hiv at fakultesi ll ll ergisiisamveri.org/pdfdrg/d00001/1970_c18/1970_c18_altany.pdf · 2015. 9....

13
: 1970 •• HIV AT FAKULTESI ll ll ERGISI ANKARA FAKÜLTESi TARAFINDAN YILDA ÇlKARILIR

Upload: others

Post on 27-Jan-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • Yıl : 1970

    • •• •

    HIV AT FAKULTESI ll ll

    ERGISI ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESi

    TARAFINDAN YILDA BİR ÇlKARILIR

  • İSLAM ŞüFl '..!'ARIJ}:ATLERİNE TÜRK-MOGOL ŞAMANLIGININ TE'SİRİ *

    Prof. Dr. FUAIJ KÖPRÜLÜ

    Türkçeye Çeviren: YAŞAR ALTAN

    İslam Tasavvufunun gelişmesindeki Hindtiluk, İranilik, Yeni-Platoncu-luk ve Hıristiyanlık gibi çeşitli yabancı te'sirler, birÇok hil,oinlerce uzun uzun incelenmiş ve bu konuda birtakım nazariyeler ileri sürülmüş bUlunmaktadır•. Bu kısa muhtırada, sadece bazı. müslüman sıüi tarikatlerine Türk-Mogol Şamanlığı'nıu te'sirinden bahsedecek ve Sıüilik tarihinde, şimdiye kadar he-men hemen hiç göze çarpmamış bulunan bir noktaya dikkati çekeceğiz. Vak-tiyle, WUNDT, büyük felsefi sezgisiyle, sıüi tarikatlerince İcra edilen bazı raksların, İslam dünyasına muhtemelen kuzey Sibirya'daki Türk kabileleri yoluyla girmiş bulunduğunu düşünmüştü2• İlk -Türk mutasavvıflanyla ilgili eserinıizde, Türk sıüi tarikatlerinin en eskisi olan YESEVİYYE Tarikati'nde Şamanlık'ın göze çarpan bazı izlerini gösterdik•. Şimdi, etnografik ve tarihi birtakım malzerneye dayanarak, hu mes'eleyi biraz daha aydmlatmağı arzu ediyoruz. Şüphesiz ki, büyük sıliiierin tasavvufi anlayışlarmda, Şamauizm'e herhangi bir hisse vermek hahis mevzı1u değildir; tasavvufi alddeler tarihi bakırnındau bu hisse her nekadar ehemmiyetsizse de, tasavvufun harici tarihi hakımından pek de ehemmiyetsiz sayıliı.maz; bunu, bilhassa Türkler arasmda yayılan tarikatler mevzı1unda, :iıı:andıncı delillerle göstereceğiz.

    * Rahmetli Profesör Fuad Köpriilü'nün bu araştırmasının Fransızca aslı (Prof. Dr. H. C. Köprüiiizade ll!ebmed Fuad, Influence du Clıamanisme Turca-Mongol sur les Ordres 1\fysıiques 11fıısulmans, İstanbul, ı929), İstanbul Darülfüufuıu Türkiyat Enstitüsü'nün ı numaralı mub-tırası olarak yayınlanmıştır.

    ı En iyi tenkidli bilgi için bk. Massigııon, Essai sur les origines du Lexique ıeclınique de la . mysıique mıısulmane, Paris, ı922, p. 45-80; I. GOLDZİHER, Le dogme et la loi de l'Isliim, p. ıll-155, Paris, ı920.

    2 W. WUNDT, Völkerpsyclıologie, Leipzig, ı908, 3, 425; 6, 431. 3 Türk Edebiyatı'nda nk Muıesavvifler, İstanbul, ı9ı9, s. 133, not 4.

  • i

    l-l

    142 FUAT KÖPRÜLÜ

    Diğer taraftan, Tasavvuf'nn İslam alemine te'siri, veya daha doğrnsn İslamiyet'iıi pek çok bölgelere sür'atle. yayılışı ise, milletler-arası bir vasıf taşıdığı -ve ancak hn tasavvufi tarikatler sayesinde tahakkuk edebildiği için-dir ki-•, incelemekte olduğıımuz mes'ele, Türk dini tarilıi hakımından hususi bir ehemmiyet kazanmaktadır.

    I.

    Türk şamanlığı'nın ilk izlerini 5, en eski Türk sfıfi tarikati olan Yeseviyye• üzerinde aramak. pek tahiidir.

    4 SNOUCK HURGRONJE, Politique musulmane de la Hollande (R. M. M. 1911, p. 70). 5 Dilli etno~afyada oldukça uzun zamandanlıeri kullarulmış olan Şamanlık (Chamanis-

    me) kelimesi, Yukan-Asya aşiretleri arasında "büyücü" anlamına gelen şaman (chaman) keli-mesinden türemiştir. Eski Türkler'de büyücüyü ifade etmek için kullanılan kelime, KAşGARLI MAHMuD'un da zikretmiş olduğu gibi, sadece "EAM"dır (C. BROCKEIJıiANN, Miııeltürkicher Wortschatz, 143). Her nekadar Mogollar, "siinian" kelimesini kullanırlarsa da, bu anlamda "bögii" kelimesi daha çok kullarulmıştır; fakat, bilhassa Mançu ve Tonguzlar arasında: "siinian, saman, sama'' kellinele.rl kullamlır. "Şa-men" kelimesi Çincede kullanılmıştır. Şaman kelimesini önce-leri, Budist papas manasma gelen "samana", veya diğer bir şekle göre "sramana" kelimesinden türetmek ellietine .gidilmiştir; fakat 1842'de W. Schott, 1846'da BANZAROW bu nazariyeyi reddettile~. M. Paul Pelliot, XII. ~da Jocens'İerin dilinde büyücü anlıı=.ı taşıyan "cham-man=chaman" kelimesinin varlığını ortaya koymakla yetinerek, bu kelimenin etimolojik mü-niikaşasma girişİllemiştir (JournalAsiatique, Xle serie, 1913; Tome I, p. 466-469). E. BLOCHET'-ye.göre, Budizm, eski zamanlarda 1..-uzey mmtakalara kadar yayılmış olup, dolayısıyle de, şaman kelimesi builistlerden alınmış olınalıdır. Yeteri kadar müsbet deliliere dayanmayan bu nazariye, bizce erken ve tesadüfidir (E. BLOCHET, la conquete des Etats .nestoriens de l'Asie Centrale par les schiites, 1926, p. 55). Haklı olarak B. LAUFER (Origine of the ıvord Shaman. Reprinted from the American Anthropologist N. S. vol, 19, No. 3, july-septemher 1917), şamanizmin en eski zamanlara kadar çıktığını ve "şaman, saman, kam" kelimelerinin builistlerden _alınmış olacağı iddiasının tamiimiyle temelsiz olduğıinn söyler (T'oung pao, vol, XVIII, 1917, p. 237). Prof. W. BANG, "siinian, saman" ve Türkçe "kam" kelimeleri arasındaki ilgilere dair J. NEMETH tarafından öne sürülen· delilleri kahiii etmemektedir. O, bu konuda MARQUART'm görüşünü de delil olarak kahiii etmiyor (Hungarisclıe jahrbüclıer, 1925, Band. V, heft. 1, s. 55). G. mo: RADZE, eserinde (Der.Schamanismus bei eler siberisehen Völkern, Stuttgart, 1925, s. 1-2), bu kelhnenin, MogolveMançu menşe'li olduğıinn anlatarak, onun, yabancı menşe'li olduğu naza-riyesini reddetmektedir. Ayrıca bk., SILVAIN LEVI, le "Tokharien B", langue de Koutcha, ·Journal Asiatique, 1913, Xle serie, tom. II, p. 370.

    6 Bu tarikat hakkında daha çok bilgi edinmek için bk., Türk Edebiyatında lik Mutasau-uıflar, (1. Kısım). Bu kısmın notsuz tercemesi için bkz., TH. MENZEL, Körösi Csoma-Arclıivum, B. II, H. 4, s. 281-310. J. H. MORDTllfANN tarafından yapılan Alınanca küçük bir özet: Ori- · ental. literatur zeitung, 1923, Nr. 3. CL. HUART tarafından yapılan Fransızca bir özet: Journal des Savants, N. 1-2, 1922, p. 5..:.18. L. BOUV AT'nm uzun bir özeti: Revue du Monde ıY.fusulman, 1921, vol. XLIII, p. 236-282.

  • isLİM SUFİ T.ARİJuTLERİ 143

    Yesili, 4-HMED YESEVİ isimli bir Türk tarafından XII. yüzyılda ku· rulmuş olan bu tarikat, Türk boylan arasında yüzyıllarca devam etmiş ve Seyhun'un kuzeyinde yaşayan bu boyların islamlaşması.:n,da mühim bir ihnil olmuştur. Bu Türk hoylan, kendi göçebelik hayatlannı devam ettirdikleri ve ibtidai dinlerinin izlerini sakladıklan için, Yeseviyye tarikati, bu eski gelenek-lerden pek tabii olarak müteessir olmuş, hatta bunlardan birkısmını da kabUl etmek zorunda kalmıştır. Yesevi dervişleri arasında yaygın bir menkaheye göre AHMED YESEVİ'nin "zikir" ( f~) meclislerinde, erkeklerle hirllkte örtüsüz kadınların hulunmalan, Maveraün-Nehr ve Horasan sfrfüeri ve ila-hiyatçılannın şiddetli tenkidlerine yol açmıştı. Bu menkabeyi anlatan müteas· sıb sünni nakşhendi dervişi, her nekadar onu tamamıyle bir iftira olarak telakki ediyorsa da, bu menkabenin şekli dalıl bize, aksine, onun taribi bir vakıayı gösterdiğini anlatıyor. Gerçekten, hiç şüphe yok ki, eski Türk ailesinin mader-şahl vasfı dolayısiyle, kadına hala büyük bir önem veriliyor ve kadınlar İslami hükümlere rağmen, halk toplantılarında hulunahiliyorİardı7• Bu adet, göçebe hayatını muhafaza eden Türkler'de günümüze kadar da devam etll).İştir ve örtüııme adeti, haşlangıçtanheri, tabii ki ancak İslam hakimiyetinin kendisini diğer yerlerden daha fazla hissettirdiği şehir ve kasabalarda yerleşmiştir.

    Acaba bu menkabeden, göçebe Türkler, kendilerini islamlaştıran soy· daşlan sfrfüeri, şamanlar (Türkçesi: Kam) olarak görüyorlardı, sonucu çıkanlamaz ını? Bundan dolayıdır ki, şamanların efsUnlan yerine, kendi milli 9il· leriyle yazılmış sfrfiyane ilahüeri dinlemek için kadınlar ve erkekler ayinlerde• pekala birlikte hulunabiliyorlardı.

    7 İslfuniyeften önce Türkler'de kadın'II! ictimiii yeri hakkında hk., W. BARTHOLD, Die Historische Beıİeutung der Alttürkisclıen Insclıriften, s. 15.- P. PELLIOT, T'oungpao, vol. XV, p. 235, note 3, 1914. İslfu:nlaşmadan sonra şehirlerde oturan Türkler arasmda kadın'ın ictimiii ehemmiyeti azalmış ve hürriyeti hemen hemen kaldınlmıştı. ICutadgu Bilig yazarının görüşü, hn h~ustaki fikriınizi 1.-uvvetlendirmektedir (KÖPRüLüz.ADE M. FUAD, Türk Edebiyatı Tarihi, 1926, s. 197); halbuki göçebe Türk aşiretlerinde İslfuniyet'ten sonra hile kadın, geçmişte olduğu gibi hürriyetini ve mevkiini muhafaza etmiştir. Biz bunu, DEDE KORK.UD hikayelerinde açıkça görmekteyiz (W. BARTHOLD, ICitab-ıiCorkud. I. Borba Bogatyrjas angelarn smerti. Zapiski vistocnago-otdeleni}a imperatorskago. Russkago arxeologiceskago obssestva. T. 8, 1893-1894, S. Petershuxg, 1894); bununla beraber, meşhux Horasanlı sıif1 Ehü Sa

  • 144 FUAT KÖPRÜLÜ

    Eski bir müslüman yazarın9kaydettiğine göre, "zikr-i erre;? (hıçkı zikri) diye isimlendirilen, Y eseViyye tarikatine has zikir tarzı, hususiyle Türkler'in ~e~~a uygun gelmektedir; bu ~ikir tarzında, Kuzey Asya göçebe boylarının şa~anlarına has vecdi rakslarm izlerine pek sık rastlanmaktadır.

    Yeseviyye'nin ilk teşekkiilüne dair bilgimizin yetersiz oluşu yüzünden, onu iyi anlamak için menkahelere başvurmak zorundayız. Birçok eski. Türk boylarında olduğu gibi, bu menkaheler, bu tarikatte de öküzlerin kurhan edil-mesi'" .adetinin bulunduğunu göstermektedir. Yesevi menkahelerinde göze çarpan bir başka hususiyet vardır ki, bu da, Türk velilerinin kerametleri ile

    . Budist azizle:ı:inin kerametleri arasındaki büyük henzeyiştir. Mesela, gene Pıenkaheye. göre, AHMED. YESEVİ ve demşlerinden bazıları, ·kuş şekline girerek uçmak iktidarma sahiptiler; BektaŞi" menkahelerinde. de aynı ifadeye sık sık rastlıyoruz. Bu fevkalade uçuşlar, aynı şekilde Çin. Türkistiuıı velile-rinin menkahelerinde de görülmektedir. Bu hususiyet, HIOUEN T'SANG12

    tarafından anlatılan Budist menkabeleriyle bu rivayetler arasmda çok açık bir . henzeyişi ifade etmiyor mu? Bu benzeşme, Türkler'in yaşadığı bazı bölgelerde, mesela.Seyhuıı: çevresinde ve Doğu Türkistan'da13 uzun zamandanberi mevcud. olan Budda dinine aid aıi'anelerin bir devamı, yahud da, Türk velilerinin men-kahelerine, Hind folklorundaki14 esk-i bir mevzuun sızmasmm bir sonucu ola-maz mı? GRENARD, Kohtan civarındaki bazı müslüman veli mezarlarının eski Budist manastırları olduklarını ileri sürerek, bu mezarların15 ibadet ma-

    9 K. M. F., nk Mutasavvıf(ar, s. 132, not 4. 10 Bilinen bir olaydır ki, Tou-Kiue zamanında, yeri ve gökü yaratan Tangri'ye koyunlar,

    öküzler ve atlar 1.-urban edilirili (E. CHA V ANNES, Document sur les Tou-ICiue occidentaux, p. 248). POTANIN, bu ildetin, lıillen Altay Türkleri'nde bulunduğunu söylemektedir (Ocerkisevero-:::apadnoj Mongolii. Vyjpusk IV. Materialyj etno-graficeskije, 1883, 78). Anadolu Bektaşi men-kabelerinde, Yeseviler'de de mevcut olan bu adetin izlerini bulmaktayız. Hacim Sultan'ın Vi-layetname'sinde binbir öküz 1.-urbanından söz edilir (R. TSCHUDI,.Das Vilayet-name des Hads-chim Sultan, s. 23, 68) .

    . ll Mesela: Jik Jriutasavvıflar, s. 38; R. TSCHUDI, Das Vilayet-Name des Hatisehim Sultan, s. 17-18; Çin Türkistanı Türkleri'nde, bu çevrelerde mezarlari bulunan birçok veli'ye rut uçma

    · menkabelerinin bulunduğunu biliyoruz. Kuş şekline girrneğe gelince, bu hususta hiçbir bilgiye sahip değiliz.

    12 Bu benzeme, billıassa Çin Türkİstanı velilerinin menkabelerinde çok açık ve belirlidir (F. GRENABD, Le Turkestan et le Thibet, 1898, p, 240).

    13 K RECLUS, Nouvelle geographie Universe/le; VI: L'Asie Russe, p. 556. 14 Türk folkloru üzerinde Hind falklorunun te' sirini ve Hind hikayelerinin yayılınalannda

    Türkler'in rolünü aulamak için bk., E. COSOUIN, Etudes Folkloriques, 1922; J.1IORAVCSIK, ICörösi Csoma-Archivum 1, 2, s. 166.

    15 F. GRENABD, Le Turkestan et le Thibet, p. 241.

  • İSLİM: SUFİ T.A.RİKATLERİ 145

    halleri haline gelişinde ecdad ayinlerinin çok büyük hissesi olduğunu haklı olarak ilave etmektedir. Hind folklorunda rastlanan bazı mevzfılann zikret· tiğimiz menkabelerin bazılannda bulunduklarını da ilave edelim. AHl\:t:ED

    YESEVİ'nin düşmaulan, onu hrrsızlık.la suçlandırıp şikayet etmek niyetiyle, mutfağına parçalanmış bir öküz bırakmışlardı; fakat YESEVİ, düşmanlannı

    . köpek şekline sokmuştu ve sözü geçen öküzü10 onlara yedirmişt{ Sonradan ge-

    len diğer te'sirler yanında Türk şamanlığı'nda Budizm izleri de vardır. Doğrudan doğruya değil de, Şamanlık aracılığıyla açıkça Bndizm'den gelen kalınııla

    nu YESEVİYYE'ye sızmış olması ihtimalini gözden uzak tutmamak gerektir.

    Türk sfıfiliğinin ilk devirleri hakkında bilgilerimiz arttıkça, eski Türk dininin kalıııtılan bize daha bariz olarak görünmektedir. Mesela, Orta-Asya'· nın ve Anadolu'nun Veli menkabelerinde o kadar sıkça tekrarlanan mukaddes ağaçlar17 , bu nevi' izlerden başka birşey değildir. Türkler'in, İslam ülkelerinde

    Batı;ya doğru göç etmeleri X. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar devam etti; dolayısiyle, islaınlaşma, yüzyıllar b.oyunca sürdü; böylece, şamanist te'sirler

    aralıksız yenilendi.ve Şamanlık kudretini de tarnanriyle kaybetmedi'"· Bunun·

    ı6 Bu menkabeyi meşhur asiatico-europeen hikaye ile karşılaştınnız: "le magicien. et son apprenti (sihirbaz ve ·çırağı)", Siddhi-Knr'da tercemesiyle birlikte (E .. COSQUIN, Eıudes Folk-loriques, p. 502-503).

    ı 7 Türk velilerinin menkab elerinde bu tarzda birçok örnek vaİdır. Türk-Mogol şamanlığı'nda, ağaçlar kültümühim yer tutar (CHANTEPIE DE L.A. SAUSSAYE, Manuel d'histoire des religions, quatrieme tirage, p. 36). Eski bir Uygur menkabesinde gördüğümüz iki mnkaddes

    ağaç ( ~Y."' ·~l:SJ~ ty.JW ) E.J.W. Gibb; Jl'!emorial Series, XIV, 1. p. 40) bu eski 1.ii!tün, Manibeizm'in te' sirini taşıyan bir şeklidir (P. ALFARIC, les ecritures manich€ennes, ·ı9ı8, II, p. 93). Bu konuda bk., JOS. MARQUART, Cuvaini's Bericht· über die Bekehrung der Uiguren (Sitzungsber Beri. Akad. ı9ı2, s. 486-502). Bu ağaçlar kültii, Müslüman Türk kavinıleri arasında hala yaşamak-tadır. ·

    ı8 Türk göçebe aşiretlerinin islamiaşması, hatta XV. yüzyılda da bazı bölgelerde devam etmiştir. NESEVİ'ye göre, CELALEDDiN HAREZMŞAH'in ord~sunda bulunanKanglıTürkleri, Mogollar gibi çok taıırıcı idiler (0. HOUDAS, Histoire du Sultan Djeliil ed-din Mankobirti, p. ı37). Bu devrln tarihçilerinden biri olan KEl\ı:ALEDDİN de, Mogollar'ın hücuclarından kaçarak önce Anadolu'ya sığındılrtan sonra SUriye' de yaşayan, kafirlerin ve Karmailler'in bile yapmadıklan ölçüde zulümde bulunan Harezniller'den bahsetmekte ve oııların put-perst oldnklannı söy-lememekle beraber, camilere kat'iyyen hürmet etmediklerini ilave etmek-tedir (E. BLOCHET, .flistoire d' Alep, ı900, p. 211-2ı2). Bir yüzyıl daha sonra İBNİ BATTUTA, Kefe ve Kerç ara-sında Hıristiyan Kıpçaklar'a rastlanııştır (İBNİ BATTUTA, Seyahat-Nilme-i tlmi Battuta, İstanbul, ı333-ı335, c. ı, s. 359, çev. Mehmed Şerif). XV. yüzyıl taribçisi İBNİ ARABŞAH, Kıpçak çöllerinde kendi devrinde hala put-perest kimselerin bulunmakta oldnklarından bahseder

    (S. H. MANGER, J.rJ J~l J JJ.ul.l ._,..;.l.f ":'!::) J Toriı. ı, p. 352). M. BLOCHET, bıınların budist oldnklan görüşündedir (E. BLOCHET, La cimquete des Etats nestoriens de l'Asie Centra/e par les Sch"iiıes, Paris, ı926, p. 6ı).

  • 146 FUAT KÖPRÜLÜ

    içindir ki, XIII. yüzyılda Harezmşahlar'ın saray-ında, eski Türkler'in, büyü

    ile ilgili bazı geleneklerinin bulunduğunu görüyoruz••.

    II.

    Mogol istilasının, İslam aleminin siyasi gelişmesi üzerindeki sonuçlan

    herkesçe bilinmektedir. Bir başka eserimizde20 daha önce anlattığımız hu isti-

    lanm, Din tarihi hakımından büyük akisleri olmuştur. Burada, bunu tekrar

    ele alınıyacağız.

    Maksadımız, hu istiladan sonra, Mogol şamanlığı'ının birkısım Müslüman tarikatleri üzerinde bırakmış olduğu bazı izleri araştırmaktır. Yakın Doğu'da, İlhanlılar devrinde, ordnda ve Mogol sarayında şamanların bulunduğunu, :Q.atta İlhanlıların İslaıniyet'i kabUlünden sonra da, şamanların mevcudiyet· lerini devam ettirdiklerini hiliyoruz21• Bir yüzyıl kadar daha sonra, hüküm· darlığı yanınd~ İslam akidesine sıkıca bağlı hulUU:an ve. dahili siyasetinin temeli olarak hu akideden faydalanan TiMUR'un ordusunda hile yine şa· manlar vardı. Bu yüzden, Mogol şamaıılığı ile müı'ı.aseheti olan bölgelerdeki bazı tasavvufi tarikatlerde, hu Mogol şamaıılığı'nın izleri ister istemez ken· disini gösterecektir;

    Meşhur Müslüman tarilıçi ZEHEBİ, "Rifa 'iyye" tarikat:iıiin kurucusu

    AI;IMED ür~RİFA 'İ'den hahsederk~n, hu te'sirin varlığını bize şu :_şekilde anlatmaktadır: ''Fakat, müridleriarasmda, iyileri olduğu gibi kötüleride vardı;

    Tatarlar'ın Irak'ı ele geçirdikle~ tariliten başlayarak, Rifa'ller arasında;

    ateşe girmek, vahşi hayvaıılara hinmek, yılaı;ılarla oynamak gibi, ne Şeyh

    19 KÖPRtİLtiZADE M. FUAD, Une institution Magique chez les Anciens T~rcs: -Yat (Acıes ciu Cangres international d'Histoire des religions, 1925, Tom. II, p. 440-452).

    20 KÖPRÜLÜZADE M. FUAD, Anaılolu'da ·lsltimiyet, s. 70-77; bu me~'ele içiiı. bk.; _ R. STROTHMANN, Die Zwölfer-Schi'a, Leipzig, 1926. Profesör BARTHOLD, Ona-Asya Türk T~ri~i Hakkıncia Dersler (İstanbul, 1927) adlı Türkçe eserinin birçok yerlerinde, bu mes'eleyi de açık bir tıirzda izah etmiştir.

    21 İlbanblar'm ordusunda ve saraylarmda Şamanlarm, müslüman, bıristiyıi.n-ve budist-lerle bir arada bulunduklarma tarihi vesikalar şehfidet etmektedir. XIV. yüzyılın başlarmda Altun-Ordu'da saltanat sfuen ÖZBEK HAN, İslamiyet'i yayabilmek için, gayelerine karşı gel-rneğe kalkışan pek çok kimseyi, Uygnr, Balışi ve Büyücüler'i ortadan kaldırttı (W. DE TIE~ SENHAUSEN, Recueil de.Materiaux relatifs de. la Horde d'Or, 1884, Tome I, p;-173, 185).

    22 İbni .Arabşalı'dan nı:ıkl~n (E. BLOCHET, La conquiite ·des Etats nestoriens de l'Asie Centr~le, p. 61).

  • İSLAM SUFİ TABİKATLERİ l47

    AHMED'in ne de mürldlerinin bildiği hokkahazlıklar ve şeytanca fiiller or-

    taya çıktı23".

    Irak, Azerbaycan, .Anadolu ve hatta Altun-Ordu'm;ın bazı merkezlerinde yayılmış bulunan, eski ismi AI;ımediyye olan Rifa'iyye tarikatinin d.inl erkil-nının harici şekillerinde Mogol şamanlığı'nın te'sirinde kalmış olması pek tahüdir: Hakikaten, Rifa'i dervişleri, Mogollar nezdinde i'tihar sağlamak için bir taraftan, onlara silıirli ve tabiat-üstü temsiller arzetmek durumundaydılar-ki Mogollai, böyle şeyleri kendi şamanlarından isterlerdi-; diğer· taraftan, Mogol şamanları, İslamiyet'i bir moda olarak henimseyen kendi soylarından gelme reis ve prensiere yaranmak ve bizzat yaşadıkları İslami çevrede i'tihar sağlamak için, İslam ve bilhassa kendilerine daha uygun gelen Sfrfllik maske-sini takınağı hesaplarına uygun huluyorlardı2

    24 Mogol istilasının ardmdm yeni Türk aşiretlerinin İran'a, Mezopotamya'ya, Azerhay-can'a ve Anadolu'ya geldiğini ve neticeqe h~ bölgelerin etnik fizyonoı:ıiislııiıi huıidan müteessir olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, bu bölgel~e, Türkler'den başka l\1ogol aşiretlerinin de gelmiş oldıikİannı ~e onların da, her nekadar sayl]an az olsa da-hiç de ihmal edilemiyeceklerini gözden uzak tutamayız. HAMDULLAlİ KAZVfNI, Kazvin'e gelip yerleşen BULA TtMtiRt-YAN isimli bir N ayınan aşiretinden haltseder { •.J.J...f' t?)i J Gibb Memorial Series, XIV, p. 849). O, Irak-ı Acem'e gelen ve ziraatla meşgfıl olmak üzre oraya yerleşen lık Mogol aşiretlerindende haltseder ( y_,lAJI ~ J J Gibb Memorial Siiries, XXIII, ı, p. 66). Mazenderfiıı hava-lisine gelen bazı Mogol zümrelerinin, yerli unsurlarla kanşarak eriyip gittiklerini biliyoruz (H. L. RABINO, llfilzenderiln. and Asıeriibild, Gibb Memorial Neıo Series; ı52). Bu Mogol-lar'dan, Mganistan'a yerleşen sadece bir zümre, dilini korumuştur (BARTHOLD, Orta~A;ya Türk Tarihi Hakkında Dersler, ı927, s. ı93). EVLİYA ÇELEBİ, Kazvin şehrini anlatırken, oradaki .uşakların Mogolca konuştuklannı kaydetmektedir (Seyilhaı-Niime, c. IV, s. 366). Bu

  • 148 FUAT KÖPRÜLÜ

    sUfiler, Ehl-i Sünnet'in pek katı kaidelerinden kendilerini kurtarınışiardı ve onlar, ~hi-i Sünnet itikadına aykırı anlayışlarla uzlaşarak, İslam~m yayılması maksadıyla gösterdikleri dini neşret;me gayretine en te'sirli imkarn vermek için, bütün fırsatları kullanma yolunu tutuyorlardı.

    Mogol hakinıiyet devrinin umumi vasıflan gözönüne almacak olursa, Mogol hükümdarlarca, İslamiyet' e girişlerinden sonra hile, devlet menfaat· larımn ve milli an'anelerin bütün dini endişelerin önüne geçtiği vakıası mü-şahede edilir25• Dolayısiyle de hu devrin, bütün dini karışıklıklara elverişli olduğu kolayca anlaşılacaktır.

    III.

    XIII. yüzyılın sonunda, İlhanlılar'm sarayında büyük şöhret kazanmış olan BARAK BABA isminde hirisi2 ", Mogol şamanlığı'nm SUfiliğe te'sirinin güzel hir örneğini teşkil etmektedir.

    da, HAlıiDuLLAH KAZviNİ'nin sözlerini doğrulama1:ta ve bize, XVII. yüzyılda bu çev-relerde Mogoİca'İıın tamilmiyle ortadau kalkmadığını göstermektedir; bununla beraber, EVLİYA ÇELEBİ'nin bu işareti, do~rudan doğruya ve ma'1.-ul bir müşabedenin sonucu mudur, yoksa bir yazılı kayna1.-ı:iın iktihas mı? İşte, araştınlacak bir nokta. EVLİYAÇELEBİ'nin Seyahaı-Niime'sinde" geçe~ hikayelerdeki bu çeşit aktıırmalan bilmek için bk., E. PELLIOT, Le pretendu vocabulaire mangol des Kaitaks (Journal Asiatique, 1927, Tome CCX, p. 294).

    - Mezopotamya ve Azerbaycau'a yayilan çeşitli Mogol boylan arasında bilhassa "Celayır"lar, "Oyrat';la"r ~e "Sulduz"lar zikreıliİeb,ilir. Ceİayırlar'ın meşhur hiil..'Ümdar sülruesi, Celayır--aşİ~ retinden gelniekt-edir; İıaıbuki Oyratİar Bağdad havaiisinde x:ıv, yüzyıl b~şlarına doğru yer~ leşmiş bulunuyordu. "Biz, orada iınlan, XV. yüzyıl başlarında da görüyoruz (D'OHSSON, His, toire des Mongols, 1852, Tome IV, p. 731 -CL. HUART, Histoire de Bağdad, 1901, p. 10, ll, 20). Bu sonuncular arasında onsekizbin (ya da onhin) çadır kadar bir göçebe kiifilesi, Gazan'iı karşı· ayaklanıp SUriye'ye geçti; Mısır Sultanı'na sığındı ve sonra birçok değişiklikleri müteakih yerli kitle içerisinde eridi (D'OHSSON, {bid., Tomıı IV, p. 159-161). Mısır'a sığuınıağa çalıştıklan zaman bunlar, henüz İslil.miyeti kaİ:rôl etmiş değillerdi. Sulduzl~ için 1tfinorski'nin VEncyclo-pedie de l'Isliim'daki makiiiesine bakınız. Bu etimolojik bilgile~, R!FA•:fYYE tar1katinin, İslam olmauıış Mogol kabileleriyle nasıl ilişki kurduğunu açıkca aniatmağa yeter.

    25 Bartlıold; Ortci-Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, ·s. 159, 209.:

    26 Bu kelime Burak değil Barak o1.-unmalı. Efliil.:i llfeniikıb'inin tercemesinde "(V !Jl.·II, p. 324) CLEMENT HUART'ın anladığı "Berrak" şekli temil.mıyle yanlıştır. Eski Türkçe'de "Ba-

    rak" kelimesi, "tüysüz köpek" anlamına gelir. Bu konuda bir menkabe de vardır (..:..W .:ııY..~ !.\_;JI) c. I., s. 315; C. BROCKEL~~. llfitteltürkischer Woitschat::, s. 31; RADLOFF, Wör· terbuch, IV, 1477). DEDE KORKUD hikayelerinde, bu kelimenin gene aynı manada 1.-ııllanılmış olduğunı"ı görüyor=: (İstanhcl. s. 62). MÜNECCİM BAŞI'nın verdiği bilgiye göre-ki bunlar, YAZICI-Zade All'nin Selçuk-Name'sinden bizzat aldığı haberlerdir - SARI SALTUK, Sel-

  • İSLAl\I SUFİ TABİKATLERİ 149

    GAZAN ve daha sonra da OLCA YTU üzerinde hasıl ettiği büyük bir nüfUzdan faydalanan hu Türk siifisi, hu prensin ·zamanında Geylan bölgele-rinde yapılan uzun seferlerin teşvikçisi olmuştur; nitekim, 707'de aynı bölgede öldürüldü. O, HACI BEKTAŞ VELİ'nin27 müridierinden hlı:i olan SARI SALTUK'un müridi idi.

    XIII. yüzyıl Türk dini tarihinin pek mühim iki şahsiyetinden biri olan SARI SALTUK hakkında, halen, eksik olmakla heraber oldukçageniş bilgiye sahip hulunmaktayız; BARAK'a dair şimdiye kadar hiçbir araştırma~m ya-pılmamış olması teessüre değer; bununla heraber hu devile aid Mısır. ve İran tarilıi kaynaklarmda hu siifi ile ilgili oldukça geniş malumat vardır; öyle ki, hu siifiden nakledilen hikeıniyata da sahip hiılunuyoruz••. Bu vesikalara da-yanarak, günün birinde neşretmeyi umduğumuz h'ir monografi hazırladık. Bu vesiyle ile, eski kaynaklardan aldığımız ve BAR.A.K ile müridlerinin. kıyafetleriyle ilgili malumatı burada h~tünü ile hUlasa ederek, hu harici. şekiller üzerinde Mogol şamaiJ.lığı'nın te'si:i:lerini kısaca tahlil etmek istiyoruz.

    XIV. yüzyılm başında, BAR.A.K, birkısım müridleriyle birlikte Şam'a geldi; onlarm.acaih elliiseleri halkı hayrette bıraktı, huclar üzerine halk şarkı~ ları hestelendi; hatta.harikul'ade görünüşleri, Karagöz oyunlarmda hile tem-sil edildi. O halde, onlarm.kıyafetlerinden bahseden aşağıdaki izahlarm sili-hatmdan hiç şüphe .edilemez:

    çuklu prensi olan BARAK'ı Dobruca'ya kendi yanına çağırtarak onu müslüman etmiş, ha-. .

    life makamma yükseltmiş, sonra ·aa Sult8.iı.iye'ye göudermiştir. SARI SALTUK, bu gözde şahsa ''Baragu:iı" demiştir ki bu kelime, "köpeğim" anlamındadır ve O'nun lakabı olarak kal-

    mıştır ( J.J..UI c:-l:- Bayezid Umfımi Kütüphanesi yazmaları, nu. 5019-5020. - Selchouk-niime de YAZIDJIOGLU, Bibliotheque Nationale, Suppl. turc, nu. 737; Topkapı Müzesi, REV AN O D .ASI kütüphane elyazmaları, nu. 1390).

    27 Türk Edebiyatı'nda nk ı"W:utasavvıflar (S. 63-65) adlı kitabımızda, Sarı Saltuk konusun-da Türk kaynaklarınca verilen bilgilerden kısaca bahsetmiştik. F. W. HASLUCK tiırafuıda.ıi, Annual of British School at Aıhens (XIX, XX)'da neşredilen iki makiile, Avrupalı seyyahların bu konudaki müşlilıedelerini toplaıruştır; F. BABINGER, l'Encyclopedie de l'Islam'diıki San Saltuk Dede adlı makiiiesini kaleme almak için bilhassa ht! araştırmalardan faydalanmıştır.

    28 Bir önceki notta zikredilen kaynıiklardan başka, o devrin tarihi kaynaklarında, Barak konusunda pek çok biyogrıiffr bilgiye rastlanılnıaktadır. Teferruat bakunından, bu kaynakların bB.zan birbirlerini tutmadıklarını ilave edelim. Bütün bunları, ciddi bir tarihi tenkide tB.bi< tut-mak sfıretiyle, Barak'ın, hem şahsiyetini beni de siyasi, dini rolünü iyice anlamak pek rua müm-

    kündür. Bu Şeyh'in hikmetlerini içine alan "JI J. tJ' ..:;.. ~ ..:ı1.15'" isimli Türkçe risrue, Viyana Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. (G. FLÜGEL, Die Arab. Pers. und Türk. Handsch-rift. der Wiener Hofbibl., I, 242)~ BB.zı Türk 1.-iitüphanelerinde bu eserin Farsça aslı bile vardır.

  • 150 FUAT KÖPRÜLÜ

    "Onların yülünmüş (tıraş edilmiş) sakallan, gür bıyıklan vardı; iki boy· nuz tutturulmuş keçeden serpuşlar giyiyorlardı. Boyunlarında kınalı öküz kemikleri,· ucu kıvrık Çevganlar ve çıngıraklar asılı idi. Dış görünüşleri çok çirkin, hatta çok korkunçtu. Davullardan ve diğer çalgı aletlerinden müteşekkil, husus! bir muzıka takımlan ( .ı;~ı, ) vardı: toplu yürüy-üşlerinde Çın· gırakların, kemiklerin, çevganların gürültülerine kanşmış. h u musikinin sesleri o kadar müthiş bir gürültü çıkanyordu ki, SUriye halkı, bizzat şeytanın hile bundan dehşete düştüğünü kendi şarkılarında ifade ediyorlardı. Birgün BA-RAK'a, niçin böyle değişik kıyafetle gezindiği sorulduğunda, "zavallılann eğlencesi olmak istedim" dedi.

    Bu Şeyh, GAZAN HAN'ın huzftruna ilk geldiğinde, önüne kızgın bir kap-lan salıverildiği, fakat Şeyh'in attiğı na'ranın ·yırtıcı hayvanı gerilemeğe zor· ladığırivayet edilir. BARAK, Şam'a geldiği vakit, bu def'a vahşi bir devekuşu ile gene korkutulmak istenmiş, fakat Şey~, derhal bu kuşun Üzerine atlayıp, kuşun sırtıiJ.da meydanı dolaşmıştır. Binicisinin telldniyle, devekuşunun bir müddet uçtuğu da nıikledilmektedir. BARAK, kendisine verilen parayı sak-

    . lamıyor, onu derhal dağıtıyordu. Müridierinin yaşayışiarını bir düzene sokmak gayesiyle, onlan teşkilatlandırmıştı;· murakahelerini te'min iç;in de, husftsi zabıtası vardı. Şayet, olur da., müridierinden herhangibiri bir namazı kaçırırsa, ona kırk değnek vurulurdu; her gün, akşamdan sonra, bir ziki:i:- meclisi kuru-lurdu. Bununla .birlikte, bazı kaynaklar, bu kimselerin Ramazan orucunıi :tııtmı.ıdıkla:nnı ve her çeşit günahı işlernekten çekinmediklerini zikrediyorlar29•

    Çeşitli kaynaklardım aldİğımız bu kısa bilgiler, BARAK'ın ve müridle-rinin, Mogol şamanlığının ne derece te' sirinde kaldıklarını açıkça göstermek-tedir. Bu llgneri çok daha güzel belirtebilmek için, onlan, etnografların şamanlar' a dair . verdikleri tavsiflerle . karşıİaştıralıİn:

    1-:- İki Boynuzlu Serpuş: Şamanlık'ta serpuş, Müslüman tarikat-lerinde kullanılmıŞpekçok serpuş çeşidinin adı olan "Tae" ( 1!:.\.j ) kadar mü-. lıimdir. Müslüman Kırgız-Kazak Baksılan, aynı soydan diğer şalııslarla kıyafet hakımından hiçbir fark göstermedikleri halde, kuş tüyleri vesair . şeylerle, serpuşlannı süsleme adetleriyle diğerlerinden aynlırlar. Altay· şamanlan'n .a serpuşlan, tamamiy le özel tarzda yapılınış ve deri, tüy ve demir parçalan ile

    29 Bıi özet, Ayni'nin Vekiiyi'-Name'sinden, İhni Hacer'in ıı :C...lSJI .J.J..\ll ıı sinden ve

    (( jL.dl Jı:ll , jl)l _r.JI .:ı~l 11 den ve diğer benzeri kaynaklardan ahnmıştır. Bn kaynak-ların kaişılıiştırnialı tenkidi, ilgili metinleriyle birlikte SARI SALTUK ve BARAK hakkındaki monografiı:iıi.zde ueşredilecektir.

  • İSLİl\I SUFİ TABİKATLERİ ısı~

    hezenmiştir;·Buriat şamanlan'nda, serpuşun yerini bir demii çei:ıiber almak-tadır; bu çcmherde, sivri uçlan geriye Q.oğru kıVrik, aynı şekilde demirden iki boynuz vardır'"· Alarski Buriatlari.'nda aynı şekilde hoyiı.uzlu şaman tak-kcleri bulunmaktadır. Bu konuda bazı menkaheler de yok değildir31 •

    Bazı kaynaklar, BARAK ve müridierinin bir takke giyip giymeilikle-rinden hahsetmemekte, fakat sadece keçeli öküz boynuzlan taktıklannı hil-dirmektedir.

    2~ Kuşlara B inme: Kuşu, binek hayvanı gibi kullanma ve kaplan-lan te'sir altmda bırakma işi, Şamanlık'la da ilgilidir. Meselft, Uranka me"n.-kabelerinde, bazı şamanların hizmetinde olan Ruhlar arasmda ayı ve kargalar gibi vahşi hayvanların ~eya kuşların ~an da vardı33 • Aynı sfuette_Altay şanıanlannın ı:ı:ierasiml~rind~ elbise, serpuş, bir kaz figürli ve b:k davul, kul-landıklan malzemeyi teşkil etmektedir. Şaman guya göğe çıkarken binek o~arak bu kazd~n istifade etmekte, ona dön_erek efsUnlar oKumakta ve bu & sUnlara, kazın yerine ve onun adına kendisi cevap vermektedir". Mogol fa~ . tihine CENGiZ ünvanını veren Mo gol şamanı, rivayete göre kerametleri ıı.:rasmda, bir at üzerinde göğe yükselmeği de sayar35 •.

    30 G. N. POTANIN, Ocerki severo-Zpaı!noj Mongolii. Vyjpusk IV., Materialyj elnogia-ficeskije, S. Petersburg, 1883, 54-55.

    31 N. ZATOPLJAJEV, ZURUTKAN-ONGON. Zapiski vosıcno-sibirskago otı!ela impara• torskago russkago geograficesıvapo geografii, T. II., vyjpusk 2, Irkı:itsk. 1890, 9. KAŞGARLI MAHMUD, u !.l.;_Y. L.. _;:; ll adını verdiği bir nevi başlıktan bahsediyor (V ol. I., p. 406-Brockel-mann, s. 167). Biri önde, öteki arkada iki kanadlı bu takkenin, iki boynuzlu takke ile acaba bir ilgisi var mıdır? Gazneliler'de, şefiere ve idarecilere cc tt.; _;.:1 · 0-}S' ll denen, iki boynuzlu bir başlığı vermek adet idi. İlk Selçuklu reisierine de bundan verilmiş idi (KAZIMIRSKI, Menoutchehri, 1887, p. 103). B n başlıklar arasmda da ilgi var mıdır? İşte, mübim bir mesele daha; biz burada, sadece bu mes'eleyi ortaya koymakla yetiniyoruz. W. ANUTSCHIN tara-fından verilen izablara göre (Ocerk schamanstıoa u jenissejskich osıjakaıc,fig. 103, 104), Ren ge)riğfhoylıuzlanyla süslü· serpnşiı bfızı. Sibirya şainanlarinda da rastlaiıdığını ilave edelim (Publications ·au Musiie d'Anıhropologie ıiı d'Eihnographie ·de l'Acadiimie Iriıperiale i:les· Sci. ences de St- .Petersbourg, vol.,: II., 2, 1914).

    32 Mesela

  • 152 FUAT KÖPRÜLÜ

    Büyüye karşı duaları içine alan ve Müslüman Başkırlar arasmda müteda-vil efsfın kitaplarında, kamçı yerine yılanları kullanan, arslanlara binen Türk velileri zikredilmiştir. Bektaşi menkahelerinde ve diğerlerinde bunların hen-zerleri vardır3 •,

    3- YÜlünıİıüş Sakallar~ Uzun·Bıyıklar: Kırgız-Kazak Baksılan'nm dualarmda, eski şamaniann ancak müslümaniaşmış bir şekli olan uzun bıyıklı veillerin adları geçmektedir37• Ebıl DULEF, meşhur seyahatname'sinde, "Boğraç" isinıli Türk boyundan bahsederken, umılmiyetle onların yüliinmüş sakalları ve sarkık bıyıkları olduğunu söylüyor38•

    Bu karşılaştırmalarla, Türk-Mogol Şamanlığı'nm bazı İsldm tarlkatlerine, h~sılsiyle Türk mulıitleri'nde yayılmış olanlarına te'sirlerini yeteri derecede ortaya koyduğumuzu samyoruz. Zaten, WUNDT'un mükemmelen tahmin etmiş olduğu gibi, bu çeşit sızm8.lardan kaçınılamazdı. Her nekadar bu sızmalarm izleri, husılsiyle Kazak-Kırgızlar'da ve Kalenderiler, Hayderiler, Bektaşiler, Torlakiler gibi Ehl-i Sünnet dışı teşekküller (les organisations

    · heterodoxes) arasında yaygın tarikatlerde ta'kip edilebilirıle de, bu tedkikin sınırını aşmamak içlıı., bir' başka araştırmamızda hunla~dan bahsedeceğiniizi de belirtelinı.

    36 XIV. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu'da çok büyük şöhrete erişmiş olan EMİR

    SULTAN'ın türbesine, bir arslanın, zincirlerinden boşanıp, gözyaşlan dökerek ziyarete gittiği

    nakledilmektedir (Belig, .J[; _y ~4J • .c:,....tl) s. 76). Axslima binmek. ejderhalara hükmet-mek i 'tiyadmı, EBÜ SA 'ID EBÜ'L-:ı;;ı:AYR'a isnad edilen keriimetler arasında da göime1.-ı:eyiz ( ~ ~i ~1 .::.ı L.IA.. j ol:> J::ll ) _,... T s. 82, 129, 239). Bu Sufi, İBNİ-:ı;r.AZM gibi iilinı. ler tarafından pek şiddetli hücuınlarla karşılaşmış ohnasma rağriıen (j>.:JI .J Jlll. c. IV, s. 188), yalnız Horasan'da değil, hatta İslam dünyasmda büyük şöhrete sahipti.

    37 A. A. DIV AEV, Iz oblasti kirgizskix verovanij, Kazan 1899, 4. 38 F. WÜSTENFELD, Jakut's geograph. Wörterbuch, Band, III, s. 447. Marquart'm gö-

    rüşünü kabUl ederek