iii muhsin koçak - cdn.islamansiklopedisi.org.tr › dosya › 31 › c31016410.pdf · de her...

2
MüNAvT. Yahya b. Muhammed mGd Subh). Kahire 1966, s. 440-467; SüyGtl, Hüsnü'l-muhadar a, 445; Talj:rirü 'l-i s- tinad f1 Fuad Ahmed). 1983, s. 66; nün, 237, 259 , 625-627, 918; ll, 1635; VII, 278, 312; VIII , 34, 46, 50, 52 , 116, 134; Verzeichnis, 222; ll, 598-599; GAL, ll, 93; Suppl., ll, 84; Hediyyetü'l-'arifin, ll, 528; Zirikli. el-A'lam, ll, 167; Mu'cemü 'l-mü'elli{in, XIII, 227- 228' Iii MUHsiN KoçAK MÜNAzARA. ( ö ) ortaya için L inceleyen bilimin _j Sözlükte "bakmak, daki nazar kökünden türeyen ve olarak bakmak, birlikte mil- gelen münazara kelimesi, terim olarak bilinmesine yönelik yöntem ve be- lirleyen ilmi disiplini ifade eder. Kur'an'da münazara kelimesi geçmemekle birlikte nazar kökünden türeyen dü- temel bilgi yer dikkat fikri ise cedel ile ifade Ay- en güzel he- definden ileri bir gö- isnat edip onu etmeye mak, küçük kesin delile dayanma- dan cedele ortaya sonra sürdürmek, ve hak diye göstermeye çabalamak gibi ilmi ve ahlaki nitelikler ta- Yine Kur- 'an' da, savunmak emredilen en güzel için ba- uy- gun zeminde yapmak, kesin delile dayan- mak, getirilen delili kabul edip bitirmek ve muhataba nazik davranmak bu turur. Kerim peygamberlerle ka- vimleri geçen da ak- Bu bir fikrin veya gösterme metotlar Bir ortaya koymak için gözlem ve deney, ve yöntemlerinden göstermek için de her önce iddiaya delil talep etme. dair ka- isteme, veya ger- 576 çekle gösterme, ihtimalleri göz önünde bulundurup açma, mu- soru-cevap yoluy- la ileri sürülen çürütme, bir kesin bir ifade kullanma, mu- hata ve ortaya koymak sahte içinde bulunan tarafa ken beddua etme (bk. MÜBAHELE), mesel ve zikretme gibi yöntem- lere (Yavuz, s. 3- Münazara disiplini ketarn ve mez- hepterin olarak tur. itikadl ve mezhepleri be- nimseyen alimler erken dönem- lerden itibaren meclislerde ve özel- likle Abbasller devrinde halifeterin sarayla- hem müslüman alimler hem de müs- lüman alimlerle yahudi, Meclisi, mülhid gibi din ve men- sup alimler ilmi gi- Dayf, lll , 457-459; Cemil Said , V [ 1973 1. s. 187-204). bunlardan fay- sonuçlara için ile ihtiyaç ve "ilmü adabi'l-bahs ve'l-münazara" (ilmü' l- münazara) bir ilim alimierin "ilmü'l-cedel" ta- biri ise Muhtemelen, cedel sertlik ve mutla- ka etme gibi bir kar- beraberce bu daha çok benim- senmesine vesile Zamanla med- rese her bu alanda bir eseri gelenek halini al- Haldün'un göre ce- del ve münazara ilmini konu edinen eser- ler iki telif Ebü'l- Usr el-Pezdev'i usulü ile Rük- neddin el-Amld1 usulü. Pezdevl münaza- sadece Kur'an, sünnet, icma ve yastan dini deliliere ya- esas ve dini çerçeveyle ister. Arnldl ise dini, felsefi ve konularda delil ola- rak her bilgiden yararlan- kabul eder. Bu ikinci yöntem, ölçüde yürütme ve her konuda delil getirmeye imkan için daha çok kabul ancak mugalata ve safsata türü da yol aç- sebebiyle (Mukaddime, lll , 1068; münazara ilminin için bk. Belirlenen ilkelere göre ni- ve özetlenebilir: Bir konuyu iki iddia sahibine "muallil" (sebep bildiren ve cevaplayan kimse). de "sail" (iddia sahibin- ce öne sürülen fikirleri kontrol edip deli- le ihti yaç hissettiren teziere delil isteyen ve soru soran kimse) verilir. kimse bir da- yan mecburdur. Ancak veya ile- ri sürerse iddia sahibi olur ve tezini lamakla yükümlüdür. Zira ve zaruri bilinerneyen her delillen- dirilmesi gerekir. olarak getirilen ve muhteva yönün- den zorunludur. delil kil olursa "mugalata" ve geçersiz Münazara bazan sailin, ba- zan da muallilin hükümlerle ilgili kurallar a) Engelleme (men'): Öne sürülen iddiaya delil isteyerek veya delilin öncüllerine itiraz ederek reddetmek. b) Delili bozma (nakz): Göste- rilen delillerin öncüllerine itiraz etmeden yeni bir delille onu çürütmek. c) iddiaya koyma (muaraza): Öne sürülen iddi- su- retiyle çürüt- mek. Sail, delili bozma veya iddiaya koyma biriyle hareket etmek takdirde muallil konumuna gelir, muallil de sililin yerini Sözü edilen üç her birinde sail ve muallilin görevleri mevcut olup bunlar klasik mü- nazara (Yavuz, s. 21-31). Bir reddedilmesi onun göstermekten çok iddiada ka- eder, delilin bo- ise onun gösterir. Bu sebeple mukabil bir delille bozulan delilin hükmedilir. Ancak delilin yan- ilgili gerek- tirmez, sadece iddia o delille ve bir delile ihtiyaç duyu- lu r. en engelleme ise de ortaya daha çok kat- en itiraz sa- Adabü s. 2-10: Ahmed Cevdet s. 9-46). Kavramlarla ilgili "ta- ve "bölme" incelenir. "Bir karakteristik belirle- yen zihin demek olan ancak eksik ve un- surlar itiraz edilebilir. Bir bütünün parçalara bölünmesi halinde bölmenin tam veya bölmeye da- hil ileri sürü- lerek Bölmeyi yapan kim- se yükümlüdür

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Iii MUHsiN KoçAK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr › dosya › 31 › C31016410.pdf · de her şeyden önce iddiaya karşılık delil ... sında gülme, hiddetlenme gibi olumsuz

MüNAvT. Yahya b. Muhammed

mGd Subh). Kahire 1966, s. 440-467; SüyGtl, Hüsnü'l-muhadara, ı , 445; a.mıf., Talj:rirü 'l-is­tinad f1 tefsi~i'l~ictihiid (nşr. Fuad Abdüımün'im Ahmed). İskenderiye 1983, s. 66; Keşfü'?-?U­nün, ı , 237, 259, 625-627 , 918; ll, 1635; İb­no·ı-imad, Şe?erat, VII, 278, 312; VIII , 34, 46, 50, 52, 116, 134; Ahıwardt, Verzeichnis, ı, 222; ll , 598-599; Brockeımann, GAL, ll , 93; Suppl., ll, 84; Hediyyetü 'l-'arifin, ll , 528; Zirikli. el-A'lam, ll, 167; Kehhilıe. Mu'cemü 'l-mü'elli{in, XIII, 227-

228' Iii MUHsiN KoçAK

MÜNAzARA. ( ö )<>!Mı.J! )

Gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan tartışmaların

L esaslarını inceleyen bilimin adı. _j

Sözlükte "bakmak, düşünmek" anlamın­

daki nazar kökünden türeyen ve "karşılık­lı olarak bakmak, birlikte düşünmek" mil­nasına gelen münazara kelimesi, terim olarak gerçeğin bilinmesine yönelik tartış­maların yöntem ve kurallarını araştırıp be­lirleyen ilmi disiplini ifade eder. Kur'an'da münazara kelimesi geçmemekle birlikte nazar kökünden türeyen bazı fıillerle dü­şünmenin temel bilgi kaynakları arasında yer aldığına dikkat çekilmiş, fikri tartışma ise cedel kavramı ile ifade edilmiştir. Ay­rıca tartışmaların en güzel şekilde yapıl­ması istenmiştir. Muhatabın amacını he­definden saptırmak, ileri sürmediği bir gö­rüşü isnat edip onu mağlfıp etmeye çalış­mak, muarızın kişiliğini küçük düşürücü tavırlar takınmak, kesin delile dayanma­dan cedele girişmek, gerçeğin ortaya çık­masından sonra tartışmayı sürdürmek, hakkı batı! ve batılı hak diye göstermeye çabalamak gibi ilmi ve ahlaki nitelikler ta­şımayan tartışmalar yerilmiştir. Yine Kur­'an' da, gerçeği savunmak amacıyla yapıl­ması emredilen en güzel tartışma için ba­zı şartlar öngörülmüştür. Tartışmayı uy­gun zeminde yapmak, kesin delile dayan­mak, getirilen açık delili kabul edip tartış­mayı bitirmek ve muhataba karşı nazik davranmak bu şartların başlıcalarını oluş­turur. Kur'an-ı Kerim peygamberlerle ka­vimleri arasında geçen tartışmaları da ak­tarmaktadır. Bu tartışmalarda bir fikrin doğruluğunu kanıtlama veya yanlışlığını gösterme şeklindeki metotlar kullanılmış­tır. Bir düşüncenin doğruluğunu ortaya koymak için gözlem ve deney, kıyas ve karşılaştırma yöntemlerinden faydalanı­lır. Düşüncenin yanlışlığını göstermek için de her şeyden önce iddiaya karşılık delil talep etme. iddianın doğruluğuna dair ka­nıt isteme, iddianın veya gereğinin ger-

576

çekle çeliştiğini gösterme, ihtimalleri göz önünde bulundurup tartışmaya açma, mu­arızı şüpheye düşürme, soru-cevap yoluy­la ileri sürülen görüşü çürütme, kararlı bir tavır takınıp kesin bir ifade kullanma, mu­hata bın samimiyetsizliğini ve dolayısıyla

haksızlığını ortaya koymak amacıyla sahte davranış içinde bulunan tarafa müştere­ken beddua etme (bk. MÜBAHELE), darbı­mesel ve kıssalar zikretme gibi yöntem­lere başvurulur (Yavuz, s. ı ı 3- ı82) .

Münazara disiplini ketarn ve fıkıhta mez­hepterin teşekkülüne bağlı olarak oluşmuş­tur. Farklı itikadl ve fıkhl mezhepleri be­nimseyen alimler arasında erken dönem­lerden itibaren çeşitli meclislerde ve özel­likle Abbasller devrinde halifeterin sarayla­rında hem müslüman alimler hem de müs­lüman alimlerle yahudi, hıristiyan, Meclisi, mülhid gibi değişik din ve akımlara men­sup alimler arasında ilmi tartışmalara gi­rişilmiş (Şevki Dayf, lll , 457-459; Cemil Said, V [ 19731. s. 187-204). bunlardan fay­dalı sonuçlara ulaşabilmek için tartışma adabı ile kurallarına ihtiyaç duyulmuş ve "ilmü adabi'l-bahs ve'l-münazara" (ilmü'l­münazara) adıyla bir ilim dalı oluşmuştur. Bazı alimierin kullandığı "ilmü'l-cedel" ta­biri ise rağbet görmemiştir. Muhtemelen, cedel kavramında sertlik ve muarızı mutla­ka mağ!Qp etme gibi İslam ahlakıyla bağ­daşmayan bir anlamın bulunmasına kar­şılık münazaranın beraberce düşünmekle irtibatlı olması bu adın daha çok benim­senmesine vesile olmuştur. Zamanla med­rese eğitiminde her öğrencinin bu alanda yazılan bir eseri okuması gelenek halini al­mıştır. İbn Haldün'un belirttiğine göre ce­del ve münazara ilmini konu edinen eser­ler başlıca iki şekilde telif edilmiştir: Ebü'l­Usr Fahrü'l-İslam el-Pezdev'i usulü ile Rük­neddin el-Amld1 usulü. Pezdevl münaza­ranın sadece Kur'an, sünnet, icma ve kı­yastan oluşan dini deliliere dayanılarak ya­pılmasını esas alır ve dini çerçeveyle sı­nırlı kalmasını ister. Arnldl ise tartışmada dini, felsefi ve mantık'i konularda delil ola­rak kullanılabilecek her bilgiden yararlan­mayı kabul eder. Bu ikinci yöntem, geniş ölçüde akıl yürütme ve her konuda delil getirmeye imkan tanıdığı için daha çok kabul görmüş, ancak mugalata ve safsata türü kıyasların da kullanılmasına yol aç­ması sebebiyle eleştirilmiştir (Mukaddime,

lll , 1068; münazara ilminin fıkha uyarl anı­

şı için bk. HİLAF).

Belirlenen ilkelere göre tartışmanın ni­teliği ve kuralları şöylece özetlenebilir: Bir konuyu tartışan iki kişiden iddia sahibine

"muallil" (sebep bildiren ve cevaplayan kimse). diğerine de "sail" (iddia sahibin­ce öne sürülen fikirleri kontrol edip deli­le ihtiyaç hissettiren teziere delil isteyen ve soru soran kimse) adı verilir. Tartışan kimse naklettiği bir görüşü kaynağına da­yan dırmaya mecburdur. Ancak naklettiği düşüncenin doğruluk veya yanlışlığını ile­ri sürerse iddia sahibi olur ve tezini kanıt­lamakla yükümlüdür. Zira apaçık ve zaruri şekilde bilinerneyen her iddianın delillen­dirilmesi gerekir. Tartışmada kanıt olarak getirilen kıyasın şekil ve muhteva yönün­den doğruluğu zorunludur. Eğer delil şe­kil bakımından yanlış olursa "mugalata" adını alır ve geçersiz sayılır.

Münazara esnasında bazan sailin, ba­zan da muallilin başvurduğu hükümlerle ilgili kurallar şunlardır: a) Engelleme (men'): Öne sürülen iddiaya delil isteyerek veya delilin öncüllerine itiraz ederek muarızı reddetmek. b) Delili bozma (nakz): Göste­rilen delillerin öncüllerine itiraz etmeden yeni bir delille onu çürütmek. c) iddiaya karşı koyma (muaraza): Öne sürülen iddi­anın zıddının doğruluğunu kanıtlamak su­retiyle doğrudan doğruya iddiayı çürüt­mek. Sail, delili bozma veya iddiaya karşı koyma şıklarından biriyle hareket etmek istediği takdirde muallil konumuna gelir, muallil de sililin yerini alır. Sözü edilen üç kuralın her birinde sail ve muallilin çeşitli görevleri mevcut olup bunlar klasik mü­nazara kitaplarında sayılmaktadır (Yavuz, s. 21-31). Bir iddianın reddedilmesi onun yanlışlığını göstermekten çok iddiada ka­palılık bulunduğuna işaret eder, delilin bo­zulması ise onun yanlışlığını gösterir. Bu sebeple mukabil bir delille bozulan delilin yanlışlığına hükmedilir. Ancak delilin yan­lış olması ilgili iddianın yanlışlığını gerek­tirmez, sadece iddia o delille kanıtlanma­mış sayılır ve başka bir delile ihtiyaç duyu­lur. İtirazların en zayıfı engelleme ise de gerçeğin ortaya çıkmasına daha çok kat­kıda bulunduğundan en yararlı itiraz sa­yılır (Taşköprizilde , Adabü '1-baf,ı.ş, s. 2-10:

Ahmed Cevdet Paşa, s. 9-46).

Kavramlarla ilgili tartışma kuralları "ta­nım" ve "bölme" kısımlarında incelenir. "Bir kavramın karakteristik kapsamını belirle­yen zihin işlemleri" demek olan tanıma ancak tanımın eksik olduğu ve yabancı un­surlar içerdiği iddiasıyla itiraz edilebilir. Bir bütünün parçalara bölünmesi halinde bölmenin tam olmadığı veya bölmeye da­hil unsurların dışarıda bırakıldığı ileri sürü­lerek karşı çıkılabilir. Bölmeyi yapan kim­se bunları cevaplandırmakla yükümlüdür

Page 2: Iii MUHsiN KoçAK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr › dosya › 31 › C31016410.pdf · de her şeyden önce iddiaya karşılık delil ... sında gülme, hiddetlenme gibi olumsuz

(Saçaklızade. er-Risaletü'l-uelediyye, s. ı-

2; Gelenbevl, s. 7) . Tartışma sonunda mu­aBii başarılı olması halindesaili ilzam et­miş, sail de başarılı olması durumunda mu­allili ifham etmiş sayılır_

Münazara literatüründe üzerinde du­rulan konulardan biri de münazara ada­bıdır; bununla ilgili olarak bazı ilkeler be­lirlenmiştir. 1- Tartışırken sözü aşırı dere­ce uzatmamalı , ancak amacın aniaşılma­sına engel olacak şekilde kısa da tutma­malıdır_ 2- Yan konulara girilmemeli ve hedef saptırılmamalıdır_ 3_ Tartışma esna­sında gülme, hiddetlenme gibi olumsuz tavırlar gösterilmemelidir_ 4_ Muhataba konuşma fırsatı tanınmalıdır_ s. Münaza­ra kurallarını ve adabını bilmeyen, ayrıca alay eden ve böbürlenen kimselerle tartış­

maya girişilmemelidir. 6. Muhataba karşı nazik ve saygılı bir tavır takınılmalıdır. 7. Muhatabın gerçeği ortaya çıkarmasına en­gel olunmamalıdır.

Münazarayla cedelin aynı şey olduğunu kabul eden alimler bulunduğu gibi (İbn Haldun, lll , ı 068) bunları ayrı ayrı ilimler sayanlar da vardır. Münazara gerçeğin or­taya çıkarılmasını amaç edinir, cedel ise doğru veya yanlış belli bir fıkrin üstün gel­mesini yahut geçersiz kılınmasını sağlama­yı hedefler (Saçaklızade, Tertlbü'l-'ulüm, s. 142-143). Kur'an bu amaçlayapılan tartış­maları yasakladığından cedel adıyla ayrı bir ilim dalı gelişme göstermemiştir (bk CEDEL).

Münazara ilmi hakkında yazılan risale ve kitapların başlıcaları şunlardır: Rükned­din el-Amldl, el-İrşô.d ii 'ilmi'l-]Jilô.f ve'l­cedel; Ahmed b. Hibetullah ei-Medainl, AJ:ıkômü'l-cedel ve'l-münô.?ara (Keşfü'?­?Unün, ı. 69); Adudüddin el-ki, Adabü'l­ba]J.§ ve'l-münô.?ara; EbQ Muhammed İbnü'l-Cevzl, el-l:iô.]J. li-]favô.nini'l-ıştılô.]J. fi'l-cedel ve'l-münô.?ara (Kah ire I 955); Muhammed b. Eşref es-Semerkandl, Ri­sô.le ii ô.dô.bi'l-ba]J.§ ve turu]fı'l-münô.­?ara (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2661 ): Seyyid Şerif ei-Cürcanl, Uşulü'l mantı]f ve'l-münô.?ara (Kahire 133 5) ; Taşköprizade Ahmed Efendi, A dabü 'l­ba]J.§ ve'l-münô.?ara (Kahire 1310) ; İs­mail Hakkı Bursevl, Şerh 'ala Adabi'l­ba]J.§ li-Tô.şköprizô.de (İstanbul 1273); Saçaklızade, er-Risô.letü'l-Velediyye ii ô.dô.bi'l-ba}J.§ ve'l-münô.?ara (İstanbul 1325); Ali Rıza Ardahanl, Mi'yô.rü'l-mü­nô.zara (İstanbul 1307); Mustafa Sabri, 'İlmü ô.dô.bi'l-ba]J.§ ve'l-münô.?ara (Ka­hire 1912): Muhammed Cemaleddin İstan­bQll, Şer]J.u'l-Man?ılmeti'?-?Ô.hire ii ]fa­vô.nini'l-ba]J.§ ve'l-münô.?ara (İstanbul

1322); Şirvanlı Ahmed Hamdi, İlm-i Mü­nô.zara (İstanbull293). Harnd b. İbrahim el-Osman, Uşulü'l-cedel ve'l-münô.?ara fi'l-Kitô.b ve's-Sünne (Küveyt 1422) .

BİBLİYOGRAFYA :

et-Ta'rl{at, "Müna:ı;ara" md.; Tehanevı, Keşşa{

(DahrOc). ll, ı652; ibn Haldun. Muf!:addime, lll , 1068; ibn Kutluboğa, Tacü't-teracim fi tabaf!:a­ti'l-f:lane{iyye, Bağdad ı 962, s. 4 ı; Taşköpriza­de, Mi{ttıl).u 's-sa' ade, I, 303; ll , 599; a.mlf .. Ada­bü'l-bal).ş ve'l-münfı?ara, istanbul1313, s. 1-10; Keş{ü'?-?unan, ı, 38-39, 69, 579-580; Saçaklıza­

de. er- Risaletü 'l-velediyye, istanbul 1325, s. ı -2, 7-13,64, ı ı2; a.mlf .. Tertlbü'l-'utam (nşr. Mu­hammed b. ismilif es-Seyyid Ahmed). Beyrut 1408/1988, s. ı41-ı43; Zeb!d!, itl).tıfü 's-sade, ı , 279-290; Gelenbev!, Risaletü 'l-adab, !bask ı yeri ve tarihi yok J, s. 1-9; Hasan Paşazade. Fetl).u'l­vehhtıb şerl).u Risaleti'l-adab, istanbul, ts., s. 20-52; Ali Rıza Ardahan!. Mi'yarü'l-müntızara, is­tanbul ı307 , s. 9-36; Ahmed Cevdet Paşa, Adab-ı Sedad min ilmi'l-adab, istanbul ı294 , s. 5-8, 9-58; Şevki Dayf. Tarl/Ju'l-edeb, lll , 457-459; Yusuf Şevki Yavuz, Kur'an-ı Kerim 'de Te{ekkür ve Tar­tışma Metodu, istanbul 1983, s. 5-32, 113- ı 82; Abdurrahman Hasan Habenneke ei-Meydanı, Qa­vabitü'l-ma'rife, Dımaşk 1408/1988, s. 361-375, 45ı-454 ; Hüseyin Atay, "Kur'an'a Göre Müna­zara Metodu", AÜiFD, XVII (1969). s. 259-275; Cemll Said, "el-Münil:(:ara fi'l-'aşri'J-<Abbils!", Me­celletü Külliyyeti 'd-dirasati'l-islamiyye, V, Bağ­dad ı 973, s. ı87 -204. ı::;ı;:I

l.!'!l YusuF ŞEvKi YAvuz

D ARAP EDEBİYATI. Arap dilinde mü­nazara yanında muhiivere, muaraza, mü­cadele, müfahare, münafere ve mürna­rat gibi yakın anlamlı birçok kelime kulla­nılmaktadır. Bunlar "muhavere" başlığı

altında yer alan türlerdir_ Aralarında bazı mana farklarının bulunduğu bu kelimele­rin çoğu Kur'an'da yer almaktadır. Arap edebiyatında "zıt veya farklı unsurların üstünlüklerinin karşılaştırıldığı edebi tür" şeklinde tanımlanan münazaranın Cahiliye döneminde muhavere, müfahare ve mü­nafere olmak üzere nesir şeklinde üç çe­şidi tesbit edilmiştir. İki veya daha fazla kişinin bir konuda dönüşümlü olarak gö­rüşünü beyan ettiği konuşma türüne mti­havere adı verilmiştir. Bazan bu bir tara­fın soru sorması, diğer tarafın cevap ver­mesi şeklinde gerçekleşirdi. Amir b. Zarib el-Advanl ile Humerne b. Rafi' ed-Devsl arasında Himyer kralının huzurunda yapı­lan münazara buna örnek gösterilir (Ab­dullah Abdülcebbar - M. Abdülmün'im Hafad. s. 253-254). Temlm kabilesinin bil­gesi Damre b. Damre ei-Müaydl'nin Hlre Kralı Nu'man b. Münzir'le yaptığı muhfı­vere ve ona verdiği hikmet dolu cevap (a.g.e., s. 316-317), Utbe b. Rebla ile kızı Hind arasında geçen ve Ebu Süfyan'la ev­liliğine dair olan muhavere türün meşhur örnekleri içinde yer alır (a.g.e., s. 316).

MÜNAZARA

Soy sop, kabile ve aşiret üstünlüğü, ah­laki erdemiere sahip oluş, mal mülk, ev­lat ve akraba çokluğuyla övünme şeklin­de daha çok kabile ileri gelenleri arasında cereyan eden muhaverelere müfahare adı veriliyordu. Bunun en meşhur örneği, Sa­sani Hükümdan Kisra Enüşirvan ile Hlre Kralı Nu'man b. Münzir arasında kisranın sarayında yapılan muhaveredir. En üstün milletin Araplar olduğunu ileri sürerek münazaraya başlayan Hlre Kralı Nu'man kisranın sorularına ikna edici cevaplar ve­rerek galip gelmiştir (Mişa l Ası - Em ll Be­di' Ya'küb, rı. 1207) . Nu'man'ın sarayında düzenlenen müfaharelerde yerleşmiş bazı geleneklerin varlığı (Mahmud Şükrl ei-AIG­sl. 1, 280-28 1, 285-286) onun bu konudaki başarısının sebeplerindendir.

Cahiliye devrinde daha çok Rebla-Mu­dar, Bekir-Tağlib, Kays-Temlm ve Evs­Hazrec kabileleri arasında süren müfaha­re geleneği, İslam'ın öğretileriyle uyuşma­dığı için Hz. Peygamber ve Hulefa-yi Ra­şiöın dönemlerinde ehemmiyetini kaybet­mişse de Emevller devrinde Arap ırkına dayalı bir siyaset güdülmesinin etkisiyle yeniden alevlenmiştir. Kaynaklar, Muavi­ye b. EbQ Süfyan'ın huzurunda kabileleri­nin cömertlikleriyle ileri gelenlerinin çok­luğu ve nitelikleri konusunda münazara­ların yapıldığını kaydetmektedir (a.g .e., ı .

283-285, 287) Bu türde lll (IX) ve IV. (X.) yüzyıllarda birçok eser kaleme alınmıştır (İbnü'n-Nedlm, s. 172, 209; Brockelmann, GAL, ll , 390; Sezgin, I. 318; ll, 61; ayrıca bk. FAHR).

Münazaranın en zorlusu olan münfıfe­re, mutlaka bir hakemin nezaretinde ve kaybeden tarafın kazanana ödeyeceği bir ödül ortaya kanarak yapılırdı. Cahiliye dev­rinin yaygın geleneklerinden olan bu tarz münazarada iki taraf ataları ile hasep ne­seplerinin çokluğu, şeref ve değerlerinin yüceliği konusunda söz düellosuna tutu­şurdu . Soyluluğu ayakta tutan ve devamı­nı sağlayan husus bir bakıma mal mülk olduğundan tartışmada servet çokluğu da ana konulardan birini teşkil eder. Tar­tışma kızıştığında iş ölülerin sayılmasına kadar giderdi. Bu Cahiliye geleneğine Kehf (18/34) ve Tekasür (102/1-2) sürelerinde işaret edilmektedir. Münaferenin, "Ben in­san (nefer) sayısı bakımından senden da­ha güçlüyüm" ifadesiyle başladığı için bu adla anılmış olması da muhtemeldir. Eş­raftan ve zamanın bilgeleri arasından se­çilen hakemler fitne çıkmasını önlemek için genellikle tarafların eşit olduğunu ede­bi ve etkili bir konuşma ile ilan ederlerdi

577