gscimbom fanzin 43. sayi

50

Upload: gscimbom-fanzin

Post on 06-Mar-2016

231 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

sports, news, gscimbom, fanzin, röportaj, yazı, resim, dergi

TRANSCRIPT

Page 1: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 2: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

2 / GSCIMBOM FANZIN 2011

GSCİMBOM GÜNDEMİ

1Nisan2011itibariyleGSCimbomolarak5.yılımızıdoldurup6.yılagirdik.2008’insonundarevizyonauğrayıptümverilerisıfırlananveogündenşimdiyeaçılan41.500konu,atılanyaklaşık2Milyonmesajve9.500üyeilesanalalemdeGalatasaray’ınenetkilitaraftargücüolmayıbaşardık.Dahanicegüzelyıllardaüyelerimizlebirliktedahayüksekseviyelereulaşacağımızdanşüphemyok.Bizleribunoktayaulaştırantümüyelerimizeteşekkürübirborçbilirim.

BildiğinizüzereGSCimbomsitesisondönemdeAbdullahTaşan&MustafaGürpınarortaklığındayürümekteydi.Nisan2011itibariylesiteortaklarıarasınaGSCimbomkurucularındanBirkanErolveilkdönemyöneticilerindenMustafaA.Acardakatılmıştır.KendilerineGSCimbomailesineyenidenhoşgeldinizdiyorvebuyeniortaklığınhayırlıolmasınıtemenniediyorum.İnanıyorumkibundansonraGSCimbomdahayeniprojelerlevedahaetkinbirşekildeGalatasaraytaraftarınınnabzınıtutmayadevamedecek.

GSCimbom’unsanalalemdenreelegeçişikonusundabazıadımlarımızolacağınıdahaöncebelirtmiştik.BukonudailksomutadımMartAyıbaşındaoynananTürkTelekomArena’dakiGalatasaray-Karabükspormaçındaatıldı.TümbasınınvecamianındikkatiniçekenMendilliProtestoileGalatasarayyönetimivetakımınıenmedenişekildeprotestoettik.Buprotestomuztümbasındaoldukçaetkilibirbiçimdekendineyerbulmayıbaşardı.

DerbimaçvesonrasındayönetimdeyaşanansıkıntılarnedeniyleGalatasaraycamiasıoldukçakarışıkbirdönemdengeçmekte.BusıkıntılıdönemdenkulübümüzünenazhasarlakurtulmasıiçinNisanAyıiçerisindedüşüncelerimizibirbildiriilesitemizdenduyuracağız.Şimdilikolanbitenigözlemekleyetiniyoruz.

SiteiçerisindekiyeniliklerMartAyıiçerisindeveNisanAyıylabirliktedevametmekte.NisanAyıbaşındanitibarenyenivedahaüstmodelbirsunucuyageçtik.Böyleliklemaçesnasındayadasonrasındayaşananyavaşlamasorununuçözmeyihedefliyoruz.ÜyelerimiziveyöneticilerimizimotiveetmekamacıylaAyınÜyesiveAyınModeratörüseçimiyapılmasınakararverildi.Çeşitliyarışmalarlaüyelerindahaeğlencelivakitgeçireceğibirortamoluşturmayaçalışacağız.

Fanzinadınaolumlutepkilergelmeyedevamediyor.Busayıdadayinekendiniaşanbirkalitebulacağınızıümitediyorum.Keyiflivakitgeçirmenizdileğiyle...

Ertuğrul YILMAZGSCimbom Koordinatörü

Page 3: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 4: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

HAZIRLAYANLAR:TASARIM VE PLANLAMA: MUHAMMET GÜLHANYAZI EDİTÖRÜ: SERTAÇ MURAT KILIÇGRAFİKER: CEM KILIÇ

© 2011 GSCİMBOM MEDYA KURULUTüm hakları saklıdır.

Katkılarından dolayı Goal.com Türkiye şubesine teşekkürlerimizi sunarız.

İletişim Adreslerimiz:[email protected]@gscimbom.com

http://twitter.com/gscimboomhttp://twitter.com/gscimbom_fanzinhttp://www.facebook.com/gscimbomcom

gscimbom fanzinçabamızın adı galatasaray

Page 5: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

gscimbom fanzinçabamızın adı galatasaray

Page 6: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 7: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

OLAĞAN GENEL KURUL ................................................10ÖZEL RÖPORTAJ: ARDA SELİM ÜÇER .......................12GÜLE GÜLE HAGİ .............................................................18ARDATURAN: MİLLİ TAKIM İÇİN VAZGEÇİLMEZ .... 20EREN LOĞOĞLU İLE KEYİFLİ SOHBET ....................... 24GURBETÇİLER & GALATASARAY ................................. 30YERLİ STOPER: KEMAL TOKAK: .................................. 34NBA PANORAMA ............................................................. 36SHAKTAR DONETSK MUCİZESİ ................................... 40TOTAL FUTBOL’UN FİKİR ÖNCÜSÜ: SEBES .............. 44GSCİMBOM ORGANİZASYON ..................................... 46

İÇİNDEKİLER

Page 8: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

FUTBOL HAYATTIR: Kevin Keegan

Page 9: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 10: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

A. Eren Loğoğlu, GSCimbom Fanzin 2011http://erenlogoglu.blogspot.com/

GalatasaraySporKulübütarihiningördüğüenkalabalıkYıllıkOlağanGenelKurul’unda,AdnanPolatveyönetimiidariyöndenibraedilmedi.Bununsonucuolarakda30güniçersindekatılamayacaklarıbirseçimlekarşıkarşıyakaldılar.

HayriKozakveözellikleDoğanHasol’unkürsüdenyaptığısonuyarılardayarargetirmedi,Polat’ınkendisinindeadayolabileceğibirerkenseçimkararıalabilmesiiçin.Televizyonekranlarındancanlıyayınlananvemaçheyecanıtaşıyanortamınhavasınıiyigözlemleyemedibaşkanvekendiipiniçekmekzorundabırakıldı,birarayuhlandı,istifasesleriduyuldutezahürateşliğinde,hoşdeğildi.

SevimlidursadaTürkerArslan’ınidarebiçimihezeyanötesiydi.Elektronikyöntemi,sandıkgetirmeyigeçtim,aşağıdanyukarı30sırayı30kişiyegörevveripsaymayıbiledüşünemediler.

Birbirisırayapılanvehemenhemençoğununiçeriğiaynıvedoğruolankonuşmalarhabercisiydibirşeylerolacağınınveöyledevukubuldu.Aslındadahageriyegitmekgerekiyordu,salondaolanlarıanlamaadına.15Ocak,Galatasaray’ın17Mayıs’tansonrakimiladıydı.Eskionyılıkapatıpyenibironyılasayfaaçıyordukulüp.Arena’yataşınıyorveAliSamiYen’ihatıralarayazıyordu,bununyanındadakulübüiktidarınmasasınamezeyapanlarınot

düşüyordubelleklere.Kombinelitaraftarınıvekongreüyelerini,yakınlarınıprovokatörşeklindenitelendiren,kameralarlasuçluaradığınıbelirten,Galatasaraylılıkkavramınısorgulayanbirbaşkanınkoltuğundaçokfazlaoturmasıbeklenemezdi.

27Martihtilali,ogünArena’daErdoğanBayraktar’ınkonuşturulmamasıylabaşlamıştı.Başkan,malikuruldakikonuşmasındaözürmasalınıanlatmayadevamedipüstünebirdebakanlarıekliyordu,telefonyoluyladiyerek.Salonkahkahayaboğulduhaklıolarak,inandırıcıdeğildiveküçükdüşürücüydü,Galatasaraybaşkanlıkmakamınayakışmıyordubutavır.

BaşkankontenjanındankongreüyesiyapılanTOKİBaşkanı’nındisiplinkurulunasevki,ihracıbilesağlanamıyordu,acizliksarmıştıdörtbiryanıveGalatasarayAdasısualıyordu.

Seversinizyadasevmezsiniz,Lisedurumaelkoydu.Elbettesebeplerivardı,sportifbaşarısızlık,ekonomikdurumlailgilikaygılar,rezaletinsonperdesiArenaolayındaiktidaraelpençedivandurulması,başlıcalarıydı.Benceenönemlisibuüçüolamazdı,çünküdahakötüleriCanaydındönemindeyaşanmıştıvebenzerbirreaksiyongöstermemişlerdi.

Liseninimtiyazıolduğugibikalacak,üniversiteyebiletanınamazdesedeAdnanPolat,tüzüğüdeğiştirebilenpotansiyelbirtehlikeydiveLiselideğildi,alaşağıedilmeliydi.

Olağanüstü Sonuyla Olağan Genel Kurul

10 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 11: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Öyleyadaböylegerçekleştirdieyleminizihniyet.Eğrisidoğrusunadenkgeldibelkide.Kimeteslimolursakolalımfarketmiyorduaslındakongreyealınmayantaraftaraçısından.BuülkedeKürtleregörülenrolneyseaynısısokaktakitaraftariçinbiçiliyorTevfikFikretatmosferinde.Statükokorunuyor,imtiyazlaradokunulmuyor,barajlarlatemsiedilmehakkıelindenalınıyorvetünelkazıpgirindeniyormeclise.

Bumeselederin,sıyrılıpHagi’ninayrılmasınavebundansonraneolacakkonularınadeğineyim.

Önceyönetimkısmı,AdnanPolat’ınmahkemeyegidecekkadardüşeceğinisanmıyorum,yenilgiyikabuletmekzorunda.

ÜnalAysaladay,hakkındaadayolamayacağınadairdedikodularvar.

AdnanPolat’ın,mahkemedışıbirdiğeralternatifinindeHalukUlusoyolduğusöyleniyor.AzizYıldırım’ınkarşınaçıkmasıveintikampeşindekoşmasıiçinenidealortambelkideamakongreninUlusoy’useçeceğineveUlusoy’unFenerbahçekarşıtlığınıngüzelgörünsede,Galatasaraybaşkanlıkmakamıiçinyeterliolacağınaihtimalvermiyorum.

CüneytTanman’ıönceScoutEkibi’ninbaşınagetiripsonradaSportifDirektöryapandüşüncealgısınıntamamenortadankalkmasıgerekiyor,sınırlarınçokiyiçizilmişolmasıveüstdüzeyprofesyonellerinolduğubirfutbolbirimioluşturulmalıdır.Görevtanımları,yetkivesorumluluklarbelirlenmişolmalıdır.Branşların,özellikledefutbolundoğruorganizasyoniçerenbiryapıyakavuşması,sürdürülebilirbaşarıyaaçılankapınınaltınanahtarıdır.Yönetimkuruluvebaşkantercihindereferansnoktasıkanımcabudüşünceninbizlereprojeolaraksunulmasıveuygulanmasıdır.Değerlendirmeyiensağlıklıhalegetirecekolanbubakışaçısıdır.

Hagi’ninayrılışınadaburadangirizgahyapabilirim,sorunçokçahatalarıdaolsaHagi’ninkendisindedeğildiçünkü.Birtablosunacağım;

96-00arasıFatihTerim11Kupa-4Lig-kazandırdıtakıma.Sonraayrıldı,ayrılmakzorundabırakıldı,sürecisorgulamıyorum.Gittiğigündenbuyana11yılgeçtivesadece6Kupa-3Lig-eldeedilebildi.

Terimkalsaydıbusürezarfındadahakötüdurumdaolunmazdıherhalde!Terimgitmekistedi,kariyerininzirvesindeydi,tutulamazdıdiyelim,MirceaLucescugetirildi,harikabirtercihidi,2yılda2Kupa-1Lig-kazandırdı,kalan9yıltakımınbaşındadursaydı,4Kupaileyetinmezdigibimegeliyor.HaydiTerim’igerigetirmebahanesiyle,Lucescu’yudagöndermekzorundakaldıkdiyelim-neabsürd-Terimbugünekadargörevyapmışolsanekadardahageriyedüşebilirdikki! Terim’dendegeçtimtekrar,ilkyılıbaşarılıolmasınakarşınsonrakisezonçöküşegeçtifarklıetkenlerdenötürü,Hagigetirildi,futbolaklıvardı,takımıanındatoparladı,doğruhamleleryaptı,birdeKupakazandı,7yılokalsaydı3kupadandahafazlasınıkazanmaşansıolurdubence! Hagi’yidegeçtimdiyelim,EricGeretsgetirildi,kariyerlibirisimdi,birazfantastikbiroyunşablonuylapuanrekorlarıkırdı,mucizevibirşampiyonlukkazandırdı,6yıldahakalmışolsa2kupadahaalınamazmıydıenazından!

AradaKalli,CevatGüler,Skibbe,BülentKorkmazilebirgeçişdönemiyaşandı,onlarıkatmıyorumhesaba.

Rijkaard’ıgetirdin,2sezondayandı,tekrarHagi’yebelbağladın,6aysürmedi.Terim’inyardımcısıBülentÜndergeldiyeniden,başlangıcadönüldü.

Terim,Lucescu,Gerets’denhangisikalmışolsa,bulunannoktadançokdahaiyibiryerdeolunurdusportifbaşarıanlamında.Hagi2.dönemiyleartıktartışmalıbirseviyeyegeriledi.UmarımbulisteyeRijkaarddaeklenmezyıllarsonra.

SorunTeknikAdamlardeğil,sorunonlaratahammüledemeyen,görüşlerineveteknikisteklerinekarşılıkveremeyen,çalışmayauygunbirortamsağlayamayan,sağlıklıbirorganizasyonoluşturamayanyöneticilerde.

Yeniyönetimbelkibirumudolur,eldeavuçtabaşkabirizah,yakarışkalmadı.Düşülecekendibigörmüşüzdürherhalde.

Buzorzamanlardageçecek,karanlıklaraydınlığadönüşecekbirçırpıda.EdipCansever’inPhoenixşiirindenikidizeylefaslıkapatayım;

Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum Yeniden doğmak için çıkardığım yangından

Dayan Galatasaray.

11 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 12: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

ARDA SELİM ÜÇERİLE ÖZEL RÖPORTAJ

Bir çoğumuz onu bir kaç gün önce harararetli geçen Gala-tasaray kongresinde tanıdı. Arda Selim Üçer, hazırladığı metin ile Galatasaraylıların yansıması oldu. GSCimbom’un hazırladığı özel soruları Galatasaray Kongre Üyesi Arda Se-lim Üçer yanıtladı...

12 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 13: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

GSCİMBOM: Sizinle ilgili Galatasaray taraftarının bilmediği ve merak ettiği birçok şey var. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Arda Selim Üçer kimdir? Galatasaray’daki ve Galatasaray’ın hayatındaki yeri nedir?Arda Selim Üçer: Tribüncü bir baba ile liseli bir annenin, anne karnına düştüğü andan itibaren sarı kırmızı yaşayacağı belli olan iki erkek çocuğundan büyüğüyüm. 1980 İstanbul doğumluyum, aslen iktisatçı olmama rağmen 10 yıldır insan kaynakları alanında çalışıyorum. Galatasaray sadece benim için değil, ailem için bir yaşam tarzı. Tatil programından, hafta sonu aktivitelerine, düğün dernek tarihlerinden, yemek saatlerine kadar her şey Galatasaray’a endeksli bir ailede büyüyünce başka türlüsü de düşünülemezdi herhalde. Bebekliğimden itibaren maçlara götürülen, giden bir taraftar olarak, on yıldır düzenli şekilde kapalı tribünden Galatasaray’a destek vermeye çalışıyorum. Yakın zamanda Galatasaray yönetiminde yer almak gibi bir düşünceniz var mı? Galatasaray’a katkı sağlamak ile ilgili gelecekteki hedefleriniz neler? Örneğin siz başkan olsaydınız değiştireceğiniz veya yenileyeceğiniz ilk şey ne olurdu?Galatasaray ile ilgili herhangi bir sorumluluk taşıyacak görevde olmak herhalde sadece benim değil her sarı kırmızılı sevdalısının hayalidir. Ancak yönetime girmek kişinin kendisi için değil, Galatasaray’ın yararı için olmalı. Mevcut durumda benden çok daha fazla katkı sağlayabilecek, Galatasaray’a yarar getirecek kişiler var. Bu anlamda gitmem gereken çok yol olduğunu düşünüyorum. Umarım zamanı gelince Galatasaray’a yarar sağlayabileceğim görevler alabilirim. O zaman kadar fikir üretmek, düşünce

belirtmek, tartışma ve proje grupları içerisinde yer almak gibi bir amacım var. Eğer bazı şeyleri değiştirebilecek konumda olsaydım öncelikle yapmak isteyeceğim şey, kurumsallaşma ve gerçek bir şeffaflık olurdu. Gerçekten sözcüğünün altını çizmek isterim. Mevcut yönetimimiz de dâhil olmak üzere uzun süredir ne yazık ki şeffaflık cilalı ama sadece kâğıt üzerinde kalan bir sözcük oldu. Değil taraftar, üye bile olsanız, usulüne uygun şekilde bile kulüpten bilgi almanız zor. Bilgiye ulaşmanın zor olduğu yerde ilgi de zamanla kayboluyor; dahası iç denetim mekanizmalarının önü tıkanmış oluyor. Kurumsallaşma da şu nedenle önemli; Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı şirketleri ile artık gönüllülük esası ile yönetilebilecek hacmi geçti. Holding yapısı ile organizasyonel örgütlenmesi ile, yönetim modelleri ile profesyoneller tarafından idare edilmeli. Seçilmişlerin en büyük görev ve sorumluluğu ise bu profesyonellerin doğru isimlerden oluşmasını sağlamak, onlara uygun çalışma ortamı yaratmak ve elbette denetlemek olmalı. Son yıllarda kulübümüzde kurumsallaşma alanında varmış gibi yapılan çalışmaların ardından hep aynı sonuca rastladık; kadrolaşma! Genel olarak Galatasaray için seçilen profesyonellerin hangi yetkinliklere göre seçildiği konusunda ciddi soru işaretlerim var. Ahbap çavuş ilişkileri, ‘bizden biri’ gibi kriterler daha ön planda. Sistem kurmak ve iyileştirmek üzerine yeterli çalışma ne yazık ki yapılamadı. Galatasaray camiasının morali bozuk, dahası özgüveni zedelenmiş durumda. Yetkili bir konumda olduğum varsayımında bu konunun da doğru iletişim stratejileri ile ele alınması için uğraş verirdim. Kulübü şu anki durumdan kurtarabilecek başkan adayınız kimdir? Gelecek başkan adayından Galatasaray’ın geleceğiyle ilgili beklentileriniz neler?Henüz tüm adayların ortaya çıkmadığı şu gün isim vermek ne derece doğru bilmiyorum. Belki ideal başkanın mevcut şartlar içerisindeki tanımını

Not: Röportaj soruları GSCimbom yönetimi tarafından hazırlanmıştır. Katkılarından dolayı Alp Şahin isimli üy-emize teşekkür ederiz.

GSCimbom Fanzin 2011

GSCIMBOM ÖZEL RÖPORTAJ

13 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 14: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

yapmak daha doğru olur. Ne yazık ki Galatasaray’ın çok sorunu var. Henüz ruhsatı alınmayan Aslantepe, giderek artan borç stoku, gelecek yılların şimdiden harcanan gelirleri, sportif başarısızlıklar, moral olarak zedelenmiş bir camia… Öncelikle başkan adaylarının bu sorunları bilen, farkında olan kişilerden çıkması lazım. Başkanın daha önce görev almamış dolayısıyla yıpratılmamış biri olması da önemli. Hatta yönetim kurulu bile ne kadar az tanınan kişilerden oluşursa o denli rahat çalışma ortamı bulabilir diye düşünüyorum. Hayalperest değil gerçekçi, sorunlara hâkim, ekip çalışmaları ile yönetim kurulunu idare edecek, camiayı bir arada tutabilecek bir ekip gerekli.

Başkanlıkta en çok öne çıkan isim Sn. Ünal Aysal şüphesiz. Seçimleri kazanırsa bizi gelecekte ne tür değişimler bekliyor? Kulübü tekrar eski gücüne (Şampiyonlar Ligi’ne düzenli olarak katılan bir Galatasaray) kavuşturabilir mi?Açıkçası Sayın Ünal Aysal’ı Galatasaray camiası içerisinden fazla tanımıyorum. Galatasaray’ı ne kadar bilir, ne kadar yakından takip eder, mevcut sorunları hakkındaki önerileri nelerdir bilemiyorum. Son mali kongrede konuşma yapmaması da bu anlamda beni şaşırttı. Ancak başarılı ve olanakları olan bir işadamı olduğu su götürmez bir gerçek. Burada iş kendisi ile beraber çalışacak yönetim kurulu üyelerine düşüyor. Beraber çalışma konusunda uyumlu, başkanı da uyarabilecek cesarette, profesyonelleşme konusunda istekli kişilerden oluşan bir yönetim kurulu şart. Oy potansiyeline göre değil, bilgi ve deneyimlerine göre seçilmiş bir yönetim kuruluna ihtiyaç var. Yeni

isimlere, gerek camia içerisinde gerekse camia dışında yıpratılmamış yeni yüzlere ihtiyaç var. Galatasaray camiası başkanı kim olursa olsun eski gücüne dönecektir. Bu potansiyel de vizyon da kulübümüzde var. Kuruluş amacı ‘Türk olmayan takımları yenmek’ şeklinde tarif edilmiş, müzesinde birçok branşta Avrupa ve Dünya Şampiyonlukları’na ait kupalar olan bir kulübün yeniden ayağa kalkacak gücü kesinlikle vardır. Kaynak yönetimi doğru yapılır, insan kaynağı doğru değerlendirilir, doğru profesyonellere yetki verilirse istediğimiz başarıları yakalayabiliriz. Başkan Adnan Polat’ın yönetimden bu şekilde indirilmesini etik buluyor musunuz? Bu konuda Başkan Adnan Polat’ın tutumunu da göz önünde bulundurursanız size göre en doğru yol bu muydu yoksa başka bir seçenek düşünülebilir miydi? Elbette etik buluyorum. Neticede ibra etmemek ve bunun yöntem ile sonuçları Sayın Polat’ın döneminde düzenlenen tüzüğe göre olmuştur. Hukuk ve demokrasinin en güzel örneklerinden birini vermiştir Galatasaray camiası. Ülkemizde pek rastlanmayan bir uygulama olmasına rağmen bence yöntem olarak da doğrudur sonuçları olarak da. Hatta mali kongrede başta Sayın Hayri Kozak, Sayın İzzettin Doğan ve Sayın Doğan Hasol olmak üzere birçok üye tarafından bu sonucun doğacağı konusunda yönetim uyarılmış ve yönetimin camiayı rahatlatmak için seçim kararını açıklaması istenmiştir. Üstelik hoşnutsuzluk sadece üyeler arasında değildir; milyonlarca Galatasaray taraftarının da oy hakkı olsa ben sonucun değişmeyeceğini düşünüyorum. Ancak başkan ve yönetimimizin bu söylemlere nasıl bu kadar kayıtsız kaldıklarını bugün bile çözebilmiş değilim. Oysa kendileri seçim kararı aldıklarını açıklasalar, ibra da olurlardı olası bir seçimde aday olup seçilebilirlerdi de.

GSCIMBOM ÖZEL RÖPORTAJ

14 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 15: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Kongre günündeki konuşmanız birçok ismin sizi ayakta alkışlamasına sebep oldu. Birçok isme tek kelimelik yorumlar yaptığınız kısım oldukça ilgi gördü. Özellikle forumumuzda taraftar tarafından beğeniyle karşılandı. Benzer şekilde Başkan Adnan Polat’a tek kelimelik bir yorum yapsanız bu ne olurdu? En büyük hayal kırıklığım. Ben Sayın Adnan Polat başkan olduğu gün artık taraftarın kalbinden geçenleri uygulayacak, bizim gibi düşünen, iş bitirici bir profilde başkana kavuştuğumuzu düşünmüştüm. Öyle ki 90’lı yılların ortasından beri ismini duyduğumuzda heyecanlandığımız bir isimdi. Ancak “başkan” Adnan Polat ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Kongrede yaptığınız konuşma, medya ve yayınlandığı sitelerde de beğeniyle karşılandı. Konuşmanızın üzerinden günler geçtikten sonra, “şunu da desem iyi olurdu” dediğiniz bir şey var mı?Aslında genel kurul öncesi çalışırken 20’ye yakın konu başlığı belirlemiştim. Ancak gerek sürenin kısıtlı olacağını tahmin etmem, gerekse bazı konularda diğer üyelerin benden daha detaylı yorumlar yapacağına ilişkin görüşüm nedeniyle konuları epeyce daralttım. Ancak genel olarak içime sinen bir konuşma olduğunu söyleyebilirim. Belki mali konulara biraz daha eğilebilirdim.

Kurulda yapılan oylamayı şekil itibariyle doğru buluyor musunuz? Sizce Galatasaray’ın daha düzenli ve daha modern bir oylama yöntemiyle bu tip kararlar alması daha iyi ve sağlıklı olmaz mı?Kesinlikle doğru bir görüş. Oylamalarda teknoloji kullanılabilir. Son kongrede bu anlamdaki yetersizlikler kimsenin hoşuna gitmeyen ve içine sinmeyen sahnelere neden oldu. Belki de bu tip genel kurul iki gün yapılmalı. Birinci gün görüşler ve tartışmalar, ikinci gün mali ve idari ibra oylaması ile yeni yılın bütçe taslağının görüşülmesi şeklinde.

Bugün itibariyle istifalar geldiğine göre, Adnan Polat ve yönetimi konuya itiraz için mahkemeye gideceğini düşünüyor musunuz? Mahkemede şimdiki durumun aksine bir karar çıkar mı? Mahkemeye gidilmesi Galatasaray’a ne ölçüde zarar verir?Ben Sayın Adnan Polat’ın mahkemeye gideceğini düşünmüyorum. Bu yük, yani Galatasaray isminin mahkeme salonlarına taşınması en önce Adnan Polat’ı rahatsız eder. Mahkemede ne karar çıkar açıkçası hukukçulara sormak lazım. Ancak mahkeme Polat yönetiminin istediği yönde karar alsa bile bu kadar tepkinin olduğu bir camiaya başkanlık etmek için hukuki karar yeterli olacak mı? Bence hayır. Taraftarıyla, üyesiyle camianın Adnan Polat’la olan gönül bağı kopmuştur.

Başkan Adnan Polat’ın “Kimse elini taşın altına sokmadığı zaman geldik.” söylemine katılıyor musunuz? Sizce o dönem Başkan Adnan Polat’ın başkanlık makamı için en güçlü aday olmasının başlıca sebebi neydi?Kesinlikle katılmıyorum. Öncelikle Polat, zamanında televizyonda Galatasaray adına para toplarken ‘benim yönetime girmek gibi bir niyetim yok’ demiş ve fakat kısa süre sonra rahmetli Canaydın’ın üçüncü kez seçilmesinin önünü de açarak onun yönetimine girmiştir. Bugün biliyoruz ki yönetimde yer alma şartı da bir dönem sonra başkan

GSCIMBOM ÖZEL RÖPORTAJ

15 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 16: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

olmaktır. Nitekim Polat’ın karşısına aday olarak çıkmak isteyen Adnan Öztürk camia içerisinde durdurulmuştur. Bildiğiniz gibi kendisi Özhan Canaydın’ın tam desteği ve onun yönetimindeki bazı isimlerin de varlığı ile örneğin Mehmet Helvacı ile yönetimini kurmuştur. Elbette kendisine aldığı sorumluluk için teşekkür etmeliyiz, ancak kimse elini taşın altına sokmuyordu cümlesine katılmam mümkün değil. 5 sene içersinde gelirlerin %300 artmasıyla ilgili görüşleriniz neler? Bu konuda herhangi bir araştırmanız var mı?Elbette gelirlerin artırılması yönetimimizin başarısıdır. Ancak başka argümanlara da bakmak lazım. Aynı dönemde Türk futbolundaki gelir artışı ne kadar olmuştur? Rakiplerin gelirleri hangi seviyeye çıkmıştır? Daha da önemlisi aynı dönemde giderler ne kadar artmıştır? Artan gelirler kaç yıl için yapılan anlaşmaların gelirleri olup, gelecek yıllara ait kısımlarından harcamalar şimdiden yapılmış mıdır? Geldiğimiz noktada gelirler artmasına rağmen ne yazık ki borcumuz da her geçen gün artmaktadır. Gelir kalemlerinin başında on yıllık isim anlaşması ile Ali Sami Yen Spor Kompleksi TT Arena sponsorluğu gelmektedir. Stadyumu her ne kadar mevcut yönetimimiz açsa da bu proje önceki yönetimlerden devir alınmıştır. Pembe formaya rağmen Galatasaray Pazarlama zarar açıklamıştır. GS TV, GS Bonus, GSBilyoner, GS Mobile projelerinin ne yazık ki hiçbiri bu yönetimin marifeti değildir. İlgili markalar birçok farklı kulüp ile benzer çalışmalar yapmaktadır. Galatasaray’a özgü gelir getirici proje ne yazık ki hayata geçirilmemiştir. Aynı şekilde gelirlerin de doğru kullanılmadığı bir gerçektir… Üstelik son yılların en güncel konusu da Galatasaray’ın gelir, gider ve borçlarının ne kadar olduğuydu? Son mali kongrede Sayın Yiğit Şardan’ın açıkladığı rakamlar ile hazırlanan ve üyelere sunulan raporlardaki rakamlar bile çelişkiliydi.

Genel Kurul’un iki dönem rekorlarla başa getirdiği yönetimi, ibra etmeyerek 106 yılda bir ilki gerçekleştirmesini nasıl yorumlarsınız? Sizce bu karar Galatasaray tarihinde bir kara leke olarak mı kaldı? Yoksa Galatasaray’ın sahipsiz olmadığını mı gösterdi?Yukarıda da değinmeye çalışmıştım. Bu karar hukuki olup, demokrasin sınırları içerisindedir. Bence bugüne kadar en önemli kongrelere bile 500-600 kişinin katıldığı Galatasaray’da 1970 kişilik bir kongre yapılması bile bir göstergedir. Camia liseli-alaylı, genç-yaşlı, eski-yeni üye demeden tepki göstermiştir. Tepki şeffaf olduğunu iddia edip şeffaf olmayan, taraftarını sahipsiz bırakan, kendi taraftarını emniyet güçlerine ispiyonlamakla tehdit eden, borçları artıran, Galatasaray’a hakaret eden bürokratlarla ilgili işlem başlatmayan, sportif olarak taraflarını üzen yönetime karşı bir duruştur. Taraftar forumlarının yönetime karşı olan tutumlarını nasıl yorumluyorsunuz? Size göre taraftar forumları Galatasaray’a yeterince sahip çıkıyor mu?Yaklaşık 12 yıldır taraftar forumlarında yazıyorum. En yakın arkadaşlarım Galatasaray.to döneminde tanıştığım dostlarım. Bu sürede doğal olarak çok ateşli tartışmaların içerisinde yer aldığım dönemler de oldu. Genel olarak camianın nabzını yoklamak, farklı bakış açılarından yararlanmak için çok önemsiyorum bu tip oluşumları. Bir kişinin mesafe tanımadan, sabahlara kadar Galatasaray düşünüp yazmasından daha güzel bir aşk tanımı olamaz. Elbette bazen istenmeyen tartışmalar, kırgınlıklar, bölünmeler olsa da bence internetin yarattığı en önemli katkılardan biri taraftar forumları.

Elbette yeni yönetimi destekleyeceğiz lakin yeni yönetim seçilmesi sürecinde (yaklaşık 90-100 günlük bir süreç) biz taraftarlara tavsiyeleriniz neler? Bu sürecin Galatasaray ‘ın diğer branşlarında olası kayıpları olur mu?

GSCIMBOM ÖZEL RÖPORTAJ

16 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 17: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Örneğin şampiyonluğa koşan Galatasaray Bayan Basketbol takımının bundan etkilenmesi olası mı?Ne yazık ki biz taraftarlara düşen en önemli görev; yine ve yeniden sabır. Yeni yönetim de sihirli değnek ile gelmeyecek. Zamana ihtiyaçları olacak. Elbette sporcularımızı da kolay bir süreç beklemiyor. Ancak onların da zaten mevcut durumda ideal bir ortamda çalıştıklarını söylemek güç. Şampiyonluk hayali ve taraftarın desteği ile bu süreci daha kolay aşabilirler.

Sizce yeni gelecek yönetim Bülent Ünder ile devam edecek midir, etmeli midir? Yeni hoca getirilmeli diyorsanız bu yabancı mı yerli mi olmalıdır?Sayın Bülent Ünder, UEFA Kupası’na getiren teknik kadronun en önemli isimlerinden biriydi. Kişiliği ve tutumlarını benim değerlendirmem haddime değil ancak tam bir Galatasaraylı olduğunu söylemek doğru olur. Yine de bence Sayın Ünder bir geçiş sürecinin karşılığıdır. Yeni sezonda başka bir hoca ile anlaşılacaktır. Bence gelecek isimden ziyade komple bir futbol organizasyonun oluşturulmasına ihtiyaç var. Sportif Direktörü’nden teknik direktörüne, kaleci antrenöründen futbolcu izleme / scouting ekibine kadar. Belki de teknik direktörden ziyade bu organizasyonun tepe yönetimi kimlerden oluşmalı onu tartışmalıyız. Galatasaray neden Afrika Kupası’na futbolcu izleme ekibinden birini göndermiyor, neden hala kasetten oyuncu

seçiyoruz, Bank Asya’daki yeteneklerin farkında mıyız, neden futbol akademimizdeki önemli değerleri kaybettik? Bu sorularla başlarsak isimlerden ziyade sistemi konuşur ve doğruyu buluruz…

Son olarak bana bu güzel sorularla kendimi ifade etme, Galatasaray sohbeti yapabilme şansı verdiğiniz için teşekkür ederim.Ben teşekkür ederim, başarılar.

GSCIMBOM ÖZEL RÖPORTAJ

17 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 18: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

GSCimbom Fanzin 2011

GHEORGHEHAGI10

Page 19: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Galatasaray’a yine zor zamanında gelmişti. İmzayı yine gülümseyerek attı. Kariyer planlamasını yapmadan, takımın durumunun ne olduğuyla ilgilenmeden. Geldi ve bir kez daha denedi. Olmadı. Başaramadı. Ama bu makineleşmiş ortamdan kurtulmak adına “yuvama geldim” demişti ya, o yeterdi bize. İhtiyacımız olan şey biraz da buydu. Biz yine “I love you Hagi” diyeceğiz ona. Ona bakacağız ve Milan’a attığı aşırtmayı, Monaco’yu 40 metreden vuruşunu, Bilbao’ya karşı son dakikada yaptığı büyüyü hatırlayacağız. Güle güle Hagi. Müzede asılı duran o iki 10 numaralı formadan biri her zaman sen olacaksın…

GÜLE GÜLE

Page 20: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

er takımın olmazsa olmaz futbolcuları vardır. O futbolcu olmadığında sistemin sarsılır ve gerekli alternatifleri de elinde bulunduramıyorsan çöküşe geçersin. Arda Turan’ın Galatasaray açısından ne kadar önemli olduğu sorusuna ise elbette çok önemli diyeceğiz. Arda Turan gibi futbolcuları özellikle de altyapıdan çıkarabilmek çok zor ve böyle değerleri bulduğunda onu pamuklar içerisinde saklayacaksın. Ama ülkemizin de durumu belli, bu tip yıldızların bütün

hayatını eşelerler. Çünkü reytingin kalbi bu futbolcularda ve futbolcu da bu eleştiriler karşısında biraz düştüğünde yerden yere vurmasını çok iyi bilirler. Arda Turan da bunu çok yaşadı ve özel yaşantısından, sakatlığına kadar herşey konuşuldu. Nitekim o da düştü, kendisinin de dediği gibi artık yüzü gülmüyor. Zaten bu yüzden Arda Turan artık gitmeli ve Avrupa’ya bir an önce açılmalı diyoruz. Çünkü orada kafa olarak rahatlayacak ve futbolunun gelişimi adına önemli adımlar atacak. Yaşı da 24’e geldi ve biraz da geç kaldı aslında.

Yukarıda Arda Turan’ın Galatasaray için çok değerli olduğunu söylemiştim ama olmazsa olmaz da değil. Galatasaray’ın bu sene yaşadığı çöküşte de elbette Arda Turan’dan faydalanamamanın payı büyük ama bizim sorunlar çok başka. Yani, bugün Arda Turan takımdan ayrılsa bir şekilde yeri doldurulur. Ama söz konusu Milli Takım olduğunda Arda’nın aslında Milli Takım adına olmazsa olmaz bir futbolcu olduğunu görüyoruz. Arda Turan’sız bir Milli Takım hücum gücünün yüzde 40’ını otomatikman kaybediyor, rakip kalede sihir yaratmak adına repertuarı oldukça düşüyor. Hiddink de bunun farkında olduğundan Arda’yı pamuklar içerisinde saklıyor, aslında bizim yapmamız gereken şeyi Hiddink’in yaptığını söyleyebilirim.

Arda Turan, kafasına koyduğu maçlarda fark yaratmasını iyi bilen bir futbolcu. Dün Avusturya karşısında farkı o yarattı, iki takım arasında ne denli büyük bir kalite farkı olduğunu bizlere gösterdi. Onun bu hali de futbol anlamında büyük keyif veriyor ve Arda her takımda oynayabilir izlenimini doğuruyor. Hep söylüyorum, Mehmet Topal’ın Valencia forması altında birkaç ay içerisinde gösterdiği gelişimi gördükten sonra Arda Turan’ın bu ayarda bir takımın formasını giymesi durumunda göstereceği gelişimi tahmin bile edemiyorum. Aslında takımlar yıldızlarını kaybetmek istemezler ve futbolcunun da göstereceği gelişim falan umurlarında olmaz ama ben Arda Turan’ın mutlaka Avrupa arenasına çıkmasını ve işte şu çocuk Galatasaray altyapısından yetişti, çok iyi bir Galatasaraylı diyebilme gururunu yaşamak istiyorum. Umarım Atletico Madrid söylentileri doğrudur, La Liga tam Arda’nın kalemi olan bir lig...

HBurak EREN, GSCimbom Fanzin 2011

Resim: Arda Turan, Avusturya maçında gol sevinci yaşarken

Galatasaray’dan Öte Milli Takım İçin Daha da Vazgeçilmez

20 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 21: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

9 yaşındayken, etrafımdaki insan-lar beşiktaşlı ol fenerli ol demeye başlamışlardı, herkes öyle dey-ince nedense bende de iyi bakarız tadında bir eğilim oluştu, küçüktüm, öyle etrafımda çok fanatik takım tu-tan biri de yoktu. daha taraftarlık olgusu tam oturmamıştı kafamda.hiç unutmuyorum babam nöbetçi-ydi hastanede bir gün, babamın televizyon koltuğuna kurulmuştum.televizyona barcelona galatasaray maçı. kubilay yardırıyor sağdan sol-dan, bir ara pası alıyor, rakip topu al-mak için geliyor, kubi dayıyor omzunu adama adam bir türlü ulaşamıyor topa, son anda kayarak müdehale etmek istiyor ama kubi sert ve isa-betli bir vuruş ile sevindiriyor bizi. ertesi gün galatasaraylı’yım ben değişmeyeceğim takımımı demiştim arkadaşlara. nedense çok sevmiştim o golü, spikerin sevincini ve kubi’nin korner direğine koşuşunu...

kubilay türkyılmaz hakkındaregulus, galatasaray sözlük

Page 22: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 23: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 24: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

“Katalunya’nın başkenti Barselona, kültür ve sanatın

da merkezi. Dali, Miro ve elbette en önemlisi Gaudi’nin eserleri şehrin

dokusunu içtenlikle yansıtıyorlar. Yemeğe olan özel ilgileri, Picasso Müzesi,

şehrin tarihi ve bunların yanında da tarihin en güzel futbolunu oynayan bir

takımları, FC Barcelona var.”

Blog köşesinde bu ay konuğumuz geçtiğimiz aydan itibaren GSCim-bom Fanzin için yazmaya başlayan Eren Loğoğlu. Onu http://erenlogoglu.blogspot.com/ adresinden de takip edebilirsiniz. Kişisel olarak, röportajı yaparken ayrı bir keyif aldığımı söy-lemeliyim. Çünkü Eren de benim gibi Johan Cruijff, Barcelona ve Galatasa-ray hayranı. Bu nedenle konuşulacak çok fazla şey oldu. Umarım benim gibi Eren’i daha yakından tanımaktan mutluluk duyarsınız...

“Futbolun sürekli değiştiğini, dönüştüğünü, geliştiğini ve

endüstriyel pek çok argümanı kullanarak içinden çıkılmaz bir profesyonel iş haline geldiğini

kabul etmemiz gerekir. Gaziantep, Bursa, Kayseri bu açıdan güzel

örneklerdir.”

“Formasını almakta tereddüt etmediğim iki isim, Puyol ve

Maldini. Galatasaray tarihinde ise Bülent Korkmaz. Bu adamlar futbolu sevme, hayatla bir tutma

sebeplerimizdir.”

BLOG KÖŞESİ

EREN LOĞOĞLU

Page 25: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

“Katalunya’nın başkenti Barselona, kültür ve sanatın

da merkezi. Dali, Miro ve elbette en önemlisi Gaudi’nin eserleri şehrin

dokusunu içtenlikle yansıtıyorlar. Yemeğe olan özel ilgileri, Picasso Müzesi,

şehrin tarihi ve bunların yanında da tarihin en güzel futbolunu oynayan bir

takımları, FC Barcelona var.”

“Futbolun sürekli değiştiğini, dönüştüğünü, geliştiğini ve

endüstriyel pek çok argümanı kullanarak içinden çıkılmaz bir profesyonel iş haline geldiğini

kabul etmemiz gerekir. Gaziantep, Bursa, Kayseri bu açıdan güzel

örneklerdir.”

“Formasını almakta tereddüt etmediğim iki isim, Puyol ve

Maldini. Galatasaray tarihinde ise Bülent Korkmaz. Bu adamlar futbolu sevme, hayatla bir tutma

sebeplerimizdir.”

RÖPORTAJ

Eren, bir blog sahibi olarak, Digitürk’ün son aldığı kararlar hakkında ne düşünüyorsun? Blogun senin için ne anlam ifade ediyor? Aslında herhangi bir alanda yasaklanma veya daha açık tanımıyla sansürlenme olması ülkenin demokratik gelişimi açısından sağlıklı bir yöntem değil. Mutlaka başka alternatif yol bulmak zorunda kalınıyor ve bir şekilde uygulamada farklılıklara gidiliyor. Yayıncı kuruluşun haklarını korumak istemesi elbette doğal ancak bunu yaparken bireylerin düşüncelerini tüm dünyayla paylaştı platformların kapatılmasına ya da erişiminin zorlaştırılmasına sebep olmak hoş olmadı. Blog biraz önce de bahsettiğim gibi, sesini duyurmak, okunmak, bilgi ve birikimini paylaştığı, kendisine benzer düşünceler üreten arkadaşlar edinmek ve benim payıma düşen araç olarak yazmak açısından bulunmaz bir mecra. Bu sebeple blogu önemsiyorum ve elimden geldiğince, zaman yarattıkça gayret ediyorum bu hususta.

Gündemden sert rüzgarlara inelim. Son kongrede kulüp tarihininde ilk kez bu denli katılım ile gerçekleşti. Çıkan sonuçtan bir Galatasaraylı olarak memnun musun? Çok fazla etken var duygu ve düşünceler oluşurken mutluluğu belirleyen. Hangi tarafa denk düştüğümü hala çözemiyorum gibi. Çok şey yaşandı, katılımın yüksek olması kulübe sahip çıkılması noktasında heyecan vericiydi. Hayri Kozak ve Doğan Hasol’un en kritik anda yönetimi uyarması olağan

kurulun en şık hareketiydi kanımca. Türker Arslan’ın yönetim şekli sevimli dursa da, hezeyan ötesiydi. Elektronik oylamaya gerek kalmadan çözülebilecek basit bir sayımı zorlaştırarak, televizyon ekranlarından canlı yayınlanan ve derbi havasında geçen Galatasaray suyunun kaynağını iyi temsil edemediler. Geleneksel tavrın devam ettiğine dair bir algı oluştu. Keza yapılan konuşmalar haklı biçimde, nerdeyse aynı yönetim yanlışlarına işaret etmesine karşın, Canaydın döneminde aynı muhalefetin olmaması da ayrıca üzüntü vericidir. Başkanlık makamının gerektiği saygıyı görmemesi, yuhalanması, konuşmasına kahkahalarla karşılık verilmesi hoş görüntüler oluşturmadı, her ne kadar bunları hak ettiğine ben de inansam da. Yeni bir yönetim, heyecan, profesyonel, organizasyonel bir yapı adına başlangıç olacaksa bu olağan kurul elbette mutsuz olmak olası değil. 15 Ocak’ın hesabının sorulması da ayrıca etkileyiciydi.

Her senenin sonunda, başarısızlık geldiğinde sürekli bir yapılanmadan bahsediyoruz. İhtiyaç olunan şey doğru yapılanma olabilir mi? Ve futbolun olmazsa olmazı istikrar. Bunları düşündüğümüzde teknik direktör olarak Galatasaray’ın başında kimi görmek istersin? Öncelikle futbolun sürekli değiştiğini, dönüştüğünü, geliştiğini ve endüstriyel pek çok argümanı kullanarak içinden çıkılmaz bir profesyonel iş haline geldiğini kabul etmemiz gerekir. Dünyanın bilmem kaçıncı ekonomisi olma yolunda ilerleyen, önde gelen devletlerle sıcak ilişkileri olan ülkemiz de bundan payını mutlaka alacak. Stadyumların yenilenmesi, tribün profilindeki değişme çabası, önemli turnuvalara aday olmamız başlangıcını oluşturuyor bu halin. Eric Cantona’nın yaşamından bir kesit anlatılan Ken Loach’ın LooKing for Eric filminde bir bar sahnesi vardır ve orada meşhur söz duyulur bir taraftarın ağzından. “Otopark yalan söylemez” Maça gidenleri otopark üzerinden tanımlayabilirsiniz artık. Bisikleti olanlar orada değildir. Ülkemiz de yavaş yavaş bu seviyeye gelecek. Bunun

Röportaj: Muhammet GÜLHAN, GSCimbom Fanzin 2011

25 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 26: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

kulüplere yansıması da olacak haliyle. Bir şirket gibi yönetilme zorunlulukları var, çünkü rekabet had safhada. Merchandising diye bir kavram 10 yıl önce bizler için hayaldi, şu an çok olağan. Anadolu kulüpleri, 2000 sonrası, özellikle havuz sisteminin katkısıyla ve biraz da İstanbul kulüplerinin profesyonel bir organizasyon kuramamasıyla arayı kapattılar. Amatör de olsa scouting yapıyorlar, televizyon kuruyorlar, yerel medyayı kullanıyorlar. Gaziantep, Bursa, Eskişehir, Trabzon, Kayseri çok güzel örnekler bu açıdan. Oyunu kuralına göre oynuyorlar artık ve sahada rekabet edebiliyorlar. Cenk Tosun’u getirebiliyorlar, mantalite açısından çok önemli bir hamle. Kadro mühendisliğine önem veriyorlar, veri tabanları oluşturuyorlar, teknik direktör konusunda da istikrar yakalamaya çalışıyorlar. İstanbul kulüplerinin, kesinlikle sorunda da bahsettiğin üzre doğru yapılanmayı yaratması elzem. Aksi durumda rekabette geriye düşecekler, her ne kadar ciddi taraftar destekleri olsa da. Ki bu noktada ben, 5 - 10 yıl içinde, yenilenen stad ve ek gelirlerle Anadolu şehirlerinde kendi takımını daha çok destekleme gibi bir yönlendirmenin de başlayacağını düşünüyorum. Doğru yapılanma, organizasyon da yönetimle başlıyor elbette. Sportif Direktör, scouting, Teknik Heyet gibi farklı mekanizmaların iç içe geçse de, görevlendirmeler noktasında keskin çizgilerle birbirinden ayrıldığı, üst düzey yöneticilerden oluşan futbol birimleri, özel video analiz ekipleri gibi alt kurumlar yakın zamanda göreceğimiz kavramlar kanımca. Buralara değdikten sonra başarı / başarısızlık kısır döngüsünden kurtulabilir ve isimlere takılırsınız. Şu durumda isimlerin hiçbir önemi yok çünkü üst yapı tamamen yanlış kurgulanıyor. Rijkaard’ın sorunu da buydu en başından itibaren. Gönlümden geçen teknik direktörden ziyade Galatasaray’ı şu an bu belirttiğim endüstriyel futbol araçlarını kullanan ve tekrar rekabetin içersine katabilecek biri çalıştırmalı. İki adayım var, Tolunay Kafkas ve Ersun Yanal. Her ikisini de teknik taktik açıdan çok stratejij hamleler üreten direktörler olarak görmesem de, takım iskeleti oluşturma, kadro yaratma, oyuncu araştırma ve geliştirme hususlarında çok başarılı buluyorum ve Galatasaray’ın da ihtiyacı bu. 1 - 2 yıl içersinde iyi bir takım kurup görevi daha Avrupalı, modern futbolun gereklerini yerine getiren birine devredebilirler, Van Gaal gibi. Rijkaard böyle bir anda gelse başarılı olabilirdi. Şenol Güneş güzel bir misal, Ersun Yanal’ın kurduğu takım üzerine.

Derbi maçıyla ilgili, ben, son yıllarda bu kadar özenle hazırlanılmış bir maçı kaybetmeyi hak etmediğini düşünüyorum Galatasaray’ın. Senin fikirlerin neler? Özellikle mental olarak çok iyi hazırlandı takım ama son 20 metrede hep problem doğuyor gibi? Bu diğer maçlar içinde geçerli değil mi? Adnan Polat’ın top çizgiyi geçmiyor yanılsaması bu maç özelinde doğruydu. Fenerbahçe sezonun en çaresiz oyunlarından birini sergiledi, ilk yarı yokları oynadılar nerdeyse. 2. golün atılamaması sendromu beceriksizlik ve şanssızlık karışımı bir şeydi. Ve son düzlükte özgüven eksikliği, savunmada yerleşim hatalarını tetikledi. Semih’in etkisi de yadsınamaz. Maç öncesinde çok umutlu değildim, rakibin form durumundan ötürü ancak takımın sahada gösterdiği reaksiyon gerçekten diğer maçların aksine daha bir olgundu, özenliydi ve kazanacağımızı düşündüm öne geçtikten sonra. Diğer maçlarda aynı taktiksel disiplini, mücadeleyi bütün bir maç boyu gösterdiğimiz kanaatinde değilim. Arena’da ilk derbi olması münasebetiyle, nevi şahsına münhasır bir geceydi, taraftarın eski tabirle gelin gibi süslediği, hazırladığı bir ortamda.

Biraz daha futbolun derinliklerine inelim. Katalunya’da bir sanat şehrine. Benim gördüğüm en harika ve en mütevazi takımlardan biri bu takım. Belki bu sorunun cevabını vermek zor ama, sence Barcelona’nın en iyisi kim? Katalunya’nın başkenti Barselona, kültür ve sanatın da merkezi. Dali, Miro ve elbette en önemlisi Gaudi’nin eserleri şehrin dokusunu içtenlikle yansıtıyorlar. Yemeğe olan özel ilgileri, Picasso Müzesi, şehrin tarihi ve bunların yanında da tarihin en güzel futbolunu oynayan bir takımları, FC Barcelona var. Yaklaşık 20 küsür yıldır futbol izliyor, yakından takip ediyorum. Çocukken defter tutar ve kadrolar yazardım, bir nevi menajerlik oyunlarının olmadığı yıllarda, bu kağıtlara karaladığım isimler üzerinden zihnimde oynatırdım maçları. Avrupa

RÖPORTAJ

26 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 27: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

karmaları, Galatasaray’a transfer edilmesi gerekenler gibi listeler de bulunmaktaydı. Defterimi en çok meşgul eden takımlar da FC Barcelona ve AC Milan’dı, 90’ların başı. O gün bugündür yoğun olarak futbolla ilgiliyim, teorisine merak saldım, bilimsel makaleler ve kitaplar okudum teknik konulara dair, binlerce maç izledim ve rahatlıkla söyleyebilirim, Guardiola’nın 3 yıllık takımının 3. yılı, futbolda oyun olarak erişilebilecek son noktadır, kusursuz değildir belki ama çok yakındır. Tarihin en iyisi olma övgüsünü Mayıs sonunda kazanacaklarını ve güzel futbolun yeryüzünde onlar ve felsefeleri üzerinden daha hızlı bir biçimde yayılacağına da inanıyorum. Bu tarihi performansın ana dayanak noktası kim diye sorulursa, çok farklı cevaplar verilebilir. Saha dışında elbette önce Johan, sonra da Pep’den bahsedilebilir kısaca. Saha içindeyse felsefeyi tamamen tüm takıma dağıtan, oyun odağının merkezi olan, akışkanlığın asli unsuru Xavi’dir. Diğer tüm faktörler ondan sonra gelir benim futbol görüşümde. Onun son 3 yıllık kariyeri bu görüşü destekliyor ayrıca. 2008 ve 2010’da Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu, 2009’da Barça’yla 6 kupa, 2011’de üç kulvarda devam eden takımın parçası. Xavi olmasaydı, Barça bu denli kusursuz bir performans sergileyemezdi, keza İspanya’da. Gelgelelim tam da bu noktada Messi’ye dokunmak gerekir. Barça’yı İspanya’dan daha iyi gösteren de o, büyük futbol sihirbazı, bizim arka mahallenin çocuğu Leo. Her maçında İspanya topa çok yüksek oranlarda sahip olsa da pozisyon üretmekte ve gol sayısını artırmakta çok zorlanıyor, aldığı sonuçlardan da görülebilir bu durum. Barça öyle değil, gol rekorları kırıyor, barajları zorluyor, ortalamaları al aşağı ediyor. İspanya olmayıp da Barça’da olan iki oyuncu var, Messi ve Alves. Farkı da ikisi yaratıyor, özellikle de Arjantinli. Sağ bek / açık gibi oynayan Alves de özel. Takıma ruhunu veren Puyol da. Teknik açıdan Xavi’yi mükemmel tamamlayan Iniesta da. Xavi dribling üzerinden oynayan biri değil, pasör, yönlendirici, onda olmayan özellikler de Andres de bulunuyor. Yapboz gibi.

Geçtiğimiz haftalarda Cruijff’ün köşe yazısını okudum. Alves’e önerilen iki sözleşmeyi de gördüğünü ve Alves’in bunu kabul etmemesi durumunda teşekkür edilip iyi şanslar dilenebileceğini söyledi. Biraz kolay harcadığını düşündüm, keza Laudrup’un 94’teki o son senesi geldi aklıma. Messi-Alves ikilisinin CL’de Panatinaikos’a attıkları gol, ne kadar üstün olduğunu kanıtlamıyor mu zaten? Alves’in takımdaki rolü gerçekten dolduralamaz, yenilenen sözleşmesinin Barcelona’nın istikrarını korumasına yardımcı olacağını düşünüyor musun?Cruyff bu takımın felsefesini, altyapısını, mevcut yapısını yaratan adam, onun her sözü kanun niteliğinde. Ve bence burada da doğru düşünüyor bu büyük futbol filozofu. Barça’nın futbol felsefesi salt topa sahip olma, pas pas pas, güzel oyun, hücum futbolundan geçmiyor, arkasında derin bir organizasyon var, Galatasaray’da da olmasını istediğimiz kurumsal yapılanma. Kulübün kendisi başlı başına bir değer ve oyuncuların üzerinde her zaman. Tarih de açıkça bunu söylüyor. Alves’in kontrat sorunu da burdan doğuyor. Barça, oyuncu ücretleri için üç seviye belirlemiş, bunun dışına çıkmak kulübün taviz vermesi anlamına geliyor. Başarı bu detaylarda gizli daha çok. Messi, ilk kademe, Xavi, Iniesta, Villa ikinci kademe, Puyol, Valdes ve Pique üçüncü kademeden kontratı bulunan oyuncular. Alves ikinci kademeden bir kontrat istiyor, kulüp dengeleri gözeterek üçüncü seviyeden öneriyor. Ara noktada uzlaşmaları gerek, kulübün dediği oluyor ve Alves, üçüncü kademeden imzalıyor, aradaki farkı da sponsorlar yoluyla halletmeyi uygun görüyorlar. Kulübün ağırlığı, saygınlığı açısından bu tür davranışları çok önemlidir oyuncuların gözünde. Barcelona prensipleri olan bir kulüp ve bundan ödün vermemesi onu biraz da bir kulüpten daha öte yapıyor. Alves, bir dönem Roberto Carlos’un Madrid’de bıraktığı teknik etkiyi Barça’da

RÖPORTAJ

27 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 28: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

yakaladı. Bir bölgenin kontrolünün ve kullanımının tamamen tek oyuncunun elinde olması, takımın rakip karşısında başka bir bölge ve alanda bir oyuncu fazla oynamasına yol açıyor, Los Galacticos bunu Zidane ve Figo’yu yan yana oynatarak kullandı, Barça Pedro’yla değerlendiriyor. Kulübün marketi araştırdık ve Barça profiline en uygun sağ bek Alves demesinin altında yatan sebep de bu. Aynı etkiyi Gareth Bale da solda gösterebilir. Bu çok uç bir

nokta olur.

Peki futbol kitapları ya da futbol filmleri sever misin? Önerebileceklerin var mıdır? Geçmişte okuyup izlediklerim var, çoğu artık bilinen, popüler aşamaya yükselmiş eserler. Nick Hornby’den Fever Pitch ayrı bir yerde benim için, filmi de öyleydi. Eduardo Galeano’nun

Gölgede ve Güneşte’sini bir türlü okuyamadım. Futbolda hikayeleri seviyorum, Barça’yla ilgilendikçe zaten, karşınıza her yerden özel bir anlatım çıkıyor, içine dalıveriyorsunuz. Futbolun bu kısmı da çok büyüleyici, Simon Kuper’ın Football Against the Enemy kitabında olduğu gibi. Ben yine de futbolun teorik, teknik taktik kısmıyla uğraşmayı, videolar üzerinden analizler yapmayı daha eğlenceli buluyorum ve oraya odaklanmaya çalışıyorum. Yazarken mutlaka hikaye kısmından besleniyorum çünkü duyguyu yakalayan da o, teorik kısım çok makinalaşmış duruyor diğer türlü. Jimmy Burns’den Barça, Bobby Robson’un Otobiyografisi ve bir de Cruyff’la ilgili bir kitap vardı, yazarını anımsayamadım, Ajax, Barcelona, Cruyff sanırım. Şunu da ekleyeyim, Emir Kusturica’dan Maradona belgeseli.

Peki, senin için özel olan 3 futbolcu ismi verir misin bize? Neden “özel” olduklarıyla birlikte... Formasını almakta tereddüt etmediğim iki isim, Puyol ve Maldini. Bayrak adam olmaları bunda en temel etkendir. Sanırım benim de bulunduğum yerden, birlikte olduğum insandan ayrılmama gibi, bağlılığa değer veren bir yapım var, özdeşleştiriyorum kendimi. Galatasaray tarihinde Bülent Korkmaz’ın da benzer sebepten ayrı bir yeri bulunmaktadır. Florya topraktı, o cesur ve yürüyedurdu büyük kaptan yorulmadan, kahramanca. Bu adamlar futbolu sevme, hayatla bir tutma sebeplerimizdir. Bunun dışında Kubilay Türkyılmaz ve Rivaldo, Galatasaray ve Barcelona konusunda beni tamamen en yoğun duygulara taşıyan iki oyuncudur, ayrıca belirtmek isterim.

Seni sıkmamışızdır umarım, kültürlü ve bilgili cevaplarından ötürü teşekkür ederim. Kolaylıklar. Dört gözle bekliyorum yeni sayınızı.

RÖPORTAJ

28 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 29: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 30: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

alatasaray’ın başarılı dönemlerinin, ortak bir özelliği var. Söz konusu özellik, yerli futbolcu rotasyonunun bu dönemlerde çok kuvvetli ve geniş olmasıdır. Alt yapıdan oyuncular çıkar, başka takımlardan transferler yapılır. Bir şekilde takımın iskeletini oluşturacak, kulübü ve renkleri sahiplenecek yerli futbolcu kadrosu, her daim hazır edilir.

Jupp Derwall ile birlikte başlayan futbol devriminde ve bu devrimin etkisinde geçen sonraki yıllarda Galatasaray’ın, bahsettiğim yerli futbolcu iskeletine en büyük katkılardan birini de gurbetçi futbolcular yapmıştır. Erhan Önal, Uğur Tütüneker, Erdal Keser, Ümit Davala ve Ümit Karan gibi gurbetçiler, Galatasaray için her zaman çok önemli isimler oldular. Bugüne baktığımızda ise elimizdeki gurbetçi futbolcu kalitesi o günlerin yanına bile yanaşamıyor. Barış Özbek, (son iki sezon oynadığı futbolla) Hakan Balta ve Aykut Erçetin’le bir yere kadar tabii ki… Hoş, sorun sadece gurbetçilerde değil. Yerli futbolcu rotasyonumuz toptan arızalı ama en azından gurbetçilere dair söylenebilecekleri es geçmek olmaz.

İşte bu sebepten dolayı, kadromuzda yer alması halinde takımımıza katkıda bulunabilecek, genç, yetenekli ancak dikkat çekseler de henüz tam anlamıyla parlamamış iki futbolcuyu tanımaya çalışacağız: Olcay Şahan ve Sercan Sararer

Olcay Şahan, 26 Mayıs 1987 doğumlu, 1.79 boyunda ve Bundesliga 2’de Duisburg forması giyen bir oyuncu. Orta sahanın iki kanadında ve merkezinde hücuma dönük olarak görev alabiliyor. Futbola Bayer Leverkusen’de başlamış. Daha sonra Fortuna Düsseldorf’a, oradan da 17 yaşındayken Borussia Mönchengladbach’a gitmiş. 2005/06 sezonundan itibaren Borussia M’Gladbach’ın amatör takımında oynamaya başlamış. İlk sezonunda 9 maçta 3 gol, ikinci sezonunda 32 maçta 1 gol, son sezonunda da 34 maçta 12 gol bulmuş. Özellikle son sezonunda gösterdiği performans, kendisini 2008/09 sezonunda şimdiki takımı Duisburg’a taşımış. Duisburg’daki ilk sezonunda kulübün amatör takımında 8 maça çıkıp 5 gol atmış. As takımda da maçlara çıkmış tabii. As takımla çıktığı 16 maçta 2 gollük bir performans ortaya koymuş. 2009/10 sezonunda yine Duisburg amatör takımında 6 maçta 7 gol atarak “benim yerim artık burası değil” mesajı vermiş ve as takımda da 23 maçta 2 gol 4 asistle sezonu kapatmış. İçinde bulunduğumuz sezonda da tamamı as takımda olmak üzere, şimdilik 27 maçta 6 gol 4 asist üretmiş durumda. Daha da önemlisi takımın en önemli yıldızı konumunda ve sözleşmesi sezon sonunda bitiyor.

Tansu GÜRSEL, GSCimbom Fanzin 2011

GALATASARAY’A GURBETÇİ GEREK: OLCAY ŞAHAN & SERCAN SARARER TANITIMLARI

G

SCOUTING

30 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 31: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Ayrıca Guus Hiddink’in milli takım oyuncu havuzundaki oyunculardan biri olduğunu ve en son A2 Milli Takım kadrosunda da kendisine yer bulduğunu belirtmekte fayda var.

Olcay’ın nasıl bir futbolcu olduğundan biraz söz etmek gerekirse; ilk olarak altını çizmemiz gereken nokta müthiş top tekniği olacaktır. İki ayağına da hakim ve çok çabuk bir oyuncu Olcay Şahan. Oynadığı dönemlerdeki istatistiklerinden de anlaşılabileceği üzere, gol yollarında da etkili bir oyuncu. Topu ayağına aldığında, çok sevdiğimiz Abdul Kader Keita’yı anımsatması ise ayrı bir güzellik olsa gerek. Keita gibi fantastik çalımları ve pasları var. Onun bölgesinde oynayan yetenekli oyuncuların aksine, tembel bir yapısı yok. Alt yapısını Almanya’da almış olması da futbolun sadece bir yönünü düşünmüyor oluşuna dair yeterli bir referanstır benim gözümde. Özellikle yaptığı hücum presle kaptığı toplar, rakibin savunmada az adamla yakalanmasına ve takımın ani goller bulmasına neden oluyor. Eğer bu sezon Duisburg takımında Avusturyalı Maierhofer yerine son vuruşlarda daha becerikli bir santrfor olsaydı, Olcay Şahan’ın istatistikleri de muhtemelen çok daha farklı olurdu.

Olumlu özelliklerini sıraladık. Olumsuz özelliklerine gelecek olursak, ilk olarak fiziksel yapısından bahsedebiliriz. Mutlaka biraz daha kilo alması ve kalınlaşması gerekiyor. Tabii çabukluğundan bir şey kaybetmeden yapmalı bunu. Zaman zaman oyun içinde kaybolduğu dönemler de var. Tabii bu, mental bir sorun aslında. Çözülmeyecek bir şey değil. Bazen de topla fazla oynuyor. Bu da takım oyunu alışkanlığı kazandırılarak giderilebilecek bir handikap. Onun dışında yukarıda da değindiğimiz gibi, top tekniği ve oyunun iki yönünde de sorumluluk alması son derece olumlu. Bana kalırsa Olcay, Galatasaray’ın kanat rotasyonu için yararlı bir takviye olabilir. Tabii peşinde gerek Bundesliga’dan gerekse de Türkiye’den birçok önemli kulübün olduğunu hatırlatalım. Ayrıca takımı Duisburg da Almanya Kupası’nda (DFB Pokal) Bayern Münih’le final oynayacak. Takımın finale çıkmasında oynadığı güzel futbolla katkısı olan Olcay, orada da mutlaka kendini gösterme fırsatı bulacaktır.

Galatasaray’a transfer olması halinde faydalı olacağına inandığım bir diğer isim de Sercan Sararer. Daha doğrusu Sercan Sararer-Osuna… Bu ilginç isim kombinasyonu, oyuncunun babasının Türk, annesininse İspanyol olmasından geliyor. 27 Kasım 1989 doğumlu Sercan, 1.78 boyunda ve bu sezon Bundesliga 2 kulüplerinden Greuther Fürth’ü taşıyan oyunculardan. 21 yaşındaki futbolcu, futbola 1.FC Röthenbach’ta başlamış ancak henüz 11 yaşındayken geldiği Greuther Fürth’ten hiç ayrılmamış. Bugün halen daha yeşil beyazlı formayı giyiyor.

Sercan Sararer, bu sezona kadar Greuther Fürth’te daha çok hücuma dönük kanat oyuncusu olarak oynamış. Bu sezon ise özellikle son haftalarda forvet olarak değerlendiriliyor. Şu ana kadar 20 maçta 7 gol 2 asistlik bir istatistiğe ulaşmış durumda. Sercan’ın futbol stili ve anlayışı, bana Arif Erdem’i hatırlatıyor. Ancak topa Arif’ten daha hakim ve son vuruşlarda daha başarılı. Yine de sahada yaptıkları, yapmak istedikleri ve duruşu; kısacası futbol melekeleri Arif Erdem’le hayli benzerlik gösteriyor. Geniş alanda fazlasıyla süratli olabiliyor. Oyunu sürekli olarak dikine oynamayı seviyor, ki bu özelliğiyle Türk futbolcularının %90’ından farklı bir profil çizmekte. Zaman zaman kilo problemi yaşaması ise onun adına en önemli handikap diyebiliriz. Sercan Sararer’in bir diğer özelliği de hava toplarında etkili olması.

Henüz hiçbir milli takımda oynamadığını da belirtelim. Eh dile kolay, anne tarafından İspanya, baba tarafından Türkiye, doğup büyüdüğü yer olması nedeniyle de muhtemelen vatandaşı olduğu Almanya adına oynama imkânına sahip. Seçenek çok… Kulübüyle sözleşmesi 2012 yılında sona eriyor. Bu sezon sonunda oldukça makul bir rakam karşılığında transfer edilebilir.

Olcay’la Sercan, birlikte transfer edilirlerse kadroya büyük derinlik katarlar düşüncesindeyim. Bu sebeple ikisini birden tanıtmak istedim. Şu günlerde belki de başımızı en çok ağrıtan sorunlardan biri olan yerli oyuncu kalitesi, sadece yetenekli, başarıya aç ve takımla birlikte büyüyebilecek oyuncuların varlığıyla yükseltilebilir. İsimleri Sercan olmuş, Olcay olmuş, çok da önemli değil. Önemli olan, bu oyuncuları henüz parlamadan bulup getirebilmek… Bunun için Almanya’da yeteri kadar bağlantısı da var Galatasaray’ın. Hiç kimse yoksa Erdal Keser var. Böyle imkânları mutlaka değerlendirmek ve böyle değerleri kazanmak gerek…

SCOUTING

31 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 32: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Emiliano Galatasaray taraftarı için özel bir oyuncu oldu. Hani evlerinde maçı izlerken gollere sevinen taraftarlar olur ya, Emil-iano da yedek kulübesinde onlar gibiydi işte. Hagi ile forma şansı bulamaması onu ve taraftarı ger-çekten üzdü. Fakat Bülent Ünder’in gelişiyle bu kısa periyotta daha heyecanlı görünüyor. Elinden geleni yapacağını biliyoruz. İnanıyoruz sana Emiliano!

Page 33: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

HOŞGELDİN CÜNEYT KAPTAN!

Page 34: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

rsan Gülüm’e yatıp kalkıyoruz ve eminim Beşiktaş haricinde diğer takım taraftarları da bu adamı kendi takımlarında görmek ister. Herkes ‘’keşke Beşiktaş bonservisini alamasa da bizimler bu işi bitirse’’ diyordur.

Çünkü ülkemizde yerli stoper kıtlığı var, eskiden de yerli kaleci kıtlığı vardı. Şimdilerde bu yerli kaleci kıtlığını Galatasaray en derinden hissediyor ama kağıt üzerinde bakınca bütün Milli stoperleri de bünyesinde bulunduruyor. Tabii bu futbolcular ne kadar beğeniliyor ayrı konu. Servet Çetin’i bile sabah akşam eleştiriyoruz, düşünün artık Gökhan Zan’ın durumunu. Hakan Balta’yı ise söylemeye bile gerek yok, Avusturya maçında yaptırdığı gereksiz penaltının ardından da Milli felaket unvanını almış oldu. Şunu da belirtelim, ülkemizde yerli sol bek kıtlığı da zirve seviyelerde. Hakan Balta’dan vazgeçemiyoruz, gerek Galatasaray gerekse Milli Takım. Daha ne olsun.

Bizim konumuz ise yerli stoper kıtlığı. Kaleci ve sol bek mevzusuna sonra gireriz. Ülkemizde yerli stoperler var aslında ama iyi ayarda olan kaç tanesi acaba. Bugün Fenerbahçe’nin stoperleri Yobo ve Lugano, Beşiktaş’a bakıyoruz Ersan’ın yokluğunda yabancıları bile yetersiz, Galatasaray desek Servet bile eleştiriliyor, Bursaspor’a bakınca Serdar Aziz alttan geliyor ama hala zamanı var derken Emre Güngör’e kadar iniyor iş. Aslında şunu da anlamak güç, Emre Güngör demişken yazmak lazım. Biz bu adamı neden sattık, hiç anlamadım. Aynı şekilde Uğur Uçar’ı da. Tamam, Emre Güngör sık sakatlanan bir futbolcu ama iyi bir programla bütün sezonu çok iyi geçirebileceğini Gaziantepspor’la gösteriyor. Uğur Uçar da aynı. Ankaragücü iyi gitmiyor olabilir ama bizim sağ bek alternatifinin Serkan Kurtuluş olduğunu belirtelim, Uğur Uçar’ın bu futbolcu karşısında ederi inanılmaz fazla. Bu yanlış transfer politikası da belimizi büken unsurlardan biri oldu.

Yerli stoper kıtlığı demişken, Samsunspor formasını giyen Kemal Tokak güneş gibi doğdu içime. Samsunsporlu olduğumdan maçların hepsini hemen hemen izledim ve izlediğim her maçta Kemal Tokak geliyor izlenimini aldım. Zaten şu sıralarda da A2 Milli Takım’ında yer alan bir isim, yani Hiddink’in de radarına takılmış durumda. Futbolcu da henüz 22 yaşında ve patlama yapacağı evreye de yaklaşıyor. Samsunspor bir aksilik olmazsa bu sezon Süper Lig’e yükselecek ve eğer futbolcu takımda kalırsa Süper Lig’de kendisini izleme imkanı bulacağız. İşte o zaman futbolcunun ederi daha da artacak ve transferi açısından daha büyük bir yarış izleyeceğiz. Kemal Tokak’ın şu an gösterdiği gelişim geçtiğimiz sezonki Ersan Gülüm’ü andırıyor. Özellikleri aslında biraz daha farklı ama Kemal Tokak’ın da çok değerli bir futbolcu olduğunu ve büyük takımlarda en azından rotasyon anlamında rahatlıkla yer bulabileceğini düşünüyorum. Ülkemizde yaşanan bu yerli stoper kıtlığında böyle değerler çölde vaha görmek gibi birşey.

Kemal Tokak’ın özelliklerini anlatmaya gerek yok aslında. Bir stoperde aradığınız bütün özellikler kendisinde mevcut. Dengeli, güçlü, çabuk, hava toplarında iyi, topu oyuna sürmesini iyi bilen ve hamleli bir stoper. Repertuarı çok geniş değil, belki bu özelliklerin hepsi zirve seviyesinde değil ve hala Ersan Gülüm kadar ses getirecek bir durum da değil ama bu özellikleriyle bile iddialı takımların kadrosunda mutlaka yer alması gereken bir isim. Özellikle de Galatasaray’ın şu halini düşününce bizde banko oynar, adından da söz ettirir. Ama soru şu, bizimkiler bu transferi düşünüyorlar mıdır acaba, çalışma yapacaklar mı. Scout hamlesinden falan konuşuyoruz ama yerli futbolcular konusunda da sabıkamız var. Bu tip kaçırdığımız birçok değer var, çoğunda da Adnan Sezgin sağolsun diyoruz. Son örnek Gökhan Gönül, düşünün artık neler kaçıyor elden. İşte bu yüzden hazır Adnan Sezgin ve bu yönetim devri de bittikten sonra bu tip gençleri kadroya katalım, yeniden yapılanıyoruz diyorsak adımları sağlam atalım.

E

Ersan Gülüm ile Yatıp Kalkıyoruz Ama Kemal Tokak’ı da Es GeçmeyelimBurak EREN, GSCimbom Fanzin 2011

34 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 35: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Alaçatı küçük yer. Öyleydi yani. Herkes birbirini tanır-dı. Orbay’ı da. İbrahim Çağdaş’dı adı ama Orbay derdi herkes, soyadıyla çağırırdı... O da beni bilirdi. Pek muhabbetimiz olmamıştır gerçi, birlikte vakit geçirdiğimiz falan. Dostluğumuz yoktu yani. Ama tanırdık birbirimizi. Selamı sabahı eksik etmezdik, diğer pek çok Alaçatılı gibi... Aynı ilköğretim’den mezunuz. O benden önce bitirdi tabii. Mezun olduğu günü dün gibi hatırlıyorum, elinde mikrofon söylediği şarkıları. Sonra ben de mezun oldum. Farklı liselere gittik. Selamlaşacak kadar bile görmedik birbirimizi pek. Yıllar su gibi akıp geçti... 29 Mart 2009, seçim günü. İlk kez oy veriyorum. Gidiyorum kaydımın olduğu okula. Orbay’ı görüyorum. O başkaları için koşturuyor, ben başkaları için. Ne fark eder. Karşılaşıyoruz. Öpüşüp, hal hatır soruyoruz. O kadar belki. Ama o bile olmayabilirdi. Alaçatı küçük yer. Öyleydi.

12 Nisan 2009, 0-0’lık Fenerbahçe maçı. Seçimden iki hafta sonra. Futbolcuların birbirine girdiği maç hani, hatırlayacaksınız. Liseden bir arkadaşın evinde izliyoruz, üç kişi. Maç sonu atlıyorum arkadaşın arabasına. Ilıca’da iniyorum ben, o devam ediyor babası ile Çeşme’ye doğru. Yolda bir kalabalık görüyor, ertesi gün söylüyor bunu... Gece yatağa girdiğimde maç oluyor sadece aklımda. Yüzyıllık rekabetin bir ufak parçası sadece... Sabah kalkıyorum. Her zamanki gibi okula gitme vakti, pazartesi. Sonuç beraberlik, rahatız yani. Rahatça konuşabiliriz derbiyi, gerçi kavga falan oldu ama. Akılda bunlar var. Yüzyıllık rekabetin bir ufak parçası sadece... Servise binerken bir haber veriyor yanımdaki arkadaş. Şaka gibi. Olmalı ya da. Şaka olmalı... Lanet bir trafik kazası... Derse gitmek için çıkıyorum evden, cenazede buluyorum kendimi. İki hafta. Daha iki hafta...

18 Mart 2011. 1-2’lik Fenerbahçe maçı, daha kaç gün geçti ki üzerinden. Maç öncesi İstiklal’de, Nevizade’deyiz. Biralar, tezahüratlar, iğne atsan yere düşmez. Bi adam dikkatimi çekiyor o kadar kalabalığın arasında, kılığıyla kıyafetiyle. Dolanıyor sürekli sokakta. Yere Fenerbahçe atkısı serilmiş. Üzerine basmayanı geçirmiyor sokaktan... Geçen gün. Daha kaç gün geçti ki üzerinden. Çarli vefat etti dediler. Galatasaray tribününün başı sağ olsun. Çıkaramadım ismini, tanımıyorum dedim. Allah rahmet eylesin... Fotoğraflarını paylaştılar sonra, o zaman anımsadım. İki hafta. Daha iki hafta önce Nevizade’de gördüğüm adamdı bugün gözlerini hayata yuman... Fani dünya. Bir kez daha, en acı şekilde hissettirdi kendisini bana. Hayat böyle acımasız. Daha yeni konuştum adamla dersin ve inanmazsın ya ölüm haberine. Öyle işte. Bir anda. Yitip giden hayatlar. Çarli dediler, Orbay’ım geldi aklıma. Hem 20’lerindeydi o daha. İki hafta. Daha iki hafta önce...

Iki hafta... Daha iki hafta önce...BLOG: Muharrem BELGE

35 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 36: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

BATIBurada Play-Off tablosu bugün itibariyle kesinleşmiş gibi. 8. Memphis ve 9. Houston arasında 3 maçlık bir fark var ve iki takımın da 7 maçı kalmış durumda. Böylelikle tablonun değişmeyeceğini göz önüne alarak Batı’da Play-Off’a kalanları yazacağım.

Spurs: Nisan 97’den bu yana ilk kez 5 maç üs tüste kaybettiler. Boston maçında takımın 3 ana parçası da döndü ama galibiyet gelmedi. Aslında onlar için şu yenilgilerden sonra ucu ucuna NBA birincisi olmak bile kâfi. Sakatlıklar (birkaç gün önceki gibi) yine köstek olmazsa, yüzük için çok iddialılar hala.

Lakers: Son olarak Dallas’ı yendiler ve Batı 2.liği için büyük avantaj sahibi oldular. Bench’ten gelen destek rakamsal olarak düşüşte, bu iyi haber değil. Şimdi ilk turdaki rakiplerini bekleyecekler ve 3. üst üste yüzüğü getirmek için odaklanmaya başlayacaklar.

Mavs: Lakers’ı 2. sıra için yenmeleri şarttı, fakat 28 sayıyla yenildiler. Terry’den ne zaman kurtulacaklar, Dallas taraftarı olmayan biri içim fazlasıyla merak ediyorum. Eğer taraftarlar memnunsa da, diyecek hiçbir şeyim yok. Peja’dan iyi katkı alıyorlar. Çok şey beklenen Beaubois kayıplarda.

Thunder: Perkins’in gelişi Play-Off’ta ortayı kapatmak için harika olacak belki ama sayı ortalaması muhtemelen 5’i geçmeyecek garibimin. İlerde “yeterince top gelmiyor” açıklaması yapar belki. Zaten belli bir düzenleri yok. Çıkışta ve ümit vaat eden takım durumundalar, ama bu sene ne kadar ileri gidebilirler, göreceğiz.

Nuggets: Benim Play-Off’taki sürpriz adayım onlar. Knicks’in de kötü gitmesiyle daha bir göze batar oldular-malum. Batı finali muhtemel. Ama daha önemlisi, seneye de böyle mi kalacak takım?

Hornets: Üzgünüm ama onlar için ilk turdan ötesi pek görünmüyor. Peki, Paul acaba diğer yıldızlar gibi bir “toplaşma” projesine dâhil olur mu? Onu bilemem ama burada daha ne kadar zaman geçirecek, bu karar NBA’in gidişatıyla birebir ilişkili.

Blazers: Wallace’ın gelişi tabii ki farklı denemelere zemin hazırlıyor. Onun 4 numara oynadığı zamanlar rakipler sıkıntı yaşayabilir. Roy dönüşünden beri “eh işte” kıvamında. Belki Post-Season’da fark yaratacak bir çıkış yapabilir. Aldridge’in “dananın kuyruğunun kopacağı” maçlarda ortadan kaybolmaması onlar adına iyi olur.

Memphis: Gay uzun süre yok. Devamında da onların daha ileriyi zorlamak adına ümidi kalmıyor. Tony Allen bol bol kendini gösteriyor. Marc Gasol’ün gidebileceği söyleniyor. Onlar için büyük sorun olabilir.

Cem DOĞAN, GSCimbom Fanzin 2011

NBA PANORAMA

36 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 37: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

DOĞUBulls: Harika bir seriyle Doğu’nun zirvesine çıktılar, ama 1. sıra henüz garanti değil. 3 takım da birbirine yakın. Rose çok büyük performanslar sergiliyor. Lebron tarafından bilr Mvp için favori gösterilecek sevieye geldi. Ama üzerlerinde baskı varken nasıl bir Play-Off geçirecekler, bu çok büyük muamma.

Boston: Son maçlarında Spurs’ü yenmeleri, sallantıdaki gidişatı düzeltebilecek bir duruş sergilemek açısından fazlasıyla yerindeydi. Jermaine döndü ve eğer -bir kez daha- sakatlanmazsa, Play-Off’ta katkı yapar. Daha Shaq dönecek. Green’in zamanla rolünü öğrenmesi ve alışması takım için daha iyi olacaktır. Şu an belirsiz bir durum var onun açısından. Her sezon onlar için “son şans” deniyor, bakalım bu sezon ne kadar zorlayacaklar.

Miami: Cavs’e yenilen bir büyük takım da onlar oldu. Miller sakat. Kısa katkısı hala daha istikrarlı hale gelmedi. Bibby’de kıpırdanma var. 2. sıraya çıkarlarsa ve Knicks ile eşleşirlerse... Büyük eğlence olabilir.

Magic: Dördüncü sıradan Play-Off’a girmelesi kesin. Büyük ihtimalle ilk turda oynayacakları Hawks’a yenilmeleri iyi olmadı. Redick sakat. Arenas hala daha toparlayabilmiş değil. Eğer Play-Off’ta beklenmedik katkılar yaparsa, muhtemelen geldiğinden beri yapamadıkları bir anda silinir.

Hawks: Onlara genelde sempatiyle bakan biri olarak, ilerlemelerini isterim, ama hiç tam olarak güven veremiyorlar. Joe Johnson’la olmayacak mı nedir... İlk turda Magic’le karşılaşacaklar, turu geçme ihtimalleri yok değil. Ama Magic biraz olsun silkinirse, işler değişir.

Sixers: Sıralamadan bağımsız bakınca “Play-Off” yapamaz bunlar” denir belki, ama Doğu işte. Yerleri büyük ihtimalle değişmez, ama rakipleri değişebilir. Ve umut yok. Gençler 1-2 ortalığı karıştırabilir, o kadar.

Knicks: Doğu’da Play-Off’ta en çok ne yapacağı merak edilen takım onlar. Son dönemde çok kötü gidiyorlar. 6 maç üstüste kaybettikten sonra, çok kritik Magic maçını kazanarak biraz olsun kendilerine geldiler. Eğer Miami’yle eşleşirlerse, hatıralar canlanır. Rekabet körüklenir. Şansları az olsa da, verilen gazla onları zorlarlar. Ve hepsinden öte, hala büyük sorunları var.

Batı için başta yaptığımı burada sonda yapayım. 8. takım için birini yazmayacağım, çünkü 3 takım da birbirine yakın. Bunlar Pacers, Bucks ve Bobcats. Pacers’ın 6, diğer iki takımın 8’er maçı var. Bucks bugün (cuma) Indiana ile oynuyor. Eğer Pacers alırsa, her şey biter. Ama tersi olursa, oralar çok karışır hacı.

NBA PANORAMA

37 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 38: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

BLOG: EREDIVISIE’NIN 10 GENÇ YETENEĞİ

2010-11 sezonu Eredivisie için çok büyük sürprizleri olan bir sezon değildi. Geçtiğimiz sezonun Avrupa’daki 2 büyük şampiyonu Bursaspor ve Twente’den sezonu sonuna kadar sürdürme havası veren FC Twente oldu. Başkan Joop Munsterman ve yeni teknik direktör Michel Preud’homme ne transferde ne de diğer alanlarda maceralara girmediler, futbolcular kendilerini şampiyon yapan Steve McClaren’in arkasından bir “Don Revie Sendromu”na girmediler. Sonunda takım şampiyonluk yarışının içinde. Daha da önemlisi nisan ayına gelmemize rağmen 3 kulvarda da yarışa devam ediyor. ADO Den Haag sezonun en büyük sürprizi oldu. Kariyerinin sonlarında yolu İstanbulspor’dan da geçen John van der Brom, AGOVV Apeldoorn ile Jupiler League’de yaşadığı başarılardan sonra (takım son sezonunda play-off’a kalmıştı) Hollanda’nın en büyük üçüncü kenti ve hükümetinin merkezinin bulunduğu kenti tekrar ayağa kaldırdı. 5. sıradalar ve Avrupa Ligi vizesini kovalıyorlar. Bundan 5 sezon önce sonuncu olarak küme düşmüşler, geri döndükten sonra 13.lükten yukarı çıkamamışlardı. Takımın en son 5. sırada ligi bitirdiği sezon 1972-73 sezonuydu. Tarihlerinin en iyi derecesi de 1960’larda 3 kez elde ettikleri üçüncülük. Kısacası 40 yıla yakın bir süre sonra taraftarlarını mutlu etmeyi başarabiliyorlar. 11 yıl önce Şampiyonlar Ligi’nde oynayan Willem II ise adım adım ikinci lige doğru uçuyor. Hollanda’nın son yıllarda oyuncularını parlattıktan sonra yurt dışına pazarlama yaşı oldukça düştüğünden, gençlerin A takımda şans bulma yaşları da giderek düştü. Royson Drenthe Real Madrid’e transfer olduğunda 20, Robin van Persie ise Arenal’e transfer olduğunda 21 yaşındaydı. Bu yaşlar 90’ların ortasında biraz daha yukarıdaydı. De Boer kardeşlerin ülke dışına çıkması 28’i bulmuştu örneğin. Sezonun bitmesine 6 hafta varken öne çıkan oyuncuları bir tarayalım.

1-Nacer Chadli: Dün deplasmanda Avusturya’yı 2-0 mağlup ederek grupta önemli bir avantaj yakalayan Belçika’nın ilk onbirinde sahadaydı. Chadli Fas milli takımının da formasını giymişti aslında 1 kez, ancak bu maçın resmi bir maç olmaması sebebiyle halen varolan Belçika’yı seçme şansını kullandı. Yukarıda bahsettiğimiz, Jon van der Brom’un Apeldoorn döneminde en büyük kozlarından birisiydi. Ligin ilk yarısındaki performansı, ikinci yarıda biraz düşse de 21 yaşındaki oyuncu bu sezonun en büyük çıkışlarından birisi olduğnu kabul ettirdi. Milli takımın Belçika ile Brüksel’de oynayacağı maçta başımızı ağrıtabilir ama karşısında Gökhan Gönül’ün olması onu muhtemelen durduracaktır.

2-Luc Castaignos: Castaignos’un adını ilk kez zikrettiğimizde 2 yıl önceydi ve o zamanlar geleceğin Hollanda milli takımında mutlaka yer bulacağını söylemiştik. Feyenoord altyapısından yetişti, geçtiğimiz sezon ilk kez A takıma çıktı. Henüz 18 yaşında olmasına rağmen 4 Martta Inter’e imzayı attı. Sezon sonuna kadar Feyenoord’da kaldıktan sonra Milano’ya uçacak. Bir Balotelli olmayacak bndan eminiz. 17 yaş altı takımında oynadığı toplam 17 maçta 13 gol atmıştı ki, takımın tarihinde böyle bir ortalamayı kimse tutturmamıştı. Feyenoord kariyerinde çoktan 10 gole ulaştı. 1.87 boyunda, babası Fransız, annesi Cape Verde adalarından ve aynı zamanda İtalyan pasaportu var. Böyle bir sentezden çıkabilecek en iyi yeteneklerden birisi. Zaten tipik bir Hollandalıdan çok Fransızların uzun boylu güçlü forvetlerini andırıyor. Henry’le karşılaştırılması kaçınılmazdı.

3-Kolbeinn Sigþórsson: Evet İzlanda hala yurt dışına oyuncu ihraç etmeye devam ediyor. AZ onu daha 15 yaşındayken ülkesinin Handknattleiksfélag Kópavogs takımından aldı. Şu an 21 yaşında. Bu sezon A takıma çıktı, Venlo’ya attığı 5 gol onu, Eredivisie tarihinde Afonso Alves’ten sonra bir maçta 5 gol atan ikinci yabancı yaptı. Kulüp tarihinde son kez bir maçta 5 gol atan oyuncu ise, 33 yıl önce bunu başaran Kees Kist’ti ve ne ilginçtir ki o da bunu Venlo karşısında başarmıştı. İzlanda milli takımında da gollerine başladı. Bu sezon attığı 11 golle takımının en golcü ismi. Şota’yı örnek aldığını söylüyor kendisine.

4-Christian Eriksen: 2010 Dünya Kupası’nın en genç oyuncusuydu. Umarım bu unvan onun üzerine “Genç Semih” gibi yapışmaz. Ajax’ın geçtiğimiz sezon yaptığı en iyi iş, onu A takıma yavaş yavaş yedirmek oldu. 16 yaşında Odense’den gelen oyuncu bu sezon takımın ilk onbirine iyice oturdu. Rio Ferdinand şubat ayında Danimarka ile oynadıkları ve 2-1 kazandıkları maçtan sonra Eikssen’e Twitter hesabından övgüler yağdırdı. Ona övgü gönderenler arasında Frank Lampard da vardı. İngiltere’nin en önemli 2 oyuncusu ona övgüleri gönderince Premier Lig kulüpleri de peşine düştü. 2015’e kadar kontratı var. Ajax kendisini sağlama almış durumda. Fizik gücünü kesinlikle geliştirmesi gerekiyor.

http://vliegendenederlander.blogspot.com/2011/03/eredivisienin-10-genc-yetenegi.html

38 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 39: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

5-De Jong Kardeşler: Siem Ajax’ta, Luuk ise Twente’de. Kupa finalinde karşı karşıya gelecekler mayıs ayında. Siem geçtiğimiz yıl kupa finalinde Feyenoord’u yıkmıştı, Luuk ise Johan Cruijff Kupası’nda (bir nevi Süper Kupa), maçın tek golünü atıp Ajax’ın elini boş göndermişti. Siem 22, Luuk 20 yaşında. Luuk hücum hattında uzak forvet olarak oynayabiliyor, Siem ise bir nevi sahte 10 numara. Beraber oynarlarsa büyük işler başabilirler. Her ikisi de milli takım formasını Bert van Marwijk’ın ufak çaplı yenileme çalışmaları sırasında giydiler.

6-Jeremain Lens: Hollanda standartlarına göre pek genç sayılmaz ama patlamasını bu sezon yaptı. AZ’le yapılan Dirk Marcellis takasında PSV’ye geldi. Aslında her 2 taraf da bu transferden kârlı çıktı ama PSV’ninki biraz daha fazla. Bu sezon Eindhoven takımının değişmez oyuncularından. Geçtiğimiz hafta Rangers deplasmanında attığı golle takımını çeyrek finale taşıdı. 22 yaşında. PSV şampiyonluğa ulaşırsa, İskoçya’daki asistin sahibi Dzsudzsák’la beraber buna en çok pay sahibi oyuncu olacak. Arada kanunla başı derde giriyor (ehliyetsiz araba kullanma ve hız yapma gibi) ama o kadar olur, en azından Eindhoven’dan Groningen’e bastı mı 1 saatte gitmiyor.

7-Oussama Assaidi: Gerets’in yeni yıldız adaylarından. Fas milli takımına çağırdı Cezayir maçı için. Hollanda alt yaş gruplarında forma giymişliği var. Heerenveen’in bu sezon en çok gol pası veren ismi. 22 yaşında. Bunun yanında 6 golün de altına imza koydu. Heerenveen’den çok Fas için neler yapacağını merak ediyorum. Cezayir maçı onun ilk kez milli formayı giyeceği maç olabilir.

8-Dusan Tadic: Heerenveen’in transfer politikasındaki kardeşi ve benim deyimimle Hollanda futbolunun Gaziantepspor’u Groningen’in geçtiğimiz yıl FK Vojvodina’dan transfer ettiği Sırp oyuncunun bonservisine 1.3 milyon euro ödendi. O da 5 gol ve onu dalında zirveye yerleştiren 13 asistiyle bu parayı geri ödedi. Takımı lig dördüncüsü. 22 yaşında olması muhtemelen Kuzey Hollanda takımının onu 1-2 sene içinde minimum 5 milyon euroya satacağını müjdeliyor. Milli takım formasını 2 kez giydi.

9-Nikolay Mihajylov: Listedeki kaleci kontenjanını dolduran isim. Kulüp için bir efsane gelen Sander Boschker’den kaleyi devraldığında Twente taraftarları biraz düşünceliydi. 1994 Dünya Kupası’nda dördüncülüğü kazanan Bulgaristan’ın kalesini koruyan, kaptanlığını yapan ve ülke tarihinin en çok milli formayı giymiş olan ismi Borislav Mihaylov’un oğlu olması genç yaşta geçtiği Levski kalesinde taraftarlarla sorunlar yaşamasına sebep oldu. Liverpool onu İngiltere’ye getirdi ama Reina varken forma giymeis çok zordu. Twente onu önce kiraladı sonra da 1.8 milyon euroya bonservisini aldı. Ligin gol yeme ortalamasında Stekelenburg’un ardından ikinci sırada. 2012 elemelerinde Bulgaristan’ın kalesine geçti. Bunda babasının Bulgaristan Futbol Federasyonu’nun başkanı olmasından çok kendi yeteneğinin etkisi var.

10-Ricky van Wolfswinkel: İlk yarıda öyle bir patladı ki tamam dedik yeni Marco van Basten geliyor. Bu rüzagrla milli takıma da seçildi. Sonra ikinci yarının başında duraklama dönemine girdi. Son haftalarda biraz toparlandı. Sakatlıkların da etkisiyle gol krallığı listesinde geride kaldı ama 17 maçta attığı 12 gol hala çok iyi bir rakam. İyi de bir penaltıcı, zira gol krallığı listesinde gollerini en fazla penaltıdan atan isim. Önümüzdeki sezon onun ne yapacağı ile ilgili çok önemli bir gösterge olacak. Takım bazında bir atlama yaparsa onun kariyerine olumlu yansıyabilir. 22 yaşında.

39 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 40: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Ukrayna futbolu bugün adından fazlasıyla söz ettiriyorsa kuşkusuz bunda Shaktar Donetsk ve Mircea Lucescu’nun payı büyük. Lucescu Shaktar ile 2004 yılında sözleşme imzaladığında çoğu futbolsever artık Romen teknik direktörün adı sanı yeterince duyulmamış bir takımla çaptan düştüğünü düşünüyordu. Aksine Shaktar ismiyle özdeşleşen Lucescu şu anda Avrupa’nın en çok saygı duyulan ve popüler isimlerinden birisi haline geldi. Kimse onun UEFA kupasını Ukrayna’ya getireceğini öngörmemişti. Ukrayna’nın ülke olarak bağımsızlığını kazanmasından beri futbolda kazandığı yegane kupa UEFA kupası. 2004 yılında geldiğinde takımı Şampiyon yapan Lucescu 2008-09 sezonu hariç birinciliği hiç teslim etmedi. Şu anda ligde en yakın rakibi Dinamo Kiev’e 9 puan fark atmış durumda ve muhtemelen bitime 8 hafta kalan ligde liderliği yine elden bırakmayacak. Shaktar’ın ligde yediği gol sayısı sadece 8. Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona ile eşleşmeleri onların moralini bozmuyor aksine sevindiriyor. Çünkü Shaktar’ın bu sahnede oynadığı her büyük maç tecrübelerini ve popülerliğini daha da arttırıyor. Lucescu kadrosunda en çok Brezilyalı barındıran takımın kendileri olduğunu söylüyor. 6 Brezilyalı (Fernandinho, Willian, Jadson, Costa, Teixeira , Luiz) ve Hırvatistan forması giyen Brezilya asıllı Eduardo’nu takıma katkıları müthiş . Öyle ki ligde atılan 39 golden 32’si Avrupa’da atılan 15 golden 11’i bu yabancılara ait. Bu kadar Brezilyalı oynatıp kullanabilmek Romen Hoca’nın ustalığından olsa gerek. Fakat bu kadar Brezilyalı futbolcuya rağmen yabancı oyuncuları ön plana çıkarmak hata olur. Takımın tüm kalecileri ve defans elemanları (Romen Razvan Dinca hariç) Ukraynalı . Kaleci Pyatov ve defansta Chrgrynskiy ve Rakitskiy Ukrayna milli takımının olmazsa olmazları arasında. Vitsenets, Kryvtsov ve Stapanenko geçtiğimiz yaz Danimarka’da oynanan U-21 Şampiyonasında elde edilen zaferde fazlasıyla kendilerinden söz ettirdi.

Lucescu adı sanı duyulduk hazır starlar yerine gençlere daha çok önem veriyor. “Genç futbolcularla çalışmayı seviyorum çünkü onlar enerjileriyle iyi işler çıkarıyor. CL ön eleme grupları maçlarında muhtemelen en genç takım bizdik. Hatta Braga maçına 21 yaş altı 5 oyuncu oynattım.” diyor. Başkan Ahkmedov’un cömertliği ve işbirliğine hazır yapısıyla Lucescu el üstünde tutuluyor ve icraatlar daha kolay yapılabiliyor. Başkanın da onu bırakmaya kesinlikle niyeti yok, hele hele Türkiye’ye geri göndermeye!

2009 yılında yapılan Dombass Arena kulübün çağ atlamasına epey yardımcı olmuş. Aynı zamanda bu stat 2012 Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek ve yarı final maçlarına ev sahipliği yapacak. Kulübün attığı her hamle planlı ve düzenli. Shaktar’ın son 6 senede yaşadığı süreç iyi incelenip idrak edilmeli. Başarının gerçekten tesadüflerle oluşmadığını göstermek açısından; geleceği yabana atıp sadece ve sadece sezonu kurtarmak dışında elde avuçta başka bir planı olmayan Türk kulüpleri için Shaktar modeli örnek olmalı.

BLOG: SHAKTAR DONETSK MUCİZESİ

http://bolbolfutbol.blogspot.com/2011/03/shaktar-donetsk-mucizesi.html

40 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 41: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

PROFİL: ROBERTO RIVELINO

İyi kullandığı sol ayağı, öldürücü frikikleri, uzun pasları ve hızlı düşünerek oynadığı futbolla tanınan oyuncu, aynı zaman-da Corinthians tarihinin en iyisi olarak tanımlanmaktadır. 13 sene boyunca da (1965 - 1978) Brezilya Ulusal Takımı forması giyen oyuncunun, ulusal takım tarihinde Pele, Garrincha ve Zico’dan sonra en ünlü isim olduğu be-lirtilmektedir.

Page 42: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

FUTBOL HAYATTIR

Tüm liglerde, Japonya’daki felaket nedeniyle saygı duruşu vardı

Page 43: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 44: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Bu, Total Futbol’a öncü olmuş bir adamın hikayesi. Gusztav Sebes. Elbette kolay bir hayatın içinde değildi. Bir ayakkabı tamircisinin oğlunun adadığı bir felsefeydi bu. Babası ayakkabı tamirciliği yaparken o kendi köşesinde yalnız başına düşündü. Ayakkabı seslerinin içinde...

Total Futbol konsepti Sebes için süpriz değildi. Sebes her oyuncunun her pozisyon için uygun ve eşit olması gerektiğini düşünüyordu. Macaristan’da bulunan komünist hükümet Sebes’e Macar takımını kurmasına izin verdi. İki kulüp etrafında Sebes, takımını inşa etti. Bu takımlar Honved ve Red Banner’dı. En iyi oyuncularının gücünün merkezinde yeni bir taktik sistem geliştirdi. Sebes saha içinde 4-2-4, 3-5-2 gibi bir formasyonlar kullandı. En önemli rol Puskas’a aitti. Amaç, sürekli atak yapmak, sürekli golü düşünmekti. Bu yüzden her top onda bitmeliydi. O da işi bitirmeliydi. Puskas bu felsefe hakkında şöyle diyor: “Biz atak yaptığımızda herkes atak yaptı. Defansta da aynı şekildeydi. Biz Total Futbola öncülük ettik, onun ilk örneklerindendik.”

Sebes sosyalist bir adamdı. Maçlardan önce futbolu siyasi bir savaş haline getirmeyi severdi. Bu, onun motivasyon tarzıydı. Oyuncular üzerindeki etkisi de açıkca görülüyordu. Dönemin Macar kalecisi Gyula

Total Futbol’un Fikir Öncüsü: GUSZTAV SEBES

Muhammet GÜLHAN, GSCimbom Fanzin 2011

Resim: Sebes’in Macaristan’ı

44 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 45: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

Grosics’in “Sebes sosyalist ideolojiye tetiklendi, onu herşeyiyle anlamanız gerekirdi. Her önemli maç ya da rekabette bunu siyasi bir konu haline getirirdi. Ve sık sık kapitalizm ve sosyalizm arasındaki savaşın futbol sahasında nasıl gerçekleştiği hakkında konuşurdu.” sözlerinden anlaşılacağı gibi...

25 Kasım 1953’te İkiz Kuleler’deki Wembley’de oynanan maç devrime benzer birşeydi. Yıllar sonra ünlü futbol adamları bu maç için “yüzyılın maçı” ifadesini kullandı. İngilizler Macarlar’ı ağırlıyordu. Sebes maçtan önce şöyle demişti: “Eğer İngilizleri Wembley’de vurursak, adımız efsane olarak anılacak...” Macarlar kendi taktikleriyle İngilizleri bozguna uğrattı, maçı 6-3 kazandı. O gün stadda maçı seyreden insanların bakışı çaresizliği ve sersemliği anlatıyordu. Macarlar tam 35 şut çekti İngilizlere. Tüm zamanların en iyi İngiliz futbolcularından Sir Tom Finney o gün sahada olanlar için şöyle bir benzetme yaptı: “Araba atlarına karşı yarış atları” ve ekledi... “Onlar rakip olarak oynadığım en harika milli takımdı. Bu harikulade takımın taktiğini daha önce hiç görmemiştik.” Başka bir İngiliz efsanesi Sir Stanley Matthews duygularını saklayamamıştı: “Onlar karşılaştığım en iyi takım, en iyisi!”

Sebes’in taktik dehalığı devam etti. İngilizleri bir kez daha Budapeşte’de 7-1 vurdular. Sebes’in Macaristan’ı 1954’te İsviçre’de düzenlenen Dünya Kupası için favori olarak gösteriliyordu. Beklendiği gibi finale kadar yürüdüler. Rakiplerini bozguna uğrattılar. Sebes final maçından önce şöyle açıklama yaptı: “En büyük rakibimiz sinir gerginliğimiz, fiziksel yorgunluğumuz değil. Dünya Kupası finalinin bir sinir testi olabildiğinden asla şüphelenmedim” Ama bazen, güzel hikayeler mutsuz sonla bitiyordu. Almanlara karşı ilk 8 dakikada 2-0 öne geçen Sebes’in öğrencileri dramatik bir geri dönüşe maruz kaldı ve maçı 3-2 kaybetti. Bu maç aynı zamanda futbol tarihinin en harika geri dönüşlerinden biri olarak da kabul edilir. Sebes’in maç sonrası yorumu “kötü şans” idi.

Sebes’in Macaristan’ı 32 maç üst üste kaybetmeyerek bugün hala geçerli olan bir rekora imza attı. Dünya Kupası finalinde alınan mağlubiyetin ardından Macarlar yeni bir 18 maç kaybetmeme rekoru geliştirdi. Bu rekoru elinden alan takım 19 Şubat 1956’da 3-1’lik skorla Türkiye idi. Sebes, Macarlara tüm bu verdiklerine rağmen Belçika’ya 5-4 mağlup olduktan sonra kovuldu. Futbolun içinde aktif kaldı, Uefa’da görev aldı. Macarların altın yaşı bitti. Ama Sebes’in gerçekleştirdiği bu öncülük, Rinus Michels’den Johan Cruijff’a ve bugün 21. Yüzyılın Total Futbol’unu oynayan Barcelona’ya kadar devam etti…

Puskas, 1954’deki finalden sonra Alman kaptanını tebrik ederken

45 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 46: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

GSCimbomORGANİZASYON

Page 47: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

GSCimbomORGANİZASYON

Page 48: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI
Page 49: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI

AnimsABIDAL!

Page 50: GSCIMBOM FANZIN 43. SAYI