fotoelektroli̇z yöntemi̇ ile sudan hi̇drojen eldesi̇
DESCRIPTION
Güneş enerjisi ve sistemleriTRANSCRIPT
1
1.GİRİŞ
Günümüzde, dünya enerji talebinin yaklaşık %80’i birincil enerji kaynağı olarak
bilinen hidrokarbon temelli fosil yakıtlardan karşılanmaktadır.Yanmaları sera gazları, ozon
delikleri ve asit yağmurları ile sonuçlanan büyük çaplı küresel sorunlara neden
olmaktadır.Hidrojen, bugün kullanılan sistemler ile maliyet, çevresel etkiler ve kullanım
verimliliği açısından karşılaştırıldığında 21. yüzyılın sonunda fosil yakıt sistemlerinin yerini
alacak en önemli alternatif enerji taşıyıcısı olarak dikkat çekmektedir. Hidrojen evrenin en
basit ve en çok bulunan elementi olup, renksiz, kokusuz, havadan 14.4 kez daha hafif ve
tamamen zehirsiz bir gazdır.
Güneş ve diğer yıldızların termonükleer tepkimeye vermiş olduğu ısının yakıtı
hidrojen olup, evrenin temel enerji kaynağıdır. Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim
kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir. 1 kg hidrojen 2.1 kg doğal gaz veya 2.8 kg
petrolün sahip olduğu enerjiye sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi yüksektir. Hidrojen
doğada serbest halde bulunmaz, bileşikler halinde bulunur. En çok bilinen bileşiği ise sudur.
Hidrojenden enerji elde edilmesi esnasında su buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisini
artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir. Isı ve patlama
enerjisi gerektiren her alanda kullanımı temiz ve kolay olan hidrojenin yakıt olarak
kullanıldığı enerji sistemlerinde, atmosfere atılan ürün sadece su ve/veya su buharı
olmaktadır. Hidrojen petrol yakıtlarına göre ortalama 1.33 kat daha verimli bir yakıttır.
Hidrojen gazı farklı yöntemlerle elde edildiği gibi su, güneş enerjisi veya onun
türevleri olarak kabul edilen rüzgar, dalga, ve biyokütle ile de üretilebilmektedir. Güneş
enerjisinden elektrik enerjisi üretilmesi işlemi , çeşitli alanlarda uygulanmıştır . Fakat güneş
enerjisinin depolanması işlemi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır . Güneş enerjisinin ,
temiz ve tehlikesiz bir biçimde elektrik enerjisine dönüştürülmesi , silisyum yarı iletkeninden
yapılmış güneş panelleriyle gerçekleştirilmiştir. Bu elektirik enerjisinin H2 ile depolanması
işlemi elektroliz ile gerçekleştirilir . Üretilen H2 ' den depoladığı enerjinin tamamı
alınabilmektedir . H2 ' nin saflığı % 99 .0 civarında olduğundan çeşitli kimya sanayinde
hammadde olarak kullanılabilir . Bu nedenle H2 ' nin üretimi konusunda fotoelektrolizin
gelecekte önem kazanması beklenmektedir .
Fotoelektroliz henüz araştırma safhasını tamamlamamış olmasına rağmen güneş
enerjisinden hidrojen üretimi için gelecek vaat eden önemli bir yöntem olarak karsımıza
çıkmaktadır. Burada güneş enerjisini absorbe eden ve yarıiletken bir diyot olan fotoelektrot,
su molekülünün elektrolizi için gerekli voltajı üretmektedir. Fotoelektrot, katalitik, koruyucu
2
ve fotovoltaik tabakalara sahiptir. Fotoelektroliz, hidrojenin güneş enerjisinden üretimi için en
verimli yöntem olarak kabul edilmekte olup, yenilenebilir kaynaklardan hidrojen üretimi ve
hidrojen ekonomisine geçiş için büyük önem taşımaktadır. Fotoelektrotların, düşük maliyetli
ve yüksek verime sahip olması gerekmektedir. Günümüzde geliştirilen fotoelektrotlar % 10
civarında verime sahiptir.
3
2. ENERJİ
Enerji; bir cismin ya da sistemin iş yapabilme yeteneği olarak tanımlanabilir.Başlıca enerji
çeşitleri; kimyasal enerji, ısı enerjisi, elektrik enerjisi ve mekanik enerji olarak sıralanabilir.
Bu enerjiler, enerji dönüşüm sistemleri ile birbirlerine dönüşebilirler. Dünyadaki enerjilerin
orijini güneş enerjisi olup, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının çoğu güneşten doğrudan
ya da dolaylı olarak almaktadır. Kömür, gaz, petrol gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji gibi
kaynaklar yenilenemez enerji kaynağı olarak tanımlanır.
Çizelge-1’de enerji kaynaklarının sınıflandırılması verilmiştir. [1]
Çizelge-1. enerji kaynaklarının sınıflandırılması
Yenilenebilir enerji kaynakları Yenilenemez enerji kaynakları
1-Direkt güneş enerjisi (ısı, ışık) 1-Fosil Yakıtlar
a) Gaz (doğal gaz)
b) Sıvı (petrol, katran)
c) Katı (kömür)
2-Biyolojik (Fotokimyasal)
a) Odun
b) Tahıl ve hayvanlar
c) Organik artıklar
d) Biyolojik gaz
e) Hayvan ve İnsan gücü
2-Nükleer
a)Fizyon (U235, U238)
(Th232)
b)Füzyon (deteryum,lityum)
3-Dolaylı güneş enerjisi
a) Su veya hidrolik
b) Rüzgar
c) Dalga
d) Termik ısı farkı
e) Gelgit
3-Jeotermal ( ısı kapanı)
4-Jeotermal (Isı akışı)
4
2.1. Dünyadaki Enerji Durumu
2009 yılı verilerine göre dünya toplam enerji tüketimi 11.164 milyon ton petrol eş
değeri (Mtep) olarak gerçekleşti. Bugünkü verilerle bu talebin % 85 den fazlası fosil yakıtlara
dayalı kaynaklardan karşılanıyor. Uzun süreli eğilimler dikkate alındığında dünya enerji
talebindeki yıllık artış ortalama % 1.8 civarında seyrediyor. Enerji sektörü, iklim değişikliğine
neden olan sektörlerin başında yer alıyor. Uluslar arası Enerji Ajansı’nın 2010 tarihli
öngörülerine göre 2030 yılında enerji talebinin karşılanabilmesi için 20 trilyon ABD doları
yatırım yapılması gerekiyor. Gelecek için yatırımların, fosil yakıtlara dayalı enerji üretimine
yapılması halinde, bugünkü sera gazları düzeyinin % 50 oranında artacağı hesaplanmış. Oysa
sürdürülebilir bir gelecek için küresel ölçekte sera gazlarının 2050 yılına kadar % 50 oranında
azaltılması, vazgeçilmez bir ön koşul. Bu ön koşulun sağlanabilmesi için bütün ülkeler
stratejik plan yapıyor. Bu planlarda enerji verimliliği ve yenilenebilir (sürdürülebilir) enerji
kaynaklarının kullanımı öne çıkıyor. Yapılan projeksiyonlarda, CO2 salınım düzeyinin
bugünkü değerinde kararlı hale getirilebilmesi için dahi, 2050 yılına dek yenilenebilir enerji
kaynaklarına dayalı 10 milyon megawatt gücünde enerji santrali kurulmasına ihtiyaç
duyulacağı ön görülüyor.
Güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal, hidrodinamik, okyanus ve dalga enerjisi
sürdürülebilir enerji kaynakları arasında öne çıkanlar. Bu kaynakların ısıl, mekanik,
elektromanyetik, kimyasal ve fotovoltaik dönüşümlerle kullanılmasını sağlayacak teknolojiler
ile bu teknolojilere dayalı güç sistemleri, bu sektörün değer zincirini oluşturuyor.
Yenilenebilir enerji kaynakları içinde güneş enerjisi en yüksek potansiyele sahip enerji
türüdür. Yapılan hesaplamalara göre dünyanın ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük kısmı güneş
tarafından sağlanıyor. Burada temel sorun güneş enerjisini ulaşılabilir bir maliyetle diğer
enerji türlerine dönüştürmek. Dönüşüm maliyetinin uygun değerlere indirilmesi halinde diğer
enerji türlerine ihtiyaç kalmayacak[2]. Şekil-1’de dünyadaki birincil enerji kaynaklarının
kullanım durumu gösterilmiştir [3].
5
Şekil-1. Dünya’daki birincil enerji kaynaklarının tüketimi,2010
2.2. Türkiye’de Enerji Durumu
2000–2010 arasında Türkiye’nin birincil enerji üretimi % 34.6 artışla 81.2 milyon
TEP’den 109.3 milyon TEP’e ulaşmıştır. 2000–2011 arasında elektrik kurulu gücü % 94.6
artışla, 27 264 MW’den 53 051 MW’ye yükselmiştir. Aynı dönemde elektrik tüketimi 128.3
milyar kWh’den, % 78.8 artışla 229.3 milyar kWh’ye varmıştır. Şekil-2’de Türkiye’de birincil
enerji kaynaklarının tüketimi görülmektedir[3]. Mavi bölge %4.1 oranında hidrolik
kaynakları, turuncu bölge %2.4 oranında diğer yenilenebilir kaynakları, mor bölge ise % 4.2
oranında odun-çöp kaynakları temsil etmektedir.
Şekil-2. Türkiye’de birincil kaynakların tüketimi, 2010
2010 yılı Türkiye toplam birincil enerji tüketimi 109.3 MTEP olarak gerçekleşmiştir.
Tüketimin % 89.3’lük kısmını fosil yakıtlar oluşturmaktadır. Yerli enerji üretimi 2009’da 30
6
328 MTEP olarak gerçekleşmiş, 2010’da ise 32,493 MTEP’e yükselmiştir. Bu değerin %
49,3’ünü linyit ve daha az miktarda asfaltit oluşturmaktadır. Taş kömürü üretiminin toplam
üretim içindeki payı % 4,6’dır. Hidrolik ve diğer yenilenebilir kaynaklarından yapılan üretim,
yerli üretimin % 21,9’unu oluşturmakta ve toplam enerji talebinin % 6,5’ini teşkil etmektedir.
Katı olmayan fosil yakıtlar (petrol ve doğal gaz) yerli üretim içinde % 10,1 gibi çok düşük bir
paya sahiptirler. Hatta ticari olmayan odun ve bitkinin yerli üretimdeki payı % 14’le petrol ve
doğal gaz toplamını geçmektedir [3]. Çizelge-2’de Türkiye’nin Birincil Enerji Üretimi ve
Talebi verilmiştir [3].
Çizelge-2. Türkiye’nin Birincil Enerji Üretimi ve Talebi (MTEP) (2010)
Yüksek Planlama Kurulunun 18.05.2009 tarih ve 2009/11 sayılı kararıyla yürürlüğe giren
“Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisi Belgesi”nde yerli ve yenilenebilir
enerji kaynaklarının değerlendirilmesiyle ilgili olarak;
”Bütün linyit ve taşkömürü kaynaklarının 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi
amacıyla değerlendirilmesi”
”2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilinecek hidroelektrik
potansiyelin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanımının sağlanması”
”Rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2023 yılına kadar 20.000 MW’ye çıkarılması,”
”Güneş enerjisinin elektrik üretimi için de kullanılmasının yaygınlaştırılması,”
hedefleri yer almaktadır [3].
7
Gerçekleşmesi beklenen emisyon azaltımının OECD ülkelerinde %42’si ve OECD dışı
ülkelerde %54’ü enerji verimliliğinden gelecektir. OECD ülkelerinin yüzdesinin düşük
olmasının en büyük sebebi gelişmekte olan ülkelerde enerjiye uygulanan sübvansiyonların
enerji verimliliği tedbirlerinin alınmasını engellemesidir. (WEO, 2011)
Şekil-3’te emisyon azaltımı için uygulanan politikalar gösterilmiştir [1].
Şekil-3. Uygulanan Emisyon Azaltım Politikaları.
Görüldüğü üzere ülkemizde ve dünyadaki enerji eğiliminin belirlenmesinde çevreye verilen
zararın minimum düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır. Bu durum Türkiye tarafından 2009
yılında imzalanan Kyoto Protokolü’nün de bir sonucudur. 2012 yılına kadar protokol ülkeleri
tarafından herhangi bir yükümlülüğe sahip olamayan ülkemiz için 2012 sonrasında
uygulanması planlanan yenilenebilir enerji teknolojileri araştırılmaktadır. Bahsedildiği üzere,
bu kaynakların başında gelen güneşin en verimli şekilde değerlendirilerek Türkiye’nin enerji
talebinin en düşük maliyetle karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır.
Kyoto Protokolü Kapsamında Yenilebilir Enerji Politikaları
Türkiye’nin, iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi için referans (önlemlerin alınmadığı)
senaryo kullanılarak hesaplanan toplam karbondioksit eşdeğer salınımları, 2004 yılında
yaklaşık 300 milyon ton iken, yıllık ortalama yüzde 6’lık bir artış göstererek 2020 yılında
yaklaşık 605 milyon tona ulaşacaktır. Bu nedenle farklı sektörlerde uygulamalara ihtiyaç
vardır. Örneğin;
8
Enerji temini ve CO2’nin fiziksel uzaklaştırılması
Fosil yakıtlı elektrik üretiminde daha verimli, ekonomik ve temiz yakma
teknolojilerinin kullanımının arttırılması: süperkritik santraller, akışkan yatak yakma
teknolojileri, birleşik çevrim gaz türbini (CCGT) teknolojisi, bütüncül gazlaştırma
birleşik çevrim (IGCC) teknolojisi, kojenerasyon sistemleri ve yakıt hücreleri
Yenilenebilir enerji çevrim teknolojilerinden yararlanarak, yenilenebilir enerji
kaynaklarının birincil enerji kaynakları içindeki payının arttırılması: Hidrolik,
biyokütle, biyogaz, rüzgar, güne, hidrojen ve jeotermal enerji.
Fosil yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve karbon içeriği daha düşük fosil yakıtlara geçiş,
fiziksel ve biyolojik CO2 uzaklaştırmava tutma teknolojileri (örneğin, elektrik
santrallarında, rafinerilerde ve büyük fabrikalarda CO2 tutma; CO2’nin taşınması ve
yeraltında depolanması; karbon tutucu biyolojik ortamların geliştirilmesi ve
artırılması).
Üretimden, ulaştırmadan, çevrimden ve dağıtımdan kaynaklanan sera gazı
salınımlarının azaltılması[4].
Bu tez çalışmasında güneş enerjisi kullanarak hidrojenin elde edildiği fotoelektroliz yöntemi
araştırılmıştır. Öncelikle neden hidrojenin tercih edildiği araştırılarak hidrojenin elde edildiği
yöntemler ve bu yöntemlerin avantaj/dezavantajları araştırılarak fotoelektroliz yöntemi ele
alınmıştır.
2.3. Hidrojen
Hidrojen “su yaratıcı” anlamında bir sözcüktür. Saf hidrojen (H2) yapay bir maddedir; doğal
olarak yeryüzü atmosferinde sadece 1 ppm gibi eser miktarlarda bulunur, oysa Jüpiter’in
%75’i, Evrendeki atomların %90’ı hidrojendir. Yeryüzündeki hidrojen su molekülünde,
canlılarda ve fosil maddelerde bulunur.
Hidrojeni 1520’de ilk defa Paracelsus kullandı, element olarak keşfi ise 1766 yılında İngiliz
fizikçi Henry Cavendish tarafından gerçekleştirildi. Antoine-Laurent de Lavoisier, bu
elemente 1781 de, havada yandığı zaman su meydana geldiğinden Yunanca su anlamına gelen
‘hidro’ ile oluşum anlamındaki ‘genes’ terimlerinin birleştirilmesiyle ‘hidrojen’ adını verdi ve
ilk hidrojen gazı 1782 de Jacques Charles tarafından üretildi.
Hidrojen, geçmişten yakın zamana kadar endüstriyel bir kimyasal madde olarak
kullanılmıştır; en yaygın kullanım alanı rafinerilerde hampetrolün işlenmesi prosesleridir.
9
Hidrojenin bir kimyasal madde olmasının dışında, bir enerji kaynağı olarak kullanılabildiği
teknolojilerin geliştirilmesi çağımızın önemli buluşlarındandır; 19. Yüzyılda Jules Verne de,
bilim adamlarımız günümüzde gerçekleştirdiği bu gelişimi öngörerek, gelecekte hidrojenden
bir enerji kaynağı olarak yararlanılabileceğini söylemiştir [5].
2.3.1. Hidrojenin Özellikleri
Hidrojen periyodik sistemin ilk elementidir; H sembolüyle gösterilen hidrojen atomu +1
değerli bir çekirdek ve 1 elektrondan oluşur, atom ağırlığı 1.008’dir; buna protyum denir. İki
hidrojen izotopu daha vardır; bunlar az miktarda bulunan deuteryum (bir proton ve bir nötron)
ve doğal olarak bulunmayan yapay olarak üretilen radyoaktif trityumdur (bir proton ve iki
nötron).
Hidrojen molekülü, bir elektronu olan pozitif yüklü iki hidrojen atomundan oluşur; normal
şartlar altında renksiz, kokusuz, toksik olmayan, havadan ve helyumdan daha hafif ve gaz
halindedir, –253 ⋄C’nin altında (20.3 K) sıvı (deuteryum) ve 11 K derecede katı (trityum)
haldedir
Boron (NaBH4) bileşikleri metal hidratlar arasında en güvenli hidrojen kaynakları ve
depolarıdır; suda %50’den fazla konsantrasyonlardaki çözeltisine “sodyum borohidrür” denir,
yakıt olarak kullanılır ve bu konsantrasyonlarda alevlenmez. Borohidrür toksik değildir,
yandığı zaman çevreye zarar vermeyen normal boraksa dönüşür. Türkiye Dünyadaki en
büyük boron üreticisidir ve en önemli boron mineralleri tinkal, kolemanit ve uleksittir.
Çizelge-3’te hidrojenin fiziksel özellikleri verilmişir[5].
Çizelge-3. Hidrojenin Fiziksel Özellikleri
ρ, g/cm3
AA KN, K TC, K DN, K M, kg/mol ID, MJ/Nm
3
Hidrojen, NŞA
gaz 0.0899 1.008 20.28 33.30 14.01 0.002 10.76-12.71
Deuteryum, 20.3 K sıvı 70.8 2.016
Trityum, 11 K katı 76.0 3.024
ρ: yoğunluk, AA: atom ağırlığı, KN: kaynama noktası, TC: kritik nokta, DN: donma noktası, M:
kütle, ID: ısı değeri
10
2.3.2. Hidrojenin Üretimi
Doğal halde gaz hidrojen oldukça az miktarlardadır; atmosferde, yükseklikle değişen
oranlarda, 150000-20000 kısımda sadece 1 kısım bulunur. Doğal hidrojen volkanlardan,
kömür yataklarından, petrol kuyularından meydana gelir. Hidrojen evrenin en temel
maddesidir, güneş ve yıldızlarda bulunan ana bileşiktir. Yeryüzündeki hidrojenin genellikle
tamamı diğer elementlerle bileşik halindedir. Su molekülü iki atom hidrojenin bir atom
oksijenle olan bileşiğidir; dolayısıyla tüm okyanuslar çok büyük hidrojen depolarıdır. Ayrıca,
bitkiler, hayvanlar ve fosil maddelerini de kapsayan tüm organik maddelerin önemli bir
parçası hidrojendir. Volkanik gazların bulunduğu yerlerde hidrojen serbest halde, yani H2
halindedir; fakat çok hafif olduğundan hemen dağılır, kazanılamaz. Hidrojen, ayrıca alkali
metallerle kimyasal olarak birleşmiş halde bulunur (NaBH4
gibi).
Şekil-4’te hidrojenin üretim kaynakları ve prosesleri verilmiştir [5].
Şekil-4. Hidrojenin Üretim Kaynakları ve Prosesleri
Hidrojen üretiminde kullanılan çeşitli kaynaklar ve teknolojiler vardır; doğal gaz, kömür,
benzin, metanol veya biyokütleden ısıyla; bakteriler ve alglerden fotosentezle; elektrik veya
güneş ışığıyla suyu parçalayarak hidrojen üretilebilir.
Bugün hidrojen üretiminin çoğu fosil hammaddelerden yapılır. Dünya hidrojen üretiminin
%48 i doğal gazdan ( %90 dan fazlası metandır), %30 u rafineri ürünlerinden, %18 i
11
kömürden ve kalan %4 ü de suyun elektroliziyle elde edilmektedir (Şekil-8). Bunların dışında
geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan yeni hidrojen üretim prosesleri vardır.
Hidrojen üretim metotları hammaddeye, elde edilmek istenen hidrojen miktarına ve saflık
derecesine göre değişir. Yeni geliştirilmekte olan yöntemler de dikkate alındığında hidrojen
üretim teknolojileri üç grup altında toplanabilir,
• Fosil Hammaddelerden: Kömürün Gazlaştırılması, Buhar Reformingi, Ototermal
Reforming, Termal Disosiyasyon.
• Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından: Suyun Elektrolizi, Fotoelektroliz, Suyun Termal
Parçalanması, Biyokütle Gazlaşması
• Atık Gaz Akımlarından Hidrojen Kazanma: Rafineriler (buhar veya metanol reforming
fabrikaları proses gazı gibi) ve kimyasal madde fabrikaları (amonyak veya metanol
sentezi gibi) gibi işletmelerde hidrojence zengin atık gazlardaki hidrojeni arıtma [5].
2.3.3. Hidrojenin Kullanım Alanları
Şekil-5’te hidrojenin kullanım alanları verilmiştir.
Şekil-5. Hidrojenin Kullanım Alanları
12
Yakıt pilleri
Motorlu taşıtlarda kullanılan enerji üretim ve iletim sistemleri mekanik olup, sistemde
yakıt yakılarak enerji üretilmektedir. Bu üretilen enerjinin ancak taşıtın hareketine harcanan
kısmı %20 kadardır. Bu sistemlerde enerji üreteci olarak içten yanmalı motorlar kullanılmakta
ve kullanılan enerjinin %25-30‟ u mekanik enerjiye çevrilebilmekte, büyük bir kısmı olan
%70‟ i ise kullanılmadan atılmaktadır. Bunun yanında dışarı atılan gazlar gerek çevreye ve
gerekse ozon tabakasına zarar vermektedir. Bu zararlar ve enerjinin tamamına yakın kısmının
kullanılmadan atılması taşıt üreticilerini ve ilgili çevreleri oldukça rahatsız etmiştir. Daha
fazla enerjiden yararlanmak, temiz enerji elde etmek için alternatif enerji dönüşüm sistemleri
ve enerji kaynakları araştırılmaktadır. Bunlardan biri de yakıt pilleridir. Yakıt pilleri sabit
tesislerde kullanılmanın yanında mobil olarak taşınabilmesi özelliği dolayısıyla taşıtlarda
kullanılması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Yakıt pillerini çalışma özelliklerine göre birçok çeşitleri olmakla birlikte en çok
kullanılan tipi PEMFC ( proton değişim membran) tipidir. Sistem üç ana parçadan meydana
gelir. Anot, membran ve katot. Anot'a gelen hidrojen molekülleri önce proton ve tek hücreli
yakıt pilinin seması elektronlarına ayrılır. Proton ortada bulunan membran tarafından çekilir
ve membrandan geçerek katotta bulunan havanın içindeki oksijen ile birleşir. Anotta biriken
elektronlar, anot ile katot arasında dışarıdan kurulan bir kapalı devre teşkil edildiğinde, bu
devre üzerinden akarak, katotta birleşip saf su meydana getirerek bu çevrimde, ısı, saf su ve
elektrik enerjisi elde edilerek çevrim tamamlanır.
1839 yılında ilk yakıt pilinin yapıldığı bilinmektedir. İngiltere Swansea‟da yaşayan
Avukat William Grove yakıt pillerinin gerçek mucididir. Seyreltik sülfürik asit ile yaptığı ilk
hidrojen-oksijen yakıt pili 1839 yılında Philosophical Magazine dergisinde yayınlanmıştır. Ne
var ki kullanılabilir bir elektrik üreteci olarak görülmediğinden 1950‟lere değin unutulmuş.
Bu tarihte, yakıt hücreleri uzay uygulamalarında kullanılabileceği düşüncesiyle NASA‟nın
ilgisini çekmiştir. Bunun nedeni uzay araçlarındaki aygıtların çalışması için elektrik enerjisi
gerekiyor olmasıdır. Yeterli teknolojik üretim tesislerinin olmaması veya üretim oldukça zor
olması dolayısı ile yakıt pili yapımı yıllarca çok yavaş ilerlemiş, fakat 60‟lı yıllarda General
Electric firması Gemini ve Apollo uzay kapsüllerinde uzay gemisinin elektrik gücünü ve
astronotların su ihtiyaçlarını karşılamak için yakıt pillerinin ilk pratik uygulamasını yapmıştır.
Sir William Grove 20 tarafından bulunan Yakıt pili, 1839 yılından itibaren çeşitli tipleri
geliştirilmiştir.
13
Yakıt pillerinin kullanım amaçları aşağıda verilmiştir:
• Yakıt pilleri doğrudan hidrojendeki kimyasal enerjiyi elektrik enerjisinde çevirerek
oluşan saf suyu sadece üretimde kullanılabilecek potansiyel ısıya çevirebilecek bir
yapıya sahiptir.
• Hidrojen destekli yakıt pilleri sadece temiz bir teknoloji değil aynı zamanda
geleneksel yakıt teknolojilerinden 2-3 kat daha verimlidir.
• Geleneksel yanma tabanlı bir güç istasyonu elektrik üretmeyi genel olarak %33-35
verimlilikte sağlarken, yakıt pili sistemleri elektrik üretim etkinliğini %60 „ı aşan bir
orana çıkarabilir.
• Geleneksel arabalardaki benzi deposu normal sürüş koşulları altında aracı hareket
ettiren gücü sağlayan kimyasal enerjiyi %20 den daha az etkin olarak çevirmektedir.
Elektrik motoru kullanan hidrojen yakıt pilli araçların enerji verimliliği çok daha
fazladır ve içten yanmalı benzin deposuna sahip araçlara kıyasla yakıt tüketimi %50
daha düşüktür.
• Ek olarak yakıt pilleri daha az hareket eden parçaya sahip olup sessiz çalışan ve pek
çok uygulamaya uygun yapıdadır(Kükrer, 2007) [6].
Yakıt Olarak
Hidrojen, hava veya oksijenli ortamlarda kolaylıkla yanar ve açığa çıkan ısı ısıtmada, yemek
pişirmede, türbinlerde, buhar kazanlarında veya motorların çalıştırılmasında kullanılabilir.
Isıtma Kazanları
Hidrojen standart yakma metotlarıyla yakıldığında çok yüksek sıcaklıklar meydana gelir ve
fazla miktarda NOx açığa çıkar. NOx miktarının düşük olması için hidrojenin daha düşük
sıcaklıklarda yanması gerekir. Bunun için yakma işlemi uygun bir katalizörün bulunduğu
katalitik burnerlarda yapılır. Böylece yanma sıcaklığı çok fazla yüksek olmadığından oluşan
Doğal gaz kullanılan konvensiyonal burnerlerde, herhangi bir değişiklik yapılmasına gerek
olmadan %15 hidrojen+%85 doğal gaz karışımı kullanılabilir.
Hidrojen Motorları
Rudolf Erren ve arkadaşları iç yanmalı motorları hidrojenle çalışır hale dönüştüren bir yöntem
geliştirdiler (1920) ve çok sayıda otomobil, otobüs ve tanker motorunu hidrojenle
çalışabilecek şekle dönüştürdüler. USA’da 1970’li yıllarda Roger Billings adında bir genç,
Erren’in yönteminden yaralanarak bir Model A Ford motorunu hidrojen yakıt kullanabilecek
14
şekle dönüştürdü. Daha sonra Roger Billings ve arkadaşları Hydrogen Components, Inc.
(HCI) olarak bilinen şirketi kurarak çeşitli şirketlere danışmanlık yapmaya başladılar.
Günümüzde bazı otomotiv üreticileri (Mazda, BMW, gibi) hidrojenle çalışan araçlar üzerinde
ileri derecelerde üretim ve deneme çalışmaları içindedirler.
Doğal gaz kullanılan sabit elektrik üretim motorları ve ısıtma cihazları motorları kolaylıkla
hidrojen yakıtla çalışır şekle dönüştürülebilmektedir.
Türbinler
Günümüzde bazı gaz fabrikalarında kömürün gazlaştırılmasıyla çalıştırılan elde edilen sentez
gazı (karbon monoksit + hidrojen) kullanılmaktadır; geliştirilen yakma hücrelerinde yüksek
oranlarda hidrojen içeren sentez gazı kullanılabilmektedir. Bazı türbin üreticileri, yakıt
pillerinden daha ucuz olduğundan hidrojen yakıtıyla çalışan tübünler üretmeyi tercih
etmektedirler.
Hibridler
Katı oksit yakıt pili teknolojisinin türbinlere adaptasyonuyla bir gaz güç fabrikasının elektrik
verimi optimum koşullarda %80 dolayına kadar yükselmektedir. Yakıt pilleri tek başlarına ele
alındığında kullanılan yakıtın enerjisinin en fazla %60’ından yararlanılmaktadır; kalan kısım
düşük kaliteli ısı oluşumuna harcanır.
Ayrıca yakıtın tamamı kullanılamadığından bir kısım yakıt eksoz gazlarıyla dışarı atılır;
buradaki yakıt hibrid sistem türbinlerde kullanılabilir hala getirilir.
Rafineri ve Petrokimya Komplekslerinde
Rafinerilerde işlenen hammaddeler ağırlaştıkça, hafif ürünlerin elde edilmesi için hidrojene
olan gereksinim artar. Özellikle çevre yönetmelikleri gereğince bazı petrol ürünlerinde
aromatiklerin ve sülfür bileşiklerin sınırlandırılması da hidrojen tüketimini artmasına neden
olan faktörlerdir. Rafinerilerde hidrojen kullanılan temel prosesler arasında,
• Sülfürlü ne nitrojenli bileşiklerin uzaklaştırılması için uygulanan işlemleme (treating)
prosesleri,
• Olefinler ve aromatikler gibi çift bağlı veya üçlü bağlı bazı bileşiklerin doygun
hidrokarbonlara dönüştürülmesi gerektiği hallerde uygulanan saturasyon prosesleri,
15
• Kraking reaksiyonlarında oluşan bileşiklerin doyurulması ve katalizörün koklaşmaya
karşı korunması, sayılabilir [5].
2.3.4 Hidrojenin Depolanması ve Taşınması
Fosil, nükleer, yenilenebilir ve elektrik enerjilerinden üretilen hidrojen çeşitli şekillerde
depolanarak tüketiciye ulaştırılır. Şekil-6’da hidrojenin üretimi, depolanması ve taşınması
şematik olarak gösterilmiştir[7].
Şekil-6. Hidrojenin Üretimi, Depolanması ve Taşınması
2.3.4.1 Hidrojenin Depolanması
Hidrojen kullanımının fazla olduğu yerlerde depolama önemlidir; örneğin, araç yakıtı olarak
kullanıldığında araç deposunun en az bir benzin deposu kadar güvenli ve bir depo benzinin
kat edebildiği kadar yol alabilecek kapasitede olması önemlidir.
• Hidrojen depolama genel olarak üç şekilde yapılabilir;
• Basınçlı tankta sıkıştırılmış gaz halinde depolama,
• Sıvılaştırılmış halde özel izolasyonlu tanklarda depolama,
• Özel katı maddeler içinde absorblatılarak depolama
16
a. Sıkıştırılmış Hidrojen
Hidrojenin sıkıştırılmış halde taşınması yıllardır uygulanan bir taşıma yöntemidir.
Hidrojen 800 bar basınca kadar sıkıştırılarak depolanabilir. Ayrıca, doğal gazın
depolanmasında uygulanan teknolojiler hidrojen için de kullanılabilir.
Sıkıştırılmış hidrojen depolama tankları çelik, kompozitle (özel alaşımlar)) kaplanmış
aluminyum veya kompozitle kaplanmış plastik malzemelerden yapılır. Bunlardan en
ekonomik olanı çelik malzemedir, fakat fazla ağır olduğundan sabit depolamalar için
uygundur. Ancak taşıtlarda kullanılacak depo tanklarının hafif kompozit malzemelerden
yapılması gerekir; bunlar 350 bar basınca kadar (ağırlıkça %10-12 hidrojen) güvenle
kullanılabilmektedir. Halen 700 bar basınca dayanıklı hafif kompozit malzemeler üretimine
yönelik çalışmalar devam etmektedir.
b. Sıvılaştırılmış Hidrojen
Hidrojen, süper izolasyonlu vakumlu tanklarda –253 ⋄C’de sıvı halde (LH
2) depolanabilir.
Sıvı hidrojen uzun mesafe yolcu araçlarında, uçaklarda ve uzay araçlarında çok avantajlı bir
yakıttır. Bu konuda uzun yıllardır yapılan araştırmalarla uygulama için önemli veriler elde
edilmiştir. Günümüzde sıvı hidrojen uzay araçlarında kullanılmaktadır, ancak kara araçlarında
kullanıma geçilmesi daha sonraki yıllarda olabilecektir.
c. Metal Hidrürler
Bazı metaller ve alaşımlar, normal basınç ve sıcaklıkta hidrojen absorblayarak hidrür
bileşiklerini meydana getirirler; hidrürler, hidrojen ile bir veya daha fazla başka elementler
içeren kimyasal maddelerdir.
Bir metal hidrür tankta bir ısı alışveriş sistemi ile metal granülleri bulunur. Metal
granüller, tıpkı bir süngerin suyu emmesi gibi hidrojeni absorblar. Isı alışveriş sistemiyle
tanka hidrojen doldurulurken ısı çekilir, tank boşaltılırken de ısı verilir; metal hidrür
ısıtıldığında absorbladığı hidrojeni serbest bırakır , hidrojen gazı metal ara yüzeylere doğru
gider, buralarda herbir hidrojen molekülü iki hidrojen atomuna ayrılır ve metal granüller
tarafından absorblanır; böylece metalik matriks içinde depolanır. Metal hidrür sistemi
pahalıdır ve hidrojenin doldurulması uzun zaman alır. Fakat depolama ve taşımada çok
güvenlidir; örneğin
17
tankın delinmesi halinde ısı sistemi hemen soğutmaya geçerek hidrojen kaçağını engeller.
Güvenlik yönünden benzin depo tanklarından daha üstündür. Şekil-7’de hidrojenin metal
hidrür olarak depolanması gösterilmiştir[5].
Şekil-7. Hidrojenin Metal hidrür Olarak Depolanması.
d. Karbonda depolama
Çok yeni ve gelecek vadeden bir teknoloji de özellikle nanofiberler, nanotüpler ve
fullerenler gibi nano yapılı farklı karbonların ve bazı karbon siyahlarının hidrojen depolayan
absorblayıcılar olarak kullanılmasıdır; karbon siyahı daha ucuz ve çok miktarlarda
üretilebildiğinden daha avantajlıdır.
Karbon nanotüpler tüp şeklinde dizilmiş grafit tabakalardır; çapları birkaç nanometre
ile 20 nanometre, boyları mikron seviyelerindedir. Çeşitli ilavelerle oluşturulan, örneğin
alkali-ilaveli (Li-K), nanotüpler de mevcuttur
Hidrojen, nanotüplerde iki şekilde depolanabilmektedir; fiziksel ve kimyasal olarak.
• Fiziksel depolama zayıf van der Waals kuvvetlerinin etkin olduğu bir depolamadır;
depolanan hidrojen etkin kuvvetlerin kaldırılmasıyla tekrar geri kazanılır. Depolama
ve geri kazanma işlemleri sürekli olarak tekrarlanabilir.
• Kimyasal depolamada atomlar arasında kovalent bağlar oluşur, yüklenen hidrojenin geri
kazanılması için bu bağların kırılması, yanı yüksek sıcaklıklara gereksinim olur.
Bu konuda yapılan çalışmalar karbon nanotüplerde ağırlıkça % 4-14 arasında hidrojen
depolanabildiğini göstermişti. Bunun ne kadarının fiziksel ne kadarının kimyasal bazlı olduğu
henüz kesin olarak bilinememektedir. Şekil-8’de bazı karbon nanotüpler verilmiştir [5].
18
Şekil-8. Karbon nanotüpler (A: diodlar, B: hidrojen ve diğer bazı gazların depolanması (yeşil
yuvarlaklar hidrojen veya gaz molekülleridir)), C: transistörler ve bilgisayar devreler, amaçlı
kullanılan nanotüpler)
Nanotüp (veya, Karbon Nanotüp): Uzun ve ince karbon silindirlerdir; nanotüpler çapı,
uzunluğu ve bükülme şekline göre çeşitli elektronik, termal ve yapısal özellikler gösterirler.
Örneğin elektronik bir parça olan diod farklı elektronik özeliklerdeki iki nanobuyotlu karbon
tüpün birbirinr bağlanmasıyla yapılır.
e. Metanol
Metanol, hidrojen ve karbon monoksitten elde edilir, normal şartlar altında sıvıdır ve
hidrojen içeriği yüksektir; bu özellikleri nedeniyle metanol uygun bir taşıt yakıtı olarak
değerlendirilebilir. Kullanım prensibi metanolün parçalanarak hidrojen açığa çıkması ve
oluşan hidrojenin yakıt olarak harcanmasıdır. Parçalanma prosesinde enerji kaybı oldukça
yüksektir, dolayısıyla sistemin verimi düşük olur. Bu olumsuzluğu yenmek için doğrudan
metanolle çalışan yüksek verimli yakıt pilleri geliştirilmiştir. Yapılan çalışmalara göre
metanol reformerli yakıt piliyle çalışan bir araç, benzeri benzinli bir araca kıyasla %40-70
daha fazla CO2
emitler; ayrıca CO ve hidrokarbon emisyonları da vardır. Metanol zehirli,
suyla karışabilen ve çok korozif bir maddedir. Bu özellikleri dolayısıyla taşıma ve kullanım
sırasında benzinle kıyaslandığında, daha özel güvenlik önlemlerine ihtiyaç vardır. Olumsuz
özellikleri ve yüksek emisyonları metanolün fazla tercih edilen bir yakıt olmasını
engellemektedir.
19
2.3.4.2. Hidrojenin Taşınması
Boru Harlarıyla Taşıma: Boru Hatlarıyla Taşıma: Hidrojenin uzun mesafelere boru
hattıyla taşınması ekonomik ve güvenli bir taşıma şeklidir. 2004 yılı itibariyle Avrupa’da
1500 km, Amerika’da 720 km hidrojen boru hattı ağı vardır.
Hidrojen transferinde kullanılan boru hatları 25-30 cm çaplı çelikten borulardan yapılır, 10-20
bar basınç altında kullanılır. Doğal gaz veya LPG naklinde kullanılan bazı boru hatları olduğu
gibi veya çok az değişikliklerle hidrojen taşımada da kullanılabilir. Burada önemli kriter boru
metalinin içerdiği karbon miktarıdır (hidrojen için düşük karbonlu çelik tercih edilir).
Boru hatları gazların transferinde kullanıldığı gibi bir miktar basınçlandırılarak depolama
görevi de yaparlar.
Sıvılaştırılmış Halde Taşıma: Sıvılaştırılmış hidrojen -253⋄C’ye soğutulmuştur.
Soğutma prosesinde büyük miktarlarda enerji gerekir; fakat uzun mesafelere taşımada ve
ayrıca yakıt olarak havacılık ve uzay seyahatlerinde diğer yakıtlara göre hala daha
avantajlıdır.
Karayoluyla Taşıma: Karayolu Taşımacılığı: Hidrojen hem sıvı ve hem de
sıkıştırılmış gaz halinde özel tankerlerle taşınabilir.
Denizyoluyla Taşıma: Denizyolu Taşımacılığı: LH2, deniz tankerleriyle de taşınır;
bunlar LNG tankerlerine benzer, ancak, uzun mesafelere taşındığında daha iyi izolasyonlar
gerekir.
Havayoluyla Taşıma: Sıvı hidrojenin hava yolu ile taşınmasının gemiyle taşımaya
kıyasla bazı avantajları vardır. LH2 hafiftir, hava yoluyla teslim yerine çok çabuk
ulaştırılacağından buharlaşma kaybı sorunu olmaz.
Ek-1’de hidrojenin taşınım maliyeti çizelgeleri verilmiştir[6].
2.3.5. Hidrojen Ekonomisi
Hidrojen ekonomisi terimi, 1970 yılında tüm ulaşım türleri için hidrojeni yakıt olarak
öngören, General Motor’un mühendisleri tarafından kullanılmıştır. Hızla gelişen yakıt
hücreleri teknolojisi doğal gaz, metanol, etanol ve hidrojen gibi diğer alternatif enerji
kaynaklarına kapı aralamaktadır. Buna karşın, hidrojenin atık ürün olarak su üretmesi
hidrojeni avantajlı duruma getirmektedir (Ramirez- Salgado ve Estrada-Martinez, 2004:255).
20
Hidrojen enerjisi ve hidrojen ekonomisine ilişkin ilk uluslararası konferans 1974
yılında gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, aynı yıl Uluslararası Hidrojen Enerjisi Derneği (IAHE)
faaliyete geçmiştir (Bockris vd, 2001:18-19). IAHE’nın ilk faaliyetlerinden biri Hidrojen
enerjisi topluluğu için bir platform sunacak olan Dünya Hidrojen Enerjisi Konferansları’nı
(WHEC) düzenlemek olmuştur (Momirlan ve Veziroğlu, 2002:162-163). 16. WHEC Fransa
Lyon’da 2006 yılında yapılmıştır. 1970 yılından önce neredeyse bilinmeyen “hidrojen
enerjisi” “hidrojen ekonomisi” ve “hidrojen enerji sistemi” kelimeleri yapılan çalışmaların
sonucu olarak günümüzde iyi bilinmekte ve geniş bir kitle tarafından kabul edilmektedir
(Momirlan ve Veziroğlu, 2002:163). Hidrojen ekonomisi terimi, enerjimizin büyük
bölümünün sera gazları salınımına yol açmayan kaynaklardan (yeşil kaynaklardan) üretilen
hidrojen tarafından sağlandığı bir zamanı betimlemektedir (Romm, 2004:19). Hidrojen
ekonomisi, yalnızca yakıt karışımında bir değişiklik önerisi değildir. Geleneksel veya
alternatif enerji kaynaklarından, farklı son kullanımlara enerji taşımak için hidrojeni kullanan
bir takım teknolojinin geliştirilmesini ve yayılmasını gerektirmektedir. Hidrojen bir enerji
taşıyıcısıdır, bir enerji kaynağı değildir ve diğer kaynaklardan gelen enerjinin depolanmasına
ve iletilmesine yarayan bir araç görevi görmektedir (Waegel vd, 2006:288).
Hidrojen ekonomisinin beklenen ekonomik, sosyal ve çevresel avantajları, bazı
faydalar tartışılmasına karşın, iyi tanımlanmıştır. Hidrojenin genel olarak, minimum sızıntı ve
atık ile tüketildiğinde, temiz ve bol bir enerji taşıyıcısı olduğu düşülebilir (Waegel vd,
2006:289). 21. yy, enerji-ekonomi-ekoloji uyumu açısından hidrojen çağı olacaktır.
Hidrojen enerji sistemi;
Sera etkisi, kirlilik ve asit yağmurları problemlerini çözecek,
Temiz ve devamlı bir enerji sistemini yerleştirecek,
İstihdam sağlayacak,
Petrol ithalatını azaltacak,
Yeni bir enerji teknolojisi için ihracat potansiyeli oluşturacak,
Ticaret açığını azaltacak
Çevreyi koruyarak ekonomiye destek olacaktır (Şahin, 2006:123) [8].
21
3. GÜNEŞ ENERJİSİ
Dünyanın en önemli enerji kaynağı güneştir. Günesin ısınım enerjisi, yer ve atmosfer
sistemindeki fiziksel oluşumları etkileyen baslıca enerji kaynağıdır. Dünyadaki madde ve
enerji akışları güneş enerjisi sayesinde mümkün olabilmektedir. Rüzgâr, deniz dalgası,
okyanusta sıcaklık farkı ve biyokütle enerjileri, güneş enerjisini değişim geçirmiş biçimleridir.
Güneş enerjisi, doğadaki su döngüsünün gerçekleşmesinde de rol oynayarak, akarsu gücünü
yaratmaktadır. Fosil yakıtların da, biyokütle niteliğindeki materyallerde birikmiş güneş
enerjisi olduğu kabul edilmektedir. Doğal enerji kaynaklarının pek çoğunun kökeni olan
güneş enerjisinden, ısıtma ve elektrik elde etme gibi amaçlarla doğrudan yararlanılmaktadır.
Güneş enerjisi çevre açısından temiz bir kaynak özelliği taşıdığından da fosil yakıtlara
alternatif olmaktadır. Yeryüzüne her sene düsen güneş ısınım enerjisi, yeryüzünde şimdiye
kadar belirlenmiş olan fosil yakıt haznelerinin yaklaşık 160 katı kadardır. Ayrıca yeryüzünde
fosil, nükleer ve hidroelektrik tesislerinin bir yılda üreteceğinden 15.000 kat kadar daha
fazladır. Bu bakımdan güneş enerjisinin bulunması sorun değildir. Asıl sorun bunun insan
faaliyetlerine uygun kullanılabilir bir enerji türüne dönüştürülebilmesindedir.
Güneş enerjisi hem bol, hem sürekli ve yenilenebilir hem de bedava bir enerji
kaynağıdır. Bunların yanı sıra geleneksel yakıtların kullanımından kaynaklanan çevresel
sorunların çoğunun güneş enerjisi üretiminde bulunmayışı bu enerji türünü temiz ve çevre
dostu bir enerji yapmaktadır. Fosil yakıt kullanımının dayandığı yanma teknolojisinin
kaçınılmaz ürünü olan karbondioksit (CO2) yayılımı (emisyonu) sonucunda, atmosferdeki
CO2 miktarı, son yüzyıl içinde yaklaşık 1,3 kat artmıştır. Önümüzdeki 50 yıl içinde, bu
miktarın, bugüne oranla 1,4 kat daha artma olasılığı vardır. Atmosferdeki CO2 neden olduğu
sera etkisi, son yüzyıl içinde dünya ortalama sıcaklığını 0,7 °C yükseltmiştir. Bu sıcaklığın 1
°C yükselmesi, dünya iklim kuşaklarında görünür değişimlere, 3 °C düzeyine varacak artışlar
ise, kutuplardaki buzulların erimesine, denizlerin yükselmesine, göllerde kurumalara ve
tarımsal kuraklığa neden olabilecektir. O halde, bu durumda enerji kullanımından
vazgeçilemeyeceğine göre, güneş gibi doğal ve alternatif olabilecek kaynaklara yönelinmesi
gerekecektir. Yakıt sorununun olmaması, isletme kolaylığı, mekanik yıpranma olmaması,
modüler olması, çok kısa zamanda devreye alınabilmesi (azami bir yıl), uzun yıllar sorunsuz
olarak çalışması, temiz bir enerji kaynağı olması vb gibi nedenlerle dünya genelinde
fotovoltaik elektrik enerjisi kullanımı sürekli artmaktadır. Avrupa Birliği 2010 yılında
fotovoltaik elektriğin elektrik üretimi içindeki payının %0,1 olmasını hedeflemiştir[9].
22
3.1. Günes Enerjisi ve Teknolojileri
Günes 1,4 milyon km çapıyla dünyanın 110 katı büyüklügünde ve dünyadan 1,5x1011
m uzaklıkta yüksek basınçlı ve yüksek sıcaklıklı bir yıldızdır. Yüzey sıcaklıgı yaklasık 6000K
olup iç bölgelerindeki sıcaklıgın 8x106 °K ile 40x106 °K arasında degistigi tahmin
edilmektedir. Dogal ve sürekli bir füzyon reaktörü olan günesin enerji kaynagı 4 Hidrojen
atomunun 1 Helyum atomuna dönüsmesinde gizlidir. 4 hidrojen atomu 4,032 birim agırlıkta,
hâlbuki 1 Helyum atomu 4,003 birim agırlıktadır. Bu olay sonucu 0,029 birim agırlık
Einstein’ın madde-enerji bagıntısı sonucu enerjiye dönüsmektedir. Yani güneste her saniyede
564 milyon ton hidrojen, 560 milyon ton helyuma dönüsmekte ve kaybolan 4 milyon ton
kütle karsılıgı 3,86x1026 J enerji açıga çıkmakta ve buenerji ısınım seklinde uzaya
yayılmaktadır. Toplam enerji rezervi 1,785x1047 J olan bu yıldız daha milyonlarca yıl
ısımasını sürdüreceginden Dünya için sonsuz bir enerji kaynagıdır. Dünyanın çapına esit bir
dairesel alan üzerine çarpan günes gücü, 178 trilyon kW düzeyindedir. Günes enerjisi uzaya
ve gezegenlere elektromanyetik ısınım (radyasyon) biçiminde yayılır Dünya’ya günesten
gelen enerji, Dünya’da bir yılda kullanılan enerjinin 20 bin katıdır.
Günes enerjisinden yararlanma konusundaki çalısmalar özellikle 1970'lerden sonra hız
kazanmıs, günes enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düsme
göstermis, günes enerjisi çevresel olarak temiz bir enerji kaynagı olarak kendini kabul
ettirmistir. Günes enerjisi günümüzde konut ve is yerlerinin iklimlendirilmesi (ısıtma-
sogutma), yemek pisirme, sıcak su temin edilmesi ve yüzme havuzu ısıtılmasında; tarımsal
teknolojide, sera ısıtması ve tarım ürünlerinin kurutulmasında; sanayide, günes ocakları,
günes fırınları, pisiricileri, deniz suyundan tuz ve tatlı su üretilmesi, günes pompaları, günes
pilleri, günes havuzları, ısı borusu uygulamalarında; ulasım-iletisim araçlarında, sinyalizasyon
ve otomasyonda, elektrik üretiminde kontrollü olarak kullanılmaktadır.
Günes enerjisi teknolojileri yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok çesitlilik
göstermekle birlikte iki ana gruba ayrılabilir:
Isıl Günes Teknolojileri : Bu sistemlerde öncelikle günes enerjisinden ısı elde edilir. Bu ısı
dogrudankullanılabilecegi gibi elektrik üretiminde de kullanılabilir.
Günes Pilleri: Fotovoltaik piller de denen bu yarı-iletken malzemeler günes ısıgını dogrudan
elektrige çevirirler.
23
3.2. Türkiye’de Günes Enerjisi Potansiyeli
Ülkemiz, cografi konumu nedeniyle sahip oldugu günes enerjisi potansiyeli açısından
birçok ülkeye göre sanslı durumdadır. Günesten dünyaya saniyede yaklasık olarak 170 milyon
MW enerji gelmektedir. Türkiye'nin yıllık enerji üretiminin 100 milyon MW oldugu
düsünülürse bir saniyede dünyaya gelen günes enerjisi, Türkiye'nin enerji üretiminin 1.700
katıdır.Devlet Meteoroloji isleri Genel Müdürlügünde (DM,) mevcut bulunan 1966-1982
yıllarında ölçülen güneslenme süresi ve ısınım siddeti verilerinden yararlanarak E,E
tarafından yapılan çalısmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneslenme süresi 2640
saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ısınım siddeti 1.311 kWh/m²-yıl (günlük
toplam 3,6 kWh/m²) oldugu tespit edilmistir. Türkiye, 110 gün gibi yüksek bir günes enerjisi
potansiyeline sahiptir ve gerekli yatırımların yapılması halinde Türkiye yılda birim metre
karesinden ortalama olarak 1.100 kWh’lik günes enerjisi üretebilir. Çizelge-4'de Türkiye
günes enerji potansiyeli ve güneslenme süresi degerleri aylara göre dagılımı verilmistir[9].
Çizelge-4. Türkiye Güneş Enerji Potansiyeli ve Güneşlenme Süreleri
Türkiye'nin en fazla günes enerjisi alan bölgesi Güneydogu Anadolu Bölgesi olup, bunu
Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Çizelge-5’de Türkiye günes enerjisi potansiyeli ve güneslenme
süresi degerlerinin bölgelere göre dagılımı verilmistir[9].
24
Çizelge-5. Türkiye Güneş Enerjisi Potansiyeli ve Güneşlenme Süresi Değerlerinin Bölgelere
Göre Dağılımı
3.3. Türkiye’de Güneş Enerjisinin Kullanımı
3.3.1. Güneş Kolektörleri
Türkiye’de günes enerjisinin en yaygın kullanımı sıcak su ısıtma sistemleridir.Halen
ülkemizde kurulu olan günes kollektörü miktarı 2001 yılı için 7,5 milyon m2 civarındadır.
Çogu Akdeniz ve Ege Bölgelerinde kullanılmakta olan bu sistemlerden yılda yaklasık 290 bin
TEP ısı enerjisi üretilmektedir. Sektörde 100'den fazla üretici firmanın bulundugu ve 2000
kisinin istihdam edildigi tahmin edilmektedir. Yıllık üretim hacmi 750 bin m² olup bu
üretimin bir miktarı da ihraç edilmektedir. Bu haliyle ülkemiz dünyada kayda deger bir günes
kollektörü üreticisi ve kullanıcısı durumundadır. Günes kollektörlerinin ürettigi ısıl enerjinin
birincil enerji tüketimimize katkısı yıllara göre Çizelge-6’da verilmistir [9].
Çizelge-6. Türkiye’nin Yıllara Göre Enerji Üretimi
3.3.2. Günes Pilleri – Fotovoltaik Sistemler
Günes pilleri, halen ancak elektrik sebekesinin olmadıgı, yerlesim yerlerinden uzak
yerlerde ekonomik yönden uygun olarak kullanılabilmektedir. Bu nedenle ve istenen güçte
kurulabilmeleri nedeniyle genellikle sinyalizasyon, kırsal elektrik ihtiyacının karsılanması vb.
25
gibi uygulamalarda kullanılmaktadır. Ülkemizde halen telekom istasyonları, Orman Genel
Müdürlügü yangın gözetleme istasyonları, deniz fenerleri ve otoyol aydınlatmasında
kullanılan günes pili kurulu gücü 300 kW civarındadır. Ülkemizde günes enerjisi
kullanımında kaynak anlamında bir sorun olmamakla beraber elektrik üretiminde uygulanacak
yöntem açısından bazı bölgesel farklılıklar bulunmaktadır.
Fotovoltaik sistemler ile bulutlu veya açık her türlü hava sartlarında elektrik
üretilebilirken, yogunlastırıcı sistemlerde (termik ve mekanik dönüsüm) direk ısınım, yani
açık hava, gerekli olmaktadır. Bu nedenle, termik ve mekanik dönüsümlü üreteçler için
Güneydogu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin tercih edilmesi gerekirken, fotovoltaik üreteçler
için Dogu Karadeniz Bölgesi dısındaki tüm bölgeler uygun olmaktadır [9].
4. GÜNEŞ ENERJİSİNDEN HİDROJEN ELDE EDİLMESİ
Güneş enerjisinden hidrojen üretimi dört ana grupta toplanabilir;
1. Fotovoltik (PV)
2. Fotoelektrokimyasal
3. Fotobiyolojiksel
4. Güneş termal enerji.
Güneş enerjisinden sağlanan termal enerji iki farklı yolla kullanılabilir; düşük sıcaklık ve
yüksek sıcaklık (aynı zamanda yoğunlaştırılmış güneş enerjisi olarak da adlandırılabilir).
Fotovoltaik, fotoelektrokimyasal ve fotobiyolojik hidrojen üretim sistemleri düşük sıcaklık
uygulamaları olarak verilirken güneş termoliz, güneş termokimyasal çevrimler, güneş enerjili
gazlaştırma, güneş reformasyon ve güneşli kraklama yoğunlaştırılmış güneş enerjisinin
yüksek sıcaklık uygulamasıdır. Yoğunlaştırılmış güneş enerjisi buhar üretmekte kullanılabilir.
Daha sonra buharın gücü kullanılarak elektrik üretilebilir. Üretilen hibrit güneş termal-elektrik
sistemi ile üretilen elektrik elektroliz ile hidrojen üretiminde kullanılabilir. Güneş-hidrojen
enerjisi sistemi üretimden uygulamaya kadar işletim prosesleri Şekil 9’da verilmiştir [10].
26
Şekil-9. Güneş-Hidrojen Üretim Sistemleri.
Bu çalışmada fotovoltaik yöntem ile sudan hidrojen eldesi araştırılmıştır.
4.1. Fotovoltaik Prensibiyle Sudan Hidrojen Eldesi
Suyun elektrolizinde güneş enerjisi ile hidrojen üretimi iki basamaklı olarak
gerçekleştirilir. Burada ilk basamakta, genelde silisyumdan yapılan güneş pili vasıtasıyla DC
elektrik akımı elde edilir.Daha sonra bu akım, bir elektroliz hücresinin elektrotlarına verilerek
suyun oksijen ve hidrojene ayrıştırılması gerçekleşir. Güneş pilleri (panelleri) güneş enerjisini
doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren yarıiletken sistemlerdir. Paneller bir çok fotovoltaik
(PV) hücreden meydana gelir ve bu sistemler bazen tek başlarına bazen de diğer
konvansiyonel kaynaklarla beraber kullanılabilirler. Yüzeyleri kare, dikdörtgen, daire şeklinde
biçimlendirilen güneş pillerinin alanları genellikle 100 cm2 civarında, kalınlıkları ise 0,2- 0,4
mm arasındadır. Fotovoltaik panellerden elde olunacak elektrik enerjisi ile suyun
elektrolizinden hidrojen üreten bu yöntemde, 1 m3 sudan 108.7 kg hidrojen elde olunabilir
ki, bu 422 litre benzine eşdeğerdir. Güneş pillerinin verimi, ortalama % 15, elektroliz hücresi
verimleri ise % 75’den büyük alınabilir. Örneğin, Güneş pilleri konusunda son 15 yıl içinde %
4 civarında olan verim 7 kat artarak % 28-30’lara çıkmış, watt başına 18 dolar olan üretim
maliyeti ise 3-4 dolar civarına düşmüştür. Maliyetin 1 dolar civarına inmesi durumunda, bu
ürünün çok büyük bir pazara sahip olacağına kesin gözü ile bakılmaktadır[11].
27
4.1.1. Fotovoltaik güç sistemleri
Güneş enerjisini elektrik enerjisine doğrudan dönüştürmekte kullanılan en yaygın
yöntem fotovoltaik güneş gözesi teknolojisidir. Fotovoltaik güneş gözeleri yarı iletken
malzemelerden üretilen ve üzerine güneş ışını geldiğinde elektrik üreten elektronik
aygıtlardır. En eski ve günümüzde en yaygın kullanılan göze türü, silisyum (Si) dilim üzerine
üretilen göze türüdür. Bu tür gözeler mevcut fotovoltaik pazarının % 85 ini oluşturuyor. Si
dilim teknolojisine alternatif olan ince film gözeleri, cam ya da çelik alttaş üzerine kaplanan
ince yarı iletken tabakalardan oluşur. İnce film sistemlerin en önemli avantajı daha az
malzeme kullanıldığı için maliyetin düşük olmasıdır. Amorf-Silisyum (A-Si), Kadmiyum
Tellür/Kadmiyum Sülfür (CdTe/CdS) ve Bakır İndiyum Galyum Selen (CIGS)
malzemelerinden oluşturulan gözeler, bu tür güneş gözelerinin başlıcalarıdır. Burada sözü
edilen güneş gözeleri bir araya getirilerek büyük güç istasyonlarının kurulması mümkündür.
Fotovoltaik güç teknolojilerinin gelişimi büyük bir hızla sürüyor. 2009 yılındaki genel
ekonomik krizle başlayan dönemde yatırımlarda duraklama gözlenmesine rağmen, güneş
gözesi üretim kapasitesi 2009’da 20 GWp civarında iken 2010’da 36 GWp büyüklüğünü
aşmıştır. Buna bağlı olarak 2010 yılında toplam göze üretimi bir önceki yıla göre % 118
artarak 27 GWp olmuştur. Göze üretiminin son yıllardaki değişimi Şekil 10’da görülüyor[12].
Bu üretimin mevcut teknolojilere dağılımı ise Çizelge-7’de görülüyor[12].
Şekil-10. Güneş gözesi üretimindeki artış.
28
Çizelge-7. Fotovoltaik göze üretiminin sektördeki payları.
Güneş enerjisinin daha fazla yaygınlaşmasının önündeki en önemli engel hâlâ biraz yüksek
olan fiyatı. Ancak üretim hacmindeki büyüme, Ar-Ge çalışmaları sonucu artan verim ve
düşen üretim maliyetleri, fotovoltaik sistemlerin fiyatında düzenli bir düşüşe neden oluyor.
2015 modül fiyatlarının 2010 fiyatlarından % 37 ila % 50 daha ucuz olması öngörülüyor.
2010 fotovoltaik modül fiyatlarında OcakŞubat 2011 bir aylık ve Şubat 2010-Şubat 2011 bir
yıllık değişimler aşağıdaki tabloda özetleniyor. Çizelge-8’den de anlaşılacağı gibi, güneş
enerjisi fiyatları düşüyor ve kısa bir zaman içinde diğer enerji türlerinin fiyatını yakalayacak.
Modül fiyatlarındaki bu düşüş fotovoltaik güç sistem fiyatlarına ve üretilen enerji fiyatlarına
da yansıyor[12].
Çizelge-8. Fotovoltaik modüllerin fiyatları ve fiyat değişimleri.
29
4.1.2. Kristal Silisyum Güneş Gözeleri
Kumdan silisyuma
Fotovoltaik güneş gözeleri yapımında kullanılan silisyum, yerkabuğunun % 27’sini
oluşturan ve kum olarak da bildiğimiz silisyum oksit (SiO2) madeninden elde edilir. Silisyum
oksidin yüksek sıcaklık fırınlarında (1900°C) karbon ile girdiği tepkimeler sonucunda %98
saflıkta silisyum (Si), yan ürünler olarak da karbondioksit (CO2) ve karbon monoksit (CO)
elde edilir. Daha sonra çeşitli saflaştırma işlemlerinden geçirilen silisyum % 99,99’un
üzerinde saflığa ulaşarak silisyum pul yapımı için hazır hale gelir. Saflaştırmanın ardından
1400°C sıcaklığa çıkarılıp eriyik hale getirilen silisyumdan, farklı yöntemlerle kontrollü bir
biçimde soğutularak çoklu kristal veya tek kristal kütükler elde edilir. Oluşturulan bu kütükler
tel testereler yardımı ile dilimlenerek güneş gözelerinin altyapısı olan kristal silisyum pullar
üretilir.
Kristal silisyum güneş gözelerinin üretimi
Tel testere ile kesim sırasında silisyum pulların yüzeylerinde oluşan mikro çatlaklar,
elektrik yüklerin göze yüzeyinde kaybolmasına neden olarak performansta düşüşe neden
olur. Bu çatlakların temizlenmesi amacıyla üretim hattına giren silisyum pullar ilk olarak
bazik bir solüsyon içinde tıraşlanarak pürüzsüz ve kusursuz bir yüzey elde edilir. Güneş
gözelerinin yüzeyine gelen ışınların belirli bir kısmı, göze yüzeyinden yansıyarak atmosfere
geri döner. Bu yansıma miktarı ne kadar az olursa, göze içine giren ışık miktarı da o kadar
fazla olacak ve gözeden alınan akım miktarı da bir o kadar artacaktır. Bu amaçla üretimin
ikinci aşaması olarak silisyum pulların yüzeylerinde mikro boyutta piramitler oluşturulur. Bu
piramitler, yüzeyden yansıyan ışığı tekrar göze yüzeyine yönlendirerek gelen ışığın daha
verimli kullanılmasını sağlar. Şekil-11’de kristal güneş gözelerinin çalışma prensibi
verilmiştir[12].
Şekil-11. Kristal güneş gözelerini çalışma prensibi.
30
Güneş gözeleri ışığın fotovoltaik etki ile elektrik enerjisine dönüştürülmesi esasına
dayanarak çalışır. Fotovoltaik etkinin gözlemlenebilmesi için güneş gözesi içinde,
kendiliğinden oluşmuş, sabit bir elektrik alan bulunması gerekir. Güneş gözesinin kalbi olarak
da düşünebileceğimiz bu elektrik alanın oluşturulması için silisyum pullar üzerinde katkılama
işlemleri yapılır. Katkılama esnasında bor ile katkılanmış olan (p-tipi) silisyum pul, 850-
900°C sıcaklıkta fosfor içerikli bir gaz altında fırınlanır ve böylece pulun ön yüzeyi, difüzyon
mekanizması sayesinde fosfor katkılanmış hale (n-tipi) dönüşür. Katkılama sonucunda
silisyum pullarda p-n eklemi yani diyot yapısı sağlanmış olur. Katkılama ardından, güneş
gözelerine bilinen mavi rengini veren yansıma engelleyici kaplama işlemi uygulanır. Yansıma
engelleyici kaplamalar, silisyum yüzeyinden ve kaplama yüzeyinden yansıyan güneş
ışınlarının yıkıcı girişime uğraması ve böylece göze yüzeyinden yansıyan ışın miktarının en
aza indirilmesi esasına dayanır. Bu amaçla pul yüzeyine plazma teknikleri kullanılarak ince
Si3N4 filmler kaplanır. Bu kaplama, görünür dalga boylarından sarı ışık için yıkıcı girişim
koşullarını sağlarken, tayfın mavi kısmına doğru yapıcı girişim koşullarını sağlar ve bu
yüzden güneş gözeleri mavi dalga boylarını daha fazla yansıtarak alışılmış rengini alır. Diyot
özelliği kazanan ve yansıma engelleyici işlemlerden geçen güneş gözesi artık ışık altında ön
ve arka yüzeyi arasında bir potansiyel fark oluşturabilecek hale ulaşmış durumdadır. Bu andan
itibaren yapılması gereken, ön ve arka yüzeyden elektrik kontaklar alarak, göze tarafından
üretilen akımı kullanmaktır. Bu amaçla güneş gözesinin ön yüzeyi gümüş, arka yüzeyi ise
alüminyum metalleri ile kaplanır. Gözenin ön yüzeyi, Güneş’ten gelen ışığı kullanabilmesi
için kısmi olarak metal kaplanır. Arka yüzey ise Güneş’e bakmadığı için tamamen kaplanarak
kontak alma işlemi tamamlanmış olur. Güneş gözesinin ön ve arka yüzeyi, aralarında
potansiyel bir fark bulunan iki elektriksel kutup halindedir. Göze üretimi sırasında meydana
gelen çeşitli aksaklıklar, ön ve arka yüzey arasında pul kenarlarında kısa devrelerin
oluşmasına neden olarak göze performansını düşürür. Göze üretiminde son aşama olarak bu
kaçaklar giderilir. Bu amaçla güneş gözesinin kenarlarında, güçlü bir lazer ışını ile derin
oyuklar açılır ve böylece ön ve arka yüzey birbirinden tamamen izole edilir. Artık göze
elektrik üretimine hazırdır.
Üretimi tamamlanan güneş gözeleri, güneş simülatörüne yerleştirilir ve performansı
sınanır. Tipik bir kristal silisyum güneş gözesi, yaklaşık % 16’lık bir verime sahiptir ve 0,6
Volt gerilim ve 8 amper akım üretebilir. Ölçümleri bitirilen gözeler çıkış voltajları, akımları
ve verimlilik değerlerine göre sınıflandırılıp güneş paneli yapımı için ayrılır. Kullanım
amacına göre seri veya paralel bağlanan gözeler, panel haline getirilip kullanıcıya sunulur.
31
Şekil-12’ de GÜNAM ( Güneş Enerjisi Araştırma ve Uygulama Merkezi) da üretilen bir
kristal Si güneş gözesi gösterilmiştir[12].
Şekil-12. GÜNAM ( Güneş Enerjisi Araştırma ve Uygulama Merkezi) da üretilen bir
kristal Si güneş gözesi
4.1.3 İnce film güneş gözeleri
İnce film güneş gözelerinde Şekil 13’de şematik olarak gösterilen üç farklı teknoloji
kullanılıyor: Bu teknolojiler a-Si (amorf silisyum), CuInGa- Se (bakır indiyum galyum
selenyum) ve CdTe (kadmiyum tellür) malzemelerine dayanır. Bu üç teknoloji hem kristal Si
güneş gözeleri ile hem de birbirleri ile yarışmaktadır.
Amorf silisyum (a-Si) ya da a-Si/mikrokristal- Si ince film güneş gözeleri:
En eski ve en bilinen ince film güneş gözeleri a-Si gözelerdir. Bir göze, p-i-n diye
adlandırılan 3 farklı a-Si türünden oluşur. Kristal silisyum güneş gözelerinden farklı olarak
amorf silisyum güneş gözelerinde p ve n tabakalarının (˜20- 30nm) arasında, bu iki tabakadan
çok daha kalın olan i tabakası (˜250-400nm) bulunur. Burada i bölgesi ışığın asıl soğurulduğu
bölgedir, kalın olmasının sebebi budur. Yüksek sıcaklık uygulaması içermediği için cam
üzerine uygulanabilmektedir.
Bu tür güneş gözelerini üretmek için küme cihaz sistemi kullanılır. Her bir tabaka ayrı
bir kazanda ve diğerini etkilemeden üretilir. Örneğin GÜNAM laboratuvarlarında kurulan
prototip üretim sistemi, 4 amorf silisyum film üretim kazanı, 1 magnetron saçtırma
yöntemiyle ön ve arka kontak film kazanı ve 2 transfer kazanından oluşan bir sistemdir. Tek
eklemli a-Si gözelerde verim değerleri % 6-8 civarındadır. a-Si gözeler ince film mikrokristal
gözeler ile birleştiğinde verim değerleri % 10-11’e ulaşmaktadır. Kristal Si gözelere göre
32
düşük verimli olsalar da, ince film Si gözelerin maliyeti düşük olduğundan ürettikleri
enerjinin maliyeti de daha düşük olabilmektedir
Kadmiyum sülfür/kadmiyum tellür (CdS/ CdTe) ince film güneş gözeleri:
CdTe, elektronik yapısı güneş ışığı tayfına en uygun yarıiletkenlerden biridir.
Genellikle CdS (kadmiyum sülfür) ile birlikte kullanılır. CdS ışığı kolay geçirdiğinden
pencere görevi görür. Ayrıca CdS/CdTe eklemi akım oluşması için gerekli elektrik
potansiyelini sağlar. Bu tür güneş panellerinde verim değerleri % 11’e ulaşırken, panel
maliyeti dünyadaki tüm teknolojiler arasında en düşük düzeye inmiştir. Bu alanda üretim
yapan bir firma yıllık kapasitesini 1 GW boyutuna çıkartmıştır. CdS/CdTe ile ilgili en büyük
endişe, Cd elementinin zehirli olmasıdır. Ancak konunun uzmanları, Cd’un zehirli olduğunu
fakat CdS ve CdTe bileşiklerinin zehirli olmadığını vurguluyor. Ayrıca evimizde kullanılan
ve Cd içeren pillerdeki Cd miktarının çok daha fazla olduğunu belirtiyorlar. Üretim yapan
firmalar bu konudaki kaygıları gidermek için kullanım sonrası geri dönüştürmek için panelleri
kullanıcılardan geri almayı garanti ediyor. CdTe, dört özel niteliği nedeniyle ince film güneş
gözelerinde çok iyi bir aktif madde olarak kullanılmaya uygundur:
CdTe malzemesinin en duyarlı olduğu bolge, guneş ışığı tayfının en guclu olduğu
dalga boylarına karşılık gelir.
CdTe’un elektronik yapısı ışığın cok guclu bicimde soğurulmasını sağlar.
CdTe uretimi hayli kolaydır. Cd ve Te atomları kolaylıkla CdTe oluşturur.
Duşuk maliyetli uretime uyan, basit biriktirme ve kaplama teknikleri geliştirilmiştir.
CdTe gozeleri icin AM 1,5 (ışığın atmosferde aldığı yolun atmosfer kalınlığına oranı)
şartı altında % 18 verimlilik veren, 27 mA.cm-2 kadar akım yoğunluğu ve 880 mV
kadar acık-devre voltajı beklenebilir. Bu rakamlara ulaşılması halinde guneş enerjisi
fiyatları daha da düşecektir.
Bakır indiyum galyum ve selenyum -CuIn- GaSe- (CIGS) ince film güneş gözeleri:
Dört elementli bu yarıiletken en yüksek verime sahip ince film göze olma özelliğini
taşıyor. Üretimleri biraz zor da olsa, CIGS gözeler hayli popüler. CIGS, güneş enerjisi
uygulamalar için uygun özellikler sergiler. Bu özelliklerin başında bu malzemenin çok
yüksek soğurma katsayısı ve güneş ışığı tayfına uygun denilebilecek yasak enerji bant
aralığına sahip olması gelir. Üretimi zor olmakla birlikte farklı yöntemlerle üretilebilir.
Yüksek verimin yanı sıra esnek yüzeylere uygulanabilmesi nedeni ile kumaş üzerine ya da
çatı kaplamalarına kolayca kullanılabiliyor. CIGS panellerin verimi % 12-13 değerlerine
33
ulaşıyor. Bu alanda araştırmalar sürmekte. Örneğin bileşik içindeki Cu yerine Ag kullanarak
Ag(In,Ga)Se2 bileşiğini oluşturmak ve bu yolla daha yüksek verimlere ulaşmak amaçlanıyor.
CIGS ince filmleri üretmek için farklı yöntemler olmasına rağmen, hem araştırmada hem de
büyük
çaplı üretimde üç aşama vardır:
1. Elementlerin ortak buharlaştırılması
2. Üretilen katmanların selenizasyonu
3. Yığılmış elementel katmanın lazer ile işlenmesi[12].
Şekil-13. İnce film güneş gözeleri üretim teknolojileri.
“4.2. FOTOELEKTROLİZ
Fotoelektroliz, fotoelektrokimyasal ısık toplama sistemi yardımıyla suyun elektrolizini
saglama olarak tarif edilebilir. Sıvı elektrolit içine batırılmıs bir yarıiletken günes ısıgına
maruz bırakıldıgında hidrojen ve oksijeni açıga çıkartacak kadar elektrik enerjisi üretebilir.
Burada hidrojen açıga çıkaran reaksiyon sonucu elektronlar elektrolite bırakılırken, oksijen
açıga çıkaran reaksiyonun da elektron ihtiyacı karsılanmıs olur. Yarıiletkenin cinsine ve gelen
günes ısınımının siddetine baglı olarak üretilen akım yogunlugu yaklasık 10-30 mA/cm2 dir.
Bu akım yogunlugunda elektroliz için gerekli voltaj ise 1.35 Volttur. Suyun dogrudan
elektroliz edilebilmesi için asagıdaki sartların saglanması gerekir;
Kullanılan yarıiletken maddelerin enerji bant aralıkları, oksijen ve hidrojen
indirgenme reaksiyonun enerji seviyeleri ile aynı olmalı,
Yarıiletken sistem fotoelektroliz sartlarında kararlı halde olmalı,
Yarıiletkenin yüzeyinden yük transferi korozyonu önleyecek ve voltaj
fazlası nedeniyle enerji kayıplarını azaltacak kadar hızlı olmalıdır.
34
Fotoelektroliz performansı günes-hidrojen (G-H) çevrim verimi ile ölçülür ve G-T
çevrim verimi asagıdaki bagıntı ile verilir[13].
G-H çevriminin teorik maksimum verimi % 42 olmakla beraber, halen kullanılan
fotoelektroliz sistemlerinde verim yalnız % 8 - %14 civarındadır.
4.2.1. Fotoelektrot Bilesenleri
Bir fotoelektrot, fotovoltaik, katalizör ve koruyucu tabakalardan olusmaktadır. Her
tabaka fotoelektrokimyasal sistemin günes-hidrojen verimine ayrı ayrı etki yapmaktadır.
Örnegin, fotovoltaik tabaka ısıgı absorbe eden titanyum oksit veya galyum arsenit gibi
maddelerden yapılmıs olup, bu yarıiletken maddelerin ısıgı absorbe etme gücü, fotoelektrodun
performansı ile dogru orantılıdır. Band aralıgı genis olan yarıiletkenler suyun ayrıstırılması
için gerekli potansiyel farkını saglamakla birlikte, günes spektrumunun ancak belirli bir
kesiminden yararlanabildikleri için günes-hidrojen çevrim verimi sınırlıdır. Yarıiletken
maddede yapılacak degisiklikle veya fotonlara hassas boya katmakla günes spektrumunun
daha genis bir aralıgını absorbe etmek, yani verimliligi arttırmak mümkündür.
Foto-elektrokimyasal hücrelerin katalitik tabakaları da elektroliz performansında
etkili olup, uygun katalizörler kullanmakla suyun ayrıstırılması reaksiyonu hızlandırılabilir.
Hidrojen açıga çıkarma reaksiyon katalizörü, elektronlar elektrolit içine bırakıldıgında
hidrojen üretirken, elektronların elektrolitten dönüsü sırasında oksijen açıga çıkarma
reaksiyon katalizörü ise oksijen üretir. Fotoelektrodun diger önemli bir parçası da koruyucu
kılıf olup, fotoelektrodun elektrolit etkisiyle korozyana ugramasını önler. Bu tabakanın
sistemin günes ısıgından azami derecede yararlanmasına olanak saglayacak sekilde
olabildigince seffaf olması gerekmektedir. Şekil-14’de bir foloelektrodun yapısı
gösterilmiştir[13].
35
Şekil-14. Fotoelektrot yapısı.
4.2.2. Fotoelektroliz Sistem Tasarımı
Yüksek verimli ve düsük maliyetli fotoelektroliz sistemi içindeki fotoelektrot,
bakırindiyum- galyum diselenit (CIGS) yarıiletken, katalitik ve paslanmaz çelik tabaka
üzerine kaplanmıs koruyucu filmden olusmaktadır. Burada CIGS den olusturulan yarıiletken
eklem günes enerjisini elektrik enerjisine çevirmekte olup, elektriksel iletkenlige sahip
indiyum kalay oksit (ITO) filmi, olusan bu akımı hidrojen reaksiyonu katalizörü olarak
davranan nikel molibden tabakaya aktarır. Yarıiletken tabakanın üzeri korozyona karsı seffaf
bir koruyucu tabaka ile kaplanmıstır. Paslanmaz çelik tabakanın arka yüzeyi ise oksijen
reaksiyon katalizörü olarak davranan demir-nikel oksit (Fe:NiOx) ile kaplanmıstır.
Fotoelektroliz sisteminin sematik gösterimi Şekil-15’ de verilmistir[13].
Şekil-15. Bir fotoelektroliz sistemi
Bu tasarımın, elektriksel akımın ITO tabakası boyunca toplanması nedeniyle verimi ters
yönde etkilemesi ve NiMo tabakasının küçük alanın hidrojen çevrim verimini azaltması gibi
dezavantajları bulunmaktadır. Bununla beraber, CIGS fotoelektrodu % 10 nun biraz üzeri bir
verime sahip olup, gelecek için ümit ve
36
4.2.3. Fotoelektrolizin Hidrojen Ekonomisine Etkisi
Yakıt pili ile çalısan araçların özellikle çevre üzerindeki olumlu etkileri göz önüne
alındıgında, son zamanlarda hidrojen enerjisi üzerindeki çalısmalar gittikçe yogunluk
kazanmıstır. Yapılan hesaplar 2010 yılında 100,000 den fazla hidrojenli aracın yollarda
olacagını göstermektedir. Buna göre yılda yaklasık 40 milyon ton civarında hidrojen yakıtı
üretilmesi gerekmektedir .
Günümüzde fosil yakıtlardan hidrojen üretim maliyetleri, yenilenebilir enerji
kaynaklarından yapılan hidrojen üretimine göre daha ucuzdur. Mevcut dogal gaz fiyatları ile
hidrojen üretimi Giga Joule basına yaklasık 7.0 USD dir [6]. Buna karsın fotoelektroliz
yöntemi ile hidrojen üretim maliyeti Giga joule basına halen yaklasık 41.0 USD civarındadır.
Ancak, fotoelektroliz yöntemi üzerindeki çalısmalarla bu fiyatların giderek düsecegi buna
karsın petrol ve gaz fiyatlarının artısı ile fosil yakıtlardan hidrojen üretim maliyetlerinin de
giderek artacagı açıktır. Buna göre aradaki fiyat farkının önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde
kapanması beklenmektedir[13].
37
5. SONUÇ
Kyoto Protokolü’ne taraf bir ülke olarak 2012 yılına kadar önemli bir sayısal azaltım hedefi
gibi bir yükümlülüğümüzün olmamasına karşılık, 2012 yılı sonrası için bazı taahhütlerin
altına girilmesi kaçınılmaz olacaktır. Enerji sektöründe, sera gazlarını azaltabilecek önlemler
enerji verimliliğinin artırılması, fosil yakıt kullanımının azaltılması, buna karşılık hidrolik ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının enerjideki payının artırılması, gelişmiş ve verimli
teknolojilerin uygulanması gibi bilindik önlemlerdir. Hidrojen enerjisini çevresel etki
açısından cazip kılan en önemli özelliği yanarken, diğer yakıtların çıkarttığı karbondioksit
gibi zararlı gazları çıkarmaması ve geriye sadece saf su bırakmasıdır. Hidrojenden enerji elde
edilmesi esnasında su buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbir gaz ve
zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir. Fotoelektroliz, hidrojenin yenilenebilir
enerji kaynaklarından üretimi içinde halen en ucuz ve en verimli yöntem olarak
görülmektedir. Bunun baslıca nedeni ise, güneş enerjisinden doğrudan elektrik enerjisi
üretimini sağlayan fotovoltaik sistemlerle elektroliz olayını bir yarıiletken fotoelektrot
kullanarak entegre etmesi ve işlemleri tek bir sistem halinde yapmasıdır. Bu teknoloji henüz
araştırma safhasında olmasına rağmen, gerek gösterdiği yüksek performans gerekse maliyet
açısından en ümit verici metot olarak karsımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere fosil yakıt
kaynaklarından hidrojen üretimi halen daha ucuz görünmekle birlikte, bu kaynakların sınırlı
olması ve atmosfere yaydıkları emisyon nedeniyle verdikleri çevre zararı ile uzun sure
kullanımları zaten mümkün değildir. Sürdürülebilir ve çevre dostu enerji olarak Kabul edilen
hidrojen ekonomisine geçiş için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı büyük önem
taşımakta olup, bu alandaki çalışmalara hız verilmesi gerekmektedir.
38
Ek-1
HİDROJENİN TAŞINIM MALİYETİ
Hidrojenin Kara Yolu İle Taşınması
Uzaklık (km) Yatırım Maliyeti
($ / kW-saat)
Taşıma Maliyeti
($/kW-saat)
Sıvı Hidrojen
16 0,16-3,96 0,09-0,58
161 0,28-3,96 0,19-0,66
322 0,79-3,96 0,36-0,79
805 0,97-3,96 0,72-1,12
1609 1,84-3,96 1,40-1,69
Sıkıştırılmış Gaz
16 1,48 1,69
161 2,95 3,82
322 4,93-5,90 6,59-6,70
805 10,87 14,80
1609 20,74 28,48-28,69
Metal Hidrit
16 2,71 0,95
161 5,43 2,07
322 9,05 3,53
805 19,90 7,89
1609 37,99 15,16
Hidrojenin Deniz Yolu İle Taşınması
Uzaklık (km) Yatırım Maliyeti
($/kW-saat)
Taşıma Maliyeti
($/kW-saat)
322 2,96 4,80
805 5,91 5,18
1609 8,85 5,56
39
Hidrojenin Demir Yolu İle Taşınması
TaşımaYöntemi/
Taşıma Süresi
Taşınan
Miktar
(MW-saat/yıl)
Yatırım Maliyeti
($/kW-saat)
Taşıma Maliyeti
($/kW-saat)
Sıvı Hidrojen
1 gün (<984 km) 12.666,67 3,95 0,77
126.555,57 1,58 0,47
12.666.667,68 1,42 0,45
2 gün (<1970 km) 12.666,67 3,95 0,77
126.555,57 2,37 0,57
12.666.667,68 0,03 0,27
SıkıĢtırılmıĢ Gaz
1 gün (<984 km) 12.722,22 18,88 7,71
127.111,12 16,99 7,46
12.722.223,24 16,99 7,46
2 gün (<1970 km) 12.722,22 28,32 8,92
127.111,12 28,32 8,92
12.722.223,24 28,32 8,92
Metal Hidrit
1 gün (<984 km) 12.694,45 66,15 11,12
126.944,45 59,54 10,28
12.694.445,46 59,54 10,28
2 gün (<1970 km) 12.694,45 99,23 15,36
126.944,45 99,23 15,36
12.694.445,46 99,23 15,36
40
Hidrojenin Boru Hattı İle Taşınması
Taşıma
oranı (GW)
Uzaklık
(km)
Referans Yatırım
Maliyeti
($/kW-saat)
Hidrojen
Taşıma
Maliyeti
($/kW-saat)
0,15 161 Amos 1998 7,64 1,02
Oney et.al
1994
5,09 0,73
805 Amos 1998 38,25 4,98
Oney et.al
1994
24,31 3,19
1609 Amos 1998 75,72 9,80
Oney et.al
1994
48,30 6,27
0,5 161 Oney et.al
1994
1,73 0,30
805 Oney et.al
1994
7,49 1,04
1609 Oney et.al
1994
13,98 1,96
1,0 161 Oney et.al
1994
0,96 0,21
805 Oney et.al
1994
3,89 0,58
1609 Oney et.al
1994
7,49 1,04
1,5 161 Amos 1998 1,02 0,30
Oney et.al
1994
0,77 0,18
805 Amos 1998 4,17 0,75
Oney et.al
1994
2,69 0,42
1609 Amos 1998 8,03 1,27
41