francisbacon'un 'novum organum'adli eserİyle … · Şimdi. bacon'un bu metod...

101
FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE DÜŞÜNCE TARİHÎNE GETİRDİĞİ YENİLİKLER Sema Önal AKKAŞ* Bu incelemenin amacı, Francis Bacon'un 'Novum Organum' adlı eseriyle fikir alanına ne gibi bir katkıda bulunduğunu tesbit etmektir; ve, bu eserin Aristoteles ve Galileo ile metod anlayışı bakımından mukayesesini yapmaktır. Bacon, bu eserinde bilimlere ve felsefeye yeni bir metod getirdiği iddiasındadır. Bacon, getirdiği bu metod ile bilimlerin ve felsefenin yeni baştan înşa edileceğini ve daha da ilerleyeceğini dü şünmektedir. Acaba Bacon, bilimlere ve felsefeye gerçekten yeni bir metod getirebilmiş midir? O'nun önerdiği bu metod, bilimler üzerinde ne ölçüde etkili olabilmiştir? Bacon, gele neksel düşüncenin ve geleneksel metod olan kıyas metodunun etkisinden ne ölçüde kurtulabilmiştir? Bu sorularla altım çizdiğimiz noktalara temas etmeden önce Francis Bacon'un çok kısa hayatım ve kişiliğini yansıtan bir kaç sözünü vererek 'Novum Organum' adlı •eserini tanıtalım. Francis Bacon, 1561'de Londra'da doğmuş. 1626'da 65yaşında ölmüştür. Özellik le, İngiltere'de büyük yankı uyandıran bir filozof ve devlet adamıdır. O, insanlığa hiz met etmek için dğduğunu düşünmüş ve hayatı boyunca insanlığa yararlı olmayı kendi sine rehber edinmiş bir filozoftur. Nitekim, vasiyetnâmesindeki "ruhumu Tann'ya, ce sidimi karanlık mezara, adımı gelecek yıllarda yabancı uluslara miras bırakıyorum" (Bkz. Prof. Fmdıkoğlu Z. Fahri: Metodoloji Nazariyeleri İstanbul 1950, s. 147) cümle si onun kendi büyüklüğüne inandığım göstermektedir. Bacon, kendi 'tabiat'ıyla (miza cıyla) gerçeklik arasında bir birliğin ve bağın bulunduğuna inanmıştır, tabiat Bilimle rinin okutulması için kürsülerin açılmasını vasiyet etmişse de bıraktığı servetin azlığı yüzünden bu isteği yerine getirilememiştir. Francis Bacon, insanın yöntemli düşünmesini sağlamak ve insanları yöntemli düşünmeye sevketmek amacıyla bir eser kaleme almak ister. Bunun için de 'Great Ins (*) A.Ü. ÛTCF Felsefe Bl. Arş. Görevlisi FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 53

Upload: others

Post on 03-Oct-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLIESERİYLE DÜŞÜNCE TARİHÎNE GETİRDİĞİ

YENİLİKLER

Sema Önal AKKAŞ*

Bu incelemenin amacı, Francis Bacon'un 'Novum Organum' adlı eseriyle fikiralanına ne gibi bir katkıda bulunduğunu tesbit etmektir; ve, bu eserin Aristoteles veGalileo ile metod anlayışı bakımından mukayesesini yapmaktır. Bacon, bu eserindebilimlere ve felsefeye yeni bir metod getirdiği iddiasındadır. Bacon, getirdiği bu metodile bilimlerin ve felsefenin yeni baştan înşa edileceğini ve daha da ilerleyeceğini dü-şünmektedir.

Acaba Bacon, bilimlere ve felsefeye gerçekten yeni bir metod getirebilmiş midir?O'nun önerdiği bu metod, bilimler üzerinde ne ölçüde etkili olabilmiştir? Bacon, gele-neksel düşüncenin ve geleneksel metod olan kıyas metodunun etkisinden ne ölçüdekurtulabilmiştir?

Bu sorularla altım çizdiğimiz noktalara temas etmeden önce Francis Bacon'unçok kısa hayatım ve kişiliğini yansıtan bir kaç sözünü vererek 'Novum Organum' adlı•eserini tanıtalım.

Francis Bacon, 1561'de Londra'da doğmuş. 1626'da 65yaşında ölmüştür. Özellik-le, İngiltere'de büyük yankı uyandıran bir filozof ve devlet adamıdır. O, insanlığa hiz-met etmek için dğduğunu düşünmüş ve hayatı boyunca insanlığa yararlı olmayı kendi-sine rehber edinmiş bir filozoftur. Nitekim, vasiyetnâmesindeki "ruhumu Tann'ya, ce-sidimi karanlık mezara, adımı gelecek yıllarda yabancı uluslara miras bırakıyorum"(Bkz. Prof. Fmdıkoğlu Z. Fahri: Metodoloji Nazariyeleri İstanbul 1950, s. 147) cümle-si onun kendi büyüklüğüne inandığım göstermektedir. Bacon, kendi 'tabiat'ıyla (miza-cıyla) gerçeklik arasında bir birliğin ve bağın bulunduğuna inanmıştır, tabiat Bilimle-rinin okutulması için kürsülerin açılmasını vasiyet etmişse de bıraktığı servetin azlığıyüzünden bu isteği yerine getirilememiştir.

Francis Bacon, insanın yöntemli düşünmesini sağlamak ve insanları yöntemlidüşünmeye sevketmek amacıyla bir eser kaleme almak ister. Bunun için de 'Great Ins-

(*) A.Ü. ÛTCF Felsefe Bl. Arş. Görevlisi

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 53

Page 2: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

tauration' (Büyük Yenilenme) adını verdiği bir eser planlar. O'na göre bu eser altı bö-lümden oluşacaktır.

1. "Bilimlerin Bölümleri" (The Division of Sciences)

2. "Yeni Âlet veya 'tabiat'ın Yorumu Üzerine Talimatlar" (The New Organon orDirections Concerning The Interpretation of Nature)

3. "Felsefeye TemelOlarak Evren Fenomeni veya Tabiî ve Deneysel Tarih" (ThePhenomena of the Universe or a Natural and Experimental History for the Foundationof Philosophy.

3. "Akün Merdiveni" (The Ladder of The Intellect)

5. "Yeni Felsefenin İncelenmesi" veya "Habercileri" (The Forenunners or Antici-pation of the New Philosophy)

6. "Yeni Felsefe veya Akfit Bilim" (The New Philosophy or Active Science)

Görülüyor ki. 'Novum Organum' adlı eser 'Great Instauration' (Büyük Yenilenme)adıyla yayınlanması planlanan büyük eserin yalnızca ikinci bölümünü teşkil etmekte-dir. Bacon, sözü edilen esere iki ad vermiştir.

1. 'Novum Organum'

2. "Tabiatın Yorumu ve İnsan Âlemi Üzerine Özlü Sözler"

Bacon'un Novum Organum'u iki kitaptan müteşekkildir. Birinci Kitap ve İkinciKitap. Her iki kitap da sıra numarası almış özdeyişlerden ibarettir. Birinci Kitap yüzo-tuz. ikinci kitap elliiki özdeyiş (aphorism) ihtiva eder. Bacon, yukarıda zikrettiğimizplanını gerçekleştirme olanağı bulamadığı gibi 'Novum Organum'u da tamamlayama-mıştır.

Bacon, planlamış, fakat tamamlayamamış olduğu 'Great Instauration' adlı eserlene yapmak istemiştir? O, 'tabiat'ın yeniden ve doğru bir biçimde yapılacak olan yoru-muna imkan veren "Yeni Felsefe veya Aktif Bilim"; yani 'Great Instauration'un altıncıkısmı kurmak istemiştir. Bu eser bitmediği için de bu "Yeni Felsefe" bulunamamıştır.Bacon, herşeye rağmen bu "Yeni Felsefe"nin kurulmasına yardımcı olacak metodu'Novum Organum' adlı eserinde ortaya koyabilmiştir. Bacon, 'Novum Organum' adlıeserini ömrünün yetmeyeceği kaygısıyla 1620'de eser henüz bitmeden yayınlamıştır.

Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim:

'Novum Organum'un birinci kitabında, Bacoii, bize sunacağı yeni metod için zi-hinlerimizi hazırlamak amacındadır. Bu nedenle de ilkin, sırasıyla şunları yapar.

54 FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KIŞ 1996

Page 3: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCIS BACONTJN "NOVUM ORGANUM ADLI ESERİ

A. İnsan aklının kendi haline bırakılmasını, yani aklın metodsuz ve plansız dav-ranmasını kabul etmez ve birtakım eleştiriler yapar.

B. O zamanın hâl-i hâzırdaki ispat yöntemini eleştirir.

C. Bacon'a göre zamanındaki astroloji, simya ve büyü faaliyetleri felsefe sistemle-ri, felsefi teoriler ve doktrinler ile 'tabiat' anlaşılamaz. Bunlar bir kenara bırakılıp, yenibir metod ile "Yeni bir Felsefe veya Aktif Bilim" kurulmalıdır. Bacon, bu üç konudaki(A, B, C) hataları ve bu hataların sebeplerini gösterir. Bacon, bu noktalara dikkatçekerek müdrikeyi temizledikten, incelttikten ve istediği seviyeye getirdikten sonrametodunun ne olduğunu açıklar; ve kendi sanatını ortaya koyarak tabiat'm yorumuiçin kurallar verir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Bacon'ın 'Novum Organum' adlı eserinde tabiat' teri-mi bir çok manalara gelmektedir. Şöyle ki:

1. Dışımızda gördüğümüz tek tek nesneler (güneş, ay, yıldızlar, bulut, sis,dağ,ağaçlar, deniz, insanlar, hayvanlar, toprak v.s.)

2. Bu tek tek fertlerin teşkil ettiği birliğin ta kendisi veya bu fertler arasındakiilişkiler.

3. Kendimize inceleme konusu olarak belirlediğimiz herşey.

4. Zihnimizdeki kavramlar: Adalet, güzellik, iyi,kötü v.s.

5. Bir şeyi o şey yapan şey, yani, töz (Platon'daki idea Aristoteles'teki ikinci dere-ceden cevher veya töz)

6. Şu fert (Aristoteles'teki birinci dereceden cevher veya töz)

7. Şu varlık,

8. Zihnimizde veya dışarıda olan, belirli olan veya belirli olmayan şey yani obje.

9. 'form' (Bu terim tıpkı tabiat teriminde olduğu gibi birçok manalara gelir. Şöyleki:

a) Bu gün bizim 'tabiat' kanunu dediğimiz şey.

b) Birşeyin özü yani Platon'daki idea, Aristoteles'te ikinci dereceden cevher, yaniakılsal suret veya tarif (definition)

c) 'tasvir1 (description) yani "yakın cins" ile "araz" veya "hassa"nın birleştirilme-siyle yapılan belirleme (Bacon,- ikinci kitabın özü olan 'form'lan araştırırken ısı misa-lini örnek verir, sonuçta ısı 'form'unun ne olduğunu belirlerken bir tasvir yapar.)

d) Sebep (Bacon'a göre sebep), cüzi tözlere 'form' verme vasıtalarıdır,

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996. 55

Page 4: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

10. İlâhî zihnin idealan (Bacon'a göre, Tanrı, eşyanın dışında olduğu için buibaresiyle onda panteist bir görüş bulunduğu düşünülmemelidir).

11. Yaratıcının yarattıkları üzerine vurduğu damga (yani, yaratıcı yarattığı varlık-lare her ne şekilde yaratmışsa işte o şekil).

Bacon'a göre, insan, 'tabiat'ı (yukarıda sayılan birinci mana) anlar ve ona hükme-der. Bunu hem nesnelere hem zihne bakarak yapar. Bu cümle *Novum Orgamım'ungiriş cümlesidir. Bacon'a göre anlamak hükmetmektir; bilgi güçtür; bilmek yapmaktır.Bu bilgiyi elde etmek için 'tabiat'm kanunlarına uymak gerekir. Yani 'tabiat'a hakimolmak için-onu anlamak gerekir. Bilim ve bilime dayalı teknoloji fikrinin izleri Bacon-'un işte bu sözlerinde görülmektedir. Bu fikirler modern fikirlerdir.

A. 'Tabiat'ı anlamak hususunda insan zihni kendi haline bırakılmamalı ve birmetodla sevk ve idare edilmelidir. Müdrike, kendi haline bırakıldığında duyulardan vecüzilerden edindiğiyle birdenbire en genel axiomlara (yani en genel önermelere) atlar.Bunun için müdrikeye "kanat takılmamalı tam tersine kurşun bağlanmalıdır". İnsan-lar, yalnızca kelimelerle ve kavramlarla tartışmayı bırakıp 'Şeyler hakkında malumatelde etmelidirler. Akıl, kendi başına bırakıldığında teorik ve faydasız konulara yönelir.İnsan, şimdiye kadar müdrikesinde kök salmış idoller ve yanlış fikirlerle hareket et-miştir. Bu idoller, 'tabiat'ı olduğu gibi anlamaya engel olur, yeni bilgilerin girişinigüçleştirir ve bilimlerin yenilenmesinde rahatsızlık verir. İdoiler şunlardır. Kabile İdol-leri, Mağara İdolleri, Pazar İdolleri, Tiyatro İdolleri.

Bacon'a göre idolîer ile ilâhi zihnin idealan arasında fark vardır. İdealar, yaratıcı-nın yarattıkları üzerine basmış olduğu gerçek damgalardır ve zarif dokunuşlarla mad-deye nakşedilmiştir. İdoüer ise keyfi soyutlamalardır (I. Kitap Özd. 23,68,69,124).

Kabile İdolü, insanın ruh yapısının birliğinden, önyargılarından, sınırlı yetilerin-den ve duyuların yetersizliğinden kaynaklanır. Bacon'a göre, 'tabiat' sui generis'tir (nev'işahsına münhasır) ve karmaşıktır. İnsanlar onu sadeleştirerek eşitmiş, paralelmiş, ba-ğıntıhymış gibi kavrarlar. ,

Bacon'un söylediklerinden 'tabiat'ı sadeleştirerek anlamak yanlıştır sonucu çık-maktadır. O'na göre 'tabiat'ı anlamak demek onu en ince ayrıntısına kadar bilmek de-mektir. Hatla neredeyse anlamak istenilen 'tabiat'la aynîleşecek kadar bilmek demek-tir.

Yine, Bacon'a göre, 'tabiat'taki en genel yasalar her ne şekilde iseler, işte o şekildeoldukları halde ve bir sedebîn neticesi oldukları halde insan hep daha anlaşılır bir şeyarar ve bu nedenle de gai sebeplerde takılıp kalır. Halbuki, varlığın sedebîni varlıktanbaşka yerde aramamak gerekir (I. Kitap Özd. 41, 45-52).

Mağara İdolü, mizaç, eğitim, zihnin ve bedenin yapısı, kişilerle ilişkiler, otorite-ler v.s. gibi nedenlerden kaynaklanır. Bacon'a göre Herakleitos'un şu düşüncesi doğru-

r ; İnsanlar, bilgiyi küçük dünyada arar, büyük ve müşterek'dünyada değil".

Mağara idolünden kurtulmak için 'tabiat'ı temaşa eden kişi müdrikesinde duran««Şeyden şüphe etmelidir (I. Kitap, Özd. 42,53, 58).

5 6 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 5: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCIS BACONTJN 'NOVUM ORGANUM ADLI ESERİ

Görülmektedir ki, Bacon burada tıpkı Descartes gibi düşünmektedir. Her iki filo-zofun şüphesi de metodik bir şüphedir. Eskiden doğru olduğuna inanılan kanaatlerdensıyrılma ve acele karar vermekten kaçınma noktasında her ikisi de aynı şekilde düşün-mektedir.

Pazar idolü, insanlararası ilişkilerde ortaya çıkar. İrnsanlararası ilişkilerde anlaş-ma vasıtası dildir. Kelimelere yanlış anlamlar yüklenmesi herşeyi karışıklığa itmiştir.Oysa kelimeler 'tabiat'a attır. Bazı kelimeler vardır ki varlığı olmayan şeylerin adlan-dır. İlk muharrik, yörünge v.s. gibi. Fiilî nesnelerin isimleri ise körü tanımlanmıştır.Misal: nemli kelimesi birçok manaya gelir.

Demek ki, kelimelerde çarpıtma ve hata vardır. Bu nedenle de 'tabiat' olduğu gibiifade etmemektediîer. (I. Kitap, Özd. 43, 59-61).

Tiyatro idolü, 'tabiat'ı kurgularla anlamaktır. Dünyayı maymunca taklit etmektir.Doğmalar, felsefe ve bilim sistemleri, yanlış ispat kurallar gelenek, otoritelere güven,astroloji, simya ve büyü faaliyetleri, bâtıl inançlar bu idolün kaynağını teşkil ederler.

B. Bacon, kendi zamanındaki ispat yöntemini şöyle eleştirir: İnsanlar, şimdiyekadar hep bilinenleri tekrar etmişlerdir. Bu bilinenler, şans ve deney sayesinde eldeedilmiştir. O'na göre kendi zamanındaki mantık sistemi bilimlerde keşif yapmakta birfayda sağlamaz. Çünkü, 'tabiat'ı araştırmaz. Üstelik hataları kuvvetlendirir ve zararlı-dır. Bu mantık sistemi, dünyayı insan düşüncelerine, düşünceleri kelimelere esir eder.Kıyasın temelinde kavramlar vardır ve bu kavramlar 'tabiat'a bakarak elde edilmemiş-tir.

Bacon'a göre gerçeği araştırmanın ve keşfetmenin iki yolu vardır. Birincisi, duyu-lardan ve cüzilerden (Bazı insanlar öğretmendir önermesi cüzi bir önermedir) başlaya-rak en en genel axiomlara doğru hızla ilerler. İkincisi, yine duyulardan ve cüzilerdenen genel axiomlara doğru adım adım ilerler ve kendi axiomlanru kurar. İşte bu yol,doğru, fakat hiç denenmemiş olan yoldur. Yalnızca bu ikinci yol 'tabiat'taki müşterekilkeleri ortaya çıkarır.

Bacon'a göre, bir metod kullanmayan kişi, doğru yolda gitmeyen süratli bir koşu-cuya benzer. Onun sürati ve ustalığı olsa olsa hatasını kuvvetlendirmeye yarar. Oysa,doğru yolda giden bir topal onu geçer.

Bacon'a göre iki şeyi ayırtetmek gerekir. Tabiat'ın Öncelenmesi (The Anticipationof Nature) yani 'tabiat' hakkında aceleyle ve vaktinden evvel verilen hükmü ve "Tabiat-'ın Yorumu" (The Interpretation of Nature) yani, şey'lere bakarak uygun bir biçimdeverilen hükmü.

Öncelemeler, doğrudan doğruya zihne çarpan ve muhayyileyi tatmin eden örnek-lerden çıkarılır. Bunlar, bilinen olaylarla ilgili olarak verilmiş hükümlerdir. Yorumlarise, çok çeşitli bir alana yayılan ve müdrikeye aniden çarpmayan olaylara bakarakverilen hükümlerdir. Bu nedenle neredeyse inancın gizlerine benzerler. Öncelemeler

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 57

Page 6: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

ve mantık, bilinenleri tasdik etmek için kullanılır. Eğer, insanlar, bilgi edinmek için,öncelemeler yaparsa, yani. 'tabiat'ı incelemeden onun hakkında aceleyle ve vaktindenevvel bir hüküm verirse, bilimlerde ilerleme beklemek boşunadır. Bilimlerin temeldenbir yenilenmeye ihtiyacı vardır.

Bacon'a göre bilimleri ya emprikler ya da dogmatikler incelemişlerdir. Emprikler,karıncaya benzerler, yalnızca yığarlar. Dogmatikler örümcek gibidir, kendi ağlarınıörerler. Arı, karınca ve örümceğin yaptığı işlerin ortalaması bir iş yapar. Bahçenin veçevrenin çiçeklerinden alması gerekeni alır. onu işler. Felsefenin işi arının yaptığı işebenzemelidir. O halde, deneysel ve rasyonel alan birlikte değerlendirilmelidir.

Bacon'a göre üç yanlış felsefe vardır. "Sofıstik", "emprik", "batıl inançlı" felsefe-ler.

"Sofistik" felsefeye en iyi örnek Aristoteles'tir. Çünkü, o 'tabiat' felsefesini mantıkaracılığıyla bozmuştur. 'Şeylerin ve tanımların iç gerçekliğine değil, üslûba bakmıştır.Hatta, Aristoteles, kararlarını önceden vermiş ve verdiği bu kararlarla bağdaştırmakiçin deney yapmıştır. Aynca, Bacon'a göre, Aristoteles'in canlılar üzerine yazdığı ki-tapta sık sık deneye başvurduğuna dair bir işaret yoktur.

"Emprik" okul, birkaç deneyin sınırlı karanlığında kalmıştır. Simyacıların ve Gil-bert'in felsefeleri buna misal olarak verilebilir.

"Batıl inançlı" felsefe için en iyi misal Pythagoras felsefesidir. Bâtıl inanç ve teo-lojiyle uğraşanlar soyut biçimlere ve gâi sebebe önem verirler; dini, felsefeyi, ilâhi veinsanî işleri de birbirine karıştırırlar.

Bacon'a göre, insanlar, teoriler, mekanik sanatlar, astroloji, simya ve büyü faali-yetleri, felsefe sistemleri ve doktrinleri alanlarında şu hataları yapmışlardır:

1. Bacon'un kendi zamanındaki bilimlerin temelinde bulunan eski Yunan düşün-cesi tartışmacıdır, öğreticidir ama gerçekliği araştırmaz. Eski Yunanda feslefeyle uğra-şanlar yalnızca gevezelik etmişlerdir ve bu nedenle de yeni bir bilgi üretememişlerdir.Onların mevcut bilgileri de sınırlı ve kıttır. Eski Yunanlıların ortaya koyduğu ürünlerebakılacak olursa insanlığa faydalı olmuş olan ve insanlığı yüceltecek tek bir deneyinbile olmadığı görülür. Çünkü, eski Yunandaki teoriler 'tabıat'tan kopuktur. Bu teoriler'tabiat' ve tecrübe üzerine kurulmadıkları için de ilk yazarların ellerinde çiçek açtıktansonra saranp gitmişlerdir. Halbuki, mekanik sanatlarda durum tersinedir. Çünkü, me-kanik sanatlar 'tabiat' ve tecrübe üzerine kurulmuşlardır.

2. Yeni Akademi gibi bazı okullar, kendi kusurlarını 'tabiat'ın kusurlanymış gibigöstermişlerdir. Onların bu tutumu, insanları ümitsiz yapmıştır.

3. Filozoflar ve okullar arasında büyük anlaşmazlıklar vardır.

4. Kimilerine göre Aristoteles'in felsefesinden sonra eskilerin felsefesi unutul-muş, kimilerine göre de Aristoteles felsefesi çok iyi temellendiği için bu kadar çok

58 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 7: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCIS BACON'UN 'NOVUM ORGANIM1 ADLI ESERİ

tutulmuştur. Halbuki, Bacon'a göre Aristoteles felsefesi için itaat ve bağlanma söz ko-nusudur.

Bu sayılan hataların sebepleri ise şunlardır:

1. Bilimleri geliştiği altı yüzyıl vardır. Eski Yunan, Romalılar ve Batı Avrupa(Bacon'un mensup olduğu toplum) dışında bilimlerin gelişmesi neredeyse durmuştur.Bacon'a göre, Araplar ve Skolastik felsefe bilimleri sayısız incelemelerle tahrib etmiş-lerdir*

2. 'tabiat' felsefesi bütün bilimlerin anasıdır. Bu üç devirde de 'tabiat' felsefesiihmal edilmiş, ahlâk felsefesi ve politika yaygınlaşmıştır, 'tabiat' felsefesi diğer uğraş-lara köprü veya geçit yapılmıştır; 'tabiat' tek başına ele alınmamıştır. Halbuki, 'tabiat'felsefesi ve cüzi bilimler birbirlerinden sürekli faydalanmalıdır. Aksi halde, tıp, ahlâk,politika, müzik, astronomi, optik, mekaniksel sanatlar, mantıksal bilimler derinliktenyoksun kalırlar.

3. Bilimin hedefi iyi belirlenmemiştir. Hedef, keşif ve zenginliklerle insan hayatı-nı donatmak olmalıdır. Halbuki, bilim adamlarının amacı, hep ün elde etmek olmuştur.

4. Bilimin amacı iyi belirlense bile, insanlar yine de yanlış tecrübe yolunu seçer-lerse bilim doğru istikamette ilerlemez; insanlar da merak etmeyi bırakırlar.

5. Deneyler ve cüzîler hakkında tartışmak insan zihninin itibarını düşürür şeklin-de bir önyargı vardır. Bu önyargıya göre, deneyler ve cüziler vasat konulardır. Bunlarbir kenara bırakılmalı ve zihin öne geçirilmelidir.

6. İlkçağa duyulan saygı, otorite ve oybirliği insanları bilim alanında ilerlemek-ten alıkoymuştur. Eldeki keşiflere hayranlık duymakla yetinmek de insan endüstrisi-nin ilerlemesine engel olmuştur. Kütüphaneler tekrarlarla doludur. Simyacılar da boşbir ümit beslemişlerdir.

7. Bilimler ve sanatlar basit ve çocuksu olmalarına rağmen, sonraki kuşaklaramükemmelmiş gibi sunulmuştur ve herşeyi kucaklar görünür. Halbuki, onlar boş birtopa benzerler. İşte, bu mükemmelmiş gibi görünen veya mükemmelmiş gibi sunulansistemler yüzünden insanlar yeni bir şey aramazlar.

8. Tabiat felsefesinin aktif ve teknik kısmında yeni şeyler getirdiklerini iddia edensahtekarlar ortaya çıkmıştır. Bunların saçma ve ciddiyetsiz tutumları yüzünden eskile-ri teorileri bir teminat ve dayanak olarak görülmüştür. Halbuki, yaşlanmayı geciktir-me, tabii kusurlara çare bulma, hayatın süresini uzatma, uzak objelerin tasavvuru gibisaçmalıklarla gerçek bilim arasında büyük fark vardır.

9. Tabiat felsefesi her zaman bâtıl inançlarla ve din adına yapılan bilinçsiz gayret-lerle karşılaşmıştır. Umhiyet bilimsel hâle sokulmuş ve Aristoteles felsefesiyle ka-

* Bilim Sarihi çalışmaları Bacon'un bu fikrini desteklemez. Bacon'un burada iki yanlışı vardır. Birincisi felsefearapların felsefesi değil, Arap diliyle yazılan felsefedir, ikincisi Arap diliyle felsefeye çok parlak katkıların yapıl-dı bilinmektedir. Bacon bu katkılardan habersizdir.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 59

Page 8: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

nştmlmıştır. Halbuki, Tabiat felsefesi tann kelânundan sonra gelir, bâtıl inançlarakarşı en iyi çaredir ve inancın en uygun dayanağıdır.

10. Bilginin gelişmesine hizmet etmek için kurulan okullar, üniversiteler v.s. bili-min ilerlemesine attır. Bilimi idare eden güçler, onu baskı altında tutmak isterler.Yeni teşübbüslerin ödüllendirilmemesi de bilimin gelişmesini önler. Bilim, güçlü bircinsin işidir, çoğunluğun ulaşamayacağı bir yerdedir. Bu nedenle de ödülden ve övgü-den yoksun kalır.

11. Ümitsizlik ve imkansızlık fikri de bilimlerin ilerlemesine ve yeni bir alanagirişmeye engel olur (I. Kitap, Özd. 71-91).

Bacon'a göre, bir işi başarmak için Colombus örnek alınmalıdır ve onun gibi dav-rarulmalıdır. Colombus, Atlantikteki yolculuğuna çıkmadan önce zamanında bilinen-leri topladı. Yeni toprakların keşfedilebileceği hakkındaki kanılarını gösteren sebeplersundu. Bunları daha sonra tecrübe ile kanıtladı. Bu tecrübe büyük olayların başlangıç-ları oldu.

Bacon'a göre, bu hatalar ve hataların sebeplerinden dolayı ortaya çıkan güçlük'şey"lerden değil, müdrikeden ve müdrikenin şeylere yönelişinden kaynaklanmıştır.Fakat, müdrike, düzeltilmeye elverişlidir. Müdrikenin düzeltilmesi onun bir metodlahareket etmesiyle mümkündür.

Müdrikeye yardımcı olacak olan bu metod nedir? O halde, şimdi, Bacon'da metodbahsine geçelim:

Bacon'a göre, tecrübe en iyi ispat şeklidir. Fakat, bunun üç şaru vardır:

1. Deneyde yapılacak şeye bağlı kalınmahdır.

2. O deneyde yapılan şey diğer benzer konulara dönüştürülebilmelidir.

3. İyi bir metod kullanılmalıdır.

Bacon'a göre, iki türlü deney metodu vardır, a) Kör ve aptalca olan ve Bacon'unkendi zamanında kullanılan deney metodu: Simyacıların ve Gilbert'in yaptığı deneylerbuna misal olarak verilebilir, b) Bacon'un kendisinin önerdiği deney metodu. Bu deneymetoduna göre, deney yaparken Tanrının uzgörüsü (forsee) taklit edilmelidir. Tann,ilk gün ışığı yaratmış bütün bir günü bu işe ayırmıştır. O halde, ilkin, faydadan ziyadeışık veren deneyler aranmalıdır. Deneyler araştırılmakla kalmamalı, belli bir kural ilesürekli ve düzenli şekilde ilerlemelidir. Bilim, tecrübe temeli üzerine yeniden inşa edil-melidir. Deneyler toplanırken müdrike bu toplanan materyaller üzerinde bir almanakoluşturmalıdır; deneyler kağıda geçirilmelidir; düşünceler yazılmalıdır. Araştırılanhususlar, sıraya ve düzene konmalıdır, tablolar oluşturulmalıdır (I. Kitap, Özd. 70,80, 99)

Bacon'a göre sanat ve bilimlerin keşfi ve ispatı için geçerli olan faydalı bir istikra,(bugün tümevarım denmektedir) şöyle olmaktadır: Bu istikra metodu, yerinde dışla-malar yapmalı, gereksiz olanı atmalı ve 'tabiat'ı ayırmalıdır. Olumsuzları yeterince

60 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 9: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCIS BACONUN 'NOVUM ORGANUM1 ADLI ESERİ

topladıktan sonra olumlama için sonuç çıkarılmalıdır. Bacon'a göre istikra türünü dahaönce Platon bir ölçüde kullanmıştır; Platon dışında bu istikra türüne teşebbüs edenbile olmamıştır. Bacon'a göre istikra yoluyla axiomlar elde ederken surdan yapmalı-yız. Cüzi bir durumdan elde ettiğimiz axiom'un kapsamlı ve genel olup olmadığınıincelemeliyiz. Axiom'un yeni cüzilere işaret edip etmediğini müşahade etmeliyiz. Bunlarıyaparsak ancak 'tabiat'ın tözlerini yakalarız.

Bacon'un önerdiği istikra metodu da kıyas metodu gibi bütün bilimleri kapsar.Aralarındaki fark şudur: Bacon'un istikra metoduyla insan, önce cüzilerin bir tarihinihazırlar, sonra, alelade mantık gibi zihnin işlevlerini ve araştırmalarını değil şeylerin'tabiat'ını inceler. İşte bu istikra metoduyla biz yeni icatlara ve keşiflere gideriz. Bacon-'a göre keşifler bütün insanlık için faydalıdır. İnsanları incitmezler, şiddete ve karışık-lığa yol açmazlar. İcatlar , ilâhi işlerin yeniden yaratmaları gibidir (yani, Tanrınınyaratmış olduğu fakat bizim henüz farkında olmadığımız şeylerin farkına varmak veonları istediğimiz hâle sokmaktır.) Üç büyük icat vardır ki, bunlar dünyanın görünü-münü değiştirmiştir. Matbaa, barut, pusula (anlaşılmaktadır ki, modern çağı açan üçbüyük icat fikrinin kaynağı Bacon'un 'Novum Orgunum' adlı eseridir.)

Bacon'un amacı mekanik sanatlar ve bilimler yoluyla şeyler üzerinde insanlığınimparatorluğunu kurmaktır. Işık, nasıl karanlıktan kurtulmamıza yarıyorsa şey'leri te-maşa etmek de bizi bâtıl inançlardan hatadan ve karışıklıktan kurtarır. O halde amaç,insanlığın 'tabiat'a bakarak kendi doğrularını yeni baştan kurmasıdır.

Demek ki, 'Novum Organum'un amacı, dışımızda gördüğümüz herşey anlamınagelen 'tabiat'ı araştırmaktır. Bacon'a göre 'Novum Organum' Aristoteles'in 'Organon'adlı eserinin yerine konacak, bir yeni alet olarak bilimlerin temeline alınacak ve onlanyeni baştan inşa ederek ilerletecek ve geliştirecektir. Bu yeni alet, yani "'tabiat'ı yorum-lama sanatı" (istikra metodu) Bacon'un iddiasına göre, kendisinden önce hiç denenme-miştir.

Bacon'a göre, insan kendi bilgisine dayanarak dışımızda gördüğümüz tek tek nes-neler (güneş, ay, yıldızlar, insan, hayvan v.s.) anlamındaki 'tabiat'ın ya kendisini yaâkılsal suret manasındaki 'form'unu, ya 'tabiatlar arasındaki farklılığı ya da kendisin-den o 'tabiat'm çıktığı kaynağı (yani 'tabiat' kanunu manasındaki 'form'unu) keşfeder.Ayrıca, insan, kendi gücünü kullanarak hâl-i hazırda varolan bir cisim üzerine yenibir 'tabiat' veya 'tabiatlar ekler. (Bacon, burada bir cisim üzerine yeni bir 'tabiat' ekle-mekten o 'tabiat'ı o 'tabiat' yapan şeyi ortaya çıkarmayı kastediyor olsa gerektir. Aksihalde, büyü ve sihir yaparken olduğu gibi yaratılmış bir şeyi değiştirmeyi kastetmişolması gerekecektir.) Hâl-i hazırda varolan bir cisim üzerineyeni bir 'tabiat' eklemek(superinduce)" insanın kendi gücüyle yaptığı iştir hem de insanın amacıdır. Çünkü,Bacon'a göre, anlamanın ve bilmenin hâkim olmak olduğunu biliyoruz (II. Kitap, Özd. 1).

Bacon'a göre bilgi, sebeplerden çıkarılmalıdır. Sebepler, cüzi tözlere 'form' vermevasıtalarıdır. Anlaşıldığına göre, Bacon, bu noktada Aristoteles gibi düşünmektedir.Çünkü, Aristoteles'e göre, bir ferdî varlığın bilimsel bilgisini edinmek için onu meyda-na getiren dört sedebî bilmek gerekir (Maddi, surî, fail ve gâi sebepler). Dört sebebibilmek, şu dört soruyu cevaplandırmakla mümkündür.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 19% 61

Page 10: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

1. O bilinecek şey varmıdır? Evet vardır. O bir hayal oyunu değildir.

2. Varsa nedir? Cinsi nedir? Ayrımı nedir? Ne olarak vardır? (Suri sebep)

3. Ne gibi bir varlıktır? (Fail sebep).

4. Ne için o şekilde vardır? Gaî sebep.

Bu dört soru cevaplandırılınca bir ferdî varlığın hangi sınıfa girmiş olduğu anla-..şılır. Tarif, yakın cins ile ayrımın birleştirilmesinden meydana gelir. Bilimsel bilgiyi(apodeiktik'i) veren tariftir. Bacon'a göre, tıpkı Aristoteles'te olduğu gibi, sebeplerimadde, 'form', fail ve gâi sebepler olarak dörde ayırmak yanlış değildir. Ancak, gâisebepler, hem bilimleri hem de insanlar arası ilişkileri bozar. Fail sebep ve maddeninise bilgi edinmek bakımından bir yaran yoktur.

Bacon'a göre, 'tabiat'ın bir "birinci nitelikleri" bir de "ikinci nitelikleri" vardır.Fakat, Bacon, bunların neler olduğunu açıklamamıştır. O'na göre, özün yani 'tabiat'ınbirinci niteliklerini 'form'lara tahsis ederken insan zihni hata yapar. Bacon, buradaAristoteles'in özün birinci niteliklerine 'form' demesini kabul etmiyor. Çünkü, Bacon'agöre, 'form' ancak tek tek fertler arasında bulunan ilişkiler veya ortak noktalardır. Yani,bugün bizim 'tabiat' kanunu dediğimiz şeydir. Ancak, Bacon, Aristotele'teki 'form' kav-ramını eleştirip 'form' kavramına yeni bir anlam vermekle Aristoteles'ten daha ileri biradım atmış değildir. Çünkü, tıpkı. Aristoteles'in bilkuwe halindeki maddeye akılsalbir suret eklemesi gibi "ısı bir harekettir" diyerek ısıya hareket suretini eklemekle ye-tinmiştr. Mesala Joui kanunlarını bulmuş değildir, 'tabiat' kanunlarını yani 'formlarıaraştırmak gerekliliğini sezmiş olmakla birlikte kendisini Aristoteles'in etkisinden kur-taramamış ve Galiliogibi bugün bizim anladığımız anlamdaki bilimsel yola gireme-miştir.

Bacon'a göre. 'tabiat'ta ferdî cisimler cüzi kanunlara göre hareket eder. Herbilgi dalında, fertler arasında bulunan ortak noktalar yani kanunlar araştırılır. Bukanunların araştırılması, keşfedilmesi, hem teorinin hem pratiğin temelidir. İşte,bu 'tabiatlar (yani tek tek fertler) arasındaki ortan noktaların oluşturduğu kanun-lara Bacon 'form' demektedir. Bu kanunlar veya 'form'lar olaylarla ilgilidir. Burada'form' terimiyle kastedilen aslan, kartal, gül gibi basit 'tabiatların bileşimi olansomut 'form'lar değildir. Bacon, 'form' deyince sıcaklık veren cisimler, ışıklı cisim-ler gibi basit 'tabiatların (yani tek fertlerin) teşkil ettiği basit hareket kanunlarınıkastetmektedir: Isı kanunu, ışık kanunu gibi, yahut ısı 'form'u, ışık 'form'u gibi.Yalnızca sıcaklık veren bir cismin 'tabiat'ıni bilmekle ısı kanunu hakkında tam birbilgi elde edilemeyeceği gibi o cismi sıcaklık açısından etkileyenleyiz de. O halde,insan gücü tam olarak kullanılmış olmaz. Yapılması gereken şey, tek tek sıcaklıkveren cisimlerden (istikra yoluyla) ısı 'tabiat'mm ne olduğunu öğrenmektir. Yaniısı 'form'unu bimektir. Yalnızca fail ve maddi sedebî bilmek bazı yeni keşiflereulaştırabilir ancak nesneler üzerinde derin bir araştırma için yeterli değildir.

Bir 'tabiat' belirlendiğinde, o 'tabiat'ın 'form'u da belirlenir. Çünkü, bir 'tabiat'ın 'form'u,o 'tabiatla birliktedir. Bu birliktelik küllidir. O 'tabiat' bu 'form'un bütününe nüfuz etmiş-tir, 'form' ortadan kalkarsa cüzi 'tabiat'ta yok olur. Bu cüzi 'tabiatla birlikte yok olan bir'tabiat' ise başka bir 'tabiat' içinde varolamaz. Tek tek fertlerde varolan özün kaynağı

62 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 11: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

^ ANCİS BACONTJN 'NOVUM ORGANUM ADLI ESERİ

olan 'form'da böylece yok olur. Tabiat' Torm'un kendisinden daha iyi bilinir. Bacon'agöre ezeli ve değişmez olan 'formların araştırılması metafiziğin konusudur. Maddeningâi sedebînin, gizil uyumun, gizil düzenlenmenin araştırılması fiziğin konusudur. Fi-ziğin uygulama alanı mekanik, metafiziğin uygulama alanı sihirdir. Sihir terimi, genişbir mana verilerek ve sihir 'tabiat'a emredici olduğu için kullanılmıştır.

'Tabiat'ı yorumlarken izlenecek yol. deneylerden, axiom'lar elde etmek sonra daaxiom'lardan deneyler elde etmektir. Deneyden axiom'lar elde edilirken, sırasıyla du-yular hafıza, zihin ve akıl kullanılmalı tam ve kesin bir deneysel tarih oluşturulmalı-dır. Çünkü, 'tabiat'm hareketleri kurgu yoluyla örneklerin tabloları düzenlenmelidir.Daha sonra müdrike bu örnekler üzerinde yorum yapma anahtarını yani hakiki istikra-yı gerçekleştirmelidir.

Bacon, önerdiği istikra metodunu ısı 'form'unu araştırarak tatbik eder. Sonuçtaısının 'form'unu ve doğru tanımını verir. Bu tanıma göre ısı bir harekettir.

Bacon'u istikra metodu açısından Platon ile karşılaştıracak olursak şu sonuçlanelde ederiz: Bacon ve Platon için istikra metodunun amacı şeyleri oluşturan 'form'lan(Platon'da idea) duyu ve akıl yoluyla keşfetmektir. Platon'a göre duyu algılarımızlaalgıladığımız görünüşler dünyası, idealan hatırlatmaya yarar. Fakat, görünüşler âlemigerçek âlemi oluşturmadığı için bunların bilgisi de mümkün değildir. Bilinecek olanşey idealardır. Bacon'daki 'form'lar Platon'un idealan gibi ezelidir değişmez.

Aristoteles'e göre de küllinin bilgisini istikradan başka bir yolla kazanmaya im-kân yoktur. İstikrar işi duyusu olmayan için imkânsızdır. Çünkü, istikra, cüzillerdenküllilere doğru bir gidiştir. Cüzi ise duyumlardadır. O bakımdan duyumları olmayaniçin bu duyusal evrenin ilmî bilgisini edinmek imkansızdır. Mademki, külliler istikraolmadan çıkmamaktadır, duyum olmadan da istikra olmamaktadır. Duyuma sahip ol-mayanlann ilme sahip olmalan mümkün olmayacaktır ('tabiat' bilimleri açısından)(Bk. Mübahat Türker Küyel Aristoteles ve Farabi'nin Varlık ve Düşünce Öğretileri, s.127).

Demek ki, hem Aristoteles hem de Bacon için istikra aym anlama gelmektedir.Her ikisi de duyulardan ve cüzilerden yola çıkarak genellere vanr. Hem Aristoteleshem de Bacon, ilmî bilgisi edinilecek olan varlığı nedir? sorusuna şu ferttir cevabınıvermektedirler. Aristoteles'te birinci dereceden cevher ferdî olandır. Asıl manalanndacevher, mahiyet, öz ve akılsal suret aynışeyi ifade etmiş olmaktadırlar. Bacon'da dahem şu etrafımızda gördüğümüz tek tek varlıklar hem de şu tek tek varlıklar topluluğumanasına gelen 'tabiat', ilmî bilgisi edinilecek varlıktır. Bacon'a göre de biz şu ferdîvarlığı kavranz. Her iki filozof açısından baktığımızda, .şu ferdin doğru ve yakmî bilgi-sini aynı metodla elde ederiz. Öncelikle, bakarak, koklayarak, tadarak yani duyu or-ganlanmızla şu ferdin duyusal suretini elde ederiz. Akılsal suret yoluyla da şu ferdi şufert yapan şeyi elde ederiz. Aristoteles'e göre şu fertbir bilme anında üç yerde birden

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KİŞ 1996 63

Page 12: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

bulunur. Şu fertte, mantıkta orta terimde ve Faal Akılda. Aristoteles'e göre gördüğü-müz şu fert, akılsal suret almış şu ferttir. Bu akılsal suretin yeri faal akıldır. Bu faalakıl, Platon'da idealar âlemi, Bacoit'da da 'form'lardır. (Bacon'un buna tanrısal zihninidealan anlamına gelen fbrm'lar dediğini göstermiştir). 'Form', Bacon'da hem şu ferdişu fert yapan akılsal surettir hemde evrensel bir kanundur. Çünkü, bir 'tabiat'ın 'form'uo 'tabiat'la birliktedir. Bu birliktelik küllidir. O 'tabiat' bu 'form'un bütününe nüfuzetmiştir, 'form' ortadan kalkarsa cüzi 'tabiat'ta yok olur. O halde şu 'form', şu 'tabiat', şu-fert aynı şeydir.

Bacon, istikra yöntemiyle, misal olarak ısı 'form'unu araştırır. Fakat sonuçta 'ısıbir harekettir1 önermesini elde eder. Aristoteles ise, bir şeyi o şey yapan şeyi, yani, özü,mahiyeti, akılsal sureti aramıştır. Bacon gibi şu dışımızda gördüğümüz tek tek fertlerve bu fertler topluluğu manasına gelen 'tabiatlar arasındaki müşterek noktalan yani'formları (kanunları) aramamıştır. Bacon'un aradığı bu 'form'lar 'tabiat'taki evrenselkanunlardır. Bu bakımdan Bacon, Aristoteles'ten ayrılarak Galileo'ya yaklaşır. Fakat,Bacon'un bulduğu evrensel kanunlar, kavramlar ve kelimelerden oluşan bir önermedir.Tıpkı, Bacon'un bizzat kıyas metoduna yapmış oluduğu eleştirideki gibi. Bu önermeyedayanılarak bir önceden kestirme (prediction) yapılamaz.

Galileo da Bacon gibi Aristoteles'ten beri süregelen mantık yöntemini eleştirir.Galileo ve Bacon kıyas metoduna karşı çıkmakla kalmayıp her ikisi de bilimlere temelolabilecek yeni metodlar ileri sürerler.

Bacon'un aslen metod bakımından Aristoteles'ten çok farklı olmadığını yukarıdagöstermiştik. Galileo, gerçekten bilimlere temel olmuş yeni bir metodu getirebilmiştir.Bu metod, deneyimsel metoddur.

Galileo ve Bacon'a göre düşüncede yapılan deneye karşıt olarak gerçekte yapılandeney bir araştırmanın başlangıcıdır ve o araştırmanın en temelinde yer alır. Galileobundan sonraki adımda gerçek bir deney yapar. Deneyi yapmak için önce malzemeleri-ni hazırlar, daha sonra deneyi yapmaya başlar. Misal: Bir bilyeyi eğik bir düzlemdenaşağıya yuvarlar. Bilyenin yaptığı hareketi müşahade eder, aldığı mesafeyi ölçer. Oysa,Skolastik, Galileo gibi müşahade yapmaz. Müşahade yerine aşağıdaki gibi bir kıyasyapar. <Bk. Cemal Yıldırım, Science its Means and Method, s.263-264. 1971 METU)

Bütün cisimler, tabii yerlerine giderler.

Bilye de bir cisimdir,

O halde, bilye de tabii yerine gider.

Bacon ise, şu gördüğümüz .tek tek fertler arasındaki müşterek 'form'lan arar.Galileo ile Bacon arasındaki bu farka rağmen her ikisinin de istediği, 'tabiat'taki olay-lar arasındaki bağlantıları ve evrensel yasaları bulmaktır. Bacon, bu evrensel yasalarınher birine 'form' demektedir. Ancak, Bacon, bu 'form'lan araştmrkeri ölçme yapma-

64 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 13: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

FRANCIS BACOKUN 'NOVUM ORGANUM" ADLI ESERİ

mistir. Ölçme yerine kavramsal tanımlamalar ileri sürmüştür. Oysa. Galileo deneyineredeyse sonsuz kere değil de bir kaç kez yapmıştır. Sanki, sonsuz defa yapmış gibidavranarak ölçülenlerin ölçüleri arasında münasebetler kufarak. buradan, evrenselyasalara varmıştır. İşte. bu anlayış bugünkü bilime temel olmuştur.

Modern mantıkçılara göre. asıl istikra Aristoteles'teki tam istikra ve eksik istikradeğil. Bacon'daki istikra da değil. Galileo'nun yapmış olduğu istikradır.

Galileo'un ortaya koyduğu mctod. gerçekten yeni bilgilere vardıran bir metoddur.Deneme ile matematiği birleştiren bu metod için tecrübe bir araştırmanın temelindeyer alır. Bacon için de tecrübe araştırmanın temelindedir. Galileo için bundan sonrasıdeney, gözlem ve ölçmedir. Galileo, olaylar arasında bağlantılar kurarak 'tabiat'ı kav-rar ve böylece yalnızca deney bilgisiyle yetinmeyip ispatlanabilen bili me yükseli r. Bunagöre. 'tabiat'ı yalnızca duyuların gözü ile görmek yetmez: tek başına düşünme içindekalarak spekülasyonlar yapmak da yetmez: algılanan şeyleri kavramlar halinde sınıf-lamakla da yetinilmez. 'tabiat'ı gerçekten kavramak, 'tabiat' alanında yeni bilgilere va-rılmak isteniyorsa, yapılacak şey olayları deneyimsel yöntemle, matematikle ölçmek-tir. Matematiğin harfleri, üçgenler, kareler, daireler v.b. geometrik şekillerdir. Bu şe-killer bilinmeden 'tabiat' anlaşılamaz.

Bacon, önerdiği nietodla Galileo gibi bir fizik kuramazdı ve onun ortaya koyduğugibi bir istikra metodu (induction) ortaya koyamazdı. Çünkü Bacon. Galileo gibi olay-ları ideal bir ortamda olmuş gibi kabul etmeye karşıdır, 'tabiat'. Bacon'a göre 'sui gene-ris'tir (nev'i şahsına münhasır ve 'tabiat' en ince ayrıntısına varana kadar her ne şekildeise işte o şekilde anlaşılmalıdır. İnsanın, 'labiat'ta bir takım paraleller, bağıntılar icadetmesi bir kurgudur. Halbuki. Galileo, yaptığı bütün deneyleri ideal bir ortamda dü-şünmüştür.

Hem Galileo hem de Bacon şu dışımızda gördüğümüz 'tabiat'ı incelemek istemiş-lerdir. Ancak sadece Galileo, deneyi matematikle birleştircbilmiştır. Bacon ise. yalnız-ca "deney yapın", "tecrübe en iyi ispat şeklidir" kavramları bırakın şu gördüğümüz'tabiat'a bakın demekle yetinmiştir. Cismin ısı yoluyla genleşmesini anlatan birkaç de-ney yapmıştır. Fakat, sonuçta. Galileo gibi matematiksel sonuçlara ulaşamamıştır. Ba-con. Aristoteles'i eleştirmesine rağmen, yine Aristotelesçi bir tutum takınmıştır. Ölçmeyapmamıştır. Isının, 'tabiat'mı araştırmış ve sonunda ısı bir harekettir önermesine ulaş-mıştır. Bu önermeyle bir prediction yani önceden kestirme yapılamaz. Halbuki. Bacon,'tabiat'a hakim olmak istiyordu, bu şartlar altında Bacon'un kendi amacına ulaştığısöylenemez. Çünkü. Bacon, yakın cins ve araz ile yapılan bir tasvire ulaşmıştır. 'ısı birharekettir' önermesi. Bacon'a göre evrensel bir yapıdadır Oysa bu önermenin evrenselolduğu söylenemez. Çünkü, ölçme söz konusu olmadıkça bir başkası''ısı bir hareketdeğildir' önermesini ve buna denk başka önermeleri ileri sürebilir. Halbuki. Galileo'-nun ortaya koyduğu ilkeler ve matematiksel bağlantılar herkes için (çocuk. deli. bu-nak, sarhoş olmamak şartıyla) aynı sonuçları verir.

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KİŞ 19% 65

Page 14: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Sema Önal AKKAŞ

O halde.Bacon, her ne kadar 'tabiat'a hakim olmak onun yasalarını bilmekle müm-kündür ve bunun için de yeni bir 'tabiat' felsefesi gerekli dediyse de deneysel ve mate-matiksel metodu ortaya koyamamıştır ve uygulayamamıştır. 'Gerçekte deneysel vematematiksel metodu bütünüyle ortaya koyan ve fizik alanına taşıyan ve ilkin dinami-ğin kurulmasıyla başlayan sonra da matematiksel yöntemi temele alan ilimlerin budoğrultuda kurulmasını mümkün kılan rasyonel devrimi getiren başlıca temsilci Gali-leo'dur. (Augustine to Galileo, s. 28, London. 1951)

66 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 15: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

BİLİMDE KOŞULLU ÖNERMELER VE YEVİPARADOKSU

Mustafa M. DAĞLİ

/. GİRİŞ

Birşeye ilişkin bilgimizin bilimsel olabilmesi için gereken öğelerin hangileri ol-duğu ve bunların niteliği, filozofların ve bilgi kuramcılarının çok uzun zamanlardıryakın ilgisini çekmiştir; daha da çekeceğe benzer. Yaygın olarak kabul edilen üç bile-şenin "doğruluk", "deneysel destek" ve "bizim o önermeye inanmamız" olduğu söyle-nebilirse de. bu öğelerin varlığının nasıl anlaşılabileceği ve hangi durumlarda yeterlikniteliği oluşturacakları tartışmalıdır.

Yunus Emre. "Zihnar ey Yunus / Gördüm demegil / Od'a yakarlar / Gördüm deye-ni" diye bu durumu belirtmekte, ve "Çün Mansur gördü / Ol denem dedi / Od'a yaktılar/ İşittik anı" diye de kanıt vermektedir. Serzenişte de bulunmaktadır üstelik: "Od'ayandırdm / Külün savurdun / Öyle mi gerek / Seni seveni"?

Felsefi olarak, doğruluğun, "gerçekliğe karşılık gelme" şeklinde tanımlanması,yeterli olmayabilmektedir. Antik çağdan beri. felsefenin en önemli sayılmak gerekenbu kavramı, yeterli bir tek tanıma kavuşturulmamışım "doğru"nun tartışmasız kabulgören bir ölçütü bulunamamıştır. Bilgimiz eksiklidir; en mükemmel görünen bilimselbilgi kalıplan bile. gün gelip (yetersiz bulunup) - bir anlamda- yanhşlanmaktadırlar.Ama. yine de bilme tutkusundan cayamıyoruz. (Örneğin, dününüz: Newton fiziği ku-rulmadan, Einstein fiziği nasıl algılanır -nasıl düşünülür- ve nasıl dile getirilirdi?)

'Yaşama ve 'bilme' arasında bir bağıntı, bu tür bir başlangıçtan çıkılarak araştırıl-mak istenmiş olabiliyor; bilgisayarların da olduğu bir çağda, bilginin statüsünün. -sözgelişi, "öykünme" gibi- bilimsel olmayan bazı bilgi türlerini de kapsayacak biçimdedeğiştiği bile söylenmektedir.

Koşullu önermelerin bilgimizdeki önemi, ve koşullara göre düzenlenmiş bilgininsağduyulu akıl yürütmedeki özel yeri, filozoflar, bilim adamları, araştırmacılar ve teo-risyenlerce çok kez dile getirilmiştir. "Ne olursa neyin olacağı", yalnızca üst düzeyakademik sorunların konusu olmadığından, bu kalıba lise matematik ve fizik kitapla-

FELSEFE DÜNYASI, SAYİ: 19 KİŞ 1996 67

Page 16: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mustafa M. DAĞLI

rında da rastlamaktayız. Kimyada da bol miktarda bulunabiliyorlar, ya da örneğin ha-yat bilgisinde de.

Koşullu bir önermenin, bir ön-bileşen, bir "ise" eklemi, ve bir ard-büeşen'denoluşan bir tümce olduğu varsayılabilir. Öyle ki. bileşenleri tek başlarına da anlam bü-tünselliği içermektedirler. K gibi bir inanma durumunda. "A ise B" koşullu önermesi-nin. A'ya ilişkin veriler, adıgeçen bilgisel duruma çelişik ise (K'ya göre) gerçek-karşıtuaksi takdirde açık koşullu önerme olduğu söylenebilir.

Bu bildiride, psiko-epistemik bir açıdan, gerçeğe aykırı koşullu önermelerin sağ-dııvusal özellikleriyle, "bilimsel açıklama ve kuram oluşturma" için kullanımları ileilgilenilmek amaçlanılmaktadır. Böylece, gerçeğe-aykın koşullu önermelerin bir soru-nuna. "Yevi Paradoksu"na da bir çözüm geliştirilecektir,

//. DOĞRULUK, KABUL EDİLEBİLİRLİK, ÖNE SÜRÜLEBİLİRLİK

Bir önermenin doğruluğunun, gerçekliğe karşılık gelme biçiminde algılandığınıvarsayalım. Bu durumda, aynı önermenin kabul edilebilirliği, her zaman o önermenindoğruluk-değeri ne karşılık gelmeyecektir. Böyle bir tablo için önemli bir neden, insa-noğullannın yanılabilirliğidir; gerçekliğin yalnızca sınırlı bir bölümünü kavrayabili-yoruz, algılayabiliyoruz.

Bu nedenle, kabul edilebilirlik, doğruluğa oldukça benzer, fakat ondan farklı sa-yılacaktır. Bilimsel bilgi, "nesnellik (objektiflik)", "(ana süreci etkilemeksizin hal tek-rarlanabilirlıği" gibi. gerçekliğin gösterimlerini oluşturacak öğeler gerektirmektedir.Bilim tarihine baktığımızda ise. bir terkedilmiş teoriler tarihi çıkar karşımıza (zirayanlış sayılmışlardır).

Öte yandan, "içten" öne sürülebilirlik için, kabul edilebilirlik bir zorunlu koşulolarak görünmekledir. Gelişigüzel bir önennei. sırf "doğru" olduğu için dile getirmek,eskilerin söyledikleri gibi. "abes"tir Abes ile iştigal eylemek ise, (bu kabule göre) ayıp-tır. Böylece, düşünme estetiğinden, doğru, ama öne sürülemez önermelerden söz etmişolmaktayız.

///. (İERÇEK-K4RŞIT1 KOŞULLU ÖNERMELERİN KİMİ ÖZELLİKLERİ

'Eğer A olsa idi. B olurdu' biçiminde bir gerçek-karşıtı koşullu önermemiz varsa,öne sürülebilirük açısından, önermeyi dile getirmenin uygun olacağı hemencecik söy-lenemez. Bir tümceyi söylemek..anlamsal bir dile getirmeyi de içerecektir. Bazı ola-naklıhklarla. ne beklendiği ile. normalde ne olacağı ile yakından ilişkilidir psikolojile-rimiz Belirli bir psikolojik durumda, belirli tür eylemlere (davranışlara) etik özellikler(ya da ahlaksal nitelikler) atarız.

Gerçek dünyayı kavrayışımız, ilişkin olasılıklar, olanaklılıklar ve hayal edilebi-lenler ile birlikte bir bütün oluşturmaktadır (bkz: Şekil 1). Bilimsel bilginin etkinliği-

C>X FELSEFE DÜNYASİ. S AYI: 19 KIŞ 19%

Page 17: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

BİLİMDE KOŞULLU ÖNERMELER VE YEVİ PARADOKSU

nin aşikar olduğu bir durumdur bu. Ne var ki. "Edebiyat, şiir bilgimizi destekleyebilirmi?" diye sorulacak olursa. "Evet. bir biçimde!" diye yanıtlanmalıdır soru. Bizi. hayaledilebilen olaylar (ya da. modeller) üzerinde düşünmeye yöneltirler; kavramsal (ya da.meta-) düzeylerde biigilendirirler de. Insanoğullannın ahlaksal nitelikleri ve zihinselyetenekleri hakkında, sezgisel olarak. Yani. eğitirler bir anlamda. Öte yandan, herbilgiye bilimsel ya da deneysel olarak erişemeyiz de, "İnsanların hayal edebildiklerimüddetçe yaşayacakları", belki de bu gerçeği dile getirmek için söylenmiştir.

Şekil 1: Dünyayı ve hayalımı/deki yansılarını bclınmek için bir model

Her bilgi parçasını sınayamayız. 'Eğer A olsa idi. B olabilirdi' diye düşünen birkişi, bu fikri nanl sınayabilir? Edebiyat yardım edebilir burada kişiye, ya da şiirler.Hatta, ilkesel olarak sınanabilir türde olan "Savaşa ve kana hayır" (ya da. "Hitler'e veA-bombasına hayır") gibi tümcelerin önerebileceği deneysel bilgiler bile, istenmeyentürdedir. (Yani: "Savaş olursa kan akar") Benzer durumlarda da. gelecek için. tahmin-lere dayalı akıl yürütmeyi tercih ederiz. "Eğer A olsa idi. B olurdu" ya da. "Eğer A olsaidi, B olabilirdi" deriz.

Oysa bu tür bilgiler, bilimsel olmaktan ziyade, edebi türdeki bilgilerdir.

IV. ÖNE SÜRÜLEBİLİRLİK VE ÇIKARIMLANABÎLİRLİK

Çıkarımlanabilirlik. öne sürülebüirliğin bir öğesi olabilir mi? Nasıl, ve hangi bi-çimde? Şimdi, bu bağıntıyı inceleyelim.

Sağdııyusal olarak, eğer B A'dan çıkarımlanabüir ise. "A ise B" şeklindeki bir Hvarsayımının öne sürülebilir olduğunu söyleriz. Doğruluk koşullan gözönüne alındı-ğında, bir koşullu önermenin ön-bileşenin yanlış olduğunu biliyorsak, "lüm cümlenindoğru olduğu" hemencecik belirtilebilir. Öne sürülebilırlik açısından ise. bir bilgi par-çacığının epistemik değeri H varsayımı üzerinde etkileyebilir, ve. gcrçck-karşıtı koşul-lu önermeler için. çıkanmianabilirlik gö/önüne alındığında, "yanlış bir ard-bilcşe-nin", "doğru bir ard-bileşene" tercih edileceği söylenebilir Temel olarak bu tercih,"doğruluğun korunması" ilkesinden dolayıdır.

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI : 19 KİŞ 19% 69

Page 18: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mustafa M. DAĞLI

One sürülebilirlik açısından, doğruluğu yalnız çıkarımlarımızda değil, söylemle-rimizde de sağlamaya çakşırız.

"A ise B" biçimindeki bir sav için. öne sürülebilirlik açısından, "A = yanlış. B =doğru" durumundan daha çok bilgi taşır. Ön-bileşeninin doğru olduğunu varsayarak,koşullu bir önermenin ard-bilcşeninin de doğru olmasını bekleriz. 'Eğer A doğru ola-bilseydi. B de doğru olurdu' olanaklılığım içerdiğini düşünürüz, psikolojik bir açıdan.Ve. böyle bir konuda. "A ise B" önermesini dile getiririz. Aksi takdirde, aynı önerme-nin bir başka '"mantıksal" eşdeğerli söylemini seçebilirdik epistemolojik olarak.

Böylece. "Bütün A'lar B'dirler" biçimindeki bir sav için öne sürülebilirlik açısın-dan, olay cinsleri, aşağıdaki önem sırasını izleyecektir.

1) A doğru. B yanlış- [A = 1. B = 0] ++ (Bazı gerçek-dünya verileme ilişkin)++++

2) A doğru. B doğru [ A = l . B = l] ++

3) A yanlış, B yanlış [A = 0, B=Ü] ++ (bazı çıkanmsal varsayımlara ilişkin)++++

4) A yanlış. B doğru [A = 0. B = I j ++

Durum-1 ve Durum-2 "açık" koşullu önermelere (ve ilişkili olarak) gerçek-dünyaverilerine değgindirler; Durum-3 ve Durum-4 ise gerçek-karşıtı koşullu önermelereilişkindirler, çıkanmlanabüirlik bilgisi içerebilirler.

"Düşürdün aşkın narına / Karıştırdın küle beni / Altın yolun kenarına / Yar geç-tikçe göre beni" derken "aşk" çift anlamlı mıdır? Peki, şair "Ali Rıza'm sızlar yara /Gülistandım döndüm hara / Çekiverin Zülfıkar'a / Kılsın pare pare beni" derken ne türbir eğretileme yapmakladır? Ne demektedir? {"Zülfıkar'a çekilseydim, pare pare olur-dum. Pare pare olsam, hara dönmüşlükten kurtulurdum" demekte; yani "sızlayan ya-ra"dan şikayet etmektedir.]b" A olmasaydı B de olmazdı (olmayabilirdi)" türünden ih-saslar (imalar, ya da çıkarımlar) içerilmektedir.

"Kanguruların kuyrukları olmasaydı, düşürlerdi" biçiminde bir gerçek-karşıtıkoşullu Önermeyi söylemeden önce. normal olarak, kangurularla (kuyruğu olanlarla)ilgileniriz. Devrilmiyorsa, bu örnek, savımızı destekleyecektir. Ama hem kuyruğu olsave hem de düşse idi. önermenin öne sürülebilirliği için düşünmemiz (ya da. aksaklığınkaynağını incelemeye başlamamız) gerekecekti.

V. BİR ÖRNEK: YEVİ PARADOKSU

Yevi. yeşilin ilk ve mavinin son yarısından oluşan bir sıfat olsun (Bkz: [13]. s.74).

70 FELSEFE DÜNYASI. S AYI: 19 KIŞ 1996

Page 19: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

BİLİMDE KOŞULLU ÖNERMELER VE YEVÎ PARADOKSU

Hl: Bütün zümrütler yeşildir

biçiminde bir varsayım ile,

H2: Bütün zümrütler yevidir

biçiminde diğer bir varsayımı dikkate alalım. Neden sağduyumuz "Hl doğrudur, amaH2 doğru değildir" biçiminde bir yargıyı benimseme eğilimindedir? Neden, bütün züm-rütlerin 'yevi' olduğunu düşünmeyiz, sözgelişi (Goodman'ci anlamda) "t amndan öncesınanmış olanların hepsinin yeşil, ama diğer bazılarının mavi" olduğunu?

Paradoksu öne sürmüş olan Nelson Goodman, problemin ötesinde, "uyarlanabil-me, uzamlanabilme" kavramlarını arıyor. Yevi paradoksu, bilim felsefecisi olarak ta-nımlayabileceğimiz bir topluluğun yaygın ilgisini çekmiştir. Frank Jackson, üç değişik"yevi" tanımının, problemi çözüme yöneltmede yardımcı olabileceğini düşünüyor:

Dİ : x, Tden önce yeşil ve daha sonra mavidir.

D2: (x, t anında yeşildir & < T) veya

(x, t anında mavidir & t>T),

D3: (x. T itibariyle sınanmıştır ve t anında yeşil bulunmuştur) veya(x, T itibariyle sınanmamıştır ve t anında mavidir).

Sağduyu açısından bakıldığında, ne D3, ne de D2 ya da Di bizi (H2 ile kıyasla-nınca) Hl'i kullanmaktan caydırmayacaktır normal olarak. Ve. gündelik hayatlarımız-da, en azından büyük çoğunluğumuz, zümrütlerin yeşil olduğunu söyler, "yevi" gibi biryüklemi tercih etmeyiz.

Felsefi açıdan, yukarıdaki örnekte, iki tür fikir yürütme ile karşılaştığımızı sanu-yorum:

1) "Bütün A'lar B'dir" biçiminde ifade ettiğimiz bilgiler, bir tümevarım sürecininyanında, tek tek özlemlere dayanırlar. Bilimsel amaçlanınız için, öne sürülebilirliğinzorunlu koşulu olarak, evrende, hem A'yı hem B değil'i özelliği olarak bulunduranhiçbir nesne, bilgi alanımız içinde olmayacaktır, sözgelişi yeşil bir domates gördüğü-müzde, renginin, bir zaman sonra kırmızıya döneceğini düşünürüz. Fakat, yeşil birzümrüt gördüğümüzde, renginin maviye (ya da herhangi diğer bir renge) dönüşeceğinidüşünmeyiz. "Bütün ..." diye başlayan cümleler, bilgisel bir açıdan yanhşlanabilir ol-malarına rağme, düşündüklerimiz ve konuştuklarımız, bir amaçlılık ilkesinden yönaldığından, dile getirilebilmektedirler.

2. Bazan bilimsel olmayan (edebi) bilgi, bilimsel bilgiden daha elverişli ve etkiliolabilir. "Bir düğmeye bastınız mı, müzik dinleyeceksiniz" türü bilgi, kendi zamanın-da bilimsel olmaktan ziyade edebi sayılabilir. Oysa günümüzde, bu durum bir gerçek-

FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KIŞ 1996 71

Page 20: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mustafa M. DAĞLI

liktir. Anlatılma sürecinde, bir kabul edilebilirlik, bir niyet bulabiliriz. "Bütün zümrüt-ler yeşildir." diyen kişi. "Yeşil olmayan bildiğim hiçbir zümrüt yoktur. Zümrütler üze-rine dikkatimi topladım ve gördüm ki zümrütler yeşildir. Yevi gibi bir başka yüklemegerek (ya da neden) olsa bilirdim." demektedir.

Doğruluğu araştırılırsa, "bilirdim" yerine "bilebilirdim" demek daha doğru bulu-nur: ama kişi. öne sürülebilirlik açısından doğruluk yerine kabul edilebilirliği kullan-mayı benimsemiş olabilir.

Bu kesimin sonunda, iki mısram var:

Sorsak neler söylerdi kimbilir bize kumlarGeçen zaman içinde nelerin olduğunu

("Sedir Adası"ndan)

yi. SONUÇ

Bilimler daha çok. açık koşullu önermelerle ilgilenir. Oysa edebiyat, gerçek-kar-şıtı önermeler ve durumlarla da. (Ve hatta bazen, daha çok.) Gerçek-karşıtı koşulluönermeler derinden etkilerler psikolojilerimizi: bir anlamda psikolojilerimiz gerçek-karşıtı koşullu önermeler tarafından yönlendirilirler, -kısmen- onlar tarafından örülür-ler.

Belki biraz da bu nedenle, şairlerin ve sanatçıların ileriyi görebilen sezgilerindensözedilebilmcktedir. Bilim adamları, mühendisler, daha güzel bir dünya "yapmaya"çalışılırlar: edebiyat, şiir ise o dünyada nasıl daha iyi yaşanabileceğini öğretir....

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 21: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

BİLİMDE KOŞULLU ÖNERMELER VE YEVİ PARADOKSU

KAYNAKLAR

(l)Adams, E., The Logic of Conditionals, Inquiry S (1965). 166-197.

(2)ßarker. S. F. ve Achinstein. P., On the New Riddle of Induction. PhilosophicalReview 69 (1960) 511-522.

(3)Barvvise, J.. Conditionals and Conditional In'form'ation, The Situation in Logic(Center for the Study of Language and In'form'ation, Stanford. CA, 1989) 97-136.

(4)Chihara, C, Quine and the Coniirmational Paradoxes. French, P. A., Vehling. T.E., Wettstein, H. K., (eds) Midwest Studies in the Philosophy, Vol. 6: The Founda-tions of Analytic Philosophy (University of Minnesota Press, Minneapolis. 1981)425-452. ' • . .

(5)Davidson, D.. Emeroses by Other Names, The Journal of Philosophy 68 (1966)778-780.

(6)Delgrande. J.P., A First-Order Conditional Logic for Prototypical Properties, Arti-ficial Intelligence 33 (1987) 105-130.

(7)Delgrande, J. P., An Approach to Default Reasoning Based on a First-Order Con-ditional Logic: Revised Report, Artificial Intelligence 36 (1988) 63-90.

(8)Gardenfors, P., An Epistemic Approach to Conditionals, American PhilosophicalQuarterly 18 (1981) 203-211.

(9)Gardenfors, P., Knowledge in Flux: Modeling the Dynamics of Epistemic States(The MIK Press, Cambridge, MA, 1988).

(lO)Geffner, H. ve Pearl. J., Conditional Entailment: Bridging Two Approaches toDefault Reasoning, Artificial Intelligence 53 (1992) 209-244.

(1 l)Ginberg, M., Counterfactuals, Artificial Intelligence 30 (1986) 35-79.

(12)Goodman, N.. A Query on Confirmation, The Journal of Philosophy 43 (1946)383-385.

(13)Goodman,N.. Fact, Fiction, and Forecast (Bobbs-Merrill, Indianapolis, 1955).

(14)Hanson, W.H., Indicative Conditionals Area Truth-Functional. Mindl00B97 (1991)53-72.

(15)Hintikka. J.. Inductive Independence and the Paradoxes of Confirmation. Rescher.•N. (ed). Essays in Honor of Carl G. Hempel (Humanities, New York ve D. Reidel,Dordrecht. 1970) 24-46.

(16)Harper, W. L., Stalnaker. R. ve Pearce. G. (eds). Ifs: Conditionals, Belief, Decisi-on, Chance, and Time (D. Reidel, Dordrecht, 1981) 41 -55.

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 (CIS 1996 73

Page 22: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mustafa M. DAĞLI

( 17) Honvich, P., Probability and Evidence (Combridge University Press, Cambridge,1982).

(18)Jackson. F.. Grue. The Journal of Philosophy 72/5 (1975) 113-131.

(19)Jackson, F.. (ed.) Conditionals (Oxford University Press. New York. 1991).

(20)Lewis, D. K., Counter/actuals (HarvvardUniversity Press. Cambridge, MA. 1973).

(21)Lyotard, J. F., The Postmodern Condition: A Report on Knowledge (ManchesterUniversity Press. Manchester, 1984).

(22)Moreland J., On Projecting Grue. Philosophy of Science 43 (1976) 363-377.

(23)Polonyi, M., Knowing and Being (The University f Chicago Press. Chicago, 1969).

(24)Quine, W. V., Naturel Kinds, Ontological Relativity and Other Essays (ColumbiaUniversity Press, New York, 1969) 114-138.

(25)Rescher. N., Hypothetical Reasoning (North-Holland, Amsterdam, 1964).

(26)Roth, M. D. ve Gallis, L., (eds) Knowing-Essays in the Analysis of Knowledge(Random House, New York, 1970).

(27)Sanford, D. H., If P then O: Conditionals and (he Foundations of Reasoning(Rutledge. London, 989).

(28)Stemmer, N.,Projectible Predicates, Synthese 41 ( 1979) 375-395.

74 FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996

Page 23: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

MATEMATİK TÜM BİLİMLER İÇİN EN UYGUNDİL MİDİR?*

Ayhan SOL**

Galileo ile başlayan modern fizik ile daha önceki fizik(ler) arasındaki farklardanbirisi modern fiziğin matematiksel fizik olarak anılmasını gerektirecek kadar matema-tikle bütünleşmiş olmasıdır. Bu bütünleşme yalnızca matematiğin fizik içinde kullanıl-ması şeklinde değil "doğanın matematiksel dilini okuma" noktasında doğaya matema-tiksel bir açıdan yaklaşımı gerektirecek ölçüdedir. Bu matematiksel bakış fizikçilerikendi matematiklerini yaratmaya yönlendirecek şekilde bir gelişme de göstermiştir.Matematiğin fizik tarafından içselleştirilmesi günümüzde de gurur duyulan fiziği ya-ratmıştır, ancak matematiksel yaklaşımın tek doğru yaklaşım olduğuna inanılacak ka-dar büyük bir basan gösteren modern fizik diğer doğa bilimlerine ve sosyal bilimlerebu bakımdan kötü örnek oluşturmuştur. Bu bilimin ulaşabileceği en son noktanın onunmatematikselleşmesi olarak görülmeye başlandığı için diğer bilimlerin kendilerine özgüyaklaşımlarının terkedilmesi ve yalnızca matematiğin kullanılması eğilimi artmıştır.Bu yaklaşıma geçiş iki şekilde cereyan etmektedir: Birincisi, diğer bilimlerin nesnele-rine matematiksel anlayışla yaklaşmak, ikincisi ise, bu bilimlerde matematik kullana-rak onları matematikselleştirmeye çalışmak. Her iki anlayışın da gerçekte ne yapıldı-ğının bilincinde olunmadan ele alınması sonucunda bilimi zenginleştirici ve geliştiricideğil tam tersine yozlaştıncı bir etkisi olacağı düşünülmektedir. Bu makalede bunailişkin kanıtlar sunulmaya çalışılacak ve bilimde matematikselleşme olgusu eleştirelbir şekilde irdelenecektir.

Matematiksel bilim anlayışı Galileo ile başlamamıştır. Galileo'nun yaşadığı dö-nemde de yaygın olarak kabul gören Vallius-Carbone'un bilimler sınıflamasına görebilimler spekülatif bilimler,(fizik, matematik, metafizik) ve pratik bilimler (etik, tıp,politik, v.s.) gibi iki ana bölüme ayrılmaktadır. Fizik ve matematik iki uç noktayı be-lirtmeleri açısından birbirinden çok farklı bilimlerdir. Matematiğin nesnesi şeylerinözü.ya da bu özlerden çıkan özellikler değildir. Bundan dolayı neden ve sonuç ilişkileriile değil çeşitli özellikler arasındaki zorunlu bağlantılarla ilgilenir. Başka bir deyişle.

* 1995 Felsefe Kongresinde sunulan bildiridir.** ODTÜ Felsefe Bölümü,

FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996 75

Page 24: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ayhan SOL

matematik gözlenebilir maddeden soyutlanmış çıplak nicelikle ilgilidir. Fizik ise fizik-sel nesneler ve bunlar arasındaki neden sonuç ilişkileri ile ilgilidir.(1)

Yine Vallius-Carbone'a göre. matematik ve fizik gibi saf bilimlerin yanında orta(middle) bilimler ya da karışık (mixed) bilimler de vardır. Orta bilimler içinde mate-matikse! bilimler (perspektif astroloji, astronomi, harmoni, v.s.) ayrı bir grup oluştu-rurlar. Bunlara orta bilimler denmesinin nedeni, bu bilimlerin fiziksel şeylere uygula-nan matematiksel bir nesnesi olmasıdır.(2) Bir başka deyişle, bu bilimlerin nesnelerimatematiksel nesne, yani niceliktir. Bu nedenle, bu bilimler esas olarak matematiktir-ler. Söz gelimi, perspektif doğru ile ilgileniyorsa da bu doğru görünen doğru değildoğrunun kendisidir. Ya da astronominin formel nesnesi göklerin niceliğidir. 4strono-nıi yalnızca oran. uzaklık, şekil gibi matematiksel özelliklerle ilgilenmektedir:;y> Fizikise fiziksel şeyler ve bunların arazları ile ilgilenmektedir. Bu açıdan bakıldığında fizikile matematik ve matematiksel bilimler arasında büyük bir uçurum vardır. Ancak ka-patılamaz olarak görülen bu uçurum Galileo ile başlayan süreç içinde tamamen kapan-mış ve fizik matematikselleşmiştir. Bu gelişimi anlatmadan önce yanlış anlamalarıönlemek için şu vurguyu yapmak gerekmektedir. Matematikselleşmeden söz ederkenvarolan fiziğin dışardan matematik uygulanarak matematikselleşmesi anlaşılabilir ancakbu tarihsel olarak doğnı değildir. Her ne kadar Galileo öncesi bir fizik ve matematikvardıysa da modern fizik Galileo öncesi fiziğin matematikselleşmesi ile elde edilmişdeğildir. Yeni fizik, şeylerin "ne"liği ve "niçin'liği ile ilgilenmekten ziyade şeyler ara-sındaki dışsal ilintiler ve "nasıl"lık ile ilgilenmektedir ve bu nedenle ölçmeyi merkezekoymaktadır. Anık nitelikleri anlamak değil nicelikleri ölçmek ve ölçülebilen görün-güleri açıklamak esas hedeftir. Bunun başarılması için de eski fizikten kopuş gerek-mekteydi. Ancak kuşkusuz Galileo'da eski fiziğin bazı etkileri görülmekteyse <4) vebaşlangıçta varolan matematik kullanıldıysa da süreç içinde yeni bir fizik ve matema-tik birlikte yaratılmıştır. Bir yandan fizik için gerekli matematik fizikçiler tarafındanyaratılırken(5) öte yandan yaratılan bu matematik fizik ve fizikçinin bakışını belirlemişve yönlendirmiştir. Yani burada iddia edilen, modern fizikçi için matematiğin yalnızcabir ifade tarzı olmadığı fakat daha da öte. matematiğin fizikçinin düşünme yolu halinegeldiğidir. Fizikçinin hipotezleri yalnızca matematiksel olarak ifade edilmekle kalma-

(1) William A. Wallace, Galileo's Logic of Discovery and Proof, Boston Studies in the Philo-sophy of Science, cut 137. {Kluwer; Dordrecht, 1992), s. 101.

(2) A.g.e., s 107.(3) A.g.e., s. 109.(4) Galileo hala matematikle birlikte eski ispatlama (dernonstrasy.on) yöntemlerini kullanmak-

taydı. Söz gelemi, kütlelerin yüzmesi ve batması ile ilgili olarak bu teoremlerin daha azmatematiksel ve daha gok fiziksel ispatlarla gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir (Walla-ce, a.g.e., s. 241)

(5) Mekanik'de diferansiyel ve intégrai, elektiomanyetizma'da kısmi difetansiyei denklemler,genel görecelikle tensor matematiği, kuantum teori'de iinee; cebir bunlardan bazılarıdır.

76 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 25: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

MATEMATİK TÜM BİLİMLER İÇİN EN UYGUN DİL MİDİR?

maktadır bunlar düpedüz matematiksel düşüncelerdir.<6) Kuşkusuz bu başlangıçta Ga-lileo'nun düşlediğinden de fazladır. Galileo için.hedef doğanın matematiksel diliniokumak iken daha sonra bu dille düşünmek söz konusu olmuştur. Kuşkusuz buradabelirtilmesi gereken, dilin bu şekilde belirleyici olmasının güncel dil kuramları açısın-dan şaşırtıcı olmamasıdır, çünkü dil yansız (nötr) bir araç değildir, tam tersine tümzihinsel faaliyetler bu ortam (medya) içinde gerçekleşmektedir. Yani dil yapıcıdır (cons-titutive). Doğal dillere benzer şekilde matematik gibi yapay dillerin de bu etkiye sahipolduğunu düşünmek uygun düşmektedir. Ayrıca bunun fizikteki etkileri de açık birşekilde görülmektedir. Başlangıçta nesneler arasındaki ilişkiler matematikselken dahasonra fizik tamamen matematiksel bir yapı kazanmıştır.

Kesin bilimlerin dikkat çekici ve yararlı özelliklerinden bir tanesi nice-liklerin ölçülebilir olmasıdır. . Söz gelimi, en basit örneklerden biri olan baş-langıç durumunda hareketsiz bir cismin serbest düşmesini şu eşitlikle ifadeetmekteyiz:

s = 1/2 gt2.

Bu eşitlik, Müşülen mesafe gravitasyonal ivme ile geçen sürenin karesi-nin çarpımının yansına eşittir" anlamına gelmektedir. Fakat... zamanın ka-resi alınamaz, yalnızca sayıların karesi alınabilir; hiçbir şey ivme ile çarpıla-maz. Bu yalnızca mesafe, ivme ve zamanın uygun birimlerdeki ölçülerininaritmetik ilişkide belirtilen sayılan vereceğinin kısa ifadesidir. Yukardakicebirsel ifadede verilen s mesafe değildir, o yalnızca değişik sayısal değerleralabilen bir değişkendir. Diğerleri de benzer şekildedir.(7)

Söz gelimi. türev kavramı olmadan hız kavramını yeterli bir şekildenasıl düşünebiliriz? Vektör uzayları ve vektör kalkülüs olmadan elektroman-yetik alanı nasıl düşünebiliriz? Grup teori olmadan görecelilik ilkesini nasılkavrayabiliriz? Kuantum fiziksel büyüklükler Hubert uzaytndaki kendindenbitişmiş operatörler olmadan anlaşılabilir mi? Bu da göstermektedir ki mate-matik fizik tarafından içselleştirilmiştir.<8)

Bu iki ifadede de belirtildiği gibi matematik ve frzik tamamen içice geçmiş du-rumdadırlar ve fizik bu haliyle Vallius-Carbone'un matematiksel bilimlerinden birihaline gelmiş gibidir.

(6) Jean-Marc levy-leblond, "Why does physics need mathematics?, 'Edna Ullman-Margalit(ed.) The Scientific Enterprise^ içinde, Boston Studies in the Philosophy of Science, cut146. (Ktuwer: Dordrecht, 1992), s. 149.

(7), Petet Caws. 'The Law of Quality and Quantity, or What Numbers Can and.Can't Describe', B.Giassner ve J.D. Moreno (editörler). The Qualitative-Quantitative Distinction in the SocialSciences'm içinde, Boston Studies in the Philosophy of Science, cilt. 112. (Kluwer. Dord-recht, 1989). s. 19.

(8) Levy-Lebtond. ag.e., s. 148.

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996 77

Page 26: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ayhan SOL

Modern fiziğin matematiği içselleşürmede gösterdiği bu basan diğer bilimlere deörnek olmuştur. Buradaki gelişme iki yöndedir. Bir yandan modern fizikten farklı an-layışları ile belli bir gelişim göstermiş olan bilimlere (kimya, jeoloji, biyoloji vb.) ma-tematik ve istatistik dışsal olarak, bir araç şeklinde sokulmaya çalışılırken, öte yandanbu bilimlerin (örnek, jeoloji) nesnelerine (örnek, yeryuvarı) bir fizikçi (yani modernmatematiksel fizikçi) gibi yaklaşarak yeni fizik bilimleri (örnek, jeofizik) yaratılmıştır.Bu yeni bilimler eski bilimlerin fiziğe indirgenmcsiyle doğmamış ancak modern fizi-ğin alanının bu bilimlerin nesnelerini de kapsayacak şekilde genişlemesiyle doğmuş-tur. Ortaya çıkan bu yeni bilimler (yani fizikokimya, jeofizik) kimya veya jeoloji değilfiziktirler. "Matematik ve fiziğin ilişkisi fiziği belirleyen etkendir. Başka bir deyişle,bir bilim alanının fizik olup olmadığı o alanda matematiğin yapıcı (constitutive) rolü-nü oynayıp oynamadığıyla belinlenmektedir."(9> Yani bir bilim alanında matematik,matematiksel fizik denilen alanda olduğu gibi bir fonksiyona sahipse o alan fiziğinalanı olarak ayırtedilmektedir. Bu durumda belirleyici olan matematiktir ve diğer yak-laşım veya yöntemler ikincildir çünkü ortaya çıkan yeni bilimler fızikseki (physica-list) bir anlayışın ftzikselci olmayan bilimlerin (tin bilimleri gibi) nesnelerine yönel-mesi değil, belli bir fizik anlayışının (modern matematiksel fizik) kendi alanını geniş-letmesidir. Bu iddianın dayanağı şudur: Yukarda söz konusu edilen bilimler de. yanikimya ve jeoloji, fızikselcidir ama modern fiziğinkinden farklı bir anlayışa sahiptirler.Bu açıdan bu bilimler matematiksel fizik gibi tin bilimlerinden farklıdırlar ama öteyandan daha fazla niteliksel (kalitatif) özellikle olmaları ve matematiksel olmamalarınedeniyle de modern fizikten ayrılmaktadırlar. Niteliksel sınıflandırma (taksonomi)en temel anlayışlardan biridir. Bu anlayış kimyada ve özellikle biyolojide önemlidir. Ohalde mesele şu soruya indirgenebilir: Bu yeni bilimler (fizikokimya, jeofizik) yukardaiddia edildiği gibi modern fiziğin alanının genişlemesiyle ortaya çıkan ve aynı nesneyiinceleyen diğer bilimlerden (kimya, jeoloji) bağımsız bilimler midir yoksa bunlar kim-ya ve jeoloji gibi "olgunlaşmamış" bilimlerin geliştiklerinde ulaştıkları / ulaşacaklarıaşama mıdır? Aşağıda yer bilimleri örnek olarak alınarak sorunun birinci ayağına evetve ikinci ayağına hayır olan bir yanıt savunulmaya çalışılacaktır. Sorunun ikinci kıs-mına verilecek hayır aynı zamanda niteliksel bir bilimin de var olabileceği ve nicelik-sel bir bilim kadar başarılı olabileceği iddiasını da beraberinde getirecektir.

Tarihsel olarak jeofizik fizikçi ve matematikçiler tarafından geliştirilmiştir. °0>

Genel kanı jeolojinin yeryuvarının dış katmanlarının bileşim, yapı ve olaylarına be-timleyici ve deneyselci bir şekilde yaklaştığı jeofiziğin ise tüm yeryuvarının özellikleri

(9) Levy- Leblond, a.g.e., s. 158.(10) Donabedov tarafından V.A. Selsky den aktarılmış. A.T. Donabedov, "On the correlation of

geophysics wit geology and physics". The interaction of Sciences in the Study o! the Earth'üniyinde (Progress Publishers: Moscow, 1968). s. 183.

78 FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ : 1996

Page 27: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

MATEMATİK TÜM BİLİMLER İÇİN EN UYGUN DİL MİDİR?

ve olaylarını fiziksel ve matematiksel yöntemlerle incelediği şeklindedir.(1I) Jeofizikçi-lerin daha ziyade güncel olayları açıklamaya çalışırken jeologların yeryuvannı tarih-selliği içinde anlamaya çalıştığı iddia edilebilir. Buna karşm tarihsel yaklaşımın yal-nızca jeolojiye ait olmadığı görüşünde olan yerbilimciler de vardır.(!2) Ancak bir çoğu-nun ortak olduğu bir nokta jeolojinin tarihsel yaklaşımının niteliksel olduğu jeofızi-ğinkinin ise fıziko-matematiksel analize dayandığı şeklindedir. Jeolojik süreçlerin kar-maşıklığına ve bunların fizikçe ifade edilebilecek basit matematik süreçlere indirgene-meinesine dayandırmaktadır.(11). Bu karmaşık yapılar daha basit yapılara indirgendi-ğinde bunların jeolojik olmasından söz edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu nedenleBelousov'a göre "matematikçi doğal görüngünün karmaşıklığını ve bunun içsel bölün-mezliğini kavrayamamaktadır. Bu görüngüyü daha küçük parçalara bölme teşebbüsle-rinin hepsinde birşeylerin kaybolduğunu ve görüngünün esasının çarpıtıldığını anla-mak istemez. " °4) Buna karşın Levin'e göre jeolojinin nitelikselliği bir "antikalıktır" vetez elden terkedilmelidir.(15) Belousov'a göre ise jeolojinin niteliksel olması bir gerili-ğin ifadesi değildir. Tam tersine jeolog çok belirsiz kavramlarla karmaşık yapılan an-lama ve açıklama çabasıyla takdir edilecek bir iş görmektedir. (16) Bu açıdan doğaldiller ve geleneksel gözlemleme anlayışı amaca daha uygundur. Öte yandan Shansterve Kalashnikov gibi yerbilimcilere göre de, her ne kadar jeofizik büyük bir orandayeryuvarı ile ilgili bilgi artışı sağlamaktaysa ve matematiksel yöntemler jeolojiye degirmekteyse de bu gelişme jeolojinin tarihsel anlayışının önemini azaltmayacaktır vejeoloji ile jeofizik farklı bilimler olarak bağımsız bir gelişim göstereceklerdir. Kuşku-suz burada unutulmaması gereken iki bilim arasında söz konusu edilen farkın nesnele-rinden dolayı değil yöntemleri nedeniyle olduğudur. Nesneleri açısından dahi jeofizikgibi yeni matematiksel bilimler zamanla daha geniş bir alanı kapsasalar da jeolojininalanı ile örtüşmezler hatta bu alanlar birbirine hiç dokunmazlar bile.(17)

Sonuç olarak tüm yerbilimlerinin jeofizik başlığı altında toplanarak diğer yerbi-limsel anlayış ve yöntemlerinin eskimiş olduğunun düşünülmesi bir hata olacaktır.Yukarıda da değinildiği gibi jeoloji yeryuvarının geçmişini anlamaya çalışmanın bir

(11) A.G. Kslashnikov, "Geology and geophysics as the two main branches of the geosciences",The Interaction of Sciences in the Study of the Earth'ün içinde (Progress Publishers: Mos-cow, 1968). s. 189.

(12) S.V. Levin, 'The interaction of astronomy, geophysics and geology in the stuiiy of the eart-h", The Interaction of Sciences in the Study of the Earth'ün içinde (Progress Publishers:Moscow, 1968). s. 167.

(13) V.V. Selousov, ."Trends in geoscience", The Interaction of Sciences in the Study of theEartJViin içinde (Progress Publishers: Moscow, 1968). s. 14.

(14) A..g.e., s. 15. -(15) Levin, a.g.e., s. 169.(16) Belousov, a.g.e., s. 15.(17) A.g.e, s 17.

FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996 ' - 7 9

Page 28: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ayhan SOL

yoludur ve bu açıdan fizik ve kimya yanında paleontoloji gibi taksonomik disiplinler,stratigrafi gibi grafik disiplinler, sedimentoloji gibi eski ve yeni ortamların analizedildiği disiplinlerle bir bütündür. Geçmişteki jeolojik olayların sonucunda oluşmuş vekısmen korunarak günümüze kadar kalmış olan kaya ve fosillerin yorumlanması ilegeçmiş olaylar yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır. Jeolojik geçmişin dolaysızolarak gözlemlenebilmesi olanaksız olduğundan bu tür jeolojik kurgular ancak ve an-cak kaya ve fosil kalıntılarına dayanmak zorundadır. Bunların anlamlarmdırılması vegeçmişin yeniden canlandırılması tarihsel jeolojinin temelini oluşturmaktadır. Bu açı-dan fizik gibi bilimlerden farklılık göstermektedir ve tarih bilimine yaklaşmaktadır.Jeologun bu faaliyetleri sırasında fizikçinin kullandığı matematiksel anlayıştan ziyadeserbest imgelem ve yorumlama yöntemlerine başvurması gereklidir. Hatta gözlemleri-ni daha anlaşılır yapmak için mecaz, eğretileme ve kıyaslamalar yapmak zorundadır.(18) Bu yorumlama çabalan esnasında varolan verilerin değerlendirilmesinde nitelik-sel yöntemlerin dışında bazı sayısal yöntemler kullanılmaktadır ancak bu hiç bir şekil-de fizikteki gibi "matematiksel düşünme" biçiminde değildir. Bu sayısal yöntemlerfizikteki gibi içselleşmiş bir şekilde değil basit matematiksel uygulamalar biçiminde-dir ve verilerin daha hızlı ve bazen daha hassas bir şekilde betimlenmesi amacıylakullanılmaktadır. Bu durumda jeofizik ve jeoloji yeryuvarının geçmişi ve bugünününanlaşılmasında dayarfişmacı iki bilim olarak ortaya çıkmaktadırlar.

Yerbilimlerinin gelişmesi yalnızca fizik ve matematik yöntemlerinin daha yoğunve etkin bir şekilde yersel olaylara uygulanması şeklinde cereyan etmek zorunda değil-dir. Her ne kadar yer bilimlerinde yukarıda sözü edilen matamatiksel fiziğin başarısı-nın etkisiyle matematiğe yoğun bir yöneliş varsa da tarihsel jeolojinin kendi tarihsel(hermeneutic?) anlayışına daha fazla ağırlık vermesi geçmiş olayların anlaşılmasınadaha önemli katkılarda bulunacaktır. Yeryuvarı, tüm geçmişiyle birlikte yeniden kur-gulanması gereken ve bunun için de okunması gereken, eksikleri olan bir koca metingibidir. Bu metin, jeologun bugünkü dünya ile arasında varolan ilişkiyi geçmişe taşı-masıyla okunabilecektir. Bugünle olan ilişki jeologların en önemli varsayımıdır. Jeo-loglar bugünkü gözlemlerinin geçmişten bugüne fazlaca değişmeyen bir dili öğrenme-de tek yol olduğunu düşünmektedirler. Varolan dil daha iyi öğrenildikçe geçmişin an-laşılması da daha kolay olacaktır. Ancak bu dilin zengin doğal diller yerine çok darmatematik dili olduğu kuşku götürmektedir.

(18) Ag.e.. s. 14.

80 FELSEFE DÜNYASL SAYI: 19 KIŞ 19%

Page 29: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN 11. ASIRDAKİ ABİDEESERİ KUTADGU BİLİG 'DE AKIL VE BİLGİ

Mehmet AKGÜN*

"Bilgi hakim atmaktır" F. Bacon

"İlmi beşikten mezara kadar takip ediniz" Hadis-i Şerif

Geçmişten günümüze tarihin akış sürecinde Türk düşüncesinin gelişimine katkı-da bulunan, dönemlerine göre öncü kabul edebileceğimiz zirve insanlar vardır. Bunla-rın sayıları o kadar azdır ki. onlar gökyüzünün her bir noktasında yer alan milyarlarcayıldız arasında parlaklıkları vebüyüklükleriyle fark edilen ve derhal dikkati çeken,böylece diğer yıldızların değil de sadece kendilerinin görülmelerini sağlayan gök ci-simleri gibi, düşünce tarihinin sahifeleri arasına serpiştirilmiş bir çok insan arasında,yaşadıkları hayatlarıyla, hayatlarında edindikleri ve insanların istifadelerine sunduk-ları bilgileriyle, sahip oldukları olgun karakterleriyle hemen temeyyüz ederler, işteTürk düşüncesinin gelişim sürecinde, bu saydığımız vasıfların kendinde tam anlamıy-la birleştirerek bir bütün haline getirebilen, öncü yıldızlar gibi ışıldayan ender şahsi-yetler vardır ki, bunlardan biri de 11. asırda yaşamış olan Balasagunlu Y.H. Hacib {1017-1077)'dir. Y.H.Hacib gerçekten Türk düşünce tarihinin sahifeleri arasında yer alan veonlar arasında dağarcığında biriktirdiği ve dağıtmaya çalıştığı bilgileriyle bir yıldızgibi parıldayan çok önemli şahsiyetlerden biridir. Çünkü. o. yazdığı eserinde bize sun-duğu fikirleri ve bilgileriyle, bu iddiamızı doğrulamaktadır. Bana göre o sadece bir şairdeğildir, o. aynı zamanda bir tarihçi, bir sosyolog, bir eğitimci, bir diîci, bir siyasetfelsefecisi, yani bir felsefecidir de.

Sağlam temel üzerine kurulmuş bir binanın dış güzelliği yanında iç güzelliği dehiç bir eksikliğe meydan vermeden yerine getirilmişse, böyle bir bina hem dışarıdankendini seyredene haz verir, hem de içini gezene tarifi imkansız zevk verir. Böyle bireserin ise hafıza ve gönül derinliğimizde ayrı bir yeri olacaktır. Y.H.Hacib'in Kutadgu

* Pamukkale Üniversitesi Fen-Ed. Fak. Felsefe Doçenti.

FELSEFE DÜNYASI: SAYI: 19 KIŞ 1996 81

Page 30: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNBilig'ı de böyle bir eserdir. Çünkü olgun insan olmanın yollan, tarihi perspektifle,kainatın en güzide varlığının biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yönleri de bir bütünlükiçerisinde hesaba katılarak, bu abide eserde gösterilmeye çalışılmıştır. Kendi varlığın-da kendini, kendi öz benliğiyle yakalayabilmenin yolları ve reçetesi Türk dünyasınınbu parlak ve öncü yıldızı tarafından verilmiştir. Bu abide eser. edebiyatçılar, tarihçiler,eğitimciler ve sosyologlar tarafından ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmıştır. Amabu eserin felsefi açıdan bütün yönleriyle ele alınıp incelendiğini söylememiz mümkündeğildir. Bu sebeple biz. Y.Has Hacib tarafından 1069'larda kaleme alman bu eseribirkaç yönden ele alıp değerlendirmeyi kendimize bir görev olarak kabul ettik. Birdenfazla başlık altında incelemeyi düşündüğümüz Kutadgu Bilig'deki ilk araştırma konu-muz akıl ve bilgi üzerine olacaktır. Bu sebeple biz şimdi Y.Has Hacib'in eserindeki,akıl ve bilginin önemiyle ilgili fikirlerini vermeye çalışacağız.

/. AKIL VE BİLGİ

Tanrı seçerek yarattığı varlık olan insana, akıl. bilgi ve dil vermiştir. İnsanı insanyapan ön. akıldır, bilgidir, dildir. Bu sebeple insanın özüne uygun davranması için,ister yerde, ister gökte, nerede olursa olsun bilgiyi arayıp bulması gerekir. Bilgininpeşinden giderek onu elde etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerekir.Bilgi sağlıkla eşdeğer olduğundan, ona benzer. Bu sebeple bilgi diridir, canlıdır. Bilgi-li olan ise hep sağlıklıdır. Bilgisizliğin, hastalık ve dolayısıyla ölümden farkı yoktur.Bilgisizlik hastalıklı olmanın işaretidir. Bu sebeple bilgisizlik, hastalanmak ve dolayı-sıyla ölmek demektir. O halde seçkin varlık olan insanın devamlı canlı kalması vehastalıktan u/ak durması için. kendisini yaratan Tanrı'sından bilgilenmesini islemesigerekir. Bilgisi arttırmasını Tanrı'sından istmesi gerekir. Hatta "Kut"1. Tanrı tarafın-dan bilgili kimseye verilir. Bilgisize de "kut" gelir, ama onda fazla durmaz. Bu sebeplebilgisizce "kut" yakışma/, "kut", ancak bilgili olana yakışır ve onda sürekli kalır.

1 Prof Dr Mübahat Türker-Küyel, Kutadgu Bilig'deki, "ku!" kavramını felsefi boyutu içerisinde yüklendiği bütünanlamlarıyla bitlikte ele alıp değerlendirerek, kiiltüı tarihi ağımızdan çak değerli olan orijinal bir çalışma yap-mıştır Bkz Türkel-Küyel, Prof Dr Mübahat, "Kut, Farabi ve ibn-i Sina'daki Al-Akl Al-Faal İğin Bir Teme! Oluş-turulabilir m i ' "ibn Sina Doğumunun Bininci Yılı Armağanı (Derleyen: Ord. Prof. Dr Aydın Sayılı), T.T.K. Bası-mevi, Ank. 1984 s 489-590 Ayrıca bu konuda bakılacak eserlerB Türker-Küyel, Prof Dr. Mübahat; "Farabi,Hikmet ve Kutadgu Bılig", E-dem c.7. S.20, T.T.K. Basımevi, Ank., Ocak-1991 ,Mart-1995, s.375-470 Türker-Küyel Prof Dr Mübahat "Kuîadgu Biiig'de Aile Kavramı", Bilge, S 3 ilköz Matbaacılık, Ank., Ocak-1995, s.7-13 Arat Ord. Prof Dr R Rahmeti, "Kutadgu Bılig ve Türklük Bilgisi" Türk Kültürü, S.98, Ayyıldız Mat., 1970,s.70-90 Arsal, Ord Prof Dr. Sadrı Maksudi; "Türk Tarihi ve Hukuk"; ismail Aygün Mat, 1947, ist. Kafesoğlu,ibrahim "Kutadgu Bilıg ve Kültür Tarihimizdeki Yeri". Kültür Bakanlığı Yayınları, ist 1980. Genç, Dog. Dr.Reşa! Karahanlı Devlet Teşkilatı Tifdruk Mat, ist., 1981. Karamanlıoğlu, Dog Di AIİ.F. ; "Kutadgu Bilig'in dilineve Adına Dair" Türk Kültürü s 98 ayyıidız Mat. 1970. s 127-131. inan, Abdülkadır: "Yusuf Has Hacip veEsen Kutadgu 8;iıg Üzerine Notlar". Tü'k Kültürü S 98. Ayyıldız Mat., Ank.. 197Ö, s.112-126. Karahan, Prof.Dr. Abdülkadır Türk Kültürü ve Edebiyatı. M.E.B.. İst., 1992. Köprülü, Ord. Prof. Dr M.Fuad; Türk edebiyatıTarihi Yüksel Mat. ist 1980. Mengı, Prof Dr Mine; Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Burak Mat., Ank, 1994.

X2 FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996

Page 31: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASININ ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGDünyaya gelen her insan, bilgisiz doğar, gün geçtikçe bilgi edinir. Edindiği bil-

giyle başarılı olur ve itibar kazanır.2 İnsanın çalışarak elde edemeyeceği tek şey akıl-dır. Tanrı, insanı yaratırken akılı onun hamuruna katar. Bu sebeple insan, akıl hariçbütün faziletleri çalışarak öğrenir ve bilgisini arttırır1. Demek ki Kııtadgu Bilig'e göre.çalışılarak elde edilemeyen tek şey oian akıl. insana Tanrısı tarafından veriliyor. Yuka-rıda da belirtildiği gibi. "kut"da Tanrı tarafından verilir, ama herkese değil; akıllı vebilgili olana verilir4. "Kut"un insanda sürekli kalmasının şartlarından biri akıllı ol-mak, diğeri de bilgili olmaktadır. Çünkü böyle bir insanın hata yapma ihtimali yoktur

Bilgi, fazilet, iyi tavır ve hareket insan tarafından öğrenilebilir, ama akıl insan ilebirlikte doğar.5 İnsan çok şeyler öğrenerek bilgisini arttırır, fakat ne kadar öğrense veanlasa bile, yine de aklı elde edemez. Çünkü akıllı olmak Tanrı vergisidir. Tanrı'nın birlütfü olan bu akılla insan, bin türlü iyi kısmet ve nimete kavuşur. Akıl. insan için bintürlü iyilik ve faziletin başıdır. Bu sebeple akıllı insan, insanların büyüğü sayılır. Şayetbir insan akılsız ise ona insan demez. Böyle bir insan ne kadar söz söylerse söylesinona inanmamak gerekir.6 Çünkü akılsız insanın her zaman hataya düşme ihtimali var-dır.

Yusuf Has Hacib'e göre. insan hayatının anlam kazanmasında iki şeyin önemliyeri vardır ki, bunlardan biri akıl. dieri isebilgidir. Bilgi, akıl olmayınca elde edileme-yeceğine göre akıl her şeyden önce gelir. Her türlü bilginin, iyiliğin ve faziletin kayna-ğı akıldır. Tann'sı tarafından dünyaya gelirken insana verilen bu akıl. doğar doğmaz,bilgiyle dolu değildir. Ama tekamül etlikçe bilgi edinmeye başlar ve gün geçtikçe bilgi-si artar. İşte bu sebeple biz Yusuf Has Hacib'in bu anlayışına uygun olarak önce akılı,sonra bilgiyi ele alarak sırasıyla işlemeye çalışacağız.

/./. AKIL

İnsanın başarılı ve bin türlü fazilete sahip olmasında çok önemli bir yeri bulunanakıl ile acaba Yusuf Has Hacib, neyi kastediyor? İnsan hayatının anlam kazanmasındaetkisi olan bu önemli yetinin yeri neresidir?7 El attığı her işte insanı başanya götürenve bu sebeple de insan için değerli olan aklın yeri beyindir. Değerli bir şey olduğu içinbaşta bulunur. Akıl. insan için bir köstektir. Bu sebeple onun hareketi doğru ve işiölçülüdür. Çünkü Tann seçerek yarattığı kulunun hareketini ve dilini akıl ile köstekle-miştir. Akılsız ölüdür, cansızdır, akıllı ise diridir ve canlıdır. Çünkü akılsızın bilgisahibi olması mümkün değildir. İnsanları birbirinden ayırt edecek olan akıldır.8

2 Yusuf Has Hacip; Kutadgu Bilig, Çev: R. Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ank., 1988, Beyit No: 1680-81.

3 A.g.e., Beyit No 1682-834 A.g.e., Beyit No: 1709-10.5 Age., Beyit No 1824-25.6 A.g.e, Beyit No.1827-31. >7 A g e , Beyit No. 1833-34.8 A.g.e., Beyit No. 1835-39

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KİŞ 1996 S3

Page 32: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNDemek ki, Yusuf Has Hacib'e göre, akıl gelişigüzel çalışmıyor. Akıl bir metot

dahilinde çalışarak, doğruyu yanlıştan ayırt etmede insana yardımcı oluyor. Çünkübilgiyi ve bin türlü fazileti elde etme vasıtası olan akıl, her el attığı işte ölçülü hareketeder. Bu sebeple akıl, her türlü başarıyı elde etme vasıtasıdır ve her türlü başarınınanahtarıdır. İnsan bilgiyi ve bütün faziletleri öğrenerek sonradan kazanır. Ama ne ka-dar uğraşırsa uğraşsın, aklı elde edemez. Daha önce de belirttiğimiz gibi, akıl, insandünyaya gelirken insanın hamuruna Tanrı tarafından katılmıştır. O halde Yusuf HasHacib'e göre, insan için bu kadar önemli olan akü nedir? Onun mahiyeti nasıldır?Yüzü, görünüşü, tavrı, hareketi, yaşı, boyu poşu nasıldır ve ne ile avunur?

Meseleye Yusuf Has Hacib açısından bakacak olursak, aklın hareketi doğru veitibarı büyüktür. Akıl, halim, selim ve sakin tabiatlı olup, bütün canlılar için şefkatdolu bir gönüldür. Aklın el attığı her şey düzelir, sözü nereye ulaşırsa, orası söze uyar.Sıcak yüzlü olduğundan herkes için sevimlidir ve insanlar ondan çok faydalanırlar.Keskin gözlü olduğundan uzak görüşlüdür ve hangi işe el atarsa tedbirli davranır,ayağını sağlam basar. Aklın el attığı iş ne kadar bulanık olursa olsun, süzülerek netle-şir ve berrak bir hale gelir. Düğüm ne kadar ters olursa olsun, yani mesele ne kadarkarmaşık olursa olsun, bir bakışla onu çözer. Çünkü akıl, üzerinde durduğu işi, derin-lemesine irdeler, acele etmez, çözüm yolunu ve zamanını bilir. Akıl, kaçana yetişir,uçanı yakalar, kırığı sarar ve bozuğu düzeltir.9 Yani akıl, ince eleyip sık dokuyarak, elealdığı meseleyi, derinlemesine inceler, adım adım yanlışları bir bir ayıklayarak doğru-ya ulaşır. Bu sebeple aklın el attığı her iş yoluna girer. Bozuk, kırık-dökük olan akılladüzelir, düzene girer. İşte akılsız, aklın bu durumlarına imrenerek, "ey akıl sensiz bençok bunalıyorum, bana senden bir parça nasip olmadı, sensiz insanın gönlü ölü sayı-lır"10 der. Akıl bir mes'aledir. kör için gözdür; ölü vücut için can, dilsiz için sözdür.Bunun için akıllı, akıla, "ey arkadaşım sen benim işlerimi düzelten ne iyi bir arkadaş-sın"" der.

Akıl, doğruluk ve dürüstlüğün sembolüdür. Bu sebeple onun hilesi yoktur. Akıl,insanı aldatmaz. Aklın tavır ve hareketinin uygun olması, aylar ve yıllar geçse bileişleyişinin değişmemesi, onun doğruluk ve dürüstlüğün sembolü olduğunun gösterge-sidir. Ayrıca bu durum, aklın bir medoa bağlı olduğunu da gösterir. Akıllı, doğrudur,bu sebeple de hareketinin esası doğruluk üzerine kurulmuştur. Halim, selim, sakin vesabırlı olduğu için, akıl, ele aldığı işe dikkatle bakar. Tavır ve hareketi ihtiyarlannkinebenzemesine rağmen, hiç bir zaman ihtiyar değildir. O, her zaman gençtir. Ele aldığımeselelere soğukkanlı bir şekilde yaklaşır, hissin ve heyecanın esiri olmaz. Tutkularapek aldırmaz. El attığı her işi insanın lehine sonuçlandırdığı için akıl. nerede ise gidip

9 A.g.e., Beyit No: 1848-58. , .10 A.g.e., Beyit No: 1859-60. ••11 A.g.e., Beyit No: 1861-62.

84 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 33: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGona yapışmak (dayanmak) gerekir. Kısacası aklın, küçüklüğü sevimli, ihtiyarlığı

sakin, kendisi halim, alçak gönüllü ve daima faydalıdır."

Birçok bilgi ve faziletin kaynağı olan bu akıl, kainatın en güzide varlığı olaninsana, dünyaya gelirken Tann'sı tarafından verilmiştir. Ama küçük çocuk kendisinebir lütuf olarak verilen bu akılı, doğar doğmaz kullanamaz. Gün geçtikçe aklı gelişir,geliştikçe öğrenme gücü artar ve öğrenir. Öğrendikçe bilgisi artar ve insan bilgilenir.Bilgilendikçe kalemler yürümeye, yani işlemeye başlar. Zamanı gelmeyince kalemleryürümez. Demek ki, bir çocuk dünyaya gelirken dili bağlı dünyaya geliyor. Dilininçözülmesi için aklının tekamül etmesi ve gün geçtikçe bu yetininişlerlik kazanmasıgerekir. Yani bu yeti. "işleyen demir pas tutmaz" misali zaman içinde edindiği ve ka-zandığı bilgilerle bilgilenerek zenginleşecek ve artık insanın dil bağı çözülerek konuş-mağa başhyacaktır. Dil bağı çözülen akıllı insanın söylediği her söz doğru olacak ve busözlerle kalemler işlemeye başlayacaktır. Akıllı insan yaşlandığı zaman bunayacağıiçin, ondan akıl gider ve bunun sonucu olarak kalemler susar13. Anlaşılıyor ki, YusufHas Hacib'e göre, bir çocuğun konuşabilmesi, akhrun tekamül etmesine ve buna para-lel olarak öğrenerek bilgisini arttırmasına bağlıdır. Yani Yusuf Has Hacib tarafından,akıl. bilgi ve dil arasında çok sıkı bir ilişki olduğu üzerinde ısrarla duruluyor.

Akıl ile yapılan binlerce fazilet ve işler alkışlanır ve övülür.14 Akıllı insan nasılövülmez, akılsız kimsenin işi nasıl yerilmez15. İnsan gece gibi karanlık bir evdir, akılonu aydınlatan bir meş'aledir16. Akıl, yerinde kullanılırsa faydası çoktur.17 İnsan içinakıl ne iyi şeydir, akıllı insanlara müşavir gözü ile bakılmalıdır.18 Akıllı olmak çokiyidir, çünkü bütün iyiliklerde aklın hissesi vardır. Akılsız insan meyvesiz ağacaben-zer, aç kimse meyvesiz ağacı ne yapsm. Her iki dünyayı elde edecek olan akıllı kimse-dir, asil vasfını alacak olan da ancak akıllı insandır.'9 Buradan insanı karanlıktan kur-tarıp aydınlığa çıkaracak olan tek şeyin akıl olduğu anlaşılıyor. Akıl yoksa insanınkaranlık bir geceden farkı yoktur. Nasıl ki, karanlık bir odayı bir meş'ale aydınlatıyor-sa, gece gibi karanlık olan insanı da aydınlatacak olan şey dünyaya gelirken insana birlütuf olarak verilmiş olan akıldır. İnsamn meş'alesi de akıldır. Bu akılın faydalı ürün-ler vermesi, doğru ve metotlu kullanılmasına bağlıdır. Akıl doğru ve metotlu çalışırsa,daima iyi ve doğru ürünler elde eder. Bu sebeple aklım, doğru ve metotlu kullananinsan, meyvalı ağaca benzer. Böyle bir akıl, hiç hataya düşmeden, iyi ve doğru bilgiler

12 A.g.e., Beyit No: 1863-68.13 A.g,e., Beyit No; 293-94.14 A.g.e., Beyit No: 304. .15 A.g.e., Beyit No: 1776.16 A.g.e., Beyit No: 1840.17 A.g.e., Beyit No: 1844.18 A.g.e., Beyit No: 1995.19 A.g.e., Beyit No: 2545-56.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 85

Page 34: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜN

üretir. Bu özellikleri kendisinde toplayan insana ise, müşavir gözü ile bakılabilir. İşlebu yetiye sahip olan insan, hem bu dünyayı, hem de öbür dünyayı kazanma şansınıyakalamış sayılır.

Akıllının dili mana yolunu açar.20 Hangi işte akıl ön ayak olursa, o iş başarı ilesonuçlanır.21 Akıllı olan insan, hiç bir şeyi unutmaz, işini hesaplı ve düşünerek görürve hiç bir zaman yanılmaz. Akılsız adam ise unutkan olur ve her işinde yanılır.2- İnsan-ların başı akıllı insandır."' Akıllı insan vefalıdır ve böyle bir kimse insanların asilidir,o başkaları için her zaman kendini feda edebilir.24 He işi akıl ile işleyip nefsin esiriolmamak gerekir ve böylece gönlün diri kalması sağlanır.-5 İnsan gayret ederek, aklıile heva ve hevesini zapt ve rapt altına alabilir. Şayet bunları engellemiyorsa ve onlarakendini kaptırırsa. hayatını heder eder.20 Bu durumda kim boğazının isteklerine başeğmez, az konuşarak kendini uygunsuz şeylerden uzak tutarsa, kim heves ve arzuları-na hakim olup. gazaba gelip hiddetlendiğinde, onu yencbilerse. işte böyle bir insanakıllı ve bilgili bir insandır. Akıllı ve sakin tabiatlı olan insan bunda başarılı olur. Busebeple de akıllı insanların sözü övülecek sözlerdir. Akıllı insan, doğru ve dürüst olurve kendisini her zaman belli eder. Akıllı insanlar kendilerine uygun düşmeyen şeyler-den kendilerini u/ak tutarlar. Gereksiz şeylere pek önem vermezler.2" Akıllı insan içindünya dikenlerle doludur, yere basınca ayağına batar, dikkat etmek gerekir.28 Akıllınınsözü. tamamen bir inciye benzer29. Hangi insanda akıl ve anlayış varsa, ona insandemek gerekir. İşte böyle bir insan ne kadar övülürse övülsün, övülmek onun hakkı-dır '° Yusuf Has Haeıb'e göre. akıl. bilginin depolandığı, bilginin muhafaza edildiği tekyetidir. Bu bakımdan akıl insan için paha biçilmez bir değer taşımakladır. Çünkü akılolmazsa, insan hayalına anlam kazandıran bilginin muhafaza edilme imkanı yoktur.Böyle bir durumda insan için mücevher değerinde olan bilgi, unutulma tehlikesiylekarşı karşıya kalacaktır. Aynı zamanda her için ölçülü, yani metotlu çalışmasıyla akıl,doğruyu yanlıştan ayırma vasıtası olduğu için. insan hayatında huzursuzluk kaynağıolan heva ve hcvcs>i de engelleme vasıtasıdır. Bu sebeple insan, her isteğinin esiri ol-maz, işleklerinin esin olarak hayatını karartmaz. İnsan, hayatının manevi bir huzuriçerisinde geçmesini, aklı ve bu aklı sayesinde elde ettiği bilgisiyle sağlar. İşte böyle bir

2021222324252G-,7c .-

232530

AgeAgeAge

AgeAgeAgtAgeAgeAcjs-

AgeAge

Beyit

Beyit

BeyitBeyit

BeyrtBeyit

3eyit

Beyit

&>•:

Seyit

Bevil

NoNoNo

NoNoNoNoNo%,,

HoNo

25212504

2770-712874

2875

51955403

•3353 57

«832153

1993

SO FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 35: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGinsanın hislerinin esiri olması mümkün değildir. Akıllı insan, her attığı adıma dikkateder. gelişigüzel hareket etmez, gereksiz şeylere pek itibar etmez. Akıllı insan, doğruolur. kendisine uygun düşmeyen şeyleri yapmaz. İşte böyle bir insan, insan adını alma-ya layık olur.

Akıl. karanlık bir gecede bir meş'ale gibidir, bügi ise insanı aydınlatan ve yücel-ten bir ışıktır. İnsan akıl ile yükselir, bilgi ile büyür, bu ikisi ile itibar görür.51 Bütünitibar ve saygı akıl içindir, akılsız adam bir avuç balçık gibidir. Akılsız ve bilgisizinsan ne kadar uğraşırsa uğraşırsa uğraşsın, kendisini yükseltemez.3- Demek ki. YusufHas Hacib açısından insan için çok önemli bir yeti olan aklın, bir insanda bulunmama-sı balçıkla eşdeğerdir. Onun tarafından burada akıla sahip olmamanın karanlığa vedolayısıyla bilgisizliğe, cahilliğe benzetilmesi. 11. asnn Türklük dünyası için çok önemlisayılabilecek bir görüştür. Çünkü onun anlayışına göre. akıl. doğru bilgiye ulaşmanınve böyle bir bilgiyi muhafaza etmenin biricik vasıtasıdır. Herkes üzerine bir şey giyer,fakat akıllı ve bilgili insan kaftan (padişah veya vezir tarafından takdir edilen kimseyegiydirilen süslü elbise) ile değil, temelde değerlidir. İnsan ancak akıl iie asil olur. bilgi-siyle her şeye nüfuz eder. İnsanın insan adını alması akla bağlıdır, beylerin memleketişini tanzim etmeleri de bilgiye bağlıdır.13

1.2. BİLGİ

Tanrı, kime anlayış, akıl ve bilgi verirse. o, pek çok iyiliklere elini uzatır. Bilgiyibüyük ve anlayışı ulu bilmek gerekir. Çünkü seçkin kul. bu ikisiyle yükselir.54 Anlayışnerede olursa orası ululuk kazanır, bilgi kimde olursa, o. büyüklük bulur. Çünkü ancakanlayışlı olan anlar, bilgili olan bilir; bilen ve anlayan ise her zaman dileğine erişir.'5

Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bunları insan bulursa, onları kullanarak göğe çıka-bilir.36 Dünyaya hakim olup elde tutmak için. insanın anlayışlı olması ve halkı itaataltına alması için de bilgili bulunması elzemdir." Bilginin kıymetini ancak bilgili bi-lir, akıla hürmet ise bilgiden dolayıdır.38

Akıl ve bilgiye çok değer veren ve bunları insanı yücelten en değerli şeyler olarakgören Yusuf Has Hacib. akim ve bilginin azımsanmaması gerektiğini özellikle vurgu-lar. Çünkü bunlar insan için çok faydalıdırlar. O. insanın azını azımsamaması gerekendört şey olduğunu belirtir ki. bunlar; ateş. düşman, hayatın tuzağı olan hastalık vebilgidir. Çünkü ona göre bunlardan her birinin faydası ve zararı çoktur ki. bunlardanbazısı borç. bazısı ise alacak gibidir.

31 A.g.e.. Beyit No: 288-8932 A.g.e., Beyit No: 297-98.33 A.g.e., Beyit No. 299-30334 Age.. Beyit No: 251 -52,35 A.g.e.. Beyit No: 154-5536 A.g.e.. Beyit No-215.37 A.g.e., Beyit No: 224.38 Age., Beyit No: 472

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KİŞ 1 9 % X7

Page 36: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNBilgiyi kimyaya benzeten Yusuf Has Hacib, eşyanın onun etrafında dolandığını,

aklın ise bilgnin sarayı olduğnu ve içinde eşyanın yığıldığını belirtir. Ona göre misk vebilgi birbirine benzer, insan bunları yanında gizli tutamaz. Misk gizlenirse kokusun-dan belli olur. bilgi saklanırsa dili ayarlamasından belli olur. bilgi saklanırsa dili ayar-lamasından belli olur. Bu sebeble bilgi, bir zenginliktir, asla fakirliğe düzmez. Hırsızve dolandırcının eli ona asla erişemez ve onu alamaz.39

Yusuf Has Hacib tarafından, bilginin bir mücevhere benzetilmesi, akim bilgininyığıldığı bir hazine olarak kabul edilmesi, miskin saklanamayacağının ve saklansa bilekokusundan belli olacağının belirtilmesi, dilin düzenli ve tedbirli konuşmasının bilgi-den ileri geldiğinin söylenmesi, bilginin daima çok önemli sayılabilecek fikirlerdir.Ayrıca burada onun üzerinde durduğu bir husus daha vardır ki, o da; "hakim olmakiçin bilmek gerektiğini" ve ayrıca insanın bilgi sayesinde çok yüksek mertebelere eri-şebileceğini vurgula maşıdır. Çünkü o, dünyaya hakim olmak ve halkı itaat altına al-mak için. bilgili olmak gerektiğini ileri sürüyor.

Buradan da anlaşıldığı gibi Kutadgu Bilig'de insan için akıl kadar önemli olanbir şey daha vardır ki. o da; bilgidir. Yukarıda da belirtildiği gibi, bilgi, dünyaya hakimolma ve halkı itaat altına alma vasıtasıdır. Tanrı, seçerek yarattığı insanlardan kimeakıl. anlayış ve bilgi verirse, o insan bütün arzularına kavuşur.40 Acaba insan bu hakimolma vasıtasını anadan doğarken mi getirir? Yani insan anadan âlim mi doğar, yoksayaşı ilerdikçe mi öğrenir.41 Yusuf Has Hacib'e göre insan anadan doğarken âlim olarakdoğmaz. Anadan doğarken sadece akıllı bir sermaye olarak getirir. Yaşı ilerledikçebilgi öğrenir, böylece bilgisini arttırır. Yusuf Has Hacib. bilginin kaynağının da Tanrıolduğunu belirtir. Bu sebeple bilgiyi Tann verir.42 Tanrı, bilgiyi herkese vermez, akıllıoiana ve bilgiye isteyene verir. Tanrı, kime akıl vermisse, ona bilgiyi de nasip eder.Ancak bilgiyi istemesi de şarttır. Çünkü Tann. kime inayet eder ve kısmet verirse,ancak o. dileğine kavuşur ve şöhret sahibi olur.43 İşte bu sebeplerden dolayı kul, daimaTanrının fazıl ve inayetini istemelidir, yani bilgi ve fazilet kapıları açılır.44 Kulun yük-selmesi, Tanrının fazıl ve inayeti sayesinde olur. Böylece kul için bilgi kapısı açılır veo kimsenin işi rast gider. İnsanın saadetinin artması da bilgi bilmesine bağlıdır, bilgibilen insanın kendisi küçük olsa bile onun yeri büyük olur.45

İnsanın nasıl bilgi sahibi olduğu konusunu daha açık ve seçik bir şekle getirmekiçinYusuf Has Hacib. aynı meseleye tekrar dönerek, insan acaba öğrenerek mi hâkim

39 A.g.e., Beyii No: 305-13.40 A.g.e., Beyit No: 1253.41 A.g.e., Beyit No:167B.42 Age., Beyit No~ 1783.43 Ag.e., Beyit No: 1797.44 Ag.e., Beyit No: 181145 A.g.e., Beyit No: 1813-1814.

88 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 37: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGü BİLİGolur, yoksa doğuştan hakim mi doğar?46 sorusunu sorar ve bu soruyu yine kendi

bakış açısıyla değerlendirmeye çalışır. Ona göre bir çocuğun büyüyünce hâkim olması.Tanrının onu yaratırken ona akıl ve gönül ihsan etmesi gerekir. Çocuk şayet dünyayagelirken böyle doğmuşsa, bilgi edinip hakim olmak için. gerekli sermayeyi elde etmişsayılır. Böyle bir sermayeyle dünyaya gelen çocuğun büyüdükçe aklı tekâmül eder.buna bağlı olarak bilgisi de, gün geçtikçe artarak gelişir ve böylece de her isteğiniöğrenir, bilgiye erişir ve âlim olur. Bu şekilde bilgilenmiş bir kimsenin ise memleketeçok faydası olacaktır. Yusuf Has Hacib eğer. Tanrı, insanı yaranken, ona, hakini olmakiçin gerekli sermayeyi vermemişse, böyle bir insanın, hiç bir dileğine erişemeyeceğinibelirtir. Böyle bir insan her türlü fazilet ve bilgiye sahip olmayı istese bile dileğinekavuşamaz. Tanrı, bir çocuk dünyaya gelirken ona bilgi edinmek için gerekli sermaye-yi vermisse, böyle bir çocuğun öğrenmeyi ve bilmesi istemesi gerekir. Şayet istemezse,sermayesi olmasına rağmen, o, bilgi sahibi olamaz. Yani böyle bir insan o zaman,sermayesi olmayan insanla aynı olur. Şayet fazilet ve bilgi sahibi olmayı isterse, küçükyaştan itibaren öğrenmeye başlaması gerekir. Demek ki, bilgiye ulaşmak için hem bil-giyi edinme sermayesinin olması hem de bilginin istetmesi gerekmektedir. Sadecebilgiyi istemek de yeterli olmuyor, aynı zamanda küçük yaştan itibaren öğrenmek degerekiyor. Kişi küçük yaştan itibaren öğrenmeye başlarsa, bilgiyi öğrenir, öğrendikçebilgisi arttıkça âlim olur ve böylece her dileğine kavuşur.47

Arzu ve istek ile yürüyen insan, yorulup yolda kalmaz, o, dileğine erişir.48 İnsan,bilmezse öğrenir ve bilir. Ancak bildikten sonra dileğine kavuşur.49 Yukarıda da belir-tildiği gibi, Yusuf Has Hacib'e göre, insan doğuştan alim değildir, yani alim olarakdoğmaz; sonradan öğrenerek bilgilenir. Dil, doğuştan konuşmaz, zamanla konuşmağabaşlar. İnsan öğrenerek, bilgilenip, alim oîur, bilgi sahibi olduktan sonra her işi yolunagirer.50 İnsan dediğin akıllı ve bilgili olur; onun dışındakilerin hepsi hayvan gibidir. İşbilirse akıllı ve bilgili olan bilir; iş yaparsa akıllı ve bilgili olan insan yapar. Bülün kördüğümler, yani bütün problemler bilgi ile çözülür. Bu sebeple insan bilgi bilmeli, anla-yışlı olmalı ve akıl ile yaşamalıdır. Bilgi ile iş görenin sözü doğru olur. Bilginin değe-rini bilen insan, öğrenmeye devam eder ve vaktim boşa getirmez.51

İnsana bu bilgiyi, fazileti, akıl ve anlayışı veren Tamıdır.52 Yusuf Has Hacib naza-nnda bilgi o kadar değerlidir ki, ibadet etmek için bile bilgili olmak gerekir. Çünküona göre, bilgisiz yapılan ibadetten fayda gelmez. Onun nazannda, öğrenen ve öğreteninsana insan denir. Bu sebeple o, "bu ikisinden başkasını hep hayvan olarak kabul et,

46 A.g.e., Beyit No: 1816.47 A.g.e, Beyit No: 1818-23.48 A.g.e., Beyit No: 3702.49 A.g.e., Beyit No: 4019.50 A.g.e., Beyit No: 4021-22.51 A.g.e., Beyit No: 3165-69.52 A.g.e., Beyit No: 3200.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 89

Page 38: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNhangisini istersen onu seç"53 der. "Eğer ibadet etmek için henüz bilgi öğrenmediysenönce bilgiyi öğren, ondan sonra da ibadetlere başla"54 diyor.

Çünkü ona göre. Tann için yapılan ibadete bilgi iie yaklaşılırsa, bilgi cehennemkapısını mühürler. Bu sebeple bilgi ile yapılan ibadetin fazileti ve faydası çoktur. Yineona göre. bilgisiz kimse ibadet yapacak olursa sevap kazanamaz. Bundan dolayı o.bilgisizin ibadet ile meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabının daha fazlaolduğunu"55 belirtir.

Yusuf Has Hacib. bilgiye sahip olan insanların, doğru ve dürüst olduklarını, busebeple de onların yanlışı tercih ederek yapmayacaklarını, dolayısiyle doğru insanlarınher yerde güneşlerinin parlayacağını ileri sürüyor. Şayet akıl olmazsa, insan kendisinitutamaz, bilgi olmazsa insan işini yapamaz.56 Bilgisiz insan konuşamaz. Bilgilininsözü toprak için su gibidir, su verilince yerden nimet çıkar. Bilgili insanın sözü eksil-mez, akan duru pınarın suyu kesilmez. Alimler, sulak yerlere benzerler, nereye ayakvururlarsa oradan su çıkar. Bilgisiz insanın gönlü kumsal gibidir, nehir aksa dolmaz,orada ot ve yem bitmez57. Demek ki. Yusuf Has Hacib'e göre, akıldan sonra, insanınsağlıklı ve dolayısiyle canlı kalmasını sağlayacak olan yegane şey bilgi olmaktadır. Sutoprak için ne ise. bilgi de insan için odur. Nasıl ki. toprak su vasıtasiyle canlılık bulurondan türlü nimetler çıkarsa, tıpkı bunun gibi bilgi sayesinde insandan da bin türlüfazilet ve iyilik doğar. Bu sebeple bilgili insan canlıdır ve gönül bakımından da zengin-dir. Dolayısiyle böyle bilgice zengin bir insan bilgisini ne kadar kullanırsa kullansın,onun bilgisi eksilmez. Tam tersine böyle bir insanın bilgisi gittikçe artar ve netleşir.Nasıl ki. akan pınarın suyu gittikçe durulaşıp saflaşıyorsa. aynen bunun gibi insanınbilgisi de gittikçe artar ve netleşir, dunılaşır Yani kir ve pislikler dolayısiyle bulanıkhale gelen su aktıkça berraklaştığı gibi. insanın bilgisi de yanlışlardan ayıklana ayıkla-na dunılaşır. berrakiaşır. Durulaşmiş olarak akan bir pınarın suyu eksilip kesilmediğigibi. zenginleşerek netleşen insanın bilgisi de eksilip kesilmez. Bu sebeple bilgili in-sanlar sulak yerlere benzerler, onlar nereye dikkatlerini çevirirlerse, oradan insanlariçin çok faydalı olan bilgiyi çıkarırlar. Bilgisiz insanlara gelince, onların gönüllerikumsala benzediği için oraya ne kadar bilgi akarsa aksın, orası dolmaz. Çünkü onlardabilginin muhafaza edileceği bir yer yoktur. Yani onlarda akıl yoktur. Bundan dolayı daböyle insanlardan bilgi çıkmasını beklemek hayalden başka bir şey değildir.

Yerinin baş köşe olmasını isteyen bir insanın bilgi bilmesi gerekir. Çünkü bilgiinsan için sağlam bir kalkandır. Ona göre bilgisiz yürek ve dü neye yarar. Bilgi ileinsanın, su gibi herkese faydalı olması gerekir. İnsan ne kadar bilirse bilsin yine de

53 A.g,e . Beyit No- 3216:1654 A g e. Beyit No 322155 A g e Beyit No 3222-2556 A g.e.. Beyit Ne: 2789-90.57 A g e., Beyit No: 969-75.

90 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 39: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ K.UTADGU BİLİGaraştırıp öğrenmesi gerekir. Çünkü bilen insan dileğine erişir. Bilirim diyen insan he-nüz bilgiden uzaktır, bilenler arasında da böyle bir insan bilgisizlerden sayılır. YusufHas Hacib'e göre. bilgi bir denizdir, onun ucu bucağı yoktur. Serce bundan emse emseağzında ne kadar su alabilir!58

Alimin işini başarı ile tamamlamasının sebebi bilgisinden dolayıdır. Çünkü insanaklını kullanır ve işine bilgi ile başlarsa, giriştiği her işi başaraı ile neticelendirir.5 9

İnsan işi akıl ile anlamalı, bilgi ile bilmeli ki. günü kutlu olmalı ve hayatı da mutlugeçmelidir.*0 Çünkü insan bilgi ile yücelir ve şöhret sahibi olur. Bundan dolayı her işibaşarırı ve herkesten üstün olur. Bilgisiz insana gelince o. boş bir kalıba benzer veonun yeri aşağılardadır. Buna karşılık bilgili insanın yeri ise gökten daha yüksektir.61Memleketin tanzim edilerek düzene konması, bilgi, akıl ve kalem ile mümkün olur. Buüç şey dünyada insanın en mükemmel sermayesidir ve insan bu üç şey ile dünyayı duruhale getirir.62 Bütün bunlardan dolayı insan her işe bilgi ile başlar ve akıl ile sonaerdirir.6 3 İşi başaracak olanlar, akıllı insanlardır. Bu sebeple akılsız insanları işten uzaktutmak gerekir.64 Çünkü akılsız ve dolavısiyle bilgisiz insanlar, nasıl hareket edecekle-rini, işe nasıl başlayacaklarını bilmediklerinden, onların başarıya ulaşma imkânlarıyoktur. Akıl. anlayış ve bilgi, tam olarak kimde bulunursa onu iyi tanımalı ve iyi bil-melidir.6 5 Akıllı ve bilgili insan, insandır, o. insanların seçkini ve halkın da ileri gele-nirir.6 6

Yusuf Has Hacib'e göre. insan çok dinlemeli, fakat az konuşmalıdır; sözü akıl ilesöylemeli ve bilgi ile süslemelidii*7, İnsan dilsiz de olsa bilgi sahibi olabilir, fakat sağırolursa bilgiyi elde etmesi mümkün değildir.68 Alimin sözü. bilgisiz için göz olur.6 9

Demek ki. Yusuf Has Hacib'e göre. insanın bilgi edinme vasıtaları arasında işitmeorganı ile. görme organı önemli görülüyor. Çünkü dilsiz insan bilgi sahibi olabiliyor,ama işitmeyen bir insanın bilgi sahibi olması imkânsız olarak kabul ediliyor. Sağırolmayan kimse âlime iyi kulak verirse, sanki kendi gözüyle görüp bilgi edinmiş gibi.bilgi sahibi olabilir. Tanrının, akıl. anlayış ve bilgi verdiği kimseler bütün arzularınakavuşur.

58 A.g.e, Beyit No: 6605-60959 Age., Beyit No: 2605-06.50 A.g.e.. Beyit No 262661 Age Beyit No 2451-5262 A.g.e., Beyit No-2711-1263 Age.. Beyit No: 1967.64 Age Bey it Mo 1990

.65 A.g e teyit Ho 199465 A.g e. 8eyıt No 245767 Age. Beyit No 100968 Age. Beyit No 101669 A.g.e., Seyit No:-1048

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1 9 % 9 1

Page 40: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNBütün iyiliklerin kaynağı bilgidir, bilgi ile insan göğe yükselebilir70. İnsanın gön-

lü, dibi olmayan deniz gibidir, bilgi ise onun dibinde yatan inciye benzer. İnşa inciyidenizden çıkarmadıkça, o, ister inci olsun isterse çakıl taşı olsun, hiç fark etmez.71

Demek ki. incinin, inci olduğunu görüp anlamak için onunçıkanlması gerekmektedir.İnci almıp çıkarılsın ki, onun ne kadar değerli olduğu anlaşılsın. Tıpkı bunun gibi,insan için. bütün iyiliklerin, bütün faziletlerin, bütün güzelliklerin ve bütün başarılarınkaynağı olan bilginin de, ucu bucağı bulunmayan gönlün derinliklerinden yakalanıpçıkarılması gerekir. Çıkarılsın ki, onun insan için ne kadar değerli ve önemli olduğuanlaşılsın. Burada Yusuf Has Hacib, sezgisel bilgiye işaret ediyor. Aslında ona göre,bütün insanoğullannın menşei büyüktür, ama seçkinler, akıl ve bilgileriyle temeyyüzederler.72

Akü, insan için iyi ve yeminli bir dosttur, akıldan kaynaklanan bilgi de merha-metli bir kardeştir. Bilgisiz insanın düşmanı, kendi bildiği ve yaptığıdır. Başka birdüşmanı olmasa bile bu ikisinin gailesi yeterlidir.73 Yusuf Has Hacib'e göre, akıllı birinsan için akıl ve yeterli bir eştir, bilgisiz insan için ise hakaret tam bir addır. Bilgiliinsan için onun bilgisi kafi bir yiyecek ve giyecektir, bilgisizin hareketi onun kötüarkadaşıdır.74 İnsanları iyi seçebilmek için akıllı olmak ve işini iyi başarabilmek içinde bilgili olmak gerekir.75 Akıllı ve bilgili insan dileğine kavuşur ve böyle bir insanın,her iki dünyada da işi yoluna girerr. Hiddet insanın bilgisizce hareket etmesine sebepolur ve öfke onu akılsıza çevirir. Çünkü hiddet insandan bilgiyi alıp götürür. Bu sebep-le de bilgili sözü gerçekten sevgili can gibidir.76 Akıllının işi hep ölçüye göre biçilir,bilgisizin işi ise hep gelişigüzel kesilir, demek ki. akıl gelişigüzel hareket etmiyor,hislerin etkisinde kalmıyor. Her işi ölçüyle ele alıyor, ölçülü davranarak gayet soğuk-kanlı bir şekilde meselelere yaklaşıyor. Çünkü ona göre akıllı, bilgilidir; bilgili olduğuiçin de duyguya göre değil, mantığa göre hareket eder. Bütün bu sebepler dolayısiylesaadet (kut), akıllı olana yakışır, akıllıya ve bilgi dolayısiyle iyi hareket eden bilgiliyesaadet (kut), çok uygun düşer.77 Bilgisize devlet ve saadet (kut) gelirse, o zaman halkınarasına fesat girer ve bu durum da memleket için öldürücü bir felâket olur.78 Buradanda anlaşılıyor ki, devlet ve saadet (kut), ancak akıllı ve bilgili olana yakışır, bilgisizolana ise uygun düşmez.

70 A.g.e., Beyit No: 208.71 A.g.e., Beyit No: 211-12.72 A.g.e., Beyit No: 1958.73 A.g.e.,Beyit No: 317-18.74 A.g.e., Beyit No. 320-21.75 A.g.e., Beyit No: 327.76 A.g.e., Seyit No: 334-36.77 Age., Beyit No: 1777-78.78 A.g.e., Beyit No: 1780.

9 2 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 41: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGGörüldüğü gibi, Yusuf Has Hacib'e göre, akıl ve bilgi, her türlü iyiliğin, her türlü

güzelliğin, her türlü faziletin kaynağıdır. Çünkü her türlü iyilik, güzellik ve faziletakıldan ve bilgiden gelir, insan bunlar sayesinde yükselir ve temeyyüz eder. İnsanıyüceltecek olan akıl ve bilgilidir. İnsanı doğruluk yolunda başarılı kılacak olan da akılve dolayısiyle bilgidir. İnsanı doğruluk yolunda başarılı kılacak olan da akıl ve dolayi-siyle bilgidir. İşte insan bunlar sayesinde hayvandan ayrılır. Bilgiden daha yüksek vedaha değerli bir şey yoktur.79 Demek ki, insan bilgi sayesinde hayvandan ayrılıyor vebu bilgisiyle hakim duruma geçiyor. Bu sebeple insan, hayvandan farklı olmak için,akıllı olmak ve bilgiyi öğrenmek zorundadır.80 Akıllı insanlar, iyi ad isterler, bilgiliinsanlar itimada lâyık olurlar. Çünkü akıllı ve bilgili insandan insanlık gelir, işte böylebir insaa yani akıllı ve bilgili bir insan, insanların insanı olur.Sİ Akıllı insanın kötüyleişi olmaz, kötüye karışmaz; çünkü o. yanlışı ve kötüyü seçmez. Akıllı ve bilgili insan,doğru ve dürüst hareket eder. Böyle bir insanın yanlışla ve kötüyle uzaktan veya yakın-dan hiç bir ilişkisi bulunmaz.82 Akıllı olan anlar ve bilir, aklı sayesinde elde ettiğibilgisiyle bilir. Bütün bunların yamnda şüphe yoktur ki, insan ölür ve bu dünya kalır.83

Anlayış bir yulardır, insan onu elinde tutarsa dileğine erişir ve bütün arzularınakavuşur. Anlayışta insan çok fayda görür. İnsan bilgi bilirse aziz olur. Bu sebeplerdolayısiyle bütün işi, gücü anlayış yolu ile yapmalı, eline geçen zamanı da bilgi ileisraftan korumalıdır.84 Bilgili insanlar vücutlarını yıpratırlar, bilgi ile avunurlar veruhlarını beslerler. Burada Yusuf Has Hacib, bilgi edinmenin kolay olmadığını, çokuğraş gerektirdiğini, bilginin elde edilmesinden sonra insanın mutluluğa eriştiğini veruhun ancak bilgiyle doyurulabileceğini belirtmeye çalışıyor. Ona göre, vücudun nasi-bi hep ağızdan girer, ruhun nasibi ise doğru söz ve doğru bilgi olduğundan o da kulak-tan girer. Vücut, maddî olduğu için maddi şeylerle doyuma ulaşırken; ruh, maneviolduğu için manevi şeylerle, yani bilgiyle douyma ulaşmaktadır. Vücudun canlı ve dirikalması maddî şeylere bağlı olurken, ruhun canh ve diri kalması da bilgiye bağlı ol-maktadır. Bütün bu sebeplerden dolayı, bilginin iki belirtisi vardır ki, bunlardan biridil, diğeri boğazdır. İnsan bu ikisine hakim olduğu taktirde, çok fayda görür. Bu sebep-le bilgilinin, diline ve boğazına hakim olması gerekir. Çünkü Yusuf Has Hacib'e göre,boğazını ve dilini gözeten bilgililere ihtiyaç vardır.85 Demek ki insan ulu orta konuş-mamak için, bilgili olmak zorundadır. Ne zaman, nerede, ne konuşulacağını bilen bil-gili insanlara ihtiyaç bulunmaktadır.

79 A.g.e., Beyit No: 1841-43.80 A.g.e., Beyit No: 1845-46.81 A.g.e., Beyit No: 2872-73.82 A.g.e., Beyit No: 2897.83 A.g.e.. Beyit No: 6384.84 A.g.e., Beyit No: 159-161. •85 A.g.e., Beyit No: 990-94

FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KIŞ 1996 9 3

Page 42: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNBilgi ve aklın insan için bir köstek olduğunu belirten Yusuf Has Hacîb, bu köste-

ğin insanın kötü şeyleri yapmasına engel olacağını ileri sürer.8 6 Çünkü ona göre. kös-tekti olan kaçamaz, istenildiği kadar, yani müsaade edildiği kadar yürür, bukahğı olanuzaklaşamaz. ancak istenildiği yere kadar gider.8 '

Yusuf Has Hacib. akıllı ve bilgili olanların durumlarını yukarıda bahsettiğimizşekilde belirttikten sonra, akılsız ve bilgisiz kimselerin durumlarından da bahseder.Acelecilik iyi bir şey değildir, çünkü acelecilik zevzeklik ve hiddetli mizaç bilgisizliğinbelirtileridir. Acele ile yapılan işler, hüsranla sonuçlanır.*8 Bir işe başlamak için önce-den bilgi sahibi olmak gerekir. Önceden bilgi edinmek her zaman iyidir ve faydalıdır.Bilgi sonraya bırakılacak olursa, insanın işinde başarılı olması mümkün değildir.8 9

Başarının sırrı, önceden bilgilenmektir.

Yusuf Has Hacib. akılsız kimselerin bilgiyi tahrif edeceklerini, bilgisiz kimselerinise halkı harap edeceklerini belirtir.9 0 Daha önce de ifade edildiği gibi. bilgili insansağlıklıdır, bilgisiz insan ise hastalıklıdır. Bu sebeple bilginin derin manasını ve değe-rini bilen bir kimse, bilgiye önem verir, bilgiyi edinmek için ne gerekiyorsa onu yapar.Bilgi sahibi olmak ister kendisini bilgiye verir ve adar. Bilgi yolunda canla başla çalı-şır, bu uğurda her türlü fedakarlığı yapar. Böyle bir insanın ise bilgi sahibi olmamasımümkün değildir. Bilgiyi elde eder ve dileğine erişir. Böylece o. hastalıktan kendiniuzaklaştırmış olur. Kendisini cehaletten kurtarır. Bilgisiz insan ise tam tersine hephastalıklı olur. hastalığın tedavi ettirmesi gerekir. Hastalık tedavi edilmezse ölüm ka-çınılmaz olur. yani cehalet ve bilgisizlik ağı inşam searar ve ölüme iter. Hayatı hepkaranlık içinde geçer. İşte bu sebeplerden dolayı bilgisiz kimsenin bilgilenerek hastalı-ğını gidermesi gerekir.91

Bilgisiz kimse nerede ne şekilde hareket edileceğini bilmediğinden, onun sözü vehareketi daima kabadır. Bilgisizin hareketi, kaba olduğu için de. bilgisizlik hayvanlaeşdeğerdir.9 2 İçki içmek bilgisizliğin işareti sayılır. Bu sebeple bilgili bir kimse içkiiçerse, ondan bilgi gider ve o bilgisiz olur. Bilgisiz kimse içki içerek sarhoş olursa,geriye hiç bir şey kalmaz. İçki. bilginin ve aklın düşmanıdır. İçkinin adı aslında kavgave gürültüdür. Bir insan ne kadar akıllı ve bilgili olursa olsun kendisini içkiye verirse,onun işi bozulur" ' Bütün bu sebeplerden dolayı bilgili kimse içki içerse, bilgisiz olur,bilgisiz kimse içki içerse, o kimse küçük çocuğa döner.9 4 Çünkü böyle bir kimsenin

86 A.g.e., Beyit No: 314.87 A.g.e., Beyit No: 316.88 A.g.e. : Beyit No: 1996-98.89 A.g.e., Beyit No: 4398.90 A.g.e., Beyit No: 407691 A.g.e., Seyit No: 156-58.92 A.g.e., Beyit No: 4453.93 A.g.e. Beyit No: 2650-52.94 A.g.e., Beyit No: 2659.

94 FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 43: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGçocuktan farkı kalmaz. Bütün bunlardan şu sonuç çıkar ki. insan ya bilgi bilip insanolmalı ve böylece kendini yükseltmeli, veyahut da bilgilenmeyip hayvan adım alıpinsanlardan uzaklaşmalıdır.95

Yusuf Has Hacib'in akıl ve bilginin önemi üzerindeki görüşleri, çeşitli yönleriyleyukarıda belirtmeye çalıştığımız şekildedir. Burada bizim açımızdan dikkate değer birçok husus bulunmaktadır. Bu hususlardan en başta geleni hiç şüphesiz akıl ile ilgiliolanlarıdır. Dünyada insan bin türlü fazileti, güzelliği, iyiliği, iyiliği ve doğruyu çalışa-rak elde edebilir, ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın akılı elde etmesi mümkün değildir.Çünkü akıl. dünyaya gelirken insanın hamuruna Tannsı tarafından katılır. Yani akılTanrı vergisidir. Tanrı vergisi olan bu akıl. her türlü faziletin ve her türlü bilgininkaynağıdır. Çünkü akıla sahip olmayan insanın, fazilet ve bilgi sahibi olması mümkündeğildir. Ancak unutmamak gerekir ki. akıl. fazilet ve bilgi sahibi olmanın tek şartıdeğildir. Çünkü o, fazilet ve bilgi sahibi olmak için akıllı olmayı birinci şart olarakkabul ediyor, ama bunu yeterli bulmuyor. Bu şartın yanında o, böyle bir yetiyle dünya-ya gelen bir insanın fazilet ve bilgi sahibi olmayı istemesini de şart koşuyor. Öyle ki.Yusuf Has Hacib'in bu fikirleri bize. Taha Suresi, 1 İ4.âyelteki. "Tanrım benim ilmimiarttır" de emrini hatırlatmaktadır. Demek ki, o. bütün Türk-İslâm toplumuna mal ol-muş olan Allah'ın "Ben rızkı istediğime bol bol veririm..., ilmi de isteyene veririm"şeklindeki ayetlerinin ihtiva ettiği derin manaların farkını kavramış olan büyük birdüşünürümüzdür. Bu sebeple insan, kendisine bir lütuf olarak verilmiş olan aklın de-ğerini iyi bilmeli ve onunla bilgilenmeyi, bilgi sahibi olmayı gönülden istemelidir.Ancak insan, bu şartlar yerine getirilirse bilgi sahibi olabilir.

Kutadgu Bilig'de akıl, bilginin kaynağı ve bilgiyi elde etme vasıtası olarak kabulediliyor. Akıl bilgiyi elde ederken gelişigüzel değil, belirli kurallar dahilinde çalışıyor.Belirli bir metot dahilinde çalışarak bilgiyi elde ediyor. Akıl, hiç bir işinde acele etmez,çünkü acele ile varılan neticelerde her zaman yanhş olma ihtimâli vardır. Bu sebepleakıl. acele etmeden, ölçülü ve tedbirli hareket ederek, ele aldığı meseleyi, ne zaman neşekilde çözeceğini bilir. Akıl. aceleye meydan vermeden, belirli ilkelere bağlı kalarak,yani bir metot dahilinde çalışarak bilgiyi elde etmeli ki, insanda o bilgiye karşı birgüven duygusu uyansın. Metotlu hareket edilerek varılan bilgilerde yanhş olma ihti-mali olmayacağından, insanın aldanma ihtimâli de ortadan kalkmış olacaktır. Bu se-beplerden dolayı aklın her hareketi, her çalışması doğruluk üzerine kurulmuştur. Akıliçin önemli olan bir metot dahilinde çalışarak, işleyerek, doğruya ulaşmak esastır. De-mek ki. akıl. aceleci değil, sakin tabiatlı, sabırlı ve dikkatlidir, üzerinde durduğu me-seleleri, sabırlı, dikkatli, soğukkanlı bir şekilde değerlendirir, his ve heyecanlarınesiriolmaz. Sübjektif hükümlerden, yani tutkulardan her zaman uzak durur. Demek ki.akıl. meseleleri değerlendirirken, sübjektif değil, tam tersine objektiftir. O halde akıl.his ve heyecanlara göre değil, mantığa göre, yani belirli kurallara göre tedbirli davranarak

95 A.g.e., Beyit No: 6611

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 95

Page 44: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜN •heyecanlara göre değil, mantığa göre, yani belirli kurallara göre tedbirli davranarak,hiç atlama yapmadan adım adım ilerleyerek doğru bilgiye ulaşmayı hedeflemelidir.Saf. net, duru bilgiye, yani açık ve seçik bilgiye ulaşmanın biricik yolu ancak budur.Onun akıl konusundaki bu fikirleri bize 17. asır filozoflarından Descartes'ın görüşleri-ni hatırlatmaktadır.

Yukarıda bilginin kaynağı ve elde etme vasıtası olduğu söylediğimiz akıl, aynızamanda bilginin depolandığı yerdir. Çünkü akılda hatırlama yeteneği vardır. Şayethatırlama yeteneği olmamış olsaydı, o zaman elde edilen bilgilerin muhafaza edilmesimümkün olmıyacaktı. İşte bu hatırlama yeteneği sayesinde, bilgilerimiz muhafaza edi-lir ve gerektiği zaman kullanılır. Aklı olmayan bir insan bilgiyi elde edip muhafazaedemeyeceği için, böyle bir insanın balçıktan hiç bir farkı yoktur ve o artık cansız,karanlık, ölü ve bilgisiz sayılır.

Bilginin kaynağı ve depolandığı yer olarak kabul edilen akıl. doğarken bilgiylegelmez. Yani bir çocuk doğar doğmaz, hemen bilgi üretmeye başlamaz. Dünyaya gelenbir insan sadece Tanrı vergisi olan akılla dünyaya gelir. Akılın bilgi üretebilmesi için,tekâmül etmesi ve gün geçtikçe olgunlaşması gerekir. Akıl, bu tekâmülü geçirirken,bir çok bilgi öğrenir, öğrendikçe bilgisi artar. Her öğrendiği bilgi insaın dil bağınınçözülmesini sağlar. Demek ki. insanın konuşmağa başlaması, aklının tekamül etmesi-ne ve öğrendiği bilgilerin artmasına bağlıdır. Bilgi ile bilgilenmek, dil bağının çözül-mesi ve insanın konuşmağa başlaması demektir. Yusuf Has Hacib'in, akıl, bilgi ve dilarasında değişmez bir ilişki olduğunu vurgulaması gerçekten çok dikkate değerdir.

İnsanın bilgisi, akimin tekâmülüne paralel olarak edindiği bilgilerle artar, bilgiarttıkça da âlimliğe doğru ilerler ve sonunda dileğine erişerek alim olur. İnsanın bilgi-si zaman içinde edindiği tecrübelerle, yeni yeni bilgilerle saflaşır, netleşir, durulaşir,yani açık ve seçik hale gelir. Bu sebeple alim olan kişinin bilgileri, bu vasıflan taşır.Bu çeşit bilgilerle âlim olan kişi. bilgice zengin kişidir. Alimlerin sulak yerlere benze-tilmesi bundan dolayıdır. Onlar artık nerede hangi konu üzerinde araştırma yaparlarsayapsınlar, orada bir metot dahilinde çalışan akıllanyla, inceledikleri o konuyu kolay-lıkla çözerler ve böylece insanlığın lehine ve fa.vdasına olan bir çok bilgiye ulaşırlar.Bu sebeple âlimlerin bilgileri artık akan duru pınarın suyu gibi hiç eksilmeden artarakdevam eder. Birkimsalda akan suyun muhafaza edileceği yer bulunmadığından, orayane kadar su akarsa aksın, oradan türlü nimetin çıkmasını beklemek nasıl hayaldenbaşka bir şey değilse, aynen bunun gibi gönülleri bir kumsala benzeyen bilgisiz insan-lardan da bilginin doğup çıkmasını beklemek hayalden başka bir şey değildir. Çünkübilgisiz çalışmasını bilen akıl yoktur. Yusuf Has Hacib'in de ifade ettiği gibi, su toprakiçin ne kadar önemli ise, bilgi de insan için o kadar önemlidir. Bilginin değerini veönemini bilen bir insan, bildiklerini hiç bir zaman yeterli görmez, ne kadar çok bilirsebilsin, yine de araştırıp bilmek ister.

96 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 45: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKLÜK DÜNYASI'NIN ABİDE ESERİ KUTADGU BİLİGBilgi, bir denizdir, onun ucu bucağı yoktur. Bu denizden ne kadar su emilirse

emilsin, ne kadar su içilirse içilsin, yani ne kadar bilgi çekilirse çekilsin, o sınırsızderya yine de bitmez. Önemli olan bu bilgi deryasının, önemini ve bitnıezliğini idrakedip, bitip tükenmeyen bir hırsla, arzuyla hayatın başlangıcından sonuna kadar, araştı-rıp öğrenmeye ve dolayısiyle bilgi edinmeye çalışmaktadır. Bu çeşit düşünceler yinebize. Peygamber Efendimizin. "İlmi beşikten mezara kadar takip ediniz" hadis-i şerifi-ni düşünceler yine bize. Peygamber Efendimizin. "İlmi beşikten mezara kadar takipediniz" hadis-i şerifini hatırlatmaktadır. İnsan işte ancak bu şekilde hareket ettiği tak-dirde gerçek insan olmayı arzulamıştır ve eninde sonunda bu arzusuna kavuşacaktır.

Bilgiyle bilgilenmiş insanların, yanlışla, çirkinle, kötüyle ve adaletsizlikle uzak-tan veya yakından hiç bir ilişkisi olmaz. Çünkü böyle bir insan sahip olduğu bilgisidolayısiyle, neyin doğru, neyin güzel, neyin iyi ve neyin adalet olduğu hususunda şuur-ianmıştır. Böyle bir şuurla şuurlanan insan ise artık hep doğruyu, hep güzeli, hep iyiyive hep adaleti tercih eder ve bunları yönelir. Bunları kendi bütünlüğünde hisseder veyaşar. İşte bu vasıflarla vasıflanmış, süslenmiş ve donanmış insan, faziletli ve bilgiliinsandır. Bu sebeplerden dolayı akıl ve bilgi, insan hayatı açısından derin bir manataşımaktadır. Asıl olan bu derin manayı bir bütünlük içerisinde idrak ederek farkınavarmak ve yaşamaktır.

Akıl ve bilgiye sahip olanın canlı ve diri kabul edilmesi, böyle bir kimsenin heriki dünyasının da aydınlık, dolayısiyle mutluluk içinde geçeceğinin belirtilmesi, aktlve bilgiye sahip olmayanların ise tersine hastalıklı ve cansız olarak değerlendirilmesi,böyle kimselerin bu dünyalarının karanlık geçeceği gibi ahiretlerinin de karanlık ge-çecğinin söylenmesi çok dikkate değer görülmektedir. Çünkü onda karanlıktan kovupaydınlığı getirecek olan iki şey akıl ve bilgi olmaktadır ki. bu da her iki şeyin insanaçısından ne kadar önemli olduklarını yeteri derecede göstermektedir. Demek ki, onagöre, akıl ve bilgi her iki dünyada da mutluluğu yakalama anahtarı olmaktadırlar.

Bütün bu anlatılanlardan sonra Yusuf Has Hacib'in sadece rasyonalit olduğunudüşünürsek yanılmış oluruz. O. elbette her şeyden önce rasyonalisttir, ama bütünüyledeğildir. Çünkü o, bilginin kaynağı olarak akılı kabul ederken, bilgi edinirken akılınbir sınırı olduğunu ileri sürerken (Bilgi deryasından herkes kendi hissesine düşen ka-dar bilgi toplayabildiği için), yine akılın bilginin muhafaza edildiği yer olduğunu söy-lerken gerçekten rasyonalisttir, ama halkı ve bütün dünyayı hükmü altına alma vasıtasıolan bilginin doğuştan getirilmediğini, akıl hariç her türlü bilgi ve fazileti sonradankazanıldığını söylerken de tam tersine ampristtir. Biz onun. bütün bilgi ve fazileti son-radan çalışarak kazanabileceğimizi, ama ne kadar uğraşırsak uğraşalım akılı elde ede-meyeceğimizi, bu sermayenin Tanrı tarafından dünyaya getirilirken insanınn hamuru-na katıldığını ısrarla vurguladığını görüyoruz ki. ben şahsen bu sözünyanlış olduğu-nun söylenebileceği kanaatinde değilim. Ayrıca onun duyu organları vasıtasıyla eldeedilen bilgilere de itibar ettiğini görmekteyiz. Duyu organları içerisinde de tıpkı

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 97

Page 46: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Mehmet AKGÜNAristo'da olduğu gibi görme ve duyma organlarına Öncelik tanıyor. Çünkü onun

"İnsan dilsiz de olsa bilgi sahibi olabilir, fakat sağır olursa bilgiyi elde etmesi mümkündeğildir.'"16 sözü ile "Alimin sözü bilgisiz için göz olur"97 sözü bizim iddiamızı doğru-lar niteliktedir. Övie ki o. duyumlar vasıtasıyla elde edilen bilgilerin akıl ile kontroledilmesinden yanadır. Yine onun sezgisel bilginin dikkate alınması gerektiği üzerindede durduğunu görmekteyiz. Çünkü o. "İnsanın gönlü dibi olmayan deniz gibidir bilgiise onun dibinde yatan inciye benzer. İnsan inciyi denizden çıkarmadıkça, o. ister inciolsun isterse çakıl taşı olsu», hiç fark etmez"98 demektedir.İnsan gönlünün derinlikle-rindeki inci değerindeki bu bilginin, o derinliklerden yakalanıp çıkarılması gerekmek-tedir ki. böyle bir fikir sezgisel bilginin işareti sayılabilir.

96 A g e , Beyit No; 1016.97 A.g.e.. Beyit No: 1048.98 A.g.e, Seyit No: 211-12.

(>S F E L S E F E D Ü N Y A S L SAYI: 19 K I Ş 1996

Page 47: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

SAHTE BEDAHETLER ÜZERİNE

Kadir CANGIZBAY*

Ameyane bilginin 'pazarlayıcı'sı, bedahet; yani, apaçıklık, évidence. Bilimin birahlâk zabıtası olsa, faaliyetten ilk menedeceği. bedahet. Ama kendisini suç üstü yaka-lamak çok zor; zira. aydınlıkta ortaya çıkıyor, gizli kapaklı bir iş yapar havası hiç mihiç yok: o yüzden de hiç kimse kendisinden şüphelenmiyor: daha doğrusu kendisi,bizatihi en/hiç şüphelenilmeyen. Ama, kendisine prim veren de. insanın haddini bil-mezliği: gözümle görmezsem/gözümle görmediğim şeylerin varlığına inanmam. San-ki, bütün varlığın sadece görülebilir, duyumlanabilir olanlardan ibaret olduğunu ga-ranti etme mevkiindeymiş. ayrıca insan gözü. görülebileceklerin tümünü görürmüş,dolayısıyla da her şey insan için görülebililir olanlardan ibaret ve de insanın gördüğügibiymiş gibi.

Pasteur, mikrobu icad değil, keşfetti. Ama insanın hiç görmemesi, görmesindençok daha iyi: zira. gördüğünü de yanlış görüyor, dolayısıyla ne kadar iyi görüyorsa,gördüğü de o kadar yanlış oluyor: insanlık binlerce yıl. Dünya'yı da Güneş'i de. göre-mediği için değil, tam tersine çok iyi gördüğü, apaçık gördüğü için, Dünya'yı düz vesabit, Güneş'i de dönüyor bildi. Bu durumda, bilim adına ne yapacağımızı hiç bilmiyorolsak bile, en azından neyi ve kesinlikle yapmamamız gerektiği açık: doğrudan du-yumlarımız temelinde kendimize apaçık gelen hiç bir şeyi veri ve hareket noktası ola-rak almayıp, tam tersine, bir şey ne denli ayrıca kanıtlanmayı, temellendirilmeyi ge-rektirmeyecek derecede apaçık geliyorsa, işte en fazla onun üzerine üzerine gidip irde-lemek, iciğini-cıcığmı çıkartmak. Zira, insan aldanayım diye aldanmaz; tam tersine,kendisine en fazla sahici görünenler tarafından aldatılabilir.

Bilim, bir bakıma, insanın sahte-apaçıklıklann foyasını meydana çıkartma girişi-mi olarak da tanımlanabilir ve bu yüzden de, herhangi bir faaliyetten farklı olarak,insan için bir onur meselesi niteliği de taşır: adeta bir haysiyat savaşıdır, aldanmaya,aldanmışlığa. sahtekarlıklara karşı. Ancak, her ne kadar mahiyet itibariyle anti sahte-apaçıkhk bir mücadele ise de, bilimin pratiği çerçevesinde kendi sahte-apaçıklıklarını

* Gazi Üniversitesi Sosyoloji Doçenti

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996 99

Page 48: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Kadir CANGIZBAYyaratması da mümkündür: diyelim, içinde, çok yakınında veya kendisiyle hemhal ola-rak bulunduğumuz; bir şeyi btün boyutları itibariyle göremeyiz, o yüzden kendisiylearamızda belirli bir mesafe olsun diye kendisinden uzaklaşırken, hiç farkına varmaksı-zın başka bir şeyin cazibe alanına girip, baktığınız şeye dışarıdan bakıyoruz sanısıiçinde, aslında bu yeni girdiğimiz alan açısından bakıyor, baktığımız şeyi dışarıdandeğil, bu alanın bizi de kapsayan hareket etme tarzı içinden bakıldığında görülecekolan biçimiyle görüyor hale gelebiliriz. İşte bu yüzden de. bilim yapmanın zorunlukoşulu. du\misal düzeydeki apaçıklıklara itibar etmemektir ama, bunun hemen ardın-dan gelen bir zorunluluk daha vardır ki. o da. zaman ve mekan boyutlarından bağım-sız, dolayısıyla bitimsiz, sonsuz ve kendi içinde tam ve tamamlanmış nesnelerle çalış-mak; yani gördüğümüz, bakacağımız, inceleyeceğimiz her ne ise. onu, zihin düzeyindeteorik bir nesne olarak yeniden inşa etmektir. Sözde-apaçıklığı bertaraf edip, ancak buikinci koşulu yerine getirmeksizin girişilecek her türlü inceleme, yağmurdan kaçarkendoluya tutulmaktan başka bir şey olmayacaktır: zaman ve mekânla sınırlı görgül veri-lerin aldatıcılığından kurtulmak, kendimiz de (ne yazık ki) zaman ve mekanla sınırlıolduğumuz için. ancak ve ancak bakmaktan vazgeçip, yani duyumlar düzeyini terke-dip. zihin düzeyinde nesneler kurmaya girişmekle mümkün olacaktır. Zira, baktığışeyi. sadece bakarak tam ve doğru olarak görmeye çalıştığı sürece, her yerden bakama-yacağına, hiç bir yerden bakmıyorum, sadece bakıyorum dese de, öyle sansa da. kendi-si hâlâ var ve bakıyor olduğuna göre. hiç bir yerde değil, ama mutlaka bir yerde vebaktığı şeye de o yerden bakıyor olacaktır. Bu onun alttan görüntüsü ise, şimdi dediyelim, arkadan görüntüsü olacak, ancak en önemlisi, bir önceki görüntünün hiç de-ğilse çarpıtılmış bir görüntü olduğunun bilincinde iken, bu defa. aslında yine çarpıtıl-mış, ama başka türlü çarpıtılmış bir görüntüyü nesnenin aslına sadık, doğru görüntüsanıp sandı nacaktır.

Böyle bir tavrın, ele alınacak nesnenin doğal bir veri değil de tarih içinde insançabasıyla varlık kazanmış bir şey olduğuı.a yol açacak olduğu ise. sadece bundan ibaretolmayıp, ayrıca ele alınan nesnenin, güya incelenmek adına, ufalanıp yok edilmesi,elden kaçırılması olacaktır. Şöyle ki. ele alınacak olan. beşeri bir ürün olduğuna göre.mutlaka ve mutlaka belirli bir toplumsal-tarihsel çerçevede, belirli birileri tarafındanvaredilnıiş. ortaya konulmuş bir şey olacaktır: yani. kendiliğinden var. insan tarafı-ndan hazır bulunmuş değildir. Böyle olsa. kendisini ele alan. ne kadar istese de kendi-sinin varlık kazanması ile belirli tarihsel-toplumsal koşullar arasında herhangi bir iliş-ki kurma imkanına sahip olamayacaktır. Oysa. nesnemiz insan ürünü olup. biz dekndisini zihinsel bir nesne olarak inşa ederek zaman ve mekan boyutları içinde kibağlantılarından soyut kılmadığımız anda. yapılacak olan, hem de bilimsel nesnellikadına, nesnemizi, kendisinin içinde ortaya çıktığı dönem ve ortamın koşullan açısın-dan ele almaya yönelmek olacaktır. Zira. söz konusu nesneye, kendi içinde bulunduğu-muz tarihsel-ıoplumsal çerçevlcrdcn bakmak, kendi öznelliğimizi işin içine karıştır-mak olacak, dolayısıyla, bizimle çağdaş olsun olmasın, neyi ele alıyor olursak olalım,

MX) F E L S E F E D Ü N Y A S I , SAYI: 19 K I Ş . 1996

Page 49: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

. SAHTE BEDAHATLER ÜZERİNEonu mümkün olduğunca kendisine özgü. sırf kendisine ait koşullan dikkate ala-

rak, bunlar arasından hiç birini atlamamaya özen göstererek incelemek zonındayızdırve de işte size. bilimsel pratiğin en yaygın ve en masum görünümlü sahte-bedaheti.

İncelenen her ne ise. ona. kendi dışındaki şeylere indirgenmeyip. kendisi olarakincelenecek bir zatiyet niteliği, bir inceleme nesnesi statüsü kazandıran husus, bu şeyioluşturan noktaların, sadece o şey içinde iken birbirleriyle karşılıklı olarak sahip ol-dukları ve kendilerini bu şey çerçevesinde bir arada tutup bir bütün, yani o şey halinegetiren bağlar, bağlanış biçimleridir. İncelenen nesnenin kendi iç özelliklerini kendiaralarında ilişkilendirmek yerine, doğrudan doğruya, kendisine ait oldukları nesnenindışında yer alan. ondan başka ve farklı şeylere bağlamaya dayanan her türlü açıklamagirişimi, paradoksal bir biçimde, getirilen açıklamanın tamhğı. yani inceleme nesnesi-nin bütün özelliklerinin belirli bir koşul ve etkene bağlanması, dolayısıyla nesneyegetirilen açıklamanın görünürdeki başansı ölçüsünde, aslında ele alınan nesnenin, ken-disi olmayan şeylere emdirilip indirgenmesi, dolayısıyla da ufalanıp elden kaçırılması,gözden kaybedilmesi, kısacası zihnen yokedilmesi sonucunu vermiş olacaktır. Zira hertürlü koşulun sınırlayıcılığından. her türlü dış etkenin de belirleyiciliğinden bağımsızolarak varolabilecek tek şey, ancak, kendi kendisi de dahil olmak üzere, her şeyi yok-tan varedebilen bir varlık olabilir ve de varsa eğer O da tektir. O'nun dışındaki her şeyise. mutlaka ve mutlaka, kendisinden farklı diğer varlıklardan oluşan bir ortamda,dolayısıyle belirli koşul ve etkenler çerçevesinde, ister istemez onlarla ilişkili olarak,varlık kazanıp ortaya çıkmış olacaktır. Bu durumda herhangi bir şeyi incelemek adınaonu söz konusu koşul ve etkenlerle ilişkilendirmeye yönelik hiç bir girişimin başarısızkalması zaten düşünülemez. Başka bir ifadeyle. "Yoktan Vareden" hariç, her şeyinkendisinden önce varlık kazanmış, kendisinden daha büyük, daha geniş, daha derin,daha köklü ya daha etkili vb... bir şeylerle ilişkisi zaten mutlaka ve mutlaka olacaktır.Ancak her şey, salt içinde varlık kazandığı ortamın koşullarıyla ve de tümüyle açıkla-nabilir olsaydı, o vakit her şey. her şeye indirgenebilir, kendisi olmayan şeylere emdi-rilebilir. dolayısıyla da her şey. her şey olurdu. Bu durumda "kendisi" diyebileceğimiztek şey, kendisinden farklı ve başka hiç bir şey bulunmayan ber HERŞEY olurdu. Tabiîaslında, her şeyin her şey olduğu bir durumda, biz de ister istemez, bu her şeyi kapsa-yan HERŞEY'e dahil, daha doğrusu onunla karşılıklı içkinlik içinde bulunur, dolayı-siyle kendisi kendimiz, kendimiz de kendisi olurduk ve kendimizden kendisi diye sözedemeyeceğimize göre de. kendisine kendisi diyebileceğimiz hiç bir şey olmazdı.

Her şey. içinde doğduğu koşullarla açıklanabilir olsaydı, tarih de olmazdı. Ziratarih, doğal bir akış olmayıp, varlık yapısı açısından da, insanın belirli bir ortam vebelirli bir dönem itibariyle tekrarlanırhk ve/veya kalıcılık kazanmış yapılan, yani bi-zim yaşarken mevcut koşullar olarak algıladığımız şeyleri, kendi müdahalesiyle deği-şikliğe uğratıp, bazı şeyleri tekrarlanır olmaktan çıkartırken, diğer bazı şeylere de tek-rarlanırhk kazandırması, kısacası mevcut koşullan kendi bilinci çabasıyla değişikliğeuğratmasından başka bir şey değildir. Bu ise demektir ki, her şeyin, içlerinde doğduğu

FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KİŞ 1996 101

Page 50: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Kadir CANGIZBAYkoşullarla açıktanabüir olduğunu varsayan bir düşünce, eğer kendi içinde tutarlı kala-caksa, ister istemez tarihi de dışlamak, ya da tarihin içeriği durumundaki değişmele-rin tümünü doğal bir akışın kaçınılmaz evreleri olarak kabul etmek zorunda kalacaktırki. bu durumda tarihin yamsıra beşeri gerçeklik de dışlanmış olurdu. Zira. beşerî ger-çeklik, doğal gerçekliğin yamsıra. ama onun kapsadığı alanın dışında bulunan bir alanda,insana doğal gerçeklik gibi yine kendi dışından, baştan hazır ve düzenlenmiş olarakverilmiş olmayıp, insanın, kendi dışından verilmiş ve hazır olarak bulduğu doğal ger-çekliği kendi bilinçli çabasıyla dönüştürdüğü taktirdc/sürece/ölçüde/biçimde varlıkkazanan bir gerçekliktir; yani. beşeri gerçeklik insanın, veri olarak bulduğu gerçekliği,bu gerçeklik içindeki tekrarlamrhklan kesintiye/değişikliğe uğratmasıyla varlık kaza-nır: dolayısıyla da zorunlu olarak tarihseldir, tarihsel bir üründür. Eğer insan, içinedoğduğu koxuyyaruh külühe 'evet' deyip, söz konusu koşullar da dahil olmak üzere,hiç bir şeyi kendi bilinçli çabasıyla değişikliğe uğratmamış olsaydı, dolayısıyla sadeceiçine doğduğu koşullarla açıklanabilir bir varlık olsa idi, insanın kendisi ve yaratıpürettiği şeyler (bisiklet, yazı veya işkence) de dahil olmak üzere, her şey, sadece vesadece doğal gerçeklik çerçevesinde yer alıyor olurdu. Beşerî gerçekliğe kendi dışın-dan belirlenmişlik atfedilmiş olacağı bu durumda, söz gelişi oruç tutan ya da rejimyapan kişinin, karnı acıktığı ve de önünde yiyebileceği bir şeyler bulunduğu halde,karnını acıktıran fizyolojik belirleyiciliklere teslim olmayıp yemek yememesinde. yani,kendi dışından verilmiş belirleyiciliklerin kendisi üzerindeki egemenliklerini kendibilinçli çabasıyla geriletmesinde somutlaşan ve aynı zamanda insanın doğadan farklı-laşıp doğala indirgenemezlik kazanmasına tekabül eden insan özgürlüğünün de, sözkonusu kişinin içinde bulunduğu koşullar tarafından kendi dışından belirlenmiş oldu-ğunu kabul etmek gerekecektir ki. bu da kelimenin en profesyonelce anlamıyla, saç-madır.

İnsanın hiç belirlenmişlik payı taşımayan mutlak bir özgürlük öznesi olmadığıaçık olduğuna göre. ne kendisinin, ne de kendi ürünlerinin her türlü koşul ve etkendenbağımsız olarak biçimlenmiş olamayacağı, zaten böyle bir şey söz konusu olsa. kendi-lerinin bilim nesnesi olarak ele alınamayacakları da açıktır -bilimin nihaî amacı "açık-lamak", yani inceleme nesnesinin tâbi olduğu belirleyicilikleri ortaya koymak olduğu-na göre. hiç belirlenmişük payı taşımayan bir varlığın nesneliğinden söz edilemeyece-ği gibi. bilimin nesnesi olması da düşünülemez. Bu ise demektir ki. beşeri bilimlerçerçevesinde ele alınacak her nesnenin, içinde doğduğu ortam ve dönemin koşullan vekendisinin varlık kazanıp biçimlenmesinde etkisi/ katkısı bulunabilecek unsurlar daortaya konup hesaba katılarak, onlarla ilişkilendirilerek ele alınması, tabiî ki gerek-mektedir. Bizim buraya kadar vurgulamak istediğimiz ise, bu ilişkilendirme işine, elealınacak şeyin kendisini kendisi yapan, kendisini, kendileriyle ilişkilendirecegi şeyler-den farklı kılan kendi iç özellikleri ve yapılanma biçimi esasında ele alınıp, kendisiolmayan ve kendi dışında yer alan bütün diğer şeyler arasından teşhis ve ayırt edebile-cek bimesne haline getirildikten sonra girişilmesi gerektiği, yoksa her şeyin, ortada

102 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 51: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

SAHTE BEDAHATLER ÜZERİNEhiç birşeyin kalmayacağı bir noktaya kadar birbirlerine indirgenir hale geleceğidir ki.böyle bir durumda, artık iyi-kötü kavramlarına ve ahlakî sorumiulğa yer olmayacağıgibi, her türlü medeniyet eseri de yok sayılmış olacaktır.

KAYNAKÇA:

Georges Gurv'Uch'in "Bir öğretinin içeriği, doğuş koşullarına indirgenemez"(L'Idée du droit social: nakl. J. Duvignaud, Gurvitch, Seghers, Paris,1966) şeklindeki önermesi ve buna ilişkin açıklamalarıyla, Necati öner,Doğan Ergun ve Tuncer Tuğcu Hocaların Hacettepe Üniversitesi'nde(1968-71) vermiş oldukları Felsefe ve Sosyoloji Dersten

ve

ERGUN. Doğan, Sosyoloji ve Tarih, (2.baskı), Der Yay.. İst., 1982

ÖNER, Necati, İnsan Hürriyeti Selçuk Yay., Ankara, 1982.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 1 ( ) 3

Page 52: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKİYE'DE BİLİM DÜŞÜNCESİNİN DURUMUÜZERİNE GÖZLEMLER

Ahmet İNAM*

Bilimle Neden ilgileniyoruz?

Ülkemiz hızla değişiyor. Bu değişim süresinde, toplumun değişik kesimlerindebilime olan ilgi artıyor. İlgi. büyük ölçüde pragmatik kaygılardan, beklentilerden kay-naklanıyor. Bilimsel bilgiyi, onun savunacağı "reçeteleri" kullanarak;

a) Daha mutlu; b) çıkarlarımıza daha uygun; c) daha nitelikli; d) daha verimli; e)daha akılcı; f) daha düzenli; g) daha sağlıklı; h) daha rahat... bir yaşam sürmeyi umu-yoruz.

Bu bakış içinde bilim, daha çok bize sunduğu teknolojik ürünler, sağlık olanakla-rı, yönetim biçimleri, yaşamımızı kolaylaştırıcı, rahatlatıcı bilgilerle gündemimizdekalıyor. Hayatımızda iş gördükleri, etkili oldukları sürece ilgimizi çekiyor. Bilimin,bilimsel malumatın, tekniğin, uygulamaların giderek sonuç almaya yönelik toplumsalkonumumuzu yükseltici (diplomalar, dereceler...), kültürümüzde son zamanlarda yay-gınlaşan bir deyimle iş bitirici bir tutumla "kullanılmak" istenmesi, bilimle ve onunlabütünleşmiş teknolojinin yaşama biçimimizde, düşünce ve duygularımızın oluşumun-da, politik tercihlerimizde, dünya görüşlerimizin belirlenip savunulmasında karşı ko-nularmaz etkisini gösteriyor.

Bilimi kullanarak, inançlarımızı, dünya görüşlerimizi haklı kılmaya, meşrulaş-tırmaya çalışıyoruz. Bir "ideoloji"nin. "bilimselliği" onun gücünün, geçerliliğinin gü-vencesi oluyor.

Burada, bilimin gündemini belirleyemediğimizi, teknolojik büyük ölçüde dışarı-dan aldığımızı unutmamak gerekiyor. Bilim ve teknoloji "dışarıdan" geliyor. Biz onu"kullanıyoruz". Hayatımızın hemen hemen her alanında: Ticarette, politikada, asker-likte, mutluluk ve başarı kazanma savaşında. Bilim-teknoloji kendi yaşam biçimimiz-den kaynaklanmadığı için, hayatımızın "doğal", "organik" bir parçası olamıyor; bizi

(*) Prof. Dr. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

FELSEFE DÜNYASI, SAYİ: 19 KIŞ 1996

Page 53: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet İNAM

etkiliyor, dönüştürüyor; çatışmalar yaratıyor. Sosyo-psikolojik yapımızda, değerleri-mizde, inanç ve yaşam biçimimizde. Bizonu kulandığımızı sanıyoruz; oysa o bizi "kul-lanabiliyor"!

Adına değişik bağlamlarda "modernleşme" krizi de denen bu dönüşüm süreci "bi-limsel bilginin", onun ardındaki "muhtemel ideolojilerin" içselleştirmesi, içimize sin-dirilmesi sorununu da gündeme getiriyor. Bilim ve teknolojide yaratıcı olabilmemiz,kendi kültür değerlerimize uygun atılımlarda bulunmamız gerekiyor. Bilim-teknolojikullanma rahatlığı farkına henüz varamadığımız üstü örtük bir yaşama, duyma ve dü-şünme esaretini de birlikte getirebilir! Bu sözlerim bir bilim düşmanlığı olarak anlaşıl-mamalı. Bilgimizle hayatımız arasındaki ilgi sorunu, sandığımızdan daha kapsamlı,daha derin bir sorundur.

"Bilmem bu bilimle ben nasıl yaşayacağım!" sorusu, ilk bakışta, "peki ne varmışbu yaşayışta?" ya da "haydi git de böyle yaşa!" gibi tepkilerle karşılanabilir. Bilimi bir"köle" gibi. bir "hizmetçi" gibi kullanma tehlikesine dikkat etmeliyiz. (Burada "bilim"sözüyle, bilim-teknoloji bütünlüğünü kastediyorum! ) Kültürümüze egemen olan, prog-ramcı, positivist bakış, bize bilimin "teorik", "felsefi", "ideolojik" boyutlarını unuttur-ma malı!

Bilimi Nasıl Anlıyoruz? Nasü Yaşıyoruz?

Medya, yazılı ve görüntüleriyle, bilim konusunda bizi "bilgilendirmeye" çalışıyor.Televizyonlarda seyrek de olsa seyrettiğimiz belgeseller, evrenin yapısı, çevre sorunla-rı, teknolojik gelişmeler, doğadaki düzen, enerji sorunları üstünde duruyor, daha çok.Bilimin iç işleyişini, teorik ve metafizik yapısını bu yapıyla ilgili tarihini anlatmaktanuzak.

Yayımlanan kitap ve dergiler daha çok ders kitabı, teknik bilgiler, bilgisayar kul-lanımlarına yönelik. Meraklarımızı ucuz yoldan tatmin eden çoğunlukla sığ malumatsunuyorlar.

Bir bölüp, bilimin "ideolojik" yanı üstünde duruyor. Bunlarda bilim pratiğini,metafiziğini ve tarihini köklerine inerek, yorumlama rahatlığına kapılıyoruz. Bilimekızanlar, "pozitivizme" saldırıyor; "bilimin ve aklın savunucuları" bilim havarisi kesi-liyor! Ortada kültür hayıtımızı, düşünce dünyamızı geliştirici tartışmalar yeterincegörünmüyor.

Bilim üzerine ahkam kesenlerin bir bölümünün bilim pratiğinden haoeri yok.Bilim tarihini "vakıa çözümlemeleriyie" (İngilizce konuşalım "case studies" dedikle-ri!), olup bitenlerin inceden inceye, belli mantıksal tekniklerle incelenmesi işine giriş-meden, belli kalıp ve şablonlarla anlamaya kalkıyorlar. Burada, a) Bilimsel yönteminaydınlatılmasında mantıksal, olasılık hesabına dayalı dili, nedensellik çözümlemeleri-ni, kuvantum fiziğinin felsefesindeki tartışmaları: b) Bilim tarihindeki henüz yeterin-

4 FELSEFE DÜNYASI, SAYI; 19 KIŞ 1996

Page 54: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

TÜRKİYE'DE BİLİM DÜŞÜNCESİNİN DURUMU ÜZERİNE GÖZLEMLER

ce gün ışığına çıkarılmamış psiko-sosyo-ekonomik, metafizik öğeleri yeterince irdele-yemiyorlar.

Kuhn, Feyerabend, Lokatos, Popperin yanında, Carnap, Toulmin, Hansan, Po-lanyi, Agossi..., yeterince bilinmiyor. Bilim sosyolojisi, psikolojisi çalışmaları yeterin-,ce yansımıyor ülkemize. Daha önemlisi, Batı Düşüncesi'nin köklerine inemiyoruz. Batıyıhâlâ batılı gözüyle görebiliyoruz!

Bilim adamlarımızın tutumlarına gelince: Bir bölümü bilimi olduğu gibi, eleştiri-siz ve uygulamalarında kendilerine göre değişiklik yapmadan kabul ederek yaşıyorlar.Bir bölümü ise, uygulamalara katkıda bulunabiliyor, onlara dışarıdan verilmiş sorun-ları çözüyor, daha önceki araştırmaların gidişini etkilemeye çalışıyor; ama kavramsal,açıdan eleştiri getiremiyorlar.

Bilimde egemen görüşleri eleştirip de, yaptığı araştırmalarla değişiklik yapama-yan bir grup bilim adamında da çözedebiliriz.

Sanmm, en olumlu bilim adamları "biiim insanları" deyimini de kullanabiliriz!hem eleştirel gücü olup, hem de yaptığı araştırmalarla eleştirileri doğrultusunda bili-min gidişine katkıda bulunanlardır. İş başındaki bilim adamlarımızın, ülkemizdekibilimin hayatımızdaki rolü üzerindeki tartışmalara daha etkin biçimde karışmalarınıbekliyoruz.

Felsefecilerimiz henüz dünyadaki bilim felsefesi tartışmalarının gündemini belir-lemekten uzaktadır. Bu tartışmaları izleyip, arada bir katkıda bulunan felsefecilerimi-zin sayısı ileride artacaktır.

Bilim üzerine konuşanların bir bölümümünün bilimin işleyişi ile bilgi ve görgüle-re yeterince sahip olmadığını görüyoruz. Burada felsefecisin hem bilimsel araştırma-nın dili, mantığı, yöntemi, yöntemsel sorunları, hem de tarihi ve sosyo-antropolojisiüstüne bilgilenmeye çalıştıktan sonra konuşmasının uygun olacağını söylemek gereki-yor. Henüz yeterli sayıda bilim felsefecimiz yoktur. Dünyadaki tartışmalara katkıdabulunamadığımız gerçeği bir yana, olup bitenleri geniş bir açıyla görebilenlerimizinsayısı da çok azdır.

Kendi kültürümüze, tarihimize, yaşama biçimimize, değerlerimize yönelik çalış-malarla, bilimin, genel olarak "bilgi"nin hayatımızdaki yeri üstüne düşünüp, bir "bi-lim felsefesi okulu" kurarak, bilim felsefesindeki tartışmalara farklı çözüm yollarıylakatkıda bulunacak felsefecilerimizin olacağı bir Türkiye çok mu uzağımızdadır?

.Böyle bir umudun gerçekleşmesi, kültürünü evrensel ölçülerde yaşıyabilen, titiz,çalışkan^ heyecanlı, düşünebilen insanların yetişmesiyle olanaklı görünüyor.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 55: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN"DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ*

Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU**

Tebliğime başlamadan önce, bu anlamlı günde "öğretmenlik 'form'asyonu" konu-sunda bu paneli düzenlemiş olmasmdajı dolayı, Fakültemiz Dekanlığına, ilgililere vekatıldıkları için de panalistlere teşekkür ediyor ve hepinizin öğretmenler gününü kut-luyoruz.

Panelimizin "öğretmenlik 'form'asyonu" konusunda olması gerçi hepimizde MillîEğitim Temel Kanunu'nun ifadesiyle "pedagojik Torm'asyon" deyimini çağrıştırsa bile.öyle zannediyoruz ki, her iki deyim arasında bazı farklar var. Bu tebliğimizde işte biz,bu farklar ve eğitim, pedagoji ve Torm'asyon gibi kavramlar etrafındaki bazı düşünce-lerimizi dile getirmeye çalışacağız.

Ancak hemen belirtmek istiyoruz ki, pedagojiyi dikkate almadan öğretmen veöğretmenlikten, öğretmen ve öğretmenliği dikkate almadan da, pedagojiden ve eğitim-den söz etmek imkânsızdır. Çünkü bu kavramlar birbirleriyle o kadar ilgili, o kadar içiçedir ki, bunlardan her hangi birinden söz edilmeden diğerini açıklamak mümkündeğildir. Ancak biraz sonra kısaca değinmeye çalışacağım üzere, kanunda geçen "pe-dagojik 'form'asyon" deyimi, kuşkusuz öğretmen ve öğretmenlik 'form'asyonu deyi-minden daha geniş kapsamlı ve disiplinerdir. Buna karşılık yine Milli Eitim TemelKanunu'nda "Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerinealan özel bir ihtisas mesleği" olarak tanımlanan "öğretmenlik" ise, daha özel ve içerdi-ği unsurlar itibariyle daha sınırlıdır.

Bilindiği üzere, antik Yunan'cada "peideia" kökünden gelen ve fakat önce Batıülkelerinde ve özellikle Fransa'da 1945'te ortaya çıkan ve 19.yüzyılda iyice yaygınla-şan, sonra da 19. yüzyılda dilimize geçen Pedagoji, çağımızın en temel disiplinlerin-

Bu tebliğ, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi'nce, 24 Kasım 1995 Öğretmenler Günü dolayısıyladüzenlenen "pedagojik formasyon" konulu panel için hazırlanmış, ancak program değişik-liği dolayısıyla sunulamamıştır.G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Felsefe Grubu Eğitim Bolümü

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 56: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN" DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

den biri olmuştur Ancak pedagojinin anlamına geçmeden önce hemen belirtmek isti-yoruz ki, sözlüklerde "çocuğun fizyolojik ve psikolojik etüdü" anlamına gelen ve yineantik Yunan'ca "pedo" kökünden gelerek 19. yüzyılda görülen "pedaloji"yi, "pedagoji"ile karıştırmamak gerekir. Dolayısıyla öğretmen olacak genç adaylarımızın biri eğiti-min ve biri de tıbbın terminolojisini oluşturan bu iki deyimi, birini diğerinin yerinekoyarak, birbirine kanştırmalan; büyük yanlıştır ve bu yanlışı yapmamak gerekir. Şimdiyeniden "pedagoji" kavramına dönüyorum.

Fransızca sözlük ROBERT ve LAROUSSE'da "Çocuk eğitimin bilimi" olarak ifa-de edilen Pedagoji. LİTTRE'de etimolojik olarak "Çocuğun moral eğitimi" anlamınada geliyor. Fakat eğer BUİSSON'a bakarsak bu iradelerin hemen hepsi eksiktir ve pe-dagoji "moraliteden" ve "eğitim"den ziyade, beden ve zihinle ilgili bir kavramdır. Böy-le olduğu içindir ki, "ne kadar usta ve yetenekli olursa olsun, her hangi bir eğitimcinin,spontane ve empirik bir san'atı olamaz". Yani BUÎSSON'da pedagoji hem fiziki, hementellektüel ve hem de moral 'form'asyonun bir bilimidir. Bundan dolayıdır ki, bu bi-limde, insanın bedensel, zihinsel, moral 'tabiat'ı ve psikolojisi yanında, pozitif tümtarihi veriler söz konusudur ve bunları dikkate almadan Pedagoji olmaz.

Fakat BUiSSONHm insanın çok yönlü oluşumunun bilimi olarak öngördüğü Pe-dagojiyi, çağımızın ilk çeyreğinde sosyolog Durkheim'in 1911'de çıkardığı Pedagojisözlüğüne bakmadan hemen kabullenmek zor. Nitekim etkileri özellikle ülkemizde birçok alanlarda sürekli hissedilen Durkheim'ci felsefe ve yaklaşıma göre, "Pedagoji neeğitimin kendisi, ne de bir eğitme, öğretme san'atıdır." Her şeyden önce o, "Tüm eği-tim sistemlerini, yapılarını, fonksiyonlarını dikkate almaktır". Yani Durkheim'e göre,"Pedagoji bir pratikler, uygulamalar, etkinlikler teorisidir." Epistemolojik olduğu ka-dar aksiyolojik bir kuram ve yaklaşımdır ki. insanın davranışlarıyla ortaya çıkar. Birbaşka anlamda ve özel olarak da, "eğitim pratikleri ve etkinliklerinin yürütülmesi,düzenlenmesi için ilgili tüm prosedür, proses ve sistemler üzerinde düşünmektir". Kı-saca Pedagoji öyle bir eğitim yaklaşımı, uygulama ve etkinlikler aksiyolojisi ve kura-mıdır ki, eğitimi de, öğretimde, behavioru konu edinir.

Eu aksiyolojide insan, toplum, 'form'el ve in'form'el tüm sistem, süreç ve unsurlarbirbirini karşılıklı olarak oluşturmaya çalışır ve Pedafoji, bir "connaissance" (bilgi) ve(eylem) kuramını içerir.

Durkheim'den sonra bu felsefenin MAURICE BLONDEL'de ortaya çıkan "Bilgive eylem" felsefesinde de özel olarak ele alındığını ve bunun tüm eğitim felsefelerineyansıdığım görüyoruz. Burada bu felsefenin İngiliz ve çağdaş Amerikan davranışçılı-ğına ve pragmatizmine yansımaları üzerinde duramıyoruz. Bununla beraber. MAURI-CE BLONDEL'e gelinceye kadar Pedagoji ile çocuğun fizloyojik, psikolojik, enteüek-tüel ve moral oluşumunu içeren eğitimle, eğitim olgusu arasındaki farklılık açık ve netdeğildir. Bundan dolayıdır ki, Durkheim felsefesine ve sosyolojisine hemen adapte olan

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KİŞ 1996 7

Page 57: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Coşkun DEĞÎRMENCİOĞLU

Ziya Gökalp, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve yakın zamanlara kadar bir çok sosyolog vepedagoglarımız, eğitim ve eğitim olgusunun sistematik analiz ve açıklamalarını ya-parken bir anlamda ve daha çok Pedagoji yapmışlardır. Yine bundan dolayıdır ki, eği-timin ülkemizdeki akademik teşkilatlanması bile yakın zamanlara kadar hep Pedagojiekseninde ve etrafında olmuştur. 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu bile, öğret-menlerin alması gereken eğitim 'form'asyommu "Pedagojik Torm'asyon" deyimiyle ifa-de etmiş, üniversitelerimizin bazı fakültelerindeki Pedagoji Bölümleri ve dersleri an-cak. 2547 sayılı kanunla birlikte yeni oluşumlara kavuşmuştur. Bu oluşumların doğru-luğu ve yanlışlığı üzerinde zaman kaybetmeden, müsaadenizle şimdi konuma tekrardönmek istiyor ve pedagojinin çağdaş Türk eğitim düşüncesi ve uygulamalarında han-gi kavramları içine aldığını ve bugün hangi kavramla özdeşleştiğine değinmek istiyo-rum.

Pedagoji dilimize önce "fenni terbiye" ya da, "ilmi terbiye" diye çevrilmiş ve eği-timde bu terbiye bilimi, "ilim", "irfan" sözcüklerim de yanına alarak, "maarif' kavra-mı altında sistematik bir anlam kazanmıştır. Ancak Cumhuriyetimizle birliktedir ki,Pedagoji, Maarifin de Talim ve Terbiyenin de akademik nosyon ve konsepti halinegelmiştir.

Fakat Pedagojinin yanında, 1910'lu yıllarda literatürde görülen ve bugün hepimi-zin tereddütsüz kullandığımız öz Türkçe bir kavram daha vardır ki, bu da hepimizinbildiği "Eğitim" kavramıdır.

Sözcüklerde "bir insan varlığının yetişmesi ve gelişmesi sağlamak üzere kendineözgü tüm imkanların onlar üzerinde kullanılması ve bu imkânların bizzatihi kendisi"anlamına gelen Eğitim, ö yıllarda oldukça nadir kullanılmış, önceleri ne fenn-i terbiyedenilen Pedagoji, ne maarif ve ne de talim ve terbiye ile bütünleşmiş, ancak Cumhuri-yetimizle birlikte ivme kazanmaya başlamıştır. Nitekim bu kavram başöğretmenimizbüyük Atatürk'ün eğitim re'form'lanyla birlikte, rejimimizin demokrasimizin ve aydın-lanmamızın sembolikkavramlarından biri haline gelmiş ve zaman içinde diğer tümkavramları kendinde bütünleştirmiş ve öyle anlaşılıyor ki, artık Pedagoji makamına daişgal etmiştir. Dilde sadeleşmenin doğal sonucu olarak da Maarif Vekaletinin adınındeğişmesi, Ankara'da Eğitim Bilimleri Fakültesi'nin kurulması, 2547 sayılı kanunlabirlikte ve bugün öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarımızın Eğitim adını al-ması, bu Fakültelerde Pedagoji Bölümlerinin kaldırılması ve yerlerine Eğitim Bilimle-ri Bölümlerinin açılması vb. nedenlerle bu kavram artık, geride bıraktığı ve bir zaman-lar birlikte yaşadığı diğer kavram ve konseptleri içerik ve unsurlarıyla birlikte temsileder hale gelmiştir. Bugün artık bu kavram, çok çeşitli disiplinleri de içine alacakbiçimde, sistematize olmaya çalışmaktadır. Şimdi müsaadenizle bilebildiğimiz bu di-siplinleri saymak istiyorum.

Her şeyden önce bunlar, bir zamanlar Pedagoji temel disiplini içinde iken, bugün

8 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 58: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN" DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

eğitim ekseninde yer alan ve gelişmelerini birer birer sağlayan ve çoğu da Eğitim Bi-limleri veya Eğitim Fakülteleri lisans programlarında okunan derslerdir. Milli EğitimBakanlığı'nca da kabul edilen ve ilgili kurumlarda okutulması uygun görülen ve hattabunlardan bazıları okutulmadığı takdirde, öğretmen adayı bile olunamıyacağını göste-ren bu disiplinler şunlardır:

Eğitim Bilimine Giriş, Eğitim Sosyolojisi, Eğitim Psikolojisi, Genel ÖğretimMetottan. Ölçme ve Değerlendirme, Özel Öğretim Yöntemleri, Psikolojiye Giriş, Eği-timin Psikolojik Temelleri, Eğitimin sosyal temelleri, Eğitim Felsefesi, Çocuk Gelişi-mi, Eğitim Felsefeleri ve Sistemler, Gelişim Psikolojisi, Öğrenme Psikolojisi. ProgramGeliştirme, Program Geliştirme ve Öğretim, Didaktik, Karakter 'form'asyonu. Eğitimve Kalkınma, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Ruh Sağlığı, Eğitimde İstatistiksel Yön-temler, Türk Maarif Tarihi ve Problemleri, Türk Eğitim Tarihi, Türk Milli EğitimÖrgütü, Eğitim Yönetimi ve İdarecilik, Eğitim Yöneticiliği, Eğitim Teknolojisi, Öğre-tim Araçları, Görsel, İşitsel Araç ve Yöntemleri, Eğitim Teknolojisi ve Uygulaması,Karşılaştırmalı Eğitim, Mukayeseli Eğitim Bilimi, Özel Eğitime Giriş, Özel EğitimYetişkin Eğitimi, Mesleki ve Teknik Öğretimin İlkeleri, Mesleki ve Teknik EğitiminEsasları, Yüksek Öğretim...

Görülüyor ki, gerek Talim ve Terbiye Kurulu ve gerekse Yüksek Öğretim Kuruluonaylarıyla Eğitim etrafında öngörülen 50'den fazla bu disiplinlerin ancak başta saydı-ğımız 5 ders ve diğerlerinin arasından da seçilecek 2 ders, öğretmen olacak adaylardanistenmekte ve öğretmenliğe aday hazırlama durumunda olan Yüksek Öğretim Kurum-lan'nın, özellikle de Eğitim Fakültelerinin lisans programlarında zorunlu olarak yeralmakta, ya da mezunları öğretmen olacaklarsa, bunlardan bu dersleri alıp almadıkla-rı, istihdam öncesinde Bakanlıkça sorulmaktadır.

Şimdi hemen herkesin normal olarak sorabileceği temel soru şudur:

Kanunda "pedagojik Torm'asyon" denildiği halde, biz buna bugün niçin öğret-menlik 'form'asyonu diyoruz? Veya pedagojik 'form'asyonla "öğretmenlik 'form'asyo-nu" aynı şeyler midir? Pedagojik 'form'asyonu olmayanın, öğretmenlik 'form'asyonuolur mu? Pedagoji ile öğretim veya pedagogla öğretmen aynı şey midir? Eğer ikisi aynışeyse, kanun da Pedagojik 'form'asyon deyimini kullanmışsa, şu kadar ders ve disiplinarasında neden 21 kredi tutarında belirli dersler seçilmiştir? Böyle bir seçimin eğitselya da pedagojik üstünlük ve öncelik gerekçeleri nelerdir? Bir öğretmen adayı şu kadardisiplin arasından neden falan falan dersleri zorunlu da, iki tanesini seçmeli olarakokutacaktır? Bu sorulan daha da çoğaltmak mümkündür.

Ancak biz burada, bunu tartışmadan yùkanda sadece sözlük anlamına verdiğimizeğitimin bir kaç tanımı üzerinde durarak bunun pedagojik 'form'asyon açısından orta-ya çıkan anlamı üzerinde durmak istiyoruz.

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 59: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU

Bilindiği gibi Tyler'de "eğitim, kişinin davranış örüntülerini değiştirme süreci"olarak anlaşılmaktadır. S. Ertürk'e göre, "bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yo-luyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreçi"dir. N. Fidan, "eğitiminsanları belli amaçlara göre yetiştirme süreçi"dir demektedir. Yine bir çoklarına göre,"eğitim insanı topluma yararlı hale getirme süreci "dir.

Görülüyor ki, bu ve daha bir çok tanımlarda eğitim bir süreç olarak ele alınmaktave bu süreç de, bireyin doğumundan ölümüne kadar süren bir çizgi izlemektedir. Amaeğer konuya genel olarak bakarsak Husserl fenomenolojisi'nde süreç olan bir şeyinkendisi bilim olamaz. O ancak bilime konu olur. Hatta genelde bilimsel sürecin kendisibile bilim olmayıp, ancak bilimin kendi kendine koyduğu ve bulduğu bir incelemekonusudur. Dolayısıyla fenomenolojik açıdan eğitimi sadece süreç olarak tanımlayan-ların, bu tanımlan eksik kalmaktadır. Çünkü bu tanımlarda eğitme olayı, eğitim olgu-suyla karıştırılmaktadır.

Halbu ki, olaylarla, bir süreç sonucunda meydana gelmiş olguları birbirine karış-tırmamak gerekir, bir bilimsel süreçten, olaydan söz edebiliriz ve bunu da incelememi-ze alabiliriz ama, bu konunun adına bilim diyemeyiz. Bilimin konusunu her durumdabilime ad veremeyiz. Çünkü bir bilimin konusu her zaman aynı türden ve homogenolmayabilir. Eğitim alanında da olumlu olumsuz vuku bulan ve belirli süreçler içindemeydana gelen türlü olayların her biri. bizzatihi eğitim b.ilimi değildir. Çünkü süreçaçısından bile eğitim, bilimden önce gelir. Ayrıca, sosyal olarak da bir olay ve süreçdeğil, bir olgudur. Böyle olduğu içindir ki, normları, prosedürleri, kendi içinde taşıdığıilke ve kuralları ile başlangıçtan beri toplum içinde kendi kendini tesis etmiştir. Buolguyu ve tesisi değişik açılardan analiz etmek, incelemek mümkündür. Dolayısıylaeğer fenomenolojik görüşlere ve kuramlara itibar edersek. Eğitim olgusunu tanımayayönelik bir ders, örneğin Eğitime Giriş olabilir, ancak eğitim bilimine giriş olmaz.Çünkü bu takdirde de etimolojik olarak "insanın fizyolojik ve psikolojik eğitimininbilimi" anlamına gelen Pedagoji ile çakışmaya girer. Bizde Pedagoji'nin Türkçede eği-tim kavramıyla ifade edilmesinden sanki Pedagoji başka, Eğitim Bilimi başka imişgibi, kavram kargaşasından kaynaklanan bir durum ortaya çıkar. Bu durumda da Pe-dagojiye Giriş olabilir.

Özetle gerek Pedagojinin gerekse Eğitimin sözlük anlamlarım dikkate alırsak, yaEğitime Giriş deriz, ya da Pedagojiye Giriş dememiz gerekir. Ama biz Pedagoji demi-yor da onun yerine ille Eğitim Bilimi koymak istiyorsak, bu takdirde de Ruhbilim,Toplum Bilim dediğimiz gibi, "Eğitim Bilim" dememiz gerekiyor. Eğer yine Eğitimolgusunun değişik açılardan incelemesini yapıyorsak, bu durumda da bu olgunun birçok cephelerden incelemesini yapacak bir çok bilim dallan sözkonusu olur ki, bunlaraEğitim Bilimleri diyebiliriz. Nitekim ülkemizde de bu şekilde bir akademik teşkilat-lanma görülmektedir. Üniversitelerimizdeki Pedagoji Bölümlerinin kapanıp Fakülte-lere dönüştürülmesi gündeme geldiği vakit, böyle bir Fakültenin adına Pedagoji veya-

10 FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996

Page 60: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN" DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

hut da Eğitim Bilimi Fakültesi değil. Eğitim Bilimleri Fakültesi adı verilmiştir. Yineaym şekilde Eğitim Fakültelerimizde bir Eğitim Bilimi Bölümü değil, Eğitim Bilimle-ri Bölümü kuruluşa alınmıştır. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı bile, öğretmen adayları-nın alması gereken 'form'asyon dersleri arasında Eğitim Bilimine giriş dersini değil.Eğitime Giriş dersim saymış, ondan sonra da eğitime yönelik diğer bilim dallarımsıralamıştır. Bu gelişmeler de gösteriyor ki. Eğitim Bilimine Giriş yerine ya Pedagoji-ye Giriş, ya da Eğitime Giriş ya da kısaca "Eğitim Bilim" dememiz gerekiyor. Amatartışmaya açık bir konu hakkında zaman kaybetmeden biz şunu not etmek istiyoruzki. Eğitim de olayla olgu arasında çoğu kere şu farklar sözkonusudur.

Eğitim alanında ve etrafında meydana gelen her hangi bir olay; değişme ve geliş-me, bunlardan önce gelen ve mevcut olan Eğitim olgusunun ya içinde ya da etrafındameydana gelir veya onunla ilgilidir. Bunun böyle olması, yani Eğitim alanında vukubulan her hangi bir olayın kendisi, olgunun bizzatihi ne kendisi ne de onun yerinegeçendir. Çünkü olayların önceden tahmin edilmesi, ne sonuçlar doğurabileceğininhesaplanabilmesi, hatta onların önlenebilmesi, değiştirilerek olumlu ya da olumsuzyönlere kanalize edilmesi, ortadan kaldırılması mümkündür ama, başlangıçtan beri.tarihi ve sosyolojik olarak tesis olmuş, toplumların ondan yarar gördüğü ve ona ihtiya-cı olduğu için daima koruduğu, devam ettirdiği kurumlan ortadan kaldırmak mümkündeğildir. Dolayısıyla eğitim etrafında meydana gelebilecek olumlu, olumsuz her hangibir olay, olguya rağmen onun yerine kaim olamaz. Onu tamamlıyabilir bir nitelik taşı-yabilir, onun gücünü azaltabilir, normlarını, prosedürlerini sarsabilir, değiştirebilir,ancak olay, olgunun yerine kaim olamaz. Yani olguya bindirmeler yapabilir ama olgu-nun yerine geçemez. Bundan dolayıdır ki, olaylarla bunlann içinde ve etrafında cere-yan ettiği olgular arasındaki ilişkileri düşünmek, analiz etmek, çeşitli yöntemlerle açık-lamak, bundan yeni kavramlar, bilgiler, normlar üreterek değişik bilim dallarının oluş-masına katkılarda bulunmak, ona yeniden anlam vermek, veya ona yeni sistematiklerilave etmek mümkündür. Eğitim alanında işte bunu yapan da Eğitim Bilimi değil,fakat Eğitim bilimleridir.

Ancak biz burada fenomenolojik açıdan söz konusu olan bu görüşleri hemen ka-bullenmeden diyebiliriz ki, ister Eğitim bilim açısından isterse Eğitim Felsefesi açısın-dan yaklaşalım, eğitim sözkonusu olunca işin özü aşağıdaki soruya verilebilecek ceva-bı aramakta yatmaktadır. Bu soruyu da şu şekilde ifade etmek istiyoruz: "Kim, kime,neyi, nerede, ne düzeyde, ne ile ve nasıl kazandırmalı, bunu nasıl ölçebilmeli, düzenle-meli, oluşturmalı, ve bunları ne için yapmalıdır?"

İşte kanaatımıza göre eğitim bilimlerine de, eğitim felsefelerine de hareket verentemel soru... Bilimin de, epistemolojik ve aksiyolojik planda felsefenin de, varlık bilgive değerler alanında aramak zorunda olduğu cevap!... Ancak yine hemen belirtmekistiyoruz ki, gerek eğitim bilimleri ve gerekse tüm eğitim felsefeleri ve kuramlanndabu sorunun cevabını oluşturacak temel öğenin, daha doğrusu varlık alanındaki temel

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 11

Page 61: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU

varlığın ortaklaşa kabullenmesi ve temele alınması durumunda ancak, bu cevabın biranlam ve dayanağı olacaktır. Bu ortak konu da. kuşkusuz insandır. Eğitim Bilimleri vefelsefeleri çocuğu, genci, yetişkini, yaşlıyı, özetle herkesi, bireyi ve bunların içinde yeraldığı küçük, büyük, grup ya da toplumu ve onun tüm dağal ve nesnel çevresi içinde"insanı" öne almaz bizatihi nesnel dünyayı konu edinerek eğitim olgusuna yaklaşırsa,bu takdirde bilim de felsefe de "insan" bakımından işlevsel kalır. Dolayısıyla insanımadde ve nesne için varolduğu, onun insanlık amacının maddeye, dünyaya, nesneyeanlam vermek olmayıp, onun esiri ve kölesi olduğu yaklaşımıyla ele alırsa, eğitimtemel konusundan uzaklaşmış olur, sapmalara başlar ve bu disiplinlerin bulguları, eldeettikleri verileri, normları insanın yaşama kural ve pratiklerine inmemiş olur. Bununsonucu olarak da, formasyon yerine bireyde de'form'asyon başlar. Yani, kısaca ifadeedersek, bireyin formasyonu için, insanı temele almayan hiç bir eğitsel ve teorik yakla-şım ne eğitim bilimleri, ne de eğitim felsefeleri bakımından başarılı olamaz. Bundandolayıdır ki, zamanımızda teknolojik ve nesnel alandaki harika gelişmeler ve araçlarbolluğu karşısında bile, hemen tüm eğitim ve insan felsefelerinde insanı öne ve temelekoyan yaklaşımlar ağırlık kazanmakta ve hatta yol ayırımına gelmiş olan uygarlığınyeniden anlam kazanabilmesi için kesin olarak insana başvurulması gerektiği öngö-rülmektedir. Çünkü hemen tüm bu felsefe ve yaklaşımlarda artık hakiki gücün, gücü-nü, yeteneklerini kullanabilecek insanda yattığı, vurgulanmaya çalışılmaktadır. Nite-kim;

Akıllı bir varlık olarak "insanın Tann ve kozmos karşısındaki konumunu ve so-rumluluğunu temele alan "idealiste"ler, insanı tek ve biricik gerçek olan maddede,maddi değişme ve bunların kontrol ve üretiminde aracı öngörmek isteyen "materialis-te"ler, onu kültürel varlığın korunması ve temel değerlerin kazandırılmasında tek ara-cı gören "essenrialiste"ler, insanı madde, doğa, toplum karşısında gerçeği anlayabile-cek tek varlık olarak gören "realiste"ler ve yine onu kendi yaşantılarında kuram veuygulama içi içeliğinde ve ikileminde "pragmatiste"ler, tam bir yol ayırımına gelmişolan insanlığın yok olmamak için yeni bir uygarlığa geçmekte en başa koyan "recons-tructioniste"ler, doğuştan iyi olan insanın bu saf ve doğal iyiliğini korumak ve gerçek-leştirmek için kendi safiyetine yeniden kavuşmasını isteyen "naturaliste"1er, insanı kendivaroluşuna gerçekleştirip gerçekleştirmediği, özgürce seçim yapıp yapmadığı, sorum-luluk duyup duymadığı, yaratıcılığı ortaya koyup koymadığı konumunda ve durumun-da gören "existentialiste" 1er ve daha bir çok felsefeler, insanı parçalıyor gibi gözükse-ler de, bir yerde bizim parça insan anlayışından bütün insan anlayışına ulaşmamızgerektiğini de göstermektedirler. İnsanın artık hangi meslek için, ne için olursa olsuntuttuğu işiyle, mesleğiyle kişiliğinin kaynaşmasına, ve bu kaynaşmanın da tabii vesosyal çevresi içinde işlevsel bir ilişkiler düzeni içinde bütünleşmesine, ayrı ayrı yol-lardan zemin hazırlıyorlar. Bundan dolayıdır ki. özellikle eğitim sözkonusu olunca,insanı temele ve öne almayan bilimsel yaklaşım ve kuramlar, bulunduğu ortamda, par-ça insan yetişmesine, yani epistemolojik ve aksiyolojik planda bilgi ve pratikleriyle

12 FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KİŞ 1996

Page 62: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN" DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

bütünleşemerniş, dolayısıyla da gücünü kullanabilen insan haline gelememiş ve bunagöre 'form'asyon kazanamamış insanların, eğitim yoluyla yığınlaştınlmalarına nedenolmaktadır.

Bu problemler üzerindeki sorgulamalar, içerdiği zengin unsurlarla beraber, kuş-kusuz sadece bir insan ve eğitim felsefesini değil, aynı zamanda bir hayat ve dünyagörüşünün de oluşmasını sağlayacaktır. Esasen muzdarip dünyamızın entegrasyon ara-yışındaki temel istek ve ihtiyacı da budur. Bundan dolayıdır ki, her eğitim ve insanfelsefesinin aym zamanda bir dünya görüşü içerdiğini iddia edenler yanılmamışlardır.Yine bundan dolayıdır ki, başöğretmenimiz Atatürk, yeni kuşakların, yani bugünkü veyarınki çocuklarımızın, gençlerimizin, insanlarımızın ancak ve ancak, çocuğu, bireyi,insanı öne ve temele alan ve onları eğitirken onları nesnel dünyadan önce sayan, nes-nel dünyayı bile değiştirebilecek ancak ve ancak onların olabileceğini kabul eden, öğ-retmenlerin eseri olabileceğini söylemiştir. Yeni kuşakların banisi olacak öğretmenle-rin başvuracakları mürşidin ise kuşkusuz ancak bilimin olacağını vurgulayan Atatürk,onun hayat için de, meslek için de, tükenmez bir ilham kaynağı olduğunu en veciz birşekilde dile getirmiştir. Ancak bilim yolundan şaştığı, ondan uzaklaştığı nisbettedir ki,öğretmen çocuğu yanlış inşa edecek ve hayat için en hakiki yol gösterici olan aklıçocuk kişiliğinin dışına çıkarmak suretiyle de, onun manevi ve spirituel 'form'asyonu-nun dejenere edecektir. Bilimin böyle çocuk kişiliğinden uzaklaştırılması, akıllı varlıkolan ve şüphesiz normal bir insana ancak akıl yoluyla ulaşmanın zorunluluğunu duyanher çocuk, manevi hayatını zenginleştirmekte bile, öğretmeninden bir yarar sağlaya-mayacaktır. Çünkü çocuk ruhunu ve espirisini uyum ve armoniye kavuşturduğu nisbet-tedir ki, öğretmen ona bilinçli davranışlar kazandırmaya ulaşmış olacaktır. İç düzen veahengi gerçekleştiremiyen bir eğitim anlayış ve uygulamasının düzenli dış davranışlaryaratacağını beklemesi ise, hemen hemen mümkün değildir. Çocuğun da insanın da,bilimle olmadığı takdirde en azından akılla savunabileceği ve akıllı her insanın önün-de ancak akh yoluyla anlaşabileceğini öğretmeninden görememesi durumundadır ki,manevi gerçeğinin açıklanmasında bile akla başvurmayı bilemeyen ve akıl gücünükullanamayan bir dejenerasyona uğrayacaktır. Manevi tüm sistemlerde yüceltilen akıl,bilinç, bilim, düşünme gibi zihni eylemler ve melekeler, bireyin manevi hayatını dü-zenleyen unsurlar ve temeller olmaktan çıkacak, çocuğun entellektüel olduğu kadar,moral ve psikolojik açıdan da strese hazır bir ikileme düşmesine neden olacaktır. İçahenk ve düzenin böyle sağlanamadığı insan veya çocuktadır ki, istendik ve beklendikdavranışlar, ondan ancak, emir ve komutla istenen ve beklenen davranışlar halindeortaya çıkacak, otorite ve disiplin, eğitimin düzenini sağlamak yerine onu, bozan me-kanizmalar haline dönüşecektir. Çünkü hiç bir istenen, beklenen davranışı çocuk veyainsan kendi özünden getirerek, erkini özünden alarak ortaya koyamıyacaktır. Bundandolayıdır ki bir çok düşünürler ve moral eğitimi öngören ve öneren bir çok felsefeler,çocuktan beklenen davranışları görebilmek için onun iç düzen ve ahenginin gerçekleş-tirilmesinin gerektiğini iddia ederlerken yanılmamışlardır. Çünkü onu sadece bir yön-

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 13

Page 63: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU

den ve onun sadece o yönüne temele alan yaklaşımlar yerine belki, bütün insanı veinsanı bütünüyle görebilen felsefelere muhtacız.

Eğitim olgusu üzerindeki ve etrafındaki araştırmalar ve bunlardan elde edilenbilgilerimizin niteliği belki yükselmiş hatta bunlardan bir yığrn eğitim bilimleri kurul-muştur, ama. öyle zannediyoruz ki. bunun tam aksine insanımızın kalitesi ve onunniteliklerinin geliştirilmesi üzerine yapılan araştırmalar azalmıştır. Nitelikli insanları-mızdan beklediğimiz yararlar da tüm insanlarımıza ulaşacak başarılara dönüşememiş-tir. Nitelikli bir öğretmenin de aynı zamanda nitelikli bir insan, bir birey olması gerek-tiği arasında zihinsel ve pratik açıdan bütüncül anlayışlara girememişiz. Mesleği yaniöğretmenliği insandan ve öğretmenden ayrı ayn, parça parça düşünemiyoruz.

İnsan şimdide bulunması itibariyle belki bir dereceye kadar maziden uzaktır ama,suyun baş aşağı akması gibi, daima geleceğe doğrudur ve ona daha da yakındır. İnsan-lık ummanına dökülecek bir nehir gibi, gelecek ve gelecek kuşaklar eğer eğitim felse-felerimizden dışlanılıyor ise, bu şimdiye ve maziye gömülüşümüzün, suyun baş yukarıakışının resmi gibidir. Bundan dolayıdır ki,

Elindeki fidanı toprağa dikmek isteyen ve meyvesini hiç bir zaman yiyeceğineümidi olmayan yaşlanmış bir fani gibi, insanlığımızı bu toprakla üzerinde yüceltmekve onu gelecekte de devam ettirmek için çocuğumuzu, gencimizi, özetle insanımızı enaz nesnel dünyaya verdiğimiz önem ve öncelikle ele almalı, gelecek kuşaklar için,onların mutluluğu için eğitim ve öğretmen yoluyla elimizdeki fidanı bugünden toprağadikmek zorundayız. Unutmayalım ki, madde ve nesnel bir dünya için bile, öncelikleinsanın, çocuklarımızın ve gençlerimizin varolması ve sonra da onların varoluşlarınıgerçekleştirecek ve ortaya koyacakları güce erişmesi şarttır. Onların özgürlükleriniişlerinde, eserlerinde derinleşerek, ilerleyerek gerçekleştirebilmelerine yönelik imkân-ların yaratılması için yeni bir eğitim ve insan anlayışına öncelik verilmesinin zamanı-nın geldiğine kaniiz. Çünkü insana verilen önem maddi ve nesnel dünyaya verilenönemin gerisinde kalırsa, insan ontolojik mahiyetinden de uzaklaşmış olur, yani, 'tabi-at'ın özel bir uzantası olmak yerine, bizatihi 'tabiat' ananm özel bir uzantısı olma duru-muna düşer ki, sonucu vahimdir.

Öyleyse Milli Eğitim Temel Kanunu'muzun 2. maddesinde ifade edilen amaçlaraulaşılabilmesi, insanımızın orada belirtilen niteliklerle donatılabilmesi için, o donanı-mı okullarda sağlayacak öğretmenimize yüksek öğretimde, 21 kredilik belirli dersleriokutmanın yeterli olup olmayacağı hususunun yeniden analiz ve değerlendirmeye tabitutulmasının gereği, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle öğretmen yetiştiril-mesinde, seçim ve istihdamın aranacak tüm niteliklerin aynı zamanda eğitim amaçla-rında öngörülen birey niteliklerini gerçekleştirecek bir biçimde ve, ona paralel olarak,yeniden düşünülmesi, düzenlenmesi.

14 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 64: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

"ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN" DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bu da bizi öncelikle Milli Eğitim Temel Kanunu'n 43. maddesinde yer alan hu-susların yeniden ele alınmasını, aynı kanunun 2. maddesinde belirlenen birey nitelik-lerini dikkate alarak, yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Bir çok yönleri itibariyle araştırmaya muhtaç bu görüş ve sübjektif kanaatlanmısizlerle paylaşırken gösterdiğiniz sabra teşekkür eder, öğretmen yetiştiren bir yükseköğretim kurumunda bir öğretmen olarak, hepinizin öğretmenler gününü yeniden kut-lar, saygılar sunarım.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 15

Page 65: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö.V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞÎ VEFELSEFESİ

Melek DOSAY*

M.Ö.V. yüzyıl Batı uygarlık tarihi için önemli bir çağdı. Bu çağ. Preslerin Yuna-nistan'ı istila etmeleri ve yenilgiye uğramalarıyla başlamış; İsparta'nın Atina'ya üstüngelmesiyle de sona ermişti. Bu dönemin yoğun ve karmaşık siyasi ve askeri olaylarıarasında da, edebî ve sanatsal faaliyetlerin ağırlık kazandığı Perikles devri yaşanmıştı.

Beşinci yüzyılın ilk yarısında Perslerle Yunanlılar arasında yaşanan "Med Savaş-ları", Perslerin batıya doğru yayılma arzularından çıkmıştı. Pereleri yenmek için Yu-nan siteleri, aralarındaki her türlü anlaşmazlığı bir yana bırakarak "Hellen Birliği"nikurdular. Perslerin yenilgiye uğratılarak ülkeden çıkartılmalar^ Hellen uygarlığı içinçok olumlu koşullar yaratmıştı. Med Savaşları sonunda Anadolu'nun batı kıyıları, EgeDenizi ve Karadeniz Yunanlılara açılmış oldu. Artık bu bölgelerde Yunanlılar serbest-çe ticaret yapabileceklerdi. Bu da Hellen Dünyasının ekonomik, siyasi ve kültürel geli-şimini doruğa ulaştıracak en önemli faktörlerden oldu.

Yine bu savaşlardan sonra Yunan dünyasında demokratik hareketler gelişti, pekçok sitede yönetim biçimi olarak demokrasi kuruldu. Bu arada Atina'da başa Periklesgeçti (M.Ö. 461). Onun zamanında Atina Yunan dünyasının kültür meıkezi halinegeldi, çeşitli yörelerden bilginler, şairler, sanatçılar Atina'ya geldiler. Örneğin, İonya'-dan Anaksagoras. Trakya'dan sofist filozof Protagoras, Sicilya'dan Gorgias burada top-landılar. Ayrıca Demokritos, tarihçi Herodot ve Sokrates de bu dönemde Atina'da yaşa-dılar. Perikles çağında Atina Yunan dünyasının ticaret merkezi de oldu, sanat eserlerive mimari yapılarıyla diğer Yunan siteleri arasında en zengini ve en canlısı idi.

Med Savaşları Yunan siteleri arasında bir başka birliğe daha yol açtı. Atina'nınbaşkanlığında diğer siteleri toplayan bu birlik "Delos Birliği" idi. Bu birlik, Perslerekarşı birleşmiş olan Yunanistan'da yeni bir bölünme anlamına da geliyordu. DelosBirliği'nin hazinesi kutsal Delos Adası'nda, Atinalıların gözetimi altındaydı. Atina'nınbu hazineyi dilediği gibi kullanması ve birliğin üyeleri üzerinde egemenlik kurma ar-zusu Delos Birliği'ni huzursuz etmiş, öte yandan Atina'nın Akdeniz ticaretini ele geçir-

* Ankara Üniversitesi, D. T. C, Fakültesi, Felsefe Yard. Doç.

16 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 66: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö.V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

me çabası İsparta'nın başkanlığında oluşturulmuş olan Peloponez Birliği'ni de rahatsızetmişti. Atina'nın bu saldırgan tutumuyla yirmiyedi yıl (M.Ö. 431-404) süren Pelopo-nez Savaşları başladı. Bu savaşta Atina'nın başında olan Perikles Mısır'dan gelen vebasalgınında öldü (M.Ö. 429). Perslerden yardım alan İsparta Atina'yı yendi, ancak İs-parta da bu savaştan çok yıpranmış olarak çıktı. Peloponez Savaşlarının Hellen uygar-lığına büyük zararları oldu. Artık Makedonyalıların egemenliğine kadar Hellen Dün-yası siyasi açıdan belirsiz ve karışık bir döneme girecekti.

M.Ö.V. yüzyıl yalnızca siyasi ve kültürel olaylar açısından değil, matematikselgelişmeler açısından da önemli bir çağdı. Bu yüzyılda Hellen matematiğinin şekillen-diğini, daha sonraki matematik gelişmelerinin çoğuna temel teşkil edecek problemler-le uğraşıldığını görmekteyiz. Hellen matematiğinin pratik uygulamalardan ziyade fel-sefe ile ilişkili olması onun özel bir niteliğiydi. Bu yüzyılda, daha sonraki matematik-sel gelişmeler açısından temel öneme sahip altı problem ortaya çıkmıştır: Dairenindörtgenleştirilmesi. kübün iki kat yapılması, açının üçe bölünmesi, ölçülemeyen bü-yüklükler, hareket ile ilgili paradokslar ve sonsuz küçükler metodu. Bu problemleri ilkdefa matematik dünyasına sunan ve çözme teşebbüslerinde bulunan Tarentumlu Ark-hytas (doğ. MÖ. 428). Metapontunüu Hippasus (M.Ö. 400), Eleah Zenon (M.Ö. 450).Demokritos (doğ. M.Ö. 460), Ellisli Hippias (doğ. M.Ö. 460), Khioslu Hippokrates(M.Ö. 430) ve Anaksagoras (M.Ö. 428) bu çağın temel matematiksel yeniliklerinimeydana getirmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda da küçümsenemeyecek matematikbaşarıları ortaya konmuştur, ancak M.Ö.V. yüzyıl gibi henüz sağlam matematik yön-temlerinin belirlenmediği bir çağda, çok temel problemleri cesurca ortaya koymayayönelik girişimlerde bulunulması bu çağa ayrıcalık kazandırmaktadır.

Peloponez Savaşları başlamadan önce, V. yüzyıl ortalarında, yani Perikles döne-minde, yıldızı parlayan Atina'ya Hellen Dünyasının her tarafından entellektüel insan-ların gelmesi, burada farklı görüşlerin sentezinin yapılabilmesini olanaklı kılmıştı. Buinsanlar kozmolojiden etik alanına kadar hemen her konu ile ilgilenmişler, zamanzaman yerleşmiş geleneklerle de çatışmışlar, ama her şeyi sorgulamışlardı. Örneğin.Anaksagoras Güneş'in bir tanrı olmayıp, bütün Peloponez büyüklüğünde, kırmızı sı-cak bir taş olduğunu; ışığını Güneş'ten alan Ay'ın canlıların yaşadığı bir'dünya olduğu-nu iddia etmiş, bu düşüncelerinden dolayı da dinsizlikle suçlanarak haspedilmişti.

Anaksagoras

Klazomenai'de (bugünkü Urla) doğmuştur, yani İonyalıdır ve Tales'in başlatmışolduğu evrenin tabiatını araştırma geleneğini o da sürdürmüştür. Hem filozof, hem debir taibat âlimi ve matematikçi idi. Yaşamının otuz yılını Atina'da geçirerek, buradaPerikles'e hocalık yapmıştı. O, İonya ve Elea felsefeleri arasında denge oluşturan atomcufelsefenin son büyük temsilcisi olarak kabul edilir (Afşar Timuçin, s, 127). Onun felse-fi görüşleri de diğer tabiat fılozofiarınınkine benzer; ona göre. varlıkların temel prensi-bi, nitelik bakımından farklı sayısız "tohum"dur. Onu diğer tabiat filozoflarından ayı-

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996 1 7

Page 67: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Melek DOSAY

ran düşüncesi ise. ilk defa soyut bir felsefi ilke, yani nus (ruh) düşüncesidir. Bu, herşeye gücü yeten, belirli bir kişiliği olmayan, evrenin oluşmasını sağlayan ruh'dur (Stö-rig, s. 221). Sokrates Anaksagoras'ınbu fikirlerini ilkin çekici bulmuş, ancak sonradanetik doğrulan araştırmaktan daha çok mutlu olmuştu.

Anaksagoras, faydacı zihniyeti aşarak entellektüel meraktan kaynaklanan Hellenbilimsel tavrının aşikâr bir temsilcisiydi. O bir matematikçi olmaktan ziyade, öncelik-le bir tabiat filozofu olarak karşımıza çıkar, ancak onun araştırmacı, sorgulayıcı yakla-şımı onu matematik problemleriyle de uğraşmaya yöneltmişti. Bu konuda onun felse-fede soyut ilkelerle düşünme alışkanlığı da avantaj sağlamış olabilir. Plutarkos'un söy-lediğine göre, Anaksagoras hapiste geçirdiği zamanı, dairenin dörtgenleştirihnesi prob-lemini çözmeye çalışarak değerlendirmiştir.

Dairenin dörtgenleştirilmesi problemi matematikçileri 2000 yıldan fazla bir za-man uğraşılmıştır. Bu problem. Hellen matematiğini daha eski uygarlıkların matema-tiğinden farklı kılan yaklaşımı da gösterir. Burada, matematiğin günlük yaşamın ihti-yaçlarına uygulanması kaygısı ile karşılaşmıyoruz, yaklaşık sonuç ile kesin sonuç ara-sındaki farkı dikkate alan, kuramsal bir problemle karılaşmaktayız. Bu problemde,dairenin alanına eşit doğrusal kenarlı bir şeklin yalnızca cetvel ve pergel kullanılarakçizilmesi istenmektedir.

Anaksagoras, Arkhytas'ın doğduğu yıl, Platon'un doğumundan bir yıl önce vePerikles'in ölümünden bir yıl sonra, yani MÖ. 428'de ölmüştür. Atina halkının dörttebirinin ölümüne yol açan veba salgınında Perikles de ölmüştü. Peloponez Savaşlarısırasında Atina'yı sarsan bu veba felaketi ikinci bir meşhur matematik problemininortaya çıkmasına vesile olmuştur. Veba salgınının nasıl önlenebileceğini sormak üzereDelos'daki Apollo kâhinine bir heyet gönderilmiş, kâhin küp şeklindeki Apollo suna-ğının iki kat yapılması gerektiğini söylemişti. Atinalılar sunağın boyutlarını iki katyapmaya uğraşmışlar, ancak başanh olamamışlardı. Sunağın hacmi iki kat yerine se-kiz katına çıkmıştı. İşte "Delos Problemi" adıyla anılan küpün iki kat yapılması prob-leminin menşei buydu. Bu problemde, kenarı (dolayısıyla hacmi) bilinen bir küpünhacminin iki katma sahip bir ikinci küpün kenarının sadece cetvel ve pergel ile çizil-mesi İsteniyordu. Aynı tarihlerde Atina'da bir üçüncü meşhur problem daha ortayaçıkmıştı: Bir açıyı sadece cetvel ve pergel ile üç eşit kısma bölmek (Boyer, s. 71).

Bu üç problem, yani dairenin dörtgenleştirilmesi, küpün iki kat yapılması ve açı-mn üçe bölünmesi, o zamandan beri Antik Çağın "üç klasik problem"! olarak bilinir.2200 yıldan sonra bu problemlerin sadece cetvel ve pergel yardımıyla çözülemeyecek-leri ispatlanmıştır. Ancak Hellen matematiğinin ve daha sonraki matematiksel düşün-cenin en verimli ürünleri, bu imkânsız problemleri çözme gayretleri neticesinde ortayakonmuştu. M.Ö. V. yüzyılda bu problemler çözülemedi, ama başka yönlerde parlak ba-şarılarla dolu çabalar sarfedildi. Bu üç klasik problem adeta matematik tarihinde gün-demi oluşturdular.

18 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 68: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö.V YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

Khioslu Hippokrates

Anaksagoras'dan biraz daha genç olan ve onunla aynı bölgeden olan Khioslu Hip-pokrates M.Ö.430 yılında ticaret yapmak üzere Atina'ya gelmiş, ancak bu alanda talihiyaver gitmeyince geometriye yönelmişti, Proklus, onun Öklid'in Elementler'inden biryüzyıl kadar önce "Geometrinin Elementleri" adlı bir kitap yazdığını haber verir, an-cak bu kitap kayıptır. Zaten M.Ö.V. yüzyıla ait hiç bir matematik eseri zamanımızaulaşmamıştır. Fakat Hippokrates'in, birbirini kesen iki yayın meydana getirdiği şekil-lerin dörtgenleştirilmesi ile ilgili eseri hakkında biraz bilgiye sahibiz. Burada dörtgen-leştirilen şekil, yarıçapları eşit olmayan iki daire yayının sınırlandırdığı şekildir. Buproblemin dairenin dörtgenleştirilmesi probleminden doğmuş olabileceği tahmin edil-mektedir. Bu problemle ilgili olarak Hippokrates şu teoremi ifade etmiştir: Benzerdaire dilimleri, tabanları üzerindeki karelerle orantılıdır. Eudemus'un bildirdiğine göre,Hippokrates bu teoremi, iki daire alanının oranlarının, çaplan üzerindeki karelerinoranına eşit olduğunu ilk defa göstererek ispatlamıştır. Hippokrates burada, Pitagorcu-lann felsefesinde büyük bir yer işgal eden oran kavramım benimsemiştir. Bazı tarihçi-ler Hippokrates'in de bir Pitagorcu olduğunu iddia etmişlerdir. Pitàgorcular Krotona1-daki faaliyetleri sona erince bütün Hellen Dünyasına dağılmışlar, bu da onların etkile-rini geniş bölgelerde duyurmalarına neden olmuştu. Hippokrates de bu etkiye doğru-dan ya da dolaylı olarak maruz kalmış olabilir.

Hippokrates'in daire alanlarına ilişkin bu teoreminin, Hellen matematiğinde eğrialanların ölçümüne ilişkin ilk ifade olduğu sanılmaktadır. O, bu teoremden yararlana-rak ilk defa tam olarak bir eğri alanını dörtgenleştirmeyi başarmıştır. Bunun için, önceyarım daire içine bir ikizkenar dik üçgen çizdi. Taban olan hipotenüs üzerine, diğerkenarlar üzerindeki eğri dilimlerine benzer bir dilim çizdi, dilimler, tabanları üzerin-deki karelerle orantılı olduğundan, Pitagor teoreminin de uygulanmasıyla, iki küçükdaire diliminin toplamı, daha büyük olan dilime eşit bulunur. Buradan, AC yarım da-iresi ile ADCE dilimi arasındaki fark, ABC üçgenine eşit bulunur. Bu nedenle, ABCDhilali ABC üçgenine eşittir, buradan da ABC üçgeni AC'nin yansı üzerindeki kareyeeşit olur, böylece hilalin kareleştirilmesi başarılmış olur (Şekil 1). Hippokrates'in hi-

fi

A

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 \9

Page 69: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Melek DOSAY

laiîerin kareleştirilmesiyle ilgili başka çalışmalarının da olduğu bilinmektedir. Bura-dan, eğer hilaller kareleştirilebiliyorsa, dairenin de kareleştirilebileceği (dörtgenleşti-rilebileceği) neticesi çıkmaktadır. Bu çıkarım, Hippokrates'i ve çağdaşlarını en sonun-da daireyi de kareleştirebilecekleri hususunda cesaretlendirmiş olmalıdır (Boyer, s. 72-74), ' .

Bu tür alan hesaplan, o dönemin Atinalı matematikçilerinin alan ve oran dönü-şümlerini kullanmakta usta olduklarını göstermektedir. Özellikle, kenarları a ve b olanbir dikdörtgeni kareye dönüştürmekte hiç bir güçlükle karşılaşılmıyordu. Bu işlemiçin. a ve b arasında bir orta oran bulmak gerekiyordu. Yani, eğer a/x = x/b olursa, xçizgisini kolaylıkla çizebiliyorlardı. Bu nedenle matematikçiler verilen a ve b büyük-lükleri arasına iki orta (erim sokarak problemi genelleştirmeye çalışıyorlardı. Yani, ave b gibi iki doğru parçasından, a/x = .v/y = y/b olacak şekilde x ve y doğru parçalarınıçizmeyi umuyorlardı. Bu orantı kurma problemi, Delos probleminin bir çözümü olabi-lirdi ve Hippokrates çok muhtemel olarak bunu biliyordu. Çünkü, bu sürekli orantıdab=2a olursa, y'lerin sadeleştirilmesiyle x'=2aJ elde edilir, bu da kübün iki kat yapılmasıdemektir (Boyer. s. 75).

Hippokrates'iıı meşhur üç problemin ikisiyle ilgilenmiş olduğu görülmektedir, amaaçının üçe bölünmesi problemine hiç katkıda bulunmamıştır. Bu problemle de EUisliHippias uğraşmıştır.

EUisli Hippias

M.Ö.V. yüzyıl sonlarında Atina'da Sofistlerle karşılaşıyoruz. Bilgilerini başkala-rına öğretmeleri yasak olan Pitagorcuların aksine. Sofistler ders vererek geçimlerinisağlıyorlardı. Sofistlerin bilgilerinin yüzeysel olduğu söylenirse de, onların pek çokalanda genel bilgiye sahip oldukları ve bazılarının da bilime katkı yapmış olduklarıunutulmamalıdır. İşte bu katkıda bulunanlardan birisi de, M.Ö.V. yüzyılın ikinci yan-sında Atina'da yaşamış olan EUisli Hippias idi. Hippias, hakkında ilk elden biigi sahibiolduğumuz en eski matematikçilerden birisidir. Bu malumatı Platon'un diyalogların-dan elde etmekteyiz. Platon, Hippias'ı tipik bir Sofi.st olarak, yani gururlu, kibirli veaçgözlü tasvir etmiş; Sokrates ise yakışıklı ve bilgili, ancak kibirli ve yüzeysel olaraktanımlamıştır. Hippias'ın. iki Sofistin kazandığından daha çok para kazanmakla öğün-düğünü biliyoruz. Onun Protagoras ile çağdaş olduğu, çok yönlü bir kişi olup, matema-tik, astronomi, dil bilgisi, tarih ve mitoloji ile ilgilendiği de bilinmektedir. Olimpiyatbirincileri için hazırladığı liste. Yunanlıların olimpiyatlarla tarihlenıe yönteminin te-melini oluşturmuştur (Copleston. s. 118). Matematikten hitabete kadar pek çok konu-da yazdığı söylenir, ancak hiç bir eseri günümüze ulaşmamıştır. Olağanüstü bir belleğesahip olduğu, çok şey bilmekle öğündüğü ve el sanatlarında usta olduğu da söylenmek-

' tedir.

Hippias'ın matematiğe en önemli katkısı, açıyı üçe bölme problemiyle uğraşırken,daire dışında ilk eğriyi bulmuş olmasıdır. Bulduğu kuadratriks eğrisi şöyle çizilir: (Şe-

20 FELSEFE DÜNYASI. SAYI : 19 KIŞ 1996

Page 70: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

MÖ: V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

A B

Ä

F

H

D

Şekil 2

kil 2). ABCD karesinin AB kenarı DC ile çakışmcaya kadar düzgün biçimde aşağıyadoğru hareket ettirilsin. Bu hareket. DA kenarının, DC ile çakışmcaya kadar saat yö-nünde döndürülmesiyle aynı süre devam etsin. Hareket eden bü iki çizginin herhangibir andaki pozisyonları A'B1 ve DA11 ve bunların kesişme noktası P ise; bu iki hareketdevam ettiği sürece P'nin yeri APE eğrisi olacaktır. Bu eğriye, daha sonra daireninkareleştiriimesinde de kullanıldığından dolayı kuadratriks adı verilmiştir. Kuadratriksile bir açı kolaylıkla üçe bölünebilir. Örneğin. PDC açısı üçe bölünecek ise; F, G, H. Inoktalarından B'C ve A'D dilimleri üçe bölünür. FG ve HI çizgileri kııadratriks'i R veS noktalarında keserse. DR ve DS çizgileri PDC açısını üç eşit kısma bölecektir {Boyer,s. 75-76).

Pitagorcular

Pitagorcular adıyla anılan topluluk, Krotona şehri merkez olmak üzere güney İtal-ya'da Pitagor'un başkanlığında kurulmuş dinsel bir örgüt idi. Bu örgütün başkam olanPitagor Sisam'da doğmuş olup, aslen İonyalı idi. Orta yaşlarında, Sisam'da tiran Poly-krates'den kurtulmak için. tıp okuluyla ünlü Krotona'ya göç etmişti. Burada kurmuşolduğu dini örgüt siyasi iktidarı bir süre için ele geçirmiştir. Ancak bu siyasi iktidarla-rı. Krotona ve Sybaris arasında çıkan savaştan sonra sarsılmış ve buradan kovulmuş-lardır. Bunun üzerine Pitagor Metapontum'a gitmiş ve M.Ö.500 yılı sıralannda oradaölmüştür. Pitagor'un ve örgütünün düşüncelerini öğrencileri sürdürmüş ve Hellen dün-yasının her tarafına yaymışlardı. Pitagorcuların daha sonraki düşünürler üzerindekietkileri yüzyıllarca sürmüştür. İonyalılarda rasyonel düşünmenin gelişmesi, matema-İtk ve doğa biiimierinin gelişmesi ile paralel gitmişti {Large, s. 3). Pitagorcularda bugelişimin matematiğin gelişmesini sağladığına şahit olmaktayız, çünkü onların felse-fesi matematiksel bir felsefeydi. Aristo'ya göre. Pitagorcular kendilerini matematiğeadamışlardı, matematiği ilk geliştirenler onlardı, matematiğin prensiplerinin bütünşeylerin prensipleri olduğunu düşünüyorlardı (Copleslon. s. 35).

FELSEFE DÜNYASİ, SAYI: 19 KIŞ 1996 21

Page 71: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Melek DOSAY

Güney İtalya'dan kaçan Pitagorculardan ders alanlar arasında bulunan Tarentum-lu Phiiolaus'un Pitagorculann fikirlerini açıklayan ilk kişi olduğu söylenir. Hattâ Pla-ton'un da Pitagorculuğu ilk defa Phiiolaus'un kitabından öğrenmiş olması çok muhte-meldir. Phiiolaus'un kozmoloji ile ilgili açıklamaları ve sayı fanatizmi daha sonrakiPitagorcular tarafından hafifletilmiştir. Örneğin, Hiketas Phiiolaus'un kozmolojisindegeleneklere daha uygun düşen değişiklikler yapmış, Phiiolaus'un öğrencisi Tarentum-lu Arkhytas da hocasının sayı perestliğini yumuşatmıştı (Boyer, s. 77).

Arkhytas

Arkhytas (MÖ. 428-347), Tarentum'da büyük bir devlet adamı ve asker idi. Pla-ton Akademi'sini açtığı zaman, Hellen dünyasındaki yegane büyük geometrici de yineo idi (Cajori, s. 19). Yakın arkadaşı olan Platon'un hayatını kurtarmak için arabulucu-luk yapmak üzere tiran Dionysius'a gittiği söylenir.

Arkhytas'ın sayıya yaklaşımı Philolaus'unkinden daha az dinsel ve mistikti, ancako da aritmetiği (sayıyı) geometriden üstün tutma geleneğini sürdürmüştü. Onun mate-matiğe en önemli katkısı, Delos problemi için önerdiği çözüm idi. Delos problemini,verilen iki çizgi arasında iki orta orantı bulma problemine indirgemiş, bu orantıları üçboyutlu üç tane şekli, yani silindir, koni, tör'u kesiştirerek bulmuştur. Ancak bu çözümistenilen şartları sağlayan bir çözüm değildi.

Arkhytas müzik ile kendinden öncekilerden daha çok ilgilenmiş ve çocuklarıneğitiminde müziğin edebiyattan daha büyük bir yere sahip olması gerektiğini vurgula-mıştı. Okullardaki ders programlarında da matematiğin önemine inanmıştı, onun sa-yesinde eğitimde matematik önemli.bir yere sahip oldu. Arkhytas'ın çocuklara ilgisiniyalnızca eğitim hakkındaki düşünceleri değil, onlar için icat ettiği bazı oyuncaklar daortaya koymaktadır, örneğin gençlerin eğlenmesi için tahtadan mekanik bir güvercinyapmıştı (Boyer, s. 77).

Hippasus

Metapontumlu Hippasus'un bir Pitagorcu olduğu, ama bu örgütten atıldığı söyle-nir. Topluluktan çıkartılmasının gerçek nedeni bilinmemekle birlikte, üç tahmin üze-rinde durulmaktadır. Bunlardan birisine göre, Hippasus Pitagorculann muhafazakârkanunlarına karşı demokratik bir harekete taraftar olmuş, böylece politik itaatsizliğin-den dolayı Pitagorcular tarafından kovulmuştu. İkinci tahmine göre ise, beşgen ya daonikigen ile ilgili açıklamalarından dolayı kovulmuştu. Sonuncu olasılığa göre de,Pitagorculann matematiksel felsefelerini yıkan ölçülemeyen büyüklüklerin varlığını(irrasyonelleri) haber verdiği için topluluktan çıkartılmıştı.

Pitagorculann, herşeyin özünün tam sayılann ya da tam sayılann oranlannın özel-likleriyle açıklanabileceği inancı, tam sayıların ve oranlannın en temel geometrik özel-likleri bile açıklamakta yetersiz olduğunun keşfedilmesiyle sarsılmıştı. Örneğin, bir

22 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 72: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö. V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

karenin ya da bir küpün veya beşgenin köşegenini kenarı ile mukayese edemiyorlardı.Yani, kenar ve köşegen uzunluklarının oranlarım, iki doğal sayının oram olarak göste-remiyorlardı. Onların sayı anlayışı yalnızca doğal sayıları kapsıyordu.kesirli sayılar da -iki doğal sayının oranı olarak kabul ediliyordu. Buna göre, bir uzunluğun sayı ile tem-sil edilebilmesi, yam ölçülebilmesi, bu uzunluğun bir birim uzunluğa oranının belir-lenmesi, yani kesirli sayı olarak saptanması demekti. İşte karenin kenar ve köşegenuzunluklarının oranları iki doğal sayının oram ile ifade edilemiyordu, yani bu doğruparçalan ölçülemiyordu. Bu keşfi ne zaman, kimin ve nasıl yaptığı kesin olarak bilin-memekle beraber, bu keşfi Metapontumlu Hippasus'a atfedenler vardır.

Aristo, bir karenin köşegeni ile kenarı arasında ortak bölensizlik olduğunun, tekve çift sayılar vasıtasıyla ispat edildiğini bildirir. Bu ispat şöyle yapılmış olabilir: Birkarenin köşegeninin uzunluğu a ve kenan da b olsun, a/b oranının ölçülebilir olduğu-nu, yani rasyonel olduğunu düşünelim, a ve b'nin aralannda asal olduğunu, yani dahafazla sadeleşürilemeyeceklerini kabul edelim (Şekil 3). Pitagor teoremi uygulanırsa, a2

= 2b1 olur; a2 = 2b2 olduğundan, a2 bir çift sayı olmalıdır, karesi çift olan sayınınkendisi de çift olacağından, a'nın da çift olması gerekir, a ve b'nin aralannda asalolduğu kabul edildiğinden, a çift ise b'nin tek olması gerekir, a bir çift sayı olduğun-dan, a = 2r olarak gösterilebilir, a2 = 2b2 olduğundan, 4r2 = 2b2 ve b2 = 2r2 bulunur. Budurumda b2'm'n çift ve b'nin de çift olması gerekir. Ama daha önce b'nin tek olmasıgerektiği söylenmişti, a ve b'nin her ikisi birden çift olamaz, çünkü aralannda asaldeğillerdir, b'nin hem çift hem de tek olması bir çelişki ortaya çıkardı, o halde a veb'nin ölçülebilir olduğu varsayımı yanlıştır (Boyer, s. 79-80).

Şekil 3

Pitagorculann inandıklan gibi, uzunluklar sonlu sayıda noktanın biraraya gelme-sinden oluşsaydı, uzunlukları onları meydana getiren bu noktaların sayısı ile ifadeetmek, yani ölçmek mümkün olurdu. Bu, uzunlukların oranlanrun iki doğal sayınınoranı ile gösterilebilmesi anlamına gelir. Ancak Hippasus'un yapmış olduğu tahminedilen keşfe göre, Pitagorculann sayı ile uzay arasında kurduklan ilişki doğru değildi.Bu durum, nicelikleri sayı ile değil, uzunluklarla temsil etmeye yönelme neticesini

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 23

Page 73: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Melek DOSAY

doğurdu. Bu. aritmetiğin yerini geometrinin alması demekti. Nitekim Pitagorculanncebirinin de geometrik bir cebir olduğu görülür.

Pitagorcuların sayıya inançları böylece çok ciddi bir problemle karşılaşmıştı. Hip-pasus'un ölçiilemeyen büyüklükleri keşfi Pitagorculann matematiksel felsefelerine darbevurmuştu, ancak Pitagorculann felsefelerini sarsan yalnızca Hippaşus'un keşfi olmadı.Elealılar da onların felsefesine karşı fikirler ileri sürdüler. İonyalı doğa filozofları her-şcyi tek bir prensibe dayandırmışlardı. Bu temel prensip, örneğin su, hava ya da ateşolarak düşünülmüştü. Pitagorcular ise daha soyut düşünmüşler, temel prensibi sayıolarak kabul etmişlerdi. İşte Pitagorculann bu sayı atomculuğu Elealı Parmenides (M.Ö.450) ve öğrencileri tarafından şiddetli eleştirilere uğradı. Pitagorculann çeşitlilik vedeğişme ile ilgili fikirlerine karşı. Elealılar varlığın bir ve bütün olduğuna inanmışlar-dı.

Zenon ^

Parmenides'in en tanınmış öğrencisi Zenon (M.Ö. 450 sıralan), hareketle ilgiliparadokslarıyla Pitagorculann uzay ve zamana ilişkin atomcu görüşlerinin kabul edi-lemeyecek sonuçlara yol açtığını göstermiş, ölçünün güçlüğünü vurgulamıştı. Zenon'unParadokslarını Aristo vasıtasıyla öğreniyoruz, özellikle onun dört paradoksu Önemli-dir: 1) Dikotomi (İkiye bölme). 2) Asil. 3) Ok, 4) Stadyum paradokstan.

Dikotomi paradoksu, hareketli bir nesnenin verilen bir mesafeyi aşmadan önce,bu mesafenin yansım aşmak zorunda olduğunu, bu yarı mesafeyi aşmadan önce. onunda yarısını aşması gerektiğini ve bu işlemin böylece sonsuza kadar devam ettiğini, budurumda hareketin mümkün olmadığını gösterir. Bu paradoks ile Zenon, uzay sonsuzakadar bölünebilir olduğu zaman hareketin imkânsız olduğunu ispatlama amacındadır.

Asil paradoksu da aynı amaca yöneliktir. Çok hızlı koşan Asil kaplumbağa ileyarışa başlamadan önce. kaplumbağaya avans verir. Asil kaplumbağanın bulunduğunoktaya ulaşıncaya kadar, kaplumbağa kısa bir mesafe de olsa ilerler; Asil bu mesafeyikoşuncaya kadar, kaplumbağa biraz daha ileri gider; bu süreç,böylece sonsuza kadardevam eder. Asil ne kadar hızlt koşarsa koşsun, kaplumbağa ise »e kadar yavaş hareketederse etsin. Asil kaplumbağayı hiç bir zaman geçemez. Dikotomi paradoksundakigeriye doğru sonsuz bölünme Asil paradoksunda ileriye doğrudur.

Pitagorculann dediği gibi. eğer uzay ve zaman, sonlu sayıda ve belirli büyüklüğüolan noktalardan meydana gelmişse, bu noktalar ya sonsuza kadar bölünebilir, yanibölünmenin sonu gelmez, başka deyişle uzay ve zaman süreklidir; ya da belli bir yer-den sonra bölünme durur, yani sabit bölünmezler vardır, başka deyişle uzay ve zamankesiklidir. İşte-dikotomi ve Asil paradoksian sonsuz bölüncbilirlik olduğunda hareke-tin imkânsız olduğunu göstermişlerdir.

Zenon ok ve stadyum paradokslarıyla sabit bölünmezler fikri ile de hareketinimkânsız olduğunu göstermiştir Ok paradoksuna göre havada uçan bir ok her an ken-

24 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 74: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö. V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

dişine eşdeğer bir alan kaplar; alan kaplama ise harekette olmama, yani durma demek-tir. Bu nedenle uçuyor gibi görünen ok aslında sükunet halindedir, onun hareketi birgöz aldanmasından başka bir şey değildir.

Stadyum paradoksunda. a r a r a3. a4 eşit büyüklükte ve hareketsiz cisimler olsun,b,, b,. b,. b4 de a'lar ile aynı büyüklükte cisimler olsun ve bir an içinde bir a geçecekşekilde sağa doğru hareket etsinler, c,, cv c,. c4 de a'lar ve b'lerle aynı büyüklükte olsun,bunlar da bir an içinde bir c, bir a'yı geçecek şekilde sola doğru hareket etsinler. Bir ansonra, yani zamanın en küçük birimi geçtikten sonra, c'lerin b'lere göre iki birim hare-ket ettiği görülür. Bir birimlik hareketin gerçekleştiği bir an içinde iki birimlik hareketde gerçekleştiğine göre, an en küçük zaman birimi olmaz, yani en küçük olarak kabuledilen zaman birimi bile ikiye bölünebilir; şu halde an'ın en küçük zaman birimi ola-rak kabulü ile çelişkili bir neticeye ulaşılmış oldu. Burada ortaya çıkan netice, zama-nın atomlardan meydana gelmediğidir (Boyer. s. 82-84).

aia, a

3a4

b, b2b, b

4

c> c

2C3

C4

a!a. a

3a4

b, b. b, b4

Demokritos

Anaksagoras'ın öğrencisi. Philolaus'un arkadaşı ve bir Pitagorcu hayranı olan Ab-deraJı Demokritos (M.Ö. 460-370). günümüzde atomcu felsefenin kurucusu olarak ta-nınır, ancak kendi zamanında geometrici olarak da meşhurdu. Çağdaşları arasında ençok seyahate çıkan kişi olduğu; Atina'ya, Mısır-Mezopotamya bölgesine, hattâ Hindis-tan'a gittiği söylenir. Matematik üzerine pek çok eser yazmış, ancak bunların hiç birisigünümüze ulaşmamıştır. İrrasyoneller, geometri, sayılar ve perspektif gibi konularınonun ilgi alanları olduğu bilinmektedir. Demokritos Yunanlılar arasmda piramit vekoni hacimlerini bulan ilk matematikçidir. Onun Mısırlılardan piramit hacmini he-saplamayı öğrendiği ve aynı sonucu koniye uygulamış olduğu düşünülmektedir, çünkükoni, tabanı kenar sayısı sonsuz, düzgün bir çokgen olan bir piramittir (Sayılı, s. 63).Geometriyi Mısırlılardan öğrenmiş olmakla beraber, omın düzlem şekillerin çizilme-sinde hiç kimsenin, hattâ Mısırlı ip gericilerinin (geometricilerin) bile kendisini geçe-memesiyle gururlandığı da bilinmektedir (Cajori. s. 25).

Demokritos'un matematik ile ilgili düşünceleri hakkında ipuçları onun felsefi gö-rüşlerinde aranabilir. Ona göre. bütün olayiar, birbirlerinden büyüklük ve şekil bakı-mından farklı, gözle görülemeyecek kadar küçük, sonsuz boş uzayda hiç durmadan

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996 25

Page 75: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Melek DOS AY

hareket eden, içine nüfuz edilemez atomlarla açıklanmalıydı. Atomcu felsefe esasındaElealılarm hareket, oluş, değişme ve çeşitlilik olamayacağı iddialarına karşı deneydünyasının varlığım gösterme çabasından çıkmıştır (Arslan, s. 171 ). Bu felsefeye göre,fiziksel nesneler birbirine benzer atomların farklı yayıümlanndan meydana gelir, ma-tematiksel nesneler de belli bir atomun belirli biçimlerde kümeleşmesinden oluşur.Örneğin, bir doğru parçası ve bir üçgenin farkı, onları meydana getiren atomlarınkümeleşme biçimlerinde ortaya çıkar.

Kendisi de Pitagorcuların hayranı olan Demokritos'un fiziksel atomculuğu Pita-gorcuların geometrik atomculuğundan esinlenmiş olabilir. Demokritos'da da belli be-lirsiz bir geometrik atomculuk ile karşılaşmaktayız. Demokritos'un ilgilendiği mate-matik problemleri bir çeşit sonsuz küçükler hesabı (entegral hesap) yaklaşımını gerek-tiren problemlerdi. Örneğin, piramit ve koni gibi üç boyutlu şekillerin hacimlerininbulunması, bunlara eşit prizma ya da küplerin bulunmasını gerektirir. Bir piramidinkısımlara bölünüp bunlann prizma şeklinde tekrar birleştirilmesi bazı özel haller dı-şında imkânsızdır. Bu problemin entegral hesap ile ele alınması gerekir (Sayılı, s. 57).Mısırlılar bir piramidin hacminin, taban alanı ve yüksekliğinin çarpımının üçte biriolduğunu biliyorlardı, ancak bunun ispatı onların bilgi düzeyini aşıyordu. Arşimet buformülün Demökritos'a bağlanmasının yerinde bir karar olacağını yazmıştır, fakat De-mokritos da bunu tam olarak ispat etmemişti. O muhtemelen bir üçgen prizmanın,ikişer ikişer taban alanı ve yükseklikleri eşit üç tane üçgen piramide bölünebileceğinigöstermiş, bundan sonra da aynı yükseklik ve eşit tabanlara sahip piramitlerin eşitolacağı kabulündenz hareket ederek, Mısırlıların formülünü çıkartmış olmalıdır (Bo-yer, s. 88). Bu çıkarım ancak sonsuz küçükler düşüncesi işe karıştırılarak doğrulanabi-lir. Eğer eşit tabanlara ve aynı yüksekliğe sahip iki piramit, sonsuz sayıda ve sonsuzincelikte, birbirine eşit enine kesitlerden oluşmuş olarak tasavvur edilirse, bu çıkarı-mın doğrulandığı düşünülebilir. İşte bu düşünce geometrik atomculuğu çağrıştırmak-tadır. Ancak, Hippasus ve Zenon'dan sonra sonsuz küçükler düşüncesine dayalı bu türtartışmalar için ortam müsait değildi. Platon ve Aristo'nun felsefi ekollerinin etkisiylede gözden düşen Demokritos'un fikirleri ihmal edilmiştir.

Sonuç

M.Ö. VI. yüzyılda başlatılan Hellen felsefesi ve matematiğinin bir yüzyıl sonra,yani M Ö . V.yüzyılda çok önemli aşamalar kaydettiği bilinmektedir. Hellen felsefesin-de Platon ve Aristo okullarının hazırlıkları büyük ölçüde bu çağda yapılmış, matema-tikte ise, kuramsal yapıya kavuşmaya yönelik en canlı ve en temel atılımlar yine buçağda gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, felsefe ve matematik arasındaki karşılrklı ilişkininde bu dönemde en verimli biçimini almış olduğu görülmektedir. Başka pek çok faktö-rün yanısrra bu özellikler de Hellen Uygarlığı için M.Ö. V. yüzyılı ayrıcalıklı kılmakta-dır. Bu çağı "kahramanlar çağı" olarak da adlandırmak pekâlâ isabetli bir karar olabi-lir.

26 FELSEFE DÜNYASİ, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 76: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

M.Ö.V. YÜZYILDA HELLEN MATEMATİĞİ VE FELSEFESİ

KAYNAKÇA

Arslan Ahmet. İlkçağ Felsefe Tarihi I. İzmir 1995.Boyer Carl. A History of Mathematics, John Wiley and Sons, 1968.Cajori Florian , A History of Mathematics, New York 1931.Copleston Friederick, Felsefe Tarihi, c.l (Yunan ve Roma Felsefesi), çev. Aziz Yardımlı.

İstanbul 1990. •Lange Friedrich Albert , Materyalizmin Tarihi, c. 1, çev. Ahmet Arslan, Gündoğan

Yayınlan, Ankara 1990.Sayılı Aydın , Mısırlılarda ve Mezopotamyahlarda Matematik, Astronomi ve Tıp.

Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1982.Timuçin Afşar, Düşünce Tarihi, İstanbul 1992.

FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KIŞ 1996 27

Page 77: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHON YA DABÎR FİLOZOFON DÜŞÜNCELERİNİ BELİRLEYEN

ETKENLER ÜZERİNEYard. Doç. Dr. Ahmet CEVİ2Cİ*

Antik Yunan kuşkuculuğunun kurucusu olan Pyrrhon (Piron), M.Ö. 365 yılındaElis'te doğmuş ve M.Ö. 275 yılında ölmüştür. Yaşamının büyük bir bölümünü doğduğukentte geçirmiş olan Pyrrhon'un yaşamındaki en önemii olay, onun İskender'in yanın-da Orta Asya'ya. Hindistan'a dek gitmiş ve buradan Doğu kültürünü. Hint bilgeliğiniöğrenmiş olmasıdır. İskender'in ölümünün ardından, doğduğu kente dönen filozof. Eİis'-ten bir daha hiç ayrılmamış, burada bir okul kurarak felsefeyle uğraşmıştır. Hemşehri-lerinin yoğun sevgi ve saygısına mazhar olan Phyrron'un. öldükten sonra heykeli dikil-miştir. Felsefedeki öğretmenleri arasında önce Sokrates'in. sonra da Megaralı Eukli-des'in öğrencisi olan Bryson'la. Abdera'lı Anaksarkhos olan Pyrrhon'un çağdaşları ara-sında Ksenokrates. Akademi'den Prolemon. ünlü Aristoteles. Lise'den Tteophrastos,Kiniklerden Onesikritos ve Krates. Megaralılardan Stilpon. Eles-Eletriya Okulu'ndanMenedemos ve Kireneli Hegesias bulunmaktadır. Bryson'dan Me'gara Okulu'nun diya-lektik anlayışını, bir görüş ya da tezi saçmaya indirgeme yoluyla çürütmek üzere tasar-lanmış akılyürütme ya da argümanlara dayanan eristiği, Anaksarkhos'tan da atomcufelsefeyi ve Sofizmi öğrenmiş olan Pyrrhon. Büyük İskender için yazmış olduğu bir şiirdışında, savunduğu kuşkuculuğun bir gereği olarak, yazılı hiçbir şey bırakmamıştır.Kuşkuculuğun ikinci büyük düşünürü olan Timon'un öğretmeni olan Pyrrhon'un yaşa-mı ve görüşleriyle ilgili bilgileri İlkçağ Yunan felsefesinin tarihini yazmış olan Dioge-nes'ten. kuşkuculuğun görüşlerini ve tarihihi yazan Sextus Empirikus'tan. M.S. 2. yüz-yılda yaşamış ve geniş kapsamlı bir felsefe tarihi yazmış olan Aristokles'le. eserindepagan düşünürlerden ve bu arada Aristokles'ten geniş kapsamlı alıntılar yapmış M.S.4. yüzyıl filozofu Eusebio'dan derlemekteyiz.

Buna göre, İlkçağ Yunan filozoflarını Aristotelesçi bir bakış açısından ve aklı yada duyulan temele almaları bakımından sınıflayan Ariktokles'e göre. gerçek ve doğru

' Ankasa Üniversitesi, D.T.C. Fakültesi, Felsefe Bölümü.

28 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 78: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHON

felsefe aynı anda hem akla ve hem de duyulara dayanan, yani rasyonalizmle empiriz-min sağlam bir sentezini yapan Aristoteles'in felsefesidir(1!. Öte yandan. Elea Okulu.Megaralılar ve Platon, felsefelerinde, duyulara hiçbir şekilde güvenmeyip, yalnızcaakla dayanırlar. Buna karşın, Protagaros ve Kireneliler. aklı bir kıyıya atarak yalnızcaduyulan temele alır. Söz konusu üç bakış açısının da. felsefî bir bakış açısı olduğunuöne süren Aristokles'e göre, bunlardan yalnızca Aristoteles'inki doğru olup. diğer ikisiyanlış görüşlerdir. Oysa, felsefesinde ne akla ne de duyulara dayanan Pyrrhon'un bakışaçısı, yanlış bir bakış açısı bile değildir, onun görüşü, hiçbir şekilde felsefî değildir.Pyrrhon'a şiddetle karşı çıkan Aristokles, onun görüşlerini şöyle özetlemiştir:

"O'nun öğrencisi Timon, gerçekten mutlu olmayı isteyen insanın şu üçsofuyu yanıtlaması gerektiğini söyler: 1. Şeylerin gerçek doğası nedir?, 2.Şeylerin karşısında nasıl bir tavır almalıyız?, 3. Benimsenen tavnn sonucune olacaktır? Timon'a göre, Pyrrhon, şeylerin doğaları gereği, aynı ölçüdebelirlenemez, ölçüm ve ayırım kabul etmez olduğunu söylemiştir. Bundandolayı, algılarımız ve yargılarımız, ne doğru ne de yanlıştır. Öyleyse, ne du-yularımıza ne de aklımıza güvenmeli, fakat, herhangi bir tarafa meyletme-den, yargıyı askıya almalıyız. Her şeyle ilgili olarak, onu, inkâr etmek yeri-ne, tasdik etmek olanağı bulunmadığını söyleyerek, bu tavırda ısrarlı olmalı-yız. Bu tavrı benimseyenler için sonuç, önce apatheia (yargıyı askıya almatavrının bir sonucu olarak ortaya çıkan ve hiçbir şeye değer vermemeyle,hiçbir şeyden şöyle ya da böyle etkilenmemekle, herşeye karşı kayıtsız^ kal-mayla belirlenen kayıtsızlık) ve sonra da atanma (sükûnet ve ruh dinginli-ği) olacaktır. " ! 2 )

Aristokles'in bu açıklamasına göre, Pyrrhon görüşlerini ifade etmeye. Yunan fel-sefesinin temel sorusunu oluşturan "gerçekliğin ne olduğu sorusunu" sorarak başla-mıştır. Daha bu noktada, hem Platon ve Aristoteles'in felsefesinin ve hem de Sokratesöncesi doğa felsefesinin temelinde bulunan, "gerçekliğin, şeylerin doğasının bilenebi-leceği ve anlaşılabileceği, dünyanın gerçekte ne olduğunun ortaya konabileceği" kabu-lünü ve bu arada felsefi spekülasyonun meşruluğunu yadsıyan Pyrrhon'a göre, dış ger-çeklik bilinemez, zira onun bileşenleri birbirinden ayrılmaz. O şeyler arasında farkbulunmadığını, şeylerin ayırım ve belirleme kabul etmediğini, bize onlan kavrama,tanımlama olanağı verecek bir ölçü olmadığını söyler.

Şeylerin doğasının, gerçekliğin algı yoluyla da, akıl yoluyla da bilinemez olduğu-nu söyleyerek, dış dünyayı felsefi tartışma ve araştırmanın konusu olmaktan çıkaranPyrrhon, doğruluk ve yanlışlıktan da vazgeçmek gerektiğini de öne sürer. Doğrulukbakımından, hemen tüm İlkçağ filozofları gibi,'tekâbüliyete dayalı bir doğruluk anla-

(1) Eusebio, Praeparatio Evangelica, Oxford, 1903, XIV, 17, 9.(2) A.g.y., XIV, 18, 2. .

FELSEFE DÜNYASI. SAYT: 19 KIŞ 1996 29

Page 79: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet CEVtZCİ

yjşı benimseyen Pyrrhon'a göre, doğru bir algı, inanç ya da yargı nesnesine uyan, ko-nusuna karşılık gelen, objesini yansıtan bir inanç ya da yargıdır. Oysa nesnesi, kendi-sine karşılık gelen olguların bilinemediği bir inanç ya da yargı, ne doğru ne de yanlış-tır; onun doğruluk değeri de belirlenemez, bilinemez.

Tezini herhangi bir argümanla desteklemeyen Pyrrhon'un bu görüşleri ve burada-ki akılyürütmesi, öğrencisi Timon'dan ve başka kuşkuculardan kalan fragmanlar ara-cılığıyla yeniden kurulabilir. Bunlardan birine göre, kuşkucu,

"balın gerçekte tatlı olduğunu iddia etmiyorum, fakat tatlı göründüğü-nü teslim ediyorum." 0 )

demektedir. Bu, kuşkuculuğun kurucusu Pyrrhon'un, gerçeklikle görünüş, kendindeşeyle fenomen arasında bir aymm yaptığı anlamına gelir. Başka bir deyişle fenomen yada bir şeyin görünüşüyle, bir şeyin zihinden bağımsız varılğı; algılandığı şekliyle nes-ne ve insanın deneyinden bağımsız olarak varolan nesne; öznel ve nesnel olan; ve buarada, "Bal tatlıdır (esti)" önermesiyle. "Bal tatlı görünmektedir" (phainetai) önermesiarasında bir ayırım yapan Pyrrhoncu bakış açısı, fenomeni, yani bir kişinin öznel dene-yiyle ilgili bir yargıdan başka bir şey olmayan ikinci önermeyi kabul edip, söz konusuduyu önermesini eylemin temel ölçüsü hâline getirirken, balın kendisi, yani algısal birnesne üzerine olan birincisini meşru bir önerme olarak görmez. Şeylerin gerçek doğasıbilinmediği için, onların özellikleriyle ilgili öznel deneylerin nesnenin bizzat kendisi-nin doğru bir tanımını verdiğinin söylenemeyeceği, bu tür deneylerin doğru ya da yan-lış olmadığı dikkate alınırsa, bizden bağımsız balın gerçekten tatlı olduğunu öne süre-meyeceğimizi söyleyen Pyrrhon'a göre, ikinci önerme nesnenin deneyden bağımsızözellikleri hakkında bir iddiada bulunmadığı, fakat yalnızca nesnenin tecrübe edilenbir niteliği hakkında olduğu için, doğrulanabilir ve dolayısıyla kabul edilebilir bir öner-medir.

Bundan dolayı, Pyrrhon ya da gerçek bir kuşkucunun herşeyden kuşku duyduğu-nu, hiç bir şeyi kabul etmediğini söylemek doğru değildir, zira o, görünüş ya da feno-menlerden kuşku duymaz. Nitekim, öğrencilerinden Timon, "her yerde görünüşlerinhüküm sürdüğünü" belirtirken, Diogenes, ünlü felsefe tarihinin Pyrrhon üzerine olanbölümünde, kuşkucuların "Biz, görünenin gerçekten varolduğunu kabul etmeksizin,yalnızca gözle görülen olguyu kabul ediyoruz" dediğini söyler ve hemen ardından,Pyrrhoncularla ilgili olarak şunları ekler:

"Biz (Pyrrhoncular), ateşin yaktığını algılıyoruz; fakat, yakmanın onundoğasını meydana getirip getirmediğine gelince, yargıyı askıya alıyoruz. Birinsanın hareket ettiğini, ve yok olup gittiğini görüyoruz; fakat onun bununasıl yaptığım bilmiyoruz. Biz, yalnızca fenomenlerin gerisindeki bilinemeztözü kabul etmeye karşı çıkıyoruz."(4)

{3} Hermann Diels, Poetarum Philosophorurn Fragmenta, 3. cilt, Berlin, 1901,74. fragman.(4) Diogenes Laertios, Lives of Eminent Philosophers, Cambridge, 1925. IX. Böl., 105,

30 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 80: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHON

Yine, aynı eserde kuşkucu geleneğin başka bir önemli düşünürü olan Aeneside-mos'un Pyrrhonca Konuşmalar adlı yitik eserinde şunları söylediği ifade edilir:

"Pyrrhon, karşıt kanıt ya da neden eşdeğerde olmasından dolayı, hiçbirşeyi dogmatik bir biçimde tasdik etmez, fakat görünüşlerin, gözle görülürolguların yol göstericiliğini benimser."(5)

İnsanlann yalnızca şeylerin kendilerine nasıl göründüğünü bilebileceğini, aynışeylerin farklı insanlara farklı göründüğünü ve bizim bu görünüşlerden hangisinindoğru olduğunu, hangi insanın haklı olduğunu söyleyemeyeceğimizi savunan Pyrr-hon'a göre, her iddia için, birbirlerine çelişik olan iki kamt ya da düşünce ileri sürüle-bilir. O, bütün bunların, biz insanlann hiçbir şeyden emin olamayacağımızı, ve hiçbirkonuda kesinliğe ulaşamayacağımızı gösterdiğini, bundan dolayı, bilge kişiye düşenşeyin, görünüşün gerisindeki gerçeklik üzerine konuşmak, varlığın İdealardan ya damadde ve 'form'dan meydana geldiğini söylemek yerine, bu türden anlamsız spekülas-yonlardan vazgeçmek ve hiçbir konuda hüküm vermeyerek, yargıyı askıya almak oldu-ğunu belirtir. Bilgi kişi, hiçbir şey hakkında, onun belirli bir şey olduğunu söylememe-li, "o böyledir" demek yerine, "bana böyle görünmektedir" ya da "böyle olabilir" deme-lidir. Söz konusu yargıyı askıya alma tavrının Pyrrhon'a göre, yalnızca kuramsal değil,fakat pratik bir anlamı vardır. Epokhe, aynı zamanda her türlü değer biçmeden kaçın-mak ve dolayısıyla nesnelerin kendisine yönelmiş her türlü istek ve arzudan uzak dur-mak demektir.

Pyrrhon, aynı kuşkuculuk ve yargıyı askıya alma tavrını, değerler alanına da yan-sıtır. Hiçbir şeyin kendi içinde güzel ya da çirkin, doğru ya da eğri olmadığını;<s) enazından bizim onun güzel ya da çirkin olduğundan emin olma olanağımız bulunmadı-ğını söyleyen Pyrrhon'a göre, "doğası itibariyle iyi ya da kötü olan hiçbir şey yoktur."(7). Dışımızdaki şeylerin bizim açımızdan en küçük bir farhlık yaratmaması gerektiği-ni; neyin iyi, neyin kötü olduğu konusunda belli bir görüşe sahip olmamanın, sıkıntı ve .güçlüklerden kurtulmanın en önemli yollarından biri olduğunu öne süren Pyrrhon'agöre, şeyler arasında ayırım yapmak, bazılarını iyi, bazılarını kötü olarak sınıflamakbirtakım nitelikleri nesneleştirmekten, insanın kendi kendisi için birtakım engelleryaratmasından başka bir şey değildir. O, insanların kendi hatalarından dolayı mutsuzolduklarım; iyi olduğunu sandıklan bir şeyden yoksun oldukları, ya da sahip oldukla-rında, onu yitirmekten korktukları için acı çektiklerini; kendilerinde kötü olduğunainandıkları bir şey bulunduğu için umutsuzluğa kapıldıklarını söyler. V Brochard'ında belirttiği gibi, m Pyrrhon için tek bir iyi vardır: Kuşku.

(5) Bkz., A.g.y.. IX. 106.(6) Bkz., A.g.y., IX. 61.(7) Bkz., A.g.y., IX, 101.(8) V. Brochard, Les Septiques, Paris, 1986. s. 58.

FELSEFE DÜNYASI, SAYİ: 19 KIŞ 1996 31

Page 81: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet CEVİZCİ

Şeyler arasında bir ayırım gözetmeme, yargıyı askıya alma, hiçbir konuda hükümvermeme tavrının sonucunda, ortaya hiçbir şeye değer vermeme, mutlak bir kayıtsızlıkve aldırmazlık, hiçbir şeyden şöyle ya da böyle etkiknmemeyle, herşeve karşı kayıtsızkalmayla belirlenen bir sükûnet ve ruh dinginliği hâlinin çıkacağını söyleyen Pyrrhon-'a göre. kuşkunun nihaî hedefi, tam bir duygusuzluğa karşılık gelen, bu iradesizlik vecansızlık hâlidir. Pyrrhon'a göre, kuşkucu felsefe insanı böylelikle mutluluğa götürebi-lir, zira bu felsefe, ona göre, insana, varlığın bilgisinin olamayacağını göstermekle, butür bir bilgiyi, varlık üzerine spekülatif tartışmayı anlamsız hâle getirir, bilginin ola-naksız olduğunu gösterirken de. insanı boş kuruntulardan kurtarır. Ona göre. ölümünne olduğunu bilmediğimize ve aynı şekilde ölümden sonraki yasam hakkında bir bilgi-miz olamayacağına göre. ölümden hiç korkmamamız gerekir. Çünkü insan bilmediğive bilemeyeceği şeylerle ilgili olarak korku ve tedirginlik içinde olamaz. Bilgi olanaklıolmadığı için. insan bilgilenmek amacıyla araştırma yapmaz ve kendisini zahmetesokmaz. İnsan için her bakımdan rahatlatıcı ve huzur verici olan bu duruma, Pyrrhon,ruhsal huzur ve sükûnet anlamına gelen, ataraxia adını vermiştir.

Özgün görüşleriyle felsefe tarihinde kuşkuculuk adı verilen akımın kurucusu olanPyrrhon'un bu görüşleri hangi etkenlerin sonucudur? Bizim görüşümüze göre, bir filo-zofon görüşlerini belirleyen üç etken söz konusudur. Bir filozofun görüşlerini belirle-yen bu etkenler sırasıyla, filozofon kendisinden önceki felsefeden, üyesi olduğu gele-nekten aldığı etkiler; içinde bulunduğu siyasî ve toplumsal koşullar ve nihayet kendimizacıdır. Buna göre. bir filozof belli bir geleneğin üyesi olup, kendisinden önce yaşa-mış olan filozofların görüşlerinden yararlanabileceği gibi, aynı filozoflardan, onlanngörüşleriyle hesaplaşma anlamında da etkilenebilir. Buna göre, Sofistler ya da Sokra-tes olmadan Platon olmayacağı gibi. Platon olmadan da Aristoteles ya da Plotinosherhalde olamazdı. Aynı şekilde, Descartes ve zihinden yola çıkan bakış açısı olmasa.İngiliz empiristleri ya da Spinoza ve Leibniz daha farklı olurdu. Yine, aynı rasyonalist-lerle empiristler olmasa, Kant da olamazdı.

Filozofun yaşadığı tarihsel dönem, içinde bulunduğu toplumsal koşullar, filozo-fun görüşlerini belirleyen ikinci etkendir. Buna göre, din Ortaçağ kültüründen çokönemli bir rol oynamış. Skolastik felsefe ve rasyonel bir yaşam görüşü üzerinde de çoktemelli bir etki yapmıştır. Tıpkı günümüzde, bir filozofon düşüncelerini oluştururkenzorunlu olarak eldeki bilimsel bilgileri dikkate alması, ulaşılan bilimsel bilgi düzeyi-nin filozofon düşünceleri üzerinde önemli ve belirleyici bir etkisi olması gibi, Orta-çağ'da da filozof, felsefi düşüncelerini dinî dogmalarla uzlaştırma çabası içinde olmuş-tur. Aynı şekilde, Saint-Simon, Comte, Marks ve Nietsche'nin felsefeleriyle belirlenen19. vüzyıl felsefesi, endüstri çağının felsefesidir. Nitekim, sözü edilen filozofların ge-niş kapsamlı ve eyleme yönelik toplum anlayışları, endüstri alanındaki gelişmelerinbir sonucu olarak, özellikle bu çağda yaygınlaşmış olduğu içindir ki. 19. yüzyıla ideo-loji çağı adı verilmiştir.

32 FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 82: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHON

Bir filozofon görüşlerini belirleyen, üçüncü ve sonuncu etken, onun mizacıdırBuna göre. mizacı, manevî yapısı, filozofu dünyayı kendi bakış açısından, kendi çerçe-vesinden görmeye zorlar. W.K.C. Guthrie'nin de belirtmiş olduğu gibi.{<l) farklı mizaç-ları olan farklı filozoflar, temel felsefi sorulara farklı yanıtlar vermek durumundadır-lar. "Gerçekliğin ne olduğu?" sorusuna, bir filozofun onun Tanrı'nın zihnindeki biride. bir başkasının hareket halindeki madde yanıtını verdiğini düşünelim. Bunlar fark-lı türden insanlar olup. onların yanıtları da farklı türden olmak durumundadır. Soruyudaha özelîeştirirsek. "şu masanın ne olduğu?" şeklinde değiştirelim. Böyle bir soruya,hemen ve âdeta içgüdüsel olarak, "tahta" veya "üzerine kitap konulacak, üzerinde yazıyazılacak şey" yanıtı verilebilir. Bunlardan her ikisi de meşru felsefi yanıtlar olup,sırasıyla maddeciliğe ve teleolojizme elverişli bir mizacı açığa vurur. Yine mizacı, ge-nel yapısı, bir filozofon felsefenin temel dallarından birini ya da diğerini seçmesinineden olur. Buna göre. bir filozof ahlâk ve siyaset felsefesini ön plâna çıkartırken, birbaşkası, yalnızca bilgi üzerine felsefe yapabilir. Nitekim, son derece titiz olup. insanıbir bütün olarak değerlendiren Kant gibi bir filozofun, varlık, bilgi, değer alanlarınaneredeyse eşdeğer bir ağırlık verdiği yerde, Spinoza gibi ezelî-ebedî bir mutluluk ara-yışında olan rasyonalist bir metafizikçi, ahlâkı ön plâna çıkartmıştır. Ahlâk ve siyasetyapmayı amaçlayan, fakat zamanının insan ve toplumunun, günübirlik re'form'larlaıslah edilemeyeceğine inandığı için. ahlâk ve siyaset alanındaki.geniş kapsamlı proje-sini gerçekleştirmek için. ayrıntılı bir metafizik kurmak zorunda kalan Platon'un öğ-rencisi Aristoteles bilim adamı mizacının da etkisiyle işe varlık ve bilgiden başlamış-tır.

Bir filozofon görüşlerinin söz konusu üç etken tarafından belirlendiğini dile geti-ren görüşümüz, kuşkuculuğun kurucusu Pyrrhon için de geçerlidir, hatta onun içindaha fazla geçerlidir. Pyrrhon, buna göre. her ne kadar kuşkuculuğun kurucusu daolsa, bir geleneğin üyesi olan bir düşünürdür. Belli ve özgün bir düşünce faaliyetiyle,ve bu arada teknik bir terminoloji ve farklı felsefî akımlarla belirlenen bu gelenekten,Pyrrhon hem düşüncesinin tohumlarını bulup çıkarma ve hem de onun belli anlayış veakımlarına karşı çıkma anlamında yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Buna göre. görü-nüş-gerçeklik ontolojik ayırımına karşılık gelen duyusal bilgi-rasyonel bilgi ayırımıyaparak, gerçekliğin akla dayalı bilgisini savunan ve böylelikle bilginin imkânı konu-sunda dogmatik bir tavır sergileyen Elea felsefesi, icad ettiği diyalektikle Pyrrhoncufelsefenin gerçek atası olmuştur. Zenon tarafından, birliği ve değişmenin imkânsızlığı-nı dile getiren hocası Parmenides'in görüşlerini, çokluk ve değişme taraftarlarına karşısavunmak için geliştirilen diyalektik, daha sonra her konuya uygulanabilen bir yöntemhâline gelmiştir. Öte yandan, tartışmayı, belli bir konuda doğru sonuçlara ya da bilgiyeulaşmanın aracı olarak değil de. kendi içinde bir amaç olarak gören;kanıtlama biçimi,özel tartışma teknikleriyle, tartışmak için tartışma amacı güden düşünce alış verişi

(9) Bte„ W.K.C. Guthrie, İlkçağ Felsefesi Tarihi, Ankara. 1988, s. 28.

FELSEFE DÜNYASI. S AYI: 19 KIŞ 1996

Page 83: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet CEVİZCİ

olarak eristiğin, bu anlamda diyalektikten doğduğu unutulmamalıdır. Kurnazlığa da-yanan ustalıklı, ama aldatıcı akılyüriitme biçimi olarak eristiğin kanıtlamalarında, 'form'olarak diyalektik bir akılyürütme uygulanmakla birlikte, dolaylı çürütme tekniklerin-den yararlanılarak, felsefi tartışmalar retorik alıştırmalara indirgenir. Eristik Sofistlertarafından kullanılmış, ve daha sonra Megara Okulu'na bağlı filozoflarca en uç nokta-lara kadar taşınmıştır. Diyalektikten doğan eristikten, kuşkuculuğa geçmek için. yal-nızca küçük bir adım fazlasıyla yeterlidir. Ve Pyrrhon. Elea Okulu'nun görüşleriyle.Sokrates'in ahlâk anlayışının bir sentezini yapmaya çalışarak, erdemin bir olduğunusavunmuş ve dolu. sürekli, cisimsel. ezelî-edebî bir bütün olarak tasarlanan Biri İyiyeeşitlemiş olan Megarah Euklides'in öğrencisi Bryson'un öğrencisi olduğu için, bütünbu etkileri yaşamış biridir.

Pyrrhon'un yine iyi bildiği, başka bir okula, Demokritos'un atomcu görüşüne ge-çecek olursak... Demokritos da belli görüşleriyle, tam bir kuşkucu olarak karşımızaçıkar. Evrenin, görünüşün gerisindeki gerçekliğin hareket hâlindeki atomlarla boşluk-tan meydana geldiğini öne süren atomcu görüşün bu açıklaması, evrene ilişkin iyimserve dogmatik bir açıklamadan başka hiçbir şey değildir. Zira Demokritos, birçok kezbizim gerçekliğin kendisini, şeylerin gerçek doğasını bilemeyeceğimizi söylemiştir. O-na göre, biz yalnızca fenomenleri, şeylerin görünüşlerini, nesnelerin ikincil nitelikleri-ni bilebiliriz. Çünkü, çıplak gözle görülemez olan atomlar, kendilerinde renk, tat vekoku gibi özelliklere sahip değildirler. Söz konusu ikincil nitelikler, varolan sonsuzsayıdaki atomun duyu organları üzerindeki etkisiyle meydana gelir. Başka bir deyişle,atomlardan meydana gelen bileşik cisimlerde, gerçekten onlara ait olan niteliklerle,onların bir araya gelişlerinden ve onları algılayan bir varlığın özel yapısından kaynak-lanan nitelikleri birbirinden ayırmak gerekir. Birinciler, atomtara gerçekten ait olanbirincil niteliklerdir. Buna karşın, ikinciler nesnel bir varoluşa sahip olmayan, atomla-rın çeşitli şekillerde bir araya gelmeleri ve bizim duyu organlarımız üzerine yaptıklarıetkinin sonucu, bizde varolan niteliklerdir. Atomcu görüşün bu açıklamasıyla, her yer-de yalnızca fenomenlerin ortaya çıktığım, bizim görünüşlerin ötesine geçerek, gerçek-liğin kendisine ulaşamayacağımızı söyleyen Pyrrhon'un görüşleri arasında çok büyükbir farklılık olmasa gerektir. Ve Pyrrhon'un. kendisinin öğrencisi olup. Büyük İsken-der'in Asya seferinde birlikte olduğu Anarkhos, Demokritos'un atomcu okulundan gel-mektedir.

Pyrrhon'un yine Anarkhos aracılığıyla öğrendiği Sofistlerin görüşlerine geçtiği-mizde. Demokritos'ta söz konusu olan. görünüşün gerisindeki gerçekliğe ilişkin akladayah dogmatik bir açıklama ihtiyacının da ortadan kalktığını ve burada, onun kuşku-culuğunun âdeta öncelendiğini görüyoruz. Sofistler, herkesin bildiği gibi. Yunan dün-yasında, felsefi bir okul oluşturmaktan çok. belli bir mesleğin üyesi olan. toplumsalkoşulların değişmesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan pratik işlerde yol gösteri-ciliğe duyulan açlıktan, kendileri için bir meslek ve yaşam biçimi üretmiş olup, parakarşılığı ders veren gezgin öğretmendi. Bu gezgin öğretmenler, dilbilgisi, ikna sanatı,

"U FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 84: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHDN

retorik, mahkemede kendini savunma sanatı, mantık, ahlâkî davranış, edebiyat eleşti-risi, matematik ve dilsel analiz gibi bir çok sanatı öğrenme iddiasında olmuşlardırSofistleri bir felsefe okulu olarak görmek olanaksız olsa da. onların, en ciddilerindenen sıradanlarına dek tümünde birden ortak olan ve hepsi de kuşkucu görüşe mal/cmcsağlayan bazı noktalardan söz edilebilir:

Bu çerçeve içinde, herşeyden önce. Sofistlerin öğreti m faaliyetleri. \ asamda başa-rılı olma sanatını öğretme çabalan, kuramsal değil de. tününle pratik bir nitelik taşı-maktaydı. Sofistler ikinci olarak ortak bir kuşkuculuğu, kesin ve mutlak bilgi olanağı-na duyulan bir güvensizliği paylaşmaktaydılar. Yine. Sofistler, ortak olarak algınıngöreli olduğunu öne sürmüşlerdir. Nitekim, ilk ve en büyük Sofist olan Protagoras,bireyin herşeyin ölçüsü olduğunu ve şeylerin de tıpkı insana göründükleri gibi olduğu-nu savunmuşlardır. Buna göre. bilgi görelidir; mutlak ve değişmez bir hakikat olma-yıp, bilgi ve hakikat bireyin algılarına, toplumsal, kültürel ve kişisel eğilimlerine göredeğişir. Öte yandan, duyularımızın ötesinde, algılanamayan ve dolayısıyla bilineme-yen bir gerçeklik yoktur. Doğal dünya, yalnızca duyularımız aracılığıyla bilinebilir.Duyumlarımız ve algılarımız tarafından yorumlanan fenomenlerin gerisinde. Zihin veDünya Ruhu gibi. algılanamaz bir gerçeklik yoktur.

Sofistlere göre, ahlak ve değerler de insana bağlı olup. ona görelidir. Ahlâki öl-çütler ve ahlâk da. doğal ya da tanrısal kökenli olmayıp, insan esendir. Onlara göre.insanların, toplum oluşuncaya kadar, ne ahlâkları ne ahlâkî ölçütleri ne de yasalarıolmuştu; bununla birlikte, orman yasaları egemen olursa eğer. toplum içinde yaşama-nın olanaksız olacağt kısa süre içinde anlaşılmış ve dolayısıyla insanlar, güçlüklerin,yalnızca onlarla birlikte güçlü olduklarından dolayı, güçsüzlere saldırmama-ve onlarısoymama sözü verdikleri yasaların zorunlu olduğunun bilincine varmıştır. Ahlâk dainsan eylemlerinden doğmuş olup. insanlar tarafından kutsanır ve onaylanır. İnsanvarhklanndaki temel itici güç. ben sevgisi, bencilliktir. İnsanlar doğuştan erdemli de-ğillerdir. İnsanlar erdemli oluyorlarsa eğer. bu toplumsal ve entellektüel koşullanma-nın ürünüdür.

Bu görüşler, iddiaların belli bir bölümü çıkartıldığı takdirde. Pyrrhon ve diğerkuşkucuların görüşleriyle aynıdır. Şu farkla ki. Pyrrhon görünüşün, fenomenin geri-sindeki gerçeklikle ilgili olarak herhangi bir hüküm vermez, onun var ya da yak oldu-ğunu söylemez. Sofistler kadar pratik biri olan Pyrrhon. onlar gibi değerler konusundakuşkucu ve göreci bir tavır takınır, fakat ahlâkın, ahlâkî ölçütlerin ve yasaların kayna-ğı konusunda hiçbir şey söylemez. Daha temelli bir ayrılık. Sofistlerin MÖ 5. yüzyıl-da ortaya çıktığı, kent devletinin oluşturduğu siyasî dekorda, yeni yükselen sınıfın,birazda şımarık temsilciliğini yaparak. Yunanlının özgüvenini yansıttığı yerde. Pyrr-hon'un. Makedonya İmparatorluğuna teslim olan Yunanlının çöküşünü, insanın, sınır-ları giderek büyüyen bir dünyadaki, yalnızlığını, yabancılaşmasını görmüş olmasıdır.

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 Kl$ 19%

Page 85: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet CEVİZCİ

Pyrrhon. bu anlamda gerçekten çağının çocuğudur. Onun çok iyi anladığı bu çağ,bireyin amacına ulaştığı, iyi bir yaşam sürdüğü, kendisini her bakımdan evinde gibihissettiği kent devletinin yıkılarak, kent devletinin yerini alan imparatorlukla birlikte,bilinen dünyanın sınırlarının genişlediği ve bireylerin kaçınılmaz bir biçimde dünya-ya, toplama ve kendilerine yabancılaştıklan. yalnız ve başıboş kaldıkları bir çağdır.Buna göre. Hellenik çağda, din ve siyasal yaşamın bireyin bilincine sağlamış olduğudayanak noktalan bu dönemde çökmüş olduğu için. tek başına kalan insan zihni, tekdestek noktasını felsefede arar. Böylesi bir toplum düzeninde, felsefeden beklenebile-cek tek şey ilgisini birey üzerine yoğunlaştırması, bireyin felsefeden beklediği yol gös-tericilik görevini yerine getirmesidir. Bu dönemde, felsefenin herkesçe kabul görmüşamacı, insanı mutlu bir yaşama ulaştırmak, bireye güven ve bilgelik kazandırarak,onun yaşadığı yabancılık ve yolunu kaybetmişlik duygusunu aşmasını sağlamaktır.Üstelik. Hellenistik felsefe bunu. A.A. Long'un da belirtmiş olduğu gibi,<10' Platon veAristoteles'in etkilemiş olduğu topluma kıyasla, çok daha geniş bir toplumsal bütüniçin yapmak durumunda olmuştur.

Bu dumm, yalnızca Epikürosçular ve Stoacılar için değil. Pyrrhon için de fazla-sıyla geçerlidir. Bilginin imkânıyla ilgili bir öğreti olan ve dolayısıyla epistemolojikbir değer taşıyan Pyrrhoncu kuşkuculuk, öyle sanılır ki, öncelikle pratik, ahlâkî biröğretidir. Başka bir deyişle, Pyrrhon'da. kuşku bir amaç değil de. ölçülülük, bilgelik vemutluluğun bir aracıdır. Waddington ve Ausland tarafından da öne sürülen< 1 0 bu gö-rüş, Pyrrhon'la ilgili olarak Aristokles'ten kalan ve bizim yazının başında aktardığımızpasaj tarafından doğnıianmaktadır. Buna göre. Pyrrhon'un öğrencisi Ttmon sözlerine"gerçekten mutlu olmayı isteyen insan" diye başlamaktadır. Başka bir deyişle. Pyrr-honcu kuşkuculukta amaç, epokhe (yargıyı askıya alma) değil de, apatheia (kayıtsızlıkhâli) ve ataraxia (ruh sükûnetedir. Dahası bu ahlâk, amacı mutluluk olan. ve mutlulu-ğu da, insanın bir şeylere sahip olmasından çok. olduğu şeye. belli bir şekilde eyleme-sine, varolma tarzına, kendi kendisiyle olan ilişkisine bağlayan bir ahlâktır.

Öte yandan, hemşehrilerinin, oldukça mütevazi bir biçimde, hatta yoksulluk için-de yaşayan Pyrrhon'un heykelini dikmiş olmaları, kanımızca onun görüşlerinin pratikkarakterini, onun Platon'un, mağaradan kurtulduktan sonra, gönlünce ve yığınlardanuzak yaşamak yerine, mağaraya dönmek ve hemcinslerine kurtuluş yoluna göstererek,yardım etmek zorunda olan bilgesine benzer bir biçimde, bilgeliği ve yaşayışıyla hem-şehrilerine ahlâkî bakımdan yol gösterdiğini afade eder. Pyrrhonca bilgelik, insanlarahemen herşeyin boşluğunu ve değersizliğini gösteren, onları dünyadaki varlıklarım.

(10) Bkz., A. A. long, Hellenistic Philosophy, Londra, 1986, s. 6.(11) Bkz., Ch. Waddington, Pyrrhon et le Pyrrtıonisme, Paris, 1986. s. 224 ve H. W Ausland, "On the MoralOrigin of She Pyrrhonian Philosophy", Elenchos.1989, s. 375

36 • FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KÎŞ 1996

Page 86: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

KUŞKUCULUĞUN KURUCUSU PYRRHON

tercihlerini, sıradan yaşantıları aşmaya zorlayan bir bilgeliktir. Bu durum Diogenes'in,"Pyrrhon'un bir Hintlinin, hocası ve arkadaşı Aristarkhos'a yönelik, kendisi saraydakrallarla vakit geçirir, gününü gün ederkea başka insanlara neyin iyi olduğunu aslaöğretemeyeceğiyle ilgili eleştirisinden çok etkilendiğini ifade eden" ( ! 2 ) anlatımıylauygunluk göstermektir. Aynı Diogenes, Timon'un hocası Pyrrhon için şunları söyledi-ğini aktarmaktadır: -

"Ey aziz Pyrrhon, bilmek istediğim şey şu. Yalnızca bir insan olan sen.nasıl olup da bu kadar sâde ve dingin bir yaşam sürebiliyorsun? Nasıl olupda. bir Tanrı gibi, insanlara yol gösterebiliyorsun?"U3)

Phyrrhon'un görüşünün söz konusu pratik karakteri, aynı zamanda onun mizacı-nın da iyi bir ifadesidir. Kuşkuculuk, genellikle hastalıklı bir insana, paranoyak birkimseye, güvensiz bir ruha özgü bir tavır ya da görüş olarak bilinir. Oysa bu» Pyrrhoniçin kesinlikle geçerli değildir. O. hemen her bakımdan sağlıklı bir kafa, gerçek birbilge gibi görünmektedir. Pyrrhon'un bir filozof olarak tek ve en önemli farklılığı,varlığı ve bilgiyi ikinci plâna atarak, insanı, onun ahlâkı ve mutluluğunu temele alantavrıdır. Bu tavrın, doğru bir tavır olduğunu, hiç kuşku yok ki, iddia etmiyoruz, fakatyalnızca hastalıklı bir kafanın ürünü olmadığını söylüyoruz. O, felsefede insanı önplâna çıkartırken, hiç kuşku yok ki, varoluşsal bir kaygıyla insanın zavallılığından,insanın yaşadığı hiçlik duygusundan etkilenmiştir. Nitekim, "Pyrrhon'un, insanlarıntutarsızlığı, değersizliği ve çabalarının sonuçsuzluğuyla ilgili olarak çok şey yazanHomeros'a büyük bir saygı beslediğini" söyleyen Diogenes, onun îlyada'da geçen veinsanın durumunu, ağaçlardan dökülen yapraklara benzeten bir dizeyi dilinden hiçdüşürmediğini yazar.<H) ^

İnsanın çözülüşünü, zavallılığını tanıyan Pyrrhon, Büyük İskender'in ve bu aradaHintli bilgelerin şahsında, insanın gücünü ve büyüklüğünü de tanımıştır. Ordusuylabir çırpıda Makedonya'dan Orta Asya'ya uzanan Büyük İskender, M. Conche'un ifade-siyle, (15) Pyrrhorïu bir insanın tanrılaşması için daha ne yapması gerektiği, mümkünleimkânsız arasındaki sınırın nerede olduğu sorularını sormak zorunda bırakmıştır. Py-rrhon, yine Hint bilgelerinden çileciliği, dünyanın boşluğu düşüncesi için gerçek birdestek sağlamıştır.

Buna göre. felsefede nihaî ve en yüksek hedefin apatheia ve ataraxia olduğunusöyleyen filozof, çoğunluk içe kapanık, soğukkanlı ve hatta duygusuz tavrıyla, önemliolan herşeyin kişinin kendi içinde olup bittiğini göstermek istemiştir. Kuramla eylemarasında bir koşutluk olmasına özen gösteren filozof, amaca uygun bir biçimde.

(12) Bkz., Diogenes Laerties, A.g.y., IX, 63.(13) Bkz..-A.g.y, IX 65.(14) Bkz., A.g.y., IX, 67.(15) Bkz., Marcel Conche, Pyrrhon ou f'Apparance, Paris, 1983, s. 27.

FELSEFE DÜNYASI. S AYI: 19 KIŞ 1996

Page 87: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Ahmet CEVSZCİ

çileciliğin yoluna başvurmaktan da çekinmeyerek, mutlak bir aldırmazlık içinde ol-muştur. Diogenes, onun fırtanaya yakalanmış bir teknede, güvertedeki diğer yolcularınpanik ve korkuyla kıvrandıkları yerde, rahat, sakin durduğunu ve diğer yolculara, birşeyler yemekte olan küçük bir domuzu göstererek, bilge kişinin tavrının bu şekildeolması gerekliğini söylediğini anlatır. <l(>! Geçirdiği ameliyatlar karşısında dayanıklılı-ğını ve metanetini koruyup, acılarını gizleyen ve genellikle yalnız yaşayıp, fırsat bul-dukça kalabalıklardan uzaklaşan Pyrrhon, sorular üzerine "iyi bir insan olmanın yolla-rı ü/erinde düşündüğü" yanıtını vermiştir. Pyrrhon'un aldırmaza tavrım yalnızca ikike/ uvgulayamamıştır. Bunlardan birinde, kendisini kovalayan bir köpekten kaçan fi-lozof, bir ağaca tırmanmış, bu hareketinin kendisine yakışmadığını söyleyenlere de,insanı insanlığından tümüyle soymanın pek de kolay olmadığını belirtmiştir. Başka birseferinde ise. kendisine kızan kızkardeşini eleştirip, ayıplayınca da, bir kadının aldır-mazlığının kanıtı olamayacağını belirtmiştir.

16) Bkz, Dmgnese Laertios. A.g.y., IX, 68

S FELSEFE DÜNYASİ; SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 88: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI*

Hüseyin Gazi TOPDEMİR**

Bilimin yapısı ve doğasının aydınlatılmasında, bilimsel yöntem üzerine yapılançalışmaların, bilimsel bilgiyi diğer bilgi türlerinden ayıran temel özelliklerin belirle-nebilmesine olanak sağlamaları bakımından, ayrıcalıklı bir önem taşımaktadır. Bilim-sel bilginin öneminin kavranmasıyla birlikte, bu olguya da dikkat çekilmeye başlanmışve pek çok konuda olduğu gibi. bu girişimde de Aristo ilk olmayı başarmıştır. Bilimintarih içerisinde geçirdiği serüvenin yanında, üzerine yapılan çalışmaların da tarihselbir gelişimi sözkonusudur; ve bu anlamda bilimde ortaya -çıkan atılım dönemlerinekoşut olarak, bilimi inceleme konusu yapan çalışmalar da yoğunluk kazanmıştır, İşteDescartes'm yaşadığı dönem bu türden bir dönemdir; ve onun bilimsel yöntem üzerineyaptığı çalışmalar bu bakımdan tarihsel bir öneme sahiptir.

Ortaçağ'ın değerler sisteminin tek tek ortadan kaldırılmaya başlandığı Rönesans-'la birlikte her türlü otoriteden bağımsız düşünebilme, anlayabilme ve açıklayabilmeçabasının yanında, aynı zamanda gözlem ve deneyle de bu çabanın pekiştirilmesiningerekliliği ilkesi önplana çıkmaya başlamıştır. Bununla birlikte doğayı dağınık bir şe-kilde araştırmaya çaiışan Rönesans anlayışına karşın, 17. yüzyıl felsefesi ise sağlambir yöntem bulma çabasına girişmiştir(1). Çünkü bu dönemde yöntem, bilimsel çalış-manın zorunlu bir ön koşulu olarak düşünülmekteydi. Yöntemsiz bir bilimsel çalışmayapmak, hiç yapmamaktan daha kötüydü<2).

Benzer şekilde, yine bu yüzyılda, gözlem ve deney yerine fizik ve matematik kav-ramlarla düşünmek ağırlık kazanmaya başlamış: skolastiğe ve formel mantığa büyükbaş kaldırılar olmuş ve uzun yıllardan sonra. Rasyonalizm yeniden canlanmıştır. Böy-lece Rasyonalizm ve yeni bir yöntem arayışının damgasını vurduğu bu yüzyılda, buönemli işi gerçekleştirmeyi başaran ise Descartes olmuştur (3); ve bu anlamda o 17.

•* Descaries (1595-1650),** Ankara Üniversitesi, D.T.C. Fakültesi'nde Bilim TarihiDr,(1) Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, istanbul. 1980, s-251.(2).Descartes. Aklı Yönlendirme Kuralları, (AYK), Çev. Can Sahan, istanbul, s. 29. •(3) Gökberk. s. 251.

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 89: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

yüzyıl felsefesinin önemli bağlantılarım kuran ilk kişidir. Bunu yaparken de kendinekadar gelen her şeyi gözden geçirmek, elemek istemiştir. Bu işlemde araç olarak kuş-kuyu kullanan Descartes. Felsefenin ilkeleri adh kitabının "İnsan Bilgisinin İlkeleri"bölümünün birinci ilkesinde "gerçeği arayanın yaşamında bir kez tüm nesnelerdengücü yettiği ölçüde kuşku duyması gerekir" demektedir™.

Elbette Descartes'ın işe kuşkuyla başlamasının nedenleri vardır. Ona göre felsefe.doğru önermeler topluluğudur, ve filozofların görevi de sağlam bilgilerin elde edilme-sini sağlamaktır. Kendisine kadar gelen bilimleri ele alıp inceleyen ve hepsinde desandığından daha çok yanlış bilgi(5) olduğunu gören Descartes, bunca yanlışın nedeni-nin ne olabileceğini araştırmaya koyulduğunda, bu durumun nedeninin insan aklı ola-mayacağı sonucuna ulaşır. Çünkü ona göre.

"Sağduyu ya da akıl dünyada en iyi paylaştırılmış şeydir. Her insan kendi payınıno kadar iyi olduğunu sanır ki, başka her şeyden en güç memnun olanlar bile, kendile-rinde bulunan sağduyudan fazlasını arzu etmezler. Herkesin birden bundan aldanmışolduğuna ihtimal verilmez" m.

Dolayısıyla yanlışın nedeni akıl olmadığına göre, bilgilerimizde ortaya çıkan fark-lılıklar, bazılarımızın diğerlerinden daha akıllı olmasından değil, sadece düşünceleri-mizi ayrı yollardan götürmemizden ve aynı şeyleri göz önünde bulundurmamamızdanileri gelir. Çünkü sağlam zihinli olmak yetmez, asıl olan onu iyi kullanmaktır. Böylece-insanları sağlam, güvenilir bilgilere götürecek bir yöntemin gerekliliğini ortaya koyanDescartes, yöntemin önemini belirtmek için de doğru yoldan giden bir insan ile yolu-nu şaşıran bir koşucunun karşılıklı durumunu örnek vermektedir; pek yavaş yürüyen-ler de, eğer daima doğru yolu izliyorlarsa, koşupta doğru yoldan uzaklaşanlardan dahaçok ilerleyebilirler(7).

Bu amaçla kendi döneminde işine yarayacak ne gibi bir materyal olduğunu araş-tırmaya başlayan Descartes, felsefe disiplinleri arasında mantığı, matematik bilimlerarasında da geometricilerin analizini ve cebirini. tasarımını gerçekleştirmekte kulla-nabileceğine karar vererek, bu üç bilim ya da sanatı incelemeye başlamıştır(8>.

Skolastik mantığın bilinmeyen şeyler üzerine bir sürü düşüncesiz söz söylemek-ten öteye gidemeyen diyalektikten başka bir şey olmadığını ve sağduyuyu işletmektençok bozacağını düşünen (9)Descartes'e göre, bu mantık çok fazla önemsenmemek koşu-

(4) Descartes, Felsefenin ilkeleri, (Fİ), -Çev. Mesut Akın, istanbul, 1983, s, 51, .(5) Descartes, Metot Üzerine Konuşma, (MÜK), Çev. K. Sahir Sel, istanbul. 1984, ss. 9-10.( 6 j Descartes, MÛK, s. T. • - • ' • .(7) Descartes, MÜK, s 8. '(8) Descartes, MÜK, ss. 20-21.(9) Lacombe, Olivier, Descartes, Çev. Mehmet Karasan, Ankara, 1943, ss. 17-18.

40 FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KİŞ 1996

Page 90: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

Juyla. daha iyi bir mantık bulununcaya kadar "genç zekaları işletmek ve onlara süreklibir düşünce eğitimi yaptırmakta kullanılabilir. Çünkü böylece onlar kendilerinden ön-cekilerin izini sürdükleri sürece, kuşkusuz bazen gerçekten uzaklaşmış olsalar bile, hiçolmazsa daha becerikli kimseler tarafından denenmiş, daha az tehlikeli bir yol tuttuk-larından emin olacaklardır." (10) Benzer şekilde daha önce bulunmuş olan gerçekleribaşkalarına öğretmek için de kullanılabilecek bir yöntem olan skolastik mantığın, yenibulgular söz konusu olduğunda, zararları yararlarından çok olması dolayısıyla, bilim-sel bilgiyi elde etmek için başvurulacak bir yöntem olamayacağı açıktır.

Descartes aritmetik ve geometriyi ise en yalın bilim ve diğer bilimlere götüren biryol ( 1 1 ) olarak görmektedir. Çünkü ona göre aritmetik ve geometri tecrübenin belirsizkalacağı varsayımları yapmak zorunda kalamayacak kadar saf ve yalın şeylerle uğra-şırlar ve tamamiyle rasyonel tümdengelim yoluyla çıkarsanan sonuçlardan oluşurlar( U ). Ancak yaptığı incelemelerinde kendi döneminde varolan matematikte bu türdenbir niteliği bulamadığını belirtse de. matematiğin yalın bir bilim olduğuna dair inancıonun bu konuda derinleşmesine yolaçmış ve sonuçta da analitik geometriyi bulmuştur.<13).

Bu buluşu onun bilimsel tasarımını bütünüyle bağlayıcı bir nitelik haline gelmiş,ve 17. yüzyılın doğayı matematik kavramlarla anlama ilkesinin de somutlaştığı birörnek olmuştur. Buradaki temel hareket noktası matematikte ortaya konulan bilgilerinaçık. seçik ve kontrol edilebilir ve dolayısıyla de güvenilir olduğuna ilişkin inançtır.Aristo bunun, matematiğin 'form'el olmasından kaynaklandığını belirtmişti, ve bütünortaçağ bilim adamları da bu görüşü onaylamışlardı. Oysa, Descartes'in bakışı çokdaha temel bir argümana dayanmaktadır. Yaptığı matematik araştırmaları sonucundao matematiğin incelediği şeylerin yalnızca düzen ve ölçü olduğunu görmüştür. Kendideyimiyle, bu ölçüyü sayılarda, şekillerde, yıldızlarda, seslerde veya başka şeylerdearamanın önemi yoktur. Böylece özel bir konu ile sınırlanmaksızın, düzen ve ölçüüzerine çıkabilecek her problemi cevaplayabilecek genel bir bilimin bulunmasının ge-rektiği açıktır; ve bu bilim de Evrensel Matematiktir(H). Böylece analitik geometride,geometri ve cebir arasında kurduğu birebırlik ilişkiden hareketle yöntem görüşündekiözgün yönü yakalayan Descartes'in çeşitli bilim dallarındaki farklı içeriğe karşı çıka-rak, bütün bilim dallarına tek bir yöntemin uygulanabileceğini düşündüğü açıkça orta-ya çıkmaktadır. Buradaki temel delillendirme de yine analitik bir yaklaşıma dayan-makta, geometri ve cebir arasında kurduğu birebırlik ilişkinin geometri ve fizik arasın-da da kurabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ona göre fizik, nesneleri ve

(10) Descartes, A YK, ss. 22-23.01) Descartes, -4V7C ss. 30-31.(12) Descartes, AYK, s.24.(13) Descartes, AYK, s. 33.(14) Descartes, AYK, s. 34.

FELSEFE DÜNYASİ. SAYI: 19 KIŞ 1996 41

Page 91: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

nesnelerin hareketini inceler. Nesnelelerin öze ilişkin niteliği jwyifcmdir. \ayıhm kal-karsa nesne de ortadan kalkar. Yayıhm geometrik bir niteliktir. En, boy, derinlik anla-mına gelir. Hareket ise geometrik niteliklere sahip olan bir nesnenin süre içinde yolalması demektir. Süre <î/f«lebilir, yol ölçülebilir. Öyleyse analitik geometride cebir ilegeometri arasındaki karşılıklılık, geometri ile fizik arasında da var demektir. Şu haldefizik geometrik niteliklere indirgenebilir. Bu da bize fizik bilimine matematiğin uygu-lanabileceğini göstermektedir. Şu halde bütün bilimlerde aynı yöntemi, matematiğikullanmak ve matematik ile doğanın gizlerini çözmek olanaklı olacaktır.

Gerçekten Descartes'ı bu türden bir arayışa yönelten yalnızca başlangıçla belirtti-ğimiz doğru.sağlam ve güvenilir bilgiler yığını olan bir bilim binası oluşturma tutkusudeğildir. Aynı zamanda kendisinden önce açıkça biçimlenmeye başlamış, otoriteler vekilise tarafından da büyük bir rahatsızlıkla izlenir duruma gelmiş olan Yeni Doğa Bili-mi'nin de büyük rolü olmuştur. Çünkü bilindiği üzere bu bilimi başlatan Copernic veözellikle de Galileo'ya göre, doğanın birliği sözkonusudur; ve matematik bir yapısıvardır. Bunu anlamanın tek yolu da matematiktir. Galileo'nun bu temel belirlemesininDescartes üzerinde çok etkili olduğunu ve onun da benzer şekilde, bu dünyanın birbilmece olduğunu ve anahtarını da matematiğin verdiğini belirttiğini görmekteyiz(15).Bundan dolayı evrensel matematik yöntem denilen Descartes'ın bu yönteminin uygu-lanmasının ise üç adımı vardır: Sezgi. Çıkarış ve Sayış. En önemlisi sezgidir. Burada-ki çıkanş kıyas anlamında değildir. O sezgi üzerine bir sonuçlandırma işlemidir. Birserideki öğeler arasındaki bağı gösterir. Analitik ve sentetik olarak ilerler. Sayış isesonucun doğruluğunu görmek için basamaklar üzerinde tekrar tekrar durmaktır. An-cak yöntemi taşıyacak olan seziş ve çıkarıştır. Bunların her ikisi de aslında aklın doğalişlevleridir. Akıl bunları öğrenmez. Çünkü bunlar onun ilk ve en yalın işlevleridir.Eğer algılama yetimiz, bunları doğal olarak gerçekleştiriyor olmasaydı, o zaman nekadar kolay olursa olsun, her hangi bir yöntemi uygulamak asla olanaklı olmazdı.Bundan dolayı Descartes'a göre, yanlış asla çıkarıştan kaynaklanmaz.

Sonunda, bu düşünceleri ışığında Descartes, yönteminin dört temel kuralım oluş-turur.

/. Apaçıklık Kuralı:

Descartes yönteminin bu kuralını şöyle açıklamaktadır: Doğruluğunuapaçık olarak bilmediğim, hiç bir şeyi doğru olarak kabul etmemek: yani ace-leyle yargıya varmaktan ve ön yargılara saplanmaktan dikkatle kaçınmak vevardığım yargılarda, ancak kendilerinden kuşku duyulmayacak derecede açıkye seçik olarak kavradığım şeylere yer vermektir m .

(15) Adam, Charles, Oescartesın Hayatı ve Eserleri, Çev. Mehmet KARASAN, istanbul,1991. . '•

(16) Descartes, MÖK, s. 21. •

42 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KİŞ 19%

Page 92: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

Burada en önemli soran doğruyu yanlıştan ayırdedemeyecek kadar güç problem-lerle uğraşmaktır. Çünkü bu durumda kuşkuluyu kuşkulu olmayan yerine almak olası-dır. Descartes'e göre, "İncelemeyi düşündüğümüz konularda, araştırmalarımız, ne baş-kalarının düşündüğüne, ne de kendi sanılarımıza değil, fakat açık ve apaçık görebildi-ğimiz ve tümdengelim yoluyla kesinlikle (kuşkusuzca) çıkarsayabildiğimiz şeylere yö-nelik olmalıdır. Çünkü bilim başka türlü elde edilemez"(17).

Ona göre eğer yargılarımızı açık ve seçik olarak kavradığımız şeyler üzerine da-yandırırsak, aldanma olasılığı yoktur. Çünkü Descartes zihne açık ve seçik olarak su-nulan her düşüncenin doğru olduğuna inanmaktadır. Ona göre açık, zihne doğrudandoğruya verilendir. Seçik ise hem açık hem de koşulsuzdur (mutlak). O halde apaçık-lık, doğruluğu zihne doğrudan doğruya verilmiş olan, yani doğru olduğunu göstermekiçin zihnin herhangi bir ek işleme gereksinim duymadığı bir niteliktir<18).

Diğer taraftan bilinenin niteliği olan bu apaçıklığa, bilen olan zihin de ise aracı-sızlık ve basitlik nitelikleri karşılık gelir. Bu niteliklere sahip bir zihin işlemi ise seziş-tir. Descartes'a göre seziş, ne duyuların değişken kanıtı, ne de yanlış imgeleme daya-nan yanlış bir yargıdır. Fakat saf. ve dikkatli bir zihnin kavrayış veya anlayışıdır. Bukavrayış o kadar kolay ve seçikdir ki, anladığımız şey üzerinde hiç bir kuşku bırakmaz.Çünkü sezgi aklın ışığından kaynaklanmaktadır. Yani bütünüyle zihinsel bir işlemdir.Daha basit olduğundan tümdengelimin kendisinden bile daha kesindir. Bundan dolayıda seziş yanılmaz.

O zaman burada bir soru sormak gerekmektedir: Apaçık olarak sezmek ve ondanda karmaşıkların bilgisini elde etmek aklın doğal bir işlevi olduğuna göre, niçin yanlı-şa düşmekteyiz?

Descartes'e göre. akıl kendi yetilerini kullanmağa elverişli koşullarda bulunduğuzaman, apaçık şeyle karılaştığmda, derhal seziş meydana gelir. Ancak insan salt birakıl değildir. Ruhla bedenin birleşmesinden kaynaklanan engelleri de bulunmaktadır.İşte bu bedenden kaynaklanan engeller iki tanedir: yargıya varmakta acele etmek vepeşin yargılara saplanmak.

İnsanların yargıya varmakta acele etmeîerindeki en önemli nedenleri ise;

1. Kendi bilgi ve yeteneklerine fazlasıyla güvenmeleri,

2. Emekten kaçınmaları.

3. Bilgisizliklerini açığa vurmamak istemeleri,

4. Etraflıca düşünıeden problemleri incelemekte gösterdikleri aceleciliktir.

(17) Descartes, AYK, s. 24.(18) Lacombe, s. 24.

FELSEFE DÜNYASI, S AYI: 19 KIŞ 1996 43

Page 93: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

Peşin yargılara saplanmaksa acele etmekten daha köklü bir kusurdur. Bunun bi-rinci nedeni çocukluğumuzda edindiğimiz alışkanlıklardır. Bu alışkanlıklar daha son-ra, o kadar etkin hale gelmektedirler ki. aklımızı kullanmaya başladığımız dönemlerdebile bunların yanlış olabileceğinden kuşku duymamaktayız'19'. İkinci neden ise edindi-ğimiz bu alışkanlıklarımızı unutamamamızdır(20). Üçüncüsü zihnimizin yargıda bu-lunduğumuz şeyler üzerine dikkatini verince yorulmasıdırc' !. Dördüncüsü ise düşün-celerimizi tam olarak yansıtmayan kelimelere dayandırmamızda. Yanlış anlaşılmala-rın çoğu anlatımda kullanılan kelimelerin yeterince açık oimamasındandır '-'.

Bütün bu yanlışlardan ve peşin yargılardan kurtulmanın yolu ise. apaçıklığa, yal-nızca apaçıklığa dayanmaktır. Bundan dolayı kökeni duyu ya da muhayyile olan hertür tasavvuru bırakmak gerekir. Bunun tek yolu da metodik kuşkudur. Çünkü Descar-tes'e göre. yanlış istencin bir güçsüzlüğü ile, istencin kendini başıboş bırakması ileaçıklanabilir. Kuşku bir enerji eylemi ve hareketidir, zihnin bir kurtuluşudur. İstenç bueylemle canlanır ve böylece kendine hakim olur< 2 3 ). O halde işe her şeyden kuşkuduymakla başlamak gerekir. Ancak Descartes kendi kuşkuluculuğunu kuşkuculannkuşkuculuğundan ayırt etmek için bir ayrım yapar:

Bu işte. sırf kuşku etmek için kuşku duyan ve her zaman kararsız görünen kuşku-cuları taklit ettiğim sanılmasın. Çünkü benim bütün amacım kaya ya da kili bulmakiçin oynak toprakla kumu atmaktır (2 i ).

Görülmektedir ki. Descartes'ın bu kuşkuculuğu hiç şüphesiz üzerinde karar kıldı-ğı bir kuşkuculuk değildir; tersine yalnızca kendisiyle yoia çıktığı bir kuşkuculuktur...Bundan dolayı onun kuşkuculuğu tanı kuşkuculuğun gerçek bir biçimde çürütülmesinielde etmek amacıyla kullanılan bir "düzen" veya "yöntem"den başka bir şey değildir...O. Descartes'in kendisi sayesinde emin bir biçimde sezgi yöntemini kullanma olanağı-na eriştiği bir araç ödevini görmektedir <-2-K O halde işe her şeyden kuşku duymaklabaşlamak gerek. Ta ki sağlam ve güvenilir, başka bir deyişle apaçık bir bilgiye ulaşın-caya kadar. Böylece hiç dönüp dolanmadan, doğrudan doğruya kavrayabileceğimizsağlam bir nokta bulacağız ve onun üzerinde birleştirme yapacağız.

Şimdi Descartes'ın sağlam bir nokta diye tanımladığı, aracısız ve doğrudan doğ-ruya bileceğimiz.bir önermeye ulaşmayı nasıl denediğini göstermeye çalışalım:

(19) Descartes, Fİ, s. 103.(20) Descartes, Fİ, s. 105.(21) Descartes, Fi, s. 105.(22) Descartes, Fi s. 106.(23) Descartes, F/, s. 9.(24) Descartes, MÖK s. 30.(25) Randall, J. H. Jı. & Buchler, J. Felsefeye Giriş, Çv. Ahmet Arslan, izmit, 1982, s. 69.

44 FELSEFE DÜNYASI. SAYİ: 19 KIŞ 1996

Page 94: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

Biz dış dünyayı duyular aracılığıyla algılamakta ve onun bilgisini bu yolla edin-mekteyiz. Ama duygularımız bizi bazen aldatmaktadır. Bazen aldattıklarına göre. on-ların bize haya ettirdikleri şekilde var olan hiç bir şeyin bulunmadığını da varsayabili-riz. Başka bir deyişle bizi ara sıra aldatan duyularımız, sürekli aldatıyor olabilir ve birdış dünyanın varlığı da kuşkulu bir durum alabilir. Hatta en açık ve sağlam geometrikkanıtlamalar bile kuşkulu olabilir. Çünkü geometrinin en basit konuları üzerinde bilemuhakeme yürütürken yandan ve yanlış muhakemeler yapan insanlar var(26).

Ayrıca uyanıkken zihnimi?.de bulunan fikirlerin, aynen ve hiçbiri gerçek olmaksı-zın, uyurken de aklımıza gelebileceğini göz önüne alabiliriz. O zaman neden bütünyaşamımız boyunca aklımıza giren her şey bir rüya yanılsaması olmasınG7>. Sonraçevremizde başka insanlar da var, bunların biz kendimiz gibi duyan, isteyen yaratıklarolduğunu kabul ederiz. Ama, bu da. bir kabulden, bir sanıdan ileriye geçemez. Kendi-miz gibi canlı, ruhlu saydığımız bu varlıklar belki de birer otomattırlar. Böylece ötekiinsanların da varlığı kuşkulu kalmaktadır. Nihayet kendimizden, kendimizin gerçekbir varlığı olduğundan da kuşkulanabiliriz. Hatta rüyada yaşadığıma inanabilirim. Bütünhayatımın bir rüya olmadığının güvencesini kim bana verebilir?(28)

Descartes'm kuşkuculuğu burada durup kalmaz; daha da ileri gider. Tanrının var-lığından da kuşku duyar. "Neden Tanrı bizi aldatmasın. Bizi aldatmaktan zevk duyanbir varlık olmasın? diye sorar. Bizi yaratan Tannnın hoşuna giden her şeyi yapabildiği-ni duyduğumuz ve belki de en iyi bildiğimizi sandığımız şeyler üzerinde bile, her za-man aldanacak biçimde yaratıp, yaratmadığını da bu ana değin bilemediğimiz için,tüm bu şeylerden kuşkulanacağız. Çünkü madem ki Tanrı, daha önce aldanmamızaolur demiştir: o halde neden her zaman aldanmamıza olur demesin?(29) Böylece Tanrı-nın varlığında da kuşku duymakla artık kuşkulu olmayan hiçbir şey kalmamıştır.

' Ancak her şeye karşın, her şeyden kuşku duymakla Descartes, kuşkusunda sonsınıra ulaşmış, aramış olduğu o sağlam, güvenilir ve aracısız bilgiyi de bulmuştur. Bubilgi kuşku duyuyor olmasının bilgisidir. Kuşku duyuyorsak varolmamız gerekir. "Va-rolmasaydık kuşku duyamazdık; bu da edindiğimiz ilk doğru bilgidir". (M) DescartesbunuMetod Üzerine Konuşma adil kitabında şöyle açıklamaktadır:

"... her .şeyin yanlış olduğunu düşünmek istediğim sırada, hunu düşünen benimzorunlu o'arak bulunan bir şey olmam gerektiğini farkettim. Ve şu: "Düşünüyorumöyleyse varım " hakikatinin kuşkucuların en acayip varsayımlarının bile sarsmaya gücü

(26) Descartes, MÛK, s. 32.(27) Descartes, MÛK s. 33.(28) Gökberk, s. 262.(29) Descartes, Fi, s. 56. . .(30) Descartes, Fİ, s. 57

F E L S E F E DÜNYASI. SAYI: 19 K I Ş 1996 45

Page 95: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

yetmeyecek derecede güvenilir ve sağlattı olduğunu görerek, bu hakikati aradığım fel-sefenin ilk ilkesi o/arak kabul etmeye tereddütsüz karar"verdim. Sonra ne olduğumudikkatle inceledim ve hiç bir bedenim olmadığını, içinde bulunduğum ne bir dünya, nebir yer olmadığını varsayabildiğim halde, hu yüzden kendimin olmadığını farzedeme-diğimi; tersine sırf başka şeylerin doğruluğundan şüphe etmeyi düşünmemden, kendi-min varolduğum sonucunun pek açık ve pek kesin bir şekilde çıktığını: oysa düşün-mekten kesilsevdim, hayal ettiğim bütün şeyler doğru olsalar bile, var olduğuma inan-mak için elimde hiç bir neden kalmayacağını görerek anladım ki: ben, bütün özü (ma-hiyeti) ve doğası düşünmek olan ve var olmak için hiç biryer'e ihtivacı bulunmayan vemaddi hiç bir şeve bağlı olmayan bir cevherim. Öyle ki, bu ben, yani kendisiyle neisem o olduğum ruh, bedenden tamamiyle farklıdır. Hatta bilinmesi onu bilmektendaha kolaydır ve beden var olmadığı halde bile, ne ise o olmakta geri kalmaz". °"

Böylece Descartes'ın insanı öncelikle saf bir bilinç olarak kavradığını görmekte-yiz. Çünkü, insan bütün özü ve doğasıyla düşünmek olan ve var olmak için hiç bir şeyegereksinim duymayan bir cevherdir. Bu anlatımıyla Descartes, yalnızca ancak zihin,akıl. bilinç alanında kalındığı sürece doğrudan doğruya, aracısız olarak verilenleringüvenilir olduğunu kanıtlamış olmakla kalmayıp, aynı zamanda Felsefe Tarihi'nde uzunyıllar etkin olarak tartışılan bir dualiteyi de başlatmış olmaktadır. Onun yukarıdakiayrımına göre, artık Varlık, öz niteliği düşünmek olan ruh ile öz niteliği yaydım olanmadde olmak üzere iki ayrı moda. kipe ayrılmıştır.

Descartes bu iki ayrı Varlık modlarımn her birinin öz niteliklerine dayanarak,içeriğini aracısız olarak edindiği modun bilinç, düşüncenin kendisi, olduğunu kanıtla-yarak onu ön plana çıkarmıştır. Çünkü ona göre ne olduğumuzu incelediğimizde, varolmak için ne uzama, ne şekle, ne bir yerde olmaya, ne de bedene gereksinimimizolmadığını ve sadece düşündüğümüz için var olduğumuzu açıkça biliyoruz. Dolayısıy-la ruhumuz ya da düşüncemizden edindiğimiz kavram bedenden edindiğimizden öncegelir.(32) Ancak her şeye karşın, Descartes'ın. bu kanıtlaması gerçekliğin sadece birkısmına ilişkindir; ve bundan dolayı, bir dış dünyanın varlığının da kanıtlanması ge-rekmektedir. Bu gerçeği farkeden Descartes bunun için de önceden varlığından kuşkuduyduğu Tanrının varlığını yeniden kanıtlamaya girişir. Çünkü Tanrı olmazsa, diğerher şeyin varlığı kuşkulu kalacaktır: hatta geometrinin kanıtlamaları bile.

Tanrının varlığının kanıtlanmasında Descartes öncelikle zihninde bulduğu mü-kemmel varlık fikrinin nereden geldiğini araştırmakla işe başlıyor. Bu fikrin kaynağıolgular olamaz: çünkü olgular içerisinde mükemmel bir şey yok. Kendinden de kay-naklanıyor olamaz: çünkü insan mükemmel bir varlık değil. En mükemmel daha azmükemmelden çıkamayacağından, bu fikri aklıma koyan ancak, kendisi de mükemmel

(31) Descartes. MÜK s. 33.(32) Descartes, Fİ, s. 58

46 \ FELSEFE DÜNYASI. S AYI: 19 KIŞ 19%

Page 96: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

olan bir varlık, yani Tanrı olmalıdır. Çünkü Tanrı vardır. Tanrı var olduğuna göre dışdünya da var olmalıdır. Çünkü tanrı mükemmel varlıktır. Mükemmel varlık bizi alda-tıyor olamaz. Çünkü aldatmak mükemmellikle bağdaşmaz.

Böylece kuşkusunun karanlığında ilk ışık olarak bilinci bulan Descartes, baştanaşağı yıkmış olduğu gerçekliği yeniden kurabilmiştir: Tanrı vardır: bilinç vardır: bun-ları doğrudan doğruya, açık ve seçik olarak biliriz. Tanrı bizi aldatmadığına göre. du-yularımızın bize aktardığı bir dış dünyanın varlığına da, en azından dolaylı olarakinanabiliriz ( 5 3 ).

2. Analiz Kuralı:

Böylece "Düşünüyorum Öyleyse 'Varım", yalın, kesin ve aracısız bilgisinden dahakarmaşıkların bilgisine gidilebilecek bir aşamaya ulaşılniıştır. Bu aşama çıkarış aşa-masıdır. Bu aşamaya da gereksinim vardır. Çünkü, bazı şeyler kendiliğinden apaçıkolmadıkları halde, düşüncenin sürekli ve kesintisiz hareketi ile, doğru sonuçlara ulaşı-labilmektedir. Ona göre, zaten insanların düştükleri yanlışlar kesinlikle çıkarıştan gel-mez: yalnızca az anlaşılmış bazı deneyimleri doğru olarak kabul etmekten, başka birdeyişle incelenen konuda tam bir açıklığa ulaşmadan, acele ile sonuca varmaktan do-ğar. Bunu önlemenin yolu ise "inceleyeceğim güçlükleri daha iyi çözümlemek içinher birini, mümkün olduğu ve gerektiği kadar bölümlere ayırmak"tu. °4)

Bu kurala göre karmaşık ve karanlık önermelerden basamak basamak daha yalınönermelere inilecek ve daha sonra bu yalın önermelerden başlayıp daha karmaşıklarınbilgisine ulaşılacaktır.

Bunun için iki noktaya dikkat etmek gerekir:

1. Problemin sınırlarını çizmek. Böylece, istenilen tam olarak ortaya konulabile-cektir.

2. Daha sonra problemi yalınlaştırmak ve olanaklar ölçüsünde küçük bölümlereayırmak. Descartes problemden, hakkında verdiğimiz yargıdan doğru ve yanlış bulu-nabilen bir bütünü anlıyor. Yalın öğelere ayırarak problemdeki karanlık noktalar ay-dınlatılmış olur ( î5). Descartes bunu şöyle formüle etmiştir: "Bir sorun bir defa tamolarak anlaşıldığında, onu her türlü gereksiz anlamlardan ayırmak, en basit terimlerleifade etmek, ve sayış ile de bir analizin ayırabileceği en küçük parçalara ayırmak ge-reklidir."™.

(33) Gökberk, s. 266-267.(34) Descartes, MÜK ss. 21-22.(35) Lacombe, s. 27.(36) Descartes, AYK ss. 76-77.

FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996 47

Page 97: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

3. Sıra Kuralı

Yöntemin üçüncü kuralı, en basit ve anlaşılması en kolay şeylerden başlayarak,tıpkı bir merdivenden basamak basamak çıkar gibi, en bileşik şeylerin bilgisine ya-vaş yavaş yükselmek için -hatta doğal olarak, birbirleri ardınca sıralanmayan şeylerarasında bile bir sıra bulunduğunu varsayarsak- düşüncelerimi bir sıraya göre yü-rümektir. <"»

Bu kural yahnlaştırnıa ve sıra kuralıdır. Bu sıra kuralı Deseartes için o kadarönemlidir ki, bu sıraya uymayacak olunursa, karmaşık şeylerin bilgisinin doğruluğun-dan kuşku duyulacaktır.

Böylece Descartes'in bilim anlayışını da betimlemek olanaklı olmaktadır. Mademki en basit ve anlaşılması en kolay şeylerden başlayarak, en karmaşık olanların bilgisi-ne gidilecektir. O halde bilimsel çalışma da tepesinde en genel ilkelerin yer aldığı birönermeler pramidi (Çizim 1) elde etmek olacaktır. Gerçekte Bacon'ından alınmış olanbu yaklaşımın temel farklılığı, daha sınırlı ilişkilerden gittikçe basamak basamak iler-leyerek yükselen tümevarımla genel kanunlara ulaşmayı benimseyen Bacon'ın aksine,Descartes'ın, pramidin tepesinden başlayarak mümkün olduğu kadar derece derece enalt tabakaya kadar inen tümdengelimi kullanmasında göstermiş olduğu ısrardır. Bukesinlik isteği işinde, o sistematik olarak, daha önceden doğru olduğuna inandığı bü-tün yargılarını, tek bir kuşkusuz yargı elde edinceye kadar, kuşkulu olarak görmüş,sonunda da her türlü kuşkunun dışında bir önerme bulmayı başarmıştır: Cogito. Çün-kü o düşünüyordu, o halde var olmalıydı... Mükemmel Varlık da var olmalıydı. Mü-kemmel Varlık insanı duyularının ve aklının sistematik olarak aldatacağı bir varlıkşeklinde yaratmayacağına göre, dış dünya da var olmalıdır.(38).

Çizim 1

DüşünüyorumTânrmın Varlığı

Dış Dünyanın VarlığıBütün A.çık ve Seçik Düşünceler

Doğrudur

Madde ~ Yahm Hareketin KonınunuıDoluluk Doğrusal HareketVortex Hareketi Kuvvet direnç tHşkisiBütün Hareket Fiziksel Etki KurallarıEtki vie Olur

(37) Descartes, MÜK, s. 22.(38)Losee. s. 71.

48 FELSEFE DÜNYASI. SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 98: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

Düsünqn bir varlık olarak kendi varlığım ve zihni açık ve seçik olarak sunulanıngarantisi olan bir Tanrı'nın varlığım kanıtladıktan sonra, Descartes dikkatini evreneyöneltir; ve fiziksel nesneler hakkında açık ve seçik bir şey bulmayı hedefler. Ateşeyaklaştırıldığında değişime uğrayan mumu örnek göstererek, şunları açıklamaktadır:mum ateşe yaklaştırıldığında, erimektedir. Bunun sonucunda da biçimi bozulmakta,rengi değişmekte ve gittikçe bir sıvı haline gelmektedir. En sonunda değişmeden kalantek yönü onun yaythımaa, uzamıdır. O halde mumun özünü oluşturan niteliği yayı-hmäxt. w

Böylece Descartes, cismi bir yayıhm olarak adlandırmakta, ve bütün cisimlerincisim olmalarını sağlayan bu niteliklere de birincil nitelikler adım vermektedir. Des-cartes bizim yayıhm -mumun gerçek doğası- bilgimizi sağlayanın da zihnin sezgisiolduğunu belirtmektedir. Çünkü yayıhm cisimlerin, açık ve seçik bir fikre sahip oldu-ğumuz tk özelliğidir. Descartes "yayılım"ı madde ile dolu olmak anlamında düşündü-ğü için de, "her tür maddeden yoksun" olmak anlamına gelen boşluğu kabul etmez; (48>

ve bu bağlamda bilimin konusunu da matematiksel olarak ifade edilebilen ve oranlarşeklinde karşılaştınlabilen bu birincil niteliklerle sınırlamıştır. Ona göre bilimin idea-li, sıklıkla altmakroskobik düzeyde, gerçekliğin tam anlamıyla niceliksel boyutlarınagöndermeler yapılarak betimlenen önermelerin tümdengelimsel sıralanmasıdır (hiye-rarşi). Onun bu ideali kabul etmesinde analitik geometriyi formüle etmesindeki erkenbaşarısının etkili olduğundan kuşku yoktur.(41).

Böylece Descartes yayılım düşüncesine dayanarak bir kaç önemli fiziksel ilke eldeedebilmiştir. Onun burada ileri sürdüğü en önemli ilke mekanik doğa tasarımına yöne-lik olanıdır. Ona göre doğa mekanik biryapıdıdır. Her şey mekanik ilkelere göm hare-ket etmektedir. Çünkü böyle bir mekanda, yani her yam dolu olan bir mekanda, hare-ket ancak bir yer değiştirme ile olanaklı olacaktır. Yani "... hareket, bir cismin biryerden başka bir yere geçmesi işidir".<42) Başka bir deyişle hareket, yer kaplamanındeğişik kipleri şeklinde olacaktır. Daha doğrusu kendi içine kapanan bir hareket ola-caktır. Çünkü ancak böyle bir harekette boşluğa gereksinim yoktur. Descartes bu tür birharekete Vortex (girdap) adını vermektedir. Hareket zincirleme biçiminde bir, yer de-ğiştirmeden ibarettir. Şöyle ki, "... bir cisim kendisini iten bir cisme kendi yerini bıra-kınca, başka bir cismin yerine geçer, o başka cisim de yine başka bir cismin yerini alırve böylece bu süreç sonuncu cisme değin sürer, o da aynı zamanda birincisinin yerinidoldurur".(43)

Descartes'ın yayıhm düşüncesinden çıkarttığı diğer bir önemli fiziksel ilke de,bütün hareketin nesnelerin devirsel yeniden düzenlenimidir. Descartes, eğer bir nesne

(39) Loseel, s. 72(40} Descartes, Fİ, s. 117.(41) Losee, ss. 72-73.(42) Descartes, Fİ, s. 121,(43) Descartes, Fİ, ss. 128-129.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 49

Page 99: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

yer değiştirirse, diğer nesnelerin de aynı anda yer değiştirmesinin, boşluğu önlemekiçin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Böylece kapalı bir spiral boyunca hareket etmeksuretiyle çok sayıda nesne bir boşluk oluşturmadan konum değiştirebilir.

Bu en önemli hareket ilkesinden, Descartes diğer üç hareket kanununu çıkarmak-tadır. Bunlar:

1. Bir cisim, bir diğer cisim tarafından etki edilmedikçe, hareketteyse hareketini,sukunetteyse sükunetini korur.

2. Eylemsizlik hareketi doğrusal bir harekettir.

3 a. Eğer hareket halindeki bir cisim, harekete karşı koyma gücü daha fazla olanikinci bir cisimle çarpıştığında, ilk cisim hareketini sürdürecek güce sahipse, o zamanilk cisim hareketinden bir şey kaybetmeksizin, yön değiştirir.

3b. Eğer ilk cisim karşı koyan ikinci cisimden daha büyük bir güce sahipse, ikincicisme verdiği miktar kadar gücünden kaybederek, ilk cisim ikinci cismi de beraberin-den sürükler.

4. Sayış Kuralı:

Yöntemin dördüncü ve son kuralı ise, hiç bir şeyi atlamadığımdan emin olmakiçin, her yanda eksiksiz sayımlar ve genel kontroller yapmaktır.(44)

Descartes'a göre eksiksiz bilgi elde etmek istersek, ele aldığımız bütün şeylerisürekli ve kesintisiz bir düşüncenin devinimi ile iyice incelemek zorundayız. Onlaraynı zamanda metodolojik ve düzenli bir sayışın konusu olmalıdırlar." (*5)

Bunun için Descartes sayışın sürekli, kesiksiz, yeter ve düzenli (tertipli) olmasıgerektiğini ısrarla vurgulamıştır.

Sayışın sürekli olması: Apaçık ilkelerden doğrudan doğruya çıkarılamayan doğ-rulan, kuşkulanılmayacak doğruluklar arasına koj'mak için sayış sürekli olacaktır.Gerçekte bu çıkarış eylemi o denli çok adımla olabilir ki, sonuna ulaştığımızda, bütünyolu kolayca belleğimizde tutamayabiliriz. Bu yolla hem düşüncemizin tembelliğinigidererek belleğimize yardım edeceğiz hem de kavrayış kapasitemizi kesinlikle geniş-letmiş olacağız.(46)

Sayışın kesiksiz olması: Sayışın diğer bir özelliği de kesiksiz olmasıdıj. Çünkü,"çoğu zaman çabuk bir sonuç elde etmek isteyen ve uzak ilkelerden sonuç çıkarmakisteyenler, genellikle ara sonuçlar zincirinin bütününe dikkat etmezler; ve bir çok aşa-

(44) Descartes, MÖK, s. 22.(45) Descartes, AYK.s. 41.(46) Descartes, AYK, s. 42.

50 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996

Page 100: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

DESCARTES'IN YÖNTEM ÇALIŞMASI

mayı dikkatsizce atlarlar. Fakat şüphesiz, her nerede olursa olsun, en küçük bağıntıatlanırsa, zincir kopar ve sonucun tüm kesinliği kaybolur."(47)

Sayışın yeterli olması: Descartes'a göre, sayış yeterli olmalıdır. "Çünkü çoğu za-man o, noksan olma tehlikesini taşır ve sonuçta hataya yol açar. Bazen bir çok apaçıkgerçeği çok iyi saymış olsak bile. yine de çok küçük bir adımı atlarsak zincir kopar vesonucun apaçıklığı suya düşer. Yine bazen, tüm gerçekler yeterli bir sayma içine dahiledilmekle birlikte, basit bir adım diğerinden ayırt edilemez ve o zaman da onları karı-şık biçimde kavrarız." H 8 )

Sayışın düzenli (tertipli) olması: Descartes bunu sayışın metodolojik olması an-lamında kullanıyor. Ona göre "hem bir hatayı gidermek için bütün şeyleri bir düzeniçinde araştırmaktan daha çıkarlı bir yolumuz olmadığından, hem de eğer ele alınanher sorun tek başına araştırılacak olsaydı, ya bunların çok olmasından, ya da aynışeylerin çok tekrar edilmesinden dolayı hiç kimsenin ömrünün buna yetmeyeceği içinbu böyledir. Fakat, tüm bu gerçekler çok iyi bir düzen içinde ele alınırsa, onlar ekseri-yetle belirli sınıflara ayrılabilirler (indirgenebilirler), bundan sonra, bundan emin ol-mak için tek bir örnek almak yeterlidir, ... en azından gereksiz şeylerle vakit israfınıönleyecektir. "<4»>

Açıkça görüldüğü üzere sayış, Descartes'a göre, tek bir görüş altında toplanama-yacak kadar karmaşık olan bilgi topluluğunu, apaçık hale getirmek için kullanılan birkuraldır.

DEĞERLENDİRME

Descartes'm Yöntemsel Kuşkuculuk ağırlıklı Evrensel Matematik yönteminin endikkat çekici yönü, döneminin genel eğilimine uygun olarak, bilimsel çalışmada yön-temin taşıdığı büyük önemi vurgulamış olmasıdır. Ancak bu çalışmanın çağdaş yön-tembilim açısından bazı olumsuzlukları içerdiği de açıktır. Her şeyden önce matemati-ğin öneminin sıklıkla vurgulanması olumlu bir nitelikken, bütün bilimlerin nesneleri-ni birer geometri öğesi olarak tasarlaması ise o ölçüde olumsuzluktur. Çünkü ilkeselolarak matematiğe indirgenemeyen bilim konulan da bulunmaktadır. Descartes böyleyapmakla diğer bilimlerin tek basma taşıdıkları değerleri göz ardı etmiş olmaktadır.Bundan dolayı da onun matematik anlayışı bizim bilimde matematiksel ifade kullan-ma anlayışımızla bağdaşmamaktadır.

Öte yandan Descartes'in doğru olarak gözlem ve deneyin, olayların oluşumunayol açan koşulların bilgisini sağlayacağını düşünmesine karşın, ciddi bir doğrulamaaracı olan deneyin bilimsel çalışmadaki rolünü ikinci plana iterek, açıklamalan formüle

(4?) Descartes, AYK, s. 42.(48) Descartes, AYK, s. 43.(49) Descartes, AYK, s. 44.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996 51

Page 101: FRANCISBACON'UN 'NOVUM ORGANUM'ADLI ESERİYLE … · Şimdi. Bacon'un bu metod fikrini nasıl ortaya koymuş olduğunu sırasıyla göste-relim: 'Novum Organum'un birinci kitabında,

Hüseyin Gazi TOPDEMİR

etmede yardıma bir öğe olarak görmesi büyük bir yanılgıdır; ve bundan dolayı modernbilim görüşüyle bağdaşmamaktadır. Buna karşılık gözleme biçtiği değer de benzer ni- •telik içermektedir. Ancak gözlem ve deneye, temel yasalarla tutarlı mekanizmalarıözgülleştiren varsayımlar önermek gibi bir görev yüklemesi ise yerinde bir karardır.Descartes bir varsayımının o varsayımın temel yasalarla birlikte fenomenleri açıklamagücü tarafından doğrulandığını savunmaktadır. Varsayım temel yasalarla tutarlı olma-lıdır. Fakat onun spesifik içeriği gündemdeki fenomenlerle ilgili açıklamaların dedük-tif yönüne izin verecek şekilde düzenlenmelidir. Descartes sık sık, gündelik tecrübeler-den çıkartılan analojilere dayanan varsayımlar önermiştir. O gezegenlerin hareketinibir girdaba yakalanmış mantar parçalarının dönüşüne, ışığın yansımasını tenis topla-rının katı yüzey üzeirnde sekmesine benzetir. Her örnekte gündelik tecrübeyle kazanı-lan analoji sonuçta ortaya çıkan kuram için çok büyük önem taşır.(50)

Ancak her şeye karşın, çalışmasını bir bütün olarak ele aldığımızda, onun sağlambir doğruluk bulmayı istemesi, matematiği yoğun olarak vurgulaması ve düşünceninkurgulanmasında yeni bir tavır getirmesi bakımından önemli olduğu da bir gerçektir.

(50) Losee, s.77 '

52 FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 19 KIŞ 1996