus’un basmacılık sanatında ortağı olan basmacı Hasan Beşe bin Cuma’dan, Mardus’un hakkı olan 45 adet basmacı kalıbı, bir ka-zan altı tekne, üç desti, yarım vakıyye kitre50, bir vakıyye bakkam51, üç adet tağar52, bir adet mermer taş, dört adet büyük tezgâh ve bir adet küçük tezgâhı teslim almıştır53. Bu belgeden, kurulan ortaklığın yanı sıra basmacı esnafının kullandığı eşyalar hakkında da bilgi sahibi olunmaktadır.

Söz konusu dönemde Kıbrıs’taki Ermeniler aralarındaki alacak vere-cek sorunundan dolayı kendi kiliseleri yerine şer’î mahkemeye başvurduk-ları görülmektedir. Lefkoşa’nın Debbağhane mahallesinden Petros veled-i Acı Ezram adlı Ermeni babasının ortağı olan Avak veled-i Artin’den, ölen babasının hakkını talep etmiştir. Yapılan araştırma ve Müslüman şahitlerin şahitliği sonucunda Petros haksız bulunmuştur54.

Başka bir alacak davası örneği 16 Zilkade 1121 tarihli belgede yer almaktadır. Belgede, Acem tüccarından olup Lefkoşa’da Han-ı Cedid adlı handa kalan Nazar veled-i Karabit adlı Ermeni tüccar Kesbir veled-i Mel-kom adlı Ermeniden çalıştırmak üzere verdiği 400 kuruşu ve hissesine dü-şen parayı aldığını belirtmektedir55.

46 KŞS, 1e-4/ 6.47 KŞS, 14-46/1.48 KŞS, 14-22/4.49 KŞS, 17-65/1, 17-67/2. 50 Bez dokurken pamuğa sürülen beyaz sakız.51 Kırmızı boya.52 Genellikle çobanların kullandıkları deriden yapılmış içine eşya konan küçük torba.53 KŞS, 13-14/4.54 KŞS, 17-106/4.55 KŞS, 7-116/3; Durmuş, a.g.t., s.249

Page 361: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

361

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

20 Rebiülahir 1121 tarihli belgede ise iki toplumlu bir alacak olayının anlaşma ile sonuçlandığını görmekteyiz. Anadolu vilâyetine bağlı Konya şehrinden Hasan ibn-i Mevlüd, Yasef veled-i Ohan’a verdiği 150 kuruş borç yerine 2 katır, mai çuka, Kıbrıs nafesi kaplı bir kürek ile 3 kuruş al-mıştı56.

Kıbrıs’taki Ermeniler diğer konularda olduğu gibi kendi toplumları arasında veya Müslümanlar arasında meydana gelen mülk satışlarında da şer’î mahkemeyi kullanmışlardır. 23 Muharrem 1121 tarihli belgede, Lefkoşa Karamanîzade mahallesinden Boyacı Derviş veled-i Karabit adlı Ermeninin, adı geçen mahalledeki menzilini Mustafa Ağa bin Ali’ye 25 kuruşa sattığı görülmektedir57. Başka bir satış olayı 19 Rebiülahir 1121 tarihli belgede anlatılmaktadır. Burada bu sefer menzilini satan bir Müslü-mandır. Lefkoşa Çatal Hurma mahallesinden Mehmet ibn-i Recep mahal-ledeki menzilini 132 kuruşa Erisi bint-i Barkir’e satmıştır58.

Ölen bir Ermeninin varisleri, kendilerine intikal eden mülkleri herhan-gi bir ayırım gözetmeden talip olanlara satabilmektedir. Bunun güzel bir örneği, 2 Zilkade 1121 tarihli bir belgede sergilenmektedir59. Lefkoşa Arap Ahmet Paşa mahallesinden iken ölen Ohan veled-i Panos’un varisleri ken-dilerine kalan Demirciler çarşısındaki bir bablık dökmeci dükkânını için-deki aletleri ile birlikte Ohan veled-i Mağroc’a 94 kuruşa satmışlardır60.

Gayrimüslimler arasında meydana gelen bir başka satış olayında ise Lefkoşa Debbağhane mahallesinden Zanemarya veled-i Yimayo’nun men-zilini Ciryako veled-i Filipo adlı Ermeni ile zevcesi Beraşoko bint-i Sava adlı nasrâniyeye 250 kuruşa sattığını 8 Rebiülahir 1121 tarihli belgeden takip etmek mümkündür61.

XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinde Müslümanlığı tercih edenlerin sa-dece Ortodoks Rumlardan olmadığı, bunların içerisinde iki Ermeninin de bulunduğu 4 Cemaziyelâhir 1161 ve 4 Cemaziyelâhir 1161 tarihli belge-lerden tespit edilebilmiştir. Birincisinde Lefkoşa Debbağhane mahallesi Ermenilerinden Yakob veled-i Loztin’in, İslâm dinine geçip Osman adını aldığı62, diğerinde ise Lefkoşa Debbağhane mahallesi sakinlerinden Av-

56 KŞS, 7-56/2; Durmuş, a.g.t., s.155. Farklı bir örnek için bkz. KŞS, 7-62/2.57 KŞS, 7-/32/2.58 KŞS, 7-58/3. Benzer bir örnek için bkz. KŞS, 7-110/3.59 KŞS, 7-109/1.60 KŞS, 7-109/2.61 KŞS, 7-52/1.62 KŞS, 16-1/9.

Page 362: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

362

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dik veled-i Marderos’un ölümünden sonra oğlunun Müslüman olup Yusuf ismini alarak, vasisi olan annesinden, babasından kalan hissesini teslim aldığı belirtilmektedir63. Söz konusu yüzyılın ikinci yarısındaki kayıtlarda da İslâmiyet’i tercih eden Ermenilere tesadüf edilmektedir. Lefkoşa Er-meni mahallesinden Menas ibn-i Minas adlı Ermeni Hüseyin adını alarak Müslüman olmuştur64.

XVI. yüzyıl sonlarında ise, gayrimüslim üç kadının İslâm dinini seç-tikten sonra kocalarından ayrıldıkları görülmektedir. Hırsofi kazasından Enderya bint-i Piero, Mesarya kazasından Çako nam zımmîye ve Hüsna adlı Ermeni bu şekilde Müslüman olarak kocalarından boşanmışlardır65. XIX. yüzyıl ortalarına ait bir kayıtta ise İpllik Pazarı mahallesinden Maro-ye bint-i Mihalaki adlı Ermeni kadın da İslâmiyet’i seçerek Fatma ismini almıştır66.

Osmanlı Devleti’nde köle edinme hakkının Müslümanlara tanındığı bilinse de67, söz konusu yıllarda bu görüşten farklı olarak, bir belgede gay-rimüslimlerin köle sahibi oldukları görülmektedir. Hatta Jennings, gayri-müslimlerin köle sahibi olmamalarını izah ederken, bunun nedenini, Hıris-tiyan Ortodoks mezhebinin izin vermemesi olarak açıklamaktadır68. Oysa Bursa sicillerinde yapılan araştırmalarda, Bursa’da yaşayan gayrimüslim-lerin köle sahibi olabildikleri belirtilmektedir. Burada sadece gayrimüslim erkeklerin Müslüman cariye satın almalarına engel olunmaktadır. Ayrıca sahip oldukları cariyelerden Müslümanlığı seçenler olursa bunların Müs-lüman birisine satılması istenmektedir69.

Lefkoşa kazasında misafi r olarak bulunan Engoni veled-i Yağcı adlı Ermeni, çömlekçilik sanatında usta olan Pavlo adlı kölesinin iki sene önce kendisinden fi rar ederek Kostanti veled-i Dimitri’nin yanına sığındığı ve orada öldüğü için kölesinin parasını istemektedir. Bunun üzerine Kostan-ti, köle Pavlo’nun, kendi kölesi Ermeni Arslan veled-i Anastas nasranî ile 63 KŞS, 13-196/1.64 KŞS, 21-2/6; Çevikel, a.g.m., s.715.65 Dündar, a.g.t., s.394-395.66 KŞS, 42-19/5; Celal Erdönmez, Şeriyye Sicillerine Göre Kıbrıs’ta Toplum Yapısı (1839-

1856), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-titüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Isparta 2004, s.42.

67 Kemal Çiçek, Zimmis (Non-Muslims) of Cyprus in the Sharia Court, 1110/39 A.H/1698-1726 A. D., Yayımlanmamış Doktora Tezi, University of Birmingham, Birmingham 1992, s.99.

68 Jennings, a.g.e., s.242.69 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909),

Ankara 1994, s.95 vd.

Page 363: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

363

Yrd. Doç. Dr. Ali Efdal ÖZKUL

çömlekçilik sanatı yaparken öldüğünü belirtmiştir. Kölesi Arslan da sahi-binin sözlerini doğrulamıştır. Ölen kölenin kendi kölesi olduğunu ispatla-yamadığı için davayı kaybeden Engoni’nin hikâyesini de 16 Rebiülevvel 1144 tarihli belgeden etmekteyiz70.

Sonuç olarak Kıbrıs Ermenileri Osmanlı Devleti’nin kendilerine ta-nıdığı engin hoşgörü ile Osmanlı ülkesinin diğer bölgelerinde olduğu gibi Kıbrıs adasında da özgürce hayatlarını sürdürmüşlerdir diyebiliriz.

70 KŞS, 14-14/1.

Page 364: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

364

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

Çevikel, Nuri, “18. Yüzyıl Osmanlı Kıbrısı’nda Ermenilerin Durumuna Dair Bazı Tespitler”, Yeni Türkiye 7/38, Ankara Mart-Nisan 2001.

Çetin, Osman, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları 1472-1909, Ankara 1994.

Çiçek, Kemal, Zimmis (Non-Muslims) of Cyprus in the Sharia Court, 1110/39 A.H/1698-1726 A. D., Yayımlanmamış Doktora Tezi, University of Birmingham, Birmingham 1992.

Durmuş, Mehmet Ali, Hicrî 1120-1121 Tarihli Lefkoşa’nın 7 Numaralı Şer’iye Sicili, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1997.

Dündar, Recep, Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Eğitimi Anabilim Dalı, Malatya 1998.

Erdoğru M. Akif, “Osmanlı Kıbrıs’ında Kadınlar 1580-1640”, Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile Semineri 25-26 Mayıs 1998 Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2000.

__________, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar (1580-1640)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXII/1, İzmir 2002.

__________, “Kıbrıs’ın Türkler tarafından Fethi ve İlk İskân Teşebbüsü (1570-1571)”, Kıbrıs’ın Dünü-Bugünü Uluslararası Sempozyumu (28 Ekim-2 Kasım 1991) Tebliğleri, Ankara 1993.

Erdönmez, Celal, Şer’iye Sicillerine Göre Kıbrıs’ta Toplum Yapısı (1839-1856), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Isparta 2004.

Jennings, Ronald C., Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Mediterranean World, 1571-1640, New York 1993.

__________, “The Population, Taxation and Wealth in the Cities And Villages of Cyprus, According to the Detailed Population Survey (Defter-i Mufassal) of 1572”, Journal of Turkish Studies, X, 1986.

Kıbrıs Şer’î Sicil Defterleri, Defter No: 1e, 7, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 42.Özkul, Ali Efdal, Kıbrıs’ın Sosyo-Ekonomik Tarihi 1726-1750, İstanbul 2005.Papadopoullos, Theodore, Social and Historical Data on Population (1570-1881),

Nicosia 1965.Pamukciyan, Kevork, “Onsekizinci Yüzyılda Patrik Basmaciyan’a Verilen Cülus

Fermanı”, Tarih ve Toplum, XV/88, İstanbul 1991.

Page 365: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 366: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 367: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ŞER’İYE SİCİLLERİNE GÖRE TANZİMAT’A KADAR BURSA’NIN SOSYO-EKONOMİK HAYATINDA

ERMENİLER

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslâm Tarihi ve Sanatları BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 224 243 15 70

Page 368: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Bursa, ilk başkent olmasının yanında ilmî ve ticarî bir merkez oluşu ve yüzyıllarca farklı din ve etnik unsurları bir arada ba-rındırması açılarından da Osmanlı Devleti’nin önemli şehir-lerinden biri olmuştur. Halkının büyük çoğunluğunu Müslü-manların oluşturduğu şehirde Rum, Ermeni ve Yahudiler de bulunmaktaydı. Asırlarca aynı şehri paylaşan bu üç semavî din mensuplarının, birbirlerinden tamamen irtibatsız bir hayat içinde oldukları düşünülemez. Zira içinde önemli mik-tarda Ermeninin de olduğu gayrimüslimler, Bursa’nın sosyo-ekonomik hayatının her alanında aktif şekilde yer almışlardır. Müslümanlarla birlikte aynı mahalleleri paylaşmışlar, karşılıklı ziyaret, şahitlik, vekillik ve kefi llik gibi komşuluk ilişkilerinde bulunmuşlar, mülk alım- atımı, borç alıp-verme gibi her türlü ticarî ve ekonomik faaliyet içerisinde yer almışlar, böylece bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir.

Bursa’daki gayrimüslimlerin devlet kurumlarıyla ilişkileri de araştırmaya değer bir konudur. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlerin, özellikle dinî işler ve aile hu-kukunu ilgilendiren meselelerini kendi kurumlarında ve din adamlarının gözetiminde çözme imkânları vardı. Bununla birlikte hemen her konuda Osmanlı mahkemelerine başvur-malarının önünde bir engel yoktu. Şer’iye sicillerine baktığı-mızda Rum, Ermeni ve Yahudilerin zorunlu olmadıkları halde evlenme, boşanma, nafaka, miras taksimi gibi aile hukukunu ilgilendiren konularda Osmanlı mahkemelerine başvurarak İslâm Hukuku kurallarına göre muamele görmeyi tercih ettik-leri görülmektedir. Ayrıca ticaret, kilise tamiri, din adamı tayini ve vakıf kurma gibi dinî konularda karşılaştıkları problemlerini de büyük ölçüde şer’î mahkemelerde çözmüşlerdir.

Bursa’daki Ermenilerin gerek şer’î mahkemelerle olan ilişkile-rini gerekse Müslüman veya Yahudilerle olan münasebetle-rini gösteren binlerce belge, olayların yaşandığı günlerin en yakın şahitleri niteliğinde olan şer’iye sicillerinde görülmekte-dir. Bu nedenle incelememizin temel kaynağını Bursa şer’iye sicilleri oluşturacaktır.

Page 369: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

369

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

GirişOsmanlı tarihi boyunca diğer gayrimüslimlerde olduğu gibi Ermenile-

rin de gerek devletle ilişkileri, gerekse Müslümanlarla ve kendi aralarında-ki münasebetlerinin incelenmesinde başlangıç olması nedeniyle Bursa’nın önemli bir yeri vardır. Bu nedenle tebliğimizde Ermenilerin sosyo-ekono-mik hayattaki durumu, Bursa merkezinde ele alınmaya çalışılacaktır.

Fetihten önce Bursa’nın sakinlerini Rumlar oluşturmaktaydı. Fetih-le birlikte başka bölgelerden gelip yerleşen insanlarla kısa bir süre içinde Müslümanların çoğunlukta olduğu, ancak gayrimüslimlerin de bulunduğu önemli bir şehir haline geldi. Şehirdeki gayrimüslimler, Musevî ve Hıristi-yanlardan oluşmaktaydı. Hıristiyanlar da çoğunlukla Rum ve Ermenilerden oluşuyordu. Farklı dönemlerde Bursa’yı ziyaret eden yabancı seyyahların tamamının gözlemleri de Bursa halkının büyük çoğunlukla Müslümanlar-dan oluştuğu ancak Yahudi, Rum ve Ermenilerin de daima var oldukları şeklindedir1.

1 Simeon, Tarihte Ermeniler, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul 1999, s.40; Rıza Akdemir, “Carsten Niebuhr ve Seyahatnamesi”, Millî Kültür, Sayı 64, s.100; Gülgün Üçel Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), İletişim Ya-yınları, İstanbul 2003, s.540; Heath W. Lowry, Ottoman Bursa in Travel Accounts, Indiana University Ottoman and Modern Turkish Studies Publications, Bloomington 2003, s.35; Robert Walsh, “Bursa, Uludağ ve Emirsultan”, Çeviren Süha Sertabiboğlu, Bir Masaldı Bursa, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1996, s.349.

Page 370: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

370

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

A.Sosyal Hayatta ErmenilerAsırlarca bir arada yaşayan farklı ırk ve dinlere mensup insanların gün-

delik hayatın hemen her alanında birbirleriyle münasebetlerinin olmaması düşünülemez. Nitekim, her din ve milletten insanların, bazen aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle, bazen de alış-veriş, şahitlik, kefi llik, borç alıp ver-me ve ortak ticarî faaliyetlerde bulunma gibi sebeplerle birbirleriyle ilişki içinde oldukları şer’iye sicillerinden açıkça görülmektedir.

a.Bursa’daki İlk Ermeniler ve Ermeni MahalleleriŞehre ilk gelen Ermenilerin Orhan Gazi’nin Kütahya’dan davet ettiği

bir grup olduğu belirtilmektedir2. Bursa tarihi hakkında önemli bir araştır-macı olan Kamil Kepecioğlu ise Çelebi Sultan Mehmet’in Yeşil Camii’ni yaptırdığı sırada kış günlerinde mescide gelen Müslümanlara hizmet et-meleri için on hanelik bir Ermeni grubunu getirttiğini ve kendilerine Yeşil İmareti’nden fodla (ekmek) tahsis eyleyerek mescidin civarına iskân et-tiğini belirtmektedir3. İlerleyen yıllarda Ermenilerin mahalle sayılarında artış olmuştur. Öyle ki Evliya Çelebi’nin belirttiğine göre XVII. yüzyılda Bursa’da 7 Ermeni, 9 Rum, 6 Yahudi, 1 Kıptî4 olmak üzere toplam 23 gay-rimüslim mahallesi vardı. Bursa’daki Ermeniler şehrin birçok mahallesine yayılmış olmakla birlikte Setbaşı, Mollaarap, Çobanbey, Namazgâh, Ka-raağaç ve Kurdoğlu mahallelerinde yoğunlaşmışlardı5. Özellikle Setbaşı mahallesi Ermenilerin merkezi durumundaydı.

Çelebi Mehmet döneminde on hanelik bir grup olarak Bursa’ya gelen Ermeniler kısa süre içerisinde kendilerine ait olan birkaç mahalleyi oluştu-racak kadar kalabalıklaşmışlardı. Ermenilerin Bursa’da ikâmet etmeyi ter-cih etmelerinin en önemli nedeni hiç şüphesiz şehrin kendileri için huzur içinde yaşanabilir bir yer olmasındandı. Zira Bursa’da oturmuş bir sistem vardı. Bu sistemde azınlık olanlar, gerek yönetimin gerekse çoğunluk olan halkın baskısını değil, tam tersine desteğini daima yanlarında hissediyor-lardı. Rahat bir şekilde gündelik hayatlarını yaşabiliyor, örf ve âdetlerini,

2 Raif Kaplanoğlu, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, A.E.V. Yayınları, İstanbul 2000, s.88.3 Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü II, s.41.4 Evliya Çelebi, Seyahatname, C. II, Yapı Kredi Yayınları, Hazırlayan Z. Kurşun, S. A. Kah-

raman, Y. Dağlı, İstanbul 1999, s.11.5 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909),

TTK Yayını, Ankara 1994, s.26; Raif Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, BTBK Yayınları, İstanbul 1996, s.33.

Page 371: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

371

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

dinî âyin ve törenlerini herhangi bir sorunla karşılaşmadan icra edebili-yorlardı. Müslümanlarla komşuluk yapıyorlar, alış verişte bulunuyorlar, bir birlerinin evlerini satın alabiliyor veya kiralayabiliyorlardı. Hatta bu ilişkiler sonucunda Müslümanlardan etkilenen Ermeniler Murat, Yakub, Hızır, Sefer, İskender, Bâlî gibi Türkler arasında yaygın olan isimleri kul-lanıyorlardı6.

b.Osmanlı Mahkemeleri ve ErmenilerBursa’daki Ermenilerin komşuluk, alış-veriş gibi gündelik hayatın dı-

şında Müslümanlarla çok yoğun bir şekilde ilişkili oldukları yerlerden en önemlisi mahkemelerdir. Zira Osmanlı Devleti’ndeki mahkemeler sadece anlaşmazlıkların çözüldüğü yer değil, mülk alım-satımı, nikâh akdi, vakıf kurma gibi toplumu ilgilendiren hemen her konuda yapılan işlemlerin tes-cil edildiği makamlardı. Bu nedenle Ermeniler gerek kültürel etkileşim, gerekse kendi menfaatlerine uygun olması nedeniyle zorunlu olmadıkları halde bazı konularda Müslümanlar gibi, başında kadının bulunduğu mah-kemeye başvurmayı ve İslâm Hukuku’na göre muamele görmeyi benim-semişlerdi. Bu durum özellikle evlenme, boşanma, nafaka, miras taksimi gibi aile hukukunu ilgilendiren konularda kendini göstermekteydi. Aslında Ermenilerin bu meseleleri kendi din adamlarının nezaretinde ve kendi dinî hükümlerine göre çözme imkânları vardı. Bununla birlikte hemen her ko-nuda Osmanlı mahkemelerine başvurabiliyorlardı. Osmanlı mahkemeleri-ne başvuran zımmîlere İslâm Hukuku kuralları uygulanmaktaydı. Şer’iye sicillerine baktığımızda gayrimüslim din adamlarının karşı çıkmalarına ve kendi cemaatleriyle ters düşmelerine rağmen bir kısmını Ermenilerin oluş-turduğu binlerce zımmînin başta evlenme, boşanma, nafaka ve miras gibi aile hukuku olmak üzere birçok konuda şer’î mahkemelere başvurdukları görülmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere Ermenilerin şer’î mahke-melerde evlenme ve boşanmalarının nedenleri kültürel etkileşimin yanında İslâm Hukuku’nda tarafl ara tanınan haklardan her iki tarafın da istifade etme arzularından kaynaklandığı söylenebilir. Zira şer’î mahkemede evle-nen Ermeniler kiliseye ödediği vergiden daha az evlenme vergisi ödüyor-lardı7. Ayrıca, İslâm Hukuku’na göre, evlenme sırasında kadına verilmesi 6 Kepecioğlu, a.g.e., s.41. 7 Kiliseye ödenen bu verginin miktarı evlenen şahsın birinci, ikinci veya üçüncü evliliğine

göre değişmekteydi. Meselâ 1633 yılına ait bir beratta piskoposlar, gayrimüslimler arasın-daki evliliklerin birincisinden 80, ikincisinden 160 ve üçüncüsünden 240 akçe vergi almak-taydılar. Bkz. Rossitsa Gradeva, “Orthodox Christians in the Kadı Courts: The Practice of

Page 372: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

372

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

gereken mehir uygulamasından Ermeni kadınlar da faydalanmak istiyor-lardı. Zira Hıristiyanlık ve Yahudilikte mehir uygulaması yoktu. Evlenmek için şer’î mahkemelerin tercih edilmesinin bir nedeni de her yerde metro-politliklerin olmamasıydı. Bu nedenle evlenmek için gereken iznin alın-ması uzun zaman alıyor ve bu iş masrafl ı bir iş haline geliyordu8. Boşanma konusunda da benzer şeyler söylenebilir. Bilindiği üzere Kilise hukukuna göre boşanmak oldukça zordu. Bu nedenle Hıristiyanlar şer’î mahkemele-re başvurarak İslâm Hukuku’nun tanıdığı talâk ve muhalâ’a gibi boşanma kolaylıklarından faydalanıyorlardı. Boşandıktan sonra yeniden evlenmeyi kolaylaştırmak ve çocuklar için gerekli olan nafakayı temin etmek de şer’î mahkemelerin tercih ediliş nedenleri arasındadır9.

Ermenilerin evlenme konusunda yaşadıkları problemlerin başında bir-den fazla evlilik yapmak isteyenlerin durumu gelmektedir. Hıristiyanlıkta birden fazla evlilik yoktur. Ancak dinî hükümlerin aksine birden çok evlilik yapan Ermeniler vardı. Birden çok evlilik yapmak isteyen Ermeniler nikâh akitlerini genellikle imamlara yaptırmaktaydılar. Bu şekilde çok evlilik yapanların artması ve evlilik konusunda ortaya çıkan başka problemlerin de çözülmesi için Ermeni Patriği Zakarya Divan-ı Hümayun’a bir dilekçe vermişti. Bu dilekçe üzerine 1792 yılında Padişah III. Selim tarafından de-ğişik şehirlerin kadılarına bir ferman göndermiştir. Fermana bakıldığında Patriğin, dinlerine aykırı olarak birden fazla evlenen Ermenilerin olduğun-dan şikâyet ettiği ve bu konuda önlem alınmasını istediği görülmektedir10.

Zımmî statüsündeki Ermenilerin Osmanlı tebaası olmayanlarla evlen-meleri de sicillere yansıyan problemler arasındadır. Osmanlı Devleti, ken-di tebaası olan gayrimüslimlerin özellikle Avrupalı olan ve Efrenç taifesi olarak nitelendirilen yabancılarla evlenmelerini yasaklamıştı. Bu yasağı Ermeni din adamları da desteklemekteydiler. Bütün bu yasaklara rağmen yabancılarla evlenenlerin var olduğu ilgili kayıtlardan anlaşılmaktadır. 1822 tarihinde Ermeni Patriği Bogos, Divan-ı Hümayun’a verdiği bir di-lekçede Efrenç taifesine kız verip almanın daha önce yasaklanmasına rağ-men Bursa’da ikâmet eden Nikofos adlı şahsın kendi milletinden değil de, Efrenç taifesinden bir kızla evlenmek istediğini belirterek bunun birçok

the Sofi a Sheriat Court, Seventeenth Century”, Islamic Law and Society, E.J. Brill, Leiden 1997, Vol. 4, No: 1, s.58; Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Turhan Ki-tabevi, Ankara 2001, s.206.

8 Gradeva, a.g.m., s.58.9 Gayrimüslimlerin evlenme ve boşanma konusunda şer’î mahkemeleri tercih etmelerinin

nedenleri için bkz. Gradeva, a.g.m., s.62.10 Bursa Şer’iye Sicilleri (BŞS), B80/102a

Page 373: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

373

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

problemin çıkmasına zemin hazırladığını ifade etmiş ve Nikofos’un engel-lenmesini istemişti. Bunun üzerine kendisine bu tür evlilikleri yasaklayan bir ferman verilmişti11.

Bursa sicillerinden, Ermenilerin miras taksimini de çoğunlukla ka-dıya yaptırdıkları ve bu konularda yaşadıkları problemleri şer’î mahke-mede çözdükleri görülmektedir. Miras meselesinde varisler arasında sık sık anlaşmazlıklar yaşanmaktaydı. Kayıtlara göre bu konudaki davaların çoğunluğunu, varislerden birinin haksız olarak fazladan mal aldığı veya mirasın taksim edilmesi sırasında varislerden bazılarının paylaştırılması gereken mallardan bir kısmını sakladıkları iddiaları oluşturmaktadır. Örne-ğin Bursa’da Hocatayyib mahallesinde ikâmet etmekte iken vefat eden Ka-rabet veled-i Melkon’un mirası karısı Merre, erkek kardeşi Avanıs ve kız kardeşi Sofi ’ye belli oranlarda intikâl etmişti. Mirasın taksim edilmesinden sonra Avanıs mahkemeye müracaat ederek Karabet’ten kendisine isabet eden hisseyi daha önce Merre’den aldığını ancak Merre’nin bin kuruşluk nakit parayı ve bir evi saklayarak taksim edilen mirasın dışında tuttuğunu, hakkını talep ettiğinde ise aralarında anlaşmazlık çıktığını iddia etmişti. Bunun üzerine aracılar devreye girmiş ve Merre’nin, seksen dört kuruş nakit, bir altın akrep saat, Misi köyündeki bir dönümlük bağda olan hisseyi ve yüz beş kuruşluk alacaklarının dörtte birini Avanıs’a vermesiyle arala-rında sulh gerçekleşmiştir. Bu belgenin içeriğinden de anlaşıldığı üzere Merre bir miktar malı sakladığını kabul etmiş ve saklanan malın yeniden taksim edilmesine razı olmuştur12.

c.Dinî HürriyetBursa’daki Ermeniler din ve vicdan hürriyeti bakımından tam bir ser-

bestlik içindeydiler. Bilindiği üzere İstanbul’un fethinden sonra gayrimüs-limler Millet Sistemi’ne göre tasnif edilmiş, bu kapsamda ayrı bir millet olarak kabul edilen Ermeniler için 1461 yılında bir Patrikhane kurulmuş ve söz konusu millete Patrik olarak Bursa metropoliti Ovakim tayin edil-mişti. Rum Patrikhanesi’ne verilen hakların aynısı Ermeni Patrikhanesi’ne de tanınmıştı. Bu tarihten sonra Ermeni Patrikliği’ne bağlı olarak Bursa

11 Fermanda ayrıca Osmanlı tebaası olan gayrimüslimlerin yabancılarla birlikte oturmaları, evlerini kiraya vermeleri gibi günlük hayattaki ilişkileri de düzenlenmektedir. BŞS, B358/61a.

12 Hacer Balcı, B171/347 Nolu Bursa Mahkeme Sicili, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 2000, s.79.

Page 374: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

374

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

ve civarındanda yaşayan Ermeni cemaatten sorumlu bir metropolit vardı. Bursa’daki Ermeni din adamlarının tayin ve azilleri Ermeni Patrikliği’nce yapılmakta ve Padişah tarafından onaylanmaktaydı.

Bursa’daki Ermeni din adamlarından bazılarının değişik sebeplerden dolayı görevden alındıkları anlaşılmaktadır. Din adamlarının görevden alınmalarıyla ilgili kayıtlara bakıldığında, azledilmeleri ve cezalandırıl-malarına sebep olan davranışlar arasında, idareleri altında olan cemaatle iyi anlaşamamaları13, yaşlılık veya hastalık sebebiyle görevlerini yapamaz durumda olmaları, dinlerine muhalif hareketlerde bulunmaları ve görev yerlerine gitmemeleri gibi sebepler yer almaktadır. Nitekim 1773 yılında Ermeni Patriği Kirkor Divan’a müracaat ederek Bursa bölgesinin murah-hasası olan Samuel(?) adlı rahibin yaşlı ve hasta olduğundan dolayı mu-rahhasalık işlerini yerine getiremediği ve reayanın âyinlerini idare edebi-lecek gücünün olmadığı gerekçesiyle görevden el çektirilerek yerine Artin adlı rahibin atanmasını talep etmiştir14.

Osmanlı toplumunda zımmîlerin zorla Müslümanlaştırılması yasaktı. Zaman zaman bireysel bazı zorlamalar olsa da devlet eliyle planlı bir şekil-de İslâmlaştırma uygulaması yapılmamıştır. Bununla birlikte gayrimüslim-lerin ihtida etmeleri teşvik edilmiştir. Ayrıca kendi rızalarıyla Müslüman olan gayrimüslimlere yardım edilmiş ve eski dindaşlarının baskılarından kurtarılmaya çalışılmıştır. Bursa’daki zımmîler arasında zorla Müslüman-laştırılan birine rastlanılmamakla birlikte kendi rızalarıyla İslâmı kabul edenlerin varlığı da bir gerçektir. Bunlar arasında önemli miktarda Erme-ni de bulunmaktadır. Nitekim Osman Çetin’in 1472-1909 yılları arasında Bursa’da ihtida edenlerle ilgili yaptığı çalışmada bu dönemde Müslüman olduğu tespit edilen toplam 439 kişiden 145’inin (% 33) Ermeni olduğu görülmektedir15.

d.Ermeni MabetleriFetihten sonra Bursa’ya gelen Ermeniler için bir kilise yapılmıştı. Bu

kilisenin varlığı Osmanlı Devleti’nin sona ermesine kadar devam etmiştir. Bursa’yı ziyaret eden seyyahların eserlerinde XVIII. yüzyılın sonlarına ka-dar şehirde Ermenilere ait bir kilisenin olduğu ancak, XIX. asırdan itibaren kilise sayısının ikiye çıktığı belirtilmektedir. Ermenilerin ikinci kiliseleri

13 BŞS, C21/35b.14 BŞS, B203/29b.15 Çetin, a.g.e., s.45.

Page 375: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

375

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

daha önce Ermenilere ait olup kullanılmayan bir binanın 1831 yılında ayrı bir millet olarak kabul edilen Katolik Ermenileri için tahsis edilmesiyle oluşmuştur. Nitekim Bursa’daki Katoliklerin Divan’a müracaat ederek daha önce kilise olarak kullanılmayan ve harap olan bir yerin tamir edile-rek mabet olarak kullanma istekleri kabul edilmiştir16.

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlerin yeni mabet inşa etmelerine pek izin verilmezken kullanmalarına izin verilen kilise-lerin zamanla eskimesi ve yıkılması halinde tamir etmelerine müsaade edilmiştir. Şer’iye sicillerinden, Bursa’daki Ermenilerin de zaman zaman kiliselerini tamir ettirdikleri görülmektedir.

Gerekli izni aldıktan sonra mabetlerini tamir ettirebilen Bursa Ermeni-leri çoğunlukla bu işi sorunsuz olarak hallederlerken17 zaman zaman Müs-lümanlarla ihtilaf yaşadıkları da oluyordu. Zira bu tür mabetlerin tamiri sırasında bazı Müslümanların bu işi engellemeye çalıştıkları veya yanlış anlama ya da tahrikler sonucunda kiliselere zarar verdikleri de görülmek-tedir. Ancak, böyle durumlarda devlet, konuyu araştırır ve araştırma sonu-cunda eğer zımmîlerin kilise tamirini yetkili makamlardan aldıkları izin dahilinde gerçekleştirdikleri anlaşılırsa kendilerine yapılan tacizi engeller, hatta haksız olarak müdahale eden ve karışıklığa sebep olan sorumlular Müslüman dahi olsalar cezalandırırdı. Nitekim Bursa’da bu meseleye ör-nek olabilecek bir olay yaşanmıştı.

XVIII. asrın sonlarında Divan-ı Hümayun’a müracaat eden Bursa Er-menileri, eskiden beri kendilerine ait olan kilisenin, içinde ibadet edileme-yecek kadar harap olduğunu belirterek tamir edilmesi için izin isterler. Bu talep üzerine bazı şartlar dahilinde kendilerine izin verilir. Gerekli izni alan Ermeniler kiliselerini tamir etmeye başlarlar. Ancak tamir bitmek üzere iken bin civarında Müslüman kadın ve elli civarında erkek hücum ederek kiliseyle birlikte etrafında bulunan birkaç Ermeninin evini yakarlar ve bazı Ermenileri de yaralarlar18.

Olay sonrasında Bursa eski naibi tarafından merkeze gönderilen mek-tupta kadınların bu işi kendiliğinden yapmadıkları, Cabizade Mustafa, Müderris Nizameddin ve sair yardımcılarının tamir sırasında rüşvet iste-dikleri, ancak kendilerine rüşvetin verilmemesi sebebiyle kadınları tahrik ettikleri, bu tahrik sonucunda da kadınların bu işe kalkıştıkları bildirilmiş-

16 BŞS, B347/9a. 17 BŞS, B242/59b18 BŞS, B251/3a.

Page 376: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

376

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

tir19. Başka bir mektupta ise eski naib ve ayanın rüşvet aldıkları, bundan dolayı kilisenin aslına uygun olmayan bir şekilde yapılmasına göz yum-dukları için çoğu kadınlardan oluşan bir grubun kiliseye hücum ettikleri belirtilmiştir.

Bu konuda bir başka iddia da şöyledir. Ermenilerin, tamir ettikleri kili-seyi eski şeklinden farklı olarak altı kubbeli bir camiye benzetmeleri Müs-lümanlar arasında huzursuzluğa neden olmuştu. Nisan ayında Bursa’ya yağmur yağmaması da bu konu nedeniyle Allah’ın Bursalıları cezalandır-dığı şeklinde değerlendirilmişti. Bunun üzerine Bursalı kadınlar, madem bu işi erkeler halletmiyor bari biz gereğini yapalım diyerek kiliseye hücum etmişlerdi 20.

İddiaların birbirinden farklı olmaları sebebiyle olayın gerçek nedeni-nin araştırılması için İstanbul’dan bir mübaşir gönderildi. Mübaşirin gerek-li incelemeyi yapmasından sonra eski naib ile ayan Es’ad Efendi’nin kilise tamiriyle ilgili verilen izni kendi aralarında inceledikleri, lâkin halka haber vermedikleri, bu sebeple izinden haberleri olmayan insanların, yetkililerin rüşvet almalarından dolayı kilisenin izinsiz olarak yapılmasına müsaade ettiklerini düşünerek olay çıkardıkları anlaşıldı21. Neticede kilisenin eski hali üzere yeniden yapılmasına, ihmalleri veya kasıtlı hareketleri dolayı-sıyla olayla ilgisi olan kişilerden eski naibin görevden alınmasına, ayanın hiçbir yere ayrılmadan bir müddet çiftliğinde ikâmet etmesine, Müderris Nizamzade Nizameddin, İmam Cabizade Mustafa ve Deli Molla’nın sür-gün edilmelerine, Ermenilerden Bolulu Ohanes, Çingâne oğlu Avadın(?), Arab oğlu Bedros ve Kuyumcu Hocahayız(?)’ın da uzak bir yere sürgün edilmelerine karar verildi22.

Ermenilerin haklarının korunmasında devlet idarecilerinin oldukça hassas davrandıkları anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıda anlatılan olayla il-gili olarak Bursa’ya gönderilen müfettişin güvenilir birisi olmasına dikkat edilmesi istenmiştir. Diğer taraftan mübaşire, olayı çok dikkatli incelemesi ve eğer bu konuda her hangi bir yanlışlığı olursa en ağır şekilde cezalandı-rılacağı da hatırlatılmıştır23.

19 BŞS, B251/56b.20 Kepecioğlu, a.g.e., s.359. 21 BŞS, B251/56b.22 BŞS, B251/56b. 23 BŞS, B251/3a.

Page 377: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

377

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

B.Ekonomik Hayatta Ermeniler

a.MesleklerGayrimüslimler arasında farklı meslek erbabı bulunmaktaydı. Osman-

lı döneminde Bursa’daki Ermenilerin tamamının hangi meslek erbabından olduğunu tespit etme imkânımız olmasa da bu konuda fi kir sahibi olabi-leceğimiz bazı belgeler bulunmaktadır. Örneğin 1797 yılında Bursa’daki gayrimüslimlerin kendi bağlarında yetiştirdikleri üzümden elde ettikleri alkollü içecekler (hamr ve arak) için ne kadar vergi ödemeleri gerektiği-ni belirten ve Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere üç ayrı başlık altında tasnif edilen bir liste hazırlanmıştı. 233 Ermeni, 215 Rum ve 34 Yahudi olmak üzere toplam 479 kişinin kayıtlı olduğu listede 90 Ermeni, 107 Rum ve 10 Yahudinin ismiyle birlikte mesleği de belirtilmişti24.

Bu listeye bakıldığında Bursa’daki zımmîlerin kuyumculuk, boyacı-lık, çilingirlik, kutnuculuk, bakkallık, terzilik ve kürkçülük alanlarında yo-ğunlaştıkları görülmektedir. Ermenilerin ise özellikle bezzazlık, iplikçilik, kürkçülük, terzilik, kuyumculuk ve çilingirlik mesleklerinde etkin olduk-ları anlaşılmaktadır.

Müslümanlar XIX. yüzyılın başlarında Bursa ekonomisine hâkim idi-ler. 1827 yılında Bursa’daki esnaf sayısını ve ödemeleri gereken günlük vergi miktarlarını gösteren bir ihtisab vergisi listesi hazırlanmıştı. Bu lis-tede esnafın mesleğinin yanında mensup olduğu din de belirtilmektedir. Bu listeye göre 1827 tarihi itibarıyla ihtisap vergisi ödemekle yükümlü olan toplam 4 567 kişiden 3 829’si (% 83.84) Müslüman, 78’i Yahudi ve 660’ı da Ermeni ve Rum olmak üzere toplam 738’i (% 16.15) gayrimüs-limlerden oluşmuştur25. Bu rakamlar dikkate alındığında, yukarıda da ifade edildiği üzere Bursa’nın iktisadî hayatında Müslümanların, gayrimüslim-lere göre çok belirgin bir üstünlüğe sahip oldukları görülmektedir. Tabii bunda Müslüman nüfusun fazlalığının da etkisinin olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır.

Bu listeler ve başka belgelerden hareketle Bursa’da, diğer gayrimüs-limlerle birlikte Ermenilerin de büyük ölçüde hayatın her alanıyla ilgili meslekleri icra ettikleri söylenebilir.

24 BŞS, B266/104a.25 BŞS, B312/46a

Page 378: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

378

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

b.Gayrimüslimlere Has Bir İş Kolu: Alkollü İçecek ÜretimiMüslümanların meşgul oldukları her mesleğe girme hakkına sahip

olan Ermenilerin Müslümanlardan ayrı olarak yalnızca gayrimüslimlere has olan bazı iş kollarında da faaliyet gösterdikleri oluyordu. Meselâ, ken-di bağlarında yetiştirdikleri üzümü işleyerek alkollü içecekler üretiyor26, bir kısmını kendi kullanımları için ayırıyor, geri kalanını satıyorlardı. Sat-mak için ayırdıklarından belli bir miktar vergi alınmaktaydı ki buna zecriye vergisi deniliyordu. İlgili kayıtlardan Bursa’daki gayrimüslimler arasında Ermenilerin diğerlerine nazaran daha çok alkollü içki ürettikleri görülmek-tedir. 1797 tarihli bir belgeye göre Bursa’da 230 Ermeni 33 638 kıyye27, 215 Rum 19 015 kıyye ve 34 Yahudi 4 533 kıyye olmak üzere 479 gayri-müslim toplam 57 286 kıyye içki üretmişlerdir28. Bu rakamlar kendilerine ayırdıklarının dışında ticaret amaçlı olan içkinin miktarıdır. 479 kişilik lis-te aynı zamanda bu sayıdaki aileyi de ifade etmektedir. Dolayısıyla 1797 yılında Bursa’da en az 479 zımmî ailenin içki üretimiyle meşgul olduğunu söylemek mümkündür. Rakamlardan da görüldüğü üzere Ermeniler, Rum ve Yahudilerin toplamından çok daha fazla içki üretmişlerdir.

c.Vergiler ve ProblemlerBilindiği üzere Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerden cizye adı al-

tında bir vergi alınmaktaydı. İslâm Hukuku’na göre Müslümanlar tarafın-dan fethedilen topraklarda bulunan gayrimüslimler, zimmet antlaşmasını kabul ederek zımmî statüsüne geçerler ve belli bir miktar cizyeyi ödeme karşılığında eski topraklarında yaşama hakkına sahip olurlardı29. Gayri-müslimler, ödedikleri cizye karşılığında askerlikten muaf olmaktaydılar. Ayrıca zımmîlerin can ve mal güvenlikleri de Müslüman idarecilerin so-

26 Alkollü içecek üretmek Müslümanlar için yasaktı. İslâm Hukuku’na göre Müslümanlarla gayrimüslimlerin ticarî faaliyetlerdeki konumları, alım satıma konu olan metaın özelliğine göre değişmekteydi. Meselâ Müslümanların alkollü içkileri üretmeleri ve alıp satmaları yasaktı. Hatta bir gayrimüslim, Müslümanın şarabını rehin olarak aldıktan sonra şarap zayi olsa zımmî, Müslümanın zararını karşılamak zorunda değildi. Zira şarap Müslümanlar için mal olarak kabul edilmemekteydi. Ancak tam tersi bir durumda zımmînin zararının karşı-lanması gerekirdi. Bkz. Molla Hüsrev, Düreru’l-Hükkâm fî Şerhi Gurari’l-Ahkâm, C. II, Dersaadet ts., s.252.

27 1 Kıyye = 1,282 kg.28 BŞS, B266/104a.29 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C. IV, Bilmen

Basım ve Yayınevi, İstanbul, s.98.

Page 379: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

379

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

rumluluğundaydı. Hatta can güvenlikleri sağlanamayan zımmîlerden cizye alınmamaktaydı30.

İslâm Hukuku gereği yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve çalışamayacak du-rumda olan hasta ve sakatlardan cizye alınmamaktadır31. Bursa’daki Erme-nilerden de İslâm Hukuku ölçülerine göre cizye alınmıştır.

Önceleri gayrimüslim din adamlarından cizye alınmıyordu. Ancak 1691 yılından itibaren malüller dışındaki bütün zımmî din adamlarından cizye alınmaya başlanmıştır32. 1661 yılında Bursa’daki bazı Ermeni din adamlarının, daha önce kendilerinden cizye talep olunmamışken şimdi is-tendiğini Padişaha şikâyet etmeleri üzerine hazinede bulunan haraç mu-hasebesi defterlerine bakılmış ve Osmanlı sınırları içinde yaşayan papaz ve keşişlerden cizye alınmadığı kaydı görülünce Bursa’daki Ermeni din adamlarından da cizye alınmamasına karar verilmişti33. Buna mukabil daha sonraki tarihlerde sicillerde yer alan kayıtlardan zımmî din adamlarından cizye alındığı görülmektedir34.

Gayrimüslimlerin, şer’î vergiler ve merkezî idarece taktir edilen örfî vergilerin dışında şehirler adına yerel idareciler tarafından yapılan harca-malara da katılma yükümlülükleri vardı. Bu tür giderler de millet esasına göre şehirde yaşayan Müslümanlar, Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler ara-sında nüfus oranlarına göre taksim edilmekteydi. Bursa’da gerçekleşen harcamalardan gayrimüslimlere isabet eden kısım, kırkını Rumlar, ellisini Ermeniler ve ondördünü Yahudiler ödemek üzere yüz dört hisseye ayrıl-mıştı. Bu oranlar zaman zaman gayrimüslimler arasında anlaşmazlıkların çıkmasına neden olmaktaydı. 1806 yılında Bursa’daki Rumlar Divan-ı Hümayun’a başvurarak birkaç seneden beri vuku bulan yangınlar sebebiy-le dükkânlarının içindeki eşyayla birlikte yandığını, bu nedenle kendileri-ne isabet eden kırk hisselik vergiyi ödemeye güçlerinin kalmadığını, ken-dilerinden bir miktar indirim yapılmazsa çok zor durumda kalacaklarını ve vatanlarını terk edeceklerini bildirdikten sonra yapılacak bu tenzilatın

30 Abdü’l-Kerim Zeydan, “İslâm Hukukuna Göre Zimmiler”, Çeviren Hasan Güleç, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, S.VIII, İzmir 1994, s.436; Mehmet Erkal, “Ciz-ye”, Diyanet İA, C. VIII, s.42.

31 Ali bin Ebi Bekir Merginani, el-Hidaye Şerhu Bidayeti’l-Mübtedi, Mısır ts., II, 190; İbn Kayyim el-Cevziyye, Ahkâmu Ehl-i Zimme, Beyrut 1983, I, 48 vd.; C.H. Becker, “Cizye”, İA, MEB. Basımevi, İstanbul 1977, III, 200; “…çocuk, yaşlı, hasta ve sakatlardan cizye talep olunmayacak…” B.Ş.S., B121/6b.

32 Halil İnalcık, “Cizye”, Diyanet İA, C. VIII, s.46.33 Kepecioğlu, a.g.e., s.43.34 BŞS, B168/61a.

Page 380: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

380

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermenilere yüklenmesini istemişlerdi. Bu talep üzerine Ermenilerin tem-silcileri mahkemeye çağrılarak durum kendilerine anlatılmış, ancak Erme-niler, seksen seneden beri masrafl arın bu şekilde ödendiği ve daha önce birbirlerinden böyle bir talepte bulunmadıkları, böyle bir şeyin olmasının nizamlarına aykırı olacağı, bu nedenle aralarında anlaşmazlıkların zuhur edeceği, üstelik Yahudilerin dışında kalan hisselerin Rumlar ve Ermeniler arasında eşit seviyede taksim edilmesi gerekirken kendilerinin elli Rumla-rın ise kırk hisseyi ödedikleri, Rumların isteklerinin millet nizamına aykırı olduğu, ayrıca yangın sebebiyle zor duruma düştükleri iddialarının tama-men yalan olduğunu ileri sürerek Rumların isteğini kabul etmemişlerdir. Yapılan incelemeden sonra Rumların iddialarının yersiz olduğu anlaşılmış ve vergi oranlarının eskiden nasıl ise aynı şekilde cemaatler üzerine tevzi edilmesi hakkında Bursa kadısına bir ferman gönderilmiştir35.

SonuçOsmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk yıllarından beri Bursa’da ikâmet

etmeye başlayan ve zamanla kalabalıklaşan Ermeniler, tarih boyunca şeh-rin sosyal ve ekonomik hayatının her alanında yer alarak Müslümanlarla ilişkilerini en üst seviyede devam ettirmişlerdir. Bunda hiç şüphesiz, ka-nunların uygulanması bakımından din ve ırk ayrımı yapmayan idarecilerle Bursa toplumunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanların hoşgö-rülü yaklaşımları önemli bir etken olmuştur. Nitekim sicillere bakıldığın-da, Müslümanlarla Ermeniler arasında dava konusu olan anlaşmazlıklarda ırk ve din ayrımı yapılmadan, cari olan hukukun dışına çıkılmadan, ada-let prensipleri içerisinde hareket edildiği ve hakkın hak sahibine teslim edilmesi anlayışı gereği birçok davada Ermenilerin lehine karar verildiği görülmektedir.

Osmanlı Devleti’nin, gayrimüslimlere tanıdığı geniş haklar sebebiyle özellikle XIX asrın ikinci yarısından sonra karşılaştığı problemlere zemin hazırladığı gerekçesiyle zaman zaman eleştirilse de bugün bile birçok dev-letin başaramadığı büyük devlet olmanın gereklerini en iyi şekilde yerine getirdiğini söylemek pekalâ mümkündür. Günümüzde daha çok ehemmi-yet kazandığı herkesçe malûm olan bir arada yaşamanın sırlarını anlamada, Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışı ve Osmanlı toplumunun sahip oldu-ğu değerlerin incelenmesi ve örnek alınması önemli bir kazanç olacaktır.

35 BŞS, B303/70b.

Page 381: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 382: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 383: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

TÜRK ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ERMENİ KÜLTÜRÜNE ETKİSİ VE YAŞAYAN ERMENİ ÂŞIKLARDAN

YUSUF OHANNES (YUSUFÎ)

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim DalıE-mail: [email protected]; Tel: 0 442 213 70 11

Page 384: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Yüzyıllardan beri Türklerle birlikte yaşayan Ermeniler, Türk âşıklık geleneğinden çok etkilenmişlerdir. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren Van, Diyarbakır, İstanbul, Erzurum, Arda-han, Kars, Tifl is, Gence ve Urmiye başta olmak üzere birçok Türk âşık muhitinde Ermeni âşıkların da meydan aldıkları görülmüştür. XVIII. yüzyılda Ermeni âşıklarının sayısı bir hayli artmıştır.

Vanlı Göyçek, Diyarbakırlı Civan, İstanbullu Artin ve Ru-manî, Erzurumlu Mecnunî, Nidaî ve Vartan, Karslı Âşık Tüc-car, Ardahanlı İzanî, Erivanlı Âşık Şirin, Tifl isli Sayad Nova, Genceli Âşık Miskin Burcu, Şamahılı Âşık Zerger, Salmaslı Kul Artun, Urmiyeli Kul Sergiz gibi usta Ermeni âşıklar bun-lardandır.

XX. yüzyıla gelindiğinde Ermeni âşıkların sayısında azal-ma olduğu görülmektedir. Günümüzde ise çok az sayıda Ermeni âşık bu geleneği devam ettirmektedir. Bunlardan biri Âşık Yusuf Ohannes’tir.

Bildirimizde Âşık Ohannes’in Türk âşıklık geleneğine, Türk diline ve dolayısıyla Türk-Ermeni ilişkilerine katkısı ele alı-nacaktır. Âşık Ohannes’in sazı, sözü, âşıklık geleneğindeki yeri ve ailesi hakkında görsel ve işitsel dokümanlarla bilgi verilecektir.

Page 385: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

385

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

GirişTürkler, tarih boyunca Çinliler, Ruslar, Araplar, Farslar, Rumlar, Ya-

hudiler gibi birçok halk ve milletle birlikte veya komşu olarak yaşamış-tır. Türklerin binlerce yıl birlikte yaşadığı halklardan biri de Ermenilerdir. Türklerle birlikte yaşayan Ermenilerin, Türk kültür ve medeniyetine kat-kıları olduğu gibi aynı zamanda Türk kültür ve medeniyetinden etkilenmiş ve faydalanmışlardır. Ermeni kültürünün en çok etkilendiği Türk kültürü unsurlarının başında Türk âşıklık geleneği gelmektedir.

Türkler, kadim devirlerde düğünlerde derneklerde kopuz, çöğür veya saz eşliğinde hikâye anlatan, türkü söyleyen, söz koşan sanatçılara ozan demişler ve gönüllerine tercüman olan bu sanatçılara çok hürmet beslemiş-lerdir. Ermeniler de saz eşliğinde dinî karakterli türküler okuyan sanatçılara gusan demişlerdir. Ermeniler, Türk âşıklık geleneğinin birincil enstrümanı olan sazı ise olduğu gibi almışlardır. Ne adında ne de onun kuruluş, şekil ve kullanım özelliklerinde değişiklik yapmışlardır. Bazı araştırmacılar, gu-san sözünün Pehlevice olduğunu ileri sürmüşlerdir1. Oysa gusan sözü Tu-ranî bir kavim olan Aşkanîler döneminde âşık, ozan anlamında kullanılan Turanî bir sözdür.

Tarih-i Cihan ve İran adlı eserde Aşkanîler dönemi anlatılırken şöyle bir tavzih vardır: Aşkanîler döneminde bazıları okumakla meşgul idiler. Bu

1 Ekber Yérévanlı, Azerî-Érmeni Edebî Elaġeleri, Ġedim Dövrden XVIII. Esrin Sonuna Ġeder, Hayastan Neşriyatı, Yérévan 1968, s.244.

Page 386: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

386

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

sanatçılara ‘gusan’ deniliyordu. Gusanlar, sazları ile sokaklarda ve pazar-larda dolaşır güzel şiirler okurlardı2.

Nasir Purpirar, Davâzdah Qarn Sukut, (Ta’amoli Dar Boniyan-e Ta-rikh-e İran), Kitab-ı Evvel: Barâmadan-e Hakhâmaneshiyan adlı eserinde Durer Et-Tican adlı eseri de kaynak göstererek şöyle yazıyor: Tarihi, ef-sanelerden ayırıp ilmî esaslara dayandıran ve onun kıymetini bilen çağdaş tarihçiler, eski tarihçilerin aksine Aşkanilerin İranlı değil Turanlı bir kavim olduğunu ortaya koymuşlardır. Ki bu kavmin adının doğru telaffuzu da Part değil, Pars’tır3. İran Türklerinin Eski Tarihi adlı eserin müellifi Prof. Dr. Mahmut Takî Zehtabî de Aşkanîlerin Türk olduğunu ortaya koymak-tadır4.

Diğer yandan gusan edebiyatına ozan/âşık edebiyatı demek de pek doğru değildir. Çünkü onlar, kadim Ermeni dili olan Graparça dili ile dinî mahiyetli, halkın pek anlamadığı, şiirler yazıp söylemişlerdir5.

XVI. yüzyıldan itibaren Türk saz şâirleri âşık adını alarak ozan adını kullanmaz olmuşlar. Ermeniler de gusan adını bırakıp âşug kelimesini kul-lanmaya başlamışlar6.

Görülüyor ki Ermeniler âşık edebiyatının esas kavramlarını Türkler-den iktibas etmişlerdir. Onların ne ozan ve âşık isimlerinin yerine ne de saz’ın yerine özgün isimleri olmamıştır. Fuad Köprülü bu hususta şöyle ya-zıyor: Türkler arasında saz şâiri manasına gelen âşık kelimesi, Ermeniler bu edebiyat tarzını Türklerden iktibas ettikleri zaman âşug şeklinde Erme-niceye -hatta saz kelimesi ile birlikte- geçmiştir. Eğer bu edebiyat tarzının Ermeni tarihinde bir mazisi, müstakil bir an’anesi olsa idi, Türkçe’den saz ve âşık kelimelerinin alınmasına lüzum olmayacak, eski an’anevî tabirler devam edip gidecekti7.

2 Tarih-i İran ve Cihan I, Cumhur-i İslâm-i İran, Tercüme Eden Sulduzlu Mirali Rızaî, Amu-ziş ve Perveriş Vizareti Neşriyatı, Tahran 1380 (2001), s.142.

3 Muhammet Hasan Han, İtimatü’s-Seltene, Durer Et-Tican Fi Tarih-i Ben-i Aşkan, s.99’dan aktaran, Nasir Purpirar, Davâzdah Qarn Sukut, (Ta’amoli Dar Boniyan-e Tarikh-e İran), Ki-tab-ı Evvel: Barâmadan-e Hakhâmaneshiyan, Tercüme Eden Sulduzlu Mirali Rızaî, Kareng Neşriyatı, 1381 (2002), s.98.

4 Mahmut Taki Zehtabî, İran Türklerinin Eski Tarihi, C. II, Ehter Neşriyatı, Tebriz 1382 (2003), s.229-384.

5 Yérévanlı, a.g.e., s.245.6 Daha fazla bilgi için bkz. Fikret Türkmen, Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesi-

ri, Akademi Kitabevi İstanbul 1992. 7 Mehmet Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.227.

Page 387: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

387

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

1. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni ÂşıklarXVI. yüzyıldan günümüze kadar 400’den fazla8 Ermeni âşığın varlığı

tespit edilmiştir. Bir kısım Ermeni âşık halâ Türk âşıklık geleneği dairesin-de bulunmaktadır.

Bazı araştırmacılar Ermeni âşıklarının Türkçe çalıp söylemelerini, Türk âşıklık geleneği içinde yer almalarını hatta bu geleneğe sahiplen-melerini çeşitli sebeplere dayandırmaktadırlar. Onların Türklerle birlikte yaşamalarına, Türkçe’nin yaygın olarak konuşulmasına, Türk yöneticile-rine ve Türk halkına yakın görünme gayretlerine bağlamaktadırlar. Elbette ki, bunların da katkısı vardır. Fakat bizce en önemli sebep, Osmanlı Türk Devleti’nin XIV. yüzyıldan itibaren itibarlı ve istikrarlı bir gelişme gös-termesidir. Türk âşıklık geleneği, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllarca süren itibarlı ve istikrarlı hayatına paralel olarak gelişme göstermiştir.

Osman Gazi’nin, 1324 yılında Bursa’yı devlet merkezi yaptıktan son-ra, Kütahya’da bulunan Ermeni ruhanî reisliğini Bursa’ya naklettirmesi9; Fatih Sultan Mehmet’in, 1453’te İstanbul’u aldıktan 8 yıl sonra Ermeni-lerin Bursa’daki ruhanî lideri Hovakim’i İstanbul’a getirerek, yayımladığı bir fermanla Ermeni Patrikliği’ni İstanbul’da kurdurması (1461); Yavuz Sultan Selim’in 1514-1516’da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu seferi sırasında, buradaki Ermenileri de İstanbul Patrikliği’ne bağlaması, bunun-la da Ermenilerin dünyanın en müreffeh cemaati haline getirilmesi, 350 yıl Ermenilere kol kanat gerilmesi, onlara çok büyük siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik haklar verilmesi, yakın uzak bütün Ermenileri etkilemiş ve Ermenilerin Türk milletine samimi olarak bağlanmasına sebep olmuştur.

XVI. yüzyılın üstat Ermeni âşıklarından Mesîhî-î Ermeni’den günü-müz Ermeni âşıklarından Ohannes Yusufî’ye kadar onlarca Ermeni âşığın, Türkçe çalıp söylemeleri, Türkçe hikâyeler anlatmaları, Türk âşıklık gele-neğini birer Türk gibi devam ettirmeleri, Ermeni kültürünün Türk âşıklık geleneğinden etkilendiğini açıkça göstermektedir.

Birçok Ermeni âşık, Türk âşıklık geleneğini benimsemekle ve onun içinde yer almakla kalmamış, Türk İslâm tarikatlarından olan ve yaşanıl-ması hayli kolay olan Bektaşî-Alevî inancına da intisap etmişlerdir. Erzu-rumlu Âşık Vartan, Erzurumlu Âşık Mecnunî ve Kayserili Âşık Nurliyan

8 Yérévanlı, a.g.e., s.250.9 Dikran Kevorkyan, “Uluslararası Terör Karşısında Türk Ermenilerinin Düşünceleri”, Türk

Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniver-sitesi, İzmir 1983, s.116.

Page 388: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

388

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sarkis Zeki bir Bektaşî dervişi gibi yaşamış ve Türk âşıklık geleneğine hizmet etmişlerdir10.

Türk âşıklık geleneği dairesinde faaliyet gösteren Ermeni âşıkların sayısı yukarıda işaret edildiği gibi dört yüzden fazladır. Ancak elimizde eserleri bulunan âşık çok fazla değildir.

XVI. yüzyılda: Vanlı Göyçek (Nahabet Kuçak), Mesîhî-î Ermeni (Di-yarbakır);

XVII. yüzyılda: Tatos, Heyyatî, Çubuğoğlu, Apkâr (Abgar), Miskin, Sefi l, Yağuboğlu, Dellek Murat, Mecnun/Mecnunî (Erzurum), Vartan (Er-zurum), Moses Hakkî (Erzurum), Kul Egaz (Yeniçuha-İran);

XVIII. yüzyılda: Kul Artun (Salmas), Âşık Seyran (Tifl is), Kul Arzunî (İsfahan), Arazlı Serkis, Miran (Tebriz), Bağıroğlu Gazar (İsfahan), Eylis-li Horomsima Hanım (Nahcivan-Eylis/Akulis), Bağdasar, Kelbî, Tatevos, Hostikoğlu, Abdinoğlu Hayrapet (İsfahan), Kul Serkis Şirirkanlı (İsfahan-Periya/Şirişkan), Şamçı Melko (Gürcistan/Karayazı), Turab Dede/Arakel Mangigyan (Türkiye), Arutyun Begüm (Şulaver-Tifl is), Artem Harutyun, Emiroğlu (İsfahan), Küçük Nova (Tifl is), Kul Hovannes (İsfahan), Hovan-nes Artunoğlu (İsfahan-Çarmahal);

XIX. yüzyılda: Mirza Can (Maralyan-Şuşa), Âşık Nurliyan Sarkis Zeki (Kayseri), Âşık Döni Serkisyan (Şeki- Daşbulak), Âşık Demircioğlu Markâryan (Taşkesen-Şarukâr), Âşık David Keşişoğlu/Kul Mkırdıç (Tif-lis), Âşık Bedr Allahverdi, Miskin Burcu (Nahcivan), Âşık Zeka Dülge-roğlu (Vartaşen-Calud), Stepanos Yerets (İran/Periya);

XX. yüzyılda: Âşık Serkis Martuni (Karakent/Kızkale), Âşık Sergéy (Şamhor).

2. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıkların Oluşturdukları Topluluklar

Ermeni araştırmacılardan Garégin Levonyan Türkçe yazıp okuyan Er-meni âşıkları şöyle tasnif ediyor11:

I. İran-Ermeni Âşık Mektebi: XVII. yüzyılın birinci yarısında Yeni Çuha/İsfahan’da Kul Egaz ve Mkrdiç adlı Ermeni âşıklar tarafından ku-

10 Köprülü, Saz Şâirleri, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.351; Köprülü, Edebiyat Araştırma-ları, s.242.

11 Ġ. Levonyan, Âşıġlar ve Onların Senetkârlığı adlı eserden naklen; Yérévanlı, a.g.e., s.278.

Page 389: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

389

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

rulmuştur. Bu mektebin çatısı altında şu âşıklar yer almıştır: Kul Serkis, Emiroğlu, Kul Arzun, Bağıroğlu, Abdinoğlu, Kul Artun, Seferoğlu… Bu mektebin en ünlü âşığı Kul Artun’dur.

II. Türk/Osmanlı-Ermeni Âşık Mektebi: İstanbul merkezli bu mektep Âşık Artin ve Âşık Rumanî tarafından 1730 yıllarında kurulmuş, 1870 yı-lına kadar devam etmiştir.

III. Gürcü-Ermeni Âşık Mektebi: 1750 yıllarında kurulmuş, XIX. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. En ünlü âşığı Sayat Nova’dır. Bu mektebin diğer ünlü âşıkları Şamçı Melko, Budağ Oğlan, Küçük Nova, Sayatoğlu, Lezzet Oğlan’dır.

1820 yılından itibaren İstanbul dışında da bazı önemli merkezlerde Âşık mektepleri kurulmuştur.

I. Erzurum’da (başkanı Âşık Nidayî)II. Kars’ta (başkanı Âşık Tüccar)III. Aleksandropol (Gümrü)’da (başkanı Âşık Bave)IV. Erivan’da (başkanı Âşık Şirin)V. Gence’de (başkanı Âşık Miskin Burcu)VI. Şamahı’da (başkanları Âşık Zerger ve Âşık Turinc)

3. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıkların Sayısının AzalmasıKafkasya, İran ve Osmanlı arazisinde bulunan bütün Ermeni âşıkların/

âşugların 1876-1877 Osmanlı Rus Savaşı yıllarına kadar ağırlıklı olarak Türkçe türküler okuyup, şiirler yazdıkları ve Türkçe halk hikâyesi anlat-tıkları görülmüştür. Bu âşıklar çok az sayıda Ermenice, Rusça, Gürcüce ve Farsça şiirler yazmışlardır. Ancak XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve Türk dünyasını zayıf düşürmek isteyen, Fransa, Rusya, Amerika, İngiltere gibi ülkeler Ermeni-Türk kültür birlik-teliğini bozmayı hedefl emişlerdir.

Kevorkyan’ın dediği gibi Ermenilerin dinî ve toplumsal işlerini idare etmek üzere kurulan İstanbul Ermeni Patrikliği, zamanla Osman-lı İmparatorluğu’nu parçalama hesaplarına girişen yabancıların siyasî emelleri uğruna, esas kuruluş nedeniyle bağdaşmayan millî ve siyasî bir makam olarak görülmek istenmiştir… Sistematik bir şekilde çalışan ya-bancı devletler, asırlara dayanan Türk-Ermeni kardeşliğinin böğrüne han-

Page 390: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

390

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

çeri saplamışlar ve işleri bittiğinde de Ermenileri silkelemekten çekinme-mişlerdir12.

Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hırant Dink, 17.04.2006 tari-hinde Malatya’da yaptığı bir konuşmada bu meseleye temas ederek şöyle demiştir: İngiliz, Fransız, Rus ve Almanlar geçmişte bu topraklarda oy-nadıkları oyunları bugün de tekrarlıyor. Geçmişte Ermeni halkı, onlara güvendi. Kendilerini Osmanlının hakimiyetinden kurtaracak zannettiler. Ama yanıldılar; çünkü onlar kendi işlerini, hesaplarını yapıp gittiler. Bu topraklarda da kardeşi kardeşe kan içerisinde bıraktılar13.

Bu ülkeler, Osmanlı Devleti topraklarında görevlendirdikleri konso-loslar ve M. De Morgan, Charles Downing, C. Der Molkenian, W. C. Noel, W. Minorsky, M. Daniel gibi Fransız, İngiliz, Rus ve Amerikalı uzmanlar vasıtasıyla Ermenileri, Türk milletinden ve Türk kültüründen tefrik etme-ye başlamışlardır.

Bir taraftan kendileri, diğer taraftan da Arşak Çobanyan14, Ġ. Ağa-yan15, Ġ. Ahverdyan16, G. Kosdanyan17, Ġ. Levonyan18, T. Balyan19, Ġ. Ah-verdyan20, V. Trdatyan21, Zaminyan22, H. Acaryan23, Kirakos24, H. Manand-yan ve H. Acaryan25, E. M. Astvasaduryan26 gibi Ermeni asıllı yazarlara yayımlattıkları eserlerle, hatta birçok müellifi belirsiz eserlerle27, samimi olmayan faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Bütün bu çalışmalar, bu şer odaklarının meydana getirdikleri isyanlar, terör olayları Türkçe yazıp okuyan Ermeni âşıklarının sayısını azaltmış,

12 Kevorkyan, a.g.e., s.116.13 17.04.2006 tarihli gazeteler.14 Arşak Çobanyan, Les Trouvéres Arméniens (Ermeni Âşıkları), Paris 1906.15 Ġ. Ağayan, “Müasir Érmeni Şifahî Neğmeleri”, Daraz gazetesi, 189316 Ġ. Ahvérdyan, Sayat Nova, Moskva 1852.17 G. Kosdanyan, Hovannes Tlkurantsi ve Onun Şérleri, Tifl is 1892.18 Ġ. Levonyan, Ermeni Âşıġları, Aleksandropol 1892.19 T. Balyan, Ermeni Âşıġları, İzmir 1911.20 Ġ. Ahvérdyan, Ermeni Âşıġları, Tifl is 1903.21 Varşam Trdatyan, Âşıġ Baydzârenin Mahnıları, Tifl is 1895.22 Zaminyan, Ermeni Edebiyatı Tarihi, Yeni Nahçıvan 1915.23 H. Acaryan, Ermeni Diline Türk Dilinin Tesiri ve Ermenilerin Türkçeden Aldıkları Sözler,

Vağarşabad.24 Kirakos, Ermeni Tarihi, Vénésiya 1865.25 H. Manandyan, H. Acaryan, Yeni Ermeni Fedaileri, Éçmiadzin 1903.26 E. M. Astvasaduryan, Neğmeler Mecmüesi, El Yazması, 1921.27 Âşıġ Civanî’nin Mahnıları, Aleksandropol 1893; Sayat Nova, Şérler, Tifl is 1918.

Page 391: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

391

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

bununla da Türk âşıklık geleneğinin Ermeni kültürü üzerindeki etkisi azal-mıştır.

4. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıkların Eserlerinden Örnekler

Ermeni âşıklar, Türk âşık şiiri türlerinin, mâni, koşma, türkü, destan gibi her türünü şekil ve içerik özellikleri ile birlikte iktibas etmişlerdir.

Nahapét Kuçak (Vanlı Göyçek)’tan XVI. yüzyıla ait koşma örneği:

Olmaz28

Me’rifet insanın özünde gerek,Kenardan démekle ay olmaz, olmaz.Binası olmaya, kökü olmaya,Her ġaynar bulaġdan çay olmaz, olmaz.

Her insanın yüz fi kri min heyalı var,Eyleşib bir yérde éylemez ġerar,Merdlik, merdanelik hünerden olar,Her yéten merdane ay olmaz, olmaz.

Vanlı Göyçek görüb dünyada ne var,Laçına tay olmaz yapalaġ, ne sar,İnsandan insana nesihet olar,Ağıldan ağıla pay olmaz, olmaz.

Diyarbakırlı Âşık Civan (1747-1815)’dan bir koşma örneği:

Bahtım Uyansın29

Derd ü gamdan göz açmadım ağalar,Dua edin kara bahtım uyansın,Her kim beni kem bildirmiş o yâra,Bugün yarın al kanlara boyansın.

28 Sednik Paşayev, Érmeni Âşığlarının Azerbaycanca Şérleri, Hayastan Neşriyatı, Yérévan 1975, s.7-8.

29 Köprülü, Saz Şâirleri, s.352, 400.

Page 392: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

392

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Gavvas kimi aşk bahrine dalınca,Can çürüttüm tâ bir gevher bulunca,Vazgeçemem canım tende olunca,Canım yakmak ister rakıyb o yansın.

Buruk koydu bu âşıkın boynunu,Pek zalimdir asla saymaz sonunu,Bir yâr sevdim gayri sürmüş gününü,Böyle derde nasıl Civan dayansın?

Günümüz Âşık/Şâirlerinden Âşık Roben Hagopyan Sevan’dan bir zin-cirleme koşma örneği:

Zincirleme Koşma30

Dédim göyül yâr vesfi ni édende,Yanah danış, puhah danış, hal danış.Ġış möhnetin ötür, vesf-i yaz éyle,Süsen danış, sümbül danış, gül danış.

Gülden alar göyül metlebin bülbül,Ârif ol sözümün metlebin bül bül,Arının çiçekten metlebin bul bul,Şehdi danış petek danış, bal danış.

Bal aradın gönül şana yétiştin,Şövket ahtarırdın şâne yétiştin31,Gövherçiydin bedahşana yétiştin,Kebut32 danış, zümrüt danış, lel danış.

Leli sat zergere, satma nadâne,Ârif biler sıdâ33 nedi, nidâ34 ne!Sevan sözün ne dürdü ne dane,Meden danış küle danış ġal danış.

30 Panalist tarafından kendisinden alınmıştır.31 Şane yétişmek: Şâir olmakla üne kavuşmasını kastediyor.32 Kebut: Kıymetli taş.33 Sida: Arapça, yankı.34 Nida: Birisinin seslenmesi, çağırması.

Page 393: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

393

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Âşık Miskin Bürcü (1810-1847)’den geraylı örneği:

Düşersen35

İnsan oğlu, kelek ġurma,Keleye, fende düşersen.Nahaġ yérden üze durma,Ġafi l kemende düşersen.

Her adamla olma tanış,Yay gününü éyleyer ġış,Fikir éyle, sonra danış,Zülmnen anda düşersen.

Miskin Bürcü heberdar ol,Yoldaşınla hoş ilġar ol,Yaman güne şükürdâr ol,Dönüb asanda düşersen.

Âşık Keşişoğlu’ndan XVIII. asra ait çığalı koşma (yedekli Koşma) ör-neği:

Bu Kâğızım36

Bu kâğızım géder olsa vetene,Déyin menim üçün éller ağlasın.Gözü yaşlı düştüm ġürbet éllere,Düşmüşem uzağa yollar ağlasın.

Yolu gözler,Yol üste yolu gözler,Balası gürbete gédenin,Anası yolu gözler…

35 Paşayev, a.g.e., s.48.36 Paşayev, a.g.e., s.36.

Page 394: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

394

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Cavan iken düştüm éşġ ataşına,Ġorhuram bu sövdam yétmeye başa,Çünki elim yétmir ġohum-ġardaşa,Di ġoy derdli-derdli diller ağlasın.

Veten şirin,Köyneyi kâtan şirin,Gezmeye ġürbet éller,Ölmeye veten şirin.

Kéşişoğlu, gün görmedin binadan,Hesret könlüm intizârdı hanadan,Yarın zülfü eyilmesin şanadan,Lâl gerdende siyah téller ağlasın.

Ġuşum kôl üste,İki gözüm yol üste,Ezrail, canım alma,Nişanlıyam, toy üste.

1897 yılında Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde Ermeniler tarafından, Azerî bayatı/mânilerinden yararlanarak oluşturulan ve Karabağ’ın her yanında okunan Tirme Şal adlı türkü Ermeni kültürünün Türk âşıklıklık geleneğin-den ne derece etkilendiğini çok açık gösteriyor:

Tirme Şal37

Héyrik38 canım, hoy hoy,Tirme şalım hoy hoy.Durum başına dönümTirme şalım hoy hoy.

Menim yârım içibdi,Menimti tâ kéçibdi,Olum başına gurban,Tirme şalım hoy hoy.

37 Yérévanlı, a.g.e., s.128.38 Héyrik/hayrik: Ermenice, ata/baba.

Page 395: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

395

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Durma gapı dalında,Gözüm galdı halında,Olum başına gurban,Tirme şalım hoy hoy.

Saçın ucun hörmezler,Seni mene vérmezler,Eyil üzünden öpüm,Karanlıgda görmezler.

Harahçının mendedi,Ahtarma, cibimdedi…Dünya gözele dönse,Menim gözüm sendedi.

Âşık Miskin Bürcü (1810-1847)’den muhammes divanî örneği:

ĠırmızıAl, yaşıl, abı sarı, benövşe, ġara, ġırmızı,Alasan géydiresen hemişe yâra ġırmızı.Cepkeni atlas ola, dizliyi hara ġırmızı,Sûreti şö’le salıb, döner bahara ġırmızı,Yandırma nâhaġ bizi yanarsan nara ġırmızı.

Her kimin varı ola év tiktirer hanası ağ,Dolanar çırağının başına pervanesi ağ.Bir uşaġ ki, ağ ola olur onun anası ağ,Kim görübdür ki, yarın sûreti gül, sinesi ağ,Leblerinden emesen döner şekere ġırmızı.

Tanrı yahşı yaradıb göy ile asımanı âbı,Dibi yoh, kenarı yoh, dolanır dörd yanı âbı,Başa-baş géydiresen gözel Tükezibânı âbı,Örpeyi zeralafa, çarğatı, tumanı âbı,Tutulub dörd terefi le’lü-gövhere ġırmızı.

Page 396: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

396

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Derdime éyle dua éy üzü ağ, halı ġara,Ġoyma dünyada ġalım behti ġara, hâlı ġara.Çoh kéçir âşığının ayı ġara, salı ġara,Bürcü’nün béyle olub néyleyim iġbalı ġara,Yalvarım Tarı39 ġıla tézlice çâra ġırmızı.

Âşık Roben Hagopyan Sevan’dan bir zincirleme divanî örneği40:

Zincirleme DivanîŞükür olsun yéttim paye saġi-yi méyhaneden,Méy badesin ser çekmişem, mest oldum péymaneden.Mest-i çeşm-i yâr sırrını men soruştum bülbülden,Bülbül dédi men nâşıyam, get örgeş pervaneden.

Pervane tek éşg oduna bu canım bîġanedi,Öz ölkemde ġerib oldum dört yanım bîġanedi,Ölüb bağban41, köçüb bülbül42, mekânım viranedi,Gece gündüz ban çekirem bayġu tek viranede.

Viran oldu köynüm evi battım méhnet behrine,Bir sonanın sévdasında düştüm ġemler nehrine,Aşna yârım döndü yâda, yandım hicran ġehrine,Deli köylüm Ġéysî kimi üzülmür cânânede.

Cânânının, Fağır Sevan çoh çekibdi cefasın, Ferhat kimi canın ġoyub görmüyüb yâr vefasın,Bu fenanın hetta bir dem sürmüyübdü sefasın,Gelen günden sitem görüb kesibler ġemhanede.

39 Tarı: Tanrı.40 Kendi sesinden kasette.41 Bağban: Babası.42 Bülbül: Genç yaşta ölen kardeşi…

Page 397: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

397

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

5. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıkların Türk Halk Hikâyelerini Benimsemeleri ve Varyantlarını Oluşturmaları

Türk âşıklık geleneğinin önemli bir dalını oluşturan ve Türk halkının ve ozanlarının yüksek muhayyilesi ile vücut bulan halk hikâyeleri, Ermeni halkı arasında büyük hüsnü kabul görmüştür. Türk halk hikâyesi anlatan Ermeni âşıklarına Türk ve Ermeniler çok büyük bahşişler vermişler, bunun-la da sürekli onları Türkçe hikâye anlatmaya teşvik etmişlerdir. Köroğlu, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Ali Han, Nevruz, Âşık Garip, Melik Şah, Tahir ile Zühre, Emrah ile Selvi gibi birçok Türk halk hikâyesi, Ermeni kültürünün önemli bir bölümü haline gelmiştir. Türk halk hikâyeleri Ermeni halkı arasında o kadar yayılmıştır ki bu hikâyelerin var-yantları oluşmaya başlamıştır. Türk halk hikâyelerini severek iktibas eden Ermeniler, hikâyelerin konu bütünlüğünü ve olay örgüsünü değiştirmeden Ermenice yeniden oluşturmuşlardır. Bu hikâyeler Türkçe anlatıldığı gibi metin kısmı Ermenice, Türküleri Türkçe olarak da kullanılmıştır43. Kö-roğlu hikâyelerinden sadece 14 tanesi üzerine 35 Köroğlu varyantı tasnif etmişlerdir44. XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Türk halk hikâyelerinin bazı bölümlerinin Ermeni harfl eriyle yazıya alındığı görülmektedir45.

Türk halk hikâyelerinin Ermeni varyantları incelendiğinde Ermeni-lerin Türk halk hikâyelerinin tamamına yakınını iktibas ettiklerini, var-yantlarını oluşturdukları, hatta bu hikâyeleri esas alarak orijinal hikâyeler oluşturdukları görülmektedir46.

6. Ermeni Saz Bentler (Saz Yapımcıları)Yüzyıllardan beri gerek Türk ve gerekse Ermeni âşıklara saz yapan,

Ermeni saz ustalarını da kaydetmek gerekir. Kazak-Tovuz muhitinde Usta Mihek, Usta Şagin (Şahin), İran coğrafyasında Urmiye’de Usta Pire, Usta Dadaş Bayramyan, Save-Kum muhitinde Usta Neriman, Usta Armenek ve Usta Şemaver ünlü saz ustalarıdır. Usta Neriman’ın oğlu Usta Neriman halihazırda Tahran’da yaşıyor ve saz/çögür imalâthanesi vardır.

43 Daha fazla bilgi için bkz. Türkmen, a.g.e., s.20-21.44 Yérévanlı, a.g.e., s.181-182.45 Elyas Müşeg, Neğmeler Kitabı, Tebriz 1721. Bu el yazmasının fotokopisi Nizamî Edebiyat

ve Dil Enstitüsü’ndedir (M. T.).46 Yérévanlı, a.g.e., s.183.

Page 398: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

398

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

7. Yaşayan Ermeni Âşıklardan Âşık Yusuf OhannesYusufî, 1927 yılında Urmiye’ye bağlı Dizeteke kentinde, Türk âşıklık

geleneğinin hadimi olan bir Ermeni ailede dünyaya gelmiştir. Dedesinin adı Âşık İşo, babasının adı Âşık Yakup’tur.

Yusufî, dünyaya geldiği Tekedize köyünde beş yıl öğrenim görmüştür. On yaşından itibaren saz çalmaya başlamıştır. İlk saz ve âşıklık geleneği derslerini babası Âşık Yakup’tan almıştır. On beş yaşında babasını kaybet-miştir. Babasının ölümünden sonra Urmiye’de, babasının arkadaşlarından üstat Âşık Ferhat’tan ders almıştır. On yedi yaşından itibaren düğün der-neklerde meydan almıştır. 2006 yılı itibariyle 62 yıldır Türk âşıklık gele-neğine hizmet etmektedir.

Yusufî aynı zamanda İran devlet âşıklarındandır. Devlet tarafından maaş verilmektedir. Kırk yedi halk hikâyesi, yetmiş iki âşık havası bil-mektedir. İran’ın Urmiye, Şiraz, Tahran, İsfahan, Erdebil, Tebriz gibi he-men her şehrinde düğün dernek, radyo, televizyon programlarına katılıyor. Saz çalıp türkü okuyor, hikâye anlatıyor. Televizyon ve sinema fi lmlerinde rol almıştır. Yusufî, Türk halk hikâyelerinden Köroğlu Destanı esas alına-rak çekilen Savalan fi lminde Köroğlu rolünü üstlenmiştir. Bu fi limde hem hikâyeyi anlatmış hem de hikâyenin türkülerini okumuştur.

Dört âşık yetiştirmiştir. İkisi Karapapak Türklerinden Âşık Muhammet Ali Mahmudî ve Âşık Rıza Puyende, biri Azerî Türklerinden Âşık Zülfeli, biri de Ermeni âşıklardan Âşık Antranik’tir. Âşık Antranik ölmüş diğerleri hayattadır.

Âşık Yusufî’nin elinde kullandığı iki sazı vardır. Birisi babasından ka-lan 153 yıllık Osmanlı dönemi sazı, ki bu sazı Ermeni Sazbent Pire yap-mıştır, diğeri ise ünlü Ermeni Sazbent Dadaş Bayramyan’ın yaptığı 47 yıl-lık sazdır.

Osmanlı ordusu, Urmiye ve Sulduz bölgesindeki Ermeni halkın isya-nını bastırmak için geldiğinde Yusufî’nin dedesi İşo göğsünde ay yıldızlı sazı ile Türk ordusunun önüne çıkarak onları Köroğlu Havası ile karşıla-mış. Yusufî bu konuyu şöyle anlatmaktadır: Osmanlı ordusu bizim Tekedi-ze köyüne geldiğinde, Ermeniler korkup kaçmışlar. Dedem İşo eline sazını alıp damın üstüne çıkmış ve onlara bir Köroğlu havası çalıp, okumuş. Türk subaylarına ben âşığım demiş. Türk subayları da onu ve bütün köylüleri, onun âşıklığına bağışlamış. Bu olaydan ötürü her zaman bana derler senin

Page 399: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

399

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

deden Âşık İşo, Osmanlı askerlerine bir türkü okumuş ve canımızı kurtar-mış.

Ohannes Yusufî, yıllardan beri yakın uzak yüzlerce Türk ailesinin to-yuna, düğününe davet edildiği gibi, Urmiye ve Salmas bölgesinde bulunan Heftivan, Hosrova, Kaleser, Savra, Nahcivantepe gibi köyler başta olmak üzere Türkçe konuşan Ermeni köylerine de düğüne, şenliğe davet edilmek-tedir.

Ohannes Yusufî’nin bir koşması47:Yavaş YavaşSekkala den düştü, pozuldu endam,İstiyir ağara baş yavaş yavaş.Daha yéyemmérem berk ġezaları,Tökülür dehennen diş yavaş yavaş. Tarlaşıp gözlerim görmeyir gözüm,İkini üç edip, titriyir dizim,Cavanlar içinde kéçmeyir sözüm,Yétişir yétmişe yaş yavaş yavaş.

Bir de ele düşmez cavanlık, köçtü,Ġametim dal oldu, göze tar düştü,Hemsin olanlarım hamısı köçtü,Bize (de) heber gelir köç yavaş yavaş.

Âşık Yusuf ves(i)yet fi krine tüştü,Ecel péymanesin doldurub içti,Heber gétti dostlar geldi yétişti,Düzdüler mezar(ı)ma daş yavaş yavaş.

47 Bu bilgiler ve şiir, panelist tarafından, 18 Mart 2006 günü Urmiye’de Âşık Ohannes Yusufî’den alınmıştır.

Page 400: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

400

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ezizinem sağam gel,Ölmemişem sağam gel,Boynumda ġem zenciri,Ġapında dustağam gel.

SonuçBütün özellikleri ile Türk kültür ve medeniyetinin ürünü olan Türk

âşıklık geleneği, hiçbir milletin kültüründen iktibas edilmemiş, aksine bazı milletlerin kültürünü etkilemiş, kökü derinlerde, Türke has bir kültür de-ğeridir.

Ermeni âşıklarının, halâ Türkçe söyleyip, yazmaları, başından beri gusan/ozan, âşık/âşug ve saz gibi Türk âşıklık geleneği kavramlarını kul-lanmaları, Türk âşık şiiri nazım türlerini ve Türk halk hikâyelerini iktibas ve adapte etmeleri, onların Türk âşıklık geleneğinden etkilendiğini göster-mektedir.

Page 401: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

401

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Kaynakça

Elyas Müşeg, Neğmeler Kitabı, Tebriz 1721. Kafkasyalı, Ali, Edebiyatımızda Ermeni Mezalimi, Atatork Üniversitesi Kâzım

Karabekir Eğitim Fakültesi Yayınları, Erzurum 2001.Kalafat, Yaşar, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Siyasî ve Kültürel Boyut”, Ermeni

Araştırmaları Dergisi, Sayı 12-13, Ankara 2004.Kevorkyan, Dikran, “Uluslararası Terör Karşısında Türk-Ermenilerinin Düşünceleri”,

Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir 1983.

Köprülü, Mehmet Fuad, Edebiyat Araştırmaları 1, Akçağ Yayını, Ankara 2004.__________, Saz Şâirleri, Akçağ Yayını, Ankara 2004.Öke, Mim Kemal, İngiliz Ajanı Binbaşı E. W. C. Noel’in Kürdistan Misyonu (1919),

Boğaziçi Yayını, İstanbul 1992.Paşayev, Sednik, Érmeni Âşıglarının Azerbaycanca Şérleri, Hayastan Neşriyatı,

Yérévan 1975.Purpirar, Nasir, Davâzdah Qarn Sukut, (Ta’amoli Dar Boniyan-e Tarikh-e İran),

Kitab-ı Evvel: Barâmadan-e Hakhâmaneshiyan, Kareng Neşriyatı., 1381 (2002).

Tarih-i İran ve Cihan I, Cumhur-i İslâm-i İran, Tercüme Eden Sulduzlu Mirali Rızaî, Amuziş ve Perveriş Vizareti Neşriyatı, Tahran 1380 (2001).

Türkmen, Fikret, “Tarih Boyunca Türk-Ermeni Kültür İlişkileri”, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir 1983.

__________, Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesiri, Akademi Kitabevi, İstanbul 1992.

Yerevanlı, Ekber, Azerî-Érmeni Edebî Elaġeleri, Ġedim Dövrden XVIII. Esrin Sonuna Ġeder, Hayastan Neşriyatı, Yérévan 1968.

Zehtabî, Mahmut Taki, İran Türklerinin Eski Tarihi I-II, Ehter Neşriyatı, Tebriz 1382 (2003).

Page 402: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 403: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

SANAT VE MUSİKİ ALANINDATÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ

Sinema Sanatında Türk-Ermeni İlişkileri

Ali ÖZUYAR

Millî Eğitim Bakanlığı/Tarih Öğretmeni/Sinema Tarihçisi;E-mail: [email protected]; Tel: 0 532 741 23 76-0 312 252 02 90

Page 404: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Sanat, ulusları birbirlerine yaklaştırıp, ortak değerler üret-melerine katkı sağlayarak dost edebildiği gibi, siyasî mü-dahale ve yönlendirmeler ile ulusları karşı karşıya getire-bilir, birbirlerinden uzaklaştırıp düşman yapabilir, kültürel anlamda erozyona uğratabilir. Dolayısıyla burada sorula-cak olan asıl soru, sanatın ne amaçla ve nasıl yapıldığı? olacaktır. Çünkü tarihte sanat -istisnaları olsa bile- daima politikayla iç içe olmuş ve bazıları tarafından da politika-ların gerçekleştirilmesinde bir araç olarak görülmüştür. Osmanlıda Türk ve Ermeni toplumları sanatın minyatür, mimarî, edebiyat ve müzik dallarında verdikleri eserlerle kaynaşmışlar ve yaratılan ortak değerler çerçevesinde or-tak yaşama sanatını oluşturmuşlardır. Ancak sanat dalları içerisinde 7. Sanat adıyla nitelendirilen sinema ortak ya-şama sanatının bozulmasında ve iki ulusun karşı karşıya gelmesinde oldukça büyük rol oynayacaktır. Ancak bu sanatın talihsizliği kuşkusuz Ermeni Sorunu’nun başla-masından hemen sonra 28 Aralık 1895 tarihinde ortaya çıkmasıdır. Bu tarihten itibaren görsel, işitsel ve kurgusal yapısının kitleler üzerindeki yönlendirici etkisi sinemanın bir düşünceyi, öğretiyi, ideolojiyi ve inancı yayma, benim-setme ve kamuoyunu oluşturmada etkili bir araç olması-na yol açmıştır. Bu sanatın kendi yapısından kaynaklanan bu özellikleri, sinemanın XX. yüzyılın başlarından itibaren devletler nezdinde önemsenip kurumsal hale getirilmesi-ni sağlamıştır.

Page 405: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

405

Ali ÖZUYAR

GirişYönetime olan bağlılıklarına nazire yaparcasına devletin millet-i sâ-

dıka olarak nitelendirdiği ve diğer etnik unsurlara nazaran iltimas ettiği Osmanlı Ermenileri ile İmparatorluğu var eden etnik unsurlar, sanatın da katkısıyla yüzyıllarca bir arada yaşamayı başarmışlardır. Mimarîden müzi-ğe Türkiye’nin her yerinde bunu görmek, hissetmek mümkündür.

Anadolu dünya tarihinde çok kültürlülüğün nasıl yürüdüğünü göste-ren nadir örneklerden biridir. Bundan dolayı da Anadolu kültürler mozaiği olarak nitelendirilmiştir. Mozaik metaforu Anadolu kültürünü açıklama-da yetersizdir. Çünkü mozaik, akışkan değildir. Dolayısıyla kültürlerin birbirlerine karışmasını anlatmakta yetersizdir. Birbirlerine karışamayan kültürler de ortak bir kültür yaratamaz. Bundan dolayı Anadolu kültürünü tarif edecek en güzel metafor ebrudur. Bu coğrafyadaki kültürler aynı ebru sanatında olduğu gibi akışkan özelliklerinden dolayı birbirlerine karışarak Anadolu kültürünü oluşturmuştur. Bu ortak kültür içinde birbirinden fark-lı milletlerin bu topraklar üzerinde birlikte yaşamasını mümkün kılan en önemli unsurlardan biri de yarattıkları sanat olmuştur. Bundan dolayı da dilimize pelesenk olmuş şarkı ve türkülerin etnik kaynağını sorgulamaz ve önemsemeyiz. Sadece haz alarak söyleriz.

Sanat, ulusları birbirlerine yaklaştırıp ortak değerler üretmelerine kat-kı sağladığı gibi siyasî müdahale ve yönlendirmeler ile ulusları karşı kar-şıya getirebilir ve kültürel anlamda da erozyona uğratabilir. Dolayısıyla

Page 406: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

406

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

burada üzerinde durulması gereken asıl nokta sanatın nasıl yapıldığından çok niçin yapıldığıdır. Şunu da unutmamak gerekir ki sanatla siyasî araç-ları kullanarak mücadele etmek mümkün değildir. Bir sinema fi lmine arşiv belgeleriyle karşılık vermek de etkili bir yöntem sayılmaz. Çünkü sanatın özel ve inandırıcı bir dili vardır.

Osmanlıda Türkler ve Ermenilerin sanatın, minyatür, mimarî, edebiyat ve müzik dallarında verdiği eserler, iki toplumun kaynaşması ve yaratılan ortak değerler çerçevesinde ortak yaşama sanatının oluşmasında etkili bir rol oynamıştır. Ancak sanat dalları içerisinde 7. Sanat adıyla nitelendirilen sinemanın ortak yaşama sanatının bozulmasında ve iki ulusun karşı karşı-ya gelmesindeki rolü oldukça büyüktür. Ancak sinema sanatının buradaki talihsizliği kuşkusuz Ermeni Sorunu’nun başlamasından hemen sonra 28 Aralık 1895 tarihinde ortaya çıkmasıdır.

Sinemanın, ortaya çıktığı tarihten itibaren görsel, işitsel ve kurgusal yapısının kitleler üzerindeki yönlendirici etkisi bu sanatın bir düşünceyi, öğretiyi, ideolojiyi ve inancı yayma, benimsetme ve kamuoyunu oluştur-mada etkili bir araç olmasına yol açmıştır. Sinemanın kendi yapısından kaynaklanan bu özellikleri bu sanatın XX. yüzyılın başlarından itibaren devletler nezdinde önemsenip kurumsal hale getirilmesini sağlamıştır.

Sinema tarihinde bir devletin milletine ya da bir milletin diğer millet-lere karşı yaptığı birçok siyasî propaganda fi lmleri yer almaktadır. Sine-manın bu özelliğini fark eden II. Abdülhamit bile 29 Mart 1903 tarihinde yayımlanan sinema nizamnamesinde hak sahipleri devletin resmî ve büyük binaları ile büyük abideleri, ekonomik gelişmeleri ve askerî birlikleri gös-teren resimleri memleketin köylerine varıncaya kadar bütün noktalarında halka ücret karşılığında göstererek halkın Padişahın bütün tebaası hakkın-daki lütufl arını, şevket ve gücünü anlamalarını sağlayarak; bağlılıklarını artırmaya çalışacaklardı. hükmünü şart koşmuştur1. Lenin, sinema bizce sanatların en önemlisidir sözüyle sinemanın bu özelliğine dikkat çekmiş-tir. Ayrıca Lenin dönemi Sovyet sineması özellikle Ekim Devrimi üzerinde durmuş ve devlet tarafından bu konu hakkında fi lmler2 yaptırılarak devrim ruhunun daima yaşatılması amaçlanmıştır3.

Her iki toplumun sinema dışındaki diğer sanat dallarında görülen bir-likteliği ve yarattıkları ortak değerler, sinema sanatına aynı oranda yansı-

1 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), PRK. AZJ, Belge No: 46/16, 29 Zilhicce 1320.2 Potemkin Zırhlısı/Ekim3 Ali Özuyar, Babıâli’de Sinema, İstanbul 2004, s.109.

Page 407: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

407

Ali ÖZUYAR

mamıştır. Sinema sanatı özellikle de Diaspora Ermenileri tarafından Türk-ler aleyhine propaganda amaçlı kullanılmıştır. Bu propaganda da İttihat ve Terakki hükümetinin çıkarmaya mecbur bırakıldığı Tehcir Kanunu konu edilmiş ve Batı kamuoyunun dikkati çekilerek Türklere soykırım suçunu işledikleri kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Ermeni grupların sanat ve sine-mayı siyasî bir araç olarak görmeleri Türk-Ermeni ilişkilerine büyük zarar vermiştir. Yapılan fi lmlerin tamamı tek tarafl ı, karşı tarafın görüşlerini sor-gulamaksızın bir ulusu toptan suçlayıcı nitelikte nefret fi lmleridir. Ayrıca bu fi lmlerdeki nefret öğesi de oldukça ilginçtir. Ermeniler 1915 olayla-rından dolayı Türklerden nefret ettikleri gibi Türklerin de kendilerinden nefret ettiklerine inanmaktadırlar. Osmanlının son yıllarından başlayarak günümüze kadar geçen süreçte yapılan tüm sinema fi lmlerinde de önce-si gösterilmeyen Ermeni Tehciri konu edilmiştir. Bu konuda yapılan ilk sinema fi lmi 1919 yılında Amerika’daki Diaspora Ermenileri tarafından yaptırılmıştır4.

Açık Artırmadaki Ruhlar (Auctions of Souls)5

Çarmıha Gerilen Ermenistan ve Açık Artırmadaki Ruhlar adıyla bi-linen bu ilk fi lm ile de Amerika ve Avrupa kamuoyu beyaz perdede ilk kez Ermeniler tarafından kan dökücü ve barbar olarak nitelendirilen Türk suretleriyle tanıştı.

Film, Aurora Mardigaian adlı bir Ermeni kızının M. I. Gates tarafın-dan Tecavüze Uğramış Ermenistan: Büyük Katliamdan Kurtulan Hıristi-yan Kızı Aurora Mardiganian adıyla kaleme alınan anı kitabından fi lme aktarıldı. Diaspora Ermenileri, fi lmin gerçekçiliğini artırmak için de döne-min Osmanlıdaki eski ABD büyükelçisi Henry Morgenthau’yu yardımcı bir rol ile fi lme dâhil ettiler.

1915 olaylarının konu edildiği fi lmde İttihat ve Terakki hükümeti, Ermenileri Ruslarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle suçlar ve göç ettirme kararı alır. Göç esnasında birçok Ermeni, kadın-çocuk ayrımı yapılmaksı-zın, Türkler tarafından katledilir. Bu olaylar yaşanırken Harput’ta yaşayan

4 Özuyar, a.g.e., s.116.5 Açık Artırmadaki Ruhlar (Auctions of Souls), Yönetmen: Oscar Apfel, Senaryo: B.L

Gates’in “Ravished Armenia, the Story of Aurora Mardiganian, the Christian Girl Who Lived Through the Great Massacre” adlı kitabından Frederic Chaplin, Oyuncular: Auro-ra Mardiganian (kendisi), Irving Cummings (Adranik), Anna Q. Nilsson (Edith Graham), Henry Morganthau (kendisi), Siyah-beyaz, sesiz, Yapım: Selig Studios, ABD/1919, 73 dk.

Page 408: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

408

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

varlıklı bir Ermeni ailesinin kızı Aurora Mardigaian’ın, valinin evlenme teklifi ni reddetmesi üzerine ailesi katledilir. Mardigaian bir İngiliz mis-yonuna sığınır. Türklerin İngiliz misyonunu basmaları üzerine buradan kaçar. Kürtler tarafından yakalanır, tecavüze uğrar ve bir hareme satılır. Haremden kaçmaya çalışması üzerine esir pazarında satışa çıkarılır. Daha sonra Türkler tarafından yakalanıp tecavüze uğrar. Türkler onun kaçma-sını engellemek için ona bir manastırdaki çarmıha gerilmiş birçok çıplak Ermeni kızını göstererek gözdağı verirler. Sonuçta Aurora, Türklerin elin-den kurtulmayı başarır ve Amerikan misyonuna sığınır. Aurora, misyonun da yardımıyla katledilen halkı için yardım kampanyası başlatmak üzere Amerika’ya gider.

Finansmanı, Ermenilere ve Suriyelilere Amerikan Yardım Komi-tesi (American Committee for Armenian and Syrian Relief) tarafından sağlanan ve Seling Stüdyosu’na yaptırılan bu fi lm önce ABD’de ardından da Avrupa’da gösterime girdi. Dağıtımcılığı Associated First National Pictures’in yaptığı fi lmin biletleri Amerika’da 10 dolardan satıldı. Elde edilen hasılat Yakındoğu’ya Yardım Komitesi (Committee for the Relief of the Near East) ile Ermeni Savaş Yardımı Cemiyeti (Armenian War Relief Association)’ne bırakıldı. Filmin gişe başarısına dair Moving Picture World dergisinden Amerikalı sinema tarihçisi Lewis Jacobs şu değerlendirmeyi yaptı: …O zamanlar tüm ülkede (ABD) Ermenilere yardım edin diye fer-yatlar yükseliyordu ve ‘Açık Artırmadaki Ruhlar (Auetion of Souls)’ Do-ğudaki kıtlığın dramatik bir temsili olarak, Türklerin kurbanları için fon toplamaya çok yararlı oldu. Film, bağış kampanyasının büyük başarısında en önemli etkenlerden biri oldu6.

Film Amerika’da olduğu gibi Avrupa’da da büyük bir ilgi gördü. Özellikle de İsviçre’de. Filmin gösterimi o dönemin Osmanlı Bern mas-lahatgüzarı Münir Süreyya Bey tarafından engellenmeye çalışıldı. Ancak İsviçre hükümeti kendisine gönderdiği cevapta İsviçre’nin tarafsızlığına aykırı olmadığı taktirde bu gibi nümayişlerin, propagandaları yasaklama gücüne sahip olmadığını belirtilerek, bir gerçeği göstermek için yapılmış ve vaka mahallinde çekilmiş olan bir fi lmin gösterilmesine engel olmanın İsviçre’de kabil olamayacağı öne sürülüyordu7. Münir Süreyya Bey, İs-viçre hükümetinin kendisine verdiği bu cevaptan sonra Osmanlı Hariciye Nezareti’ne gönderdiği 12 Ekim 1920 tarihli yazısında İsviçre hükümeti-nin bu tavrını şöyle açıklar: İsviçrelilere dokunmayacak şeylerde hükümet 6 Giovanni Scognamillo, Batı Sinemasında Türkiye ve Türkler, 1996, s.23-24.7 BOA, HR. SYS., Belge No: 2886/27, 11 Ekim 1920.

Page 409: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

409

Ali ÖZUYAR

genellikle bir şey yapmaz veya yapamaz. Zira Türkler aleyhinde icra edi-lecek böyle bir fi lmin gösterimini gerçekten yasaklasa kendi tebaasından birçok halkı kırmış olur. Çünkü Ermeniler ve Rumlar senelerden beri para ve dil dökerek, propaganda yaparak Türklerin, Türk hükümetinin aleyhine şiddetli bir cerayan hasıl etmişlerdir8.

Filmin çekim ve gösterimi için 1919 yılının belirlenmesinin ardında ise önemli bir siyasal amaç yatıyordu. Bu dönemde Ermeni komiteleri, ABD yönetimine Ermenistan’ı kendi mandaterliğine alması için baskı yapıyordu. Bu amaçla da 1919’da Vahan Kardaşyan ve James W. Gerard tarafından Ermenistan Bağımsızlığı İçin Amerikan Komitesi -American Committee for Independence of Armenia- kurulmuştu9. Komitenin amacı 28 Mayıs 1918’de merkezi Erivan’da kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin sınırlarına Kafkasya’nın bir parçasını, Doğu Anadolu’yu ve Çukurova’yı, ABD’nin yardımlarıyla dâhil etmekti.

Açık Artırmadaki Ruhlar adlı fi lm Diaspora Ermenileri tarafından pro-paganda amacıyla yapılan ya da yaptırılan ilk sinema fi lmiydi. Ardından günümüze kadar geçen süreç içerisinde Musa Dağ’da Kırk Gün (The Forty Days of Musa Dagh)10, Son Karakol (The Last Outpost - 1935), Hasret (Karot - 1990), Anne (Mayring - 1991) ve Ağrı (Ararat - 2002) adlı sinema fi lmleri yapıldı.

Musa Dağ’da Kırk Gün (The Forty Days of Musa Dagh)11 Çarmıha Gerilen Ermenistan fi lminden sonra Ermeni Diasporası tara-

fından yaptırılmaya çalışılan bir diğer fi lm ise Musa Dağ’da 40 Gün’dür. Ermeni davasının en büyük savunucularından biri olan Avusturyalı yazar Franz Werfel’in romanından aynı adla 1935’te sinemaya uyarlanmaya ça-lışıldı. Yapımcılığını Metro-Goldwyn Mayer’in üstlendiği bu fi lmin çe-kimleri aynı yıl içinde Türk hükümeti ve Washington büyükelçisi Münir

8 BOA, HR. SYS., a.g.b.9 Ercüment Kuran, Türk İslâm Kültürüne Dair, Ankara 2000, s.69.10 1935’te çekilmesi planlanan bu fi lm, Türk hükümetinin diplomatik çabaları tarafından pro-

je aşamasındayken 1982’ye kadar engellendi.11 Musa Dağ’da 40 Gün (40 Days of Musa Dagh), Yönetmen: Sarky Mouradian, Senaryo:

Franz Werfel’in romanından Alex Hokabian, Oyuncular: Kadir Bedi (Gabriel Bagradian), Ronnie Carol (Juliet), Maurice Sherbanee (The Governer), Michael Constantine (Talat Paşa), Yapımcı: John Kurkjian, ABD/1982, 143 dk.

Page 410: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

410

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ertegün’ün çabalarıyla durduruldu12. Çekimleri durdurulan bu fi lm Erme-niler ve onlara destek veren kurumlarca sürekli gündemde tutuldu. Ancak 47 yıl aradan sonra 1982’de sessiz sedasız Amerika’da çekilebildi.

Yüksek öğrenimini Sorbon’da tamamlayan ve kendisini arkeoloji ve sanat tarihine adayan Gabriel, İstanbul’un zengin Ermeni ailelerinden Bagratyanlar’ın oğludur. 23 yıldır Paris’te yaşamakta olan Gabriel’in ha-yatı İstanbul’daki ağabeyi Avedis’ten gelen bir mektup ile değişir. Avedis, mektubunda hasta olduğunu belirterek kardeşi Gabriel’den İstanbul’daki ithalât şirketlerinin başına geçmesini istemektedir. Ağabeyinin bu iste-ği üzerine Gabriel, Fransız asıllı eşi Juliette ve oğlu Stephan ile birlikte İstanbul’a gelir. Ağabeyi Avedis ise onlar geldiğinde son günlerini geçir-mek için Beyrut’a gitmiştir.

İstanbul’un sıcağına dayanamayan Gabriel, şirketteki işleri yoluna koyduktan sonra ailesi ile birlikte Antakya’nın Yoğunoluk beldesindeki dedesinden kalma köşke gider. Bu arada Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Gabriel, zamanında gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılmış ve Osmanlı ordusundan subay rütbesiyle terhis olmuştur.

Asker kaçağı durumuna düşmek istemeyen Gabriel, Halep’teki ihti-yaç dairesine teslim olmak ister, ancak Ermeni asıllı olduğu için askere alınmaz. Bu arada Ermenilerin savaş sırasında İttihatçılar tarafından yok edileceğine dair Ermeni çevrelerinde çeşitli söylentiler dolaşmaktadır. Çok geçmeden Ermenilerin korktuğu şey gerçekleşir. İttihat ve Terakki hükü-meti Mayıs 1915’te Tehcir Kanunu’nu çıkarır. Kanuna göre Ermenilerin tamamı Suriye ve Mezopotamya’ya zorunlu olarak göç ettirileceklerdir. Kanun, Haziran 1919’da uygulamaya konulur. Olumsuz iklim koşullarında yaya olarak gerçekleştirilen göç esnasında salgın hastalıklar, Kürt ve Türk çetelerin intikam ve yağma amaçlı saldırıları sonucunda binlerce Ermeni yaşamını yitirir. Gabriel, ailesini ve köylüleri tehcirden korumak amacıyla bölgedeki yedi Ermeni köyünün önde gelenleriyle bir toplantı yapar. Top-lantıda Yoğunoluk Ermenilerinin Musa Dağ’a çıkıp Türklere karşı direnme kararı alınır. Bu kararın uygulamaya konulmasıyla da Musa Dağ’da 40 gün sürecek olan direniş başlar.

Yapımcılığını John Kurkjian, yönetmenliğini Sarky Mouradian’ın yaptığı 141 dakikalık bu fi lm Ermeni iddialarını dile getiren en önemli fi lmlerden biridir. Filmin afi şlerinde Yirminci yüzyılın ilk katliamı”; tanı-

12 Bkz. Kuran, a.g.e., s.71; Hükümet Filme Mani Olmak İçin Tedbir Aldı, Cumhuriyet, 4 Eylül 1935.

Page 411: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

411

Ali ÖZUYAR

tımlarında ise Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldıkları ve işkenceye maruz kaldıkları anlatılmaktadır. Filmde Türk askerlerinin iş-kenceyi severek gerçekleştirdikleri işlenmekte ve Türkler en büyük düş-man olarak gösterilmektedir.

Ararat fi lminin yönetmeni Atom Egoyan tarafından korkunç, çok bas-makalıp ve izlenemez bir fi lm diye eleştirildi13. Egoyan’ın eleştirisi fi lmde anlatılan öykü değil öykünün nasıl anlatıldığına dairdi. Ermenilerin nite-lik olarak çok ilkel bir düzeyde basmakalıp, kör parmağım gözüne misali fi lmler yaptığını belirten Egoyan, kendi fi lmi olan Ararat’ta da bu durumu aşarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını belirtir14. Egoyan’ın itirazı sadece çekilen fi lmlerinin sinema estetiğinden yoksun oluşunadır.

Son Karakol (The Last Outpost)15

Franz Werfel’in Musa Dağ’da Kırk Gün adlı romanı 1935 yılında Metro-Goldwyn Mayer’in ve Amerika’daki Ermenilerin tüm çabalarına rağmen çekilmedi. Ancak fi lmin çekilememesi Franz Werfel’in romanını ve Ermeni tehcirini Amerika’da popüler bir hale getirdi16. Metro-Goldwyn Mayer’den sonra Hollywood’un bir diğer büyük yapım şirketi Paramount da bu olaya ilgi gösterdi. Yazar F. Briten Austin’in aşk, kıskançlık ve in-tikam konularını Birinci Dünya Savaşı atmosferinde harmanladığı Son Karakol romanını aynı adla fi lme çekme kararı aldı17. Tamamen ticarî bir Hollywood yapımı olan fi lmde Ermeni tehciri popüler olduğu için fon ola-rak kullanıldı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında bir İngiliz subayı olan Andrews, Musul civarında Kürtler tarafından esir alınır. Arap şeyhi kıyafetleriyle bir Kürt aşiretinin başına geçmiş olan İngiliz ajanı Stevenson, Andrews’in İngiliz olduğunu anlayınca onu esaretten kurtarır. Stevenson’ın asıl görevi ise Türklerin zulmüne uğrayan bir Ermeni kafi lesini kaçırıp Mısır’daki İngi-13 Ayşegül Koç, Atom Egoyan ile Söyleşi – İnkârın Ruhu Nasıl Etkilediğine Dair, Altyazı

Sinema Dergisi, Mayıs 2003.14 Aynı röportaj.15 Son Karakol (The Last Outpost), Yönetmen: Charles Barton and Louis J. Gasnier, Senaryo:

F. Britten Austin’in romanından Charles Brackett, Oyuncular: Cary Crant (Michael And-rews), Claude Rains (John Stevenson), Gertrude Michael (Rosemary Haydon), Kathleen Burke (Ilya), Cary Grant (Michael Andrews), Claude Rains (John Stevenson), Gertrude Michael, Yapımcı: E. Lloyd Sheldon, Yapım: ABD/1935, 72 dk.

16 Gene Türk Düşmanlığı, Cumhuriyet, 5 Eylül 1935. Aynı gazetenin 6-7 ve 10 Eylül 1935 tarihli nüshaları.

17 Holivut Sinema Dergisi, Sayı 26-38-50 ve 53.

Page 412: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

412

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lizlere sağ salim teslim etmektir. Kafi le planlandığı gibi Stevenson tara-fından kaçırılarak Mısır’a götürülür. Böylece göç yollarındaki Ermeniler Türklerin zulmünden kurtulur. Filmin ikinci yarısında ise Stevenson’ın eşi Rosemary’e âşık olan Andrews ile bu üçlü arasında yaşananlar anlatılır.

Hasret (Karot)18

Son Karakol (The Last Outpost) fi lminden sonra yapılan yakın tarihli bir diğer fi lm de Hasret (The Yearning, Karot)’tir. Filmde Türk vahşetinden korunmak için Rusya’ya kaçan Arakel Aloyan’ın vatan hasreti anlatılır. 1990 Ermenistan yapımı olan 137 dakikalık bu sinema fi lminde de Türkler diğer fi lmlerde olduğu gibi yine tecavüz düşkünü, barbar insanlar olarak gösterilir. Yönetmenliğini Frunze Dovlatyan’ın yaptığı Hasret, konusu, kurgusu ve anlatımıyla tipik bir propaganda fi lmidir. Filmin ilk bölümle-rinde Ermeni köyünün yakılışı, kadın-çocuk ayrımı yapılmadan Ermenile-rini öldürülmesi çarpıcı bir şekilde gösterilerek Türk vahşeti özenle işlenir. Tanıtımlarında Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış bir milletin trajedisi ifadeleri kullanılan fi lmde Türkiye topraklarının Batı Ermenistan olduğu ısrarla vurgulanmaktadır

Filmde Arakel Aloyan’ın yaşadığı köy Türkler tarafından yakılmış ve köydeki tüm kadınlara tecavüz edilmiştir. Türk vahşetinden korunmak is-teyen Aloyan istemeyerek de olsa köyünü terk ederek Sovyetler Birliği’ne kaçar. Ancak yıllar geçmesine rağmen yaşadıklarını ve köyünü bir türlü unutamaz. Amacı ailesinden geriye kalan mezarları ziyaret edebilmek ve evlilik töreninin gerçekleştirildiği kiliseden geriye kalan duvarları öpebil-mektir. İçindeki hasret duygularını engelleyemeyen Aloyan tamamen in-sanî duygular ile Sovyet sınırını geçer. Ancak Sovyet hükümeti bu çabayı bir casusluk girişimi olarak görür ve olaylar bu örgü üzerine gelişir.

Anne (Mayrig)19 Diaspora Ermenilerinde görülen ilginç bir özellik de kökenlerine olan

borçlarını ödeme kaygısıdır. Bu kaygı Atom Egoyan’ın Ağrı ve Henri 18 Hasret (Karot), Yönetmen: Frunze Dovlatyan, Senaryo: Hrachya Kochar’ın romanından

Ruben Ovsepyan Oyuncular: Rafel Akoyan (Arakel), Galya Novents (Sanam), Ashot Me-likdzhanyan, Aram (as Ashot Melikjanyan), H. Kartashyan (Hasmik), Yapım: Armenfi lm Studios, Sovyetler Birliği/1990, 136 dk..

19 Anne (Mayrig), Yönetmen: Henri Verneuil, Senaryo: Henri Verneuil, Oyuncular: Claudia Cardiale, Araxi (Mayrig), Omar Sharif (Hagop), Isabelle Sadoyan (Anna), Cedric Doucet

Page 413: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

413

Ali ÖZUYAR

Verneuil’un Anne fi lmlerinde her iki yönetmenin söylemlerinde rahatlıkla görülür. Her iki yönetmen de kökenlerine karşı olan vefa borçlarını öde-mek için 1915 olaylarını, öncesini göstermeyerek beyaz perdeye taşıdılar.

Jean Gabin, Jean-Paul Belmondo, Alain Delon gibi Fransız sinema-sının önde gelen oyuncularıyla birçok fi lm çeken Verneuil, fi lmin basın bülteninde bu fi lmi çekmekteki amacını şöyle açıklamaktadır: Türklerin 1915’te Ermenilere yaptıkları, tarihin en büyük soykırımlarından biridir. Ben bu acıyla 65 yıl yaşadım. Kimseyle bir davam yok! Bu fi lmi yapmak, ait olduğum insan topluluğuna karşı boynumun borcuydu. Tarihte bütün ülkelerin karanlık sayfaları var, Almanların var, Fransızların var. Ama on-lar hatalarını kabul ediyorlar, Türkler etmiyor. Büyük millet olmak, tarihin sorumluluğunu kabul etmekten geçer. Benim bütün istediğim de Türklerin bunu yaptıklarını kabul etmeleri. Evet yaptık, hata yaptık desinler ve öteki-ler gibi diz çöküp Arabistan çöllerindeki mezarlardan özür dilesinler20.

11 Ocak 2002 tarihinde Paris’te vefat eden ve asıl adı Ashot Malakian olan yönetmen Verneuil, Anne fi lmini 1985’te yazdığı kendi yaşam öy-küsünden sinemaya uyarladı. Filmde tehcir esnasında Anadolu’dan kaçan Marsilya’ya göç eden bir Ermeni ailesinin -ki bu yönetmenin kendi aile-sidir- Fransız toplumunda yer edinmeye çalışan oğulları Azat Zakaryan’ın öyküsü anlatılmak istense de Osmanlı ordusuna bağlı Türk ve Kürt asker-lerinin çölde yürüyen Ermeni göçerlere saldırarak onları kılıçtan geçirme-sini gösteren sahneler de yer almaktadır.

Dünyanın birçok şehrinde Fransızca olarak ve İngilizce alt yazıyla gösterilen 1991 yılı yapımı bu fi lmde de Türkler yine gözü kan bürümüş kötü adam rolündedir.

Ağrı (Ararat)21 En son Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Egoyan tarafından ger-

çekleştirilen Ağrı (Ararat) fi lmi ise bugüne kadar yapılan bu nitelikteki fi lmlerin neredeyse bir bileşkesidir. Bu fi lmde gösterilen en acı durum ise

(7 yaşındaki Azad), Tom Ponsin (12 yaşındaki Azad), Stephan Servais Stéphane Servais (20 yaşındaki Azad), Yapımcı: Tarak Ben Ammar, Fransa/1993, 157 dk.

20 Scognamillo, a.g.e., s.134.21 Ağrı (Ararat), Yönetmen: Atom Egoyan, Senaryo: Atom Egoyan, Oyuncular: David Al-

pay (Raffi ) Charles Aznavour (Edward Saroyan), Eric Bogosian (Rouben), Elias Koteas, Ali (actor playing Jevdet Bey), Chirstopher Plummer (David), Yapımcı: Atom Egoyan ve Robert Lantos, Yapım: Tele Film Canada and Alliance Atlantis Communications, Kanada-Fransa/2002, 115 dk.

Page 414: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

414

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bir gerçeğin görmezden gelinerek yok sayılmasıdır. O gerçek de her iki milletin yüzyıllarca aynı coğrafyada bir arada yaşamış olmasıdır. Ararat ve diğer fi lmlerin en büyük ortak özellikleri de budur. Dolayısıyla iki mil-let arasındaki ilişki sadece tek mesele üzerine kurulmuştur. Tarihin bize gösterdiği ise bu durumun tam tersidir.

Ararat’ta olduğu gibi, yapılan diğer fi lmlerin tamamı tek tarafl ı, karşı tarafın görüşlerini sorgulamaksızın bir ulusu toptan suçlayıcı, nitelikte nef-ret fi lmleridir. Yapılan fi lmler bunu başarıyor. Türklerden nefret edilmesini sağlıyor; ancak Türklerin de Ermenilerden nefret ettiğini söylüyor.

Ararat fi lmindeki yönetmen Saroyan, fi lmin bir sahnesinde bu duruma vurgu yapar. Filmin yapım asistanlarından Raffi ’ye Bu kadar acıya yol açan şey nedir bilir misin genç adam? Ne kaybettiğimiz insanlar ne de toprak…Bu kadar nefret edilebilir olduğumuzu bilmek…Bu insanlar kim, kim bizden bu kadar çok nefret etmiş olabilir. Nasıl oluyor da bu nefreti halâ bu kadar inkâr edip bizden nefret edebiliyorlar diye sorar.

Nefrete dair önemli bir sahne de Raffi , ile fi lmdeki Cevdet Bey adlı kötü bir Türk komutanını canlandıran Ali arasındaki diyalogda yaşanır. Raffi çekimden sonra Ali’yi evine bırakırken Ben bu hikâyelerle büyüdüm. Kötü Türkler…Ancak bunları kafamda canlandıramıyordum. Ta ki senin oynadığın karakterin yaptıklarını görünceye kadar. Babam 15 yıl önce bir Türk diplomatına suikast hazırlarken polis tarafından vurularak öldürül-dü. Türk diplomatının temsil ettiği şeyi ve babamı onu öldürmek isteyecek hale getiren şeyi hiç anlamamıştım. Ama bugün sen bana onun hissetmiş olabileceklerini gösterdin, teşekkür ederim. der. Raffi ’nin teşekkürü kar-şısında Ali, Ben bu tür şeylerle büyümedim. Sadece rolüm için araştırma yaptım. Okuduklarımdan çıkarttığım orada bir tehcir olduğu ve çok sayıda Türk ve Ermeninin öldüğü. Bu Birinci Dünya Savaşı’ndaydı. Ali’nin olay-lara bu şekilde bakmasına öfkelenen Raffi , sırtını Hitler alıntısına dayaya-rak savunmaya geçer. Ama Türkler Ermenilerle savaşta değildi. Almanla-rın kendi Yahudileriyle savaşta olmadığı gibi…Hitler planlarının başarıya ulaşacağını komutanlarına inandırmak için ne söylediğini biliyor musun? Ermenilerin katlini kim hatırlıyor… der. Raffi ’nin bu sert sözleri ikili arasında başlayan diyalogun sonunu hazırladığı gibi fi lmin bu sahnesine kadar olayları anlamaya çalışan bir yönetmen tavrı çizen Egoyan’ın da Ermeni tezini destekleyen tavrının başlangıcı olur. Filmin bundan sonraki sahnelerinde Türkler öldürmekten işkence yapmaktan zevk alan vahşiler olarak gösterilir. Filmin bir sahnesinde Alman bir kadın tanık olduğunu

Page 415: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

415

Ali ÖZUYAR

söylediği bir olayı şöyle anlatır: Avluda bir grup genç Ermeni kadınını kamçılayan karanlık bir kalabalık gördüm. Bir adam hayvanî bir sesle gürledi: ‘Da-vul çaldıkça dans edeceksiniz’ diye. Kadınlar çıplak… Sonra kadınların bir kısmı bir araya getirildi. Üzerlerini gaz yağı döküldü. Ardından da bir meşa-le ile kadınları ateşe verdiler.

Alman kadının anlattığı bu vahşet tablosu anlatıma paralel olarak Saroyan tarafından birer birer canlandırılır. Bir diğer çar-pıcı ve insanın kanını donduran sahne de fi lmin galasında izleyi-cilere gösterilir. Göç yolundaki Ermenilere Türk askerleri saldı-rır. Kadın-çocuk demeden önü-ne geleni öldürürler. Bazı ka-dınlara tecavüz ederler. Bir kağ-nı arabasının üzerinde bir Türk askeri genç bir Ermeni kadınına tecavüz etmektedir. Kamera tecavüze uğrayan kadının yüzünden geri çe-kildiğinde arabanın altındaki küçük kız çocuğu ekrana gelir. Tecavüze uğ-rayan kadın bir eliyle arabanın altına sakladığı kızının elini tutmaktadır.

Meselenin vahim noktalarından bir diğeri de Ermenilerin bu konudaki inanmışlıklarıdır. Yine aynı fi lmdeki önemli sahnelerden biri de bu inan-mışlık durumu üzerine kurulmuştur. Filmde Ali ile yönetmen Saroyan ara-sındaki konuşma bu inanmışlığın önemli bir göstergesidir. Ali, Saroyan’a bu rolü oynarken bana tarih hakkındaki düşüncemin ne olduğunu bunların soykırım olup olmadığına inanıp inanmadığımı hiç sormadınız sorusuna Saroyan; Bunun bir şeyi değiştireceğini sanmam yanıtı verir. Bunun üze-rine Ali; Zamanınızı almak istemem ama role hazırlanırken bir şeylerin içten gelmesi gerekir. Bu nedenle rolüme hazırlanırken bazı araştırmalar-da bulundum. Zannederim Türkler, Ermenileri bir tehdit olarak algılamak için haklı sebeplere sahiptiler. Doğu sınırları Ruslar tarafından tehdit edi-

Yönetmenliğini Atom Egoyan’ın yaptığıArarat fi lminin afi şi.

Page 416: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

416

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

liyordu ve Ermenilerin kendilerine ihanet ettiklerine inanıyorlardı. Eğer öyleyse bu bir savaştı… Saroyan teşekkür edip Ali’nin yanından ayrılır. Çünkü Sorayan’a göre bunun bir önemi yoktur. O olayları inandığı gibi anlatmaktadır. Zaten fi lmin başlarında da kendisi annem soykırımdan kur-tulan biriydi. Hayatım boyunca onun hikâyesini anlatacak bir fi lm yapmak istedim diyerek amacının ne olduğunu açıklar.

Dramatik yapısını beş karakterin 1915 olaylarına bakışı üzerine kuran Egoyan fi lminde zaman zaman ileri atlamalar, geri dönüşler ve Saroyan’ın çektiği fi lmlerden sahneler araya sokarak tezini destekler. Filmde zaman zaman nesnel davranmaya ve olayları anlamaya çalışan bir izlenim uyandı-ran Egoyan, fi lmin bütününde ise bu konuda tarafsız kalamayacağını açık-ça ortaya koyar. Son sahne karardıktan sonra da ekranda Türkler 1915’teki Ermeni Soykırımını inkâr etmeye devam etmektedir yazısı belirir.

Bildiride konu edinilen tüm bu nefret fi lmleri, sempozyumun konusu ve amacına ters olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde her iki milletin birbirlerinin haklarına tecavüz etmeden yüzyıllar boyunca bir arada ya-şadığı gerçeğini yok saymaktadır. Bu durum dünya kamuoyunda her iki milletin yüzyıllar boyunca birbirlerinden nefret ederek yaşadıkları ve bu nefretin de 1915’te Türkler tarafından soykırıma dönüştürüldüğü izlenimi yaratmaktadır. 1915 olayları siyasî manevralar ve bu konuda yapılan pro-paganda fi lmleriyle 1915 öncesi yaşananları unutturmuş ve iki halkın ezelî ve ebedî birer düşman olarak belleklerde kalmasına yol açmıştır. Elbette iki halk arasındaki ilişki sadece tek mesele üzerine kurulamaz. Böyle bir durum tarihî gerçekleri inkâr etmek, iki millet arasında yaratılmış olan or-tak yaşama sanatını yok saymak olur.

Page 417: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 418: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 419: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

TÜRK DOSTU DİASPORA ERMENİLERİ

Yrd. Doç. Ayten SEZER

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü E-mail: [email protected]; Tel: 0 312 297 68 70

Page 420: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Son yıllarda bazı Ermenilerin 1915’te yaşananları soykırım olarak uluslararası boyutta kabul ettirmeye çalıştıkları gö-rülmektedir. Bu amaçla Ermenistan dışında yaşayan bir-takım Ermeni terör grupları, Türkiye aleyhinde faaliyette bulunmaktadırlar. Bunlar iki toplum arasında geçmişte ya-şanan olumsuzlukları çarpıtarak, sorunu terör veya siyaset yoluyla çözmeye çalışılmaktadır. Ancak bütün Ermenilerin böyle düşünmedikleri de bir gerçektir. Hatta belli bir yaşın üzerinde olan bir kısım Ermeninin, özellikle Türk dilini ve Türk kültürünü dışarıda yaşattığı da bilinmektedir. Bunlar teröre dayalı faaliyetleri onaylamayan, Türkler ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak ve dostluk çerçevesini korumak iste-yen bir tutum içindedirler.

Page 421: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

421

Yrd. Doç. Ayten SEZER

GirişBilindiği gibi Osmanlı Devleti, farklı etnik köken ve dinî inanca sa-

hip unsurların bir arada yaşadığı bir devletti. Önceleri etnik kökenleriyle anılmayan bu unsurlar dinî ve mezhebî anlamda millet olarak nitelendiri-lirlerdi. Bu sistem 1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği milliyetçilik, eşit-lik ve özgürlük akımlarının etkisiyle etnik temele dayanır hale geldi. Bu akımlardan ilk etkilenen kendi dil, din ve kültürlerini koruyan Hıristiyan azınlıklar olmuştur. Batılıların da desteği ile Balkanlarda başlayan isyanlar sonunda Osmanlı, Avrupa topraklarını kaybetmeye başlamıştı1. Bu ayrı-lıkçı harekete XIX. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı topraklarında dev-lete sadık, Türklerle dostluk içerisinde yaşayan Ermeniler de katılmıştır. Bunlar 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin birbirleriyle olan rekabeti ve Osmanlı üzerindeki emellerini ha-yata geçirmek maksadıyla kışkırtılmışlardır. Bu savaşta Ruslara yenilen Osmanlı, 1878’de imzaladığı Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi ve İngilizlerin müdahalesiyle daha sonra imzalanan Berlin Antlaşmasının 61. maddesi gereği Ermeniler için ıslahat yapmayı kabul etmiştir. Bu gelişme Ermeni konusuna uluslararası bir boyut kazandırmıştır2. Pek çoğu Türkçe isimler taşıyan bu topluluk mensuplarından özellikle yabancı ülkelere eği-

1 1821’de Mora yarımadasında başlayan Rum isyanı sonucu 1829’da Yunanistan bağımsızlı-ğını kazanmıştır. Bu isyan diğer unsurlara da yayılmıştır.

2 Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İs-tanbul 1984.

Page 422: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

422

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

tim için gidenler ve içerde yabancı misyonerlerin çalışmalarından etkile-nenler, Osmanlı topraklarında eylemler yapmaya başlamışlardır.

Bu amaçla Osmanlı toprakları dışında kurulan ve içerde de örgütlenen ihtilâlci Hınçak ve Taşnak gibi örgütler ile teşkilâtlanan Ermeniler; Van, Erzurum, Adana, Maraş gibi değişik şehirlerde isyanlar çıkararak eylem-lere girişmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı’nı fırsat bilen bir kısım Ermeni, düşman ordusu-na katıldığı ve cephe gerisindeki masum vatandaşları katlettiği için 1915’te zorunlu göçe tâbi tutulmuştur. l915’ten beri Türkiye’ye karşı mücadele ha-linde olan ve dünyanın dört bir yanına göç ederek yerleşen Diaspora Er-menileri 1915’te yaşanan gelişmeleri soykırım olarak nitelendirmişlerdir. Siyasî teşkilâtlar, dernekler, gazeteler, radyo ve televizyon yayınları ile 24 Nisan’ı soykırım günü olarak ilân etmişlerdir. Her yıl 24 Nisan’da çeşitli etkinlikler düzenlenerek Türkiye suçlanmakta ve toprak, tazminat gibi ta-leplerde bulunulmaktadır.

Bu tepkiler, Batılıların da dikkatlerini çekmek için 1970’lerden itiba-ren yerini şiddet olaylarına bırakmıştır. 1973’te 77 yaşındaki Mıgıdıç Ya-nıkyan adlı Ermeni tarafından Los Angeles başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’in öldürülmesi ile başlayan cinayetler devam etmiş ve 1980’lere gelindiğinde öldürülen kişi sayısı 50’ye ulaşmıştır3.

Halen dünya üzerindeki Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı üç bölge vardır. Bunlardan bir kısmı Rusya sınırları içinde Sovyet Ermenistanı’nda yaşayanlar, diğeri Türkiye Cumhuriyeti ve üçüncüsü de başta Amerika, Fransa ve Kanada olmak üzere dünyanın değişik bölgeleridir. Sonuncu-suna göç eden ve oralarda örgütlenerek yaşayanlar Diaspora Ermenileri-dir. Göka’ya göre, Türk aleyhtarlığını ve dolayısıyla soykırım görüşünü destekleyenler ve körükleyenler bu Diaspora Ermenileridir. Bunda her birinin toplumsal psikolojisinin farklı olmasının ve ciddi kimlik krizi ya-şamalarının etkili olduğu, dolayısıyla millî kimlik oluşturabilmek için bu yola başvurmalarının payı vardır4. Bununla beraber Diaspora Ermenileri

3 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Yayına Hazırlayan Kemal Çiçek, Yeni Türkiye Yayını, Ankara 2005, s.138; Bilal Şimşir, Şehit Diplomatlarımız, 2 Kitap, Ankara 2000. Ermeni meselesi ile ilgili kaynakça için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987; Türkkaya, Ataöv, Ermeni Sorunu: Bibliyografya, Ankara 1981; Re-cep Karakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), İstanbul 2001; Erdal İlter, Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası, Bibliyography of Turco-Armenian Relations, 3. Baskı, Ankara 2004.

4 Erol Göka,Topluluklar ve Zihniyetleri, Ankara 2004, s.232, 239.

Page 423: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

423

Yrd. Doç. Ayten SEZER

arasında böyle düşünmeyen sağduyu sahibi Ermenilerin bulunduğu da gö-rülmektedir.

Bu bildiride, Emniyet arşivlerine ve basına yansıyan bilgi ve belgeler ışığında Türkiye dışında yaşayan ve Diaspora Ermenileri olarak da adlan-dırılan örnek kişi ve grupların Türkiye hakkındaki olumlu yaklaşımları or-taya konulmaya çalışılacaktır.

Geçmişte bir arada yaşayan Türkler ile Ermeniler birbirlerinden etki-lenmişler ve birbirlerine güvenmişlerdir. Bu durumu Osmanlı Devleti’nde nazırlık yapmış olan Ermeni Hallacyan’ın, Bir Türk, evinden uzunca za-man ayrılırken -meselâ hacca giderken- anahtarını komşusu Ermeniye bırakırdı; o da Kudüs’e giderken öyle... Dedemin, İncil’i sizin harfl eri-nizle okuduğunu bilirim. En büyük yemini ‘Kur’ân çarpsın!’dı. İki taraf birbirinin cenazesine giderdi. Sultan Mahmud’un dediği gibi, hakikaten millet-i sâdıka idi5 şeklindeki sözleri en açık şekliyle ortaya koymaktadır. Benzer görüşler Kâzım Karabekir ve Cemal Paşalar’ın Osmanlı dönemine ait hatıralarında da yer almış ve Türklerle Ermeniler arasındaki dostluğun çok ileri olduğu, bir yere gidecekleri zaman evlerini, barklarını, ailesini ve namusunu birbirlerine emanet ettikleri belirtilmiştir6.

Yine, bazı Ermeniler, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşayan Ermenilerin iyi durumda olduklarını, Türkiye ile iyi geçinilmesi gerektiğini belirterek, Taşnak, Hınçak ve Ramgavar gibi örgütlerin yaptık-ları faaliyetleri onaylamamakta ve kendilerini Türklere ve Türkiye’ye daha yakın hissetmektedirler.

Bu yakınlığı Göyünç, eserinde 1955’te bir grup öğretmenle gittikle-ri ABD’nde Santa Barbara’da kaldıklarını öğrenen Ermeni karı-kocanın otele gelerek kendilerine çok içten davrandıklarını, evlerine götürerek bol ikramda bulundukları yazmıştır7.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye aleyhindeki faaliyetlerin de-vam ettiği bir dönemde Fransız işgalindeki Suriye’de yaşayan bazı Erme-niler, Türkiye karşıtı Ermeni örgütlerine karşı yeni bir örgütlenme içine girmişlerdir. Bu konuda Suriye’den alınan istihbarat raporunda şu bilgilere

5 Kâzım Karabekir, 1917-1920 Arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni Mezalimi, Hazırla-yan Ömer Hakan Özalp, Emre Yayınları, İstanbul 2000 (Kitabın arka kapağından alınmış-tır).

6 Kâzım Karabekir, Ermeni Dosyası, İstanbul 1994, s.12-13; Cemal Paşa, Hatıralar, İstanbul 1977, s.404.

7 Göyünç, a.g.e., s.15.

Page 424: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

424

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

yer verilmiştir8: Bölgede 5-10 Ermeniden oluşan Hür Ermeniler Partisi kurulmuştur. Bunlar Taşnak, Hınçak ve Ramgavarların başarılı olamadık-larını düşünmektedirler. Katil, suikast, tehdit, palavra ile büyük Ermenis-tan kuracaklarını söyleyen Taşnaklar ne Erivan’da ne de Kilikya’da hatta Kürtlerle ortak Hoybun harekatında da başarılı olamamışlardır. Hatay’da Türklere karşı hazırlanmış adamları Fransızlar tarafından terk edilmiş ve Türklerden yüz bulamayarak göç etmek zorunda kalmışlardır. Suriye’de l936’da vatanperver Araplarla birleşerek, kendilerine sözler veren Fran-sızlara bile sırt çeviren Taşnakların bu planı da tutmamıştır. Hınçaklar da benlik gösterememiştir. Büyük emeller peşinde koşan Ermeniler enternas-yonal serseriler halinde hiçbir yerde tutunamamışlardır. Hür Ermeniler bu şekilde büyük Ermenistan kurulamayacağını belirtmişlerdir. Çünkü onlara göre; bugünkü Türkiye dar bir sahaya tıkılmıştır. Kimseye verecek topra-ğı yoktur. Büyük bir inkilâpla gençleşmiş ve kuvvetlenmiştir. Türkiye’den bir Ermenistan çıkarmak abesle iştigaldir. Birinci Dünya Savaşı’nın galibi bile Türkiye’yi parçalamayı başaramamıştır. Onlara göre yapılacak iş ha-yalîdir. Bunu bırakıp Türklerle anlaşalım. Türkiye Cumhuriyeti rejimini kabul ederek hür Türk Ermenisi olmak gerekir. Türkiye’ye döner bir Türk gibi bütün haklardan yararlanır, yabancı diyarlarda sürünmekten kurtu-luruz demektedirler. Dişçi Artin Çamcıyan ve Hınçak liderlerinden Ropen Yağsızyan ise aynen şunları söylemişlerdir: Biz, şahsen ne açız ne işsiziz, ne de Fransızlardan müşteki ve muğberiz fakat Araplardan mütenafi r ve mutazarrırız. Gayemiz milletimizin müstakbel saadetine hizmettir. Bu ise milletimizin Türklerle bir arada yaşamasına bağlıdır. Dilimiz, duygumuz, emelimiz ve yurdumuz onlarla bir olmalıdır. 20 senelik hüsran kafi dir... Muhalefetten ne kazandık? Bizi Türkler aleyhine çevirenler bize ne gibi hizmetler ettiler?...Artık yeter... Biz Türklerden başka hiç kimse ile anlaşıp kaynaşamayız. Hatta deriz ki, Ya Türkün aslı Ermenidir veya Ermeninin aslı Türktür... İyi biliniz ki Türkiye henüz Ermeniye kapılarını açmayacak ve inanmayacaktır. Ermeniler bize düşmanlık yapacaklar, aleyhimize bu-lunacaklar, suikastlar hazırlayacaklar, ecnebiler ise bu halimizi hoş gör-meyeceklerdir: fakat yine de biz yolumuza devam edeceğiz ve bu fi krimizi bir tohum gibi Ermeniler arasında saçacağız... Türkiye de çok geçmeden bizi anlayacaktır... Mevsuk rivayetlere nazaran Atatürk sağ olsaymış, bü-tün Ermenilere Türkiye kapıların açacakmış, İsmet İnönü’den ricamız bize aynı hakkı vermesidir.

8 29.08.1940 tarih ve 2023 numaralı Suriye’den alınan istihbarat raporu. Bkz. EGM Arşivi, Dosya No:12531-2.

Page 425: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

425

Yrd. Doç. Ayten SEZER

Söz konusu raporda, bu partinin henüz resmen tanınmadığı ve oluştu-rulmadığı, hatta gayriresmî olarak da bilinmediği belirtilmekte ve ayrıca, Halep şehri içinde 200’e yakın üyesi vardır ve bunların büyük kısmı Gazi-antepli, Kilisli ve Maraşlı’dır. Diğer Ermeniler ise muhaliftir. Pek yakında bunların da cereyana kapılacakları tahmin edilmektedir. Cemiyetin üyele-ri: Diçci Artin Çamcıyan Antepli, Tacir Ropen Yağsızyan Antepli, Minas Aslanyan Antepli, Yakup Şitilyan Antepli, Serkis Berberyan Kilisli, Corc Kuyumcuyan Maraşlı, Minas Arakyan Maraşlı, Kamil Seferyan Kilisli, Corc Seferyan Kilisli’dir. Bunların faaliyetleri Halep’in her iki semtin-dedir. Halep’in batısında yeni kurulan Ermeni kasabalarından Davudiye ağırlıklıdır. Bu kasaba iki sene evvel Halep’teki Fransız delegesi David namına kurulmuştur. Bu kasabada Hınçak ve Taşnak Ermenileri otururlar, birbirleriyle anlaşamazlar, onun için bu parti doğmuştur denilmektedir.

Haber gazetesinde 04.04.1965 tarihinde çıkan Valâ Nureddin imzalı Türkler ve Ermeniler başlıklı makalede9 Matmazel Bagdasaryan soyadlı kişi; Ya benim amcalarımın dayılarımın Türk köylülerine ettikleri? Takas... dedi. Bu bir iç savaştı. Birinci Umumî Harp’te Prusya emperyalizminin kışkırtmacasıydı. Kimi has Ermeni, kimi Ermeni dinini kabullenmiş Hıris-tiyan Türklerin felâketini doğurdu bu dostum dediği yazılmıştır.

Yine, 9 Nisan l965’te Arşav gazetesinde çıkan yazıda Lübnan’da ve yabancı memleketlerde Ermenilerin matem töreninin 50. yılını anmaya hazırlandıkları, bu nedenle Ermenilerin yabancıların Makarios ve Kipriya-nu gibi adamların teşviki ile Türkiye’ye karşı gösteriler düzenleyecekleri haberi yer almıştır. Bu haber üzerine Yervant Aslanyan’ın Makarios’un ve Kipriyanu’nun Birleşmiş Milletler’deki Ermeniler adına tek bir söz söy-lemeye yetkileri yoktur.... tarihte onların dedeleri Hıristiyanlık maskesi altında defalarca Ermeni ırkını imha etmeğe teşebbüs etmişlerdi, bu gün onlar tekrar Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizi imha etmek teşebbüsüne giriş-mişlerdir... Tarih boyunca Türk ve Ermeni vatandaşları, vatanın yükselme-si ve ilerlemesi için kardeşçe bir arada çalışarak beraber yaşamışlardır... Birinci Dünya Savaşı, Atatürk’ün adil Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini kurmasına yol açmıştır10 yorumunu yapmıştır.

Türkiye aleyhinde çalışan Ermenilerin Rumlarla işbirliği yaptıkları daha doğrusu Rumların Ermeni meselesini Türklere karşı kullandıkları bi-linmektedir. Bu konuda Kıbrıs’ta yaşayan bazı Ermenilerin Rumların ken-9 Bu makale, 5 Nisan 1965’te Ermenice çıkan Marmara’da aynen yayınlanmıştır.10 16 Nisan 1965 tarih ve 234/398 sayılı MAH’ın İçişleri Bakanlığı’na yazısı, Dosya

No:12531-2/11

Page 426: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

426

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dilerine yaptıkları baskı sonucunda Türklerle olan yakınlıklarını gerçek-leştiremedikleri Türkiye’nin Lefkoşa büyükelçiliğinin 09.05.l968 tarihli Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği yazısından anlaşılmaktadır. Yazıda;

1. Kıbrıs’taki Türkler aleyhindeki Ermeni faaliyetlerinin içerik ve se-bepleri itibarıyle iki şekilde kendini gösterdiğine dikkat çekilmektedir.

A- Bunlardan birincisi uluslararası Ermeni faaliyetlerine paralel faa-liyetlerdir. Her ülkede olduğu gibi Kıbrıs’ta da sayısı az olmakla beraber Ermenistan davası taraftarlarının bulunduğu, ayrıca Ermeni davasının ger-çekleşmesine belirli bir devletin imkân vereceğine inandığı için o mem-leketle sıkı ilişkide bulunan ve verilen emre göre hareket eden kimselerin varolduğu bildirilmektedir. Ermeni cemaati liderinin sol eğilimli olduğu, ayrıca bir kültür kurumu olan Melkonian Enstitüsü’nün de özellikle geç-mişte bazı Sovyet faaliyetlerine merkezlik ettiği İngiliz İntelligence servi-sinde Plilby’nin yayınladığı hatıratından anlaşıldığı belirtilmiştir.

B- İkinci sınıfa giren Ermeniler ise mevcut durum dolayısıyla kader-lerini Rumlara bağlamışlardır. Aslında bu Ermenilerin Rumları sevmedik-leri ve kendilerini Türklere daha yakın hissettikleri bilinmektedir. Nitekim yaşanan olaylardan önce Ermenilerin hemen tamamının Türk kesimlerin-de yaşadıkları ve ticaretlerini de Türk kesimleriyle yapmakta oldukları ve Rum kesimine geçmeleri tamamen olayların zoruyla olmuştur. Bunlar Türk kesiminde kalsaydık Rumlar Türklere yaptıkları muamelenin aynısını bize de yapacaktı demişlerdir. Böyle düşünmekle beraber gündelik hayat-larını devam ettirebilmek için bu Ermeniler, Rumların kendilerinden talep ettiği her türlü Türkiye aleyhtarı faaliyeti geçmişte yaptıkları gibi bundan sonra da yapacaklardır denilmektedir. Bir vesile ile kendisi ile yapılan görüşmede Ermeni cemaati reisi Rumların bize yaptıkları tazyikleri tahmin edemezsiniz. Buna boyun eğmezsek maddeten zarar göreceğiz. Rumlar on istiyorsa biz ancak iki yapıyoruz. Mukavemete kudretimiz yoktur. Esas ya-kınlığımız Türklerle olmakla beraber Ada’da hâkim ve mukadderatımızı tayin eden unsur Rum olduğu için ona karşı gelme imkânlarımız mahtuttur demiştir.

2-Bu durum karşısında Kıbrıs’taki Ermenilerin maddî çıkarları dola-yısıyla Rumların isteklerine boyun eğecekleri ve Türkiye aleyhindeki fa-aliyetlerde bulunmaları istendiği taktirde ister istemez bu yola gidecekleri doğaldır denilmektedir. Esasında Ermeniler Rumlarla bir arada bulunmayı kendi çıkarları bakımından uygun görmemekteler, âdet ve örf bakımından kendilerini Türklere daha yakın hissetmeleri bir yana, Türk kesiminde ti-

Page 427: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

427

Yrd. Doç. Ayten SEZER

caret yapmayı, ticarî alanda kendileri kadar tecrübeli olan Rumların bulun-duğu Rum kesiminden ticaret yapmaya maddî menfaat yönünden de tercih etmektedirler.

3-Sonuç olarak, Kıbrıs’taki Ermenilerin kendi çıkarları bakımından mevcut şartlar içinde Rumların Türkiye aleyhindeki her türlü isteklerine boyun eğmekten başka çareleri yoktur. Görüşülen Ermenilere, Türk ce-maatinin arkasında Türkiye’nin bulunduğunu unutmamak lâzım geldiğini ve ileride bu uygun olmayan şartların düzelip Türk cemaatinin de Ada’da söz sahibi olacağını, dolayısıyla tutumlarını geçici şartları esas alıp tespit ederlerse ileride Türklerle tekrar işbirliği yapmak fırsatını göz önünde bu-lundurmalarına dikkat çekildiği yazılmıştır11.

Yurt dışında yaşayan ve Türkiye ve Türkler hakkında olumlu düşünen bir kısım Ermenilerin terör taraftarı Ermeniler tarafından tehdit edildik-lerine dair basında bilgilere rastlanmaktadır. Bunlardan Türk dostu ünlü mücevherci Vahe Tosunyan’a gönderilen imzasız bir mektupta Köpek gibi sokakta öleceksin! denilmiştir12.

Türk-Ermeni dostluğuna yaptığı hizmetlerinden dolayı şeref madal-yası alan Jan Vahe Tosunyan, 1907 İstanbul doğumlu olup, elmas yon-tucusudur. 1925’te meslek eğitimi için Paris’e oradan da elmas madeni aramak için Afrika’ya giden Tosunyan, Türkiye sevgisi hakkında, …Ben Türkiye’nin malıyım. Orada doğmuşum. Memleketi sevmemek olur mu? Ama beni Hıristiyan yapmışlar, papaz dua okumuş başımda, sizin de imam. Kabahat benim mi? Aynı dinden olmak şart mı? O memleket hepimizin değil mi? Din başka, millet başka. Dinle milleti birbirine karıştırmamak gerekir… Fransa’ya gelen her Türk işçisine, her Türke yardım etmeye ça-lıştım demiştir.

Gerek Türkiye sevgisi gerekse Tosunyan isminden dolayı kendisinin ve Türkçe isimler taşıyan Ermenilerin Türk olduğunu ifade etmesinden do-layı Ermeniler tarafından tehdit edildiğini sözlerine ilâve etmiştir13.

Türkiye’nin Tahran büyükelçiliği müsteşarı ile görüşen İran Kauno-mi gazetesi müdürü Eğikiyan kendisine Türkiye hükümetinin Ermeniler hakkında gösterdiği alicenaplıktan dolayı Tahran’daki Türkiye Ermenileri adına teşekküre geldiğini söylemiştir. İstanbul’da çıkan Jamanak gazetesi

11 Maslahatgüzar Ercüment Yavuzalp imzalı yazı. Bkz. EGM Arşivi, Dosya No: 12531-2/17 12 “Paris’te Türk Dostu Ermeniler Ölümle Tehdit Ediliyor”, Günaydın İlâve 20.06.1974. 13 Mine G. Kırıkkanat, “Din ile Milleti Karıştırmayın”, Tosunyan ile Söyleşi, Milliyet 23

Şubat 1998.

Page 428: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

428

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

muhabirinin Türk Dışişleri Bakanıyla yaptığı bir mülâkatta, Cumhuriyetin 25’inci yıldönümü dolayısıyla bir af kanunu hazırlanmakta olduğunu, bu aftan vaktiyle Türkiye dışına çıkmış olan Ermenilerin de yararlanıp yararla-namayacaklarını sormuştur. Kendisine, bu konuda hiçbir bilgilerinin olma-dığının söylenmesi üzerine Eğikiyan, şunları söylemiştir: Ben Sivaslıyım. 19 yaşında iken tahsil için Türkiye’den çıktım. Meşrutiyet’te Türkiye’ye döndüm. Sonunda işte vatan dışında kaldık. Kabahatimiz malûm vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk unsuruna en yakın tebaası Ermeniler idi. Maalesef bazı emperyalist devletlerin emellerine alçakça ve aptalca alet edildik. Başımıza bu işler geldi. Bugün Türkiye haricindeki Ermenile-rin pek azı müstesna, artık bu vaziyeti anlamayan kalmamıştır. Kalmışsa bile Kars ve Ardahan hakkındaki son Rus beyanatından sonra gözlerinin açılması gerektir. Tahran’daki Amerikan Sefi ri Mr. Allen Ankara’ya seya-hatinden evvel beni Amerika sefaretine çağırtarak şu suali sordu;

-Eğer herhangi bir yerde Türkiye himayesinde bir Ermeni Muhtariyeti teşkil edilirse Ermeniler buraya hicret ederler mi? Yoksa Türklerden kor-kup gelmezler mi? Ben İran Ermenilerinin hakiki Ermeni yurdu olacak olan böyle bir yere seve seve koşacaklarından şüphe edilmemesi gerektiğini, bi-zim Türklerden hiçbir korkumuz olmadığını, onlardan uzakta Türkiye’nin kadrini anladığımızı, bugün Rusya’da 3 milyon Ermeni bulunduğu halde sözde müstakil Ermenistan’da ancak 800 000 Ermeni bırakmış olduklarını söyledim. Türkiye’ye en büyük fenalıkları yapmış ve Türk milletinin haya-tına kast etmiş olan Yunanistan’a onu mağlup ettikten sonra, el uzatmakla ne kamil bir millet olduklarını gösterdiklerini ilâve ettim. İnanıyorum ki sizlerin idaresinde hakiki refaha kavuşacağız.

Dedikten sonra Eğikiyan devamla: Her millette olduğu gibi Ermeniler arasında da milletiniz aleyhine çalışan bir takım alçaklar çıkmıştır. Fakat emin olunuz ki bu bile % 15 bile değildir. Bizim baş düşmanımız Ruslardır. 93 Harbi’nde müstakil Ermenistan vaadiyle bizi ön safta kırdırıp sonra en büyük istibdat altına kendileri almışlardır. Bu hakikatleri yazdığım için beni Ruslar Tahran’a şikâyet ettiler. Ölümden zor kurtuldum. Fakat bunla-rı yazmaktan ve milletimin gözünü açmağa uğraşmaktan hiçbir zaman geri kalmıyorum diye ilâve etmiştir14.

Paris’teki Ermeni Kilikya Cemiyeti tarafından kendi kulübünde Türk-Ermeni ilişkileri hakkında tartışma yapılmıştır. Burada Kilikya

14 Tahran büyükelçiliği Müsteşarı Firuzan Selçuk’un Tahran büyükelçisine 05.03.1948 tarihli mektubu. Bkz. EGM Arşivi, Dosya No: 12531-2/9.

Page 429: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

429

Yrd. Doç. Ayten SEZER

Cemiyeti’nin yayın organı olan ve Paris’te haftada bir çıkan Arevmudk gazetesinin 05.12.1948 tarihli sayısında; Dışarda kalan Ermeniler ola-rak Ermenistan’daki Ermenilerin işine karışamayız. Zira onlar Sovyetlere bağlıdır... Türkiye Ermenileri 100 bin kadardır. Yarısı İstanbul’da yarısı Anadolu’dadır. Onlarla ilgilenmeyiz. Türkiye’nin dahilî işine karışamayız. Hariçteki Ermeniler Türkiye’ye küfretmekten vazgeçmeliyiz. Yaşadığımız ülkeler kendi menfaatleri gereği, Türkiye ile iyi geçiniyorlar realist olma-lıyız görüşlerine yer verilmiştir15.

Bu cümleler de göstermektedir ki, iki ülkenin iyi geçinmesi emperya-listlerin oyununa gelmemesi kendi menfaatleri gereğidir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Rusya’daki bir kısım Ermeni açlık, se-falet ve yerli Ermenilerin baskısından Suriye’ye kaçmağa çalışmışlardır. Kars’tan alınan haberlere göre, perişan bir Ermeni kafi lesi Türkiye’nin sı-nır kasabasına sığınmış ve bunlar gerekirse öldürülmelerini fakat Rusya’ya gönderilmemelerini istemişlerdir. Türk resmî makamları ise mevzuatın buna izin vermediğini söylemiş ve yakarmalarına rağmen Rusya’ya iade etmiştir16.

Türkiye aleyhinde çalışan yurtdışındaki Ermeniler yaşadıkları şehir-lerde pek çok soykırım anıtı yaptırmışlardır. Beyrut’ta böyle bir öç anıtının açılışında Ermeniler Türkiye’den tazminat talebinde bulunmuşlardır. Dün-ya üzerindeki beş milyon Ermeninin faaliyetini yöneten öç partisinin en ilericisi sayılan Taşnak’ın liderleri Türkiye de yaşayan Ermenilerin durum-larının gayet iyi olduğunu, her hangi bir baskı (dil baskısı hariç) bulunma-dığını ancak dışarıdaki Ermenilerin Türkiye’deki ırkdaşlarından yardım görmese dahi mücadelelerine devam edeceklerini açıklamışlardır17.

Türkiye’nin Halep Başkonsolosu Nureddin Karaköylü’nün bildirdiği-ne göre, Halep’te çoğu Anadolu’dan göç etmiş 60 ile 80 bin Ermeni vardır. Bunların sayısı daha fazlaymış, İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip yaklaşık 20 bin kişi Sovyet Ermenistan’ına göç etmiştir. Türk inkılaplarını Taşnak-lar, İttihat Terakki’den farklı görmüşler ve Esir Milletlerin Kurtarıcılarına Örnek kabul ettikleri Atatürk’e karşı hayranlık duymaya başlamışlardır. Asırlardır Türklerle beraber yaşayan Ermeniler halâ Halep’te evlerinde ve işyerlerinde Türkçe konuşmakta, Türk yemekleri yemekte ve eğlence

15 26.01.1949 tarih ve 25040 sayılı MAH’ın İçişleri Bakanlığı’na yazısı. EGM Arşivi, Dosya No: 12531-2.

16 “Kendi Düşen Ağlamaz! Rusya’dan Kaçan Ermeniler”, Son Saat 18 Ocak 1947.17 Mehmet Ali Birand, “Türk Ermenilerin Durumlarının Gayet İyi Olduğunu Bildirmesine

Rağmen Taşnak Ermenileri Tahrike Uğraşıyor”, Milliyet 27.04.1970

Page 430: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

430

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

yerlerinde Türk müziği dinlemektedirler. Anadolu’daki Türk örf ve âdetle-rine bağlıdırlar. Halep’te geniş bir şekilde Türkçe konuşulmakta ise bunu Ermenilere borçlu olduğumuz belirtilmektedir. Zira, Türk kolonisi Arapça konuşma eğilimindedir. Türkiye’nin verdiği vize ile Türkiye’den giden Er-menilerin orada saygıyla karşılandıkları belirtilmiştir. Türkçe hayranı, örf ve âdetlerini benimseyen Ermeniler Araplarla kaynaşamamışlardır. İstan-bul, Ankara ve Çukurova radyolarını dinlemektedirler18. 1960’lı yıllarda tespit edilen bu izlenimler 2000’li yıllarda da benzerlik göstermektedir.

Bu konuda bir gazetecinin 1915’te yaşanan acı olaylar sonucu Anado-lu’ dan Lübnan’a göç eden ve Beyrut’ta yaşayan bazı Ermenilerle yaptığı görüşmesinde, bunların Diaspora’nın aksine Türkiye’ye kin beslemedik-leri, geçmişin tarihçilere bırakılması gerektiği ve 90 yıl önce bırakıp gel-dikleri Anadolu kültürü ile birlikte Türkçe’yi de Beyrut’ta nesilden nesile yaşattıkları fi krine varılmıştır19.

Görüşülen kişilerden biri Lübnan’da, tehcirin en son tanığı olan 105 yaşındaki Yeghisapet Kesabyan’dır. Kendisi 1915’te Hatay’dan Suriye üzerinden Lübnan’a gelirken 15 yaşındaymış. Yolculuk sırasında çok zor-luk çektiklerini: Günlerce yürüdük. Askerler hep başımızdaydı. Bize kimse saldırmasın diye bizi koruyorlardı; ama kendileri de yürüyemediğimiz için bazen bizi dövüyorlardı. Çok zor bir yolculuktu şeklinde anlatan Kesab-yan, yaklaşık üç ay süren yolculuktan sonra akrabalarıyla birlikte geldiği Bekaa vadisinin Ancar (Anjar) bölgesinde yaşayan Ermenilerin, torununun 8 yaşındaki oğlu Mardiros’a Türkçe türküler öğretmiş, Lübnan’a geldikten bir yıl sonra Hatay Samandağı’na geri dönmüş ve burada evlenmiş, ken-di isteğiyle tekrar Lübnan’a dönmüştür. Türkiye’yi çok özlediğini belirten Kesabyan, kızından ve torunlarından kendisini, ölmeden önce Hatay’a gö-türüp gezdirmelerini istiyormuş.

Yazar, Beyrut’un güney semtlerinden Borj Hammoud’ta mahalle isim-lerinin Türkiye’deki gibi Maraş, Antep, Adana olduğunu, Yeni Maraş’ın Kahramanmaraş’ın herhangi bir mahallesinden farklı olmadığını, dar so-kakları, çocuk bağırmaları ve dükkânlardan yükselen baharat kokularının bulunduğunu belirterek Adana, Mersin ve Kilis’ten getirtilen inci boncuk-lar, üzerinde Maşallah, Allah Korusun yazılı nazarlıklar, dut kurusu, üzüm pekmezi sattıklarını yazmıştır… Borj Hammoud’ta Türk televizyon kanal-

18 20 Nisan l968 tarih ve 502/108 sayılı Halep başkonsolosluğunun yazısı. Bkz. EGM Arşivi, Dosya No: 12531-2/17

19 Haşim Söylemez, “Tehcir Sırasında Saldırılara Karşı Bizi Türk Askerleri Korudu”, Zaman 04.05.2005.

Page 431: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

431

Yrd. Doç. Ayten SEZER

larının seyredildiği Ermeni mahallelerinde Türkiye’den getirtilen yiyecek-ler ile kıyafetlerin satıldığı Ermeni esnafl arın Türkiye ile sürekli ticaret halinde oldukları anlatılmaktadır.

Kuru gıda ve süs eşyası ticareti yapan Mano Lenbelian’ın alışveriş için sürekli Türkiye’ye gidip geldiği, dedesinden öğrendiği Türkçe’yi çocukla-rına öğrettiği, Soykırım ve tehcir gibi kavramların kendisini ilgilendirme-diğini söyleyen Lenbelian: Türkiye ile benim için bir problem yok. Artık barış, diyalog olmalı. Bu hatalar geride kalsın, tarihçiler tartışsın. Halk bu işten zarar görüyor. Ben Türklerle çok iyi anlaşıyorum. Bir problemi-miz yok. Problem oluşturmasınlar... dediği ifade edilmektedir. Beyrut’ta Ermeni nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Yeni Maraş’ta bir Ermeni aile-nin oğlu olan Levon Restokyan ise 1915’te Lübnan’a göç etmiştir. An-laşılır bir Türkçe konuşan ve bir Urfalı kadar iyi lahmacun yapan Levon Restokyan’ın dışarıdan gelen Türklerden para almadığı ve Türklerle olan dostluğumuzun arasına para giremez dediği halâ Türkiye ile çok ilgili ol-duğu ve kendi çocuklarına Türkiye’yi anlatıp Türkçe öğrettiği yazılmıştır. Kısacası bütün bunlar bazı Ermenilerin Türkçe konuştuğu, Türkiye ile il-gili olduğu ve tarihte olanları tarihçilere bırakmayı tercih ettiklerini gös-termektedir.

Sonuç olarak denilebilir ki, uzun yıllar Türklerle Ermenilerin bera-ber yaşamasının getirdiği huzur, güven ve iyi ilişkiler çeşitli nedenlerle XIX. yüzyılın sonlarına doğru bozulmuştur. Batılı ülkelerin müdahalesiy-le Ermeniler lehine reformlar yapılması istenmiş, kökü dışarıda ihtilâlci örgütler tarafından ülkenin değişik bölgelerinde isyanlar çıkarılmıştı. Os-manlının isyanları bastırması içerde ve dışarıda katliam gibi gösterilmiş ve iki toplum arasındaki güven ve işbirliği bozulmaya çalışılmıştır. Devletin önemli makamlarında görev alan ve devlete bağlılıkları ile bilinen Ermeni-ler, yeni bir devlet kurma hayali ve aldatmacasıyla batılı ülkelerden destek görmüş, onlarla işbirliği yapmış hatta Birinci Dünya Savaşı’nı fırsat bile-rek Osmanlıya ihanet etmiştir. Bunun üzerine 1915’te alınan önlemleri ve zorunlu göçü soykırım olarak tanıtmışlardır. Dünyanın değişik bölgelerine göç eden Ermenilerden bazısı ise bunu bu şekilde tanımlamayıp, yaşanan iyi ilişkiler ve kültürel alışveriş ile dostluğu devam ettirmek istemekte-dirler. Bu tutum, her iki toplum için de gerçekçi olmak ve emperyalizmin oyununa gelmemek bakımından doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir.

Page 432: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

432

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

Ataöv, Türkkaya, Ermeni Sorunu: Bibliyografya, Ankara 1981.Birand, Mehmet Ali, “Türk Ermenilerin Durumlarının Gayet İyi Olduğunu

Bildirmesine Rağmen Taşnak Ermenileri Tahrike Uğraşıyor”, Milliyet 27.04.1970.

Cemal Paşa, Hatıralar, İstanbul 1977.EGM Arşivi, 12531 Sayılı Ermeni Faaliyetleri ile İlgili Dosyalar.Göka, Erol, Topluluklar ve Zihniyetleri, Ankara 2004.Göyünç, Nejat, Türkler ve Ermeniler, Yayına Hazırlayan Kemal Çiçek, Yeni Türkiye

Yayını, Ankara 2005.İlter, Erdal, Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası, Bibliyography of Turco-Armenian

Relations, 3. Baskı, Ankara 2004.Karabekir, Kâzım, 1917-20 Arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni Mezalimi,

Hazırlayan Ömer Hakan Özalp, Emre Yayınları, İstanbul 2000.__________, Ermeni Dosyası, İstanbul 1994.Karakaya, Recep, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), İstanbul

2001. “Kendi Düşen Ağlamaz! Rusya’dan Kaçan Ermeniler”, Son Saat 18 Ocak 1947.Kırıkkanat, Mine G., “Din ile Milleti Karıştırmayın”, Tosunyan ile Söyleşi, Milliyet

23 Şubat 1998.Küçük, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, 1878-

1897, İstanbul 1984.Vala Nurettin, “Türkler ve Ermeniler”, Haber 04.04.1965.“Paris’te Türk Dostu Ermeniler Ölümle Tehdit Ediliyor”, Günaydın İlâve

20.06.1974. Söylemez, Haşim, “Tehcir Sırasında Saldırılara Karşı Bizi Türk Askerleri Korudu”,

Zaman 04.05.2005.Şimşir, Bilal, Şehit Diplomatlarımız, 2. Kitap, Ankara 2000.Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2.Baskı, İstanbul 1987.

Page 433: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 434: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 435: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

KAYSERİLİ AŞUĞLARDAÂŞIK TARZI KÜLTÜR GELENEKLERİ

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 352 437 49 29 – 332 66

Page 436: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Yüzyıllarca aynı coğrafyada iç içe yaşayan Türkler ve Er-meniler arasında bazı kültür alışverişlerinin olması tabiidir. Kültür alışverişinin başında da edebî ilişkiler yer almakta-dır. Edebî ilişkilerin en belirgin olduğu alan halk edebiyatı-dır. Halk hikâyeleri, masallar, türküler, ağıtlar gibi Türk halk edebiyatı ürünlerinin bir kısmının Ermeniler tarafından da benimsenerek kendilerine mal edildikleri bilinmektedir. Türk kültüründe önemli bir yeri olan âşık tarzı kültür gele-neklerinden de Ermenilerin etkilendikleri, hatta âşık terimi yerine âşuğ terimini kullandıkları ve Türkçe söyledikleri ta-rihî bir gerçektir.

Âşık tarzı kültür geleneklerini benimseyen ve bu kültür geleneklerine uygun eserler veren Kayserili 23 âşuğ tespit edilmektedir. Bu âşuğlar, XVIII-XIX. yüzyıllar arasında ya-şamışlardır. Bunlardan bir kısmı şiirlerinde Cedidî, Cemalî, Fakirî, Gani/Ganioğlu, İlmî, İzanî, Kul Elfazî, Lûtfî, Mahcubî, Maklûbî, Mevzunî, Meydanî, Mihnetî, Nadirî, Nasibî, Talibî, Türabî ve Ziynetî gibi mahlaslar kullanmıştır. Kalust Dede-yan ve Peprone Çamurcıyan’ın âşık tarzı şiirlerinde mahlas kullanmadıkları görülür. Lûtfî, Mahcubî ve Ziynetî mahlas-ları ise ikişer Kayserili âşuğ tarafından benimsenmiştir.

Saz çalma, mahlas alma, usta-çırak ilişkisi, bade içme, atışma, hikâye tasnif etme/anlatma, tarih bildirme, nazire söyleme vb. gibi hususlar âşık tarzı kültür geleneklerini oluşturmaktadır. İncelememiz, Kayserili âşuğların, âşık tar-zı kültür geleneklerini ne kadar benimsediklerini ve Türk kültüründen ne kadar etkilendiklerini göstermeyi amaç-lanmaktadır.

Page 437: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

437

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

GirişKöprülü âşug kelimesinin Arapça asıllı âşık sözünden bozma oldu-

ğunu belirtir1. Âşık kelimesi yalnız Türkler arasında saz şâiri/halk şâiri anlamına gelir. Bu kelimenin Türkçe’de kazandığı yeni anlam Arapça’da yoktur. Âşık kelimesi Ermenice’ye âşuğ şeklinde ve Türkçe’deki anlamıy-la -hatta saz kelimesiyle birlikte- geçmiştir. Ermeni tarihinde bu geleneğin kökleri olsaydı Türkçe’den saz ve âşık kelimelerini almaya ihtiyaç olma-yacaktı2. Üstelik, bu âşuğların yazılı kaynaklara geçen eserlerinin de bü-yük ölçüde Ermeni harfl eriyle Türkçe metinler oldukları görülmektedir. Ermeni âşuğların şiirleri, nazım şekilleri ve türleri bakımından da Türk âşık edebiyatıyla bütünlük göstermektedir. Mâni, koşma, semaî, varsağı, destan, türkü, ağıt, güzelleme, taşlama gibi adlandırmaların da aynı olması ilginçtir.

Âşık tipinin ve âşık tarzı Türk kültür geleneklerinin kökleri, şaman, kam, baksı, akın, oyun, ozan geleneklerine dayanır. Türkler Müslüman olduktan sonra bu geleneklerine İslâmî kültür unsurlarını da katarak ge-liştirmişler, XVI. yüzyıldan itibaren âşık tarzı kültür geleneği oluşmaya başlamıştır. Bu geleneğin kültür kökü de, ruh kökü de Türktür. Aynı ge-leneğin Ermeni âşuğlarda da görülmesi, yüzyıllarca aynı coğrafyada bir arada yaşamanın tabii bir sonucudur. Ermeni âşuğlarının Türk âşıklarına 1 Mehmet Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri”, Türk

Edebiyatı Araştırmaları I, 3. Baskı, Ötüken Yayını, İstanbul.1989, s.241.2 Köprülü, a.g.e., s.246.

Page 438: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

438

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

etkisinden değil, âşık tarzı Türk kültür geleneğine uygun eserler söyleye-rek katkısından söz etmek mümkündür.

Eski Türk Ozanlarının, yani saz şâirlerinin beste ve güfteleri, Erme-niler için, daha Selçuklu ordularında hizmet ettikleri zamandan beri bili-niyordu3. Ermeniler, yüzyıllarca Türk kültürünü o kadar benimserler ve Türklerle yakınlık oluştururlar ki XIX. yüzyılda Anadolu’yu gezen Molt-ke, bunların Hıristiyan Türkler olduğunu söyler4.

Kayserili oldukları/Kayseri’de yaşadıkları tespit edilen 34 âşuğ var-dır: 1. Cedidî, 2. Cemalî, 3. Devranî, 4. Fakirî, 5. Ğanioğlu, 6. Gedâyî, 7. Harbî, 8. İlmî, 9. İzanî, 10. Kalust Dedeyan, 11. Kul Elfazî, 12. Lisânî, 13. Lûtfî (Hovhannes Balıkçıyan), 14. Lûtfî, 15. Büyük Mahcubî, 16. Küçük Mahcubî, 17. Maklûbî, 18. Mevzunî, 19. Meydanî, 20. Mihnetî, 21. Nadirî (Nazar Bohçalıyan), 22. Nasibî, 23. Nazar (Everekli), 24. Noksanî (Kayse-rili), 25. Peprone (Kayserili Çamuriyan), 26. Sefayî (Agop Dabanyan), 27. Tâlibî, 28. Türâbî, 29. Ülfetî (Harutyun Kazancıyan), 30. Ziynetî, 31. Ziy-netî (Krikor), 32. Lisânî’nin oğlu5, 33. Bağdasar Tıbir6, 34. Abdî/Abodî7.

Cedidî, Cemalî, Fakirî, Ğanioğlu, Gedâyî, Harbî, İlmî, İzanî, Kalust Dedeyan, Kul Elfazî, Lisânî, Lûtfî (Hovhannes Balıkçıyan), (Büyük) Mahcubî, Maklûbî, Mevzunî, Meydanî, Mihnetî, Nadirî, Nazar, Nok-sanî, Peprone, Sefayî (Agop Dabanyan), Tâlibî, Ülfetî, (Krikor) Ziynetî ve Ziynetî’nin Kayserili oldukları kaynaklarda belirtilmektedir. Bunlardan Âşuğ Nazar Everekli, Âşuğ Ğanioğlu Kayseri’nin Germir köyündendir. Kalust Dedeyan ve Türâbî Talaslı’dır. Kalust Dedeyan İstanbul’da, Türâbî gezgin âşuğ olarak gittiği Akka’da (Lübnan?) ölmüştür. Lûtfî (Hovhannes Balıkçıyan) Kayseri’de doğmuş, Kahire’de ölmüştür.

Devrânî, Lûtfî, Küçük Mahcubî ve Nasibî ise başka şehirlerde doğ-makla birlikte Kayseri’de yaşamışlardır. Devrânî aslen Erzurumlu olup Kayseri’de yaşamış bir âşuğdur. Lûtfî mahlasını kullanan başka bir âşuğ da aslen Karslı olup 1850-1860 yılları arasında Kayseri’de yaşamıştır. Küçük

3 Köprülü, a.g.e., s.256.4 Köprülü, a.g.e., s.259.5 Adı ve mahlası hakkında bilgi bulamadık.6 Bağdasar Tıbir (1638-1768); şâir, edip, dilci ve tarihçidir. Kevork Pamukciyan, Erme-

ni Harfl i Türkçe Metinler, Aras Yayını, İstanbul. 2002, s.29. Bu kişinin, XVIII. yüzyılda İstanbul’da yaşayan Ermenilerin kültürlerine büyük hizmetleri olmuş bir şâir ve yazar ol-duğu bildirilir. Pamukciyan, “Türkçe Şiirler İhtiva Eden Ermenice ve Ermeni Harfl i Türkçe Yazma Cönkler ve Kompilasyonlar”, Halk Kültürü, Sayı 1985/1 (Beşinci Kitap), İstanbul 1985, s.107.

7 Abdi/Abodî hakkında bilgi için bkz. Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.39.

Page 439: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

439

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Mahcubî Tifl is’te doğmuş, 1860’lı yıllarda Kayseri’ye yerleşmiştir. Nasibî Boğazlıyan’da doğmuş, 1870’te Kayseri’ye yerleşmiş, burada ünlenmiş ve Kayserili olarak tanınmıştır8.

XIX. asrın ortalarından sonra yetişen Zeki mahlaslı Serkis Nurliyan’ın Kayserili olduğu belirtilmektedir9. Ancak söz konusu âşık Kayserili değil-dir10. Çorum’un Sungurlu ilçesindendir11. Çankırılı12 olduğu da belirtilir.

Abdî mahlaslı 4 halk şâirinden biri olan ve 1873’te Vakd-i Zaman Destanı’nı yazan âşuğ kaynaklarda Kayserili veya İstanbullu13 olduğu be-lirtilmektedir. Bu âşuğun aslen Kayserili olup İstanbul’a göçmüş olma ih-timali göz ardı edilmemelidir.

Kayserili Âşuğların Özgeçmişlerinin ve Şiirlerinin Yer Aldığı KaynaklarArşak Çobanyan tarafından hazırlanan Les Trouvéres Arméniens (Er-

meni Âşuğları) adlı eser 1906’da yayımlanmıştır. Bu eseri inceleyen Köp-rülü, Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri başlıklı bir inceleme yapar14. İncelemesinde, Türk halk edebiyatı ile âşıkları hayat ve

8 Mehmet Bayrak, Alevî-Bektaşî Edebiyatında Ermeni Âşıkları (Âşuğlar), Özge Yayınları, Ankara 2005, s.489.

9 İsmail Habib Sevük, Edebî Yeniliğmiz II, MEB Yayını, İstanbul 1932, s.379.10 Bayrak, a.g.e., s.131.11 Bayrak, a.g.e., s.146.12 Yahya Muhtar Dağlı, Bektaşî Edebiyatından Tokatlı Gedâyî (Hayatı ve Eserleri), Maarif

Kitabevi Yayını, İstanbul 1943, s.13.13 Bayrak, a.g.e., s.133.14 Birbirleriyle uzun süre ilişkileri olan milletlerin, bütün sosyal kurumları gibi, edebiyatla-

rını incelemede de kıyaslama yönteminin çok yararlı olduğunu söyleyen Köprülü, Ermeni edebiyatı hakkında incelemelerde bulunanların bu yönteme bağlı kalmadıklarını vurgular. Köprülü, a.g.e., s.239.

Az da olsa Arap ve Acem etkilerinden söz ederken bile Türk edebiyatının adını anmayan Ermeni araştırmacıların çalışmaları ilmî olmaktan ziyade, siyasî bir mahiyet göstermektedir. Çobanyan, söz konusu eserinde daha da ileri giderek, Türk edebiyatının Ermeni edebiya-tından etkilendiğini iddia eder. M. De Morgan gibi ünlü bilginler de Türk müdekkiklerinin gafl etinden ve Avrupa’da Türkoloji tedkiklerinin henüz iptidaî bir halde bulunmasından is-tifade ile Türklerin halk edebiyatını ve halk mûsıkîsini Ermeni edebiyatı ve mûsıkîsi olarak sunmaktan çekinmezler. Hatta âşık şiirlerini de Ermeni edebiyatına mal etmek isterler. Bu iddialar tamamen bilim dışıdır.

Lâ-dinî (Din dışı) Ermeni edebiyatının hemen hemen en mühim kısmını teşkil eden Âşug şiirlerinin teşekkülünde Türk edebiyatının ne kadar büyük tesirleri olduğunu gösteren in-celemelerin, Ermeni edebiyatı tarihi için büyük ehemmiyeti vardır. Bu meselenin, Ermeni fi loloji ve tarihi ile uğraşan mütehassıslar tarafından ciddîlik ve ehemmiyetle bahis mevzuu

Page 440: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

440

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

eserlerini yakından tanıyanların Arşak Çobanyan’ın eserinde Türk edebi-yatının Ermeni edebiyatı üzerinde ne derin ve ne kuvvetli izler bıraktığını gösteren birçok şeylere tesâdüf edebileceklerini belirtir15.

Âşuğlar hakkında en önemli çalışmayı, eskiler arasında, Talaslı Dırtad Piskopos Baliyan (1850-1923) yapmıştır. 1911 ve 1912 yıllarında İzmir’de neşredilen ve ancak Ermeni alfabesinin üçüncü harfi ndeki Krikor ismi-ne varmış olan iki ciltlik eserin diğer ciltleri yayımlanmamıştır16. Eski-den Kayseri’de bulunan Ermenice elyazması eserlerin kataloğu 1963’te, Viyana’da basılmıştır17.

Amiryan’ın 1991’de Paris’te yayımladığı Turkalezu Hay Âşuğner (Türkçe Söyleyen Ermeni Âşuğlar) adlı eserinde Nadirî (Nazar Bohçalı-yan), Sefayî (Agop Dabanyan) tanıtılmakta, Devranî, Ganioğlu, Gedâyî (Kevork Tüfenkciyan), Lisanî (Garabet Kalfayan), Nazar, Noksanî, Pepro-ne (Çamuriyan), Sefayî (Agop Dabanyan), Ülfetî (Harutyun Kazancıyan), Ziynetî (Hacı Parsıg) ve Ziynetî (Krikor)’nin özgeçmişi verilmektedir18.

1962’den beri Ermeni harfl erinin mucidi Rahip Mesrop Maştotz’un adını taşıyan Erivan Devlet Kütüphanesi’nde mevcut elyazmaları katolo-ğu 2 cilt olarak yayımlanmıştır. Kevork Pamukciyan’ın aktardığına göre; 1855 numarada kayıtlı, 1792 tarihli ve 129 yapraklı Şarakanaların Tefsiri (İlâhilerin Açıklaması) adlı Ermenice eserin sonunda Kayserili Bağdasar Tıbir’in (1683-1768) Türkçe bir şiiri vardır.

Âşık tarzı Türk şiir geleneği temsilcilerinin şiirleri için olduğu kadar âşuğların eserleri için de cönkler ve mecmualar önemli bilgi kaynakları-dırlar. Pamukciyan’ın verdiği bilgiye göre, Ermenice’de cönklere dağaran adı verilmektedir. Kelimenin kökü şiir anlamına gelen dağ kelimesidir. Sonunda bulunan aran ise yer/hane anlamlarına gelir. Bu cönklerde, hem klâsik Ermeni edebiyatına, hem de halk edebiyatına ait ürünler bulunabil-mektedir. Hem dinî, hem de dindışı olan şiirler bile bir arada bulunabil-mektedir19.

ve tedkik edilmesi, Âşuğ şiirlerinin başlangıç ve gelişmesi hakkında birçok karanlık noktayı aydınlatıp açıklayacaktır. Köprülü, a.g.e., s.240.

15 Köprülü, a.g.e., s.239.16 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.35.17 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.14.18 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Haçik Bedros Amiryan, Turkalezu Hay Âşuğner, Paris 1991, s.1-

195. 19 Pamukciyan, “Onyedinci Yüzyıldan Kalma Ermeni Harfl i Türkçe Üç Halk Şiiri”, Halk

Kültürü, 1984/4, Dördüncü Kitap, İstanbul 1984, s.145.

Page 441: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

441

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Kayserili âşuğların şiirlerini ihtiva eden cönkler ve mecmuaların bazı-larından söz etmekte yarar vardır. Âşuğ Fakirî’nin Zartaryan Kitabevi’ne ait bir cönkte Ermeni harfl i Türkçe şiirleri vardır20. Bazı şiirleri de Eri-van Edebiyat ve Sanat Müzesi Arşivi’ndedir21. Âşuğ Kalust Dedeyan’ın elyazması cönklerde ve basmalarda çok sayıda destanına rastlanır22. Âşuğ Lisanî’nin Arap harfl i bazı cönklerde de şiirleri bulunmaktadır. Azerbaycan Dilinde Yazıp Yaradan Ermeni Âşıgları23 adlı eserde de adı geçer24. Âşuğ Talibî’nin Zartaryan Kitabevi’ne ait 138 numaralı Ermeni harfl i Türkçe cönkte ve Toros Azadyan Arşivi’nde şiirleri vardır. Bir koşması25 ve bir gazeli yayımlanmıştır26.

Âşuğ Nâdirî’nin kendi elyazması defterinden beş şiiri, 2 ciltlik Bad-mutyun Hay Gesaryo (Kayseri Ermenileri Tarihi) adlı eserde yayımlanır27. 1895’te meydana gelen olaylarla ilgili 70 dörtlüklü bir destan yazar. Bu destanın 13 dörtlüğü de aynı eserde yayımlanır28.

Cemalî’nin şiirlerinin yer aldığı Ermeni harfl i Türkçe küçük bir matbû mecmua Sabri Koz özel kitaplığında mevcuttur. Eser-i Cemalî 1887 tarih-lidir29.

Âşuğ Peprone Çamurcıyan’a ait şiirlerinin çoğu sözlü gelenekte unu-tulup gitmiştir. Haçik Bedros Amiryan’ın Turkalezu Hay Âşuğner (Türkçe Söyleyen Ermeni Âşuğları) adlı eserinde yer alan30 ve gurbete giden oğluna hitaben söylediği sekiz heceli üç dörtlüklü şiirde mahlas bulunmaması şii-rin eksik olduğunu düşündürmektedir31.

Gedayî’nin şâirnamesinde çağdaşı diğer şâirler anılırken Cemalî’den de söz edilir32. Lisanî’nin de bazı şâirnamelerde adı geçmektedir33.

20 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.218; Bayrak, a.g.e., s.28421 Amiryan, a.g.e.; Bayrak, a.g.e., s.284.22 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.51-55; Bayrak, a.g.e., s.369.23 Yusuf Ramazanov, Azerbaycan Dilinde Yazıp Yaradan Ermeni Âşıgları, Bakü 1976, s.61. 24 Bayrak, a.g.e., s.408.25 Amiryan, a.g.e., s.49.26 Bayrak, a.g.e., s.647-648.27 Arşak Alboyacıyan, Badmutyun Hay Gesaryo, 2. Cilt, Kahire 1937.28 Bayrak, a.g.e., s.481.29 Bayrak, a.g.e., s.213.30 Amiryan, a.g.e., s.85.31 Bayrak, a.g.e., s.532.32 Bayrak, a.g.e., s.213.33 Bayrak, a.g.e., s.408.

Page 442: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

442

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Şiirlerinde Kullandıkları Dil Kayserili âşuğların hepsi de Türkçe bilmekte ve şiirlerinde kullan-

maktadır. Şiirlerin yer aldığı kaynaklar; Ermeni harfl i Türkçe cönkler, mecmualar, basma kitaplardır. Lisanî gibi bazı âşuğların şiirleri Osmanlı harfl eriyle yazılı cönklerde de bulunmaktadır.

Âşuğ Nâdirî Türkçe, Farsça ve Ermenice şiirler söyler/yazar34. Âşuğ İlmî’nin şiirlerinin tamamında Türkçe hakimdir35. Âşuğ Meydanî, Erme-nice şiirleri Türkçe’ye çevirmesiyle ünlüdür36. Türâbî, Krikor Ziynetî ve diğer Ziynetî’nin şiirlerini yalnızca Türkçe söyledikleri belirtilmektedir37.

Şiirlerinde Kullandıkları Vezin, Tür ve Şekiller Cemalî38, Kul Elfazî39, Lisânî40, Mevzunî41, Nasibî42, Talibî43 ve

Türâbî44 gibi âşuğların şiirlerinde aruz ve hece ölçülerini kullandıkları gö-rülmektedir.

Âşuğlar daha çok destan şâiri olarak bilinirler. Elfazî’nin; müseddes, semaî, gazel, kalenderî, divanî, koşma, varsağı, tecnis başlıklı şiirleri var-dır45. Cemalî’nin gazel, divan, semaî, kalenderî, şarkı, koşma ve destan-ları vardır46. Mevzunî’nin divanî, gazel, koşma ve destanları yayımlandı. Kalenderî, semaî ve tecnisleri de vardır47. Âşuğ Nasibî’nin destan, divanî ve gazellerinden bazıları günümüze ulaşmıştır48. Peprone Çamurcıyan’ın günümüze ulaşan şiiri hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla oluşturulmuştur49.

34 Bayrak, a.g.e., s.481.35 Bayrak, a.g.e., s.348.36 Bayrak, a.g.e., s.461.37 Bayrak, a.g.e., s.655, 696.38 Bayrak, a.g.e., s.213.39 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263-372.40 Bayrak, a.g.e., s.408.41 Amiryan, a.g.e., s.62-63; Alboyacıyan, a.g.e., s.1571; Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe

Metinler, s.306; Bayrak, a.g.e., s.450.42 Bayrak, a.g.e., s.489.43 Amiryan, a.g.e., s.49; Bayrak, a.g.e., s.648.44 Bayrak, a.g.e., s.655.45 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263-372.46 Bayrak, a.g.e., s.213.47 Amiryan, a.g.e., s.62-63; Alboyacıyan, a.g.e., s.1571; Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe

Metinler, s.306; Bayrak, a.g.e., s.450. 48 Bayrak, a.g.e., s.489.49 Bayrak, a.g.e., s.532.

Page 443: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

443

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Kayserili Aşuğlarda Âşık Tarzı Kültür GelenekleriKöprülü, Çobanyan’ın ve ondan nakleden De Morgan’ın verdikleri

bilgileri, ileri sürdükleri düşünceleri özetleyerek, bu bilgilerin Türk âşıkla-rına da aynen uyduğunu bildirir. Âşuğların aristokrat bir sınıfa değil halka hitap ettikleri; düğünlerde, ziyafetlerde, bayramlarda, evlenme ve vefat âyinlerinin bazı safhalarında sazları ile sanatlarını icra ettikleri aktarılan özet şöyle devam eder: Âşıkların bir kısmı anadan doğma kördür; bunların büyük kısmı ümmîdir. Yalnız ustalarından şifahî dersler alarak meslekle-rinin kâidelerini öğrenirler. Hayatları seyyâr ve serserî bir mahiyettedir. Evlenmezler, tek başına yaşarlar. Bazıları Ermeni aziz (Saint)leri hakkında didaktik şiirler, ilâhiler yazarlar. Ellerinde sazları, köyden köye gezerek düğünlere, derneklere davetsiz iştirâk ederler. Bilhassa kış mevsiminde tarlada çalışmalar olmadığı için, köylüler, bir âşık’ın geldiğini haber alır almaz etrafına toplanıp ocak başında onun şiirlerini, hikâyelerini dinler-ler50.

Köprülü’ye göre; Türk âşıkları ile Ermeni âşuğlarının hayat tarzı ve sanatları ve içtimaî topluluktaki yerleri karşılaştırılacak olursa, bunların her sûretle hemen birbirinden farksız olduğu derhal göze çarpar51. Türkler arasında asırlardan beri birtakım belli kâidelere bağlı olarak devam eden taşlama ve muamma asma geleneği Ermeniler tarafından da benimsenmiş-tir52. Türk âşıkları ile Ermeni âşuğların hayat tarzları ve kültür gelenekleri karşılaştırıldığında büyük benzerlikler görülmektedir. Âşıklığa/âşuğluğa yöneliş biçimleri ile âşık tarzı kültür gelenekleri neredeyse aynıdır. Bu benzerlikleri gören Arşak Çobanyan, Türk âşıklarının Ermeni âşuğlardan etkilendiklerini ileri sürer. Köprülü de bu iddianın hiçbir delile dayanma-dığını, ilmî olmaktan ziyade, siyasî bir mahiyet taşıdığını belirterek, elde mevcut tarihî vesikaların bunun aksini gösterdiğini söyler53.

I. Şiire Yönelme BiçimleriKayserili âşuğlarda şiire yönelme; soyaçekim, usta-çırak ilişkisi, sazlı

sözlü ortamlarda bulunma, bir hastalığa yakalanma gibi sebeplerle olmuş-tur.

50 Köprülü, a.g.e., s.241. 51 Köprülü, a.g.e., s.245.52 Köprülü, a.g.e., s.245.53 Köprülü, a.g.e., s.245-246.

Page 444: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

444

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Soyaçekim: Âşuğ Harbî ve Büyük Mahcubî kardeştirler54. Âşuğ Cemalî, Âşuğ

Ziynetî’nin babasıdır55. Âşuğ İzanî, Âşuğ Mihnetî’nin babasıdır56. Lisânî’nin oğlunun da âşık tarzı şiirler söylediği/yazdığı belirtilmektedir57. Gedâyî’nin asıl adı Kevork Tüfenkciyan58, İlmî’nin Hacı Tüfekciyan’dır59. İkisinin de Kayserili ve soyadlarının aynı olması sebebiyle akraba olduk-larını düşünmekteyiz. Eğer ikisi aynı kişi ise ve Kevork hacca gittiği için kaynaklara Hacı Tüfekçiyan olarak geçmişse, mahlas değiştirerek İlmî mahlasını kullanmış olması da mümkündür.

Usta-Çırak İlişkisi: Âşuğ Nasibî, Kayseri’de bulunan âşuğların ve âşıkların saygısını ka-

zanır. Üstad olarak kabul edilir. Gedâyî, Mihmetî, Ceyhunî, Noksanî, Ha-fızî, Meydânî, Nadirî, Cedidî gibi âşuğları çevresine toplar60. Bu âşuğların şiire yönelmesinde veya daha da ustalaşmalarında Nasibî’nin etkisi göz ardı edilemez.

Sazlı Sözlü Ortamlarda Bulunma: Cedidî, Lisânî, Mahcubî gibi âşuğlar sazlı-sözlü ortamlarda yetişmiş-

lerdir. Âşuğ Cedidî, akşamları Kayseri’de âşık meclislerine katılıp, onla-rın muammalarını ve deyişmelerini izleyerek şiire yönelir61. İstanbul’daki Tavukpazarı semtinde bulunan kahvehaneye uğrayarak sazıyla, sözüyle, sesiyle hünerini gösteren; noksanını burada ikmal eden; yeni âşıklar ve şâirler yetiştirerek bu mesleği yaşatmaya çalışan âşıklar arasında Kayserili âşuğlardan Lisânî ve Mahcubî’nin de bulunduğu görülmektedir62.

54 Sevük, a.g.e., s.379, İzzet Ulvi, “Halk Şâiri Zeki”, Türk Yurdu, C.3, İstanbul 1329/ 1913; Bayrak, a.g.e., s.175; Amiryan, a.g.e.; Pamukciyan, Cönkler ve Kompilasyonlar.

55 Bayrak, a.g.e., s.213.56 Bayrak, a.g.e., s.354.57 Bayrak, a.g.e., s.408.58 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.59 Bayrak, a.g.e., s.348.60 Bayrak, a.g.e., s.489.61 Bayrak, a.g.e., s.203.62 Dağlı, a.g.e., s.12; Bayrak, a.g.e., s.133.

Page 445: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

445

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Bir Hastalığa Yakalanma: Âşuğ Meydanî, gözlerini kaybettikten sonra şiir söylemeye yönelir63.

II. Âşık Tarzı Kültür GelenekleriMahlas alma, usta-çırak ilişkisi, bade içme (rüya motifi ) mûsıkî eşli-

ğinde şiir söyleme, doğmaca söyleme ve atışma, söyleştirme, hikâye an-latma, usta malı söyleme ve tarih bildirme gibi gelenekler birleşerek âşık tarzı kültür geleneklerini meydana getirmektedir.

Mahlas AlmaMuhtelif mahlaslar kullanan 13 âşuğun adı ve soyadı bilinmektedir. 8

âşuğun adı bilindiği halde soyadı bilinmemektedir. 7 âşuğun adı ve soyadı hakkında bilgi bulunamazken, bir âşuğun soyadı bilinmekte, adı hatırlan-mamaktadır. İki âşuğun ise adı soyadı bilinmekte, mahlas kullanmadıkları -incelenen şiir metinlerinden hareketle- görülmektedir. 6 âşuğun birden çok mahlas kullandığı da tespit edilmektedir.

Âşuğların -biri dışında- mahlaslarını alış sebepleri, mahlaslarını ger-çek hayatta mı bade içme sonucu mu aldıkları bilinmemektedir.

Cemalî, Lisanî, Elfazî, Fakirî, Lûtfî, Mahcubî, Meydanî, Sefayî, Ziy-netî mahlasını kullanan âşıklar ve âşuğların bulunması, aynı mahlası kul-lanan âşıkların/âşuğların şiirlerinin karışmasına sebep olmaktadır. Üstelik Lûtfî, Mahcubî ve Ziynetî mahlasları ikişer âşuğ tarafından kullanılmıştır ve bunlar Kayserili’dir. Daha da ilginç bir husus ise Meydânî ve Sefâyî mahlaslarında karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Kayserili iki âşuğun kullan-dıkları bu mahlaslar, yine Kayseri’de yaşayan Türk ve Müslüman iki âşık tarafından günümüzde de kullanılmaktadır.

Adı ve Soyadı Bilinen ve Mahlas Kullanan Âşuğlar:Hacı Karabet Takesyan : Cedidî64 Hagop Halacoğlu : Fakirî65 Kevork Tüfenkciyan : Gedâyî66

63 Bayrak, a.g.e., s.461.64 Bayrak, a.g.e., s.203.65 Bayrak, a.g.e., s.126.66 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.

Page 446: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

446

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Hacı Tüfekciyan : İlmî67 Mıgırdıç Kasbaryan : İzanî68 Garabet Kalfayan : Lisanî69 Hovhannes Balıkçıyan : Lûtfî70

Hacı Boğos Bohçalıyan : (Büyük) Mahcubî71 Derviş Ohannes : Maklubî72 Hacı İstepan Merdinyan : Meydanî73 Nazaret Bohçalıyan : Nâdirî74 Agop Dabanyan : Sefayî75 Harutyun Kazancıyan : Ülfetî76

Adı Bilinip Soyadı Bilinmeyen ve Mahlas Kullanan Âşuğlar:Germirli Âşuğ Ğanî’nin asıl adı Artin’dir77 Bedros : Kul Elfazî78 Hovhannes : (Küçük) Mahcubî79 Bedros : Mevzunî80 Garabet : Talibî81 Hacı Karabet : Türabî82 Krikor : (Krikor) Ziynetî83

67 Bayrak, a.g.e., s.348.68 Alboyacıyan, a.g.e., s.1561; Amiryan, a.g.e.; İhsan Hınçer, “Türkçe Yazan Ermeni Şairle-

ri”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Sayı 125, İstanbul 1959; Bayrak, a.g.e., s.354. 69 Bayrak, a.g.e., s.408.70 Bayrak, a.g.e., s.410.71 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.100; Bayrak, a.g.e., s.415.72 Bayrak, a.g.e., s.418. 73 Bayrak, a.g.e., s.461-462.74 Bayrak, a.g.e., s.481.75 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.76 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.77 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.81-82; Bayrak, a.g.e., s.309.78 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263.79 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.100; Bayrak, a.g.e., s.415.80 Amiryan, a.g.e., s.62-63; Alboyacıyan, a.g.e., s.1571; Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe

Metinler, s.306; Bayrak, a.g.e., s.450.81 Bayrak, a.g.e., s.647-648.82 Bayrak, a.g.e., s.655.83 Bayrak, a.g.e., s.696.

Page 447: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

447

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Hacı Parse/Parsık: Ziynetî84

Asıl Adı Bilinmeyenler: Âşuğ Cemalî, Âşuğ Devrânî, Âşuğ Harbî, Lûtfî, Mihnetî, Nasibî, Na-

zar, Noksanî.Mihnetî’nin adı bilinmemekle birlikte, soyadı Kasbaryan’dır85. Kayse-

ri Lûtfî mahlaslı iki âşuğdan birinin adı binmekte (Hovhannes Balıkçıyan), Aslen Karslı olup 1850-60 yılları arasında Kayseri’de bulunan Lûtfî’nin asıl adı ise bilinmemektedir86.

Birden Çok Mahlas Kullanma:Germirli Âşuğ Artin, Ğanî mahlası dışında bu mahlasın başına Bîçâre

sıfatı ekleyerek Bîçâre Ğanî veya sonuna -oğlu ekleyerek Ğanioğlu mah-laslarını da kullanır87.

Elfazî mahlaslı Bedros, mahlasının başına Garip/Kul sıfatlarını ekle-yerek Garip Elfazî ve Kul Elfazî mahlaslarını da tapşırır88.

Hagop Halacoğlu, bazı şiirlerinde Fakir, bazılarında da bu kelimeye nispet i’si ekleyerek Fakirî mahlasını kullanır89.

Âşuğ Garabet de bazı şiirlerinde Talib bazılarında nispet i’si ekleyerek Talibî mahlasını kullanır90.

Gedâyî’nin asıl adı Kevork Tüfenkciyan91, İlmî’nin ise Hacı Tüfekciyan’dır92. Eğer ikisi aynı kişi ise ve Kevork hacca gittiği için kay-naklara Hacı Tüfekçiyan olarak geçmişse, mahlas değiştirerek İlmî mahla-sını kullanmış olabilir.

Everekli Âşuğ Nazar hakkında yeterince bilgi bulunmamaktadır93. Na-dirî mahlasını kullanan Nazaret Bohçalıyan ile Nazar mahlaslı âşuğun aynı

84 Bayrak, a.g.e., s.696.85 Bayrak, a.g.e., s.354.86 Bayrak, a.g.e., s.410.87 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.81-82; Bayrak, a.g.e., s.309.88 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263.89 Bayrak, a.g.e., s.284.90 Bayrak, a.g.e., s.647-648.91 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.92 Bayrak, a.g.e., s.348.93 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.

Page 448: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

448

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kişi olup olmadığı araştırılmalıdır. İkisi aynı kişi ise birden çok mahlas kullanma söz konusudur.

Mahlas Kullanmama:Kalust Dedeyan’ın âşık tarzı şiirlerinde mahlas kullanmadığı görü-

lür94. Peprone Çamurcıyan, gurbete giden oğluna hitaben söylediği sekiz heceli üç dörtlüklü şiir ya eksiktir, ya da mahlas kullanılmamıştır95.

Başkasının Verdiği Mahlası Kullanma:Kayserili işadamlarından Kasarciyan’ın, yeni vali Hamid Bey için

verdiği yemeğe çok sayıda âşık ve âşuğla birlikte Nazaret Bohçalıyan da katılır. Doğmaca söylediği bir gazeli, Vali Hamid Bey’e söylediği övgüler ve güzel sesi ile oradakilerin hayranlığını kazanır. Nazaret Bohçalıyan’a Nâdirî mahlasını zamanın Kayseri valisi Hamid Bey verir96.

Aynı Mahlasın Birden Çok Kişi Tarafından Kullanılması:Abdî, Cemalî, Lisanî, Elfazî, Fakirî, Lûtfî, Mahcubî, Meydanî, Sefayî

ve Ziynetî mahlasları birden çok âşuğ/âşık tarafından kullanılmıştır.Abdî mahlaslı 4 halk şâiri var. Bunlardan biri XVII. yüzyıl Bektaşî saz

şâiri, biri dönemi belirsiz tekke şâiri, biri XVIII. yüzyıl tekke şâiri, diğeri Kayserili bir saz şâiridir97.

Cemalî mahlaslı 9 halk şâiri vardır. Kayserili âşuğlardan Cemalî ile mahlasdaş olan diğer bir âşuğ da Gümrülü Mıgırdıç Baliyan’dır98.

Kayserili Âşuğ Lisanî’den başka Erzincanlı Âşuğ Hagop Lisanî aynı mahlası kullanır99.

Elfazî ile mahlasdaş iki meslektaşı daha vardır. Birincisi Maraşlı Âşuğ Oves Arıkyan, diğeri Suyolcu Hafız Elfazî adlı bir Türk âşıktır100.

94 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.51-55; Bayrak, a.g.e., s.369.95 Bayrak, a.g.e., s.532.96 Bayrak, a.g.e., s.481.97 Bayrak, a.g.e., s.151.98 Bayrak, a.g.e., s.213.99 Bayrak, a.g.e., s.408.100 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263.

Page 449: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

449

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Fakirî ile mahlasdaş iki âşık daha vardır: Malatyalı/Karacaköylü Fa-kirî ve Posofl u/Hevetli Fakirî101.

Lûtfî mahlaslı Hovhannes Balıkçıyan ile aslen Karslı olup 1850-1860 yılları arasında Kayseri’de bulunan Lutfî karıştırılmamalıdır. Asıl adı Ha-gop olan Diyarbakırlı Lutfî de aynı mahlası kullanan başka bir âşuğdur102.

Kayserili âşuğlardan ikisi Mahcubî mahlasını kullanır. Hacı Boğos Bohçalıyan, Büyük Mahcubî, Tifl is doğumlu olup Kayseri’ye yerleşen Hovhannes ise Küçük Mahcubî olarak alınırlar103. Bunların dışında iki Mahcubî daha vardır: Artvinli Mahcubî ve Sivaslı Mahcubî.

Âşuğ Meydanî mahlasını kullanan Hacı İstepan Merdinyan’dan başka aynı mahlası kullanan iki kişi daha vardır: Kastamonulu Âşık Meydanî104 ve Kayserili Âşık Meydanî105.

Âşuğ Sefayî mahlasını kullanan Agop Dabanyan’dan106 başka gü-nümüzde aynı mahlası kullanan iki âşık daha vardır. Bunlardan biri de Kayseri’de yaşamaktadır.

Ziynetî mahlasını kullanan Kayserili iki âşuğ vardır. Asıl adı Krikor olan ve çalışmamıza Krikor Ziynetî olarak aldığımız âşuğ, gençliğinde Kayseri’den ayrılmış, 1889’da ölmüştür107. Kayserili Âşuğ Cemalî’nin oğlu olan Ziynetî’nin asıl adı ise Hacı Parse’dir108.

Usta-Çırak İlişkisiÂşuğ Meydanî (Hacı İstepan Merdinyan), Nasibî’nin çırağıdır109. Na-

sibî, Kayseri’de bulunan âşuğların ve âşıklar tarafından üstad olarak kabul edilir. Gedâyî, Mihmetî, Ceyhunî, Noksanî, Hafızî, Meydânî, Nadirî, Ce-didî gibi âşuğları çevresine toplar110.

Lisânî ve Mahcubî’nin İstanbul’daki Tavukpazarı semtinde bulunan kahvehaneye uğrayarak sazıyla, sözüyle, sesiyle hünerini gösteren, yeni

101 Bayrak, a.g.e., s.284.102 Bayrak, a.g.e., s.410.103 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.100; Bayrak, a.g.e., s.415.104 İhsan Ozanoğlu, Kastamonunun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar: Meydanî, Kastamonu 1960.105 Bayram Durbilmez, Âşık Meydânî, Hayatı-Sanatı- Şiirlerinden Örnekler, Kayseri 2000.106 Bayrak, a.g.e., s.126-127; Amiryan, a.g.e., s.1-195.107 Bayrak, a.g.e., s.696.108 Bayrak, a.g.e., s.696.109 Bayrak, a.g.e., s.461-462.110 Bayrak, a.g.e., s.489.

Page 450: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

450

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

âşıklar ve şâirler yetiştirerek bu mesleği yaşatmaya çalışanlar arasında anılması, bu âşuğların usta olduklarını göstermektedir111.

Musıkî Eşliğinde Şiir SöylemeErmeni âşuğları arasında sazları ellerinde köy köy dolaşarak halkın

sosyal-kültürel bazı gereksinimlerini yerine getirenler olduğu bilinmekte-dir112.

Küçük Mahcubî, Maklûbî, Türabî ve Ziynetî’nin şiirlerini saz/keman eşliğinde icra ettikleri görülmektedir.

İstanbul’daki Tavukpazarı semtinde bulunan kahvehaneye uğrayarak sazıyla, sözüyle, sesiyle hünerini gösteren, noksanını burada ikmal eden, yeni âşıklar ve şâirler yetiştirerek bu mesleği yaşatmaya çalışan âşıklar arasında Kayserili âşuğlardan Lisânî ve Mahcubî’nin de bulunduğu görül-mektedir113.

Kayserili Âşuğ Küçük Mahcubî114 saz ve keman çalmaktadır.Kayserili Âşuğ Maklubî’nin şiirlerini keman eşliğinde söylediği bilin-

mektedir. Altı telli kemanını kendisi yapmıştır115.Âşuğ Türabî, şiirlerini keman eşliğinde, Türkçe olarak icra eder-

miş116.Kayserili Âşuğ Cemalî’nin oğlu olan Ziynetî, şiirlerini daima bağlama

eşliğinde ve Türkçe söylermiş117.Kayserili Âşuğ Ğanî’nin, şiirlerini keman eşliğinde söylediği belirtil-

mektedir. Keman dışında saz çalıp çalmadığına dair bilgi yoktur118. Cedidî119, Lûtfî/Hovhannes Balıkçıyan120 kalem şuarası olarak bilinir-

ler.

111 Dağlı, a.g.e., s.12; Bayrak, a.g.e., s.133.112 Ermenilerin saz (bağlama) çalmaktan daha çok bu aletlerin yapımcılığını üstlendikleri de

bildirilmektedir Melih Duygulu, “Anadolu Ermeni Müziğinde Bölgesel Etkileşimler”, Uluslar Arası Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri, Evrak Yayını, Ankara 2001.

113 Dağlı, a.g.e., s.12; Bayrak, a.g.e., s.133.114 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.100; Bayrak, a.g.e., s.415.115 Bayrak, a.g.e., s.418.116 Bayrak, a.g.e., s.655.117 Bayrak, a.g.e., s.696.118 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.81-82; Bayrak, a.g.e., s.309.119 Bayrak, a.g.e., s.203.120 Bayrak, a.g.e., s.410.

Page 451: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

451

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Kayserili Âşuğ Cemalî, İlmî, Kalust Dedeyan, Lûtfî’nin saz çalıp çal-madığı bilinmemektedir121.

Doğmaca Söyleme ve AtışmaÇobanyan, Âşuğ karşılaşmalarını şâirâne mücadele olarak adlandırır

ve şöyle anlatır: Ustalarla çıraklar, eski Aşuglardan mürekkep bir hakem heyetinin önünde ve birçok halk karşısında otururlar. Hemen o anda (bi’l-bedâhe) şiirler söyliyerek üstün gelmeğe çalışırlar. Ustalardan biri mu-ayyen bir mevzû üzerinde bir manzûme okur. Şâkirdler, yine derhal, aynı mevzûa dair, aynı vezin ve kafi ye ile cevap vermek, yahut rakip olan üstâ-dın ortaya koyduğu muammayı manzum olarak halletmek mecbûriyetin-dedirler. Hangi şâkird bu mücadeleden muvaffakıyetle çıkarsa, o da üstat mertebesine erişmiş olur122.

Âşuğ Kul Elfazî, Âşuğ Nâdirî’nin123 doğmaca şiir söyleme ve atışma yeteneği vardır.

Âşuğ İzanî’nin doğmaca şiir söyleme ve atışma yeteneği güçlüdür. Ardahan’a giderek Çıldırlı Âşık Şenlikle atışmıştır124. Kayserili Kul Elfazî, Doğu Anadolu bölgesinde ve Bağdat’ta çeşitli âşıklarla ve âşuğlarla atış-malar yapmıştır. Muhibbî ile atışması meşhurdur125.

Harbî ve Mahcubî kardeşler, Van’da iki âşıkla buluşur: Erzurumlu Agop ve Küçük Âşık126.

Cedidî127 ve Lûtfî/ Hovhannes Balıkçıyan128 doğmaca şiir söylemez, kalem şuarası olarak bilinirler.

121 Bayrak, a.g.e., s.213.122 Köprülü, a.g.e., s.242. Doğmaca söylenilen şiirlerin büyük kısmı unutulur. Okur-yazarlar

tarafından cönklere, mecmualara geçirilenler ile hafızalarda saklananlar kısmen de olsa ko-runurlar. Sözlü kültüre mal olan ürünlerin çoğunun söyleyicileri de unutulur. Çobanyan’a göre; Âşugların hemen hepsi, Müslümanların halk şiirlerine vâkıftırlar ve ondan bazı şîve ve edalar, bazı mecazlar, bazı nazım şekilleri almışlardır; lâkin bu ikdibas sırf şekle ait olup esas tamamıyle müstakildir. Bilakis, bu Âşuglar, Müslümanlardan aldıklarından fazla, onlara bazı şeyler vermişlerdir. Köprülü, a.g.e., s.244.

123 Bayrak, a.g.e., s.481. 124 Alboyacıyan, a.g.e., s.1561; Amiryan, a.g.e.; Hınçer, a.g.e.; Bayrak, a.g.e., s.354.125 Pamukciyan, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, s.62, 94-98; Bayrak, a.g.e., s.263.126 Bayrak, a.g.e., s.175; Amiryan, a.g.e.; Pamukciyan, “Cönkler ve Kompilasyonlar”.127 Bayrak, a.g.e., s.203.128 Bayrak, a.g.e., s.410.

Page 452: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

452

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Âşuğ Cemalî129, Âşuğ Fakirî’nin130 doğmaca söyleyip söylemediği bi-linmemektedir.

SöyleştirmeÂşıklık gelenekleri içinde yaygın olan bir dal da söyleştirmedir. Bu

geleneğe deyiştirme veya atıştırma adları da verilmektedir. Bu geleneğe göre bir âşık/âşuğ birden çok kişiyi, değişik varlıkları hayalî olarak söy-leştirmektedir.

Âşıkların Kayserili Âşuğ Mevzunî’nin 35 dörtlükten oluşmuş bende-dir redifl i şiiri söyleştirme geleneğine güzel bir örnektir131. Mevzunî, bu şiirinde, teşhis ve intak (kişileştirme ve konuşturma) sanatı yaparak yer ile göğü söyleştirmektedir.

Hikâye Anlatma Ermeni harfl eriyle basılmış Türkçe halk kitapları arasında meddah

hikâyeleri ile çok sayıda halk hikâyelerinin de bulunması dikkat çekicidir. Bunlar hikâye anlatma geleneğinin yazılı kültüre yansıması olarak düşü-nülmelidir. Âşık Garip, Âşık Kerem ile Aslı, Âşık Kurbanî ile Perizad, Tahir ile Zühre, Asuman ile Zeycan, Arzu ile Kamber, Köroğlu, Leylâ ile Mecnun, Melik Şah ile Güllü Hanım, Şah İsmail ile Gülizar Hanım, Ma-hifi ruz ile Razınihan, Ferhat ile Şirin, Tayyarzade, Yedi Âlimler, Hikâye-i Mansur, vb. gibi halk hikâyeleri Ermeni harfl eriyle Türkçe yayımlanmış-tır132. Âşık Garip, Âşık Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Leylâ ile Mecnun, Melik Şah ile Güllü Hanım, Şah İsmail ile Gülizar Hanım vb. hikâyelerin kapaklarında genellikle Türküleriyle Beraber ifadelerine de yer verilmesi ilginçtir.

Ermeni harfl eriyle basılmış meddah hikâyelerinden bazılarını da an-makta yarar vardır: Meddah Hikâyesi Hacı Vesvese133, Meşhur Meddah Kız Ahmet Efendi’nin Rivayet Ettiği Kapucubaşı Hikâyesi- Taklitleri ile

129 Bayrak, a.g.e., s.213.130 Bayrak, a.g.e., s.284.131 Bayrak, a.g.e., s.455-458.132 A. Turgut Kut, “Ermeni Harfl eriyle Basılmış Türkçe Halk Kitapları”, Halk Kültürü, 1984/1,

Birinci Kitap, İstanbul 1984, s.74-77.133 Meddah Hikâyesi Hacı Vesvese, Asitane 1871, s.35.

Page 453: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

453

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Beraber134, Meşhur Meddah Kız Ahmet Efendi’nin Rivayet Ettiği Lüleci Ahmet’in Menkıbesi135vb.

Cemalî’nin 1998-1904 yılları arasında Köroğlu kol destanlarından bir çoğunu Ermenice’ye çevirdiği belirtilmektedir136.

Usta Malı SöylemeÂşıklar, yanlarında yetiştikleri usta âşıkların ve/veya manevî olarak

usta kabul ettikleri âşıkların şiirlerini de söylerler. Saz ve söz meclislerin-de usta âşıkları hatırlamak ve şiirlerinden örnekler icra etmek de âşık tar-zı kültür geleneğinin icaplarından biri olarak kabul edilmiştir. Âşuğ İlmî, usta malı şiirler söylemeyi yeğlerdi. Başarılı bir âşuğ olmadığı, şiirlerinin orta değerde olduğu belirtilmektedir137.

Tarih Bildirme Klâsik Türk edebiyatında uygulanan tarih düşürme geleneğinin âşık

edebiyatındaki benzeri tarih bildirme geleneğidir138. Halk şâirleri, toplu-mu yakından ilgilendiren veya kendilerince önemli gördüğü olaylardan bahsederken, genellikle ilk dörtlükte tarih bildirirler. Âşıkların yaşadıkları döneme ait tarihî ve sosyal olayların aydınlanmasında bu geleneğin yeri ve önemi büyüktür. Tarih bildirilirken Hicrî, Rumî veya Milâdî takvim esas alınmış olabilir. Ölçü, vezin ve kafi ye gereği tarihlerde bazı kısaltmalar ya-pılmış olabilir. Âşuğ Cemalî’nin Dasitan-ı Elem Beyan adlı şiirinde tarih bildirme vardır:

134 Meşhur Meddah Kız Ahmet Efendi’nin Rivayet Ettiği Kapucubaşı Hikâyesi- Taklitleri ile Beraber, Asitane 1871, s.31; Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. Kut, a.g.e., s.72-73.

135 Meşhur Meddah Kız Ahmet Efendi’nin Rivayet Ettiği Lüleci Ahmet’in Menkıbesi, Asitane 1872, s.45 (İstanbul, Vezir Hanı’nda No: 20); Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. Kut, a.g.e., s.72-73.

136 Türkmen, “Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesiri”, Yeni Türkiye, S.38, Ankara 2001, s.989.

137 Bayrak, a.g.e., s.348.138 Ayrıntılı bilgi için bkz. Durbilmez, “Tarihî Olay-Edebî Metin İlişkileri Bağlamında Kıbrıs

Konulu Aşık Tarzı Şiirler Üzerine Bir Değerlendirme”, Proceeding of the Third İnternatio-nal Congress for Cyprus Studies, Vol. 2, Linquistic and Literature, Gazi Magosa, s.87-105; Durbilmez, “Sarıkamış (Kars) ve Yöresinde Âşık Tarzı Kültür Gelenekleri”, Folklor and Etnografy, S.9, Bakü 2006, s.42-51.

Page 454: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

454

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sen bin sekiz yüz seksen sekiz tamMayıs yirmi dördün gecesi encamİşbu faciayı hasılı kelâmGazeteler halka ettiler ilân139.

SonuçAraştırma sonunda tespit ettiğimiz bilgileri şöyle özetleyebiliriz140:1. Kayserili olan, Kayseri’de yaşamış olan veya Kayserili olduğu söy-

lenen 35 kadar âşuğ tespit edilmiştir. Bu âşuğların çoğunlukla XVIII. ve XIX. yüzyılda yaşadıkları görülmektedir.

2. Âşuğların özgeçmişleri ve şiirleri hakkında bilgi bulabildiğimiz kaynaklar; yayımlanmış kitap ve kataloglar, Ermeni harfl i Türkçe cönk-ler ve mecmualar, Osmanlı harfl i Türkçe cönkler ve mecmualar, basmalar, sözlü kültür geleneği içindeki kaynak kişiler ve şâirnamelerdir.

3. Kayserili âşuğların hepsi de Türkçe bilmekte ve şiirlerinde kullan-maktadır. Bazı âşuğların Türkçe’den başka Farsça ve Ermenice şiirleri de vardır.

4. Âşuğların şiirlerinde kullandıkları nazım birimi, nazım şekli ve na-zım türleri de âşık tarzı şiirlerle uygunluk göstermektedir.

5. Kayserili âşuğlarda şiire yönelme; soyaçekim, usta-çırak ilişkisi, sazlı sözlü ortamlarda bulunma, bir hastalığa yakalanma gibi sebeplerle ol-muştur. Bu özelliklerin Türk âşıkları için de geçerli olduğu bilinmektedir.

139 Bayrak, a.g.e., s.213.140 Köprülü, Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri başlıklı incelemesini

dört maddede özetler: 1. Türkler’in doğrudan doğruya kendi eserleri olup, başlangıcı tâ İslâm’dan önceki devirlere

kadar çıkan ve tekâmül tarihinin bütün safhaları tarafımızdan gayet vâzih bir sûrette mey-dana çıkarılan ‘Âşık edebiyatı’nda, hiçbir Ermeni veya Hıristiyan tesiri olmayıp, Türkçe yazan Ermeni Âşıkları’nın eserleri de tamamıyle Türk zevk ve ilhâmı ile yazılmıştır. 2. Ermeni Âşug’larının isimleri ve kullandıkları mûsıkî âleti bile, aynen Türklerden alınmıştır. 3. Türkler sayıca çok ve siyasetçe hâkim bulundukları gibi, medeniyetçe de Ermeniler’den yüksek olduklarından, Ermeniler, Türk harsını benimsemek mecbûriyetinde kalmışlardır. Bunun en büyük delillerinden biri de, Ermeniler’den birçok Türk Âşıkları yetişmesi ve bun-ların sâir Türk Âşıkları gibi ekseriyetle Bektaşı ve Alevî olmalarıdır. Esasen Bektaşılık, tam bir Türk tarîkatıdır. 4. Son zamanlara âit Ermeni Âşug’larının Türk âşıklarından şekil ve edaca birçok iktibaslarda bulunduklarını, Çobanyan bile inkâr etmiyor. Köprülü, a.g.e., s.268.

Page 455: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

455

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

6. Âşık tarzı kültür geleneklerinden mahlas alma, usta-çırak ilişkisi, mûsıkî eşliğinde şiir söyleme, doğmaca söyleme ve atışma, söyleştirme, hikâye anlatma, usta malı söyleme ve tarih bildirme Kayserili âşuğlarda da görülmektedir. Âşuğların kullandıkları mahlaslar âşıklar tarafından da kullanılan mahlaslardır. Kalust Dedeyan ve Peprone Çamurcıyan’ın âşık tarzı şiirlerinde mahlas kullanmadıkları görülür. Lûtfî, Mahcubî ve Ziynetî mahlasları ise ikişer Kayserili âşuğ tarafından benimsenmiştir. Kayserili âşuğların kullandıkları Meydânî ve Sefâyî mahlaslarının, yine Kayseri’de yaşayan Türk ve Müslüman iki âşık tarafından günümüzde de kullanılır ol-ması dikkat çekici bir husustur. Hikâye anlatma geleneği içinde anlattıkları hikâyeler Türk halk hikâyeleridir. Sözlü olma, geleneğe bağlılık, benim-senme/sahiplenilme, çeşitlenme, kalıplaşma gibi özellikleri bu hikâyelerde de görülmektedir.

7. Âşuğların çoğunlukla Alevîlik ve Bektaşîliğ’i benimsedikleri, bun-lardan bir kısmının kendisini Alevî-Kürt gibi göstererek Ermeni olduk-larını gizledikleri anlaşılmaktadır. Türk âşıkları içinde de Alevî-Bektaşî olanlarının azımsanmayacak kadar çok olduğu bilinmektedir. Bektaşîliğ’in Türk tarikatı olduğu kabul edilmektedir. Bu sanatçıların Hıristiyan Türkler olup olmadıkları yeni bilgi ve belgelerle araştırılmalıdır.

Page 456: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

456

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

Alboyacıyan, Arşak, Badmutyun Hay Gesaryo, 2. Cilt, Kahire 1937.Amiryan, Haçik Bedros, Turkalezu Hay Âşuğner, Paris 1991.Bayrak, Mehmet, Alevî-Bektaşî Edebiyatında Ermeni Âşıkları (Âşuğlar), Özge

Yayınları, Ankara 2005.Çobanyan, Arşak, Les Trouvéres Arméniens (Ermeni Âşuğları), Paris 1906.Dağlı, Yahya Muhtar, Bektaşî Edebiyatından Tokatlı Gedâyî (Hayatı ve Eserleri),

Maarif Kitabevi Yayını, İstanbul 1943.Durbilmez, Bayram, Taşpınarlı Halk Şâirleri, Kayseri 1998.__________, “Tarihî Olay-Edebî Metin İlişkileri Bağlamında Kıbrıs Konulu Aşık

Tarzı Şiirler Üzerine Bir Değerlendirme”, Proceeding of the Third İnternational Congress for Cyprus Studies, Vol. 2, Linquistic and Literature, Gazi Magosa.

__________, “Sarıkamış (Kars) ve Yöresinde Âşık Tarzı Kültür Gelenekleri”, Folklor and Etnografy, S.9, Bakü 2006.

Durbilmez, Bayram, Âşık Meydânî, Hayatı-Sanatı- Şiirlerinden Örnekler, Kayseri 2000.

Duygulu, Melih, “Anadolu Ermeni Müziğinde Bölgesel Etkileşimler”, Uluslar Arası Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri, Evrak Yayını, Ankara 2001.

Hınçer, İhsan, “Türkçe Yazan Ermeni Şairleri”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Sayı 125, İstanbul 1959.

İzzet Ulvi, “Halk Şâiri Zeki”, Türk Yurdu, C.3, İstanbul 1329/ 1913.Koz, Sabri, “19. Yüzyıldan Üç Âşuğ: Bîdârî, Serverî ve Nâmî”, I. Türk Halk Kültürü

Araştırma Sonuçları Sempozyumu Bildirileri-II, Ankara 1996.Köprülü, Mehmet Fuad, “Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri”,

Türk Edebiyatı Araştırmaları 1, 3. Baskı, Ötüken Yayını, İstanbul 1989.

Kut, A. Turgut, “Ermeni Harfl eriyle Basılmış Türkçe Halk Kitapları”, Halk Kültürü, 1984/1, Birinci Kitap, İstanbul 1984.

Ozanoğlu, İhsan, Kastamonunun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar: Meydanî, Kastamonu 1960.

Sevük, İsmail Habib, Edebî Yeniliğmiz II, MEB Yayını, İstanbul 1932.Pamukciyan, Kevork, “Ermeni Harfl i Türkçe Bir Destan”, Türk Folkloru, S.10

(Mayıs), İstanbul 1980.__________, “Onyedinci Yüzyıldan Kalma Ermeni Harfl i Türkçe Üç Halk Şiiri”,

Halk Kültürü, 1984/4, Dördüncü Kitap, İstanbul 1984.__________, “Türkçe Şiirler İhtiva Eden Ermenice ve Ermeni Harfl i Türkçe Yazma

Cönkler ve Kompilasyonlar”, Halk Kültürü, S.1985/1, Beşinci Kitap, İstanbul 1985.

__________, Ermeni Harfl i Türkçe Metinler, Aras Yayını, İstanbul 2002. Ramazanov, Yusuf, Azerbaycan Dilinde Yazıp Yaradan Ermeni Âşıgları, Bakü 1976.

Page 457: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

457

Öğt. Gör. Dr. Bayram DURBİLMEZ

Türkmen, Fikret, “Türk-Ermeni Âşık Edebiyatı İlişkileri”, Osmanlı Araştırmaları III, İstanbul 1982, s.13-20.

__________, “Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesiri”, Yeni Türkiye, S.38, Ankara 2001.

Page 458: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 459: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

XVII. YÜZYILDA ERZURUM ŞEHRİ’NDEUYUMLU BİR YAŞAM: TÜRK-ERMENİ BİRLİKTELİĞİ

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih BölümüE-mail: [email protected], [email protected]; Tel:0 442 231 36 39

Page 460: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı idaresine geçen Erzurum şehri, iskân ve imar faaliyetleri kapsamında yapılan yatı-rımlarla yüzyılın sonlarına doğru müstahkem bir konuma gelmiştir. Özellikle XVI. yüzyılın sonlarında aldığı göçlerle büyüyen şehirde, Ermeni nüfusunun varlığı dikkat çek-mektedir. Şehrin gelişmesine katkıda bulunan bu unsurlar, Türk idaresi altında hayatlarını problemsizce devam ettir-diler. Şehir hayatında herhangi bir ayrıma tâbi tutulmadan Türklerle aynı mahallerde de yaşayabildikleri gibi esnaf örgütlenmesine dâhil edildiler. Birlikte yaşamanın gereği devrin siyasî, sosyal ve ekonomik hadiselerinden aynı öl-çüde etkilendiler. Bilhassa Celâlî isyanları, eşkıya faaliyetle-ri, vergi ve fi yat artışları, enfl asyon ve savaşlar bu bağlam-da zikredilebilir. Şehir halkı, bu gibi vakalarda kader birliği yaparak zorlukların üstesinden gelmeye çalıştı. Dinî husu-siyetlerin dışında farklı muameleye görmeyen Ermeniler, Erzurum’da uyum içerisinde hayatlarını sürdürdüler.

Page 461: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

461

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

GirişAnadolu’nun en eski ve en büyük şehirlerinden birisi olan Erzurum;

Fırat Nehri’nin yukarı havzasında geniş bir ovanın kenarında, Palandöken Dağı’nın eteğinde meyilli bir satıh üzerine tesis edilmişti. XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı idaresi altına giren Erzurum, Anadolu ile Kafkaslar, İran ve Trans-Kafkasya’nın bağlantısı konumunda olmasından dolayı uluslararası ticaret merkezleri arasında yer almakta ve askerî ehemmiyeti-ne binaen intiha-yı serhadd-i Acem olarak tanımlanmaktaydı1.

Osmanlı hakimiyetiyle birlikte Erzurum’daki Türk ile Ermeni birlikte-liğinin başlangıcını tespit edebilmek gayesiyle öncelikli olarak konu ile il-gili arşiv kayıtları incelendi. Şehir, 1520 tarihli ilk tahririnde hali ve harab olmağın timara virülmeyüb dâhil-i muhasebe değildir2 şeklinde tanımlan-dığından meskûn herhangi bir nüfusun olmadığı kanaati uyandı. Ancak 12 mahalle ve 15 000 akçe gelirinin olması3 göz önüne alındığında az da olsa belirli miktarda nüfus olmalıydı. Bu ilk sayımda nüfus unsurları arasında Ermenilerin olduğuna dair herhangi bir bilgiye rastlanmadı. 1540’daki tah-rirde yavaş yavaş iskân edilen şehirde 27 mahalle ve toplam 76 Müslüman hane vardı. Ancak Ermenilerin mevcut olduklarına dair herhangi bir bilgi-ye tesadüf olunmadı4.

1 Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri Erzurum, İstanbul 2006, s.27, 61.2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu Tahrir Defteri (TD), Belge No: 387, v.436.3 BOA, TD, Belge No: 387, v.436; BOA, TD, Belge No: 966, s.78.4 BOA, TD, Belge No: 205, s.15-24.

Page 462: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

462

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1591 yılında ciddi bir nüfus artışı görülmektedir5. Tahrir sayımı neti-cesinde 548 nefer6 olup bunların 186’sı Müslüman, 362’si ise zımmîydi7. Gerek hane ve gerekse nefer olarak kaydedilenlerin kaç kişiden oluştukları konusu kesinlik kazanmamıştır. Genelde kabul edilen görüş göre bir ha-nenin beş kişiden meydana geldiğiydi8. Bu görüşten hareketle; 1591’deki şehir nüfusu, 548 x 5 = 2 740 idi. Ancak şehirlerdeki hane sayısının, daha az kişiyi ihtiva ettiği 3 kişiden oluştuğu hakkında farklı bir görüş daha vardı9. Buna göre ise şehir nüfusu, 548 x 3 = 1 644’tü. Netice itibariyle 1 600 ile 2800 arasında nüfus bulunmaktaydı. Vergi veren nüfusun yanında vergiden muaf olanlar da göz önüne alındığında şehir nüfusu, muhtemelen 4 500 – 5 500 civarındaydı10.

Tahrir defterinde 362 nefer vergi ödeyen gayrimüslim kaydedilmişse11 de 325 neferin olduğu belirlenmiştir. Zımmîyan olarak tanımlanan gayri-müslimlerin etnik kimliklerine dair herhangi bir malûmat yoktu. Ancak gayrimüslim isimlerinin hemen hemen hepsi Ermenilerin kullandıkları isimlerdi12. Agop, Aleksanos, Arutin, Avek, Bağdasar, Bedros, Bunyad, Haçik, Karabed, Kirkor, Ovannes, Semavin, Serkis ve Toros gibi Ermeni isimlerinin yanı sıra Ağ Baba, Babacan, Hüdaverdi, İskender, Karaca Ka-raman, Kaya Şah ve Murat gibi Türkçe isim taşıyanlar da vardı13.

Şehirde meskûn Ermenilerin isimlerinin yanı sıra nüfusları da belir-lenmeye çalışıldı. Nüfuslarının tespiti için 5 sayısı itibara alındığında, 362 x 5 = 1 810 sayısı elde edildi. Ancak tetkikler sonucunda 37 hane eksik ol-

5 Tapu Kadastro Kuyud-ı Kadime Arşivi (TKKA), Tapu Defteri (TD), Belge No: 41, v.10-13.

6 XVI. yüzyıl sonlarına doğru yapılan sayımlarda, hane yerine nefer yazılmıştır. Turan Gök-çe, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Lazkiyye (Denizli) Kazası, Ankara 2000, s.88.

7 TKKA, TD, Belge No: 41, v.13; İncelemeler neticesinde şehirde, 549 nefer olup bunların 224’ünün Müslüman ve 325’inin zımmîlerden oluştuğu tespit edilmiştir.

8 Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmu-ası, C.X, İstanbul 1956, s.12; Feridun M. Emecen, Manisa Kazası, Ankara 1989, s.55.

9 Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerindeki Sayısal Veriler”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İsta-tistik, Ankara 2000, s.21; Ronald Jennings, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Jour-nal of Middle East Studies, Volume 7, 1976, s.51.

10 Pamuk, a.g.e., s.122.11 TKKA, TD, Belge No: 41, v.10-13.12 Jennings, a.g.e., s.49; Dickran Kouymjian, “The Decline and Revival of Erzurum: Sixteen-

th-Eighteenth Centuries”, Armenian Karin/Erzerum, California 2003, s.127.13 TKKA, TD, Belge No: 41, v.10-13; Jennings, a.g.e., s.49; Kouymjian, a.g.e., s.127. Türkçe

isim kullanan Ermeniler için bkz. Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005, s.56-57.

Page 463: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

463

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

duğu göz önüne alındığında, 325 x 5 = 1 625 sonucuna ulaşıldı. Klasik gö-rüşe göre yapılan bu değerlendirmenin yanı sıra 3 sayısına göre hesaplama yapıldığında, 362 x 3 = 1 086; belirlenen sayıya göre, 325 x 3 = 975 rakamı elde edildi. Netice itibariyle Ermeni nüfusu 900 – 1 800 arasındaydı.

1520 ile 1540 yılları arasında şehir nüfusunun oldukça az olmasına karşılık, yüzyılın sonlarına doğru özellikle Ermeniler açısından hızlı bir şekilde arttığı gözlenmektedir. Öyleki nüfusun yaklaşık on kat arttığına işaret edilmektedir14. Yaklaşık 50 yıllık bir zaman zarfında şehirdeki Erme-ni nüfusunun nasıl oluştuğuna dair kaynaklarda bilgi olmamasına15 karşın bunların göçlerle geldikleri tahmin edilmektedir16. Nitekim XVI. yüzyılda Doğu Anadolu’nun Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra kırsal ke-simde yaşayan gayrimüslim halk, şehirlere göç etmiştir17. Muhtemelen Er-zurum şehrideki nüfus artışı da benzer bir durum arz etmektedir.

XVII. yüzyıldaki Türk-Ermeni birlikteliğinin belirlenmesi açısından özellikle 1640 ile 1646 tarihleri arasındaki avârız ve cizye defterlerinden istifade edildi18. Arşiv kayıtlarının değerlendirilmesi sırasında karşılaşılan en önemli problemlerden birisi gayrimüslimlerin etnik kimliklerine dair herhangi bir malûmatın olmamasıydı. Sorunu kısmen de olsa çözebilmek için hem avarız hem de cizye defterindeki gayrimüslim isimleri incelen-di. Tespit edilen isimlerin hemen hemen hepsinin Ermenilere ait olduğu anlaşıldı. Resmî kayıtlardan elde edilen bilgiler, diğer kaynaklarla karşı-laştırıldı. Özellikle seyyahların eserlerinden Ermenilerin mevcut olduğu anlaşıldı19. Keza Evliya Çelebi, Ermenilere ait yedi mahallenin olduğunu

14 Jennings, a.g.e., s.49.15 TKKA, TD, Belge No: 41, v.10-13.16 Jennings, a.g.e., s.49.17 Göyünç, a.g.e., s.61; Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), An-

kara 1989, s.61-62; Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Çemizgezek Sancağı, Ankara 1999, s.61.

18 Linda Darling, Revenue-Raising and Legitimary Tax Collection and Finance Administra-tion in the Ottomon Empire 1560-1660, Leiden 1996, s.100-108; Oktay Özel, “17. Yüzyıl Osmanlı Demografi ve İskân Tarihi İçin Önemli Bir Kaynak: Mufassal Avârız Defterleri”, XII. TTK Kongresi’ne (12-16 Eylül 1994) Sunulan Bildiriler III, Ankara 1999, s.738-739.

19 Jean Baptiste Tavernier, Les Six Voyages de Jean Baptiste Tavernier, Ecuyer Baron Dau-bonne Qu’il a Farten Turquie en Perse et aux. Indes C.I, Paris 1676, s.19; Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi II, İstanbul 1335, s.210,213; Josep P. De Tournefort, A Vo-yage into Levant II, London 1718, s.195; Par K. Kostaneants, “Erzeroum Ou Topographie De La Haute Armenie-De Hakoub Karnetsi (XVII. Siecle), Journal Asiatique, Tome. XIII, Paris 1919, s.156; Hrand D. Andreasyan, Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi 1608-1619, İstanbul 1964, s.153-154; Kouymjian, a.g.e., s.128-129.

Page 464: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

464

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

belirttiği20 gibi Tournefort 6 000 civarında Ermeni nüfusundan bahsetmek-tedir21.

1642 yılında Erzurum şehrinde yaşayan gayrimüslimler arasında; Ab-raham, Adis, Ador, Agop, Ahsador, Aleksan, Andernas, Andon, Arakil, Arslan, Arto, Arutin, Aslan, Asnik, Avadis, Avak, Avid, Azad, Bağdasar, Bali, Bedros, Bogos, Budak, Davit, Elis, Gaspar, Gevher, Gukas, Haçadur, Haçik, Hırand, İskender, Kara oğlan, Karabed, Karagöz, Karahan, Kazzaz, Kevork, Kirakos, Kirkor, Magar, Manok, Mardiros, Margirid, Melek, Mel-kon, Maryam, Mıgırdiç, Mihnar, Minas, Minasyan, Movses, Murat, Orhan, Ovannes, Sahak, Sefer, Semavin, Serkis, Simon, Sinan, Susan, Şah Beği, Şahbaz, Tavit, Toros, Vartan, Varteres gibi Ermeni isimleri bulunmaktaydı. Önceki sayımda olduğu gibi bu sayımda da Türkçe isim taşıyanlar vardı. Ermeniler; avârız vergisi ödeyen 335 hane ile birlikte ‘amel-mande, fakir, kimsesiz, ama, pir-i fanî ve muhtelif hizmetlerinden dolayı muaf 74 hane ki toplam 409 haneydi22. Şehir geneli için % 18.3’lik bir paya sahip olan Ermenilerin nüfus mevcudu; 409 x 5 = 2 045 olabileceği gibi 409 x 3 = 1 227 olması da muhtemeldi. Yaklaşık bir yıl sonraki avârız icmal defterinde ise gayrimüslimlerden sadece vergi ödemeye mükellef 262 hane bulun-maktaydı23. Buna göre nüfus miktarı; 262 x 5 = 1 310 olabileceği gibi 262 x 3 = 786 da olabilirdi. Netice itibariyle Ermeni nüfusu 1 200 ile 2 000 civarındaydı24.

Gayrimüslim halkın belirlenmesinde mufassal cizye defterleri önem-li bir diğer kaynaktı25. Gayrimüslim tebaanın askerî hizmetlerine karşılık, sağlam erkek nüfustan alınan cizye vergilerinin kaydedildiği defterlerdi26. Cizye vergisini ödemekle yükümlü olanlar belirli bir gelir düzeyine sahip-lerdi. Rahipler, çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar ve bedensel özürlüler, kanun gereğince vergiden muafl ardı27. Ayrıca kamu hizmetinde istihdam edilen-ler de muaf tutulurlardı28.

20 Evliya Çelebi, a.g.e., s.210.21 Tournefort, a.g.e., s.195.22 BOA, Maliyeten Müdever Defter (MAD), Belge No: 5152, s.2-75.23 BOA, MAD, Belge No: 6422, s.6.24 Erzurum şehrinin nüfus durumu için bkz. Tablo 1.25 Darling, a.g.e., s.100.26 Cevdet Küçük, “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Erzurum’un Cizye Geliri ve Reâya Nüfusu”,

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 31, İstanbul 1978, s.199.27 Boris Christoff Nedkoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye”, Belleten, Sayı VIII, Çeviren

Şinasi Altundağ, Ankara 1944, s.623.28 BOA, MAD, Belge No: 4621, s.4-5, 7-12; Belge No: 2929, s.13-16; Belge No: 15633,

s.1.

Page 465: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

465

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

Erzurum’un mufassal cizye sayımı 1643’te tamamlandı. Abraham, Agop, Agopyan, Ahsador, Aleksan, Andernas, Andon, Arakil, Arslan, Arto, Arutin, Ashan, Avadis, Avedik, Avak, Aydın, Babacan, Baben, Bağ-dasar, Bali, Bedros, Bogos, Bozan, Budak, Davit, Gaspar, Gukas, Haçadur, Haçik, Hagop, Hırand, Hümahan, İskender, Karabed, Kara oğlan, Kara-göz, Karahan, Karaman, Kazzaz, Kevork, Kirakos, Kirkor, Levon, Manok, Mardiros, Melkon, Mesih, Mıgırdiç, Mihnar, Minas, Minasyan, Movses, Murat, Muratyan, Orhan, Ovannes, Sahak, Sanos, Sefer, Seferyan, Sema-vin, Serkis, Simon, Sinan, Tavit, Tomas, Toros, Vartan, Varteres gibi Er-meni isimleri mevcuttu. Gayrimüslimler arasında Türkçe isim taşıyanlar da vardı.

Erzurum’da sayımın bitiminden hemen sonra veba salgını çıktı. Va-tandaşlarının güç durumda kaldığını gören idare, mağduriyetin olmaması için yeniden sayım yapılmasına karar verdi29. Vebadan önce 604 nefer var iken salgından dolayı nefer sayısı 544’e düştü. Muhtelif hizmetlerden ötü-rü cizye hesabına dâhil edilmeyenler de vardı. Bu unsurlar da göz önüne alındığında toplam nefer sayısı 574 idi30. Buna göre; nüfus mevcudu, 574 x 5 = 2 870 olabilirdi. Klasik değerlendirmelere karşı cizye defterlerinde kayıtlı neferler için 5 sayısı yerine, 3.5 sayısının alınması gerektiği yönün-deki görüş de itibara alındı31. Buna göre; 574 x 3.5 = 2 009 rakamı elde edildi. Böylelikle Ermeni nüfusunun 2 000 ile 2 900 arasında olabileceği sonucuna ulaşıldı32.

1643’ten sonra da veba etkisini sürdürdü. 1645’te gayrimüslim ahali-nin çoğunluğunun öldüğü, geri kalanların ise cizye ödemeye takatleri olma-dığı için yeniden cizye yoklamasının yapılması istendi33. Osmanlı idaresi, vatandaşlarının taleplerini yerinde bularak 1648’de cizye sayımı yaptırdı. Cizye ödeyen 500 nefer, muafl ar ise 15 neferdi34. Veba salgını nedeniyle gayrimüslim nüfusun mevcudunda azalma dikkati çekmektedir. Bu tarih-teki nüfus mevcudu ise 515 x 5 = 2 575 olabileceği gibi 515 x 3.5 = 1 803 de olması muhtemeldi. Netice itibariyle 1648’de şehirdeki gayrimüslimler,

29 BOA, MAD, Belge No: 2929, s.440.30 BOA, MAD, Belge No: 2929, s.6-19; Belge No: 4621, s.2-15.31 Darling, a.g.e., s.10132 Gayrimüslim nüfusun mahallelere dağılımı için bkz. Tablo 2.33 BOA, MAD, Belge No: 2765, s.128.34 BOA, MAD, Belge No: 15633, s.1.

Page 466: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

466

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1 800 – 2 600 arasında bir nüfusa sahipti35. Nitekim Rahip Hakop, 1662’de şehirde 2 000 civarında Ermeninin olduğuna değinmektedir36.

1701 yılında Erzurum şehrinde 6 000 Ermeninin olduğu iddia edil-mişti37. Ancak 1691–1692 yılına ait resmî kayıtlarda, 4 000 civarında gayrimüslim bulunmaktaydı. Yaklaşık on yıl bir sürede bu denli bir nüfus artışının olması güç olacağından, özellikle batılı gezginlerin verdiği nü-fus bilgilerine ihtiyatla bakılmalıdır38. Batılı gezginler, gittikleri yerlerde umumiyetle gayrimüslim toplum içerisinde kaldıklarından bunlara dair verdikleri nüfus miktarları abartılı rakamları içermektedir.

Osmanlı idaresi altındaki Ermeniler diğer Osmanlı vatandaşları gibi devrin siyasî ve sosyal olaylarından aynı ölçüde etkilendiler. XVI. yüz-yılın sonları ile XVII. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Celâlî isyanları, Anadolu’nun diğer şehirlerinden görüldüğü üzere Erzurum’da da etkili oldu. Müslüman halk gibi gayrimüslim halk da göç etmek zorunda kal-dı39. Safevîlerle olan savaşlar40, Abaza Mehmed Paşa isyanlarının ve veba salgının olumsuz tesirleri olmasına karşın Ermeni nüfusunun arttığı görül-mektedir.

Ermenilerin şehirdeki yerleşimleri ile ilgili herhangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir. İstedikleri taktirde sadece kendilerinin meskûn oldukları mahallelerde kalabildikleri gibi Türklerle birlikte aynı mahallelerde kom-şuluk yapabilmişlerdi. Şehir hayatında etkileri yadsınamayacak ölçüde olan Ermeniler, diğer vatandaşlara tanınan haklara sahiplerdi. Kiliseleri ve kiliseye ait mekânları özel statüye tâbi tutulurdu. Mülk olarak tasarruf et-tikleri toprakları ve binaları vardı. Şehirde yaşayan iki topluluk birbirlerini o denli benimsemişlerdi ki Türkler Ermenilerin, Ermeniler de Türklerin kiracısı olmuşlardı41.

35 Gayrimüslim nüfusun mahallelere dağılımı için bkz. Tablo 3.36 Kostaneants, a.g.e., s.156.37 Tournefort, a.g.e., s.195.38 Pamuk, a.g.e., s.134.39 BOA, MAD, Belge No: 3260, s.120; Belge No: 5568, s.190. …Erzurum ve Trabzon ve

Gürcistan kazalarının cizyeleri her sene asitane-yi sa’adetten cem’ olunurken birkaç sene-den berü Celâlî müstevli olmasıyla reaya perakende ve perişan olmağın...., BOA, MAD, Belge No: 5568, s.204.

40 Osmanlı-Safevî Savaşları sırasında Doğu Anadolu’dan birçok Ermeni göç etmek zorunda kalmıştır. Göyünç, a.g.e., s.61.

41 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.7, 55, 56, 57, 61, 65.

Page 467: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

467

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

Osmanlılar, Ermenilere karşı ilk andan itibaren engin bir hoşgörü ile yaklaşmışlardı42. Fatih Sultan Mehmed hiçbir mecburiyeti yok iken Erme-nilere dinî vecibelerini yerine getirebilmeleri için bir takım imtiyazlar ver-di ve Bursa’dan Ermeni Piskoposu Hovakim’i İstanbul’a getirterek Ermeni Patrikliği’nin teşekkülüne olanak sağladı43. Yavuz Sultan Selim, Kudüs’ü hakimiyetine alınca buradaki Ermenilere karşı engin bir hoşgörü ile yak-laştı ve Kamame Kilisesi’nde rahat bir şekilde ibadet etmeleri hususunda kendilerine ferman verdi44. Cihan hakimiyeti mücadelesi veren Osmanlı-ların kendi topraklarındaki azınlıklara karşı hoşgörüsü, insanların vicdan hürriyetlerine karşı duydukları saygının açık bir göstergesiydi. Aynı tutum, Erzurum’daki Ermeniler için de geçerliydi. Kiliselerinin iç düzeni devlet güvencesi altında sağlanırdı. Din adamları bizzat Padişahın tayin beratı ile atanırdı. Ermeni vatandaşların ibadetlerini yerine getirme noktasında azami gayret gösterilirdi45. Vefat eden veya başka bir nedenle görevini ye-rine getirmeyenlerin yerine hemen bir başkası tayin edilirdi. 1692 yılında İstanbul’daki Ermeni Patriği’nin arzı ile vefat eden Müdürge Manastırı’nın murahhasının yerine Aharon adındaki Ermeni rahip olarak atandı46. Erme-nilerin ibadetlerini yerine getirdikleri kiliseleri, Erzincankapı varoşunda ve Gürcükapı mahallesindeydi47. İskender Paşa ve Gürcükapı mahallele-rinde kiliselere ait haneler bulunmaktaydı48. Kara Kenise/Kilise isminde bir mahalle olmasına karşılık, kilisenin olduğu ve ibadet yapıldığına dair herhangi bir bilgi yoktu49. İbadetlerini yerine getirmek için kiliseye giden Ermenilerden hali vakti yerinde olanlar mavi çuka giyerken orta halliler şal kebe kuşanırlardı50.

42 Yavuz Ercan, “Tarihi Belgeler Işığında Ermeni İddiaları”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu (8-12 Ekim 1984), Ankara 1985, s.204, 211; Levon Panos Dabağyan, Paylaşılamayan Belde Konstantiniyye, İstanbul 2003, s.237.

43 Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2004, s.69-72.44 Bilgehan Pamuk, “Osmanlılar Zamanında Rum-Ermeni Kiliseleri Arasındaki İlişkiler (Ku-

düs Örneği)”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Erzu-rum 2001, s.235.

45 Yusuf Oğuzoğlu, “XVII. Yüzyılda Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Hakkında Bazı Bilgiler”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu (8-12 Ekim 1984), Ankara 1985, s.269.

46 BOA, İbnü’l-Emin Tevcîhât 746.47 Evliya Çelebi, a.g.e., s.214; Tavernier, a.g.e., s.19; Kouymjian, a.g.e., s.128-130; Christina

Maranci, “The Architecture of the Karin/Erzerum Region”, Armenian Karin/Erzerum, Ca-lifornia 2003, s.96-100.

48 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.7, 57.49 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.2, 57.50 Evliya Çelebi, a.g.e., s.214.

Page 468: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

468

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermeniler ibadetlerini rahat bir şekilde yerine getirme konusundaki Osmanlı idaresinin tavrı oldukça toleranslıydı. Buna rağmen bazen ciddi sorunların yaşandığı görülmektedir. Nitekim 1629 yılında Saint-Etienne Kilisesi’nin faaliyete geçmesi önemli bir sorun teşkil etti. Erzurum gümrük mültezimi Sanos Çelebi’nin gayretleri ile kilise kullanıma açıldı. Kilise-nin faaliyete geçmesi gerek Erzurum’da ve gerekse İstanbul’da büyük bir sansasyona sebep oldu. Eskiden cami olan bir yapının kilise olamayacağı düşüncesiyle binanın kullanılmasına müsaade edilmediği gibi yeniden ca-miye çevrildi51. Rahip Hakop’un dramatik bir şekilde anlattığı hadise res-mî kayıtlarda detaylı bir şekilde yer almaktadır. Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan cami, zaman içerisinde harabe haline gelmiş ve bu durumdan istifade eden zımmî tâife (Ermeni) tarafından kiliseye çevril-mişti. Bu tarzdaki bir davranışa hoşgörülü yaklaşılamayacağından binanın eski haline getirilmesine karar verildi52. Hakop’un iddia ettiği kilise, XVI. yüzyıldan beri hizmet veren bir camiydi. Ancak yeterli bilgi olmamakla birlikte caminin önceden bir kilise olması da muhtemeldi. Her ne kadar Etienne Kilisesi olduğu iddia edilen bina, gayrimüslim ibadetine kapatıl-dıysa da Ermeniler ibadetlerini şehirdeki diğer kiliselerde yerine getirirler-di. Nitekim 1692 yılında Misyoner Philippe Avril, şehirdeki Ermeni kilise-lerinden gıpta ile bahsetmekteydi53. Özellikle Miaban Sourb Astwadzadzin Ermenilerin ibadet için tercih ettikleri kiliselerindendi54.

Osmanlı toplumunda Ermeniler, devletin koruyuculuğu altında rahat bir şekilde yaşarlardı. Can, mal, ırz, namus ve din güvenceleri sağlanır-dı55. Bu imkânların karşılığında ise öncelikli olarak 14-75 yaşları arasında sağlam ve belirli ekonomik güce sahip olan erkek nüfustan cizye adı altın-da bir vergi tahsil edilirdi. Diğer Osmanlı vatandaşları gibi Ermeniler de devlete ödemekle mükellef tutulan sair vergileri ekonomik güçleriyle bağ-lantılı olarak verirlerdi. Ekonomik durumu yetersiz ya da düşük olanlar,

51 Kostaneants, a.g.e., s.155-156.52 …. Erzurum kal’ası dahilinde Bulgar Ahmet Sarayı dimekle ma’ruf mahalde merhûm Sul-

tan Süleyman aliyü’r-râhman ve’l-rıdvân mühid-i ehl-i islâm olınmak içün bir cami-i şerîf bina idüb murûr-ı eyyâm ile harabe olub sonra ehl-i zımmî kefere tâifesi bir tarikle tamirine emr-i şerîf alub kilise olunmak üzre tamir idüb kilise olmadan yine cami-i şerîf olunmak bâbında fermanım olmakla minare ve sâir muhtâc-ı tamir olan yerlerinde ve mahallerinde tamir itmek içün Erzurum gümrüğü malından yalnız bir yük akça virilmek fermanım ol-muştur...., BOA, MAD, Belge No: 6269, s.136.

53 Kouymjian, a.g.e., s.129.54 Kostaneants, a.g.e., s.154-156. Günümüzde, bahsi geçen kiliselerden herhangi bir iz yok-

tur.55 Oğuzoğlu, a.g.e., s.265.

Page 469: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

469

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

iş göremeyenler, çalışmaya kudreti olmayanlar, kimsesizler, dul kadınlar, yetimler, öksüzler, yaşlılar, körler, kâr ve kisbe kadir olmayanlar ve vakıf meskenlerinde ikâmet edenlere vergi muafi yeti tanınırdı56. Kamusal alan-da hizmet veren Ermeniler, birtakım mükellefi yetlerden muaf tutulurlardı. İstihtam edilen Ermeniler arasında; Erzurum kalesinin, Abdurrahman Gazi ve Ebû İshak Kazerûnî hazretlerine ait türbelerin, Ayas Paşa Cami ve Yeni Cami gibi sair çeşmelerin ve su yollarının tamir ve bakımı gibi önemli hizmetleri üstlenmişlerdi57.

Şehrin güvenliği kadar bölge asayişinin sağlanması noktasında önem-li bir etken olan Erzurum kalesinin gerekli bakım işlerini yerine geti-renler Çukur mahallesinden Asador ile Ayas Paşa mahallesinden Arslan adındaki Ermenilerdi58. Darağacı mahallesinden Han Azer adlı zımmî ise Tebriz kapısındaki süprüntünün kaleye zarar vermeden dışarı çıkarılma-sından sorumluydu.59 Gürcükapı mahallesinde meskûn Haçador iç kal’a ve iç kal’adan tevzi’ olan çeşmelerin cümlesine su yolcı ta’yîn olmağla60 oldukça ehemmiyetli bir görevi yerine getirirdi. Müslümanlar açısından dinî ehemmiyete sahip olan mekânların dahi bakımı ve gerekli ihtiyaçları Ermeni vatandaşlar tarafından sağlanırdı. Ermeniler, Türk toplumu tara-fından o denli benimsemişlerdi ki şehrin manevî değerlerinden Ebû İshak Kazerûnî ve Abdurrahman Gazi hazretlerine ait türbelerinin tamir, onarım ve sair ihtiyaçlarının karşılanması işleri onlara verilmişti61. Şehirdeki Er-meniler ile ilgili Evliya Çelebi ilginç bir menkibevi hadise anlatmaktadır. Abaza Mehmed İsyanı sırasında askerlerden saklanan Ermeni kızı, Ebû İs-hak Kazerûnî Hazretleri’nin yüzü suyu hürmetine kurtulması için dua eder. Böylece kız hemen sakallı bir pir-i faniye dönüşür ve askerlerden kurtulur.

56 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.2-74; Yorgi pir olmağla nefere dâhil olunmaması-na tezkire virildi. BOA, MAD. 4621, s.2-3.

57 BOA, MAD, Belge No: 2774, s.32; Belge No: 5152, s.7, 25, 54, 56, 73, 75; Belge No: 2929. s.13-16; Belge No: 4621, s.8-10; Belge No: 14739, s.2-3. Yedi nefer zımmîler Erzu-ruma dâhil olub Ayas Paşa hidmetinden cari olan çeşmelerin şehre girince ve şehir içinde olan meremmeta muhtaç yerlerine tamir ve tezhim itmek şartıyla haneden muaf ve tekâlif-i sâirenin cümlesinden müsellem olmak üzre olan muafi yetleri ibkâsıyla tahrir oldıklarına …., BOA, MAD, Belge No: 15633, s.1.

58 BOA, MAD, Belge No: 4621, s.4, 6; Belge No: 15633, s.1.59 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.43.60 BOA, MAD, Belge No: 4621, s.8.61 BOA, MAD, Belge No: 4621, s.15; Belge No:14739, s.2. Erzurum’da asûde ve medfun olan

kûtbu’l-arifi n ve umdetü’l-vasilin meşhur afâk-ı Hazret-i Ebu İshak kuddise’s-sırruhu’l-‘aziz hazretlerinin künbed-i şerîfl erinin ta’mir ve meremmetine ve kanadil ve revgân baha virmek için cizye ve avârız ve sâir tekâliften muâf olmak üzere emr-i şerîf-i alişân ile ta‘yîn olan zımmîlerdir...., BOA, MAD, Belge No: 5152, s.75.

Page 470: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

470

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Akabinde Müslüman olarak Ebû İshak Kazerûnî Hazretleri’nin türbedarı olur. Evliya Çelebi, türbedar olan bu hatun ile görüşmüştür62.

Erzurum şehrindeki beylerbeyine.... zulme zulmin reâya ve berâyadan men ve ref’ eyleyesin her biri terk-i diyâr ve celâ-yı vatan itmeye vilâ-yet ma’mur olmuş iken gerü harab olmasına sebeb olur sonra ber-vechile gadrin makbûl olmayub muattab ve mesul olmak mukarrerdir ana-göre icra’ât ve intibâh üzre olasın63 denilerek huzuru ve güvenliği sağlaması sıkı sıkı tembih edilirdi. Beylerbeyleri herhangi bir ayrıma girmeden me-suliyeti altındaki vatandaşlara adaletli davranarak huzurun sağlanmasına çalışırdı. Şehirdeki bir diğer önemli görevli olan kadı ise nizam-ı memleket ve hıfz u hırâset ve haraset-i râiyyet ve sıyânete müteallik umur ile sorum-luydu64. Şer’î ve örfî hukukun uygulayıcısı kadı, mahkemede her sınıfa ait meseleleri çözmekle mükellefti. Ancak Erzurum kadılarına ait şer’iye si-cilleri olmadığından65 meselelerin muhteviyatı hakkında bir kanıya varma imkânı olmadı. Bununla birlikte kadılara gönderilen hüküm kayıtlarından Erzurum’daki meselelerin diğer Osmanlı şehirleriyle benzerlik gösterdiği anlaşıldı66.

Erzurum’da vatandaşların huzurlu ve güvenli bir şekilde yaşaması için gereken ihtimam gösterilirdi. Şehirde çözümlenemeyen meseleler bizzat Divan-ı Hümayun’da görüşürülerek sonuca bağlanırdı. Hukukun uygu-lanması noktasında hiçbir surette ayrım yapılmazdı. Sorunlar, adil şekilde çözümlenerek kimsenin mağdur olmamasına dikkat edilirdi. Haklı olduk-ları hususlarda da sonuna kadar savunulurlardı. XVII. yüzyılın başlarında Simon’un kızı Eleni, Gürcistan’dan İstanbul’a giderken askerî sınıf üye-lerinin taciziyle karşılaştı. Erzurum-Çıldır arasındaki olaydan sonra Eleni ve refakatindekilerin rahatsız edilmemesi ve serbest bir şekilde yollarına devam etmeleri yönünde emir verildi67. Celâlî isyanlarının Erzurum ve ci-varda etkisini hissettirdiği dönemlerde68 bu sorunun ortadan kaldırılması

62 Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi II, Hazırlayan Zekeriyya Kurşun, Seyyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, İstanbul 1999, s.110–111.

63 BOA, Mühimme Defteri (MM), Belge No: 79, s.605.64 Özer Ergenç, Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı XVI. Yüzyılda Ankara ve

Konya, Ankara 1995, s.83.65 Erzurum vilâyetine ait şer’iye sicillerinin tümü zayi olmuştur. Belgelerle Arşivcilik Tarihi-

miz (Osmanlı Dönemi), Ankara 2000, s.54.66 Pamuk, a.g.e., s.182.67 BOA, Kamil Kepeci Ahkâm (KKA), Belge No: 70, s.332.68 BOA, MAD, Belge No: 5568, s.204; KKA, Belge No: 70, s.218, 586, 603, 611..... Erzu-

rumun reâyası Celâlî şer‘inden ve Kızılbaş havâlîsinden ve zûlm-ı zulmeniden perâkende oldığından gâyri ekseri helâk olmuştur.... BOA, MAD, Belge No: 3260, s.120.

Page 471: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

471

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

yönünde birtakım teşebbüsler oldu. Hükümet, zorbaların yakalanarak hak-larından gelinmesini, halktan alınan paralar ile malların sahiplerine iade edilmesini ve düzenin tekrar sağlanmasını Erzurum’daki görevlilerine ha-vale etti69. Bu gailede mağdur şehir halkı kader birliği yapmış olmalıdır70.

Şehir halkı, sadece Celâlî ya da eşkıyadan ötürü sıkıntı yaşamadı. Za-man zaman resmî görevlilerden kaynaklanan ciddi problemler ortaya çıktı. Merkezî otoritenin gevşediği anlarda yetkilerini kötüye kullanma eğilimi sergileyen görevliler, ayırım yapmaksızın halktan gayrimeşru vergi talep ederek ciddi mağduriyete yol açtılar71. Bu durum karşısında adaletnameler gönderilerek kanuna aykırı hareket edilmenin önüne geçilmeye çalışıldı72. Maalesef bu tür davranışlar zaman içerisinde devam etti73.

Ermeniler kendileri gibi Hıristiyan olan topluluklar tarafından çeşitli zulümlere uğratıldıklarını ve Osmanlı idaresiyle rahat bir şekilde yaşadık-larını açıkça ifade etmektedir74. Nitekim Türk idaresinin tavrı, bu iddiayı destekler mahiyettedir. 1645’te Ermeni tüccar Serkis, Erzurum’a gelirken yolda 1 500 kuruşu çalınır. Serkis, hırsızların yakalanması ve parasının bulunması için mahkemeye müracaat eder. Erzurum subaşısı ve adamla-rının parayı çaldıkları yönünde iddiada bulunur. Ancak zanlılar şehirde büyük bir nüfuza sahip olduklarından Serkis hakkını aramak için Divan-ı Hümayun’a başvurur. Neticesinde Serkis’in parasının bulunması ve hırsız-lar hakkında gerekenin yapılması yetkililere kesin bir şekilde bildirilir75.

Ermeniler haksız bir davranış ile karşılaştıklarında ki bu resmî gö-revliler dahi olsa özgürce haklarını arayabilirlerdi. 1675 yılında Hırand adındaki bir Ermeni, Kiğı sancakbeyi Musa’ya 180 000 akçe borç verdi. Ancak Musa Bey, borcunu ödemedi. Bunun üzerine Hırand hemen Divân-ı Hümayun’a müracaat ederek Musa Bey’i şikâyet etti. Yapılan görüşme neticesinde Hırand’ın hakkının alınması gerekli mercilere iletildi76.

69 BOA, KKA, Belge No: 70, s.603.70 Celâlî isyanı reislerinden Karayazıcı, Sivas’ta Türk ve Ermenilerden 20 000 kişi katlet-

mişti. Tokat’ta Celâlî korkusundan bazı Ermeniler Kırım’a göç etmek zorunda kalmıştı. Göyünç, a.g.e., s.61.

71 Halil İnalcık, “Adaletnameler”, Osmanlıda Devlet, Hukuk, Adalet, İstanbul 2000, s.78–79.

72 Mücteba İlgürel, “XVII. Yüzyıl Balıkesir Şer’iye Sicillerine Göre Subaşılık Müessesesi”, VIII. TTK Kongresi Bildirileri II, Ankara 1981, s.1277.

73 BOA, MM, Belge No: 79, s.109; Belge No: 89, s.54; Belge No: 100, s.109.74 Kostaneants, a.g.e., s.154–156; Dabağyan, a.g.e., s.59-60.75 BOA, MM, Belge No: 90, s.94.76 Hans George Majer, Das Osmanische Registerburch der Beschwerden (Şikâyet Defteri),

Von Jahre 1675 Österreichische National bibliothek cod. mixt. 638, Wien 1984, s.93a.

Page 472: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

472

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

1615 yılında meydana gelen boşanma hadisesinde Osmanlı idaresi-nin ayrımcılık yapmayan tutumu bariz bir şekilde görülmektedir. Şehir sa-kinlerinden İbrahim, Aline ismindeki 12 yaşındaki bir kızla nikâhlandı ve kızın ailesine 2 000 akçe başlık parası ödedi. Fakat nikâhtan sonra kızın baliğ olmadığı ortaya çıktığından evlilik geçerliliğini kaybetti. Bunun ka-sıtlı olarak yapıldığını düşünen İbrahim, meseleyi yargıya intikal ettirdi. İbrahim’in başvurusunu değerlendiren kadı, nikâhın uygun olmadığına dair hüküm verdi. Bu karardan hoşnut olmayan İbrahim, Divân-ı Hümayun’a müracaatta bulundu. Yapılan müzakereler sonucunda, Aline ile İbrahim’in evliliklerinin geçerli olmadığı yönünde karar verildi77.

Osmanlının idaresi altındaki Ermeni vatandaşlarına karşı sergilediği tavır, XVII. yüzyıl dünyası içerisinde önemli bir yaklaşımdı78. Ancak belir-tilmesi gereken bir husus ise Ermeni tebaanın mağdur edilmemesine özen gösterildiği gibi onlardan ötürü de kimsenin zorda kalmamasına dikkat edilirdi. Hace Zadik adındaki Ermeni, Erzurum beylerbeyi Nasuh Paşa’nın kâtibi olduğu iddiasıyla on yük kumaşın gümrük vergisini ödemedi. Bu durum Erzurum kalesi muhafızlarına ocaklık olarak tahsis edilen gümrüğü zarar ettirdiğinden mesele Divân-ı Hümayun’a taşındı ve Zadik’in vergiyi ödemesine hüküm verildi79.

Gayrimüslimler dinî farklılıklarının dışında herhangi bir ayırıma tâbi değildi. Rahat bir ortamda yaşam süren Ermeni vatandaşlar arasında önem-li görevlere sahip olanlar bulunmaktaydı. Bu bağlamda gerek Polonyalı Simeon ve gerekse Rahip Hakop, önemli bilgiler vermektedir80. Her iki ya-zara göre; Ermeni Sanos, Erzurum’da önemli nüfuza sahip bir mültezimdi. Karagöz ailesinin fertlerinden Sanos hakkında devrin resmî kayıtlarında da birtakım bilgiler mevcuttur. Sanos, 1621 yılında Erzurum hazinesine bağlı Gümüşhane madenleri ve darphanesi mültezimiydi81. Erzurum beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa isyan etmesiyle gelir kaynaklarını doğrudan kendi denetimine aldığından dolayı olsa gerek Halep’e gitti82. İsyanın sona erme-si ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını83 müteakip Sanos, 1628-1629’da

77 BOA, KKA, Belge No: 71, s.494.78 Oğuzoğlu, a.g.e., s.267.79 BOA, MAD, Belge No: 5712, s.91. 80 Andreasyan, a.g.e., s.153–154; Kostaneants, a.g.e., s.199.81 BOA, MAD, Belge No: 3449, s.50. 82 1622 ile 1628 tarihleri arasındaki hazine kayıtlarında gümrük mukataasıyla ilgili herhangi

bir kayıt yoktur. Pamuk, a.g.e., s.268.83 BOA, MAD, Belge No: 752, s.6-7.

Page 473: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

473

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

Vezir-i azam Hüsrev Paşa tarafından Halep’ten getirilerek Erzurum güm-rüğü mültezimi oldu84.

Padişahın iltifatına nail olan Sanos, şehirde büyük bir nüfuz kazandı. 1631 ile 1638 yılları arasında gümrük mukataalarını85 işletti86. Uzun yıl-lar mukataaları idare eden Sanos’un yıllık geliri 40 000 kuruş (320 000 akçe) idi. Şehrin sayılı zenginlerinden Sanos, 1635-1638 yılları arasında meydana gelen Osmanlı-Safevî Savaşları’nda esir düşen Ermenilerin kur-tarılmasını sağladı87. Keza, şehir merkezinde harap halindeki binayı satın alarak kilise haline getirdi ve ibadete açtırdı88. İlerleyen zaman içerisin-de Sanos’un yerini kardeşi Bedros aldı89. Şehrin en önemli gelir kaynağı gümrük mukataası ve ona bağlı diğer mukataaların tasarruf hakkını elinde bulundurdu. 1643 yılında 1650 yılına kadar gümrük mukataası mültezim-liği kesintilerle de olsa Bedros’undu90. 1650’de mültezimlik için İbrahim ile girdiği rekabeti kaybetti.

Erzurum, jeopolitik ve coğrafî konumu nedeniyle ticaretin canlı bir şe-kilde yapıldığı bir merkezdi91. Genellikle Hace (Hoca) ve Hacegi unvanla-rı92 ile anılan müteşebbis tüccar, uluslararası ticaretin yoğun olarak devam ettiği şehrin dışındaki mahalleleri tercih ederdi. Arabistan, İran, Hindistan, Sind, Çin, Hıta ve Hoten’den gelen tüccarlar, Gürcükapı mahallesinde ka-lırdı93. Ermeniler, şehrin ticaret hayatında aktif olarak yer alırlardı. Ulusla-rarası ticaret kapsamında Ermeni tüccar, Gürcükapı mahallesi’nde faaliyet gösterirdi94.

84 Kostaneants, a.g.e., s.199.85 Erzurum gümrük mukataası; ihtisâb, kassâbiyye, darphane, boyahane, beytü’l-mal-ı ‘amme

ve hassa, Ardanuç madeni gibi ikinci derece mukataalardan meydana gelmiştir. Pamuk, a.g.e., s.264.

86 BOA, MAD, Belge No: 9829, s.12, 14, 123, 125; Belge No: 7382, s.6–35; Belge No: 4383, s.26, 114, 160; Belge No: 3779, s.1-2.

87 Kostaneants, a.g.e., s.200.88 Kostaneants, a.g.e., s.201-202. 89 Andreasyan, a.g.e., s.153-154.90 BOA, MAD, Belge No: 2475, s.5,233.91 Bilgehan Pamuk, “The Silk Road and Erzurum in the Ottoman Periods (16-17th Centuri-

es)”, 1st Internetional Silk Road Symposium 25-27 June 2003 Tbilisi/Georgia, İzmir 2004, s.176.

92 Erzurum’daki tüccar tâifesi hace unvanıyla anılmıştır. Hace Mehmed; BOA, MAD, Belge No: 326, s.91; Hace Zadik, MAD, Belge No: 5712, s.8; Hace Toros ve Hace Avedis; MAD, Belge No: 2929, s.14.

93 Evliya Çelebi, a.g.e., Komisyon, s.108. 94 Kostaneants, a.g.e., s.204.

Page 474: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

474

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Erzurum’daki Ermeniler, ticarî faaliyetlerin yanı sıra sınaî etkinlikler-de de bulunurlardı. Ahi teşkilâtının prensipleri üzerine tesis edilen esnaf örgütlenmesine zaman içerisinde dâhil edilmişlerdi. Geleneksel anlayış içerisinde örgütlenen95 esnaf içerisinde Ermeniler dışlanmayarak görev verilmişlerdi. Lonca teşkilâtında şeyh veya kethüdadan sonra en yetkili görevli pozisyonundaki yiğitbaşı Ovannes, 1642 yılında Gürcükapı ma-hallesinde ikâmet etmekteydi96. Çarşıda herhangi bir hırsızlık olayına karşı esnaf tarafından seçilen pasban97 Serkis ve Agop adındaki Ermenilerdi98.

Şehir hayatındaki sanat erbabı, devam eden bir geleneğin etkisi ile belli kurallara uyarak ürettiği malları kendileri pazarlardı. Genellikle aynı mesleğe mensup olanlar, yan yana bulunan dükkânlarla kendi meslekleriy-le anılan sokaklarda birlikte çalışırlardı99. Erzurum’daki çarşılarından aynı meslek koluna mensup olan Türkler ve Ermeniler birlikte faaliyet göster-mişlerdi.

1642 yılında doksan bir iş kolunun olduğu şehirde 307 Müslüman ve 212 gayrimüslim hane meslek mensubu vardı100. Fazlalığı ile dikkat çe-ken Müslüman esnaf daha ziyade gıda sektöründe yoğun iken, gayrimüs-limler deri ve dokuma sanayinde etkindiler. Gayrimüslim esnaf hakkında avarız defterinin yanı sıra cizye defterinden istifade edildi. 1642’de avârız ödeyen 212 hane gayrimüslim esnaf olmasına rağmen, 1643’te cizye öde-yen 132 hane vardı101. Avârız ve cizye vergisini ödeyemeyecek durumda-ki meslek sahipleri de vardı. Bilindiği üzere muafi yet verilmesindeki en önemli etkenlerden birisi ekonomik gelir düzeyiydi. Yeterli ölçüde kâr elde edemeyen ve ekonomik durumu yetersiz olan meslek sahiplerine muafi yet verilirdi102. Muafi yet uygulamasından diğer Osmanlı vatandaşları gibi Er-meniler de yararlanmışlardı103.

95 Ahmet Kal‘a, İstanbul Esnafı Birlikleri ve Nizamları I, İstanbul 1998, s.34-39.96 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.56.97 Uluçay, a.g.e., s.17.98 BOA, MAD, Belge No: 2929, s.14.99 Ergenç, a.g.e., s.37.100 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.2-74. 101 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.2-74; Belge No: 2929, s.6-19; Belge No: 4621, s.2-15.

Şehirdeki esnaf için bkz. Tablo 4.102 BOA, MAD, Belge No: 5152, s.5, 10, 13, 22, 30, 40, 45, 67, 71.103 Külhancı Haçadur, Ma‘lul; Bedros Semerci, Samizade Mescidi’nde vakıftır avârız icab

itmez; Ador Debbağ, pir ve ‘amel-mandegan. BOA, MAD, Belge No: 5152, s.8, 47, 57.

Page 475: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

475

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

%44

%56

Müslümanlar Gayr-i Müslimler

Şekil 1. 1642 Yılında Erzurum şehrindeki esnafın dağılımı

Sonuç olarak XVII. yüzyılda Erzurum şehrindeki Osmanlı tebaası uyum içerisinde yaşamışlardı. Günlük hayatta dinî farklılıklarının dışında aralarında herhangi bir ayırım olmamıştı. Millet-i sâdıka olarak tanımlanan Ermeniler, Türk gelenek ve göreneklerini o denli benimsemişlerdi ki ya-bancılar tarafından Hıristıyan Türkler olarak kabul edilmişlerdir. Nitekim Ermeniler arasında Türkçe isim taşıyanlara rastlanmıştır. Şehir yaşantısında Ermeniler herhangi bir dışlanmayla karşılaşmadıkları gibi ciddi sorumlu-luklar verilmişti. Erzurum kalesi başta olmak üzere Müslümanlarca kutsal sayılan türbelerin bakımlarını ve onarımlarını üstlenmişler, su yollarının düzenli bir şekilde işlev görmesini sağlamışlardı. Ticarî hayatta Türklerle birlikte dayanışma içerisinde faaliyet göstermişlerdi. Esnaf örgütlenmesi-ne dâhil edildikleri gibi çarşılarda güvenliğin sağlanması noktasında yetki verilmişti. Mevcut idare, kimi zaman özellikle ekonomik konularda tıkan-dığında Ermeni vatandaşlarına müracaat etmekten çekinmemişti. Abaza Mehmed Paşa isyanın sona erdirilmesini müteakip Erzurum gümrüğünü verimli bir şekilde işletmesi için Sanos, Halep’ten getirtilmişti. Sanos, kısa sürede gümrüğü etkin bir hale getirmiş ve gelir durumunda % 100’lük bir artış gerçekleştirmişti. Her iki millet, şehir yaşantısında kader birliği yap-mışlardı. Devrin siyasî ve sosyal hadiselerinden beraber etkilenmişlerdi. Mevcut idare tarafından bir taraf diğer tarafa yeğ tutulmadığı gibi ihtiyacı olanlara gerekli destek verilmişti. 1640 yıllarında ortaya çıkan veba sal-gınından çok fazla etkilenen Ermeni vatandaşlara vergi ödemeleri konu-

Page 476: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

476

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

sunda gerekli kolaylık gösterilmişti. Netice itibariyle hem Türkler hem de Ermeniler, uyumlu bir şekilde yaşam sürmüşlerdi.

Tablo 1. 1642 yılında şehir nüfusun mahallelere dağılımı

Mahalleler Müslümanlar Gayrimüslimler ToplamAli Paşa 162 - 162Ayas Paşa 8 - 8Cami-i Kebir 405 1 406Cedid 52 32 84Çukur - - -Darağacı 237 18 255Dönükler 50 - 50El-Hâc İlyas 35 - 35Gez 10 28 38Gürcü Kapı - 224 224Hasan-ı Basrî 99 - 99İskender Paşa 102 70 172Kara Kenise 28 - 28Kazan Big 66 - 66Kul-oğlu 39 - 39Mehdi Baba 154 2 156Mirza Mehmed 50 - 50Mumcu 56 20 76Murat Paşa 209 14 223Sultan Melik 62 - 62Toplam 1 824 409 2 233Tahmini Nüfus(Hanex3) 5 472 1 227 6 699Tahmini Nüfus(Hanex5) 9 120 2 045 11 165

Tablo 2. 1643 yılında gayrimüslim nüfusun mahallelere dağılımı

Mahalleler Nefer Muaf Nefer Toplam Nefer

Tahmini NüfusNx3.5 Nx5

Ayas Paşa 63 6 69 241 345Çukur 65 1 66 231 330Darağacı 36 - 36 126 180Gez 13 - 13 45 65Gürcü Kapı 182 5 187 654 935

Page 477: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

477

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

Mahalleler Nefer Muaf Nefer Toplam Nefer

Tahmini NüfusNx3.5 Nx5

İskender Paşa 86 4 90 315 450Kara Kenise 70 1 71 248 355Mumcu 29 - 29 101 145Diğer - 13 13 45 65Toplam 544 30 574 2 009 2 870

Tablo 3. 1648 yılında gayrimüslim nüfusun mahallelere dağılımı

Mahalleler Nefer Muaf Nefer Toplam NeferTahmini Nüfus

Nüfusx3.5 Nüfusx5Ayas Paşa 58 2 60 210 300Çukur 62 1 63 220 315Darağacı 33 - 33 115 165Gez 13 1 14 49 70Gürcü kapı 169 4 173 650 865İskender Paşa 78 - 78 273 390Kara Kenise 62 - 62 217 310Mumcu 25 - 25 87 125Diğer - 7 7 245 35Toplam 500 15 515 1 802 2 575

Tablo 4. avarız ve cizye defterlerine göre Erzurum şehrindeki esnaf

Meslek1642 1643

Meslek1642 1643

Müslüman Gayrimüslim Gayrimüslim Müslüman Gayrimüslim Gayrimüslim

Attar 3 1 - Kalemci - - 1Bakkal 11 4 2 Kassâb 10 8 3Balıkçı 4 - - Kaşıkçı - - 1Baytar 1 - - Katırcı 6 2 -Bazirgan - 1 - Kavalcı 1 - 3Benna 5 1 - Kavukçu - 6 -Berber 15 1 1 Kayışçı 1 - 7Bezzaz 6 6 2 Kazancı - 11 -Bostancı 12 1 - Kazzaz/İpekçi 4 5 5Boyacı - 1 - Keçeci 1 - -

Page 478: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

478

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Meslek1642 1643

Meslek1642 1643

Müslüman Gayrimüslim Gayrimüslim Müslüman Gayrimüslim Gayrimüslim

Bozacı - 2 - Ketenci - - 1Börekçi 1 1 1 Kılınçcı - 1 1Ciğerci 1 - - Kirişçi - 1 -Çadırcı - 3 2 Kitabçı - 1 -Çerçi - 2 - Kundakçı 1 - -Çilingir - 1 - Kuyumcu/Zerger 2 8 7Çullah 1 1 2 Külahçı 1 - -Debbağ 11 35 19 Kürekçi 1 11 8Değirmenci 2 4 3 Kürkçü - 8 -Demirci 1 6 5 Lavaşçı 1 - -Delici - - 1 Meremmetçi - - 1Dellak 5 - 1 Meşinci 3 - -Dellâl 10 5 - Meyhaneci - 4 -Derzi/Hayyât 10 12 7 Mumcu - 1 1Dobracı - - 1 Mutaf 2 3 4Dökmeci - - 2 Nalband 7 5 4Dülger 7 1 5 Nalçeci 1 - -Eğerci 1 - - Natır 1 - -Ekinci 87 13 - Pasban - - 2Eskici 8 1 1 Rençber 11 1 -Eşici 2 - 1 Sabuncu 1 - -Etmekçi/Habbaz 5 3 1 Sarrâç 11 - -Fırıncı 1 - - Sazcı - 1 -Haff af 12 9 7 Semerci - 16 15Hallaç 1 1 - Sucu - 1 1Hamamcı 2 - 1 Taşçı - 1 -Hasırcı - 1 - Topçu - - 1Helvacı 1 - - Tuzcu 1 - -Höllükçü/Küllükçü 1 - 1 Tüccar 1 3 -Hurdacı 3 - - Yarıcı 1 - -Kahveci 6 - - Yüncü - 1 -Kalasçı 1 - -

Toplam 307 212 132Kalaycı 1 - -

Page 479: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

479

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan PAMUK

BOA, MAD 2929 Cizye Defteri

Page 480: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

480

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

BOA, MAD 5152 Avarız Defteri

Page 481: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 482: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 483: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

ERMENİ SORUNU’NUN TÜRK VE ERMENİ KOMUOYUNDA ALGILANIŞI

Doç. Dr. Birol AKGÜN*Arş. Gör. Metin ÇELİK**

Zeynep BOYACIOĞLU***

* Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; E-mail: [email protected]; Tel: 0 332 241 01 13** Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; E-mail: [email protected]; Tel: 0 332 241 01 13*** Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi; E-mail: [email protected]; Tel: 0 332 241 01 13

Page 484: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Ermeni sorunu her ne kadar tarihten intikal etmiş olumsuz bir miras olarak görülse de, tarihte yaşanan olaylar bugün-kü Türk ve Ermeni uluslarının ulusal kimliklerini, birbirini algılayışlarını ve iki ülkenin dış politikalarını önemli ölçü-de etkilemeye devam etmektedir. Bu araştırmanın amacı, Ermeni sorununu tarihsel bir sorun olmaktan çok güncel bir siyasî sorun olarak ele alıp, Türk ve Emeni halklarının sorunu tanımlama ve algılama çerçevesini ortaya koymak; böylece siyasî karar alıcılara sorunun çözümü konusunda perspektif geliştirmede yardımcı olmaktır. Bu amaçla 2004 yılında Türkiye’de ve Ermenistan’da farklı iki kuruluşça ger-çekleştirilen kamuoyu verileri karşılaştırmalı olarak analiz edilecektir. Ayrıca Türkiye’de yaşayan bazı Ermeni vatan-daşlarla gerçekleştirilen mülâkatlar da bildiride değerlen-dirilecektir. Çalışmanın, tarihsel sosyoloji perspektifi nden geçmiş olayların ulusal kimlik inşa sürecine etkilerini daha iyi anlamak ve ulusal kimlik ile dış politika arasındaki ilişki-yi analiz etmeye yönelik konstrüktivist yaklaşımlara teorik katkı sağlayacağı beklenmektedir.

Page 485: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

485

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Giriş Ermeni sorunu her ne kadar tarihten intikal etmiş olumsuz bir miras

olarak görülse de, tarihte yaşanan olaylar bugünkü Türk ve Ermeni halkla-rının ulusal kimliklerini, karşılıklı olarak iki ulusun birbirini algılayışlarını ve sonuçta da iki ülkenin dış politikalarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu araştırmanın amacı, Ermeni sorununu salt tarihsel bir konu olmaktan çok güncel bir siyasî sorun olarak ele alıp, Türk ve Emeni halklarının so-runu tanımlama ve algılama çerçevesini ortaya koymak; böylece siyasî ka-rar alıcılara sorunun çözümü konusunda perspektif geliştirmede yardımcı olmaktır. Bu amaçla 2004 yılında Türkiye’de ve Ermenistan’da farklı iki kuruluş tarafından gerçekleştirilen kamuoyu verileri karşılaştırmalı olarak analiz edilmektedir. Ayrıca Türkiye’de yaşayan bazı Ermeni vatandaşlarla gerçekleştirilen mülâkatlar da bildiride değerlendirilmektedir. Çalışmanın, tarihsel sosyoloji perspektifi nden geçmiş olayların ulusal kimlik inşa süre-cine etkilerini daha iyi anlamak ve kimlik ile dış politika arasındaki ilişkiyi analiz etmeye yönelik konstrüktivist yaklaşımlara teorik katkı sağlayacağı beklenmektedir.

1. Ulus-Devlet Açısından Ulus ve devlet siyaset biliminin en çok tartışılan konuları ve hatta si-

yaset biliminin temel kurucu özneleridir. Paradoksal olarak da tanımlan-ması ya da herkes tarafından benimsenen bir ayrıştırmanın çok zor olduğu

Page 486: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

486

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

iki gerçekliğe tekabül etmektedir: Devlet ve ulus. İlk olarak Orta Çağ’da kullanılan bu iki kavram; yine bu çağda izlerini görebileceğimiz ve kü-reselleşmeye rağmen dirençle varlığını sürdüren ulus-devlette ete kemiğe bürünmüştür.

Ulus-devletler XV ve XVI. yüzyılda ilk olarak Avrupa’da feodaliz-min yıkıntıları üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Aydınlanma dönemi ile birlikte ise sekülerleşmenin bir uzantısı olarak iktidarın meşruiyet aracı; devlete ağırlık veren yönden ulusa ve ulusal bilince doğru kaymaya baş-lamıştır. O yüzdendir ki Benedict Anderson ulusu, hayal edilmiş bir ce-maat1, Habermas ise ulusun iktidarını meşrulaştıran icat edilmiş bir şey olarak tanımlamıştır2.

Nasıl tanımlanırsa tanımlansın ulusa, devlete ve tabii ki ulus-devlete dair tartışılmayacak nokta bu formasyonların da bir kimlikleri olduğudur. Zira 1990 sonrası Uluslararası İlişkiler disiplininde çok ses getiren kons-trüktivistlere göre ulus-devletler sosyal olarak inşa edilmiş varlıklardır.

Ancak devletin sosyal bir varlık olduğunu kabul etmek sorunu çö-zümlemiyor, aslında sorun bu noktada yeni bir hale bürünüyor. Her sosyal varlık gibi devletler de farklı şekillerde kimliklerini inşa ediyorlar ve inşa sürecini farklı araçlarla tamamlamaya çalışıyorlar. Kimi devletler ekono-mik refah çerçevesinde toplum içerisinde bütünlüğü sağlamaya çalışır-ken kimileri sorunları referans olarak gösteriyorlar. Örneğin Endonezya bağımsızlığını ilân ettiğinde Sukarno Endonezya’nın 350 yıllık esaretine son verdiklerini açıklıyordu. Ancak ilginç olan nokta Endonezya kelimesi-nin bile bir asırlık tarihinin olmamasıdır. Endonezya örneğinde görüldüğü üzere, ulusal kimliğin inşasında tarih en sık kullanılan araçlardan biridir. Bu bağlamda Ermenistan ya da Ermeni kimliğinin oluşumu veya oluşum sürecindeki kimliğin geniş katmanlara yayılması esnasında tarih sıklıkla kullanılmıştır.

Bugün Ermeni kimliğini oluşturan kurucu unsurlar, aslında genel hat-ları ile diğer birçok ulusun kurucu unsuru ile paralellik gösterir. Bunlar; din, tarihsel bellek, kültür, kitlesel kamu kültürü, dil ve etnik öğelerdir. Her ne kadar ayrım yapmak çok zor olsa da, bu öğelerden bazıları diğerlerine göre daha baskındır. Çalışma açısından tarihsel belleğin ve dinin Türk-

1 Benedict Anderson, Hayalî Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Çeviren İs-kender Savaşır, Metis Yayınları, İstanbul 1995

2 Jürgen Habermas, Öteki Olmak Öteki ile Yaşamak, Çeviren İlknur Aka, Yapı Kredi Yayın-ları, İstanbul 2002.

Page 487: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

487

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Ermeni ilişkilerinde daha belirgin olduğunu söylemek çok yanlış olmaya-caktır.

Siyasal bir formasyon olan ulus ve devletin en temel ayırıcı özelliği, ötekileştirmeyi içselleştirmesi ve kendisinden olmayanı kendini tanımlar-ken bir araç olarak kullanmasıdır. Bir devlet olarak Ermenistan ve bir ulus olarak Ermeni kimlikleri de Osmanlı ve daha özelde de Türk kimliğini ötekileştirme birimi olarak seçmiştir.

Ancak aynı şeyleri Türkiye ve Türk kimliği için söyleyebilmek müm-kün değildir. Türkiye, Ermenistan ile olan ilişkilerini, inşa ettiği/etmekte olduğu kimliğinin bir parçası olarak görmekten ziyade Ermeni iddialarına bir tepki neticesinde şekillendirmektedir. Kısacası Türkiye ile ilişkilerin-de kimlik, Ermeniler için bir girdi iken bizim için ise sadece bir tepkisel süreçtir. Çünkü Türkiye için bir Ermeni Sorunu yoktur ve Türkiye, sözde Ermeni Soykırımı iddialarının gerçek dışı olduğunu savunurken; tehcir sırasında gerçekleşen kitlesel ölümlerin hiçbirinin BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’de belirtilen3, soykırım kapsamında değerlendirilemeyeceğini de eklemektedir.

Ermeni sorununun aktörlerinden biri de; sorunu Türkiye için daha için-den çıkılamaz bir hale doğru sürüklemeye çalışan Ermeni Diasporası’dır. Diaspora bir mağduriyet psikolojisinin4 temsilcisi olarak hareket etmiş ve Diaspora’nın çalışmaları, Türk-Amerikan ve Türk-Fransız ilişkilerini ya-raladığı gibi gelecek dönemde de Türkiye-AB ilişkilerini sarsabilecek bir potansiyele sahiptir.

2. Ulus-Kimliği AçısındanTarihsel ve söylemselliğin, kimliklerin oluşumunda ortaya çıkardığı

alternatif Uluslararası İlişkiler kuramı, kimliklerin kurulmasında var olan metinselliğin, sözde soykırım sorunlarının çözümlerde sınırlı olduğu gö-rülmektedir. Bununla birlikte Uluslararası İlişkiler kuramının kimliklerin oluşumundaki etkisine baktığımızda farklı kimlikleri dışlayan ve ötekileş-tiren bir işlevi olduğunu5 görmek mümkündür.

3 Sefa Kaplan, 90. Yılında Ermeni Trajedisi: 1915’te Ne Oldu?, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2005, ek-3.

4 Erol Göka, “Ermeni Sorunu’nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu”, ASAM Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001, s.128-139.

5 Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İstanbul 2000, s.250.

Page 488: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

488

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermeni kimliğinin oluşmasında Ermeni Kilisesi’nin politikaları önem-li bir yer tutar. Çünkü Ermeni Kilisesi var oluşunu Ermenilerin varlığına dayandıran, ibadet ve inanç açısından tamamen Ermenilere hitap eden evrensellik iddiasından yoksun bir kilisedir6. Kurucularının aslen Türk olan ve kurulduğu dönemde Türkler tarafından yayılan Gregorian mez-hebi, Türk kültürünün ağırlıklı olduğu bir mezheptir7. 29 Mayıs 1919’da yayınladıkları bildirgeyle bağımsızlıklarını ilân eden Ermenistan’ın8 bu karara gidişlerinde Ermeni Kilisesi’nin ve Diaspora’nın etkisi büyük ol-muştur. Yaşanılan bağımsızlık kısa sürmüş 1920’den itibaren Bolşevik Rusya’nın işgaline giren Ermenistan, ancak 1991’de tekrar bağımsızlığına kavuşabilmiştir9. Ermeni dünyasının birliği, soyut milliyetçilik ve ulusal kimlik fi kirleri açısından nihai meydan okuma anlamı taşımakla birlikte, Diaspora’nın sahip olduğu potansiyel, Ermenistan’ın kaderinde köklü bir değişim sağlayacak kadar büyüktür10.

Dünya üzerindeki birçok ülkeye dağılmış olan Ermenilerin oluştur-dukları Diaspora, diğer milletlerin sahip oldukları Diaspora’ya nazaran daha yüksek ve ulusal karakteri daha belirgin bir kültür içermektedir. Er-menilerin mevcut olan ulusal kimlik bilinçleri çok boyutlu kimlik, çerçeve-siyle farklılıkların korunduğu bütünleşme olarak adlandırılabilmektedir11. Bu kavramlara açıklık getirdiğimizde Ermenilerin sözde soykırım çatısı altında birleşen ortak paydalarının, yayıldıkları dünya coğrafyası üzerinde kendilerine kattıkları diğer kimliklerle birlikte aynı zamanda egemenlikle-ri altında yaşadıkları, önce Müslüman Araplar daha sonrada Türkler tara-fından sahip oldukları kültür birikimleri ile çok boyutlu kimliğe sahip bir millet oldukları ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, farklılıkların korunduğu bü-tünleşme olarak kimliğe baktığımızda da yaşanılan farklı egemenliklerin kimliğin oluşumunda bıraktığı etkiyi görebilmek mümkündür.

6 Erdal İlter, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Editör Güler Eren, Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara 2001, s.854-893.

7 Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, İstanbul 2003, s.20.8 Mehmet Perinçek, “Ermenistan’ın İlk Başbakanının İtirafl arı”, Aydınlık Dergisi, Sayı 950,

Ekim 2005, s.4-10.9 Hatem Cabbarlı, “Ermenistan’da Türkiye İmajı”, Belgeler Işığında Ermeni Meselesi Semi-

neri 24-25 Nisan 2003 Balıkesir Üniversitesi, İstanbul 2003, s.126-135.10 Gerard J.Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı: Bağımsızlıktan Bugüne Ermeni Si-

yasî Düşünüşü, İstanbul 2001, s.144.11 Boğos Levon Zekiyan, Ermeniler ve Modernite: Gelenek ve Yenileşme/Özgürlük ve Ev-

rensellik Arasında Ermeni Kimliği, İstanbul 2002, s.112-113.

Page 489: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

489

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Tehcirin işte bu noktada Ermenilerin içerisinde yarattığı etki farklı bir boyuta ulaşmıştır. Psikolojik mağduriyet hissi ulusların kimliklerinin oluşumuna önemli ölçüde etki etmektedir. Diaspora’nın Ermeni kimliğini mağdurmuş gibi göstermesiyle birlikte doğrudan Türklere karşı sağlanacak olan avantajla bir mağduriyet psikolojisi12 yaratmış ve Diaspora, Ermenile-ri bir arada toplamayı başarmıştır. Siyasî avantajlarını, Kilise ve Diaspora sayesinde iyi bir şekilde kullanan Ermeniler, soruna yaklaşım tarzlarındaki planlı ve sistemli ilerleyişleri ile Türklerin kendilerine nazaran sahip ol-dukları daha prestijli konumlarını, bulanık bir alana sokmuşlardır. Sistem-li, planlı ve bilinçlice seçilen propaganda araçları vasıtasıyla tüm dünyaya kendi soykırım tezlerini gerçekmiş gibi yayan Diaspora Ermenileri tarihi yeniden yorumlayarak, Türkiye’yi uluslararası arenada soykırım iddiaları konusunda savunmacı bir konuma sokmaya çalışmaktadırlar. Bugün Er-meni Sorunu, her iki ülkenin kimlik politikaları açısından, öteki olan diğeri için yeni nesillerin bir birlerine karşı giderek nefretini artırmakta, çözüm için gerekli olan diyalog ve tartışma zemininin yaratılmasını engellemek-tedir.

Özelikle Ermeni Diasporası’nın yürüttüğü kimlik politikaları, Türk-Amerikan ve Türk-Fransız ikili ilişkilerini olumsuz etkilediği gibi Türkiye-AB ilişkilerini de yavaşlatacak potansiyele erişmiş bulunmaktadır. Benzer şekilde Diaspora’nın etkisi, dost ve kardeş Azerbaycan’a yapılması gere-ken askerî ve ekonomik yardımları da engellemeye devam etmektedi13. Öte yandan Ermenilerin uzlaşmaz ve saldırgan tutumu nedeniyle, Hazar petrollerini uluslararası pazarlara taşıyacak enerji nakil hatlarının kurul-masında Ermenistan’ın by-pass edilmesiyle sonuçlanmıştır. Nitekim Bakü-Tifl is-Ceyhan boru hattı bu şekilde inşa edilmiştir. Özetle Ermenistan’ın, Diaspora’nın da etkisiyle sürdürdüğü katı milliyetçi politikaları aslında bizzat Ermeni Devleti’ne de ciddi zararlar vermektedir.

Türk tarafının Ermenilere nazaran olaya bakış açılarındaki farklılık, ortada soykırım olmadığı iki halk arasında gerçekleşen iç savaşı önlemek amacıyla tehcir politikasıyla önlem alındığı düşüncesi14, ötekinin (Erme-nilerin) sonuca ulaşmada hoşgörü politikası yerine katı bir siyaset uygula-

12 Göka, a.g.m., s.128-139.13 Ebülfez Amanoğlu, “Bakü’de Ermenilerin Yaptıkları Soykırım (Mart 1918) ve Edebiyatta

Yansımaları”, ASAM Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 14-15, Yaz-Sonbahar 2004, s.75-98.

14 Göka, a.g.m., s.128-139.

Page 490: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

490

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

masını engelleyememiştir. Bu durum her iki toplum için yıllardır süregelen düşmanlığın artışından başka bir sonuç da getirmemiştir.

Ermeniler özellikle Osmanlı döneminden itibaren sahip oldukları eko-nomik, toplumsal ve siyasî açıdan güçlü kültürleri ulus bilinçlerinin olu-şumunda kimi zaman yeterli derecede etkili olamamıştır. Farklı toplumlar içerisinde yaşayan özellikle genç Ermenilerin kısa bir zamanda asimilas-yona uğramaları kendi kültürlerini koruma konusunda da zorluk yaşama-larına neden olmuştur. Bu sebeple özellikle son dönemlerde dejenere olan Ermeni ulus bilincini yeniden uyandırabilmek için harekete geçen Diaspo-ra ve Ermeni Kilisesi, ortak paydalarını uluslararası sistem içersine sürerek milliyetçilik duygularını yeniden harekete geçirmek ve kaybetmek üzere olduğu gençliği de tekrardan kazanabilmek için propagandalarını bilinçli-ce soykırım iddiaları üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Özellikte Ermenilerin soylarını Nuh Peygamber’e dayandırmalarının arkasındaki neden, Ermeni Kilisesi’nin Nuh Tufanı sonrası yeniden diriliş hakkının sadece Ermenilere verildiği inancıdır15. Bu sebeple seçilmişler olarak kabul ettikleri ulusları-nın soykırıma maruz kaldığı düşüncesi Türk düşmanlığını arttırmaktadır.

3. Çalışmanın MetodolojisiOsmanlı Devleti’nden bu yana Anadolu topraklarında varlık gösteren

Ermenilerin soykırım iddiaları günümüzde sadece Türk-Ermeni kamuo-yunu işgal eden bir husus olmaktan çıkmış, dünya kamuoyunda da büyük yankı bulmaya başlamıştır. Ortak yaşam alanlarında bir arada uzun yıl-lar yaşayan Ermeni ve Türk uluslarının tarihsel sorunlar nedeniyle bugün içinde bulundukları düşmanlık hali her iki ülkenin dış politikalarına zarar vermektedir.

Oysa tarihe baktığımızda iki millet arasındaki birlik ve beraberliğe ta-nıklık edebilecek birçok olay bulunmaktadır. Öyle ki Osmanlı Devleti’nde en çok kayırılan millet Ermenilerdi. Bununla birlikte Türkler ile Ermeniler arasında evliliklerle akrabalık bağları kurulmuş ve böylece ilişkiler daha kuvvetli bir hal almıştı. Ancak 1915 olayları ve sonrasında Ermeniler, Av-rupalı devletlerin doğal enerji kaynaklarına ve Kafkaslar’da üs elde etme amaçlarına ulaşmada müttefi k haline gelmesini sağlamıştır. Zorunlu göç sırasında dünya harbinin yaşanıyor olması ve yetersiz sağlık hizmetleri ne-

15 Sedat Laçiner, “Ermeni Sorunu’nun Temel Unsurları olarak Ermeni Kimlik Bunalımı Güç Politikaları”, Editör Şenol Kantarcı, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt III, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara 2003, s.20.

Page 491: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

491

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

deniyle salgın hastalıkların yaygın olması sebebiyle, meydana gelen ölüm-lerin bilânçosu ağır olmuştur. Yakınlarını ve sevdiklerini kaybeden Erme-niler, bu tarihten sonra ölümlerin sorumlusu olarak Türkleri görmüşlerdir.

Bu çalışma da Ermeni Sorununu farklı bir boyuttan ele alınarak, hem Türkiye kamuoyunda hem de Ermenistan kamuoyunda algılanışı analiz edilmektedir. Öncelikle çalışmada, Türkiye ve Ermenistan’da (Aralık 2002-Ocak 2005) gerçekleştirilen ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) tarafından yayınlanan anket çalışmasının verileri kullanılmıştır. Kamuoyu araştırmaları Türkiye’de 35 ilde 1 219 kişiyle; Ermenistan’da ise 21 ilde 1 000 kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilmiş-tir. İkinci anket verileri ise Pollmark Araştırma Merkezi tarafından Nisan 2005’te sadece Türkiye’de yapılan kamuoyu çalışmasından alınmıştır. Bu anket de 3 033 kişiyi kapsamaktadır. Son olarak Armenian Center for Na-tional and International Studies tarafından Ermenistan’da Nisan 2005’te gerçekleştirilen ve 1 900 kişiyi kapsayan araştırma verilerinden yararlanıl-mıştır. Analizimizde, kamuoyu yoklamalarında elde edilen verilerin, Türk ve Ermeni halklarının iki ülke arasındaki sorunlara bakışı karşılaştırmalı biçimde ortaya konulmaya çalışılmış ve teorik çerçevede yorumlanmıştır.

4. Sorunun Türk ve Ermeni Kamuoylarında AlgılanışıSorunun her iki kamuoyunda mevcut algısının belirlenmesi, sorunun

çözümünde oldukça yararlı olacaktır. Aynı sorulara her iki kesimin de ve-receği cevapların tahlili, sorun oluşturan konularda tarafl arın yanlış bilgi-lendirilip bilgilendirilmediklerini, ne ölçüde haberdar olduklarını ortaya koyacaktır. Verilen cevapların doğru yorumlanması açısından tablolarda ve yorumlarda iki tarafın cevapları ortak verilmeye çalışılacaktır.

Tablo 1. Türkiye-Ermenistan ilişkilerini nasıl tanımlıyorsunuz16?

Çok kötü Kötü Ne iyi, ne kötü İyi Çok iyi Cevap verilmesi zorTürkler 6.6 30.8 45.4 10.9 0.2 6.2Ermeniler 18.9 60.4 17.9 0.5 - 2.3

16 Tablo 1, 2, 7-13 için bkz. “Armenian and Turkish Citizens’ Mutual Perceptions and Dialo-gue Project”, Center for Global Peace, American University, Editör Ferhat Kentel, Gevorg Poghosyan, Volkan Aytar, Washington DC, taken from TESEV İstanbul 2005.

Page 492: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

492

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

İki ülke arasındaki ilişkiler her iki ülke halkınca genellikle kötü olarak tanımlanmaktadır. Ancak Ermenilerin bu konuda çok daha fazla kötümser olduğu rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Türkler ise genelde ilişkilere daha olumlu bakmakta, ilişkileri ne iyi ne de kötü olarak tanımlamaktadır. Türk-lerdeki bu kararsızlık, en azından Ermenilere karşı düşmanca bir tutum sergilemediklerini göstermektedir.

Tablo 2. İki toplumun bir araya gelmesini önleyen önyargılar nelerdir?

Türkiye ErmenistanSözde soykırım/soykırım % 19 % 81.7Dinî farklılıklar % 11.2 % 2.8Tarih % 9.4 -Türkçülük akımı - % 1.4Ermenistan-Azerbaycan sorunu % 6 % 9.8

Ermenilerde mevcut olan soykırım inancı oldukça kuvvetlidir. Ankete katılan Ermenilerin % 81.7’si soykırım bahanesini iki toplumun bir araya gelmesini engelleyen temel neden olarak savunmaktadır. Soykırım gerek-çesinin ardından ise Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi (Karabağ) ve Türklerin bu konuda Ermenilere karşı tavırlı olabileceği dü-şüncesi Ermenilerin ikinci derece önemli gördükleri olaydır.

Türkler sözde soykırım ısrarına tepki göstermekte ve iki toplumun bir araya gelmesindeki en önemli engel olarak görmektedir. Her iki toplum için sözde soykırım temel ön yargıdır. Ancak sözde soykırım iddiasının ge-rekçe olarak gösterilmesine yönelik kanılar farklıdır. Ermenilerin tama-mına yakını (beşte dördü) temel neden olarak görmekteyken, Türklerin yalnızca beşte biri sözde soykırım ısrarını temel neden olarak görmekte-dir. Ayrıca Türkler sözde soykırım ısrarına ilâveten, dinî farklılıkları, tarihi ve Karabağ’ın işgalini de engel olarak görmektedir. Türklerde tek konuda kodlanma olmaması, Türkleri soruna daha gerçekçi bakma yönünde olum-lu etkilemektedir.

Ermenilerin, Osmanlı Devleti içerisinde özellikle Birinci Dünya Sa-vaşı boyunca tamamen tahrip edilmiş bir toplum, mağdur halk oldukları inancı, bugün Ermeni Diasporası tarafından ısrarla savunulmaktadır. Er-meni Diasporası tehcirin nedenini tartışmamakta, yaşananlardan yalnızca Ermenilerin etkilendiğini savunmakta, tehcir nedeniyle 1.5 milyon Erme-

Page 493: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

493

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

ninin katledildiğini (Genosid) iddia etmekte, bunun sorumlusu olarak da Osmanlı Devleti’ni/bugün için Türkiye’yi göstermektedir.

Tablo 3. Soykırım konusunu ilk olarak ne zaman duydunuz17?

Hatırlamıyorum % 38.60-7 yaş % 24.28-11 yaş % 1812-17 yaş % 14

Dolayısıyla Ermeni Devleti’nin dış politikası, Ermeni ulus kimliği ve Ermeni Diasporası’nın meşruiyet kazanma çabası Türkiye’yi -soykırım te-melinde- ötekileştirmek ile şekillenmiştir. Bu ötekileştirme, Ermeni devle-tinin resmî politikası haline gelmiş ve soykırım iddiası bilinçli bir şekilde (toplum mühendisliği) aşılanmaya çalışılmıştır.

Bu bilinçli faaliyetlerin ilki; soykırım iddiasını çocuk yaştaki, sosyal-leşme çağındaki Ermenilere aşılamaktır. Ermeni çocuklar yedi yaşına gel-diğinden itibaren tehcirin varlığını ve akrabalarının yaşadığı (sözde) acıları kabullenmiş oluyorlar. Bunun sonucunda Türklere karşı öfkeyle büyümüş oluyorlar.

Tablo 4. Tehcir sizce ne zaman gerçekleşti?

24 Nisan 1915 % 15.91915 % 681915-1923 % 3.11896-1921 % 2.91894-1915 % 2.8

Sözde soykırımın 1915’te gerçekleştiği neredeyse tüm Ermenilerce bi-linmektedir. Bunun temel nedeni, soykırım iddialarının küçük yaşlardan itibaren bir politika çerçevesinde öğretilmeye çalışılmasıdır. Yedi yaşına kadar neredeyse tüm Ermeniler, sözde soykırımın 1915’te gerçekleştiği bilgisini edinmiş oluyorlar.

17 Tablo 3-6 için bkz. “The Armenian Genocide 90 Years and Waiting”, Armenian Center for National and International Studies, Nisan 2005.

Page 494: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

494

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Tablo 5. Tehcir sizce nerede gerçekleşmiştir?

Batı Ermenistan % 75.8Doğu Ermenistan % 2Türkiye’nin öncü devleti Osmanlı % 19.2

Ermenilerde tehcirin gerçekleştiği yer olarak Batı Ermenistan lafzı sık-lıkla kullanılmaktadır. Batı Ermenistan, Türkiye sınırları içerisindeki Kars, Iğdır, Ardahan, Erzurum ve Ağrı’nın bir kısmını ihtiva eden coğrafyayı tanımlamak üzere Ermenilerce kullanılan bir isimdir. Ermenilerdeki Batı Ermenistan kullanımı, Ermenilerin kimlik inşasında soykırım iddialarının yalnızca ortak bilinç oluşturma aracı değil, aynı zamanda coğrafî kimlik oluşturma aracı olarak da kullanıldığını göstermektedir. Ermeni Devleti ve Diasporası’nın soykırım ısrarının ardından Türkiye’nin muhtelif toprak parçalarında hak iddia edebileceği izlenimi oluşmaktadır.

Tablo 6. Tehcir sırasında sizce kaç kişi ölmüştür?

1 milyon % 3.91.5 milyon % 761.5-2 milyon % 4.12 milyon % 7.2

Çoğunluk itibariyle bir buçuk milyon insanın öldüğü düşüncesini ta-şıyan Ermenilerin 1.5 milyon rakamında uzlaşmasının en önemli sebebi Diaspora’nın sahip olduğu etkin politikadır. Sözde Ermeni soykırımı, Türk ve Türkiye düşmanlığı Diaspora Ermenileri için birleştirici unsurlar olarak görülmektedir. Diaspora için kimlik oluşturma sürecinde soykırım ve bu soykırımın faili Türkiye kadar etkili başka bir öteki bulunmamaktadır.

Tablo 7. Türkiye-Ermenistan ilişkilerin gelişmesi önündeönemli bir sorun olduğuna inanıyor musunuz?

Türkler ErmenilerEvet % 36.8 % 95.5Hayır % 33.8 % 1.6Bilmiyorum % 29.5 % 2.9

Page 495: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

495

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Türklerle Ermenilerin uzlaşma sağlayacağı konusunda Türklerin % 36.8’i ilişkilerin düzelmesinde bir sorun olduğunu ifade etmiştir. Ancak, Hayır cevaplarının Evet cevaplarıyla yakın olması dikkat edilmesi gereken bir başka detaydır. Çünkü Türkler iki ülke arasındaki ilişkilere Ermeniler gibi kati bir olumsuzlukla yaklaşmamaktadır.

Ermenilerin ise neredeyse tamamı ilişkilerin geliştirilmesi önünde önemli bir sorun olduğunda hemfi kir durumdadır. Anlaşılacağı üzere Er-meniler için en önemli sorun, soykırım iddialarıdır.

Tablo 8. Aşağıdaki fi kirlere katılıyor musunuz?

Ermeniler Evet Hayır Bilmiyorum

Türkiye-Ermenistan sınırı açılmalı 62.7 31.1 6.2

Türkiye-Ermenistan arasında diplomatik ilişkiler

geliştirilmeli87.7 8.1 4.2

Tarihî ve siyasî sorunların çözümü beklemeksizin iki ülke arasında ekonomik işbirliği geliştirilmeli

60.1 33.1 6.8

Ermeniler Türkiye-Ermeni sınırının açılmasını istemektedirler. Çünkü komşuları arasında ekonomik bakımdan en çok faydalanabileceği ve gü-venli bir şekilde ticaret kurabileceği ülke Türkiye’dir. Ekonomik kaygı Er-meniler için oldukça önemlidir. Üçüncü ifadede de Ermenilerin ekonomik işbirliğinin en kısa zamanda gerçekleşmesi arzusunda olduklarını görmek-teyiz. Ekonomik ilişkilerin gerçekleşmesini diplomatik ilişkilerin düzel-mesiyle mümkün olduğu kanaati Ermenilerde oldukça yaygındır (% 87.7). Ermeniler için en önemli ortak kanı, diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi-dir. Burada diplomatik ilişkilerin gelişmesi önündeki en önemli etkenin soykırım iddiası olduğu düşünüldüğünde, Ermeniler için sözde soykırımın kabulünün ne kadar önemli olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Er-menilerin verdikleri cevaplarda bilmiyorum cevaplarının düşük oranlarda olması, Ermenilerin birçok konuda bilinçli politikalarla eğitildiklerini ve yönlendirildiklerini göstermektedir.

Page 496: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

496

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Tablo 9. Aşağıdaki fi kirlere katılıyor musunuz?

Türkler Evet Hayır Bilmiyorum

Türkiye-Ermenistan sınırı açılmalı 50.9 32.2 16.9

Türkiye-Ermenistan arasında diplomatik ilişk. Geliştirilmeli 64.6 20.6 14.8

Tarihî ve siyasî sorunların çözümü beklenmeksiziniki ülke arasında ekonomik işbirliği geliştirilmeli

54 29 17

Türkler sınırın açılmasına olumlu bakmaktadırlar. Ancak ticarî ilişki-lerin geliştirilmesine olumlu bakmakla birlikte, bu olumlu tutum Ermeni-ler kadar yüksek değildir. Çünkü Türkiye için dış ticarette Ermenistan’ın varlığı, Ermeniler için Türkiye’nin varlığından çok daha düşük düzeydedir. Hatta Türkiye dış ticarette Ermenistan’ın varlığını hissetmemektedir dahi denilebilir. Bunun nedeni, Ermenistan sanayisinin Türkiye’nin ihtiyaçları-nı karşılayabilecek nihai ürün üretiminden yoksun olması ve Türkiye’nin her türlü ihracatı Avrupa başta olmak üzere uluslararası düzeyde karşılaya-biliyor olmasıdır. Türkler diplomatik ilişkilerin geliştirilmesine de olumlu bakmaktadırlar. Her hangi bir önyargı söz konusu değildir.

Tablo 10. Aşağıdaki açıklamalardan hangisisizin Türk-Ermeni ilişkilerine bakışınızı yansıtmaktadır?

Türkler ErmenilerErmenistan/Türkiye iyi bir komşudur % 12.7 % 0.4Ermenistan/Türkiye diplomatik ilişkilerin gelişmediği bir komşudur % 23.5 % 36Ermenistan/Türkiye potansiyel tehlikedir % 20.6 % 27.6Ermenistan/Türkiye düşman ülkedir % 23.4 % 33.6Cevap vermesi zor % 19.8 % 2.4

Ermenilerin Türkiye’ye karşı olumsuz tutumu açıkça görülmektedir. Ankete katılan Ermenilerin % 36’sı Türkiye’yi diplomatik ilişkilerin geliş-mediği bir ülke olarak tanımlamaktadır ki; Türkler de Ermenileri diploma-tik ilişkilerin gelişmediği bir ülke olarak görmektedir. Ancak Ermenilerin çoğunluğu Türkiye’yi potansiyel bir tehdit (27.6) ve düşman (33.6) olarak tanımlamaktadır. Türkiye’nin iyi bir komşu ülke olduğuna yönelik kanaat ise hemen hemen hiç yoktur.

Page 497: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

497

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Türkler için de Ermenistan, ilişkilerin gelişmediği bir ülkedir; ayrıca potansiyel bir tehlike (20.6) ve düşman bir ülkedir (23.4). Ancak Türk-lerdeki olumsuz bakış Ermeniler kadar fazla değildir. Ermenilerde oran % 62’lere ulaşabilirken, Türklerde % 44 seviyesindedir. Önemli bir nok-ta ise; Ermenilerin Türkiye’yi iyi olarak görmemelerine karşın (% 0.4), Türkiye’de % 13’ü gibi iyimser bir rakamın Ermenistan’ı iyi bir ülke olarak görmesidir. Ayrıca % 20’ye varan bir oranın kararsızlığı da, Ermenistan’a yönelik ketum bir önyargının olmadığına işaret etmektedir.

Tablo 11. İlişkiler son 10 yılda nasıl değişti?

Türkler Ermenilerİyi yönde değişti % 14.4 % 22.4Değişme yaşanmadı % 31.3 % 52.5Kötü yönde değişti % 35 % 21Bilmiyorum % 19.3 % 3.8

Geçmiş 10 yıl için her iki tarafın da kanısı değişme yaşanmadığı ya da kötü yönde değişim yaşandığı şeklindedir. Ancak geçmişe yönelik iliş-kilerin kötü yönde geliştiği kanısı Türklerde daha fazladır (% 35), bunda ASALA terörü önemli olmuştur.

İyi yönde gelişme yaşandığı inancının Ermenilerde daha fazla olduğu görülmektedir. Bunun nedeni ise sözde soykırım iddialarının uluslararası gündemde tartışılıyor olması ve Türk devletinin de bu konuda açıklamalar yapmak zorunda kalmasıdır. Ermeniler için Türk devletinin konu hakkında görüşünü bildirmesi ilişkilerin iyi yönde gelişmesi olarak algılanmıştır.

Tablo 12. İlişkiler gelecek 10 yılda nasıl değişecek?

Türkler Ermenilerİyi yönde değişecek % 24.7 % 14.7Değişme yaşanmayacak % 30.8 % 37.4Kötü yönde değişecek % 17.6 % 25.3Bilmiyorum % 26.9 % 22.6

İlişkilerin gelecek 10 yıl içerisinde daha iyi olacağına yönelik kanı Türklerde daha fazladır (% 24.7’ye % 14.7). Tablo 10’da Ermenistan Türk-

Page 498: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

498

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

ler tarafından % 12.7’lik bir oranla iyi bir komşu olarak tanımlanmaktaydı. Ermenistan’a yönelik bu iyimser bakış, gelecek 10 yıl içerisinde ilişkilerin iyi yönde değişeceği inancını güçlendirmektedir.

Ermeniler ise Türkiye’ye yönelik düşman ve potansiyel tehlike algıla-malarının baskınlığının bir sonucu olarak gelecek 10 yılda ya herhangi bir gelişme yaşanmayacağına ya da kötü yönde değişeceğine inanmaktadır.

Tablo 13. İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde sizce hangisi daha önemlidir?

Türkler ErmenilerDiplomatik ilişkiler % 57.8 % 74.8Akademik ilişkiler % 3 % 1.4Ticarî ilişkiler (özel sektör) % 13.5 % 6.1STK ilişkileri % 7.3 % 0.2Parlamenterler arası ilişkiler % 3.1 % 2.1İki ülke vatandaşlarının karşılıklı turizm ilişkileri % 7.7 % 6Ermeni Sorununun adaletli çözümü - % 6

Ermeniler için diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi hayatî önem arzet-mektedir (Tablo-8 % 87.7). Şuan ki de facto izolasyon durumunu kırmanın en önemli yolu Türkiye ile diplomatik ilişkilerin geliştirilmesidir. Ermeni-ler diplomatik ilişkilerin geliştirilmesinin sözde soykırım konusuna bağlı olduğunun bilincindedirler ve onlara göre soykırım iddiası kabul edilmeli-dir. Diplomatik ilişkiler dışında (soykırım iddiası) ikinci sırada ticarî iliş-kiler yer almaktadır.

Türkler için de diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi önemlidir. Ancak Türkler diplomatik ilişkiler dışında ticarî ilişkilerin ve STK’lar arasında kurulabilecek ilişkilerin önemini de göz önünde bulundurmaktadır. Ayrı-ca Türkler Sorunun adaletli çözümü kısmına hiçbir şekilde katılmamakta, çünkü Ermenilerin ısrarla savundukları bir soykırımın hiçbir zaman ger-çekleşmediğine inanmaktadırlar.

Page 499: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

499

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Tablo 14. Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmeli mi18?

Evet % 41.2Hayır % 41.6Fikrim yok % 17.2

Anketin düzenlendiği tarihe dikkat etmek gerekmektedir (2005). Do-layısıyla sözde soykırım iddialarının uluslararası platformda sıkça günde-me geldiği bir dönemde Türk kamuoyunda Ermenistan’a yönelik bakışta olumsuzluk görülmektedir. Ancak her şeye rağmen Türkler için Ermenis-tan sözde soykırım iddialarına rağmen ilişki kurulabilecek bir ülke olarak görülmektedir.

Tablo 15. Kendinizi Ermeni karşıtı olarak tanımlar mısınız?

Evet % 30.3Hayır % 60Fikrim yok % 9.7

Türkler için sorunun muhatabı Ermeniler değil, Ermenistan ve Ermeni Diasporası’dır. % 60’lık bir kesim bu yargıyı desteklemektedir. Türkiye’de tepki uyandıran konu; Ermenistan’ın sözde soykırımı temel dış politika aracı olarak kullanmaya çalışması ve Ermeni Diasporası’nın Avrupa ve Amerika’da sözde soykırım iddiasını sürekli canlı tutmaya çalışmasıdır.

Tablo 16. Sözde Ermeni Soykırımı Türkiye’de serbestçe tartışılmalı mı?

Evet % 58.4Hayır % 29.2Fikrim yok % 12.4

Türkiye hem devlet olarak hem de ulus olarak sözde soykırım konu-sunun tartışılmasını istemekte, tartışılmasından çekinmemektedir. Çünkü Türkiye’ye göre olayda herhangi bir soykırım yoktur. Tehcir olmuştur, an-cak soykırım asla olmamıştır. Tehcir de zamanın şartları göz önünde bu-

18 Tablo 14-17 için bkz. DAĞI, İhsan-İbrahim Dalmış-Ertan Aydın, “AB, ABD ve Ermeni Meselesi: Kamuoyu Algısı”, 4 Nisan 2005, http://www.pollmark.com.tr, (19/07/2005).

Page 500: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

500

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lundurulduğunda (savaş hali) zarurî bir eylem haline gelmişti. Ayrıca sözde soykırıma yönelik tartışmalar devlet tarafından da desteklenmekte, devlet arşivlerini bu konuda yerli ve yabancı tüm akademisyenlere açtığını ilân etmektedir.

Tablo 17. Sözde Ermeni Soykırımı Avrupa Birliği’ne girmek içinbir şart olarak ileri sürülürse, Türkiye üyelik için bunu kabul etmeli mi?

Evet % 9.1Hayır % 82.1Fikrim yok % 8.8

Soru net, Türklerin soruya cevabı da net. HAYIR. Avrupa Birliği bir devlet politikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel dış politika di-namikleri olan batıcılık ve statükoculuk ikilisinden birincisinin fi iliyattaki uygulamasıdır. Türkiye batıcılık politikası gereğince birçok Batılı ulusla-rarası örgüte üye olmuştur (NATO, Avrupa Konseyi, OECD).

AB’ye üye olma çabası 1963 Ankara Antlaşması ile başlamış ve bu-gün halâ devam etmektedir. Üyelik yalnızca bir devlet politikası olarak kalmamış, zamanla halk da bu politikayı benimsemiştir. Ancak AB’nin Kıbrıs, anadilde eğitim ve benzeri konularda şart koşması her zaman tep-kiyle karşılanmıştır. Türkler sözde soykırımın tartışılmasını istemekte, Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesine sıcak bakmaktadırlar. Ermeni karşıtı değildirler, ancak, AB’ye üyelik ya da başka bir neden için de olsa asla sözde soykırım iddialarını kabul etmeyeceklerdir. Böyle bir dayatma sorunun daha da çetrefi lleşmesine neden olacaktır.

5. Sonuç ve DeğerlendirmeErmeni Sorunu her ne kadar tarihe intikal eden bir sorun olsa da, konu

aynı zamanda güncel bir siyasî sorundur. Her iki toplum konu ile yakından ilgilenmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi bakımından, Ermeniler için soykırımın kabulü olmazsa olmaz bir ön şart olarak görü-lürken; Türkler için sorun tartışılmaya devam edilirken de ticarî ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi olağan görülmektedir.

Sorunun çözümsüzlüğünde Ermeni Diasporası’nın kimlik oluşturma süreci, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelebilme ihtimalini olumsuz yönde

Page 501: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

501

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

etkilemektedir. Ermeni ulusal kimliği soykırım ve 1915’te Tehcir’in neden olduğu mağduriyet etrafında şekillenmektedir. Kamuoyu yoklamalarından elde ettiğimiz verilerde, Ermenistan ve Ermeni Diasporası’nın devlet poli-tikası olarak soykırım iddialarının çocuklara sosyalleşme sürecinde, okul çağında bilinçlice öğretildiğini göstermektedir. Bilinçlice yapılan kodla-mada, üç ana konu üzerinde durulmaktadır. Bunlar; 1915 Tehciri, Batı Er-menistan ve 1.5 milyon ölü şeklindedir.

Türklerde, Ermenileri ötekileştirici bir kimlik inşası bulunmamakta-dır. Sorun daha çok 1973-1985 yılları arasında gerçekleşen ASALA terörü-nü referansla hatırlamaktadır. Dolayısıyla Türkler için Ermeni halkı öteki değildir. Türkiye’de halk kendisini Ermeni karşıtı olarak tanımlamamak-tadır.

Türkler, sözde soykırım iddialarını kabul etmemektedirler. Tehcir sa-vaş şartlarının bir zorlaması olarak görülmekte ve Türkiye’de çoğunluk, konunun serbestçe tartışılması taraftarıdır. Bu da halkın Türk tezlerine güvendiklerini göstermektedir. Ancak, AB ve BM dâhil olmak üzere dış güçlerin soruna müdahalesine sıcak bakmamaktadırlar.

İki ülke halkının verdikleri cevaplara baktığımızda toplumların, geç-mişte yaşanan sorunları günümüzde serbestçe tartışma hususuna daha po-zitif yaklaştıkları görülmektedir. Ermeni siyasî lerinin özellikle konuya ilişkin sözde soykırımın resmen tanınmadan Türkiye ile ilişkilerin normal-leştirilmemesi gerektiğine yönelik tavırları, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin önündeki en büyük engeldir. Her ne kadar Ermeniler içe-risinde Türk karşıtlığı, Diaspora da dâhil olmak üzere, yoğun bir şekilde iş-lense de, aynı durum Türkler içerisinde görülmemektedir. Eğitim olanakla-rı ve ekonomik ilişkiler açısından daha gelişmiş durumda gözüken Türkiye bu olanaklarını Ermenistan ile paylaşma konusunda hazır olmaktadır. An-cak Ermenistan’ın, soykırım inadından vazgeçmemesi ilişkilerin devamını ve gelişmesini engellemektedir. Bununla birlikte ilişkilerin Türkiye’nin önüne Avrupa Birliği şartı olarak getirilmesi sorunun boyut değiştirmesine neden olduğu gibi, bu durum Türk toplumunda Avrupa Birliği’ne karşı dü-şüncelerin değişmesine ve birlik karşıtlığının artışına neden olmaktadır.

Page 502: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

502

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kaynakça

“Soykırım İddialarına Karşıt Görüşler”, http://www.yesil.org/teror/Ermenisoyk.htm, (20/07/05).

“The Armenian Genocide 90 Years and Waiting”, Armenian Center for National and International Studies, Nisan, 2005.

Akgün, Birol, “Küreselleşme Çağında Terör ve Karşı Terör: Amerika’nın İşi Neden Zor?”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt 2, Sayı 18, Ekim 2001.

Amanoğlu, Ebülfez, “Bakü’de Ermenilerin Yaptıkları Soykırım (Mart 1918) ve Edebiyatta Yansımaları”, ASAM Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 14-15, Yaz-Sonbahar 2004.

Anderson, Benedict, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Çeviren İskender Savaşır, Metis Yayınları, İstanbul 1995

Cabbarlı, Hatem, “Ermenistan’da Türkiye İmajı”, Belgeler Işığında Ermeni Meselesi Semineri 24-25 Nisan 2003 Balıkesir Üniversitesi, İstanbul 2003.

Çalış, Şaban H., Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Politik Aktörler ve Değişim, Ankara 2001.

Dadrıan, Vahakn N., Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller, İstanbul 2004.Dağı, İhsan, İbrahim Dalmış, Ertan Aydın, “AB, ABD ve Ermeni Meselesi: Kamuoyu

Algısı”, 4 Nisan 2005, http://www.pollmark.com.tr, (19/07/2005).Eralp, Atila, Devlet, Sistem ve Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar,

İstanbul 2000.Erözden, Ozan, Ulus-Devlet, Ankara 1997.Evren, Gürbüz, Sömürgecilik Tarihi Işığında: Ermeni Sorunundaki Çıkar Odakları,

Ankara 2002.Göka, Erol, “Ermeni Sorunu’nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu”, ASAM Ermeni

Araştırmaları Dergisi, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001.Habermas, Jürgen, Öteki Olmak Öteki ile Yaşamak, Çeviren İlknur Aka, Yapı Kredi

Yayınları, İstanbul 2002. İlter, Erdal, “Ermeni Kilisesi ve Terör”, Editör Güler Eren, Ermeni Sorunu Özel Sayısı

II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara 2001.

Kaplan, Sefa, 90. Yılında Ermeni Trajedisi: 1915’te Ne Oldu?, İstanbul 2005. “Armenian and Turkish Citizens’ Mutual Perceptions and Dialogue Project”, Center

for Global Peace, Editör Ferhat Kentel, Gevorg Poghosyan, Volkan Aytar, American University, Washington DC, taken from TESEV, İstanbul 2005

Koyuncu, Sefa, Don Kişot Sendromu: Ermeni Soykırımı Komedyası, İstanbul 2001.Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, İstanbul 2003.Laçiner, Sedat, “Ermeni Sorunu’nun Temel Unsurları olarak Ermeni Kimlik Bunalımı

Güç Politikaları”, Editör Şenol Kantarcı, Ermeni Araştırmaları I.

Page 503: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

503

Doç. Dr. Birol AKGÜN / Arş.Gör. Metin ÇELİK / Zeynep BOYACIOĞLU

Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt III, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara 2003.

Libaridian, Gerard J., Ermenilerin Devletleşme Sınavı: Bağımsızlıktan Bugüne Ermeni Siyasî Düşünüşü, İstanbul 2001

Perinçek, Mehmet, “Ermenistan’ın İlk Başbakanının İtirafl arı”, Aydınlık Dergisi, Sayı 950, Ekim 2005.

Zekiyan, Boğos Levon, Ermeniler ve Modernite: Gelenek ve Yenileşme/Özgürlük ve Evrensellik Arasında Ermeni Kimliği, İstanbul 2002.

Page 504: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 505: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

TÜRK-ERMENİ SOSYO-KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİ:DİL VE EDEBİYAT ÖRNEĞİ

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Fatih Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi BölümüE-mail: [email protected]; Tel (GSM): 0 505 660 05 05 – 0 535 656 86 23

Page 506: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Tarihin hiçbir diliminde, bulundukları coğrafyada Türklere oranla bir çoğunluk elde edemeyen Ermeniler, Türk kültürel değerlerinin hayatlarına girmesinde bir mahsur görmemişler-dir. Ermeniler, zorunlu olmamalarına rağmen Türk kültürüne ait öğeleri yaratıcı bir biçimde özümsemiş ve bir sentez oluş-turmuşlardır. Türk toplumu içinde sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapılarıyla bütünleşerek bir yandan da kökenlerin-den gelen temel ayırt edici özelliklerini korumuşlardır. Türkler de Ermenilere her hangi bir ulustan daha fazla güven duy-muştur. Karşılıklı bu tutum sonucunda Türk ve Ermeni kültür değerleri arasında büyük benzerlikler oluşmuş, Anadolu’da âdet, gelenek ve zevkleri Türklerle hemen hemen müşterek bir Ermeni yapı meydana gelmiştir.

Ermeniler, nüfuslarındaki azlık nedeniyle Türk kültüründen etkilenme konusunda daha edilgen olmuşlardır. Ermeni örf, âdet, gelenek ve edebiyatının oluşmasında Türk tesiri açıkça görülmektedir. Sosyal yaşam içinde kadın-erkek ilişkileri dâhil olmak üzere düğün merasimleri, aile içi kültürel anlayış gibi konularda bile Türklerinki ile örtüşür bir vaziyet almıştır. Öyle ki, Ermenilerin isim ve dinî terimleri çıkarılsa düğün merasimi ve aile içindeki kültürel yaklaşımlar bir Türk ailesininki ile ne-redeyse aynıdır.

Ermeniler sosyal açıdan etkilenmenin yanında bütün edebî türleri, aldıkları isimden, kilisede okudukları İncil ve yaptıkları duadan mezar taşlarına yazdıkları dörtlüklere varıncaya kadar tamamen Türkçe kullanmaya başlamışlardır. Eldeki bilgiler-den anlaşıldığına göre, Ermeni kültürünün ve millî dilinin ye-niden yapılanmasında iki toplumdan Ermenilerin Türklerden daha fazla etkilendikleri yadsınamaz bir gerçektir.

Bildirimizde yukarıda ana başlıklar halinde söz edilen etkile-şim süreci örnekleriyle aktarılacaktır.

Page 507: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

507

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Türk ve Ermeniler Arasında Sosyo-Kültürel Etkileşime Zemin Hazırlayan EtmenlerErmeni tarihine bakıldığında, Kafkaslardan Anadolu’ya geçiş üzerin-

de meskûn olan Ermeniler, Türklerle karşılaştıkları döneme kadar sürekli sürgün yaşamış bir topluluktur. Perslerden Makedonya İmparatorluğu’na, İran’dan Doğu Roma İmparatorluğu’na o bölgeden geçen herkes Erme-nileri asimile etmeye çalışmıştır. Kendileri gibi Hıristiyan olan Bizans, Ermeni Gregorian Kilisesi’ni ve cemaatini Ortodoks Kilisesi’ne bağlaya-rak Rumlaştırma politikası izlemiştir. Bu politikalara direnen Ermenileri sürgüne uğratmış, kiliselerini yağmalamış ve liderlerini öldürmüştür1. Bu olaylar yüzünden Ermeniler ve Rumlar arasında aşılması mümkün olma-yan düşmanlık ve nefret hiç eksilmemiştir2.

Ermeniler, dindaşları ile yaşadıkları problemler ve maruz bırakıldıkla-rı bu baskılara karşın, İslâm felsefesine sahip Türklerle ilk andan itibaren

1 Patrikler, Doğuda ortaya çıkan Ermeni ve Süryanî kiliselerinin varlığına tahammül edeme-dikleri gibi Ermenileri kâfi r olarak görmüşlerdir. Bu nedenlerle tahrik olan Ortodoks Patriği ve Bizans imparatorları, Ermeni Gregoryen kiliselerini, kalelerini, köylerini yakıp yıkmış, halkı sürgün etmişlerdir. En büyük sürgünlerden biri, Bizans İmparatoru II. Basil tarafından yapılmıştır. II. Basil (976-1025), dinî ve siyasî nedenlerle Ermeni derebeylerinin üzerine yürümüştür. II. Basil, Van ve yörelerindeki Ermenileri büyük bir sürgüne tâbi tutmuştur. Bu sefer sırasında 12 kale, 4 400 köy ve 115 manastır yakılmıştır. Ayrıca bölgede oturan 40.000 Ermeni de yerlerinden alınarak Sivas ve Kayseri yöresinde mecburî tehcire tâbi tutulmuştur.

2 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s.223.

Page 508: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

508

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

çok olumlu ilişkiler içinde olmuşlardır. Türklerin İslâm dininin gayrimüs-lim ehli kitaba karşı yumuşak yaklaşımı bunun oluşumunda önemli etkiye sahiptir3. Türkler, fethettikleri yerlerdeki milletlerin hak ve hukukunu gü-vence altına aldıkları gibi, Ermenilerin de dinî, siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel serbestiyetlerini teminat altına almışlardır. Ermeniler de bu olumlu yaklaşıma aynı şekilde cevap vererek, Türk kültürel değerlerinin hayatları-na girmesinde de bir mahsur görmemiş, kültürel değerleri özümsemiş, bu öğelerin bir araya getirilmesiyle yeni bir sentez oluşturmuşlardır4. Bu et-kileşim büyük boyutlarda sürerken Ermeniler, kökenlerinden gelen temel ayırt edici özellikleri yüzyıllar boyunca koruma imkânı da bulmuşlardır5.

Karşılıklı bu tutum sonucunda Türk ve Ermeni kültür değerleri ara-sında büyük benzerlikler oluşmuş, Anadolu’da âdet gelenek ve zevkleri Türklerle hemen hemen müşterek bir Ermeni yapısı oluşmuştur6. Bu etki-leşim sonucu ortaya çıkan Ermeni toplumuna bazı seyyahlar, Ermenileri Hıristiyan Türkler diye tanımlamışlardır7.

Tüm bu bilgiler ışığında bazı araştırmacılar Türkler ve Ermeniler ara-sındaki ilişkiyi şu şekilde ortaya koymuşlardır; Aynı köy veya şehirde ya-şayan Türkler ve Ermeniler, birbirlerini çok seven, en çok kaynaşan, birbi-rine en çok güvenen unsurlardı. O, dinlerine ve dillerine pek düşkün olan Ermeniler içinde Türkçe bilmeyen, evinde Türkçe konuşmayan, Türk âdet ve ananelerini benimsemeyen Ermeni ailesi ya hiç yoktu ya da zikredilme-yecek kadar azdı. Mimarlıkta Balyan ailesinden tiyatrodaki Manukyan’a, Güllü Agop’a, mûsikîde Tatyos Efendi’den Levon Hancıyan’a kadar Türk kültürüyle iç içe yaşamış Ermeniler, halklar arasındaki bu yakınlığın en belirgin tanıklarıdır.

3 Türklerde dinî ve kültürel hoşgörü hakkında geniş bilgi için bkz. Mehmet Saray, Türklerde Dinî ve Kültürel Hoşgörü, Atatürk ve Lâiklik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2002.

4 Boğos Levon Zekiyan, Ermeniler ve Modernite-Gelenek ve Yenileşme Özgürlük ve Ev-rensellik Arasında Ermeni Kimliği, Çeviren Altuğ Yılmaz, Aras Yayınları, İstanbul 2001, s.26.

5 Zekiyan, a.g.e., s.31.6 Ercüment Kuran, “Tarihte Türkler ve Ermeniler”, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu,

Editör Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000, s.30.7 20. Yüzyıl Başlarının Askerî ve Stratejik Dengeleri İçinde Türkiye’deki Gayrimüslimler

(Sosyo-Ekonomik Durum Analizi), Genel Kurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara 1996, s.153. Ayrıca Ermeniler üzerindeki Türk edebiyatının tesir leri için bkz. Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri”, Edebiyat Araştırmalarını, An-kara 1966, s.239-269.

Page 509: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

509

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Türk ve Ermeniler Arasındaki Benzerliklere ÖrneklerErmeniler ve Türkler arasında bazı benzerlikler vardır ki birbiriyle

tamamen örtüşür durumdadır. Bunlardan biri olan Türklerde var olan ve ülkenin ölen prensin erkek çocukları arasında paylaşılması geleneği Erme-nilerde de görülmektedir. Örneğin, Vaspurakan Prensi Grigor Derenik’in ölümünden sonra topraklar, daha çocuk yaşta olan oğulları Sergis Aşot, Haçik Gagik ve Gurgan arasında taksim edilmiştir8. Ermeniler, Türklerde olduğu gibi ülkeler arasında bir garanti belgesi ve barış antlaşması gibi algılanan siyasal evlilikler de yapmışlardır9. Türk beyleri bilindiği üzere komşu ülkelerin prensesleri ile evlenmiş ve bunu siyasî olarak kullanmış-lardır. Eski Türklerde var olan geleneklerden biri de Kağan ülke dışında olduğunda ya da esir düştüğünde ülke idaresine eşinin vekâlet etmesidir. Aynı uygulamayı Ermenilerde de görmek mümkündür10.

Sosyal yaşam içinde Ermenilerin kadın-erkek ilişkileri ve düğün me-rasimleri de Türklerinki ile örtüşür bir vaziyet almıştır. Ermenilerde, Türk-lerde olduğu gibi gelin ve damat adayının düğünden önce görüşmeleri söz konusu olmazdı. Evlilik, ana babanın uygun gördüğü kişilerle gerçekleşti-rilirdi. Daha sonra da ilk adımlar atılarak damat adayının, kızın evine gide-rek kızı görmesi sağlanırdı. Ardından da söz ve nişan töreni anlamında bir evlilik antlaşması yapılırdı. Düğün tarihi, bayram günleri dışında aileler tarafından kararlaştırılırdı. Hediyelerin birçoğu damat tarafından verilir, çeyizin gösterilmesi ve verilmesi kız tarafınca yapılırdı11.

Ermeni kadını evlendikten sonra -Vaspuragan kadını, Rıştuni kadını gibi- eşinin sülalesinin adıyla anılırdı. Evlenen çocuklara ayrı ev açılmaz, kayınvalide ve kayınpederi ile otururdu12. Türkler arasında boşanma nede-ni olarak kabul edilen zina, Ermenilerde de boşanma nedeni olarak kabul edilirdi13.

8 Hakkı Dursun Yıldız, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türkle-rin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985, s.34.

9 Vartanuş A. Çerme, “Tarihte Ermeni Kadını”, Tarih ve Toplum, Mart 2000, C. 33, Sayı 195, s.187-194.

10 Örneğin, Levon’un yaşadığı kale kuşatılınca ve Levon hayatını kaybedince, kale eşi Riba tarafından yönetilmiş ve savunması yapılmıştır. Amca oğlu Hatem’un başa gelmesine ka-dar, kalenin savunma ve yönetimi Riba’da kalmıştır. Çerme, a.g.m., s.59.

11 Çerme, a.g.m., s.64.12 Arus Yumul, “19. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Ermeni Kadını”, Toplumsal Tarih, C.7,

Sayı 42, Haziran 1997, s.15.13 Çerme, a.g.m., s.61-62.

Page 510: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

510

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Tüm bu bilgiler, Ermenilerde aile içindeki kültürel argümanların Türk-lerdeki ile büyük ölçüde benzer olduğunu göstermektedir. Meselâ ailenin geçimini evin erkeğinin sağlaması, ekonomik gücün tamamen erkekte ol-ması gibi14. Ayrıca, dünyaya gelen çocuk kız ise, bu doğum boşa harcan-mış, boşa çekilmiş kürek kabul edilirdi. Erkek çocuk doğması için dualar edilir, çeşitli merasimler bile yapılırdı15.

Ermeni ailelerinin gelenekleri ve kadınlara olan yaklaşımları da Türk-lerinki ile aynı özellikleri taşımaktadır. Ermenilerde de ailenin erkekleri ve özellikle en yaşlı olan aile reisi, aile onurunu korumakla yükümlüydü. Yani ailesindeki kadınların davranışlarından sorumluydu. Bir kızın erkek-lerle birlikte görülmesi, gezip eğlenmesi, fl ört etmesi, toplum içinde rahat davranması hoş karşılanmazdı. Ermeniler arasında kızların bekâreti çok önemliydi16. Görüleceği gibi Ermenilere ait isim ve dinî terimler çıkarılırsa düğün merasimi ve aile içindeki kültürel yaklaşımlar bir Türk ailesininki ile neredeyse aynıdır.

Ermeni gelini, aynı Türklerde olduğu gibi evlendikten sonra bir süre için bir sessizlik kuralına göre hareket etmek zorunda idi. Ermeniler ara-sında Munç adı verilen bu dönemde gelin, evdeki çocuklar hariç, hiç kimse ile konuşmazdı. Kadın, kocası ile ancak yalnız kaldıklarında konuşabilirdi. Evdeki diğer üyeler ya işaret diliyle, ya da çocuklar aracılığıyla iletişim kurardı. Bu sessizlik dönemi, genellikle kayınvalidenin veya kayınpederin kızım konuşabilirsin diyerek izin vermesine kadar sürerdi. Bu izin genel-likle gelin ilk çocuğunu doğurduğu zaman verilirdi17.

Aile yapısının yanında Ermenilerde bazı semboller Türklerinkiler ile büyük benzerlikler göstermektedir. Örneğin Ermeniler, ekmeğe çok büyük önem vermekteydi. Ermeniler ekmeği Türkler gibi üç kez öptükten sonra bir kenara hayvanların yemesi için bırakırdı. Bir başka sembolik benzerlik de Halil İbrahim bereketidir. Ermeniler ve Türkler Halil İbrahim bereketi-ne inanır, bereket dualarında bu sembolü kullanırlardı18.

Eldeki tüm bu bilgilere rağmen bazı Ermeni kökenli kaynaklar, Türk-lerin düğümlü halı tekniği dâhil bütün sanatları Ermenilerden öğrendik-

14 Yumul, a.g.m., s.15.15 Mıgırdıç Margosyan, Gavur Mahallesi, Aras Yayınları, İstanbul 2000, s.21-23; Yumul,

a.g.m., s.18.16 John Bamberger, “Family and Kinship in an Armenian-American Communitiy”, Journal of

Armenian Studies, 3, 1986-1987, s.81’den nakleden Yumul, a.g.m., s.17.17 Yumul, a.g.m., s.17.18 Margosyan, a.g.e., s.32.

Page 511: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

511

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

lerini mimarî ve tezyini sanatları geliştirenlerin de Ermeniler olduğunu iddia etmektedirler. Ancak Türkler, Ermeniler karşısında her zaman nüfus ve kültür bakımından hâkim bir halde olmuşlardır. Ermeniler, her alanda kendilerinden üstün durumda olan Türklerden ve kültürlerinden etkilen-mişlerdir.

Dil ve Edebiyat Alanında Etkileşim XI. yüzyıla kadar Türkler, Ermenilerle üç koldan ilişki içinde iken

1071’den itibaren dört yönden Ermenilerle komşu olmuşlardır. Gerek nü-fus olarak gerek misyon olarak bölgeye yerleşen Türkler, Ermeni toplu-munu kısa süre içinde tesiri altına almıştır. İlk etkileşimin dil ve edebiyat alanında başladığı görülmekle beraber ilerleyen yıllarda kültürel ve sosyal açıdan da Ermeniler, Türk toplumu ile ortak değerlere sahip olmaya başla-mıştır. Özellikle Selçuklular döneminde aynı devletin çatısı altında iç içe yaşamışlar ve müşterek pek çok eser ortaya koymuşlardır. İki millet başta dil olmak üzere, mûsikî, mimarî, el sanatları ve edebiyat alanlarında karşı-lıklı olarak birbirine katkılarda bulunmuşlardır.

Türklerle Ermeniler arasında dil alanında görülen ilk köklü etkile-şim XIII. yüzyılda kendini göstermeye başlamıştır. XIII. yüzyıldan sonra Türkçe’nin Kafkasya’da genel anlaşma dili haline gelmesiyle, Ermenilerin eski kilise dili olan grabar, bu tarihten itibaren terk edilmeye başlanmıştır. Bundan sonra Ermeniler arasında Türk dil yapısının özelliklerini taşıyan ve halk dili olan Aşharabarcan yerleşmeye başlamıştır. Devrin Ermeni edebiyatının kurucularından Haçatur Abovyan, Ermenilerin yeni dilinin (Aşharabarcan) yarısının Türkçe ve Farsça kelimelerden oluştuğunu ifade ettikten sonra bu yeni dilin Ermenilerin ağzına çok tatlı geldiğini ve mille-tin kendi dilini bırakıp, türkü, masal ve darbı meselleri Türkçe söylediğini dile getirmiştir19.

Ermeni tarihi yazarlarından Grakos Gransagesi, kitabında yaşadı-ğı Gence şehrinden ve Türklerin sosyal yaşamından söz ettikten sonra Ermenice’nin Türkçe’den etkilenişini anlatırken yüzlerce Türkçe kelime almıştır20.

19 Haçatur Abovyan, Ermenistan’ın Yaraları, Yerevan, Haybedhrad 1959, s.80-81’den nakle-den Zeynelabidin Makas, “Bazı Ermeni Alimlerinin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Samimi İtirafl arı”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Samsun 1987, s.113.

20 Türkmen, a.g.e., s.7.

Page 512: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

512

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Eldeki bilgilerden anlaşıldığına göre birlikte yaşayan iki toplumdan Ermenilerin Türklerden daha fazla etkilendikleri yadsınamaz bir gerçek-tir. Buna karşın Türkler de Ermenice’den yerel anlamda etkilenmişlerdir. Bunların büyük bölümü, genele yayılmamış yerel ağızda ya da argoda yaygınlık kazanmıştır. Bunlardan birkaçını örnek vermek gerekirse21; azap dokumada bir ilmikteki iki çözgü telinden birincisi (Niğde); antık kül için-de gömülü ateş (Erzurum); kut tavuk yemi (Muş); çilot şamar, tokat (Bitlis, Urfa); corik emziksiz çinko ibrik (Elazığ); marmaş ince tülbentten yapıl-mış başörtüsü (Artvin); barav kocakarı (Rize).

Argoda; bızdık çocuk; madik hile dalavere; moruk yaşlı erkek; oski altın para gibi. Bunların yanında yerel ağızda (bir veya birkaç yerde) kul-lanılan Ermenice kelimeler, oldukça azdır. Bunlardan bazıları; bar, çap, çermik, kaban, kepenk, kirvedir.

Anadolu’da Türklerin hâkim topluluk olmasından dolayı, Ermeni kül-türünün ve millî dilinin yeniden yapılanmasında Türklerin büyük etkisi olmuştur. Ermeniler yoğun bir şekilde Türk kültürünün ve dilinin tesirinde kaldıklarından Ermeni-Türk Edebiyatı (La Litterature Armeno-Turquie) adı verilen Ermeni harfl eri ile yazılmış Türkçe edebî eserler ortaya çık-mıştır22. Ermeni harfl i Türkçe eserler ayrıca incelenmesi gereken önem-li bir konudur. Çünkü Osmanlı Devleti tebaası ve Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu yolla kültür hayatımıza çeşitli eserler, gazete ve dergiler kazandırmıştır. Bu tür eserlerden bir kısmı, Ukrayna Devlet Arşivi’nde iken 1944 yılında Almanların çekilmesi esnasında yanmış olsa da bugün Viyana’da Mehitarist Kitaplığı’nda, Paris’te Millî Kütüphane’de, Venedik Mehitarist Kitaplığı’nda, Breslav, Lvov ve Krakov şehirlerinde birçok yazma bulunmaktadır. Bu yazmaların birçoğu dinî eserler, vaaz ve dualar, Ermeni cemaati mahkeme kararları, evlilik kayıtları, noter senetleri ve vakayinameler gibi tarihî değere sahip nadide evraktır23. Ermeni harfl e-riyle Türkçe gramer, ahlâk, sözlük ve konuşma kitapları da basılmıştır. Bu eserlerin içlerinde pek çok Türk atasözü ve deyimlerine rastlanmaktadır. Türk toprakları dışında da Ermeni harfl i Türkçe kitaplar basılmıştır24.

21 Hasan Eren, “Türkçe’deki Ermenice Alıntılar Üzerine”, Türk Dili, Sayı 524, Ankara 1995, s.903-904.

22 Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2003, s.19.

23 Talat Tekin, “Ermeni Alfabesi ile Türkçe”, Tarih ve Toplum, C. I, Sayı 4, Nisan 1984, s.246-247.

24 Turgut Kut, “Ermeni Harfl eriyle Basılmış Türkçe Atasözleri Kitabı”, Türk Folkloru, C.5, Sayı 53, İstanbul 1983, s.5-6.

Page 513: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

513

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Ermeni harfl i Türkçe yazılmış kitapların yanında Osmanlı döneminde gazeteler de çıkmıştır. İlk Ermeni harfl i gazete Takvim-i Vekayi’dir. Birinci sayısı 22 Ocak 1840 tarihinde neşredilmeye başlanmış ve 3 Mart 1840 tarihine kadar ancak 5 sayı çıkmış ve 6. sayıdan itibaren Osmanlı Devleti Âlîsi’nin gazetesi Liro Kir Medzi Derutyanın Osmanyan adı altında Erme-nice olarak devam etmiştir25.

Büyük oranda XIII. yüzyıldan itibaren başlayan bu etkileşim daha sonraki yüzyıllarda da gelişerek devam etmiştir. Bu etkileşim; destan, masal, atasözü, bilmece, fıkra, mâni, türkü, halk edebiyatı, âşık edebiyatı alanlarının tamamında görülmüştür. Öyle ki Eski Ermenice’den günümüz-deki Ermenice’ye geçişte gramer sisteminden kelimeye pek çok alanda Ermenice’nin tekamülü Türkçe’nin tesiri altında olmuştur. Osmanlı döne-minde Akşehir, Bolu, Çatalca ve başka yerlerde bulunan birçok Ermeni dil değiştirmişlerdir. Ermenice’yi kullanmaya devam edenler de özellikle gramatik açıdan Türkçe’den birçok istiareler olmuştur26.

Ermenilerin Türkçe’den etkilenmesi sadece aldıkları kelimelerle sı-nırlı kalmamış daha sonraki dönemlerde aldıkları isimden, kilisede oku-dukları İncil27 ve yaptıkları duadan mezar taşlarına, yazdıkları dörtlüklerde tamamen Türkçe kullanmaya başlamışlardır28. Ermenilerin Türkçe’nin ne denli tesir altında kaldığının tespiti bakımından Osmanlı arşiv kayıtların-da Ermenilere ait şu isimler dikkat çekmektedir; Uğurlu, Aslan, Eymür Dede, Budak; Ankara’daki Ermeni ahali arasında Gökçe, Aydın, Hudavir-di; Siverek’teki Ermeniler arasında Yağmur, Budak, Tatar, Eynebey gibi isimler taşıyanlar vardı. Yine Türkler tarafından kullanılan Yahşi, Emirşah, Kutluşah, Yadigar, İlbeyi, Bahadır ve Kaya gibi isimler Osmanlı toprak-larında yaşayan gayrimüslim Ermeniler tarafından kullanılmıştır29. Yine şer’iye mahkeme sicillerinde Ermenilere ait şu isimleri görmekteyiz; Kaya kızı Nikol, Sevindik oğlu Timur, Elvan oğlu Budak, Bahadır oğlu Asvador,

25 Kevork Pamukciyan, “Mizahî ‘Hayal’ Gazetesinin Ermeni Harfl i Türkçe Baskısı”, Tarih ve Toplum, C.7, Sayı 42, Haziran 1987, s.37.

26 R. Godel, “Eski ve Yeni Ermenice Arasındaki Gramatik Farklar”, Varlık, C.XI., Sayı 186, Yıl 1941, s.443.

27 Kuran, a.g.m., s.30. 28 Yılmazçelik, a.g.m., s.248.29 Osmanlı Arşivlerindeki tahrir defterlerine dayanılarak yapılan tespitler için bkz. Nejat

Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983; Mehmet Ersan, “Türk Yönetim Tarzı Ermenilerin Türk İdaresini Kabulü ve Kendilerine Tanınan Haklar”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs 2001), Editörler Selçuk Erez, Mehmet Saray, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, İstanbul 2001, s.18.

Page 514: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

514

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Çavuş oğlu Civanşe, Şehri oğlu Saya, Mustafa oğlu Ahmet, Veli oğlu Ka-raca. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Ermeniler gerek Anadolu’da gerekse İstanbul’da Türkçe isimler almışlardır30. Kimi zaman Türkçe isimlerin so-nuna bir takı ekleyerek Ermenice’ye çevirmişlerdir. Bunlardan bazı örnek-ler vermek gerekirse; Hallaçyan, Portakalyan, Kuyumcuyan, Boyacıyan, Taşçıyan, Pastırmacıyan, Demirciyan, Keresteciyan, Balyan, Çerkesyan, Aslanyan, Kalfayan, Ankaralıyan, Yüzbaşıyan, Terziyan, Kömürcüyan, Hamamcıyan, Uncuyan, Berberyan, Demircibaşı, Tokatlıyan, Yavrumyan, Çıracıyan, Reisyan, Berberyan, Horasancızade gibi yüzlerce Türkçe kö-kenli Ermeni isimleri vardır. Ermeniler arasında çok yaygın olarak kullanı-lan isimlerden Torkom (Torkomyan) adı da, birçok tarihçinin Türkmenlere verdikleri isimden başka bir şey değildir31. Özellikle Anadolu’da yaşayan Ermeniler Türkçe’den başka lisan bilmezler anıldıkları soy isimlerini bir Ermeni eki olan -yan değil de oğlu kelimesini kullanırlardı.32 Garakin Le-vonyan da, Ermeni Aşugları isimli eserinde Ermenilerin Türklerle iç içe yaşadıklarını ve pek çoğunun Türkçe isimler aldıklarını söylemiştir33.

Masal ve fıkra gibi edebî türlerde de Türk tesiri altında kalan Erme-niler, Türklerle ortak motifl ere ve kahramanlara sahiptirler. Ermeniler, pek çok masalda Şah Abbas’ın Gül Bahçesi ve İstanbul’da kıymetli Erzurum’da kıymetsiz gibi Türkçe isimler kullanmakla kalmamış, Türk masallarında var olan Bir varmış bir yokmuş,... Onlar erdi muratlarına gibi formülleri Türkçe olarak kullanmışladır34.

Atasözü, bilmece ve mânilerinde de Türkçe’den alıntılar yapan Erme-niler, Türk atasözlerini aynen Türkçe’de olduğu gibi ya da bazı küçük deği-şiklikler yaparak kültür hayatlarında kullanmışlardır. Zaman içinde Türkçe atasözleri Ermeni harfl eriyle Türkçe olarak basılmış ve Ermeni topluluğu bu atasözlerini benimseyerek günlük yaşamlarında kullanmışlardır.

30 Ali Rıza Yalgın, “Bursa Müzesinde Enteresan Bir Mezar Taşı”, Folklor Araştırmaları Der-gisi, 1 Ocak 1950’den naklen, Ergün Hiçyılmaz, Beni Toprağıma Gömün (İstanbul Azın-lıkları) İstanbul, Altın Kitaplar Yayınları, İstanbul 1993, s.134.

31 M. Sadi Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Kastaş Yayınları, İstanbul 1990, s.118-119.

32 Ali İhsan Gencer, “Ermeni Sorununda Dış Etkenlerin Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İliş-kileri Sempozyumu (24-25 Mayıs 2001), Editörler Selçuk Erez, Mehmet Saray, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Yayınları, İstanbul 2001, s.73.

33 Garakin Levonyan, Ermeni Âşugları, Aleksandropol, 1982, s.133’den nakleden Fikret Türkmen, “Türk-Ermeni Âşık Edebiyatı İlişkileri”, The Journal of Ottoman Studies, III, 1983, s.17.

34 Türkmen, “Tarih Boyunca Türk-Ermeni Kültür İlişkileri”, Türk Tarihinde Ermeniler Sem-pozyumu, Manisa 1983, s.60.

Page 515: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

515

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Türk ve Ermeniler arasında yaşanan dil ve kültür alanında yaşanan etkileşim bütün edebî türlerde görüldüğü gibi Türkülerin konularına da yansımıştır. Bunlardan Ermeni Kızı Türküsü en iyi örneklerden biridir. Türküye konu olan olay, Müslüman bir erkekle Ermeni bir kızın aşklarıdır. İki sevgili aralarındaki din engeli, değişik etkenlerin yardımı ile aşılmış, sevgilerini her şeyden üstün kılmışlardır. Bu hiç de kolay olmamış karşı-lıklı ikna terennümleri yapılmıştır. Türkü, birbirini seven iki insanın dinî inançları hakkında ip uçları vermektedir. Türküde geçen Ermeni kızın Türk toplumunda var olan inançlardan hangilerine eğilim duyduğu konusunda bilgi verilmektedir. Bu eğilim daha çok Bektaşîlik yönünde olmuştur. Fuat Köprülü de Türk Edebiyatının Ermeni Edebiyatına Tesiri başlıklı yazısın-da Ermenilerin Bektaşîliğe ve Bektaşî edebiyatına duydukları ilgiye dik-katleri çekmektedir35.

Araştırmalar göstermektedir ki Ermeniler üzerinde en derin izler bırakan edebî tür Türk halk edebiyatıdır. Sovyet Rusya’da ve hususiyle Azerbaycan’da çalışmalar yapan Ermeni ve diğer araştırmacılar tarafından da bu durum açıkça ifade edilmektedir36. Ermenilerce birçok Türk halk hikâyesi, dil ve konu açısından, aynen veya adapte edilerek kullanılmış-tır. XIII. yüzyıldan başlayarak Türkçe’ye meyletmeye başlayan Ermeni hikâyeci âşugların gelişimi, Türk âşıklarının gelişimi ile paralel olmuştur. Önceleri Türkçe’de bulunan ozan ifadesi ile aynı kullanılan gusan adı ile anılan Ermeni şâirleri XV. yüzyılda Türkçe’deki ozan kelimesinin yerini âşık kelimesine bıraktığı gibi, Ermeniler de âşuğ adını almışlardır37. XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar Ermeni asıllı Türk âşıkların sayısı Ermeni Garakin Levonyan’a göre 400’ü aşkındır. İsmen tespit edilen 110 Ermeni âşığının birçoğuna ait şiirler de elde mevcuttur38. Türk âşıkları, oluştur-dukları şiirleri boy ve yer adlarına göre türkü, bayatı, varsağı gibi isimle-re ayırdıkları gibi Ermeni âşuklar da şiirlerine Hayren adını vermişlerdir. Ermeni halkı, Türklerde olduğu gibi düğünde, toyda, herhangi bir eğlence ortamında bu hayrenlerden okurken çoğu zaman da Türkçe’yi kullanmış-lardır39.

35 Fuat Köprülü, “Türk Edebiyatının Ermeni Edebiyatına Üzerindeki Tesirleri”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1966, s.238.

36 Çelenklioğlu, “Ermeni Âşık Krikor Hakkında Kısa Bir Not”, Türk Kültürü, C XVI, Sayı 182, Aralık 1977, s.118.

37 Türkmen, a.g.e., s.21-22.38 Makas, a.g.m., s.77.39 Türkmen, a.g.m., s.14-15.

Page 516: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

516

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Türk halk hikâyeleri; Ermeni âşuglar tarafından Türkçe veya Ermeni-ce olarak anlatılmıştır. Halk edebiyatı tarihçisi ve folklorcu Mehmet Halit Bayrı, Ermeni şâirlerin halk edebiyatı türünde çok güzel şiirler yazdıkları-nı dile getirmiştir. Ermeni şâirlerin Türkçe yazdıkları şiirleri, Tünel civa-rında Billur sokakta, Gül Han’da ofi si olan Toros Azadyan’ın topladığını, Azadyan vefat ettikten sonra bu değerlerin eşine devredildiği bilgisini de aktarmaktadır40.

Türk halk hikâyelerini, tercüme, adaptasyon, yeniden yapma şeklinde Ermenice’ye kazandırma faaliyetleri Ermeni âşuglarını ve şiirlerini konu itibari ile de etkilemiştir. Bu tesir sonucu Türk-Ermeni Edebiyatı Ekolü gibi ekoller doğmuştur41. Bu ekole mensup 400’ü aşan Ermeni âşugdan ba-zıları Türkçe Kul, Miskin gibi mahlaslar kullanmışlar, Gul Hovannes, Gul Harutyun, Miskin Burcu gibi, İslâm tarikatlarına bile girenler olmuştur42.

Ermeni âşuglar topluma olumlu mesajlar veren eserler yazmışlar ve toplumlar arası dostluğun temini için gayret göstermişlerdir. Bunlardan 1882’de hayatını kaybeden Ermeni asıllı âşık Emir’in Ermenice söylediği bir dörtlüğün tercümesi son derece manidardır43;

Din ayrı, möhkem gardaşıgSenin bahtına benzerikGol bir, el bir éliyek, birlikte dağıkAyrılıkta, nazik bir goluk.

40 İhsan Hınçer, “Türkçe Şiir Yazan Ermeni Şâirleri”, Türk Folklor Araştırmaları, C.6, Sayı 125, İstanbul 1959, s.2054.

41 Türkmen, a.g.e., s.11.42 Türkmen, a.g.m., s.63.43 Mireli Seyidov, Azerbaycan-Ermeni Edebî Eleganları, Bakü 1976, s.11-13’ten nakleden

Türkmen, a.g.m., s.19.

Page 517: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

517

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU

Kaynakça

20. Yüzyıl Başlarının Askerî ve Stratejik Dengeleri İçinde Türkiye’deki Gayrimüslimler (Sosyo-Ekonomik Durum Analizi), Genel Kurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara 1996.

Abovyan, Haçatur, Ermenistan’ın Yaraları, Yerevan, Haybedhrad 1959. Bamberger, John, “Family and Kinship in an Armenian-American Communitiy”,

Journal of Armenian Studies, 3, 1986-1987.Çelenklioğlu, “Ermeni Âşık Krikor Hakkında Kısa Bir Not”, Türk Kültürü, C XVI,

Sayı 182, Aralık 1977.Çerme, Vartanuş A., “Tarihte Ermeni Kadını”, Tarih ve Toplum, Mart 2000, C. 33,

Sayı 195.Eren, Hasan, “Türkçe’deki Ermenice Alıntılar Üzerine”, Türk Dili, Sayı 524, Ankara

1995.Ersan, Mehmet, “Türk Yönetim Tarzı Ermenilerin Türk İdaresini Kabulü ve Kendilerine

Tanınan Haklar”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs 2001), Editörler Selçuk Erez, Mehmet Saray, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, İstanbul 2001.

Gencer, Ali İhsan, “Ermeni Sorununda Dış Etkenlerin Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs 2001), Editörler Selçuk Erez, Mehmet Saray, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Yayınları, İstanbul 2001.

Godel, R., “Eski ve Yeni Ermenice Arasındaki Gramatik Farklar”, Varlık, C.XI., Sayı 186, Yıl 1941, s.443.

Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983. Hınçer,İhsan, “Türkçe Şiir Yazan Ermeni Şâirleri”, Türk Folklor Araştırmaları, C.6,

Sayı 125, İstanbul 1959.Hiçyılmaz, Ergün, Beni Toprağıma Gömün (İstanbul Azınlıkları) İstanbul, Altın

Kitaplar Yayınları, İstanbul 1993.Koçaş, M. Sadi, Tarihte Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Kastaş Yayınları, İstanbul

1990, s.118-119.Köprülü, Fuad, “Türk Edebiyatı’nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Tesirleri”, Edebiyat

Araştırmalarını, Ankara 1966.__________, “Türk Edebiyatının Ermeni Edebiyatına Üzerindeki Tesirleri”, Edebiyat

Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1966.Kuran, Ercüment, “Tarihte Türkler ve Ermeniler”, Osmanlıdan Günümüze Ermeni

Sorunu, Editör Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.

Levonyan, Garakin, Ermeni Âşugları, Aleksandropol, 1982, s.133’den nakleden Fikret Türkmen, “Türk-Ermeni Âşık Edebiyatı İlişkileri”, The Journal of Ottoman Studies, III, 1983.

Page 518: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

518

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Makas, Zeynelabidin, “Bazı Ermeni Alimlerinin Türk Dili ve Kültürü Üzerine Samimi İtirafl arı”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Samsun 1987.

Margosyan, Mıgırdıç, Gavur Mahallesi, Aras Yayınları, İstanbul 2000.Pamukciyan, Kevork, “Mizahî ‘Hayal’ Gazetesinin Ermeni Harfl i Türkçe Baskısı”,

Tarih ve Toplum, C.7, Sayı 42, Haziran 1987. Saray, Mehmet Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, İstanbul Üniversitesi Yayınları,

İstanbul 2003.__________, Türklerde Dinî ve Kültürel Hoşgörü, Atatürk ve Lâiklik, Atatürk

Araştırma Merkezi, Ankara 2002.Tekin, Talat, “Ermeni Alfabesi ile Türkçe”, Tarih ve Toplum, C. I, Sayı 4, Nisan

1984. Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.Turgut Kut, “Ermeni Harfl eriyle Basılmış Türkçe Atasözleri Kitabı”, Türk Folkloru,

C.5, Sayı 53, İstanbul 1983.Türkmen, Fikret, “Tarih Boyunca Türk-Ermeni Kültür İlişkileri”, Türk Tarihinde

Ermeniler Sempozyumu, Manisa 1983.Yalgın, Ali Rıza, “Bursa Müzesinde Enteresan Bir Mezar Taşı”, Folklor Araştırmaları

Dergisi, 1 Ocak 1950 Yıldız, Hakkı Dursun, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca

Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara 1985.

Yumul, Arus, “19. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Ermeni Kadını”, Toplumsal Tarih, C.7, Sayı 42, Haziran 1997.

Zekiyan, Boğos Levon, Ermeniler ve Modernite-Gelenek ve Yenileşme Özgürlük ve Evrensellik Arasında Ermeni Kimliği, Çeviren Altuğ Yılmaz, Aras Yayınları, İstanbul 2001.

Page 519: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 520: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 521: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNDEKİ HOŞGÖRÜ İKLİMİ ÇERÇEVESİNDE İHTİDA HAREKETLERİ

Okut. Cengiz KARTIN

Erciyes Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 352 437 49 37-12002

Page 522: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Osmanlı Devleti’nin kurulması ve kısa bir müddet sonra da büyük bir devlet şekline dönüşmesi ile birlikte devlet içerisinde yaşayan farklı dine ve milliyete mensup insan-lar, birbirleri ile kaynaşma ortamı bulmuşlar ve bunun tâbi sonucu olarak birbirlerinin kültürel ve dinî yaşayışlarından etkilenmişlerdir. Bu etkileşimde temel olan, devletin asıl unsurunun her alandaki yaşayış tarzı olmuştur. Hatta bu etkileşim dönem dönem azınlık gruplarının din değişti-rerek, asıl unsurun dini olan İslâmiyet’i benimsemesine kadar gitmiştir.

Böyle bir etkileşimin bazı önemli temel sebepleri vardır. Bunlardan birincisi devletin asıl unsurunu teşkil edenler-le azınlıkların birbirlerine bakış açılarının hiç bir alanda ayırım gözetmeyen, önyargısız bir temele dayanmasıdır. Bu temeli oturtan asıl irade de devletin her alanda takip etmiş olduğu politikada yatmaktadır. Adaletli idare ve is-tikrarlı sosyo-ekonomik düzen Osmanlı Devleti’ni çağdaş-larından ayıran en önemli fark olmuştur.

Türk-Ermeni toplumu arasındaki ilişkiler de bu çerçevede başlayan ve gelişen bir süreç takip etmiştir. Biz bu bildiri-mizde Ermeni toplumunda bazı dönemlerde ihtidaya va-ran din değiştirme hareketlerini iki toplum arasındaki mü-nasebetler çerçevesinde ele alarak, Osmanlı Devleti’nin bu noktadaki rolünün ne olduğunu ortaya koymaya ça-lışacağız.

Page 523: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

523

Okut. Cengiz KARTIN

GirişTebliğimde, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden temin edilen belgeler

ve Kayseri şer’iye sicilleri ışığında, Türk-Ermeni ilişkilerini ihtida hare-ketleri çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım.

Hûda kökünden türeyen ihtida kelimesi, gerçeğe ulaşmak, doğru yolu bulmak demektir1. Tebliğimizin konusu Osmanlı toplumu içerisinde ihtida 1 Ali Köse, İhtida, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, C.21,

s.554. İngilizce’de conversion olarak ifade edilen ihtida, terim olarak inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini seçmeyi ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu se-çim sonucunda dinini değiştiren kimseye mühtedi denilmektedir. Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara 1993, s.290.

İslâm’a göre kişilerin İslâm fıtratı üzere doğduklarına inanıldığı için ihtida bir anlamda kişinin yeni bir dine girişi değil aslına dönüşü olarak kabul edilmektedir. Bu noktada olaya baktığımız zaman ihtida eden kimse fıtratını hatırlamış ve ona dönmüş olarak kabul edil-mektedir. İhtida, dinî anlamda kişinin tam bir değişimi olduğu için bu değişime kişi odaklı baktığımızda olayın, ferdin iç hayatında uyandırdığı mücadele açısından milletler arası mü-cadeleden pek bir farkı bulunmadığı görülmektedir.

Diğer dinlerin aksine İslâm’a geçişte karmaşık kurallar veya yazılı belgeler bulunma-maktadır. İslâm’a geçişin tek şartı kelime-i şahadet getirerek Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in O’nun peygamberi olduğunu kabul etmektir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta bu kabulün iki kişinin hazır olduğu yerde gerçekleştirilmesinin gerekli oldu-ğudur.

İslâmiyet diğer dinleri reddetmeyip diğer dinlerin tamamlayıcısı olduğunu belirtilmesinden dolayı mevcut dinlerden farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Bu farklı yaklaşım İslâm’ın yayılışında önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Hıristiyanlık dininde üçlü teslis anlayışının varlığı, kişinin doğuştan günahkar olarak doğması, kilisenin Tanrı ile

Page 524: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

524

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

eden Ermeniler olduğu için, ihtida kavramını sadece İslâm’a geçen Erme-niler noktasında değerlendireceğiz.

Osmanlı Devleti’nin kurulması ve kısa bir müddet sonra da büyük bir devlet şekline dönüşmesi ile birlikte devlet içerisinde yaşayan farklı dine ve millete mensup insanlar, birbirleri ile kaynaşma ortamı bulmuşlar ve bunun tabii sonucu olarak birbirlerinin kültürel ve dinî yaşayışlarından etkilenmişlerdir. Bu etkileşimde temel olan, devletin asıl unsurunun her alandaki yaşayış tarzı olmuştur. Hatta bu etkileşim dönem dönem azınlık gruplarının din değiştirerek, asıl unsurun dinî olan İslâmiyet’i benimseme-lerine kadar gitmiştir.

Böyle bir etkileşimin bazı önemli temel sebepleri vardır. Bunlardan bi-rincisi devletin asıl unsurunu teşkil edenlerle azınlıkların birbirlerine bakış açılarının hiçbir alanda ayrım gözetmeyen, önyargısız bir temele dayan-masıdır. Bu temeli oluşturan asıl irade de devletin her alanda takip etmiş olduğu politikada yatmaktadır. Adaletli idare ve istikrarlı sosyo-ekonomik düzen Osmanlı Devleti’ni çağdaşlarından ayıran en önemli fark olmuştur.

Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ilişkiler de bu çerçevede başla-yan ve gelişen bir süreç takip etmiştir. Çalışmada Ermeni toplumunda bazı dönemlerde ihtidaya varan din değiştirme hareketleri iki toplum arasındaki münasebetler çerçevesinde ele alınarak, Osmanlı Devleti’nin bu noktadaki rolünün ne olduğu ortaya koyulmaya çalışılacaktır.

İhtida, dinî değişimin yanı sıra vicdanî bir değişimi de gerektirdiği için bu değişimin sebepleri kendisi kadar önem arz etmektedir. Konuyu din psikolojisi açısından değerlendirdiğimizde bunun sebeplerini terk edi-len veya tercih edilen din açısından değil de insanın ferdî ve toplumsal ihtiyaçları çerçevesinde değerlendirmek daha doğru bir yaklaşımdır. İhtida hareketinin en temel sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz:

-Önceden mensubu bulunulan dinde, din adamlarının olumsuz tutum-ları,

-Kişinin bilgi ve hayat tecrübesinin ilerlemesiyle birlikte ihtida edece-ği dine bakışının olumlu yönde değişmesi,

-İhtida edilecek dine bağlı insanların olumlu tutum ve davranışları,

insan arasında aracılık rolünün bulunması gibi konulara karşılık: İslâm’ın açıklık ilkesi, Al-lah ile kul arasına kimsenin girememesi, ahlâk sistemi, kardeşlik ilkesi, dünya-ahiret den-gesini kuran yaşantı gibi vasıfl arın bulunması ihtida hareketlerinin yaşanmasında önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1992, s.138.

Page 525: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

525

Okut. Cengiz KARTIN

-Dinî telkinlerden etkilenme, -Şok bir etkiye maruz kalma, -İç çatışmalar, -Günahkarlık duygusu, -Sosyo-kültürel etkileşimler2.Bu temel sebeplerden özellikle sosyo-kültürel etkileşim bizim konu-

muzun ana temasını teşkil eden Türk-Ermeni ilişkilerinin çok önemli bir boyutudur.

Osmanlı toplumunu meydana getiren gayrimüslim unsurlardan her-hangi bir şahsın -tabii buna Ermeniler de dahildir- ihtida edeceği durum-larda uyması gereken en önemli kural, Osmanlı Devleti’nin bu konuyla ilgili yaptığı kanunlara uymasıdır.

Osmanlı Devleti, kuruluşundan kısa bir müddet sonra bir imparatorlu-ğa dönüşmüş ve bunun tabii sonucu olarak da çok uluslu bir toplum yapısı beraberinde gelmiştir. Çok uluslu bu yapının devam etmesi ve Osmanlı Devleti’ni oluşturan toplulukların bir arada yaşaması için çeşitli tedbirler alan Osmanlı Devleti, ihtida hareketleri ile ilgili olarak zaman zaman ka-nunlar çıkarmış ve bu kanunların temelini, devleti oluşturan toplulukların hiçbir bireyinin dinini değiştirmek için zorlanmaması, eğer böyle bir şey söz konusu ise, ihtida edecek kimselerin bunu gönül rızası ile gerçekleş-tirmeleri gerektiği ilkeleri üzerine oturtmuştur. Konuyla ilgili olarak 3 Ka-sım 1908 tarihli Edirne, Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, Hüdaven-digâr3, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Kastamonu, Konya, Mamuretü’l-aziz4, Musul, Van vilâyetlerine ve Urfa, İzmit, Bolu, Canik5, Çatalca, Karesi6,

2 Köse, a.g.m., s.554,3 Bugünkü Bursa şehridir. Bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I,

Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 1988, s.109.

4 Bugünkü Elazığ şehridir. Bkz. Baykara, a.g.e., s.123; Erdal Açıkses, 100 Yıl Önce Mamüretü’l-aziz (Harput, Elazığ’da) Eğitim ve Kültür Müesseseleri, Fırat Havzasının Sos-yal, Kültürel ve Ekonomik Kalkınması Sempozyumu, Fırat Havzası Araştırma Merkezi Yayını, Elazığ 1988, s.4.

5 Bugünkü Samsun şehridir. Baykara, a.g.e., s.129; M. Emin Yolalıcı, XIX. Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağının Sosyal ve Ekomonik Yapısı, TTK Yayınları, Ankara 1998, s.12.

6 Bugünkü Balıkesir şehridir. Baykara, a.g.e., s.129; Cemal Kutay, Millî Mücadele’de Devle-şen Belde Balıkesir, Millî Mücadele’de Balıkesir, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1990, s.16.

Page 526: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

526

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kal’a-i Sultaniye7, Menteşe, Teke, Kayseri, Karahisar-ı Sahib8, Eskişehir, İçel, Kütahya, Maraş, Niğde, Erzincan mutasarrıfl ıklarına çekilen telgrafta geçen aşağıdaki ifadeler, ihtida konusunda hükümet tarafından çıkarılan kanunların temelini hoşgörü ve gönül rızasının oluşturduğunu açıkça gös-termektedir:

Yirmi yaşını ikmal etmeyen zükur ve inas bi’l-umum Ermenilerin ih-tidası şayan-ı kabul olmadığı cihetle nüfus kayıtlarının derhal Ermeni olarak tashihi ve yirmi yaşından yukarı olanların da 21 Teşrinievvel sene 1334 ve 5 Teşrinisani sene minh tarihli telgraf namelerle tebliğ olunduğu üzere din-i aslilerine rücularında serbest bulunduklarının tefhimiyle mü-racaat ve talepleri vukuunda onların o vech ile tashihi9.

Ancak burada 20 yaşına gelmemiş Ermeni vatandaşlarının ihtidaları-nın kabul edilmeyeceği ifade edilmiş olmasına rağmen, bu tarihten evvelki ihtida kayıtlarını incelediğimizde 20 yaşına gelmemiş olan Ermenilerden -kendi rızalarıyla olmak şartıyla- ihtida edenlerin ihtidalarının kabul edil-diği görülmektedir.

Aynı şekilde, Osmanlı Devleti’nin yaptığı kanunlarda, hangi şartlarda ve durumlarda ihtida hareketlerinin kabul edilmeyeceği de belirtilmiştir. 25 Kasım 1915 tarihli Dâhiliye Nezareti’nden Karahisar-ı Sahib mutasar-rıfl ığına gönderilen telgrafta:

Zevci askerde ve ber-hayat bulunan Ermeni kadınlarının ihtidalarının kabulü caiz olamaz10.

Denilerek savaş ortamında eşi askerde ve hayatta olan Ermeni kadın-larının ihtidalarının kabul olunamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Devletin, böyle zor bir dönemde ihtida etmeyi düşünen Ermeni kadınlarının önüne engel koyması, aslında devletin halkın içinde bulunduğu zor durumdan asla yararlanma ya da böyle durumlarda verebileceği yanlış kararları lehi-ne kullanma gibi bir politikasının olmadığını göstermesi açısından önemli-dir. Ayrıca devletin her yönden büyük bir bunalımın içinde bulunan ve aile reisleri olmayan kadınların, kararlarını daha sağlıklı şartlarda vermesini temin etmek ve onların bu durumlarından yararlanma gibi bir niyetinin olmadığını da göstermektedir. Aslında savaş zamanlarında eşleri yanların-da olmayan Ermeni kadınlarının din değiştirmelerine Osmanlı Devleti’nin 7 Bugünkü Çanakkale şehridir. Baykara, a.g.e., s.123.8 Bugünkü Afyonkarahisar şehridir. Baykara, a.g.e., s.1129; Anadolu’nun Kilidi Afyon, Af-

yon Valiliği Yayını, Afyon 2004, s.46.9 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Dâhiliye Şifresi (DH.ŞFR.), Belge No: 96/100.10 BOA, DH.ŞFR., Belge No: 58/146.

Page 527: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

527

Okut. Cengiz KARTIN

izin vermemesi, ihtida hareketlerinde evlilik müessesesinin de önemli ol-duğunu göstermektedir.

Evlilik müessesesinin ihtida hareketlerinde önemli olduğu başka du-rumlar da vardır. Bir Müslüman gençle evlenmek isteyen Ermeni kızları -zorunluluk olmasa bile- genelde ya evlenmeden önce ya da evlendikten sonra dinlerini değiştirerek Müslüman olmaktadırlar. Birçok arşiv vesika-sında bu durumlarla ilgili örneklerle karşılaşmamız mümkündür. Meselâ 2 Mayıs 1911 tarihli bir belgede, küçük yaşta anne-babasını kaybetmiş olan Adana’nın Bağçe kazasının Hasanbeyli karyesinde yaşayan 17 yaşlarında-ki bir Ermeni kızı, Köroğlu Ahmet isimli bir Müslüman ile tanışarak, kendi rızasıyla ihtida etmiş ve evlenmiştir11.

Ancak ihtida hareketi ve evlilik kızın kendi rızasıyla olmasına rağ-men, Osmanlı Devleti, durumun böyle olup olmadığını takip etme gere-ği duymuştur. Aynı olayda Köroğlu Ahmet isimli şahıs, kızla evlendikten sonra onu Adana’dan alarak kendi köyü Karacaviran’a getirmiştir. Olay duyulduktan sonra Ermeni kızı devlet görevlileri tarafından kaza merkezi-ne götürülmüş ve yetkililer tarafından ifadesi alınmıştır. İfade sonucunda olayın kızın rızası ile gerçekleştiği, eski ismini değiştirerek Ayşe ismini aldığı, kızın eşinden ve yeni durumundan memnun olduğu anlaşılmıştır12.

Tabi ihtida hareketleri her zaman, evlilik müessesi için olumlu neti-celer ortaya çıkarmamaktadır. Bazen, rızayla da olsa, din değiştirme evli-liklerin bitmesine sebep olabilmektedir. Başka bir Osmanlı belgesinde de bunun örneğini görmemiz mümkündür. Bursa’nın Kocanaib mahallesinde oturan Meryem isimli bir Ermeni kızı din değiştirerek Müslüman olmuştur. Ancak eşi Müslüman olmadığı için mahkeme, onunla nikâhının düşmesine ve Ermeni kadının eşinden ayrılmasına karar vermiştir. Tabii bu olumsuz netice, eşinin de 45 gün sonra kendi isteği ile din değiştirmesi ve Mustafa ismini alması sonucunda olumlu bir seyir izlemeye başlamış ve din değiş-tirmenin hemen ardından aralarındaki nikâh yenilenmiştir13.

Yukarıda verilen örneklerden de görebildiğimiz kadarıyla Osmanlı Devleti’nde din değiştirmenin bir başka önemli kuralı -gerek devlet ge-rekse şahıslardan- zorlama ve baskı yapılmamasıdır. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü 600 yıllık dönem içerisinde birçok ihtida olayı gerçekleş-miş ve bunlar içerisinde de hemen hemen hiçbir zorlamaya ya da baskıya 11 BOA, DH.MUİ., Belge No: 14-2/7.12 A.g.b.13 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909),

TTK Yayını, Ankara 1994, s.67.

Page 528: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

528

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

rastlanmamıştır. Hatta Osmanlı Devleti, böyle bir durumun meydana gel-memesi için bizzat kendisi tedbirler alma yoluna gitmiştir.

Devlet, din değiştirmeler sırasında baskı yapılmamasının en büyük engelleyicisi olarak görevini yapmasının yanı sıra, ihtida eden insanların, bu olaydan sonra mağdur olmamalarının da en büyük garantisi olmuştur. Kendi rızalarıyla din değiştirip İslâm’ı kabul eden Ermenilere -erkek ol-sun, kadın olsun- şefkatle yaklaşmıştır. Hatta hayatlarını idame ettirebil-meleri noktasında onlara devlet dairelerinde iş imkânları dahi sağlamıştır. Sis14 Manastırı başpiskoposu, Osmanlı Devleti’nin bu politikasından ya-rarlananlar arasında yer almıştır. Piskoposun din değiştirmesiyle birlikte, Ermenice’ye vakıf olmasından dolayı ona bir hane kiralanarak, maaşında gecikme olmadan basın-yayın idaresinde görevlendirilmiştir15.

Devlet, yardım hareketlerini sadece bir şekilde vasıfl arından veya becerilerinden yararlanabileceğini düşündüğü din değiştiren insanlar için sergilememiştir. Herhangi bir beklentisi olmadan devlet adına çalıştırma-yı düşünmediği ihtida eden insanlar için de yardım elini uzatmaktan geri durmamıştır. Meselâ Hıristiyan Ermeni olan ama daha sonra ihtida ede-rek Müslümanlığa geçen Fatma isimli kadının geçimi için Darülaceze’den tahrirat verilmesi ve oğlunun da bir yatılı okula kaydolunmasının kararlaş-tırılması bunun bir göstergesidir16.

Din değiştiren Ermenilere yardım eli uzatan sadece devlet olmamış-tır. Osmanlının Müslüman vatandaşları dahi yeri geldiğinde din değiştiren insanların zor durumlarında onlara yardım etmeyi kendilerine bir vazife olarak almışlardır. Hatta kendi güçlerinin yetmediği durumlarda, olaylar-dan devleti haberdar ederek, ihtida eden insanlar adına, devletten yardım talebinde bulunmuşlardır. Böyle bir davranışın sonucunda ihtida eden üç Ermeni yetimi, Derviş Ahmet Efendi tarafından koruma altına alınmıştır. Ancak ilerleyen zamanlarda Ahmet Efendi bu çocuklara bakma ve eğitim ihtiyacını karşılama noktasında güçlükler yaşamaya başlamış ve devletten yardım istemiştir. Konuyla ilgili yazdığı dilekçede, bu üç yetimin göçmen-ler yetimhanesi ilkokuluna (muhacirin eytamhanesi mekteb-i ibtidaisi) ka-yıtlarının kabul edilmesini istemiştir. Devletten verilen cevapta, belirtilen okulun göçmen yetimlerine ait olmasından dolayı, çocukların buraya kabul

14 Bugünkü Kozan ilçesidir.15 BOA, DH.MKT., Belge No: 1531/ 104.16 BOA, DH.ŞFR., Belge No: 15-1/5.

Page 529: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

529

Okut. Cengiz KARTIN

edilemeyecekleri, ancak bu üç Ermeni yetiminin yatılı bir okula yerleştiril-melerine karar verilmiştir17.

Yukarıda verdiğimiz örneklerden de gördüğümüz üzere, ihtidanın şart-larından olmasa bile, genelde uyulan kurallardan bir tanesi de din değiş-tiren Ermenilerin, kendi rızalarıyla eski isimlerini terk etmeleri ve yerine İslâm’a uygun Türk isimlerini almalarıdır. Zorla kadın kaçırmak suçundan hapse atılan bir Ermeninin İslâm’ı kabul etmesiyle Emin ismini alması18, Bursa’da eşinin Müslüman olmasının hemen ardından din değiştiren bir Ermeninin Mustafa ismini alması19, Adana’da sevdiği insanla evlenerek Karacaviran köyüne giden kadının din değiştirerek Ayşe ismini alması20, yine Adana’nın Portan mahallesinde ikâmet eden Vansin isimli Ermeninin ihtidadan sonra Hatice ismini alması21, Bozok kazasının Uzunlu karyesin-de Selver isimli şahsın din değiştirerek Ali ismini alması22, yine Bozok’ta ikâmet eden Ermeni Hektori’nin İslâm’ı kabul ederek Mustafa ismini al-ması23, hatta aslen Antepli olup Kayseri’de misafi r bulunduğu sırada ihtida eden Bogos isimli bir Ermeninin Ahmet ismini alması24, Tomarzalı Arza-man isimli Ermeninin din değiştirip Mustafa ismini alması25 bu konuda sayabileceğimiz örneklerden sadece birkaçıdır.

Arşiv vesikaları, Ermeniler arasında ihtida hareketlerinin gönül rıza-sıyla olduğunu bütün açıklığıyla göstermesine rağmen, XIX. yüzyılın ikin-ci yarısından itibaren batılı devletler, Osmanlı Devleti’nin karşısına bunun tam tersi iddialarla çıkmaya başlamışlardır. Tabi bu iddialarına zaman za-man Ermeni Patrikhanesi de destek vermiştir. Hatta Patrikhane, bazı ihtida hareketlerinin Osmanlı Devleti’nin zorlamasıyla gerçekleştirildiği yönün-de iddialarda bulunmuş ve bazen de bu uygulamaların durdurulması için hükümet yetkililerine müracaat etmiştir. Ancak yukarıda açık bir şekilde işaret ettiğimiz gibi, Osmanlı Devleti zorla din değiştirmelere karşı oldu-

17 BOA, DH.MKT., Belge No: 1503/ 100.18 BOA, DH.MKT., Belge No: 1453/ 35.19 Çetin, a.g.e., s.67.20 BOA, DH.MUİ., Belge No: 14-2/ 7.21 BOA, DH.MKT., Belge No: 1475/ 4.22 Tufan Gündüz, 165 Numaralı Kayseri Şer’iye Sicili, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, s.44.23 İlyas Gökhan, 191 Numaralı Kayseri Şer’iye Sicili H.1236-1237 (M.1820-1822), Yayım-

lanmamış Yüksek Lisans Tezi, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1994, s.52.24 Gündüz, a.g.e., s.44.25 Songül Caner, 138 Numaralı Kayseri Şer’iye Sicili H. 1161-1162 (M.1748-1749), Ya-

yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1997, s.155.

Page 530: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

530

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

ğunu bütün uygulamalarında açık bir şekilde sergilemiş ve böyle olayların önüne geçmek için kanunlar çıkarmıştır. İhtida kayıtlarında, mühtedinin şer’î mahkeme ve yabancı elçilerin önünde kendi rızası ile İslâm’a geçti-ğini ifade etmesi gerektiğinin vurgulanmasının sebebi budur.

Batılı devletlerden zorla ihtida olayları konusunda şikâyetler olduğu zaman, devlet olaylarla ilgili olarak hem idarecileri hem Müslüman halkı sık sık uyarmaktan geri kalmadığı gibi gerekli mercilere iddiaların araş-tırılması yolunda emirler vermeyi ihmal etmemiştir. 1887 yılında Rusya sefareti ve Ermeni Patrikhanesi’ne, Rusya vatandaşı olan ve annesi ile birlikte Bağdat’ta ikâmet eden bir Ermeni kızının zorla ihtida ettirilmek için kaçırıldığının bildirilmesi üzerine, sefaret ve Patrikhane Osmanlı Devleti’ni olaydan bilgilendirmiştir. Bunun üzerine, devlet olayı araştırmış ve sonuçta herhangi bir zorlamanın olmadığı, kızın gönül rızasıyla İslâm dinini kabul ettiği ortaya çıkmıştır26.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru batılı devletlerin ihtida hareketlerinde zorlama olduğu iddialarını artırmaları üzerine Osmanlı Devleti, böyle bir şeyin doğru olup olmadığını araştırmak için komisyonlar kurdurarak iddi-aların bu sefer gerçek olup olmadığını araştırmaya başlamıştır.

1896 yılında Birecik’te 200 hanelik Ermeni nüfusunun ihtida etmesi yabancı devletlerin dikkatini çekmiş ve Osmanlı Devleti’nin zor kullan-dığı iddiaları gündeme getirilmiştir. Bu durum üzerine Osmanlı Devleti olayı araştırmak için bir komisyon kurmuştur. Yalnız bu komisyonda İngi-liz Fish Moris de görev almıştır. Fish Moris kurulan komisyon ile birlikte incelemelere katılmıştır. Bu incelemeler sırasında bazı şahıslarla birebir görüşerek olayda zorlama olup olmadığını sormuş, aldığı cevapların hepsi, Osmanlı Devleti’nin zor kullanmadığı yönünde olmuştur27.

1898 yılının henüz başlarında Birecik hadisesi28 esnasında burada yaşayan bazı Katolik ve Protestan Ermeninin, kendi rızaları olmaksızın, zor kullanılarak ihtida ettirildiği iddia edilmiş, Osmanlı Devleti olayın araştırılması için şikâyette bulunan batılı devletlerden de birer memurun bulunduğu bir araştırma komisyonu kurulmasını ve gerekli incelemenin yapılmasını kararlaştırmıştır29.

26 BOA, DH.MKT., Belge No: 1420/47, 1382/ 47.27 BOA, DH.YEE., Belge No: 49/61.28 Birecik’te 1898 tarihinde Ermeni isyanı patlak vermiştir.29 BOA, DH.YEE., Belge No: 50/46.

Page 531: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

531

Okut. Cengiz KARTIN

Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin din değiştirmelerinin nicelik bakı-mından da bazı değişiklikler arz ettiğini görmekteyiz. Bazı din değiştirme-ler ferdî, bazıları da topluluk halinde olmaktadır. Ferdî din değiştirme ha-diselerine sıklıkla rastlanmaktadır. Ancak topluluk halinde din değiştirme hadiseleri çok nadir rastlanan bir olaydır. 1896 yılında Birecik’te yaşanan ihtida hareketi nadir rastlanan toplu ihtida hareketlerinden biridir. Bu olay-da Birecik’te bulunan iki yüz kadar Katolik ve Protestan Ermeni hanesi toplu halde İslâm dinine geçmiştir30.

Bazen toplu ihtida hareketlerinin yaşanması sırasında bir ailenin toplu din değiştirmesi şekline de şahit olmaktayız. Kayseri’nin Tavlusun karye-sinde ikâmet eden İsador isimli bir Ermeni, oğulları Agop ve Kirkor ile bir-likte din değiştirerek İslâm dinini kabul etmişlerdir. İsador kendisi Mehmet ismini alırken, oğulları da Ahmet ve Mustafa isimlerini kabul etmişlerdir31. Benzer bir olay Küste şehrinde ikâmet eden bir Ermeninin din değiştirip Ali ismini almasından sonra dört aylık oğluna da Ali ismini vermesiyle32 yaşanmıştır.

Ermeniler arasında görülen ihtida hareketlerinin bir başka önemli yanı bazı dönemlerde Hıristiyan Ermeni din adamlarının dahi din değiştirdik-lerine rastlanmasıdır. 1888 yılında Antakya ve Payas Ermeni murahhasası olan Episkopos Artin Efendi’nin ihtida ederek ismini değiştirmesi ve Meh-met Emin ismini alması33 bunun dikkate değer bir örneğini teşkil etmek-tedir.

Bütün bunların yanında, her zaman İslâmiyet’i kabul eden Ermenile-rin, verdikleri kararlarda sebat etmeyip tekrar eski dinlerine döndüklerini gösteren olaylarla da karşılaşmak mümkündür. Meselâ eski ismi Elizabet olan bir Ermeni kadını, Ermeni din adamı Rahip Andon ile görüşmesi-nin neticesinde tekrar eski dinine dönmeye karar vermiş ve bunu herhan-gi bir zorlama olmadan kendi rızasıyla yaptığını da açık bir şekilde ifade etmiştir34. Yine Hüdavendigâr vilâyetinin Yenice karyesi Ermenilerinden olan Gülizar isimli kadın da İslâmiyet’i terk ederek eski dinine dönmüş ve İstanbul’a gelerek Gedik Paşa semtine yerleşmiştir35.

30 BOA, DH.YEE., Belge No: 49/ 61.31 Gündüz, a.g.e., s.45.32 A. Afşin Ünal, 92 Numaralı Kayseri Şer’iye Sicili H.1095 (M.1684), Yayımlanmamış Yük-

sek Lisans Tezi, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1994, s.49.33 BOA, DH.ŞFR., Belge No: 1107/ 8661.34 BOA, DH.EUM., Belge No: 30/78.35 BOA, DH.MÜT., Belge No: 49-2/ 7.

Page 532: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

532

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Konumuz açısından burada dikkati çeken husus Osmanlı Devleti’nin, eski dinini terk ederek İslâmiyet’e dönen Ermenilere herhangi bir şekilde zor kullanmamasının yanında, yine bazı nedenlerden dolayı verdiği ka-rarda durmayıp İslâmiyet’i bırakarak eski dinine dönenlere de herhangi bir şekilde baskı yapmamasıdır. Ayrıca devlet, bu insanları kararlarında durmuyorlar diye herhangi bir kanunî cezaya da çarptırmamıştır.

SonuçSonuç olarak, Osmanlı Devleti tebaası olan Ermeniler gerek ferdî ge-

rekse toplu olarak gerçekleştirdikleri ihtida hareketlerini, bu hareketlerini gerçekleştirirken devlet tarafından hiçbir şekilde zorlamaya veya baskıya maruz kalmadan gerçekleştirmiş olmalarına rağmen XIX. yüzyıla doğru gelinince Batılı devletler bu ihtidaların devlet tarafından zor kullanılarak gerçekleştirildiği iddiasında bulunmuşlardır. Bildirimizde de görüleceği üzere Osmanlı Devleti bu iddialar karşısında çeşitli komisyonlar kurmuş ve bu komisyonlara Batılı devletlerin temsilcilerini de katmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde din değiştirmelerin gönül rızası ile gerçekleştiğini Batılı devletler de teyit etmek zorunda kalmışlardır. Bunun yanında eski dinlerine dönmek isteyenler de istedikleri vakit yine kendi rızaları ile din-lerini değiştirmişlerdir. Bütün bunların sebebi Osmanlı Devleti’nin kendi idaresi altında bulunan halkına göstermiş olduğu hoşgörüdür.

Page 533: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 534: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 535: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

OSMANLI DÖNEMİ VE SONRASINDAKIBRIS’TA TÜRK-ERMENİ MÜNASEBETLERİ

Doç. Dr. Cihat GÖKTEPE

Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih BölümüE-mail: [email protected]; Tel: 0 474 212 02 01-3091

Page 536: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

Bu bildiride Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’a hâkim olmasın-dan itibaren buradaki gayrimüslim toplumlara daha özel-de de Ermeni toplumuna karşı takip etmiş olduğu sosyal ve kültürel yaklaşımlar değerlendirilecektir. Bu bağlamda Kıbrıs’taki Ermenilerin durumu Kilisenin yapısı, Osmanlı yönetiminin Ermeni Kilise ve toplumuna bakışı ile toplum-lar arası ilişkiler ve uygulamalar örneklerle açıklanacaktır.

Bunlara ek olarak aynı dönemde Osmanlı Türklerinin ada-daki Müslüman olmayan diğer toplumlarla bilhassa Rum toplumu ile olan ilişkileri de mukayeseli olarak değerlen-dirilecektir.

Kıbrıs’ın Osmanlı hakimiyetinden çıkışından sonra İngiliz yönetimindeki toplumlar arası ilişkiler, özellikle Türk-Erme-ni ikili ilişkileri, adadaki Osmanlı yönetimi de dikkate alına-rak, mukayeseli olarak değerlendirilecektir.

Page 537: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

537

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

Osmanlıların Kıbrıs’a Yerleşimi ve Adanın YönetimiAkdeniz’de bir ada olan Kıbrıs, Türkiye’nin güney kıyısından 40 mil

(74 km.), Suriye’nin batı kıyısından 60 mil (111 km.), Mısır’ın kuzey kı-yısından 240 mil (444 km.) ve Yunanistan’dan yaklaşık 500 mil (925 km.) uzaklıktadır. Sicilya ve Sardinya adalarından sonra Akdeniz’in üçüncü bü-yük adası olup, yüzölçümü 3 372 mil karedir (8 733 km2). Ada batıdan doğuya 144 mil (225 km.) uzunluğunda, kuzeyden güneye 40 mil (64 km.) genişliğindedir1.

Kıbrıs, zaman içinde birçok uygarlığa beşiklik yapmış ve bu uygarlık-lar tarafından Akdeniz hakimiyetinin sağlanması amacıyla büyük önem arz etmiş bir adadır. Bu adanın stratejik bakımdan en önemli yönü ise güneyde bulunan devletlere yakınlığı Ortadoğu’yu ve Anadolu’yu gözetir bir ko-numda olması ve bu bakımdan devletlerin egemenliklerini korumalarında stratejik bakımdan çok önemli bir üs görevi yapmasından kaynaklanmak-tadır. Bu bakımdan da birçok devletin rekabetinin gün yüzüne çıktığı bir ada görünümünü almıştır. Kıbrıs Venediklilerin hakimiyetinde iken idaresi altındaki halka hiç de iyi davranılmadığı kaynakların birçoğundan tespit edilebilmektedir2.

1 Cihat Göktepe, “İngiliz ve Amerikan Belgelerine Göre Kıbrıs Meselesi ve Türkiye’nin Dış İlişkilerine Etkileri (1955-1967)”, Ata Dergisi, Sayı 12, Selçuk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Konya 2004, s.32.

2 Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs’ta Türkler 1570-1578, 308 Yıllık Türk Dönemine Yeni Bir Ba-kış, CYREP Yayını, Lefkoşe 1994, s.3-5.

Page 538: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

538

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Osmanlılar, Kıbrıs adasının, Akdeniz hakimiyetinin sağlanmasında stratejik yönden önemli bir konumda bulunmasından dolayı, 1570 yılında adaya ayak basmış ve adanın fethini 1571’de tamamlamışlardır. Bu dö-nemde Osmanlılar karşılarında feodal sistem yüzünden halkı köle statü-sünde yaşayan, ziraî üretimi yetersiz ve ticareti teşvik edilmeye muhtaç bir ada buldular. Bu durum karşısında hemen harekete geçilmiş ve ilk iş olarak feodal sistemin kaldırıldığı, yerli halkın köleliğine son verildiği ilân edilmiştir3. Bununla birlikte adadaki Kıbrıs Ortodoks Rum Kilisesi başpiskoposluk olarak yeniden açıldı ve adadaki diğer kiliselerin üzerinde bir statüye kavuşturuldu. Daha da önemlisi başpiskopos yönetim nezdinde yerli Rum halkının ruhanî lideri siyasî temsilcisi olarak tayin edilmiştir. Protokolde ise paşadan sonra yer almıştır4.

Kıbrıs’ın Türkler tarafından fethi ada tarihini her yönden etkilemiş-tir. Zira adada Helenistik kültürün yanı sıra idarî, sosyal, iktisadî yönden Türk-İslâm kültürü de yerleşecek ve ada ikili kültür yapısını günümüze kadar muhafaza edecek olan bir toplumsal yapı ortaya çıkacaktır. Bunda Osmanlı Devleti’nin uyguladığı toplumları kendi anlayışlarına göre yaşa-ma ve yaşatma anlayışına dayalı olarak oluşturulan Millet Sistem en büyük etkendir. Osmanlı Devleti’nin Millet Sistemi sayesinde Kıbrıs adasının Os-manlı idaresinde kalmış olduğu süre içerisinde, Kıbrıs halkına din, dil, ırk ayrımı yapmamış, halk arasında bütünleştirici bir rol üstlenmiştir ve ada halkının refahı ve huzuru için çalışmıştır.

Osmanlı Devleti tarafından, adanın iskân edilerek tarım ve ticarette canlanabilmesi için öncelikli olarak adadaki yerli halka ihtimam ve özen gösterilmesini buradan kaçmamalarını temin etmek için çok ciddi ve muh-tevası geniş hükümler çıkarmıştır5. Osmanlı yönetimi eş zamanlı olarak fetihten hemen sonra 19 Ağustos 1572 tarihli bir sürgün hükmü çıkarmıştır ve Kıbrıs’ı şenlendirmek üzere Karaman eyaletinden 1684 aile Kıbrıs’a yerleştirilmiştir. 1 684 ailenin 730’u meslek sahibi iken, İçel sancağından gönderilen 653 ailenin 624’ü meslek sahibi idi. Bunların da % 39’u gönül-lü olarak oraya gelmişlerdi ve meslek erbabının % 73’lük kısmı çiftçiler,

3 Kemal Çiçek, “Kıbrıs”, İslâm Ansiklopedisi (İA), C.13, Türk Diyanet Vakfı Yayını, Ankara 2002, s.375.

4 Çiçek, “Kıbrıs”, s.375.5 Hüseyin Arslan, 16. Yüzyılda. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskân, Göç ve Sür-

gün, Kaknüs Yayını, İstanbul 2001, s.344.

Page 539: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

539

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

% 3’ünü cüllah (çul dokuyan), % 2’sini terzi ve % 22’lik kısmını da diğer meslekler oluşturmaktaydı6.

Kıbrıs’ın iskânı için, Karaman eyaleti ve İçel sancağı kazalarından gönderilenlerin haricinde sürgün hükmünde belirtilen diğer yerlerden ne kadar hanenin Kıbrıs’a getirildiği hakkında kesin bilgi sahibi olunama-maktadır. Başlangıçta 13 Cemaziyelevvel 980/2 Eylül 1572 tarihli bir ge-nel hüküm Anadolu, Karaman, Rum (Sivas, Tokat, Amasya) ve Zülkadriye (Dulgadir-Maraş) eyaletlerine gönderilerek Kıbrıs’a iskânın gereği ve öne-mi vurgulanmıştır7. Bununla birlikte arşivde, Orta Anadolu’dan -Aksaray 225, Beyşehir 262, Seydişehir 202, Akşehir 130, Niğde 172, Ürgüp 64, Koçhisar 88, Endugi 145, Bor 69, Ilgın 48, İshaklı 87, ayrıca Akdağ 84 ve Bozok 134 aile olmak üzere birbirinden uzak kazalardan- adaya gönderi-lenlerin listesi mevcuttur8. Toplam ilk seferde adaya 1 907 aile göç ettiril-miştir. 7 Ocak 1581 tarihli bir belgeye göre adaya fetihten belirtilen tarihe kadar 12 000 hanenin nakledilmesi planlanmıştı. Hâlbuki 1581’de ada-da ancak 8 000 kadar hane mevcut olup nakledilmesi düşünülen miktarın üçte birinin adaya hiç gelmediği anlaşılmıştır9. Bu gönderilen hanelerden 1 743’ü köylerden, geri kalanlar ise kaza ve nahiye merkezlerinden derlen-miştir. Adanın fethinden itibaren aralıksız devam eden bu süreçte gelenle-rin bir kısmının iklime alışık olmadıkları için kırıldıklarına dair bilgiler de mevcuttur. Adanın ilk tahririne göre yaklaşık olarak, 172 270 gayrimüslim reayaya karşılık 75 000 Türkün adaya yerleştiği anlaşılmaktadır10.

Adaya gelen Türkler, adada etnik-dinî unsur olarak Rumlar, Venedik-liler, Yahudiler, Süryanîler, Kıptîler ve Hintlileri bulmuşlardır. 1572’de yapılan tahrirde Lefkoşa ve Magosa’da esir pazarları tespit edilmiş ve bu-ralarda Rus, Çerkez, Macar, Gürcü, ve Hırvat beyaz esir ve Habeşistan’dan getirilen siyahî kölelere rastlanmıştır. Daha sonra bu kölelerin azad edil-dikleri görülür.

Fetihten sonra Anadolu’dan getirilen Türk ve Müslüman nüfus, etnik ve dinî yapıya çeşitlilik getirmiştir. Kıbrıs 308 yıl Osmanlı idaresinde kal-dığı süre içerisinde bütün etnik ve dinî unsurlar adada uygulanmış olan 6 Recep Dündar, Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670), Basılmamış Doktora Tezi, İnönü Üniver-

sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1998, s.413.7 Halil İnalcık, “Kıbrıs’ta Türk İdaresi Altında Nüfus, Kıbrıs ve Türkler”, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 1964, s.29.8 İnalcık, a.g.m., s.29.9 Cengiz Orhonlu, “Osmanlı Türklerinin Kıbrıs Adasına Yerleşmesi (1570-1580)”, Türk

Kültürü Dergisi, Sayı 141, Temmuz 1974, s.331.10 Dündar, a.g.t., s.413.

Page 540: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

540

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

geleneksel Millet Sistemi sayesinde kendi benliklerini muhafaza imkânı bulmuşlardır. Ortodoks Rumlardan başka Ermenilere de ayrı kilise ve ma-nastırlara sahip olma imkânı verilmiştir11.

Kıbrıs’ta Ermenilerin tarihsel varlığı Bizans dönemine kadar geriye gitmektedir. Kıbrıs Ermenilerinin kökeni Kilikya, Suriye ve İran Erme-nilerine dayanmaktadır12. Lusignanlar devrinde Lefkoşa’da bir Ermeni mahallesi bulunmaktaydı. 1572 sayımına göre, Kıbrıs’ın başkenti olan Lefkoşa’da 8 mahalle bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Ermenilere ait-tir. Yine aynı nüfus sayımı sonuçlarına göre Lefkoşa’daki Ermeni nüfusu Lefkoşa nüfusunun sadece % 8’ini oluşturmaktadır13.

Osmanlılar Kıbrıs’ı fethettikleri sırada adada büyük bir Ermeni nüfusu ile karşılaşmamışlardır. Ancak az sayıdaki Ermenilerin daha sonra adanın bir sürgün yeri olarak kullanılmaya başlanması ve bazı Ermenilerin de bu-raya sürgün edilmeleriyle sayıları az da olsa artmıştır. Nitekim 4 Ekim 1593 tarihli bir belge Tatyos oğlu Abraham’ın Niğde sancağından buraya sürgün olarak gönderildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 26 Eylül 1634 tarihin-de Kıbrıs defterdarı ve kadısına gönderilen ferman ile Anadolu’dan pera-kende olarak gelen Ermeni taifesinin cizyesinin toplanması istenmektedir. Zamanla bunlar Müslümanlarla ticarî ilişkilere de girmişlerdir. Yalnız pek çok Ermeni Murat, Hüsna, Emircan gibi Türk isimlerini kullandıklarından bu cemaatin nüfusunun tam olarak tespiti zorlaşmaktadır14. Ermeniler ken-di aralarında iyi organize olmuş ve Müslüman cemaate uyum (bütünleşme) sağlamışlardı. Bunlar çoğunlukla Lefkoşa’daki Karamanîzade mahallesin-de yaşıyorlardı. Sayısal olarak çok küçük bir topluluk olmalarına rağmen orada kiliseleri de mevcuttu15.

Adadaki Ermeniler nüfus verilerinde, genel gayrimüslim reaya içeri-sinde gösterilmiştir. Bu yüzden Osmanlı yönetimi boyunca adadaki Ermeni nüfusla ilgili tam rakamlar tespit edilememesine rağmen yapılan mukaye-

11 Dündar, a.g.t., s.395.12 Mehmet Akif Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar (1580-1640)”, Tarih İncelemele-

ri Dergisi, S. XXII/I, İzmir 2002, s.2.13 R-C. Jennings vd., “The Population Taxation and Wealth in the Cities and Villages of Cyp-

rus, According to the Detailed Population Survey (Defter-i Mufassal) of 1572”, Journal of Turkish Studies, S.X, 1986, s.76.

14 Dündar, a.g.t., s.397.15 Çiçek, “Living Together:Muslim-Christian Relations in Eighteenth-Century Cyprus as Ref-

lected by the Shari’a Court Records”, Islam &Christian-Muslim Relations, Vol. 4, No: 1, s.36.

Page 541: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

541

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

seler ve değerlendirmeler soncunda bunun 500 kişi olabileceği kanaatine varılmıştır16.

Osmanlı Döneminde Toplum ve Ermenilerin Durumu(Kıbrıs Ermeni Murahhaslığı)Osmanlı döneminde Kıbrıs adasında yaşayan Ermeni toplum lider-

leri olan murahhaslar İstanbul Ermeni Patrikliği’ne bağlıydılar. Ermeni-lerin Lefkoşa kazasında yoğun olarak Meryem Ana adlı kilisenin bulun-duğu Karamanîzade yanında, başta Ermeniyan mahallesi olmak üzere Lefkoşa’nın diğer bölgelerinde de yaşadıkları mahkeme kayıtlarından öğ-renilmektedir17. Bundan başka daha çok kutsal topraklara giden Ermeni hacılar için yapıldığı düşünülen Giriniyye kazasındaki Megara Manastı-rı18, Kıbrıs’taki Ermenilere ait dinî yapılardandır. Kıbrıs’taki Ermeniler, ya sicillerde ya cizye kayıtlarında ya da maddî konulardaki davalarda ortaya çıkmaktadırlar. Fransız konsoloslarıyla ilgili belgelerden, konsolosların tercümanlığını yapmalarının yanında Kıbrıs’a gelen Ermeni tüccarlara da her türlü yardımı yaptıkları anlaşılmaktadır. Bununla ilgili olarak yapılan değerlendirmede, ticaret için adaya gelen Ermeni tüccarlar rahatsızlıkla-rında eğer ölürler ise mallarına beytü’l-mal eminleri tarafından el konul-maması için vekil olarak, yanlarında bulunan bir yakınlarını veya Fransız konsolosu yanında bulunan Ermeni tercümanı vekil tayin etmekteydiler. Kıbrıs’taki Ermeni halkın vekilleri olmalarından dolayı, Ermeni halktan borcu olanların borçları Ermeni papazlardan talep edilebilmekteydi19. Buradan da anlaşılacağı üzere Ermeni toplumu ile ilgili meselelerde kilise ve mensupları doğrudan yetkilidir. Bu durum adadaki Ermeni toplumunun sosyal hayatında kilisenin etkisini göstermesi bakımından önemlidir.

Adaya atanan murahhaslara verilen geniş yetkiler göze çarpmaktadır. İstanbul ve çevresinin Ermeni patriği olan Agop (Hagop Nalyan) adlı ra-hip, Divan-ı Hümayun’a sunduğu dilekçeyle; Patrikliğine bağlı olan Kıbrıs adasının Lefkoşa kazasındaki Meryem Ana Kilisesi ve Giriniye kazasın-

16 İnalcık, a.g.m., s.49; Halil Fikret Alaysa, Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1964.

17 Ali Efdal Özkul, Kıbrıs’ın Sosyo-Ekonomik Tarihi 1726-1750, İletişim Yayını, İstanbul 2005, s.100.

18 Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfus Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfl arı), Devlet Arşivleri Ge-nel Müdürlüğü Yayını, Ankara 2000, s.111.

19 Özkul, a.g.e., s.100-101.

Page 542: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

542

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

daki Megara Manastırı20 ve çevresinin Ermeni murahhasası olan Arotin adlı rahibin ölümü üzerine, Serkis adlı bir başka Rahibin Beratsız olarak görevi ele geçirmesinden şikâyetle bu durumun düzeltilmesini istemiştir. İstanbul’da bu isteğe uyarak, 1 000 akçelik miri peşkeşi vermesi şartıyla Virtaş rahibi, Arotin rahibinin yerine 1156 (1743) yılı Cemaziyelevvel’inin 8’inde Kıbrıs Ermeni murahhasası olarak atamıştır. Bu bağlamda Serkis’te adadan uzaklaştırılmıştır21. Ermeni murahhaslara verilen tayin Beratları incelendiğinde Kıbrıs’taki Rum cemaatinin liderleri olan başpiskoposlara verilen yetkilerin birçoğunun Ermeni murahhaslarına da tanındığı ortaya çıkmaktadır. Ermeni murahhaslara verilen yetkiler ana hatları ile:

Murahhasalığa bağlı yerlerde murahhasanın istediği papazı görevden almasına ve istediğine görevi vermesine kimse karışmayacaktır. Rahibin izni olmadan, bazı taşra papazları âyinlerine muhalif olarak, nikâha uygun olmayan kefereye, nikâh yapmayacaklardır. Bir zımmîye kadın kocasından kaçarsa veya boşanırsa murahhaslarından veya murahhasının vekillerin-den başka kimse araya girmeyecek veya karışmayacaktır. Ehli örften hiçbir görevli Ermenilerin nikâhlarına boşanmalarına veya iki zımmînin arasın-da ortaya çıkan anlaşmazlıklara, olay rızalarıyla çözüldüğünde müdahale etmeyecektir. Murahhasalığa bağlı yerlerde ölen karabaşların, papazların ve marabelet adlı keşişe avratların (rahibe) terekeleri rahipleri tarafından yapılacak; bunlarla ne beytü’l-mal emini ne de kassamlar ilgilenmeyecek-lerdir. Ayrıca ölen bu görevliler ve diğer Ermeni zımmîler, kendi âyinleri üzere kiliselerine, Patrik ve murahhasaya her ne vasiyet ederlerse kabul olunacaktır. Ermeni şahitler mahkemelere kabul edilecektir. Ermeni ruh-banlardan kilise ve manastırları yokken, etrafta gezerek halka kötülük ya-panlar ancak rahipler tarafından cezalandırılabileceklerdir. Bu kişilerin âyinleri üzere, kiliselerine bağlı bağ, bahçe, çiftlik, tarla, çayır, değirmen, manastır ve bunların benzeri kiliseye vakfedilen eşya ve davalara kimse karışamayacaktır22 şeklinde belirtilebilir.

Ermeni murahhaslara verilen geniş ayrıcalıklara rağmen Ermeni mu-rahhas ve papazların adadaki sosyal hayatta Rumlar kadar etkin olamama-ları adadaki Ermeni nüfusun az olması ile açıklanabilir. Adadaki sosyal yapı özellikle 1726-1750 incelendiğinde Ermeni papazlarla ilgili herhangi bir yolsuzluk haberine rastlanmadığı bu bağlamda bu dönemde hiçbir Er-

20 Bu manastırda 13 gayrimüslim bulunmaktadır. Bkz. Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.111.21 Özkul, a.g.e., s.102.22 Özkul, a.g.e., s.101-102.

Page 543: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

543

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

meni papazın Osmanlı yönetimine karşı sorun çıkarmadığı tespit edilmiş-tir23.

Adada Ermeni toplumunun sosyal hayatını etkileyen bir başka etkili kurum ise konsolosluklar ve buralarda görevli olan tercümanlar (drago-man) olmuştur. Adada önemli sayıda yabancı devlet konsolosu ve bunların tercümanları da mevcuttu. Belgelerden anlaşıldığına göre Kıbrıs’ta ilk kon-solosluk açan devletler, Akdeniz ticaretinde etkili olan Fransa ve İngiltere Krallıkları ile Venedik Cumhuriyeti’dir. 1726-1750 yılları arasındaki dev-rede ise Kıbrıs’ta Fransa, İngiltere, Hollanda, Venedik Cumhuriyeti, Roma İmparatoru (Nemçe), İsveç, Sicilya, Napoli, Dobrovnik Cumhuriyeti’nin konsolos ve konsolosluk vekiline rastlanmaktadır. Kıbrıs’taki konsoloslar Tuzla (Larnaka) kazasında kalmaktadırlar24. Konsolosların Tuzla’yı ter-cihlerinde bunların güvenliklerinin burada daha iyi sağlanacağı ve adadaki ticaretin burada daha sıkı bir denetim altında tutulabileceği anlayışı etkili olmuştur.

XVIII. yüzyılın ilk yarısında Kıbrıs’ta en fazla İngiliz ve Fransız tüc-carların bulunması haliyle Fransız ve İngiltere konsoloslarının daha faal ve yoğun olmaların neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin, adadaki konsolos-lara tanıdığı hakların hemen hemen aynısı konsolosluk tercümanlarına da verilmiştir. Bu durum devletlere verilen konsolos beratlarının mukayese-sinden anlaşılmaktadır25.

1730 tarihinden itibaren Osmanlı Devleti’nde yabancı devletlerin ter-cümanlarının sayısı 229 civarındadır. Konsoloslarda olduğu gibi konsolos-luk tercümanlarının tayini de Osmanlı Sultanı’ndan alınan beratla olabil-mektedir26. Bu bağlamda konsoloslar yanında tercümanlık yapan kimse-lere Osmanlı Devleti’nin verdiği olağanüstü yetkiler, konsoloslara verilen yetkilerle büyük ölçüde aynıdır.

Osmanlı Devleti’nde çalışan tercümanlara işlerini rahat yapabilmeleri amacıyla geniş yetkiler ve ayrıcalıklar verilmiştir. Bu yetkilere ana hatla-rıyla bakılacak olursa;

Tercümanlık hizmetinde olanlardan ve tercümanların oğulları, hizmet-kârlarından, haraç, avarız, kasp akçesi ve diğer rüsum ve tekâlifi örfi ye istenmeyecektir.23 Özkul, a.g.e., s.103.24 Özkul, a.g.e., s.106-107.25 Özkul, a.g.e., s.107. Özkul, a.g.e., s.108.26 Kenan İnan, “Osmanlı Döneminde Yabancı Elçilik ve Konsolosluklarda Görevli Tercü-

manların Statüleri”, Tarih ve Toplum, Sayı 154, 1996, s.6.

Page 544: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

544

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Gümrük resmi ve bac istenmeyecektir. Evi askerler tarafından rahatsız edilemeyecektir.

Tercüman ile her kimin davası olur ise ellerinde olan Ahidname-i Hümayun’a göre Asitane-i Saadete aktarılacak ve başka yerde görülmeye-cektir. Tercüman bir yere gitmek istediğinde, gidişte ve dönüşte, karada ve denizde kendisinin ve yanındakinin eşyasına, malına ve davarına zarar ve ziyan verilmeyecektir27 şeklinde bir hayli geniş olduğu anlaşılmaktadır.

Fransa adına tercümanlık yapanlar arasında Ermeni tüccarlar da bu-lunmaktadır. Fransız tercümanları, esas görevleri olan Kıbrıs adasındaki konsoloslara tercümanlık yapmanın yanı sıra Fransız tüccarlara vekillik de yapabilmektedirler. Ayrıca Ermeni asıllı tercümanlar Kıbrıs’ta bulunan Ermeni asıllı tüccarların ölmeleri durumunda onların mallarının ada dışın-daki akrabalarına ulaştırılmasını sağlayabilmektedirler. Bir başka ifade ile bu tercümanlar sadece Fransızlara değil Kıbrıs’ta bulunan Ermenilere de vekillik yapmaktadırlar. Fransız konsolosları yanında görev yapmış olan tercümanlardan, Anglo Markori, Avanis Agop, Lenovar Veled-i Lenovar, Aci Vone veled-i Fendi, Mosfi liye veled-i Nesvar gibi isimlere belgelerde rastlanılmaktadır28.

Osmanlılar yerli halkın doğrudan katılımının temin edildiği idarî yapı-sı sayesinde genelde adada toplumsal uzlaşma sağlamıştır. Bu uzlaşmanın ne kadar çok yönlü olduğu seyyahlar tarafından ifade edildiği gibi mahke-me sicilleri üzerinde yapılan araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Araştırmala-ra göre Kıbrıs’taki Hıristiyanlar, hukukî meselelerini özel kanunlarına göre kilise mahkemelerinde çözme hakkına sahip olmalarına rağmen kendi is-tekleriyle sık sık kadı mahkemelerini kullanmışlardır29.

Türkler Kıbrıs’ta sadece Rum Ortodoks ahaliye karşı değil, Ermeni-ler ve diğer azınlık toplumlara karşı da çok hoş görülü davranmış, onlara dinî özgürlükleri yanında birçok haklar tanımıştı. Kıbrıs’ta Türk ve Ermeni münasebetlerinin dostluğa dayalı mutlu dönemleri güncelliğini korumakta ve Kıbrıslı yaşlı Türk nesiller Ermenilerle paylaşılan birçok ortak yaşam ve iyi komşuluk günlerini anımsamaktadırlar. Başta Lefkoşa olmak üzere kasabalarda Ermeniler daha çok Türklerle kaynaşmışlar, onlarla birlikte, onların mahallesinde yaşamayı daima tercih etmişlerdir. Birçok mahallede Türklerle Ermeniler iyi komşuluk ilişkilerini yüzyıllarca sürdürmüşlerdir.

27 Özkul, a.g.e., s.107-108. 28 Özkul, a.g.e., s.109.29 Çiçek, “Kıbrıs”, s.37.

Page 545: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

545

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

Tanınmış Kıbrıslı Ermeni hukukçu ve şâir Nubar Maksutyan İngiliz dergisi Great Britain And The East’te yayımladığı makalesinde adada Türklerin Hıristiyanlara gösterdiği engin hoşgörüyü vurgulamıştır. Nubar Maksutyan, Türkçe’ye çevrilen ve 1946 yılında aylık Kıbrıs Türk dergi-si Dünya’da yayımlanan bir makalesinde; Türklerin yabancı dinlere olan saygısını dile getirmekte ve Türk yöneticilerin gereksinim duymadıkları Latin kiliselerinin Venedik dönemindeki gibi ahır, ambar, depo vs. gibi amaçlarla kullanılmaması ve sadece dinî amaçlara hizmet etmesi koşuluy-la adadaki Hıristiyan toplumlara verdiğini belirterek buna örnek olarak da Lefkoşa’daki ‘Notre Dame de Tyre’ adlı Latin Kilisesi’nin Ermeni top-lumuna devredildiğini belirten Maksutyan, bu kilisenin Venedikliler tara-fından yıllarca tuz ambarı olarak kullanıldığını belirtmiştir30.

Kıbrıslı Rumlar, adaya Ermenilerin yerleşmesine daima karşı çıkmış-tır31. Nitekim İngiliz Sömürgeler Bakanı adaya Ermenilerin yerleştirilmesi ile ilgili fi kri sorulduğu zaman Ermeniler adadaki Kıbrıslı Hıristiyanlar tarafından da sevilmemektedir; bu nedenle burada Ermeni göçmenlerden bir koloni oluşturulması toplum tarafından olumlu karşılanmayacaktır şeklinde görüş belirtmiştir. Adadaki Rum Ortodoks toplumu Türklerin kendilerine tanıdığı haklar ve ayrıcalıkları, Kıbrıs’taki diğer Hıristiyanlar üzerinde baskı kurmak, onları kendi dinlerinin üstünlüğü ve egemenliği altına almak yönünde kullanıyorlardı. Sonuçta Ermeni toplumu ve Kilisesi de Ortodoks Rumların bu yöndeki girişimlerinin hedefi oldu. Böylece ada-da ayrı bir Ermeni Kilisesinin varlığı tehlikeye girdi. Ama Türk yönetimi Rumların girişimlerini önleyici önlemleri zamanında aldı ve Ermenilere yöneltilen Ortodoks baskısını azalttı. Bu durum sadece dinî konularla kal-mayıp diğer alanlarda da Ermeni toplumu genel Osmanlı coğrafyasında ol-duğu gibi ve Kıbrıs’ta da sosyo-ekonomik olarak daha iyi bir durumdaydı. Bu durumu Kıbrıs’taki yabancı konsoloslarda vurgulamışlardır. Bunlardan Mariti 1760’larda Lefkoşa’daki bedesteni anlatırken; Burası belli başlı Türk, Rum ve Ermeni tüccarların işyeridir demekle Ermenilerin, ahalinin varlıklı sınıfını oluşturduğunu ve adadaki ticarî ahengi vurgulamaktadır. Yine Mariti, Ermeni ailelerin çoğunun Lefkoşa’daki Arap Ahmet semtinde kendilerine ait evlerde oturduklarını bu semtin sıradan bir semt olmayıp, 30 Gazioğlu, a.g.e., s.390-391. 31 Kıbrıslı Rumların tutum ve anlayışları için bkz. Göktepe, “Kıbrıs’ta Kilisenin Rum Mil-

liyetçiliğini Yönlendirmesi ve Bu Sürecin Türk Halkı ile Türkiye’nin Güvenliğine Olan Etkileri”, Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze İç ve Dış Tehtitler), Elazığ 17-19 Ekim 2001, Editör Orhan Kılıç-Mehmet Çevik, Ceren Matbaası, Elazığ 2002, s.373-380.

Page 546: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

546

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

yüksek rütbeli devlet memurları, kadılar ve paşaların yaşadıkları bir ma-halle olduğunu vurgulamaktadır. Buna ilâve olarak Lefkoşa’da yaşayan Rum ve Ermeni ailelerin birçok bireyinin buradaki merkezi hükümette çe-şitli görevleri olduğunu belirtirken Türk döneminin son yıllarında adayı zi-yaret eden Avusturya Arşidükü Lois Salvator gezi notlarını içeren kitabın-da Ermeniler her yerde Türklerle kaynaşmıştır gözleminde bulunmuştur32. Bu gözlemi teyit eden bir başka değerlendirme ise Kıbrıs’ta Müslüman ve Hıristiyanlar arasında komşuluk ilişkileri de samimi ve dostane olmuş, şehirlerde dinî grupların tamamen ayrı mahallelerde oturduğu gettolar hiçbir dönemde oluşmamıştır şeklindedir33.

Adanın genel yapısı içerisinde Müslüman ve Hıristiyan esnaf ve za-naatkâr yan yana ve ortak ticaret yapmış, birbirine dükkân alıp satmış ve ticarî çıkarları için hükümete karşı birlikte mücadele etmiştir. İki cema-at dinî kaygılarla çok az karşı karşıya gelmiş ihtilafl arı çatışmaya dönüş-türmemiştir34. Yine burada uzun süre yaşamış olan adadaki iki cemaatin (Rum ve Türk) dışında kalmış nüfus yapısı itibarıyla az olan Ermeni ve Marunîler de kendi dinî, etnik ve kültürel kimliklerini muhafaza ederek adadaki genel ahenge uyum sağlamışlardır35.

Kıbrıs’ta Osmanlı Döneminde İdarî ve Sosyal YapıOsmanlı döneminde Kıbrıs’ta yapısal durum değerlendirilecek olur-

sa; 1570-1670 beylerbeylik statüsünde ve iki tuğlu beylerbeyi tarafından yönetilen ada, bu tarihten itibaren Kaptan-ı Derya’nın idaresine bırakıla-rak Cezayir-i Bahr-i Sefi d eyaletine bağlandı. Böylece ada Kaptan-ı Derya adına onun tayin ettiği bir mütesellim (teslim edileni alan-vergi tahsildarı) tarafından yönetilmeye başlandı. Bu durumun otorite boşluğuna neden ol-duğu düşünülerek 1703’ten itibaren adayı Veziriazam adına bir muhassıl yönetmeye başladı. Asayişsizlik sebebiyle 1745’te yeniden yönetim deği-şikliğine gidilerek ada üç tuğlu paşanın yöneteceği bağımsız bir eyalet ola-rak şekillendirilmiştir. Kısa süren bu dönemde özellikle Ebubekir Paşa za-manında adadaki imar faaliyetleri artmış, Larnaka’ya yaklaşık 20 km.’den su getirmesi Paşa’yı haklı bir üne kavuşturmuştur. Bu durum da fazla uzun

32 Gazioğlu, a.g.e., s.392-393.33 Çiçek, “Kıbrıs”, s.378. 34 Çiçek, “Kıbrıs”, s.378.35 Nancy Crawshaw, The Cyprus Revolt, An Account of the Struggle for Union with Greece,

George Allen &Unwin Pres, London 1978, s.20.

Page 547: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

547

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

sürmemiş, ada yeniden Veziriazam hassı şeklinde yönetilmiş 1785’te ise ada doğrudan merkeze bağlanarak muhassıl vasıtasıyla yönetilmeye başla-nılmış. Bu durum 1839’a kadar sürmüştür. Sultan Abdülmecid’in mahallî idarelerdeki değişiklik kararı gereğince Kıbrıs, Cezayir-i Bahr-i Sefi d eya-letine bağlı bir sancak olarak yapılandırıldı ve adada altı kaza oluşturuldu. 21 Rebiyülevvel 1255 (4 Haziran 1839) tarihli bir fermanla muhtarlık teş-kilâtı Kıbrıs’ta ilk defa kurulmuştur. Ferman hükümlerine göre Müslüman halk muhtarlarını, gayrimüslimler ise kâhyalarını seçmişlerdir. Bunlar em-niyet, asayiş ve temizlik gibi görevlerine ek olarak mahallelerine yüklenen vergilerin halk arasında bölüştürülmesi ve toplanması gibi önemli işleri de üstlenmişlerdir36.

Ada 1861’de üçüncü defa doğrudan İstanbul’a bağlı bir mutasarrıf-lık yapılmıştır. 1868’de yeni vilâyet düzenlemesi ile birlikte Çanakkale vilâyetine bağlı mutasarrıfl ık haline getirilmişse de merkeze olan uzaklı-ğın mahsurları dikkate alınarak 1870’te yeniden bağımsız mutasarrıfl ığa dönüştürülmüş bu yapı 1878’de adanın İngilizlere devrine kadar sürmüş-tür37.

Halkın yapısal durumu değerlendirilecek olursa özellikle ilk beyler-beylik dönemi olan 1570-1670 yılları arasında karşımıza çıkan tablo;

Müslümanlar Gayrimüslimler 1-İdarî sınıf (Ehl-i örf ve ilmiye) 1- Kilise temsilcileri (Papaz, Kıbrıs divan tercümanları)

2-Eşraf 2- Zımmî esnaf ve tüccarlar

3-Esnaf ve köylüler 3-Köylüler

4-Köleler38

şeklindedir.Kıtlık, kuraklık, deprem, çekirge istilası, veba ve sıtma gibi salgın

hastalıklardan dolayı ortaya çıkan sıkıntılı durum karşısında adadan başka yerlere önemli miktarda göçler olmuş ve ada nüfusunun hem sayısında hem de genel yapısında değişiklikler yaşanmıştır. Bu bağlamda Osmanlı merkezî yönetimi halkın acil ihtiyacını karşılamak üzere halka unluk ve tohumluk zahire dağıtmıştır39.

36 Çiçek, “Kıbrıs”, s.376.37 Çiçek, “Kıbrıs”, s.378. 38 Dündar, a.g.t., s.38239 Orhan Kılıç, “Osmanlı Devleti’nde Meydana Gelen Kıtlıklar”, Türkler, C.X, Yeni Türkiye

Yayını, Ankara 2002, s.727

Page 548: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

548

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Adada Nüfus DurumuEvliya Çelebi, 1670-1675 tarihleri için adada 30 000 Müslüman ve

150 000 gayrimüslim yaşadığını yazmaktadır. Buna karşın 1691-1695 yıl-larında Coronelli nüfusu çocuk ve kadınlar hariç 28 000 Hıristiyan ve 8 000 Müslüman olarak kaydetmektedir40.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısına ait kayıtlarda nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu belirtilmektedir. Muhtemelen 1777 tarihli bir sayı-ma dayanan Kyprianos’a göre Kıbrıs’ta toplam 10 478 hane 84 000 kişi olup bunların 37 000’i Hıristiyan, 47 000’i Müslümandı. İlk Osmanlı genel nüfus sayımında ise 14 983’ü Müslüman olmak üzere 44 206 erkek nüfus tespit edilmişti. Buna kadınlar da eklendiğinde nüfusun 90 000 civarında olduğu anlaşılmaktadır41.

1831 senesinde hacegandan Abdürrauf Efendi’nin tahriri nüfusuna göre 39 206 erkek Rum ve 28 738 erkek Türk olmak üzere 57 944’tür. An-cak 1841’de yapılan bir nüfus sayımı ile elde edilen bilgiler daha önce göç eden birçok Rumun geri döndüğünü göstermektedir ki bu sırada yaklaşık olarak 30 000 Türk, 70 000 Rum ve kalanı da Ermeni, Marunî ve Katolik olmak üzere toplam 110 000 kişi yaşamaktaydı42.

Sonraki yıllarda yapılan nüfus sayımları ise şöyledir:

Yıl Türk Rum Diğer Toplam

1881 45 458 137 631 3 084 186 173

1891 47 926 158 585 2 775 209 286

1901 51 307 182 739 2 974 237 020

1911 46 428 214 480 3 056 263 964

1921 51 339 224 887 4 489 300 715

1931 64 245 276 572 7 142 347 959

1938 66 459 310 070 - 376 529

1946 80 548 361 199 8 367 450 114

1960 105 494 448 861 - 554 355

40 Çiçek, “Kıbrıs”, s.377.41 Çiçek, “Kıbrıs”, s.377.42 Çiçek, “Kıbrıs”, s.377.

Page 549: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

549

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

Kıbrıs nüfusu incelenirken aslî unsur olarak adada Türk ve Hıristiyan-ların bulunduğu diğer milletlere mensup nüfusun ise çok az olduğu görü-lür. Diğer bir gerçek ise Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin asıl itibariyle Ana-dolu Türklerinden olduğu ve Türkiye ile Kıbrıs arasında devamlı ve sıkı bir temasın mevcudiyeti ile iki yer arasında devamlı olarak nüfus akışının meydana geldiğinin görülmesidir43.

Justin McCarty savaştan sonra Anadolu’dan sürgün ve göç yoluyla ayrılan Ermenilerin yerleştikleri ülkelere göre dağılımını şöyle hesapla-maktadır.

Sovyetler Birliği.................. 400 000Yunanistan............................ 45 000Fransa................................... 30 000Bulgaristan............................ 20 000Kıbrıs................................... 2 50044

Osmanlı fethi sonrası adanın nüfus yapısına bakıldığında Türk nüfu-su, ada nüfusunun 1/3’ünü teşkil etmiştir. Lozan’la birlikte (16, 20 ve 21. maddeler)45 resmen Kıbrıs’ın İngiliz adası olduğunun yeni Türkiye Cum-huriyeti tarafından da kabulü, zaten adadaki Türk nüfusu açısından devam etmekte olan Türkiye’ye göç olayını hızlandırmış ve adadaki Türk nüfus oranı ¼ seviyesine kadar gerilemiştir46.

Bu bağlamda Türk nüfustaki azalma trendi 1923-1925 yılları arasında da görülmektedir. 1923 Lozan Antlaşması’nı müteakip iki yıl içerisinde 62 000 Türkün yaşadığı Kıbrıs’tan Türkiye’ye 9 310 kişi göç etmiştir. Bu da % 15 gibi bir orandır. Türk hükümeti bu göç hareketini teşvik ederken İngiliz yönetimi çeşitli bürokratik zorluklar çıkararak göçmek isteyenleri engellemeye çalışmıştır. İngilizlerin bunu yapmaktan beklentisi gelecek-

43 Alaysa, a.g.e., s.128-129.44 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler

Sürgün ve Göç, TTK Yayınları, Ankara 2004, s.142-143.45 Mehmet Hasgüler, Kim’in Adası? Kıbrıs’ın Akis’i 1954-1968, Nobel Yayını, Ankara 2005,

s.16.46 Göktepe, “İngiliz ve Amerikan Belgelerine Göre Kıbrıs”, s.35.

Page 550: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

550

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

te Enosis yanlısı Rum toplumuna karşı koyabilecek bir Türk toplumunun mevcudiyeti İngiliz menfaatleriyle bağdaşıyor47 olmasıydı.

1959 yılına ait bir İngiliz belgesinde Kıbrıs’ta, Kıbrıslı Rum ve Kıb-rıslı Türk olmayan 13 000 yerleşimci olduğu belirtilmektedir. Bunlardan üçünün dikkate değer olduğu ve kendi dinî inanç ve yaşam tarzlarını takip ettikleri belirtilmektedir. Bu bağlamda sayısal olarak:

Ermeniler............................. 5 000Maruniler................................. 4 000-5 000İngilizler (Daimî)......................... 1 000Diğer....................................... 2 00048

Bir başka kaynakta 1960 yılında yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre Kıbrıs’ın toplam nüfusu;

Rum 441 56849

Türk 103 822 Ermeni 3 627Marunî 2 706Diğer (çoğunluk yabancı) 24 408Toplam 573 56650

1959’da Kıbrıs dışındaki Kıbrıslılar ise:İngiltere.................... 60 000Mısır.......................... 5 000Avustralya................. 8 000Belçika-Kango......... 1 00051

47 Süha Bölükbaşı, The Superpowers and the Third World Turkish-American Relations and Cyprus, University of Virginia, 1988, s.22.

48 FO-371/144730-RGG 1821/7 (1959)49 Ermeni ve Marunîler dâhil, zira 1960 Anayasası’na göre bu Rum toplumu içerisinde olmayı

benimsemişlerdir.50 http://cou http://contryside.us/Cyprus/14.04.200651 FO-371/144710 (1959)

Page 551: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

551

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

Latin, Maronit (Marunî)52 ve Ermeni gruplar arasında, 13 Kasım 1960 yılında yapılan referandumda, bu üç grup Kıbrıslı Rum Cemiyeti içerisin-de olmayı tercih ettiler53.

Günümüzde de bilhassa Lefkoşa, Larnaka ve Limasol’da olmak üzere adada yaklaşık 3 000 Ermeninin yaşadığı bilinmektedir.

Adada İngiliz Yönetimi ve ErmenilerAdanın 4 Haziran 1878 Kıbrıs Konvansiyonu’na göre fi ilen İngiliz

yönetimine geçmesini müteakip dönemde adadaki Ermenilerde, Türklere karşı anlayış ve tutum değişiklikleri görülmüştür. Bu bağlamda Amerikan misyoner faaliyetlerinin genel Osmanlı coğrafyasında başlamasına paralel olarak Kıbrıs’a da misyonerlerin geldiği bilinmektedir ve Osmanlı ülke-sinin genelinde olduğu üzere adada hedef kitle esas itibariyle Gregorian Ermeniler olup, amaçları bunların Protestanlaştırmaktır.

Bu amacı açıklaması cihetiyle Board misyoneri olan Eli Smith 1830 Mayısı’ndan ertesi yıl Mayıs ayına kadar olan bir araştırma gezisi düzenle-miştir. Eli Smith, araştırmasının sonuçlarını sıcağı sıcağına yayımladığı iki ciltlik kitabında, Müslümanların Protestanlaştırılmasının olanaksızlığına değindikten sonra şu görüşe yer veriyor:.... ancak Hıristiyanlar arasında çalışmak suretiyle, düşman topraklarının ta kalbine kolayca girme olana-ğına kavuşmuş bulunuyoruz54 şeklindeki açıklaması dikkat çekmektedir.

Bir arşiv belgesine göre başlangıcından 1895 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalan alanlarda faaliyet gösteren Board misyonerlerinin sayısı 540’tır Bu misyonerlerin gönderildikleri yöreler iti-bariyle dökümü şöyledir:

Yunanistan’a yönelik:.................. 6Kıbrıs’a yönelik:....................... 3Musevîlere yönelik.................... 4Batı Türkiye’ye yönelik.............. 227Merkezî Türkiye’ye yönelik...... 98

52 Lübnan ve Suriye’de oturan Katolik, Süryanî topluluğu; Bu topluluktan olan kimselere verilen ad.

53 FO-371/152834 RC-1015/4254 Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ndaki

Amerikan Misyoner Okulları, Arba Yayını, İstanbul 1991, s.38.

Page 552: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

552

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Doğu Türkiye’ye yönelik........... 102Suriye’ye yönelik....................... 59Avrupa Türkiyesi’ne yönelik...... 4155

Kıbrıs’ın Ermenilerce bir üs olarak kullanıldığının anlaşılması burada Ermeni komitesinin şubesinin bulunduğunun öğrenilmesi ve adadaki Er-menilerin sayısı ile ilgili olarak çelişkili rakamların telaffuz edilmesi adaya tahkikat için hafi yelerin gönderilmesini gündeme getirmiştir56.

Zaman ilerledikçe Osmanlı sahillerinin sadece karadan kontrol edi-lerek ülkeye istenmeyen giriş ve çıkışların engellenmesinin mümkün ol-madığı anlaşılmıştır. Kesin başarı için iskeleler, kıyılar ve denizler kontrol altında tutulmalıydı. Ermeniler için Kıbrıs’ın adeta bir üs olarak kullanıldı-ğının anlaşılması üzerine, ülkenin tüm Akdeniz kıyılarının (Antalya-Mer-sin-Suriye-Beyrut) tehdit altında olduğunun farkına varıldı57.

Osmanlı istihbarat raporlarına göre, Limasol’da 200 kadar Ermeni bulunmaktadır. Bunların 60’ı yerli, 140’ı ise Türkiye’den gitmektedir. Larnaka’da ise Anadolu’dan gelme 160 Ermeni varolup, bu Ermenilerin çoğu Urfalı’dır. Lefkoşa’da bulunan Ermeni sayısı ise 700 olup 300’ü yer-li, 400’ü ise Anadolu’dan (çoğunlukla Urfa, Diyarbakır, Antep ve İsken-derun) gitmedir. Lefkoşa yakınlarında bulunan Ermeni Manastırı’nda 120 kişinin olduğu ve burada silâh talimi yaptıkları anlaşılmıştı. Magosa ka-zasında birkaç yerli Ermeni dışında 160 kadar Türkiye’den gitme Ermeni bulunmaktaydı. Magosa’daki, Kıbrıs’taki bütün Ermenilerin lideri Sivaslı olup Can veya Diran adını taşımakta olup, Londra’da eğitim görmüştür. Ti-mes gazetesinde iki ay önce yayımlanan Kıbrıs’ta 20 000 Ermeni olduğunu savunan ve Mişhel imzasını taşıyan yazıyı yazan da bu şahıstır. Bu şahıs tanınmış Ermeni komite üyelerinden Baro Agasi tarafından da tanınmakta ve onunla mektuplaşmaktaydı58.

Diğer bazı köylerde bulunan Ermenilerin de belirtildiği raporda, Kıbrıs’ta bulunan toplam Ermeni sayısı 1 500’dür ve ona göre bunlar,

55 Kocabaşoğlu, a.g.e., s.63.56 Mehmet Demiryürek, “Ermeni Olayları ve Kıbrıs (1888-1912)”, Avrasya Dosyası, ASAM

Yayını, Ankara 2004, s.293. 57 Demiryürek, a.g.m., s.290.58 Demiryürek, a.g.m., s.292.

Page 553: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

553

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

cümlesi de ipsiz sapsız hayta adamlar olup içlerinde belli başlı Ermeni yoktur59.

Ermeni ihtilâl cemiyetlerinin bir kolu 1888 yılından önce Kıbrıs’ta kurulmuş bulunuyordu. 14 Şubat 1888 tarihli bir belgeye göre Avrupa’nın bazı mahalleriyle, Mısır ve Kıbrıs’ta kurulan Ermeni komite şubeleri tara-fından yapılan neşriyat-ı muzırre hem Avrupa’da hem de Ermeniler ara-sında kötü tesirler yapmaktaydı. Bu şube 1886 yılında Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi’nin şubesi olmalıdır. 1907 ve 1908 yıllarına ait bazı belge-lerde ise bu şubenin Hınçak Partisi’ne ait olduğu açıkça belirtilmektedir.

Kıbrıs’ta Fransızların Ermeni Lejyonu Kampı ve Türk-Ermeni İlişkilerine EtkileriFransa’nın Kıbrıs’ta kamp kurma faaliyetine girişmiş olmasının te-

melinde yatan gerçekler; Dünya istihbarat örgütlerini olgunluk dönemi olarak kabul edilen Birinci Dünya Harbi ve harp sonrası yıllarda cephe yerlerinde yaptığı hizmetler büyük rol oynadı. Savaş süresince İngilizlerin ‘İntelligence Service’inin çalışmalarıyla Ortadoğu’da geniş bir casusluk örgütü kuruldu. Fransızların Ortadoğu’da haber alma örgütleri istenildiği düzeyde değildi. Bu boşluğu kapatabilmek için Monarga kampı kurulduğu zaman casus yetiştirilmesine özel bir önem verilmişti. Bunun için ‘Konuk Evi’ altında Monarga’dan ayrı bir kamp oluşturulmuştu. Kampa, Ermeni din adamları ile daha önce Anadolu’da Ermeni toplumuna liderlik yapmış etkili kişilerin alınmasına öncelik verildi. Kampta eğitilen Ermenilerin bir bölümü eğitim sonrası Anadolu’ya gönderildi60.

Kıbrıs’ta Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz ve Fransızların des-teğiyle 3 Ermeni kampının kurulduğunu, bunların bir komutanlığa bağlı olarak Fransızlar tarafından askerî eğitime tâbi tutulmuşlardı. Buradaki Ermenileri batılı devletler kullanmak istemişlerdir. Nitekim bu kamplara katılan Ermenilerin pek çoğu Fransızlarla birlikte Çukurova’da bulunmuş, doğu ve güney Anadolu’da propaganda çalışmalarına katılmış ve casusluk faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Savaş sona erdiğinde bu kamplar vali ta-rafından kapatılmış, Ermeniler de dağılmışlardı. Kampların fi nansmanını sağlayan kuruluşlara bakıldığında Amerika ve Avrupa’daki Ermeni cemi-yetleri ile Mısır Müdafa-i Millî Komisyonu, Kıbrıs Rum İttihat-Birlik Ku-59 Demiryürek, a.g.m., s.293. 60 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler, Genişletilmiş 2. Baskı, USAK Yayınları, Ankara 2005,

s.102.

Page 554: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

554

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lübü, Kıbrıs Yüksek Komiser Yardım Fonu (% 20), Girne Piskoposluğu ile Lefkoşa X. Theccochaides Firması bilinenlerdir. Bu kamplarda yaklaşık 10 150 kişi eğitim görmüştür. Dolayısıyla bu dönemde Rum-Ermeni bir-likteliği açıkça görülmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler Filistin bölgesine kadar ilerlediler. İngiliz ordularının başarı sağladığını gören Fransız askerî yetkilileri, 1916 yılından beri Monarga Ermeni lejyonu kampında sıkı bir disiplin ile askerî eğitim yapan Ermeni militanlarının bir bölümünü Filistin Cephesi’ne gön-derdiler. Bu militanlar Anadolu’ya kadar uzanacak olan savaş serüveninin her aşamasında Müslüman Türk ve Müslüman Arap halkına karşı yan yana savaştılar. Savaş sırasında geçtikleri her yerde savaş kurallarından çok adeta bir vahşet kuralı uyguladılar. Yaptıkları vahşeti gizlemek amacıyla Ermeni papazlar, Türkler kendi vatandaşı olan Ermenileri öldürüyorlar yaygarasına devam ettirmekten geri kalmadılar61.

Kamp yeri olarak Gazimagusa ilçesinin kuzeyinde bulunan Monarga bölgesi seçilmişti. Bunun en önemli nedenleri;

1- Magusa karakaol bölgesinden Monarga’ya kadar olan alan 1941’ten beri askerî eğitim alanı olarak kullanıldığından ve Ermeni isyan-larında kullanılmak üzere silâhlar Anadolu’ya Magusa Dörtyol deniz hattı üzerinden dağıtıldığından alt yapısı kısmen mevcuttu.

2- Kıbrıs’ın deniz ulaşım yolları kuzeyde Magusa Limanı yoluyla ya-pılıyordu. Bu liman eskiden beri adanın dünyaya açılan penceresi konu-mundaydı. Diğer ülkelerden toplanacak gönüllü Ermeniler ve araç gereç-ler bu deniz yoluyla Monarga’ya kolaylıkla taşınabilirdi62.

Bu kampa alınan askerlerin seçiminde titiz davranılıyordu. Kam-pın yöneticisi Osmanlı vatandaşı olan Helemyan Damadyan ile İranlı Sabahgülyan’a verildi. Bunların oluşturacağı propaganda gruplarının, Ermenilerin yoğun oldukları bölgelerde çalışmaları kararlaştırıldı. Ancak Fransız yöneticilerin bu liderlerden istekleri vardı. Yalnız sağlıklı, güçlü ve milliyetçilik hisleri kuvvetli Ermenileri toplamak yeterli değildir. Özel-likle Kilikya ve Suriye doğumlu bölge lisanını iyi bilen memleketi tanıyan Ermenilerin toplanması şarttı. Mühim olan sayı değildir, kalitedir. Ayrıca ABD’den toplanacak gönüllü Ermenilerin sayıca çok fazla olması da tav-

61 Halil Aytekin, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, TTK Yayınları, An-kara 2000, s.95.

62 Laçiner, a.g.e., s.60.

Page 555: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

555

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

siye olunur63. Ermeni lejyonu kampının kuruluşunda ve eleman ihtiyacının temininde gerek nitelik bakımından, gerekse nicelik bakımından hassas davranılmıştır. ABD’den toplanan gönüllü Ermeniler 1917 yılının Mart-Nisan aylarında lejyon kampına gelerek eğitime başladılar64.

Fransız birliklerinin içinde Monarga kampında eğitilmiş ve Türklere karşı kin duygularıyla dolmuş çok sayıda Ermeni askeri vardı. Bunların 2 500’ü Antep, 2 000’i Maraş, 100’ü Urfa ve 4 550’si Çukurova bölgesinde bulunan Fransız askerî gücünde yer almıştı. Bunlar işgal sırasında baskı, öldürme ve yok etme hareketlerine yoğun bir şekilde başlamışlardı65.

Anadolu’dan gelen ve kampta askerî eğitimden geçen lejyonlardan bazıları yüksek komiserlikte, telgrafhanelerde ve esir kampında tercüman olarak görevlendirildiler. Bazıları ise cephelerde komutanların tercüman bürolarında kullanıldılar. Ayrıca Anadolu’nun işgalinde her kademedeki askerî görevlilere tercümanlık ve rehberlik yapmışlar, zaman zaman tercü-melerinde yanlı davranarak çıkar elde etmeye çalışmışlardı66.

20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması sonrasında Fransa, Ermeni lejyo-nundan kademeli olarak desteğini çekmeye başlamıştır. Denetimsiz kalan lejyonerlerin bir kısmı adaya yerleşmek istedi. Ancak Kıbrıs’ın İngiliz yöneticileri Ermeni lejyonerlerin adada kalmalarını kabul etmeyince İn-giliz askerî yetkililerinin sağladığı destekten yararlanarak Yunan ordusuna katıldılar. Bunlar daha sonra Yunan ordusu tarafından İzmir’in işgalinde bulunmuşlardır67.

Ermeni-Rum işbirliğinin geçiş noktası ise Kıbrıs ve Kıbrıs sorunu ol-muştur. 1915 ve sonrasında Kıbrıs’a gelen Ermeniler Türk kamuoyunda fazla bilinmese de Kıbrıs’ta önemli azınlık gruplardan birisi olmuştur. Bu-radaki Ermeniler, özellikle Suriye ve Lübnan’dan gelen Ermenilerin Yuna-nistan üzerinden Avrupa’ya geçişlerinde bir üs görevi görmüşlerdir. Aynı şekilde Türkiye karşısında konumunu güçlendirmeye çalışan ada Rumları da Ermenileri ve Ermeni sorununu sıklıkla kullanmıştır68.

63 Laçiner, a.g.e., s.86.64 Laçiner, a.g.e., s.87. 65 Laçiner, a.g.e., s.96-97.66 Aytekin, a.g.e., s.104. 67 Aytekin, a.g.e., s.104. 68 Laçiner, a.g.e., s.55.

Page 556: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

556

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sonuç ve DeğerlendirmeYukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; Kıbrıs’ta bulunan

Ermenilerin durumu ve burada Türk-Ermeni ilişkileri, dönemlere göre bir hayli farklılık göstermektedir. Adadaki 308 yıllık Osmanlı dönemi ince-lendiğinde, Ermenilerin sayıca çok az olmasının da etkisiyle ilişkiler gayet olumludur. Aynı semtlerde yaşayıp, aynı ortamlarda ticaret yaptıkları ve hatta bazı Ermenilerin Türk ismi aldıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca bu dö-nemde Osmanlı Millet Sistemi burada da uygulanmış, Rumlara başpisko-posluk kurumu ihtas edilirken, sayıca az olan Ermenilere de murahhaslık verilmiştir. Rumlarla hemen hemen aynı haklara sahip olacak şekilde ihtas edilen murahhaslıkla bu toplumun dinî ve sosyal hayattaki özerkliği sağ-lanmıştır. Adanın 4 Haziran 187869 Kıbrıs Konvansiyonu ile İngiltere’ye devri olayı, 93 Harbi sonrası Ayastefenos ve Berlin Antlaşmaları ile ulus-lararası camiada gündeme getirilen Osmanlı Ermenileri ile alınan kararlar süreci ile örtüşmektedir.

Adadaki İngiliz yönetimi dönemindeki Ermeni varlığı, Osmanlı yö-netimine göre belirgin bir değişiklik göstermektedir. Bu bağlamda ada-ya gönderilen misyoner temsilcileri, Hınçak teşkilâtına bağlı bir şubenin adada açılmış olması, Birinci Dünya Harbi sırasında adaya sayısal ola-rak azımsanmayacak Ermeni nüfusun gelişi demografi k yapıyı adadaki Ermeni cemaati lehine önemli ölçüde değiştirmiştir. Ayrıca Fransızların adada kurdukları lejyoner kampları, adadakilere ilâve olarak dışarıdan da getirilen yaklaşık 10 500 Ermeninin eğitilerek Anadolu’daki Türk Millî Mücadelesi’ne karşı önce Fransız, sonradan da Yunan kuvvetleri içerisinde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu durum gerek adada gerekse genel Türk-Ermeni ilişkilerinde Osmanlı devrinin aksine olumsuz bir tablo ortaya çı-karmıştır. Belki de bu sürecin bir yansıması olarak 1960 yılında adanın iki büyük topluluğu olan Türk ve Rum tarafının siyasî ortaklığına daya-lı olarak kurulan Cumhuriyet yönetiminde Ermenilere de hangi toplumla hareket edeceklerine dair referandumla görüşleri sorulunca (Kasım 1960) Ermeniler, Rum toplumu içerisinde bulunmayı tercih etmişlerdir. Bu bağ-lamda sonraki dönemde de özellikle Türkiye karşıtı yapılanma ve eylem-lerde Ermeni-Rum ittifakı örnekleri sıklıkla görülen bir durumdur. Ermeni terör örgütü ASALA’nın faaliyetlerine Rumların desteği ve 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası dönemde ise özellikle ABD’de Türkiye karşıtı Lobi fa-

69 Detay için bkz. Rifat Uçarol, 1878 Cyprus Dispute & The Otoman-British Agreement, Rüstem Kitabevi, Lofkoşa 2000.

Page 557: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

557

Doç Dr. Cihat GÖKTEPE

aliyetlerinde bulunan Rumlara, Ermeni kuruluşlarının verdiği açık destek bilinmektedir70.

İki toplumun tarihten gelen ve uzun olan ahenkli birlikteliğinin temini Osmanlı hakimiyeti döneminde mümkün olabilmiştir. Bu bağlamda Kıb-rıs, Osmanlı laboratuarının küçük kesiti de olsa somut bir örneğidir. Zira adadaki Türk-Ermeni ilişkileriyle, Anadolu’daki Türk-Ermeni ilişkilerinin büyük bir paralellik gösterdiği görülür. İlişkiler XIX. yüzyılın son çeyre-ğinden itibaren iki toplumdaki aklıselimler tarafından istenilmeyen yönde dış faktörlerin etkisiyle farklı ve olumsuz bir şekle dönüşmüştür.

70 Örnek ve detaylar için bkz. Laçiner, a.g.e.

Page 558: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 559: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

DİNÎ İLİŞKİLER BAKIMINDANİSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİ

Yrd. Doç. Dr. Davut KILIÇ

Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi BilimdalıE-mail: dkilic@fi rat.edu.tr; Tel:0533 6633566

Page 560: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

Özet

İslâmiyet, dinde zorlama olmayacağı anlayışı ile kendin-den olmayanlara İslâm toprakları üzerinde rahatça yaşama hakkı vermiştir. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer din mensuplarına şer’î hükümler uygulan-madığı gibi tam bir hoşgörü içerisinde kendi dinî inanış ve geleneklerini yaşama ve yaşatmalarına müsaade edildi.

Türkler Anadolu yaylasına geldikten sonra Ermenilere, Rumların zulmünden kurtarmak için, geniş imtiyazlar verdiler ve ayrı bir cemaat olmaları sağlandı. Batı Erme-nilerinin ilk ruhanî merkezi Kütahya idi. Bursa’nın fethi ile ruhanî reislik merkezi, payitaht yapılan Bursa’ya nakledildi. II. Mehmet’in İstanbul’u fethinden bir müddet sonra da 1461’de bir fermanla İstanbul’a alındı. Fatih, Samatya’daki Sulu Manastır Rum Kilisesi’ni Ermenilere tahsis ederek, Bursa’dan getirttiği Ermeni dinî lideri Ovakim’i bütün Osmanlı Ermenilerinin Patriği olarak belirledi. Rum ve Yahudilere tanınan yetkiler ona da verildi. Aynı zamanda Ortodoks ve Musevîler içerisine girmeyen bütün gayri-müslim uyruklar da Ermeni Patrikliği’ne bağlandı. Patrik, Padişahla cemaati arasında resmî aracı durumundaydı; cemaat üyelerinin davranışları, vergi ve diğer yükümlülük-leri açısından Padişaha ve memurlarına karşı sorumluydu. Yani Ermeni toplumunun işlerini Ermeni Patrikhanesi yü-rütüyordu; ahalinin ırz, namus, servet ve vicdan hürriyeti Patriğin denetimine bırakılmıştı.

1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’yle Patriğin yetkilerinin önemli bir bölümü yeni kurulan meclislere devredildi. Cismanî meclis Ermeni ahalinin adlî ve idarî alandaki pek çok işini üstlendi. Bu nizamname, Osmanlı Ermenilerinin dinî, siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönem açması ve zamanın hükümetinin kendilerine karşı ne ka-dar olumlu olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.

Page 561: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

561

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

Girişİslâmiyet, dinde zorlama yoktur1 anlayışı ile kendinden olmayanlara

İslâm toprakları üzerinde rahatça yaşama hakkı vermiştir. İslâm Hukuku’na göre dünyadaki insanlar iki kısımdır. Birincisi Müslümanlar, ikincisi ise Müslüman olmayanlardır2. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti’nde ya-şayan diğer din mensuplarına3 şer’î hükümler uygulanmadığı gibi tam bir hoşgörü içerisinde kendi dinî inanış ve geleneklerini yaşama ve yaşatma-larına müsaade edilmiştir.

Osmanlı egemenliği altında yaşayan gayrimüslim ahali İslâm Hukuku’na göre zımmî statüsündeydi4. Bunları, dinlerine ya da mezheple-

1 Kuran-ı Kerim, Bakara/256.2 Müslüman olmayanlarda Müşrikler ve Ehl-i Kitap olmak üzere ikiye ayrılır. Müşrikler, put-

perestler ve kendilerine kitap gönderilmemiş olanlardır. Ehl-i Kitap ise Yahudiler, Sabiler, Mecusiler ve Hıristiyanlardır. İslâm Hukuku’nda Ehl-i Kitap olanlar, müşriklere kıyasla üstün tutulmuşlardır. Bkz. Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001, s.2, 11.

3 Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslimler, dinleri bakımından Hıristiyanlar, Musevîler ve Sabîler olmak üzere üç ana guruba ayrılırlar. Geniş bilgi için bkz. Ercan, “Türkiye’de XV ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin İçtimaî ve İktisadî Durumu”, Belleten, 1983/XLVII, s.1127.

4 İslâm Hukuku’na göre; İslâm devleti sınırları dahilinde anlaşmalı olarak yaşayan gayri-müslime zımmî denir. Müslümanların zekât vermesine karşılık, zımmîler de belirli bir mik-tar özel vergi vererek vatandaşlık statülerini devam ettirirler. Bkz. Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara 1998, s.405.

Page 562: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

562

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

rine göre gruplandırıldıklarından dolayı Millet5 adı verildi6. Uygulamada insanlar, inanç ve dinlerine göre; Rum-Ortodoks milleti, Yahudi milleti, Ermeni milleti gibi cemaat ve gruplara ayrılmışlardı7. Dinî toleransın teme-li İslâm Hukukuna dayandığı için hükümdarın kişiliğine bağlı olmaksızın gelişerek Millet Sistemi kurumsallaştı. İslâmî düşünce ve Osmanlı yöneti-minin hoşgörü özelliklerinin birleşmesiyle ortaya çıkan bu sistem de, Mil-letlerin sadece dinî değil, iktisadî, adlî ve maarife ilişkin işleri kendilerine bırakılmış, hatta ruhanî liderler ve kurumlara rütbe imtiyazları bahşedil-miştir8. Osmanlı Devleti böylece kendisine bağlı dinî grupları alt yönetim olarak denetim altında tuttuğu gibi her grubun kendi kimlik ve örfl erini yaşatmasına da zemin hazırladı9. Millet Sistemi’nin bir diğer fonksiyonu da, gayrimüslim toplulukların ekonomik ve politik sisteme katılmalarını sağlamasıydı. Bunlar bir yandan kendi kültür ve dinlerini koruyorlar bir yandan da ekonomik ve politik yaşantılarıyla Osmanlılaşıyorlardı10.

Gayrimüslim cemaatler, hükümetle olan işlerini Patrik veya Hahamba-şı olarak isimlendirilen millet başı ile yürütüyordu. Bunlar dinî görevlerini istediği gibi yerine getirebilirdi11. Dinî liderler cemaatinin hem cismanî

5 İslâm’da millet kavramı; din, mezhep veya bir din ve mezhebe bağlı topluluk manalarına gelir. Bu kavram Kuran’ı Kerim’de de din anlamında kullanılmıştır. Meselâ Bkz. Kuran’ı Kerim, Bakara/135, En’am/161. Millet Sistemi’nin temelinde Ehl-i Kitab’ı (Hıristiyanlar ve Musevîler) meşru gören ve onu koruyan İslâmî uygulama yatar. Bu grup zımmî statü-sünü oluşturur. Bkz. Kemal H. Karpat, Osmanlı Modernleşmesi, Yayına Hazırlayan Akile Durukan, Kaan Durukan, Ankara 2002, s.13.

6 Osmanlı yönetiminde; Millet deyimi ile dinî kıstaslara uygun olarak bir araya gelmiş cema-at kastedildiği gibi, Osmanlı Devleti’nde kişinin inançları, milliyetini de göstermekteydi. Bu millet üyeliği doğal olarak dinî inanç doğrultusunda ortaya çıkıyordu. Bkz. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Neşreden M. Kıratlı, Ankara 1993, s.333. Davison’a göre bu sistem de; gayrimüslim uyrukların nihaî otorite mercii her ne kadar Padişah olsa da, bazı bakımlardan Millet Sistemi Padişahlık yönetiminin doğrudan otoritesinin ye-rini alan yarı özerk organlar şeklinde örgütlenmişti. Bkz. Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform I, Neşreden Osman Akınhay, İstanbul 1997, s.23.

7 Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu 1839-1914, Ankara 1989, s.9; Ejder Okumuş, Türkiye’nin Lâikleşme Serüveninde Tanzimat, İstanbul 1999, s.150; Lewis, a.g.e., s.333. Özellikle Ermeni milleti XIX. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren üzerinde yürütülen misyoner faaliyetleri neticesinde Katolik veya Protestan oluş-larına göre kendi arasında farklı milletlere bölünecektir. Geniş bilgi için bkz. Davut Kılıç, Osmanlı Ermenileri Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, Ankara 2000, s.55-126.

8 Bkz. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2000, s.175.9 Bozkurt, a.g.e., s.213.10 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara 2003, s.21.11 Arnold Toynbee, Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Neşreden Kasım Yargıcı, ? 1971,

s.169.

Page 563: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

563

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

hem de ruhanî reisi olarak, hükümet indinde mesul tutulmuştu12. Bu cüm-leden olarak Osmanlı-İstanbul Ermeni Patrikhane ilişkilerini iki dönem olarak incelemek mümkündür.

1. Klasik DönemBu dönem, Osmanlının kuruluşundan 1839 yılına kadar geçen süreyi

kapsar. Osmanlı Devleti İstanbul’un fethine kadar geçen sürede Anadolu’da Ermenilere geniş imtiyazlar vererek, Rumların zulmünden kurtarmak için ayrı bir cemaat olmalarına müsaade etti. Nitekim Ermenilerin ilk ruhanî merkezi Kütahya oldu ve daha sora Bursa’nın fethi ile ruhanî reislik mer-kezi payitaht yapılan Bursa’ya taşındı13.

İstanbul’u fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, Anadolu’da bulunan diğer Hıristiyan kiliselerinden ayrı ve müstakil olmak üzere Bursa’dan ge-tirdiği dinî lider Ovakim’i bir fermanla 1461 yılında Ermeni cemaatine Patrik atayarak İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin temelini attı14. Ermenile-rin dinî hizmetlerini yerine getirmesi için Rumlara ait Samatya’daki Sulu Manastır Kilisesi’ni ve bugünkü Kumkapı Ermeni Patrikhane Kilisesi’ni bunlara tahsis etti15. Böylelikle Ermenilerin dinî, içtimaî ve eğitim prob-lemlerinin halline Fatih Sultan Mehmet kendisini memur etmiş oldu16. Er-meni Patriği’nin unvanı Osmanlı Devleti’ndeki bütün Ermenilerin Patriği oldu17.

Rum ve Yahudilere tanınan yetkiler Ermenilere de verildi. Bu durum onların kadim tarihlerinden bu tarafa örgütlü toplum yaşantısının merkezi

12 Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453-1953), İstanbul 1953, s.10.13 Çark, a.g.e., s.7; Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri,

İstanbul 2003, s.16.14 Çark, a.g.e., s.8; Nicolas Vatin, “Osmanlıların Yükselişi (1451-1529)”, Editör Robert Man-

tran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Çeviren S. Tanilli, İstanbul 1995, s.127; Halil İnal-cık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600) I, Neşreden Halil Berktay, İstanbul 2000, s.54.

15 Kevork Pamukciyan, İstanbul Yazıları I, İstanbul’da Ermeniler, İstanbul 2002, s.3 vd.; Ne-jat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s.49.

16 Göyünç, a.g.e., s.55. Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasıyla Ermeniler için yeni bir devir başlamış oldu. Ermeniler tarihlerinde o zamana kadar Romalılar, İranlılar ve Bizanslılardan görmedikleri yakınlığı Osmanlı Devleti’nden gördüler. Bkz. Azmi Süslü, “Tarihte Ermeniler”, BTTD., S.23, (1978), s.69. O dönemde Osmanlı Devleti sınırları içe-risinde az sayıda Ermeninin yaşamasına rağmen Fatih, bunlara Patriklik tahsis etmiş oldu. Bkz. Stanford Show, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye I, Neşreden M. Harmancı, İstanbul 1982, s.216.

17 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s.149.

Page 564: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

564

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

durumundaki kilisenin, Osmanlı yönetimince resmen tanınmasıydı. Bun-dan böyle Osmanlı Ermenilerinin yaşantıları, alışık oldukları kilise çatışı altında devam edecekti. Aynı zamanda Ortodoks ve Musevîler içerisine girmeyen bütün gayrimüslim uyruklar, başka bir deyişle dördüncü Kadı-köy Konsili’ni18 kabul etmeyen bütün Hıristiyanlar da Ermeni Patrikliği’ne bağlandı. Bunlar; Süryanî19, Habeş, Kıptî kiliseleri, Çingeneler ve Bosnalı Bogomillerden oluşmaktaydı. Bütün bu gayrimüslim unsurlar, Osmanlı Devleti’yle ilişkilerini Ermeni Patrikliği üzerinden yürütecekti20.

Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patrikhanesi’ni kuran fermanında; Patriğin Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî, hem de cismanî lideri olduğunu hükme bağladı. Fatih’in İstanbul Ermeni Patriği’ne verdiği fermanın orijinal sureti bugün elimizde bulunmamakla birlikte21, ondan sonra gelen Padişahların gayrimüslimlere verdiği ferman-ların asılları ve suretleri de mevcuttur22. İstanbul Ermeni Patriği’ne verilen ahkâm ve hükümlerinin muhteviyatı, Rum Patriği’ne verilen hakların ay-nen tekerrüründen ibaretti. Aynı hak, hukuk ve salahiyete sahip olan Er-meni Patriği, Osmanlı topraklarında bulunan Ermeniler üzerinde yetkili kılınıyordu23. Nitekim Osmanlı Devleti’nin başkentinde gittikçe nüfusları

18 Kadıköy Konsili ve alınan kararlar için bkz. Abdurrahman Küçük, “Ermeni Kilisesinin Oluşması ve Konsil Kararları Karşısındaki Tutumu”, AÜİFD, C.XXXV, Ankara 1996, s.143 vd; Francis Dvornik, Konsiller Tarihi İznik’ten II. Vatikan’a, Neşreden Mehmet Ay-dın, Ankara 1990, s.16 vd. Ayrıca Monofi zit anlayış için bkz. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Konya 2005, s.515 vd; Gündüz, a.g.e., s.266.

19 Süryanî toplumunun Ermeni Kilisesi’ne bağlanmasıyla, bilhassa Güneydoğu Anadolu’da (Malatya, Urfa, Diyarbakır, Mardin) Ermenilerle Süryanîler geniş ölçüde birbirlerine karış-mışlardır. Bkz. Niyazi A. Banoğlu, Ermeninin Ermeniye Zulmü, Ankara 1976, s.58.

20 Uras, a.g.e., s.149; Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Ankara 1988, s.15; Ercan, a.g.m., s.1134; Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, İstanbul 1990, s.30; Vartan Artinian, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu 1839-1863, İstanbul 2004, s.23.

21 Çark, Fatih ve II. Beyazid’in Ermeni toplumuna verdiği fermanların her ne kadar halâ Kumkapı Ermeni Patrikhanesi’nde bulunduğunu ifade etmişse de (Bkz. Çark, a.g.e, s.9.), Yavuz Ercan’ın Patrikhane’ye bu fermanları görmek için yaptığı müracaatta, böyle bir bel-genin bulunmadığı cevabı verilmiştir. Geniş bilgi için bkz. Ercan, Kudüs Ermeni…, s.17. Pars Tuğlacı’ya göre de bahsedilen fermanlar Patrikhane’nin çeşitli zamanlarda uğradığı yangın felâketlerinde kaybolmuştur. Bkz. Pars Tuğlacı, İstanbul Ermeni Kiliseleri, İstanbul 1991, s.53.

22 Geniş bilgi için bkz. Ercan, Kudüs Ermeni…, s.15 vd.23 Çark, a.g.e., s.9; Fatih’i takip eden Padişahların fermanları hep onun zamanındaki uygula-

maya atıfta bulunduğu ve İslâm Hukuku’na dayandığı için fermanların hükümleri arasında önemli bir farklılık söz konusu değildir. Mevcut fermanların muhtevaları aşağı yukarı aynı-dır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde gayrimüslimlere tanınan statü büyük bir değişikliğe uğramadan Tanzimat’a kadar devam edecektir. Bkz. Eryılmaz, a.g.e., s.36.

Page 565: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

565

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

yoğunlaşan Ermeniler, Saray ile iyi ilişkiler kurarak Osmanlı egemenliği altında devletin sadık tebaası oldular24.

1517’de Yavuz Sultan Selim’in halifeliği almasıyla birlikte yönetimi altındaki diğer dinî liderlerin de yetkilerini genişletti. Cemaat liderlerine dinî konularda suç işleyenleri cezalandırmak, evlendirmek ve boşanma da-valarına bakmanın yanı sıra din adamlarını mükâfatlandırma ve cezalandır-ma yetkisini de verdi25. Böylece Patriğin ruhanî ve cismanî yetkileri daha da güçlendi. Seçim işleri Padişah’ın onayı ile tamamlandığı için Patriklik makamı aynı zamanda devletin bir memuru durumundaydı. Patriğe üç tuğ-lu Osmanlı Paşası unvanı verildi. Bu unvanla Patrik, devlet hiyerarşisinde yüksek bir mevkiye getirilmiş oldu26. Patrik, milletin ruhanî yönetiminden ve görevlilerden, eğitim kurumlarından, vakıfl ardan ve dinî kurumlardan doğrudan sorumluydu. Onlarla ilgili bütün yasal yetkiler kendinde toplan-mıştı. Patriğe kamu güvenliği ve kamu suçları dışında bütün davaları gö-receği bir mahkeme ve suçluların kalacağı bir hapishane kurma yetkisi de verildi. Patriğin Anadolu ve Rumeli’deki Ermeni piskoposluk bölgelerinde mutlak yetkisi vardı. Patrik kendince her hangi bir makama dinî görevli atayabilir, bunları görevden alabilir ya da sürgüne gönderebilirdi. Osmanlı yöneticileri onun kararına karışamazdı27.

Patrikler, amiralar28 tarafından seçilen kişileri kendilerine vekil olarak atarlar, bu kişiler Patrikhane tarafından Osmanlı hükümetine kilise müte-velli heyeti olarak takdim edilir, hükümet de bu kişilerin üyeliklerini onay-

Bu durum 14 Şubat 1862 tarihinde Babıâli’ye sunulmuş olan tutanakta da şöyle vurgulan-mıştır: Yüce saltanatın, adaleti altında bulunan çeşitli toplumlara âyin ve mezheplerinin gereğinin serbestçe yapılmasına ve özel işlerinin idaresine dair daha önceden bağışlanmış olduğu muafi yet ve imtiyazlar anılan toplumun ruhanî işlerinde geçerli olan usûle ve özel adetlerine uygun ve esasen hepsi hakkında aynı olduğundan her bir toplumda kendi geçerli geleneklerine uyularak yapıla gelmiş… Bkz. Uras, a.g.e., s.160.

24 Tuğlacı, a.g.e., s.53.25 Bebiroğlu, a.g.e., s.17.26 Eryılmaz, a.g.e., s.28.27 Artinian, a.g.e., s.26 vd.28 Amira Arapça bir sözcük olup amirden gelmektedir. Emir veya Amir manasına gelen bir

unvandır. Bkz. Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2004, s.405. Amira kelimesi Osmanlı Ermenilerine ait bir isimdir. Amiralar sadece ruhban sınıfında değil, Ermeni toplumu içerisinde de özel bir statüye sahip olmuşlardır. Bkz. Hagop Bar-soumian, “The Dual Role of the Armenian Amira Class Within the Otoman Government and the Armenian Millet (1750-1850)”, Christians and Jews in the Otoman Empire, Editör Benjamin Biadde, Bernard Lewis, The Functioning of a Plural, Society, C. I-II, New York 1982. s.171.

Page 566: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

566

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

layarak kendilerine hüccet29 veya berat30 adıyla birer resmî yazı verirdi. 4 ile 12 kişiden oluşan bu üyeler kendi aralarında geçici kayyumlarını seçer, kayyumlar kilisenin günlük işlerini yürütürlerdi. Mütevelli heyet Patriğe karşı sorumluydu. Bu durum 1847 yılına kadar devam edecektir31.

Patriklik, Padişahla cemaati arasında resmî aracı durumundaydı. Bir başka deyişle Ermeni tebaa millet lideri aracılığıyla devlet yönetimiyle te-masa geçmekteydi32. Yani Patrikler, cemaat üyelerinin davranışları, vergi ödemesi ve diğer yükümlülükleri açısından Padişaha ve memurlarına karşı sorumluydu. Bu bakımdan Ermeni toplumunun işlerini de Patrikhane yü-rütüyordu. Patrikler de bu görevi piskoposlar ve rahipler aracılığı ile ken-di ahalisi üzerinde denetimi sağlayarak gerçekleştiriyordu33. Her millet, teşkilâtının din adamlarından oluşan bir ruhanî meclisi bulunmakta ve bu meclis millet liderlerini seçmekteydi. Durumu fermanlarla tayin ve tespit edilen ibadet yerlerinin dokunulmazlığı bulunmaktaydı. Osmanlı yöneti-mi bu ibadet yerlerinin iç teşkilâtına ve idaresine kesinlikle karışmamış, idaresini bütünüyle cemaat teşkilâtlarına bırakmıştı34. Bir başka ifadeyle İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ne mensup ahalinin ırz ve namusu, serveti ve vicdan hürriyeti Patriğin denetimine verilmişti. Gayrimüslimler dinlerinde serbest oldukları gibi dil, kültür vb. noktalarda da serbest bırakılmışlardı. Yönetimin öncelikli hedefi bu gruplar arasındaki farklılığın devamını sağ-lamak ve sosyal düzenin olduğu gibi kalmasını gözetmekti35. Esasen yö-netimin temel görevlerinden biri de toplumsal tabakaları birbirinden ayrı tutmaktı36. Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu dönemlerde, gayrimüslim

29 Arapça bir kelime olan hüccetin lügat manası; delil, bürhan, kavil veya fi ilin sübutuna me-dar olan nesne demektir. Hâkim huzurunda ikrar ve takrir ve vasi tayini ve bir hususa izin verilmesi gibi hükmü ihtiva etmeyen hususlar hakkında kullanılan bir tabirdir. Geniş bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, İstanbul 1993, s.865.

30 Arapça bir kelime olan beratın lügat manası; yazılı kâğıt ve mektup anlamına gelir. Osman-lı Devleti teşkilâtında bazı vazife hizmet ve memuriyetlere tayin edilenlere, vazifelerini icra etmeleri için Padişah’ın tuğrası ile verilen tayin emridir. Geniş bilgi için bkz. Pakalın, a.g.e., C. I, s.205

31 Tuğlacı, a.g.e., s.59.32 Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Neşreden Mumtazer Türköne, T. Önder, İs-

tanbul 1992, s.233; Okumuş, a.g.e., s.151.33 Ercan, Gayrimüslimler…, s.113.34 Eryılmaz, a.g.e., s.38 vd. Osmanlı hükümeti kiliselerde papazların vaaz ve nasihatlerini din

işlerine karışmak olacağı gerekçesiyle denetlemediği gibi azınlık okullarının ders program-larını ve idaresini de kontrol etmemiştir. Bkz. Eryılmaz, a.g.e., s.41.

35 Karpat, a.g.e., s.13.36 Karpat, a.g.e., s.28.

Page 567: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

567

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

milletler nerede ise tam bir dinî ve kültürel özerkliğe sahip olduğundan ne kendi aralarında ne de Osmanlı yönetimi ile bir çatışma yaşamadılar.

Yukarıda ifade ettiklerimizin dışında İstanbul Ermeni Patriklerine ve-rilen fermanlara bakarak37 kendilerine tanınan imtiyazlara şunları da ilâve etmek mümkündür:

1. Kendi aralarında evlenmek hususunda onları serbest bıraktı38. 2. Osmanlı Ermenileri millet olarak tanındıktan sonra İstanbul’da

kendilerine verilen yerler başta olmak üzere taşrada bulunan kilise, ma-nastır ve ziyaret yerlerinin ola gelen onarımlarına bazen de yeni ibadet yerlerinin izin alınmak şartıyla yapılmasına müsaade edildi.

3. Patriğin günlük hayatında, bindiği taşıtlarda, yolculuk halinde ge-lip geçtiği yerlerde, yanında olan koruma ve adamları da dâhil olmak üzere kıyafet değiştirerek özel elbise giydiklerinde Osmanlı yöneticileri bunlara hiç karışmadı. Yine bu durum Patrik tarafından yardım toplamak için gö-revlendirilen rahipler için de geçerliydi.

4. Patriğin yanında olan asasına asla müdahale edilemezdi. 5. Geleneksel Osmanlı sistemine göre gayrimüslimler cizye39 adı ve-

rilen baş vergisini vererek askerlik hizmetinden muaf tutuluyorlardı40. 6. Patrik ve yardımcılarının yanında bulundurdukları eşyalardan ver-

gi alınmadığı gibi Patriğin kendi yaşamı için gereken bağların mahsulün-den ve yardım için Ermeni ahalinin vere geldiği şıra, yağ, bal ve diğer eş-yaların evine taşınmasında iskelelerde ve kapılarda görev yapan görevliler devamlı yardımcı olurdu.

Diğer taraftan zımmîlerin, Müslümanlara karşı uymak zorunda ol-duğu kuralları41 da şöyle sıralayabiliriz:

1- Zımmî Müslümandan farklı elbise giyecek,

37 Fermanlar için bkz. Ercan, Kudüs Ermeni…, s.33-48.38 Azınlıklar kendi dinlerine girmeyenlerle evlenemezdi. Yani bir Rum, bir Ermeni, bir Yahu-

di alacağı kızı kendi mezhebine kayıt etmedikçe nikâh edemezdi. Ayrıca Gregorian Erme-nilerde nikâhın feshi katiyen caiz değildir. Bkz. Osman Ergin, Vakıfl ar Belediyeler Patrik-haneler, İstanbul, 1944, s.67 vd.

39 Tanzimat öncesi cizye gelirlerine bakarak Osmanlı topraklarında 12 milyon gayrimüs-lim ahalinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Geniş bilgi için bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat III-IV, Neşreden Neşet Çağtay, Ankara 1992, s.133.

40 Sadece eli silâh tutabilecek durumdaki erkeklerden alınan bu vergi kutsal yerler ve İstanbul’da oturanlardan, din adamı ve yoksullardan alınmıyordu. Bkz. Bozkurt, a.g.e., s.23.

41 Bkz. Ercan, Osmanlı…, s.9.

Page 568: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

568

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

2- Gayrimüslimlerin oturdukları binalar Müslümanlarınkinden yük-sek olmayacak,

3- Çan çalınmayacak ve yüksek sesle ibadet edilmeyecek, 4- Genel yerlerde şarap içilmeyecek, haç ve domuz gösterilmeyecek, 5- Ölüler gizli olarak gömülecek ve arkasından ağlanmayacak, 6- Gayrimüslimlerin saç biçimleri ve isimleri Müslümanlarınkine

benzemeyecek, 7- Ata binilmeyecek, 8- Gayrimüslimler silâh taşımayacak ve kullanmayacak, 9- Süslü olmayan kemerler takılacak, 10- Binek hayvanlarında eğer kullanılmayacak.

2. Modern Dönem Klasik dönem 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ilânı ile son buldu.

Hattı Hümayun’un getirdiği fi kir ve ilkeler, Müslüman tebaadan daha çok gayrimüslimlere hitap etmiş ve onların statüsünü etkilemişti. Kuruluştan beri uygulana gelen Millet Sistemi’nde ve haklar düzeninde değişmeler ol-maya başladı. Fermanın en önemli ilkesi din ve mezhep farkı gözetilmek-sizin bütün tebaanın eşit olarak muamele görmesiydi. Osmanlı toplumun-da insanların statüsünü yani vatandaşlık haklarını belirleyen sadece dindi. Eşitlik ilkesinin gelmesiyle din esasına dayalı millet kavramının yerine Osmanlılık kavramı gelmiş ve hâkim millet anlayışı değişmişti42. Yine bu fermanla gayrimüslimler için özellikle kıyafet mecburiyeti, ev yüksekliği ve çan çalma gibi yukarıda saydığımız yasaklar da kaldırıldı43. Ayrıca din ve mezhep ayrılığı yüzünden gayrimüslimleri aşağılayıcı deyimlerin resmî evrakta yer alması halkın ya da memurların onlar hakkında utandırıcı ve kırıcı konuşmaları yasaklandı44.

Islahat Fermanı’nda da (1856) yine sadece zımmîlerin hukukî statüle-rinde dinî ve sosyal yaşamlarında değişiklik yapacak düzenlemeler getiril-mişti. İslâm Hukuku’nun zımmîlere tanıdığı statü tamamen değiştirilmişti. Zımmîleri vatandaş haline getiren haklar vurgulanırken milletlerin sahip oldukları yetkiler de tek tek teyit ediliyordu. Her din ve mezhepte bulunan

42 Eryılmaz, a.g.e., s.96 vd.43 Ortaylı, a.g.e., s.116 vd; Bebiroğlu, a.g.e., s.33.44 Bozkurt, a.g.e., s.56; Bebiroğlu, a.g.e., s.37.

Page 569: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

569

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

gayrimüslimlere istisnasız bazı hakları teyit ve kabul eden bu fermanla, zımmîlere evvelce tanınmış olan din hürriyetleri, imtiyaz ve muafi yetleri aynen tanınarak yönetmeliklerde bazı değişiklikler yapılıyordu45. Patrik-hanelere de hususî meclislerin teşkil edileceği belirtilmekteydi. Bu meclis-lerin kararları Babıâli’ye arz edilip tasdik edildikten sonra kesinlik kaza-nacaktı. Patrikhanelerin seçim usûlleri ıslah olunacak ve ömür boyu tayin edilecek Patrik, piskopos, metropolit, murahhasa gibi din adamları usûl-i tahlifi yeye tâbi olarak devlete sadakat yemini edeceklerdi. Cemaat işleri, ruhanî ve cismanî azadan mürekkep meclisler tarafından yürütülecekti46.

Ermeni aydınlarından bir kısmı, gelişen müsait ortamdan istifadeyle millet işlerine bir düzen vermek, ruhanî işleri tanzim etmek istedi. Bu dü-şünceye sahip olan aydınlar, günden güne sayısı artan hayır müesseseleri, mektep ve kiliseleri bir takım nizamlarla yeniden organize ederek, özellik-le de Patriklerin cemaat ve Patrikhane üzerindeki güçlerini azaltmak için Patrikhane yönetimini daha fazla sivillerden mürekkep bir heyet vasıtasıy-la kontrole tâbi tutmak için harekete geçti47.

14 Şubat 1862 tarihine gelindiğinde Ali Paşa, Ermeni Patrik kayma-kamına yazdığı mektupta; 7 kişilik bir komisyonla ortak çalışarak önceden hazırlanmış olan nizamnameyi gözden geçirmelerini istedi48. Seçilen ko-misyon 16 Şubat günü çalışmaya başladı. Hazırlanan genelge Babıâli’nin onayından sonra Padişah’a sunuldu. Sultan Abdülmecit kendisine sunulan nizamnamenin imzasını geciktirdi. Ermeni ahali bu olaya tepki göstere-rek kaymakamı kovup, Patrikhane’nin anahtarını Babıâli’ye teslim etmek istedi. Nihayet 18 Mart 1863’te Ermeni toplumunun yeni nizamnamesi49 Padişah tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi50. 45 Bozkurt, a.g.e., s.55. Fermanın tam metni için bkz. Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Neş-

reden Ali Reşad, İstanbul 1999, s.501-507.46 Eryılmaz, a.g.e., s.113; Bebiroğlu, a.g.e., s.37.47 Çark, a.g.e., s.250. 1847’de Patrikhane’de iki meclis kuruldu. Bunlardan birisi 14 ruhanî

üyeden oluşan meclis-i ruhanî, diğeri de yarısı amiralardan, yarısı da sanat erbabından olu-şan 20 kişilik yüksek meclisten oluşacaktı. 1850’de millî bir nizamname düzenlenmesi için bir encümen kuruldu. Düzenlenen proje amiralar ve aydınlar arasındaki çatışmalardan do-layı bir süre geciktikten sonra 1857, 1859 ve 1860 yıllarında Patrikhane’de toplanan mec-lisler tarafından birçok tartışmalardan sonra 1862 yılına gelindi. Bkz. Uras, a.g.e., s.157 vd.

48 Mektup için bkz. M. Bebiroğlu, a.g.e., s.77.49 Bu nizamnamenin en önemli özelliği tamamen dönemin Fransız Anayasası’ndan yararlana-

rak hazırlanmış olmasıdır. Ermeniler bu nizamnameye anayasa anlamına gelen Sahmanat-rutyun der. Bkz. Bebiroğlu, a.g.e., s.115.

50 Uras, a.g.e., s.159; Bozkurt, a.g.e., s.181; Bebiroğlu, a.g.e., s.75 vd. Babıâli’nin nizamna-menin yürürlüğe girmesiyle ilgili göndermiş olduğu yazı için bkz. Bebiroğlu, a.g.e., s.82.

Page 570: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

570

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Nizamnameye göre her şeyden önce Ermeni cemaatinin başı olan Pat-riğin seçiminde şu şartlar aranacaktı. Patrik, piskoposlar arasından seçi-lecekti. 35 yaşını tamamlamış olacaktı. Bir diğer şart ise Patrik seçilecek kişi en az babasından beri Osmanlı uyruğunda olmalı ve devletin güvenine mazhar olmalıydı51. Bu özellikler göz önüne alınarak seçilen Patriğin va-zifesi de; nizamname hükümlerine uyarak hareket etmek ve bütün işlerin yerli yerince yapılmasına nezaret etmekten ibaretti52. Nizamnameye göre Ermeni toplumunun başı olan Patrik, bütün millet meclislerinin riyasetini ve yürütme kuvvetine haizdi53.

Ermeni Nizamnamesi’ni, Rum Patrikliği Nizamnamesi’nden ayıran önemli bir özellik vardı. Rum Patrikliği Nizamnamesi’nde, biri papazlar-dan mürekkep ruhanî, diğeri de muhtelit yani karışık iki meclis bulunuyor-du. Ermeni Patrikliği Nizamnamesi’nde ise; biri ruhanî öbürü cismanî iki meclisten başka bir de meclis-i umumî adını taşıyan 140 kişilik bir meclis vardı54. Dünyanın hiçbir yerinde azınlıklara böyle bir hak verilmemiştir. Yeni yürürlüğe giren Rum Nizamnamesi’nde kilise denetimi Ermenile-rinkinden daha güçlü idi. Ermenilerin kurduğu türden salt lâik kesimden oluşan sürekli bir genel meclis yoktu. Yalnızca Patrik seçimleri için topla-nan bir organ vardı. Taşra yönetimi de Ermeni Nizamnamesi’ne göre daha ilkeldi55. Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan Ermeni toplumunun yö-netiminde 1863 Nizamnamesi’yle ruhban sınıfın yetkisi azaltılmış ve buna bağlı olarak da lâik kesimin etkisini arttıran yasalar çıkarılmıştı. Bu de-ğişliklerin etkisi hem Ermeni toplumunun kendi içinden hem de Osmanlı hükümetinden gelmişti56.

1860’ta Patrikhane Meclisi ve 1863’te ise hükümet tarafından onayla-nan Nizamname’nin yürürlüğe girmesinden sonra Ermeni milleti bilhassa kilise ve okullarını serbestçe yönetti. Bu nizamname Pamukciyan’a göre de Ermenilere verilen müstesna bir imtiyazdı57. Nizamnamede yer alan te-

Nizamnamenin orijinal metni için ayrıca bkz. BOA, Y.E.E., Belge No: 112/5, 27 Ramazan 1279 (18 Mart 1863).

51 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III/3. Kısım, Ankara 1991, s.53.52 Uras, a.g.e, s.166.53 Eryılmaz, a.g.e., s.117; Bayur, a.g.e., s.5354 Bayur, a.g.e., s.52. Nizamnamenin Ermenice çevrisinde bu meclise Millî Meclis-i Umumî

denilmiştir. Bkz. Uras, a.g.e., s.170.55 Bkz. Davison, a.g.e., s.148 vd.56 Davison, a.g.e., s.137.57 Pamukciyan, a.g.m., s.8 vd. Bu geniş imkânlara bir de bundan bir yıl sonra İdare-i Vilâ-

yet Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Devleti’ndeki vilâyet, sancak ve kaza merkezlerinde oluşturulan idare meclislerinin hepsinde gayrimüslimler temsil edilir du-

Page 571: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

571

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

mel konuları şöyle gruplandırmak mümkündür: Ermeni toplumunun kendi kendini yönetim hakkı; dinî ödevleri yerine getirme yükümlülükleri; kendi din, dil ve kültürlerini öğrenme ve öğretme hakkı; aile ve miras hukuku alanlarında kendi din ve gelenek kurallarını uygulama hakkı; Ermenilerin din ve dünya işlerinde kendilerini yönetme; din görevlilerini, meclisleri-ni seçme ve seçilme hakkı; dinî ve dünyevî meselelerini kendi aralarında anarşiye yol açmadan çözme hakkı58. Bunlara ilâve olarak Patriğin görev-lerini de şöyle sıralayabiliriz59:

1- Patrik, nizamname hükümlerine göre hareket eder ve söz konu-su nizamnamenin çeşitli işlerle ilgili hükümlerinin uygulanmasına nezaret eder.

2- Millete başkanlık yapmak ve onun yararlarını kollamak,3- Patrik çeşitli vesilelerle genel meclisi toplantıya çağırabilir ve

meclisin görüşlerine başvurabilir. 4- Patrikhane yönetimin merkezidir. Patrik, Patrikhane’nin başkanı

olarak, hem genel meclisle hem de diğer ruhanî ve cismanî meclislere baş-kanlık yapar.

5- Patrik, Ermeni milletinin başkanı ve özel durumlarda devletin ver-miş olduğu buyrukların aracısıdır.

6- Patrik kendisine gelen işleri, müzakere edilerek karar verilmek üzere ilgili meclise havale eder.

7- Patrik kendisinin bulunmadığı toplantılarda alınan kararları imza-lamadan önce, o kararlarla ilgili düşüncelerini beyan ederek durumu yeni-den inceletebilirse de, onaylanmış kararı nizamnameye aykırı olmadıkça imzadan kaçınamaz.

8- Patrik; din adamı, öğretmen, manastır, okul ve hastane memurla-rından nizamnameye aykırı hareket edenlerin görevden alınmasını ilgili meclis ve komisyonlara teklif edebilir.

9- Patrik, ruhanî ve cismanî meclis ile onların altında bulunan komis-yonları kendiliğinden değiştirme ve kaldırmaya yetkili değildir.

ruma gelmesi yerel yönetimlerde de gayrimüslimlerin söz sahibi olmasını sağladı. Bkz. Güler, Akgül, a.g.e., s.34 vd. Bu durum da daha çok Ermeni toplumunun işine yaradı.

58 Ali Şafak, “Der-i Saadet Ermeni Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname Hükümleri ve Hukukî Açıdan Kısa Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri, Neş-reden İdris Bal-M. Çufalı, Ankara 2003, s.105 vd.

59 Genel anlamda Patriğin görevleri için bkz. Uras, a.g.e., s.166 vd.

Page 572: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

572

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

10- Patriğin millet bütçesinden aylığı olduğundan Patrikhanenin iç har-camalarını kendisi düzenler. Bunun dışında kalan dinî ve dünyevî görevler de Patrik yetkisini kurulan meclislerle paylaşmak durumunda kaldı.

Sonuç olarak, Ermeni Milleti Nizamnamesi’yle o zamana kadar Pat-riklerin elinde bulunan yetkilerin önemli bir kısmı yeni oluşturulan cismanî meclislere verilmiş oldu. Artık İstanbul Ermeni Patriği ruhanî ve cismanî işlerde tek başına karar verme yetkisine sahip değildi. Patriğin yetkilerinin önemli bir bölümü yeni kurulan meclislere devredilmişti. Cismanî meclis Ermeni ahalinin adlî ve idarî alandaki pek çok işini üstlenmişti. Bu nizam-name Osmanlı Ermenilerinin dinî, siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönem açması ve Osmanlı hükümetinin kendilerine karşı ne kadar olumlu olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir. Ne var ki, Ermeni milletine tanınan bu imtiyazlar neticesinde genel ve cismanî meclis üyeleri, ilerleyen zaman içerisinde kendilerini mezhepdaşlarının vekilleri olarak görecek, Babıâli’ye karşı bir tür siyasî yetkiye sahip resmî delege sıfatı kazandıklarını düşünerek, yabancı elçilerin kendi tebaaları hakkında yaptıkları gibi hükümete müracaat etmeye ve muhtıralar vermeye başla-yacaktır. Böylece Ermeni aydının kafasında oluşan bağımsızlık fi kri yavaş yavaş Osmanlı Ermenileri arasında taraftar bulacak ve ilerleyen zaman içerisinde konu giderek siyasallaşmaya doğru kayacaktır.

Page 573: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

573

Yrd. Doç Dr. Davut KILIÇ

Kaynakça

Kuran-ı Kerim, Bakara/256, 135; En’am/161. BOA, Y.E.E., Belge No: 112/5 numaralı, 27 Ramazan 1279 (18 Mart 1863).Artinian, Vartan, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu 1839-1863,

İstanbul 2004.Aydın, Mehmet, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Konya 2005.Banoğlu, Niyazi A., Ermeninin Ermeniye Zulmü, Ankara 1976.Barsoumian, Hagop, “The Dual Role of the Armenian Amira Class Within the Otoman

Government and the Armenian Millet (1750-1850)”, Christians and Jews in the Otoman Empire, Editör Benjamin Biadde, Bernard Lewis, The Functioning of a Plural, Society, C. I-II, New York 1982.

Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III/3. Kısım, Ankara 1991.Bebiroğlu, Murat, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, İstanbul

2003.Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu 1839-

1914, Ankara 1989. Dabağyan, Levon Panos, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2004. Davison, Roderic H., Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform I, Neşreden Osman

Akınhay, İstanbul 1997.Dvornik, Francis, Konsiller Tarihi İznik’ten II. Vatikan’a, Neşreden Mehmet Aydın,

Ankara 1990. Engelhardt, Edouard, Tanzimat ve Türkiye, Neşreden Ali Reşad, Kaknüs Yayınları,

İstanbul 1999. Ercan, Yavuz, “Türkiye’de XV ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin İçtimaî ve

İktisadî Durumu”, Belleten, 1983/XLVII.__________, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Ankara 1988. __________, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001.Ergin, Osman, Vakıfl ar Belediyeler Patrikhaneler, İstanbul, 1944.Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, İstanbul

1990.G. Y. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453-1953), İstanbul 1953.Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983.Güler, Ali, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara 2003.Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara 1998, s.405.İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600) I,

Neşreden Halil Berktay, İstanbul 2000.Karpat, Kemal H., Osmanlı Modernleşmesi, Neşreden Akile Durukan, Kaan Durukan,

Ankara 2002.Kılıç, Davut, Osmanlı Ermenileri Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, Ankara

2000.

Page 574: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş

574

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Küçük, Abdurrahman, “Ermeni Kilisesinin Oluşması ve Konsil Kararları Karşısındaki Tutumu”, AÜİFD, C.XXXV, Ankara 1996.

Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Neşreden M. Kıratlı, Ankara 1993. Mardin, Şerif, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Neşreden Mumtazer Türköne, T. Önder,

İstanbul 1992.Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat III-IV, Neşreden Neşet Çağtay, Ankara 1992.Okumuş, Ejder, Türkiye’nin Lâikleşme Serüveninde Tanzimat, İstanbul 1999. Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2000.Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, İstanbul

1993.Pamukciyan, Kevork, İstanbul Yazıları I, İstanbul’da Ermeniler, İstanbul 2002. Show, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye I, Neşreden M. Harmancı,

İstanbul 1982.Süslü, Azmi, “Tarihte Ermeniler”, BTTD., S.23, (1978). Şafak, Ali, “Der-i Saadet Ermeni Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname

Hükümleri ve Hukukî Açıdan Kısa Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri, Neşreden İdris Bal-M. Çufalı, Ankara 2003.

Toynbee, Arnold, Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Neşreden Kasım Yargıcı, ? 1971.

Tuğlacı, Pars, İstanbul Ermeni Kiliseleri, İstanbul 1991.Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987.Vatin, Nicolas, “Osmanlıların Yükselişi (1451-1529)”, Editör Robert Mantran,

Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Çeviren S. Tanilli, İstanbul 1995.

Page 575: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş
Page 576: ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 · 2018-03-26 · tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş