isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d257361/2019/2019_buladik.pdf · ©eseriıı her tiirlii basım ve...
TRANSCRIPT
IX. ULUSLARARASI • •• • •
DIN GüREVLILERI SEMPO·ZYUM·u
3-4 KASIM 2018 SANCAKTEPE
TAM METİN BiLDİRİLERi
EDiTÖR:
DR. ÖGR. ÜYESi MUSTAFA SÜRÜN
©Eseriıı her tiirlii basım ve yayım hakkı
YECV A 'ya (Yımııs Emre Camii Vakjı'11a) aittir.
Yazılardan yazarlan sorumludur. Kaynak gösterilerek alınn yapılabilir.
ISBN
978-605-80376-0-1
...•.... . ·. Kitabııı Adı:
. :---:: ._ _ŞEHİR VE MEDENİYETİN İNŞASINDA . . DİN GÖREVLİLERİN ROLÜ
IX. Uluslararası Din Görevlüeri Sempozyumu Tam Metin Bildirileri
(3-4 Kasım 2018 Sancaktepe-İsranbul)
Yayın Yöııetmeııi:
YasinBeyaz
Editör:
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa SÜRÜN
Kapak:
Oğulcan Babadır Atasoy
Mizaııpaj:
_ Ahmet Kahramanoğlu
Basım Yeri ve Yılı
Ravza Yayıncılık ve Matbaacılı!k
Kale İş Merkezi No: 51-52
Davutpaşa 1 İstanbııl' Tel: 0212 481 94 11
ı. Baskı: Eylül2019 (1000 adet basılmışnr)
İletişim
Meclis Mah. Cemal Gürsel Cad. Yunus Sok. No:2
Sancaktepe 1 İstanbııl Tel.: (0216) 621 17 57
www.yecder.org
Eğitim-Öğretim ve Sosyal Açıdan Camiierin Fonksiyonu
Giriş
T ebliğin başlığından da anlaşılacağı üzere bu çalışmada eği~-öğretim ve sosyal açıdan camiierin işlevi üzerinde durulacaktır. üzellikle günümüz Türkiye'sindeki Müslümanlar, cami ve aynı fonksiyonu
icra eden müesseseler bakımından oldukça zengin bir mir_asa sahiptir ve bu miras katlanarak devam etmektedir. Ancak bu zengin mirası, geçmişteki bu kurumlardan alınan örnek ve tecrübe birikimi ile çağımızda gerçekleşen değişim ve dönüşüml~ri de dikkate alarak, eğitim-öğretim ve sosyal dayanışma açısından, istenilen randıman ve kıvahıda: kullanabiliyor muyuz? Bu çerçevede öncelikle başlıkta geçen.'. cami, eğit:i.ı:ıl ve öğretim kelimelerinin kavramsal çerçevesini vermekte yarar vardır ..
Cami, toplamak, bir _araya getirmek anlamındaki "ceme'a" fiilinin kökünden türemiş, toplayan, bir araya getiren anicimını içermektedir. EI-cem'u; bir nesneyi, parçalannı ya da bölümlerini birbiri.ne yaklaştJ.rarak bir araya getirmek ya da toplamaktır. İnsanların namaz için bir araya geldiği ve ~oplandığı güne bu yüzden yevmü'l-cuma/cuma günü rlenmiştir. "Mesd.dü'l-Cami', terkibinde ise buradaki "el-Cfuni'u" sözcüğü, {insanları) bir araya getiren işi ya da vakti ifade. edip, mescidin bir vasfı değildir (el-İsfehani, 2010: 201-202).
ı• İstanbul Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.
218 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZWMU
Cami' kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescidler için killianılan el-mescidü'l-cfuni' (cemaati toplayan mescid) tamlamasının kısaltllmış şeklidir. Bu tabirin, tabiin döneminde kesin olarak kullanıldığını söylemek mümkündür. Hicri N . (X.) yüzyılın başlarında "cfuni"' kelimesinin tek başına kullanılınaya başlandığı da söylenmiştir. Daha sonra içinde cuma namazı kılınan ve hatibin hutbe okuması için minher bulunan mescidler cami, minberi bulunmayan yani, cuma namazı kılınınayan küçük mescidler ise sadece mescid olcirak anılır olmuştur. Ancal< Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve genellikle mezhep imamlarıyla ileri gelenlerin kabirierinin bulunduğu camilere mescid denilmektedir. Kur'an-ı Kerim, hadisler ve ilk İslam kaynaklarında cami karşılığında seçde edilen yer anlamında mescid kelimesi kullanılmıştır. (Önkal ve Boz~, 1993: VII, 46).
Eğitim, Türk Dil Kurumu tarafından bastırılan Türkçe Sözlükte şöyle· tarif edilmiştir: Belli bir bilim dal veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi. Eğitmek; birinin aklına uygun, fiziksel gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşilayarak öııceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak. terbiye etmek. Öğretim ise; belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedrisat, talim, öğrenmeyi kolaylaştıracal< etkinilideri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi (Akalın vd., 2009:607, 1533).
Görüldüğü gibi, eğitim ve öğretim hem~n hemen benzer şekilde tarif edilmiştir. Ancak, öğretim denilince ~aha ziyade bilgi verme, bilgi yüldeme, eğitimde ise, bilginin kullanılış amacı ve sahip olunan bilgiyi pratiğe yansıtma!< alda gelmektedir.-Gaye ve hedeften yoksun olarak verilen bilgi bir bal<ıma, bilgi hamallığından öte geçemez. Yunus Emre'ye atfedilen "İ1.im ilim bilmektir. ~ kendin bilmektir. Sen kendini bümezsin. Ya nice okumaktır! Okumaktan murat ne. Kişi Hak'la bilmektir. Çün okudun bilmezsin. Ha bir kuru ekmektir" 9-izelerinde gayet açık bir şekilde ifade edildiği gibi hedefsiz ve pratize edilmeyen bilgi kuru bir uğraştan ibarettir.
1. Egitim ve öğretim açısından camiler
1.1. Kurumsallaşma bağlaınında camiler
Bir davanın kurumsallaşması ve başarıya ulaşmasında, çevre falctörü nasıl önemli ise mekan faktörü de o derece mühimdir. Kur'an, mü'minlerin, cemaat halinde hareket etmeleri için. mekan tesisine büyük önem vermiştir.
Hz. Peygamber, kurumsal yapının oluşmasında ve Müslümanların vahdetini gerçekleştirmede ibadet mekanlarının fonksiyonunu yakinen bildiği için,
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 219
hicret yolculuğunda ilk olarak konakladığı Amr b. A vf yurdunda Kuba Mescidi'ni inşa etmiştir. Mekke döneminin ilk yıllarında Müslümanların toplanmaları için mekan arayan ve Daru'l-Erkarn modeli tecrübesini yaşayan Hz. Peygamber (Bkz. Yıldırun, 2008: 30-38), Buhar!, Müslim, Ebu Davüd ve N esai'nin rivayetine göre (Buhari, Salat: 148; Müslim, Mesacid: 9, 10; Ebu Davıld, Salat: 12; Nesat,
Mesacid: 12, Zekat, 64) on dört gün kaldığı Kuba' da bizzat kendisi de mescidin inşasında çalışmıştır. (Şibli, 1978: ı, 201-202; Hamidullah, 1980: I, 18~).
Kur'an'ın temelinin takva üzerine atıldığını (Tevbe 9/108) belirter~k övdüğü bu mescidin yapımı ile Hz. Peygamber'in bizzat uğraşması, o günkü ve gelecekteki bütün Müslümanların bir çatı altında birleşmelerinin, cami odaklı olabileceğini göstermesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Hz. Peygamber Medine'ye teşrifinden vefatma kadar, ilk yaptırdığı bu Mesci. din hatırasını yaşatmış, orayı ziyaret etmiş, Müslfunanlarıı:ı Kuba'ya giderek, orada namaz kılmalarını da teşvik etmiştir. (Bııhari, Fazlu's-Salat fi Mescid-i Mekke, 2-5)
1.2. Ashab-ı Suffe (yatılı okul) örneği
Hz. Peygamber Medine'ye teşrif edince gerçekleştirdiği ilk iş, Sehl ve Süheyl adindaki iki yetime ait olan arsayı satın alaral< mescidini bu alana inşa etmeye karar vermesidir. Mescidin ya:i:Jımı sırasında Hz. Eyyub el-Ensfu-i'nin evinde ikamet eden Hz. Peygamber, bizzat mescidin yapımında çalışmış, Ensar ve Muhacirleri bu konuda teşvik etmiştir (İbn ·Hişam, 2005: ll, 95-96;
el-Mübarekfılri, 2005: 174; Sarıçam, 2004: 134). Dua ederek onların gönüllerini almaya özen göstermiştir (Ahmed b. Hanbel, ll, 381; İbn Mace, Mesacid, 3).
Merhum Muhammed Hamidullah'ın (1908-2002) belirttiğine göre Hz. Peygamber, mescidin inşasında sadec~ çalışmalda kalmamış, aynı zamanda kılıle istikametine gelecek şekilde duvar temellerinin atılmasına da yön vermiştir. Bugünkü Medine şehrinde görülen ulu cami (Mescid-i Nebev1), işte budur. Hz. Peygamber, caminin hemen yanı başında klasik kaynaklarda "suffe" olarak geçen geniş bir oda inşa ettirmiştir. Caminin diğer yanında RasUlüllah'ın zevceleri için birkaç oda yapılmıştır. (Hamidullah, I, 193)
Hz. Peygamber, Müslümanların eğitiminin, İslam maarif sisteminin temelini teşkil ettiğini biliyordu. Onun val<it kaybetmeden mescidin inşasına başlamasının asıl gayesi buydu. Zira bu mescid, hem örgün hem de yaygın eğitimin merkezi olacaktı. .
Suffe'niiı fonksiyonu üzerinde de biraz durmak gerekir: Suffe, ilk İslam üniversitesidir. Bizzat ResUluilah (s.a.v) burada dersler veriyordu. Medine'de
220 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZ'YUMU
yatıp kalkacak bir evi bulunmayanlar için Suffe, aynı zamanda geceleri bir yurt/yatakhane olarak da kullanılmaktaydı. Yine burada, İslam'ın temel esaslannın neler olduğunu öğrenmek üzere dışarıdan gelen yabancılar da kalmaktaydı. Bu gibi kimseler, kendi yurtlarına dönmeden önce burada bir müddet kalırlardı. Bir seferinde burada 80 kadar T emim kabilesine mensup yabancı barındırılmıştı. M edineli cömert insan Sa' d b. Ubade, 80 talebenin yiyecek ve içeceğini temin etmekteydi. Öyle bir zaman geldi ki Suffe' de okuyan talebelecin sayısı 400' e kadar yükseldi. Muhtemelen bu sayıya yerli ve yabancı talebeler dahildir. ResUluilah (s.a.v), Suffe'de kalan, su taşımak ve odun kesrnek vs. suretiyle hayatlarını kazanan bu yabancı talebelecin ihtiyaçlarını gidermek üzere, Medineillerin sahavet ve iyilikseverlik duygulanna hitap ediyordu.
Hamidullah'ın belirttiğine göre; Suffe'deki talebeler, ~übelliğ-muallimler, iman taşıyıcıları olarak Arap Yarımadası'nın dört bir köşesinde vazife görmek üzere kendilerini yetiştirip hazırlıyorlardı. Suffe' de toplanan talebeler esas itibariyle Kur'an-ı Kerim öğrenimi ile meşgul oluyorlardı kj, bunlara aynı zamanda "kan" denmesi bu yüzdendir. Hz. Peygamber zamanla }?uradaki yığılmayı önlemek için, çeşitli mahallelerde ilkokul ya da hazırlık okullaq diyebileceğimiz birçok okul açtırınıştır (G~niş bilgi için bkz. Hamiudullah, n, 830-833).
Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi Suffe, İslam'ın öğretilmesinde, Medine İslam toplumunun ve devletinin inşasında önemli bir görevicra etmiştir. Örgün eğitimin Suffe merkezli devam etmesinin yanı sıra Mescid-i Nebevi de yaygın eğitimin ana omuegasını teşkil ediyordu. Kadınlar, erkekler ve ço-cuklar da söz konusu yaygın eği~ talebeleriydi. ·
Kadınların günlük cemaate iştirak etmeleri (Buhan, Ezan, 65, 162-165; Müs
lim, Salat, 191-192; Tirmizi, Salat, 2), Hz. Peygamber'in vaaz vermek için kadınlara belirli bir gün ayırması (Buhan, ilim, 35; Müslim, Birr, 152), yaygın eğitimin en canlı örneklerindendir ki, bu uygulamanın çağdaş Müslüman toplumlarda nasıl makes bulduğunun yeniden gözden geçirilmesi, büyük önem taş~aktadır. (Buladı, 2013: 367-371).
2. Eğitim ve öğretim merkezi olarak camiler
2.1. Camilerde eğitim ve öğretimin gerekliliği
Farklı kültür ve eğitim seviyesindeki mürninleri bir araya getiren camiler, sabah akşam Allah'ın adı anılan ve tesbih edilip namaz kılınan yerlerdir. Allah Teala'nın rahmet nazarı ile baktığı bu kutsal yerler, İslam'da ilk eğitim ve öğretim faaliyetlerinin başladığı nezih alanlardır.
DİNİ TEMEllER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 221
Mezhep imamları ve bir kısım alim, camilerde yetişmişler ve oralarda talebelerine ders okutmuşlardır. Camiler, ilmi eserlerin de bir bakıma kütüphaneliğini yapmış, ilim erbabı ve araştıncılar bucalardan istifade etmişlerdir. Bu bağlamda kitap ve cami ilişkisine de burada değinmelde yarar vardır. Şayet günümüzde cami cemaatine, cami ve mescidlerde kitap okuma alışkanlığı kazandırabilirsek, bu hem dini hem de arneli ve sosyal açıdan önemli bir kazanım olacağı gibi, İslam ümmetinin gelişmesine de büyük katkı sağlayacaktır.
Arapça' da kitab, toplamak "bir araya getirip dikmek, bağlamak, yazmak, istinsah etmek" anlamlarına gelmekte olup "ktb" kökünden türemiş bir mastardır. Yazılarak bir araya getirilen bilgilerle bunların yazıldığı malzemeyi ifade eder.
. . Kitap kelimesi, İslam düşünce sisteminde Allah, vahiy, tenzil, nebi ve
ehl-i kitap kelimeleri ile yakından irtibatlıdır . ..Bundan dolayı Kur' an' da bu kelime geçince, ilgili bulunduğu diğer kelimeler ile olan münasebeti içinde anlaşılmalıdır. Kitap kelimesi, kendi başına bil<;liğiıniz basit anlamı ifade eder. Aynı kelime, vahiy alanında Kur'an demektir. (izutsu, 1983: 21-22)
İslam dünyasında iki kapak arasındaki sayfalardan oluşan ilk kitap, Hz. Ebu Bekir'in döneminde biraraya getirilen ve Hz.· Osman zamanında istinsahta esas ·alınan mushaftır. İslam dininde ilme verilen büyiik önem ve kağıdın yaygınlaşması, sahabe döneminden başlayarak bilginin yazıyla kayıt altına alınmasını sağlamış, II. (VIII.) yüzyılın birinci yarısından itibaren çeşitli konulara dair kitaplar ortaya çıkmaya başlamıştır.
Abbasiler döneminde hızla artan özel ve genel kütüphanelerde· sayıları yüz binlerle ~ade edilen kitaplar vardı. Araplarda ezber geleneği hakimdi. Bu yüzden Araplarda yazı yazma bir eksildik sayılırdı. Nitekim Caluz bu konuyu "Kitabı ayıpladın; haJ.buki beı;ı OJ:?.dan dah~ iyi komşu, daha insaflı ortak, daha uyumlu yoldaş, daha mütevazı öğretmen ve daha yeterli, yanlış yola saptırmayan, bıktırıp usandırma}'an arkadaş görmedim" şeklinde ifade etmektedir.
Emevi ve Abbasilerden itibaren kitaba büyük değer verilmiştir. Harun Reşid ve Me'mun, Bizans' a karşı kazandıkları zaferlerden sonra savaş tazminatı olarak, Antikçağ filozoflarının henüz Arapça'ya çevrilmemiş kitaplarını istemişlerdir (Bozkurt, 2002: XXVI, 120-121).
Cami kelimesi ile kitap sözcüğünün hemen hemen aynı manaya geldiği düşünülürse her iki unsuiun da insanın hem maddi hem de manevi terbiyesinde çok önemli bir faktör .olduğu anlaşılır. Camisiz kitap, kitapsız cami olamaz. Camiyi besleyen, onun varlığını ve var olmasının Müslümanlar
222 ı IX. ULUSLARARASI DİN GöREVİ.iLERl SEMPOıYUMU
açısından gereldiliğini gösteren kitaptır. Kitap ve okumayı yine Müslüman'ın hayatında varlık yokluk mücadelesi şeklinde odaklaştıran camidir. Kur'an'ın/Kitab-ı kadimin ilk emrinin okuma ile başlaması verisaletin erken dönerillerinde indirilen surelerden birin Kalem Suresi olara!< zil<redilmesi, okuma ve onun temelini oluşturan kitap olmadan İslami bir hayatın inşasının mümkün olamayacağını gösterir. Keza, insanlar için yeryüzünde yaptırılan ilk yapıtın/mabedin Ka'be olduğunun bildirilmesi (Al-i imran 3/96}
dikkate alındığında insanlığın, Ka'be merkezli cami hayatı olmadan kurtuluşa ermesi mümkün görülmemektedir.
Kitap okuma!< aslında bir alışkanlık meselesidir. Kitap okuma!< herkesin meşgul olacağı cinsten bir şey değildir. Öncelilde kitap okumak, sabrı, karaçlılığı, disiplini, sürekliliği gerektirir. Kitap okumak, bir iş, bir vazife ve bir sorumluluk bilirıci ile yapılmalıdır. Bütün bu sorumlululdarın, müminlere, yaygın eğitim içerisinde verileceği en önemli yerlerden biri de camilerdfr.
Günümüzde camiierin cemaat seviyesi oldukça farklılık arz etmektedir: Cami cemaatinin kültür çıtası yükselmiştir. Aynı gaye ve maksatla tevhid hayrağı altında Ka'be'nin şubelerinde toplanan cemaatin seviyeleri, ~<abiliyetleri, anlama k_apasiteleri oldukça birbirinden farklıdır. Bu sebeple böyle bir cemaate faydalı olabilmek için, büyük maharet ve bilgi lazımdır. Her seviyedeki cemaatiii anlayışlarına, kavrayışlarına, kültürlerine ve bilgilerine göre hitap etmek cami görevlilerimizin en önemli meselesi ve irşat görevinde göğüslediideri en mühim zorluldardır.
Küçük bir pazar ve sokak haline gelen dünyamızda, küreselleşme çerçevesinde değerlerin alabildiğine sınır tanımadan her tarafa yayıldığı bir ortamda, cami cemaatinin çeşitli konularda bilgilendirilmesi artık vazgeçile,. mez bir durumdur. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, sosyal değişimi hızlandırmıştır. Bu durum, geleneksel dini hizmet anlayışlarını derinden etkilemiş, birçok meselenin yeniden ele alınmasını zo.runlu hale getirmiştir.
2.2. İslam'ın ilk döneminden itibaren camllerin eğitim-öğretim açısından fonksiyonu
Hz. Peygamber'in, bir gün mescide girdiğinde cemaatin bir kısmını dua ve zikirle, diğer bir kısmının ilimle meşgul olduğunu görünce "Ben muallim olarak gönderildim!' buyurarak ilimi e uğraşanların yanına oturması (İbn Ma
ce, Mukaddime, 17), Asr-ı saadet'te mescidin, daha sonraki dönemlerde kullanımıyla caminin eğitim ve öğretim alanındaki fonksiyonunu göstermeye yeterlidir. (Önkal ve Bozkurt, VII: 50).
. DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 223
İstarn'ın ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Daru'l-Erkam'da l:;aşlamış, yukarıda da belirttiğimiz gibi Mescid-i Nebevtnin inşasından sonra buna hız verilmiştir. Hz. Peygamber'in Mescidi-Nebevi'deki derslerine bazı sahabiler de yardımcı olmuşlardır. Kendilerini ilme adamış, inescitte barınçın ve Suffe denilen yerde eğitim gören sahabiler, vakitlerinin büyük bir kısmını öğretimle geçiriyorlardı.
Mescitler, yalnız, dini eğit~in ve öğretimin yapıldığı yerler değildi. Aynı zamanda daha ilk asırlardan itibaren Kur'an ve hadisi anlamadal<i öneminden dolayı edebiyat, bilhassa eski Arap şiiri de bu derslerin konuları aras~ndaydı. Camiler, ilmi eserlerin muhafazası ve alifl?.lerin istifadesine su~ulması balamından da görev yapmış ve camilerde kütüphaneler kurulmuştur. Camiierin eğitim ve öğretim mahalli olarak kull;üıılması geleneği Osmanlılar' da da başlangıcından beri benimsenen ve devam ettirilen bir uygulama olmuştur. (Önkal ve Bozkurt, VII: 50-51). ·
Bütün bu mülahazalardan sonra geçmiştel<i uygulamalardan örnek alarak ve günümüzdeki gelişmeleri ve değişimleri de hesaba katarak camileriınizi eğitim ve öğretim açısından nasıl işlevsel hale getirebiliriz? Camileriınizi ve mescitlerimizi, başta çoculdarımızın, gençlerimizin, yetişkinlerimizin ve yaşlılarımızın diline ve seviyesine inerek çağdaş düş~celeri, tasavvurları ve hızlı dönüşümleri de dikkate alaral< nasıl randımanlı hale getirebiliriz? Bu hususta bazı önerileri şöyle sıralayabiliriz.
2.2.1. Cami dersleri
Medrese, Selçuldu devri Türk icadı öğretim sistemidir. XI. asrın son çeyreği başlarken' ortaya çıkmıştır. Ondan öncel<i tedris sistemi, cami öğrenimidir. Camiler aynı zamanda -ibadet saatleri dışında- birer okul halindeydi. Osmanlı Türkiye'sinde de durum Cumhuriyetekadar böyle devam etmiş ve medrese öğretimine çok katkıda bulunmuştur. Cami derslerinde çok değerli bilginler ders vermiştir. ·
Selatın camileri bu şekilde, birer yüksek din okulu halindeydi. Küçük ca-. milerde de daha aşağı derecede tedrisat yapılırdı. Bunlar medrese derslerinden daha büyük ölçüde, umuma aÇık derslerdi. Cami dersi veren müderrise "ders-i am" denHirdi. Ders-i am efendi; mevzuyu kısaca takrir ettil<ten sonra sorular başlar, dersler sorulu cevaplı yürürdü. Cami dersleri, sabah, öğle ve ikindi mimazlarından sonra verilirdi. Sultan Abdulaziz'in Şeyhu'l-İslam'ı Turşucu-zade Ahrtıed Mu .. lttar Efendi, böyle cami derslerinden yetişmiş,
224 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZVUMU
sonra imtili.an vererek "İstanbul rüftsu" denilen en yüksek diplomayı almıştı. Babası turşucu idi. Medreseye devarn etmesine izin vermemişti. Herkes ders-i ain olamazdı. Jüri önünde ders-i anı rütisu alması şarttı. Maaşları vakıfl~dan karşılanırdı. İçlerinde büyük hatip, bilgin ve yazar olarak parıldayanlar himaye edilir, padişah huzurunda ders verrnek üzere "huzfu ders-i anu" olarak atanırdı. (Öztuna, 1978: X, 314-315).
Osmanlılar'da XVI-XVII. yüzyıllarda medreselere tayin edilecek müderrisler arasında yapılan yarışma imtihanları için uygulanialı dersler genellikle Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt gibi büyük camilerde halka açık olarak yapılmaktaydı. Burada aday, ilim heyetinin ve hazır bulunan cemaatin önünde önceden belirlenen konudaki dersini verir,· daha sonra değerlendirilmesi yapılırdı. (Önkal ve Bozkurt, VII, 51).
·Carnilerde ders verilmesipin ve sunumunun önemini bu uygulama bize gayet açık bir şekilde göstermektedir. Günümüze uyarlarsak aynı zamanda bu örnek, özellikle din ilimleriyle iştigal eden bir alirnin,, bir.akademisyenin öğrendiği ve ürettiği bilgiyi halkın seviyesine inerek başarılı biı:' şekilde onlarla paylaşmadan bir eğitim-öğretim müessesine atanarnayaca~ ve kariyerini yükseltemeyeceğini de göstermesi açısından dikkate ş ayandır .
. 2.2.2. Kur'an öğrenme-öğrebne Çocuklaıa Kur'an eğitim ve öğretimi
Aslında cami bizim için hem inanç, hem Ibadet, hem arnel hem de sosyal hayatın inşası açısından başlangıç noktasıdır . . Doğduğunda sağ kulağına ezan sol kulağına karnet getirilen çocuklarımız, Kelime-i T evhid ninnileri ile büyürken oyun ve eğlence arasında camiierin ruhu ile nefes almaya başlarlar. Bu yüzden çocuklarımızı erken.dönemlerde cami ile tanıştırmak büyük önem taşımaktadır ki, bunun da en önemli ayağı, "Elif-Ba" ile başlayan Kur'an eğitimi ve öğretimidir.
Osmanlı döneminde şehir, kasaba ve köylerde sıbyan mektebi olmayan ye.rlerde, carnilerin, çocukların eğitimi için okul olarak kullanılması çok yaygındı. Bu gelenek, özellikle 1950 yıllarından itibaren yaz aylarında ilkokul öğrencilerine camilerde ~ur'an öğretilmesi ve bazı sftrelerin ezberletilmesi şeklinde devarn etmektedir (Önkal ve Bozkurt. VII, 51). Bu uygulama, günümüzde de aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gö~etimiİıde zaman zaman yaş sınırında ciddi sıkıntılar yaşansa da cami görevlileri tarafı.~dan devam ettirilmektedir ki, şayet kalite ve keyfiyet açısından iyi değerlendirilirse bu da kayda değer ve takdire şayan bir hizmettir.
DİNİ TE~LLER ÜZERİNDEN İNSANlN İRŞAD VE İliYASlNDA CAMİNİN ROLÜ ı 225
Kur'an, dünya ve ahiret saadetini temin eden ilahi bir kitaptır. İnsanlık için en mükemmel hayatı, Kur'an ortaya koymuştur. Evrende takdir ve öv-
. gü ile anılan bütün medeniyetlerin özünde, Kur'an'ın asırlar önce ortaya koyduğu ilke ve prensipler yatmaktadır. Her Müslüman'ın, onu öğrenmesi, onun mana ve lafızlarıyla buluşması için gayret sarf etmesi, imanın ve taşıdığı Müslüman vas.6nın bir gereğidir. Neslimizi, Kur'an1a taruştırmak, konuşturmak ve kaynaştırmak, büyük önem taşımaktadır. Zira Kur' an' ı öğrenmek, bilmek, okumak ve sevmek her Müslüman çocuğun ve gencin vazgeçilmez hakkıdır (Buladı, 2016: 143-144).
Anne-babalar, çocuklarını eğitmek ve terbiye etmek için, maddi manevi her türlü fedakarlığa katlandıkları gibi, aynı hassasiyeti Allah'ın kelamı ile çocuklarını buluşturmak için .de göstermeleri, pl~ ve program yapmaları gerekir. Anne-babalar, nasıl ki, çocuklarını kreŞierde, anaokullarında, spor tesislerinde, yabancı dil kurslarında eğitmek ve öğretmek için yoğun bir çabanın, .programın ve planın içerisine giriyorlarsa, aynı gayreti ve özveriyi Kur'an eğitimi ve öğretimi için de göstermelidirler. Bu eğitim ve öğretimin verileceği yerler de başta aile, sonra ise cami ve mescitler olmalıdır.
Kur'an, çocuklara verilecek din eğitimi ve öğretiminin temelini, Lokman (a.s)'ın dilinde açıklamıştır (Lokınan 31/13). Buna.göre, çocuklara ilk olarak, kulaklarına okunan Kelime-i Tevhid ve buna ilaveten Kelime-i Şehadet ögretilmelidir. Bu iki kutsal kelime, camilerimizde günde beş kez okunan
; ezanlarda tekrar edilmektedir. "Yavrum! Camilerde okunan bu ezanlar, . doğduğunda senin kulağına okunmuştu" diyerek, caminin, insan fıtratı ile buluşturan bu etkile-yici vurgusuna işaret ederek din-fıtrat-tevhid birlikteliğini sürekli çocuklarımıza anlatmalıYız. ,
Bütün bunların istenilen kıvamda gerçekleşmesi için zaruri ve öncelikli olarak çocuklarımıza Kur'an ve camileri sevdirmeliyiz. Tarih boyunca Kur'an eğitimi ve öğretimi, çeşitli İslam ülkelerinde bütün eğitim ve öğretim faaliyetlerinin temelini oluşturmuştur. Zira İslam dinine göre onun talimi, inancın inşasİnda, yerleşmesinde ve sağlamlaştırılmasında en önemli unsur-
. dur. Peygamber Efendimiz'in bu konudaki açıklaması oldukça önem arz etmektedir: "Çocuklannızı üç hususta terbiye ediniz. Birincisi; peygamberinizin sevgisi, ikincisi; peygamberinizin aile halkının sevgisi, üçüncüsü; Kur'an okuma sevgisi" (el-Aclılni, ts: ı, 74).
GörüldüğÜ gibi hadis-i şerifte, üç temel prensipten söz edilmektedir: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi, Kur'an okuma sevgisi Aslında, diğer
226 ı IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOZl'UMU
iki sevginin temelini de, Kur'an sevgisi oluşturmaktadır. Çünkü Kur'an'ı sevmeyen, diğer iki sevgiye de ulaşamaz. Hadis-i şerifte Kur'an sevgişi, onu tilavete/okuyup anlamaya bağlanmıştır. Kur'an'ın lafzı ile buluşmadan, onu okuyup öğrenmeden, Kur'an'ı sevmek de mümkün görülmemektedir.
Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, daha sorıra çok zor bir şekilde İslamiyet ve imanın rü.künlerini ruhuna alabilir. Adeta Müslüman olmayan birinin İslamiyet'i kabul etmekte zodandığı gibi zorlanır ve yabancı kalır. Özellikle baba ve annesini dindargöremezseve yalnız dünyevi fenlerle zihni terbiyeyi alırsa, daha ziyade yabancılık çeker (Bkz. Nursi, 1959:
540). Bu çerçevede şu söylenebilir: Çocuğun imani terbiyeyi ilk aldığı yer ailedir, ikinci en önemli aldığı kurum ise cami olmalıdır.
Kur'an, çocukların temiz fıtratlarında derin tesirler bırakmaktadır. İslam fıtratı üzere doğan çqcukların, 'istikamet üzere hayatlarını sürdürmeleri ve manevi dünyalarını zenginleştirmeleri, dünya ve ahiret ı:nutluluğunu elde etmeleri, alemierin Rabbi olan Allah tarafındanindirilen Kur'an'la kurdukları münasebete ve yakınlığa bağlıdır. Bu gerçek bilindiği için, Asr-ı saadetten günümüze kadar bütün İslam tarihi boyunca Müslümanlar, küÇük yaştan itibaren çocuklapna Kur'an eğitimini vermeyi hedeflemişlerdir .
. Çocuklarımızın kalbinde ve gönül dünyasında yaz tatillerinde camilerde başladıkları Kur'an eğitim ve öğretiminin, onların zihin dünyasında ve yüreklerinde nasıl bir yankı uyandırdığını görm~ ve değerlendirme fırsatımız oldu. Yaşları 10-14 arasında olan bu yavrularımızın hepsi.ilk başta zorlandıklarını ve daha sonra ise bambaşka bir hüviyete büründüklerini ifade etmişlerdir. Aşağıda bu lfadelere yer verilmektedir.
"Kur' an-ı Kerim' i tanıma!<, okumak mucizedir, güzelliktir. Ahlak ve iman ışığı verir Kur'an." "Kur'an, beni duygusallaştırdı. Yaramazlık yapmamarnı öğretti, mutlu oldum." "Kur'an yazılarını okumaktan gittikçe zevk almaya başladım ve de o mübarek dinimizi öğrenmeye başlarniştım. Peygamber ve Allah aşkım daha fazlalaşmıştı." "Kur'an'la buluşma!< bana.Allah'a daha yakın olmayı sağladı." "Bilgirni artırdı. Ahiakım gitgide artıyor." "İçime rahatlık ve huzur veriyor." "Öncelilde Allah'a daha yakın olduğumu hissettim." "Kur'a.t·l Kerim'!~ buluşmak, beni çok mutlu ediyor. Çünkü onda Müslümanlara yollanan emirler, ayetler, stlreler vardır." "Ben Kur'an-ı Kerim'le· küçük yaşta tanışbm. O zamanlar küçük olduğum için pek bir şey- anlamıyordum. Şimdi ne kadar güzel bir Kitap olduğunu ve Allah ile bütün canlılar arasındaki ilişkiyi öğrettiğini anladım."
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE tHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 227
"Kur'an-ı Kerim'i okuyarak ibadetlerimi yerine getirmeye başladım." "Kur' an-ı Kerim'i okuyunca kendimi Allah'a daha çok yakın hissediyorum. Allah'ın emir ve yasaklarına daha fazla uymaya çalışıyorum." "Kur'an-ı çok seviyor ve mutlu oluyorum. Kur'an-ı Kerim'i okumak içimi . rahatlatıyor."
"Kur' an okuduğumda kendimi iyi hissediyorum" "Öncelikle kaparımak istedim. Namaz kılmak istedim. Kur'an vazgeçilmez bir hobi haline geldi. Kur'an okumayı seviyorum bir daha bıkmamacasına." "Herkese daha anlayışlı, merhametli oluyorum. Kendimi başkalarının yerine koyuyorum."
"Kur'an-ı Kerim'i okuyunca, insanın içinde bir rahatlama oluyormuş gibi. Allah'ın emirlerini ve yasaklarını öğrenebileceğimiz en doğru kitap, Kur'an-ı Kerim' dir." "Kur' an-ı Kerim'le buluşmak bana huzur veriyor. Kur'an-ı Kerim'i okuyunca sanki kendimi başka bir gezegende gibi hissediyorum." "İlk defa Kur'an okumayı öğrendim. Etrafımdakilere daha terbiyeli davranıyorum. Çünkü burada Ahlak ile ilgili şeyler anlatıyorlar ve ben ise etrafıma ahlaklı davranıyorum." "Ben artık kendimi d.iİıdar birisi zannettim ve çok mutluyum."
"Kur'an-ı Kerim'le tanışmak, benim kötü huylarımı giderdi. İçimedaha çok iman ve güven geldi." Allah'ın kitabını okuyunca içimdeki kötülükleri unutuyorum." "Allah ile ararndaki ilişkiyi meydana getirdi. Huzur~ kavuş
. tum. Böyle bir huzuru başka bir şeyde bulamadım." (Geniş bilgi için bkz. Buladı,
2016: 159-196)
Uyuşturucu, alkol, sigara gibi zararlı maddelerin ve alışkanlıkların ilköğretim seviyesindeki çocukları bile etkilediği ve söz konusu maddelerin ilköğretim · yaşındaki. çocuklara kadar sirayet ettiği hatta ll-12 yaş gruplarını dahi tesir altına aldığı söylenmekte, yazılmakta ve rapor edilmektedir. Böyle bir ortamda Kur'an-ı Kerim'le buluşma ve tapışma hakkında izienimlerini aktardığımız ço-
. cukların duygularını, iyi tahlil etmek, isabetli değerlendirmeler yapmak ve dosdoğru okumak, toplumun, devletin, milletin hatta insanlığın selameti açısından büyük önem taşırnaktac4r. Ahlaki yozlaşmanın, dini tahribatın derinlemesine yaşandığı, bize tevarüs eden örf, adet, gelenek ve görenelcierden uzaklaşmaların süratli bir şekilde ivme kazandığı ve tarihi gerçeklerle köprülerin atıldığı bir dönemde, yaşları 10-14 arasında istikbaJ.in garantisi durumunda olan çocukların, mesajiarına ve hissiyatma iyi kulak vermek mecburiyetindeyiz.
Çocuklar, Kur'an'ı okumak ve tanımakla tertemiz fıtratları ile buluşmakta ve bütünleşmektedirler. Her doğan çocuğun İslam fitratı üzere doğması, yaratılışlarının derinliklerinde hakkı tanıma ve sevme kabiliyetinin olması, onların Kur'an'la mutlu olmasını sağlamaktadır. Çünkü Kur'an, onları yaratan ve
228 ı IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOZY'UMU
yaratzlışta on.lan tertemiz ve günahsız olarak dünyaya getiren Allah'ın kelamıdır. Gerçekten Allah'ın kelamı ile tanıştznlması halinde ona itiraz edecek onunla mutlu olmayacak ve huzur bulmayacak hiçbir çocuk yoktur.
Yoğun bir bilgi yüklemesine maruz bıralalan ve gerçekten büyük bir stresle karşı karşıya bulunan ve bunların neticesinde de psikolojileri bozulmaya yüz tutan çocuklanmızı ve gençlerimizi Kur'an'ın diriitici nefesi ile ihya etmek zorundayız. Onları Çevre, arkadaş, medya ve çeşitli olumsuz etkenlerle
. ruhları. ve gönülleri ineinen çocuklarunızı, tertemiz fıtratlarını koruyacak, zenginleştirecek ve geliştirecek olan Kur'an ın hayat ve huzur verici atmosferi ile buluşturmalıyız. Fıtratları ile yabancılaşan çocuklarımızı ve gençle~ mutlu etmek mümkün değildir. Çocukların fıtratını, Kur'an'ın hayat suyu ile sulamak ve yeşertmek, onlara yapılacak en büyük iyiliktir. Bunun için camiler en önemli kurumlardır ve fıtratımızia buluştuğumuz nezih mekanlardır.
Bu kısımda sonuç olarak Şunları söyleyebiİiriz. ·camilerde çocuklara, yapacakları rahatsızlıklara ve yaramazlıklara -karşı gayet mtisamahalı olmalıyız. Peygamber Efendimiz'in örnektiğinde olduğu gibi bağırma azarlama şöyle dursun onları omuzlanmızda taşımalı ve onların gönül düiıyalarına dikenler batırmamalıyız. Bütün bunların yanında camilerde öncelikle, çocukların seveceği ve keyif alacağı mekanlar oluşturulmalı, imkanların elverdiği ölçüde camilerimiz bir kültür merke~ halinde planlanmalı ve tasarlanmalıdır. Unutulmam_alıdır ki, belki de camil~rde alacağı din dersi ile ye~mek durumunda kalabilecek bir sürü yavrumuz olacaktır. Dini hayatın inşası adına onların hayatiarına ileride yön verecek, belki de -yetersiZ kabul edilse bile- bu bilgiler olacaktır. Bu··~satları, Müslümanlar olarak heba etme hakkınuzın olmadığını da vurgulamaktayarar vardır, diye düşünüyoruz.
2.2.3. Yetişkinler ve caıniler
Doğrusu biz, çocukları eğitelim derken, yetişkinlerin eğitimini belki de ihmal ediyoruz. Halbuki, çocukların eğitiminde başarılı olmanın ve he~efe kilitlenmenin en önemli yolu, yetişkinlerin yetiştirilmesinden geçmektedir. . Daha kültürlü ve eğitim-öğretim açısından daha donanımlı ailel~rin çocuklarının, başarıyı yakalamada diğerlerine göre avantajlı olduğu bilinmektedir. Anne-babanın eğitimli olması, doğrudan Çocuğa yansımakta, hem maddi hem de manevi açıdan gelişmesine ciddi katkıda bulunmaktadır.
Merhum Muhammed İkbal'in (1873-1939), Müslüman kadınlara/annelere sestenişi onların eğitiminin ne kadar değerli olduğunu göstermektedir. O, Müslüman kadınlara çok veciz bir ifade ile şöyle seslenir (İkbal, 1964: 128~ 129):
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 229
«Ey örtüsü, bizim namusumuzun perdesi olan Müslüman kadın, senin panltın bizim fanusumuzun sermayesidir. Senin· temiz yaradılışın; bize Hakk'ın bir rahmetidir. Din in kuvveti, milletin temelidir. Çocuğumuz sütten kesilir kesilmez ona evvela "La ilahe İllallah" (Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur) cümlesini sen öğrettin. Senin muhabbetin, bizim tavnmızı, fikrimizi, sözümüzü, işimizi tanzim eder. Ey hak dininin nimetlerinin kendisine emanet edildiği İslam kadını, hak dininin yanan aşkı senin nefeslerindedir ... Cemiyetin fidanına su veren sensin. Milletin sermayesini muhafaza fU/en sensin. Senin yaradılışının cazibeleri vardır. Akıllıca hareket et. Hz. Fatıma, Müslüman kadını için bir örnektir. Ondan gözünü ayırma. Ta ki senin datın da bir Hiiseyin meyvesi versin; gülistana eski mevsimi getirsin."
Günümüzde bir kısım yetişkinin, camilerde _Kur' an okumayı öğrendikleri ve bu hususta din görevlilerinin de fedakarane bir gaw-et sergiledikleri görülmektedir. Camilerde Kur'an okumayı öğrenen yetişkinlerin de aynen ço- . cuklar gibi mutlu oldukları gözlemlenmektedir. Aslında bu huzur ve sevinç, yıllarca fıtratları ile yabancılaşan ya da uzaklaşan insaruarın tekrar onunla buluşmasının hazzından başka bir şey değildir. Kur'an öğrenerek fıtrati ile barışan yetişkinler, aşağıdaki izienimlerde görüleceği gibi, kab ma sığmaz ·bir sevinci yaşamakta ve bunu ifad~de zorlanmaktadırlar.
Yaşını başını almış, hayatın yükünü ve çilesini çekmiş, cami görevlilerinden sabır, sehat ve azimle Kur'an öğrenmeye gayret eden 60-7 4 yaşları arasındaki yetişkinlerin izlenimi, Kur'an öğrenmeyi isteyip de çeşitli sebepler ve çekinceler yüzünden bir rupü ilahi kelamla buluşmayaniara büyük bir teşvik ve destek olacaktır. Zira onların Kur'an öğrenme. ve onunla buluşma konusundaki yoruınları, teşvikleri, öğüt ve tavsiyeleri h~m kendi yaştaşlarına, hem gençlere; kısacası toplumun her kesimin~. önemli ışık tutacaktır. Bu amaçla, onlardan aldığımız tespit ve izlenimleri paylaşmak ve değerlendirmek istiyoruz:
"Kur' an-ı Kerim1e tanışmak benim için büyük bir şereftir. Uzun zamandır bunu bekliyordum. Başarınayı umut ediyorum." "Uzun zamandır Kur'an-ı Kerim'i hakkıyla ve güzel okuyamamanın üzüntüsü ve sıkıntısı içerisindeyim. Kendi çabalarımla bu kadar öğrenebildim. Hacamın yardımıyla Kur'an'ı hakkıyla olmas~ da güzel bir şekildi öğrenmeyi ümit ediyorum. Çok iyi bir dostuma kavuştu:ııL Kur'an okumak bana iç huzuru veriyor, rahatlıyorum. Manevi duygularım üst seviyeye ulaşıyor. Kur'an'ı okuma isteği.m artıyor."
"Yetmiş altı yaşındayım. Allah'ın izniyle ve hocaının yardımı ile Kur'an'ı öğrenmek arzusundayım. Başiadık inşallah öğreneceğiz." "Altmış beş y~şındayım. Kur'an'ı öğrenmeyi öteden beri istiyordum. Öğrenmeye karar
230 ı IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOlYUMU
verdim. Kur'an'la buluşmayı çok isterdim. İnşallah bunu başaracağım." "Altmış 'dört yaşındayım. Kur'an'ı öğrenmek için uğraşıyorum. Zamanlarımızı boşuna geçirmişiz. Ama buna da şükür. Kendi arzumla ve gayretimle bunu başaracağıma güveniyorum." "Yaşım yetmiş bir. Kur'an öğrenmeye başladık. Kur' an' ı okumak ve tanımak bana çok huzur verdi."
"Tam olarak tarifini yapamadığım bir eksiklik vardı içimde. Hayatta bir sürü şey var. Klınine eksik, kimine fazla geliyor bu şeyler. Aile, ana-baba, kardeş, mal mülk, sağlık, iş. Velhasıl bütün bunlar bana yetmiyordu. İçimde bir boşluk vardı. Bu boşluk şimdi Kur'an'la doldu. Evet ne zaman daralsam, bunalsam abdest alıp namaz kılar, Kur'an okur ve kendimi yeniden ferah ve dingin hissederim. Kur'an okumaktan zevk alıyorum. Yerini hiçbir şeyin tutmayacağı bu zevk, dünyanın yalan, hile dolu menfaatlerle süslenmiş zevklerinden ayrı bir.şey. Okulu lisede bırakmış, açık öğretim lisesine başla-
. mıştım. Bir edebiyat kitabında Yunus Emre'ye ait bir şiir okudum. "ilim ilim bilmektir. ilim kendin bilmektir. SenElif "i bilmezsen bu nasıl okumaktır." Yani, şunu anladım kendi adıma. Elif'i, Allah (c.c)'ın Kitabı'nı okumayı bilmedikten sonra hangi ilmin hangi kitabın insana faydası vardır?"
"Kur' an öğrenmelde, ruhumdaki darlıklar ve s~tıların hepsi gitti. Huzur, refah öyle bir haz ki, hiç önceki sevince benzemeyen bir duygu. Kur'an okurken rılhen zevk ve haz alıyorum." "Kur'an'ı "ilk okuduğumda bir daha bırakmak istemedim ve hiç bırakmadım. Ohunla tanıştığım için Allah'a şükrederim. Ktır'an'ı okuyunca Allah'a daha fazla yakınlaşmışım gibi bir duygu var. Yani, oluyo!·"· "Kur'an'ı·- okumak bende manevi bir rahatlama meydana getirdi. Bu konuda Kur'an'dan daha üstün bir şey olamaz. En huzurlu ev Kur'an olaınan evdir. Allah öğretenlerden fazlasıyla razı olsun."
"Duygularımı kağıda dökmek ve anlatmal< mümkün değil. Çünkü benim yıllardır içimde bir ukde vardı. Hayatta hiçbir şey, Kur'an okumak ve öğrenmek kadar bana haz vermemiştir. Çocul<lar sürel<li baria, baba eğer biz senin gibi böyle ders çalışsa!< çok başarılı oluruz, diyorlar."
"Kur' an öğrenmek beni daha fazla Allah'a yaldaştırdı. Onu okurken gönlüm huzurla doluyor. Kur'an okumaya geç· kalmışım. Keşke daha önce öğrenseydim. Bu kursların devam etmesini isterim. Herkes Kur'an öğrensin. Belki insanlar, birbirlerine daha yakın ve saygılı olurlar." "Yetmiş üç yaşındayım. Kur'an okumak ve öğrenmek beni huzura erdirdi. Onu isteyerek ve zevlde okuyorum. Kur'an'la buluştuktan sonre3: hayatım değişti. Allah'a şükürler olsun. Hocalarımdan Allah razı olsun."
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 231
"Kur' an ile buluşmak bana sabır, merhamet, olayları her yönüyle düşünme, muhakeme kabiliyeti, tevazu, hoşgörü ve teslimiyet gibi duygular kazandırdı.
·· Kur'an okumayı öğreneli daha bir buçuk yıl olmasına rağmen, bu tür duygula~ rın, bu kadar kısa bir zamanda ortaya çıkması beni bu konuda oldukça heves~ lendirdi. Camilerimizde Kur'an okumayı öğretme ve içeriği hakkında daha çok çalışma yapılmalı. Kur'an okumak faziletlidir ama aniayarak okumak daha bü..: yük bir fazilettir. Cami cemaatimiz bu konuda daha çok bilgilendirilmelidir."
"Altmış üç yaşındayım. Kur'an ile tanışmak ve buluşmak bana heyecan verdi, mutluluk verdi. Çok sevinçliyim. Tansiyonuro yüksekti. Kur'an'a baş~ layınca normale indi. Hiç tansiyonuma bakmak dahi aklıma gelmiyor. Bir senedir hiç bırakmadan Kur'an okumaya devam ediyorum. Okumaktan çok zevk alıyorum hem çok Acaba nasıl Kur'an öğrenirimdiye düşünüyordum. Allah hocalarımdan razı olsun. Sağ olsunlar, bana Kur'an öğrettiler."
"Kur'an okumayı öğrendikten sonra olaylara bakış Şeklim değişti. Daha sakin ve daha olumlu düşünmeye başladım. Kur'an'ı okuduğum zaman ken~ dimi daha hafiflemiş hissediyor~. Herkes Kur'an okumaya teşvik edilme~ lidir. Camimizin bize verdiği destek ve hocalarımızın yaptıidan çalışmalara minnettarlıl< duyuyorum. Müezzinlik yapma sevgisi ve arzusu içinde bulun~ maktayım. Bu görevi yapma şevki içindeyim."
"Kur' an~ ı Azimüşşan'ı okumalda hiç ulaşamayacağımı sandığım bir ilahi başarı elde ettiğimi düşündüm. Dinen çok büyük bir noksanımı tamamladığıını düşündüm. Kur'an okuma!(, bana çok engin bir gönül huzuru veriyor. Kur'an'ı öğrendiğim son bir senedir tarif edilmeyecek bir huzur içindeyim. Geçen 70 seneyi zayi olmuş, boşa gitmiş yıllar olara!< düşünüyorum." "Kur' an ile buluşup tanıştılctan sonra çevremdekilere ve karşımdaki insanla- ·
. ra daha hayırlı oldum. İslarr).'ın hayatımda yeri ve önemi arttı. Kur'an~ı Kerim'i okuduğum zaman gönül kapılarım sonuna kadar ferahlıyor. Okudul<ça eksildilderimi hissedebiliyorum."
"Kur'an öğrendikten ve onunla buluştuktan sonra eVimin bereketi geldi. Kötü alışka:nlıldardan uzaldaştığımı gördüm. Sevgi ve şefkat duyguları kazandım. Kur'an okumaya başladığırndan bu yana kendimi daha iyi ve olumlu hissediyorum. Namaza olan ilgim daha çok arttı. Evde Kur'an okurken, yolda süre okurken ve süredeki harfleri tekrar ederken çok dild<at ederim." (Bkz. Buladı, 2016: 256~267) ·
Kur'an'ın temel hedefi, inscvıın eğitimi ve hidayetidir. İnsan, Kur'an iklimine girip onun ab~ı hayatından içince, tarif edilemez bir huzura erişmektedir. İ( ur' an
232 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPO:lYUMU
öğrenen yetişkinlerin ifadeye kadir olamadıkları da budur. Kur'an onların hayat akışını, insanlara karşı muamelelerini yeniden tanzim ediyor ve onları. fıtratın derinlikleri ile buluşturuyor. "Çevremdekilere ve karşımdaki insanlara daha duyarlı oldum. İslam'ın hayatımda yeri ve önemi arttı" şeklinde Kur'an'la tanışan bir yetişkinin itirafı, önemli bir hususu hatırlatmakta, Kur'an'ın Müslümanların hayatında köklü değişildikler yaptığına işaret etmektedir.
Yıllar sonra Kur'an öğrenme fırsatı yakalayan altniış üç yaşındaki bir yetişkinin "Kur'an-ı Kerim?le tanışmak ve buluşmak bana heyecan veriyor. Kur'an okumayı öğrenmelde çok sevinçliyim. Tansiyonuro dahi yüksekti. Kur'an'a başlayalı normale indi. Hiç tansiyonuma bakmak dahi aklıma gelmiyor" şeklindeki itirafı, Kur'an'ın maddi ve manevi olarak kişilerin sağlığına büyük katkıda_bu
lunduğunu önemle vurgulamaktadır: Kur'an öğrenmeye başlayan insanların morili düzelmekte, ilahi kelamla buluşmanın verdiği haz, huzur ve saadet onların biyolojisine ve fiiyolojisine yansımaktadır. Böylelilde onlar, günlük işlerini daha iyi düzenlemekte, aile ortamında daha huzurlu olmakt~ ve insanlar arasındaki ilişkileri müspet yönde gelişmektedir. Kur'an öğrenen bir xetişkin tarafından yapılan şu yorum ve izienim yukarıdaki görüşlere hem açıklık get;!rmekte hem de teyit etmektedir. "Kur'an öğrenmeyi Allah'ın bana bir lütfu olarak . değerlendiriyorum. Kur'an öğrenmek bende bedenen ve zihnen günlük yaşantırnın insan ş~refine uygun olarak yeniden düzenlenmesi, aile yaşantıının çok daha güzel olması gibi birçok olumlu değişikliklere sebep oldu."
\
Ekonomik sıkıntılar, doğanın tahribi~ çevrenin olumsuz şartları, dünyevi- . leşmenin neticesinde maddenin adeta kutsanarak menfaatierin öncelleştirilmesi, çılgın tüketim ve üretim, ateisf ve materyalist düşüncelerin etkisi gibi unsurlar günümüz insanının ruh sağlıklarının bozulmasına vesile olmaktadır. · Psil<olojil< sıkıntılar, stres, psikolojik bunalımlar çağımızın en belirgin hastalıldarı haline gelmiştir. İşte böyle bir ortamda insanlara kendini tanıtacak ve onları hem dünya mutluluğuna hem de ahiret saadetine eriştirecek Kur' an' dır. Kur'an, pisikolojil< olaral< insanı rahatlatan ve huzura kavuşturan bir etkiye sahiptir. İnsan maddi ve manevi yapısı ile bir bütündür. Maddi açı~an sağlanan huzur ve güven, manevi hayata, manevi hayatta ulaşılan istikrar ve rahatlama, maddi hayata yansımalctadır. Ruhsal halin iyiliği bedenselliğe, beden halinin iyiliği ruhsal hayata yansımaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde Kur'an, ruh ve beden sağlığına büyük katkı sağlamalctadır. Merhum Haluk Nurbaki'nin yaptığı yorum bu konuda dikkate şayandır (Nurbaki, 2001: 97-98).
"G~rek Bakara Sılresinin 5. ayetinde bildirilen ((Onlar, Jelaha (kurtuluşa) errniştir" hükmü, gerekse ezanda namaza çağrılırken felaha (kurtuluşa)
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 233
çağrılması, işte çağımızın akılları durduran bir Kur'an rnucizesidir ... Fatiha bir insanın iç dünyasındaki telaş ve yanlışlıklah yakıp, yeni bir dünya meydana getiren harika bir ilaçtır. Bu yüzden Fatiha'ya Şifa Sfu~si de denir. Bir insan ne denli çıkmazda olursa olsun, Fatiha onu, çıkmaz sakaldardan alıp dosdoğru yola, gerçelderin ve güzelliklerin yoluna koymal<tadır... "Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım, dileriz." Bu ayeti okuyan tüm streslerden bunalımlardan kurtulur. Bu ayeti günde kırk kez okuyan, hele ömür boyu bu ritmi sürdüren yani, namazı aralıksız kılan, işte kurtuluşa erenlerden olur."
2.2.4. Cami ve kadınlar
2.2.4.1 Dini hayat
Dini sorumluluklar açısından kadınlarla erkelder arasında fark yoktur. Ancak biyolojik ve fizyolojik özelliklerine ve ·statülerine göre kadınlarla erkelder arasında bazı farklılar mevcuttur. Bu farklılıldarin ise müsarnaha, izin ve muafiyet açısından olduğu görülmektedir. Kadınların özel hallerindeki ibadetlerine ait muafiyetleri bu konuda değerlendirebiliriz. Kadınlar, özel hallerinde namaz kılmazlar ve daha sonra bu dönernde kılamadıkları namazları kaza etmezler. Oruç tutmazlar, fakat temizlik dönemlerinde bu dönemde tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Dini prensipierin yaşanması, tebliğ edilmesi, öğrenilmesi ve öğretilmesi konusunda kadın, sosyal hayatın merkezinde yer almıştır.
2.2.4.2. Cemaatle namaziara kahlma izni
Hz. Peygall!-berin zamanında harumların, valdt namazlarında cemaate katıldığı çeşitli hadislerde zikredil~ştir. Hz. Aişe'nin rivayetine göre mü' min kadınlar, sabah namazını Hz. ·Peygarnberle kılar, sonra elbiselerine bürünerek evlerine dönerler ve onları kimse tarumazdı (Buhari, Salat, 13;
Mevakit, 27; Ezan, 162-163; Müslim, Mesacid, 230-232; Ebu Davıld, Salat, 8; Tirmizi,
Mevakit, 2; Nesai, Mevakit, 25; Sehv, 101; Darimi, Salat, 20; Muvatta, Salat, 4; Ahmed b.
Hanbel, VI, 33, 37, 179, 248). Görüldüğü gibi, Müslüman hanımlar belirli ölçülere uyarak cemaate iştirak etmiş, .erkeklerin arasına karışmadan evlerine dönmüş ve örtünme prensibine de dikkatle uymuşlardır.
Hz. Peygamber, hanımların gece gündüz cemaate çıkmasına izin vermiştir. Beş vakit, Cuma, bayram, güneş tutulmasında kılınan namaziara iştirak etmelerine müsaade etmiştir. Fakat nedense, daha sonraki dönemlerde pek yeterli ve kuvvetli·bir delil olmamasına rağmen "fitne korkusu" gibi bir gerekçe ile kadınların cemaate katılmasına engel olunmuştur.
234 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZWMU
Bunun neticesi olarak camiler, mescitler ve genel anlamda ibadethaneler, erkek nÜfusuna ve varlığına göre planlanmış ve inşa edilmiştir. Müslümanlarin mabetlerinin, erkek egemen topluma göre inşa edilmesi, İslam'ın ruhu ile bağdaşmadığı gibi, dini açıdan büyük bir kitlenin eğitimsiz kalmasına sebep olmuştur (Buladı, 2008: 28-29).
Hz. Peygamber (a.s), "Sizden birinizin hanımı mescide gitmek için izin_ isterse onu yasaklamayın" (Buhari, Ezan, 166, Nikah, 116; Müslim, Salat, 134; Nesaı,
Mesacid, 15; Ahmed b. Hanbel, ll, 7, 9; Tirmizi, Salat, 2) buyurarak genel bir ifade ile hanımların sadece gece değil gündüz kılınan namaziara da iştirak etmesine mani olunmamasıru istemiştir.
~· Peygamber'in hanımı Ümmü Seleme, ResUluilah (s.a.v) zamanında harumların namaza iştirak ettiklerini, farz namazlarını kılıp selam verdikten sonra kalkıp gittiklerini haber vermekte, ResUl-i Ekrem'in ve cemaate katılan erkeklerin, yerinde diledilderi kadar durduldarını, Hz. Peygamber kalkınca erkeklerin de kalktığıru bildirmektedir (Buhari, Ezan, 162). Bir başka ri:yayette Ümmü Selerne (r.a) şu malumatı vermektedir: ResUluilah (s.a.v), namazıru,bitirip
selamını verdiği zaman, kadınlar kalkıp giderlerdi. Hz. Peygamber, makamında (namaz kıldırdığİ yerde) kalkınaz biraz beklerdi. Hadisi rivayet eden sahabi, "Allah daha iyisini bilir, ama kanaatimiz~ göre ResUluilah (s.a.v)" bunu, kadınların, erkeklerin ·kendilerine yetişmesin den,_ önce ayrılıp gitmesine (fırsat vermek) için yapıyordu" demektedir (Buhari, Ezan, 164). Her iki hadis, hanımların, Hz. Peygamber'in arkasından namaz kıldıklarını ve cerriaate iştirak ettiklerini belgelemektedir. Ayrıca, Hz. Peygamber'in, hanımların rahat bir şekilde mescitten çıkmalarını ve ayrılmalarını sağlamak için, namaz kıldırdığı yerde bir müddet beldediği anlaş~aktadır. Erkekler de Reslıluilah'ın bu inceliğini fark ederek onun yerinden kalkmasını beklemişler ve onunla birlikte mescitten ayrılmışlardır. ResUluilah'ın (s.a.v) bu uygulaması, mescide gelen hanımIara karşı gösterilmesi gereken usulü, edebi ve saygıyı ifade etmektedir. Resuluilah'ın bu davranışını gören ashab da öyle yapmıştır.
Hz. Peygamber zamanında kadınlar ' cemaatten ayrılmamak ve ResUlullah'ın (s.a.v) arkasında narrl.az kılmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. · Hatta bu konuda öyle istekli idiler ki, küçük çocukları olan hanımlar ·bile çoculdarını yanlarına alarak sabah narnazına iştirak ediyorlardı. Hz . . Peygamber, "Ben (bazen) namaza, uzatmak niyeti ile giriyorum. Fakat bir çocuğun ağlayışını duyunca annesinin ona gösterdiği fazla şefkat ve üzü_ntüden dolayı namazı hafif kıldırıyorum" buyurdular. (Buhari, Ezan, 65, 163; Müslim, Salat, 192). ·
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN İNSANlN İRŞAD VE tHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 235
Günümüzde kadınlar, camilere, mescitlere ve ibadet edilen yerlere çocuklarını getirmeye korkmakta ve endişe duymaktadırlar. Erkek cemaatin, çocukların camide bulunmasına tahammülü yoktur. Ç~cukların, cami içerisinde ağlamasına ve gezip dalaşmasına katlanamayan Müslümanların, Hz. peygamberin uygulamasını görmezden gelmesi nasıl açıklanabilir? Ağlayan, bağıran ve gülen çocukların annelerine "Çocuğunuzu alıp dışarı çıkın" diye gösterilen tepki, tavır ve davranışlar nasıl izah edilebilir?
Hz. Peygamber "Kadınlar, sizden izin istedikleri vakit onları mesci~lerdeki nasiplerinden men etmeyin" buyurmuşlardır (MÜSİiİn, Salat, 140). İbn Ömer (r.a) Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunuhaber vermektedir: I(Kadınlarınız geceleyin mescitlere gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verin!" (Buhari, Ezan, 162). İbn Ömer, başka bir rivayett~ Hz. Peygamberin "Kadınları geceleyin mesc~tlere çıkmaktan menetmeyiniz" buyurdJ.IğO.nu söyler. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer'in bir oğlu "Biz·, fitne ve fesada sebep olurlar diye onların mescitlere çıkmalarına müsaade etmeyiz. Onlara mescide çıkmaya izin verelim de fitne ve fesat mı çıkarsınlar" deyince Abdullah b. Ömer~ 11Ben ResUluilah (s.a.v) şöyle buyurdu, diyorum, sen ise bunu işitiyor ve hayır diyorsun" sözleriyle cevap verir (Buhari, Cuma, 13; Müslim, Salat, 38; 139; Ahmed b·.
Hanbel, II, 49, 97). Hatta Abdullah b. Ömer'fn "Ben sana ResUJ.ullah'tan hadis· rivayet ediyorum; sen ise hayır diyorsun" şeklinde oğlunun göğsüne vurduğu ve onu azarladığı rivayet edilir (Müslim, Salat, 138-139).
İbn Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Ömer'in sabah ve yatsı namazlarında Mescid-i Nebevi'de cemaate katılan bir hanımı vardı. Ona 11Ömer'in bunu istemediğini ve bu konuda onun ÇQk kıskanç olduğunu bileliğin halde niçin cemaate çıloyorsun" denildi. Bunun· üzerine Hz. Ömer' iri hanımı "Onun, benim cemaate ·katılmamı yasaıdamamasııi.ın sebebi nedir" diye sordu. Orada bulunan birisi "Onu, Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın mescitlerinden alıkoymayınıi' şeklindeki ResUluilah (s.a.v) in sözü men etmektedir" dedi. Atike ismindeki bu haİum, Hz. Ömer namaza çıktığında, onu takip ederdi·. Hz. Ömer "Biliyorsun ki ben, ~öyle yapmanı istemiyorum;' deyince Hz. Atike "Sen beni yasaklamadığın müddetçe valiahi cemaate katılmaktan vazgeçmem" diyerek tavrını ortaya koymuştur (İbn Hacer, 1988: II, 306).
Bayram Namazianna iştirak Etmeleri
. Hz. Peygamber'in, kadınların bayram namaziarına iştirak etmesine izin verdiğini, teşvik ettiğini ve bayram namazlarında onlara vaaz ettiğini
236 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZWMU
görmekteyiz. Hatta Hz. Peygamber, genç-ihtiyar ayır~ gözetmeksizin harum.ların 'bayram namaziarına çıkmasuu istemiştir. Bu konuda İbn Abbas şöyle der: "Ramazan Bayramı namazında Peygamber (s.a.v), Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile· beraber bulundum. Hepsi bayram namazuu hutbeden önce kılar, sonra hutbe okurlardı. Bir seferinde Peygamber (s.a.v) minherden indi. Onun eliyle erkekleri oturttuğunu sanki şu an görür gibiyim. Sonra erkeklerin saflaruu yararak kadınların yanına geldi. Bilal de ~eraberinde idi. Resfılullah (s.a.v), "Ey Peygamber! Şayet mü'min kadınlar Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak şartı ile sana biat etmeye gelirlerse kabul et" {Mümtehıne 61/13) ayeti kerimesini bitirinceye kadar okudu. Onu bitirdiği vakit kadınlara: "Siz, bu ayette zikredilen şartlar üzerine devam ediyor musunuz?" diye sordu. İçlerinden bir tek kadın: "Evet, ey Allah'ın Peygamberi!" dedi. Hz. Peygamber' e ondan başka cevap veren olmadı. O anda bu kadının kim olduğu bilinmiyordu. Resfılullah (s.a.v) "O halde sadaka verin!.." buyurdu. Bunun üzerine Bilal elbisesini yere yayarak: "Haydi buyurun!' Annem babam size feda olsun" dedi. Artık kadınlar kimi halkalaruu (ayak veya 'el parmaklarına takılan kaşsız yüzük), kimi yüzüklerini Bilal'in yere serdiği yaygının üzerine atmaya başladılar." (Buhari, 'ideyn, 19; Müslim, :ideyn, 1).
Bayram namaziarına hanımların katılm(\sının. asıl gayesini, aşağıda sunacağımız hadislerde daha bariz bir şekilde görm~kteyiz. Üm.mü Atiyye bu hususta şöyle der: "Resulullah (s.a. v ), bize Ramazan ve Kurban bayramlarında genç kızlarla hayızlı kadınları ve evi~.e kapanmı§ iffetli harıımları musa/laya (namazgaha) çıkarmtımızı emretti. Fakat hayızlı kadınlar, namaz mahallinden biraz uzak durur. Hayırda ve Müslümanların dualarında hazır bulunurlar" dedi. Ben "Ey Allah'ın Rasfılü! (bazen) birimizin örtüsü bulunmuyor", dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) "Ona din kardeşi, kendi cilbablarından (örtülerinden) birini giydiriversin" buyurdu. {Buhari, 'Ideyn, 12,
20, 21; Müslim, '!deyin, ll, 12; Tirmizi, Salat, 388; İbn Mace, ikame, 165).
Görüldüğü gibi bu hadislerde, Müslüman.I:ıanımların hayır meclislerinde ve Müslümanların dualarında hazır bulunm~arı istenmiştir. Özellikle bayramlarda yapılan vaaz ve nasihatlerden istifade etmeleri talep edilmiştir. Buhari'nin rivayetinde "Müslüman erkeklerin cemaatinde (Buhari, 'Ideyn, 21)
kaydı vardır. Buna göre mü'min hanımların, mü'min erkeklerin toplandığı yerlerde kendilerine tahsis edilen kısımlarda bulunması, onların bulunduğu hayır cemiyetlerinde, ilim meclislerinde toplanması, yaptıkları toplu
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN İNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 237
dualara iştirak etmesi, Hz. Peygamber'in talebidir, sünnetidir ve pratik olarak gösterdiği bir uygulamasıdır.
Buhari'nin rivayetine göre "hayızlı harnınlar da hayra (hayır meclislerine) ve mü' minierin davetine iştirak edebilir mi?" şeklindeki soruya Ümmü Atiy- · ye, "hayızlı hanıınlar, Arafat'ta, şurada burada hazır bulunmuyor mu?" diye cevap vermiştir (Buhari, 'Ideyn, 20). Ümmü Atiye, bu açıklaması ile kadınların, bu gibi önemli yerlerde bulunmalarında bir sakınca olmadığına göre, hayır meclisinde katılmalarında neden sakınca olsun, demek istemiştir.
ı· ••
Hz. Peygamber (s.a.v) "Örtüsü olmayan ne yapsın" şeklindeki soruya "Ona din kardeşi, kendi örtülerinden birini giydiri versin" cevabını vermiştir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, "bu takdirde bayram narnazına gelmesinler" buyurmamış, bu işin ehemmiyetine dikkat çekmiş, evinde bayrama çıkamayacak kadar yeterli elbisesi yani örtüsü olmayan hanıınlara, fazla elbisesi olan hanımların yardımcı olmasını ve onları giydirmesini talep etmiştir.
Cuma Namazianna iştirak Etmeleri
Kütüb-i Sitte imamlarının (Buhari, Müslim, Ebu DavCıd, Tirmizi, N esai, İbn Mace)
kadınların bayram namaziarına çıkabileceğine dair çeşitli hadisler rivayet ettiklerini yukarıda belirtmiştik. Söz konusu imamlar, Cuma narnazına kadınların çıkabileceklerine dair hadis rivayet etmemişlerdir. Fakat bazı rivayetlerden, mü'min kadınların Cuma narnazına katıldığını anlamak mümkündür. Hz. Peygamber'in, kadınlara bayram namaziarına katılmaları, vaaz ve nasihatten istifade etmeleri hususunda yaptığı tavsiye ve teşviki, neden Cuma namazı için yapmadığını birkaç sebepte toplayabiliriz. Birincisi, Cuma namazının kadınlara farz olmaması,. ikincisi, Cuma namazı her hafta eda edildiğinden tavsiye ve teşvik açısından bile olsa kadınlara bir külfet getireceği düşüncesi, üçünc~sü ise, korunması ve bakılması gereken çocukların durumunun göz önüne alınması olabilir (Buladı, 2008: 42).
Tarık b. Şihab, Hz. Peygamber (s.a.v) in şöyle buyurduğunu ifade eder. "Cuma (namazı) hasta, çocuk, kadın ve köle hariç her Müslüman'ın üzerine vacib bir haktır (yani farzdır ). "(Ebu.Davlıd, Salat, 215). Hattabi'nin (v. 319-388 h.)
ifadesine göre fakihler, kadınlara CUnıa namazının farz olmadığı konusunda icma etmişlerdir (Hattabi, 1981: VII, 644).
Hz. Peygamber zamanında hanımların Cuma narnazına katıldığını şu hadisin göstereceğini düşünmekteyiz. Ümmü Hişam şöyle der: '1ki sene yahut bir seneden birazfazla bir müddet bizim tandırımızla Rasulüllah'ın (s.a.v)
238 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZ\'UMU
tandırı birdi. Ben "KafSuresini'' ancak Resulullah'ın (s.a.v) dilinden öğrendim. Onu her Cuma insanlara minberde okuyordu." (Müslim, Cuma, 50, 51, 52;
Nesa!, İftitah, 43; Ahmed b. Hanbel, V, 113, VI, 435, 436; İbn Kesir, 1985: ll, 371) .. İmam Ahmed'in başka bir rivayetine göre, Kaf Stlresi'ni, Cuma günü Hz. Peygamber' den dinleyerek ezberleyen Ensarlı bir hanımdır (Ahmed b. Hanbel, VI, 435).
Hadis-i şerif, Hz. Peygamber zamanında isteyen hanımların Cuma namazına iştirak ettiğini göstermektedir. O zamanki imkanlar göz önüne alı~ narak meselenin değerlendirilmesi halinde en azından kadınların, Cuma günü ResUl-i Ekrem tarafından okunan hutbeyi işitebilecek, aniayabilecek ve ezberleyebilecek kadar Hz. Peygamber' e ve erkeklere yakın bir mekanda bulundukları ve söz konusu bu mekanın da mescidin içerisinde bir yer olduğu d~şünülebilir. Ümmü Hişam'ın ya da Ensarlı bir hanı.mın, Hz. Peygamber'in her Cuma günü hutbe esnasında okuduğu 45 ayetten müteşeld<il ve uzun sayılabilecek bir sfıreyi dinleyerek ezberlemesi, ekse~iyet olmasa da bazı kadınların, kendilerine farz olmasa da Cuma narnazına katıldıklarını ve bu konuda gayretli olduldarını gösterir.
Raşit Halifeler döneminde de hanımların Cuma narnazına katıldıldarı anlaşılmaktadır. Mesrfık'un rivayetine göre Hz. Ömer! Peygamber'in (s.a.v) minherine çıkarak hutbe okudu ve şöyle dedi. "Ey insanlar! Kadınların mehirlerini neden fazla veriyorsunuz. Halbuki Peygamber (s.q. v) ve onun asha-· bı zamanında m ehirler 400 veya bunun altında b 'ir miktar olarak tayin ediliyordu. M ehirleri çoğattmanın Allah katında takva veya bir iyilikle alakası olsaydı, onları bu hususta geçemezdiniz. . .O halde bir erkeğin herhangi bir kadının mehrini 400 dirhemden dahafazla verdiğini bilmeyeyim (duymayayım)" dedi. Sonra hutbeden indi. Kureyşten bir kadın ((Ey mü'minlerin emirif Kadınların mehrini 400 dirhemden fazla yapılmasını yasakladın mı?" diyerek Ömer'e hemen itiraz etti. Bunun üzerine Ömer "Evet" deyince kadın {'Allah Teala'nın Kur'an'da indirdiği şeyi (hükmü) duym.adın mı?" Ömer "Hangi şey" diye sordu. Kadın "Allah'ın, ttp,ğer bir eşi bırakıp da yerine bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir·vermiş ·olsanız dahi, ondan hiçbir şeyigeri almayın"buyurduğunu işitmedin mi" dedi (Nisa, 4/20). Bunun üzerine Hz. Ömer: {'Allah'ım! Beni bağışla. Bütün insanlar, Ömer'den daha iyi biliyor" dedi ve tekrar hutbeye çıkarak ttp,y insanlar! Ben sizlere ·kadınların mehrini 400 dirhemden daha fazla atttınnanızı ycisaklamıştım. Kim malından istediği kadar mehir vermeyi isterse, versin, "şeklinde açıklamada bulundu (İbn Kesir, II, 213). Başka bir rivayette Hz. Ömer "kadın isabet etti, Ömer ise hata etti" demiştir. (İbn Kesir, ı, 273).
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 239
Bu hadise, Hz. Peygamberin vefatından sonra halifeler döneminde de isteyen hanımların Cuma narnazına iştirak ettiklerini ve bu hususta kendilerine izin verildiğini göstermektedir. Ayrıca Asr-ı Saadet hanımlarının haklarını aramacia cesaretli ve kararlı olduldarı da görülmektedir. Hz. Ömer gibi dirayetli bir devlet başkanının karşısında fikrini açıkça söylemek ve onun yanlış karar verdiğini yüzüne karşı bildirmek, hem İslam'ın kadınlara tanıdığı fikir özgürlüğünü göstermekte, hem de Müslüman kadının hal<kı söylemekteki cesaretini ve kararlılığına işaret etmektedir .
. Cenaze Namazianna iştirak Etmeleri
Hz. Peygamber zamanında hanımların, cenazeye iştirak ettiklerine dair deliller bulunmalctadır. Hz. Peygamberin kızı Rukiyye vefat ettiği zaman, ResUluilah (s.a.v), kızının kabrinin kenarında ... oturdu. Fatma da 'yan tarafında ağlıyordu. Bunun uzerine Hz. Peygamber, Fatma'ya acıdığından dolayı elbisesi ile onun gözlerini silmeye başladı {Aluned b. Hanbel, I, 335).
Her ne kadar bu hadis, açık bir şekilde Hz. Fatıma'nın cenaze narnazına doğrudan iştiral< ettiğiıle dair bir açıldama getirıniyorsa da en azından babası ile birlil<te mezarlığa kadar geldiği ve erkelderin bulunduğu bir ortamda cenazenin kabre koyulmasına nezaret ettiği hald<ında önemli fikir vermektedir. Ayrıca Hz. Peygamber'in, Fatıma'ya genç bir kız olmasına rağmen, abiasının cenazesinde hazır bulunmasma izin vermesi, isteyen hanım
ların Asr-ı saadette cenazeye iştirak edebildiğini göstermektedir.
Hz. Aişe' den yapılan şu rivayet, kadınların cenaze narnazına katılmalarının caiz olup olmadığı konusunda öne~ malumat sunmalctadır. Abdullah b. Zübeyir, Hz. Aişe'den şöyle naldeder: "S'a1d b. Ebi Vakkas'ın cenazesinin mescide getirilmesini ve kendilerinin' de cenaze namazını kılmak istediklerini bildirmek üzere haber gönderdiler. Ashap da bu talebi yerine getirdi. Cenazeyi, namazını kılmaları için mü'ıninlerin annelerinin odalarının önüne koydular, Peygamber (s.a.v) in e.şleri de cenaze namazl..I}l kıldılar. Daha sonra cenaze, peykelere bakan cenazeler k.apısından çıkarıldı. "Cenazeler mescide sokulmamalı" şeklindeki insanların konuşmaları ve bu konudaki ayıplamaları, Hz. Peygamberitı hanımlarına ulaşınca Hi. Aişe, 'Şu insanlar, bilgileri olmadığı bir şeyi ayıplama hususunda ne kadar çabuk davranıyorlar. Bir cenazenin mescidden geçirilmesi konusunda bizi ayıpladılar. Halbuki, Residullah (s.a. v ), Süheyl b. Beyda'iıın cenaz.e namazırıı mescidde kılmıştır" dedi (Müslim, Cenai.z, 100-101).
Şayet kadınların cenaze narnazına katılmaları caiz olmasaydı, Hz. Aişe
240 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZWMU
böyle bir talepte bulunmazdı. Çünkü o, bunun caiz olup olmadığını bilecek kadar alim ~e Jakih bir zattı. Hadis-i şerif, Peygamber'in (s.a. v) eşlerinin ce- · naze namazı kıldıklarını açık bir şekilde göstermektedir. Ayrıca Hadis-i şerifte, kadınların cenaze namaz/arına iştirak etmeleri halinde takip edecekleri usul de açıklanmıştır. Yine hadisten, Peygamber (s.a. v) in hanımların ın, erkeklerin arasına karışarak, aynı safta durarak cenaze namazı kılmadıkları anlaşılmaktadfr. Bugün kimi çevrelerin kadın haklan adı altında erkeklerle kadınların aynı safta cenaze namazı kılmalarının doğru olduğunu savunma/arı veya böyle bir isteği gündeme getirmeleri, yukarıda hadiste belirtilen uygulama ile çelişmektedir. Şayet cenaze namazına iştirak etme isteği iyi ve samimi bir niyetten kaynaklanıyor ve bu bir sevap almak arzusu ile yerine getirilmek isteniyorsa, o takdirde bu1:1a itiraz söz konusu olamaz. Fakat böyie niyette olanların, Hz. P~ygamber'in hanımlarının uyguladığı usulü takip etmeleri gerekir. Kadınların, gereken tesettüre ve saf düzenine dikkat etmeksizin erkeklerin arasına girerek cenaze namazına -iştirak etmesi, hem İslami açıdan doğru değildir. Öte yandan hiçbir kimse hangi.gerekçeyi ileri sürerse sürsün velev ki bu kadın-erkek eşitliği bağlamında olsun, ibadetterin şeklini, kurallarını kendine göre tanzim edemez ve yorumlayamaz.
Kadınların, erkeklerle aynı safta cenaze narnazına iştirak etmeleri doğru olmadığı gibi, çeşitli mahzurları da vardır. Dolayısıyla cenaze narnazına katılmak isteyen kadınlar, arka saflarda yerlerini almalı, namaza ve yapılan duaya bu mahalden iştirak etmelidirler. Ka<4nların cenaze narnazına katılmalarını yasaklayan hadisler de vardır. {Buhari'nin "Kadınların cenazeye katılması" hakkında açtığı bölümde, hanımların cenazeye iştirakinin yasaklandığı ve onlara böyle bir görevin verilmediği bildirilmektedir. Ümmü Atiyye bu konuda şöyle der: "Biz, ~enazeye katılmaktan men edildik. Bize böyle bir vazife yüklenmedi." (Buhari, Cenaiz, 30; EbU Daviıd, Cenaiz, 44; İbn Mace, Cenaiz, 50).
Ancak bu hadisleri, onların cenaze namaziarına katılmasının gerekli olmadığı şeklinde anlamamız ve yorumlamamız mümkündür. ·zira başka uygulamalar. kadınların istemeleri halinde cenazeye iştirak etmelerinde bir mahzurun olmadığını göstermektedir.
Hz. Peygamber vefat edince hanımlar, onun cenaze namazını kılmışlardır. Bu konuda İbn Abbas şöyle der: "Reswu!Jah (s.a.v)'in teçhizi Salı giinü bitirilince, evindeki karyolası üzerine koyuldu. Sonra erkekler, gruplar halinde yaruna girerek cenaze namazı kıldılar. Erkeklerin namazı bitince, kadınlar (gruplar halinde içeri) girip cenaze namazı kıldılar. Onlar da namazlarını tamamlayınca çocukları içeri aldılar (ve onlar da gruplar halinde
QİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 241
cenaze namazını kıldılar). ResUluilah (s.a.v)'in narnazına kimse imamlık yapmadı (herkes kendi başına kıldı) (İbn Mac~, Cenaiz, 65).
Şunu da unutmamak gerekir ki, bu ve benzeri uygulamalar, kadınların cenaze narnazına iştirak etmelerini zorunlu kılmaz. Onlar, bayram namailarında olduğu gibi, cenaze narnazına isterlerse katılabilirler ve bu onların tabii hakkıdır.
Kadınlara Vaaz İçin Gün Tahsis Edilmesi
Vaaz ve sohbetlerden istifade etmeleri için Hz. Peygamber tarafından kadınlara özel bir günün tahsis edildiğini görmekteyiz. Bir şahıs, İbn Abbas'a "Restllullah (s.a.v) ile birlikte bayram narnazına katıldın mı?" diye sordu. İbn Abbas, "Evet" dedi. Şayet onun yanında itibanın olmasaydı (küçük olmamdan dolayı) onunla beraber namazda hazır bulunamazdım. Salt b. Kesir'in evinin yanındaki "alem" in (işaretin) yanına geldi. Sonra hutbe okudu. Daha sonra hanımların yanına geldi. Onlara vaaz verdi. Hatırlatmalarda bulundu. Sadaka vermelerini emretti. Kadınlar ellerindeki yüzüklere sarıldılar ve onlan Bilal'in (taşıdığı) elbisenin içine attılar. Sonra Hz. Peygamber ve Bilal eve geldiler." (Buhari, Ezan, 161; İlim, 32, 'İdeyn, 7, 8, 16, 18, 19, Nikah, 124; Libas, 56-59; N esai, 'Ideyn, 28}.
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, bayram namazını kıldırmak için musallaya çıkmış, hutbe okumuş ve bitirdikten sonra Hanımların bulunduğu tarafa giderek onlara hususi olarak vaaz vermiştir. ResUluilah bu uygulamayı, yukarıda belirttiğimiz gibi okuduğu hutbenin kadınlar tarafından işitilmediğini düşünerek yapmış olabilir. Ayrıca hadisten anlaşılacağı üzere bayram namazı Mescid-i Nebevi' de değil de salırada kılınmış ve bu mahallin belli olması için de o alana alem (belirleyiCi b,ir işaret) cU.kilmiştir. Salırada kılınan namaza kadınların iştirak etmesi ve Hz. Peygamber'in. onlara erkeklerden ayrı olarak nasihatte b~unması büyük önem arz etmektedir.
Başka bir hadiste ifade eelilcliğine göre Restllullah. (s.a.v), erkeklere hutbe okumuş, kadınlara vaaz vermiş ve· yaptığı bu konuşmada "Nasıl bir erkek ki, hanımını, köleyi dövdüğü gibi döver, günün sonunda da belki onunla cinsel . ilişkiye girer" buyurmuştur (Darimi, Nikah, 34}. Restlluilah. (s.a.v), bir anlamda "böyle erkeklik, böyle nezaketsizlik, böyle kabalık olmaz" diyerek bu şekilde davranan kişiyi kınamış ve ayıplamıştır. ·
Ebu Said el-Hudri şöyle anlatır: "Kadınlar, Hz. Peygambere "Ey Allah'ın Restllü! Erkelder bizden daha fazla sizinle buluşuyorlar ve bu konuda bizi (sevap elde etme bakımından) geçiyorlar. Bize bir gün ayırsan olmaz mı?"
242 1 IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOZ\'UMU
dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, onlarla buluşmak, vaaz vermek ve emretmek üzere bir gün vaat etti. Vaat ettiği günde onlara söylediği sözlerden biri~i de şudur: "Sizden biriniz, kendisinden önce üç çocuğunu (ahirete) gönderirse, bu çocuklar ona cehennemden bir perde olurlar." Hz. Peygamber'in bu konuşması üzerine bir hanım "ikiye de yok mu?" deyince ResUlui-lah (s.a.v) ''İkiye de vardır" buyurdu. (Buhari, İlim, 35). ·
Müslim'in rivayeti ise "Ey Allah'ın ResUlü! Erkekler, senin hadisini (sözünü) alıp götürdü. Sen bize kendinden (tarafından) bir gün ayır da o günde sana gelelim. Bize Allah'ın sana öğrettiğinden öğretirsin" dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v), ((Filan gün toplanın, " buyurdu. 'Kadınlar tayin edilen günde toplandılar. ResUlullah, onların yanına gelerek Allah'ın kendisine öğrettiğinden onlara da bir şeyler öğretti. (Müslim, Birr, 152).
Görüldüğü gibi hanımlar, irşat ve vaaz hususunda ResUlullah'talı (s.a.v) kendilerine gün ayırmasını istemişlerdir. Bu onların dini öğrenme konusundaki hassasiyetini ve gayretlerini göstermektedir. Ayrıca onların bu talebi, irşat ve tebliğ alanında erkekleri kıskandıklarıni da gÖstermektedir. "Allah'ın sana öğrettilderinden bize de öğret, bizim de öğrenme ihtiyacımız ve' h'al<kımız var, biz de Allah'ın kullarıyız." anlamınciald bu istek, bu hak ~ama onların, eline karşı olan mÜhabbetini ve sorumluluk bilin<;itıi gösterir. Bugün Müslüman kadınların, böyle bir şuura ve gayrete sahip olmaları halinde, nesillerin daha mill<emmel yetişeceğini ve Müslüman halkların her alanda ileri seviyelere yükselebileceğini söylemek mümkünçlür (bkz. Buladı, 2008: .55-57).
3. Kur'an'da örnek gösterilen sosyal dayanışma müesseseleri
3.1. Mescid-i Haram
Kur'an-ı Kerim, ilk kurulan mabedin Ka'be olduğunu belirtmektedir. "Şüphesiz, alemZere bereket ve hidayet kaynağı olarak insantar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke'deki (Ka'be) dir." (Bakara, 2/96) Allah Teala, Ka'be'yi "beyt" adıyla anrnıştır. Hatta Ka'be'yi "Beytü'l-Haram adıyla şereflendirmiştir. Nitekim. şu ayetlerde bu açıkça görülmektedir. "Sçmra kirlerinigidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o .Eski Beyti (Ka'be'yi) tav af etsinler." (Hac,
22/29). "Ey Rabbimiz! Ey sahtbimiz! Namaze ·dosdoğru kılmaları için. ben, nesiimden bir kısmını senin Beyt-i Hareminin (Ka'be'rıin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim ... " (İbrahim, 14/37). Diğer bazı ayetlerde de . Ka'be "beyt" ismiyle anılmaktadır. (Bakara, 2/125, ı 27; Hac, 22/26).
"Beyt" kelimesi, köşk, ev, hane, dükkan anlamlarilla gelir. (İbn Manzür, 1999:
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 243
· ı, 545). "Beyt" kelimesi, ayrıca insanın geceleyin barındığı, kaldığı yer demektir. Geceyi itibara almaksızın oturulan meskene de denilmiştir . . Çoğulu "büyitt" gelir. Nitekim Nuh (a.s), ''Rabbim! Ben~ ~namı- babamı, iman etmiş olarak evime girenle~ iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalim/erin de ancak helakini artır'' (NUh, 71/21) diye dua etmiş ve tufan esnasında bindiği gemiyi "beyt" adıyla anmıştır (el-İsfeh~, ts: 64; İbn Manzıir, I, 545-5%).
"Beyt" kelimesine yüklenilen bu anlamlar çerçevesinde şunu söyleyebiliriz. "Beytulİah" /Ka'be, güven ve huzurun simgesidir. H~ emniyet ve sü.kfı.nun
. kaynağı arasıdır. Allah, orayı emin ve güvenilir bir yer kılmış ve temiz tutulmasını emretmiştir. Bu husus Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Biz, Beyt'i (Ka'be'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenilir bir yer kıldık Siz de İbrahim'in makarnından bir namaz yeri edinin (orada narr14z kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükU ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik" (Bakara, 2/125) Bu ayet-i kerimede belir,tildiğine göre Ka'be, sevap mahalli ve güvenlik yurdu kılınmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insarilar, dert ve sıkıntılardan, ~<arku ve endişelerden emin olarak orayı ziyaret ederler, oraya sığınırlar ve orada huzur bulurlar. Kendilerini orada ve onun çevresinde emniyet içerisinde hissederler.
Ka'be, kurulduğu günden itibaren sosyal dayanışmanın da merkezi ve kalbi olmuştur. Başlangıcından günümüze kadar sayısız topluluklar tarafından saygı ve hürmetle anılan, büyük bir aşk ve heyecanla tavaf ve ziyaret edilen ve özellikle Müslümanların günde beş vakit kıldıldarı namazlarda yöneldilderi mul<addes ve mübarek Ka'be, insanlıl< tarihinin en güzide mabedidir. İnsanlık, dayanışma, yardımlaşma •.. sevgi, saygı, merhamet, tevazu ve şefkat şuurunu onun sayesinde kazanmış, onun verdiği enerji ve heyecanla bu yüksek değerlerin zirvesine ulaşrriiştır. Bakara Süresi 125. a..yette geçen "mesabeten (sevap mahaİli)" kavramı bu açıklamayı teyit etmekte ve Ka'be'nin bütün iyilllderin merkezi olduğunu göstermektedir.
Ka'be, inşa edildiği tarihten itibaren çeşitli kabilelerin idaresine geçmiştir. İdareyi ele alan her kabile öteden beri devam eden hizmetleri sürdürmüş ve Ka'be'nin bakımı, onarımı ve g\ivenliğini sağlamıştır. Ayrıca, Ka'be'yi ziyaret edenlere çeşitli yardımlarda bulunmuşlar ve onlara sosyal hizmetler sunmuşlardır. Sil<~ye ve rifadeyi bu konuda misal verebiliriz.
Sil<aye, hac zamanında hacılara su dağıtma işidir. Hz. Peygamberin dedelerinden olan Kusay zamanı.nda Ka'be'nin etrafına deriden yapılmış havuzlara su konulur, develer vasıtasıyla civardaki· su kuyularından tatlı su
244 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOıYUMU
taşıtılarak doldurulan bu havuzlardan, hacılara su dağıtılırdı. Rifade ise, hacılara yemek verme vazifesidir. B~un ·için halktan senelik vergi alınır dı. Kureyş 'kabileleri her sene hac mevsimi gelince vergilerini Kusay'a teslim ederlerdi. Kusay, toplanan bu vergilerle hac mevsiminde yemek hazırlatır, yiyeceği olmayan hacılar bu yemeklerden yerierdi (Ezraki, 1974: 97).
Bu iki önemli uygulama, Ka'be'nin sosyal dayanışma açısından önemini ortaya koymaktadır. Burayı ziyaret eden insanlara (Allah'ın ziyaretçilerine ve mis$lerine) ikramda bulunmak o gün de bugün de önemini korumaktadır. Bugünkü ziyaretçi yoğunluğuna rağmen, hacılar hiç susuzluk çekmemekte ve su hizmeti, gelişen teknolojik imkanlar da işin içine katılarak takdireşayan bir şekilde sürdürülmektedir.
Bu·durum, Ka'be'nin bir tev~din merkezi ve ibadet mahalli olmasının yanı sıra sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın da karargahı olduğunu göstermektedir. Ka 'be' nin bire~ şubesi durumunda olan dünya üzerindeki,bütün mescid ve camiler de, sosyal dayanışmanın ve yardımlaşmanın odaklaştlğı yerler olarak görülmektedir. Bu şubeler, Ka 'be' nin böyle bir işlevinden ilham alarak ~lerin, yoksulların, darda kalanların, maddi ve manevi açıdan hizmete muhtaç olanların ilk başvurduğu mekanlar olmuş ve ollmaya ~evam etmektedir.
3.2. Mescid-i Aksa · Kur'an-ı Kerim'de sadece bir ayette Mescid-'i Aksa'dan söz edilmektedir.
"Bir gece , kendisine ayetlerimizden bir kısmını gijsterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir." (isra, 17 /1).
Mescid-i Aksa, Hz. Peygamberin miraca çıkarken uğradığı kutsal bir mabettir. Bu mabedin hürmetine, çevresi de Allah tarafından mübarek kılınmıştır. Hz. Peygamber, kendisine yeryüzünde hangi mescidin ilk önce yapıldığı sorulduğunda, ilk olarak Mescid-i Haram'ın, ikinci olarak daMescidi Aksa'nın yapıldığını belirtmiştir. (Buhari, Enbiya, 40; İbn Mace, Mesacid, 7; Aluned
b. Hanbel, Müsned, V, 150).
Sahabiler, Hz. Peygamberden Beyt-i Makdi.s hakkında açıklama yapmasını isteyince bunun üzerine Hz. Peygamber "Orası mahşer yeridir (kıyamet yaklaştığında haşrolunacak yerdir). Oraya gidin namaz kılın. Orada kılınan bir rekat namaz, onun dışındaki bir yerde kılınan 1000 rekat namaza bedeldir." buyurmuştur. Hadisi rivayet eden sahablnin, ya Rest1lallah "Oraya gitmeye imkan bulamazsam ne yapayım?" demesi üzerine Hz. Peygamber, "Orada kandilin
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ 1 245
yanması için yağ hediye edersin. Kim böyle yaparsa, oraya gitmiş gibi olur' buyurdu {İbn Mace, İk~etü's-Salat, 196; Ebfı DavCıd, Salat, 14; Ahmed b. Hanbel, VI, 463).
Bu hadis-i şerifte Beyt-i Makdis'e gidilip namaz kılırunası tavsiye edilmektedir. Şayet gitme imkarn yoksa hiç olmazsa oranın hizmetine, bakımına, onanınma ve aydınlanmasına yardımcı olunması istenmektedir. Kandillerinin yanması için yağ hediye edilmesinin teşvik edilmesi bunu göstermektedir. Bugünkü şartlarda devletlerarası bir seyahatin zorluk ve güçlüklerini düşündüğümüzde, sosyal dayarnşma ve yardımlaşmanın lüzupıunu kolayca anlarnış oluruz. Çünkü birey olarak Mescid-i Aksa'ya yardım etmemiz oldukça zor ve belki de mümkün değildir. Peki, niçin oranın onarım ve bakımıiıa yardım edilmelidir? Şu şekilde cevap verilebilir. Mescid-i Aksa da: vahdetin sembolüdür: Müslümanlar'ın gönlünü ve düşüncesini birleştiren ve bütünleştiren kutsal bir mekandır. Bu mabet, Ka 'be' den sonra, Müslümanların siyasi ve sosyal hayatında tarih boyu birliğin, beraberliğin, dayanışmanın merkezi olmuştur.
"Hiç olmazsa kandillerin yanmasını temin için yağ gönderiniz, hediye ediniz" şeklindeki Peygamber tavsiyesi Mescid-i Aksa'nın hizmeti için Müslümanların sosyal dayanışma içerisinde olmalarını öngörmektedir. Hz. Peygamberin bu tavsiyesi, Müslümanları kutsal bir mekanda odaklandırarak onlara sosyal dayanışma ve yardımlaşma ruhunu vermekte ve bu konuda onları motive etmektedir. Günümüzde Mescid-i Aksa'run, zeytinyağı ile aydınlatılması yapılmadığına göre, oranın aydınlanmasına, onarımına ve diğer hizmetlerine yardımcı olmanın hayati bir önem taşıdığını söyleyebiliriz. İsrail'in zulmü ve baskısı altında' günde s.adece 3-4 saatlik elektrik verilen Gazze halkının çektiği sıkıntıları ve açık hapishane gibi sürdürdükleri hayatlarını düşündüğümüz de elektrikle aydınlanmanın ne derece mühim olduğunu kolayca anlayabiliriz. ~ayatımızın büyük bir bölümünün elektrik enerjisine bağlı olduğu düşünülürse, Mescid-i Aksa'nın aydınlatılmasına maddi ve manevi destek olmanın gerekliliği de ortaya çıkar.
Hz. Peygamber, ~~tları ancak şu üç mescide gitmek için bağlayın. Benim şu mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa" buyurarak (Buhari, Mescid-i
\
Mekke, ı, 6, Savm, 67; Sayd, 26; Müslim, Hac, 415, 511, ?12; Ebu Davüd, Menasik, 94; Tir-
mizi, Salat, 136; NesM, Mescid! 10; D3.riıni, Salat, 132; Ahmed b. Hanbel, II, 234, 238, 278;
ın, 7/34, 45), Mescid-i Aksa'nın Ka 'be' den ve Mescid-i Nebeviden sonra Müslümanlar için önemli toplanma, kaynaşma, dayarnşma ve buluşma mahalli olduğunu belirtmiştir.
246 ı IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOZY'UMU
3.3. Mescid-i Kuba
Hz. Peygamber, Meld<e' den Medine'ye Hicret ederken ilk olarak Kuba köyüne varınca mahalli bir başkan olan Külsüm b. Hıdro'ın gösterdiği misafirperverliği kabul etti. Bu aile, buranın en tanınan yetlilerindendi. Resfıl-i Ekrem, Kuba'ya teşrif ettiğinde bu aile onu tebrikle karşılamıştı. İki cihan peygamberini misafir etmek şerefi onlara nasip olmuştu. Her taraftan buraya gelen Ensar, Resfıl-i Ekrem'i tebrik etmiş ve kutl.amışlardı (ŞibU, ı, 201; Ha
midullah, ı, 189-190; İbn Kesir, III, 312).
Siret ve tarih yazarları, Resw-i Ekrem'in Kuba'da dört gün kaldığıiı.ı belirtirler. Daha önce belirtildiği gibi, Buhari, Müslirri, Ebu Davüd, Nesaı ve Ahmed b. Hanbel gibi muhaddisler, Hz. Peygamberin burada 14 gün kaldığın söylerler (Buhari, SaJat, 48, Mef1akibu'l-Ensar, 46; Müslim, Mesacid, 9, 10, Zekat, 69;
Ebu Davı1d, SaJat, 12; Nesai, Mesacid, 12, Zekat, 64; Ahmed b. Hanbel, III, 212, IV, 358).
Bu görüş daha doğrudur (ŞibU, ı, 201}. ,
Resw-i Ekrem'in burada ilk işi, Kur'an'da zikredilen ve İslam tarihinde de meşhur addedilen Kuba mescidini yapmak olmuştur. Resw-i Ekrem, Bu mescidin inşasında bir işçi gibi çalışmış, taş taşımış ve inşaatı bizzat kendisi organize etmiştir. Hatta bu mescidin inşasında öyle çalışrtuştır ki, taşıdığı taşların ağırlığı altında vücudu eğiliyordu. Müslümanlar, Resw-i Ekrem'in durumunu görür ve ona gelerek "Senin uğrunda cammız feda olsun, biz taşıyalım" derler, fakat Resw-i Ekrem, onlara elindeki. taşı verir, daha sonra aynı ağırlıkta başka bir taş alarak çalışmaya iştiral< e4erdi (ŞibU, I, 201-202; Hamidullah, ı, 189).
Resw-i Ekrem'in Kuba köyüne varışı ve orada 14 gün kalaral< Kuba mescidini inşa ettirmesi, İslam tarihinde yeni bir safha c.çmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v) Kuba mescidinin yapımında bizzat çalışarak, temel ka.zaral<, taş taşıyarak, moral aşılayarak ve gönül alarak sosyal dayaıı...ışınanm ve yardımlaşmanın önem ve lüzumunu söz ve uygulaması ile göstermişti_r. Mü'minler, bu uygulamadan aldıldan ruh ve şuurla yerleştilderi, gittikleri ve hicret ettikleri her yerde kendi inançlarının gereklerini yerine getirebilecekleri cami ve mescitleri inşa etmişlerdir ve etmeye de dev~m etmektedirler. Hz. Peygamberin hicret esnasında· böyle bir mescit yaptırmasının sebep ve hik,meti, Müslümanların ruhlarında taçlanmış, gönüllerinde tah.t kurmuş ve zihinlerinde abideleşmiştir. Çünkü bu hareket, İslam dininin dünya üzerindeki mührü, alameti ve şiarı olan bütün cami ve mescitlerin taslak ve temel projesine temel teşkil etmiştir.
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN İNSAN IN İRŞAD VE İHYASINDA CAMi:NtN ROLÜ ı 24 7
3.4. Mescid-i Nebevi
Hz. Peygamber, Kuba mescidinin inşaatını tamamladıktan sonra (dayıları olan) Neccar oğullarına haber gönderdi. Bunlar da kılıçlarını kuşanmış olarak Reswullah'ı karşılamaya geldiler. ResUluilah bineğinin üzerinde, Hz. Ebu Be.kir ise onun terkisinde bulunuyordu. Neccar oğulları da ResUluilah'ın çevresini kuşatmışlardı. Nihayet Ebu Eyyub'un evinin avlusuna geldi. Reswullah, nerede namaz vakti gelirse orada namazını lolardı. Sonra mescidin yapılmasını emretti. N eccar oğullarının ~eri gelenlerine haber gönderdi. Yanına geldiklerinde onlara şöyle buyurdu: "Şu bahçenizi bana satın:" Bunun üzerine onlar "Hayır! vaZlah i olmaz. Biz ancak onun kıymetini Allah'tan isteriz" dediler. Ravi Enes der ki: Bu bahçede şunlar bulunuyordu. Bahçede müşriklerin mezarları, bataklık ve hurma ağaçlan vardı .. ResUluilah (s.a.v), emir buyurdu, müşriklerin kabirieri başka yere naklolundu. Hurnia ağaçları kesildi. Sahabe, hurma ağaçlarını mescidin kıble duvarına dizdiler. Kapının iki tarafını da taştan ördüler. Reswuilah, kaya parçalarını taş~ken ashap, neşideler (şiirler) okuyordu. ResUluilah (s.a.v) de onlarla birlilcte şöyle diyordu: "Allah'ım, ahiret hayrından ·başka hayır yoktur. Ensar ile muhacirlere yardım et, onları bağışla." (Buhari, Salat, 48, Menak.ıbü'l-Ensar, 46; Müsliıh, Mesacid, 9, Zekat, 69; Ebu Davıid, Salat, 12;
Nesai, Mesacid, 12, Zekat, 64; Aluned b. Hanbel, III, 212, IV, 358).
Mescid-i Nebevi, ziyaret yapılacak üç mescitten biridir. Bu ·açıdan biz, Kur'an-ı Kerim' deki, sosyal dayanışma müesseselerinin içerisinde burayı da zikretmeyi uygun bulduk. Diğer taraftan Mescid-i Nebevi'nin inşası, İslam Tarihinin en önemli dönüm nolctası sayılır. Ayrıca, Mescid-i Nebevi, İslam Devletinin merkezi durumunda idi. . Mescid-i Nebevl, Kur'an-ı Kerim'de isim olarak değinilmese bile, Resülcltah'ın (s.a.v) hanımlarina ait odalar (Hu-·
curat, 49/4) zil<redilmiştir ki, btı odqlar Mescid-i Nebevi'ye bitişik olarak bulunuyorlardı. Bu durum, Kur'an'da delaylı olarak Mescid-i Nebevi'ye işaret edildiğini göstermelctedir. Çünkü Hz. Peygamber Müslümanların sosyal, siyasal, eğitim ve öğretim ile ilgili bütün meselelerini burada istişare etmiş ve karara bağiamıştır. Mescid-i Nebevi, yeri geldiğinde bir kültür merkezi görevini yerine getiriyor, yeri geldiğinde komuta merkezi durumunda vazife icra ediyor, aynı zamanda kimsesizlerin barınma yurdu oluyordu.
Mescid-i Nebevi, İsl~ devletinin bütün 'işlerinin planlandığı, karara bağlandığı ve yürürlüğe koyulduğu bir yerdi. Müslümanların dünyevi ve uhrevi işlerinin tanzim edildiği bir devlet binası idi. Toplumu ve Müslümanları ilgilendiren istişari toplantılar, burada icra edilirdi. Askeri, mali, ilctisadi kararlar
248 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZY'UMU
ile savaş kararları burada alırurdı. Devletlerarası görüşmeler orada yapılırdı. Elçilerin,-devlet başkanlarının, misalirlerin karşılandığı merkezdi. Ayrıca orası Müslümanların dertlerini paylaşbkları bir mekandı. lsb.rap ve sıkınbya maruz kalanlar oraya sığınırdı .. Fakirler, yoksullar, yetimler, öksüzler, kimsesizler, aç ve susuzlar, orada çare ararlar ve bulurlardı. Mazlumların, mağdurların, mahrumların nefes aldığı yer orasıydı .. Orası, adaletin ve eşitliğin en güzel bir şekilde. tecelli ettiği bir müessese idi. Mescid-i Nebevi, toplumsal dayanışmamn ve yardımlaşmanın odak noktası idi. Toplumsal bilinç orada aşılanıyordu. Yardırnlaşma ve içtimal tesanüt riıhu burada kazarulıyordu. Burası, insanlık onurunun kazarulması, korunması için bir okul ve ibadethane idi.
3.5. Eleştirel bir yaklaşım: Mescid-i Nebevi örneldiğinde camilerimiz
Hz.· peygamber'in inşa ettirdiği Mescid-i N eb evi, her süsten, her külfetten azade idi. Bu mescid, İslam sadeliğinin canlı bir heykeliydi Duvarları kerpiçtendi. Tavan, hurma ağaçlarının bölümlerinden, direkler, hurma ağacının kütüklerindendi. Çatısı hurma dalları ve yapraklarından oluşuyordu.-.KılJle Kudüs'e doğru idi. Zemin kuru topraktandı. Yağmur yağdığı zaman damdan sızar, topraklar çamur olurdu. Bir gün ashab, çamuru ktirutmal< için namaz kılacaklan yere çakıl sennişlerdi. Peygamber Efendimiz, bu fikri beğenmiş ve mescidin zemini çakıllarla döşenmişti. Hz. peygamber Cuma hutbelerini, vaaz ve sohbetlerini bir hurma kütüğüne dayanara\< yapıyordu. Daha sonraları üç hasarnaklı minher yapıldı. (ŞibU, I, 205; el-Mübarekfeui, 174; Sançam, 135). Böylece Mescid-i Nebevi, İslam sadeliğinin caniı bir simgesi ve alariıeti oldu. Fakat bu sade mekandan dünyaya örnek ve temel teşkil edecek me4eniyet zuhur etti. Ancak Müslümanlar, belirli tarihlerden sonra minare, kubbe ve camileri tezyin etme yarışına girdiler. Camilere avize takmakla ve duvarlarını seramik döşemekle övündüler. Mescid-i Nebevi'nin ruhundan uzaklaşblar.
Netice
Yeryüzündeki büyük küçük bütün cami ve mescitler, başta Ka'be olmak üzere anlatmaya çalışbğımız bu mabetierin birer temsilciliği mesabesindedirler. Tarih boyunca Kur'an'da anlatılan bu seçkin müesseseler, gün~üzde bünyelerinde yaygın-örgün eğitim ve öğretim icra edilen, etrafinda toplanılan, içinde ibadet yapılan, toplumun barış ve huzuruna önemli katkıda bulunarı ve kalplerin arındırıldığı cami ve mescitlerin, feyiz kaynağı ve merkezi olmuştur. Gerçekleştirilen bu sempozyum vesilesi ile camiierin ve mescitlerin, aktivitesi, toplum hayatındaki rolü ve gücü bir kez daha
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 249
anlatılınaya ve habrlatı.lmaya çalışıldı. Netice olarak günümüzde cami ve mescitlerimizi sadece ibadetlerin icra edildiği mahal olmasının ötesine nasıl taşıyabiliriz? Bu güzide mekan.Iarı, hayatın bütün safhalarına ilmek ilmek nasıl dokuyabiliriz? Hem·dini ve hem de sosyal hayatının derinliklerine nasıl katabiliriz? sorularına cevap ve imkan aramalıyız diye düşünüyoruz.
Peygamber Efendimiz, Suffe' de İslam' ı anlatmak ve insanları irşat etmek üzere eğitip öğrettiği talebelerinin iaşe ve ibatesini karşılamış ve bizzat bu öğrencilerle ailesinden bile mukaddem tutarak il~~nmiştir. Sa' d b. Ubade Hz. Peygamber'i örnek alarak o günkü imkanlar dahilinde onlarca talebenin ihtiyacını karşılamışbr. Acaba güıiümüzde camilerimizin ve mescitlerimizin kaçta kaçı bu güzel uygulamayı ve sünneti devam ettirebiliyor? Kaç talebeye burs veriyor? Kaç tane ilim erbabına des~ek sağlayabiliyor? Kaç tane kitap basbrıp dağıtabiliyor? Kaç tane yaşlı, dul ve muhtacı barındırabiliyor? Kaç tane hastaya bakabiliyor ve yardımcı olabiliyor? Kaç tane yetim ve sokak 'çocuklarını himayesine alabiliyor? Kaç tane muhaciri bağrına basabiliyor? Kaç tane aileyi koruma altına alabiliyor? Bu sorulara cevap vermekten kaçınmamak ve imkaruar üretmek gerekir. Bu soruları ve sorunları çözmeden camiierin ve mescitlerin fonksiyonun yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Mescid-i Nebevi örneğini geliştirerek o ruhu yakalamalıyız. Beni dinleme zalunetinde bulunduğunuz için hepinize derin şükranlarımı sunuyorum.
Kaynakça Aclfuıu, İsmail b. Hammad (ts.) Keşfü'l-Hafa, Beyrut
Ahmed. b. Hanbel, (ö.241/855), (1982). el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul
Akalın, Ş.H. ve diğerleri '(2009). Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara. J
Buhari, Ebu Abdillah Muhaıtlil1ed b. İsmail el-Buhari (ö. 256/870), (1981). Sahi-· hu'l-Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul.
Bozkurt, N. (2002). "Kitap n, Türkiye Diyanet Vakfı İs[f;ım Ansiklopedisi (DİA), Tür
kiye Diyanet Vakfi. Xayınları, Ankara.
Buladı, K. (2013), "Hz. Peygamber'in İnşa Ettiği İslam Toplumunun Temel Unsurları" İçinde: Kur'an'ın NüzUlünün Medine Dönemi, Kahraman Maraş, 17-19 Mayıs.
Buladı, K. (2016). Maide-i Kur'an Kur'an Sofrası, Kayıhan Yayınları, İstanbul.
Buladı, K. (2008). Kadına Kitabi Bir Bakış, Kayıhan Yayınları, İstanbul
Darimi, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdi'r-Rahman (ö. 255/869), (1981). Sünenü'd-Darim~ Çağrı Yayınları İstanbul.
Ezraki, Ebu'I-Velid Muhammed (1974). Kabeve Mekke Tarihi, tre. Yunus Vehbi Yavuz, İstanbul.
250 ı IX. ULUSLARARASI DiN GÖREVLİLERİ SEMPOZY'UMU
Hamidullah, M. (1980), İslam Peygamberi, (Çev. Salih Tuğ), İrfan Yayınevi, İstanbul.
Hattabi, Muhammed b. İbrahim (1981). Mealimü's-Sünen Şerh Ebt Davud, Çağrı Yaylnları, Vll, 644; SünenüEbt Davud, İstanbul, 1981, VII ile beraber basılmıştır . .
İbn Hacer, Ahmed b. Ali b. Muhammed f:>. Hacer el-Askalaru (1988). Fethu'l-Ban· bi Şerhi Sahfhi'l-Buhart, İhyaü't-Türasi'l-Arabiyyi, Beyrut.
İbn Hişam (2005). es-Stratü'n-Nebeviyye, (Thk Şeyh Ahmed Cad), Daru'l-Gaddi'l-Cedid, Mısır.
İbn Kesir, İsmail b. Ömer (ö. 774/1372) (1985). Tefstru'l-Kur'ani'l-Aztm, Kahraman Yayınları, İstanbul.
İbn Mace, Ebu Alıdillah Muhammed b. Yezid (ö. 273/886) (1981). Sünenü İbni Mace, Çağrı Yayınları, İstanbul.
İbn M~ı1r Ebu'l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Manzı1r el-Efrıl<i (ö. 711/1311) (1999). Lisanü'l-Arab, Beyrut,· (I-XVIII).
İkbal, M. (1964). Esrar ve Rumuz, (Çev. Ali Nihat Tarlan), İstanbul. el-İsfehani, Rağıb (ö. 502/1108)(ts.). el-Müfredat fi Gartbi'l-Kur!an, (Thk. SeyYid
Geylaru), Beyrut.
el-İsfeharu, R. (2011), Müfredatü Elfazı 'l-Kur'an, (Thk. Safvan Adnan Davı1d.i), Daru'l-Kalem, Beyrut,
İzutsu, T. (1914-1993) (1983). Kur'an'da Allah ve İnsan, (Çev. Süleyman Ateş), Arısan Matbaacılık, Ankara. ..
Mevlana Şibli (1857-1914) (1978). Asr-ı Saadet (İs.,lam Tarihi), (Çev. Ömer Rıza Doğrul), günümüz Türkçesine uygulayan, Osman Zeki Mollamehmetoğlu, Eser Neşriyat, İstanbul. .
Müslim, Ebu'l-Hüseyn Müslim b. Haccac (ö. 261/874) (1981). Sahfhu Müslim, Çağrı Yayınları; İstanbul.
Malik b. Enes (ö. 179/795) (1981). Muvatta, Çağrı Yayınları, İstanbul. el-MübarekfU.ri, Safiyyürrahman (2005), er-Rahtkı'l-MahtUm, Daru'l-Vefa, Medine.
N esai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali en-N esai, (ö. 303/925) (1981). Sü-nenü'n-Nesat, Çağrı Yayınları, İstanbul. ·
Nursi, Said (1959). Emirdağ Lahikası, Sinan Matbaası, İstanbul.
Nurbaki, H. (200~). Kur'an-ı Kerim'den Ayetler ve İlmt Gerçekler, Ankara.
Öztuna, Y. (1978). Büyük Türkiye Tarihi, Ötüke~ Yayınları, İstanbul. Önl<al, A. ve Bozkurt, N. (1993). "Cami", DİA, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul.
· Sarıçam, İ. (2004). Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet Yayınları, Anl<ara.
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b . . tsa et-Tirmizi. (ö. 279/892) (1981). Sünenü't-Tirmizt, Çağrı Yayınları, İstanbul.
Yıldırım, M.E. (2008). Nebevt Eğitim Modeli Daru'l-Erkam, Kalem Yayınları, İstanbul