genÇ kalem
DESCRIPTION
Fethiye Ortaköy İlköğretim Okulu - Yayın ve İletişim Kulübü GazetesiTRANSCRIPT
atam izindeyizBU
SAYI
DA
g e n ç k a l e m ORTAKÖY İLKÖĞRETİM OKULU - YAYIN ve İLETİŞİM KULÜBÜ
SAYI : 1YIL : 2008
RESİMLERLE ATATÜRK Atatürk resimlerini 2. sayfamızdabulabilirsiniz.
ATATÜRK’ÜN SEVDİĞİYEMEKLER Atamızın sevdiği yemek-ler 3. sayfamızda.
ANILARLA ATATÜRK Atamızın anılarından bazılarını 2. sayfamızda bulabilirsiniz.
ÖLÜMÜNÜN 70. YILINDA ATAMIZI SAYGI ve ÖZLEMLE ANIYORUZ
Yıl 1976, UNESCO üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketin de şu ifade edilmektedir; `Bu günUNESCO´nun
üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal´dir. Ve bundan dolayı O’ nun 100. doğum günü aynı anda tüm üye ülkelerde kutlansın` UNESCO’nun 152 üyesi vardı. Birden İsveç delegesi ayağa kalktı ve şöyle söyledi:
`Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız? ` şeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırladı yumruğunu masaya vurarak, 152 ülkenin
delegelerine aynen şöyle söyl-edi; `Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterimki ATATÜRKöyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemin-de çare olarak aramalıdır` söz-
lerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal. Sonra nemi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tekdir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar; hani İsveç delegesi demişti ya `ne yani` diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;
`Ben ATATÜRK´ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum` .
İşte o muhteşem belge diyorki;
` ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULULARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞISAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ,BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMIGÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU`
ATATÜRK KİMDİR? DÜNYA GÖZÜNDE ATATÜRK
“Ne mutlu Türküm Diyene”
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal ATATÜRK dünya döneminin liderleri içerisinden 21 nci yüzyıla geçe-bilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler kendi halkları tarafından yok edilmemin acısını yaşamışken, o hala halkının ve dünyanın nabzında en büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaşayabilen dünyadaki tek lider.
En büyük düşmanı; hani şu ordularını denize döktüğü düşmanı, Yunan başkomutanı Trikopis. Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan her Cum-huriyet bayramı Atina´daki Türk büyükelçiliğine gidiyor Trikopis, ATATÜRK´ün resminin önüne geçiyor ve saygı duruşunda bulunuyor. Böyle bir saygıyı en büyük düşmanında uyandırabilen bir Mustafa Kemal.
Yıl 1938, General McArthur´un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüzyirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der:`Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal´i görmek için neler vermezdim` dedirten o büyük özlemi ve onu oluşturabilen Mustafa Kemal´i.
Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı ölür. Bir vasiyet bırakmıştır. Haiti Cumhurbaşkanı 1996 daöldüğünde vasiyeti açılır. Vasiyetinde mezar taşına yazılması için bir metin bırakmıştır. Haiti Cumhurbaşkanının bugün mezar taşında yazan hitabe de derki `Bütün ömrüm boyunca Türkiye´nin lideri Mustafa Kemal ATATÜRK´ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm`
2000 yılında ABD Başkanı milenyum mesajını veriyor. Mesajın bir yerinde aynen şunları söyler; `Bugün milenyumun, hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK´tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.` 2000 de ABD Başkanına işte bu gerçeği de ifade ettirebilen bir Mustafa Kemal var. Asker Mustafa Kemal´in, Devlet adamı Mustafa Kemal´in çok dışında bir Mustafa Kemal.
2004 de bir konferans da bir hanımefendi ayağa fırladı. Dediki `Ben Norveçliyim ve şu anda Norveç´te çok sık kullandığımız bir deyim var, bu deyimin anlamını anladım` dedi. Hanımefendi `nedir o deyim` diye sorulunca. `Norveççe´de `ATATÜRK gibi düşünmek` deyimi var. Çok sık kullanırız bu deyimi`
`nerelerde kullanırsınız` dediğimde `Hanibir problem veririz çöz diye o da tembellik eder çözmez. Deriz ki ona bu problemin mutlaka çözümü var. Birde ATATÜRK gibi düşün`.
Bir İngiliz gazeteci ATATÜRK´le bir röportaj yapar. Röportaj Amerikan Büyük kütüphane-sinde mevcut-tur. Röportajın bir yerinde Mustafa Kemal´e şöyle sorar gazeteci; `Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz? ` Mustafa Kemal´in cevabı aynen şöyle`Şartlarımızı koyarız. Kabullerine bağlı. Biz mü-racaat etmeyiz üye olmak için. Eğer davet gelirse düşünürüz`. Evet, Birleşmiş Milletler sadece Türkiye´yi davet edebilmek için yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke olur Mustafa Kemal´in ülkesi, Türkiyesi.
10 Kasım Özel Sayısı
Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir mil-let, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir mua-
meleye lâyık sayılamaz.
FOTOĞRAFLARLA ATATÜRK
ATATÜRK HAKKINDA KISA KISA
ATANIN CEVAP VEREMEDİĞİ TEK İNSAN
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz re-faha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:-Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyem-esinler...Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı.Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi.Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:-Bu köşk kimin?
-Kirkor’un...-Ya şu koca bina?-Yargo’nun...-Ya şu?-Salomon’un...Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:-Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam...Atatürk bu anısını naklederken:-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu..
TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM
Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. — Binbaşı mısınız? — Hayır. — Albay mı? — Hayır. — Korgeneral mi? — Hayır. — Peki nesiniz? — Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..
General SHERRIL
Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik,
1935
ATATÜRK İLE AMERİKALI GENERAL
Çanakkale Savaşı sonralarında Atatürk’ü Ziyarete gelen Amerikalı General belirli bir süre konuştuktan sonra Türk askerini görmek istediğini Atatürk’e belirtir ve Atatürk’te en yakın askeri kışlaya generali götürür.Askerler generali tören-le karşılarlar(Bu günkü gibi değil tabi savaş koşullarında) General bakar ki askerler bitkin çoğunun üniformaları yırtık paramparça. ayaklarında çoğuna yakınının botları yok, olanların ki ise ayak parmakları ve ayaklarının büyük bölümü yırtıklardan dışarı çıkmış , çoğu açlıktan bitkin hal-de gözüküyor.Daha sonra Amerikalı general sıradaki askerin birine yaklaşır ve omzuna eliyle biraz güç uygular ve Asker yere düşer; General Atatürk’ e dönerek şunu söyler: “SİZ ÇANAKKALE ZAFERİNİ BU ASKERLERLE Mİ KAZANDINIZ ?”Atatürk - “EVET Biz Çanakkale’yi bu askerlerle kazandık” dedikten sonra yere düşen askerin kulağına birşeyler fısıldadıktan sonra General’e askeri tekrar sarsmasını ister.General az önce bitkin bir biçimde yere düşen Askeri bütün gücüyle sarsmaya çalışır ama ASKER kımıldamaz sanki beton bir heykel gibi durur ve çok güçlü bir direnç gösterir.Bunu gören General büyük bir şaşkınlık içinde Atatürk’e sorar:-”AZ ÖNCE KULAĞINA NE SÖYLEDİNİZ ?”Atatürk şunlar söyler :- “İLK BAŞTA OMUZUNa DOKUNDUĞUNUZDA YERE DÜŞTÜ ÇÜNKÜ SİZİ DOST OLARAK BİLİYORDU”-”2.DE İSE KULANIĞINA SİZİN BİZİM DÜŞMANIMIZ OLDUĞUNUZU SÖYLEDİM”TÜRK ASKERİ DOSTLARINA SEVGİ İLE YAKLAŞIR AMA DÜŞMANININ ÖNÜNDE İSE ASLAN GİBİ DURUR
ATATÜRK’ÜN SEVDİĞİ YEMEKLER
Atatürk’ün siyasal yönleri şimdiye değin yeterince incelenmiştir. O’nun getirdiği Cumhuriyet rejimi, demokrasi anlayışı, devlet yapısı ve siyasal düşünceleri ele alınmış ve literatürde yer almıştır. Bir devlet adamı olarak devlet yönetimi siyasal literatürde yer almıştır. Bir devlet adamı olarak devlet yönetimi siyasal literatürü-müzde incelenmiştir. Fakat O’nun bir siyasal önder olarak insancıl yönleri, günlük yaşamı, alışkanlıkları, hoşlandığı, hoşlanmadığı kül-türel ögeler, değer yargıları, aile yaşantısı yeterince ele alınıp incelenmiş değildir. Bu bildirimizde onun günlük yaşantısının sadece bir kesitini oluşturan yemek yeme alışkanlıkları üzerinde duracağız.
O’nun yemek kültürünü iki açıdan ele almak olanaklıdır. I. O’nun Sofrası II. Yediği ve sevdiği yemekler
I. Atatürk’ün Sofrası
Tarihin ilk çağlarından bu yana devlet başkanlarının çeşitli mesleklerden kişilerle sofrada oturup tartışma geleneği yarattığını biliriz. Eski Yunan’da ünlü filozof Eflatun, öğrencileriyle tarihe “Diyaloglar” diye geçen tartışmalarını “Akademia”da yapardı. Burası, Atina’da bir felsefe okulu durumuna getirdiği evinin bahçesi idi. Eflatun’da tıpkı hocası Sokrates gibi burada öğrencileriyle günün sorunlarını aklın ve bilimin ışığında tartışırdı. Böylece gerçeklere, iyiye, gü-zele, doğruya varmanın yolları aranırdı.İşte Atatürk’ün sofrası da bu nitelikte bir sofra idi.Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir yazısında şöyle der: “Atatürk’ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır.”Atatürk’ün sofradaki sözleri, felsefesi, yol göstericiliği, fıkraları, vecizeleri gerçekten bir hazine idi. Bu sofrada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı. Burada ilim, sanat, kültür, nesnel görüşler, gerçeklikler, idealler yer alırdı. Ülke sorunları, geleceği, çözüm biçimleri aranırdı. Gönül sohbet ister, kahve bahane şiirinde olduğu gibi, M.Kemal için de amaç, tartışmalardı, iyiyi doğruyu bulmaktı. Akıla yol açmaktı. Sofra bir araçtı. Gece yemekleri bazen müzikli oluyor, çeşitli sanatçılar konser veriyordu. Karatahta, tebeşir, silgi ve kütüphaneden gelen kita-plar, sofranın bir parçası idi.
II. Beslenme Alışkanlıkları ve Sevdiği Ye- mekler Atatürk, boğazına düşkün, çok yiyen bir insan değildi. Kendisi bir konuşmasında ziyafetlerde çok yemek yenmesini tasarrufa aykırı bulduğunu ve sağlığa zararlı olduğunu söylemiştir. Sabah kahvaltısında; çay, kahve içiyor, fazla bir şey yemiyordu. Soğuk ay-ranla, bir dilim ekmek yerdi. Bazen bir kâse yoğurt yer, sonra sütlü kahve içerdi.
Öğle yemeği: Bir iki dilim ekmek yerdi. Etsiz kuru fasulye, pilav çok sevdiği yemekti. Kuru
fasulyeye, “yağlı fasulye” derdi. Ayran ve limonata içiyordu. İki dilim ekmeği ayrana
batırarak yiyordu. Yoğurt da ayrıca yiyordu. “Kuru fasulyeye okulda alıştım” demiştir. Kışla yemeği, askerî yemek sayılmıştır kuru fasulye.
İkindi üzeri ekmeksiz bir bardak ayran içerdi.Sofradan genellikle doymuş olarak değil, aç
kalkarmış. Akşam yemeği: Akşam yemeğinin ayrı bir
önemi var. Konuklarıyla birlikte yiyordu. Devlet görevi akşam yemeklerinde devam
ediyordu.Omlet seviyormuş, özellikle gece geç saatlerde acıkınca peynirli omlet yermiş. Sah-
anda yumurta da severmiş. Etli taze bamya de sevdiği yemeklerden. Karnıyarık da severmiş.
Onu pilav karıştırarak yermiş. Haşlanmış kuşkonmaz da sevdiği bir yemek. Enginarı
hiç yememiş. İstediği halde hiç yiyememiş. Hastayken enginar yemek istemiş. Hatay’dan ısmarlamışlar. Fakat kendisi komaya girmiş ve
yiyememiş. Arasıra fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesinden istediği olurdu.
Tatlılarla arası pek iyi değilmiş. Ama gül reçeli severmiş. Kahveyi orta şekerli içermiş. 10-15 fincan içermiş. Hergün 40-50 sigara içermiş. Meyvalardan kavun seviyormuş. Kavrulmuş, tuzlu leblebi, fıstık da sevdiği yiyeceklerden.
Soğan, sarımsak, pastırma gibi kokulu yi-yecekleri sevmiyormuş. Sofrasında çeşit bol
değilmiş. Köşkte hazırlanan ye- mekleri yermiş. Çocukluğunda annesinin
yaptığı Selanik’in ıspanaklı böreğini çok severmiş. Seyahatlerinde gittiği yerlerde
kendisine ikram edilen yörenin yemeklerini zevkle yermiş. Ama bunlar O’nun sürekli
yediği yiyecekler değildi.Kırşehir’de çorba, hindili pirinç pilavı, su böreği, karışık turşu ve meyva ikramları ile karşılaşmıştır. Kırşehir’in
su böreğini çok beğenmiş.Kaman’da sahanda yumurta, yoğurt, balbaşı, pekmez ve meyva
yemiş. Kızarmış tavuk, bulgur pilavı da orada ikram edilen yemekler arasındadır. Kaman’da
ikram edilen yoğurt ve pekmez karışımı bir tatlı olan balbaşı pekmez dürüm ya da sokum
biçiminde yufka ekmekle yenir ki Atatürk bu yiyeceği de sevmiş.Adana’da severek
yediği yemekler şunlardı: Bamya dolması, patlıcan hünkâr beğendi, güveç, sini köft-esi, domatesli pirinç pilavı, hanım göbeği
tatlısı. Tarsus’ta baklava yemiş ve ayran içmiş. Ayrıca çok miktarda marul yemiş.
Siroza yakalanıp halsiz düştüğü günlerde tatlı yemesi gerektiğinde Yanya tatlısı ve
irmik helvası çok hoşuna gitmişti. Konya’da kendisine sedirler
saç böreği ve Höşmerim denen kaymaklı tatlı ikram edilmiş ve Atatürk bu özel yiyeceklerden
memnun kalmıştı. Özellikle belediye başkanının evinde
hanımı bu yemekleri O’na ikram etmiştir. SonuçAtatürk’ün
yemek ve kültür konusundaki yaşamını günümüz açısından
değerlendirecek olursak şu hususlara değinebiliriz:Sofrada uzun süre oturmak geleneğini
Atatürk’te görmekteyiz. Bugün çağdaş ülkelerde insan-
lar, sofralarda uzun zaman oturmaktadırlar. Tartışırlar,
eğlenirler, iş hallederler. Atatürk de öyle yapmıştır. Sofrayı O, ülke sorunlarını çözümlemede bir araç olarak
kullanmıştır. O’da bir Türk insanı olarak geleneksel Türk yemeklerini sevmekte idi.
Kuru fasulye ve pilav örneğinde olduğu gibi. Bugün hepimiz bu yemeği severiz.
Askerde de çok pişirilir bu millî yemek. Bazı kimseler askerde bu yemeği çok yedikleri
için askerlik dönüşünde artık yemezler. Bıkmışlardır çünkü. Demek ki Atatürk bıkmamış.Yemekleri fazla yememekle
bu günkü çağdaş anlayışı sürdürmüştür. Sağlıklı beslenmenin koşullarından olan az yemek, Atatürk’ün de beslenme politikası
olmuştur. Onun sofrasında bol çeşit olmaması da bu hususu kanıtlar. Beslen-
mesinde Türk zevkinin egemen olduğunu görüyoruz. Türk mutfağının yemekleri,
mezeleri, tatlıları, içecekleri ve meyveleri-yle besleniyordu. Avrupa mutfağının
yiyecekleriyle beslenmemiştir.O’nun döne-minde devlet görevlilerinin sofralarında
et yemeği hemen hemen yoktu. Kebaplar, yağlı ağır yemekler yemiyordu. Bazen tavuk
ya da hindi yeniyordu. Anadolu’da halk eti Kurban Bayramında görebiliyordu. Ülke
yoksul durumda idi. Halkının et yemediğini Atatürk çok iyi biliyordu. Kendi sofrasında
da bazen etli yemek oluyordu. O’nun ülken-in bu yoksul durumunu göze aldığını ve bu
nedenle de et yemediği söylenebilir. Yemek sofrasında ve sevdiği yemeklerde daha
çok sebze ağırlıklı yemekler dikkati çekiyor.Yemeklerdeki gelenekselliği sürdürmesi,
O’nun geleneksel Türk kültüründen kopmayışının bir kanıtıdır. Fakat O, her ko-nuda çağdaşlaşmayı amaç edinmişti. Ama bunu yaparken çağdaşlık ve geleneksellik sentezi içinde, ulusal kimliğin korunarak
çağdaşlığın gerçekleştirilmesini istemesi, O’nun çağdaş bir devlet adamı oluşunun en
güzel göstergesidir.
Prof. Dr.Mahmut Tezcan
“GENÇ KALEM” Ortaköy İlköğretim Okulu “Yayın ve İletişim Kulübünün” hazırladığı bir okul gazetesidir.
ATATÜRKÜN ÖLÇÜLERİ
Boyu 1.74 idi. Hayatının son
dönemlerine kadar 76 olan kilosu
hastalığının ilerlemeye başlamasıyla
46’ya kadar düşmüştü. 43 numara
siyah rugan ayakkabı giyerdi.
GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu
gömlekler ilk yıllarda Isviçre`de özel
olarak dikilirken sonra yerli malı kul-
lanma kampanyasına öncülük
edebilmek için Beyoğlu`nda bir
terziye diktirilmeye başlanmıştı.
DOLABINDA LACİVERTE YER YOKTU
Takım elbiselerinin tasarımlarını
hep kendisi çizerdi. Lacivert takım
giymeyi sevmezdi.
KIYAFETLERİNDEN ÖRNEKLER
Okul Adına Sahibi:
Celal İLTER - Okul Müdürü
Genel Yayın Yönetmeni:
Emre M. KILIÇER - İngilizce Öğr.
İnceleme Kurulu:
Selime OYMAK
Sibel UYSAL
Cemil YILMAZ
Sedat SARIHAN
Mehmet KAPLAN
Adres : Ortaköy İlköğretim Okulu Fethiye, Muğla
Tel : (252) 6280083
E-Posta : [email protected]
“GENÇ KALEM” isimli okul gazetesi 13/05/2005 tarih 25699 sayılı Resmi
Gazete’de yer alan MEB İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkin-
likler Yönetmeliğinin ilgili maddelerine dayanılarak çıkarılmıştır.
www.ortakoyilkogretim.net