frankfurter rundschau · web viewberlİn, 29/08 (bye) --- tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal...

23
FOCUS: “ANADOLU’DAN GELEN DİNDAR REFORMCU” BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Susanne Güsten imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir: Abdullah Gül’ün Türk toplumu içinde bir uçurum yaratacağını bir yıl öncesi hiç kimse düşünemezdi. Zira, Gül Türkiye’nin en sevilen siyasetçileri arasında yer alıp, öncelikle şimdiye kadar gerçekleştirdiği reformlardan ötürü kendi partisi AKP’nin dışında da saygıyla karşılanmaktadır. AKP’nin Kasım 2002’de iktidara gelmesinden bu yana Gül, Türkiye’nin Avrupa’yla yakınlaştığı demokratik değişimin mimarlarından biri olarak profil kazanmıştır. Gerçekçi siyasetçi Gül, hükümetin reform ağırlıklı politikasını kendi dindar ve muhafazakar tutumuyla bağdaştırması nedeniyle Baykal gibi kişileri korkutmaktadır. Başbakan Erbakan’ın Ordu tarafından görevden alınmasından sonra Gül tutumunu değiştirmiştir. Zira, Erbakan’ın politikasının başarısızlıkla sonuçlanması, Gül ve arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan gibi genç siyasetçiler için radikal ve İslamcı bir gündemin Türkiye’de çoğunluğa sahip olmadığını gözler önüne sermiştir. Gül, Erdoğan’la birlikte 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuştur. Gül ve Erdoğan, demokrasiye saygı duyan ve İslami köklerini, reform ağırlıklı ve burjuvaziye yönelik bir politika lehine geri plana atan bir grubu temsil etmekte ve AKP’yi Türk tarzı CDU olarak tanımlamaktadır. Erdoğan’a karşı sadakat göstermesine rağmen, Gül’den Erdoğan’a kayıtsız şartsız boyun eğmesi beklenemez. Zira, Gül, her ne kadar dindar ve muhafazakar orta kesimden gelen ilk Cumhurbaşkanı olacak ve Cumhurbaşkanlığı Kökşkü’ndeki başörtüsü yasağını kaldıracaksa da, Türk toplumunun sadece dinci kesimini temsil etmemeye özen göstermesi gerekecektir. (BEBM/NP/YB) NNNN

Upload: others

Post on 08-Mar-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

FOCUS: “ANADOLU’DAN GELEN DİNDAR REFORMCU”

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Susanne Güsten imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:

Abdullah Gül’ün Türk toplumu içinde bir uçurum yaratacağını bir yıl öncesi hiç kimse düşünemezdi. Zira, Gül Türkiye’nin en sevilen siyasetçileri arasında yer alıp, öncelikle şimdiye kadar gerçekleştirdiği reformlardan ötürü kendi partisi AKP’nin dışında da saygıyla karşılanmaktadır. AKP’nin Kasım 2002’de iktidara gelmesinden bu yana Gül, Türkiye’nin Avrupa’yla yakınlaştığı demokratik değişimin mimarlarından biri olarak profil kazanmıştır. Gerçekçi siyasetçi Gül, hükümetin reform ağırlıklı politikasını kendi dindar ve muhafazakar tutumuyla bağdaştırması nedeniyle Baykal gibi kişileri korkutmaktadır.

Başbakan Erbakan’ın Ordu tarafından görevden alınmasından sonra Gül tutumunu değiştirmiştir. Zira, Erbakan’ın politikasının başarısızlıkla sonuçlanması, Gül ve arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan gibi genç siyasetçiler için radikal ve İslamcı bir gündemin Türkiye’de çoğunluğa sahip olmadığını gözler önüne sermiştir. Gül, Erdoğan’la birlikte 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuştur. Gül ve Erdoğan, demokrasiye saygı duyan ve İslami köklerini, reform ağırlıklı ve burjuvaziye yönelik bir politika lehine geri plana atan bir grubu temsil etmekte ve AKP’yi Türk tarzı CDU olarak tanımlamaktadır.

Erdoğan’a karşı sadakat göstermesine rağmen, Gül’den Erdoğan’a kayıtsız şartsız boyun eğmesi beklenemez. Zira, Gül, her ne kadar dindar ve muhafazakar orta kesimden gelen ilk Cumhurbaşkanı olacak ve Cumhurbaşkanlığı Kökşkü’ndeki başörtüsü yasağını kaldıracaksa da, Türk toplumunun sadece dinci kesimini temsil etmemeye özen göstermesi gerekecektir. (BEBM/NP/YB)

NNNN

ARD: AB KATILIM MÜZAKERELERİNİN CANLILIK KAZANMASINI ÜMİT EDİYOR

BERLİN, 29/08 (BYE) --- ARD kanalında 29 Ağustos 2007 tarihinde “Tagesschau/Güne Bakış” programında yukardaki başlık altında yayınlanan haberin çevirisi şöyledir:

---Gül’ün Türkiye Cumhurbaşkanı Seçilmesiyle İlgili Olarak Yurtdışından Yapılan Açıklamalar---

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Abdullah Gül’ün Türkiye Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yaptığı açıklamada, seçimin Türkiye ile AB arasındaki katılım müzakerelerine ivme kazanmasını ümit ettiğini söyledi. Genel seçimler ve yeni cumhurbaşkanı seçiminin Türkiye ve Türk halkının büyük başarısı olduğunu kaydeden Barroso, yeni hükümet göreve başladığında çok sayıda kilit meselede ilerleme kaydedilmesini umduğunu ifade etti.

Şansölye Merkel de Gül’ü kutlayarak, kendisine gönderdiği mesajında “yeni görevinizde de ilişkilerimizin derinleşmesi ve ortak ilgi alanlarımız, özellikle de

Page 2: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Avrupa ve Atlantik İttifakı’nın esenliğinden yana girişimde bulunacağınızdan eminim” ifadesini kullandı.

Federal Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ise Gül’e bugüne kadarki “yakın ve güven verici işbirliğinden dolayı” teşekkür ederek, Gül’ün, Türkiye’yi AB’ye yakınlaştıracak reformları bundan sonra da kararlılıkla destekleyeceği inancında olduğunu söyledi.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering, “Gül, demokratik yollardan seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır ve bu nedenle bizden saygı görmeyi hak etmiştir” açıklamasını yaparken, “Gül’ün katılım müzakerelerini hızlandırmasını bekliyor musunuz?” sorusuna çekimser yanıt vererek, Türkiye’nin Avrupa’nın değerlerini kabullendiğini sadece sözlü olarak ifade ederek değil uygulayarak göstermesi gerektiğini ifade etti.

Federal Almanya Parlamentosu Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz, Gül’ün seçilmesini, Türklerin AB istikametindeki reform çizgisi açısından olumlu olarak değerlendirdi. Türkiye’nin, Türk ordusunun endişelendiği gibi bir İslamlaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu görüşüne katılmadığını söyleyen Polenz, “Türkiye’de din ve devlet işlerinin ayrımı derin kök salmıştır” ifadesini kullandı.

FDP Genel Başkanı Guido Westerwelle, Gül’e görevini “akılcı ve başarılı” bir şekilde yürütmesini dilerken, bu seçimin, Türkiye’nin AB ile görüşmeleri ilerletme ve NATO ile ittifak ortaklığını genişletmesi şansını artırdığını ifade etti. CSU Eyalet Grup Başkanı Peter Ramsauer de, Gül’ün net bir çoğunlukla seçildiğini belirterek, “Bu seçimin tüm taraflarca kabul edilmesi gerekir” diye konuştu.

Yeşiller Eş-Genel Başkanı Claudia Roth ise seçimi, “siyasi ve toplumsal reformları ihmal eden ve reform politikasındaki inatçı tavırlarıyla kendi kendilerini dışlayan eski güç elitlerine yönelik açık bir sinyal” diye değerlendirerek, AB devletlerinin reformcu Gül’ü bugüne kadar olduğundan daha güçlü desteklemekle yükümlü olduklarını söyledi. (BEBM/NP/YB)

NNNN

FRANKFURTER RUNDSCHAU: TÜRKİYE’NİN UZUN YOLU

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 150 bin 000 olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Richard Meng imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Abdullah Gül, aydınlık karşıtı bir “şer” midir? Türk ordusunun bir tehlike olarak gördüğü yeni cumhurbaşkanını, şimdiye kadar böyle biri olarak tasavvur etmek zor. Gül bunu yapabilecek bir lider figur vasfına sahip değil. Ilımlı İslamcıların güçlü adamı hala Hükümet Başkanı Erdoğan olup, Gül’ü lütfettiği adamı olarak monte etmeyi başarmıştır. Türkiye’nin gelecekteki rotası söz konusu olduğunda, başlıca sorun kesinlikle Gül olmayacaktır. Sorun, kaydadeğer toplumsal-kültürel ilerlemelerin yanı sıra karşı taraftaki muhafazakar İslamcılarda radikalleşmenin varlığının gözlendiği ülkenin kendi içersindeki parçalanmışlığıdır.

Page 3: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Kalıcı olarak hangi yönde gelişeceği netleşinceye kadar Türkiye’nin önünde daha uzun bir yol vardır. Ülke hızla AB’ye uyum sağlayamayacağı gibi, Avrupa’dan da uzaklaşamayacaktır. Avrupa’nın Türkiye ile ilgili tartışmalarındaki “ya öyle ya böyle” tutumu, tarih ve gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Konuyu (AB mi, değil mi?) sonundan ele almak yerine, Avrupa’ya yönelik beklentiler ciddiye alınmalı ve Türk siyasetçilere kulak verilmelidir.

Şimdiye dek AB’ye yakınlaşmadan yana olan Gül, Cumhurbaşkanı olarak da bu yönde bir sinyal vererek, muhafazakar şüphecileri liberal demokrasiye giden uzun yolda beraberinde götürebilir. Ancak Gül, aynı zamanda yanlış kişilere yanlış mesajlar da verebilir. Avrupa’nın Gül’ü terslemek yerine, ilk etapta ona yakın ve samimi davranmak yoluyla cesaretlendirerek, yanlış mesajlar vermesini zorlaştırması gerektiği açıktır. (BEBM/NP/YB)

NNNN

DİE WELT: TÜRKİYE’DE ZAMAN DEĞİŞİMİ

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 264 bin 270 olan muhafazakar sağ eğilimli Die Welt gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Dietrich Alexander imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Kabul etmek gerekir ki, Türkiye’deki güç değişimi barışçıl bir şekilde gerçekleşmiştir. Muhafazakar-İslamcı politikacı Abdullah Gül, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923 yılında kurulan laik Cumhuriyt’in 11. Cumhurbaşkanı oldu. Artık, generallerin 10 yıl öncesinde gerçekleştirdikleri gibi bir ılımlı darbe bile, modern Türkiye’nin toplumsal siyasi manzarasına uymuyor. Tüm aktörler mantıklı davrandılar. Seçimlerle defalarca kanıtlanan halkın iradesi, uzun süren taktiksel güç manevralarının sonucunda kendini kabul ettirdi. Böylece İslamcı devrimin yürüyüşü, devletin en yüksek makamının fethedilmesiyle şimdilik tamamlandı. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığından oluşan güç makamlarının hepsi artık AKP’nin elinde.

Bu durum, Avrupa’nın şimdilik temel siyasette köklü bir değişim yaşanacağından endişe duymasına gerek olmadığı anlamına geliyor. Türkiye’nin özgürce gelişimi ve demokratik açılımının, dolayısıyla modernleşmesinin sadece Avrupa Birliği ve onun değerlerine yönelmek yoluyla güvence altına alınabileceğinin bilincinde olan Gül ve yol arkadaşı Başbakan Erdoğan, kendilerine ve halihazırdaki çizgilerine sadık kalarak, katı bir Avrupa yanlısı tutum izleceklerdir.

İslamcı Hükümet Partisi AKP’nin geçtiğimiz yıllardaki reform hızı nefes kesiciydi ve Türklerin hepsine ekonomik kalkınma ve daha çok özgürlük getirdi. Bu gelişmeden artık geri dönülmez, ancak reformlar hala, devletin iyi bir şekilde yönetilebilmesi için yetersizdir. Cumhuriyetin kurulmasıyla gelen doğmalar, artık zamana uymamaktadır. Bunlar arasında ordunun kontrol altına alınamayan gücü ile dini azınlıkların kısıtlı hakları da vardır. Güçlü yetkilere sahip olan Gül, bunu kullanmasını bilecektir. (BEBM/NP/YB)

NNNN

Page 4: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

ARD: TÜRKİYE YOL AYRIMINDA

BERLİN, 29/08 (BYE) --- ARD TV kanalında saat 20.00’de yayınlanan, “Tagesschau” adlı ana haber bülteninin İnternet sayfasında yer alan, Avrupa Parlamentosu milletvekili Cem Özdemir ile yapılan mülakatın çevirisi şöyledir:

TAGESSCHAU: Abdullah Gül’ün Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçilmesi ne gibi bir mesaja vesile oluyor?

ÖZDEMİR: Hem istikrar hem de normalleşme mesajı veriyor. Gül’ün seçilmesinin Avrupa boyutu, reform sürecinin ivme kazanacağı yönündedir, zira bir önceki Cumhurbaşkanı Sezer geçen dönemlerde süreci frenlemesiyle dikkat çekmiştir.

TAGESSCHAU: Gül Dışişleri Bakanı olarak da reform yanlısı mıydı?

ÖZDEMİR: Gül, muhalefet dönemlerinde de AB ve yenilik yanlısı bir tutum izleyerek, Türkiye’nin modernleşmesi ve demokratikleşmesi için çaba sarf ederdi. Dışişleri Bakanı iken de bu doğrultuda hareket etti. Bu suretle, İslami eğilimlerden uzak kalarak insanların da beğenisini kazanmasını bildi. Avrupa başkentlerindeki birçok siyasetçi Gül’ü güvenilir bir ortak olarak tanımıştır.

TAGESSCHAU: Gül’den, devlet ile din ayrımı konusunda hassas olmadığı yönünde daima kuşku duyulur. Bu yerinde bir kuşku mudur?

ÖZDEMİR: Böyle düşünenlere göre ben bile bir İslamcı olabilirim, zira ben sert içki yerine kırmızı şarap içmeyi tercih ederim. Türkiye’de bu konularda bazen tuhaf kıstaslar vardır. Dini faaliyetlerle ilgili her şey, Gül ve partisi AKP’ye mal ediliyor. 1980 darbesi sonrası askerlerin okullarda din eğitimini –belirtmek gerekir ki sadece sünni dini eğitimi- zorunlu kıldıklarını unutmamak gerekir. Bu uyugulama o dönemlerde kendilerince sol kesime karşı alınmış uygun bir önlemdi. Bence bu tür meselelere ordu gayet taktiksel yaklaşarak, o an için güç kaybetmemek için ne gerekiyorsa o şekilde davranıyor. Bu artık geçmişte kaldı. Türkiye artık yol ayrımında bulunuyor.

TAGESSCHAU: Fakat Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin laik düzenini koruyacağına dair, üstü kapalı tehdidinden vazgeçmiyor.

ÖZDEMİR: Gül, eşinin türbanından veya AKP’den ötürü endişe duyanları nasıl rahatlatacağını düşünmelidir. Bu konuda özellikle Aleviler, Hristiyanlar ve öncelikle türban takmayan kadınlar, bir açıklık ve uzlaşı mesajı verilmesi beklentisi içindeler. Bu konudaki tartışmalar, farklı kesimler arasında –türban takanlarla takmayanlar- bir diyaloğun olduğunun göstergesi olacaktır. Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır. Cumhurbaşkanının partiler üstü olması gerektiği için, bu konuda arabuluculuk yapabilme imkanına sahiptir ve yapmalıdır da. AKP’nin de artık bahanesi kalmamıştır. AKP, hem Başbakanı, hem Meclis Başkanını hem de Cumhurbaşkanını belirlemiştir. Artık demokratik reformlara devam etme konusunda ne kadar ciddi olduklarını gösterme zamanıdır.

TAGESSCHAU: Seçim günü ordu bir kez daha çok açık bir şekilde Gül’ü istemediğini ve ülkenin laik düzenini korumaya niyetli olduğunu gösterdi. Gerçekten İslamcılarla

Page 5: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

laikler arasında bir mücadele mi vardır, yoksa eski elit kesim güç kaybı nedeniyle direniş mi gösteriyor?

ÖZDEMİR: İslamcılarla laikler arasında bir mücadele olduğu şeklinde bir tasviri doğru bulmuyorum. Benim intibam şudur: Asıl çekişme modernizm, liberalizm yanlısı olanlarla güç odaklarına sımsıkı bağlı muhafazakar güç elitleri arasındadır. Muhafazakar güç elitleri, Anadolu kökenli kitlelerin pastadan pay almalarını engellemek istiyor. Fakat anlaşılan artık bu kesim çoğunluğu oluşturmuyor. Cumhurbaşkanlığı Makamına da artık sahip değiller. Liberal ve modernizm yanlısı kesim zafer sarhoşluğu yaşamamalı, bilakis, bu başarıyı reformaları devam ettirmede kullanmalı ve bu suretle Türkiye’de daha geniş kitlelere hitap etmeyi çabalamalıdır.

TAGESSCHAU: Türkiye, Avrupa’ya daha da yakınlaşma yolunda hangi adımları atmalıdır?

ÖZDEMİR: Türk toplumunda meydana gelen değişimlere Türk anayasası ayak uyduramıyor. Bu anayasa, 1980 darbesinin bir ürünüdür ve tarihin çöplüğünde çevreye zarar vermeden imha edilmelidir. Türkiye’nin sivil toplumlarda alışılageldiği gibi modern bir anayasaya ihtiyacı vardır. Bu anayasanın görevi bireyi devlete karşı korumak olmalıdır, tersi değil. Ayrıca reformlara devam edilmelidir. Bu bağlamda aklıma hala haksızca kısıtlanan düşünce özgürlüğü ve özellikle kaldırılması gereken 301. Madde geliyor. Kürt sorunu konusunda da yapılması gereken reformlar aklıma geliyor, zira askeri anlamda bir çözüm mümkün gözükmüyor. Türkiye, hangi dini cemaatin insanı ve hangi kökene sahip olduğuna bakmaksızın, her insanı kucaklamalıdır. Türkiye’de herkes birinci sınıf vatandaş olmalıdır. (BEBM/HU/YB)

NNNN

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: CUMHURBAŞKANI GÜL

BERLİN, 29/08 (BYE)---Tirajı günde 355 bin 130 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung’un 29 Ağustos 2007 tarihinde, Wolfgang Günter Lerch imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yorumun özet çevirisi şöyledir:

Abdullah Gül nihayet üçüncü turda Meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı. Türklerin ve Türk olmayanların çoğu, Ahmet Necdet Sezer’in halefi olarak toplumu daha az kutuplaştıran bir şahsiyetin, hatta muhalefet partilerinden laik görüşlü birinin seçilmesini tercih ederdi. Elbette ki, iktidar partisi AKP’nin bu kadar güçlü olmasında, bu günlerde internet üzerinden bir kez daha tehditte bulunan ordu da tamamen suçsuz değildir. Zira, Gül cumhurbaşkanı seçilmek için ilk kez girişimde bulunduğunda ordunun internet üzerinden yaptığı açıklama, Erdoğan ve Gül’ün İslamcı-muhafazakar partisi AKP’nin zaferiyle sonuçlanan erken seçime gidilmesine neden olmuştu.

Türkiye, bir İslam Cumhuriyeti olmayacaktır. Ancak, hükümetin yeni Cumhurbaşkanı’yla birlikte devam ettirecekleri demokrasi süreci çerçevesinde başörtüsü konusunda mevzuatı gevşetmeleri mümkün görünüyor. Bunun dışında, yapılacağı açıklanan reformlara yönelik beklentiler büyük. AKP’nin, Erdoğan ve Gül’ün ilk yasama döneminde ekonomi ve siyaset alanlarında elde ettikleri başarıları geliştirerek güçlendirmeleri, parti ve tüm ülkenin kaderini belirleyecek.

Page 6: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda, küçük bir kültür devrimi yaşanmıştır. O zamana kadar neredeyse sınırsız hakimiyet gösteren Kemalist elitler, 2001 yılında AKP kurulduğundan beri, onyıllardır dışladıkları, kısmen radikal İslamcı çevrelerin meydan okumalarıyla karşı karşıyalar. Bu çevreden gelen, ancak bağları kopararak ılımlı bir yol izleyen Başbakan Erdoğan ve Gül’ün, diğer İslam ülkelerinde ilgiyle izlendiği kesindir. (BEBM/NP/YB)

NNNN

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: SİYASET

BERLİN, 29/08 (BYE)---Tirajı günde 355 bin 130 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung’un 29 Ağustos 2007 tarihinde, Wolfgang Günter Lerch imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yorumun özet çevirisi şöyledir:

Türkiye’de “first lady”ler çok ender Cumhurbaşkanı olan eşleri kadar ün kazanır. Ancak, bu durum Hayrünnisa Gül için farklı. Zira, Hayrünnisa Gül, oldukça başarılı bir Dışişleri Bakanı olan eşi Abdullah Gül’ün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilmesinden çok önce, türban takması nedeniyle Türk toplumunun kutuplaşmasına sebep olup, adının yurtdışında da yayılmasına katkıda bulunmuştur. Yeni Cumhurbaşkanı için önümüzdeki perşembe günü gerçekleştirilecek olan askeri törene Hayrünnisa Gül’ün de katılması halinde, Türkiye’deki tartışmalar devam edecektir. Zira, böyle bir durumda Hayrünnisa Gül, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk döneminden bu yana türbanla kamuoyu karşısına çıkan ilk Cumhurbaşkanı eşi olacaktır. (BEBM/NP/YB)

NNNN

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: TÜRK ÇIKIŞI

BERLİN, 29/08 (BYE)---Tirajı günde 445 bin 600 olan liberal sol eğilimli Süddeutsche Zeitung’un 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Kai Strittmatter imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun özet çevirisi şöyledir:

Türkiye gururlanabilir. Daha kısa bir süre önce ülkedeki ortam oldukça karanlıktı. Ülkede yaşanan son yıllardaki çıkış, siyasi cinayetler, paramiliter çeteler, Türk ordusunun Irak’ı ve hükümeti tehdit etmesi gibi nedenlerden ötürü gölgelenmişti. Bu konuda bir Bakanın söylediği, “Hiçbir ülke Türkiye kadar kendi kendine iyi çelme atamıyor” ifadesi hala hafızalarda.

AKP’nin zafer elde ettiği genel seçimlerde Türkiye İslamcılığa değil, demokrasiye ve istikrara oy verirken, paranoya yanlılarına ve Avrupa karşıtlarına müsamaha göstermedi. Türk demokrasisi büyük bir sınavı başarıyla geçmiştir. Şimdilerde ise yeni bir sınav dönemi başlıyor.

Page 7: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Salı günü yeni seçilen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor. Eski otoriteler, devlet mekanizmasındaki son kalelerini kaybetmiş oldular. Biraz cesaret ve marifetle, Türkiye yıllardır modernleşmeyi engelleyen, esareti altında bulunduğu tabu ve mitlerden oluşan ideolojilerden kurtulabilir. Esareti altında bulunduğu mitler, ülkenin sahip olduğu çeşitliliği, homojen ve steril Türklük kapsamında eritme gayretinde bulunurken, tabular düşünmeyi engellemiştir. Bu tabular gereksiz bir şekilde korku ve güvensizlik ortamı yaratmıştır.

Türkiye ile ilgili büyük bir yanlış anlama vardır. Çoğu kez, Türk ordusunun “devlet ve din işlerinin ayrımının” savunuculuğunu yaptığı söylenir. Bu bir saçmalıktır. Türkiye’de din ve devlet işlerinin ayrımı yoktur. Tam tersine, ülkede laiklik bambaşka bir şekilde uygulanıyor. Türkiye’de din tamamıyla devletin kontrolü altındadır. Ülkedeki bütün camiler ve imamlar Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlıdır. Bu bağlamda, Abdullah Gül ve AKP din devleti değil, Avrupai anlamda bir seküler devlet oluşturmak hedefini gütmektedir. Zaten bu nedenle Türkiye’deki Hristiyan azınlık seçimlerde AKP ve Gül’ü desteklemiştir.

Demokrasiye inanlar, Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini de kabul etmelidirler. AKP her alanda verdiği mücadeleden başarılı bir şekilde çıkmasını bilmiş ve en önemli makamları ele geçirmiştir. Zaman artık Başbakan Erdoğan ve partisinin verdikleri sözleri yerine getirme zamanıdır.

Erdoğan ile Gül kendilerine duyulan güveni hak ettiklerini göstermeli ve Başbakan icraata yoğunluk vermelidir. Zira, artık girişimlerini engelleyecek bir Cumhurbaşkanı yoktur. Türkiye’nin bir an önce sivil bir anayasaya ihtiyacı vardır. Uzun zamandır durgunluk yaşanan AB reformları, vatandaşlık ve azınlık hakları ve Kürt siyaseti gibi konular canlandırılmalıdır.

Üstesinden gelinmesi gereken meselelerde öncelikle AB’nin Türkiye’ye destek çıkması lazım. Tabii ki Türkiye AB üyeliği için hazır değildir fakat AB bu konuda istediği kadar bekleyebilir. Gül iyi bir Cumhurbaşkanı olabilecek yapıya sahipken, Türkiye de iyi işleyebilecek bir demokrasi için yapıya sahiptir. (BEBM/HU/YB)

NNNN

DER TAGESSPİEGEL: ATEŞLE BUZ ARASINDA

BERLİN, 29/08 BYE) --- Tirajı günde 135 bin 570 olan liberal eğilimli Der Tagesspiegel gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Susanne Güsten imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yazının geniş özet çevirisi şöyledir:

---Reform Ülkesi Türkiye mi?

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye, yeni bir çifte başlılığa sahip oldu. Ülke daha öncesinde hiç bir zaman siyaseten güçlü bir cumhurbaşkanının yanı sıra tıpkı onun kadar gücün bilincinde olan bir başbakana sahip olmadı. Kimin kime itaat edeceği henüz belli değil. Gül’ün cumhurbaşkanı olarak er ya da geç dostu Erdoğan ile kavgaya tutuşması bekleniyor. Sonuçta cumhurbaşkanı, hükümeti denetlemekle yükümlü. Ancak Gül ve Erdoğan önemli bir konuda, Avrupa politikasında aynı çizgiyi izleyecekler.

Page 8: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Gül’ün Kemalist karşıtları bıkmadan usanmadan, yeni çifte başlılığın ülkeyi İslamcı bir şeriat devletine dönüştüreceği uyarısında bulunuyorlar. Bu uyarıların arkasında ise öncelikle, şehirli Kemalist elitlerin ellerindeki son güç kalesini Gül ve Erdoğan’ın başını çektiği Anadolulu-muhafazakar orta sınıfa kaptırmaktan duydukları hayal kırıklığı yatıyor. Ancak Türkler bir şeriat devleti istemediklerini daha birkaç hafta önce kanıtladılar. Genel seçimlerde İslamcı Saadet Partisi’nin aldığı oy oranı sadece yüzde 2 idi. Eşzamanlı olarak Türklerin içki tüketiminin yüzde 35 oranında arttığı haberi duyuldu. İslamlaşma başka olur.

Gül’ün özellikle görevinin ilk döneminde, Kemalistleri, devlete sadakati konusunda ikna edebilmek için çok enerji ve zaman sarfetmesi, önemsediği Avrupa politikasına yönelmeden önce iç siyasi pozisyonunu sağlamlaştırması gerekecek. Türkiye, son dört yıl içersinde Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül döneminde Avrupa ehilliği konusunda çok şey başardı. Bazı reform yasaları şimdiye kadarki Cumhurbaşkanı Sezer tarafından bloke edilmeseydi, daha fazlası da başarılabilirdi. Bunlar arasında Türkiye’deki Hristiyanların durumunu iyileştirmesi öngörülen yasa da bulunuyor.

Sezer’den farklı olarak Gül’ün bundan sonra yapılacak demokratik değişimlere karşı gelmesi beklenmiyor. Artık şimdiye dek ihtimal verilmeyen konular da gündeme gelecek. Erdoğan hükümetinin en önemli projesi olan, vatandaşın haklarını güçlendirmesi ve ordunun yetkilerini kısıtlaması öngörülen yeni anayasa da bunlar arasında. Gül muhtemelen, Türkiye’nin Avrupa adaylığını desteklemeleri için, önde gelen AB politikacılarıyla daha önce kurduğu temaslardan istifade edecektir.

Türkiye böylece geçtiğimiz aylardaki krizden güçlenmiş olarak çıkıyor. Ülke seçmenden talimat almış, reform ajandasına ve Meclis çoğunluğu olan bir hükümete sahip. Bu, AB’nin, Ankara’nın iç siyasi durumu nedeniyle konunun kendiliğinden halledileceği düşüncesine veda etmesi gerektiği anlamına geliyor. Türkiye yeniden Brüksel’in kapısını çalacaktır.

Durum sadece AB ve Türkiye açısından ilginçleşmiyor. Yakın Doğu’daki insanlar da, İslam ile demokrasinin bağdaşmasına ilişkin deneyi başarmış gibi gözüken Türkleri hayranlıkla izliyorlar. Boğaz’daki eski kronik hasta, örnek olma yolunda. (BEBM/NP/YB)

NNNN

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: SÜRÜCÜ NAMUS CİNAYETİ DAVASINDAKİ BERAAT KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ AÇIKLANDI

BERLİN, 29/08 (BYE)---Tirajı günde 370 bin 800 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung’un 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Reinhard Müller imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir.

---Hatun Sürücü’nün Kardeşleri Yeniden Yargı Karşısına Çıkacaklar---

Federal Yargıtay dün, töre cinayetinde hayatını kaybeden Hatun Sürücü davasında cinayetle suçlanan ve Berlin Eyalet Mahkemesi’nin 2006 yılı Nisan ayında verdiği karar uyarınca beraat eden 26 ve 28 yaşındaki iki ağabeyin Berlin’de bir başka mahkeme tarafından yeniden yargılanmasına hükmetti. Federal Yargıtay 5. Daire

Page 9: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Başkanı Clemens Basdorf, Berlin Mahkemesi’nin beraat kararında hukuki hatalar ve eksiklikler bulunduğunu, görülecek yeni davada özellikle Hatun Sürücü’yü öldüren küçük kardeşin kız arkadaşının beraat eden iki ağabey aleyhindeki ifadelerinin tekrar incelenmesi gerektiğini söyledi. Basdorf, delil durumunun hala karmaşık olduğunu sözlerine ekledi. Temyiz başvurusunda bulunan Federal Savcı Hartmut Schneider, Federal Yargıtay’ın kararından memnun. Schneider, küçük kardeşin kız arkadaşının ifadesinin inandırıcı olduğunu olduğunu söyledi.

Hatun Sürücü’nün babası 1974 yılında Almanya’ya gelir. Ailenin 10 çocuğu vardır. Liseden alınarak görücü usulü yapılan ilk evliliği mutsuz geçen Hatun Sürücü’nün ikinci evliliği ve muhtemelen para karşılığı gerçekleşen üçüncü evliliği de hüsranla sonuçlanır. Oğlunu tek başına büyüten genç kadının evlilik dışı ilişkiler yaşar. Erkek kardeşleri tarafından tehdit edilmesi neticesinde babaevini terk eden Hatun, defalarca ailesiyle tekrar yakınlaşmak ister. Neticede bu yakınlaşma hayatına mal olur. Yeniden yargı karşısına çıkmak zorunda olan Sürücü kardeşler halihazırda Türkiye’de bulunuyorlar. Sürücü ailesinin babası kısa bir süre önce hayata veda etti. (BEBM/HU/YB)

NNNN

FRANKFURTER RUNDSCHAU: “CUMHURBAŞKANI GÜL TÜRKİYE’NİN AVRUPA YOLUNDA İLERLEMESİNİ DEVAM ETTİRECEKTİR” 1

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 150 bin 000 olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Richard Meng imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan, Federal Parlamento Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz (CDU) ile yapılan mülakatın çevirisi şöyledir:

---CDU’lu Politikacı, İç Siyasi Reformların Gerçekleşmesini Bekliyor Ve AB Üyeliği Hedefine Bağlı Kalmayı Sürdürüyor---

FR: Sayın Polenz, Türkiye’de bugünlerde esaslı bir siyasi değişim mi yaşanıyor?

POLENZ: AKP tarafından yönetilen hükümetin yeniden seçilmesi, istikrarlı bir meclisle Avrupa’ya giden yolda ilerlemek için bir fırsat anlamına gelmektedir. Dışişleri Bakanı iken enerjik bir Avrupa rotası izleyen Gül, Cumhurbaşkanı olarak da bunu güvence edecektir. Dünyaya açılığı ve tecrübeleri bunun için iyi koşullardır.

FR: Gül’le ilgili tartışmalar dış politika açısından sorun yaratmıyor mu?

POLENZ: Tartışmalarda Gül’ün şahsı söz konusu değildir. Anlaşılan ordu, Gül’e, eşinin İslamla bağlantılı olarak taktığı başörtüsünden dolayı güvenmiyor. Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde orduyla temaslarında hiç bir zaman sorun yaşanmadı. Ordu da, hükümetin, Türkiye’de artık köklü bir yer edinmiş olan laikliğe dokunmayacağını görecektir. Hükümet belki devlet ile İslam arasındaki ilişkileri esnekleştirecektir, ancak ülke laik kalacaktır.

FR: Türk politikasından ne bekliyorsunuz?

Page 10: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

POLENZ: Kıbrıs’ın tanınması yönünde verilen sözün yerine getirilmesinin zamanı gelmiştir. Türk hükümeti, Ankara Protokolü’nde buna söz vermiştir. Türkiye’nin NATO ile AB arasındaki işbirliğini engellemekten de acilen vazgeçmesi gerekmektedir. Bu, artık AB’nin Afganistan’daki polisle ilgili angajmanını bile etkilemektedir. İç siyasi bakımdan da hukuk devleti ve sivil toplumların geliştirilmesi gibi pek çok alanda reform yapılması gerekmektedir. Ayrıca ordunun cumhurbaşkanlığı seçimiyle bağlantılı olarak oynamak istediği rol de, daha yapılacak çok şey olduğunu gösteriyor.

FR: Ordunun yetkilerinin azaltılması yönünde mi?

POLENZ: Siyasi yönetime ordu karşısında öncelik verilmesi yönünde.

FR: Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye ile yapılan AB müzakerelerinin sadece tam üyelik hedefiyle yapılmasını istemiyor. Bu bir fren sinyali midir?

POLENZ: AB, müzakerelerin ucu açık, ancak üyelik hedefiyle yapılmasını kararlaştırmıştır. Sarkozy, seçim kampanyasındaki açıklamalarına kıyasla tutumunu daha ziyade yumuşatmıştır.

FR: Ancak yine de pek çok CDU ve CSU’lunun düşündüğünü ifade ediyor. Siz, AB’ye üyeliğin gerisinde kalan ikinci bir hedeften yana mısınız?

POLENZ: Ben şahsen bu tavsiyeye şu aşamada uymak istemezdim. Hristiyan Birlik Partileri’nin, ayrıcalıklı ortaklığın Türkiye için tam üyelikten daha iyi olacağı görüşünü savunduğu doğrudur.. Ancak, daha en az 10 yıl sürecek olan üyelik süreci, Türkiye’nin gerçekten tam üye olma vasfına sahip olup olmayacağını, kalıcı olarak bugünkünden farklı bir ülke olmak isteyip istmediğini gösterecektir. Belki de Türkiye bir gün kendiliğinden tam üyelik dışında bir ortaklık isteyecektir. Ancak bu sonuca kendisi varmalıdır. Bizler Türkiye’de, yüzlerine kapıyı kapatıyormuşuz gibi algılanacak hareketlerde bulunmamaya özen göstermeliyiz. (BEBM/NP/YB)

NNNN

FİNANCİAL TİMES DEUTSCHLAND: TÜRK MEDYA PİYASASI RTL MEDYA KURULUŞUNU CEZBEDİYOR

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 101 bin 700 olan liberal eğilimli Financial Times Deutschland gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Katrin Elger imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin özet çevirisi şöyledir:

---Alman Yayın Kuruluşu Kısa Bir Süre İçinde Bölge Piyasasına Girecek. Yarım Senelik Ciro Ve Kar Oranında Artış Kaydedildi---

RTL adlı yayın kuruluşu Türk piyasasına girmek istiyor. “Dünya” gazetesinde dün yayımlanan bir habere göre RTL Çukurova medya grubuyla ortaklık görüşmeleri sürdürüyor. İki şirket eylül ayı içinde ortaklık anlaşması imzalamayı planlıyorlar. “Dünya” gazetesi haberin kaynağını açıklamadı. Çukurova grubuna Show TV ve Digitürk adlı televizyon kanalları dahil. Çukurova grubuyla ortaklığa ilişkin spekülasyonlar hakkında yorum yapmak istemeyen RTL Genel Müdürü Gerhard Zeiler

Page 11: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

dün yalnızca, ortaklıklar aracılığıyla büyümek istediklerini, orta ve doğu Avrupa’nın bu açıdan ilgi çeken bölgeler olduklarını söyledi. Çukurova grubu sözcüsü de muhtemel RTL ortaklığı hakkında herhangi bir şey söylemedi. Türk medyasında temmuz ayında yer alan haberlerde, Çukurova grubunun hisselerinin yüzde 50’ye varan kısmını satmak istediği belirtilmişti. “Medyatava” adlı haber sitesinde yer alan bir habere göre, RTL özellikle Digitürk, Show TV ve Skytürk televizyon kanalları ile bazı radyo kananlarına ilgi duyuyor. Sözkonusu iki şirket arasında imzalanması öngörülen anlaşmanın Çukurova grubunun sahip olduğu gazete ve dergileri de kapsayıp kapsamayacağı belli değil.(BEBM/HU/YB)

NNNN

HANDELSBLATT: AVRUPA’YA DOĞRU ATILAN BİR ADIM

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 143 bin olan liberal eğilimli, ekonomi finans ağırlıklı Handelsblatt gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Gerd Höhler imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun özet çevirisi şöyledir:

Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi Türkiye için TSK’nin vesayetinden kurtulması yönünde önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Bu durum, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa’ya doğru büyük bir adım attığı anlamına geliyor. Ancak, Cumhurbaşkanı seçiminin önemi bundan da öteye gidiyor. Zira bu seçim, Batı dünyasının bu karmaşık bölgedeki en önemli ortağının istikrara kavuşmasının önünü açarak, tüm Müslüman dünyası için İslam ve çağdaşlığın beraberce varolması açısından bir örneğin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Gül’ün karşıtları tarafından Türkiye’nin halife devletine yönelik adım attığı şeklinde üretilen korku senaryoları rahatlıkla bir kenara bırakılabilir. Gül elbette eski bir İslamcıdır. Ancak, Gül Erbakan’la bozuştuktan sonra AKP’nin siyasi orta kesimin partisi olmasına katkıda bulunup, Dışişleri Bakanı olarak geçtiğimiz dört buçuk yıl içinde Türkiye’nin İslamlaşması için değil, demokratik reformların gerçekleştirilmesi ve düşünce ve azınlık haklarının geliştirilmesi için çaba sarf etmiştir. Gül, böylece Türkiye’nin Avrupai yüzü olmuştur. Gül’ün doktora unvanına sahip bir iktisatçı ve banker olarak ülkenin başına geçmesi de bir getiridir. Öte yandan, Gül’ün özellikle, 80 yılı aşkın bir süredir çağdaş Türkiye’de çözülmemiş olan, Doğu’ya ait İslami gelenekler ile Batı dünyasına ait laik değerler arasındaki temel çatışmayı aşma durumunda olması nedeniyle Cumhurbaşkanı seçilmesi bir dönüm noktası teşkil ediyor. Gül, İslam dini ve dünyaya açıklılığın, İslam ve demokrasinin bağdaşmayan tezat oluşturmadığını yaşamıyla gözler önüne sermiştir. (BEBM/NP/YB)

NNNN SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: SARKOZY’NİN ÜSLUBU DEĞİŞTİ

BERLİN, 29/08 (BYE)---Tirajı günde 445 bin 600 olan liberal sol eğilimli Süddeutsche Zeitung’un 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Rudolph Chimelli imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

Page 12: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

---Sarkozy’nin Yeni Üslubuna Rağmen Fransa’nın Dış Politikasının Ana Çizgilerinde Bir Değişiklik Yok---

Nicolas Sarkozy seçim propagandası döneminde olmadığının farkına varmaya başladı ve Avrupa’daki ortakları nezdinde, Fransa’daki seçmenlerine karşı davrandığından daha farklı davranıyor. Bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı, dış politikayla ilgili yaptığı son konuşmasında, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyor oluşunu eskisinden daha nazik bir şekilde ifade etti. Nicolas Sarkozy, AB içinde, Türkiye’nin üyeliğine suskun bir şekilde karşı olanların mevcut olduğunun farkında.

Paris’e göre, Türkiye’nin ileri bir zamanda tam üyeliğinin gerçekleşmesinde önemli olabilecek, “Ekonomi ve ortak para birimi” müzakere başlığının açılmasına yönelik uyguladığı veto, bu yüzden geri çekilmedi. Sarkozy’nin karşı çıkmadığı müzakerelerin yeni başlıkları ise, ancak üst düzey bir heyetin AB’nin kendini algılaması konusunda önümüzdeki 20 yıl içinde fikir teatisinde bulunması sonrası açılabilecek. Sonuç ne olursa olsun, kesin olan o zamanlar Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı olmayacağıdır. (BEBM/HU/YB)

NNNN

DIŞİŞLERİ BAKANI ABDULLAH GÜL’ÜN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİNİN ALMAN BASININA YANSIMASI

Berlin 29/08 (BYE) --- Eski Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin olarak 29 Ağustos 2007 tarihinde Alman basınında yer alan Alman politikacıların açıklamaları şöyledir:

Federal Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in eski Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi vesilesiyle dün (28 Ağustos) Bakanlığın Internet sitesinde yayımladığı kutlama mesajında da şu ifadeleri kullanıştır:

“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçildiğin için seni içtenlikle kutlarım.Geçen yıllarda gerçekleştirilen sıkı ve güven dolu işbirliği ve özellikle kültürler arası diyaloğa ortak katkıda bulunma çerçevesindeki işbirliği için sana teşekkür etmek istiyorum. Çok değer verdiğim görüşmelerimiz ve karşılaşmalarımızı memnuniyetle hatırlıyorum. Türkiye’nin AB’ye yakınlaşma çerçevesinde çok büyük bir hızla gerçekleştirdiği reformları ve AB katılım sürecini üstlendiğin yeni makamında da aynı şekilde kuvvetle destekleyeceğine inanıyorum. Ülkenin refahı için sorumluluklarla dolu yeni makamında görevini yerine getirmende sana büyük güç, mutluluk ve başarılar dilerim.”

-Walter Kolbow, SPD Federal Meclis Grubu Başkan Vekili: Umarım, Türk Ordusu aşırı tepki göstermez. Seçim sonucuna saygı duyulmalıdır. Gül, görevinin Türkiye’nin istikrarının korunması olduğunun da bilincinde olmalıdır. Gül, laik güçleri de kucaklamalı ve bütün Türklerin Cumhurbaşkanı olmalıdır.

-Andreas Schockenhoff, Birlik Partileri Federal Meclis Grubu Başkan Vekili: Türk Ordusu, siyasete karışmamalıdır. Yeni Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ile birlikte modernleşme ve Türkiye’nin Avrupa’ya yakınlaştırılması çizgisini

Page 13: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

izlemektedirler, ki buna din ve devlet işlerinin birbirinden belirgin bir şekilde ayrılması da dahildir.

-Lale Akgün, SPD Milletvekili: Gül, laiklik uygulamasını kaldırmayacaktır. Eskisine nazaran farklı olacak şey, Türkiye’de İslami yaşam tarzının görülmesi olacaktır. Bu bağlamda, laik ve Ortodoks güçlerin kendi yaşam tarzlarını yan yana sergiledikleri İsrail örneğini düşünüyorum.

-Ingo Friedrich, CSU Genel Başkan Yardımcısı: AB Türkiye’deki laiklik uygulamasını bugüne kadar olduğundan daha dikkatli bir şekilde izlemelidir, zira artık hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan İslamcı AKP mensubudur.

-Marcus Söder, CSU Genel Sekreteri: Kimin Cumhurbaşkanı olduğundan bağımsız olarak, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını reddediyoruz. (BEBM/NP/YB)

NNNN

DIE ZEİT: MAĞLUP DÜŞEN GENERALLER

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 479 bin 500 olan sosyal demokrat eğilimli Die Zeit gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Michael Thumann imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yorumun geniş özet çevirisi şöyledir:

---Abdullah Gül’ün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Seçilmesi, Silahlı Kuvvetlerin Tarihi Bir Yenilgisidir---

Türk siyasi sınıfını nisan ayındaki e-muhtırasıyla korkutan ordu yönetimi, Gül’ün seçilmesinden birkaç saat önce yine internet üzerinden yayımladığı açıklamasında, ordunun demokrasi ve laikliği savunmaktaki kararlılığını yinelemişti.

Şimdi ise generaller, dindar bir Müslümanın Çankaya Köşkü’ne yerleşerek, Cumhuriyetin efsanevi kurucusu Kemal Atatürk’ün yerini almasına seyirci kalmak durumundalar. Gül, Silahlı Kuvvetlerin başkomutanı, yargının yönlendiricisi, MGK’nın başkanı, devletin, bayrağın, laikliğin koruyucusu olacak.

Peki bir zamanların herşeyden güçlü Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl oluyor da böylesine acizleşiyor? Neden Gül’ü engelleyemediler? Darbe yapacaklar mı? Buna açıklık kazandırmak için Türkiye’de yaşanan üç köklü değişimi irdelemek gerekiyor. Ordunun yeni rolü, Silahlı Kuvvetler ile Kemalist elitlerin güçlenen ve yenilenen rakipleri ve son olarak da halkın değişen gereksinimleri.

Generallerin ne denli müdahale heveslisi olduklarını görmek için çok da geriye gitmeye gerek kalmıyor. Ordu daha 90’lı yıllarda Türkiye’de demokrasi varmış gibi davranan siyasetçilere koşullarını dikte etmekteydi. Anayasa zaten generaller tarafından hazırlanmıştı. Kürtlere ve törör grubu PKK’ya karşı yürütülen savaş Başbakan’ın, Savunma Bakanı’nın değil, Genelkurmay Başkanı’nın meselesiydi. Siyasetçiler sağlam olmayan koalisyonlarını kurtarmaya çalışırken, orduya bağımlı Kemalist devlet memurları, Kürtlere ve Hristiyanlara karşı kısmen demokratik olmayan yasaları uyguladılar.

Page 14: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Silahlı Kuvvetler, Türkiye’de sıradan bir ordu işlevi görmüyor. Türk Ordusu, Atatürk tarafından oluşturulan laik devletin bütünlüğünü koruyor, hükümetin seküler eğilimini tanımlarken, ülkedeki siyasi ve toplumsal düzeni sağlıyorlar. Hükümet sivil ellerde olmasına karşılık, ordunun bekçilik görevi kendisine, askeri konular dışında da her an siyasi yaşama müdahale izni veriyor. Silahlı Kuvvetler bugün hala bu rolü oynadıkları görüşündeler.

Generaller, Kürtlerin yanı sıra en büyük düşmanlarının İslamcılar olduğu görüşündeydiler. İslamın babası Erbakan, generallerin sabrını çabuk taşırdı. Tanklarla olmasa da kulis arkasında baskılarla Erbakan’ın 1997 yılında Başbakanlık makamından uzaklaştırılmasıyla, Türkiye’nin zirvesindeki siyasi İslam deneyi başarısızlıkla sonuçlandı.

Bundan gereken dersi çıkarmayan Erbakan hala İslami çevrelerden beslenirken, yeni muhafazakar AKP seçimlerden yüzde 46.7 oyla çıktı. Bu fark, ordunun rolünü giderek sınırlandıran ve partiler yelpazesinde yaşanan devrimi kanıtlıyor.

20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte Türk halkı bilinçleşirken, devlet ve ordu karşısında kendine güveni artmıştır. Ordunun popülaritesi hala yüksek fakat katı devletin bekçisi olarak değil. Türk Silahlı Kuvvetleri 1960, 1971 ve 1980 darbelerinde halkın kendisine destek çıktığından eminken, nisan ayında Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına karşı yapılan Kemalist gösterilerde pankartlarda şu ifadeler dikkat çekiyordu: “Ne şeriat, ne darbe!”

Laik eğilimli oluşumların büyük bir kesimi bile istenmeyen siyasi gelişmelere ordu tarafından zorla birtakım düzenlemeler yapılmasına karşılar. Katı laik Türkler de, ülkenin ekonomi alanındaki başarılarını, siyasi istikrara sahip ve uluslararası itibara sahip olmasını, kendi içine kapanık olmasına tercih ediyorlar. 22 Temmuz seçimlerinde tüm Türkler, ordunun nisan ayında AKP’yi tehdit etmesine şu şekilde tepki göstermiştir: Her iki seçmenden birisi AKP’ye oy vermiştir ve bu suretle AKP mutlak bir çoğunluk sağlayarak ve 2002 yılından daha fazla oy toplayarak meclise girmiştir.

Yukarıda bahsedilen Türkiye’deki üç esaslı değişikliği artık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görmemezlikten gelmesi mümkün değildir. Ordunun yeni başkomutanı saf değiştiren eski İslamcı ve Avrupa yanlısı reformcu Abdullah Gül’dür. Ordunun bu yeni güç yapılanmasına karşı çıkıp çıkmayacağı belli değil. Şayet çıkarsa askeri anlamda başarılı olur fakat siyasi anlamda yeni bir mağlubiyet yaşaması kaçınılmazdır. (BEBM/NP/HU/YB)

NNNN

FİNANCİAL TİMES DEUTSCHLAND: TÜRK TABULARININ KIRILMASI

BERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı günde 103 bin 280 olan liberal eğilimli Financial Times Deutschland gazetesinin 29 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Marina Zapf imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

---Abdullah Gül, İslami Kökenli İlk Siyasetçi Olarak Cumhurbaşkanlığı Köşküne Yerleşiyor. Generallerin Darbe Düzenlemesi Halka Karşı Bir Hakaret Olacaktır---

Page 15: FRANKFURTER RUNDSCHAU · Web viewBERLİN, 29/08 (BYE) --- Tirajı haftada 711 bin 170 olan liberal eğilimli Focus dergisinin internet sayfasında, 27 Ağustos 2007 tarihli sayısında,

Gül’ün dün top atışıyla kutlanması ve Genelkurmay Başkanı’nın Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden bir gün önce yaptığı internet açıklaması, ileride Türkiye’de din, ordu ve demokrasi arasında yeni bir güç gösterisinin yaşanacağına işaret ediyor. Generallerin, Gül’ün seçimiyle gerçekleşen güç kaymasından rahatsızlık duyduklarını gösterdikleri derecede, Türk demokrasisi de zarar görecek. Sezer’in halefi olan Gül’ün Genelkurmay Başkanlığı’na karşı sergilediği tutum çatışma ve uzlaşı arasında bir ip cambazlığı olacak. Gül’ün dini siyasi olmadığını vurgulaması, laikliğin koruyucuları olan Ordu için yeterli olacağı şüpheli. Gül’ün, önümüzdeki dönemde yapılması gereken Anayasa reformu ve önemli görevlerin dağıtımı, dini konular ve Kürt politikası gibi hususlarda Ordu’ya çekişmeye meydan vermesi halinde, TSK’nin hareketsiz kalmayacağı aşikar. Ancak, 1997 yılında eski Başbakan Erbakan’a karşı yapılan dolaylı darbenin bu kez de gerçekleştirilmesi pek mümkün değildir. Zira, Ordu’nun AKP’nin oyların yüzde 47’sini aldığını göz ardı etmesi Türk halkına karşı bir hakaret olur. (BEBM/HU/YB)

NNNN