foucault 1

7
2-FOUCAULT’NUN AYDINLANMA NEDİR METNİNE İLİŞKİN OLARAK Foucault’nun önce 1984’de Magazine Litteraire’de yayınladığı ve öncesinde 1983 yılında College De France’ da verdiği derslerin girişi olan “Aydınlanma Nedir?” isimli metni, Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdiği yanıtın içeriğindeki tarihsel süreksizlik durumu ya da Kant’ın sorduğu “Şimdi şu anda burada ne oluyor?” sorusu üzerinden temellendirilmiştir. Foucault’ya göre bu soru, Kant’ın tarihsel süreklilik ile ilgili yazdığı tüm metinlerden farklıdır. Çünkü Kant, “şimdi burada şu anda ne oluyor?” sorusuyla kendisine kadar uzanan teleojik çizgide bir kopmaya neden olmuştur. (1) Bu kopukluk durumunda geçmişin sürekliliği ya da tarihsel bir erek durumu yoktur. Kant sadece kendi çağı içindeki bir devrim anında oluşan düşüncenin durumunu sorgulamaktadır. Foucault bu durumu şu şekilde açıklar: “Bence Kant’ın cevapladığı daha doğrusu kendisine sorulduğu için bir cevap vermek durumunda olduğu kaldığı soru bambaşka bir sorudur. Sorun basit anlamda şu değildir: Şimdiki halde şu ya da bu felsefi kararı ne belirleyebilir? Bu soru şimdi’nin aslında ne olduğuyla, ilk olarak şimdiki zamanın hangi öğesinin tanınacak, ayırt edilecek ve diğerleri arasından seçilip deşifre edileceğinin saptanmasıyla ilişkilidir. Şimdiki zamanda felsefi düşünme için fiilen anlamlı olan nedir?” (FOUCAULT:2000-163) Metinden de anlaşılacağı üzere şimdiki zamanda fiilen anlamlı olan, Kant’ın kendi zamanının bir öznesi olarak –sadece düşünürü ya da ‘erginlenmiş’ bireyi olarak değil- içinde bulunduğu çağı o zamana kadar süregelen doktrin ya da gelenekten kopartarak anlama çabasıdır. Kant’ın bu çabası ile felsefe eylemselleşir ve bu nedenle o an yaşanan şeyin yani modernliğin söylemi haline gelir. “Auflarung kendi kendini adlandırarak, kendini kendi geçmişi ve geleceği karşısında konumlandırarak ve kendi şimdiki zamanı içerisinde yapması gereken işlemleri saptayarak kendinin kendi bilincine varmış olan, kuşkusuz çok özel bir (1) Foucault Kelimeler ve Şeyler’in İnsan Bilimleri isimli bölümünde şunları söyler: “Klasik bilginin kesintisiz olarak yayıldığı mekanın parçalanmasıyla, böylece azad olan her alanın kendi üzerine dolanmasıyla, XIX. yüzyılın başında ortaya çıkan insan tarihsizleşmiştir. “ (Kelimeler ve Şeyler(İnsan Bilimleri), Sf:153, İmge Kitapevi Yayınları, 2013 (Çev: M.A.Kılıçbay (2) Kant, Political Writings, Cambridge University Press, 1970-1991 , Sf:182-183-184

Upload: deniz-ilgaz

Post on 21-Jul-2016

9 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Foucault 1

2-FOUCAULT’NUN AYDINLANMA NEDİR METNİNE İLİŞKİN OLARAK

Foucault’nun önce 1984’de Magazine Litteraire’de yayınladığı ve öncesinde 1983 yılında College De France’ da verdiği derslerin girişi olan “Aydınlanma Nedir?” isimli metni, Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdiği yanıtın içeriğindeki tarihsel süreksizlik durumu ya da Kant’ın sorduğu “Şimdi şu anda burada ne oluyor?” sorusu üzerinden temellendirilmiştir.

Foucault’ya göre bu soru, Kant’ın tarihsel süreklilik ile ilgili yazdığı tüm metinlerden farklıdır. Çünkü Kant, “şimdi burada şu anda ne oluyor?” sorusuyla kendisine kadar uzanan teleojik çizgide bir kopmaya neden olmuştur. (1) Bu kopukluk durumunda geçmişin sürekliliği ya da tarihsel bir erek durumu yoktur. Kant sadece kendi çağı içindeki bir devrim anında oluşan düşüncenin durumunu sorgulamaktadır. Foucault bu durumu şu şekilde açıklar:

“Bence Kant’ın cevapladığı daha doğrusu kendisine sorulduğu için bir cevap vermek durumunda olduğu kaldığı soru bambaşka bir sorudur. Sorun basit anlamda şu değildir: Şimdiki halde şu ya da bu felsefi kararı ne belirleyebilir? Bu soru şimdi’nin aslında ne olduğuyla, ilk olarak şimdiki zamanın hangi öğesinin tanınacak, ayırt edilecek ve diğerleri arasından seçilip deşifre edileceğinin saptanmasıyla ilişkilidir. Şimdiki zamanda felsefi düşünme için fiilen anlamlı olan nedir?” (FOUCAULT:2000-163)

Metinden de anlaşılacağı üzere şimdiki zamanda fiilen anlamlı olan, Kant’ın kendi zamanının bir öznesi olarak –sadece düşünürü ya da ‘erginlenmiş’ bireyi olarak değil- içinde bulunduğu çağı o zamana kadar süregelen doktrin ya da gelenekten kopartarak anlama çabasıdır. Kant’ın bu çabası ile felsefe eylemselleşir ve bu nedenle o an yaşanan şeyin yani modernliğin söylemi haline gelir.

“Auflarung kendi kendini adlandırarak, kendini kendi geçmişi ve geleceği karşısında konumlandırarak ve kendi şimdiki zamanı içerisinde yapması gereken işlemleri saptayarak kendinin kendi bilincine varmış olan, kuşkusuz çok özel bir kültürel süreçtir.” (FOUCAULT:2000-165)

der Foucault. Burada Aydınlanma ile birlikte ilk kez ortaya çıkmış olan bir dönemin kendi içine kapanarak kendini adlandırmasıdır. Kendinden önceki tarihin varlığı ya da erekselliği söz konusu değildir. Aydınlanmanın kendini bu adlandırması ile birlikte yeni bir ereksellik ve tarihin ikinci bir kez sıfırlandığı bir döneme girilir. Ancak Aydınlanmanın yarattığı bu kopukluk kendini modern kılmakla birlikte, Kant’ın deyimiyle aklın “erginleşme” ye başlamasına rağmen, “itaat” ten yana olmayı da içerdiğinden bir “devrim” in getirdiği “şimdi” nin diyalektiğinden ve “şu anda” olanın soruşturulmasından ayrı duracaktır. Bunun nedeni ne bir süreç olarak devrim’in ne de devrimin yarattığı “şimdi” nin içinde “itaat” e yer olmayışıdır. Daha da ileri götürecek olursak “erginleşmiş bir akıl” da erdemlilik bir gerekçe olsa bile, itaat’e yer yoktur. Çünkü “ergin akıl” itaatsizlik üzerinden kendi şimdi’sini arayan akıldır.

Metnin devamında Foucault, Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” i ile yetinmeyerek ikinci bir kazıya girişir. Bu kazının konusu Kant’ın kendisine1784’de sorulan “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdiği cevabın üzerinden on yıl geçtikten sonra, üniversiteyi oluşturan üç ayrı fakülte üzerine hazırlanmış Fakülteler Çatışması (2) isimli üç tezinden ikincisinde yer alan, “şimdi şu anda burada olan ne?” sorusunu yeniden ele aldığı, ancak metnin içinde “Devrim Nedir?” e dönüşecek olan ikinci bir “Aydınlanma Nedir?” sorusudur.

(1) Foucault Kelimeler ve Şeyler’in İnsan Bilimleri isimli bölümünde şunları söyler: “Klasik bilginin kesintisiz olarak yayıldığı mekanın parçalanmasıyla, böylece azad olan her alanın kendi üzerine dolanmasıyla, XIX. yüzyılın başında ortaya çıkan insan tarihsizleşmiştir. “ (Kelimeler ve Şeyler(İnsan Bilimleri), Sf:153, İmge Kitapevi Yayınları, 2013 (Çev: M.A.Kılıçbay

(2) Kant, Political Writings, Cambridge University Press, 1970-1991 , Sf:182-183-184

Page 2: Foucault 1

Söz konusu metinde Kant, tarihsel bir ilerleme için geçmiş, şimdi ve gelecekte etkili ereksel bir neden arayışına girmiştir. Tarihsel ilerleme için gereken bu işaret (neden), geçmişte kalıcılığını sürdürürken aynı zamanda bugün ne olduğunu niteleyecek ve gelecek için de öngörü ya da yargı ( rememorativum, demonstrativum, prognosticum) bildirecektir. Böylesi bir nedenin varlığı “şimdi şu anda olanı” geçmişten kopartmayacağı gibi, gelecekteki sürekliliğin nedeni olacaktır. Bu nedenin var olup olamayacağı sorusuna ilişkin olarak Kant şu cevabı verir:

“İnsanların yaptığı, insanlar içinde büyük olanı küçük, küçük olanı büyük hale getiren asıl jestlerden ya da işlediği ağır suçlardan ya da bir anlamıyla toprağın derinliklerinden başkaları

yükselirken sanki sihirli bir değnek değmiş gibi kaybolan şaşaalı eski binalardan olduğunu sanmayın. Hayır öyle bir şey yoktur.” (3)

Kant devrimin zaten insanın doğasında mevcut olan coşkudan kaynaklandığını ve “şimdi şu anda” olanın bu eğilimin bir kanıtı olduğunu, aynı eğilimin gelecek içinde devam edeceğini söyler. Ancak ne var ki devrimden on yıl sonra devrime ilişkin olarak vermiş olduğu bu cevapla, insana ait bir ödev olarak gördüğü “itaat etme durumu” nun tersi olarak, devrim coşkusunu insan doğasının içinde bir yere yerleştirir.Yerleştirmekle de kalmaz bu duruma “İnsanın Çıkışı” adını verir. Buna karşın yine de insanlığın mutlak ve sorgulanmaz bir Anayasa’ya erişebileceğini söyler. Fakat Kant’ın bir önceki “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdiği cevap bu mutlak Anayasa arayışından daha farklıdır elbette. Çünkü “Aydınlanma Nedir?” isimli metinde Kant on yıl önce şunları söylemiştir:

“Çünkü hiçbir çağ, bir yemine dayanarak kendisinden sonra gelen dönemlerin, hem de pek önemli konularda bilgilerini genişletmemesi, yargılarını düzeltmemesi ya da aydınlanmada ileri gitmemesi için herhangi bir anlaşmaya yönelemez.” (BOZKURT:1983)

Foucault’nun metni de tam olarak bu noktadan yani bir çağ anlaşmasının tarih içinde kalınlaşan bir söylem haline gelmiş olmasından söz eder. Metinde örtük bir biçimde dile getirmiş olsa da, ona göre felsefe’nin “şimdi şu anda olan” a dair modernliği, Aydınlanma Dönemi’nin kalınlaşmış söyleminin mutlak Anayasası haline gelmiştir.

Foucault Baudelaire örneğinden yola çıkarak şöyle der;

“Ama, Baudelaire’nin gözünde modern olmak bir sürekli hareketi fark edip kabullenmekle değil; tam tersine, bu harekete karşı belirli bir tutum benimsenmesiyle belli olur. Nitekim bu gönüllü, güç tutum, şimdiki anın ötesinde ya da onun gerisinde değil; onun içinde olan ebedi bir şeyin yeniden kavranmasından ibarettir. Modernlik zamanın akışını takip etmekten başka bir şey yapmayan modadan farklıdır; modernlik, şimdiki anın “kahramanca” boyutunu kavramayı sağlayan tutumdur. Modernlik kaçıp giden şimdiye duyarlı olma olgusu değil, şimdiyi “kahramanlaştırma” istemidir. ”(4)

(3) Kant, Political Writings, Cambridge University Press, 1970-1991 , Sf:182 “The occurence in question does not involve any of those momentous deeds or misdeeds of men which make small in their eyes what was formerly great or make great what war formerly small, and which cause ancient and illustrious states to vanish as is by magic, and others to arise in their place as is from the bowels of the earth. No, it has nothing to do with all this.” (4) Buradaki Baudelaire örneği Foucault’nun 1983 tarihli ders metinlerinde olmamasına rağmen daha sonradan Foucault’un metinlerinden bir araya getirilen “Özne ve İktidar”’dan alınmıştır. “Özne ve İktidar”, Ayrıntı Yayınları, 2000, Sf.182 Çev: Işık Ergüden, Osman Akınbay

Page 3: Foucault 1

(1) Foucault Kelimeler ve Şeyler’in İnsan Bilimleri isimli bölümünde şunları söyler: “Klasik bilginin kesintisiz olarak yayıldığı mekanın parçalanmasıyla, böylece azad olan her alanın kendi üzerine dolanmasıyla, XIX. yüzyılın başında ortaya çıkan insan tarihsizleşmiştir. “ (Kelimeler ve Şeyler(İnsan Bilimleri), Sf:153, İmge Kitapevi Yayınları, 2013 (Çev: M.A.Kılıçbay

(2) Kant, Political Writings, Cambridge University Press, 1970-1991 , Sf:182-183-184

Page 4: Foucault 1

Bu kalınlaşmış ve kendi içine katlanmış mutlak Anayasa’dan çıkış yolu yine insandadır elbette. Foucault, Baudelaire’in gözde ressamı Constantin Guys üzerinden modern özne’nin tanımını yapar. Ona göre modernlik ya da modern özne; “şimdi şu anda” olan hakikat’in de üzerine çıkarak, mevcut hakikati değiştirecek denli özgür bir tutum içinde olabilecek kişidir. Modern özne mevcut söylemin kalınlığından kendini kurtarmış kişidir. Ancak bu durumun tersi olarak modern özne aynı zamanda, çağın getirdiği ya da getireceği çalkantıların da nesnesidir. Kısacası hem özne ve hem nesne konumunda olan modern birey, çağın üzerinde ve çağa karşı isyan durumunda ve kesinlikle itaatsizdir.

Foucault bu durum için Baudelaire’i yorumlayarak şunları diyecektir;

“Modernlik, “insanı kendi varolduğu biçim içinde özgürleştirmez” onu kendini geliştirme yükümlülüğüyle baş başa kalmaya zorlar.” (FOUCAULT:2000-184)

Bu sözlerin devamında ise insanın şimdi ile ilişkisinin Aydınlanma Dönemi’nde kurulduğunu ancak Aydınlanma Dönemi’nden sonra “şimdi ile ilgili bu ilişkinin”, Aydınlanma Dönemine sadakat nedeniyle kopmuş olduğunu ve “şimdi” nin felsefi ethos’unun “şimdi” nin eleştirisinden çok uzakta olduğunu söyleyerek, felsefi ethos’un özelliklerini negatif ve pozitif olarak ikiye ayırarak açıklayacaktır. Foucault’a göre “şimdi” nin felsefi ethos’u herşeyden önce Aydınlanma’nın şantajı’ndan uzak durmalıdır. Foucault bu uzak durma gereksinimini şöyle gerekçelendirir:

“Ya Aydınlanma’yı kabul eder ve onun rasyonalizminin çerçevelediği gelenek içinde kalırsınız (bu bazılarınca olumlu bir koşul, bazılarınca ise tersine bir yakınma noktası olarak görülür) ya da Aydınlanma’yı kabul eder ve onun rasyonalizminin çerçevelediği gelenek içinde kalırsınız” (FOUCAULT:2000-185)

Aydınlanma sonrası dönemin içine düştüğü açmaz da tam olarak budur. Aydınlanma’nın mutlak Anayasası’nın belirlediği “belirli varlıklar” haline gelmiş olmak. Foucault’a göre, felsefi ethos’un kaçınması gereken ikinci konu, tarihsel bir sürekliliği olan Hümanizm ile Aydınlanma dönemini karıştırmamaktır. Aydınlanma, Hümanizm’in tarih içinde girdiği değişik modeller ile kazandığı süreklilikten farklı bir dönemdir. Aydınlanma Dönemi tarihsel bir kopuşun nedenidir. Hümanizm’in ahlaki kafa karışıklığı ile Aydınlanma’nın karmaşık ilişkileri birbirlerinden farklıdır. Çünkü Aydınlanma Dönemi Humanist bir dönem olmanın çok dışında, kendi karmaşık ilişkilerinin içine kapanmış ve kendi tarihini ve kendi ahlakını yeniden yaratmış bir dönemdir.

Foucault felsefi ethos soruşturmasının pozitif bölümünde ise; felsefi ethos’un bugün yapması gerekenin, Kant’ın bir devrim’in gerekliliği olarak aradığı geçmiş’i, şimdi’yi ve geleceği birbirine bağlayan “neden” den (rememorativum, demostrativum, prognosticum) değil, şimdinin arkeolojisinden söz etmesi gerektiğini savunur. Felsefi ethos, bugüne kadar gelinen noktanın “ne ise o” olduğundan değil, bugün “şimdi şu anda” ne olmakta olduğundan söz etmelidir. Foucault’un bu tavrı Kant’ın “şimdi şu anda ne oluyor?” sorusunu anımsatmakla birlikte Foucault’un bu soruyu sorma nedeni Aydınlanma’nın yanında ya da karşısında olmanın yarattığı şantaj durumundan kurtulmaktır. Özne olarak özne, yine Aydınlanma’ya ait olan kalın ontolojik, global ya da radikal söylemlerden uzak durarak, kendi “şimdi” sinin ethos’unu yaratmak zorundadır. Elbetteki bu felsefi ethos’un tek gerekçesi özgür varlık olarak insanın öncelikle Aydınlanma’ya olan itaat’inden kaçınmasıdır.

Ancak bu itaatsizliğin sonucunda yeni bir yönlendirme tehlikesine düşülüp düşülmeyeceği ya da kısmi bilgi’nin yeni bir yönlendirme biçimi olup olmayacağına ilişkin soruya yönelik olarak şunları der Foucault:

“Bize tarihsel sınırımızı oluşturan şeyler hakkında eksiksiz ve kesin bilgiler kazandırabilecek bir

bakış açısına ulaşma umudundan vazgeçmek zorunda olduğumuz doğrudur. Bu bakış açısıyla baktığımızda, kendi sınırlarımız hakkında ve bu sınırları aşma imkanımızla ilgili olarak

Page 5: Foucault 1

(3) Foucault Kelimeler ve Şeyler’in İnsan Bilimleri isimli bölümünde şunları söyler: “Klasik bilginin kesintisiz olarak yayıldığı mekanın parçalanmasıyla, böylece azad olan her alanın kendi üzerine dolanmasıyla, XIX. yüzyılın başında ortaya çıkan insan tarihsizleşmiştir. “ (Kelimeler ve Şeyler(İnsan Bilimleri), Sf:153, İmge Kitapevi Yayınları, 2013 (Çev: M.A.Kılıçbay

(4) Kant, Political Writings, Cambridge University Press, 1970-1991 , Sf:182-183-184

Page 6: Foucault 1

Edinmiş olduğumuz teorik ve pratik deneyim daima sınırlı, belirlenmiş olmak ve yeniden başlamak zorundadır.” (FOUCAULT:2000-189)

Metnin sonunda Foucault tarafından Aydınlanma’nın şantajından kurtulmanın yegane yolu olarak önerilen yol: Aydınlanma başta olmak üzere bir dizi sistematik araştırma yapmak ve bu araştırmayı yaparken, bu kalın söylem tarafından kurulmuş “özne” ler olarak, bu oluş biçiminin kökenine yönelik olarak üç eksenden oluşacak kazıya girişmektir. Bu kazıyı belirleyen başlıca soru ise şudur;

“Bir özne olarak bilgi, siyaset ve etik eksenlerinde nasıl kuruldum?”