halil İnalcık - Şair ve patron

85
www.cizgiliforum.com

Upload: altintepehakan

Post on 26-Jul-2015

721 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Halil İnalcık - Şair ve Patron

www.cizgiliforum.com

Page 2: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Şâir ve PatronPatrimonyal Devlet ve Sanat

Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme

Halil İnalcık

www.cizgiliforum.com

Page 3: Halil İnalcık - Şair ve Patron

HALİL İNALCIK

Osmanlı tarihinin duayenlerinden İnalcık, 26 Mayıs 1916 yılında İstanbul'da doğdu. 1942-1972 tarihleri arasında DTCF'de Osmanlı ve Avrupa Tarihi okuttu, 1956-1972 döneminde Siyasal Bilgiler Fakültesinde İdari Teşkilat Tarihi ve Devrim Tarihi derslerini verdi. 1972-1986 yıllarında Chicago Üniversitesi Tarih Bölümünde Profesörlük yaptı. 1953-1993 yıllan arasında ABD’de Columbia, Princeton, Pensylvania ve Harvard Üniversitelerinde ziyaretçi Profesör olarak görev aldı. Amerikan Akademisi, Ingiliz Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi, The Royal Historical Society, The Royal Asiatic Society gibi birçok yerli ve yabancı kurumun şeref üyesidir. Bundan başka Türkiye'de ve dışarıda yedi üniversitede fahri doktora unvanı vardır. İnalcık bugüne kadar 17 kitap ve 300 e yakın bilimsel makale yayınlamıştır.

© Dogu Batı 2003

Tüm yayım haklan Dogu Batı yayınlarına aittir. Sanat Yönelmeni: özlem Özkal 1. Basım: Nisan 2003 Basb: Cantekin Matbaacılık (1500 Adet)

Dogu Bau Yayınlan Selanik Cad. 23/8 Kızılay/AnkaraTel: (0312)425 68 64-425 68 65 e-mail; [email protected] www.dogubati.com

ISBN 975-8717-04-9

Page 4: Halil İnalcık - Şair ve Patron

İ Ç İ N D E K İ L E R

Patrimonyai Devlet ve Sanat • 9

Osmanlı Saray Kültürünün • 18 Gelişmesi ve Osmanlı

Divan Şu’arâsı

Patron ve Klasik. Şiirde • 36 Sanat Anlayışı

Şu 'arâ Tezkirelerinde '4 1 Şâir ve Patron

Fuzûlî ve Patronaj • 54

In 'âm Defterlerinde H. 909-917 • 72 Yıllarında Bağış Alan

Şâirlerin Menşei ve Mesleği

Kaynakça • 85

Page 5: Halil İnalcık - Şair ve Patron

I . PATRİMONYAL DEVLET VE SANAT ’

Ma 'rifet iltifata tâbi'dir Möşterisiz met-â*zâvidir

Genelde, bilim adamı ve sanatçı, belli bir toplumda ege­men sosyal ilişkiler ve belli bir kültür çerçevesinde sana­tını ifade eder. Osmanlı toplumu gibi patrimonyal türde bir toplumda, başka deyimle, sosyal onur, statü ve merte­belerin mutlak egemen bir hükümdar tarafından belirlen- diği bir toplumda bu gerçek daha da belirgindir.1

Matbaanın geniş kitlelere okuma imkânı verdiği, böy- lece edebi ve ilmi eserlerin, yazarına geçimi İçin yeterince gelir kaynağı sağladığı dönem gelinceye kadar, bilgin ve sanatkâr, hükümdarın ve seçkin sınıfın desteğine muhtaç idi. "Sâhib'i Mülk" hükümdar; bilgin ve sanatkârın en önde gelen veli-nimeti, hâmisi idi. Max Weber’in belirttiği gibi, Orta Çag’da, Doğu’da ve Batı’da. monarşilerde devlet; patrimonyal yapıda olup egemenlik gücü, mülk ve tebaa.

Bu yazıda tam bir transkripsiyon kullanmadık. Ancak Arapça ve Farsça kelimelerde ayıt harfi ters virgül ( ’ard, hemze virgül (tekiri, uzun sesliler uzatma işareti * (dans) ile gösterilmiştir. Parsça izafetlerde «faim» (i) harfi kullanılmıştır.1 Bak. H. İnalcık, “Comments on Sultanisen: Mas VVeber’s Typifıeaüon of Ottoman Polity", Princeton PaperS in A’ear Eastem Studios. (Princeton. 1992), 1-22.

Page 6: Halil İnalcık - Şair ve Patron

10 sü»r »t» Patron

mutlak biçimde hükümdar nitesine «it sanılırdı. re yııhuz onun lûtf ve inayetine erişenler, toplumun en şerefli ve zengin tabakasuu oluştururdu. Hanedanlar arasında re­kabet ve üstünlük yarışı, yalnız muhteşem saraylar, hadem ve haşemde değil- ilim ve sanatın hâmiliğimle de kendini gösterirdik

Patrimonyal devlette yüksek kültür, yalnız Yüksek Sa­ray Kültürü olarak var olmuştur, Hükümdar sarayı ve ekâbir sarayları, toplumda şeref ve itibârın, servet ve be­cerinin tek kaynağı ve sığmağı idi. Osmanlıda. en yüksek mimar, sarayın mimarbaşısı. en iyi kuyumcu, sarayın kuyumcubaşısı ve en gözde şâir, padişahın ilgi ve lûtfuna lâyık görülen sultânuş-şıı’arâ idi. Bilgin ve sanatkâr- hü­kümdarın prestijini, sarayın nânru-şâmnı yüceltmek icın gerekli öğeler sayılırdı. Bilgi ve sanatın koruyucusu olan hükümdarın, hakem sıfatını hakkıyla yerine getirebilmesi için kendisinin de. ilim ve sanattan payı olmak gerekirdi. Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Medici'Ier olmasa idi, Floranea’mn büyük sanatkârları elbette yetiş­mezdi.-1 Divan sahibi şâir hükümdarlar olmasa uii. Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkmazdı. O dö­nemde, şaheserlerin çoğu, önemli ölçüde, seçkin sınıfın iltifatı, yüksek kültür ve duygu inceliği, sanatkârı koru­maktaki ilgi ve heyecan ile açıklanabilir. “Kültür Patro­najı” . Ortaçağ İran’ı ve Orta Asya'da çok gerilere giden bir gelenekti. Subtelny'e göre bu bölgede daha sonra Patronaj,

4 Ynİnu Dofcu'dn değil. Avnıpalı hükümdarlar karşısında da üstünlük iddiasında bulunan Muhteyem Süleyman'ın İmparator ŞarUcen'ıı karşı »yası rekabeti ve Avrupah artistler (işerinde patronajı hakkında bak. O. Nnctpoglu. "Süleyman the Magniftcvnl and the Representation of Power in the Otloman Habubıırg-Papa) Rivalrv". The Art BtıHetin, 71 11989 Eylül). 401-427• Özellikle bak. L Jardine. WoHdly Goodg- A New H istory o f the ftenatsuancı-. Baltimore: John Hopkiıu U.l*. 1996- M H«llinxsworıh. Patrongo in the Henau&anoi lu fy Fmm 1400 to the Kariy Yenrs o f the Henaiumnct. New York: ttantatn Doublrday ltlüfi

Page 7: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Huhl Innicık \ |

Türk’ Moğol devletlerinde askeri sınıf iyin yen» medeniyeti benimseme süreci olmuştur/411 l,p>. yüzyılda Semerkand. Herat, Tebriz. İstanbul ve Delhi'de ortak yüksek saray kültürü sayesinde sanatkâr, bir memleketten ötekine git (iği zaman aynı himaye ve anlayışı, aynı sınık ve coşkulu karşılamayı buluyordu. Osmanlı sultam; özellikle Orta Asya ve Azerbaycan'da Türkçe ve Kaı-sça’ya hâkim mün­şileri, şâirleri, âlimleri kendi payitahtına çekebilmek iyin büyük fedakârlıklara hazırdı4. Fâtih Sultan Melımed ve II. Bayezid, zamanın Iranlı büyük şâir ve mutasavvıf] Molla Cam iyi İstanbul'u getirmek iı;itı çok çuha harcamışlardır,

İran ve Orta Asya'yı idaresi altında tutan Timurîler devletinin merkezi Herat; ikimi de hüyiik sanat, patronu olan Abû Sa'îd Mirza (1458-1<U>H) ve Hüseyin Baykara U4ü9‘ 1509)'nm saltanat yıllarında İraıvTiırk dünyasının görülmemiş parlak bir medeniyet merkezi olarak yuksel- iniştir. Bu dönemde biri İran, öteki Türk kültürünü temsil eden iki büyük edebiyat ve düşünce devi, Abdurrahman Câmî (1414-1492) ve Ali Şir Nevâyi (9 Şubat 14413 Ocak 1501) Osmanlı edebiyatı için örnek kabul edilmişlerdir. Fâtih ve U. Bâyezid. Hüseyin Bavkara ile mektuplaşı­yorlardı. Sultan Bayezid, Hüseyin Baykara'ya gönderdiği mektupta (Feridun Bey Münşeatı, 1, İstanbul 1274, 305- 306) "muhabbet-i kadîmî"den sözediyor ve mektuplaş- manın devamı arzusunu bildiriyordu. Hüseyin Baykara cevabımla Osmanlı Sultanına “halîfetu’llah fi’l-enânı” . ve "al'gâzi fi sebîlillâh” diye hitâb ediyordu ve dostluğun

M.ti. Subielny, bak. Aşağıda nol 51 Osmnntı klasik dönem sanatının doğuşu üzerinde A . Kuran. M Kı>Rı*rs.

N. Atasoy'un bildirileri, özuliikle (.«. Necipoğln. A Kanun for t he Sıat**. A Canon for the Arts..."- SoUatHtt Ia‘ Mngıufi<tue r( son tetnps. yay. ti. Veınsieiıı, Pnria 1992, 195-216.

Page 8: Halil İnalcık - Şair ve Patron

p.1 s'üill >»• l'üfh'tI

j»ı*kı#lınlm i'«t v«» K(»ln’ rl«>?ım'tuı» miihUu 'u Imh'hi . 'u v u sn ım >tînt«» otlıyordu lu.g.y. ;i0ii;tl)7Vn

!5 yy. yııksok killim ' uunko/lort. T im ur hovujuI.iu g«>l<’jı hiikiimdıırlıinıı payitahtları idi Oaımmh vr Hint ptuli^ııhlıın, bu bükımulaıtarm saı-aylarnu ürın'k tul uyur, ı>nıda yo(i#on voyıı "üıtİHitb" mfon bitkin v<* «muUİairİMn koıuh «unylnruıa ım*k ivin bor türlü lodakarlığıgo/.»* Hİıvorlımb. Uom'saıiH Italva'tiındıi 5}t>birlor ai'tısııulu, ıhıhı» sonra Avrupa sarayları arasımla gbnbıgüm üz ıvkabot. İslâm dılnyımmıhı da boıı/.ori bir rol oynam ıştır, v*' moolıni# yiiksck sımatm gelişimi ve niteliği üz<*rind«> on gtıvlü etkiyi yapmıştır. O rtadoğu'da da. b ir hüküm dar ivin on $ı>lm*tli bilgin vo »ı\ı\t\t k«\ rlurı snnıym a vekohtlmek, gt'rokivso oıılan -/.orla ıılıp getirmek ulaftnu bir ^evdi. Tinnır. istilâ ettiği hor memlekt'tt» on şob ıvtli bilgin vo sımutknrlnrı toplııyıp Someıkaml’ı» goU‘u,mu{j.'“ Yavuz Selim Tebriz ve K aim eyi aldığında yüzlerce sm m tkûrı İstmılnıl’a sürmüştür’1. Osmanlı pıUrimonyal saray

1 Ihı kumıda Timuritor dovri llrrat vo l’ ami iixı>riml>' üs»«J / .V . Tt»n«<> v«ı H. Kiıivr'm Idâıtı Aıısikh>p?ıiwîiu\'.'k\ makalt>lon. III, UY'JO vo •Ti» 442. ihmal feUlım'ntcH; aynın. K Yurshator. "IVraian l\n‘»ıy it> tin- Tımund and Satnvid IVriods". Cumbriıhıp flis to ıy <>/' İm tı. VI. «•«! I’ JockıKtn nm( l. I<uekh«vt. Oaınhridgc. 1986. 9tiJv9iM'. M. Sııbtolnv. A 'l'nilo fer (hı> 'l'ıımmıl IVrıotl ‘llto IVraian l’uotry uf ılu< İ4tiv Tiımınd İVruHl". jfAVlî. 13t> USHfi). 6tv79. İraı» ve Orln Asya «aıaylarımln «»imi ıçm ımlrunajın tfneıni hakkında ösellıklo, M. Stıbtelny. “Süotoocüiuumı' R»ı*i'H u f ( ’H İh ıro l l'nironaKı1 «odvr the l-tıior Timuvids”. httı'nuttu'i'H İ

Joıırıı#! ıtl'rhf MıMIr h'.ıst Slıuiit^, 20 UÜHH), 47!)*ftOR 1,. Oolonıbı<k w M Sublclrty, (pıtx). I'inıund A rt atui i'ukutv. /rnn ,*mt Ct'tKtıtl Aat.ı in the h)ûtvrıth Çmiun\ l<“»!«•« 1992; una dili A««rî (Tvırknu'n' Türkc^si olan buyuk Ulam ımtaiki ıuuariy»t<;ı*ı. ıjAıv, hallAt Atwlül Kâıl>i‘ Moralinin Turkça «iir pur^alnn hakkında hak. Uütıill A. 'I'«<kin. "Tiınıır l)*>vnnp ait ıkı Tı»rkı,v nur'-. Ilıtrvunl Vkruinittıı Stııtluv, İU/IV 11**?!>• |5MW). SSÜ Ht>7: Timur’un Turkçf şiirle ilgili'ndi^i Itnkktntla ıı.|;.m. 8W>.'* H K Man/. Thr Ruı' sıırfKuleafTatı>ı>rl»m‘, ('umhriıiı;» U>89." Trbru’drn *ııruWnltjnıı bir liataıi ı^m hak. İ II Uuvınvnrjıh, "()>ımı>ab

Sarnymıta Khl i Hırof (S«natkirler> Üofterı'. Hffcefar, I I U5J8I ItlHti',

Page 9: Halil İnalcık - Şair ve Patron

killUirumin ı «-11şın«*s>mU-, jjiir ve inıjıi alanında. lıuHiıılıat ve nakkaşlıkla, parn ve mevki valilileriyle eelb olunan vey a "surunu" edilen Nmıııtkârların payı Imyuktıir. Öyle ki. yerli Osmanlı Tiırk sanatkârları, "Anıp ve Aıvın 'c verilen im ayrıealıkl.mı dolayı yiluivet lerıııı açtkui d i İt* l'etırnıekleu ı;okmmemi>.derılır U»ak. a$a|'idaV Lelılı ılıyor (Latifi. ’.'.fK'V

. '<>/ıı ‘m fit't' b ir i A im /itim )ı i-c/ır)'.■/ rc.-r.'i/vf r.'/ s:ıııt\‘ik ııııı.ı

Öte yandan, bir yerdi’ kendini uoslerım l>u İtildin m1 hu nıılknr ila. şâ ıru yerel’ ve refahını. bıiyiık ve /ennin hıi k ıim dnrlann sarayında, lııtf ve inayet iıııle anırdı l ’atru m ıj , himaye. hoyleee. iki yanlı i*len ln'in saray, hem de H*\kiıı bildin ve .sanatkar iyin nam U'^âıı ka/.aıımaııın u-k. yolu kabııl edilirdi.

Doğu da ve B atıda. pnUinumynl hanedan devletlerinde, servet ve n â n ru şâ n kaynağı, sarayın yanışım hükümdara m ensup toprak salıda rteâl ve rkâbirdı Batı da. Uönesans jtnlyft’sındıı. servet kaynağı toprak ve turun yerine ticaret vo sanayi alanlarına kaymen, yeni zencin burjuva sımh feodal'patrim onyal efendilerin yerim almaya banladı. Aşı kâr olarak l>övle bir ^elignu*, Doğu da uerveklc$euıoımj$tir.!' İtnlyn’do konniıi ijı'hıv devletleri böyle bir gelişmeye sahne olurken, Doğu'da nu'rkı'/.iyetçi patrinıonynl devlet yapısı Kittikye daha «üvlii duruma erişiyor, bildin ve sanatkar,

1 l'Vılih SulUın M^hım'U. .'v'iııcı^iiını’ ıU'n Al&tddm Al» K u ^ u ’vıı İatanİHiln ı>'Rftu-dı£ımlı> o »telifi» ikiyıı/ kadnr Ortıı Asyalı v«* Iranlı âlim i ynnıiHİu k «'tirdi t'İ’u#k(H»ri«ido, Cstk.-i'ık ı A'ij'»MJİıi(nvı«wuın«H. Mtvdı. İsittn hul.H . 12t>Sl. S.tHlIV“ Kursu U'ivkt'loniK’ n<ııv yHytıfcıııı bir ;m«ştırn>:v r\ V Asır Türkiye lktıxm)i v f İ^lınun Tııntu Kuynrtklnvı, İstanbul l'm vrrsıtvaı lkiis.it f''nkultrxı M<\ tııuıixı, XV., Üifı.l-littJ M 'ftA im iı't^ın iunvt' 1 jjohnudf dulıi <*ıı /.onıtiıı sınıfın, sorveti ımuı nıııiımı davamın "nskon" sınıf oldujsumı gosiernıiftir; Ortn Aayn'd» «ym dimim kuıullamınjiıv lııtk. M.K. HuUlv'lny. ”S»H,iwv«»noı«kı' Uiw»»''

Page 10: Halil İnalcık - Şair ve Patron

14 Şâir ve Patron

her zamandan ziyade saraya ve ricâl-i devlete bağımlı hale geliyordu.

İlâve etmek gerekir ki, yüksek saray kültürü ile yerel halk kültürü arasında kopukluk üzerinde yapılan gözlem. Doğu kültür çevresi için de mutlak bir gerçek gibi alın­mamalıdır. İlk Osmanlı beyleri, Babai-Kalenderi dervişle­rine, dinî-epik halk edebiyatına, bir kelime ile Türkmen kültür çevresine bağlı idiler. Sonraki yüzyıllarda, özellikle Fâtih Sultan Mehmed döneminde saray, Orta-Doğu koz­mopolit kültürüne yöneldiğinde, bu Türkmen kültür gele­neği etkisini sürdürmüştür. Kahire ve Tebriz’den gelen ulema, münşrşâir ve mutasavvıfların yanında, Osmanlı hükümdarı her zaman popüler bir tarikat şeyhine saygı ve bağlılığını devam ettirmiştir9. İstanbul saray ve camileri için Uşak’ta dokunacak halılarda, bazılan Iranlı olan sa­ray nakkaşlarının yaptıkları Örnekler işlenmiş, İran saray halılarındaki desen ve motifler kullanılmış, böylece Uşak saray halılarında, geometrik Türkmen-Yörük m otif ve düzenlemeleri ile birlikte İran motif ve desenleri egemen olmaya başlamış, halıcılıkta bir saray stili ortaya çıkmış­tır10. Bu olgu, sanatta saray patronajının başka bir kanıtı olarak kaydedilmelidir.

9 Ş akâikı Nu'mâniyy&âe ulemadan sonra tarikat meşâyihimn biyografileri ayrı bir kategori olarak verilmiştir.10 O. Aslanapa. Türk Hah Sanatıma Bin Yılı, İstanbul 1987; K. Erdmann, OrientUppiche-16.19. Jahrhundert, Hannover, 1966: Saray halı motiflerinin baik dokumalarında kullanılışı hakkında bak. B-B. Acar, Kilim. Zili, Sumak, Türk Düz Dokuma Yaygı/an, İstanbul: Eren Yay. 1982; J. Raby; “Court and Export", Orienta! Carpets, eds. R. Pinner and W. B. Denny, London 1986, 177-188: W. B. Denny “The Orijin and Development of Ottoman Court Carpets", 243-260; M. Fuad Köprülü- zade (Köprülü),"Milli Edebiyat Cereyanının ilk Mübe#şirleri ve Divan-ı Türki-i Basit”, İstanbul 1928 ve şu Önemli araştırma: F. Çağman ve S. Tanındı, "OsmanlrSafavî ilişkileri Çerçevesinde Topkapı Sarayı Müzesi Resimli El-Yaamalanna Bakış". Aslanapa Armağanı, İstanbul 1996, 37- 76; Türk halk edebiyatının devamlılığı için bak. M. Çavuşoğlu, “Fâtih Sultan Mebroed devrine kadar Osroanlı-Türk Edebi Mahallilerinde

Page 11: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 15

Osmanlı sultanları belli zamanlarda topladıkları ulema ve şu‘arâ meclislerinde hakem rolünü oynamak yetene­ğini, şehzadelik döneminde seçkin hocalardan aldıkları yüksek kültüre borçlu idiler11. II. Murad'dan beri sultan­ların, şiirlerini toplayan birer divan tertib edecek kadar şairlik yeteneği kazandığı bilinmektedir'2.

Bir kelime ile, belli bir sanat zevki ve anlayışına sahip patronun himayesi altında sanatkâr, ona göre eser ver­meye özenirdi. Muhteşem Süleyman döneminde Osmanlı klasik kültürü yüksek sanat eserleri vermişse, bunda bu Padişah’m yüksek sanat anlayışının ötıemli bir payı var­dır. Hatta diyebiliriz ki, sanat ve bilim eserinin kalitesini ve sanatkârın şöhretini, çok kez hükümdar belirlerdi. Bir eserin “makbûl ve mu'teber olması” herşeyden önce sulta­nın iltifatına bağlı idi.13 Osmanlı’da, kimse padişahın sa­rayından, yahut camiinden daha büyük ve şa’şaalı bir yapı yaptıramazdı. Sultânu’ş-Şu'arâ seçilmek, ‘'in'âm1' almak için şâirin, ilkin şu'arâ meclisine çağırılması, sultana bir kaside sunması, takdir edilip bağışa lâyık görülmesi ge­rekli idi, Öte yandan, yüksek mevkilere çıkan şâirler (me-

Muhtevanın Tekâmülü” , Kubbealtı Akademi Mecmuası. 112 (1982), 31* 43;" Fatih Sultan Mehmed'in Manisa'da şehzadeliğinde hocaları ünlü fıkıh alimi Molla Hüsrev ve münşi nişancı İbrahim, askerlik’idare işlerinde lalası, Zağanos Paşa idi.12 Şâir padişahların bir listesi ve şiir örnekleri için bak. Tayyârzâde Atâ, A ti Tarihi, I, İstanbul, 1291/1874; keza Şehri wde Mehmed Saİd. Mahzenu's-Safa ve Kunz-i Dûrer, yazma nüsha. Atatürk Kitaplığı, İstanbul, M u a llim Cevdet yazmaları no. D. 74' "Şehnameci Talıkt- zadeye göre Osmanlı Padişahlarının Şairlikleri": Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 1989.'*“Kütûb-i mezbûre-i muharrere.... makbule ve mu'tebere olmak, husn-i nazar i pâdişâh-i dûrbin ile manzur ... olmağa mevkûfdur". Şaki’Hri Nu'm injyye Tercümesi (995 H.), İstanbul 1269R.. 12'13.

Page 12: Halil İnalcık - Şair ve Patron

1*5 ydır w I’ıttrvn

mmIû Nı-ciıti) kumlileri patron durumuna gelip bırv/ık hw- ki» (jfiiri yanlarında bulundurmuşlardır,

l'dtroıuırı «zel ilenine erişenler, onun "terbiyeli" «uy», aindu iyi mevkiler elde ederler. onun "mür<!İ)bn>’lanı<dnn (yetiştirmelerinden) Mtyjljrlnrdı. Yıılm/ Hanat.ı;ılıır ı<;m deftil, «««elde, Onmmılı patrimonyal toplumlunla trrbıyct. kulluk, irıCi/f/ibmmyBİ ilişkilerin temeli olımış, hem pnl.ı«n hem kul için gerekli bir «»»yal baft oluşturmuştur. Tııt roiı için şöhretini ve mevkiini yüceltmek, kul i ç i m hı.yüita kalııuık. ilerlemek için bu ballılık (:Hiınt.ı. Hu pat,riniony;ıl prensip. (»atrrm-kt«l ilişkisi. Osmanlı devletinin temel yapı ve menşeinde görülür. Osmanlı Devleti, Osman (îozî’ye yoldaşlık-nökerlik yapanlarla ortaya çıkmıştı. Devlet, Os­man'ın devleti. Damarılı devleti idi. Osmanlı putrimonyal toplumurıtla inliniib vo patronaj, «eçkin mnıfıtı htsr bölü mimde, statü gruplarında, bürokraside, orduda, hatta ilmiyyedt: sonyal ilişkilerin ve hiyerarşinin temel prensibi itli. İlmiyyede, yüksek düzeydeki mollaların aile fertleri ve diirııçmendleri için yaptıkları iltimasa karşı nşa£ı derece' deki grupların tepkini, zamanla «eniş ölçülere varm ıştır11. Hürokraaıde, kâtip yetiştirmede. çırak'kıılla-uKtıı »istemi, dolayısıyla patrona; etm endi. Askerî'idfirî «istem de tayin ve terfıler, ancıık en yakın Amirin ar/.ı ve tavsiyesi ile mümkiıntliıır'. Hnnatkfır da İm genul patrimonyal sistemin dışında değildi.

Patrimonyal devlette her türlü nimet ve mertebe, yal' mz ve yalnız hükümdardan kaynakladığı için, bunu eriş mek isteyen nâmretler arasında kıyasıya bir rekabet, hftaed, **r>trık« ve yaltakçılık edemendi ve toplum un a b l» ‘ kın» yahut ahlâksızlığını oluştururdu. Osmanlı

11 H . i i t f t l t ık . T h * f t û u ı â n v ' ’ Ite ts iah ırs o f t h n K f i r l ın n k t ı f t o f K u r n i l*

A ’» * / * in fHUrmun İ»| ,« fılıiıl' K r tr n .l W )H , l i J f H M

H . In ı ı k ık . " O n m u n l ı f t l» n ık rm ı* ır » 1 iı A k l i m v o M u ı ım u l ı ı t ” , Onmam Am h'innlnn. J.

Page 13: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Ilalıi hınh ık | V

Vekııytuûnıele.ri v « ^u'ııri» 'IVy.kirelen b » ıt< ım ;m / rektıltvt ve ç e k ilm e le r in h ik â ye ler iy le d oludur. K ıı/û li. bü yü k lerin yunıriii vıırıım m nıırıın u-ÇM -H İH İfıi, " I u i k m I ehli'nıU -n uzak k a lm a k ta b ıılıır . Ilıık iiındartı yak laşm an ın , k i m i m "Immı i

m ı/.n n " il<- "nıııiızıır” o lm an ın tek yolu , yak ın la rın da n b in itin İtijnrty«t ve a rm ılıf 'in ı «ahlam aktad ır. l u / ı ı l i ( Farm n I f ıv ı ı ı ı . « . W > ) bu n u İtilir

M ıı ^ H n n in i m n h r ı 'ıy ıın im M n h - rû y ı ı ı ı h ır ım ı u r ıh ım i $ ıırrı/i

(Uiz ayyüzllilerin kullarıyız Ayyii/.lühtr ine hep Mİ/,İli kulımıızdur)

flöyleee. patronla birey arasında "intinâb” edilerek nüfuzlu kişiler yer fi lir. Ynltaklanma ve intianbın aanatla huğda.1}' tırılmış, kurıımhu-ımifj hiçimi fi*; kanide Minmnk.sultnm ve pahaları en abartılı purlak ifV*<ltsl«rl«; Köklere çıkarmakta Hörulur. l’'uy.uli, bu vs«lUU'. Kulum ftüktymuıı'n ve. ricale kasideleriyle ötekilerden farklı delildir. O, patrona g/)yle hitâb eder:

Ar/.ûyi dttvJvt’ipirhun'i hückhuırj (hımt M rrubâym/ rû% u #ab a/, di! kurur an dido hiib

(Senin kapındaki hizmet,İtilirin ayağını öpme devletine eriyıno »r/ûnu, gece-gündüz benim gönlümden huzıırıı ve gözümden uykuyu gidermiştir)

Patronu» ilgisini Hİirdürmek için ıjiıir, öteki kullar gibi, uon derece dikkatli olmak, onun hızlanmayacağı eylerden kaçınmak zorundadır. Bu yüzden Fâtih'in gazabına uğra yan ve «örgün «dilenler arasında Mevlânâ Abdülkâdir. Nahifi, Velîyüddm oğlu Ahmed l3a*a’y» zikredebilir i-*.

Page 14: Halil İnalcık - Şair ve Patron

II. OSMANLI SARAY KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİ VE OSMANLI DİVAN ŞÜAKÂSI

Konya Selçuklu sultanları, bütün Yakın-Doğu sarayları gibi, seçkin şâirleri himayede geri kalmamışlardır. Sel­çuklu devletinde resmî dil Farsça idi; fakat sarayda dahi Türkçe konuşulduğu anlaşılıyor. 13. yy. sonlarında Sel­çuklu Sultam III. Alâeddîn (1297-1302?) Horasanlı Hoca Dehhânî’den (XIII yy. ikinci yarısı) Farsça bir Selçuklu Şehnamesi yazmasını istemiştir, fakat aynı zamanda Dehhâni’nin sultana Türkçe kasideler sunduğunu da biliyoruz.16

15. yüzyılda Islâm dünyasında, Orta Asya ve İran’da, Timurîlerin temsil ettiği yüksek ilim ve sanat rönesansı.17 Osmaniı’lara örnek olmuştur. Orta Asya’da Timurlular döneminde ortaya çıkan göz kamaştırıcı me- denî gelişme, sanat kollarında erişilen eşsiz yaratıcılık ve mükemmellik tarihçileri bu dönemi İtalyan Rönesansı ile kıyaslamaya götürmüştür. Subtelny, bunun teme­

>« Dehhânfmn t. Alâeddîn (1220-123?) döneminde Anadolu’ya geldiği tezi için bak. H. İlaydın, “Anadolu’da klasik Türk Şiirinin Başlangıcı”. Türk Dili. 277 (Ekim 1974), 765-775.

Şimdi bak. J. Rogers, "Cencralization and Timurid Creativitiy”, Orienco Modemo, N.S. XV (LJOCVP. 535-560.

Page 15: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 19

linde, o zamanda zengin patronların yükselmiş olması olgusunu görür.>8 Bu patronların başında, bir Uygur bahşı ailesinden gelen Ali Şir Nevâyî gelmektedir. Nevâyî [kendisi Hüseyin Baykara’mn musahibi (mukarrebi) olmuş] bir bürokrat sıfatıyla Divan-i Aiâ emirleri arasına alınmış, daha önce ailesine ve kendisine soyurgal olarak tam muafiyetle yapılan zengin toprak bağışlarıyla elde ettiği muazzam serveti bilim, edebiyat ve mimarî eserlerini teşvik etmek ve yaptırmakta har­camıştır.19 Onun cömertliği dillere destan idi. Klasik İran edebiyatı ve düşüncesinin son büyük temsilcisi Abdurrahman Câmi (1414 1492), tüm İslâm hükümdar­larının davette yarıştıkları İslâm dünyasının Voltaire’i idi. Fâtih Sultan Mehmed ona 5000 altın armağan gön­dererek İstanbul’a çağırmış, II. Bayezid onu Osmanlı ülkesine getirmek için büyük çaba harcamıştır. Bâyezid, Câmî’ye gönderdiği mektupta (Feridun, I, 361-362) onu “nûru’l'hak ve hakikat” ve “nakşbend*i i'tikâd” diye anı­yordu. Câmî cevabında, “bahşîşhây-i şeh haddi na* dârand” (Sultanın bağışlarına sınır yok) diye bildiri­yordu. Osmanlı sultanı, Câmi'nin gönderdiği eserleri (“külliyât-i câmi'il-kemâlât”) (belki Nafahât) aldığını bildirerek kendisine bin flori altın gönderdi (Feridun, 1, 363). Câmî cevabında-

Câmikucâ ‘atây-iŞeh-iRûm azkucâk ’în Jûf-jgayb mvrasidaş azreh-i'umûtn

diye Osmanlı sultanının lûtfuna şükranını ifade edi­yordu. Kuşkusuz, Osmanlı Sultam, İran ve Orta*Asya

18 Bak. yukarıda not 5’de a.g.ra. Timurlular Rönesansı tanımlamasına karşı bak. J. Aubin, “Le mecenat timouride â Chiraz", Studia 'İslamica, 8 (1957); OsmanlIlarda Soyurgal, temliknâme olup Osmanlı patronlanmn zenginlik kaynağı da çoğu kez vakfa çevirdikleri arazi temliklerinden geliyordu.19 Bak. Subteln/nin yukarıda not 5’de adı geçen incelemeleri! özellikle “Socioeconomic Bases", 490*492.

Page 16: Halil İnalcık - Şair ve Patron

20 #»ır ve Patron

ortak yüksek kültürünün en tanınmış temsilcisi Câmî’ye gönderdiği mektup ve bağışlarla, bu kültürün bir hâmisi, patronu olduğunu göstermek istiyordu. Nakşbendîliğin kurucularından alçak gönüllü İranlı mutasavvuf, bu armağanları, “bâ-anvvâS hulûs-i dervişane ’ du’â ile kar­şılıyordu. Osmanlı'nın Fâtih Sultan Mehmed ile başla­yan en ileri bir İslâm imparatorluğu olma iddiası sonucu olarak, bu bölgelerden âlim, sanatçı, münşi ve şâirler davet ediliyor ve el üstünde tutuluyordu.20 Sehî Beg’e göre Fâtih. “Arab'dan ve Acem'den ehl-i ma’rifet adına olan kimseleri buldurub getürdüb fevk’al-hadd ri'âyet ettirirdi.”21 Fâtih Yeni (Topkepı) Sarayını “Arab ve Acem ve Rum’dan mâhir mimarlar ve mühendisler getürüp” yaptırdı.22 Kâtiplerden Lâlî, İran’da uzun zaman kalmış, dönüşte kendisini Acem (İranlı) diye tanıtmış. Fâtih’e musâhib olımış, gerçek ortaya çıkınca kendisine verilen zâviyedârlık ve maaş elinden alınmıştır. Birçok Osmanlı şâiri (meselâ Halîmî, CâmH Rûmî) İran'a gitmiş, dö­nüşte üstad olarak karşılanmıştır.

İtalya dışı Avrupa ülkeleri Rönesans'ında İtalyan üstadlar nasıl örnek alınmışsa, Orta-Asya ve İran şâir­leri, özellikle Hâfiz, Sa'dî, Hakânî, Nizâmı, Nevayı ve Camı, Osmanlı şâirleri için birer örnek ve ilham kaynağı olmuştur.23 Başka deyimle, nasjl bir Fransız veya Alman Rönesans’ından söz ediyorsak, İslâm dünyasında da or­tak saray kültürü, Orta-Asya, Osmanlı ve Hint'te ken­dine özgü bir özellik, bir üslûp orijinalliği kazanmıştır. Bunu minyatürde belirgin biçimde görebiliriz. Fârisî

M M. Çavuşoğlu, a.g.m; H. Sohrweide, “Dichter und Gelehrten aus den Oslen im OsreanUchen Reich". Der İslam. 46 (1970). 263-302.** Tezkire. H eşt Bihişt, yay. G. Kut. Cambridge: Harvard Üniversitesi. 1978, 97.“ Tursun Beg, The Hıstory ofM ehm ed the Conçueror. yay. H. İnalcık ve R. Murphey, ChicagoMinneapolis. 197815 Bak. M. Çavuşoğlu. “Kanuni Devrinin sonuna kadar Anadolu’da Nevâyi Tesiri Üzerine Notlan, Atsız Armağanı, İstanbul. 1976. 75-90

Page 17: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halii İnalcık 21

edebiyatında derin bilgisi olan Velîyüddin-oğlu Ahmed Paşa için Latifi der ki, Farsça şiirlerden aldığı manalara "elfâz'i Rûmîden libâs ilbâs” edip “mahbûb-i Rûmî-i ‘işve sâz” göstermiştir (.Tezkire, A. Cevdet yay. 77). Boylece, bazılarına göre Ahmed Paşa, ancak bir "mütercinTdi. Farsça bilmeyen, gerçek şâir sayılmazdı (Âşık Çelebi, 277b).

Tezkirelerde, Osmanlı şâirleri İranlı şâirlere kıyas edilmiştir. Bu gibilerin, aynı zamanda Farsça şiirler yazma gücünde oldukları, bir üstünlük nişanesi olarak belirtilmiştir.

Herhalde, klasik Osmanlı divan edebiyatı, daima İran klasik edebiyatıyla karşılaştırmalı olarak incelenmelidir. Ancak böyle bir yöntemle, Osmanlı şâirlerinin ne derece etki altında kaldıkları, ne derece orijinalliğe sahip oldukları ortaya çıkarılabilir.24 Latifi, (Tezkire, 230) bunu kısmen yapmıştır; meselâ o, İranlı üstadların etkisinde kalmayan Nihâlî’de bir “tarz ı hâss" bulmuş, “Rûm’da değil, belkli Arab ve Acemde ve Pehlevî dilinde bu üslûba şiir demiş kimse yok", hükmüne varmıştır.

Şunu da belirtmek gerekir ki, Fâtih döneminde İslâm devletleri arasında birincilik iddiasında bulunan Os­manlI devletinde,25 bank şâirlere karşı bir üstünlük ve yarışma eğilimi belirmiştir, Latîfî ( Tezkire, 157) şâir Zâtî’yi, Câmî ve Nevâyî’den üstün bulur. 15. ve 16. yy. Osmanlı şiirinde bilinçli, bir ”tâze”, orijinal üslûp ara­yışları görülür. Bu şâirler, Türkçe’ye özgü deyimler ve atasözleri kullanarak orijinal bir üslup yaratma çabası göstermişlerdir (Latîfî, 300-301). Gerçekte, konulannı Nizâmî’nin hamsesi gibi Farsça edebiyattan seçen büyük

24 Böyle bir araştırm aya örnek olarak bak. Gönül Alpay. “Yûsuf Em in’nin Beng ü Cagır adlı Münazarası", Türk Dili Araştırma Yıllığı- Bel/eten. 1972,103-125“ Bak, “Mehmed İT , (H.İ.) İslâm Ansiklopedisi (Mflli Eğitim Bakanlığı).

Page 18: Halil İnalcık - Şair ve Patron

22 iü ır iv Patron

OsiTinnl» şaırlori, )m/c<ı Inıııh örneklerini goljjedi' bini kmı orijinal yapıtlıır »rtnyu koymuşlardır: hu arada "kudcmıidan" S^yhi'rîtn //».*«*»• ti pirini. Fuaûlî'nin Uy!A i t1 Mecmiriu oft'llikle tmtlmaljdır. St>hi. Latifi ve Aşık tOKkin'l(*riu<l(i, bu onjinn! üslûbu, daim»,"tarz-j )ıtW , “tarzı ımıhınV’, "tâzt-“ diye överler.

Hu vadide ilk büyük Osmanlı $âiri, kuşkusuz. 15. yy. baçlannria ortaya çıkım "kııdctınVdıın Şeyhi'dir.2" Şeyhî kemlisi de. jjeııçliğinde İran'a tfilmış, tasavvufta deriır Wnuşti- Onun Hıısrev <i tfıriınıu. I.nlîfl (Tezkire, 216- 2lt>) e$sı/. bir eser olarak ”u) mertebeyt* t*rıııi yoktur” di.vv Över. ve Türkçe mesnevi tarzını o yaratmıştır, der.

Ancak l'V/.ûti bile. Türkçe $>‘ r üslubumla pek rahat delildir- iter ki‘ ( Türk\v İM’ttn. Muk.tU ıı at. tto. X. i).

A"n/nri nâgik Türk laftıyle iyen ditşvAr oh r

Mende tevfîk ol.<a bu düşvârı »sân evle rem

Bununla beraber Fu*ûlî’mn Türkçe (Türkmen-Azeri) deyimlerini, 16. vy. İstanbul'unda "actb" bulurlar (Latif!. 265). 1350-1450 yıllarında “kudemâ”,27 Türkçe sözcük ve deyimleri sık sık kullanmakta idiler: 1450'den sonra Farsça, Arabca lügat ve deyişler, şiirde “jsiver elfûz” sa­yılarak gittikçe yaygınlaşmış. bazılarınca "kudemA”nm

* A.N Tarlan, $eyhı Divânını Trt-kifc M.ÇavuçofcUı'ııa göre la.«.m. 4J) "lrankirT (iir çığırını Şeyh! açmış.

r Fiıih döneminde şâirlerin Acem karşısında kendine güvenle yeni ı»ama oluşturduğu hıkkırıdn bak. M. Çavuşoftlıı, “Fâtih Mehmed Drvnne kadar Osmanlı Turk Edebi MahsuiJlerinde Muhtevanın Tekamülü". Kuböraltı Akademi Afocmûam, XI-2 (1982). 31-32. Bu

•fithk. halta üstünlük bilinci ilkin Orta Asya'da kuvvetle belirmiştir, bak A E Bodroglıgetı", “Klasik Orta Asya Türk Edebiyatı" Toplumsal Tank. M Ü992 HatirsnV r>7. H Unydın. "Anadolu'du Klasik Türk Şiirinin Batlangıct". Türk Dili. 277 (ekim 1974). 765-774; "Divan Edebiyatı' l»Jim Ansiklopedisi (TDV), (6. F. Akun). ;iH#-428i Âşık Çelebiye gön, (27Ha) mesnevide.' Şeyhi, kasidede Ahmed l'aşu ve gazelde Secili kendilerinden ünce gelenleri unutlurmuglat-dır.

Page 19: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Htiiti tıuılcık 23

Türkçesi “Oğuzâne ve kûhiyâne”, “garib «Haz” gibi gö­rünmüş: "Tiirkî ta‘bîrât” köylüye ve dağ kübiklerine Ö z r ü sayılmıştır. Gerçek bir edebiyat tenkitçisi olan La­tifi (Tezkire,216), buna karşı çıkarak, ber edebî «serin kendi dönemi içinde değerlendirilmesi gerektiğini be­lirtmiş. “bir nev-peydâ zuhur ede, meyân-i nâsda mer i ve mergûb olub köhneler kadr ü rağbetten düşer” , göz­lemini yapmıştır. Latîfi’ye göre. Fars edebiyatım taklid eden Nizâmı-i Karamanı, özellikle Velîyüddîn oğlu Ahmed Faşa ite divan şiirinde yeni üslûp üstün gelmeye başlamıştır: Ahmed Paşa'nın divânı, “ Divân-i Hâfız ve Câmî gibi her ne kadar ki okunan yine ter ü tözedir", der. I^atifî, ondnki ve Necati'deki tazeliğin, orijinalliğin, bir bakıma Türkçedeki “durub-i emsııli” (atasözlerini) kullanmalardan ileri geldiğini de belirtmekten geri kal­maz. “Zira” der. “mezkure gelince sâbıku’z-zikr olanlar şi’ri Fürs divânlarından tetebbu’ ederlerdi. Necâtî Beg'e gelince şi’r, musel-âmiz oldu ve herkes hasb-i hâline müte’allik anda darb-i meael buldu".

KASİDE SU N M A VE İŞRET MECLİSLERİ

Doğu edebiyatında şâirin himaye, inayet arayışı, özel bir düzenleme ve kalıp içinde patrona sunduğu övgü, kas/de nev'i içinde ifadesini bulur.28 Kasideler, başta, öbür dün­yada Tann 'm n rızasını, Peygamberin, velilerin şefâatini. ve bu dünyada patrimonyal siyasî güç sahiplerinin hi­maye ve inayetini kazanmak için yazılırdı.

28 Kaside hakkında son zamemlarde esaslı bir eser yayınlanmıştır: Çasida Poetry in İslnmic Asîn and Africa, l Classica! Tradjtiona and Modem Mranings, eds. S. Sperl and C Shackle, Leiden:E.J.H. BrilU. I99ö: eserde kaside ve patronaj için bak. S.P. Stetkevych. 35-64; M Gliiıu. 183-204. yayınlardan beni haberdar eden değerli edebiyat tarihilerimiz Prof.Günay Kut ve Dr, Mehmet Kalpaklıya burada tejekkürü borç bilirim.

Page 20: Halil İnalcık - Şair ve Patron

24 Şâir ve Patron

Her biri şehzadeliğinde seçkin hocalardan “fenn-i şiV'de yetişen, şiirleri müretteb bir divan dolduran Os- manlı padişahları, gerçekten, iyi şiiri heyecanla takdir edebilen yetenekli patronlardı,29 Yalnız muşâ'ara mec­lislerinde dinleyerek değil, elden ele dolaşan şiirleri okur ve sahibine ihsan ve atâda bulunurlardı, Sehi’nin (77b- 78a) Sa‘yı hakkında yazdığı ilginçtir: II. Bayezid onun “bir gazelin bulub tab‘*ı şeriflerine gayet hoş gelüb bu gazeli diyeni bulan, deyü emr" etmiş, ve kendisine divitdârlık hizmetini vermişti. Ama kayda değer ki, S a 'y î

“bana mansıb gerekmez” diye başlangıçta bu iltifatı red­detmiş, ancak Sultan Selim zamanında saray içoğlanla- rına h o c a olmayı kabul etmiştir,

En büyük iltifat, padişahın musâbibi olmaktı. Musâhib, başka bir deyişle nedim, karin, hükümdarın arkadaşı gibi daima yanında bulundurduğu, özel yaşa­mına ortak yaptığı, danışmanı ve sırdaşıdır. Fâtih Sul­tan Mehmed ile musiki ilminde {ilm-i edvâr) sivrilmiş Mevlânâ Abdülkâdir arasındaki ilişki bu bakımdan il­ginçtir. O, Vezirazam Mahmud Paşa’nm kıskançlığım çekecek kadar Sultan ile yakınlık peyda etmişti. İran’da ilnri beyânda ve özellikle musikide üstad olan Nahifi (Mevlânâ Şemseddin), Fâtih’in yanından ayırmadığı bir musâhibi olduğu halde bir yanlış hareketi üzerine sa- raydan atılmış, Bursa’da uzlete çekilmiş, geçimini sağ­

*» Osmanlı şiirinde patronaj konusu W.G.Andrewa,in basılmamış doktora tezinde ayn bir bölüm halinde incelenmiştir. Andrews, Latifi'nm ılkın dünya görüşünü (We)tanschauung) tespit edip eleştirilerini bu çerçevede inceleme denemesinde bulunmuştur. Latifi, Prof. Andrews’e göre (Tez, 3, 56. 103), maddi ve apirituel değerler arasında bir denge ister ve zamanında maddiyata önem verildiğinden yakınır. Prof. Andrevvs Osmanlı şâirinin davranış ve ölçütlerini (Standard) tespit ile Osmanlı şiirini analiz ve değerlendirmede yeni bir metod denemesinde bulunmuştur. Sonuçta, Osmanlı şiirinin İran örenklerinin bir taklidinden başka bir şey olmadığı düşüncesinde olan eski ve yeni araştırıcıları uyarmaktadır.

Page 21: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Hali! İnalcık 25

lamak için büyüklere Arapça, Farsça ve Türkçe kaside* ler göndermeye başlamıştır. Selim'in musahibi âlinrşâir Halimi Çelebi’nin yaşamı musâhibler için iyi bir örnek­tir. İran’da ve Arabistan’da uzun yıllar bulunmuş olan Halîmî’yi Selim; Trabzon’da vali iken “musâhebeti ilmiyye ve mükâleme-i ma'neviye için" yanuıa getirtti, ve saltanat tahtına geçtikten sonra da en yakın arkadaşı gibi yanında tuttu. “Pâdişâhın mizacına girmiş, meşrebi alışmış ve kevkebi barışmış idi. Seferde ve hazerde hemdem ve gamküşâr ve ismen ve reBmen münâsebeti var idi” (Latîfî, 134). Devlet büyükleri, önemli işleri onun aracıhğıyle padişaha arz ederlerdi. Halimi, Fârisî divan sahibi padişah için “Fârisî ve Arabi ebyât-i müşkile ve mu'ammâdan” ne varsa kendisine çözümlerdi. Halimi, kendi şiirlerini gizli tutmuştur.

Kanunî Süleyman ile ulemadan şâir Baki arasında da buna benzer bir yakınlık kurulmuştur. Hayatının ilk döneminde güçlük çeken Bâkî, Sultan Süleyman’ın ilti­fatına eriştikten sonra onun musâhibi olmuş, en yüksek makamlara getirilmiştir. Süleyman, iltifat ve iltimasta ölçüyü aşıp onu şeyhülislâmlığa getirince, ulema daya­namamış, karşı çıkmışlardır. Onu kıskananlar, nihayet III. Murad tahta çıktığında, medrese hiyerarşisinde en yüksek derece olan Süleymaniye müderrisliğinden azlettirdiler.

Saray “hâs” bahçelerinde veya kasr (köşk)larda “hal­vette” düzenlenen geleneksel işret meclisleri şâir, mutrib, hânende gibi sanatçıların hükümdar önünde kendilerim göstermek fırsatım elde ettikleri bir yarışma meydanı oluştururdu. Firdevsı, Şehnâmide (1000 tarihlerinde) kadim İranlı hükümdar Hüsrev’in verdiği işret meclislerini uzun uzun tasvir eder (N. Lugal çevirisi; IV, İstanbul 1994, s. 194, 275*276, 299, 330, 332, 389*390). Bir zafer veya başka vesilelerle süslenmiş saray bahçe ve kasrlannda tertib olunan bu ziyafetler.

Page 22: Halil İnalcık - Şair ve Patron

26 Şsır w Ibtrvn

üç gün üç gect», bazen bir hafta sürer, nahiller dikilir, mis kokulan içinde güzel çalgıcılar çalarken peri yüzlü sakiler misafirlere yıllanmış şarap sunar . Herkes sarhoş olur, zafer hikâyeleri dinlenir, şâirler karşılıklı en güzel şiirlerini söyler, muşa hra ederler. FLrdevsî, böyle bir mecliste rakibi şâirler önünde Sultan Mahmudun takdirini kazanır. Selçuklu sultanı Alâeddın’e kaside sunan Hoca Dehhânİ, “şâhlar-şâhı’nm çalgılı, içkili zengin bezmler”inden söz eder.30 Yine böyle bir işret meclisimle Anadolu Selçuklu sultanı bir kaside için şâir Zahireddin’e beş nefer güzel kul bağışlamış. I. İzzeddîn Keykâvûs (1210-1220) Sinop fethi üzerine düzenlenen bir işret meclisinde nedimlere ve şâirlere in’âmlarda bulunmuştur.31 Osmanlı kaynaklan şâirlerin çoğukez bu gibi işret meclislerinde hükümdarın takdir ve lûtflarına eridiklerini belirtirler.32 Hükümdar hizmetindekiler arasında patrinıonyal ilişkileri pekiştiren sosyal bir kurum olarak işret meclisleri, şölenlervv toylar Avrasya Türk-Moğol devletlerinde hayati sosyal bir fonksiyona sahipti. K. Jettmar'a göre33 "en ince ayrıntılarına kadar düzenlenmiş içki âlemleri” hükümdarın şöhret ve prestijini yükseltmek için yapılan bir çeşit âyin (ritual) hükmünde idi. OsmanlIlarda haftalarca süren muhteşem sûr-i hümâyûnlar (pâdişâh düğünleri) bu

•* Ibn-i Bibi. EI-£vâmiri'IÂlâiy)-e. Tıpkıbasım A.S. E m , Ankara 1956. 439-461: İlaydın, a.jjm.. 766. onun l. Alâddin (1220 1237) döneminde geldiğini ileri sürüyor.11 Ibn-i Bibfden Yazıcızâde. Tarih i Âl-i Selçuk. Topkapı S.K. nüshası, Revan 1390. 78 81. 137** Şakaik-i Nu'maniyye. 198199, şu'arâ çevreleri üzerinde bak. H. ipekten, T ürk Edebiyatında Edebi Muhitler. XV-XV1. Asırlar”, İ.Ü. Edebiyat Fak. Doçentlik Tea. 1969; İ. Pala. Şiirler. Şairler ve Meclisler. İstanbul 1997; A A Şentürk. XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebi Tasvirler. İstanbul 2002: C. Rıdvan. Türk Edebiyatında Sakınâme/er re İşretnâme. Ankara 1998; N. Atasoy. Hâsbahçe. İstanbul 2002.** The An ofthe Steppes. New York, 1967. 240.

Page 23: Halil İnalcık - Şair ve Patron

geleneğin ne kadar önem taşıdığını kanıtlıyan »taylar olup görkemli sûrnâmeler’dtı yaşatılmak isltnıir:ı 1 Bu işret meclislerinin, hükümdarın ve sarayın hayat imla nasıl hayati bir yer tuttuğunu ayrıntılı tasvirlerle llıırı Bibî'nin tarihinde görüyoruz: Alâoddîıı Keykubad’ınişret meclisi kuruldu.... İtil şaraplarla.... ve dürlii dür!»nakiller tnahil) birle ârâste edüp döşediler ve mutribler hezâr destan gibi elhân-İ câıvfezay birle surûda şuru' kıldılar ve cânri şarâb içmeye ve barbut ve rubâb istimâ'ına meşgul oldular” (Ynzıcızâde çevirisi. 170, sık sık yapılan bu işret meclisleri için keza bak. a. 140-151, 117). Bir defasında sultan meclis*! işrette "ber aelıiH imtihan heriflere (sanatkârlara) eyitti ki, yerin adını (Kayseri ve Aksaray) ol beyitlere telfik etsun" dedi, münşi Şemseddin’inkini çok beğendiğinden mansıbına ilâve yaptı.

Bu işret meclisleri bazı sultanların sarayında sık sık toplanırdı. Bütün kaynakların "gayet mertebede 'ayyaş” olduğunda birleştikleri divan sahibi II. Murad. herhalde böyle bir mecliste sarhoşken şu Hayyâmâne kıtayı demiştir (Sehî, 95).

Sâkîgetür getüryine dünkü şarâbımı Söyle dile getüryin e çeng ü rebâbımı Ben var iken gerek bana bu zevk bu safâ B ir gün gele k i görm iye kim se türabımı

:M Metin And ve ö . Nutku'nun konu üzerindeki önemli eserlerinden 6 0nra son kez, Nurhan Atasoy, Surneme-i Hümayun, İstanbul: Koçbank 1997. Rönesans İtalya’sında B. Castiglione’nin yüksek sosyetede etiket ve davranışları tespit eden unlu / / Cortegiand%una muadil bir eser, Mustafa Ali'nin Mevâ'idü'n* Nefâ'ia fi Ksvâ'idiT Mecâlis’idir (Yay. M. Şeker. Ankara: TTK, 1997). Âli bu es*rd<*. işret meclisi (347-349). şâirler (356). toplantı kuralları (394 > vc sultanın ba$ış yapması (391*394) hakkında izlenecek kuralları bildirir- aynen M. Âlî, Cami'tıl-Buhûr der M ecâlis-i Sûr. Yay. A, bttektn. Ankara 1996.

Page 24: Halil İnalcık - Şair ve Patron

28 Şâir ve Patron

Paşalar da işret meclisleri düzenlerdi. Fâtih’in fâzıl veziri Mahmud Paşa’nın şubrâ meclisleri ünlü idi. Fuzûlî, hâmisi olup kasîde sunduğu Bagdad valisi Üveys Paşa için “ehl-î ‘işret"tendi der. Sâkînâme’de (677):

Beyâ sâki âb-i âtaş-mizâck ’ezo cümle dard dâred ilâç(Sâkİ, o ateş içeren şarabı getir ki, o her derdedevadır)

derken, herhalde mistik sarhoşluğu anmıyordu. Fuzûlî, divanlarının girişlerinde böyle görkemli saray işret meclislerini tasvir ediyor, sultanlar ve şâirlerle paylaşamadığı bu zevklerden yoksun, kendi “külbe'i ahzânına” sığınıyordu. Şu’arâ oldukça serbest bir yaşam sürerlerdi (bak. Halîlî, Melihi, Gazâîî’nin yaşamı: Latifi, 254, 315, Latifi kendisi hakkında, 298). Onlar hakkında ulemanın görüşü Abussu tid’ıın bir fetvasında yansımıştır (Aşık Çelebi, 16a). Şâirler için şarap, sûfîler için haşiş mubah idi (bak. Fuzûlî. Bang u Bâde).

Bir eser veya kasîde sunan yazar sahibine, patronun inayeti türlü biçimlerde kendini gösterir. Sultan mesleğine göre, münşi ise kâtipliğe, ulemadan ise müderrislik, kadılık gibi bir ilmiyye mansıbına veya vakıf hizmetine tayin eder! asker ise timar, zeâmet veya hâssına terakki verir. Kasîde sunan şâirlere câ'ize, çoğu zaman gümüş akça (nadiren altın sikke) olarak ve/veya yünlü veya ipekli hil'at verilirdi. Divan dilinde ulema ve şâirlere yapılan para bağışına, in âm, câ’ize, hil’ata câme denir. Genelde câ’ize, 1000 ilâ 3000 akça (20*60 altın) arasında değişirdi. Bu bağışların gene) devlet hâzinesinden çıktığı anlaşılıyor (bak. ileride İnSm Defterleri). Hertürlü kişisel masrafı yapmak üzere Padişah’ın cebine verilen para, 1567-1&68 malî yılında 31 milyon 466314 akçaya varmıştı. (Bunun 30 milyonu Mısır’dan her yıl gönderilen irsaliye 500 bin altın, 850

Page 25: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 29

bin akçesi hergün hâzineden verilen ceyb-i hümâyûn harçlığı ve 616314 akçası, saray bağ ve bahçelerinden satılan mahsul karşılığı idi),1’

İran (çoğunlukla Azerbaycan)’dan gelen Türkçe- Farsça konuşan ve yüksek saray kültürünü temsil eden hüner sahiplerinin Osmanlı sarayına nasıl intisâb ettiklerine dair ayrıntılı bir anlatımı, Hünernâme yazarı Azerî (Türkmen) Seyyid Lokman'dan öğreniyoruz. Sultan Süleyman’ın İran seferi için Halep’te kışladığı sırada Lokman, babasıyla beraber memleketini bırakıp Osmanlı ülkesinde, Hasan-Keyfte tîm âreri olan amcası yanına gelmişti.38 Oradan Halep'e gelip Şemsi Paşa’yı buldular. Paşa, Lokman’ın babasına büyük iltifatlar gösterdi. Kendisi seçkin bir münş! ve şâir olan Şemsi Paşa, “tekmîl-i kemâlâta masrûf tâ'ife*i şu&râ ve bulegâ ile ülfeti olmağla”37 Lokman’ı muşâ&ra meclisinde Türkçe şiir söylemeye teşvik etti. Paşa, Lokman'ın Sultan Süleyman’ı öven bir gazelini padişaha göstermeye lâyık buldu. Gazelinde Lokman şöyle ihsan ister:

Çü bi'tâb oldı cûdundan zer ü sim ü güber şâhâSarardı zer bozardı akçe odlar düşdü mercana

956/1549 baharında Sultan, Diyarbakır tarafına geçip Elmalu Yurdu’nda dinlenirken, Şemsî Paşa gazeli kendi­sine sundu. Padişah çok beğendi ve yüz altın câ'ize ba* ğışladı ve Diyarbakır evkaf “zevâyid”inden maaş (“birkaç pâre vazife”)38 bağlanmasını emretti. Bu gelir sayesinde

“ Ö.L. Barkan. “954-955 (1547-1548) Malî Yılına ait bir Osmanlı Bütçesi". İ.Ü. İktisat Fak. Mec.. XTX-l/4. 307.“ Seyyid Lokman. Hünernâme. 43; eser Zekeriya Eroğtu israfından yayma hasırlanmaktadır Yüksek Lisans Tesi. Boğaziçi Üniversitesi. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 1998.** Kınalr&âde Haşan Çelebi. Tezkire tu ’ş-Şuarâ. yay. İbrahim Kutluk.1. Ankara TTK. 1978. 422.“ Din adamlarına verilen aylıgo vazife, cihet, veya idrar denir.

Page 26: Halil İnalcık - Şair ve Patron

30 Şâir ve Patron

genç Lokman, kendini ilim tahsiline verme imkânı buldu. Sultan Elmalu menzilinde, şu matlaı sefere beraberinde gelen şâirlere gönderdi:

Ahumla nâlegulgules'ın inleyen bilürÇeng (i çegâneyı hîlesün dinleyen bilür

Şemsi, Haydar Remmâl, Hayâlı, Sehâbı, Bîdârî ve Lok­man herbiri bir beyitle gazeli tamamladılar. Lokman’ın beyti şudur:

Eyyüb kıssasın dime her dinleyen bilür'Âşık gibi belâya düşüp inleyen bilür

Nazire Sultana arz olunduktan sonra herkese payesine göre üçbinden onbin akçaya kadar câ’ize bağışlandı. O mecliste bulunan bazı “tacirler” neden daha fazla veril­mediğinden söz edince, Lokman yapılan bağışın yete­rince büyük olduğunu söyleyerek onlan susturdu. Şemsî Paşa, Lokman’a aferin deyip kendisine ayrıca hil'at ve câ’ize verdi. Lokman bu olayı, kendisinin padişah hizme­tine alınmasının başlangıcı olarak anar. Sonraları Hünernâme'de, Mısır defterdarlığına atanması isteğini, kapalı biçimde anlatmıştır.

Şemsi Paşa gibi büyük bir münşî ve şâir olan Nişancı Celâl'zâde Mustafa da, birçok kabiliyetli şâiri padişaha tanıtmak ve onların refahına yardım etmekle tanınmış­tır. Celâl-zâde. FuzûITnirı de hâmisi görünmektedir (bak. aşağıda Şikâyetnâme üzerindeki bölüme).

Sanatçılar, patronun gözüne girmek için başkaların­dan daha mükemmeli ortaya koyma çabasındadırlar, böylece patronaj sanat bakımından gerçekten olumlu bir rol oynar. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi, bu sonuç; ancak patronun kendisinin sanat anlayışındaki düzeye, sanat zevkine bağlıdır. Öbür yandan patron, padişah olsun, devlet büyüklerinden biri olsun, musâhibini se­çerken kamuoyunun duyarlılığını daima heaaba katmak

Page 27: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 31

zorundadır. Osmanlı tarihinde, işler kötüye gittiğinde, çoğu kez padişahın kendisi değil, yakınında bulunup yaşam tarzını etkileyen, ona önemli kararlarda öğüt veren musâhib sorumlu tutulur.-19 Padişah musahibi olan birçok şâir tanıyoruz. Musahibin yaşam tarzı, dini inancı, devlet ve toplumun genel ahlâk ve geleneklerine uygun değilse, dedikodu başle.r ve bundan patronun şöh­ret ve nüfuzu zarar görür. Şu'arâ, meşâyıh, ulema veya tecrübeli devlet adamları arasından seçilen musâhib. özellikle sünnî mezhebine bağlı, din kuraliarına sadık biriyse, herkesçe iyi kabûl görür. İçki içen, batini, tasav- vufî görüşlere sahip, namaz, oruç gibi din kurallarına önem vermeyen, yahut genel ahlâk kurallarını çiğneyen biriyse, hem kendisini hem patronunu güç duruma dü­şürür; patron onu huzurundan uzaklaştırır, maaşını keser, sürer, haps veya katlini emreder. Bu hal, birçok şâirin başına gelmiştir.

Eşcinsel olup, ömründe hiç evlenmemiş, padişah sa* rayındaki “mahbûb"lara bile göz dikme cüretini göster­miş olan usta şâir Velîyiiddîn oğlu Ahmed Paşa misâli burada anılabilir.40 Onun kendini affettirmek için padi' şaha sunduğu ünlü kerem redifli kasidesi Fâtih'in yüre­ğini yumuşatmış, hem de Türk edebiyatına bir şaheser kazandırmıştır. Her “fende ve ilimde üstad”. ince bir sanatkâr olarak tanınan şehzâde Korkud (öl. 1512).41

39 Bu genel yaklaşım, özellikle 16. y.y. sonu ve 17. yy.da devl«*ı idaresindeki bozuklukları düzeltme için yasılan nasîhatnâme ve lâyihalarda, Selanik!. Âlî gibi bağımsız müverrihlerde nçıkca ifade edilmiştir. Naahâtnime tipindeki eserlerden en tanınmışı Koçt Bey Risalesi, yay. A.K. Aksüt. İstanbul. 1925.40 Onun Bursa’ya sürüldükten sonra da. Bursa hamamlarından birinde bir tellaki satın olmak için uğraştığını gösteren bir mahkeme sicili vardır.41 Korkud hakkında bak İ H. Uzunçttrşılı, “II. Bayezid’in okullarından Sultan Korkud", Belleten. 120 (1966). 539-601.

Page 28: Halil İnalcık - Şair ve Patron

32 vM>r ve Patron

yazıları “fuhşiyâf'tan ibaret Mevlânâ G a/âli’yi42 yanın­dan uzaklaştırmak zorunda kalmıştır.

Fuzuli, padişahların lûtf ve sohbetine erişmiş musâhib şâirlerin güze 1 bahçelerde geçen mutlu hayatını renkli çizgilerle andıktan sonra teselli olarak der W “ey dertli şâir, sultanların sohbetinde olman bankalarının kıskançlığından başka yarar getirme/.; şarabın neşesi ise. öbür dünyada ebedi azab getirir; daima nedimlerle beraber müşabehette olman ise, kendi hayal dünyandu olmana engel olur.”4* Gözden düşme ve kötü son, birçok Osmanlı şâirinin başına gelmiştir. II. Murad’ ın müşabihlerinden şâir Sun'i, Öbür şâirlerin kıskançlığı yüzünden hapse atılmış, ancak Velîyüddin’e kaside yazıp hapisten kurtulmuştur (Sehi. 185*5). İran’da Abdurrahmân Câmî ile arkadaşlık edip Fâtih Sultan Mehmed’ in musâhibliğine erişmiş şâir Melihi, ayyaşlığı yüzünden padişahın huzuruna çağırılmış ve azledilmiş; ömrünün son günlerini yalnızlık ve nnfalet İçinde geçir­miştir (Sehi, 189; Mecdî, Şakâ'ik Tercümeni, 232; Âşık Çelebi. 126b). Çeşitli sebeplerden gerçek bir patron bu­lamayan şâirler, sanata sırt çevirmiş (Latifi gibi, bak. Tezkire 29H, 374), ya da kendi köşesine çekilip Bağdadi) Ruhi gibi isyanla dünyaya yuh çekmiştir:

O! fiâhib-ikudret kani insâf u mürüvvetHindin 7 meyâşâma niçün olmaya rağbet

Çarhm ki no ua'dmda ne tahtında beka var Uehrin k i ne hâasmda no'Ğmmda vefâ var

A'yân i cihandan kerem umma ant sanma

« Onun bir gulimı adına yandığı açık »açık Dûfi'âHlıımûnı ve liifî'ül- Hnmûm adlı m rr On kaMinnıiftı« Fanca Divan, T "S k ıhb a l- i S a l a t i n » a r m â y r ı h a x a d 'H » l v b n a ı j ’a ı

Ş » r ib m û e ib ı a s a b ı a b a d - a a t v « m u s â h a b u t- ı r ı u d a m â m â n i ’ -i

h a l - * a f ı h s y A l 'U r t ."

Page 29: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil lıtnlnk

A s A r i i t in otu ne pAıhşuh ti m - he/fde

Y/iruh br/.c h ı r u r b u lu n u l) h im m e t ed e r uu Yuhsn g ü n ün n r/, böyle / c lA ke tle w ç c r m i

Sonra umuthuzlıık içinde kâin/ita yuh gnkur

Ç ıırh 7 fe ie k in un d ın ıı vıi n ııhm ıu ı Ih ne t K e v k e b lu r ın ın sû b it i i Huyyûrtıut hem y u f

Onun tfihj dünyaya kiiıwn J'uzııli, Kuhı’ rıin u.u-m-1 Itrini tahmis otnıiştir. 26 yıl Safavi'lurin hjzmtttimJf- Ş j'a i Imâmiyye mfı/.hobim: bağlı olduktun sonra. \?>'Wdı-. l»tr- (len »Sünnî Osmanlı sultanının U'baıım durumunu gelun Fuzuli, Kıaılbaşiık'la mücadelenin bu un kızgın yılla* rınd«, Onmanlı ricali araKinda bir patron bulamazdı, O Knrbulâ’y». ‘'P^yKamlmr noyundaıı ({elen nıa/Jûm çehidlerin kanıyla yoğrulmuş bu beyâMna’1. bu “mihnet beşiğinde meşakkat mıduyle benk;nmı«f"’‘ l olduğu toprağa çekilmiş, hemşehrini Uûhi j ibî felefr:, padişahlara isyan ve la'net yağdırmıştır.

Feth i kişver kılınııgıı eyler miilıeyy/ı tuşken Yüz fesâd ıı fitne tahrikiyle bir kişver ftiır Ol dahi Anar ı finin ü istikâmetten huri

Kyleyüb ne dAnu nrz i fn/.I ıı izhâr-i hiiner .fermuar etm ek 'udi uııımıık nedür xu lw i narih1'1

Mukatta atından birinde''

Zulm Ho akçalar ulub z/i/iın töy/er in'/îm halk» minnet ite

Cenneti ulmuk olmaz akça He Oirmek olmar. b ibişte rüşvet İU’tn

M /•'arı»/ Divan, 8.Turkçf Divan. MokaUrıtıl. no Xl.H.

Page 30: Halil İnalcık - Şair ve Patron

34 Şâir ve Patron

Veziriazama da la 'net eder:

Ey vezîr-i mülk-perver kim nizâm-) mülk için Intihâb etmiş cem N halkdan sultân seni itm iş iken efdali halk i dhân ikbâl ile Erzel-i ehl i cehennem eyleye sübhân seni47

Sık şık güzel Türkçe 48 deyim ve atasözleri kullanarak renkli, orijinal bir üslûp yarattığı kabûl edilen “ müh- teri" (yaratıcı) Priştina’lı şâir Mesihî, İranlı şâirleri üstad saymakla beraber, Osmanlı ülkesinde Acem'den (çoğu Azerbaycan’dan) gelenlere verilen fazla itibarı ge­reksiz bulanlardandır.

Mesih/ gökten insen sana yok yer Yürü var gel Arab’dan ya Acem’den

Kendisi Arapça ve Farsça şiir yazacak kadar bu dillere egemen olup usta bir münşi sıfatıyla veziriazam Hadım Ali Paşa'mn divan kâtipliğini yapmış, onun ölümü üze­rine (917/1511) Yunus Paşa ve Nişancı Cafer Çelebi’ye intisâb etmek istemiş, fakat gerçek bir patron bulamadı­ğından darlık içinde yaşamını bitirmiştir. İhsanın azlığı dolayısıyla Cafer Çelebi’ye şikâyetini şu beyitle dile ge* tirmiştnv

Ben senin bendelerin deÛerine geçmiş iken N e revâdtr bana pâ bend ola bir cüz'/ tîmâr

Patron arayışında sultanlara, II. Bayezid’e, I. Selim’e, özellikle divan kâtiplerinin başı olan Nişancı Câfer

«Ib id .,n o . XXXV, 493. ı: Ibid., no. XL, 495.“ M esihi Divanı, haz. Mine Menfi. Ankara: TTK, 1995; onun mektupları (M esihi M ünşeatı, Sûleyroaniye Küt.. Es’ad Efendi, no- 33»1) ilginçtir; Necib Asım'ıo yüzyılın başında yazdığı şu yazı da konumuzla ilgilidir: ‘ Mesihi Dîvânı: Divânlarımızdan Tarihçe Nasıl istifade Edilir*. TOEM, 1.300-308.

Page 31: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 35

Çelebi’ye (beş kaside, no. 6-10), defterdarlara (Ahmed Çelebi, Bedreddîn Bey) kasideler sunm uşsa da, eski yü ksek itibarın ı kazanam am ış, Fuzûlî gibi derdini beyitlere dökm üştür (H aşan Paşa için Ş itâ ’iyyesi, 51 *54)-

Kâinât hâli sanma ehî-iirfândan ben Âlemin Selmânı olurdum olaydın sen Zahir

M esîhî’nin şiiri, tezkire yazarlarınca divan şiirinin ruhu say ılan tasannu've tahayyülü şu beyitinde birleştirm iş­tir:

Süsen gibi kim uzadam medhüne ben dil Ağzım yumar gonca gibi bülbiil-i gûya

B u güzel kaside, tabii, patrondan ihsan dileyen şu be­yitle sona erer (65/35):

Olmaya im aret ebedi hâne-i kalbim Ger lütfün ile cûdun ana olmaya bennâ

Hadım A li P aşa cenk m eydanında düşünce o, cömert h âm isi için içli güzel bir mersiye yazm ak vefâkârlığm ı gösterm iştir.

Page 32: Halil İnalcık - Şair ve Patron

III. PATRON VE KLASİK ŞİİRDE SANAT ANLAYIŞI

Burada önemle kaydetmek gerekir ki, divan şiirinde doğal coşku, lirizm değil, tasannu' esastır. Saray kültürüne sa­hip hükümdarlarla devlet büyüklerine, çeşitli “fenler”in uygulandığı sanatkârâne eser hitab eder. Bu çeşit eserler; sembolik, zihnî incelik isteyen, tasannu1 ürünü eserlerdir. Buna karşı halka yönelen, meselâ Karaca Oğlan’ın şiiri gibi, realist-naturalist nitelik gösteren şiir, sanat sayıl­maz.49 Zâti gibi “sanâyi'i şi'rîye” denilen sanatları en iyi kullanabilen becerili şâir, en İyi şâir sayılır. Âşık Çelebi (278a), Zâtİ'yi “muktedâ-yi şu'arâ” sayar; çünkü o şiirinde “kelimâtı râsıh ve rasın ve zihni şi'rde muhkem ve metin­dir; ol-kadar ma'ânİ‘-i zarife ve hayâlât-i hâssa-i ‘acibe ve sanâyi‘*i bedriyye” toplamıştır. Rahmetli hocalarım Fuad Köprülü ve Abdülbaki GÖlpmarlı, Fuzûlî’nin lirizmini Överken musanna' şiirlerine o kadar önem vermezler. Gölpınarlı, Zâtİ'yi şâir bile saymazdı. Tezkire yazarlarına göre." Fuzûlî dâhil, divan şiirinde seçkinleşenler, tasannu'

* Yine de, hangi divan şairinin sanatlı beyti, sevgilisine gücenen KaracaogJan’ın 9» ince doğal yakınışı kadar şiirdir-

YeşÜ-başh ördek clsam Sular içmem gülünüzden

Page 33: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 37

yaparken aynı zamanda '"zarif, "‘hayâl-engiz” buluşlar yapan şâirlerdir.

Divan şiirini inceleyen edebiyat tarihçilerimiz, bu şiir tarzını bugünkü estetik anlayışımız ve ölçülerimizle değil, İslâm medeniyeti çerçevesinde gelişen "sanâyi'-i şi'riye”80 açısından değerlendirmek zorundadırlar. Nasıl ki, Doğu’nun minyatür resmini Batı’nın naturalist-realist resim prensipleriyle inceleyip değerlendirmek anlamsız olur.

Tezkire yazarlarına göre, asıl divan şâiri, ilnri ma'âni, belâgat, bedî‘ ve beyân, ‘âruz, fenn-i şi’r gibi “fünûnu" ksndine mal etmiş, şiirlerinde edebî B&n'atlan hayâl gücü ile bağdaştırmış, yaratıcı (mubdi) şâirlerdir. Tezkirecile- rin belirttiği gibi, aranan şiir, edebî sanatların beceriyle uygulandığı, “masnu1" şiirlerdir. Ama tasannıi. sırf ta- sannu'da kalmamalı! lâtif, nâzik, zârif ve matbtf olmalı, garâbete kaçmamalı, hayal gücüyle bulunmuş yeni bu­luşlarla “tâze” (orijinal) olup taklid olmamalı. Latifi (292) LâmiTnin edebî sanatlara egemenliğini över, fakat "nazın u inşâsında renk ve ruh yoktur", der. Hayal ve tasannu'u bağdaştıran şiire bir misâl verelim. Cem Sultan'ın:

Dilde gamzen oku var iken gam un gönderine kimKonmağ olmaz dostum mihmân mihmân üstüne

44 Bak. S. A. Bonebakker. Materials for the History of Arsbıc Rhetorik From the Hilyat al-Muhadara of Ha timi, Supplemento. n.4. agli ANNALî: vol. 35 (1975), fasciedo 3. Napoli 1975: Ali Kuşçu. .-URisâla G'l'tsti'ara, İslâm Araştırmaları Dergisi. III. 215*234: Abdalçadir al' Juıjâni, Âsâr alBalâgha, ed. H. Ritter, İstanbul 1954; Osmanlı şiiri üzerinde sanâyi'-i şfriyye analizi, şerhi mutun için bak. A.N. Tarlan. Futûli Divanı Şerhi* Ankara 1985; A. Çalışkan, Fuzuli nın Su K m d tti v b Şerhi, Ankara: 1992: T. Ûzgör. Edebiyat Bilgileri. İstanbul: 1 9 3 3 . Divan mukaddimelerinde Fuzuli, şiir sanatlarına ait “funûn"u etrafiyle incelediğini ögünerek anlatır. Şiirin bir ilim ve fen konusu olarak önemi hakkında Alî Sır Nevâyfnin M ecilısü'n-Nefâ'is'i(Erzurum, 1995.1-2) ile Fuzûli’nin Türkçe ve Farsça divanları mukaddimelerini karşılaştırınız.

Page 34: Halil İnalcık - Şair ve Patron

38 Şâir ve Patron

Burada gamze/gam kelime oyunu ve misafir üstüne misa­fir olmaz atasözü, şiirin sunat değeri olarak algılanmakta­dır. Atasözlerine gönderme, erken dönem Osmanlı şiirinde aranan bir özelliktir. "Şu‘arâ-yi Rûm’da mesel söylemek Sâfî (Cezerî Kasım Paşa) ile başlamış, Necati Bey’de kemâlini bulmuştur” (Latifi. 219). Velıyüddîn oğlu Ahmed Paşa'nın şu beyti;

Çin-i zülfün miske benzettim hatâsın bilmedimK'ey perişan söyledim bu yüz karasın bilmedim

Burada, Çin'den (Hatay'dan) gelen misk ile çûvi zülf (sa­çın kıvırcığı) ve Hatay (Çin) ile hatâ (yanlış) kelimeleri arasında tecnis. siyah zülf ile hata yapanın yüzkarası, saçuı ve sözün perişanlığı teşbihi ve nihayet “tecâhül-i 'a r i f sanatı bir beyitte öyle sanatkârane ve tabii ifade edilmiştir ki. Sehî (114) tezkiresine onu şiir sanatının eş­siz bir örneği olarak koymuştur. Sehı’ye göre burada, ta­sannu1 ile hayal gücü birleşmiştir: buradaki gizli sanat, okuyanda, bir minyatür veya bir arabeskte bulduğu ahenkli şekil ve renklerin ve anlamların keşfi zevkini uyandırır. Burada, içten gelen duyguların coşku ile tabii ifadesi değil, daha ziyade ince sanat ustalığım fark etme nazma şiir niteliği kazandırır.

Aynı sanat zevkiyle yetişmiş patronun aradığı sanat budur: “hayâl-âmîz tasannıf'âur. Patron, Batı natüralizmi ve realizminde olduğu gibi, doğal, açıkça ifade edilmiş çıplak insani duygulan ve tasvirleri değil! hayal ve sem­bolizm, ustalık ve zarafet libası içinde gizlenmiş ince gü­zelliği arar.

Şâir; fasih, beliğ, ve de zarif olmalıdır. Fuzûlî. Osmanlı şâirlerini. “Rûm zurefâsı”, "zarîfân-i Türk” diye anar, O kendisi, Farsça ve Türkçe divanlarına yazdığı mukaddi­melerde gençlikteki “eş 'âri ’âş3kâne”yi, “ciğersûz gazel­leri" nasıl bıraktığını, ‘“andelib-i şeydâ gibi sermest” likten vazgeçip “pirâye-i ma'ârife" nasıl yöneldiğini, “cevahiri

Page 35: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 39

‘ilm” elde etmeye nasıl çalıştığını, “ihtirâ‘-i funûn i nazm ı, “muhterı'ât'i masnû‘a"yı öğrenmeye nasıl çaba gösterdi­ğini ve sonuçta, (yüksek mevkilerdeki patronların hoşuna gidecek) “memâlik-i fünûn-i nazm u nesr”i nasıl feth etti­ğini belirtir. Fuzûlî, Osmanlı ülkesinde alışılmış deyimler ve atasözlerini bilemediği için özür diler. Feyz almak için Rûm’a (Türkiye’ye) gidemedim, ama yine de Kerbelâ gibi kutsal bir yerde oturuyorum, diye teselli bulur. M

Farsça Divan’ı mukaddimesinde “bi-dân ki şi'r nız ■ilmıst bâ'istiklâl ve nev'îst mutabar az anwâr-i kemal'': “fann-i şi'r-râ adawât ve âlât bisyâr ast wa bı-âlat şurü' der san'at duşwâr ast” der. Kendisi için, fenn i şi'rde “hamışa tabî'atam bâ rmı'ammâ vva kasıda mayi m!* numûd” diye ekler.82 Çünki, sanâyi' i şi’r becerisi, en iyi bu tarz şiirde gösterilebilir. Hayal ile tasannu* yaparken “zerâfef’i unutmamalıdır. Tezkirecilerin “kerih” (çirkin) diye reddettikleri bir beyti Fuzûlî’de buluruz.

Dar şabiatân tamennâ-yihatathâsil'im anBar sa r i har mûja katra-i zi-hûn'i cigar-ast

Kuşkusuz, mükemmel bir divan şâiri olmak için “sanâyi‘-i eş‘âr”ı çok iyi öğrenmek gerekir. Fuzûlî’de bugün o kadar beğendiğimiz lirik gazeller, ona göre gençlik, şeydâlık ese­ridir; gerçek şâir, şiir sanatlarını öğrenip uygulayabilen şâirdir. İşte burada, patronun yüksek saray kültürüne cevap vermeye çalışan klasik şâiri, divan şâirini buluyo­ruz. Onun mükemmel saydığı şiir, kasidedir.

Padişah ve İstanbul’daki devlet ricalinin patronajı öte­sinde, Rumeli’de “uc” (serhad) bölgelerinde Mihail-oğul* ları, Malkoç-oğullan gibi güçlü ve zengin akıncı beyleri, tarikat şeyhlerini ve sûfî şâirleri himayelerine alan ikinci

51 Türkçe Divan, yay. K. Akyüz ve başkaları, Ankara: TTK, 1958, 6-7: Farsça Divan, yay. Hasibe Mazıoğlu. Ankara TTK, 116.M Farsça Divan, 6-9.

Page 36: Halil İnalcık - Şair ve Patron

40 Şâir ve Patron

bir patron kategorisi oluşturmuştur. Fuzûlî'nin dostu,®* onun gibi İmâmiye mezhebinden Abdal Hayreti, Bosna beyine “intisâb” etmiş görünmektedir. Onun divânından:

Kü£r ile îmânı yeksan eden abdallardanız Gâh mescide gehİ gebrin kilîsâsmdayız 54

* ‘'Man az iklim i Arab Hayreti az mulk'i Acem” u M. ÇavuşofJu ve Ali Tanyeri, H ayreti Divanı, İstanbul, 1981; Padişah’tan câ’ize alan ve meclis i işretten eksik almayan saray şâirlerinin sanatına karşı sûfi şâirlerin temsil ettiği aüfî edebiyatı üzerinde genel olarak bak. Gönü] A. Tekin. “Turkish Literatüre'1, fsia/nic Spirituality, yay. 9. H. Nasr. 350-361.

Page 37: Halil İnalcık - Şair ve Patron

IV. ŞU 'ARÂ TEZKİRELERİNDE ŞÂİR VE PATRON

S E H Î

Patronaj ve seçkin sınıfın sanat anlayışı üzerinde en esaslı kaynağımız şu'arâ tezkireleridir. Osmanlılarda ilk şu‘arâ tezkiresi (1538’de bitirilmiş) yazan olarak kabul edilen Sehî Beg'in tezkiresi,55 Osmanlılarda patronajın hayati önemi üzerinde ilginç ayrıntılar vermektedı Bizzat ken­disi eserini Sultan Süleyman’a sunarak ondan “lûtf u ‘inâyet” bekleyen Sehî, patronkul ilişkisini şöyle ifade eder (Tezkire, 81-84):

K ul olana çoğ etti Şâh himmet

•* Heşt Bihişt, Sehi Bey Tezkiresi, Tenkitli metni bir incelemeyle yayınlayan Dr. Günay Kut, Cambridge' Harvard University. Doğu Dilleri ve Edebiyatlarının Kaynakları, 5, yay. Ş . Tekin ve G. A. Tekin. 1978. Sehî, Ali Ş îr Nevâyî tertibini izlemiş görünüyor. Nevâyi Meaâüsü'n N efa'is adlı şâirler tezkiresini {M ecihsû'n Nefâyis, yay. H, Ayan ve başkaları, Erzurum, 1995) sekiz Meclis’e ayırmıştır. Nevâyi. şairin hayatı ve karakterine ait bilgi verdikten sonra eseri hakkında değerlendirme yapar, ardından örnekler verir. Osmanlı tezkreciJari genelde bu yöntemi devam ettirmişlerdir. MecâliJin incelenmesi Orta Asya'da da patronajın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Sultan Hüseyin Bahadır Han'a ayırdığı sekizinci Meclis’e bakınız.

Page 38: Halil İnalcık - Şair ve Patron

42 Şâir ve Patron

N’oJa etse Sehîye dahi şefkat Günahım R ’oidu bilsem dirliğiimde Sürüldüm Kapu'dan pirliğimde

Ne var bir himmet etse yine Sultan Koca kul Kapu’sunda olsa derbân

Dünyâ bezendi lütfün ile güldü hâss u ’âm Ben devletinde niçün olam böyle zâr

Sultan Süleyman'a yazdığı kasidede (Tezkire, 82):

Gani eyler ’ acâsı her fakiri Olur her bir za ‘îfin dest-giri

Kime kim bir kez etse medh ü tahsîn Bağışlar ana hep dünyâ haracın

Patronun bizzat şâiri dinlemesi ve takdir etmesi önemli* dır. Sehi’ye göre Sultan Süleyman şâirler için böyle bir patrondu ( Tezkire, 86).

Sehi kitabının bitiminde (Hatime, 313) beklentilerim tekrar dile getirir:

Sözün cebd eyle irgür Pâdişâha Ki Sultân-i cihân sâbib'nazardır Hüner kadrin biiüp sâhib-hünerdir Bilür her nakd-i kalbin ol a 'yâr/n Ona göre eder hem i'tibâruı

II. Bayezid (1481*1512) döneminde Divân i Hümâyun kâ­tipliği yapan, sonra yaşlılıkta, Süleyman döneminde (1520-1566) bu mevkiden uzaklaştırılan Sehi Bey, Sul- tan'dan ve onun kudretli veziriazamı İbrahim Paşa'dan. ■"iltifat” , “şefkat", “himmet'', “ihsan", “nakd" ve Vtibâr” beklemektedir Onun kaside yazdığı kişiler, kadıasker Fenâri Muhyiddln Çelebi, ikinci vezir münşi Cezeri Kasım Paşa (Safı), veziriazamlardan İbrahim Paşa. Hersek-zâde

Page 39: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Hali! İnalcık 4 .'i

Ahmed Paşa, Lütfi Paşa, Piri Paşa, Ferhâd Paşa ve def­terdar İskender Çelebi’dir.

Sehî, padişahtan Överken. Fâtih Sultan Mehmed’in sa­nat patronluğunda eşsiz yerini belirtir: “Şu’arâ zümresine ol ettiği i‘tibârı ve ol zamanda verdiği iştihân bir pâdişâh etmemişdir... her birine ulu dirlikler eyleyüb her gâh hu* zûr~ı şerife getirdüb muşâ'ara ettirirdi.” Sehi'ye göre (Tez­kire. 99), II. Bayezid “sehâvette 'adîmül-misl 6âhib*i hayr pâdişâhdı”. "Idrîs*i Bidlİsi'yi Acem’den getûrüb ‘âli him­metler ve ziyâde iltifatlar edüb ta yın olunan dirlikden gayrı pâdişâhın in 'âm i hâssı ile mugtanim olub gani olmuşdu. Bu tarikle Tevârih-i ÂJ-i Osman yazdırıb ana inşâ ettirdi.” (İdrîs'in aldığı olağanüstü bağışlar için bak: ilerde In‘âm Defteri).

Biliyoruz ki. Sultan ve şehzadeler, beğendikleri münşi ve şâirleri yanlarında musâhib (nedim) olarak tutarlardı. Ahmedi, Saf!, Şeyhi, Süleyman Çelebinin (1402*1411)1 ‘Atâyî, Şemsî, II. Murad’ın (Sehi, 169)1 Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa, Melihi, “Aşkı, Lâlî, Fâtih Sultan Mehmed’in; Necâtî II. Bayezid’in musâhibi olmuşlardır. Nihâni, veziri­azam Hadım Ali Paşa’mn musâhibi idi (Tezkire, 238). Sul­tanlar, karşılıklı şiir okunan (muşâ‘ara) şu'arâ meclisle­rinde bir musanna‘ beyt için cömert ihsanlarda bulunur­lardı. Fâtih Sultan Mehmed’e hoca ve musâhib olan Mevlânâ Abdülkâdir’in biyografisi dolayısıyle (Şakâ'ik Tercümesi, 198-199), Fâtih’in ve büyüklerin bağçelerde “zurefâ zümresini” toplayıp musâhebet ettikleri belirtil* miştir. Tezkirelerde münşi, müverrih, şâirlerin katıldığı bu çeşit meclislere ait kayıtlar, bu toplantıların sanatı teşvik kadar patronun nâm-u-şânmı yaymaktaki temel fonksiyonunu belirtir. Cem Sultan “sâhib-i ma'rifet ve ehl- i fazilet şu'arâ tâi’fesine ziyâde rağbet ve iltifat ederdi... ve bu tâi’feden yanında çok kimesne olurdu... kendüsi bı-be* del şâ’ir" idi; onun gurbette dert ortağı olan şâir ve mün­şilerin adlarını biliyoruz: Türâbi. Lali, Haydar. Kandi.

Page 40: Halil İnalcık - Şair ve Patron

44 Şâir ve Patron

Sultan Bayzid de "şu'arâ ve zurefâ” ile devamlı yakın iliş­kiler içinde bulunur, onlarla, “musâhebet ve mulâzemetf’te olurdu. Bu dönemde, yalnız Osmanlı hanedanı mensuplan değil, veziriazamlardan çoğu “nazma kâbil ve eş'âra kâyii" cömert patronlar olup muşâ'ara meclisleri toplarlardı.

Nedim naaıl bir kişi olmalıdır ? Bunu Yazıcrzâde Ali Tarih-i  l‘i Selçuk ta. şöyle anlatır (Topkapı Sarayı M. Kü­tüphane, Revan 1390, 116b) “Padişahların yârı ve nedîmi. bile oturup duran kişiler şunun gibi kişiler gerekdir ki, uslu ve âkil ve görünlü ve ulu-asl ve eyü-adlu ve eri pâk- dâmen ve höş-tab1 ve şîrîn sözlü ve cihân-görmüş ve ik­limler gezmiş ve eyü yavuz sınamış kişi ola".

Şu'ara meclislerinde herkesi hayran eden, şairlik gücü başkalarım gölgede bırakan veya patronun özel takdirini çeken şâir! serâmed, embri nazm, melikü'ş-şu'arâ, Bültânu'ş-şu'arâ gibi ünvanlarla kutlanırdı. Şu'arâ mec­lislerine “sâde-rû mahbûb yiğitler” de katılır, sabaha ka­dar şarap içilir, sazlar çalınır, felekten kâm alınırdı.

Şâirler de, kendi aralarında böyle meclisler tertib ederlerdi; “Mehâfil-i rindân ve mecâlisi ‘irfan cemiyetlerinde (şi‘rler) okundukça ‘uşşâk-ı püreşvâk naralarından tâk-i ravâk-j âfâk zemzemei enin ile mâlâmâl olurdu” (Tezkire, 211). Sehi, patronajın fonksi­yonlarım sayarak der ki (Tezkire,18a), onun bir “kera­meti” de, insanı cömert yapar; "şahsi sehi eder, belki ke­rîm dahi eder”; “nice marn fakirin ‘âyid-i lûtfa mevsûl olmasına eebeb olub zamirine ol 'atâ sıla olur, meddâhla- rın ellerinde âyine-i maskûlî (cilalı ayna) olur, mâhasal-ı kelâm pâdişâhların nedîmi ve gedâlann yâr*i kadimi, ‘ulemânın şem‘-i şeb-i mutâle'ası, sulehânın halvet* gâhlannda âh*i seher-gâbı lem'asıdır.”

LATİFİ

Page 41: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 45

Edebî tenkit ve değerlendirmede eşşiz olan Kastamonulu Latifi, ilmiyye silkine giren birçoklan gibi, medrese öğre­timini yanda bıraktıktan sonra kâtiplik sanatlarında, inşâ ve muhasebede uzman olmayı denedi. Aynı zamanda, bir­birinden ayrılmayan iki edebî dalda, inşâ ve nazımda uz­manlaştı,” Latifi, yazdığı tezkirede (ilk versiyon: 953/1546) yeri geldikçe, ustaca beyitler eklemiş, bazı şâir­lerin beyitlerine kıt’alar yazmıştır. Sehî, onu şâirler listesine kor. Tabii o da, akrânı gibi, bütün hayatmea kepdine rahat ve itibarlı bir yaşam sağlayacak bir patron/hâmî aramıştır.67 Tezkiresinin hâtimeainde, eser yazmak ve karşılığını görmekte zamanın ona yardımcı olmadığından, eserini takdir edecek bir patron bulamadığından şikâyet eder, (“a'yân-i rüzgârdan suhandân nîk-muzhir bir mu'în’ i ehl'i hüner ve mu‘âvin-i merd-i hünerver bulunmazdı... Nazm u inşânın defteri

H M eşâ’ir üf-şu'arâ or Tezkere of .4şık Çelebi, metni bir önsözle yay. G.M. MeredithQwarw, London: Luzac 1971.106b-107b.15 Latin tezkiresi üzerinde yazmaların karşılaştırılmasıyla en ı-traflı inceleme W.G. Andrews, T h e Tezkere-i Şu’arâ of Latifi as sb Sourcc for the Critifal Evaluation of Ottoraan Poetry". Doktora Tezi. The University o f Michigan. 1970: bu değerli çalışmayı gönderip kullanmama isin veren yazara burada teşekkürü borç bilirim. Dr. Andrews 49 yazma nüshayı karşılaştırıp Latifinin H. 953(l$46)"cle yazdığı orijinaline H. 982 (l574)‘de bazı ilâveler ve değişiklikler yaptığını, böylece yazmaların iki değişik kategoriye ayrıldığını tespit etmiştir. Değişiklikler sadece ü6İûp hakkımın dan olmayıp yeni bilgiler içermektedir (meselâ Şükrî maddesinde). Herhalde A. Cevdet. Tezkin-i Şu'arâ, İstanbul H. 1314, baskısından sonra eserin yeru bilimsel bir baskısı gerekir. Biz. A- Cevdet baskısını kullandık. Şu'arâ tezkireleri hakkında genel olarak T. Banguoğlu (1930), Ş. Oktûrk. (1946). N. Çetin (1947-1948), ve St. Fobinsen (1959) çalışmalarında LatifTye geniş yer verilmiştir; A. Sevgi , "Latifi, Hayatı ve Eserleri, inceleme ve metin". Gazi Üniversitesi. Doktora Tezi. 1987; ayrıca bak. H. Aynur. "Eski Tiirk Edebiyat Tezleri Bibhografyusı". sayı 1’2, İstanbul. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bolümü, 1991: Türkçe şu'arâ tezkirelerinin tenkitli yayınlarını plânlayan Erzurum Atatürk Üniversitesinde bir grup, ilk eser olarak Ali Şir NevâyTnin Mecâlisu n- Nefâ'is adlı eserini yayınlamıştır (Erzurum. 1995).

Page 42: Halil İnalcık - Şair ve Patron

W fjÂir vı> 1'nimn

<liırtjlır»ü#t0'7. Jtartan dünya hıram» ve K<tot<*riıjim< kapı! ııu|, hhdoİ vn ilim «ibi clftflurtare Hırtını ı^virmi?, “hf'rkcum ınnhlıfıfmTkdlftfm, lYtrhnn u dinar ve mahbub ve rnutlûbu cnbnb-i ddnyıVyi ^iıddıır tılmıi!) idi.” Hamil. hâmilimi (jı«ıl.ro- nııjI ı<;ırı direkli v«»ıllnr, "ktımfıli tııkdlr, tjtıfkul, m iırüvvci” kirr>W’dn kitininim?. durumda kırgınlık vt- umuUuziuk iı;ıml‘< İJilıfi diyw ; "ben ilahi 'nhıi u yemin ütliın ki miu b«'fl m/,in ıı w;ı*rdon bir rnınrn* ve fıkrn di miydin ve oıjraf i /.nııı/uıu kıiHİtJıı vh rinAlu ıltıyüp miMiııfi1 vk ıııunûsib plimin y«miyeıı>." "Bu «ıbobdun Lahi'ııtıı kilfll v«? kinlim ‘ariz olun bu lıuflumln rrıurıidırmın lnt/H rmıkdıır vı; na*y-i mnıjkûr •«lıtmi’cljfn"; linyiti «itliyim 'tavr u tur/.dıı gidemedim”, l/nııırıııı ki, diye ekliyor, doHt.ıtmıın innıriyİe yazdığım hıı kıUıln, Tt>xkiırJyi, iri'an Huhilıı dtmUıır takdir edip “vüh'iu-İ »■lUU' i '«jjıinılori" “bıı '«bd-i zn'îfi ya'ni 'Abdiillatîf'i" nıhnı«l.|c ımarlıır." I .nt.ıfi'nin bu Hözk-ri (Tozkirf. imtriMinjın OHimınlı odebiyıılındıı önemini i>ir kore dahıı oıtııyn lınyııınktııdır.

t.MİİlV devrin birbirine rukijı cıı nüfuzlu iki dtsvlüt mili­mimi, Hnıj-dolİm'dar takımdın1 (,!ıtlolıi (iil. 1 fiTH) ve Vcızina /,nııı İl ıı n Iı i i t i 1’ıısja’yn (iil. IfıîHi) rİNÛUı ve kanideler mmanık bir ımt.nuı unımujlır, Hu ıluvlut. «dimilim, ikini ile. ıjnir vo bılyiııli'r*' u/.ul lıir yakınlık KtiHİ.<ırmı«k, huyluca ymıdıış ktr »unmıık. jübrnllnrmi yııyuınk İjuhuhundn büyük ruknbot iı;ind" itliler. Sorumdu İlımlımı, İHkrncior’ia Ulum l'unmv inin ııltınıyı buprmıg, l'ııkııl çuk Ko^nırılı-ıı Ulumdur Çer U-Uı'nm yandaşları İbrııhim aleyhinde, Hitllnııııtıı koz dikti diyırp-k lıir bikini aftıi' Htiylı-nlilur ı,ıknrnııy. onun ılıı ida­mımı hc1im|i olmuşlardır. Helıi gibi I,alili de, lııı iki o/ı>lı rııkıjı ıı ııı tın ıı [ıı kalıtıity yürünüyor,

ibrulnrıı hnja'ıım OfiZ:!' 15WS) yâirlnrin büyük lmım»ı. ı;ok riim«r( bir (ınlron ııldujjıımı l<alill (IIM IIKİ) uysıııı uzadıya iininl.ii' $ükri, Yııvua Selim üzuı-imlu yn/dıyı ki­tabı (Si'lim milini İbrahim i'ayıı uliyle Kanuniye tnluliın ••Uıjji /.Minini ÎİO.IKIU ıık<;ıı ('MU ııkın) rıı'iıto ıılmı»?. l ’ aı#n dıı

Page 43: Halil İnalcık - Şair ve Patron

ffulıl Innktk <J7

una bir yüksek timar in'âmda bulunmuş. Ulu veya küçük herkese “şâhâne himmetler ve melikâne ‘ inayetler” eder."mulük ı frnhıka gibi la’l u güher bağışlardı.....t-rbâlı-i hunere rağbetler ve ehhâbi kemâle himmetler ederdi..... Hııtâ'ifeniıı cem 'iyyeti anın ferhunde zamanında ve mübarek devrânında idi” .

Latifi, ilkin patronu İskender Çelebi'nin himayesinde Kuıneli'de Belgrnd tarafında bir kâtiplik mansıbı elde e t­miş, bir «üre orada kalmış! 950/1543 yılında İstanbul'a Kelmiş, o sırada ün kazanan Sehi Bey'in şu'arâ tezkiresi, Heşt Bihişt (1538'de tamamlanmış), la t if i ’de ve Âşık Çe- lebi’ılc bu vadide ener yazmak için malzeme toplama a r /u ­nunu uyandırm ış! her ikisi işe koyulmuş, Âşık Çelebinin rivayetine inanmak gerekirse (Meşâ'ir, 107u), hatifi onunl.fiHnif metodunu taklid etmeye kalkışınca, Âşık Çelebi giieenıp oserini yarım bırakmış ve ancak onbeş yıl sonra tekrar ele almış. Latifi, Âşık Çelebi’ye gön* bunu, “yârân lokımiHina tarım' ettiği" için yapmış. Bu arada Latifi ese­rini tamamlamış, İstanbul'da ilkin bazı önemsiz dinî biz- metler karşılığı aldığı maaşla (“cihât") geçinmeye çalışır­ken, nihayet Kûtih Sultan Mehmed’in zengin föyüp vakfına mütevelli olan şâir Yahya Bey’in vakıf kâtibi olmuş; sonra azledilip sürgün yeri olan Rodos'ta Sultan ‘ İmâreti’nı* kir tip nlmuş. Hu biyografik not, birçok şâir ve münşinin ya* şanımı anımsatır.

Ustu bir edebî eleştirmen olan, şâirleri meslek ve ya­şam tarzlarına güre sınıflandırır ve şiirleriyle yaşamları nrnsındııki bağa işaret eder.58 Şiir, inşâ ve sohbette ta­nınmış, seçkinler sınıfına girenleri, şu vasıflarla belirler fasih, belîg, selılset ve letâfette eşsiz, zarif, hoş'tnb', nâzik, n ım ıl-gûy (utasözü kullanan). Onda, Uîvâne Cju/.ûIİ, M eş­

* Mo.clp, Nw-Ûti Uafi-330), Nitlişi (394). (İHtfttt <2K4-2A6>. Mıhri l;ll<t : « A M«>lllıt < 3U 3 lrt. Niıjftncı ColANndo fcM-337).

Page 44: Halil İnalcık - Şair ve Patron

48 Şür ** Patron

rebi. Melihi gibi ehl-i dil, ehl-i zevk, derya-dü, ayyaş, der­viş, rind tabiath olanlar, ayrı bir kategori oluştururlar.

Şâir ulemadan ise, fâzıl, kâmil sıfatları kullanılır, an a ulemadan Mevlânâ Hevesi, Mevlânâ Sa'y». Mevlânâ Ga- iâii gibi yolundan şaşanlar yok değildir. Askeri sınıfdan olanların, bu arada sultanların şiirlerini merdâne, dilirâne bulur. Şiirleri nitelendirirken, mesnû', hayâl- engiz, eaısâl'âmiz, 'âşıkane, mstbû' gibi sıfatlar kullana* rak üslûp özelliklerim ifade eder. Mesîhi gibi yenilik geti­ren. öîel üslûbu olanları “tarz-i hâsa" (orijinal) olarak va­sıflandırır- Necâtî için Sehî (214), "letâfet-i şi'r ve suhânı çok hadd'i i'câza iletmiştir" diye onun taklit edilemezliğini hayranlıkla ifade etmiştir. (Necâtî, Sehî Beg’in patronu idi).

Â Ş I K Ç E L E B İ

Âşık Çelebi (Kadı Pır Mehemmed, öl. 1572),59 kendisi şâir ve m ünşi olup şâirler tezkiresi Meşâ ’ırü ? Şu ‘arâyı Sultan Süleyman’a takdim eder ve inayet bekler. Aşık Çelebİ’ye göre bir eserin değerini, patronun değeri belirler "Medhin kadri memdûb sebebiledir" (34 a). Benim der, nıedh etti­ğim kişi, çok şükür Sultân Süleyman gibi, "hâmı-i Harameyn”dır ve ben neden bu eserle İran’da müşrik Moğol hanlarının ihsanlan derecesinde bir ihsana nâil olmıyayıra. Sanat ve ilim eserlerinin patronaja bağlı ol­duğu gerçeğini. Aşık Çelebi kitabında sık sık belirtmiştir. Abbasî halifelerinin "şu arâya verdikleri cevâyiz ı seniyye ve erbâb-i nazma ettikleri mevâhıb-i heniyye'yi kayd ettiği gibi (14b) büyük imamların dahi “şâire câ'İ2e verdiği"ni işaret eder (15a).

'»Onun hakkında bak. “Âşık Çelebi", Islâm Ansiklopedisi (M EB), (Fuad Köprü]:!;. 6Ö5-701; M eçi ir iiş-Şu ‘arâ. yayınlayan G.M. Mergedith- Oweıu, Preface. IX XXV

Page 45: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Hali! İnalcık 49

Süleyman Çelebi’ye (1402-1411) kadar Osmanlı sul­tanları zamanında gelen şâirler, onların “bah şi bahşâyişleriyle mevsûf idiler, nâmlarına olan kasâyidleri mecmualarda mastûrdur"(20a). İşret meclislerine düşkün Süleyman Çelebi’nin musâhibi Ahmedı devrindeki şâirle­rin hâmisi idi.60 II. Murad’ın şâirlere Özel iltifatı görülmüş, maaşlı bir görevi olmayan şâirlere bu sultan ayda biner akça verilmesini emr etmiştir: “bu ihsan ol sultanın ih- tirâ'ıdır. Ondan sonra gelenler dahi ba'zi mustahakkîne ol ihsân etmekte onların isrine gittiler". Bu sultanın kendi şiirlerini içeren bir divan da meşhurdur (21a). Yaşamı çoğu zaman işret meclislerinde geçen II. Murad’m ayyaş­lığı hakkında Sehî (Tezkire, 94) şunu der: “gayet merte- bede ayyaş ve nihayet derecede höş'tab' nâzik*nihâd”idi60“

Cem Sultan (1481-1495) kaygısında olan II. Bayezid. şâirlere ilgi göstermekte rakibiyle yarışmıştır. Aşık Çe* lebi’ye göre, onun zamanında ulema ve ricalin çoğu şiirle uğraşmışlar, şâirlere bol bol ihsanlarda bulunmuşlardır. “Hengânri 'atâda ol denlü zer nisâr olurdu, ulema ve sulehâ ve ‘alaviyyun (yüksek mevkilerde oturanlar) ve şu'arâ cümleden mümtaz oldukları cihetten onların dahi mecüı i pâdişâhda duâ'nâmeleri ve rakanrzede-i hâmeleri zuhûr ederdi.” ‘Adli mahlası kullanan II. Bayezid kendisi de iyi bir şâir idi. ü . Bayezid’in ulema, ricâl ve şâirlere dağıttığı bağışlara ait bir in‘âm defteri arşiv belgeleri arasında bize kadar gelmiştir.61 I. Selim devri bir dönüm noktasıdır. O, Arap ve Acem ülkelerini feth ettiğinde, kendisine Arap ve Acem edipleri kasideler ve cerideler takdim etmişlerdir. Bundan. Rûm’da (Osmanlı ülkesi)

40 D ûstûrnâm e'i En veri, yay. M. Halil. İstanbul 1929. 91- Afir SüJeyman dûn ü gün sohbet eder A hm ediyie dem bedem İşret ederBunu belirten öteki kaynaklar için bak. H. İnalcık. FÂtib D evri

Ü zerinde T etkikler ve Vesikalar, Ankara^ T.T.K 1954. 59.41 Bu in &m defterleri için bkz. İleride.

Page 46: Halil İnalcık - Şair ve Patron

50 Şâir ve Patron

kabiliyet sahipleri, gayrete gelip onlan örnek aldılar; bu dönemde şiir sanatı görülmemiş bir gelişme gösterdi. “Pâdişâh dahi ehH ‘irfân ve murebbî-i zarîfân idi, kâmillere murâdlannca ve kabillere isti'dâdınca envâ‘-i bahşiş ve bahşâyişle ve bâb-i lûtf ve ihsanından küşâyışîe telakki etdi... gerçi Rumî (Anadolu’lu Türk) oldukları cihetten Türkî şi're tetebbu' etdiler... üslûb-i Acem dahi tetebbu* etdiler, bu sebebden Türkî’den Fârisî şi‘irleri ekser ve halk içinde eşherdir” ( Âşık Çelebi, 22a).

Süleyman dönemine ait 954-955/1547-1548 tarihli bir Varidat ve Masârifât Defteri’nde61® tasadduk ve in'âmât listesinde tanınmış ulema, hazîne kâtipleri, fakirler vesa­ire para bağışları 2,653,874 akçaya varmaktadır. Bu lis­tede hiç bir şâire rastlamıyoruz. II, M urad’m mansıpsız ediplere tayin ettiği sâîiyâne, bu dönemde kaldırılmıştır.02 Bunu yapan Rüstem Paşa’nın, tarihe harîs ve mürteşî biri olarak geçmiş olmasına şaşmamalıdır (1544-1553), (Ger­çekte, Osmanlı mâliyesi onun döneminde en zengin düze­yine erişmiştir). O zaman şâirlere in'âmlar, ceyb-i hümâ­yûn veya vakıf zevâyidinden verilmiş olmalı. Kanunî dö­neminde, Koca Nişancı Celâl-zâde Mustafa’ya, yalnız ka­sideleri İçin verilen in'âmlann 45 bin altın tuttuğu söy­lenmiştir. Âşık Çelebi (24a). Süleyman’ı Osmanlı padr şahlan arasında hüner sahiplerine en çok ihsanda bulu­nan bir hükümdar olarak anar: “Arab ve Acem ’in şu'arâsı

“954-955 (1547-1548) Malî Yılma ait bir Osmanlı Bütçesi”, yay. Ö L. Barkan, İ.O. İktisat Fakültesi Mecmuası, XIX, (1957-1958), 262 265. bak. ilende bu kaynağı inceleyen bölüm,98 Latifi, 205; Latifi, zamanında gerçek şiir ve şâirin takdir edilmediğine dair eserinin başında ve hatimesinde şikâyette bulunur. Bunu esas alan Prof. Andrews bu dönemde patronajın çöküşü (breakdown) hakkında Latifi'nin görüşüne katılır (Tez, Chapter IV). Eserini 1646’da Rüstem Paşa sadaretinde yazan Latifi (205) şâirlere devlet patronajının ve maaşın kalktığım vurgular. Fakat patronajın yeni bir döneme girdiği düşüncesini biraz abartmalı buluyoni2.Daha sonraki dönemlerde inâıa ve teşriGyye adı altında bağışlar yapıldığını biliyoruz.

Page 47: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 51

ve her kande behremend olan ehl-i ma'rifet ve erbâb-ı ke­mâlin ezkiyâsı âsitânma iltica' eylediler... Kasideler gön­derdiler... Herbiri meddâhlan zümresine dâhil ve ulufe ve sâlyânelerine vâsıl olmak için şi'ri pişe ve medhi sultam endîşe edinürlerdi”; “Herkese be-resm-i isti'dâd ve ber vaft-i târîk-i ma'hûd ve nehvi mu‘tâd mansiben ve mâlen ve hâlen ve me’âlen iltifatlar buyurdular ve nüvâzişlere ve sitayişlere revâ gördüler”. Bunan sonucu, ülkedeki kabili­yetli insanlar “terakkiler edüp kimi tahsiM kâbiliyyet ve kimi tekmiH ehliyyet etdiler... ve niceler tarbiyetlerine mukârin oldular ve herbirine ‘avn inayetleri ile mu'âvin oldular. Kadâ ve dirâset ve tertıb-i kifâf-i ma'îşet vazife ve ‘ulufe ve sâlyâne-i ma'rûfa ihsân ettiler... Ol pâdişâhın fevrî ihsânı olmuştur ki, her beyt-i ‘âşıkâneye bir dinar düşmek sad-çendân olmuştur... bizzât iltifat buyurup” (Âşık Çelebi, 24b).

KINALI- SÂDE HAŞAN ÇELEBİ

Şâirler tezkiresini 1586’da tamamlayıp zamanın büyük münşisi Hoca Sa’deddin Efendi’ye sunan Kınalrzâde Ha­şan Çelebi de, patronlardan şikâyetçidir. Der ki: "Ekâbiri zamân ve e‘âzim-i cihânun bu makûle cevâhire rağbetleri olmayub... kuru medh ü senadan nesne hâsıl olmaz ve beyt ü kâsidenin eti yenmez, derisi giyilmez deyü yüzüne bakmazlar! redifi sîm ü zer olmayacak kasideyi ele al­mazlar..., pîşkeş tezkiresin okurlar (hediye gelen parayı saymaya mahsus tablayı getirtirler), tezkiretü’ş-şuarâ nedür bilmezler... Garîb vâki'adur ki, erbâb-i ma'rifete zerrece meyi ü rağbet yoğiken, her tarafdan tîri ta‘n ve seng-ı melâmet atılmaktadur.”63

M Tezkiretü ş-Şu'arâ, yay. İbrahim Kutluk. Ankara: TTK, 1981.199-209.

Page 48: Halil İnalcık - Şair ve Patron

5 2 $ i i r v e P a u o n

MESLEKLERİNE GÖRE ŞÂİRLER

Şu'arâ tezkirelerine alman şâirleri mesleklerine göre sı­nıflandırırsak, medresede İslâmî ilimleri “tertib ü^ere" görmüş ulemaya karşı medrese öğrenimini yanda bırak­mış şâirler çoğunluktadır. Bunların çoğu, devlet bürokra­sisinde görev almayı amaçladığından şiir ve inşâya önem vermişler, medrese tahsili kendilerine, dil ve edebiyatta genel bilgiler sağlamıştır.04 Bürolarda üstad kâtib yanında çırakkalfausta sisteminden gelenler (Kâtib Şevki, Kâtibi. Mesıhi. ReÛki, Kâtib Haşan, Sun'i, Cahdi, Rumi. Sihri, Şeriri, 'Arifi, Latifi); esnaftan sanatkâr olanlar (Sahhâf Likâyİ, alaca dokuyan Resmi, kemankeş Garibi, çakşır diken Şeyhi, cerrah Safiyi. Canbaz Zinciri, eczacı SubutiJ; tarikat erbabı (Ruşenİ, Hayâli. Meşrebi): hanende ve sa­zende (Mâkâmİ, tanburcu Râ?.î, Vâeil) ve nihayet bir timar sipahisi Hayreti, ve bir yeniçeri 'Aşkı tezkirelere alınmıştır. Sehi, iki hatunu, Zeyneb Hatun ve Mihri Ha- tun'u, dini ilimlerde, edvarda (musikide) ve fenn-i şi’rdt- yetişmiş, şiirleri halk içinde ün kazanmış şâirler olarak tezkiresine almıştır. “Sanâyı'-i şi’re” yabancı, çoğu hece vezniyle Türkçe şiir yazan o kadar halk şâirini, tezkire yazanlar eserlerine almamışlar, sadece divan şâirlerini gerçekten şâir saymışlardır.

Sehî’ye, halk şâirlerinden Türkmen CemİÎİ’yi tavsiye etmişler. Onun için Sehî, ilimden anlamaz, ama “irticalen" şiir söyler, demektedir. Vezirlik, beylik, defterdarlık, ni­şancılık, müderrislik, kadılık, divan kâtipliği gibi yüksek

m S e h i . te z k ir e s in d e ş â ir le r i d e v le t p ro to k o l ıu s d a te e p it « d i lm iş ,

h iy e r a r ş ik ' t a b a k a la r a " g ö re s ır a la m ış t ır , i l k i n s u l t a n l a r ve

« e h z a d e U h f t . s o n r a v uz trrâ vır ü m e r â n ın , d a h a M o r a k e n d is in d e n oncu yu^mı* k a d im ş â ir le r in , k a n d i l i n i n ffftrup t a n ıd ığ ı ş i i r l e r i n , v o n ih a y e t

K«rs; ♦ e ir le n n b iy o g ra f i le r in i s ır a y la v e r m iş t ir . S e k i* t a b a k a n ın

h t r b ı n n d * ılm iyyetU sn u la n la r ^ u n l u k t a d ı r ; I>u « e ş it b ir

» m f la n c f ı r m a y ı Cam i v e N e v iy i ' r ı in tg a m f iy le k ar ıjjJa .

Page 49: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 53

mevkilerde bulunup şiir yazanlar bir yana bırakılırsa, patronun bir şâiri ödüllendirmesi, çoğu zaman evkaftan imaretlerde müteveililik, evkaf kâtipliği gibi bir hizmet* atama yoluyla gerçekleşir. Cihet, idrar, râıibeterimleriyle ifade edilen dini vazifelere ait maaş yanında, vakıl' mas­raflarından arta kalan ziyâde (çoğulu gevâyidi den de şâ­ire gelir tayin edilirdi (Fuzuli için böyie bir hüküm gitmiş, 0 da Şikâyetnâme ile buna karşı çıkmıştır). Zevâyid, çoğu zaman savaş gibi olağanüstü devlet giderleri için devlet hazinesince zaptolunurdu. 8 Şevval 896/14 Ağustos 1491 tarihinde “emr olundu ki, şimden gerü 'amâyiri selâtinin zevâyidinden hiç bir kimseye cihet (maaş) tayin olun­maya",85

“ T. Gokbilgin, Edime ve Paşa Livası, ItUnbul' 1952.302.

Page 50: Halil İnalcık - Şair ve Patron

V. FUZÛLÎ VE PATRONAJ

Fuzûlİ’nın Enisii’hKalb adlı kasidesinde herhangi bir pat­rona atıf yapılmadığı gözlemlenir ve Ahmed Hamdi Taııpınar tarafından da Fuzûlfnin bir hâmî aramadığı düşüncesi belirtilir.66 Hâkânî'nin ünlü na'tına bir nâzıre olan Enîsü'1-KaIUA.e, Fuzûlfnin Âl-i Resûl ve Kutsal Yer­ler CAtebât-i ‘Aliyye) için yazdığı kasidelerde, genellikle, bir hâmî aramaması doğaldır.

Fuzûlî. imâmiyye-i isnâ-‘aşeriyye mezhebini benimse­miş bir Safavi şâiri olarak yaşadığı dönemde (1608'1534). Osmanlı’yı “kâfir” ve Osmanlı ülkesini “kâfiristân" diye anmıştır.67 I534'de birdenbire bir Osmanlı tebaası duru* muna geldikten sonra, beklediği itibarı göremeyince, onun sultanlar ve büyüklerden yüz çevirmesi, yalnızlığa çekil*

“ M. Kalpaklı. “Nazire Geleneği Çerçevesinde Fuzuli'nin EnisüTkalbi". Bir. a (1996). 227-234.47 Şâh’ırı valisi İbrahim Mueullu'ya kasidesinde Osmanlı için: “âlâyişUı kâfir leşken" deyimi kullanır (A. Karahun, Fuzuli. Muhiti, Hayntı vc Şahsiyeti, İstanbul, 1949, 138: Fıtıûli, Külliyat, İstanbul 1316 H., Ahlâk-ı AlA’i (Bulak 1248H) sahibi Kınalızâdo Alâeddiıı Ali, Fuzûlî’yı rafızi sayar. .Safavi döneminde Kurbelâ ve yöresine Anadolu'dan birçok Kalenderi, Mclameti, Boklâşi, Mevlevi, Kadiri, Kızılbaş Babai gruplan gelip yerleşmiştir.

Page 51: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 65

mesi anlaşılır bir şeydir. Fuzûlî sultanlara intisâbdan söz edip der ki (Farsça Divan, s. 617. Mukatta'ât no. 7):

Ba -mülk u mâl-ki hastand zâyi! u zâhib Esâs-i bunya-i ummîd ustuvâr ma kun Eger tû-rasthawâ-yi fazîlat bâki Ba-'ilmgûş wa’ztahsİI-i Hm 'âvma-kun

Bununla beraber. Fuzûlı'nin uzun yaşamının (öl. 968/1561) Osmanlı döneminde. Sultan Süleyman'a, Şeh­zade Bayezid’e, Osmanlı ricâline ve valilere yazdığı mek- tup ve kasideler gösterir ki, o, daima bir patron/hami ara­yışında olmuştur (Onun kasidelerinde patron; hâmî veya velİ-ni'met, beklenen bağış ise in'âm, Jutf, kerem, cûdke­limeleriyle ifade edilmiştir).

Fuzûlı’nin patron arayışı açısından, burada ünlü Şikâ- yetnâme'sini inceleyeceğiz.**

Fuzûlî mektubunun başında, verilen bağış aslında sizin değil, Allah'ındır demek içini Allah'ın dünya rızkını vakıf yapıp onun tevîiye ve idaresini hükümdarlara ısmarladı­ğım söyler, ve hak sahiplerine ne kadar rızk verileceğinin divanda bu işe bakanlar kalemiyle belirlendiğini işaret eder ve der ki:

Sâkin-i gûşe-i kanâ'at iken,Başıma düştü câh sevdası Zevk-i ehl-i tama' temennası istedim kim uhıvv-i kadr bulam M azhari lût-f-iPâdişâh olam Bilmedim kim şikeste-hâl olurum

M “Şikâyetname", A. Karahan’ın yayınladığı metin; Fuzuli'nin Mektupları, İstanbul: 19 4 8 ; 66-57; onun miln$îli|i hakkında bak. N. Ahmet, “ Fuzuli’nin Nesri” İ.Ü.Türkiyat Enstitüsü Meauniyet Tezi, 1938. Fuzûlî hakkında bibliyografya^ M.Cumbur, “Fuîûİİ hakkında bir Bibliyografya Denemesi", İstanbul 1956. Hayatı için kasideleri ve mukatt'âtı yeniden dikkatle incelemııelidir (bak. Fursça Divan, 6 11- 642),

Page 52: Halil İnalcık - Şair ve Patron

66 Şâir w Patron

Hased ehline pâyimâJ olurum

Murada Fuzûlî, uzun zaman bir patrona tenezzül etmediği halde bir mevkie erişme emeliyle padişaha yaklaştığını itiraf eder, Fuzûlî, bir lûtfa ulaşmanın ancak d«vrin hü­kümdarına varmakla mümkün olacağını kabul eder. Yiıico nedenle, padişaha baş vurmamak hatadır, der, Patrimonyal bir toplumda, Fuzuli için durumbütün istiğna ve gururuna rağmen- başka türlü olamazdı.

Her ne kim 'âlem ana muhtaç ol andan gani

Fuzûlîhilsn-i etvâriyle olmuş kurbuna mâ’il Budur te ’siri alemde hem işe hıisn •i etvirın ( Türkçe Divan, s. 48, beyt 42; 9. 53, beyt 7)

"Dokuz eflâke pâyi istiğna urur iken evkafdan doku» akça vazifeye69 kanâbt kılub ‘arz aldum ve berâtı içün dergâh-i 'âlem-penâha irsal edüb vusulüne mutarassıd oldum... bana bir misâl-i meymûn ve berât*i hümâyûn getürdilor... hâtır i fâtire bir mevc-i meserret sirayet etti."

(09manh terminolojisinde dinî maaşa vazife denir: m i­s i l ise berât ve menşur anlamındadır). Osmanlı bürokra­tik kurallarına göre, herhangi bir tayin 'İrz ile başlar.71’ 'Arz, genelde, dilek sahibine en yakın âmir tarafından sultana sunulan tavsiye yazısıdır. Bâbîâli’de, ilgili büro­larda inceleme yapıldıktan ve büro şeflerince onay veril­dikten sonra, sonuç veziriazamın onayına sunulur. Tayin bürolarının başında re ’iaülküttâb bulunur. Veziriazamın onayından {aahfii sonra, berâtı verilmek üzere nişancı (tevki'i) ye ffider. Berât, nişancı tarafından sultanın tuğ­rası çekildikten sonra dilek sahibine verilir. Fuzûlî’nin “

■» Bir duka altını bu dönemde 60 akça ödiyordu Övmek, Fuzüli'nin •ylıfcı 4.6 altın* geliyordu. O zaman 9 ekça yaklaşık bir inhanı ustasının gündeliği idi14 K a n a la . H . İ n a lc ık . 'O s m a n l ı B ü r o k r a s is in d e A k lf im v e M u / ım u lÛ t ” ,

Oamnnh,Araştırmalın f)ergisi, I (1980), l-M

Page 53: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İmılcık 57

‘arz aldım” ifadesinden anlaşıldığına göre, birisi (büyük olasılıkla Kerbela vakftlarma bakan mütevelli) emeklilik için ‘a r /d a bulunmuştur. Fuzulî, bernt-i tekâ'üd gelince, çok sevindiğini belirtmekten geri kalmıyor. Padişahın be­râtını parlak kelimelerle uzun uzadıya tasvir etmesi, sul­tana minnetini belirtmek içindir. “Zihî kilîd-i küııûzi merâhim ü ihsan” diye adlandırdığı berâtı alıp evkaf mü­tevellisine gider.71 îlkin, onun huzuruna çıkma imkânı bulamaz. Israrla, nihayet huzura çıkar. Mütevelli her­halde maiyeti ile toplantı halindedir. Onlar Fuzulî’den, Fuzûlî onlardan pek hoşlanmazlar (her halde onun, vak­tiyle Şah İsmail’e bağlı “râfizrierden olduğunu biliyor­lardı). “Selâm verdim, rüşvet degüldür deyii almadılar! hükm gösterdüm fâidesüzdür deyü mültefit olmadılar”. “Dedüın, benüm re'âyetüm vâcib görmüşler ve bana berât-i tekâ'üd vermişler ki. evkafdan hemîşe behre-mend olanı, ve Pâdişâha feragatle du‘û kılam”. Toplantıda bulunanlar cevapla dediler ki, “zevâyiddür, husûIi mümkün olmaz... Zarûriyât'i Asitâneden ziyâde kalursa bizden Icalur mı?'. Bir vakfda, mütevellinin hissesi, maaşlar, imaret masraf­ları, onarım harcamaları, câbi denilen gelir tahsildarları­nın maaşları (vazifeleri) çıktıktan sonra kalan fazlaya ziyâde-i vakf denir. Bu ziyâde (çoğulu zevâyid) bazen bir tüccar ortaklığında vakf için nemâlandırıhr, çoğu zaman gazâya harcanmak için sultanın hâzinesine alınır; yahut türbe ve camilerde sultan veya ordu, yahut ölenlerin ruh­ları için dua okuyan du'a gûyâris. maaş olarak tahsis edi­lirdi. Genellikle, zevâyidden geriye para kalmaz ve bu kaynaktan yapılan tahsisler yerine getirilemez. Herşeyden önce, Fuzûlî’ye bu tahsisin zevâyidden verilmiş olması yanlış bir muamele idi. Fuzûlî kendisi de, gönderilen arzda, bu maaşın zevâyidden verilmesi hakkında bir işaret

71 Fuzulî'nin 'Atobât-i'Aliyyo mütevellisine hitabeden bir mukaıta'ı için bak. Farsça Divan, e. 611.

Page 54: Halil İnalcık - Şair ve Patron

58 Şâir ve Patron

olmadığını hatırlatmaktadır. Mütevelli ve yardımcıları, Fuzûli'ye, zevâjidden maaş almanın zorluklarını açıkla­mışlar, fakat Fuzûlî bunu, onların kötü niyetine atf etmiş­tir. Vakıf hesaplan yerel kadının gözetimi altında muha­sebe ve kontrol edilirdi. Osmanlı idaresinde yaygınlaşmış rüşvetin, idarecilere levâyid’i iç etmek imkânını verdiği de doğrudur.'2 "Nâçâr terk-i mücâdele küdum ve me'yûs ve mahrum gûşe-i ‘uzletime çekildüm” der. “Tâli1 olan ifitâtn mekrümet" için Nişancı Celâl zâde’ye bu mektubu yazar ve Sultan Süleyman’dan ümidi kesmez-'

Hâşe lillih kim ferigat küncünün sükkânmaMatrah■im ekr ola dergâh'ihilâfet-dest-gâhHâşelillâh kim kanâ'atgencinün müştakınaEjderi bidâdola tuğrâ-yihükm7 Pâdişâh

(Burada Tuğranın acımasız bir ejdere benzetilmesi ne gü­zel!)Zaten, der, ilk 'arzda, zevâyidden söz edilmemiştir. De­vamla, zevğyid demek, vakıf hademeleri maaşları, takaüt olanlara verilecek tahsisler (râtibelezi, hayvanlara verilen yem vb. verildikten sonra kalan demek ise, Padişah adına verilen emir şu demeye gelir, diyor Fuzûlî “bu berât-i şçhâvet-âyâtı verdüm ve buyurdum ki, minba’d rütbe-i iktidânn ve pâye*i i’tibârm cemi' gedâlardan, belki behâyimden (hayvanlardan) ve taşdan ve toprakdan” daha aşağıdır, mertebenden haberdar olasın.” Ama, ben ken­dimi, diyor Fuzûlî, “ekser-i erbâb-i istihkâkdan mukad­dem'’ bilirdim. Gerçekte bunu, çekdiğim acılar ve uğradı­ğım zararlar yüzünden yazmıyorum; sizin (Celâl-zâde) emeğiniz boşa gitti, onun için yazıyorum. “Nidelüm, Allâh elbette karşılığını verir” diye tevekkül eder.

Osmanlı idaresinde rüçvet için bak H. İnalcık. “Ta* CoJlection. Embezz!em«rfH and Bnbery in Ottorn«n Fioances*. The Turkısh Studies A&ocûtkm Bulletin. 16(1992).

Page 55: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Hali! İnalcık 59

Gerçi endûh u mihnetim çokdur Hiç kimseden şikâyetim yokdıır TâJi'ümdür bana cefâ yecüren H er bir ânında belâ getüren Yoksa dergâh -i Pâdişâh -i zemân Lûtfda m enba'dürür mürüvvetde kân

Şikâyetname, patronun lûtf ve keremine el açan her şâi­rin, hayat trajedisini özetlemekte. Burada, asil bir inşa* nın, büyük bir sanatkârın, dünyanın küçüklüğü karşı­sında duyduğu hayal kırıklığı, isyan ve istihza konuşuyor. Burada, güçlü mevkilerde oturan patronların, alçaklarda yaşam kavgası veren ruh zengini fakirlerle bitmez tüken­mez karşılaşması var. Öyle bir toplumda efendiden dilen­mek zorunda kalan şâirin çaresizliği dile getirilmekte. Şikâyetname, patronajın gerçek yüzünü, o dönemde yaşa­yan şâir psikolojisini, en gerçekçi biçimde yansıtan bir belgedir.

Bununla beraber Fuzûlfnin, Hz. A li için yazdığı bir kasidede, “id râ ri mukarrer” (dinî hizmetler için verilen kadrolu maaş) aldığı şu beyitten anlaşılıyor.

Yâ Am îr al-Mu 'minin şod muddat-i pancâh sal K'azcanâb'ihak ba madh-i tû Fuzulîmulhamast Dâyim az h ıvân i tû idrâr'i mukarrar mrburad Rûz u şab bâçâkarân-iâsitânatham -dast-ast

Bu beyitlerden, onun elli yıldır Hz. Ali’nin Necefteki “âsitâne'sinde (türbesinde), onu medh etmek görevi karşılığı maaş aldığı anlaşılıyor (Sâkinâme, Farsça Divan, 695: “Maddâh-i Paygabaram”). Kendisi için meddah-i peygamber; medhhwân (övgü okuyan) sözcüğünü kullanıyor. Kuşkusuz bu görev, kutsal yerleri ziyarete

Page 56: Halil İnalcık - Şair ve Patron

6 0 Ş â ir v e P a tr o n

gelen “hanlar” için “ta üye" ve '‘maktel” kasideleri okuma şeklinde idi.13

Onun, “As-Salâm ey sakin i m ihnafsarâyi Karbalâ" matlaıyla başlayan ünlü Farsça kasidesi, bu tür kaside­lerden biri olabilir. Bir yerinde der ki:

Yâ şahid-i Karbalâ kardam ba-gird-i tawf-i tû Ragbet-i gayri fazâyi gam-fazâyi Karbalâ

Harkı andar Karbalâ az dîda hûn-i di!aa-riht Galiba âgâh na ■şod az mâcari y i Karbalâ

Karbalâ hwân-i ‘atâ-yi tûstgerdûn dam ba dam Mirasânad bar hama 'âlâm salâ yi Karbalâ Har k i mrâyad ba ■kadı~i sa ’y u isti'dâd-i höd Behreimıgirad az bahr-i 'atâ-yiKarbalâ

Fuzulî’nin doğrudan tâbi olduğu kimse, " ‘A tebâfi ‘Aliyye", yani Kerbelâ, Necef ve bölgedeki başka kutsal yerlerin71 vakıflarına bakan mütevellidir. Fuzûlî, bu vakıflardan ömür boyu “mukarrer râtibe”, yani sürekli tahsisat aldı­ğını açıkça söyler (Dîvân-i Fârisi, 612):

İran'da ta d ye ve maktel geniş bir edebi (arza vücud vermiştir. Fuzuli. ŞPi ziyaretçiler için herhalde taziye kasideleri okumakta idi. Osmanlı Tüfkleri gelince, onların Farisi’yi anlamadıklarım, bu nedenle Hadikatu i'Su'adây. yazdığını söyler: ta ziye literatürü için bak Mahmud Ayoub. Redempıive SuBering in İslam A Study o f the Devotional Aspects o f Ashura w T^eJver Shi'ism, Berlin: Mouton 1978; M. And, M inyatürlerle Osman// -İslam Mıto/ogyası. İstanbul: Akbank Yay. 1978. Kastamonu'da Candaroğlu Bayead Bey adına Yûaufi 763/1361'de Abû-Mihne'den naklen 3000 beyitli bir Makcel-i Hüseyin adlı mesnevi yazmıştır: A-S. Erzi. "Notlar*. Belleten 49(1949.). Hille'de çafcn imâmı için yapılan (âren ve Anadolu’dan geian nyam çiier öterinde îbn Battuta, Travels. yay H A R . Gıbb, n . 324-2S.

Bu yerlerin aynnlıJl bir tasviri: S. Lokman, Hüoernime. Topkspı Sarayı Kütüphanesi, bak. yukarıda not 36 ve Kaynakça.

Page 57: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 61

Mâ râtiba-hörân-i dar-i Âi-i Rasûlim ‘Umrîst k i in râtiba dârîm mukarrar Masdûd na-gaşta dar in râtiba bar-mâ Z'an rûy k i hastım badin râtiba dar-hör

Fuzuli, berâtları çıkaran büronun başı olan münşi ve şâir Nişancı Celâl-zâde Mustafa’yı 1534‘de Bağdad'da cammış ve herhalde aralarında dostça ilişki kurulmuştu. Fu- zûlî’nin Celâl-zâde’ye yazdığı iki kaside bize kadar gelmiş­tir (Dîvân i Fârisî, Kaside no.49, s. 710 712 ve Türkçe Di­van, no. 33, s. 157).75 Türkçe kasidesi, Celâl-zâde'nin ni­şancı atanması zamanına rastlar; onu kutlama için ka­leme alınmıştır. Celâl-zâde, Nişancı Şeydi Bey'in irakayn Seferi sırasında vefatı üzerine bu mevkie getirilmiştir <10 Kasım 1534). 1557 yılına kadar 23 yıl kesintisiz bu ma­kamda kalmış olan Celâl-zâde Mustafa Çelebi (Paşa unvanı ile de anılır) en ünlü nişancılardandır.7* Kanunî döneminin kanunlarını düzenlemede ve divan inşâ dilinin gelişiminde kesin bir rol oynamış olan Celâl-zâde’nin bü­yük hizmetlerini takdir eden Sultan Süleyman, onun ni­şancılık hâslarım (300 bin akçe veya 5000 altın) emeklili­ğinde aynen elinde bırakmıştır. Celâl-zâde emekli olduk­tan sonra 1566’da tekrar nişancı atanmıştır (ölümü. Ekim 1567). Arapça ve Farsça dillerini İyi bilen Celâl'zâde, resmi yazı dili olan inşâda büyük ün sahibi olduğu gibi, tanınmış bir şâirdir Padişaha sunduğu kasidelerden aldığı büyük bağışlar (rivayete göre 45 bin altın), patronun tak­dirini kazananların nasıl servet sahibi olduğuna bir kanıt­tır (Fuzûlfye çok görülen 9 akça gündelikle karşılaştır).

’* Süleyman’ın Bağdad’da uzun ikameci sırasında Fuzûli’nin büyüklere yazdığı kasideler île sonradan gelen Osmanlı valilerine yazdığı kasideleri ayrıca ele ahnaralc önemli bir konudur. Kadı asker Abdülkâdır (Kadri) efendi, Mevlânâ Fuzûlfye özellikle himayede bulunmuştur.

Bak. H. Uzunçarşıh, “Celâl-zâde Mustafa ve Salib Çelebi”. BeUezen (1958), 391-441; “Celâl-zâde Mustafa ÇdebT, (T. Gdkbilgin) istim

Ansiklopedisi (MEB). Di, 6163.

Page 58: Halil İnalcık - Şair ve Patron

62 $sir ve Patron

(Celâl-zâde’nin müderrislik ve kadılıkta hizmet gören kar­deşi Salih Çelebi’ıun Leylâ ve Mecnûn adlı bir manzumesi olduğunu da burada kaydedelim).

Fuzuli, Celâl-zâde için yazdığı kutlama kasidesinde onu göklere çıkarır (Türkçe Divan, no. XXXII/19):

Gül-i hadîka-i ikbâl Mustafa Çelebi Kim oldu devleti kurbiyie kâmkâr kalem

ve ondan himaye ister (beyit 32, 37, 4 l):

Arayub eh ii hüner varını yetince sâna Cibân içinde besi çekdi intizâr kalem Sipihr-menziletâ, ol FuzûIH zârem Kİ hâl-i zârumı yazınca aldı zâr kalem Sen olsan kaleme i'tibâriçiin hâmî Sana hükümet içün ola desfyâr kalem

Dıvân-i Fârisîâe, ser levhası verilmemiş olan 11 no.lu kaside, herhalde Celâl-zâde için yazılmıştır ( bak. beyt 5, 14).

Tûyîmuharririahkim-İkârhâne-i ‘akl Tûyî musawwir-i aşkâl-i kârgâh-i hayâl B â'lutfi tab'mansûb hıfz-ihar kânun Bâ busn-isa'yi tû marbûthalH haraşkâl

ve sonra ondan lû tf ve ihsan bekler (beyt 15, 16, 34, 35)'

Tûyî k i mvbari az lavh-i dil gubâr-i alanı Tûyî k i mî-kunî az ahl-i dard daf-i malâl

Badin sabah ki tû az Vâsitî man az Bagdâd Man u tûyim ziyak mülk dar hakîkat-i hâl Sâmî-yi Ahmad-i Muhtar Mustafâ Çelebi Gul i riyâz-i bünar sarvi bâg-icâh u celâl

Ba dast'i yâri kilk-i tû bar hama ‘Ham Kaşîda mâyida i vus'at i navâ va navâl

Page 59: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 63

Bu kasidede Fuzûlî, açıkça M ustafa Çelebiyi anmıştııS ona, bu kasideyi bir dostu ile göndermektedir. Bu dostu ile birkaç y ıl beraber olduğunu, kendisinin Bağdad'da, onun Vâsıt’ta bulunduğunu 3öyler. Onun daima kendisine yar­dımcı ve yakın arkadaş olduğunu belirtir, Sonunda onun Türkiye'ye hareket ettiğini söyleyerek yardımını ister (beyt 15-23).

Çu ham diyâr-i man u hâJ-i man tû mi- dâni Niyâz-mand-i höd bâ-tû mîkunam irsal

Fuzûlî’nin, Celâl-zâde’nin himayesini araması doğaldır. Onun inşâda ustalığını en iyi devrin büyük münşîsi Ni­şancı Celâl*zâde değerlendirebilirdi.77 Şikâyetnamede Fuzûlî, inşâ sanatında ustalığını göstermeye özenmiş ve bu eser örnek olarak yüzyıllarca münşeatlarda istinsah edilmiştir.

FUZÛLÎ VE SULTAN SÜLEYMAN

Öyle görünüyor ki, Süleyman Irak fethinde kutsal mezar­ları gezerken78 (18* 23 Mart 1534) Hille’ye gitmiş ve Fu­zûlî onu orada görmüştür.7* Fuzûlî, çeşitli eserlerinde Sul­tan Süleyman’a hitapla onun himaye ve lûtfunu aramıştır. Fuzulî, Leylâ ve Mecnûn dibacesinde şâir için her dö­nemde patronajın ne kadar gerekli olduğunu şöyle vurgu­lar:

Rahm etk igarîb u derdmendim Bî-mûnis u yâr u derdmendim Oî bir nice bemdem -i muvafık

~7 Âşık Çelebi’ye göre (Preface, XIV) deha önce ünlü münşiler Lâmi ‘ î Çelebive C a 'fe r Çelebi idi.78 Sultan Süleyman'ın bu ziyaretleri için ûynntılar bak. Lokman'm Hünarnâmd&i (yukarıda not 36); Ferdi Tarihi, yazma, Ayasofya K. 3317, Nasuhu's-Silâhî, Beyan-i Menâzü-i S eferi Irakeyn, yay. H. Yurdaydın, Ankara; TTK, 1976.78 Sıdıkî’ye göre, bak. A, Karahan, Fuzuli, 69.

Page 60: Halil İnalcık - Şair ve Patron

64 Şiir ye Patron

Ya ’nî şu ‘arâ -yi rûz-j sabık Tedricile geldiler cihâna Ta’zîmile oklular revâne Devrân olan muazzam etti Her devr birini mükerrem etti Her birine h is oldu bir şih Zevk'i suhindan oldu agâh Türk ü Arab u Acem 'de eyyam Her şâ'ii'e vermiş idi bir kâm

Söz ge vherine nazar kılanlar Gencine verüp giiher alanlar

Sarf eyle riayetimde eltâf Tenhalığımı gör eyle insâf

Tutsan elini ben fakirin Hak ola hemişe destgirin

Mustevcib i ‘izz u câh olurdum Şâyeate-i bârgâh olurdum Makbul düşerdim âsitâna Manzûr-i şehinşâh-i cihânaVar ümmdim kim hemişe irtifâ 'ikadrile Ola ihsânun neşât-engîz-i her kalb-ihazin

Osmanlı sultanını göklere çıkarır, onun hilâfetini ve im a­metini özellikle belirtmeye özen gösterir

“Bizim pâdişâhımız ki, rütbe-i saltanatı ma'nide pâye-i hilâfettir ve ş e r ir i hükümeti meaned-i imamettir” (X-99)

Pâdişâh-i bahr u bar Sultan Süleyman ki hast Dar hilafa t câ -nîşînhâyi Nabî'râ câ -nişin

B aşk a bir yerde Şâh gibi Süleyman’ın da imametini ve veliliğ in i belirtir:

Page 61: Halil İnalcık - Şair ve Patron

H ftlit İnalcık 66

Pâdişâh -i bâhr u ber Sultan Süleyman*j VeliHâlî ondan olmuşun yâ Rab velayet tâ-ebod

O, 1634'den önce bu sözleri Iran Şahı için kullanıyordu, fuzûli, Sultan Süleyman'a övgü dolu sözlerle lûtf u ihsan beklentisini Hadîkatu's'Su'adâ dibace ve hâtinıeairnle da dıie getirmiştir.

FUZÛLÎ VE ŞEHZADE BAYEZID

Kanimî'run Osmanlı tahtma hukuken vâris olan şehzade [erinden Bayezid, çağdaşlan tarafından “fâzıl, şâir, iyi ahlâklı, alçak-gönüJJü vb iyilik-aaver" bir şehzâde olarak tanınıyordu. Kendisi Şahı mahlasıyla şiir yazardı. Maiye­tinde bulunanlara karşı çok cömert olduğu biliniyordu,*" Sancak beyliğine gönderilen Bayezid’e Fuzûli’nin yandığı mektup, onun bir patron arayışında olduğunu açık bir biçimde kanıtlıyan bir belgedir.81

Hasibe Mazıoğlu’nun yayınladığı bu mektup,82 Fu- zûlî’nin Bayezid’le uzun zamandır mektuplaşmakta oldu­ğunu göstermektedir. Fuzûlî mektupta, şehzâdenin yanına gitmek arzusunda olduğunu belirterek diyor ki: “Vallâhu’l- a2îm hidmet-i şerife teveccüh etmekten gayrı murâd yok. Ammâ killet-i me'ûnetten mevâni1 çok", Hareket için maddi yardım beklediği, "bu zindâni mihnet ve zencir-i ihanetten istihraç ve istihlâs murâd olunur" ifadesinde Kerbelâ’yı bırakmayı ne kadar istediği âşikâr. ‘‘adarrritarbîyat-i salâtîn....... wa nafrat-i sayâhat-i akâlîm" (FârisiDivân. 9) dolayısıyle o kendisini Kerbelâ’ya bağlamış. Di-

80 Bak Ş. Turan. Şehzâde Bay ezil Vak'm. Ankara TTK, 1961, 47.

'' Herhalde mektup, Bayezid’in Konya’ya gönderildi^ »amanıı ait °bnabdır; karşıla: Turan. 45-46: Bayezid Amasya sanco|ına 1558'df oskUdılmiçlir. Dakoukı'yc göre, Fuzuli 1556‘da değil. 1561 de olmuştuk Fusuiî al-Bagdadi el la vie culturollc en lraq au XVI e aııkle". Rcnut

‘fffislorie Mnghrebine, 67-8,69-60.

Fuzuli Üzerine Makaleler, Ankara: 1997, 167-180.

Page 62: Halil İnalcık - Şair ve Patron

66 Şâir w Patron

yâri Rûm'a seyahat asla gerçekleşmez, şâirimiz uzlete çekilir .kendini şiire verir:

Uzlatam şod mûcib-i meşgûl wa kasb-i hunar

FUZÛLÎ VE MUSUL SANCAK BEYİ AHMED

Fuzüli. belki bir sancak beyi hizmetine girme şansım da düşünmüş olabilir. Musul Sancak beyi Ahmet Bey ona bir mektupla*3 bağışlar göndermiş, duasını istemiştir. Anla­şılan, Ahmed Bey. Kerbelâ’yı ziyaret etmiş ve Fuzûlî ile beraber bulunmuştur. Fuzûlî, onunla beraber olmaktan <Jiıüiâzemet) ve ayrılışından (mubâ'adet) sö2 etmektedir.

Mektubu alan Fuzûlî, hayalinin gerçekleşmiş olduğunu belirterek sevincini bir kaside ile dile getirmekte:

Şükrkim re'yümce devrân etdi çarh-ı devrânTâli' oldu feyz borcundan sa'âdet abteri

Var ümîdiim k i cem f-i bitıevâlar üstüne Tâ-ebed m em dû d ola z ıü 'i ’u tû fe t-g ü ster i

Ahmed bey’in mektubunun “her satrı ‘urûc-i rütbe-i ikti­dara bir nerdibân ve her lafzı husûl-i derece-i i'tibâra bir miijde-resân” imiş.

FUZULİ HAKKINDA TEZKİRECİLER

Şâir olarak Fuzûlî hakkında tezkirecilerin düşüncesine gelince, Sehİ'de (945/1538) Fuzulî’den hiç söz yoktur. Bağdad, 1534'de, Sehi’mn eserini tamamlamasından dört yıl önce Osmanlı ülkesine katılmıştı. Latifi (953/1546). Fazûll’yi orijinal, takat kullandığı lehçe dolayısı ile “acîb” bulur. Âşık Çelebi (976/1569), Fuzûlî hakkında daha et­raflı bilgi verir ve onu, kasidelerinde usta, gazellerinde âşıkane (lirik) bir şâir olarak büyük şâirler arasında gö­rür. Kınalrzâde ise (994/1586) onu, şiir sanatında bir

”* Bak. A. Karatan, FunûU’nin Mektupları, 62-66.

Page 63: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık 67

üstâd, kendi zamanında ünlü, nâmdâr bir şâir olarak se­lâmlar. Bu kayıtlar gösterir ki, FuzûlPnin Osmanlı ülke­sinde şöhretinin yayılması için zaman geçmesi gerekmiş- tir.

Fuzûli’yi en iyi anlıyan Âşık Çelebi’nin, onun hakkında yazdıklarında şu noktalan tesbit ediyoruz-84

I. Fuzûlî, Irak ve Diyanbakır bölgesi halkı, yani Türkmen (İranlı menşe’den A zerî deyimi bence doğru gö­rünmüyor) şâirleri arasında üstâd olarak tanınmıştır.

II. Gönlü aşk ateşiyle harâb olmuş, bu yüzden kendini yokluğa atmış, yürekten şiirler yazmış lirik bir şâirdir.

III. Sultan Süleyman Bagdad'da kaldığı zaman ona. veziriazam İbrahim Paşa ve Kadıasker Kadiri (Kadri) efendiye kasideler sunmuş; Kadiri efendi Padişah'a ve İbrahim Paşa’ya onu tavsiye etmiş, kendisine din adamla­rına verilen kaynaklardan (idrârât) geçimi için bir râtibe (müretteb, kadrolu bir maaş) tahsis ettirmiştir.

IV. 0 zamandan beri geçimini bununla sağlar. Kendi halinde, sanatlı şiirler yazmakla zamanını geçirir, Nazmı sağlam, gazelleri âşıkâne, kasideleri hayal ve edebî sanatlar bakımından güçlü olup daha ziyade kendi dertlerini anlatır.

V. Mesnevi dalında eserleri, özellikle L eyli ve Mecnûriu anılmaya değeri her sözü yanan pariak bir kandil, her noktası kıvılcım saçan bir ateş parçasıdır. Özellikle, Hz. Peygamber için yazdığı kasidesi, edebi sanatlar ve hayal bakımından kusursuz, yüksek bir belagat örneğidir. Hâlâ yaşıyor mu, yoksa öldü mü bilinmiyor (Âşık Çelebi eserini 1569'da tamamlamıştır).

VI. Kerbelâ’da Sultan Süleyman adına yapılan çeşme üzerinde 1556 tarihli kitabesi akıcı ve pariak bir eserdir.

*' Meşi'ir üfşu'arâ or Tezkere of Âşık Çelebi, ed. G, M. Meredith- °*en#, I98b-199a.

Page 64: Halil İnalcık - Şair ve Patron

t i8 *'<' P a tro n

Osmanlı tezkire yazan, Leylâ w Mecıııiridan naklettiği (Türkçe Divan. 179):

Fuzuli t'l fvniMccnûn'dan artvk der m elâm etteHuni) münkir değil Mecnûn dahi ma 'kale kâ 'ildir

beytinde, arttık yerine Farsça efzıtn kelimesini yeğlemiş­tir. Tezkire sahipleri, Türkçe sözcük ve tâbirleri tercih eden Türkmen şâiri lAızûlî'nin üslubunu aeâib. kaba bul* inaktadırlar. Kııınh-aâda Haaan Çelebi85 Tezkire'sinde, U u fi ve Âşık Çelebiyi tekrarlamışsa da, Fuzûlî’yi, şâ 'lri 'âlrmvniş (yüksek kalitede bir şâir) olarak anar. Eserle­rinde estetik ve retorik (üslûb-i bedi‘, belagat, fesâhal) bakımından onu, kendine özgü (garib. ferid) bir üstad ka­bul eder. Şiirleri "muhkem ve rasın ve nâzik ve rengin her vâılide iktidarı var şâ'iri nânıdârdır". Haşan Çelebi’nin ötekilerden çok daha övgülü sözleri, Fuzûlî’nin ölümünden sonra Osmanlı Türkiye’sinde gerçek şöhretine kavuştu­ğuna bir kanıt sayılabilir. Özellikle, onun Leylâ ve M ec­nûnu bütün eserlerinden ziyade üıı kazanmıştır. Sultan Süleyman gibi ‘Atebât-i ‘Aliyye’yi ziyarete gelenler için Türkçe yazdığı ve Türk dünyasında çok yayılmış eseri HadikutusSu'ıtdâsı, aslında İranlı Hüseyin Vâ'iz'den bir tercüme ise de. Vâ'iz’in eserini belagat ve fesahatte kat kat geçtiğini tezkim-iier kabul eder.

F U Z Û L İ V E M Ü N Ş İ L İ K

Edebiyat tarihi araştırmacılarının Fuzûlî ve öteki şâir lerde buldukları Osmanlı “nesri" aslında. Osmanlı bürok­rasisine bağlı kıittâbın özel bir hazırlık ile öğrendikleri

18 faikin-rti'fŞuarâ. yay. fbrahim Kutluk. Ankara: T TK 19 S l) s. 758' '62 Kınalı-zâde. 631- şâirin biyografisini içeren ve m ünşiyân* bir es(‘r olân K ınalı-ûde Mikirvanin yayımlanmasını İbrahim Kutluk hazırlamış onun ölıirnü inenne ilkin İbrahim Olgun, sunra rahm eti İsmet Psraı&ksnoğlu yayın içini üzerlerine almışlardır

Page 65: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Haiti İnalcık (}9

resmi inşâ' üslûbudur.8* Bu vislûp, Bağdad ve İran’da tfe- lişmis? bir bürokrasinin yarattığı resmî üslup olup sonraki imparatorluk rejimleri için kaçınılmaz bir örnek olmuş­tur.87 Küttâbm resm î yazılarda kullandıkları iıı$â’ dili, yüksek saray kültürünün bir parçası olup lugatçesi. de' yimleri ve üslûbu bakımından. İran, Orta Asya Tiımıri ve Çağatay devletleri ve Hindistan Timurİlerinde ortak bir yazı diJidir. Bu dil konuşulan Türkçe değildir. Konuşulan Türkçe'yi, halk için yazılan destao, hikâye ve ilmihal ki­taplarında buluruz. Timuriler dönemi Farsça mümşeâtlarda örnekleri verilen inşâ dili. OsmanlIlarda bu örneklere göre 15. yüzyıl ilk yarısında meydana gelmiş.** Fatih döneminde Şiraz'dan Osmanlı ülkesine göçen Cflzerî Kasım Paşa (mahlası Sâfî) ve Ca ‘fer Çelebi tara­fından geliştirilmiş89 ve Nişancı Celâl-zâde Mustafa tara­fından klasik şekline ulaşmıştır. Fuzûlî. Türkçe nesir ya ularım bu üsJüpta yazmıştır. Kendisi bu inşâ üslûbunu öğrendiğini ve başkalarının onun ‘"münşeat'ından l’eyz aldıklarım vurgulamıştır (Türkçe Divan. 5). Bununla be*

* Orta-Doğu'da genel inşa dilinin gelişimi için kısa ve özlü bir analizi. H. R. Roemer Staatschr&ben d er Timurıtienzi'it. VViesboden Aâ2.

N ev var Ahmet. “Fuzuli'nin Nesn'. Mezuniyet Tezi. Türkiyat Enstitüsü. 1938, no. 104.* Osmanlı resmi divan dilinin oluşumu konusunda sistemli bir «.alışma yapılmamıştır. MenâhicüTİnşâ, bu bakımdan ilk önemli kaynak olup Ş. Tekin tarafından yayınlanmıştır Menâfııcıı ‘i loşa. The BariieiC O ttotaao C bancerv M an u el by Yahya bin M ehm ed el-K ntib from th t İS** C eoıury. Text in facsimile v ith Inıroduction by Şinasi Tekin. Roxbury. MA, 1971. Mustafa Özkan'ın denemeleri için bak. "OsmanlIca Nasıl bir Dil idi?", Türkçe K ültürü, İstanbul 1994. 75'80. “Osmanhcamn Değişim S ü reci..." a.g.y.. 81-86. İlk büyük münşi. Safi mahlası taşıyan U Bayezid döneminde ikind vezirliğe kadar yükselmiş Çeten Kasım Paşa'va Fâtih ölçüsü* itibâr göstermiştir. Sehfye (318-319) göre. Safi İran'dan gelmiş ve “vilâyet-i Rum'a ûslübı inşâyı, ahkâm ve mûkattbâtı evvel o) göstenniş'tir. Sâfî. şâirlerdin çok cömert bir patron olmuştur." Bak. S*hi Beg, fie ş t Bibişt. yay- ö . Kut, Harvard Üniversıty Printing Office. 1978, 319-320. orada yanlış olarak Sâfi yerine Vefayı, bu sonuncu için bak. ifat/.. 321.

Page 66: Halil İnalcık - Şair ve Patron

70 l&irveJ’atron

raber kendisi. Türkiye ve Ona Asya’da bulunup orndnkı belagat sahiplerinin kullandıkları “fetâ’if ve dfirb-mesej- Itri" kullanamadığı için özür diler (Tiirkçe Divan, 7-9) vo "kâtib-i nâ-kâbil'in tenkitlerinden çekindiğini açıklar.

Biliyoruz ki. Şah İsmail'den kaçıp Osmanlı ülkesine sı­ğınan ve Türkmen'Azerî Türkçesi konuşan Farsça inşâ diline hakkiyle hâkim Akkoyunlu bürokratlar (bunlardan biri, lehçesi Azeri-Türkmen lehçesi olan Idris'i BidlîptiJ Osmanlı küttâbı arasında şevkin bir yer almışlardır. 00

II. Bayezid. İdris'den Oamanlı tarihini Farsça yazma­sını istemiş, Türkçe tarihin yazılmasını lbn Kemâl’e ha­vale etmiştir. Osmanlılar, Irak'ta yerleşince Fuzulî, Rûm’a, yani Osmanlı ülkesine gidip üslûbunu geliştirmek arzusunu ifade eder. O. bir Osmanlı münşisi olarak her* halde küttâb sınıfına girmeyi arzulamakta ve onların ya­rarlandıkları ayrıcalıkları elde edememiş olmaktan üzüntü duymakta idi.

Fuzulî ister isen izdiyid-i rütbe-i faz]D iy iri Rûm'u gözet terk-i hâk 7 Bagdâd et

Başka bir yerde:

Fuzulî eyledi âheng-i 'ayş-tıâne-i Rûm E siri mihnet-i Bagdâd gördüğün gönlüm

Fakat hiç bir zaman bu arzusunu yerine getirememiştir. Türkçe Divanı başında kendisini hem şâir hem naşir ola­rak üstad görür. sözde bir hayranı ona şöyle demiş. Tanrı '‘memâlik-i fünûn-i nazm ve near teshirin sana müyesser etmiştir... Sen gibi etim* lisâna kâdir câm i'i iunün'i nazm u nesr yokdur... ahâli-i 'alemden ba'zi, le‘â ln münşeat ve mu ammâyatından feyz almışlar” der (Türkçe Divan, b. 7. tabiî orada konuşan kişi kendisinden başkası değildir). Fuzuli, nesir yazılarında ağır divan inşâ üslûbuna hâkim

*• Osina.'Jı kı-ttih; Oo^ı'dan g*l*rı manıpler aratında çekem «n«zlıkvardı

Page 67: Halil İnalcık - Şair ve Patron

H .ılıl liıu ln k VI

o l d u ğ u n u f j ö a t e r m i ı j l i r . N n j n r ı a m ü m j ı ( V Ü ı l /.mtı-'vv nmı

d u r c l i ğ i ş i k â y o t n â ı n ı - ’ siîNİ»- o . k e m i m i ! m - im in :, ! <j||IMılı

k u n U l a r n a y a ç u l ı ş m ı ı j t ı r . N n a ı l k ı , ı iHinrlı l in in in .

A k k o y u n l u S u l t a n Y n k u b h m n i ' t m d e ı ı n y r ı l ı j ı T e b n / ı l e i ,

İ s t a n b u l ' a g i t m i ş t i r . î j u h v İ K İ e B a y i ü i i ı l ' e m c k ü ı l ı ı ı t n l ; ı ı lmlı

o l u n d u ğ u ü z e r e , K ö n n u k i s t e d i ğ i "hnl ın .- l .- j ı j c r i f c " l ı e rh uld*

m Ü n s j r k f i t i p l i k h i z m e t i o l m a l ı d ı r .

Hurşeye rağmen, Fuzuli'nin irıijjı uhIûl>uıııln vıt/ı.lı ı ne »ir onerlun herhalde İstanbul'du lıtkılırli' kıırn>ıh.nıyor<lu Musul »ancnkbeyi Mımt-ıl Ik-y'u uimrterdıiii n-vjıVuwıfn*- başına koyduğu knmdt*nin ; W S buyıf.lnri, İrinin kııı^m ı.-h- zödo Bayozid hakkında Sulum Süleyman ittıalıJiıJcnı Irurı Şahma gönderilen nâmeye ulmuııştır.*'1

»l Bak. A. Ka rahatı. Fuzuli'nin Mektuplun, ». 'i51$-2IM>« Kftn.hu!., bir fllUatensih ekleme»! olabıteccfcım içar«l *d«r.

Page 68: Halil İnalcık - Şair ve Patron

VI. İN'ÂM DEFTERİNDE H. 909-917 YILLARIN DA BAĞIŞ A IA N ŞÂİRLERİN M ENŞEİ VE M E SLE Ğ İ63

Yazar Mesleği, Menşei

’AJa'eddin (Sehdi) terzi. sekerci (?). A»k 0. 227b. Latifi 213Ali Celebi Müstfhcreh'mm’dan. AsıkO. 93aAli Sevvid Omt*r OfrluAli Knr&mâni Mehmed Pasa oâu‘Ahmed O k b i Müderris'Azizi sâır. Atik C. 170aBas iri ŞâirBaveıid Celebi Aksemieddin birader* sâdesiCevheri IMehraed C«lobı)

Şiir

Derviş Mchmed kitnD vazarıDıliH SairEdibi Acem, sürFırde vs i »Air, mttnst. Sülevmanneme vazanHadidi flâir. tarih vimfiHAvdar kfltio. şehzade nökeriIdri* Bıdlifi» Mönsiİvânİ sâtr. Asık C. 184bKâtibi 6Öİr. musâherehoran’danKo*ft SairLâîi. Mevİânâ Sair. iİmivveden. Asık C. 105a

Ui İ. Erün&a), 'T iirk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynaklan I, fi. Bay « i d devrine ait bir In'âmât Defteri1', Tarih Enstitüsü Dergisi, X*

XI (1979 -■ 1980). 303 - 342; İ Erünaai. “Kanuni Sultan Süleym an D evrin e a it b ir İo 'âm ât Defteri” . Osm anlt A raştırm aları. IV (1984). ) * 17.

Page 69: Halil İnalcık - Şair ve Patron

H aiiİ İtiû k ık ?3

MilU şâir, ulema şovundan. Asık C. U lbMehmed Sair, Nişancı Mehmed p&saoğluMehmed Celebi sair. KadittkeroiluMehmed Mısır sultanının adamıMihrî Hatun S aireMuzaffer. Mevlânâ muderns, kitap vnsmısMüşteri şâir. kitaD veamısNâtıkî SâırNecati. Mevlânâ sair, şehzade Mahmud nişancısı. Asık C. 130Nisanı şehzade Mahmud nişancınıÖmer Celebi (Beg) sair. Nişancı kâtmlftnndenRefiki sâır. Asık C. 238aRevani siir. siuâhioelam. Asık C. 240aBûhİ SâırSabâvî ŞâirSâ'ilİ sair. Asık C. 148bSa'di. Mevlânâ sair. ilmivveden. Asık C. 156uSa'vi SâırSitivi SâırSucûdî şâir. Asık Ç. İ4VaSülevraan Celebi DefterdarSefil SairŞerifi ŞâirSehdi hak. Alâ'eddinŞehri sair. Tevârtlvi A H Osmân vatarıTâli'i sftir. Şehzâde Mahmud (idamı. Asık C, 91bVieâlî Ş âirVasfi SâırZamiri. Mevlânâ ftâir ilmivvedenMevlânâ Yarhiaârî eVu(7)

Şâir

Manisa valiliğine gönderilen Şehzade Mahmud, Cem Sub tan gibi, ünlü şâirleri hizmetinde toplayan devrin en önde gelen patronlarındandı. O* bazı şâirleri divan işlerinde kullanıyordu. Bunlardan Sehî Bey, Necat!» Şevki, Sun‘î ve TâliYyi biliyoruz (bak. Âşık Çelebi, Index). Ünlü şâir Ne­catı de, ilkin şehzadenin tevkfilik (nişancılık) hizmetinde idi ve zamanla musahibi oldu. Mahmud’un ölümü üzerine : İstanbul’a gidip bir mansıp arayan Necati'ye ayda bin akça a y l ı k bağlanmıştır.

Page 70: Halil İnalcık - Şair ve Patron

74 Şâir ve Patron

Divân-i Hümâyûn'da veya devlet büyüklerinin diva­nında kâtiplik hizmeti, birçok şâir için kasîde sunup onla­rın yakınlığını, musâhibliğini elde etmek imkânı sağlamış­tır (Necâtî misâli için bak. Aşık Çelebi, 130b).

Âşık Çelebi’nin “muktedâ-yi şu'arâ" dediği şâir Zâtî’nin biyografisi özellikle aydınlatıcıdır (bak. Âşık Çelebi, 277a- 284a). Bir mansıbı olmıyan Zatî, şairliği temamiyle bir geçim kaynağı yapmış bir şâirdir. Balıkesir’de çizmecilik yaparken “şi're heves edüp” İstanbul’a gelmiş ve devrin en gözde şâirlerinden olmuştur.

Zâtı, ilk defa 28 Temmuz 1510 tarihinde padişaha sun­duğu bir kasîde için 2000 akça câize almış görünmektedir (Erünsal, 332-129). Öteki şâirler gibi bir “mansıbı ve kaydı ve eşgâl ve a‘mâli” olmadan, sırf şiir yazmak ve câize top­lamakla geçimini sağlamış» devrin şâirleri ile birlikte olup j kendini yetiştirmişti. Fakirdi; şiir onun tek geçim kaynağı | olduğundan “ekâbire kasîde ve nazîre lâzım olsa, eski ka­sîde ve gazellerinden” yararlanırdı. Geçimi için, aşağı rüt­beden müderris ve kadılara dahi kasîde düzerdi. Kasidele­rinin fiyatı bir altma (60 akça) kadar inmişti. Yazdığı ka­sidelerin sayısı dörtyüze, gazelleri bin yediyüze varıyor muş. özetle, Zâtî, yeni tipte bir şâir olup sanatı açıkça satılık bir meta1 haline getiı-nıiş bir şâirdir ve şiir kitabı yazıp satan ve bununla geçinmeye çalışan modern şâir/yazar tipinin bildiğimiz en eski temsilcisidir.

HANGİ VESİLELERLE KİMLERE İN'ÂM VE SADAKA VERİLİRDİ IBayramlarda bayramlık Cîdâne, 'iydiyye) dağıtılırdı, Bir ı şehzâde ölümü dolayısıyle mersiye, mevsim dolayısıyle nevrûzîye, şitâiye, Pâdişah’ın bir zaferi dolayısıyle kasîde veya tarih sunanlara keza armağan verilirdi. Bir önemli kişiye akrabasının ölümü dolayısıyle padişah tarafından para ve hil'attan ta‘ziye gönderilirdi. Nüfuzlu bir âlım veya münşinin tavsiyesi ile de bağış yapılırdı. Geçimi için

Page 71: Halil İnalcık - Şair ve Patron

HalU İnalcık 76

m untazam an k asîd e sunanlar» da biliyoruz. Bu tip bağış için gen elde in'âm terim i kullan ılır. Aym na'ma kökünden patrona v eli-n tm et dendiğini de biliyoruz. Genelde, ulema sın ıfın dan o la n la ra tasadduk terim i yeğlenir, Kaside, m ersiye, ta r ih , t e l if k itap veya arm ağan kitap ya da bizzat y a z a n ta ra fın d a n su n u lu r, yahut bir aracı vasıtasıyla gönd erilir ve a rm ağ a n bağışlan ırdı.

P â d işa h ’a doğrud an su n u lan lar dışında, in'âm almnk için b ir h â m î a ra c ılığ ıy la eser takdim olunabilirdi. A m asyalI M e v lâ n â H asan ’ın kızı M ihri Hatun'a, hazinedar İsm ail A g a ’m n ta v s iy e s i üzerine, sunduğu eser (kasîde. divan?) iç in 3000 ak ça in'âm verilm iştir (Erünsal, 310*23). Böylece in 'âm v e ta sad d u k . hem sosyal ilişkiler h m de ilim v e e d e b iy a tı h im aye am açların a hizmet eden bir kurum o la ra k işlem ek te idi.

Y a z ıla n e se r le r in toplum da dağılm ası sorusuna gelince, Öyle a n la ş ılıy o r k i, ş â ir ve ulem anın eserleri, ilkin "zurefâ m ecâlıs v e m ehâfiÜ n de elden ele gezer"94 veya yazar, eserin b ir n ü sh a s ın ı tam d ık biri aracılığıyla sultana, b ü yü k lere v e y a d o stla r ın a gönderirdi. Cam i ve medrese k ü lliy e le rin in ço ğu n d a h a lk a açık v a k ıf kütüphaneler b u lun duğu u n u tu lm am alıd ır . Böylece vak ıf kurumu, k ü ltü r p a tro n a jın d a 96 a y r ı önem li b ir yol oluşturm uştur.

Sultanlar veya öbür vâkıfların vakıf kütüphanelere tayin ettikleri hâfız-i kütüb, vakıf malı olan bu kitapları saklama ödevini dinî bir vazife kaygısıyla titizlikle yerine getirirlerdi. Zaman zaman sultanlar bu değerli hâzineleri teftiş ettirir ve möhürleriyle muhafaza altına alırlardı. Böylece, bugün İstanbul vakıf yazma kütüphaneleri, dünyada İslâm medeniyetinin ilim ve edebiyat ürünlerini kapsayan en zengin koleksiyonu oluşturmuştur.

"Mecdt, Şakâ’ik-iNu'mnniyye Tercümesi İstanbul 1269 H . 12.Krş. Suraiya Faroqht, Kuttur ımd AJItag in Ûsmnnıst'hen Reicb.

Munchen: C.H, Beck, 1995; t. Erünsal. Kütüphanecilikle İlgili Osmanhca Metinler ve Belgeler, İstanbul 1982.

Page 72: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Büyüklerin patronajı dışında şâirlerin kendi aralarında buluşmalar» da bir iletişim çevresi oluşturmakta idi. Donemin şâirleri, firsat düştükçe, bir mecliste bir araya gelirler, yazdıkları şiirleri okurlardı. Şehzâde Mahmud, Necati'yi Edirne’ye babasına bir iş için göndermiş, Neeâtî padişaha kaside sunup hil'at ve eâ’ize almıştı. Neeâtî dönüşte İstanbul’da “şu'arâyi vakt Revânî, Ferrûhî, Mesihi, Şem‘î ve Ahî meclisine cenVolup" aralarında bir toplantı yapmışlardır. Şâir, seçtiği mahlas ile kişilik sanatım koruma altına almış olurdu.

Bir şâirin başka bir şâirin mahlasını kullanması yasaktı ve padişah bu suçu cezalandırırdı (Aşık Çelebi, 277b).

Saray dairelerinden birinde, özellikle rehine prensler, ulema ve bey çocuklarıyle birlikte yaşıyan imtiyazlı m üteferrikler arasında şâirler de (meselâ Ruhî), belli zamanlarda in'âm alırlardı. Divân-i Hümâyûn’da kâtib olanlar, daima inşâ, şiir, husni-hat gibi sanatlarda beceri sahibidirler. Defterimizde bu gibiler arasında, 914 yılı bayramlık listelerinde, Nâtıkî, Revani. Şeffî, Edibi. Basİrî gibi yeni şâir adlan buluyoruz. 915 yılı listelerine yeni iki isim, Mesihi ve Sinânİ’nin adları giriyor. 916 listesinde yeni biri ‘Iyânfnin adını buluyoruz. O yıl ilk defa, Zâti ve Kelâmı listeye ilâve olunmuştur.

Öyle görünüyor ki, listede adların sıralanmasında bir hiyerarşi gözönünde tutulmaktadır. 909-917 arasındaki listelerde daima en başta zikredilen ‘Azîzî, derece itiba* riyle en başta olmalıdır. O, benek ipeklisinden bir câme almıştır. Adları. 'Azîzfden sonra gelen iki şâire (Mâ’ili ve Ruhî) Bursa munakkaş ipeklisinden câme, onlardan sonra gelen üçüne (Kâtibi, Sâ’ili ve ŞehdÖ kırmızı kemhadan mirahûri câme. sonda gelen beş şâire (Hamdi, Sa'yi, Şehdi, Sabâyı ve Keşfi) büri (büri, aşağı kalitede bir yünlüden yapılmış biVat olmalı) verilmiştir. Câmeierin yapıldığı kumaş çeşitleri hiyerarşi için bir kanıt kabul olunabilir.

76 Şâir ve Patron

Page 73: Halil İnalcık - Şair ve Patron

H a lil İ m la k 77

Benek, bir notta Bursa’nın müzehheb (altınlı) kadifesi olarak zikredilir, herhalde çok değerli bir ipekli olmalıdır. 'AzSafye 917 listesinde o kumaştan bir hil’at verilmiştir (Erünaal, 338-163). M ire h û rl deyimi herhalde bir dikini, kıyafet etili gösterir. Süleymânjıâme yazarı Firdevsi'ye 917 Ş.evvâlinde bir kat "mîrâhûri ‘an kadife-i müzelıheb-i benek-i Bursa” bağışlanmıştır (Eriinsal, 339-167). Burun alaca kadifesi veya kırmızı kemhasından yapılan mîrâhûri câmeler daha az değerde olmalıdır. İkinci sırada zikredi­len Rûhi’ye ve Mesihi’ye alacadan, dördüncü sıradaki Kâ- tibî’ye kırmızı kemhadan mîrâhûri câme verilmiştir (Erünsal, 335-145).

Bununla beraber ‘Azîzi’nin, 916 Şevvalinde, Kııhi. Sabâyî, Keşfi, Refiki, Basiri’den sonra altıncı sırada yer alması kayda değer. Daha önce daimn listenin başında gelen ve kıymetli altııılı kadifeden hil'at «lan Azizi acaba o dönemde meliku'ş-şu‘arâ payesinde bir şâir mi idi? Be* □ek*i Bursa ulanlar, özel biçimde ödüllendirilen kişiler olmalıdır. Bir kitap yazan Derviş Mahmud. (no. 93), Süleymânnânıe yazarı şâir Firdevai, (no. 48, no. 80, no. 90), ‘Azîzî gibi benek-i Bursa'dan câmeyle ödüllendiril­mişlerdir. Daima büri alan Sa'yî ise hiyerarşide en altta olmalı; Sa‘yfye 915 Ramazanında verilen bağış ancak 500 akçadır. Sa'yîye daima büri verilmiştir. Sa'yi. 91t»da listeden çıkarılmıştır. Başlangıçta onun şiirini okuyup beğenen II. Bayezid, kendisini buldurup büyük inayet­lerde bulunmuş (Latifi, 191), sonra Sarayi Hümayunda iç- oğlanları hocalığına yükseltmiştir.

Selçuklu inşâ örnekleri içeren bir kitapta, meliku’f -* şn'arânm bu payeye bir sultan berâtıyla atandığı anlaşıl* maktadır.98 Meliku’ş-şu'arâ Muhyiddin Abu’l-Fezâ il ı* bu ayrıcalık, Özel bazı görev ve hizmetleri dolayısıyle v«r8-

ı« Osman Turan, Türkiye SeiçukJuJa/ 1 Hakkında Resmi Ankara: TTK, 1958, a. 57, no. 21.

Page 74: Halil İnalcık - Şair ve Patron

miştiıS Selçuklu devletinde Nizâmeddîn Ahmed, Bahâ’eddin Kâni’î gibi şâirlerin meliku’ş-şu'arâlığa atan­dığını biliyoruz. Selçuklularda tespit ettiğimiz meliku’ş- şu'arâlık görevi Osmanlılarda devam etmiştir. Bu payeden beklenen önemli görevler, Selçuklu şâir Muhyiddîn’e ve­rilen beratta açık bir biçimde ifade edilmiştir: iy i eğitim görmüş sultanın musâhibliği, onun meclisinde toplanan âlim, edîb, şâir kişiler ve devlet ricali önünde en seçkin şâir sıfatıyla şiir ve sözleriyle herkesin takdirini toplamak, özellikle bayramlarda ve başka merasimlerde hazır bula­nanlar önünde şiir okumak, güzel Bözler söylemek ve ni­hayet sultanın devleti için du'â etmek (bütün kasidelerde sonda du’â yapılması en önemli bir görevdir; müslümanlar için du‘â, Allah’ın rızasını sağlamak için en güçlü yardım­cıdır).97

Şaşılacak bir şey, şâir ‘Azîzî’yi, Latifi tezkıre'sine al* mamıştır. Fakat Âşık Çelebi (175a! derkenar), onu “akra­nında mümtâz" “şi'ri gayet naûciddir” diye över. ‘Azizî İs­tanbul’un tanınmış güzel kadınlan hakkında bir şeh r engız de yazmıştır. 909-914 yıllarında ikinci sırada adı geçen Rûhî’yi, Âşık Çelebi Tezkire’sinde “ışıkları dünyaya yayılmış bir güneşe" (240) benzetir; herkesin onun yanına üşüşdüğünü, benzerleri arasında eşsiz bir durumda bu­lunduğunu belirtir. Ruhî, Sultanların, özellikle Yavuz Se­lim in yakınıdır. Bir ara sarayda matbah eminliği gibi yüksek bir mevkie erişmiştir (öl. 930/1524). İlk sırada ge­len şâirlerden Mâ’ilî (daha doğrusu Me'âlî; Latifi ve Âşık Çelebi’de adı Me’âlî diye zikredilir) 914 M uharrem’inde padişaha bir kaside sunmuş ve 3000 akça ve Bursa munakkaş kadifesinden bir hü'atla ödüllendirilmiştir (Erünsal, s. 320, no. 66). O, 917 Şevval listesinde

78 Şâir ve Patron

Fuzulî. Farsça Divan (Mazıoğlu yayım, s. 6) mukaddimesinde sultanların meclislerine katılan şâirlerin seçkinliğinden, “bft-murû’at-i selâtîn-ı hamideahlâk ve ihtilâH akâbir-i sâhib-mazâk ve sayfi bâghâyi bihiçtâsar ve naçât-i şarâbhâ-yi hoşguvâr" diye söz fcder.

Page 75: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Haiil İnalcık 79

muşâhere-hörân, yani sarayda aylık alan grup arasında zikredilmektedir. Revârâ, 914 yılında üçüncü sıraya kons muştur. O, sipahi-oğlanları bölüğünde, yani Sultanın mai­yeti askerleri arasında olup 914 Muharrem'inde sunduğu kasîde karşılığında 3000 akça para ve ipekli bir hil'atla ödüllendirilmiştir (Erünsal, s. 320). Şâir olarak sultanın özel iltifatına nail olduğunu, aaray hizmetlileri (muşâhere- hörân) arasına katıldığını defter kaydından (Erünsal, 327, no. 102) öğreniyoruz. Latifi 1169), Revânrnin Sultan Bayezid ve Yavuz Selim’in hizmetinde bulunduğunu, sul­tanların meclislerine davet edildiğini ve bayramlık ve başka in'âmlara lâyık görüldüğünü açıklar.

ÎDÂNE- BAYRAMLIK.

‘fdâne veya 'iydiyye adıyla bayramlarda para, çoğunlukla da ipek ve yünlü câme (hil‘at) verilen şâirler grubu, Padi- şâh'ın sarayına mensup bir grup olmalıdır. Bu grup, 909- 917/1503-1511 arasında uzun yıllar çoğunlukla aynı adlan içeriyordu. Bu gruba zamanla bazı yeni adlar ilâve edil­miş, bazıları listeden çıkarılmıştır. Öbür yandan, Saraya mensup olup aylık maaş alanlar, muşâhere-höran-i Der1 gâh-ı Âli adı altında Enderun ve Birun’da doğrudan doğ* rüya padişah hizmetinde olan ağalan ve kullan içermekte olup bunlar arasında nedimler, kâtipler, nakkaşlar, halı* dokuyanlar, mutribler ve şâirler yer almaktadır. II. Bayezid döneminde, 900/1495 yılında, bu grup arasında beş şâir vardı.98 ‘îdâne alanların sayıları, 909/1503 yılında onbire, 917/1611’de on dokU2a yükselmiştir. Bunlann hep­sinin muşâhere-horân, yani aylık alanlar arasında oldu­ğunu bilemiyoruz. Meselâ, şehzade Mahmud “nöker”lerinden şâir TâliTnin müteferrikalık hizmetinde bulunduğu kaydedilmiştir (Erünsal, 306*3).

L. Barkan, "Osmanlı İmparatorluğunda Bütçelere dair notlar', t. O. iktisat Fakültesi Mecmuası. XVII (1956), 309.

Page 76: Halil İnalcık - Şair ve Patron

80 Şâir ve Patron

Şâirler bayramlarda muntazaman elbise/kumaş bağışı aldıkları gibi ortaya çıkan bazı yeni olaylar, meselâ şehzâ- delerden birinin ölümü için yazdıkları mersiyeler için de in'âm alırlardı. Vefat eden şehzâde Mehmed için 15 Şaban 910’da mersiye sunan Şehdî, Ruhî, Mâ’ilî, Revânî, Cevheri ve Sâ’ilî'ye para veya elbise in’âmları yapılmıştır.

Bayramlarda ‘id ine (bayramlık) alanların listesi, belli bir tarihte gözde olan şâirleri göstermesi bakımından il­ginçtir. Bunların 909-9 l l yıllarında bir listesi aşağıdadır (Erünsal’ın yayınına göre):

909Şevval

909 Zil­hicce

12 Şev­val 910

19 Zilhicce 910

7 Şevval 911

'Azizi 'Azizi 'Azizi ‘A7İ7İ Â7Î7ÎMâ’ili Mâ’ilî Mâ’ili Mâ’ili Mâ'iliRûhi Rûhi Ruhî Rûhi RûhiKâtibi Kâtibi Katibi Kâtibi KâtibiSâ’ili Sâ'ili Sâ'ili Sâ'ili Sâ'iliSehdı Sehdı Sehdi Sehdl SehdiH&mdi Heotdİ • Hamdi -Sa'vi Sa'vi Sa'vi Sa’vi Sa’viu-u LaTi La’U La'lî La’lîSabiyi Sabâvi Sabâvi Sabâvi SabâviKes5 Kesfi Kesfi Kesil Kesfi

Rpfikı Refiki Refiki Refiki• Hini Hânı Hâni

İki yıl içinde bayramlık alanların listesine İki yeni şâirin. Refiki ve Hâni’nin eklendiğini görüyoruz. Şâir Hamdî, 910 bağış listesinde görülmüyor, fakat 910 Şevvâl’inden ik i ay sonra 19 Zilhicce 910’daki bayramda listeye alınıyor ve ertesi yıl listeden çıkarılıyor.

Şevval 917de câme (hil'at) ve/veya elbiselik, yünlü ya" huı ipekli kumaş verilenler şunlardır:

Sabâyı. ‘Azizi, Mâ’ili, Mesîhı, Sâ’ilî, Nasîbî, Keşfi, Zâtî. Edîbî, Sinâni; bunlara çeşitli elbiseler (câme) veya bir elbı selik yünlü veya ipekli kumaş verilmiştir.

Page 77: Halil İnalcık - Şair ve Patron

Halil İnalcık tji

14 ŞEVVÂL'DE İLÂVE OLUNANLAR (TETİMME):

Refîkî, ‘Iyânî, Nâtıkî, Sucûdî, Dilîri. (bunlara yalnız küçük miktarda para, 500, 800 akça verilmiştir).

23 Şevvâl’de ilâve olunan Firdevsî’ye hem para (3000 akça) hem ipekli elbise bağışlanmıştır. Firdevsi'nin Cemâze II, 915’de, ser-hâ2İn eliyle pâdişâha Süleymânnâme adlı eserini sunduğunu ve 3000 akça ve ipekli bir elbise ile ödüllendirildiğini biliyoruz (Erünsal. 328). Demek ki, Firdevsı, bu muhteşem eseri dolayısıyle şâirlere verilen bayramlık listesine alınmış ve yeniden bir bağış yapılmıştır.

909-917 yıllarında Kasîde veya Mersiye getiren veya başka bir vesile ile İn’âm Alanların Listeai:

P a d i^ a h 'a k a s id e s u n a n s a ir in a d ı V erilen

altçah il'a t

T â l t f , k a s id e 2000 B enek câm e

M e v ta n a S a 'd ı . m ü d e r r is . k a a id e 3000 M ura b b a ' cuka

M e v U n â R û h î . o e lu ö lc n ü e . ta 'z iv e

A lâ ’e d d in . ş â i r , k a s id e 1500Benek

S â ' i l i . k i t a p g e t ird i 2000M e v lâ n â Id r is

o lm û a . ta 'a iy e

(B it l is i ) m ü n ş i . b a b a s ı B u rsa ça tm aa ı

O m e r C e le b i. k â t ip , « â i r . k a s id e 3000 M im ukkaa

M e h m e d . k a s id e 3000M a h m û d , kaB Îde 2000 Benek

M e v lâ n â S a ’d i 3000 M ura b b a 1 btt cuka

K e s fi, k a s îd e 500M e v lâ n â R û h i , o ğ lu B lm tia . ta 'z iy e Benek

M â ’i l i , k a a id e 3000A h m e d C e le b i , t e l i f i o l a n k i t a p s u n m u ş 5000 Ç a tm a

Mey|â dİ R û h î 3000 B enek

K â t i b i , k a s id e 2000R û h i 2000 M u n a h k a t

M e v lâ n â Id r is . m û n g i 10000 Ç a tm a

M e h m e d C e le b i C e v h e r i . k a a id e 3000 B enek

S a h d l , m e rs iy e 1500R û h f , m e rs iy e 2000 M u n a k k a t

M â 'i l İ . m e rs iy e 2000R e v a n i , m e rs iy e 2000

C e v h e r i, m e rs iy e 2000

Page 78: Halil İnalcık - Şair ve Patron

82 * te r ıv /tavH W

Sâ\K. in ir o ^ Mirahûri k»rv*>.>kemhadanmuıtakka*

U lV î 1MWH» MttİOOO

M A n H itua J000Idns. a u b fi Ktrtnuı Aid? fıv-.,

k u m c u n nurahırM i'J i katide 30MK tbhi 2000

*000 MunAİtksı4km*riC««feL KısM i Yûsuf c* v m « 5000 MurabbaM *\lin i S td ! k u id e 3000R e fik k a a d eM m T in h s Al-i Oh u h Mİifi 50000 Tat madun<W ri>W >ı k u îd « * 3000 Murabba cuka ileBük* m iM thm 2000 Munakka«

Sûkvm innâm e *d» 3000 * Benek2* miri 3000 Murabba' cuka ileMâMfi karide aoooKârıfc k «a i* 3000O m r kaaİd* 3000 Murabba' cuka ılvMtİb 5000Rrdevsİ 3000 BenekS * 'd i kaaide 3000 Murabba' cuka »teVa«£. kaatde 2000 Murabba' cuka ıU>YTLS14M iıK . kadide 3000 Mu nakkaşR»vİTn kuMİ» 3000M m BÛnm 4000KitÜH k u î ^ 8000•Ah CpW b. üplımpd Rar aciu. kaside 8000 BntpkK avdır. Sultan Korkud’un «elif kitabım f f t t a i s

5000 Murabba* çuka İl* ' «• mirahtiri cama

Rnht 2000 Munakka*Batin. kMMk 2000»freâtı kasd* 2000 fanakHaydar Çeiabt, Şehzade Şekuiöâh'ın eski deftenian*

$000 Çatmadan

Idrâ. m n u 4000F M m S u lr a â u u n M fa ıa n 3000Iditt, kitap verth İ0Û00 Murabba'. î^rnur

Kürklefcaer B e c kaaide 3000 Battk

Kâtibi 2000Sabâvi 300Kaafi âOO

Page 79: Halil İnalcık - Şair ve Patron

f i i t ' h {üM ,\ A S i l

HrisaL—R rrtk i. k â «> l<ftroerT k m p grtırm ı*İ V r m M a h m û d . te lr f k im i» * n m hş*h**«V Kortun! VVleK («»lif kitabını

KknbiMÂ'ktt. kasideR û h iKibht. ka*i«W

ü î î .tı\H)İ.'OO"\şviiwo"2lW

JlWMW*XV

İVıiı'k

\îuı.tî'İM n jjû j \W İWm'k *«ıkkı» Altın

M»nakk«ıÜOOO

MevUnâ UrıVv ölen >*Atu tan ta’ıy yFırdevai. S u lo vm âmmıtu* v a ta n ;ukx»Mahhûb O lein , kaside ,UKWSabâyı 200OKraflŞaiLKAcibîS a ’di C elebi, kıııide MmY U - 916KAtıhi. krt»McRefiki» kaaideRûhi 2Û0UM T iK 3000SefTi

IdrisI d r is v a l i d M U »Id ris Uekrar*M evlânâ Y ârh isân vilu*_k£*'dt* 2000M evU nâ M u « f le r f u J if kitap KOOOOY I L S ITKâtibiSabân, kasideRefiki, kasideKâtibi, kaside Refiki, mersiye‘ly â n i, tarihSehdi, m ersıve (Sehm ıâh*ın ölüm üne)EefikıŞehriKâtibiSefTiRûhiS â J e j jŞ A n ^ e l^ d jn ü t a ^ 3000

Page 80: Halil İnalcık - Şair ve Patron

K A Y N A K Ç A

Abdalqadir al-Juıjânî, Âsâr al-Balâgha. ed. H. Ritter. İstanbul 1954.

Acar, B.B., Kilim, Zili, Sumak, Türk Düz Dokuma Yaygıları. İstanbul: Eren Yayınlan, 1982.

Ahmet. N., "Fuzuli'nin Nesri", Mezuniyet Tezi: Türkiyat Enstitüsü, 1938, no. 104.

Akün, ö . F., “Divan Edebiyatı”, İslâm Ansiklopedisi (TDV)- 389- 428.

Aksüt, A. K. (yay.), Koçi Bey Risâleai. İstanbul, 1925.Ali Şır Nevâî, Mecâlisii'n .Ve/Sis,Yay. H, Ayan ve başk. Erzurum

1995.Alpay, G., “Yusuf Emiri'nin Beng ü Çakır adb Münazarası". Türk

Dili Araştırma Yıllığı-Belleten(l972) 103-125.Anafarta, N., Hünernâme Minyatürleri ve Sanatçıları, İstanbul

1969.And, M., Minyatürlerle Osmanh-İslim Mitologyasıi İstanbul:

Akbank Yay. 1978.Andrews, W.G., “ The Tezkeren Şu'ara of Latifi as as Source for tbe

Critical Evaluation of Ottoman Poetry”, Doktora Tezi, The University of Michigan. 1970.

Asun. Necib, "Mesih! Divanı; Divanlarımızdan Tarihçe Nasıl İstifade Edilir?" TOEM.V 300-308.

Aalanapa, O., Türk Hah Sanatının Bin Yılı. İstanbul 1987.

Page 81: Halil İnalcık - Şair ve Patron

86

Aşık Çelebi, Ma$â‘ir üpfiı'arâ, yay. G. Meredith'Owens, London: Luzac, 1971.

Atasoy, Nurhan, Stımame-i Hümayun, İstanbul: Koçbank, 1997.Atasoy, Nurhan, Hâs bağça, İstanbul 2002.Aubin, J,, "Le m6c£nat timouride â Chiraz”, Studia Islamica, 8

(1957).Aynur, H., "Eski Türk Edebiyatı Tezleri Bibliografyası", sayı 1-2,

Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,İstanbul 1991.

Ayoub, Mahmud., Redemptive Suffering in İslam- A Studyofthe DevotionalAspects of Ashura in Twelver Shi’ism. Berlin: Mouton, 1978.

Barkan, Ö. L., “954-955 (I547'1548)tA&\i Yılına ait bir Osmanlı BUtçesi", İÜ . İktisat Fak. Mecmuası, XIX-1/4.

Barkan, Ö. L., ''Osmanlı İmparatorluğunda Bütçelere dair notlar" 1. Û. İktisat FaJcülitesiMecmuası, XVII: 1956.

Bodrogligeti, A E., "Klasik Orta Asya Türk Edebiyatı” Toplumsal Tarih, 54 (1992).

Bonebakker, S. A . "Materials for the Histoıy of Arabk Rhetorik From the Hilyat al-Muhadara of Hatimi”, Supplemento, no. 4, agli ANNAL1: voL 35, fascicolo 3, Napoli. 1975.

Cumbur, M., “Fuzuli hakkında bir Bibliyografya Denemesi",İstanbul 1956.

Çağman F. ve S. Tanındı, “Osmanlı-Safavi İlişkileri çerçevesinde Topkapı Sarayı Müzesi Resimli El-Yazmalarına Bakış” Aalanapa Armağanı, İstanbul 1996.

Çalışkan, A., Fuzuli’nin Su Kasidesi ve Şerhi, Ankara 1992.Çavuşoğiu M. ve Ali Tanyeri, Hayreti Divaoı. İstanbul 1981.Çavuçoğhı, M., “Kanuni Devrinin sonuna kadar Anadolu'da Nevâyî

Tesiri Üzerinde Notlar", Atsız Armağanı, İstanbul 1976.Çavuşoğiu, M, “Fatih Sultan Mehmed devrine kadar Osmanlı-Türk

Edebi Mahsullerinde Muhtevanın Tekâmülü”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 11-2 (1982): 31-43.

Dakuki,!., “Fuzulî ai-Bagdadi et la vie culturelle en Iraq au XVIe •teele”, Benıe d’Hıstoire Maghribine.

Page 82: Halil İnalcık - Şair ve Patron

87

Denny, W. B „ “The O rig iaan d Developtaetvtof OttomanCoun Carpets” , Oriental Carpets, eds. B. Pinner ve W.B, Denny, Londra 1986: 243-260.

Erdm ann, K „ Orientteppiche■ 16-19. Jehrhundert, HBnnover 1966.Erzi, A-S., "Notlar", B elleten 49-19 (1946),

Faroqhi, Suraiya., K ultur undAültage in Osmanischen Boich, München: C.H. Beck, 1995.

Fuzuli, Türkçe Divan, yay. K. Akyüz ve başk., Ankara: TTK, 1958.Fuzuli. Farsça Divan, yay. H. M azıojlu, Ankara: TTK.Fuzûlî, Külliyât, İstanbul, 1 3 1 5 H.

Fuzûlî, Fuzuli'nin M ektupları, yay. A. Karahan, İstanbul 1948,

Oa2âlİı Dâfi'ü-1 Gumûm ve R ifI ‘ü-1' Humûm, yazma.Golombek, L . ve Subtelny, M., Timurid A rt and Culture ' Iran and

Central Asia in the Fifteenth Century, Leiden 1992.Gökbilgin, T., “Celâl-zade M ustafa Çelebi", İslim Ansiklopedisi,(M E B )lll'

61-63.Gökbilgin, T., Edirne ve Paşa Livası. İstanbul, 1962.Hollingsvrarth, M., Patronage in theRenaisaanceItaly:From 1400

to the ea rlyyea rs o f the Renaiss&nce, New York: Banttın Doubleday, 1996.

Ibn Battuta. Travels. yay. H.A.R. Gibb, 11. Cambridge. 1962.Ibn i Bibi., El-Evâmirrü l-'Aliiyye. Tıpkıbasım, A.S. Erei. Ankara-'

TTK, 1956.ilaydın, H., "Anadoluda Kaisik Türk Şiirinin Başlangıcı", Türk D ili,

277 (1974): 765-774.İnalcık, H„ Tax CoJlection, Embezzlement and Bribery in Ottoman

Finances", The Turkish Studies Association Bulletin, 16 (1992).İnalcık, H., “M ehm ed II” İslim Ansiklopedisi (MEB).İnalcık, H., “XV. A sır Türkiye İktisadi ve içtimai TarilK ayn aklan ", İstanbul Ü niversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, XV

(1953-1954): 5 1-5 7 .

İnalcık, H., “Osmanlı Bürokrasisinde Aklara ve Muamelât", Osmanlı Araştırm alar} 1 (1980): 1-14.

İnalcık, H„ "Comments on ‘Sulta jûstn* Max NVeber’s Typificatioo of

Page 83: Halil İnalcık - Şair ve Patron

88

the Ottoman Polity*. Pri/ıceton Papers in Near Eastern Studieis No.1 (1992): 49-72.

jnw .b H.. “The Rûznamte Registers of the Kadiaskers of Rumili..."Essaysîo Ottoman History. İstanbul 199& Eren. 125*154.

İnalcık. H., ve R. Murphey. The Hıstur? o f Mehmed the Conqueror.Chicago- Mmneapolis (1978).

İpekten, H.. 'Türk Edebiyatında Edebi Muhitler, XV-XVI. Asırlar", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Doçentlik Tezi. İstanbul 1969.

Jardine, L., .4 N ev History o f the Renesussance. Baltimore1 John Kopidns University, 1996.

Jettmar, K.. "TheArtofsteppef, New York. 1967.Ralpakh M.. "?fttTiıy Geleneği çerçevesinde Fuzuli'nin Enisü'l-

kalbi*. Bir, 3 (1995): 227-234.Karahan. A.. Fuzulî, Muhiti Hayatı iv Şahsiyeti, İstanbul 1949. Kınalı-zâde Haşan Çelebi.. Tezkiret'üş'Şu'arâ, yay. İbrahim Kutluk,

Ankara: TTK. 1981.Köprülü, M. Fuad, "Aşık Çelebi." İslâm Ansiklopedisi (MEB): 695- 701.Köprülü. M. Fuad., Milli Edebiyat Careyanı/un ilk Mubeşşirleri ve

Diraa'i Türkii Basit. İstanbul 1928.Manz, B. F., The Rise and ünle ofTimurlane Cambridge, 1989. Manoglu. H., Fuzuli Üzerine Makaleler, Ankara 1997.Mecdi, H., Şakâ'ik-iNu'maaiyi’e Tercümesi, İstanbul /1269 H. Mehmed Saİd. Mabzenu's-Safâ veKunz-iVürer, yazma nüsha,

Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet yazmaları, no. O. 74,İstanbul.

Mesihi Divanı, haz, Mine Mengi, Ankara: TTK, 1995.Mesihi Münşeatı, Süleymaniye Küt, Es’ad Efendi 3851,

NecipoğJu, G., ’A kanun for the state, A canon for the arts...." Soliman le Magrüfiçue et son temps, ed. G. Veinstein,. Paris, 1992: 195-216.

Necipoğiu, G .." Süleyman the Magnificent and the represantation of power in the Ottoman Habsburg-Papal Rjvalry". The Art

Bulietin, 71 (1969): 401-427.

Page 84: Halil İnalcık - Şair ve Patron

»9

Özkan. Mustafa.."Osmanlıca Nasıl bir Dil idi* Türkçe Kültürü 1994= 75-80.

Raby. J - ’ Court and Export*. OrientaJ Carpets. ed. R. Pinner and W.B. Denny. London, 1986= 177-178.

Roemer. H. R-. Staatschreiben der Timuridenıeit VViesbaden. 1952. Rogers, J-, “Centralization and Creativity*. Orientv .'/«fen». 1£

533-550.Sehî. Heşt Bihişc. Teetire, yay. G. Kut. Cambridg«: Harvard

Üniversitesi, 1978.Seyyid Lokman, Hünentime. Topkapt Sarayı Kütüphanesi. Hazine

1524; Hünemâtneüzerinde Z. Erofclu, 'Şehnameci Lokmanın Hünemâraesi*. Yüksek Lisans tezi. (.0. Edebiyat Fakültesi. 1998.

Sevgi. A..“Latifi, Hayatı ve Eserleri, İnceleme ve Metin’', Gazi Üniversitesi, Doktora Tezi, 1987.

Sohrweide, H., “Dichter und GeLehrtea aus d*n Osten im Osmanischen Rerch”, Der latam 46 (1970): 263*302.

Sperl, S. and C. Shackle (ed sJ. Çasıda Poecry in Islamie Asia and Africa I ' Classical Tradltions and Modern Meanings. Leiden- E. J. Brill, 1996.Subtenly. M.. “A taste for the Timurid period: the Persianpoetryof

the late Timurid Period", ZDMO136 (1980= 56-79.Subtenly, M,, *Socioeconomic Bases of Cultural Patronage under the

late Timurids", International Journal o f Middle East Studıes 20 (1988): 479-505.

Tarlan, A. N. "Şeyhi Divanını Tetkik", İstanbul Tarlan, A. N., Fuzuli Divanı Şerhi, Ankara. 1985.Taşköprizade, Ahmed. Şakâ"ik-iNu‘mâni)’}-e. Tercüme Mecdi.

İstanbul, 1269 H.Tayyârzâde Atâ, Atâ Tarihi, cilt 1, İstanbul 1291/1874.Tekin, A. G., “ Turkish Literatüre", Islamie Spıritoality. yay. S. H. ‘

Nasr: 350-361.Tekin, G. A.. "Timur devrine ait iki Türkçe şiir". Harvard Ukrar’S

Page 85: Halil İnalcık - Şair ve Patron

9 0

S tudies, III/IV (1979 -1980): 850-867.

T ek in , Ş . , y a y . M enâhicû'H nşâ, The E arliest Ottom an C hancery M anuel b y Yahya bin M ehm ed el-K âtıb Irom th e 15lh Century,

T e x t in facsim ile w ith Introduction b y Ş in as i T ek in . R oxbury, M A.,

19 7 1 .

T u ran , O., Türkiye Selçukluları Hakkında R esm i Vesikalar,A n k ara: T T K , 1958.

Turan , Ş., Şehzâde B ayezit Vakası, A n k ara : T T K , 19 6 1.

Tursun Beg, The H istory o f M ehm ed The Congueror, y a y . H. İn alcık

ve R . M urphey, Chicago-M inneapolis, 1978.

U zunçarşılı, İ, H-, “ II. B ayezid 'in oğullarından S u lta n K orkud",

B elleten , 12 0 (1966)'. 539-601.

U zunçarşılı, İ. H., "O sm anlı Sarayın d a Ehl-i H ire f (san atkârlar)

defteri", B elgeler 1 1 ( 19 8 1-19 8 6 ): 24-65,

Üzgör, T., Edebiyat B ilgileri, İstanbul, 19 83 . I

Y arsh ater, E,, "Persian poetry in the T im urid an d S a fa v id periods",

Cam bridge H istory o f Iran, V , ed P . Ja ck so n and L . L o ck h art, i

Cam bridge: Cam bridge U n iversity P ress, 1986 : 965*994. |

Y azıc ızâd e Ali, Târİh-i I-i Selçuk, T opkapı S a ra y ı K ü tü p h a n e s i R eva n 1390 .