[email protected] kitap.pdf · [email protected] mart-2008 . ii . iii ÖnsÖz bu kitapda daha...
TRANSCRIPT
Verimlilik üzerine yazılar
H. Gürak
www.hasmendi.net
Mart-2008
ii
iii
ÖNSÖZ
Bu kitapda daha önce dergilerde veya www.hasmendi.net sitesinde yayınlanmış
“verimlilik” konusu ile ilgili bazı yazılar yer almaktadır. Böyle bir derleme yapmanın amacı
verimlilik konusu ile ilgilenen kişilere konuyla ilgili yazarın görüşlerini toplu halde sunma
arzusudur.
Yazılar ilk kez yazıldığında Türkiye’de “Milli Prodüktivite Kurumu” (MPM) olarak bilinen
ve “verimlilik” ile ilgili çalışmalar yapmak amacıyla kurulmuş Ankara merkezli bir kurum
vardı. Bu kurum günümüzde Bilgi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde “Verimlilik
Genel Müdürlüğü” olarak görevini sürdürüyor. MPM’nin yayınlarında en dikkatimi çeken
şey kurumun “uzun dönem verimlilik artışı” ile ilgili çalışmalarının olmamasıydı. Bu konu
çok öenmliydi çünkü “verimlilik” statik durumla ilgiliyken “verimlilik artışı” dinamik bir
süreç, yani uzun dönem “büyüme” ile ilgilidir ve çok önemli bir konudur.
“Uzun dönem verimlilik artışının” önemi iyi algılanmadığı için MPM’nin ne çalışmalarında ne
de yayınlarında “teknolojik yenilik” ile bağlantılı “verimlilik artışı” analizleri yer
almıyordu. Başka bir deyişle, MPM’nin çalışmaları “kısa dönem verimlilik artışı” veya
“durağan” verimlilik analizlerine yönelikti. Oysa uzun dönem verimlilik artışı kısa dönem
verimlilik analizinden çok daha önemli bir konuydu.
Konuyla ilgili görüşleriminin bir bölümünü 2008 tarihinde “verimlilik” başlıklı bir sanal
kitapta derleyip, www.hasmendi.net sitesinde okuyucuların takdirie sundum. Zaman içinde
MPM Kurumu “Verimlilik Genel Müdürlüğü” adı altında Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’nın bünyesine alınmış. Çok doğru bir karar verilmiş. Ancak yeni kurumun
kullandığı tanımlar ve Kurum’un faaliyetleri büyük oranda eskisinin aynıydı. Göze çarpan
en önemli yenilik artık verimlilik artışı kavramının kullanılıyor olmasıydı. Ancak bu
konudaki görüşler sanki “öylesine” yerleştirilmiş gibi bir izlenim bıraktı. Sanki teknolojik
yeniliklere dayalı uzun dönem “verimlilik artışının” önemi tam olarak algılanamamış gibi.
Bu durumda 2008 yılında sanal kitap olarak yayınlanan “Verimlilik” hakkındaki çalışmaları
2013 yılında gözden geçirip, tekrar yayınlamak yararlı olabilir diye düşündüm ve böylece
“Verimlilik” başlıklı sanal kitabın şu an okuduğunuz güncellenmiş hali ortaya çıktı.
Kitabın içerdiği yazılar hakkında:
“Bilgi-Zihinsel Emek-Verimlilik Artışı” ilişkisi hakkındaki birinci çalışmada verimliliği
ilgilendiren bazı anahtar kavramların üzerinde durulacak ve "üretim için bilginin", yani
teknolojinin ve bilginin kaynağı olan "zihinsel emeğin", veya bazılarının dediği gibi “beşeri
sermayenin” "verimlilik artışlarında" (büyümede) nasıl bir etkisi olduğu incelenecektir.
Diğer bölümlerdeki görüşleri daha iyi algılamak için bu bölümün dikkatle okunması
gerekir.
iv
“Verimlilik Artışları” başlıklı ikinci çalışmanın amacı, uzun dönem ekonomik büyümenin
teknolojik yeniliklerden kaynaklanan verimlilik artışları olduğunu göstermektir.
Teknolojik yenilikler olmasaydı kaçınılmaz olarak bir müddet sonra Neoklasik modellerin
öngördüğü “denge” ye ulaşılacak ve büyüme sona erecekti. Ama ne büyüme duruyor ne de
kâr oranı sıfıra doğru düşüyor. Bunun nedeni “yaratıcı zihinsel emeğin ürünü olan
teknolojik yenilikler”dir.
Üçüncü çalışmanın başlığı “MPM (VGM) Verimli mi?” Amaç öncelikle "üretim için bilginin"
(teknolojinin) uzun dönem büyümeye nasıl bir etkisi olduğunu göstermektir. Ardından bu
amaca yönelik MPM’nin çalışmalarının ne kadar “doğru” olduğuı incelenecektir.
Hatırlatmakta yarar var, MPM’nin çalışmaları genel itibarıyla “veri teknoloji” ile
verimlilik artışlarını hedeflemektedir ki bu yaklaşım MPM’nin uzun dönem verimlilik
artışına yapabileceği katkıyı sınırlamaktadır.
“Verimlilik ve MPM (VGM)” başlıklı dördüncü ve son çalışma, “MPM Verimli mi?” başlıklı
üçüncü çalışmanın devamı niteliğindedir ve amacı MPM’nin kullandığı verimlilik ile ilgili
temel kavramların tanımına ve çalışmalarının kapsamına yönelik eleştiriler yapmaktır.
Savunulan görüşe göre, MPM verimlik ve verimlilik artışı arasındaki önemli farkın
farkında değil. Dolayısıyla, MPM’nin çalışmalarının teknolojik yenilikleri de kapsayacak
biçimde yeniden yapılandırılması öneriliyor.
Hasan Gürak
2013-09-27
v
İçindekiler
Önsöz .............................................................................. iii
1- BİLGİ -VERİMLİLİK ARTIŞI İLİŞKİSİ .................................... 1
Giriş ................................................................................................................................... 1
Bilgi mi? Enformasyon mu? ........................................................................................... 1
Bilgi Toplumu – Bilgi Çağı ............................................................................................. 3
Verimlilik ......................................................................................................................... 5
Verimlilik Artışı (Büyüme) .......................................................................................... 6
Büyüme 1: Etkinlik (mikro verimlilik) artışı - Kısa dönem ........................................ 7
Büyüme 2: Teknolojik (Makro) Verimlilik Artışı-Uzun Dönem ................................. 9
Üretken Bilgi - Büyüme İlişkisi ................................................................................ 12
Özetle ............................................................................................................................ 12
KAYNAKLAR ................................................................................................................. 13
2- VERİMLİLİK ARTIŞLARI ................................................... 15
Giriş ................................................................................................................................ 15
Yeni Teknolojilerin önemi .......................................................................................... 15
Büyüme olgusu .............................................................................................................. 16
Hangi Ölçüte Göre Büyüme? ..................................................................................... 17
Tarihsel Perspektif ..................................................................................................... 18
Makro Verimlilik Artışı Kavramı .............................................................................. 19
Verimlilik Artışı Neden Amaçlanır ? ....................................................................... 20
Verimlilik Artışı Ölçümü ............................................................................................ 21
“Yeni“ Ürünler ve “Değer“ Ölçümü ........................................................................... 23
Ürün, Mal ve Hizmet ................................................................................................... 25
Verimlilik Nasıl Artar? ............................................................................................... 26
1- Yeni üretim yöntemi (Yeni Teknoloji) ............................................................................27
2- Yeni Ürünler ve Üretim Yöntemleri (Yeni Teknoloji) ...............................................29
3- Teknoloji Transferi (Veri Teknoloji) ..........................................................................30
4- Yeniden Yapılanma – Üretimin Reorganizasyonu (Veri Teknoloji) ........................ 31
5- Kapasite Kullanımını Arttırmak (Veri Teknoloji) ...................................................... 31
6 - Vardiyalı Çalışma (Veri Teknoloji) ...............................................................................32
7- Kaynakların Yeniden Dağılımı (Veri Teknoloji) ..........................................................32
8- Eğitim Ve Beceri Düzeyini Arttırmak (Veri Teknoloji) ..........................................33
9- İşyerinde Mesleki Eğitim ve Deneyim (Veri Teknoloji) ...........................................34
10- İşyeri Sağlık – Güvenlik Koşullarının İyileştirilmesi (Veri Teknoloji) ..............35
vi
11- İşletmede Demokrasi (Veri Teknoloji) ........................................................................35
Sonuç .............................................................................................................................. 36
3- MPM VERİMLİ Mİ? .......................................................... 41
Giriş ................................................................................................................................ 41
Verimlilik-Etkinlik ........................................................................................................ 42
Makro Verimlilik ve MPM ........................................................................................... 45
„Diğer“ İktisadi Alanlarda VERİMLİLİK ARTIŞI .............................................. 46
Sonsözler....................................................................................................................... 48
4- VERİMLİLİK HAKKINDA .................................................... 49
GİRİŞ .................................................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
MPM ve Verimlilik ............................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Tanımlar ve Ölçümler ...................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Verim .............................................................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Verimin ölçümü ............................................................ Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Verimlilik ....................................................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
“Verimlilik artışı” (büyüme) ..................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Hizmetler sektöründe verimlilik ............................ Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Hizmet Üretiminde Verim, Verimlilik ve Verimlilik ArtışıHata! Yer işareti
tanımlanmamış.
Hizmet üretiminde verim ......................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Hizmet üretiminde verimlilik .................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Hizmet üretiminde verimlilik artışı (büyüme) .... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Kalite ve verimlilik ...................................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Sonuç .............................................................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Ek:1 ...................................................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Ek:2 ...................................................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Solow modeli ve Toplam Faktör Verimliliği . Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Uzun dönem büyüme ................................................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Solow, TFP ve kısa dönem büyüme ..................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
TÜRKİYE'DE TFP VE BÜYÜME ............................ Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
1
1- BİLGİ -VERİMLİLİK ARTIŞI İLİŞKİSİ1
GİRİŞ
Son 20-30 yıldır üretim için gerekli bilgi (teknoloji) ve bilgili işgücü (bazılarına
göre beşeri sermaye) kavramları ile ulusların gönenci arasındaki ilişki iktisatçılar
tarafından çok yakın ilgi görmekte bu konuda çalışmalar giderek artmaktadır.
Özellikle "teknoloji" daha doğrusu “teknolojik yenilik” kavramı artık büyüme
kuramlarının veya verimliliği artırmaya (büyümeye) yönelik analizlerin ayrılmaz bir
parçası oldu. Hatta bazı araştırmacılar (Romer;1990: Gürak;2011-a) "teknolojik
yenilikleri" içsel (endojen) bir faktör olarak iktisadi kurama entegre etmeye
çalıştılar.
Ancak Türkçe'de bilgi ve enformasyon (malumat) gibi anahtar kavramlar yabancı
dildeki orijinal anlamlarına uygun biçimde doğru kullanılmadıklarından, “bilgi” ve
“bilgi ile bağlantılı” konular çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve yorumlanmaktadır.
Bu makalede önce bu anahtar kavramların üzerinde durulacak ve daha sonra
"üretim için gerekli bilginin" (teknolojinin) ve bilginin kaynağı olan "bilgili insanın"
veya beşeri sermayenin, "verimlilik artışlarında" (büyümede) nasıl bir etkisi
olduğu incelenecektir. Bu nedenle "bilgi" sözcüğünün doğru tanımı çok önem
kazanmaktadır.
BİLGİ Mİ? ENFORMASYON MU?
Her alanda olduğu gibi “verimlilik” açısından da çok önemli bir kavram olmasına
karşın "BİLGİ" sözcüğünü maalesef Türkiye’de pek çok kişi yanlış anlamda
kullanıyor. Başta eğitimli kişiler bilgi (knowledge) ve enformasyon (information)
sözcüklerini eşanlamlıymış gibi kullandıkları için bilgi toplumu (knowledge society)
ile enformasyon toplumu (information society) kavramları da birbirine
karıştırılmakta ve yanlış kullanılmaktadır. Oysa arada çok önemli farklar vardır.
Sokaktaki vatandaşın kavramlar konusunda böyle bir yanılgıya düşmesi anlayışla
karşılanabilir. Ama bilimsel açıklamalar yapan ve halkı etkileyebilecek konumda
sosyal statüye sahip kişilerin böyle bir lükse sahip olmaması gerekir. Eğer
1 Bu yazının ilk versiyonu “Verimlilik” Dergisi’nin 2001-1 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
2
"information" bilgi ise, "knowledge" nedir? sorusuna acaba bu yanlışın içine
düşenler nasıl yanıt vereceklerdir.
İngilizcesi “information” olan enformasyon veya malumat sözcüğü herhangi bir
konu ile ilgili bir bilinmeyeni (belirsizliği) açıklığa kavuşturma konusunda yardımcı
olan veriler ve betimlemelerdir. Enformasyonun altı çizilmesi gereken en önemli
özelliği açıklayıcı değil, betimleyici olmasıdır. Örneğin, masanın ne renk olduğu,
sinemada gösterilen filmin adı, havanın nasıl olduğu veya aradığımız bir kitabın
hangi kütüphanede veya kitapçıda olduğu, bilgi değil, enformasyondur?
"Paparazzi" veya "televole" programlarından öğrenilenler de "enformasyondur",
bilgi değil. Oysa bazen haber sunucuları “cinayet yerinden son bilgileri
aktarıyoruz” gibi çok yanlış, hatta çok saçma cümleler kuruyorlar. Cinayet
yerinden ne “bilgisi” aktarılabilir? Cinayetin nasıl işleneceğine veya işlenmesi
gerektiğine dair bilimsel nitelikli “bilgi” mi? Cinayet yerinden “haber” verilir, bilgi
değil.
Anlam olarak karşılığı "malumat" veya yerine göre "haber" olan enformasyon
sözcüğünün Türkçe'deki yaygın kullanım şekli göz önüne alınarak mutlaka "bilgi"
sözcüğü ile bağlantısı kurulmak istenirse herhalde enformasyonu "sıradan bilgi"
olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Ama kaç kişi böyle bir ayrımın farkında
olacaktır? Dolayısıyla, en doğru yaklaşım “bilgi” kavramını doğru kullanmaya
çalışmak olmalıdır.
Bilgi (knowledge), olguları ve olayları algılama, anlama ve açıklamaya yönelik,
eğitim, gözlem, araştırma veya deneyim yoluyla elde edilen ve bütün bunların
insanın zihinsel değerlendirmesi neticesinde ortaya çıkan nitelikli ifadeler veya
fikirlerdir. Bilgiye, bir çeşit işlenmiş enformasyon da diyebiliriz. Örneğin, kredi
kartlarının sağladığı enformasyon kullanılarak kredi kart sahiplerinin haklarında
cinsiyet, yaş ve gelir durumlarına göre harcama alışkanlıklarını açıklayıcı bilgi
sahibi olabiliriz veya gelecekteki davranışları hakkında öngörüde bulunabiliriz.
Görüldüğü gibi enformasyon ve bilgi sözcükleri arasında çok önemli anlam farkı
vardır.
Bilim (science), bilgi sözcüğü ile çok yakından ilişkilidir; doğayı ve toplumu
sistematik olarak inceleyen, gözlemler, deneyler yoluyla açıklamaya yönelik
zihinsel çalışmaların genel adıdır, demek yanlış olmaz. İnsanlar binlerce hatta
milyonlarca yıldır yaşadıkları çevreyi daha iyi anlamak için fiziksel, biyolojik ve
sosyal anlamda yaptıkları araştırmaların bulguları (öğrendikleri) bilim havuzunun
içinde toplar. Ve insanoğlu sürekli olarak bu bilgi havuzuna katkıda bulunmaktadır.
İçinde yaşadığımız "enformasyon toplumunun" en önemli özelliği ise elde edilen
3
"yeni bilgilerin" iletişim kanalları sayesinde bilim havuzuna daha da hızlı akışını ve
dağılımını sağlamak olmuştur.
Bilimsel çalışmaların amacı, genellikle, “ticari çıkar gözetmeksizin” bir konu
hakkında "daha fazla" bilgi sahibi olmak diye tanımlanabilir. Örneğin başka
gezegenlerde yaşam olup olmadığı, örümceğin ağını hangi teknikle ördüğü gibi
konular bilim insanlarının merak ettikleri için araştırdıkları konulardır. Kendini
tatmin ve meslektaşları tarafından takdir edilme bilim insanlarının temel
beklentileri ve ödülleridir.
Teknoloji: Bilimle arasındaki çizginin tam olarak nerede başladığının belirlenmesi
bazen çok zor olan "teknoloji" ise özet olarak insanların çevrelerini değiştirmek
ve denetlemek için ürettikleri "bilgi" şeklinde tanımlanabilir. İktisadi bağlamda
kullandığımızda, elde edilen veya oluşturulan bilginin kullanım amacı kâr etmektir.
Eğer yeni bilgi ticari amaçla (kâr elde etmek için) kullanılmıyorlarsa buna bilimsel
bilgi demek gerekir. İçinde yaşadığımız toplumlarda teknolojiler genel olarak
ticari (kâr) amaçlı üretilirler. Dolayısıyla, teknolojiyi kısaca üretim için gerekli
bilgi veya üretken bilgi, şeklinde de tanımlayabiliriz.
Yeni teknolojiler dinamik bir süreç içinde temel araştırma (research), icat
(invention) ve geliştirme (innovation) safhalarından sonra ortaya "yeni" bir ürün
ve/veya “yeni” bir üretim yöntemi koyar. İktisadi bağlamda, özellikle de ilgi
alanımız olan “verimlilik artışı” veya “uzun dönem ekonomik büyüme” ile ilgili en
önemli unsur “teknolojik yeniliklerdir”. Bu sayede piyasa ortalamasının çok
üstünde “tekel kârı” elde etmek mümkün olur. Zaman içeresinde "yeni" ürün veya
“yeni” üretim yöntemi başkaları tarafından da üretilerek standart ürün haline
gelir ve kâr oranları da ortalama oranlara doğru düşüş gösterir. Ancak "daha
yeni" ürünlerin sunulmasıyla eğilimler gene değişim gösterir ve teknolojik
yenilikler devam ettiği sürece kâr oranının sıfıra düşmediği görülür. Dolayısıyla,
teknolojik yenilikler veya yeni teknolojiler uzun dönem verimlilik artışlarının en
önemli unsuru olarak çok önemlidir.
BİLGİ TOPLUMU – BİLGİ ÇAĞI
Ne yazık ki Bilgi Toplumu (Çağı) ve Enformasyon Toplumu (Çağı) kavramları da
sıkça birbirine karıştırılmakta ve bu iki farklı kavram da eşanlamlıymış gibi
kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak da bazı şeyler yanlış anlatılmakta ve/veya
yanlış anlaşılmaktadır. Örneğin, sanayi sonrası toplumdan söz ederken Batılılar
normal olarak iletişim olanaklarının gelişmesiyle ilgili “enformasyon toplumu”
4
kavramını kullanırlar. Türkçe'de ise bu kavram genellikle “Bilgi Toplumu” şeklinde
kullanılır (Çoban;1996;Erkan;1994). Hatta Erkan bir adım daha atarak “bilginin”
(enformasyonun) klasik üretim faktörleri olan emek, doğa ve sermayeyi “ikame
edebileceğini” (!) bile iddia ediyor (1994;96) ki bu çok büyük bir yanlıştır. Çünkü
bilgi de enformasyon da zaten insan emeğinin ürünüdürler. Zihinsel emek
olmadan bilgi de olmaz enformasyon da; dolayısıyla ne bilgi ne de
enformasyon emeği ikame etmez, edemez.
Bilginin diğer geleneksel tanıma göre üretim faktörleri olan doğa ve sermaye
mallarını ikame edebileceği görüşü de temelden yanlıştır. Çünkü geçmişte olduğu
gibi günümüzde de yeni veya eski ürünler üretebilmek için de doğanın sunduğu
hammaddelere gereksinim vardır. Doğanın hammaddesi olmadan üretim yapılamaz.
Her türlü üretimin gerçekleşebilmesi için doğanın girdileri mutlaka gereklidir.
Sermaye mallarına gelince: Doğada, dolayısıyla yaşadığımız çevrede, "hiçbir şey
yoktan var olmaz, varken de yok olmaz, sadece değişime uğrar". Bu herkes
tarafından bilinen temel bir fizik kuralıdır. Bu nedenle sermaye malları denen
fiziksel üretim araç-gereçleri veya aletler de da doğanın sağladığı hammaddelerin
insan emeği ile değişime-dönüşüme uğramış yeni biçimlerinden başka bir şeyler
değildirler. Yani “üretken” olan insan tarafından üretilmiş ürünlerdir. Kendi
başlarına hiçbir şey üretemezler. Dolayısıyla sermaye mallarının verimliliği de
olamaz, ideolojik düşünce dışında. Yeni teknolojiler sayesinde üreticiler daha az
girdi (hammadde veya sermaye malı) kullanarak daha fazla çeşit ve miktarda veya
kalitede ürün elde edebilir. Ancak bu doğa ve sermaye mallarının bilgi ile ikame
edilebilir olduğu anlamına gelmez.
Dolayısıyla, BİLGİ'nin diğer (klasik) üretim faktörlerinin yerini aldığı" görüşü
çok yanlış bir anlayış biçimidir ve bize tek katkısı iktisadi olayların veya olguların
yanlış anlaşılmasına neden olmaktır.
Enformasyon sözcüğünün yanlış kullanımı sonucu birçok kişi, örneğin öğrenciler,
sanki daha önceleri bilgi yokmuş veya önemsiz bir rolü varmış gibi yanlış bir
kanıya varabiliyorlar. Hâlbuki bilgi üretimi insanların hayvanlardan en önemli ve
belirgin farkı olarak hep var olmuş ve olmaya devam etmektedir. Örneğin ilk av
aletlerinin veya tuzaklarının yapımı, ateşin bulunması, tekerleğin icadı çok uzun
aralıklarla gerçekleşmelerine karşın insanın aklını (zihinsel emeğini) kullanarak
ürettiği devrimsel nitelikte bilgilerdir. Hayvanların ehlileştirilmesi, toprağın
işlenmesi, buhar makinesi, bilgisayarlar tarih boyunca hep aklımızın ürettiği
bilgiler sayesinde mümkün olmuştur. Dolayısıyla insanlar hep bilgi ile birlikte
olmuşlar, bilgi ve bilgili insanlar sayesinde bugünlere gelebilmişlerdir.
5
VERİMLİLİK
Verimlilik
Verimlilik (V) “statik” bir kavramdır ve üretken olmak, yani yapılan bir işten
olumlu sonuç almak anlamına gelir. Ancak verimliliğin küresel kabul görmüş tek bir
tanımı olmadığı için bazen sözcüğün farklı anlamlarda kullanıldığını görürüz.
İşletme bazında verimlilik denince işadamının ilk aklına gelen üretimde kullanılan
girdiler ile çıktı arasındaki ilişkidir, daha doğrusu kâr oranı. Bir işletme sadece ve
sadece kâr, daha doğrusu mümkün olan en yüksek kâr miktarını, elde etmek
amacıyla kurulur. İşletmenin varlığını sürdürebilmesi ancak kâr edildiği sürece
mümkündür. Dolayısıyla bir işletme için verimli olmak veya kârlı olmak genellikle
aynı anlama gelir. Verimli (kârlı) olmayan bir işletme rekabetçi bir piyasada
tutunamaz, silinmeye mahkûmdur.
Ülke ekonomisinin büyüme analizinde kâr oranı yerine üretilen katma-değer (VA)
kavramı daha uygun bir ölçüttür (kriterdir). Çünkü VA hem çalışana ödenen ücreti
(W) hem de kâr miktarını kapsar (π); (VA=W+π) ve makro-ekonomik analizler için
daha uygun bir ölçüttür. Bu nedenle, üretilen VA miktarı veya oranı makro-
ekonomik büyümenin göstergesi olarak ele alınacaktır. Bir başka deyişle, ülke
ekonomisi için verimli olmak, iktisadi anlamda “katma-değer üretmek” anlamına
gelmektedir. Verimli olabilmenin, (VA yaratabilmenin) önkoşulu üretim esnasında
mutlaka belli bir miktar emeğin kullanılmasıdır. Emekçinin emeği olmadan ne
üretim yapılabilir, ne de VA üretilir.
Birbirine yakın anlamlar içeren ‘verimlilik’, ‘ekonomik etkinlik’, ‘teknik etkinlik’ ve
‘kârlılık’ kavramlarının arasındaki anlam farklarına dikkat etmek gerekir. Olası bir
tanım hatası sonuçların doğru algılanması ve çözüm bulunmasında önemli bir engel
oluşturabilir. Söz konusu kavramlar ile ilgili kısaca aşağıdaki tanımlamalar
yapılabilir:
Kâr (π) : Toplam gelir – Toplam maliyet
Kâr oranı (r) : Kâr/toplam maliyet [π/(p*q+w*L)] (işletme için)
Verimlilik (V) : VA üretmek (ülke ekonomisi açısından)
Verimlilik-MPM (V-MPM) : Çıktı/Girdi (Miktar? Değer?)
Ekonomik Etkinlik (EE): Geliri maksimize, gideri minimize etmek.
Teknik Etkinlik (TE) : Veri teknoloji ile en az fiziksel girdi kullanarak en
yüksek fiziksel çıktı miktarını elde etmek.
6
“π" kâr miktarını, “p” fiyatı, “q” üretilen miktarı, “w” ücreti ve “L” çalışan kişi
sayısını gösteriyor.
Bilindiği gibi doğa kendiliğinden insanların kullanımı için meyveler, sebzeler,
ağaçlar, balıklar, madenler gibi birçok ürün sunar. İşgücünün emeğinin katkısı olsa
da olmasa da doğa bu ürünleri üretir; çünkü doğa “verimlidir”. Ancak üretken
doğanın ürünleri bir kullanım değeri içermelerine karşın kendi başlarına bir
değişim-değeri içermezler. Değişim değerinin olması için işgücünün devreye
girmesi ve var olan değere bir katkıda bulunması, yani ‘katma-değer’ (VA)
eklemesi gerekir. Bir başka deyişle, işgücü (zihinsel ve bedensel) emeğini
kullanarak doğanın sunduğu nimetleri faydalı ürünlere dönüştürür ve bunu
yaparken emek harcar. İşveren ise emekçinin verimliliğini arttırmak için üretim
araç-gereçlerini satın alıp, emekçinin hizmetine sunar ve üretim faaliyetinin
sonucunda kâr elde etmeyi bekler. Bu tür üretim faaliyetleri sayesinde insanlar
refah düzeylerini sürekli olarak arttırmayı başarmışlardır; yani verimli olmuşlar
ve verimliliklerini sürekli olarak artırmayı başarabilmişlerdir. Verimlilikte
işgücünün emeğinden kaynaklanan sürekli “verimlilik artışları” olmasaydı insanların
yaşam biçimi diğer canlı türlerin yaşam biçiminden pek farklı olmazdı. Bu nedenle
verimli olmak ve verimlilikte sürekli artış sağlamak yaşam standartları ile ilgili
çok önemli kavramlar ve olgulardır.
Verimlilik Artışı (Büyüme)
Ülke ekonomisi bağlamında “g” ile simgelenen verimlilik artışı (büyüme) oranı
dinamik bir kavram olup zaman içinde belli bir ölçüte göre üretilen katma
değerdeki reel artışı gösterir. Teknolojik yeniliklere dayanan verimlilik artışı
önemlidir çünkü bir yandan mikro düzeyde firmanın rekabet gücünü ve kârlılığını
arttırırken diğer yandan da üretilen toplam katma değerin artmasına, dolayısıyla
hem bireysel hem de toplumsal ekonomik gönenç artışına neden olmaktadır.
Katma değer üretimini arttıran her türlü eylem, verimlilik artışını da beraberinde
getirecektir.
Uzun dönem büyümenin temel etkeni ‘yeni bilgiler’ (teknolojik yenilikler) olduğu
için verimlilik artışlarını kısa ve uzun dönem olarak ikiye ayırarak incelemek daha
yararlı olacaktır. Bu nedenle verimlilik artışları aşağıda olduğu gibi üç ayrı başlık
altında incelenecektir.
1. Etkinlik (mikro verimlilik) artışı, (teknolojik yenilik olmadan kaynakların
daha etkin kullanımı); ve
2. Teknolojik (makro) verimlilik artışı, (yeni teknolojilere dayalı büyüme veya
verimlilik artışı).
7
3. Yatay yatırımlar (veri teknoloji ile büyüme).
Büyüme 1: Etkinlik (mikro verimlilik) artışı - Kısa dönem
Teknolojik yenilik olmadan da, “veri teknoloji” ile verimliliği arttırmak, yani
iktisadi anlamda büyümek olasıdır. ‘Veri’ teknolojilerin ve üretim girdilerinin daha
etkin kullanımından kaynaklanan verimlilik artışlarını etkinlik (mikro verimlilik)
artışı olarak tanımlıyoruz. Bir başka deyişle, kısa dönem için mikro verimlilik veya
etkinlik artışı sağlanabilir (bkz. Çizelge:1).
Çizelge:1 Mikro verimlilik artışı ve teknolojinin niteliği
1- Ekonomik etkinlik (EE)
2- Teknik etkinlik (TE)
Kısa dönem
‘Veri’
teknoloji
1. Ekonomik etkinlik (EE) artışı: Parasal bir olgudur ve teknolojik yenilik boyutu
yoktur. Amaç üretimin toplam maliyetini en düşük seviyeye indirirken parasal
geliri, dolayısıyla kârı, en üst seviyeye çıkarmaktır. MPM‘nin “değer” açısından
verimlilik tanımına benzeyen ekonomik etkinliği (EE) aşağıdaki biçimde
tanımlayabiliriz.
EE = TR
= PSQS
TC wL+piXi
pi girdilerin, ps çıktıların fiyatını, Qs çıktı miktarını, Xi girdi miktarını, w ücret
düzeyini, L ise çalışan sayısını simgelemektedir. EE artışı değer bazında olumlu
yönde bir değişim olduğunu gösterir.
EE artışı = ΔTR > ΔTC veya ΔVA > ΔTC
Örneğin, girdileri daha ucuza satın alabilmek, daha ucuza kredi kullanmak veya
satış fiyatının artması gibi nedenler ekonomik etkinliğin artmasına neden
olacaktır.
Eğer
TC cet. par. VA π ve EE
Veya
ps ve TR cet. par. VA π ve EE
8
Veya
∆TR > ∆TC cet. par. VA π ve EE
2. Teknik etkinlik (TE) artışı: MPM’nin miktar açısından Çıktı/Girdi verimlilik
tanımına benzeyen TE fiziksel girdilerin verimli kullanımıyla ilişkili bir kavramdır.
Teknolojik açıdan yenilik içermez ve gerçekleşen üretim miktarı ile potansiyel
maksimum çıktı miktarı arasındaki oransal ilişkiyi gösterir. Örneğin, bir işyerinin
üretim kapasitesini çeşitli nedenlerden dolayı tam istihdam edememesi
durumunda teknik etkinlik düşecek, aksi durumda ise artacaktır.
TE = Gerçekleşen üretim miktarı
Potansiyel üretim miktarı
TE oranı bire eşit olduğu zaman (TE=1) “veri teknoloji” ile elde edilmesi mümkün
olan en üst seviyede çıktı elde ediliyor demektir. TE oranının birden küçük olması
(TE‹1) olması fiziksel kaynakların daha etkin kullanılarak fiziksel üretimin
artabileceği anlamına gelir. TE bire doğru arttıkça fiziksel verimlilik artacaktır.
İşletme için en önemli gösterge olan kâr oranı mümkün olan en üst düzeye
çıktığında hem EE hem de TE en üst düzeye ulaşmış olacaktır. EE ve TE optimum
düzeyde değilse, kâr oranı pozitif olsa bile en yüksek düzeyde olmayacaktır.
Diğer bir deyişle, max r için max EE ve max TE olması gereklidir.
Etkinlik (Mikro-Verimlilik) Artışının Bazı Etkileri
Kısa dönemde sınırlı miktarda da olsa teknolojik yenilik içermeyen yöntemlerle
büyümek mümkündür. Örneğin, ‘üretimde yeniden yapılanmaya’ giderek birim
maliyetler düşürülebilir ve/veya toplam çıktı miktarı/katma değer arttırılabilir.
Böylece “veri girdilerin” daha etkin kullanılması sayesinde üretimde etkinlik artışı
(büyüme) sağlanabilir. Ayrıca, genel eğitim seviyesini yükseltmek, işyerinde
mesleki eğitim vermek, kapasite kullanım oranını arttırmak, üretim kaynaklarını
daha kârlı alanlara aktarmak, işyeri sağlık ve güvenlik ortamını iyileştirmek ve
vardiyalı çalışmak suretiyle de verimliliği arttırmak mümkündür. Çizelge:2’de
etkinlik (mikro verimlilik) artışları sonucu üretilen katma değerin (VA) ve kâr
oranının (r) arttığını ve kârın katma değer içindeki payı artarken ücretin (w)
payının azaldığını görürüz, cet. par.
Etkinlik artışı sonucu piyasalar doyuma ulaşıncaya kadar büyüme sürer. Ancak
belli bir süre sonra piyasalar doyuma ulaşacağından büyüme sona erecek, ekonomi
9
‘durağan’ duruma gelir. Diğer bir deyişle, etkinlik (mikro-verimlilik) artışından
kaynaklanan büyümenin bir sınırı vardır.
Çizelge:2 Etkinlik artışının etkileri
Teknolojik
yenilik
Verimlilik Artışının
Nedeni
VA /
K
VA /
L
r π /
VA
w /
VA
Yok Üretimi yeniden
yapılandırma
Yok Kapasite kullanımını
arttırmak
Yok Vardiyalı çalışma
Yok Kaynakların yeniden
dağılımı
Yok Genel eğitim ve
beceri kursları
Yok İşyerinde eğitim ve
deneyim
Yok İşyeri sağlık-
güvenlik ortamı
Yok İşletmede
demokrasi
Büyüme 2: Teknolojik (Makro) Verimlilik Artışı2-Uzun Dönem
Büyüme olgusu ‘yeni bilgiler’ (teknolojik yenilikler) vasıtasıyla gerçekleştiğinde
kısa dönem için geçerli ve veri teknolojiye dayalı büyümeye göre daha farklı
özellikler göstermektedir. Bu nedenle ekonominin teknolojik yenilikler içeren yeni
ürünler ve/veya üretim yöntemleri sayesinde büyümesini teknolojik verimlilik
artışı olarak tanımlıyoruz.
Teknolojik verimlilik artışlarının en önemli ve belirgin özelliği daha önce
üretilmemiş yeni ürünleri ve/veya üretim yöntemlerini kapsamasıdır. Diğer bir
deyişle, makro verimlilik artışının kökeninde teknolojik yenilik vardır. Böylece bir
yandan tüketime sunulan toplam ürünlerin çeşidinde artış sağlanırken veya üretim
maliyetleri düşerken diğer yandan da toplam çıktının değerinde, dolayısıyla yaşam
2 ‘Yeni teknoloji’, ‘teknolojik yenilik’, teknolojik gelişme’ kavramları eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır.
10
standardında ve harcanabilir gelirlerde artış sağlanmaktadır. Söz konusu olan
sadece veri ürünleri yeni üretim yöntemleriyle daha verimli üretmek değildir.
Ayrıca ve çok önemli bir özellik olarak yeni ürünleri/üretim yöntemlerini de
içeren bir gelişme söz konusudur.
“Bir şeyin üretilmesi veya nakledilmesi işlerinde ... verimlilik son 125
yılda, yıllık yüzde 3-4 kadar bir birleşik oranla - gelişmiş ülkelerdeki
toplam verimliliğin 45 katı bir büyüme - artmıştır. Bu ülkelerdeki hem
yaşama standardındaki hem de yaşam kalitesindeki bütün artışların
temelinde verimlilikteki bu patlama vardır”. (Drucker, 1995,13)
diyen Drucker verimlilik artışlarını soyut ve genel anlamında kullanmaktadır.
Benzer şekilde, bir ülkenin gelecekteki yaşam standardının ana belirleyicisi
verimlilikteki artıştır, diyen Baumol-McLennan da (1985;5) soyut ve genel bir
verimlilik artışından söz etmektedirler.
Teknolojik verimlilikteki sürekli artışlar sonucu tüketime sunulan ürünlerin
miktarı, çeşidi ve kalitesi artarken aynı zamanda ortalama kişi başı çalışma
saatlerinde azalma olduğunu da görüyoruz. Yüz yıl kadar önce bir kişi üretimde
yılda yaklaşık 3,000 saat çalışıyordu. Günümüzde ise yılda yaklaşık 1,500-2,000
saat çalışılmasına karşın tüketiciler yüz yıl öncesine göre tüketebileceklerinden
çok daha fazla miktar ve çeşitte ürünlere sahipler. Verimliliği çalışılan saate göre
değerlendirecek olursak, günümüzde bir saatte harcanan emekle yüz yıl öncesine
göre on kat daha fazla katma değer üretilebilmektedir.
Yukarıda da söz ettiğimiz gibi teknolojik (makro) verimlilik artışlarını orta ve
uzun dönemdeki özelliklerine göre iki kategoride inceleyebiliriz:
1. ‘Yeni üretim yöntemi’ fakat ‘veri ürün’ veya
2. ‘Yeni üretim yöntemi’ ile ‘yeni ürün’.
Veri Ürün, Yeni Üretim Yöntemi: Orta Dönem Büyüme
Yeniliğin niteliğine göre teknolojik yenilik artışını sınıflandırmak mümkündür.
Örneğin, veri ürünü yeni üretim yöntemi ile ürettiğimizde ancak orta dönemde
bir büyüme sağlamak mümkündür. Çünkü yeni teknoloji sayesinde başlangıçta daha
düşük birim maliyetle üretim sonucu satış fiyatı düşebilir, talep artabilir ve bu
durum reel gelirde bir artışa neden olabilir. Ancak, zaman içinde piyasaların yavaş
yavaş doyuma ulaşması sonucu aynen etkinlik artışında görüldüğü gibi, büyüme
yavaşlayacak ve sonunda ancak nüfus artışı kadar olacaktır.
11
Teknolojik yenilik sayesinde birim üretim maliyetlerin düştüğünü, dolayısıyla kâr
oranının arttığını varsayalım, cet. par. Yeni teknoloji sayesinde aşağıdaki
sonuçlardan biri ortaya çıkacaktır:
a) Girdiler veridir ama çıktı artar; VA ; TC veri,
b) Çıktı, girdilerden daha hızlı artar; ΔVA > ΔTC
c) Girdiler azalırken çıktı artar; ΔVA ; ΔTC
d) Çıktı aynı kalırken girdiler azalır. ΔVA ; ΔTC
Örnek olarak, yeni teknoloji sayesinde piyasada satışı olan bir buzdolabının
üretim maliyetinde tasarruf yapıldığını varsayalım. Diğer şeylerin değişmediği
varsayımı çerçevesinde kâr oranı artacaktır, cet.par. Ancak bu tür bir teknolojik
yeniliğin büyümeye katkısı sınırlı olacaktır. Çünkü fiyatın ucuzlaması sonucu talep
biraz canlanabilir ama buzdolabı piyasası er veya geç piyasa doyuma ulaşacak ve
sektörün büyümesi sona erecektir. Bu nedenle maliyet düşürücü teknolojik
yeniliğin büyümeye katkısı sınırlı olacaktır.
Yeni Ürün: Uzun Dönem Büyüme
Makro verimlilik artışının ikinci durumunda ise teknolojik yenilik sayesinde artık
piyasada yeni bir ürün ve büyük olasılıkla beraberinde gelen yeni bir üretim
yöntemi vardır. Dolayısıyla, yeni ürüne reel talebin boyutlarının kesin olarak
bilinmesi mümkün olmamakla birlikte, tüketiciler tarafından “yeni ürüne”,
üreticiler tarafından da “yeni üretim yöntemine” büyük olasılıkla “yeni” bir talep
oluşacaktır. Zaten beklentiler bu yönde olmasaydı, teknolojik yeniliklerin
uygulanması pek kolay olmazdı.
“Yeni ürün” kavramından ne anlaşıldığı tartışma konusu olabilir. Bazıları için bir
ürünün yeni olabilmesi için daha önce aynı işlevi gören başka bir “benzer” ürünün
olmaması gerekir. Örneğin telefon zaten bilinen bir ürün olduğu için cep telefonu
yeni bir ürün değildir, mantığıyla yaklaşılabilinir. Yeniliklere böyle baktığımız
zaman örneğin son 50 yılda çok az yeni ürünle tanışmış olduğumuz gibi yanlış bir
izlenim oluşur. 50 yıl önce de uçak vardı, tren vardı, otomobil vardı ve bu ürünler
hep “aynı” kaldılar, yani “homojen” bir mal olarak niteliklerinde hiçbir değişim
olmadı, anlamına gelir. Oysa her ikisi de iletişim olanağı sağlamasına karşın cep
telefonu klasik telefondan çok farklı niteliklere sahip ‘yeni’ bir üründür. Aynı
şekilde ne trenler ne de uçaklar 50 yıl öncekilerle “aynı” olan homojen araçlar
değildirler. Benzer şekilde geçmişte de bilinen ve hala üretilmekte ve
kullanılmakta olan binlerce, hatta on-binlerce ürün vardır; ama bunların büyük
12
çoğunluğu tüketici açısından geçmişteki örneklerinden çok farklı teknolojik yapıya
ve niteliklere sahiptirler ve çok farklı üretim yöntemleriyle üretilmişlerdir. Bu
nedenle farklı teknolojilerle üretilen farklı niteliklere sahip ürünlerin ‘yeni’
ürünler olarak değerlendirilmesi gerekir.
ÜRETKEN BİLGİ - BÜYÜME İLİŞKİSİ
Uzun dönemde verimlilik artışının (büyümenin) kaynağı nedir? diye sorulduğunda
doğayı veri olarak alırsak verilebilecek tek yanıt vardır;
“insanın zihinsel emeği” veya "yaratıcı zekâsının ürünü olan teknolojik değişim".
Teknolojiyi üretim için gerekli bilgi şeklinde tanımlamıştık. Özellikle çağımızda
daha önce görülmemiş bir hızda ve sürekli olarak yeni ürünler (mallar ve
hizmetler) ve üretim yöntemlerinin üretildiğine şahit olmaktayız. Eğer teknolojik
değişim olmasaydı, sadece aynı türden (homojen) malların üretimine devam
edilseydi, günün birinde pazarlar doyuma ulaşır, kâr oranları düşer ve yatırımlar
dururdu. Karamsar iktisatçıların görüşlerinin aksine verimlilik artışlarının ve
büyümenin sürekli olmasının ve uzun dönemde ortalama kâr oranlarının azalma
eğiliminde olmayışının nedeni “teknolojik yeniliklerdir”. Toffler'in dediği gibi;
"... zihin işi olmadan, ekonomide hiçbir katma değer, hiçbir servet
yaratılamaz. O halde değer dediğimiz şey toprak, emek ve sermayeden
daha fazla bir şeylere dayalıdır.... Bu da değer kavramını tümden
değiştirmektedir." (Toffler;1992;96).
ÖZETLE
Özetleyecek olursak, üretim için gerekli bilginin, yani yaratıcı zihinsel emekten
kaynaklanan teknolojik yeniliklerin, ülkelerin zenginliğinin asıl nedeni olarak kabul
edilmesi klasik sermaye tanımına da yeni bir boyut getirir. Bu değerlendirmeler
sonucu ülkeleri refah artışına götüren en önemli girdinin bilgi, daha somut olarak,
üretim için gerekli bilgi olduğunu iddia etmek mümkündür. Yeni bilgilerin kaynağı
ise insanın yaratıcı zihinsel emeğidir.
Ancak üretim için gerekli bilginin kendisi yeterli değildir. Bu bilgiyi kullanacak
bilgili ve becerili insan en az bilginin kendisi kadar önemlidir. Çünkü bilgili insan
olmazsa insanlığın sahip olduğu bilgileri faydalı ürünlere dönüştüremezsiniz.
Dünyanın dört bir köşesindeki patent enstitülerinde, bilimsel kitaplarda,
dergilerde kayıtlı üretimle ilgili muazzam bir bilgi hazinesi vardır. Hatta her ürün
almasını bilene yeni teknolojik bilgiler sunabilir. Ama elinizde bu verileri ve
bilgileri değerlendirebilecek insan kaynakları olması koşuluyla.
13
Sihirli bir değnekle Almanya'da bulunan tüm üretim tesislerini bir gece içinde
Türkiye'ye taşımak mümkün olsaydı, ülkemizde gerçekleşen üretimin daha düşük
miktar ve kalitede olduğunu gözlemlerdik. Çünkü Türkiye'nin işgücünün nitelik
düzeyi henüz Almanya'nın işgücünün bilgi ve beceri düzeyinde değildir. Bu
nedenle bilgili insan aslında en önemli üretim girdisi ve ülkelerin refahının birincil
kaynağıdır.
Toplumsal ve bireysel verimlilik artışları, diğer bir deyişle gönenç artışları için en
önemli unsur BİLGİLİ ve YARATICI İNSANdır.
KAYNAKLAR
Çoban, H. 1996 Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş
DPT, Ankara.
Drucker, P.F. 1981 Toward The Next Economics
Harper & Row Publ., New York.
1993 Yeni Gerçekler
İş Bankası Kültür Yayınları No: 315
1995 Gelecek İçin Yönetim. (Managing for Future)
İş Bankası Kültür Yayınları No: 327
Erkan, H. 1994 Bilgi Toplumu Ve Ekonomik Gelişme.
İş Bankası Kültür Yayınları No: 326
Gürak, H. 2011-a İktisat
Genesis, Ankara.
2011-b İktisat - 2
Genesis, Ankara.
Marshall, A. 1961 Principle of Economics, Vol. 1 & 2
Macmillan And Co., London.
Romer, P.M. 1990 "Endogenous Technological Change"
Journal Of Political Economy, Vol.98, October.
1993 "Economic Growth"
in D.R. Henderson (Ed.) The Fortune (1994)
"Beyond Classical And Keynesian
14
Macroeconomic Policy".
Policy Options, July-August.
Schumpeter, J.A. 1970 Capitalism, Socialism and Democracy.
Unwin Uni. Books, London.
Smith, Adam. 1976 An Inquiry Into The Nature And Causes Of T
The Wealth Of Nations, Vol. 1 & 2
Smith, Anthony 1986 İnsan Beyni ve Yaşamı
Inkilap Yayınevi, İstanbul.
Toffler, A. 1992 Yeni Güçler - Yeni Şoklar (Powershift)
Altın Kitaplar, İstanbul
15
2- VERİMLİLİK ARTIŞLARI3
ve Eğitimli, Yaratıcı Zekâlı İnsan İlişkisi
Giriş
İnsanların hem bireysel hem de toplumsal refah düzeyleri gün geçtikçe artıyor.
Tarihsel süreç içinde incelendiğinde de toplumların yaşam standardının sürekli bir
artış eğiliminde olduğunu görürüz. Bu gönenç artışı kimi dönemlerde yavaşlamış,
kimi zaman savaşlar gibi tahrip edici etkenlerden olumsuz etkilenmiş, kimi zaman
ise, özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra, hızlı bir artış göstermiştir. Geçmişe
dönüp bakacak olursak 1,000 yıl önce yaşamış olan atalarımızın toplumsal ve
bireysel gönenç düzeylerinin onlardan 500 ya da 1,000 yıl önce yaşamış olan
atalarımızın gönenç düzeyinden çok farklı olmadığını görürüz. Ülkeler arasındaki
gönenç farkı günümüzde olduğu gibi büyük değildi. Günümüzde ise maalesef bir
yandan bireysel gelir eşitsizlikleri artarken bir yandan da ülkeler arası gönenç
farkı gittikçe açılmaktadır. Ülkeler açısından bakıldığında bunun nedeninin
toplumların tarihsel süreç içinde farklı verimlilik artış oranları göstermelerinden
ve bu farklılıkların devam etmesinden kaynaklandığını görürüz.
Toplumların verimlilikleri, dolayısıyla gönenç düzeyleri, neden sürekli bir artış
eğilimindedir? Acaba bu verimlilik artışları nasıl olmaktadır? Uzun ve kısa dönem
arasında fark var mıdır?
Bu yazının ana hipotezi uzun dönem ekonomik büyümenin, diğer bir deyişle yaşam
standardındaki iyileşmelerin, teknolojik yeniliklerden kaynaklanan verimlilik
artışları olduğudur. Teknolojik yeniliklerin kaynağı ise insanın zihinsel emeğidir.
Teknolojik yenilikler olmasaydı kaçınılmaz olarak bir müddet sonra Neoklasik
modellerin öngördüğü “denge” ye ulaşılacak ve büyüme sona erecekti.
Yeni Teknolojilerin önemi
Teknolojik yenilikler olmadan gelişmiş ülkeler bugünkü gönenç düzeyine
erişemezlerdi. Teknolojik yenilikler gelişmiş ülkeler için olduğu kadar gelişmekte
olan ülkeler için de önem taşımaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerdeki durum
bazı farklılıklar arz etmektedir. Teknolojik gelişmişlik düzeyindeki farklar
3 Bu yazı ilk kez Verimlilik Dergisi’nin 2000-3 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
16
nedeniyle gelişmiş ülke firmalarınca bilinen ve hala kullanılmakta olan veya bir
zamanlar kullanılmış olan bir teknoloji gelişmekte olan bir ülke firması için çoğu
zaman yeni teknoloji anlamına gelmektedir. Bu nedenle gelişmiş ülke firmaları için
tamamen “yeni” teknoloji ne anlama geliyorsa, birçok gelişmekte olan ülke firması
için de gelişmiş ülkelerde var olan ve kullanılan ama henüz gelişmekte olan ülke
firmalarınca tanınmayan teknolojiler o anlama gelmektedir. Örneğin gelişmiş ülke
işletmelerinin sahip olduğu iletişim amaçlı uydu üretme teknolojisi birçok
gelişmekte olan ülke firması için "yeni" teknoloji gibidir. Çünkü bu tür teknoloji
tanınmamaktadır.
Bu arada gelişmekte olan ülke firmalarınca hiç teknolojik katkılar yapılmıyor gibi
anlaşılmasın. Ancak yapılan bu katkıların küresel anlamda çok marjinal olmaları ve
teknolojik yeniliklerin aslan payının gelişmiş ülke firmalarınca gerçekleştirildiği
bir gerçektir. Küresel açıdan bakıldığında tüm ekonomiler için uzun dönemde yeni
teknolojilerin, daha kısa dönemlerde ise gelişmekte olan ülkelere teknoloji
transferinin küresel ve bölgesel büyümenin en büyük ve güçlü motoru olacağını
ileri sürmek sanırım yanlış olmaz.
Bu arada yeni teknolojilere gereksinim duymadan, yani “veri” teknolojilerle üretim
yaparken de bazı önlemler alarak verimlilik artışları sağlamak mümkündür. Ama bu
tür verimlilik artışlarının bir sınırı vardır. Buna örnek olarak işgücünü daha iyi
eğitmek, vardiyalı çalışmak, işyeri sağlık-güvenlik koşullarını iyileştirmek gibi
etkenler sayılabilir. Böylece teknolojik değişime gerek kalmadan fakat sınırlı
ölçüde de olsa büyüme sağlanabilecektir.
Büyüme olgusu
Bu yazıda ülke açısından büyüme, “üretimden kaynaklanan katma değer artışı”
olarak ele alınarak üretici firmalar açısından değerlendirilecektir. Bu tür artışlar
kısa dönemde de olabilir, uzun dönemde de. Makroekonomik verimlilik artışını
hedef alan politikalar ve uygulamalar ancak firma düzeyinde verimlilik artışları
sağlandığında başarılı olabilirler; dolayısıyla katkıları dolaylıdır. Bazen, Türkiye
örneğinde sıkça görmeye alıştığımız gibi, makroekonomik politikaların verimliliği
arttırmak yerine sadece bazı kişi ve grupları zengin ettiğine tanık oluruz. Ama bu
durum konumuz kapsamı dışında bir olgudur.
Temel varsayımımız enflasyonsuz bir serbest rekabet ortamının, dolayısıyla
rekabet edebilecek (katma değer yaratabilecek kapasitede) firmaların var
olduğudur. Aynı zamanda kurumsal ve kültürel altyapının çağın gereklerine
"uygun" bir seviyede olduğunu da varsayıyoruz.
17
Hangi Ölçüte Göre Büyüme?
İşgücü açısından değerlendirildiğinde büyüme bir birim zamanda kişi başına veya
çalışan kişi başına gerçekleşen katma değerde (VA) artış demektir. Ancak kişi
başı ortalama üretim artışı ölçütü yanıltıcı olabilir. Ülke ekonomisi büyürken
nüfus da büyüyorsa kişi başı üretim artışı bundan etkilenecek, genel olarak
büyüme gerçekleşenden daha küçük görünecektir. Dönemsel veya ülkeler arası
verimliliği kıyaslamada yararlı olan bu kavram yerine çalışan kişi başına bir birim
zamanda gerçekleşen verimlilik artışı ölçütü firma düzeyinde büyümeyi
incelemede daha yararlı olacaktır.
Büyümeyi üretilen katma değerde artışlar çerçevesinde incelediğimize göre
verimlilik artışı ölçümlerinde alternatif olarak bir birim zamanda harcanan bir
birim sermayenin ürettiği katma değer ölçütü de dikkate alınabilir. Zaten
yatırımcı için de önemli olan yatırım olarak harcanan bir birim sermaye (K)
karşılığında bir birim zamanda elde ettiği kâr oranıdır (r). Bu birim zamanda elde
edilen kâr oranı ne kadar yüksekse yatırımcı da o kadar çok tatmin olacaktır.
Dolayısıyla firma açısından önemli olan unsur katma değeri oluşturan unsurlardan
biri olan kârın () kendisidir. Üstelik bu yaklaşım konuya ideolojik açıdan
yaklaşanların da işine gelecektir. Çünkü bu durumda sermayenin verimliliği
ölçülüyor gibi bir görüntü ortaya çıkacaktır. Ama bu yaklaşıma bir kaç açıdan ve
çok haklı gerekçelerle itiraz etmek mümkündür.
Öncelikle, “sermaye malları” emek ve doğa gibi üretken değildirler; fakat
emekçinin verimliliğini arttırmak amacıyla emek tarafından doğal girdileri yeniden
şekillendirmek suretiyle üretilmiş üretim araçlarıdırlar. Ayrıca, ideolojik çerçeve
dışında sermaye mallarının verimliliği diye bir olgu yoktur, olamaz da. Üretken
olan insan ve doğadır. Verimliliği arttıran unsur ise "zihinsel emektir"
(Gürak;2011-a; 2011-b).
İkincisi, sermaye sahibini ilgilendiren elde ettiği kâr oranıdır (r), oysa ülke
ekonomisi açısından önemli olan hem kâr (π) hem de ücretleri içeren katma
değerin (VA=w*L + π) büyüklüğü, daha da önemlisi katma değerin büyüme hızıdır.
Üçüncüsü, katma değeri arttıran her tür girişim aynı zamanda çalışan kişi başına
üretilen kâr oranını da arttıracaktır, cet. par. Diğer bir deyişle, kısa dönemde
ücretler ve diğer girdilerin fiyatları sabit olduğundan (sıfır enflasyon varsayımı
ve ücretlerin yeni toplu sözleşmeye kadar sabit olması nedenlerinden), katma
değeri arttıran her verimlilik artışı katma değer içindeki kâr oranının artması
18
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla katma değerdeki büyüme incelenirken
kârlılıktaki büyümeyi de kolaylıkla izleyebiliriz.
Dördüncüsü, her türlü ticari üretim insanlar tarafından ve insanların tüketimi için
gerçekleştirildiğine göre verimlilik artışlarını da insan gücü ölçütüne göre ölçüp,
değerlendirmek kadar doğal bir şey olamaz.
Tarihsel Perspektif
1950’lerde Abramowitz, Solow, Denison gibi iktisatçıların yaptıkları araştırmalar
sonucu büyümenin (verimlilik artışının) kaynağı yeniden keşfedildi; “teknolojik
yenilikler”. Bu yeniden buluş zaman içinde iktisadi kuramlarda gittikçe artan
oranda önem ve ilgi görmeye başladı. Kısa bir zaman sonra teknolojik yenilik artık
büyüme teorilerinin vazgeçilemez bir parçasıydı ve araştırmacılar bu etkeni göz
ardı edemez olmuşlardı. Ancak, bu kadar önemli olmasına karşın iktisat
kuramlarında teknolojik yeniliklerin ayaklarının tam olarak yere basmayan bir
yönü vardı; teknolojik değişim dışsal bir etken olarak yer almaktaydı. Tabiri
caizse, teknoloji sanki ”gökten zembille” firmalara iniyor ve ekonomiye katkısını
yapıyor, verimlilik artıyordu. Bir türlü öngörülen dengeye ulaşılamadığına göre
teknolojik yenilik sürekli olarak gökten zembille inmeye devam ediyor ve gönenç
artışının sürekli olmasını sağlıyor olmalı; en azından bazı iktisadi modellere göre.
Kuramdaki gelişmeler sonucu büyüme modellerinin geleneksel üç üretim faktörüne
(emek, doğa ve sermaye) ilaveten iki önemli faktörü daha oluşmuştu; teknolojik
yenilik ve beşeri sermaye (aslında zihinsel emek). Ancak tüm bu gelişmelere
rağmen hala önemli bir eksiklik vardı. Ne teknolojik yenilik ne de beşeri sermaye
kavramları büyüme modellerine içsel bir faktör olarak monte edilememişlerdi ve
teknoloji gökten zembille inen bir faktör gibi görünmeye devam ediyordu.
Ana akım iktisadın etkisinde olan iktisatçılar (Lucas, Romer gibi) soyut
matematiksel modeller çerçevesinde yeni (endojen) modeller üretmeye çalışırken,
bir kısmı da bu geleneğin dışında kalarak katkılarda bulunmaya, büyüme surecini
açıklamaya çalışıyorlardı (bak. Silverberg-Soete, Eds. 1994).
Elbette ki büyüme ile ilgilenen sadece iktisatçılar değiller. Ünlü yönetim
felsefecisi Peter Drucker ve Alvin Toffler gibi gelecek bilimciler de konuya ilgi
duymaktaydılar. İlginçtir, iktisat kökenli olmayan birçok araştırmacının bazı
ekonomik olguları birçok iktisatçıdan daha iyi değerlendirebilme yeteneğine sahip
olduğunu görürüz. Drucker bunlardan biridir. Drucker’a göre: “Refahın kaynağının
özellikle beşeri bir şey olduğunu artık biliyoruz: Bilgi. Şayet bilgiyi, nasıl
19
yapılacağını bildiğimiz işlere uygularsak, bunun adına “verimlilik” deriz. Şayet
bilgiyi, yeni ve farklı işlere uygularsak, bunun adına “yenilikçilik” deriz.”
(Drucker;1995;30). Diğer bir deyişle, bilgiden kaynaklanan verimlilik artışı veya
yenilik getiren teknolojik değişim gönenç artışının kaynağı olarak gösteriliyordu.
Bilginin kaynağı da insanın zihni yani beyni olduğuna göre, teknolojik değişimin,
dolayısıyla verimlilik artışının kökeni, insanların zihinsel yeteneği ve kapasitesi
kısacası bilgili ve yaratıcı insan gücüdür diyebiliriz (Gürak,2011-a; 2011-b).
Gelecek bilimci Toffler’a göre de ülkelerin gönenç artışlarının kaynağında
verimlilik artışları bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerin, “... hem yaşama
standardındaki hem de yaşam kalitesindeki bütün artışların temelinde bu
patlama vardır. Harcanabilir gelirler ile satın alma gücündeki büyük artışı
sağlayan da budur.” (Toffler;1995,99). Ancak, Toffler’ın söz ettiği verimlilik
artışı, Drucker’ınkinden farklı olarak yenilikçiliği de içermektedir. Diğer bir
deyişle, Toffler’ın verimlilik artışı sadece bilinenin daha ucuza üretimini değil
fakat aynı zamanda tamamen yeni ürünler ve üretim araçlarının üretimini de
kapsamaktadır.
Makro Verimlilik Artışı Kavramı
Ülke ekonomisinin yeni ürünler ve üretim yöntemleri sayesinde büyümesine,
dolayısıyla yaşam standardında görülen artışlara “makro verimlilik artışı“ da
denebilir. Makro verimlilik artışlarının en önemli ve belirgin özelliği sadece
firmaların genel üretim kapasitelerindeki genel bir artışı değil, daha önce
üretilmemiş yepyeni ürünleri ve üretim yöntemlerini de içermesidir. Böylece bir
yandan toplam ürünlerin çeşidinde ve niteliğinde iyileşme sağlanırken bir yandan
da toplam çıktının değerinde, dolayısıyla yaşam standardında ve harcanabilir
gelirlerde artış sağlanmaktadır.
Ülke çapında katma-değer (verimlilik) artışlarının temeli elbette mikro (firma)
seviyesinde gerçekleşen verimlilik artışlarına dayanmaktadır. Bir firma
üretmekte olduğu bir ürünü daha ucuza üretebilmeyi sağlayan yeni bir teknoloji
geliştirdiğinde büyük bir olasılıkla hem üretimde miktar hem de elde edilen gelir
açısından bir artış sağlayacaktır. Ancak firmalar bir yandan da sürekli olarak
daha önce üretime sunulmamış yepyeni ürünler piyasaya sürmekte ve bu yeni
ürünler çoğu zaman yeni üretim yöntemleri ile üretilmektedirler. Bu durumda yeni
yatırımlar sayesinde yeni iş alanları yaratılmakta, harcanabilir gelir artmakta ve
genel yaşam standardı yükselmektedir.
20
Verimlilik Artışı Neden Amaçlanır ?
Firmalar neden verimlilik artışı hedeflerler? sorusuna gelince; herkesin bildiği
gibi ticari üretim özel sektör firmalarınca gerçekleştirilmektedir. Varsayım
olarak siyaset ve siyasetçilerden kolaylıkla etkilenme eğilimimde olan kamu
sektörüne ait üretim birimleri ve kâr amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlar ile
vakıfların faaliyetleri ilgi alanımız dışındadır. Ticari üretimin amacı kâr () elde
etmek ve içinde bulunulan koşullara uygun olarak bu kârı en üst seviyeye
çıkarmaktır. Durum böyle olunca firma için önemli olan şey bir birim yatırım
karşılığı, bir birim zamanda elde edeceği kâr () veya kâr oranıdır (r=/K), yani
kârlılık.
Firma kâr oranını nasıl arttırır? sorusunun yanıtına gelince; kısa dönemde
ücretler yapılan toplu sözleşmeler ile belli bir zaman dilimi için sabit olduğundan,
ayrıca tüm üretim girdilerinin ve rakip ürünlerin fiyatlarının sabit kaldığı
varsayıldığından, hem kâr oranını arttırmak hem de rakip firmalara karşı avantaj
elde edebilmek için yapılması gereken şey kısa ve uzun dönem stratejilerle
firmanın verimliliğini yani kârlılığını arttırmaktır. Kısa dönemde yapılacak şeyler
kısıtlıdır. Uzun dönemdeki verimlilik artışları (büyüme) ise sadece teknolojik
yeniliklerle sağlanabildiğinden rekabet gücünü kaybetmek istemeyen firmaların
uzun dönemde mutlaka teknolojik yenilikler kullanmaları gerekir. Aksi halde rakip
firmalar teknolojik üstünlüğü ele geçirecek ve firma sistemin özünü oluşturan
“yaratıcı yok edicilik” nedeniyle piyasadan çekilmek, yerini daha rekabetçi
firmalara terk etmek zorunda kalacaktır. Ülke ekonomisi açısından bir bütün
olarak verimliliği arttırmak ise üretilen katma-değeri (VA) arttırmak anlamına
gelir. Yani hem kâr hem de ücret miktarı artmalıdır.
Görüldüğü gibi bir firmanın öncelikli hedefi olan kâr maksimizasyonu ile ülkenin
öncelikli hedefi olan toplam katma değerin maksimizasyonu farklı şeylerdir.
Ancak firmalar verimlilik artışları vasıtasıyla maksimum kâr peşinde koşarken
aynı zamanda toplam katma değerin artmasına neden olurlar. Bu artış yeni
yatırımlar vasıtasıyla daha fazla istihdam alanları yaratmak suretiyle hem toplam
ücretlerin hem de kârların artması şeklinde gerçekleşebilir. Toplam ücretlerin
toplam katma değer içindeki payının değişimi ise işçi-işveren arasında yapılan
pazarlıklar sonucu belirlendiğini söylemiştik. Bu durumun sonucu olarak ücretler,
fiyatlar ve kâr oranları gibi esnek olmadığından verimlilik artışları sonucu kısa
dönemde toplam katma değerin sermaye lehine, dolayısıyla ücret aleyhine
değiştiğini görürüz. Ücretler aleyhine gibi görünen bu durum reel ücretlerin
azaldığı anlamına gelmez, sadece toplam VA içinde ücretin oranının azaldığını
gösterir.
21
Verimlilik Artışı Ölçümü
Verimlilik artışlarını genel olarak iki kategoride inceleyebiliriz.
1- Nicel (kantitatif) artış; ve
2- (Katma) Değer artışı.
Nicel artış, üretimde kullanılan girdilerin miktarı ile elde edilen çıktının miktarı
arasındaki teknolojik yenilikten kaynaklanan fiziksel artışı gösterir. Çıktı
miktarını Q, işgücünü L, diğer girdileri Xi ve kullanılan toplam sermayeyi K olarak
gösterecek olursak, tam kapasite üretim varsayımıyla üretim fonksiyonunu Q
belirleyebiliriz.
Q = f ( L, Xi) i = 1,2,….., n (1)
Bu eşitlikten yola çıkarak, nicel toplam faktör verimliliğini (TFP)
TFP = XiL
Q
(2)
Herhangi bir girdinin, varsayalım X5’in, kısmi faktör verimliliği (PFP)
PFP5 = 5X
Q (3)
Ve emekçinin emeğinin birim zaman nicel verimliliğini (LP) aşağıdaki gibi
göstermek mümkündür.
LP = L
Q (4)
Emekçi faktörünü diğer girdilerden farklı olarak gösterdik, çünkü emekçinin hem
üretim hem de tüketim aşamasında çok ayrıcalıklı bir yeri vardır ve sıradan bir
girdi gibi değerlendirilmesi çok yanlış olur. Emekçi ayrıcalıklıdır çünkü ne insansız
üretim yapmak mümkündür ne de üretilenleri tüketmek.
Nicel artışın girdiler ile çıktılar arasındaki fiziksel ilişkiyi gösterdiğini
belirtmiştik. Örneğin bilinen bir ürünü (Q), daha az birim girdi (X) kullanarak aynı
miktarda ürün;
Xt+1 < Xt ; Qt+1=Qt
Veya aynı birim girdileri kullanarak daha çok miktarda ürün;
22
Xt+1 = Xt ; Qt+1 > Qt
Veya bir yandan kullanılan girdi miktarını azaltırken bir yandan da çıktı miktarını
arttırdığımızda;
Xt+1 < Xt ; Qt+1 > Qt
kullanılan bir birim girdi başına nicel verimlilik artacaktır. Her üç durumda da
verimlilik artışı bir birim ürünü daha az nicel birim girdi ile üretmemize olanak
sağlayacaktır. Girdiler (Xi) yerine işgücünü (L) kullandığımızda da aynı sonuçlar
geçerli olacaktır.
Ancak, eşitlik (3) ve (4) bize verimlilikle ilgili somut malumat verirken Toplam
Faktör Verimliliği’ni gösteren eşitlik (2) için aynı şeyi söylemek olası değildir.
Bunu bir örnekle açıklayacak olursak, eşitlik (4) bize bir birim işgücünün ürettiği
ürün ile olan miktar ilişkisini, yani bir birim işgücü karşılığı ne kadar fiziksel çıktı
üretildiğini göstermektedir ve bu durumda bir ölçüm sorunu olmayacaktır. Veya
eşitlik (3)’e baktığımız zaman emek dışındaki “bir” girdi ile çıktı arasındaki nicel
ilişkiyi görürüz ve burada da nicel ölçümde bir sorun olmayacaktır. Varsayalım
enerji girdisi ile fiziksel çıktı arasındaki ilişkiyi irdeliyoruz ve kullanılan yeni
teknoloji sayesinde aynı çıktıyı 100 KW enerji yerine 80 KW enerji (X5) ile
üretmek mümkün olsun. Sonuçta bir birim enerji ile ne kadar miktar daha fazla
çıktı elde edebileceğimizi (dQ/dX5) kolaylıkla ölçebiliriz, cet. par. Ancak girdi
sayısı arttıkça bazı sorunlar kaçınılmaz olacaktır. Örneğin, yeni teknoloji
sayesinde 20 KW daha az enerji ve 10 işçi daha az gerekli dediğimiz zaman girdi-
çıktı ilişkisini nicel olarak (dQ/dX5; dL) nasıl değerlendireceğiz?
Aynı sorun TFP ölçümü için de geçerlidir. Tüm girdilerin miktarındaki değişim ile
çıktı miktarındaki değişim arasındaki ilişkiyi hangi yöntemle sağlıklı bir şekilde
ölçmek mümkün olabilir? Bu tip bir sorunu aşmanın bir yolu eşitliğin pay kısmını
miktar (Q) olarak kullanmaya devam ederken payda kısmındaki değişkenleri
miktar yerine parasal değer olarak kullanmaktır. Diğer bir deyişle, üretimde
kullanılan parasal sermaye ile nicel çıktı arasındaki ilişkiyi ölçmek. Fakat bu sefer
de gerçek anlamda sayısal bir ölçüm yapmamış olacağız.
Görüldüğü gibi emeğe veya herhangi “bir” girdiye göre verimliliği nicel olarak
ölçmekte pek bir sorunla karşılaşılmazken, iki veya daha fazla girdi miktarı söz
konusu olduğu zaman sayısal ölçüm yapabilmek zorlaşmaktadır.
Nicel miktarlar yerine parasal “değer” olarak ölçüm yapılması bu sorunu aşmamızı
sağlayacaktır.
23
“Yeni“ Ürünler ve “Değer“ Ölçümü
Ekonomide sadece bilinen ürünleri daha ucuza üretmeye yönelik yenilikler olmaz
demiştik. Özellikle çağımızda sürekli olarak çok sayıda “yeni” ürünler piyasaya
çıkmakta ve bunlarla birlikte “yeni” üretim yöntemleri geliştirilmektedirler. Bu
tür “yeni” ürün ve üretim yöntemlerini nicel olarak kıyaslayabileceğimiz önceki
örnekleri olmadığına göre bunların gönence katkısını nicel artış ile ölçmek
olanaksızdır. Bu nedenle yenilikler içeren böyle durumlarda verimlilik artışını
katma değer (VA) ölçütüne göre hesaplamak daha akılcı ve yararlı olacaktır.
Verimlilik artışlarını değer açısından incelemek için yukarda verdiğimiz
eşitliklerdeki miktarları piyasa fiyatlarıyla çarpmak yeterli olacaktır. Böylece
yaratılan katma değerin büyüklüğünü ve girdilerin değerlerini kolayca
hesaplayabiliriz.
Değerin ölçüt olarak kullanıldığı verimlilik artışlarının, nicel verimliliği ölçüt olarak
alan yöntemlere göre birçok avantajları vardır. Ancak değere dayalı verimlilik
ölçümleri de dikensiz gül bahçeleri değildir. Enflasyon ve devalüasyonla ilişkili
sorunlar dışında akla gelen ilk soru hangi tür değer değişimi ölçümünün verimlilik
acısından daha gerçekçi bilgi sağlayacağı yönündedir, TFP’mi, PFP’mi yoksa
LWP’mi? Yanıt, yapılan araştırmanın amacına göre değişir.
Verimlilik (productivity) kavramı bazen ekonomik etkinlik (economic efficiency),
teknik etkinlik (technical efficiency) ve kârlılık (profitability) kavramları ile
karıştırılmaktadır. Her dört kavram da birbiriyle ilişkili ve etkileşim içinde
olmasına karşın bazı farklar da vardır (Bak. Tablo:1). Ekonomik etkinlik (EE),
satışlardan elde edilen toplam gelir (TR) ile üretim maliyetleri arasındaki finansal
ilişkiyi gösterir. Doğrudan teknolojik yenilik boyutu yoktur, parasal bir olgudur.
Girdilerin veya çıktıların fiyatlarındaki herhangi bir değişim doğal olarak
ekonomik etkinliği etkileyecektir. Örneğin herhangi bir nedenden dolayı çıktıların
fiyatlarının (pj) artması veya girdilerin fiyatlarının (pi) düşmesi, cet. par.,
ekonomik etkinliğin artmasına neden olacaktır. Aksi durumda ise ekonomik
etkinlik azalacaktır. Girişimci, daha ucuz kredi temini, toptan girdi alışında
sağlayacağı indirimler, piyasa talebinde ki konjonktürel dalgalanmalardan doğan
fiyat değişimleri gibi teknolojik olmayan nedenlerden dolayı ekonomik etkinlik
düzeyini etkileyebilir.
24
Tablo :1 Verimlilik, Etkinlik ve Kârlılık
Oransal ilişki nin niteliği Teknolojik niteliği
Verimlilik Parasal (VA) veya
Kantitatif
TR / TC
Qs / Qi *
Uzun dönemde değişken.
Kısa dön. veri **
Ek. Etkinlik Parasal TR/TC Veri teknoloji
Tekn. Etkinlik Kantitatif Q s / Qmax s Veri Teknoloji
Kârlılık Parasal π / TC
π / TR
Veri veya Değişken
* Q s : quantity supplied ; Q i quantity of inputs
** Bak. Tablo: 3
Teknik etkinlik (TE) ise kapasite kullanım oranı ile ilişkili bir kavramdır.
Teknolojik yenilik gerektirmez ve gerçekleşen üretim miktarı ile potansiyel
maksimum çıktı arasındaki ilişkiyi gösterir. EE gibi parasal bir olgu değil, nicel bir
olgudur.
TE oranı bire eşit olduğu zaman (TE = 1) teknolojik açıdan elde edilmesi mümkün
olan en üst seviyede çıktı elde ediliyor demektir. TE oranının birden küçük olması
durumunda ise atıl kapasite olduğu anlaşılacaktır. Atıl kapasite oranı azaldıkça
teknik etkinlikle birlikte verimlilik de artacak ve birim maliyetler düşecektir. Bu
durumda ki verimlilik artışının nedeni teknolojik yenilik değildir.
Kârlılık veya kâr oranı (r) da parasal bir olgudur. Kâr, toplam maliyet ile toplam
gelir arasındaki farktır (vergiyi göz ardı ediyoruz). Kâr oranının uzun zaman
içinde düşme eğiliminde olmamasının en önemli nedeni teknolojik yenilikler
olmasına rağmen kısa dönemde girdi-çıktı fiyatlarındaki veya arz-talep
miktarlarındaki dalgalanmalar gibi teknoloji dışı etkenler sonucunda da kâr oranı
değişken bir gidişat izleyebilir. Yatırımcı için en önemli gösterge olan kâr oranı
mümkün olan en üst düzeye çıktığında hem verimlilik, hem ekonomik etkinlik, hem
de teknik etkinlik en üst (maximum possible) düzeye ulaşmış olacaktır.
Diğerlerinin optimum seviyede olmaması durumunda ise kâr oranı pozitif olsa bile
optimum durum olmayacaktır. Diğer bir deyişle, max r için max EE ve max TE
gereklidir.
25
Katma Değer ölçütüne dayanan verimlilik artışı, ülkelerin genel gönenç
düzeylerinin değişimini incelemede ve kıyaslamada kullanılan yararlı bir araçtır.
Ülke genelinde üretilen mal ve hizmetlerin değer olarak artışının “makro”
verimlilik artışı olarak da tanımlanabileceğini belirtmiştik. Makro verimlilikteki
değişim göstergeleri ülkeler arası veya ülke içi dönemsel kıyaslamalar yapmak için
çok elverişlidir. Örneğin, kişi başı refah düzeyi GSYİH/Toplam Nüfus veya
çalışan kişi başına ülke verimliliği, GSYİH/Çalışan Sayısı ölçütlerini kullanarak bir
ülkedeki ekonomik gelişmeyi veya ülkeler arası gelişmeleri karşılaştırma yoluyla
yararlı malumat edinmek mümkündür.
Ürün, Mal ve Hizmet
Şimdiye kadar hep ürün sözcüğünü kullanmaya dikkat ettik. Üründen kastedilen
hem fiziksel taşınabilir nitelikli mallar (metalar) hem de fiziksel olmayan ve
taşınamayan, üretildiği anda tüketilen hizmetlerdir. İktisatla ilgili ders
kitaplarında genel olarak üretilen ve tüketilen şeylerden söz edilirken mal ve
hizmet ayrımı yapılmamaktadır. Ancak, geleneksel iktisat kuramlarını ve modelleri
yakından incelediğimizde gerek fiyat kuramında gerekse büyüme, dış ticaret
kuramlarında söz konusu olan hizmetler değil, fiziksel mallardır. Bu durumda ise
kuramlar ve modeller Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYİH)’nın en büyük payını
oluşturan hizmetler üreten sektörleri ihmal etmiş, hatta dışlamış olmaktadırlar.
Hâlbuki günümüzde çalışan insanların büyük bir çoğunluğu bir zamanlar önemsiz
görülen hizmet üretimi sektöründe istihdam edilmekte ve mavi yakalı denen
fiziksel üretim yapan tarım ve sanayi sektörü çalışanlarının sayısı ve oranı
gittikçe azalmaktadır. Marx’ın proletaryası gittikçe küçülmüş, Toffler’in
deyimiyle kogniterya’ya (cogniteria) dönüşmüştür (1992,90). “1988’de üretilen
bir mal için gerekli işçilik, adam/saat olarak 1973’te aynı miktar malı
üretmek için gerekli olan işçiliğin sadece beşte ikisidir.” (Drucker;1995;8).
Bunun temel nedeni ise zihinsel emekten kaynaklanan verimlilik artışlarıdır.
Hizmet sektöründeki verimlilik artışlarını fiziksel üretimde olduğu gibi
ölçebilmek mümkün müdür? Aynı ölçütler uygulanabilir mi?
Hizmet sektöründeki verimlilik değişimini meta üretiminde olduğu gibi nicel
olarak ölçmek imkânsızdır denebilir. Teknolojik yeniliklerle birlikte üretilen
hizmetlerin kalitesinin sürekli olarak artış eğiliminde olması ise ölçümü ve
öncekilerle kıyaslamayı daha da zorlaştırmaktadır. Bir öğretmenin veya doktorun
hizmet miktarını ve kalitesini hangi ölçüte göre ölçebilirsiniz? Mutlaka bir ölçüm
26
yapılacaksa herhalde en uygun ölçüt çalışılan birim zaman başına üretilen katma
değer olacaktır. Ancak, gene de üretim araçlarının içerdiği kalite artışlarının
etkilerini ölçebilmek çok zor hatta imkânsız olacaktır. Ülke içi katma değer
miktarını ölçerken enflasyon faktörünü, ülkeler arası kıyaslama yaparken ise satın
alma gücü paritesini dikkate almak gerekir.
Verimlilik Nasıl Artar?
Uzun dönemde büyüme olgusunu incelediğimiz zaman sürekli büyümenin gerçek
nedeninin teknolojik yeniliklerden kaynaklanan verimlilik artışları olduğunu
görürüz. Yani üretilen yeni teknolojiler aracılığıyla yeni ürünler ve yeni üretim
yöntemleri üreterek kişi başına tüketilen ürünlerin miktar, kalite ve çeşidi sürekli
olarak artmakta, buna paralel olarak da bireylerin ve ülkelerin gönenci
artmaktadır. Dolayısıyla uzun dönem büyüme ve gönenç artışı için anahtar kavram
teknolojik değişim veya yeniliklerdir.
Verimlilik artışını bazı durumlarda, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde,
teknolojik değişim içermeyen fakat üretimde performansı arttırıcı yollarla da
arttırmak mümkündür. Ancak teknolojik değişime dayanmayan ve veri (bilinen)
teknolojileri daha etkin kullanmayı amaçlayan yollarla sağlanan bu tür verimlilik
artışlarının her zaman bir üst sınırı vardır. Teknolojik değişimler olmasaydı salt
performans artışına yönelik verimlilik artışlarıyla büyümenin sonucunda Neoklasik
modellerin hayali statik dengesi kaçınılmaz son olacaktı.
Verimliliği arttırıcı önlemleri iki ana grupta inceleyebiliriz;
1. Teknolojik yenilik içeren.
2. Teknolojik yenilik içermeyen.
Birinci gruptakiler uzun dönemde bireysel ve toplumsal refah düzeyinin artışında
tek etken olan teknolojik yenilikleri gerektirir. Bu vesileyle ya bilinen ürünlerin
üretim yöntemlerinde bir değişim olmaktadır, ya da yeni ürünler üretilmektedir.
Teknolojik yenilik içermeyen önlemlerle verimliliği arttırmanın, sınırlı bir etkisi de
olsa, burada bahsedilmeyenler de dâhil birçok yolu, yordamı vardır. Örneğin kredi
politikası, gelirin yeniden dağılımı, ihracatın teşviki, tarım politikası, vs. Burada
ise bu saydıklarımızın dışında ama kesinlikle daha az önemli olmayan diğer bazı
yöntemlerin üstünde duracağız. Şimdi teknolojik değişim içerenler de dâhil olmak
üzere verimlilik artışı sağlayan ve aklımıza ilk gelen 11 (on bir) yöntemi sırasıyla
inceleyelim. Bunların ilk ikisi yeni teknoloji üretimi gerektiren, geri kalan dokuzu
ise yeni teknoloji gerektirmeyen yöntemlerdir
27
1- Yeni üretim yöntemi (Yeni Teknoloji)
Teknolojik değişim içeren yeni bir üretim yöntemi sayesinde bildiğimiz bir ürünün
üretiminde nasıl verimlilik artışı, dolayısıyla da katma değer ve kârlılıkta artış
sağlandığını bir örnekle açıklamaya çalışalım. Varsayalım bir işletme otomobil
lastiği üretiyor ve emek (L) dışında Xi adet girdi kullanıyor ve üretim fonksiyonu;
q = f (L, Xi ) i = 1,2,….., n
Varsayalım bu firma yeni bir teknoloji uygulayarak X5 girdisinden daha az
kullanarak aynı miktarda çıktıyı elde edebiliyor. Tüm girdi ve çıktı fiyatları ile
talebin ve ücret düzeyinin değişmediğini varsayarsak ve t zamanı, TC toplam
maliyeti gösterecek olursa yeni girdi-tasarruf eden (input-saving) teknoloji
sayesinde;
q t+1 = q t
fakat;
TC t+1 < TCt
olacaktır. Toplam üretilen miktarda bir değişiklik olmamasına rağmen kullanılan
girdide azalma olduğundan, kullanılan sermayeye (K) kıyasla katma değer (VA),
toplam kâr (π) ve kâr oranı (r) artacaktır. Burada sermaye (K), emek dâhil tüm
girdiler için harcanan “parasal sermaye”dir ve işletme sermayesi ile makineler de
dâhil tüm girdiler için yapılan harcamaları kapsamaktadır. Diğer bir deyişle (K)
toplam maliyetleri (TC) göstermektedir.
İkinci olarak otomobil lastiğinin veri girdilerle çıktısını arttıran (output-
increasing) bir teknolojik değişim olduğunu varsayalım. Yeni teknoloji sayesinde
emek dâhil kullanılan tüm girdilerin miktarlarında bir değişiklik olmamakla
birlikte, elde edilen çıktı miktarında bir artış olsun, cet. par. Bu durumda da
üretilen miktardaki artışla birlikte gene kullanılan sermayeye göre katma değerin
(VA), toplam kârın (π ) ve kâr oranının (r) da arttığını gözlemleriz.
qt+1 > q t ; VAt+1 > VAt ; TCt+1 = TCt ve r t+1 > r t
Bir teknolojik yeniliğin getirdiği yeni üretim yöntemi (new production method),
girdilerde tasarruf veya çıktıda artış sağladığı gibi aynı anda her ikisinin birden
gerçekleşmesini de sağlayabilir. Yani bir yandan kullanılan girdilerde azalma
gözlenirken bir yandan da daha çok çıktı elde edilebilir. Veya yeni teknoloji
sadece kullanılan emekçi sayısında tasarruf edebilir. Tüm bu durumlarda ortaya
çıkacak toplam çıktı (q) ile kâr oranı (r), katma değer (VA= π +w*L), kısmi faktör
verimliliği (PFP), toplam faktör verimliliği (TFP), emeğin ücret verimliliği (LWP)
ilişkilerini Tablo: 2’de görebiliriz.
28
Teknolojik
Değ.
K-
tasarruf
ediyor
Çıktı’ya
etkisi
Toplam
VA
VA /
PFP
VA /
L
VA /
LWP
q / L VA /
TFP
r ve
π’de
değişim
Girdi tas. Evet q t+1 = q t
Emek tas. Evet q t+1 = q t Sabit
Çıktı arttıran Evet q t+1 > q t
Çıktı arttıran
L & Xi tas.
Evet q t+1 > q t
Not: Tüm fiyatlar ve ücretler sabit, talebin ise üretimle aynı oranda arttığı varsayılmıştır.
PFP = VA / Xi * pi (emek haric)
TFP = VA / K (emek dâhil)
K = pi Xi + wL
VA = w*L + π (faiz dâhil)
π = VA – w*L veya TR - TC
r = π / K
Tablo : 2 Yeni Üretim Yönteminin Çıktı (q), Katma Değer (VA) ve Kârlılığa (r) Etkileri.
(tüm girdi ve çıktı fiyatları (pij), ücretler (w) ve faiz oranları (i) sabit)
29
2- Yeni Ürünler ve Üretim Yöntemleri (Yeni Teknoloji)
Yeni teknolojik buluşlarla sürekli olarak yeni ürünler üretilmesi insanoğlunun
yüz binlerce yıldır yaşantısına damgasını vuran ama sanayi devrimi sonrası ivme
kazanan bir olgudur. Yeni buluşlar sayesinde tüketicilerin beğenisine sunulan
ürünlerin hem miktarı, hem kalitesi hem de çeşitleri çoğalmış, bu vesile ile de
bireysel ve toplumsal gönenç sürekli olarak artmıştır. Eğer yeni buluşlar
olmasaydı zaman içinde mevcut olan ürünlerin marjinal kullanım değerleri
(faydaları) azalacağından ve tüketiciler doyuma ulaşacaklarından ve de kâr
oranı azalacağından ana akım büyüme modellerince öngörülen statik dengeye er
geç ulaşılacak ve sonrasında büyüme sadece nüfus artışına bağlı bir değişken
olacaktı. Yeni yatırım diye bir şey olmayacak, yaşam standardı yükselmeyecek
ve sadece yıpranma payı amaçlı yatırımlar yapılacaktı.
Teknolojinin köklerinin “üretim için bilgi”de olduğunu ve insanoğlunun bilgi
üretme kapasitesinin sınırsız olduğunu göz önüne aldığımızda teknolojik
yeniliklerin, dolayısıyla büyümenin, dolayısıyla gönenç artışının, en azından
teorik olarak, bir üst sınırı olmadığını görürüz. İnsan beyni, fonksiyonlarını
yitirmediği sürece yeni teknolojiler üretebilecek ve refah artacaktır.
Burada yeni ürünlerden kastedilen şey tamamen yeni bir ürün olduğu gibi
(örneğin AIDS’i iyileştiren bir ilaç) bilinen bir ürünü daha farklı bir tasarım
veya kalitede üretmeyi de içermektedir (örneğin iletişim ve ulaşım
teknolojisindeki yenilikler). Dolayısıyla, Microsoft firmasının Windows-8 serisi,
yeni süpersonik uçaklar, akıllı dijital televizyonlar eskiden de bir şekilde var
olmalarına rağmen artık yeni özelliklere ve/ya tasarıma sahip olduklarından
yeni ürünler olarak değerlendirilmeleri gerekir.
Yeni ürünler çoğu zaman yeni üretim yöntemlerini de beraberlerinde getirirler.
Bu durumlarda hem ürüne hem de üretim yöntemine gelecek talep artışı
yatırımların, dolayısıyla da toplumsal ve bireysel gönencin daha hızlı artmasını
sağlayacaktır.
Verimlilik artışının uzun dönemdeki en önemli hatta tek önemli etkeni olan
teknolojik yeniliklerin hepsi değilse bile büyük çoğunluğu gelişmiş ülkelerin
firmaları tarafından gerçekleştirilmektedir. Gelişmekte olan ülke
ekonomilerinin teknolojik buluşlar açısından önemli bir rolünün olmamasının
birçok nedeni vardır. Bunların başında gelenler ise yeterli sayıda uygun
(appropriate) insan kaynaklarının olmaması, uygun kurumsal ve sosyolojik
altyapının bulunmaması, uygun teknolojik altyapının ve çevrenin olmaması, uygun
30
finansal teşviklerin sağlanamaması, kısacası en yenilikçi ve dinamik sektörlerde
küresel düzeyde rekabet edebilecek insan gücünün ve firmalarının çok az
olmasıdır.
“Uygun” sözcüğünün altını özellikle çizdik çünkü Rusya, Ukrayna gibi bazı eski
Sovyet Bloğu ülkelerinde teknik ve bilimsel açıdan eğitilmiş insan gücü sayısı
ABD veya Almanya’dakinden nüfusa oranları bakımından daha yüksek olmasına
rağmen mikro ve makro verimlilik bu ülkelerde çok daha düşüktür. Nedeni ise
oralarda UYGUN kültürel ve kurumsal ortamın ve uluslararası rekabet
edebilirlik seviyesindeki firmaların henüz tam olarak oluşmamış olmasıdır.
3- Teknoloji Transferi (Veri Teknoloji)
Gelişmekte olan ülkeler açısından, hatta küresel açıdan verimliliği (ekonomik
büyümeyi) arttırmada çok önemli olan bir yöntem de teknoloji transferidir.
Küreselleşme kavramının yaygın olarak kullanıldığı, sanayi ürünlerinin önemli bir
kısmı için gümrük vergisi ve kotaların kaldırıldığı bir ekonomik konjonktürde
patent-lisans anlaşmaları veya doğrudan yabancı yatırımlar aracılığıyla yeni
teknolojiler üretmeye gerek duymadan da gelişmekte olan ülkelerin
verimliliklerini ve yaşam standartlarını bugünkü seviyelerinin çok üstüne
çıkarmak mümkündür. Teknoloji transferi bu amaç için çok yararlı bir
yöntemdir.
Alternatif olarak gelişmekte olan ülkeler teknoloji ithal etmek yerine kendi
teknolojilerini kendileri üretmek isteyebilirler. Ancak bu bilinenin tekrar keşfi
ve kaynakların israfı olacaktır. Zaten kıt olan beşeri, fiziksel, finansal ve doğal
kaynakların sonucu belli olmayan böyle bir politika ile yönlendirilmesi pek
rasyonel olmayabilir veya beklenen sonuçları vermeyebilir. Bu nedenlerden
dolayı gelişmekte olan ülkeler açısından belki de en akılcı yol uygun
teknolojileri, uygun kanallardan, uygun koşullarla transfer etmenin yollarını
bulmaktır (Gürak;2011-b).
Teknoloji transfer etmenin iki ana yolu vardır;
a) Patent – lisans anlaşmaları.
b) Doğrudan yabancı yatırımlar (FDI).
Başka ülkelerden eğitim, konferanslar, dergiler, kitaplar hatta İnternet
aracılığıyla birçok bilgi ve veriler elde edilebilir. Kullanıma hazır mamul mallar
(finished goods) bile birçok bilginin (embodied technology) kazanılmasına
31
yardımcı olabilirler. Ama bu kanallardan teknoloji transferi olanaklarının
abartılmaması gerekir. Her şeyden önce entelektüel mülkiyet hakları
(intellectual property rights) bu tür teknoloji transferinin önünde ciddi bir
engel teşkil etmektedir.
4- Yeniden Yapılanma – Üretimin Reorganizasyonu (Veri Teknoloji)
Teknolojik yenilik olmadan da verimlilik artışı sağlamak mümkündür. Bunun en
iyi örneklerinden biri Adam Smith tarafından ortaya konan iş bölümüne dayalı
üretimin yeniden yapılanmasıdır. Bilindiği gibi Smith’in ünlü toplu iğne
örneğinde bir kişinin birçok işi birden yapması yerine tek işte uzmanlaşması
durumunda kişi başı üretilen miktar teknolojik yeniliğe ihtiyaç duymadan artış
gösterebilmektedir. Sonuç olarak iş bölümü sayesinde insanlar yaptıkları tek
işe yoğunlaşmakta ve bu da verimliliğin artmasına neden olmaktadır.
İnsan kaynaklarının işbölümü vasıtasıyla daha etkin kullanımı yanı sıra
üretimde, gerekli olduğu yerlerde, emek dışı girdi akış ve çıkışını yeniden
düzenleyerek de verimlilik artışı sağlamak mümkündür. Örneğin çok katlı bir
binada her katta ayrı ayrı işlemlerin (örneğin kesim, dikim, paketleme gibi)
yapılması yerine tek kat üzerinde yatay olarak aynı işlemlerin yeniden
düzenlenmesinin verimlilik artışı sağlama olasılığı büyüktür. Veya bir ofiste
evrak akışını hızlandırıcı masa ve/ya oda düzenlenmesine gidilmesi kullanılan
zaman açısından tasarruf sağlayıp verimliliği arttırabilir. Sıfır stokla çalışıp,
stok tutma maliyetlerini ortadan kaldıran yöntem de yeniden yapılanmanın bir
başka çeşididir. Sonuçta gene, yeni teknolojiye gereksinim duymadan kişi
başına veya toplam faktör verimliliği artmaktadır. Buna benzer örnekleri
çoğaltmak mümkündür.
5- Kapasite Kullanımını Arttırmak (Veri Teknoloji)
İktisat ders kitaplarındaki büyüme modelleri genel olarak tam kapasite ile
üretim yapıldığını, yani maksimum teknik etkinlik ile çalışıldığını varsayarlar. Ne
yazık ki gerçek ekonomilerde durum böyle değildir ve atıl kapasite sıradan bir
olgudur. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde atıl kapasitenin arttığına hatta
büyük oranlara ulaştığına şahit oluruz. Gelişmekte olan ülkelerde ise atıl
kapasite çok daha sık görülen ve sıradan bir ekonomik olgudur, özellikle de dış
ticarette korumacılığı uzun dönem devam ettiren ülkelerde ciddi bir sorun
olmaktadır.
Daha önce teknik etkinlik ile verimlilik kavramlarının ayrı anlamları olduklarını
fakat birbirleriyle de ilişkili olduklarını belirtmiştik. Atıl kapasite özellikle
32
gelişmekte olan ülke firmaları için aşina bir durum olduğundan ve tam
kapasiteye yaklaştıkça üretim miktar ve değer olarak artacağından, verimliliği
arttırmanın bir yolu da kapasite kullanım oranlarını ve böylece sabit fiziksel
sermayenin teknik etkinliğini arttırmaktır. Gene gelişmekte olan ülkelerde
tarım sektöründe toprak dâhil üretimde kullanılan birçok araç ve gerecin
yeterince etkin kullanılmadığını gözlemlemek mümkündür. Toprağın ve de
üretim araçlarının daha etkin kullanımlarının sağlanabilmesi halinde eldeki
girdilerle hem toplam fiziksel çıktı miktarını hem de toplam katma değer
miktarını, dolayısıyla kârlılığı arttırmak mümkün olacaktır.
6 - Vardiyalı Çalışma (Veri Teknoloji)
Mevcut olan fiziksel üretim araç ve gereçlerini veya Neoklasik terminolojiye
göre sermaye mallarını (capital goods), daha yoğun kullanarak, örneğin vardiyalı
çalışmak suretiyle de nicel açıdan veya birim sermaye başına elde edilen Katma
Değer artışı olarak verimliliği teknolojik yeniliğe gerek duymadan arttırmak
mümkündür. Vardiyalı çalışma sonucu sabit maliyetlerde (FC) bir değişiklik
olmamakla birlikte artan toplam çıktı miktarı ile birlikte birim sabit maliyetler
(FC/q) azalma gösterecek ve bu durum kâr oranının (r) ve katma değerin (VA)
artmasına neden olacaktır. Vardiyalı çalışma yapılabilmesi için sabit sermayenin
teknolojisinin vardiyalı çalışmaya elverişli olması, yeterli miktarda yedek
işgücün bulunması, girdi temininde sıkıntı olmaması ve yasal veya sendikal
engellerin bulunmaması gerekir. Bu arada talebin arza uyum sağlayacağını,
ücret ve fiyatların da değişmediğini varsayıyoruz. Çalışan kişi başı üretilen
çıktı miktarı değişmese (çalışan kişi başı verimlilik artışı olamasa) bile üretilen
katma değerde (VA), kâr oranında (r), birim işgücü başı yaratılan toplam katma
değerde (VA/L) ve toplam çıktıda (Q=q1+q2) önemli artışlar sağlanabilir.
7- Kaynakların Yeniden Dağılımı (Veri Teknoloji)
Yeni teknolojiye gereksinim duymadan verimliliği arttırabilmenin bir yolu da
üretimde kullanılan insan ve finans kaynaklarını daha yüksek katma değer
üreten yatırım alanlarına kaydırmakla sağlanabilir. Örneğin, Batı’nın zengin
ülkelerindeki işgücü, gelişmekte olanlara kıyasla birim saat başına daha pahalı
olduğundan tekstil, hazır giyim, gibi emek-yoğun sektörlerde yaratılan katma
değer oranı teknoloji yoğun sektörlere göre göreceli olarak daha düşüktür.
Buna karşılık iyi eğitilmiş insan gücü gerektiren ve teknoloji-yoğun iş
kollarında, örneğin uçak ve gen teknolojisi gibi, gelişmiş ülke firmaları tekstil
sektörüne kıyasla daha fazla katma değer üretebilir ve kârlılıklarını
arttırabilirler ve öyle de olmaktadır.
33
Herhangi bir ülkede, gelişmiş veya gelişmekte olması önemli değil, firmaların A
sektöründe B sektöründekine kıyasla birim sermaye başına daha fazla katma
değer üretebilmeleri söz konusu ise beşeri ve fiziki kaynakların yeniden
dağılımı sonucu verimlilik artışı sayesinde hem bireysel hem de toplumsal refah
artışı sağlanabilir demektir. Örneğin, Türkiye’nin gönenç düzeyi arttıkça işçilik
ücretleri de artacağından belli bir zaman sonra tekstilde ve hazır giyimde
rekabet edemez duruma gelecek ve elindeki beşeri, fiziki ve finansal
kaynakları yeniden değerlendirmek, yeni alanlara kaydırmak zorunda
kalacaktır.
8- Eğitim Ve Beceri Düzeyini Arttırmak (Veri Teknoloji)
Genel eğitim ve teknik eğitimin düzeyi ile eğitim yıl sayısı arttıkça verimliliğin
de olumlu etkilendiğini görürüz. Bunun nedeni daha iyi düzeyde eğitim almış
kişilerin yeni şeyleri öğrenmeye, yeni üretim koşullarına uyum sağlamaya
dolayısıyla da verimliliklerini arttırmaya daha yatkın olmalarıdır. Eğitim ile
öğrenme kapasitesi dolayısıyla verimlilik artışı arasındaki ilişki iyi bilindiğinden
gelişmiş ülkelerde eğitime büyük önem verilmektedir. On iki yıldan az eğitim
gören insan hemen hemen hiç yokken gelişmekte olan ülkelerde hala nüfusun
önemli bir kısmının doğru dürüst okuma yazma bilmediklerini görüyoruz.
Gelişmiş ülkeler her zaman insan gücü eğitimi için şu veya bu şekilde kaynak
bulmakta ve yeni beceriler –bilgiler kazandırmaya çalışılmaktadır. Örneğin
İsveç’te özellikle işsizler için yeni bilgi ve beceri kazandırmaya yönelik kurslar
sürekli olarak düzenlenmektedir. Üretim için gerekli böylesine önemli bir
kaynağı eğiten eğitimcilerin de yetenekli insanlardan oluşması için önlemler
alınmakta, maddi ve manevi daha da uygun koşullar yaratılmaya çalışılmakta ve
eğitim işi yetenekli kişiler için özendirilmektedir.
Genel ve beceri kazandırmaya yönelik eğitim ve öğretimin yeterli düzeyde
olmaması verimlilik artışının gerçekleşmesinin önündeki en büyük engeldir.
Sonuç olarak refah düzeyi daha yavaş artmakta, yaşam standardı arzu edilen
seviyelere hedeflenenden daha geç ve zor çıkabilmektedir. Örneğin, bilişim
teknolojilerinden yeterince yararlanamayan insan kaynaklarının çağdaş bir
enformasyon toplumu4 bireyi olup bilişim teknolojisi kullanımı gerektiren
alanlarda söz sahibi olması beklenemez.
4 İngilizcedeki ‘Information Society’ kavramı maalesef akademisyenler ve aydın kişiler
tarafından yanlış anlamda tercüme edilip kullanılmakta ve aslında ‘Enformasyon Toplumu’
demek gerekirken ‘Bilgi Toplumu’ denmektedir. ‘Knowledge’ ve ‘Information’ dolayısıyla ‘Bilgi’
34
9- İşyerinde Mesleki Eğitim ve Deneyim (Veri Teknoloji)
Resmi kanallardan (lise, üniversite gibi) alınan eğitimin suresi ve düzeyi
arttıkça öğrenme kapasitesinin arttığını bir önceki bölümde belirtmiştik. Bu
potansiyel öğrenme kapasitesinin kısa bir zamanda dinamiğe dönüştürülmesinin
en etkin yolu iş yerinde, yapılacak işle ilgili kurum içi mesleki eğitimdir (on-the-
job training). Çünkü hangi düzeyde resmi eğitim almış olursa olsun, dünyanın en
itibarlı resmi eğitim kurumundan diplomalı bile olsa, hiç kimse yeni bir işe
başladığında en iyi performansı gösteremez. Resmi eğitim kurumlarında
(üniversiteler dâhil) öğretilen bilgiler ile uygulamada gerekli olan bilgiler
arasında bazen uçurumlar olduğu da bir gerçektir, özellikle de iktisat – işletme
gibi yönetim bilimlerinde. Bu nedenlerden dolayı çalışılan işyerinin özgün
koşullarına uygun firma içi eğitim çalışanlardan sağlanan faydanın dolayısıyla da
verimliliğin artmasını sağlayacaktır. Üstünde önemle durulması gereken konu
ise eğitimin belli bir zamanda elde edilen bilgi ve beceriler olmadığı,
öğrenmenin hem kişiler hem de firmalar/kurumlar için yaşam boyu sürmesi
gereken bir eylem olduğudur. Ancak sürekli öğrenerek çağdaş bir
‘Enformasyon Toplumu’ ve ‘Bilgili Toplum’ olmak mümkündür.
Yaparak öğrenmek (learning-by-doing) verimliliği artıran yöntemlerden biridir.
Teknolojik gelişmişlik düzeyinin daha düşük olduğu dönemlerde bir mesleği
öğrenmenin en yaygın yöntemi çıraklık-kalfalık sürecinden geçerek, yani
yaparak öğrenmekti. Günümüzde bu yöntem hala geçerlidir ve özellikle
teknolojik düzey açısından göreceli olarak daha az gelişmiş ülke ekonomilerinde
çok yararlı sonuçlar vermektedir.
Deneyim (experience) ise zamana bağlı bir olgudur. Ne okulda öğrenilir ne de
zaman içinde kendiliğinden oluşur. İnsanların yaptıkları işte çalışma yılları
arttıkça, kişisel yetenekleri doğrultusunda deneyim zenginlikleri, dolayısıyla
verimlilikleri artacaktır. Beş yıllık bir iş deneyimine sahip bir oto tamircisi,
pazarlamacı, belediye zabıtası, mühendis, pilotun, sadece beş aylık deneyime
sahip meslektaşlarına oranla doğal olarak daha verimli olmaları beklenecektir.
ve ‘Enformasyon’ benzer ama farklı kavramlardır. Bu yanlış kullanım aslında sanılandan daha
büyük analiz ve yorum yanlışlarına neden olmaktadır.
35
10- İşyeri Sağlık – Güvenlik Koşullarının İyileştirilmesi (Veri Teknoloji)
Teknolojik değişim gerektirmeden verimliliği arttırmanın yollarından biri de
işyerinin sağlık ve güvenlik ortamı ile ilişkilidir. Örneğin, eğer iş yerinde olması
gereken sağlık önlemleri alınmamışsa, çalışanlar daha sık rahatsızlanacaklar ve
bu da iş saati veya günü kaybına, dolayısıyla da üretimde miktar ve katma
değer kaybına neden olacaktır. Aynı şekilde, bir iş yerinde yeterli koruyucu ve
uyarıcı güvenlik önlemlerinin olmaması, birçok gereksiz ve önlenebilir iş
kazalarının olmasına, dolayısıyla iş gücü kaybına neden olacaktır. Ayrıca
üretimde kullanılan bazı girdiler en azından belli bir süre kullanım dışı
kalabilecektir. Sonuçta üretimde ve katma değerde kayıplar nedeniyle firmalar
ve ülke ekonomisi zarar görecek, üretim potansiyelin altında gerçekleşecektir.
Firma belki de üretime devam edebilmek için yeni ve geçici işgücü kiralayacak,
böylece birim işgücü maliyetleri artacaktır. Artan her maliyet ise verimlilikte
bir düşüş olmuş gibi etki yaparak kâr oranının ve kişi başına üretilen katma
değerin azalmasına neden olacaktır.
Eğer işyerindeki güvenlik koşulları nedeniyle üretimde kullanılan fiziksel
girdilerde bir hasar olursa, bu hem üretim seviyesinin düşmesine hem de
bakım/tamir masraflarına neden olacaktır. Sonuçta gene kişi başı verimlilikte
bir düşme olmuş gibi etki olacak ve kişi başına üretilen katma değer ve
kârlılıkta düşme görülecektir.
11- İşletmede Demokrasi (Veri Teknoloji)
İşletmede demokrasi kavramını duyan bazı kişilerin aklına daha önceleri
örneklerini gördüğümüz işçi temsilcilerinin yönetim kurulunda karar alma
mekanizmasına katılımı gelecektir. Burada kastedilen daha farklı bir şeydir;
çalışanların işletmelerin yönetimine katılımı yerine üretimin çeşitli
aşamalarında üretim yöntemi (üretimin nasıl gerçekleştirileceği) ile ilgili
alınacak kararlara aktif olarak katılımı ve verimlilik artışına yönelik doğrudan
katkılarının sağlanması. Böylece, verimlilik artışları ile ilgili karşılaşılan
sorunların aşılmasında hem çalışanların ilgi ve sorumlulukları artacak hem de
daha fazla çözüm önerileri ortaya çıkacaktır. Bu durum ayrıca motivasyonun da
artmasını sağlayacak, çalışanlar arası dayanışma artacak, israf azalacak, öz
denetim sayesinde kalite artacaktır. Bunun sonucunda elde edilen verimlilik
artışlarının reel ücretlere de bir şekilde yansıması kaçınılmaz olacaktır.
36
Sonuç
Bu yazıda ülkelerin toplumsal ve bireysel refahlarını arttırmanın yolunun
verimlilik artışından geçtiğini göstermeye çalıştık. Verimlilik artışı, arzu edilen
sonuca göre oransal miktar artışı (nicel artış) veya (katma) değer artışı olarak
ele alınabilir. Ancak nicel artışta özellikle yeni ürünlerin veya üretim
yöntemlerinin sağladığı verimlilik artışlarının miktar olarak kıyaslamasını
yapabilmek mümkün olmadığından bu durumlarda katma değer ölçütüne göre
yapılacak verimlilik analizleri daha uygun bir yöntem olacaktır. Nitekim
verimliliği arttıran ve yukarıdaki bölümlerde sıralanan verimlilik arttırıcı on bir
yöntemin ortak özelliği verimlilik artışı sonucu üretilen katma değerin (VA),
toplam kârın (π), kâr oranının (r) ve katma değer içinde kârın payının
artmasıdır, cet. par. (bak. Tablo: 3). Diğer bir deyişle, harcanan bir birim
sermaye karşılığı üretilen VA artmakta ve gelir pastası büyürken, gelir dağılımı
kısa dönemde sermaye sahibi lehine değişmektedir. Piyasa ekonomisinin temel
mantığı gereği böyle olmak zorundadır. Çünkü rekabet ve daha fazla kâr elde
etmek arzusu girişimcileri sürekli olarak verimlilik artışları aramaya, yenilikler
bulmaya zorlar. Bu, Marx ve Schumpeter’in sözünü ettiği “yaratıcı yıkıcılığın”
doğal sonucudur.
Katma değerden pay alan diğer unsurlara gelince; faiz oranları (i) değişken
olduğuna göre “rantiye” diye tanımlanan grubun gelir durumunu piyasa koşulları
belirleyecektir. Devletin topladığı vergiler üretilen VA doğrultusunda
değişeceğinden, verimlilik artışı vergi gelirlerinde artış anlamına gelecektir.
Çalışanların aldıkları ücrete (w) gelince; çalışanlar genellikle yönetimle yapılan
bireysel ve toplumsal anlaşmalarla belirlenen ücretleri aldıklarından, sözleşme
süresi dolana kadar reel ücretler aynı kalacak, daha sonra ise yapılan pazarlığa
göre belirlenecektir. Verimlilik artışları sonucu önceleri ücretin VA içindeki
oranı düşecektir ama bu reel ücretin düştüğü anlamına gelmez. Sadece kısa
dönemde gelir dağılımının sermaye sahibi lehine değiştiğinin göstergesidir.
Uygulamada genel olarak sendikalarla yapılan pazarlıklar sonucu bir yandan reel
ücretler (uzun dönemde) artarken diğer yandan da sendikaların pazarlık gücü
oranında gelir dağılımındaki eşitsizlik çalışanlar lehine iyileşme
gösterebilecektir.
Örneğin, verimlilik artışı öncesi VA = π + W 100 = 50+50 iken verimlilik
artışı sonucu VA =110 (=60+50) olduğunu varsayalım. Sermaye sahibinin payı
% 50’den % 54’e yükselecek ancak reel ücret (50 TL) değişmeyecektir. Sonrası
ise sendikal pazarlıklara bağlı değişim gösterecektir.
37
Yukarda verimliliği arttırmanın en önemli 11 yolunu incelerken bunlardan
bazılarının (3’ten 11’e kadar) yeni teknolojiler gerektirmediğini de gördük.
Ancak bu yöntemlerle verimliliği arttırabilmenin her zaman için bir üst sınırı
vardır. Eninde sonunda bu üst sınıra diğer bir deyişle ana akım modelin
öngördüğü dengeye ulaşılır ve büyüme durur. Gerçekte ise zihinsel emekten
kaynaklanan teknolojik değişimler vasıtasıyla verimlilik ve refah artışı, sonsuz
bir süreçtir. Çünkü insanlar sürekli olarak yeni bilgiler (yeni teknolojiler)
üretirler. Bilgi üretiminin bir üst sınırı olmadığına göre teknolojik değişimin ve
verimlilik artışının da bir üst sınırı olamaz. Bu nedenle uzun dönemde verimlilik
ve refah artışının tek kaynağı zihinsel emeğin ürünü olan teknolojik
değişimlerdir denebilir.
İster kısa isterse uzun dönemde olsun sadece verimliliğin artmasını arzu
etmek ve kalkınma planlarında sözel olarak öncelik vermekle verimlilik artışı
sağlanamaz. Verimlilik artışının istikrarlı ve sürekli bir gidişat olabilmesi için
bazı önkoşulların oluşması gerekir. Bunların başında eğitimli işgücü, uygun
teknolojik, kurumsal ve sosyo-ekonomik altyapı ve siyasal istikrar gereklidir.
Hükümetlerin kısa ve uzun dönemlerdeki ekonomik, sosyal ve siyasal politikaları
söz konusu önkoşulların oluşmasında ve gelişmesinde önemli etkenlerdir.
Örneğin Rusya ve Ukrayna’da olduğu gibi iyi eğitilmiş işgücüne sahip ama
kurumsal ve kültürel altyapıya ve rekabetçi firmalara sahip değilseniz
hedeflenen sonuca ulaşmak pek kolay olmayacaktır.
Teknolojik değişimin kaynağının bilgi seviyesi ve bilgili insanlar olduğu herkes
tarafından kabul edilmekle birlikte özellikle Neoklasik büyüme modellerinde
işgücü, zihinsel emek (beşeri sermaye -human capital) ve teknoloji sanki
birbirinden tamamen bağımsız üretim faktörleriymiş gibi ele alınmaktadırlar.
İşgücü, zihinsel emek (beşeri sermaye) ve üretim için bilgi anlamına gelen
teknoloji aslında aynı kökenden kaynaklanır; insanın yaratıcı gücü. Eğitimsiz
işgücünü eğitip bilgi ve beceri sahibi yaptığınız zaman nitelikli işgücü oluşur. Bu
nitelikli işgücüne bazıları “beşeri sermaye” diyorlar. Nitelikli emek veya beşeri
sermaye insanlığın sahip olduğu bilgilere yeni bilgiler ekleyerek yeni
teknolojiler üretir. Bu yeni teknolojiler kimi zaman daha ucuz kimi zaman da
daha kaliteli üretim yapma becerisi demektir. Kimi zaman ise tüketimimize
yepyeni ürünler sunar. Aslında hepsinin kökeni insanın emeğidir, özellikle
zihinsel emeği (Gürak, 2011-a; 2011-b). Sonuç olarak refah artışında temel
etkenin insan kaynakları ve onun ürettiği ve kullandığı bilgi olduğunu görürüz.
Bilginin mevcut miktarı verimlilik seviyesini etkilemede çok önemli bir unsur
olmasına rağmen asıl önemli olan bilgili insandır.
38
Çünkü bilgiyi üreten "yaratıcı bilgili insan", kullanan ise “bilgili insan”dır.
Tablo: 3 Verimlilik artış nedenleri ve etkileri (Ücret sabit), cet. par.
Yeni
teknoloji
Değişimin türü VA/K VA/L r π/VA W/VA
Evet Yeni üretim yöntemi,
aynı ürün
Evet Yeni ürün ve/ya üretim
yöntemi * * * * *
Hayır Teknoloji transferi
Hayır Üretimin yeniden
yapılanması
Hayır Kapasite kullanımını
arttırmak
Hayır Vardiyalı çalışma
Hayır Kaynakların yeniden
dağılımı
Hayır Genel eğitim ve beceri
kursları
Hayır İşyerinde eğitim ve
deneyim
Hayır İşyeri sağlık- güvenlik
ortamı
Hayır İşletmede demokrasi
* Kıyaslama yapacak önceki veriler olmamakla birlikte, girişimcilerin beklentileri
okların gösterdiği yönde olacaktır.
39
KAYNAKLAR
Baumol, W.J.-
K. McLennan, (Eds.) 1985 Productivity Growth And US
Competitiveness Oxford Uni. Press, New York.
Becker, G.S. 1975 Human Capital.
National Bureau of Economic Research
Mc Graw-Hill Book Co., New York.
Bulutay, T. 1972 İktisadi Büyüme Modelleri Üzerine
Açıklamalar ve Eleştirmeler.
Ankara Uni., SBF-yayınları, No:341
Crawford, R. 1991 In the Era of Human Capital.
Harper Business, New York
Drucker, P.F. 1981 Toward The Next Economics
Harper & Row Publ., New York.
1993 Yeni Gerçekler
İş Bankası Kültür Yayınları No: 315
1995 Gelecek İçin Yönetim. (Managing For Future)
İş Bankası Kültür Yayınları No: 327
Grossman, G.M.-
E. Helpman 1991 Innovation and Growth.
MIT-Press, Cambridge.
Gürak, H. 2011-a İktisat
Genesis, Ankara.
2011-b İktisat - 2
Genesis, Ankara.
Hatipoğlu, Z. 1993 Gelişme ve Türkiye İktisadı
Beta Basım Yayın Dağıtım, İstanbul.
Lipsey, R.G.. et.al. 1990 İktisat
Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul.
Lucas, R. 1988 On The Mechanics Of Economic Development.
Journal Of Monetary Ec., July, 1988,342
Manisalı, E. 1994 İktisada Giriş
Der Yayınları, İstanbul.
Marshall, A. 1961 Principle of Economics, Vol. 1 & 2
Macmillan And Co., London.
40
Mankiw, G. 1995 The Growth of Nations
Brookings Papers on Economic Activity
The Brookings Institution, Sept. 1995
Parasız, İ. 1996 İktisadın A,B,C'si.
Ezgi Kitabevi, Bursa.
Ricardo, D. 1990 On The Principles Of Political Economy And
Taxation. Cambridge University Press.
Romer, P.M. 1990 "Endogenous Technological Change"
Journal Of Political Ec. Vol.98, October.
1993 "Economic Growth"
in D.R. Henderson (Ed.) The Fortune
Encyclopedia Of Economics,
Time-Warner Books, New York.
1994 "Beyond Classical And Keynesian
Macroeconomic Policy".
Policy Options, July-August.
Schultz, T.W. 1980 Investing in People.
University of California Press
Schumpeter, J.A. 1954 History of Economic Analysis.
Oxford Uni. Press, New York.
---- “ ---- 1959 The Theory Of Economic Development
Harvard Uni. Press, Cambridge.
---- “ ---- 1970 Capitalism, Socialism And Democracy.
Unwin University Books, London.
Silverberg, G.
L. Soete, (Eds) 1994 The Economics Of Growth And
Technical Change. Edward Elgar Publ.
Smith, A. 1976 An Inquiry Into The Nature And Causes Of
The Wealth Of Nations, Vol. 1 & 2
Solow, R.M. 1988 Growth Theory: an exposition.
Oxford Uni. Press, New York.
Sowell, T. 1974 Classical Economics Reconsidered.
Princeton Uni. Press, Princeton, New Jersey.
Toffler, A. 1992 Yeni Güçler - Yeni Şoklar (Powershift)
Altin Kitaplar, Istanbul
Ulutan, B. 1978 Iktisadi Doktrinler Tarihi.
Ötüken Nesriyat, Istanbul.
Üstünel, B. 1990 Makroekonomi
Alfa Yayınevi, İstanbul.
41
3- MPM VERİMLİ Mİ?5
Makro-verimlilik hakkında
Giriş
Yazının başlığına bakarak Milli Prodüktivite Merkezi’nin (MPM) şimdiki adıyla
Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM) herhangi bir art niyetle eleştirildiği
sanılmasın. Aksine, geçmişte MPM'nin Türkiye ekonomisine önemli katkıları
olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
O zaman böyle bir başlığın anlamı nedir? diye doğal olarak sorulacaktır. Yanıt
çok basit: Amaç, MPM'nin (VGM'nün) Türkiye ekonomisine olan katkılarını daha
da arttırmak amacıyla verimlilik konusunun başka bir açıdan da bakılıp,
değerlendirilmesi için dikkati çekebilmek.
Konuyu biraz daha açmak için MPM'ne biraz daha yakın plandan bakıp,
değerlendirecek olursak MPM'nin çalışmalarının aslında etkinlik olarak da
tanımlayabileceğimiz "mikro verimlilik" artışlarına yönelik olduğunu görürüz.
Mikro verimlilik artışlarının özelliği "yeni ürünler veya üretim yöntemleri"
içermemesi ve sadece kısa dönem için yararlı olabilmesidir. Amaç "veri
teknoloji" ile optimum üretimi gerçekleştirebilmektir.
Burada önce bu kilit kavramların üzerinde durulacak ve daha sonra "üretim için
bilginin" (teknolojinin) ve bilginin kaynağı olan "bilgili insanın" (insan kaynakları
veya beşeri sermayenin) bireysel ve toplumsal "verimlilik artışlarında"
(büyümede) nasıl bir etkisi olduğu incelenecektir. Bilindiği gibi "uzun dönemde"
gönenç artışlarının en önemli kaynağı makro verimlilik artışlarına neden olan
yeni teknolojilerdir ve bu unsura MPM'nin çalışmalarında yeterince vurgu
yapılmamaktadır.
5 Bu yazının orijinali Verimlilik Dergisi’nin 2000-3 tarihli sayısında yayınlanmıştır. O tarihte
kurumun adı Milli Produktivite Merkezi’ydi (MPM). Burada genel anlamda VGM’nü MPM ile
eşanlamlı olarak kullanıyoruz.
42
Verilmek istenen mesajın daha iyi anlaşılması ve kavram kargaşası yaşamamak
için önce bazı tanımları iyi yapmak, özellikle de etkinlik ve verimlilik arasındaki
farkı net bir şekilde ortaya koymak gerekir. Çünkü uygulanacak ekonomik
politikaların başarılı olabilmesi için ne yapılmak istendiğinin de iyi bilinmesi
gereklidir.
VERİMLİLİK6-ETKİNLİK
Verimlilik kavramı sanayi üretiminden, bankacılığa, tarımdan hukuk sistemine,
belediye çalışmalarından TBMM yönetimine çok geniş bir yelpaze içinde hemen
hemen her alanda kullanılmaktadır. Amacımız ekonomik düzeni incelemek
olduğuna göre verimlik kısaca katma değer (VA) üretebilme becerisi olarak
tanımlanabilir. Örneğin, elimizde üretim yapmaya yönelik bazı girdiler
(hammadde, makine, enerji gibi) olduğunu varsayalım. Elbette bu girdilerin belli
bir değeri vardır. Bu veri değerlere sahip girdiler üzerinde bir miktar emek
harcayarak ortaya alıcıların talep edeceği bir ürün (mal veya hizmet)
koyduğunuzda VA üretmiş oluruz.
Katma değer kimi zaman veri teknoloji ile kimi zaman da "yeni teknolojiler"
aracılığıyla arttırılabilir. Katma değerin oluşmasını ve artmasını sağlayan temel
unsur ise doğa ürünlerini üretimin fiziksel girdilerine dönüştüren ve üretim
esnasında harcanan fiziksel ve zihinsel emektir (Gürak, 2011-a; 2011-b).
Bilindiği gibi kâr amacı güden firmalar ticari amaçlı VA üretirler. Bu tanıma
göre evinizde yemek pişirip yerseniz veya radyoyu kendiniz tamir ederseniz
burada yaratılan ek değer ilgi alanımız dışında olacak, buna karşılık lokantada
yemek yer veya radyonuzu para karşılığı tamir ettirirseniz bu durum analizimiz
kapsamında olacaktır. Üretilen VA miktarı arttıkça hem bireysel hem de
toplumsal zenginlik artacaktır. Diğer bir deyişle, firmaların kârlarını arttırmak
amacıyla yaptıkları verimlilik artışı girişimleri aynı zamanda ekonomik büyüme
anlamına da gelecektir. Dolayısıyla verimlilik artışı anlamına gelen üretilen
VA’in artışı özel önem kazanmaktadır.
Verimlilik kavramı çoğu zaman ekonomik etkinlik ve reel-kaynak kullanımında
etkinlik kavramları ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Her üç kavramın da
6 Mikro ve makro verimlilik kavramları dışında bir de "ulusal verimlilik" kavramından söz etmek
mümkündür. Ulusal verimlilik karşılaştırmaları, mikro ve makro verimliliğin "veri" olarak kabul
edildiği bir ortamda, ülkelerin göreceli refah düzeylerini ve kişi başına verimliliği kıyaslamak
gibi "genel" amaçlar için yararlı bir araç olmakla birlikte bu yazının kapsamı dışındadır.
43
benzer tarafları olmasına karşın aralarında farklar vardır. Verimlilik ile
etkinlik (mikro-verimlilik) arasında bir çizgi çizmek gerekirse (ki gerekir),
aralarındaki en temel farkı verimliliğin "yeni teknoloji" ile ilişkili olduğunu
görürüz (bak. Tablo:1).
Etkinlikle ilişkili bir kavram olan “ekonomik etkinliğin” (EE) yeni teknoloji
boyutu yoktur. Daha ucuza kredi temin edildiğinde veya girdi(ler) daha ucuza
satın alındığında (TC), cet. par., firmanın geliri (TR) ve yarattığı katma değer
(VA) artış gösterecektir.
EE7 = TC
TR=
yetToplamMali
rToplamGeli=
piXiwL
PjQj
(veri teknoloji)
Örneğin herhangi bir nedenden dolayı çıktıların fiyatlarının (pj) artması veya
girdilerin fiyatlarının (pi) düşmesi, cet. par., ekonomik etkinliğin artmasına
neden olacaktır; aksi durumda ise ekonomik etkinlik azalacaktır. Girişimci,
fiziksel veya beşeri üretim girdilerinden kaynaklanmayan nedenlerden dolayı
ekonomik etkinlik düzeyini etkileyebilmekte, bu arada üretilen ürünün ne
kalitesinde ne de miktarında bir değişim olmamaktadır.
Örnek: Eğer TC cet. par. VA , π ve EE
veya pj ve TR cet. par. VA , π ve EE
veya ∆ TR > ∆ TC cet. par. VA , π ve EE
Tablo:1 Verimlilik - Etkinlik Farkları
Oransal İlişki Teknolojik niteliği
Verimlilik Parasal veya Kantitatif Değişken teknoloji
Ekonomik Etkinlik Parasal Teknoloji „veri“
Reel Kaynak Etkinliği Parasal veya Kantitatif Teknoloji „veri“
7 Pi : girdi fiyatları; pj : çıktı fiyatları; Qj : çıktı miktarı; w: ücret düzeyi; L: çalışanların sayısı;
X: girdi miktarı; π: kar miktarı.
44
Reel-kaynak etkinliği (RE) ise beşeri-fiziksel ve doğal girdilerin gerçekleşen
kullanım oranları ile ilişkili bir kavramdır ve gerçekleşen üretim miktarı ile
potansiyel maksimum çıktı arasındaki oransal ilişkiyi parasal (VA) veya fiziksel
(Q) açıdan gösterir. Üretimin "fiziksel" girdileri (emek, sermaye malları, ara
ürünler, hammaddeler) ile ilgili bir kavram olmakla birlikte yeni teknoloji
boyutu yoktur. Örneğin, bir işyerinin fiziksel veya insan gücü kapasitesinin
çeşitli nedenlerden dolayı tam kapasite ile kullanılamaması reel-kaynak
etkinliğin düşmesine neden olacaktır.
RE =
Gerçekleşen
VA veya Q
Maksimum
VA veya Q
RE oranı bire eşit olduğu zaman (RE = 1) “veri teknoloji” ile elde edilmesi
mümkün olan en üst seviyede çıktı elde ediliyor demektir. RE oranının birden
küçük olması durumunda ise reel-kaynakların daha etkin kullanılabileceği
anlaşılacaktır. RE arttıkça verimlilik de artacak ve üretilen VA veya Q
artacaktır. Bu durumda verimlilik artışlarının nedeni teknolojik değişimden
değil, fakat reel üretim girdilerinin daha etkin kullanımından kaynaklanıyor
olacaktır.
VERİMLİLİK ARTIŞI
“Uzun dönemde” bir üretici firma veya ülke ekonomisi açısından en önemli
husus statik verimlilik analizi değil, “uzun dönem” verimlilik artışı sağlayacak
yöntemlerdir. Bu iki verimlilikle ilgili kavramı birbirinden ayırt edebilmek için
veri teknolojiye dayanan kısa dönem etkinlik analizlerine "mikro verimlilik",
yeni teknolojilerden kaynaklanan uzun dönem analizlere de "makro verimlilik"
denerek sınıflandırmak yararlı olacaktır.
“Verimlilik artışı” kavramı alternatif olarak şu iki ana başlık altında
sınıflandırılabilir:
1. Makro Verimlilik Artışı: yeni teknoloji içeren ve “uzun dönem” refah
artışlarının kaynağı olan verimlilik artışı;
2. Mikro Verimlilik Artışı: yeni teknoloji içermeyen ve “kısa dönem”
verimlilik artışı (EE ve RE 'de meydana gelen değişimler).
45
Tablo:2’de görüldüğü gibi EE ve RE sadece kısa dönemde verimlilik artışlarına
neden olabilmekte, uzun dönem verimlilik artışı için ise "teknolojik yenilik"
gerekmektedir.
Tablo:2 Alternatif Verimlilik Göstergeleri
Makro Verimlilik
1- Yeni üretim yöntemi; veya
2- Yeni ürün ve üretim yöntemi
uzun dönem
Yeni teknoloji
Mikro Verimlilik
1-Ekonomik (parasal) etkinlik
2- Reel-kaynak etkinliği
kısa dönem
Veri teknoloji
MAKRO VERİMLİLİK VE MPM
MPM'nin sitesindeki açıklamaya göre:
"MPM kendi uzman kadrosu ile işletmeye verimlilik ölçümü ve
denetimi konularında danışmanlık sunar ve onun verimlilik düzeyinin
yükseltilmesine katkıda bulunur. Bu danışmanlığın temel amaçlarının
başında işletmenin şimdi nerede olduğunu ortaya koymak
gelmektedir."
Açıkça belirtilmemekle birlikte verimlilikten kast edilen “kısa dönem” ve
“teknolojik yenilik hedeflemeyen” artıştır; dolayısıyla çalışmaların yeni
teknoloji arama, bulma ve uygulama boyutu yoktur. Nitekim Anahtar Dergisi'ne
göre MPM'nin amacına ulaşabilmek için düzenlediği 2001 yılı eğitim çalışmaları
hedefin ne olduğu konusuna daha açıklık getirmektedir:
1- Sistem Yönetimi;
2- İnsan Kaynakları Yönetimi;
3- İşletmecilik Teknikleri;
4- Büro yönetimi;
5- Muhasebe ve Finansman;
46
6- Bilgi Sistemleri Yönetimi;
7- Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme.
Görüldüğü gibi MPM'nin çalışmaları mikro verimliliği (etkinliği) arttırma
yönündedir. Kısa dönem için çok yararlı olan bu çalışmalar "uzun dönem"
verimlilik artışı stratejileri ile tamamlanacak olursa MPM'nin Türkiye
ekonomisine katkısı artacaktır. Çünkü "uzun dönem" gönenç artışı ancak "yeni
teknolojiler" kullanımı ile mümkündür (Gürak; 2011-a;2011-b).
O zaman MPM “teknolojik yenilik” konusunu neden göz ardı etti? Ve neden hala
günümüzde Verimlilik Genel Müdürlüğü bünyesinde MPM’ninkine benzer
uygulamalar büyük oranda sürdürülüyor? Neden teknolojik yeniliklere dayanan
“uzun dönem” büyüme aslı hedef olarak görülmüyor?
Bu sorunun yanıtını MPM görevlileri hiç vermediler. Bakalım VGM (Verimlilik
Genel Müdürlüğü) bir yanıt verecek mi?
„DİĞER“ İKTİSADİ ALANLARDA VERİMLİLİK ARTIŞI
MPM sadece sanayi sektöründe değil, Türk ekonomisini yakından ilgilendiren
diğer bazı iktisadi alanlarda da daha "verimli" çalışmalar yapabilir. Örneğin
MPM'nin;
1. Tarım sektöründe mikro ve makro verimlilik;
2. Kamuya (devlete-belediyeye) ait işletmelerde mikro ve makro verimlilik;
3. Kamu (devlet-belediye) bürokrasinde etkinlik (mikro-verimlilik);
arttırıcı çalışmaları hiç yok veya yok denecek kadar azdır.
Bilindiği gibi tarım sektörü hala Türkiye ekonomisi için çok önem arz etmekte
fakat bu sektörde çalışan kişi başına verim OECD standartlarına göre çok
düşük seviyelerde seyretmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin tarım sektöründe
verimliliği arttırıcı yapılması gereken çok şey vardır. Gerçi bu konuda 1993
yılında yayınlanmış olan bir kitap var (MPM Yay. 487); ama tarımda verimlilik
artışlarına yönelik güncel ve somut faaliyetler maalesef yok.
Kamuya (devlete veya belediyelere) ait işletmelerle ilgili durum da pek farklı
değil. Türkiye ekonomisi içinde önemli bir paya sahip olan bu işletmeler bazen
kâr bazen de zarar etmişler ama sık sık, halk deyimiyle, "arpalık" olarak
47
kullanılmış, kimi zaman siyasi çevrelere yakın olan iş çevreleri "ihsan" edilmiş,
çoğu zaman ise yönetim kurulu üyelikleri "eşe-dosta" gelir ve istihdam kapısı
olarak kullanılmışlardır. Kamu işletmeleri konusunda da MPM'nin 1994 yılında
yayınladığı bir araştırma var (MPM Yay. 541); ama verimlilik artışına yönelik
programlar ortada yoktur.
MPM bünyesinde verimlilik araştırmalarına konu olabilecek diğer bir alan ise
bürokrasidir. Bürokrasi hizmet üreten bir organdır ama ticari işletmelerden
farklı olarak ürettiği hizmetin karşılığı gelir sağlamak yerine çalışmaları
vergiler yoluyla "peşin ödeme" şeklinde finanse edilir. Diğer bir deyişle,
üretilen katma değerden alınan vergiler kanalıyla çalışmalarını sürdüren
bürokraside verimlilik artışı tanımına girebilecek şeyler yapılabilir. Örneğin,
bürokraside "gizli" işsizlik (veya aşırı istihdam) eskiden beri bilinen bir
gerçektir ama siyasi nedenlerle üstüne gidilmez. Oysa ziyan edilen kaynaklar
halkın parasıdır, siyasetçilerin değil.
Bunlara ilaveten, bilindiği gibi “hizmetler” sektörü tüm dünyada olduğu gibi,
Türkiye'de de hızla büyümekte ve hem yaratılan katma değer hem de istihdam
açısında Milli Gelir içindeki payı giderek büyüyen bir orana sahip olmaktadır.
Örneğin turizmin Türkiye ekonomisine katkısı giderek büyümektedir ve bu
sektörde verimlilik artışı sadece sektörün daha da büyümesine değil, aynı
zamanda çalışanların gelirinin ve Türkiye'nin gönenç düzeyinin de artmasına
neden olacaktır. Hizmet üreten sektörlere yönelik daha yoğun ve kapsamlı
mikro-makro verimlilik artışına yönelik çalışmalar yapmak gerekir.
48
SONSÖZLER
Yazının başında vurgulandığı gibi MPM ülke ekonomisi için çok yararlı katkılarda
bulundu. Günümüzde bu çalışmalar VGM'nün bünyesinde devam ettiriliyor.
Ancak VGM'nün katkılarını arttırmanın mümkün, hatta kaçınılmaz olduğunu
söyleyebiliriz. Bu nedenle VGM'nün ilgi alanlarının ve çalışmalarının gözden
geçirilmesinde yarar var. "Makro" verimlilik dediğimiz ve uzun dönemde daha
çok katma değer yaratılmasına olanak sağlayan "yeni teknoloji" üretimine ve
kullanımına dayanan verimlilik artışlarını hedefleyen çalışmalar yapılması hem
üreticiler hem de ülke ekonomisi açısından çok yararlı olacaktır.
Türkiye'nin gelişmesi, AB ortalama gönenç düzeyine erişebilmesi için daha çok
uzun yol alması gerekir. Teknolojik yenilikler uzun dönem gönenç artışı için
"olmazsa, olmaz" bir gereksinimdir. Bu nedenle VGM'nün "yeni teknolojilerle”
makro verimlilik artışlarını destekleyecek biçimde yapılanması uzun dönemde
hem üreticiler hem de Türkiye ekonomisi için çok yararlı olacaktır.
KAYNAKLAR
Gürak, H. 2011-a İktisat
Genesis, Ankara.
2011-b İktisat - 2
Genesis, Ankara.
MPM
ANAHTAR Şubat-2001 Aylık Dergi
49
4- VERİMLİLİK HAKKINDA
MPM, Verim, Verimlilik ve Verimlilik Artışı
Özet
Bir zamanlar verimlilikten söz edildiğinde kurumsal olarak ilk, hatta tek, akla gelen isim Milli
Prodüktivite Merkezi (MPM)’dir. 1960’lı yıllardan beri ülkemizde verimlilik bilincini
yerleştirmeye ve geliştirmeye çalışmış, bu doğrultuda çeşitli eğitim ve danışmanlık hizmetler
sunmuş bir kurumdur, MPM. Günümüzde çalışmalarını Verimlilik Genel Müdürlüğü olarak
sürdürmektedir.
Son yıllarında MPM’nin verimlilikle ilgili çalışmalarını sadece işletme bazında değil, ülke
ekonomisi açısından da geliştirme çabası içinde olduğu gözlenmekteydi. Bu amaç doğrultusunda
2004 yılında yayınlanan Verimlilik Raporu’nda “teknolojik yeniliklere” geniş yer vermiştir. İlk
bakışta bu çok olumlu bir katkı gibi görünmekle birlikte biraz ayrıntıya inildiğinde, verimlilik
ile ilgili tanımlardaki ve ölçümdeki bazı eksikler ve yanlışlar olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, her ülkenin ekonomisinde önemli bir yere sahip olan “hizmet” sektörü ile ilgili
çalışmaların çok yetersiz olduğu gözlemlenmektedir.
50
Kıssadan hisse
Verimli olmak önemli;
ama hangi kritere göre…?
Bir sanayi şirketinin genel müdürü klasik müzik düşkünüymüş. Günlerden bir gün, şehre ünlü bir
orkestra gelmiş. Vereceği konserin en önemli parçası da Schubert'ın ünlü “Bitmeyen
Senfonisiymiş”. Genel müdüre, konser için bir davetiye gelmiş ama işi nedeniyle
gidemeyeceğinden davetiyeyi şirketin “verimlilik” uzmanına vermiş.
-“Git ve bana izlenimlerini aktar.” demiş.
Ertesi gün verimlilik uzmanından bir değerlendirme raporu gelmiş.
“Sayın Genel Müdürüm”, diye başlıyormuş rapor;
“Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. Bunların sayısını azaltırsak
konsere daha çok katkıda bulunurlar.
Orkestrada on iki kemancı var. Bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar ve aynı
notaları seslendiriyorlar. Bence yanlış, personel tasarrufu yapılmalı.
Onaltılık notalara ağırlık verilmiş. Büyük ziyan. Seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar
arasındaki farkı anlamaz. Bu nedenle onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan
elemanlar yerine, sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalı.
Yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. Bu durum gereksiz
tekrar yaratıyor. Bu durum önlendiğinde iki saatlik konser yarı yarıya iner.
Eğer Schubert bu önlemleri alsaydı, 'bitmemiş senfoni' biterdi.
Arz ederim, efendim.”
imza
Verimlilik Uzmanı
51
İçindekiler
Verimlilik ve MPM ................................................................................................................ 49
Giriş ................................................................................................................................. 52
MPM ve verimlilik ............................................................................................................. 55
Tanımlar ve ölçümler ........................................................................................................ 52
Verimlilik...................................................................................................................... 53
Verimlilik ölçümü .......................................................................................................... 54
“Verimlilik artışı” (büyüme) .......................................................................................... 64
Hizmet sektöründe verimlilik ....................................................................................... 68
Hizmet üretiminde verim, verimlilik ve verimlilik artışı ..................................................... 70
Hizmet üretiminde verim ............................................................................................... 71
Hizmet üretiminde verimlilik ............................. Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
Hizmet üretiminde verimlilik artışı (büyüme) ................................................................ 73
Kalite ve verimlilik ........................................................................................................ 75
Sonuç ........................................................................................................................... 77
Ek: ................................................................................................................................... 79
52
GİRİŞ
Verimlilik, verimlilik artışı gibi kavramlar herkes tarafından sıkça kullanılırlar.
Fabrikada, okulda, evde, siyasette, sporda, lokantada herkes tarafından
kullanılmasına karşın bu kavramlar her zaman aynı anlamı taşımaz. Sporcu için
verimlilik ile siyasetçi için verimlilik veya işyerinde verimlilik çok farklı
anlamlar içerir. Bazen bu farklar dikkate alınmadığı için verimlilik sözcüğünü
kullanan ile işiten kişiler arasında görüş farklılıkları, dolayısıyla yorum ve
çözüm farklılıkları olabilir.
Aslında belli bir çerçeve içinde kullanıldığı zaman bile bu kavramlar farklı
anlamlar içerebilir. Örneğin, üretim ilişkilerinde bu kavramlar sık sık kullanılır
ve hem rekabet, hem gönenç artışı analizlerinde kullanılan çok önemli bir
kavram olduğu bilinir. Dolayısıyla hem üretici firma açısından mikro düzeyde,
hem de ülke açısından makro düzeyde verimlilik ve verimlilik artışı kavramları
çok büyük önem taşır. Ama üretici firma ve ülke ekonomisi açısından bu
kavramlar aynı anlamı içermez.
Bu çalışma ekonomik ilişkiler çerçevesinde verimlilikle ilgili kavramların ne
anlama geldiği ve ölçüm yöntemleri tartışılacaktır. İlerleyen bölümlerde Milli
Prodüktivite Merkezi’nin (MPM) söz konusu kavramlar ile ilgili tanımlar ve
ölçüm yöntemleri eleştirisel bir bakış açısıyla değerlendirilecek, gerekli
görülen durumlarda alternatif tanımlar ve ölçüm yöntemleri sunulacaktır.
Türkiye ekonomisi için MPM’nin konumu çok önemlidir, çünkü 1960’lı yıllardan
beri işletme bazında verimlilik ile ilgili çalışmalar yapan tek resmi kuruluş
olmasının yanı sıra, son yıllarda “makro-düzeyde” ülke ekonomisi açısından da
verimliliğe ve verimlilik artışlarına önem vermektedir.
Mikro düzeyde işletme ve makro düzeyde ülke ekonomisi açısından “verimlilik”
ve “verimlilik artışı” aynı şey değildir. Bir işletme için verimlilik kavramı kâr (π)
ile ilişkili olduğu zaman bir anlam taşır. Ülke ekonomisi açısından verimlilikten
söz edildiğinde ise üretilen katma-değer (KD8) ön plana çıkar.
Tanımlar ve ölçümler
“Verimlilik” ve “verimlilik artışı” bu çalışmanın en önemli ve temel
kavramlarıdır. Verimlilikle ilgili her analizde bu kavramları kullanırken ne
8 KD = brüt ücret + brüt kâr (faiz ve rant dahil).
53
anlama geldiklerine, ne amaçla kullanıldıklarına dikkat etmek gerekir. Çünkü
tanım hatalı olursa, yapılan analizin sonuçları da büyük olasılıkla hatalı
olacaktır. İncelenecek ana konularımız şunlardır:
1- Verimlilik nedir? Nasıl ölçülür?
2- Verimlilik artışı nedir? Nasıl ölçülür?
Verimlilik
Yapılan bir iş sonucu ortaya çıkan olumlu sonuç, verimli olmak veya üretken
olmak olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir üretim süreci sonunda bir masa veya
saat veya bilgisayar üretildiğini varsayalım. Yapılan işten olumlu sonuç alınmış
(verimli olunmuş) ve ortaya bir ürün çıkmıştır.
Verimliliğin küresel kabul görmüş tek bir tanımı olmadığı için bazen sözcüğün
farklı anlamlarda kullanıldığını görürüz. MPM de birbirinden oldukça farklı iki
verimlilik kavramı sunar. Birincisi üretim ilişkileri ile ilgili bir tanımdır:
“…üretim sürecine sokulan çeşitli faktörlerle (girdiler) bu sürecin sonunda
elde edilen ürünler (çıktılar) arasındaki ilişkiyi” ifade eder (http-5). Bir
başka ifadeyle: “…üretilen mal ve hizmet miktarı ile bu mal ve hizmet
miktarının üretilmesinde kullanılan girdiler arasındaki oran" olarak
tanımlanır ve genellikle bu ölçü, çıktı/girdi olarak formüle edilir (http-5).
2003 yılı Verimlilik Raporu da (s.25) benzer bir verimlilik tanımı sunar.
“Verimlilik, ekonomide bir terim olarak, herhangi bir ürün ve hizmet
üretimi sürecinde kullanılan üretim faktörleri ile elde edilen çıktı
arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir oran, katsayı veya bir büyüklüktür.”
Veya kısaca:
Verimlilik (V) = Çıktı (Ç) / Girdi (G)
Ancak, MPM verimlilik tanımında günümüzde değişiklik olduğu kanısındadır.
“Verimlilik denince artık, elde edilen ürün ve hizmetin kalitesini
yükseltme, çevreyi ve doğal yapıyı koruma, çalışanlara en iyi yaşam
ve çalışma koşullarını sağlama ve bu arada birim girdi başına üretim
miktarını artırma çabaları birlikte düşünülmektedir.”
(http-5)
MPM’nin ikinci tanımı, ekonomik açısından bir verimlilik tanımından ziyade
çağdaş yaşam için gerekli, içinde birçok analitik olguyu da içeren geniş anlamlı
uzun dönem büyümeyi de kapsıyan bir tanımdır. Böyle bir tanım çeşitli
54
toplumsal değerler ve çıkarlar açısından uygun olabilir; ama ana konumuz olan
üretim ilişkilerindeki “verimliliğin ölçümü” için pek uygun görünmüyor.
MPM, verimlilik kavramının tanımını yaparken “veri teknoloji” ile bir çıktı/girdi
(Ç/G) oranı sunar. Ancak MPM, çıktı-girdi olarak miktarlardan mı, yaksa
değerlerden mi söz ettiğini net bir biçimde ortaya koymuyor. Miktar açısından
verimlilik ölçümünün çalışana veya çalışılan zamana göre yapılan kısmi-verimlilik
ölçümleri dışında çok zor, hatta olanaksız olduğunu aşağıda daha yakından
göreceğiz. Verimliliğin değer açısından çıktı/girdi oransal ölçümü aslında
kârlılığın ölçümünden başka bir şey değildir.
Bu arada MPM’nin kullandığı çıktı/girdi ölçüm yönteminin teknolojinin veri
olduğu durağan (statik) bir ölçüm yöntemi olduğunu unutmamak gerekir.
Dinamik bir oransal ilişki ancak çeşitli zamanlarda yapılan durağan ölçümlerin
karşılaştırması yapılarak, yani “kıyaslamalı durağan durumlar analizi” ile elde
edilebilir. Ama her iki durumda da veri teknoloji ile ölçüm yapılır.
Verimlilik kavramı ile ilgili başka bir ilginç durum MPM’nin Web sitesindeki
tanımlar kısmına baktığınızda ortaya çıkar. “Verimlilik Terimleri Sözlüğü”nün K
harfi bölümünde katma-değer başlığı altında şöyle bir ifade yer alır: “Katma
değer, emek ve sermaye ile ilişkilendirilerek bir verimlilik oranı
oluşturulur.” (http-6). Bu verimlilik oranı nedir? Acaba çıktının “katma-değer”
olduğu bir verimlilik oranı tanımı mı yapılmaktadır? Maalesef bu soruların bir
yanıtını MPM sitesinde bulamazsınız.
MPM sitesinde, “Katma-değer hesaplanması”, verimlilik değil, başlığı altında
katma-değeri ölçmenin iki farklı yöntemi olduğu söylenir.
“Refahın üretimi “çıkarma yöntemi” ile yansıtılırken, refahın
yaratılması “toplama yöntemi” ile yakalanabilmektedir.
Katma Değer= Satışlar-Alımlar
Katma Değer= Maaş ve Ücretler+Kar+Faiz+Vergiler” (http-6).
Ancak, verimlilik-katma-değer ilişkisini gösteren veya hesaplayan göstergeler
veya tanımlar yoktur. Oysa makro-ekonomik verimlilik analizlerinde katma-
değerin rolü ve önemi büyüktür. Verimliliğin KD ölçütüne göre ölçümü ile MPM
tarzı Ç/G oransal ölçümünün çok farklı anlamlar içerdiğini az sonra göreceğiz.
KD ölçütüne göre teknolojik yeniliklerin getirdiği verimlilik artışları da daha
kolaylıkla ölçülebilir, dinamik analiz ve karşılaştırma yapabilir.
Ülke ekonomisi açısından “verimlilik”
55
Verimlilik ve verimlilik artışı mikro düzeyde üreticiler ve makro düzeyde ülke
ekonomisi açısından farklı özellikler taşır ve analizler ona göre yapılmalıdır.
Ülke ekonomisi açısından verimlilik kavramı, katma-değer (KD) üretmek ile
ilgilidir ve ölçümün de KD ölçütüne göre yapılması gerekir. Aşağıdaki verilerin
herhangi bir ülke ekonomisi için geçerli olduğunu varsayalım:
Toplam KD = Toplam brüt ücret + Toplam brüt kâr
= 700 + 300 = 1,000 TL
Toplam nüfus (N) = 1,000 kişi
Çalışan nüfus (L) = 500 kişi
Kişi başı üretilen KD:
1,000 TL / 1,000 kişi = 1 TL/N
Çalışan kişi başı üretilen KD:
1,000 TL / 500 kişi = 2 TL/L
Hem birim nüfus, hem de çalışan kişi başına elde edilen verim pozitiftir.
Varsayalım hiç ücretli işçi çalıştırılmıyor, yani ücret düzeyi sıfır (w=0). Böyle
bir durumda üretim de olmayacağı için KD üretimi gerçekleştirilemez. Ancak
kâr oranı (r) veya miktarının (π) sıfır olduğu zaman da KD üretimi
gerçekleşebilir. Bu durum, işletmenin yapılan üretimden kâr etmediği anlamına
gelir ki böyle durumlara kısa dönem için rastlamak mümkündür. Ancak uzun
dönemde sıfır kâr oranı ile üretimin sürdürülmesi olanaksızdır. Çünkü kâr
etmeyen hiçbir işletme uzun dönemde varlığını sürdürmek istemez, hatta
sürdüremez.
MPM ve verimlilik
Verimlilik ile ilgili her tür çabayı alkışlamak ve desteklemek gerekir. Çünkü hem
mikro-ekonomik düzeyde üretici rekabeti, hem de makro-ekonomik düzeyde
ülke ekonomindeki gelişmeler için verimli olmak ve verimlilik artışı sağlamak
çok önemlidir. Ama maalesef, ileride görüleceği gibi, MPM gibi önemli bir
kurum bu iki çok önemli kavram – verimlilik ve verimlilik artışı- arasındaki
farkın ne anlama geldiğinin pek farkında değil gibi görünüyor. MPM tarafından
sıkça kullanılan bu kavramlar birçok yerde eş-anlamlı gibi kullanılmaktadırlar.
Oysa MPM tarzı verimlilik tanımına göre durağan (statik) bir durumun ölçümü
söz konusu iken, verimlilik artışı dinamik bir süreç ile ilişkilidir. En önemli fark
ise, birincisinde, yani durağan verimlilik analizinde üretimde kullanılan teknoloji
56
ve üretimin girdileri veri iken, ikincisinde, yani verimlilik artışı söz konusu
olduğunda teknoloji dâhil her şey değişken olabilir.
Çok yakın bir tarihe kadar MPM’nin yayınlarında teknolojik yeniliklere ve
bunların işletme ve ülke ekonomisi bazında verimlilik artışı üzerindeki
etkilerine son iki-üç yıldır olduğu gibi yer ve önem verilmezdi. MPM’nin
görevlerine ve çalışmalarına yakından baktığımızda aslında işletme bazında
“veri teknoloji” ile durağan verimlilik ölçümü hedeflendiği hemen göze çarpar.
İlk kez 2004 tarihli Verimlilik Raporu’nda (VR) teknolojik yeniliklere ayrıntılı
bir biçimde yer verildiğini görüyoruz. Raporda yenilik olarak “makro” ve mikro”
düzeyde verimlilikten söz edilir, ama bu kavramların bir tanımını yapılmaz.
Dolayısıyla hangi kaynaktan esinlenerek böyle bir ayrım yapıldığı net bir
biçimde belli değildir. Gerçi 2002 yılı VR “Makro Verimlilik Faktörleri” diye bir
kavramdan söz ediyor. Ama Rapor’da kastedilen “verimliliği etkileyen” siyasal
kararlar, altyapı, kurumlar gibi etkenler. Kavram, teknolojik yenilikler ve
verimlilik artışı ile ilgili kullanılmamış.
MPM dergilerinde 2004 öncesinde “mikro- ve makro” verimlilik kavramlarını
kullanan bazı çalışmalar vardı (bak. Gürak-2000 ve Gürak-2001). Ama bu
çalışmalardan 2004 yılı Verimlilik Raporu dâhil MPM’nin hiçbir yayınında söz
edilmediği ve kaynakçalarda yer almadıkları için, MPM’nin bu yeni kavramları
başka kaynaklardan esinlenerek kullandığını varsayıyoruz. Acaba MPM hangi
kaynaklardan esinlendi?
2004 Raporu, “Makro Düzeyde Verimlilik” başlığı altında verimlilik artışının
katma-değer “yaratılmasına”, olanak verdiği biçiminde bir ifade kullanılır (VR-
2004; s.21). Oysa verimlilik artışı, katma-değer “artışına” olanak sağlar
denseydi, daha doğru bir ifade olurdu. Çünkü VR’nun ifadesi, sanki daha önce
katma-değer yaratılmıyormuş, verimlilik artışı sayesinde katma-değer üretimi
gerçekleşiyormuş, gibi yanlış bir izlenim yaratıyor. 2004 Verimlilik Raporu’nda
“Makro Düzeyde Verimlilik” başlığı altında teknolojik yenilikler KD üretimi ile
ilişkilendirilmiş (VR-2004;s.21). Ama KD’e göre verimlilik ölçümünün nasıl
yapıldığına dair bir ipucu yok.
VR-2004, “Mikro Düzeyde Verimlilik” başlığı altında rekabet ile ilgili iki
öncelikten söz eder: “Düşük maliyet ve ürün farklılaştırma” (VR-2004; s.22).
Bu iki önemli olgu için de teknolojik yenilikler gereklidir. MPM bir kez daha
teknolojik yeniliklerin önemini gündeme getirir, ama gene “Mikro Düzeyde
Verimlilik” ölçümlerinin nasıl yapılacağı konusunda bir ipucu vermez.
57
Aslında teknolojik yeniliklere dayalı verimlilik artışı ile ilgili çalışmalar MPM’nin
geleneksel görevleri ve uygulamaları arasında değildir. VR-2004’ün 23.
sayfasında verimlilik arttırma tekniklerinden söz eder. Bu teknikler MPM’nin
geleneksel çalışma ve uygulama alanlarıdır ve verimlilik arttırıcı bu tekniklerde
“teknoloji veridir”. Başka bir ifadeyle, veri teknoloji ile verim artışı sağlamak
amaçlanmaktadır.
“MPM tarafından verilen danışmanlık hizmetleri aşağıdaki konuları
kapsamaktadır: - Verimlilik Sorunlarının Teşhisi ve Çözüm Önerilerinin Geliştirilmesi
- Organizasyon Geliştirme ve Performans Artırma Planlaması (OD/PIP)
- SWOT Analizi
- Organizasyonel Yeniden Yapılanma
- İş Değerlendirme ve Ücretlendirme
- Motivasyon Düzeyinin Belirlenmesi
- İnsan Kaynakları Yönetiminde Etkenliğin Belirlenmesi
- Ekip Çalışmasında Etkenliğin Artırılması
- Kalite Yönetim Sistemi Geliştirme
- Toplam Kalite Yönetimi
- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
- Bireysel Performans Değerlendirme Yönetim Sistemi Kurma
- Proje Yönetimi
- Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme Sistemi Kurma
- İş Etüdü
- Maliyet Muhasebesi
- Üretim Planlama ve Kontrolü
- Hizmet İçi Eğitim İhtiyaç Saptaması
- Yönetim Bilgi Sistemi Kuruluşu
- Ofis Otomasyonu Kurulumu ve Gelişimi
- E-İş, E-Ticaret, E-Kurum Danışmanlığı” (http-1).
MPM tarafından verilen “Verimlilik Ölçme ve İzleme Hizmetleri” ise aşağıdaki
konuları kapsamaktadır:
“İmalat Sanayi ve Alt Kollarında - Çalışan Kişi Başına Ortalama Ücret
- Çalışılan İşçi-Saat Başına Ortalama Ücret
- Ücretin Üretimdeki Payı (%)
- Emek Verimlilik Göstergeleri
Enerji Sektöründe - Kurulu Güce Göre Üretim Verimliliği
58
- Türkiye Elektrik Sektöründe (Elektrik Santralleri) Verimlilik Göstergeleri
- Türkiye Elektrik Sektöründe (Elektrik Santralleri) Girdi, Çıktı, Katma Değer,
Ücret, İstihdam, İşçi-Saat
- Suyun Toplanması, Arıtılması ve Dağıtımı, Girdi, Çıktı, Katma Değer, Ücret
Ödemeleri, İşçi-Saat, İstihdam
- Suyun Toplanması, Arıtılması ve Dağıtımı Verimlilik Göstergeleri
- Gazın Üretimi, İletimi ve Dağıtımı; Girdi, Çıktı, Katma Değer, Ücret
Ödemeleri, İşçi-Saat, İstihdam
- Gazın Üretimi, İletimi ve Dağıtımı; Verimlilik Göstergeleri
- Emek Verimlilik Göstergeleri
Madencilik Sektörü ve Alt Kollarında - Çalışan Kişi Başına Ortalama Ücret
- Çalışılan İşçi-Saat Başına Ortalama Ücret
- Ücretin Üretimdeki Payı (%)
- Emek Verimlilik Göstergeleri
- Çalışan Kişi Başına Katma Değer
- Çalışılan İşçi-Saat Başına Katma Değer
- Ücretin Katma Değer İçindeki Payı (%)
- İşgücü Maliyeti = Rekabet Gücü” (http-2).
Yukarıdaki alıntılardan da çok net bir biçimde görüldüğü gibi MPM’nin sunduğu
hizmetlerde teknoloji veridir, dolayısıyla verimlilik durağan durumun bir
ölçümdür. MPM’nin amacı, verimliliğin düşük olduğu durumlarda “verimliliği
arttırmaya yönelik” hizmetler sunmaktır. Teknolojik yenilik içermeyen
verimlilik artışları yıllar önce “mikro-verimlilik artışı” veya “etkinlik artışı”
olarak tanımlanmış ve MPM’nin “Verimlilik” dergisinde yayınlanmıştı (Gürak-
2000). Ancak kaynakçalarda yer almadığına göre MPM, bu çalışmada da işine
yarar bir şeyler görememiş.
Sunduğu geleneksel hizmetler içersinde teknolojik yenilikler olmasa da 2004
yılında yayınlanan Rapor Solow tarzı “Toplam Faktör Verimliliği”ne (TFP) geniş
yer vermiş. MPM dâhil birçok iktisatçı veya kurum için TFP, verimlilik artışı
(büyüme) ölçümünde önemli bir yöntemdir. Aslında bu yararı aşırı derecede
abartılmış bir anlayıştan başka bir şey değildir. Solow tarzı TFP analizi,
teknolojik yeniliklerin öneminin “dengeci” geleneksel iktisatçılar tarafından
“tekrar” keşfedilmesine katkı sağlamıştır. Ama Solow tarzı TFP anlayışı, diğer
“dengeli” Neoklasik kuramlarda olduğu gibi, gerçek ekonomik ilişkileri tam ve
doğru algılamamıza büyük katkılar sağlayan bir görüş değildir.
59
Geleneksel iktisadın “dengeli” dönemi öncesine gidildiğinde, bir başka deyişle
Klasik dönem iktisatçılarının yazılarına bakıldığında, teknolojik yeniliklerin
iktisat kuramı içinde öyle veya böyle bir biçimde yer aldıklarını ve çok daha
gerçekçi analizler yapıldığını görürüz (bak. Gürak;2006). Üstelik teknolojik
yenilikler Solow modelinde olduğu gibi “dışsal” değildiler, yani “gökten zembille
iner gibi” ortaya çıkmazlardı. Solow, teknolojik yeniliklerin önemi “yeniden”
keşfettiği için bir katkı yapmıştır, orijinal bir buluşu olduğundan değil.
Ayrıca, Solow’un büyüme modeli sadece “kısa dönem” için geçerlidir, çünkü tek
ürün üretilmektedir. Tek ürünlü ekonomide piyasa doyuma ulaşınca büyüme de
sona erecektir. Ayrıca, işgücünün nitelik düzeyinin ve yaratıcı zekânın
teknolojik yeniliklerin üretilmesine ve büyümeye olan katkısına da modelde yer
verilmemiştir. Teknolojik yenilikler yaratıcı zihinsel emek tarafından
üretilirler ve ürünlerde cisimleşmiş halde bulunurlar, ama Solow’un modeli
bunları da görmezden gelir (bak. Gürak, 2006). Bu nedenlerden dolayı Solow’un
teknolojik yeniliğe dayalı büyüme modeli sanıldığı kadar büyük bir model
değildir; ama önemli bir “yeniden keşiftir” denebilir.
MPM de, geleneksel “dengeci” doktrinin teknolojik yenilikleri “yeniden
keşfeden” modelinden etkilenmişe benziyor. VR-2004’te aktarılan bilgiye göre
1990’lı yıllarda Japonya’da TFP değişimi, daha doğrusu azalışı, eksi yüzde 52.6,
olmuş (VR-2004; s.26). İnsanın “vay be, ne müthiş bir bulgu” diyesi geliyor.
Bu kısa açıklamalardan sonra ana konumuz olan verimlilikle ilgili tanımlara ve
ölçüm yöntemlerine bir göz atalım.
Verimlilik ölçümü
Verimliliği iki farklı açıdan ölçmek mümkündür;
1- nicel (miktar); ve
2- değer.
“Verimliliğin” miktar ölçümü:
Önce işletme bazında ve MPM tarzı verimlilik ölçümünü inceleyelim. Miktar
açısından verimlilik ölçümünün birçok sakıncaları ve zorlukları vardır. Örneğin,
eğer tek tip (homojen) çıktı varsa, çalışan kişi başına veya herhangi “bir"
fiziksel girdiye göre “kısmi” verimliliği (KV) fiziksel oran olarak ölçmede pek
fazla sorunla karşılaşılmazken, iki veya daha fazla fiziksel girdi söz konusu
olduğu zaman verimliliğin sağlıklı bir ölçümünü yapabilmek giderek zorlaşmakta,
60
hatta olanaksızlaşmaktadır. Örneğin; bir işletmede 110 adet lastik üretildiğini
ve üretimde 10 işçi, 20 Kg kauçuk, 100 KW enerji ve iki baskı makinesi
kullanıldığını varsayalım. Kısmi verimliliği çalışan kişi başına üretilen fiziksel
çıktı olarak göstermek mümkündür:
KV = Çıktı / Çalışan kişi sayısı = 110 lastik / 10 işçi
= 11 adet lastik/çalışan kişi başı (1)
Veya, alternatif olarak:
KV = 110 lastik /20 Kg kauçuk = 5.5 adet lastik/ 1 kg kauçuk (2)
Eşitlik (1) bize bir çalışanın 11 adet lastik ürettiğini, (2) ise 1 Kg kauçuk
karşılığı 5.5 adet lastik üretildiğini göstermektedir.
Peki ya girdiler birden fazla olsaydı gene kısmi veya toplam verimliliği
ölçebilmek mümkün olacak mıydı? Eşitlik (3) ve (4) bunun pek mümkün
olamayacağını göstermektedir.
V = 110 adet lastik / 10 işçi+10 Kg kauçuk+2 pres makinesi= ??? (3)
KV= 110 adet lastik / 10 işçi+10 Kg kauçuk = ??? (4)
Toplam girdilerin miktar açısından verimlilik ölçümünün (TGV) ise olanaksız
olduğunu iddia etmekte herhalde bir sakınca yoktur.
TGV = Çıktı Miktarı / Çalışan Sayısı + Tüm Diğer Girdiler = ??? (5)
Sorun bu kadarla sınırlı değildir. Miktar analizinde anlamlı bir ifade olan çalışan
kişi başına üretimi tekrar ele alalım ve iki rakip firmanın verimliliğini daha
yakından inceleyelim. Varsayalım Mercedes firmasında bir çalışan günde 5
otomobil ve Ford firmasında 7 otomobil üretiyor olsun. Bu durumda Ford
firmasının bir çalışanı Mercedes firmasının bir çalışanından daha verimlidir
diyebilir miyiz?
Elbette, HAYIR. Çünkü aksi halde elmalarla-armutları kıyaslamış oluruz.
Sağlıklı bir kıyaslama olabilmesi için her iki firmanın da AYNI ürünü (homojen
mal) üretmesi ve AYNI teknolojiyi kullanıyor olması gerekir. Böyle bir duruma
ise sadece Neoklasik iktisadın sanal âleminde rastlamak mümkündür.
Ülke ekonomisi açısından MPM’nin verimliliği Ç/G olarak oransal ölçümü pek
yararlı olmayacaktır. Hatta çalışan kişi veya çalışılan zaman ölçütüne göre kısmi
verimlilik ölçümü bile yapmak olanaksızdır. Çünkü bir ülke ekonomisinin
üretimde kullandığı milyonlarca girdisi ve milyonlarca çıktısı vardır. Ancak,
61
Neoklasik doktrinin modellerinde hep yapıldığı gibi “homojen” girdi ve çıktı
veya sadece “homojen” bir çıktı olduğunu varsayabiliriz. Ama bu sefer de
gerçek yaşamdan kopuk, hayalî bir dünyada, akademisyenler dışında kimsenin
bir işine yaramayan incelemeler yapmaktan öteye gidemeyiz.
Kısaca söylemek gerekirse, Ç/G verimlilik ölçümünde miktar ölçümü ne MPM’nin
işletme bazındaki için (kısmi-verimlilik ölçümü hariç), ne de ülke ekonomisi
açısından pek uygun ve yararlı görünmemektedir.
“Verimliliğin” değer analizi
Verimlilik ölçümünde, üretilen değerin ölçümü yöntemi “dikensiz gül bahçesi”
olmamakla birlikte daha kolay, daha güvenilir ve daha az karmaşık bir yöntem
gibi görünmektedir. Hem işletme bazında hem de ülke ekonomisi bazında değer
ölçütüne göre verimlilik ölçümü yapmak daha uygun gibi görünüyor. Ancak, ülke
ekonomisi açısından değer ölçütüne göre Ç/G ölçümü aşağıda görüleceği gibi
oldukça yanlış sinyaller verebilir. İşletme bazında değer ölçütüne göre
verimlilik ölçümünde ise Ç/G oransal ilişkisinin kâr analizinden farklı olmadığını
göreceğiz.
Ülke ekonomisi açısından verimlilik ölçümünün katma-değer (VA = ücret+kâr)
ölçütüne göre yapılması MPM’nin Ç/G ölçütüne göre olandan çok daha yararlı
sinyaller verecektir. Katma-değer ölçütüne göre verimlilik ölçümü en az beş
farklı yönden yapılabilir:
- TGV = VA/TM = Ücret + Kâr / Toplam Üretim Maliyeti
- TGV = VA/L = Ücret + Kâr / Çalışan Kişi Sayısı
- KV = VA/t = Ücret + Kâr / Çalışılan Bir Birim Zaman
- KV = VA/W = Ücret + Kâr / Toplam Ücret
- KV = VA/OC = Ücret + Kâr / Ücret Dışı Diğer Girdilerin Değeri
TGV, toplam girdi verimliliğini, KV, kısmi-verimliliği, TM, üretimin toplam
maliyetini; L, çalışan kişi sayısını; t, çalışılan bir birim zamanı; W, (L*w)
toplam ücreti ve OC, ücret dışı tüm üretim girdi masraflarını simgeler.
Katma-değer ölçütüne göre ölçümde oransal ölçüm olması bir koşul değildir.
Örneğin, sadece üretilen katma-değer miktarını ölçebilir, başka ülkeler ve
dönemlerle karşılaştırmasını yapabiliriz.
62
MPM neyi ölçüyor?
MPM’ye göre: “Verimlilik ölçümü iki biçimde yapılabilir:
a) Belirlenen bir dönemde, aynı iş kolunda benzer teknoloji ile
işletmeler arasında…
b) Tek bir işletmede, belirlenen bir dönemde elde edilen ölçüm
sonuçları pek bir anlam ifade etmeyeceğinden, verimlilik ölçümü
belirli aralıklarla yinelenir.” (VR-2003;s.49)
Yukarıdaki a) şıkkı MPM’nin verimlilik ölçümünde “teknolojinin veri” olduğunu
çok net bir biçimde ifade ediyor. Çok net olan diğer bir şey ise verimlilik
ölçümünün “işletmeler arasında” olduğudur, yani mikro düzeyde. b) şıkkına
göre ise ölçüm belli aralıklarla yapıldığı için bir süreç söz konusudur. Bu geçen
süreç içinde “teknolojik yenilikler” üretimde kullanılmaya başlanmış olabilir.
Böyle bir durumda farklı zamanlarda yapılan ölçümlerin karşılaştırması uygun
bir yöntem olmayacaktır. Bu nedenle farklı zamanlardaki ölçümlerde “aynı
üretim teknolojisinin” kullanıldığını varsaymak yanlış olmayacaktır. Zaten MPM
de burada teknolojik yeniliklerden hiç söz etmemektedir. Dolayısıyla, MPM’nin
kısmi verimlilik ölçümü yaptığı somut durumlar dışında, teknolojinin veri olduğu
bir ortamda tüm girdilere göre Ç/G verimlilik ölçümü yapıldığını görüyoruz.
Miktarlar açısından tüm girdilere göre Ç/G verimlilik ölçümü gerçekçi bir
biçimde yapılamayacağına göre, MPM’nin değerler açısından verimlilik ölçümünü
hedeflediğini varsayıyoruz.
Ancak, ölçüm sorunu bu açıklamalarla bitmiş olmuyor. Aşağıda, hipotetik sayısal
örneklerle MPM’nin Ç/G değer ölçütüne göre ölçtüğü verimliliğin, KD kriterine
göre yapılan ölçümle karşılaştırıldığında ne gibi sonuçlar verdiğini göreceğiz.
Verimlilik ölçümlerinin karşılaştırması
İki farklı üretim teknolojisi kullanan, iki üretici olduğunu varsayalım. Birincisi
emek-yoğun teknolojiyle gömlek üretirken, ikinci üretici teknoloji-yoğun bir
teknolojiyle cep telefonu üretiyor olsun. Her iki üretici de 100 TL sermaye ile
üretim yapmakta ve satıştan 120 TL gelir elde etmektedir.
63
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Lx = 8 kişi Ly = 4 kişi
wx = 5 TL wy =1 5 TL
px = 4 TL py = 20 TL
qx = 30 adet qy = 6 adet
TRx = px * qx = 120 TL TRy = py * qy = 120 TL
Kx = 100 TL Ky = 100 TL
V’nin verimliliği, r’nin kâr oranını simgelediğini varsayalım ve MPM’nin Ç/G
oranına göre verimliliği ve kâr oranını ölçelim.
Vx = Ç/G = 120/100 = 1.2 Vy = Ç/G = 120/100 = 1.2
rx = (120-100)/100 = % 20 ry = (120-100)/100= % 20
Çıkan sonuçlara göre her iki üretici de aynı oranda verimliliğe ve kâr oranına
sahipler. Bu durumda X üreticisi gömlek üretirken, Y üreticisinin cep telefonu
üretmeye devam etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü her iki üretici de eşit
sermaye kullanırken, eşit oranda kâr oranına sahiptir. Bu durumu ülkeler
açısından da genelleştirip Türkiye gömlek satarak, İsveç de cep telefonu
satarak eşit verimliliğe sahiptirler, diyebiliriz. Dolayısıyla, bu eşit verimlilik
durumunun sürdürülmesinde bir sakınca yoktur !!??
Şimdi bu durumun ülkeler açısından ne anlam taşıdığına yalından bir bakalım.
Aynı verileri kullanarak verimliliği bir de üretilen katma-değer (KD) açısından
inceleyelim.
LWCx = Lx*wx = 8*5 = 40 TL LWCy = Ly*wy = 4*15 = 60 TL
πx = 120-100= 20 TL πy = 120-100= 20 TL
KDx = LWCx+ πx= 40+20 = 60 TL KDy = LWCy+ πy= 60+20 = 80 TL
Cep telefonu üreten firma-Y, diyelim ki İsveç, gömlek üreten firma-X’ten veya
Türkiye’den 20 TL daha çok KD üretmektedir. Yani İsveç’in geliri 20 TL daha
yüksektir. Oysa verimlilik ve kâr oranları her ikisinde de aynıydı.
64
Aynı sayısal verileri kullanarak bir de kısmi verimlilik durumunu inceleyim. Önce
MPM tarzı Ç/G ilişkisinden yola çıkarak kişi başına verimliliği (VL), sonra da
çalışan kişi başına üretilen katma-değeri (KDL) görelim.
VLx = Ç/L = 120/8 = 15 TL VL
y = Ç/L = 120/4 = 30 TL
KDLx = KDx/Lx = 60/8 = 7.5 TL KDL
y = KDy/Ly = 80/4 = 20 TL
Çalışan kişiye göre MPM tarzı kısmi verimlilik analizinde teknoloji-yoğun cep
telefonu üretimi yapan üreticinin (veya ülke olarak İsveç’in) verimliliği, gömlek
üreticisininkinden iki kat yüksek. Çalışan kişi başına üretilen katma-değer ise
cep telefonu üreticinde (İsveç’te) iki katından çok. Hâlbuki MPM verilerine
göre her ikisinde de verimlilik eşitti.
Çıkan sonuçları özetleyecek olursak:
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Vx = Vy
rx = ry
VLx < VL
y
KDx < KDy
KDx / Lx < KDy / Ly
MPM tarzı verimlilik ölçümünün verdiği sonuçların üretici firma veya ülke
ekonomisi açısından yanıltıcı olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Hatta
ülke ekonomisinin uzun dönem ülke ekonomisi çıkarları açısından MPM tarzı
verimlilik sonucunun çok hatalı ve yanlış yönlendirici sinyaller verdiğini
söylemek mümkündür.
“Verimlilik artışı” (büyüme)
MPM’nin açıklamalarında verimlilik artışlarına çok önem verilmekle birlikte
“verimlilik” ile “verimlilik artışı” arasındaki fark net bir biçimde ortaya
konmadığı gibi, bazen iki kavram eş-anlamlı gibi kullanılır. Örneğin. “Verimlilik
Neden Herkesi İlgilendirir?” başlığı altında nedenlerden birine göre:
“Üretici, daha ucuz maliyetle daha yüksek kazanç elde eder.”(http-5). Eğer
veri teknoloji ve üretimin girdileri en uygun düzeyde kullanılıyorsa, daha ucuz
65
maliyet ancak bir teknolojik yenilik ile mümkündür. Teknolojik yenilik ise
“verimlilik değil, “verimlilik artışı” ile ilişkilidir. Çünkü verimlilik ölçümünde
teknoloji veridir.
Web sayfasında “Verimlilik nedir?” başlığı altında MPM hem durağan (statik)
kavram verimlilikten hem de dinamik süreç olan verimlilik artışından aynı anlamı
taşıyormuş gibi söz eder (http-5). Aralık 2005 tarihinde Web sitesinde şöyle
deniyordu: “’Verimli olmak gerekir’ dendiğinde anlatılmak istenen, “verimliliği
arttırma gereği”dir.” (http-7). 2003 yılında yayınlanan Verimlilik Raporu şöyle
der:“… verimliliğin aynı zamanda “dinamik bir kavram” olduğu açıkça
görülmektedir” (VR; 2003; s.29). Aslında görünen şey, MPM’de bir kavram
kargaşası olduğudur.
“Verimlilik” ve “verimlilik artışı” birbiriyle yakından ilişkili ama içerdiği anlam
olarak birbirinden farklı iki kavramdır. Verimlilik analizinde teknoloji veridir ve
durağan ölçüm yapılır. Verimlilik artışı analizi ise dinamik bir süreç ile ilgilidir.
Kısa dönemde veri bir üretim teknolojisi ile de verimlilik artışı sağlamak
mümkün iken uzun dönem teknolojik yeniliklerle verimlilik artışı sağlanabilir.
Kısacası, verimlilik artışı süreçle ilgili bir kavram olup, belli bir ölçütüne göre
üretimdeki verimlilik artışını, yani büyümeyi gösterir. Çünkü ister katma-değer
bazında isterse miktar olarak ele alınsın, verimlilik artışı demek, üretimin
artması demektir.
Verimlilik artışlarını, teknolojinin veri olduğu durağan verimlilik analizinde
olduğu gibi, hem üretilen katma değer (KD) hem de üretilen miktarlar (Q)
açısından incelemek mümkündür.
3- Nicel (miktar) değişim veya
4- Değer değişimi.
Nicel artış, üretimde kullanılan fiziksel girdilerin miktarı ile elde edilen
çıktının fiziksel miktarı arasındaki değişimi gösterir. Yukarıda verimlilik ölçümü
kısmında miktar ölçümü hakkında ileri sürülen görüşler verimlilik artışı analizi
için de geçerlidir. Diğer bir deyişle, “iki veya daha çok girdili” verimlilik artışı
analizinde gerçekçi nicel ölçüm yapabilmek olanaksızdır, sadece tek girdiye
göre kısmi verimlilik artışını ölçmek mümkündür. Ama verimlilik artışının nedeni
teknolojik yenilik ise, sonuçların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekir,
özellikle de “tamamen yeni bir ürünün” üretimi söz konusu olduğunda. Değer
açısından verimlilik artışı ölçümünde ise, durağan verimlilik ölçümünde olduğu
gibi birtakım sorunlar olmakla birlikte, nicel ölçüme kıyasla daha sağlıklı
66
sonuçlar elde edilebilmektedir.
Verimlilik artışı iki nedenden dolayı olabilir:
1- Veri teknoloji ile etkinlik artışı.
a- Ekonomik etkinlik artışı (EE).
b- Teknik etkinlik artışı (TE).
2- Teknolojik yeniliklerden kaynaklanan artış.
a- Veri ürün, “yeni” üretim yöntemi.
b- “Yeni ürün” ve “üretim yöntemi”.
Etkinliği arttırarak verimlilik artışı sağlamak ancak kısa dönem için geçerli bir
yöntemdir. Teknoloji veri olduğu için EE ve TE en uygun düzeye geldikten sonra
verimlilik artışı olmaz. Ülkelerin uzun dönem gönenç artışının asıl nedeni ve
kaynağı ise zihinsel emeğin ürünü olan teknolojik yeniliklerdir. Özellikle sürekli
“yeni” ürünlerin piyasaya sunulması sonucu ne kâr oranları sıfıra doğru düşme
eğilimindedir ne de ekonomik büyümenin sonuna gelinmiştir.
Etkinli artışının verimlilik artışına katkısı sınırlı olduğu ve bizi ülke ekonomisi
ilgilendirdiği için, aşağıda varsayımsal rakamlarla verimlilik artışı analizi
yaparken teknolojik bir yenilik sayesinde girdi maliyetleri aynı kalırken çıktının
arttığını varsayacağız.
Yukarıdaki modele ek varsayım: Her iki üretici de teknolojik yenilik sonucu
farklı miktarda üretim artışı sağlıyor, ama artan çıktıdan eşit oranda gelir elde
ediyorlar.
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Verimlilik artışı sonucu üretilen miktar:
qxt+1 = 40 adet qy
t+1 = 8 adet
Üretim miktarındaki değişim:
Δ qx = 10 adet Δ q = 2 adet
Toplam gelir:
TRxt+1 = 40*4 = 160 TL TRy
t+1 = 8*20 = 160 TL
Yeni durumun MPM tarzı verimlilik ölçümü:
Vxt+1 = 160/100 = 1.4 Vy
t+1 = 160/100 = 1.4
67
MPM tarzı çalışan kişi başına çıktı değeri:
VxL,t+1 = 160/8 = 20 TL Vy
L,t+1 = 160/4 = 40 TL
Artış miktarı:
ΔVxL = 5 TL ΔVy
L = 10 TL
Teknolojik yenilik sonucu MPM tarzı verimlilik oranı değişmedi. Acaba iki ülke
açısından KD ölçütüne göre durum nedir?
KDxt+1 = LWCx+ πx KDy
t+1 =LWCy+ πy)
= (5*8)+ (160-100) = (4*15)+ (160-100)
= 100 TL = 120 TL
Çalışan kişi başına üretilen katma-değer:
KDxt+1/ Lx = 100 / 8 = 12.5 TL KDy
t+1/ Ly = 120 / 4 = 30 TL
Çalışan kişi başına üretilen katma-değer farkı:
ΔKDx/ Lx = 12.5 -7.5 = 5 TL ΔKDy/Ly = 30 – 20 = 10 TL
Teknolojik yenilik sonucu ortaya çıkan verimlilik artışı sonucunda oluşan sayısal
değerleri özetleyecek olursak:
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Vxt+1 = Vy
t+1
ΔVxt+1 = ΔVy
t+1
VxL,t+1 < Vy
L,t+1
ΔVxL < ΔVy
L
KDx < KDy
Δ KDx t+1 / Lx
t+1 < Δ KDy
t+1 / Ly t+1
Yukarıdaki analizden açıkça görüldüğü gibi, çıktı arttıran bir teknolojik yenilik
sonucu MPM tarzı durağan verimlilik ölçümü her iki üretici veya ülke için aynı
sonucu vermesine (V=1.4) karşın, teknoloji-yoğun üretim yapılan ülkede çalışan
kişi başına üretilen KD artışı daha yüksek olmuştur. Dolayısıyla, teknolojik
yenilik, teknolojiyi daha yoğun kullanan ülkede ülke gönenç düzeyinin daha da
artmasına neden olmuştur.
68
Yukarıdaki örnekte teknolojik yeniliklerin hem emek-yoğun hem de teknoloji-
yoğun sektörde eşit Ç/G artışı sağladığını varsaydık. Aslında gerçek ekonomik
ilişkilerde teknolojik yenilik sonucu elde edilen toplam gelir artışı, genellikle,
teknoloji-yoğun sektörde daha çok artış gösterir. Ancak, verilen örnekte amaç,
ülke ekonomisi açısından MPM tarzı verimlilik ölçümlerinin yanıltıcı sonuçlar
vereceğini göstermekti. Eğer MPM sadece işletme bazında değil, ülke
ekonomisi açısından da verimlilik artışını hedefliyorsa, katma-değer ölçütünü
kullanması daha yararlı olacaktır. Eğer amaç sadece işletme bazında verimlilik
artışı sağlamak ise, o zaman da ülke ekonomisi ile ilgili görüşleri bir kenara
bırakmasında yarar var.
Hizmet sektöründe verimlilik9
Şimdiye kadar verimlilikten söz ederken hep ürün sözcüğünü kullanmaya dikkat
ettik. Genel anlamda ürünler, hem fiziksel depolanabilir/taşınabilir mallar
(metalar), hem de fiziksel olmayan, yani depolanamayan ve taşınamayan
hizmetlerdir. İktisatla ilgili ders kitaplarında üretim ve tüketimden söz
edilirken mal ve hizmet ayrımı net bir şekilde yapılmamaktadır. Ancak, iktisat
kuramlarını yakından incelediğimizde gerek fiyat kuramında, gerekse büyüme,
dış ticaret gibi temel kuramların genellikle fiziksel ürünler (metalar) üzerine
oluşturulduklarını gözlemleriz. Klasik iktisatçılar zamanından beri genel olarak
incelenen sektörler imalat sanayi, madencilik, tarım gibi “meta” (fiziksel ürün)
üreten sektörler olmuş, Neoklasik ve Keynesyen iktisatçılar da bu geleneği
sürdürmüşlerdir. “Sermayenin marjinal verimliliği” kavramı ve ilgili analizler
bunun en somut göstergeleridir.
Metalar depolanabilen, biriktirilebilen, taşınabilen, katma-değeri arttırılabilen
fiziksel ürünlerdir. Hizmetler ise; üretildiği anda tüketilen, depolanamayan,
biriktirilemeyen, taşınamayan, dolayısıyla değerine değer eklenemeyen
ürünler olarak tanımlanabilir.
Bilindiği gibi ülkelerin gelişmişlik düzeyleri arttıkça tarım sektörünün GSYİH
içindeki göreceli payı azalırken, sanayinin ve özellikle de hizmetler sektörünün
payı giderek artar. Günümüzde hizmetler sektörü genellikle hem gelişmiş hem
de gelişmekte olan ülkelerde GSYİH içinde en yüksek oransal paya sahiptir
Çizelge:1). Toplam üretimin yanı sıra çalışan insanların da gittikçe büyüyen bir
9 Bu kısımda “Ekonomik Büyüme ve Küresel Ekonomi” başlıklı kitabın 5. Bölümünden yararlanılmıştır.
69
oranı bir zamanlar “asalak sektör” muamelesi gören hizmet sektöründe
istihdam edilmekte, mavi yakalı diye bilinen tarım ve sanayi sektörü
çalışanlarının oranı gittikçe azalmaktadır. Marx’ın proletarya olarak tanımladığı
ve meta üretiminde istihdam edilen kişilerin sayısı zaman içinde gittikçe
azalmış, Toffler’in deyimiyle “kogniterya”ya10 dönüşmüştür (1992;s.90). Bütün
bu gelişmelere karşın iktisat biliminin fiyat kuramı, büyüme kuramı,
uluslararası ticaret kuramı gibi temel kuramlarının, hizmetler sektörünü
içselleşmeyi başarabildiği söylemek mümkün değildir. MPM’nin de mal-hizmet
sektörü ayrımını ve ilgili verimlilik ve verimlilik artışı analizlerini başarılı bir
biçimde yaptığını savunmak zordur.
Çizelge: 1 Hizmet üretiminin GSYİH içindeki oranı (%)
1990 2003
Düşük gelirli ülkeler 41 49
Orta gelirli ülkeler 46 54
Yüksek gelirli ülkeler 65 71
Dünya ortalaması 61 68
Kaynak: World Development Report-2005, Table: 4-2
MPM’nin hizmet sektöründe verimlilik ve verimlilik artışı ile ilgili olarak verdiği
önemli sayılabilecek mesajlar yok denecek kadar azdır. İşletmelerle ilgili
olarak VR-2002’de sadece 22. sayfada hizmet sektörü ile ilgili bir paragraflık
bir görüş ve DİE’den alınan bir çizelgede bir satırlık sayısal veri vardır. Kamu
sektörüyle ilgili olarak s.65’te “Kamu Kurumlarının Verimliliği” başlıklı bir bölüm
vardır ve burada MPM’nin norm kadro çalışması yaptığından söz eder. Ama
kamu sektöründe girdinin ve çıktının ne olduğundan, verimlilik ölçümünün nasıl
yapılacağından söz etmez.
VR-2003’te “Hizmet Sektörü” başlığı altında bir bölüm vardır. Burada sağlık
sektöründe verimlilik ölçümünün olanaksızlığı vurgulanır (VR-2003; s.143).
Eğitim, finans ve turizm ile ilgili alt-bölümlerde ise verimlilik ölçümünden veya
verimlilik artışından hiç söz edilmez. Aynı Rapor’da “Kamu Yönetimi ve
Verimlilik” ile ilgili bir bölüm vardır, ama gene verimlilik veya verimlilik artışı
ölçümü ile ilgili bilgi sunulmaz.
10 Kogniterya (cogniteria) :”Bilge-Bilinçli-Bilgili” insanlar.
70
Teknolojik yeniliklere ağırlık veren VR-2004’te ise hizmet sektöründen hiç söz
edilmez. Herhalde MPM de, birçok geleneksel “dengeci” iktisatçı veya modelin
yaptığı gibi “dolaylı olarak” teknolojik yeniliklerin sadece fiziksel ürün
üretiminde söz konusu olacağını varsayıyor.
Hizmet üretiminde verim, verimlilik ve verimlilik artışı
Hizmet sektöründeki verimi, verimliliği ve verimlilik artışını (büyümeyi) fiziksel
mal üretimde olduğu gibi ölçebilmek mümkün müdür? Fiziksel mal üretimi
ölçütü, hizmet üretimi ile aynı mıdır? Yoksa sadece benzerlikler mi vardır?
Piyasalara sunulan hizmetlerin verimini belirleyen üç temel etken vardır:
1. Hizmeti üreten emeğin nitelik düzeyi;
2. Hizmet üretiminde harcanan zaman;
3. Hizmet üretiminde kullanılan teknoloji.
Metaların üretiminde olduğu gibi, hizmet üretiminde de hizmeti üreten
işgücünün nitelik düzeyi ile verimlilik arasında çok yakın ilişki vardır. Göreceli
olarak düşük nitelik düzeyine sahip bir işgücü ile yapılacak hizmet üretimi
doğal olarak daha nitelikli işgücünün üreteceği hizmete göre daha düşük verim
ve kalitede olacaktır. İşgücünün niteliğini resmi ve meslek içi eğitim ile
artırmak mümkündür. Deneyim de işgücünün nitelik düzeyini etkileyen önemli
bir etkendir.
Hizmet sektörü verimlilik analizlerinde işgücünün harcadığı emek-zamanın
önemi büyüktür. Çünkü verimlilikle ilgili karşılaştırmalı analizlerde çalışılan
birim zamana veya kişiye göre yapılan kısmi verimlilik ölçümleri sıkça
başvurulan ve oldukça yararlı bir yöntemdir. Ancak, üretilen hizmetin kalitesi
de söz konusu olduğunda harcanan emek-zaman ölçütü önemini büyük oranda
yitirir.
Hizmet üretiminde kullanılan teknoloji de verimlilik analizinde büyük önem
taşır. Örneğin, basit araç-gereçlerle donatılmış bir hastane ile ileri teknoloji
içeren araç-gereçlerle donatılmış bir hastanenin sundukları hizmetin
kalitesinde büyük oranda farklar olması doğaldır. Üretimde kullanılan teknoloji
ne kadar gelişmiş ise, üretilen hizmetin de o kadar gelişmiş olma olasılığı
vardır.
Aşağıdaki bölümlerde sırasıyla hizmet sektöründe verim, verimlilik ve verimlilik
artışı olgularını inceleyeceğiz.
71
Hizmet üretiminde verimlilik
Meta üretiminde olduğu gibi, hizmet üretimi verimlilik analizinde de ülke
ekonomisi açısından önemli olan üretilen katma-değer önemlidir. Bu nedenle
yukarıda meta üretiminde “verimlilik ile ilgili söylenenler, hizmet üretimi için
de geçerlidir. Ayrıca, MPM’nin işletme açısından verimlilik oranı tanımıyla ilgili
yapılan eleştiriler, hizmet üretiminde verimlilik oranı ile ilgili analizler için dea
geçerlidir. İki örnekle MPM tarzı bir oransal verimlilik ölçümünün hizmet
sektöründe ne kadar yararlı olabileceğini inceleyelim.
Örnek-1: Bu çalışmanın en başında yer alan orkestra ile ilgili fıkrayı
hatırlayarak bir “verimlilik analizi” yapmaya çalışalım. Karşılaşılacak ilk sorun
“tüketilmesi beklenen ve tüketilen kaynaklar” ile ilgili olacaktır. Söz konusu
kaynağın orkestradaki “aktif müzisyenlerin sayısı” olduğunu varsayalım. Eğer
orkestra 10 kişiden oluşuyor ve hepsi müzik icraatına katılmışsa, “verimlilik
oranı en uygun” düzeydedir. Eğer “belli bir anda” orkestra 9 kişi ile icraat
yaparsa, MPM tarzı “verimlilik artacaktır”. Verim analizinde söz konusu kaynak
“müziğin kalitesi” ise, “tüketilmesi beklenen ve tüketilen kaynaklar” nasıl
ölçülecektir?
Örnek-2: Bir hastanede çalışan doktorların verdiği sağlık hizmetinin “verimini”
MPM’nin “tüketilmesi beklenen ve tüketilen kaynaklar” oransal tanımına göre
ölçmeye çalışalım. Gen karşılaşılan ilk sorun “kaynak” tanımı olacaktır. Eğer
kaynak, hastanede çalışan doktor sayısı ise ve 10 doktor varsa, 10 doktorun
çalıştığı her gün “verim oranı en uygun” düzeydedir. 9 veya daha az sayıda
doktorun çalıştığı ve aynı sayıda hastayı muayyene ettiği günler “verimlilik
artmış olacaktır”. Bilindiği gibi bazı eski SSK hastanelerinde doktorların bir
kısmı tamamen “atıl” olarak bulunurlar, hizmet sunumuna katılmazlardı. Böyle
durumlarda doğal olarak “verim oranı düşük” olacaktır. Ama belli bir zaman
birimine göre muayene edilen hasta sayısı açısından SSK hastanelerinde çalışan
doktorlar “en verimli” olanlarıdır. Verimlilik, özel hastaneler veya oralarda
çalışan doktorlar ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür (!)
Yukarıdaki iki örnekten de anlaşılacağı gibi, MPM’nin “kaynak” ölçütüne göre
verim oranı ölçümü, hizmet sektöründe üretilen hizmetler için de iyi bir ölçüt
oluşturmamaktadır.
Verimlilik, “fiziksel” çıktıların girdilere oranı (Ç/G) şeklinde olsaydı hizmetler
sektöründe ölçüm yapabilmek çok güç, hatta bazı durumlarda olanaksız
72
olacaktı. Örnek olarak saç kesimini ele alalım. Girdiler bellidir: tarak, makas,
koltuk, ayna, önlük, mekân kirası ve berberin emeği. Toplam ve çalışılan birim
zamanda kullanılan girdi miktarlarını nicel olarak ölçmenin öyle veya böyle bir
biçimde mümkün olduğunu varsayalım. Peki, çıktı, yani saç kesimi, nicel olarak
nasıl ölçülecektir? Önce nicel açıdan bakalım. Ürün, “saç kesimi” olduğuna göre
burada ölçüt “kesilen saç miktarı” mı olmalıdır? O zaman müşteriden kestirdiği
saç miktarına göre ücret almak gerekir. Az kestiren az ücret, çok kestiren çok
ücret ödeyecek. Bu arada miktar “hacım” olarak mı ölçülmeli, “gram” olarak mı?
Yoksa saç kestirmek için gelen müşteri sayısına göre mi verimlilik ölçülmeli?
Ama o zamanda şöyle bir ikilem ortaya çıkabilir. İki farklı berberin günde
ortalama 10 kişinin saçını kestiğini, birincinin saç kesimi başına 10 TL, diğerinin
5 TL ücret aldığını varsayalım. Günde saçı kesilen müşteri ölçütüne göre
verimlilik eşittir; ama birincinin geliri, ikincinin iki katıdır. Bu durumda hala iki
berberin verimliliğinin eşit olduğunu söylemek mümkün olabilir mi?
Acaba Neoklasik doktrinde olduğu gibi sermayenin marjinal verimliliği kavramı
kurtarıcı bir çözüm olabilir mi? “Olabilir”, denirse bu sefer hizmet sektöründe
sermaye mallarının tanımını yapmak gerekir. Tarak, makas, ayna gibi şeylerin
nasıl üretken olduklarının ve ne ürettiklerinin mantıklı ve tutarlı bir
açıklamasının olması gerekir.
Nicel ölçüm çabalarını bir kenara bırakıp “değer” açısından bir ölçüm yapma
olanaklarını irdeleyelim. Girdi maliyetini harcanan değerler olarak ölçmek sorun
olmayacaktır. Peki, çıktıyı aynı kolaylıkla ölçmek mümkün olacak mıdır? Çıktının
(saç kesiminin) değerini hangi ölçüte göre belirlemek gerekir? Bir önceki
paragrafta sorulan “tarak, makas, ayna” gibi üretim araç-gereçlerinin nasıl
üretken olduklarının ve ne ürettiklerinin” bir yanıtı bulunabilirse marjinal
verimliliğinin ölçülmesi ile sorun çözülebilir. Ama tarak, makas, ayna gibi araç-
gereçler “üretken” niteliklere sahip değillerse, marjinal verimlikleri de
ölçülemeyecek, dolayısıyla saç kesiminin değerinin ölçümü bir sorun olarak
kalacaktır.
Tabii berberin verimliliğini, Neoklasik doktrinin sermayenin marjinal verimliliği
kavramına hiç gereksinim duymadan ölçmenin başka ve daha “gerçekçi” yolları
vardır. Örneğin, bir işletme olarak berberin bir günde veya haftada veya ayda
elde ettiği toplam geliri, yaptığı toplam sabit ve değişken giderlerden düşerek
verimliliği “kâr” olarak hesaplanabilir. Veya ülke ekonomisine katkısı açısından
ürettiği katma-değer (kâr ve ücret) olarak hesaplanabilir.
VB = LWC + π (1)
73
VB, berberin ürettiği katma değeri; LWC, çalışanın brüt ücret maliyetini; π, ise
faiz ve rantı da içeren brüt kâr miktarını simgeler.
Hizmet üretiminde verimlilik artışı (büyüme)
Daha önceki bölümlerde gördüğümüz gibi, verimlilik ve verimlilik artışı eş-
anlamlı gibi kullanılmalarına karşın aslında farklı şeyleri ifade ederler.
Verimlilik durağan durumu, verimlilik artışı ise dinamik bir süreci içeren
kavramlardır. Verimlilik ölçümünde olduğu gibi hizmet üretiminde verimlilik
artışını da nicel açıdan güvenli bir yöntemle ölçmek mümkün değildir. Ölçüm
için, işletme açısından çalışılan birim emek-zamana göre elde edilen kâr
oranındaki değişim, ülke ekonomisi açısından ise çalışılan birim emek-zamana
göre üretilen VA en uygun yöntemler olarak görünmektedir.
Ülke ekonomisi açısından hizmet sektöründe verimlilik artışı
ölçümü.
g = VAt+1-VAt = ∆VA (2)
“g”, verimlilik artışını, yani büyümeyi simgeler.
Hizmet üretiminde en önemli unsur üretilen hizmetin kalitesidir. Bu aşamada
“veri teknoloji” ile üretilen hizmetin optimal kalitede olduğunu varsayıyoruz11.
İster işletme bazında, ister ülke ekonomisi açısından ele alalım, genel olarak
hizmet sektöründe verimlilik artış hızı, meta üreten sektörlerde olduğu kadar
yüksek oranlarda gerçekleşmez.
Kısa dönemde verimlilik artışı teknoloji veri iken “etkinlik” (mikro-verimlilik)
artışı ile gerçekleşebilir. Verimlilik en uygun düzeye veya piyasa doyuma
ulaştığında verimlilik artışı da sona erer. “Kısmi” verimlilik artışı analizinde
harcanan emek-zaman ölçütü önemlidir. Ancak, çalışan sayısını arttırmadan,
üretimde kullanılan emek-zaman miktarı istenildiği kadar arttırılamaz. Örneğin,
bir berber çalışma saatleri zaman içinde 10 kişinin saçını kesebiliyorsa, çalışma
saatlerini uzatmadan müşteri adedini 11’e veya üstüne çıkaramaz. Çalışma
saatlerini arttırabilmenin ise hem biyolojik, hem de yasal açıdan bir üst sınırı
vardır. Diğer bir deyişle, berberin veri zaman içinde verdiği hizmetin miktarını
11 Kalite konusu bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak tartışılacaktır.
74
(verimliliğini) arttırması pek kolay değildir. Aynı şey bir taksi sürücüsü veya
orkestra müzisyenleri için de geçerlidir. Dolayısıyla, veri teknoloji ile hizmet
sunumunda verimliliği, yani katma-değeri veya kârı arttırmak çok sınırlı
düzeyde mümkündür.
Orta ve uzun dönemde teknolojik yenilikler aracılığıyla, yani teknolojik
verimliliği arttırarak da verimlilik artışı gerçekleşebilir. Örneğin üretimde
kullanılan girdilerin maliyetlerini teknolojik yenilikler ile düşürmek, böylece
üretilen katma değeri veya kârı arttırmak mümkündür. Ama bu tür maliyeti
düşürmeye yönelik teknolojik yenilikler, ancak sınırlı bir oranda katkı
sağlayabilirler.
Uzun dönem ve yeni hizmet türleri
Yukarda yazılanlar genellikle “veri” hizmetlerin üretimi ile ilgili görüşlerdi.
Uzun dönem verimlilik artışları için “yeni ürünler getiren yeni teknolojilerin”,
yani yeni hizmetlerin üretilmesi gereklidir. Yeni bir hizmet türü sunulduğu
zaman ise hizmetin ve hizmeti üretmeye yarayan araç-gereçlerin içerdiği
teknolojik yeniliklerin verimlilik artışına etkilerini, yani sunulan hizmetin
niteliğini, tam olarak yansıtabilecek biçimde ölçüm yapabilmek çok zordur,
hatta imkânsız gibidir. Örneğin “uzay turizmi” gibi tamamen yeni bir hizmet
türü ortaya çıkabilir. Hizmet tamamen “yeni” bir tür olduğu için eski
örnekleriyle kıyaslama olanağı yoktur.
Meta üretiminde olduğu gibi, hizmet üretiminde de teknolojik yenilikler ile
birlikte genellikle “tamamen yeni” hizmetler yerine, aynı hizmetin farklı
kalitelerde sunulduğu görülür. Örneğin sadece makas-bıçak kullanan bir berber
ile daha çok sayıda yardımcı ek araç-gereç kullanan berberin sunduğu hizmetin
arasında özünde pek fark yoktur; her ikisi de sonuçta saçınızı keser veya biçim
verir. Veya en lüks marka taksinin sunduğu hizmet (sizi bir yerden bir yere
taşımak) ile en eski model taksinin sunduğu hizmet arasında pek fark yoktur.
Her ikisi de sizi istediğiniz yere ulaştırır.
Özetleyecek olursak; hizmet sektöründeki verimlilik değişimini nicel olarak
ölçmek imkânsızdır veya en azından sağlıklı sonuçlar elde etmek çok zordur,
denebilir. Teknolojik yeniliklerle birlikte üretilen hizmetlerin kalitesinin
sürekli olarak artış yönünde olması ise ölçümü daha da zorlaştırmaktadır. Bir
öğretmenin veya doktorun hizmet miktarını ve kalitesini hangi ölçüte göre
ölçebilirsiniz? Deneyim, ölçümün neresinde ve nasıl bir yer alacaktır.
75
Günümüzde bir öğretmenin veya doktorun elinde 30 yıl öncesine kıyasla
inanılmaz derecede daha çok miktarda ve farklı niteliklerde mesleğinde
kullanabileceği yardımcı araç-gereç vardır ve miktarları her geçen gün daha da
artmaktadır. Bu durumda örneğin eğitim sektöründeki verimlilik artışını nasıl
ölçmemiz gerekir?
Kalite ve verimlilik
Yukarıdaki analizlerde genel olarak kalite olgusu üzerinde durulmamıştı. Çünkü
dolaylı olarak, üretimde kullanılan teknolojinin içerdiği ürün kalitesinin en uygun
düzeyde olduğu varsayılmıştı. Başka bir deyişle, hem gömlek üreticisinin hem
de cep-telefonu üreticisinin en uygun düzeyde kaliteye sahip ürünler üretiyor
oldukları varsayılmıştı. Şimdi kalite-verimlilik kavramlarını birlikte kullanmadan
önce bir kalite tanımı yapalım.
Kalite, üretilen bir mal veya hizmetin sahip olduğu kendine özgü nitelikler veya
özelliklerdir. Bu nitelikler üretimde kullanılan teknolojiye göre değişiklik
gösterir. Örneğin, 1930’lu yıllarda da otomobiller üretiliyor ve tüketiliyordu,
ama o zamanlar üretilen otomobiller ile 2000’li yıllarda üretilenler arasında
büyük kalite (nitelik) farkları vardır. Zamane otomobilleri eskiye kıyasla çok
daha üstün niteliklere, yani kaliteye sahiptir, çünkü otomobil parçaları
üretiminde kullanılan teknolojiler zaman içinde büyük gelişme göstermişler ve
daha üstün niteliklere sahip hale gelmişlerdir.
Bir mal veya hizmetin kalitesi teknolojik yenilik olmadan, yani veri teknoloji ile
de farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle kalite kavramını iki farklı açıdan
incelemekte yarar vardır.
1. Veri teknoloji, ama farklı kalitede ürünler.
2. Yeni teknoloji ve farklı kalitede ürünler.
1- Veri teknoloji, ama farklı kalitede ürünler
Belli bir teknolojiyle üretilen bir ürünün, o teknolojiye özgü belli bir en uygun
kalite düzeyi vardır. Bazı üreticiler teknolojiyi veya diğer üretim girdilerini
bazı nedenlerden dolayı en uygun düzeyde kullanmayı beceremezler. Örneğin,
üretimde çalıştırdıkları işgücünün nitelikleri o işi en uygun düzeyde yapmak için
yeterli olmayabilir. Veya kullanılan “diğer” girdilerin kalitesi, olması
gerekenden düşük olabilir. Böyle durumlarda üretilen ürünün kalitesinin de en
uygun düzeyden düşük olması kaçınılmaz olacaktır. Örneğin, bir TV üreticisi,
veri teknoloji ile işgücünün nitelik düzeyini firma-içi eğitimle arttırarak,
76
üretilen TV’lerin kalitesini yükseltebilir. Ancak unutulmaması gereken önemli
faktör “teknolojinin veri” olmasıdır.
2- Yeni teknoloji ve farklı kalitede ürünler
Bir de teknolojik yeniliklerden kaynaklanan kalite artışı vardır ki burada
durum yukarıdaki örnekten çok farklıdır. Örneğin, 2 mp’lik dijital bir fotoğraf
makinesi, 7 mp’lik bir makinenin çektiği fotoğrafı aynen çekebilir. Ama arada
kalite farkı olacaktır ve bu fark kullanılan teknolojiden kaynaklanır.
Farklı teknolojilerin, benzer ama farklı kalitede ürünler üretmesini şöyle bir
örnekle de açıklayabiliriz. İki otomobil üreticisi olduğunu varsayalım: Volvo ve
Lada. Bir Volvo otomobil üretmek için 1.5 ton çelik, bir Lada otomobil üretmek
için de 1 ton çelik kullanılıyor olsun. Kullanılan çelik miktarına göre kısmi
verimliliği oransal olarak karşılaştıralım.
KVVolvo = 1 Otomobil / 1.5 ton çelik = 0.66
KVLada = 1 Otomobil / 1 ton çelik = 1
Görünüşe göre Lada daha verimli üretim yapmaktadır. Oysa çok iyi bildiğimiz
gibi Volvo ve Lada arasında kalite açısından büyük farklılıklar vardır.
Teknoloji sürekli yenilenirken ya tamamen yeni ya da benzer işi yapabilen, ama
kaliteleri farklı olan ürünler ortaya çıkar. Yeni ürünlerin büyük bölümü daha
önce var olan, ama teknolojik yenilik sayesinde kaliteleri değişen ürünlerdir.
Birkaç örnek verecek olursak; bilgisayarlar, telefon aygıtları, iletişim
hizmetleri, beyaz eşyalar, teknolojik yenilikler sonucu kaliteleri sürekli olarak
değişen, daha doğrusu artan ürünlerdi.
MPM’ye göre kalite kavramı:
“… üstün özelliklere sahip anlamında değil, istenilen özelliklere sahip
anlamında kullanılmaktadır. Bir üründe önemli sayılan özelliklerin hedef
değerlere yakınlık derecesi veya ürünün hedef civarındaki değişmezliği
olarak tanımlanmaktadır” (http-6).
Bu tanım eksiktir, çünkü teknolojik yeniliklerin getirdiği kalite farklarını göz
ardı etmektedir. Tanıma göre teknoloji veridir, dolayısıyla belli bir optimal
ürün kalitesi vardır, ama bazı nedenlerden dolayı üretilen ürünün kalitesi farklı
olabilir. Bu durum, yukarıda söz ettiğimiz birinci durumun aynısıdır. Üretilen
ürün ne kadar az hata içerirse, o kadar kalitelidir, anlamına gelir. MPM’nin, bir
yandan ülke ekonomisindeki verimlilik artışının önemini vurgularken, diğer
77
yandan “teknolojik yenilikler” ile gelen kalite farklılıklarını göz ardı etmesi
ciddi bir eksikliktir.
Özetleyecek olursak
Bu çalışmanın girişinde bir siyasetçi veya bir öğretmen veya bir gömlek üreten
işletme veya ülke ekonomisi açısından “verimlilik” kavramının farklı anlamlar
taşıdığından söz emiştik. Yapılan analizlerde de bir işletme için verimlilik ile
ülke ekonomisi açısından farklı olduğunu örneklerle gördük. Dolayısıyla, bu
veriler ışığında MPM’nin öncelikle işletme açısından mikro-ekonomik açıdan mı,
yoksa ülke ekonomisi ölçeğinde makro-ekonomik açısından mı verimlilik olgusu
ile ilgili olduğunu net bir biçimde ortaya koyması gerekir. Eğer her ikisi de
MPM’nin ilgi alanına giriyorsa, o zaman işletme ve ülke ekonomisi açısından
“verimlilik” ile ilgili kavramların tanımının ve ölçümünün farklı yapılması
gerektiğinin net bir biçimde ortaya konması gerekir. Yukarıdaki bölümlerde de
görüldüğü gibi, üretici için verimlilik analizi ile ülke ekonomisi açısından
verimlilik analizi farklı olmak zorundadır.
MPM’nin yayınladığı raporlarda ülke ekonomisindeki verimliliğe önem verdiği
net bir biçimde görülmektedir. Örneğin 2002 yılı Verimlilik Raporu’nda şöyle
bir ifade yer alır: “Türkiye ekonomisi değerlendirilecek… yapılması
gerekenler tartışılacaktır” (s.12). MPM’nin ülke ekonomisinde verimliliğe önem
vermesi, ön plana çıkarıp sürekli olarak verimliliğin önemini vurgulaması çok
doğru ve yararlı bir davranıştır. Ama MPM tarzı verimlilik analizinin ülke
ekonomisi açısından eksikleri ortada. MPM’nin Ç/G analizleri ülke ekonomisi için
yanlış sinyaller alınmasına neden olmaktadır. Verimlilik, işletme için kârlılıkla,
ülke ekonomisi için ise KD üretimi ile ilişkili bir kavramdır, dolayısıyla ülke
ekonomisinde verimlilik analizleri için “katma-değer” ölçütünün kullanımı daha
doğru olacaktır. Eğer MPM hem işletme hem de ülke ekonomisi ile ilgili
verimlilik analizlerinde “aynı katma-değer” kavramını kullanıyorsa, o zaman
MPM’nin işletmelere “verimli” bir biçimde yardımcı olamayacağını ileri sürmek
yanlış olmayacaktır.
“Verimlilik” ve “verimlilik artışı” gibi iki benzer ama farklı olgu karşısında
MPM’nin yaklaşımının yanlışlığı net bir biçimde görülmektedir. Birincisi durağan
(statik) bir durumu, ikincisi ise dinamik bir süreci gösterir. Ama MPM’ye göre
sanki bunlar arasında bir fark yoktur ve iki kavram eşanlamlıdır. Bu yanlış
yaklaşımdan da bir an önce vazgeçilmesi gerekir.
78
MPM aslında teknolojinin veri olduğu bir ortamdan ekonomik ve teknik
etkinlikleri (EE-TE) artırmaya yönelik, “etkinlik artışı” diye tanımladığımız
kısa dönem statik verimlilik analizleri yapmaktadır.
Daha verimli olabilmesi için MPM’nin öncelikle verimlik ve verimlilik artışı
arasındaki önemli farkı doğru algılaması ve çalışmalarını teknolojik yenilikleri
de kapsayacak bir biçimde yeniden yapılandırılması gerekir.
79
Ek
Yukarıdaki çalışmada verimlilik ve verimlilik artışı, iki farklı yöntemle bazı
hipotetik rakamlar kullanılarak incelenmişti. Biri MPM’nin kullandığı verimliliğin
Ç/G oransal ölçümü; diğeri ise ülke ekonomisinde verimlilik ve verimlilik artışı
ölçümü için önerilen katma-değer ölçütüne göre ölçümdü. Aşağıda bu farklı
yöntemlerle yapılan ölçümlerin sonuçlarının karşılaştırması bir kez daha ve
toplu olarak verilmektedir. Karşılaştırmada üretilen “miktar” değil, üretilen
“değer” esas alınmıştır.
“Verimlilik” ölçümü sonuçları (Teknoloji veri):
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Vx = Vy
rx = ry
VLx < VL
y
KDx < KDy
KDx / Lx < KDy / Ly
“Verimlilik artışı” ölçümü sonuçları (Teknolojik yenilik sonrası):
Gömlek üreticisi X Cep telefonu üreticisi Y
Emek-yoğun üretim Teknoloji-yoğun üretim
Vxt+1 = Vy
t+1
ΔVxt+1 = ΔVy
t+1
rx t+1 = ry
t+1
VxL,t+1 < Vy
L,t+1
ΔVxL < ΔVy
L
KDx < KDy
Δ KDx t+1 / Lx
t+1 < Δ KDy
t+1 / Ly t+1
80
KAYNAKLAR
Gürak, H. 2011-a İktisat
Genesis, Ankara.
--- “ --- 2011-b İktisat - 2
Genesis, Ankara.
--- “ --- 2006 Ekonomik Büyüme
Ekin Kitabevi, Bursa.
Raporlar:
Verimlilik Raporu 2002 Milli Produktivite Merkezi, Ankara.
Verimlilik Raporu 2003 Milli Produktivite Merkezi, Ankara.
Verimlilik Raporu 2004 MPM, Ankara.
İnternet kaynakları:
http-1 www.mpm.org.tr/hizmetlerimiz/danismanlik, 25-08-2006
http-2 www.mpm.org.tr/hizmetlerimiz/verimlilikolcme, 25-08-2006
http-3 www.mpm.org.tr/default.asp?menuid=17&dict=v, 25-08-2006
http-4 www.mpm.org.tr/sozluk/default.asp?dict=v, 25-08-2006
http-5 www.mpm.org.tr/verimlilik/, 25-08-2006
http-6 www.mpm.org.tr/sozluk/default.asp?dict=k, 27-08-2006
http-7 www.mpm.org.tr/default.asp?menuid=2, 17-12-2005