genÇ kalemler derneĞİ aylik tarİh kÜltÜr edebİyat … · genÇ kalemler derneĞİ aylik...

17
GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 Hz Muhammed Tanrının birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün mil- yonlarca insan yürüyor. Benim senin adın silinir. Ancak sonucu kadar O ölüm- süzdür.” (1926) Mustafa Kemal ATATÜRK Kapak yazısı: Ramazan Ayının Önemi Tarihe Damga Vurmuş Kişiler: Biruni Öykü: Kardelene Mektuplar V Türkülerimiz: Allı Tur- nam Bizim Ele Varırsan Yöresel Yemeklerimiz: Tekirdağ Köſtesi Makale: Derinlere Tutkulular Şiir: Kızıma Mektup Haziranda Yirdiğimiz Unutulmaz Şariler ve Sarları: Nazım Hikmet Ran Yaşayan Mesleklerimiz: Semercilik Gezelim Görelim: Zonguldak Ve tabii ki İlginç bilgiler Zeka Bulmacaları Kitap tanımı Atasözleri ve Anlam- ları Türkçesi Varken bölümleri RAMAZAN AYININ ÖNEMİ 1-İnsanlığı, içine düştüğü karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kuran-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlanmışr. Bu aya kıymet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamberin en büyük mucizesi, dünya ve ahiret saadene götüren, en güvenilir hayat kılavuzu olan Kuranın nüzulünün bu aya tekabül etmesidir İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, dalalet ve vahşet bulutları, bu ayda sev- gili Peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kuran-ı Kerim"in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehalen yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almışr. Kuran-ı Kerimin bu ayda indirildiğini Yüce Rabbimiz şöyle beyan eder: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır.(Bakara, 2/185) Ramazan ayı, Kuran-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kuran-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesinde indirilmeye başlanmışr. 2- Allah"ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, yaralmışların en şereflisi, Allah"ın en sevgili kulu, insanlık için en güzel örnek, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Mu- hammed (s.a.v)e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmişr. Ona bu kutsal görevin verildiği Ramazan ayı, hiç şüphesiz insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlar bu peygamberin önderlik ve örnekliğinde karanlıklardan aydınlıklara kavuşmuştur. 3- Bin aylık nafile ibadeen daha hayırlı olan Kadir Gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır: Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.(Kadir, 97/2) 4- İslam"ın beş şarndan biri olan ve müminleri kötülüklerden arındırıp manevi an- lamda temizleyen oruç, bu ayda tutulmaktadır. 5- Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zin- cirlere vurulur. Ramazan ayında mümin kendisini cennete götürecek ibadetler ve iyi işler yapğı için cennet kapıları ona açılmış, kendisini cehenneme sürükleyecek kötü- lüklerden uzaklaşğı için de cehennem kapıları onun için kapanmış olacakr. Yine bu ayda mümin, nefsinin kötü arzularına ve şeytanın isteklerine uymayacağı için, şeytan zincire vurulmuş olacağından ark oruçluyu aldatamayacak ve ona olumsuz bir etki yapamayacakr.

Upload: others

Post on 10-Aug-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

GENÇ KALEMLER DERNEĞİ

AYLIK TARİH KÜLTÜR ve

EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18

“Hz Muhammed Tanrı’nın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün mil-yonlarca insan yürüyor. Benim senin adın silinir. Ancak sonucu kadar O ölüm-süzdür.” (1926) Mustafa Kemal ATATÜRK

Kapak yazısı: Ramazan Ayının Önemi

Tarihe Damga Vurmuş

Kişiler: Biruni

Öykü: Kardelene Mektuplar V

Türkülerimiz: Allı Tur-nam Bizim Ele Varırsan

Yöresel Yemeklerimiz: Tekirdağ Köftesi

Makale: Derinlere Tutkulular

Şiir: Kızıma Mektup Haziran’da Yitirdiğimiz Unutulmaz Şariler ve Satırları:

Nazım Hikmet Ran Yaşayan Mesleklerimiz: Semercilik Gezelim Görelim:

Zonguldak

Ve tabii ki

İlginç bilgiler

Zeka Bulmacaları

Kitap tanıtımı

Atasözleri ve Anlam-ları

Türkçesi Varken

bölümleri

RAMAZAN AYININ ÖNEMİ 1-İnsanlığı, içine düştüğü karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kuran-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Bu aya kıymet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamberin en büyük mucizesi, dünya ve ahiret saadetine götüren, en güvenilir hayat kılavuzu olan Kuran’ın nüzulünün bu aya tekabül etmesidir İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, dalalet ve vahşet bulutları, bu ayda sev-gili Peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kuran-ı Kerim"in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almıştır. Kuran-ı Kerim’in bu ayda indirildiğini Yüce Rabbimiz şöyle beyan eder: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır.” (Bakara, 2/185) Ramazan ayı, Kuran-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kuran-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. 2- Allah"ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah"ın en sevgili kulu, insanlık için en güzel örnek, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Mu-hammed (s.a.v)’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir. O’na bu kutsal görevin verildiği Ramazan ayı, hiç şüphesiz insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlar bu peygamberin önderlik ve örnekliğinde karanlıklardan aydınlıklara kavuşmuştur. 3- Bin aylık nafile ibadetten daha hayırlı olan Kadir Gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir, 97/2) 4- İslam"ın beş şartından biri olan ve müminleri kötülüklerden arındırıp manevi an-lamda temizleyen oruç, bu ayda tutulmaktadır. 5- Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zin-cirlere vurulur. Ramazan ayında mümin kendisini cennete götürecek ibadetler ve iyi işler yaptığı için cennet kapıları ona açılmış, kendisini cehenneme sürükleyecek kötü-lüklerden uzaklaştığı için de cehennem kapıları onun için kapanmış olacaktır. Yine bu ayda mümin, nefsinin kötü arzularına ve şeytanın isteklerine uymayacağı için, şeytan zincire vurulmuş olacağından artık oruçluyu aldatamayacak ve ona olumsuz bir etki yapamayacaktır.

Page 2: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

Tarihe Damga Vurmuş Kişiler/Olaylar

Biruni

Bîrûnî Fars kökenli Müslüman bilgin. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî dir. Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır.

Bîrûnî, günümüzde en bilinen İslâm bilginlerinden biridir. Tüm Dünya'daki çeşitli ülkelerde Bîrûnî'yi anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını "Bîrûnî'ye Armağan" adıyla Bîrûnî‘ye tahsis etti. 1973 yılında Türkiye'de basılan pullar arasında Bîrûnî'ye

de yer verildi. UNESCO'nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî'ye ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, "1000 yıl önce Orta Asya'da yaşayan evrensel dâhî Bîrûnî; Astronom, Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist" diye yazılarak tanıtıldı. Bîrûnî’ye ait bir minyatür, İstanbul'daki Topkapı Müzesi'nde bulunmaktadır.

Bîrûnî'nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmiştir. Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir.

2

KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki: - Bu memleketin efendisi kimdir? Düşündüm. Karşılığı o verdi: - Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti: - Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve mil-let yükselmez!...

Prof. Mahmut Esat BOZKURT -- Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942

Page 3: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

KARDELENE MEKTUPLAR-V

Hayata Hayyat Bakışı

Biliyor musun Sevgili Kardelen, Bazen dağlara olan sevdamın da bir kardelen edasında olduğunu düşünmüyor değilim. Ha-ni bir an meselesi, hani bir bahar yağmuru gibi yahut öfkeyle savrulan bir sam yeli misali esecek ve gidecek sanıyorum. Hiç bitmeyecek zannettiğim derin bir rüyadan uyanacağım ve “her şey bir yalanmış” diyeceğim gibi. Oysaki ben önümdeki atlasa elimdeki yamayı paslı bir iğneyle sapasağ-lam diker gibi perçinlenmek istiyorum sana kardelen… Dün akşam yine gözlerimden süzülen derin bakışların vadilere daldığı bir andı ve yüksek

tepelerden savrulan ılık meltemlerle irkilip doğruldum. Yüreğimdeki kardelen bana bir şeyler ka-

ralamıştı; sanki bir name göndermişti gönlümdeki posta kutuma. Hani şu sevda kokan nameler

türünden. Yarı ümmi bir Anadolu kızının, çoban sevdiğine karaladığı toprak kokan, çayır çimen

tadında duygular gibiydi. Her zamanki gibi selam- kelamla başlamış, yürüdükçe derinleşip gitmişti.

Bir gecenin heyulalar uçuşan kör karanlığında umutla dökülmüş masum satırlardı onlar. Bir bebe-

ğin körpe tenine sinmiş anne sütü kokan kekremsi bir tadı hatırlatıyordu adeta. Buram buram öz-

lem tüttü burnuma ve yüreğim kardelen kokuları ile doldu bir kez daha.

Hani demiştim ya; “damdan düşer gibi gel, damdan düşer gibi gir yüreğime.” Ha işte tam

öyle bir duyguydu, gönlündeki umut yüklü kalemden dökülenler. Yıllar öncesine savrulmuş gibiy-

dim. Hele o yılların belini büktüğü lakin yüreğini eskitemediği köylü kadının nice umutlarla çeyiz

sandığının bir köşesine gizlediği pullu, kırmızı eşarbı gibi ara satırlara gizlediğin bir sözün vardı ki;

halen gözlerimin önünden kayan bir yıldız gibi parıldayıp duruyor. O ki köy kokan, kurumuş bir

tutam ot gibi rüzgârın önünde bir oraya, bir buraya savrulan cümlelerinin yanında dolunay gibi

parlıyordu: “Bir an olsun sıcacık dokunabilmektir, buz benizli sevgilinin ürperen yüreğine Aşk...”

diyordu o ıtırlı cümlelerin arasında…

İrkilip birden uyanıyordum dalıp gittiğim hülyalardan ve “gitmek istiyorum!” diyordum

kendi kendime. Evet, gitmeliydim yüreğine sımsıkı tutunduğum derviş ile birlikte. Çocukluğumu

yaşamalıydım belki de bir daha. Seni ilk kez bir bayırın yamacında karların arasından çıkmışken

gördüğüm ve sana sevdalandığım yerlere, köyüme gitmeliydim. Bir zamanlar çocuk gözüyle baktı-

ğım o dağları, taşları bir de yürek arkadaşım dervişin dudaklarından dökülen manidar cümlelerden

dinlemeliydim…

Keşiş Dağları’nın Munzur’a bakan yamaçlarından tırmanıyorduk yürek arkadaşım dervişle.

Ve yine çağırıyordu o tınılı sesiyle beni. “Yürü dünya yürü, takip et beni!” diyordu adeta. Yüreğim

bu sabah çocukluk heyecanımla çarpıyor, dudaklarımda ise o çocukluk yıllarımın yok olmaya yüz

3

Page 4: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

4

tutmuş meçhul seyyahının türküleri ırgalanıyordu. “Bizim köyün düğünleri değişti Duvak başkalaştı tel başka başka Yaşlı steplerden sert rüzgâr esti Bora başkalaştı yel başka başka…” Diye sesleniyordu yüreğimdeki, kirli sakalına aklar düşmüş ozan. Hani şu dillere destan olmuş Memo’nun “bir dilim, iki dilim, üç dilim elma” türküsünü satır satır öyküleyerek giriyordum köyüme. Akpınar Yaylası’ndan dökülüyordum Deliktaş’a doğru, öğle sıcağında yerlere kapaklanmış körpe kuzular gibi. Kardelen kokulu yamaçlarında ürkek adımlarla yürümeyi öğrendiğim dağları süzüyordum yüreğimden ve dervişin dudaklarından dökülen name-ler asude bir musiki gibi süslüyordu hayallerimi. Şu karşıki bayırda ilk kuzularımı yaymıştım, şu kirli sularda ilk kez yıkanmıştım bedenime güneşin ışıkları, sam yelleri dokunarak. Tam şuracıkta ilk kavgamı etmiştim aşağı mahalledeki ak-ranlarımla. Ve şu ağacın kuytusuna saklanıp gizlice bakmıştım tozlu yollarda rahvan yürüyen güzel kızlarına köyümün. Gövdesini yıldırımlar parçalamış koca söğüt şahit olmuştu mırıldandığım ilk türkülerime. Ve şu kavağın gövdesine tırnaklarımla kazımıştım sevdiğim kızın adının baş harfini utana, sıkıla… Derviş anlatıyor, ben yeniden yaşıyordum eski günlerimi. Sonra bir koşu köyün hemen üs-tündeki mezarlıklara doğru tırmanıyordum. Kaleciğin başına çıkıp o koca Hayaşa Beyi Tolos oluve-riyordum birden ve gevşettiğim yumruklarımı gözlerime dayayıp parmaklarımın arasından bir dür-bün misali süzüyordum karşıki dağları, tepeleri. “Neden bir başka anlamlandı buralar?” diye soruyorum yüreğimdeki dervişe… “Evet, sev-gili dünyam evet… Bakmak başkadır, görmek başkadır, farkına varmak bir başka, yaşamaksa daha başka bir şeydir…” diyor ve beni yanına oturtuyordu. Sırtımı yol kenarındaki yaşlı söğüde, yüreği-mi ise dervişe yaslayıp kulak veriyordum onun dudaklarından dökülmeye başlayan inci tanesi mi-sali sözlere…

…Hayyat Muhammed Vehbi diye bir zat yaşarmış yıllar önce canların harman olduğu, yiğit-

lerin dağlarla boğuştuğu can topraklarda, Erzincan’da… Hayyat, terzi demektir. Bu zatın bütün

dünyası ise eskiyen, yırtılan, sökülen kumaşları, urbaları tamir etmek üzerine kuruluymuş. Elinden

ve hayatından hiç düşürmediği iğnesinin küçücük deliğinden bakıp kocaman ummanları sığdırmış

dünyasına. İşte bu yüzdendir ki; hayat onu yüreklere sultan etmiş, gönüllerin Terzi Baba’sı olup

çıkmıştır. Onun için hayatta hiçbir şey göründüğü gibi değil, her şeyin derinlikleri ve cisminde taşı-

dığı gizleri vardır. Her baktığı şeyin ardındaki manayı aramak, onun gönül gözünü açmış ve hayatı

yüreğindeki şekliyle yaşamıştır. O bir velidir, o bir evliyadır. Dünya zevkleri ile yüreklerine ve göz-

lerine mim çekilmiş, bakan körlerin göremediği yahut gördükleri halde görmekten imtina ettikleri-

ni gören yürek insanı, Allah dostudur o. Onu farklı kılan bu özelliği onu iyi insanların gözünde ve

gönlünde yüceltmiş, hak ettiği yere oturtmuştur. Öyle ki artık meradan dönen hayvanların bile

selamlamadan geçmek istemedikleri bir insan olmuştur Terzi Baba… Hayatı iyi okur, hayatın ma-

nasını iyi tanımlardı. Dükkânına uğrayan Allah dostu bir piri faniyi tanıyıp ona yapacağı işi ezgert-

mesi, ona ikram iltifat etmesi Hayyat Vehbi’yi Terzi Baba yapan ilk adım olmuştur.

Bir gün Erzincan'a seyyah-ı fakirlerden birisi geldi. Üzerindeki palto çok eski olduğu gibi,

ele alınmayacak kadar kirliydi. Bu zat paltosunu diktirmek için şehirdeki terzileri tek tek gezdi.

Page 5: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

5

Referans >> Tavsiye / kaynak

CV (curriculum vitae) >> özgeçmiş

Selfie >> özçekim

Bunları Biliyor musunuz? - Dil Bilgisi Kuralları ! ÜNLÜ DARALMASI

Türkçede a, e ünlüleri ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyişte de yazımda da a ünlüsü ı, u; e ünlüsü i, ü olur: başlıyor (<başla-yor), oynuyor (<oyna-yor), doymuyor (<doyma-yor), izliyor (<izle-yor), diyor (<de-yor), gelmiyor (<gelme-yor), gözlüyor (<gözle-yor) vb.

Birden çok heceli ve a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıklarında bu fiillerdeki a, eünlü-

lerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i’ye dönme) eğilimi görülür. Ancak söyleyişteki ı, i ünlüleri yazıya

geçirilmez: başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım; gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek, giz-

leyeli, besleyelim vb.

Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i ünlüsü yazıya da geçirilir: diyen,

diyerek, diyecek, diyelim, diye; yiyen, yi-yerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip vb. Ancak deyince, de-

yip sözlerindeki e yazı-lışta korunur. Kaynak:www.tdk.gov.tr

Fakat müracaat ettiği bütün terziler onun elbisesini dikmek şöyle dursun, el sürmeye bile çekindiler. Terzi-ler, o fakir zata alaylı bir şekilde; "şurada bir terzi var, ona götür, o diker." dediler. Bu zat, gelip Hayyat Vehbi’yi buldu ve istediğini anlattı. Muhammed Vehbi, bu fakir-i seyyahın arzusunu yerine getirmeyi kabul etti. Ona; "paltonu bırak, inşallah yarına hazırlarım." dedi. Muhammed Vehbi paltoyu alıp, güzelce yıkadı, kuruttu ve dikti. Ertesi gün o fakire elbisesini teslim etti. Bütün bu yaptıklarının karşılığında ücret almadı. O fakir zat paltosunu temizlenmiş, dikilmiş görünce çok memnun oldu. Muhammed Vehbi’ye nazar edip, kalben dualar etti… Bu zat ulu bir makam tarafından görevlendirilen bir zattı ve Muhammed Vehbi onu tanıyıp anlaya-bilmişti… “İşte sevgili dünyam, hayat böyle bir şeydir. Hayata Hayyat Vehbi gibi bakmak gerekir. Hiçbir şeyin manasız olmadığını bilmek, maddelere yüklenen derin manaları okuyabilmek gerekir. İlerlemiş yaşlara rağ-men hayata, senin köyünün dağlarına, taşlarına bugüne kadar baktığın gibi bakmak hayatın en basit şekli-dir. Hayatı basit adımlarla adımlamak ise fırtınalı bir deryada boşa kürek çekmekten farksızdır.” diye bitiri-yordu yüreğimdeki derviş. Evet sevgili kardelen… Ben yine bugün sana susamış topraklarda seni ararken bir şeylerin farkına

vardım. Artık senin cılız bedenine yüklediğim kocaman sevda gibi anlamlıydı her şey. Yüreğime yapıştırdı-

ğım eski yamaların dikişleri bugün söküldü ve yeniden dikildi. Belki biraz geç kalmıştı ama olsun, doğup

büyüdüğüm toprakların manasını öğrendim.

Gün bitti ve ben sana olan özlemimle düştüm yollara. Yine o yüreğimin şairi Bahaettin Karakoç’un mısrala-rı geldi aklıma. Yüreğimden süzüldü ve name oldu dilimde… “Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden

Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben

Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden

Gemileri yaksalar da geleceğim sana

On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.”

Hamdi Ülker

Page 6: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

6

HAZİRAN

6

1616

Sultanahmet Ca-mii’nin yapımı tamamlandı.

HAZİRAN

16

1903

Henry Ford, ‘Ford Motor’

fabrikasını kurdu.

HAZİRAN

26

1924

Verem aşısı, Val-mette tarafından

keşfedildi

HAZİRAN

21

1934

Soyadı Kanunu

TBMM’de kabul

edildi.

HAZİRAN

23

1939 Hatay’ın anavatana

ilhakına ait antlaşma

Ankara’da imzalandı.

HAZİRAN

26

1945

Birleşmiş Millet-

ler kuruldu.

HAZİRAN 3

1963

Şair Nazım Hikmet (Ran) Moskova’da

öldü.

HAZİRAN

25

1993

Tansu Çiller, Tür-kiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.

HATAY’IN ANA VATANA KATILMASI

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından kısa

bir süre sonra, Misakımilli sınırlarımız içerisinde olan

Hatay, Fransızlar tarafından işgal edildi. Milli Mücadele

Döneminde Türkiye ile Fransa arasında yeniden siyasal

ilişkiler başlatıldı. 20 Ekim 1921’de TBMM Hükümeti ve

Fransa arasında Ankara Antlaşması ile Türkiye-Suriye

sınırı çizildi. 1936 yılında Fransa Suriye’den çekilme

kararı alarak Hatay’ı Suriye’ye bırakacağını açıkladı.

Türkiye ise bu duruma karşı çıkarak Hatay’a bağımsızlık

verilmesini istedi. Fransa ise meselenin çözümü

için Milletler Cemiyetine başvuracağını açıkladı ve Tür-

kiye bu öneriyi kabul etti.

Hatay sorunun ortaya çıktığı günlerde Atatürk hasta

olmasına rağmen, sağlığını hiçe sayarak Türkiye’nin

Hatay konusundaki kararlılığını göstermek için Mersin,

Silifke, Tarsus ve Adana’yı içine alan

bir inceleme gezisine çıktı (20 Mayıs 1938). Gezi sırasın-

da bölgede bulunan askeri birliklere manevralar yaptır-

dı. Hasta olmasına rağmen askeri birliklerin saatler sü-

ren geçit törenlerini ayakta izledi.

Bu yorucu gezi, rahatsızlığının daha çok artmasına ne-

den oldu. Vatansever kişiliği ve verdiği sözü yerine ge-

tirmedeki duyarlılığı kendisine güç verdi. Atatürk’ün

çalışmaları sayesinde Milletler Cemiyeti Hatay’ın iç işle-

rinde bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı “ayrı bir

devlet” olmasını kabul etti. Daha sonra Türkiye ile Fran-

sa arasında Dostluk Antlaşması imzalandı (4 Temmuz

1938). Böylece Hatay sorununun çözülmesi için önemli

bir adım daha atılmış oldu.

Ardından Hatay’da serbest ve özgür bir ortamda seçim-

ler yapıldı ve Hatay Meclisi toplanarak bağımsız Hatay

Cumhuriyeti’ni ilan etti (2 Eylül 1938). Avrupa’da savaş

tehlikesinin büyümesi üzerine Türkiye ve Fransa, Ha-

tay’ın Türkiye’ye bağlanması konusunda anlaştı (23

Haziran 1939). Yapılan antlaşma uyarınca Ha-

tay Cumhuriyeti Meclisi, halkın büyük çoğunluğunun da

isteğine uyarak Türkiye’ye katılma kararı aldı.

Page 7: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

DERİNLERE TUTKULULAR

Ülkemizde son yıllarda rağbet görmeye başlayan ‘’Scuba Div-

ing’’ yani aletli dalısize farklı bir Dünyanın kapılarını açıyor.

Birkaç günlük bir eğitimle sizler de bu eğlenceli spora adım

atabilir, Derin maviliklerdeki dünyayı keşfedebilir, yeni

dostluklar kurabilirsiniz.

Ülkemizin, üç tarafı denizlerle çevrili ve denizlerimiz binlerce

farklı canlıya ev sahipliği yapmakta. Buda farklı su sporlarını

yapmaya olanak sağlıyor. Çoğu kez belgesellerde gördüğümüz dalgıçlık da bunlardan birisi.

Scuba, yani tüplü, aletli dalış, son yıllarda büyük rağbet görmeye başlayan, ve katılılımı hızla

artan bir spor. Genelde sohbet ettiğimiz, denizi ve yüzmeyi seven her insan, dalışı merak

ettiğini söylemektedir. Fakat ne yazık ki ülkemizdeki genç nüfusa rağmen dalıcı sayısı çok

azdır. Bunun çeşitli sebepleri var. Bunlardan ilki bilgi sahibi olmadan fikir beyan edenler. ‘’Ya

vurgun yersen’’ Halbuki Dünyada yapılan sportif dalışlar, kural dışına çıkılmadığı sürece vurgun

riski içermez. Yada ‘’Ya köpekbalığı çıkarsa karşına ‘’ Maalesef buda 80 li yıllarda hayatımıza

kabus gibi çöken Jaws filmlerinden kaynaklanmakta. Gerçek olarak bilinen şu ki, İnsan eti kö-

pekbalığının besin zincirinde bulunmamakta. Daha net olan bir bilgiyse, her sene köpek

saldırısından ölenlerin sayısının, köpekbalığı saldırısından ölenlerden kat be kat fazla olduğu.

Dolayısıyla, kurallarına uyulduğunda aletli ( tüplü) dalışının diğer sporlardan daha tehlikeli

olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Günümüz metropollerinde stressli bir yaşam süren insanlar

için aslında dalmak tam bir terapi. Sualtına girdikten sonra sanki bütün dünya durmuş hissine

kapılıyorsunuz. Genlde metropol kentlerde dalış eğitimi veren

dalış merkezleri, açık deniz dalış eğitimlerini, Ayvalık , Saroz gibi

bölgelerde vermekte.Genelde konaklamalı gidilen dalışlarda,

dalıcılar hem şehir atmosferinden kurtulup, Ege denizine ve

güneşe kavuşmakta, hemde diğer dalıcılar tanışıp sosyalleşme

imkanı bulabilirsiniz.

DALIŞA İLK ADIM

Öncelikle Derin maviliklerle tanışmak için eğitim almak zorunda olmadığınızı belirtelim.

Eğer eğitim almak istemiyorsanız, deneyimli eğitmenler yada 3 yıldızlı dalıcılar eşliğinde

deneme dalışları yapabilirsiniz. Genelde maksimum 5 mt ye kadar yapacağınız deneme

dalışları öncesinde, ufak bir bilgilendirme brifingi alarak sualtıyla tanışabilirsiniz. 10 Yıllık eğit-

7

MAKALE

Page 8: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

menlik tecrübem, deneme dalışı yapanların yaklaşık yüzde 90 ının eğitim alarak dalışa devam

ettiğini gösteriyor.Dolayısıyla direkt eğitim alarakda bu spora ve sualtına merhaba diyebilirsi-

niz. Peki ülkemizde ‘ben bu sporu yapmak istiyorum’ diyen bir kimse ne yapmalı? Bunun için

öncelikle TSSF’nin (Türkiye Su Altı Sporları Federasyonu) onayını almış bir eğitim kurumundan

şartlarına göre yetkin bir eğitmen tarafından teorik ve pratik olmak üzere ders almalısınız.

Dalış eğitimi alacaksanız, muhakkak dalış eğitimi almayı düşündüğünüz kurumun TSSF

tarafından senelik olarak yenilenen dalış merkezi yetki belgesi olup olmadığını sorgulamanız

gerekmekte. Yetki belgesi olmayan merkezler merdven altı çalışmakta, ve mağduriyetler

yaşanmakyadır. Ülkemizde uluslararası geçerliliği olan 3 farklı kurum dalış eğitimi veren

merkezleri organize etmektedir. CMAS (Dünya Sualtı Aktiviteleri Konfederasyonu), SSI

(Uluslararası dalış okulları ) ve PADI (Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği)’dir. Bu üç sistem

birbirinden küçük farklılıklarla ayrılsa bile, TSSF ye bağlı yetkili dalış merkezlerinin Tssf/Cmas

brövesi verdiklerini, bunun dışındaki belgelerle dalabilmek için federasyondan dalış izin bel-

gesi alınması gerektiğini bilmek gerekiyor. Buda gereksiz yere 2 kere belge ücreti ödemek

demek. Genellikle başlanğıç seviyesi kursların maliyeti 750 ile 1.250 TL arasında değişmekte.

İleriki seviye eğitimlerini almak için bu ilk kursu geçmek zorundasınız. Bir yıldız bröveye sahip

olunduktan sonra da muhakkak 3 yıldız bir dalıcı eşliğinde dalabiliyorsunuz. Çünkü dalış sporu

eşli yapılan bir aktivite olup, yalnız dalmak teorik olarak yasak. Bu arada bir yıldız dalıcı ancak

20 dalış yaptıktan sonra, iki yıldız dalıcı da 50 dalış yaptıktan sonra 3 yıldız eğitimi ala-

bilmekte. Dalış ekipmanları, maalesef biraz pahalı ve çeşitliliği bol. Ama dalış merkezleri hem

eğitiminiz esnasında, hemde ileri ki dalışlarınızda bu ekipmanları size sağlıyor.

KATILIM ŞARTLARI

* Bir yıldız dalıcı: Eğitimi alabilmek için yüzme biliyor ve 14 yaşını doldurmuş olmanız gere-

kiyor. (18 yaşını doldurmamış adaylar için veli izin belgesi almak şart.) Ve sağlıklı olunmalı.

* İki yıldız dalıcı: Yaş sınırı 15. Sağlık engeli olmamalı. Bir yıldız dalıcı ya da federasyonca

denkliği onaylanmış eşdeğer bir belgeye sahip olmalı.

* Üç yıldız dalıcı: Yaş sınırı 18. Sağlıklı olmak ve iki yıldız dalıcı ya da federasyonca denkliği

onaylanmış eşdeğer bir belgeyi almak gerekiyor.

NELER GEREKİYOR?

Başlıca malzemeler maske, palet, dalış giysisi, patik, eldiven, ağırlık kemeri, basınçlı

hava tüpü, regülatör, yedek hava kaynağı, ahtapot, denge yeleği, tüp basınç göstergesi, der-

inlik göstergesi, zaman saati, dalış bilgisayarı, sualtı yazı plakası, bıçak, pusula ve sualtı fen-

erinden ibaret.

8

Page 9: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

9

DALIŞ NOKTALARI

Ülkemizde en rağbet gören yerler arasında Kaş (Kanyon), Kaş (Flyingfish), Ayvalık

(Kırmızı Mercanlar, Deli Mehmet, Kerbela), Marmaris (Sarı Mehmet Koyu, Baca Mağara).

Bodrum (Büyük Resif) Çanakkale (Kabatepe, Lundy, Bebek kayalıkları), Tekirova (Üç Adalar),

Saroz (Minare taşı, Asker kayalıkları) sayılabilir.

Son olarak bu işe meraklı biri olarak ilk dalış tecrübemden size küçük tüyolar vermek

isterim. Dalış sporu, bu işi gerçekten yapmak isteyenlerin yapabileceği ekstrem bir spor.

Hazırlıklarından tutun da buna ayıracağınız ekstra vakitlerinizin olması gerekiyor. Dipte sessiz

bir dünyanın gizemli hallerine tanıklık ediyorsunuz. İlk eğitimlerinizi atlattığınızda bu işi yapıp

yapamayacağınız ortaya çıkacaktır büyük ihtimalle.

Bunları mutlaka bilmelisiniz Dalıştan sonra belli bir sure uçağa binilmez.

Üst üste dalmak belli kurallara ve zamana bağlı. Bunun bir çizelgesi mevcut.

Bir yıldız dalıcı en fazla 18, iki yıldız dalıcı en fazla 30 metreye kadar dal

abilir.

Dalış kıyafeti vücuda ne kadar oturursa o kadar az üşürsünüz .

Su altında nefes tutulmaz. (Yukarı çıkışta hava ambolisi olabilirsiniz)

Yüzeye çıkarken, bıraktığınız hava kabarcıklarını (babıl) geçemezsiniz.

Başlangıç seviyesinde dalış defteri çok önem arz eder.

Cmas Dalış brövesi olan herkes 5 kıtada 100’den fazla ülkede dalış yapabilir.

Dalış için ille de malzeme sahibi olmanız gerekmiyor. Dalış merkezleri ve tekneler ücret karşılığı ekipman ve dalış rehberi sağlıyor.

Bütün dalış ekipmanları (bilgisayar hariç) 3 bin TL civarında tutmaktadır.

CAN BAKİSTANLI -- DERİN TUTKU DALIŞ MERKEZİ -- TSSF/CMAS 2 YILDIZ EĞİTMENİ

suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalı:

Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su

gibi tehlikelidir.

Ayvalık Meşhur Kırmızı Mercanları

Kaş Kanyon Dalış Noktası

Lundy Batığı Kabatepe

Kaş/ flying fish dalış noktası

Page 10: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

Turna, Türk kültüründe, dolayısıyla türküler-

de yer alan önemli bir imge olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun kutsallığının yanında, duygu aktarımında araç olarak kullanımı da türkülerde çok sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, turnaların türkülerde haber götüren, haber getiren ve kendileri ile dert-leşilen yönleri üzerinde durulmuştur.

Muharrem Ertaş’ın çırağı olarak yetişen ve

türkülerinde genellikle Anadolu insanının yanıklığını, hüznünü ve yer yer de sevincini işleyen Keskinli mahalli sanatçı Hacı Taşan (1930-1983), “Allı Turnam” türküsün-de, Turnalarla eşe dosta selam gönderilir.

“Allı Turnam bizim ele varırsan şeker söyle

kaymak söyle bal söyle.” dedikten son-ra,Turnanın sılaya varınca ne söylemesi ge-rektiği de tembih edilir. Önce güzel şeyler söyleyecek. Umutla bekleyenlerin umutlarını kırmayacaktır.

“Eğer bizi sual eden olursa Boynu bükük

benzi soluk yar söyle.” denilecektir. Böylece kendi durumundan eş, dost ve yaran haber-dar olacaktır.

Aşık edebiyatının önemli isimlerinden olan

Gevheri’nin “Garip Turna” türküsünde sıla-dan, yardan ve sevenlerden ayrı kalmanın, kendisini ne hâle koyduğunu Turnalar aracılı-ğı ile sılaya iletir.

10

Allı Turnam Bizim Ele Varırsan / Yöre: Kırıkkale Keskin

Allı turnam bizim ele varırsan Şeker söyle kaymak söyle bal söyle

Eğer bizi sual eden olursa

Boynu bükük benzi soluk yar söyle

Gülüm gülüm kırıldı kolum Tutmuyor elim turnalar ey Ah gülüm gülüm yar gülüm Kız gülüm gülüm turnalar ey

Allı turnam ne gezersin havada Arabam kırıldı kaldım burada

Ne onmamış kulu muşum dünyanın

Akşam olsun allı turnam dön geri

Page 11: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

11

Yöresel Yemeklerimiz

Tekirdağ Köftesi

Bu köftenin bir adı tat köftesi, diğer bir adı ise Hacıköylü köftesidir. Aslen Hayrabolu Alaca-

oğlu köyünden Tekirdağ’a gelen ve kebapçı Hüseyin Ağa tarafından piyasaya tanıtılmıştır.

Hüseyin Ağadan köfteciliği öğrenen Hacıköylü Hüseyin ve çocukları hem yoğurtçuluk hem

de köftecilik yaparak bu iki ürünü de tanıtmışlar ve Hacıköylü köftesi zamanla Tekirdağ

Köftesi adını almıştır. Tekirdağ köftesinin ünü Türkiye çapında yayılmış olup, halen T.S.E.

damgası alınarak ve vurularak hazır şekilde vakumlanıp paketler halinde satılmaktadır.

Malzemeler:

1 kg orta yağlı parça et (sığır daha yumuşak dana eti ise sıkı ve sert gelir.)

75 gr bayat ekmek

1 baş (ufak) soğan

Ufak bir diş sarımsak

Bu karışım hep beraber makinede çekilir.

Sonra içine baharat olarak

1/2 çorba kaşığı kimyon

1/2 çorba kaşığı tuz

1/2 çorba kaşığı taze çekilmiş karabiber

1/2 çorba kaşığı pul kırmızı biber

1/2 çorba kaşığı karbonat

Evvelce çektiğimiz kıyma içine konur ve yoğrulur. Yeniden çekilir. Normal kapta bir

gece bekletilir.

Yapılışı:

Kömür (mangal) ufak parçalar halinde kırılır, kömür ızgarası içine yayılır. Izgara üstübü ile

yağlanır ve ızgara oluğuna yağ konur. Köfteler yapışmasın diye ızgara silinir. 15 gr.lık yuvar-

lak köfteler, maşa ile ızgara yağlığındaki yağa bulanıp, ızgarada pişirilir.

Nederland” Flamancada alçak ülke anlamına gelmektedir.

Çünkü Hollanda topraklarının % 60’ı denizin doldurulmasıyla kazanıldığından, ülkenin hiçbir noktasının yükseltisi 300 metreden fazla değildir. Hatta % 27’si deniz seviyesinin altındadır.

Atlas Okyanusu ortasında Yeşilburun Adaları ile Karayipler arasında okyanus tabanında yapılan

araştırmada binlerce kilometre karelik alanda denizel kabuk yok. Manto tabakası açık bir yara gibi görünüyor.

Bölgede yerkabuğu hiç mi oluşmamıştı yoksa fay hareketleri ile mi ortadan kalktı? Bu soruların cevabı henüz verilmiş değil.

Page 12: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

12

SEMERCİLİK

Kısaca Semercilik

Semer = Beygir, katır, eşek gibi hayvanların sırtına yük bağlamak, bazen de binmek için kullanılan, ağaç bir iskeletin sazla doldurulmuş “yatak”tan oluşan üstlüğüdür. Semer genellikle ağaç, çuval ve sazdan yapılır.Yük bağla-mak ve binek hayvanına rahat binmek için kullanılır. Se-merler boyunlu ve çatal semer olarak ikiye ayrılır. İlk kez Araplar ve İranlılar tarafından kullanıldığı söylenir. Türkle-re de onlardan geçmiştir.

Semercilik Mesleği

El sanatları bir toplumun aynası ve geleceğe tuttuğu ışıktır. Günümüzde her ne kadar el sanatları yok olma durumunda olsa da geçmişte büyük bir misyon üstlen-miş ve geleceğe ve modern topluma tek-nolojiye geçişi sağlamıştır. El sanatları özel-liklerini kaybederken toplumda hala tek tük bazı kişiler meslek olarak yaşatmakla beraber, günümüzde el sanatları fabrikasyon olmuş, elektrikle çalışan torna atölyelerinde yapılmaktadır. Gü-nümüz şartlarında fazlada bir ihtiyaç duyulmasa da geç-mişimizin bir parçası olan el sanatları bizim öz ve öz de-ğerlerimizdir.

Semer Nedir?

Semer, at, katır, eşek, deve gibi yük taşıyan hayvan-ların sırtına konulur. İlk defa Araplar ve İranlılar tarafın-dan kullanıldığı, daha sonra Türklere geçtiği söylenir. Fa-kat onlardan önce yaşayan Mısır, Mezopo-tamya ve Anadolu milletlerinin hayvanlarla yük taşımayı bildikleri, bu yüzden hayvanın sırtına yük taşımaya yarayan bir araç yer-leştirdikleri, kazılarda çıkan buluntulardan ve duvar kabartmalarından anlaşılıyor.

Semer Yapımında Kullanılan Malzemeler

Berdi bir bataklık bitkisidir. Kamış gibi bataklıkta yetişir. İçi süngere benzer. Sıkıldığında tekrar eski haline döner. Bu özelliğinden dolayı semer yapımında dolgu malzemesi olarak kullanılır. Semerin gövdesinin esnek olmasını sağlar. Sicim (Kınnap) keten, kenevir gibi bitki-lerin liflerinden yapılan ince ve sağlam ip, “İngiliz sicimiy-le asın” deyimi, sicimin ne kadar sağlam olduğunu anlatır.

Sırım, sahtiyanın ıslatıldıktan sonra makasla ince ince kesilmesiyle elde edilir. Sahtiyan tabaklanmış ve cila-

lanmış teke derisidir. “Tabak sevdiği deriyi taştan taşa vurur” deyimi buradan gelir. Berdi bıçağı ahşap saplı olup

içe doğru eğimlidir, bıçağın kesen tarafı testere ağzına benzer.

Üdürgü, Orta Asya’dan beri günümüze kadar gelmiş eski bir delme aleti olup, günümüz matkabının ilkel şekli-dir. İki parçadan oluşur: Birinci parça keman yayına ben-

zeyen kısımdır. Yarım ay şeklindeki bir çubuk ve bu çubu-ğun iki ucuna bağlanmış iki santimetre kalınlığında deri-

den oluşur. İkinci kısım ise delme işlemini kemane yardı-mıyla sağa ve sola dönerek yapan bölümdür. Bu kısmın

Yaşayan Geleneksel Mesleklerimiz ucunda demir bir matkap ucu çakılıdır. Dört-beş santi-

metre kalınlığında ağaç tornacıları tarafından özel olarak

imal edilir ve ucu sivri ince bir silindir şeklindedir. Bir ucu

elle tutulan parçası gövdeden ayrı döner. Balmumu sici-

min mumlama işleminde kullanılır. Sicimi dış etkenlerden

koruduğundan semerin dikişlerinin uzun ömürlü olmasını

sağlar.

Çuvaldız yaklaşık otuz ila kırk santimetre uzunluğun-

da oldukça büyük bir dikiş iğnesidir. “İğneyi

kendine çuvaldızı ele batır” deyimine konu

olmuştur. Çuvaldız demirciler tarafından

üretilirdir.

Semerin Yapılışı:

Semerin gövdesi telisten dikilir ve

mindere benzer. Gövdenin içine semerci tarağından geçi-

rilerek dilimlenmiş berdiler yerleştirilir. Semerin şeklini

oluşturan bölgelere berdi dilimlenmeden konur. Sert ol-

ması bakımından dilimlenmez. İhtiyaç duyulan yerlere

daha sonra “Semerci demiri” ile daha fazla berdi sokulur.

Mindere benzeyen bu gövde ortasında ikiye katlanır. Ön

cepheden görünüşü “V” şeklindedir. Islatılarak yumuşatıl-

mış teke derisi, oluşturulan bu gövdenin üzerine sicimle

dikilir.

Semerin ahşap bir iskeleti vardır. Bu is-

kelet, yan ağacı, parmak ağacı, ön ve arka kaş

ağaçları gibi parçalardan oluşur. Öncelikle

parmak ağaçları ıslatılır ve mangal ateşinde

ısıtılır. Yumuşayan ağaçlar ortasından otuz

derecelik bir açı yapacak şekilde eğilir ve bu şekilde kuru-

maya bırakılır. Semerin ahşap iskeletinin sağlam olması

için, bu kısımda sert ağaç cinsleri kullanılır. Bu ahşap iske-

let, deri ile kaplanmış gövdeye üst taraftan oturtulur ve

iskeletin yan ağaçlarından semerin gövdesine sicimle

sıkıca tutturulur. Daha sonra semer ters yatırılarak iç ta-

rafının keçesi sırımla itina ile dikilerek semer tamamlanır.

Semerin ahşap kullanmadan yapılanına da kürtün

(palan) denir. Daha çok eşekler için kullanılır. Kürtünün

dilimizde “Eşek kaçtı kürtün düştü” deyiminde yer ettiğini

hatırlayalım. Üzerinde deri (teke derisi) kullanılmaz. Bu-

nun yerine kıldan örülmüş kalın çadır bezi dikilir. İçine ise

yine semerde olduğu gibi keçe konur.

Page 13: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

13

Haziran’da Yitirdiğimiz Unutulmaz Şairler ve Satırları

NAZIM HİKMET RAN (20 Kasım 1921 - 3 Haziran 1963)

20 Kasım 1921 yılında Selanik’te, hayata gözlerini açan ünlü şairimizdir. 15 Ocak 1902 tarihinde ailesi tarafından nüfusa kaydettirilmiş ve doğum tarihi 1902 olarak resmi kayıtlara işlenmiştir. Feryad-ı Vatan Nazım Hikmet’in ilk şiiridir, 1913 senesinde yazılan bu şiir Nazım Hikmet için ayrı bir önem arz etmektedir.

Aynı yıl içerisinde Galatasaray Sultanisinde ortaokul öğrenimine başlamıştır. Heybeliada Bahriye Mektebi’ne geçişi ise 1917 yılında gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı sebebiyle Anadolu’ya geçer fakat Nazım Hikmet, sağlık sorunları nedeniyle Bahriye’den ayrılmak durumunda kalır. Belli bir süre sonra öğretmenlik gibi kutsal bir görev için Bolu’ya atanır Nazım Hikmet, daha sonra Moskova’ya giderek Siyasal ve İktisadi Bilimler eğitimi almaya başlar… 1921 yıllarında devrim ve ilk siyasi tecrübeleri ile birlikte hayatın içine girmeye başlar. Memleketinden uzak kalamayan Nazım Hikmet ülkesine dönerek Aydınlık Dergisinde yazmaya başlar fakat yazdıkları için 15 yıl hapis istemi nedeniyle Sovyetler Birliği’ne gider.1928 yılında yararlandığı af kanunu ile ülkesine dönmek için can atmaktadır ve bir an önce harekete geçer ve geldiği gibi Resimli Ay isimli dergide yazmaya başlar. Burada da işler yolunda gitmeyecekti ve 1938 yılında tekrar hapis cezasına çarptırılır. 12 sene tutukluluk hayatından sonra askere alınma ve öldürülme korkusu onu yeniden dışarılara yönlendirmiştir. 1950 senesinde tekrar Sovyetler Birliği’ne gitmem kararı alan Nazım Hikmet Ran, 25 Temmuz 1951 senesinde Türkiye vatandaşlığından çıkartılmıştır. Bunun üzerine büyük dedesinin toprakları olan Polonya’ya gider ve Borzecki soyadını alır. Nazım Hikmet bu çileli hayattan sonra 3 Haziran 1963 yılında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yummuştur. 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kendisinden alınan Türk Vatandaşlığı yeniden Nazım Hikmet’e verilmiştir.

Üslubu ve Başarıları:

Nazım Hikmet ilk şiirlerine hece ölçüsü ile başlamıştır fakat diğer hececilere nazaran yazdıkları ve ortaya koydukları çok daha farklı bir yapıya sahiptir. Şiir konusunda kendini geliştirdikçe, şiir için farklı yönler ve duygular aramaya başlamıştır… Sovyetler Birliğinde yaşadığı ilk yıllar ortaya koyduğu eserler diğer şairlere göre daha farklı ve dikkat çekiciydi. Kendini sürekli olarak geliştiren bir sanatçıydı Nazım Hikmet buna bağlı olarak zamanla hece ölçüsünden vazgeçerek serbest ölçüde eserler sunmaya başladı. Şiirlerinden Sovyet etkisini görmeniz mümkündür. Volkan Konak, Fuat Saka, Zülfü Livaneli gibi daha birçok ünlü isim Nazım Hikmet’in şiirlerini bestelemiş ve dinleyicilerine sunmuştur. Yalnızca Türk sanatçılar değil Yunanistan’ın ünlü bestecilerinden Manos da Nazım Hikmet’in şiirlerini bestelemiştir.

Şiir KIZIMA MEKTUP

Kırmızı pabuçlarınla her gece Bir yıldıza tutunup geçersin. Belli ki Halley' i Dünyaya değişmezsin.

Bu yıl da inmedin kızım. Ne yorgun aşklara Ne de Modernizm cephelerinin Ben zaferlerine Değer demiştin bu diyar.

Ama yaz var kızım Mercan umutlu Safir denizli İzmir kadar güzel Yazlar var.

Özgür SÜREK

DÜNYAYI VERELiM ÇOCUKLARA

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında

dünyayı çocuklara verelim

kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

çocuklar dünyayı alacak elimizden

ölümsüz ağaçlar dikecekler

Page 14: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

14

ZEKA OYUNU

Uzaklardan kopup gelen elektrikli tren önlerinde de hızla uzana

kaldı birden. Çok beklemezdi. İstasyondaki kadınlı erkekli işçi ka-

labalığıyla birlikte koşup girdiler. Kendiliğinden açılıp kendiliğin-

den kapanan kapılar kapandıktan sonra tren acı, bet sesiyle başı-

nı aldı yekindi.

Bütün kompartımanlar omuz omuzaydı. Yanyana dikiliyorlardı.

Eniştesi bir şeyler anlatıyor, Ayşe onun omuzu üzerinden taa kar-

şıdaki pencerelere bakıyordu. Pencerelerin ötesinde şimşek hı-

zıyla değişen evler, mavi deniz, denizin üzerinde balıkçı kayıkla-

rı.

Samatya, Yenikapı, Kumkapı...

(Kitap' tan Shf. 209)

Kitap

GURBET KUŞLARI / Orhan KEMAL

ORHAN KEMAL (1914-1970) Cumhuriyet dönemi romancılarındandır. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü'dür. Babası Birinci Büyük Millet Meclisi Kastamonu milletvekillerinden avukat Abdülkadir Kemali Beyin siyasal nedenlerle ailesini de alarak Suriye'ye kaçması üzerine, ortaokulun son sınıfında öğrenimini yarıda bıraktı. Adana'ya dönünce, pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, memurluk yaptı. İstanbul'a gelip yazarlığa başladı. 1970 yılında gittiği Sofya'da beyin kanamasından öldü. Orhan Kemal, yetiştiği ve yaşama savaşları-nı yakından bilip paylaştığı çevrelerin anlatıcısı oldu. Olaya ve malzemeye önem vererek, biçimi ve süsle-meleri ikinci planda bıraktı. Yapıtlarındaki sürükleyicilik, doğallığa ve gerçeğe uygunluğa dayanır. Yayınlan-mış on bir öykü kitabı, yirmi altı romanı, iki oyunu, bir anı, bir inceleme kitabı vardır.

Elinizi hiç kaldırma-dan 9 noktayı 4 doğru ile birleştirebilir misi-

Page 15: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

Gezelim-Görelim 15

Zonguldak, Batı Karadeniz Bölgesi’nde, Karadeniz’e batı ve kuzeyden kıyısı olan bir ildir.

3.310 kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye topraklarının binde altısını kaplar. Karadeniz kıyıla-

rından başlayan il toprakları, kuzeydoğudan Bartın, doğudan Karabük, batıdan Düzce ve güney-

den Bolu illeriyle çevrilidir.

Şehrin oluşumu, bu bölgedeki kömür madeninin işletilmesiyle başlamıştır. Madenlerin

faaliyete geçmesiyle havzaya yerli ve yabancı sermaye girişi başlamıştır. Böylece kömür ocakları,

birbiri ardına açıldıkça baş gösteren ekonomik ve sosyal koşullar, maden ocaklarının açıldığı bu

sahada yeni bir yerleşim birimi meydana getirmiştir. Kurtuluş Savaşı ve sonrasında kurulan Cum-

huriyet’le birlikte havza hak ettiği önemi görmüş ve Zonguldak 1 Nisan 1924 tarihinde Cumhuri-

yet sonrası kurulan ilk il olmuştur.

Gezilecek yerler:

Uzun Mehmet Anıtı: Zonguldak-Kozlu karayolu üzerindeki anıt yörede taşkömürü-

nü il kez bulan Uzun Mehmet adına yapılmıştır. Anıtın bulunduğu kesimde bir hay-

vanat bahçesi ve gezi-piknik alanları da bulunmaktadır.

Harmankaya Şelaleleri :Yaklaşık 4 km’lik bir dağ yürüyüşü gezisi sonucu ulaşılan bir doğa harika-

sıdır.

Gökgöl Mağarası: Zonguldak-Ankara karayolunun hemen Zonguldak çıkışında

bulunmaktadır. Mağaranın turizm amaçlı gezilebilmesi için yol ve aydınlatma

yapılmıştır.

Bostandüzü Orman Dinlenme Yeri: Devrek ilçesindedir. Doğa fotoğrafı çekmek için çok uygun

bir yerdir.

Cehennemağzı Mağaraları :Kdz. Ereğli ilçesinde bulunan bu mağaralar

dinsel ve mitolojik özelliklerinden dolayı rağbet gören önemli bir mekan-

dır. Mağaralarda yeterli aydınlatma bulunmaktadır.

Zonguldak Mutfak Kültürü

Bir yörenin mutfak kültürü denildiğinde akla mutfağın evdeki konumu ve önemi, o yöreye has

mutfak araç-gereçleri, yiyecek-içecek adları ve yapılışları, sofra adabı, yemek öğünleri, yiyecek

saklama ve kışlık hazırlama yöntemleri ve özel günlerde yapılan yöreye özgü yemekler gelmekte-

dir. Bir bütün olarak düşünüldüğünde mutfak kültürünü etkileyen ve şekillendiren önemli unsur-

lar vardır. Bu unsurlar; başta yörenin baskın olan üretim ilişkileri olmak üzere, ilin coğrafi konu-

mu ve özelliği, yetiştirilen tarım ürünleri, sosyo-ekonomik durumu, iç ve dış göçlerdir.

ZONGULDAK

Page 16: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

Zonguldak yöresinin coğrafi özelliği göz önünde bulundurulduğunda, ilin çok engebeli bir yapıya

sahip oluşu ekili-dikili tarım alanlarının parçalı ve dar olmasına neden olmuştur. Buna rağmen ye-

tiştirilen ürün çeşidi fazladır. Sebze ve meyvecilik gelişmiş olup en çok kara lahana, pırasa, ıspa-

nak, armut, fındık, elma, erik, dut, ceviz, kestane, kızılcık ve kiraz yetiştirilir. Bu tarım ürünleri yö-

renin yemek kültürünü şekillendirmiş ve sebze ağırlıklı bir yemek kültürünün oluşmasını sağlamış-

tır. Orman altı bitki örtüsünden olan yöreye mahsus zılbıt otu yöre halkının yemek kültüründe

önemli bir yere sahiptir.

Nüfusun büyük çoğunluğu maden ocaklarında, demir-çelik fabrikalarında ,inşaatlarda çalışarak

geçimini sağlamıştır. Yöre insanının zamanının önemli bir bölümünü çalışarak geçirmesi ve ekono-

mik durumunun kötü oluşu bazı öğünlerini geçiştirmesine ve fazla masrafı olmayan, pratik yapıla-

bilen yemeklerin oluşmasına neden olmuştur. Bu yemeklere örnek verecek olursak; uğmaç adı

verilen undan yapılan çorba, malay vb. gibi yemeklerden bazılarıdır.

Zonguldak Geleneksel El Sanatları

Madencilik, dokumacılık ve ağaç işlemeciliği yöreye özgü iş kollarıdır. Kdz. Ereğli’de ‘elpek’,

Çaycuma’da ‘pelemet’, diğer yerleşim birimlerinde de ‘çözme bez’ olarak bilinen yerel dokuma,

‘düzen’ adlı el tezgahlarında keten ve pamuk ipliği ile dokunurdu. Kız çeyizi, yağlık, kuşak, peşkir

gibi dokumalarda görülen Zonguldak yöresi nakışları (18. Ve 19. Yüzyıl), nakış bezi (ham ipek, ke-

ten), nakış türü (Türk işi, hesap işi), nakış tekniği (Muşabak, düz ve verev iğne, pesent, güzeme,

kesme ajur, tel kırma altın simle yapılan balık sırtı verev) kullanılan renk, boya (kök boya, kadın

saçı) ve motif yönünden üstün özellikler taşır. Zonguldak, Bartın, Karabük (Safranbolu, Eflani,

Ulus) illeri yöresinin karakteristik bir nakış tekniği olan ‘tel kırma’ işi günümüzde de sürdürülmek-

tedir. Herhangi bir bez üzerine ‘kırma teli’ adı verilen malzeme ve özel aletle işlenir. Başörtüsü ve

kadın üst dış giyiminde süsleme olarak kullanılır. Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü

(TTK) atölyelerinde madenci heykeli ve rölyefi, madenci feneri, masa üstü isimlik, maket kömür

vagonu gibi üretim kültürünü yansıtan hediyelik eşyalar, gemi modelistlerinin maket gemileri yö-

renin el sanatları ürünlerindendir.

Merkezde kanaviçe üzerine işleme ve tel kırma yapılmaktadır.

Kanaviçe işinin yapılışı çok eski zamanlara kadar uzanır. Kolay, renkli ve gös-

terişli bir iş olduğu için daima tercih edilmiştir. Köylerimizdeki kadınlar kır-

mızı ve lacivert renkleri kendi dokudukları köy bezlerine işlemişlerdir. Kendi

iç kıyafetlerinde de (göynek) kullanmışlardır.

Tel kırma işi çok eskiye dayanan değişik ve güzel bir işleme tekniğidir. İşleme yaparken madensel

tel ve yassı bir iğne kullanılır. Önceden evliliğe aday her genç kız bu işlemeyi kedisi çalışırdı. Günü-

müzde bu düşünce değişse de işlemelere devam edilmektedir.

16

Page 17: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR EDEBİYAT … · GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Haziran 2016 Sayı: 18 “Hz Muhammed Tanrı’nın

Künye Yayın Adı: Bi’ Mola Yayın Türü: Süreli (Aylık)

Tarih-Sayı: Ocak 2016-12 Yayıncı: Genç Kalemler Derneği. Yayın Ekibi: Ahsen Türkeli, Can Bakistanlı, Emre Özkan, Hamdi Ülker, Hüseyin Nergiz,

Kemal Albayrak, Özgür Sürek, Serpil Fidan Nergiz, Ümit Zafer Nekiş İletişim: [email protected]

GENÇ KALEMLER KİMDİR? Genç Kalemler 6 yıllık yaşamında hiç bir siyasi amacı olmadan başta dilimiz, tarihimiz ve kültürümüz için pek çok etkinliklere imza atmış, gençler arasında milli duyguları, duyarlılı-ğı canlı tutmaya çalışmıştır. Çalışmalarımızdan bazıları:

Köy okullarına yardım kampanyalar.

Türk Dil Kurumu, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi devlet kurumları ile ortak projeler yü-rütmek.

Milli kültürümüzde önemli bir içecek olan, ''kahvelerimizi'' yudumlarken, sıcak bir soh-betin gecemize eşlik ettiği, Türkçe şarkılarla da eğlenebileceğimizi gösterdiğimiz ''Kahve Geceleri'' düzenlemek.

Türkçenin korunması ve geliştirilmesine yönelik biçimlendirme seminerleri ve tepki amaçlı imza kampanyaları düzenlemek, yabancı isimli iş yerlerinin isimlerini değiştir-mek ve düzenlemek.

Siyasetten uzak, tarafsız, bağımsız, Ülke çıkarlarını ortak çıkar olarak benimseyip Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürüne yöne-lik çalışmalarınızı bizlere sunmak isterseniz, Bültenimizde kaleminizi konuşturarak, bize dahil olmak isterseniz BİZE KATILIN!

Bizden Haberler

Köy Okullarına Destek Olalım! Genç Kalemler, geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin farklı illerinde ondan fazla köy oku-lunda öğrenim gören çocuğumuza kitap, kırtasiye ve yardımcı ders araç gereçleri teminin-de bulunmuş ve bu çocuklarımızın eğitimlerine katkı sağlamıştır. Önümüzdeki dönemde de eğitime ve çocuklarımıza desteklerimiz devam edecektir. Siz de bu çalışmamızda bize destek olmak isterseniz facebook hayran sayfamızdaki duyuruları takip ederek bize ulaşa-

bilirsiniz: www.facebook.com/GencKalemlerTC