İktisadi düşünceler topluluğu

42

Upload: taskinarslan

Post on 21-Jul-2016

278 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

İktisadi Düşünce Topluluğu Dergisi

TRANSCRIPT

4

Türkiye’nin bir ili ve en kalaba-lık yirminci şehri. 2013 itibarıy-la 1.020.957 nüfusa sahiptir. Ege

Bölgesi’nde yer alan, turizm ve tarım açı-sından en gelişmiş illerdendir. Ege Deni-zi’ne kıyısı vardır. Didim ve Kuşadası gibi Türkiye’nin iki önemli turizm merkeziyle turizm potansiyeli yüksek bir ildir. Plaka kodu 09’dur. Aydın, Türkiye’nin ilk demir-yolu kurulan şehridir. Aydın’da çok sayıda tarihî eser bulunur. Türkiye’nin en uzun ikinci tüneli buradadır. Nüfus bakımın-dan Ege Bölgesi’nin İzmir ve Manisa’dan sonraki 3. büyük ilidir. İlde 17 ilçe bulu-nur.

A Y D I N

Etimoloji Aydının eski isimleri Tralleis

ve Güzelhisar olup 14. yüzyılda Anadolu Beylikleri döneminde kurulan Aydınoğulları beyliği dö-neminde ismi Aydın olarak değiş-miştir. Herodot Aydın ili ile ilgili “Bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzünün altı ve en güzel iklimin bulunduğu yer” demiştir. Evliya Çelebi ise “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar.” demiştir.

Tarihçe Aydın; çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Antik Çağda Afrodisias, Milet, Didyma, Nysa, Priene, Magnesia gibi önde gelen kentlerdir. Bugünkü Aydın, Tral-les Kenti ile birlikte MÖ 2500 yı-lında Hititler zamanında gelişmiş, 8. yüzyılda Lydia zamanında da en parlak çağını yaşamıştır. Selçuk-lularla birlikte Türk uygarlığının kültür varlığı ve eserleriyle dona-tılmıştır. Aydınoğulları zamanın-da şehrin adı Aydın Güzelhisarı olmuş, daha sonra Aydın adını almıştır. 1811’de İzmir, Saruhan (Manisa), Menteşe (Muğla), An-talya, Isparta sancaklarını kapsa-yan eyaletin merkezi oldu. Kurtu-luş Savaşından sonra 1923 yılında Aydın müstakil vilayet olmuştur.

Coğrafya

Kuzeyinde İzmir ve Manisa, doğusunda Denizli, Güneyinde Muğla yer alır. Batı sınırları ise

Ege Denizi kıyıları çizer. İlin denizden yüksekli-ği 64 metredir. Akdeniz ikliminin etkisindedir. Bu iklim şartları ve to-pografik yapı Aydın ve çevresinde iki ayrı bitki topluluğunun (maki ve orman) gelişmesine ne-den olmuştur. Aydın’da 395.494 hektar alanda sulu tarım yapılmaktadır.Zeytin ve meyvelikler en geniş alanı kaplar. İlde 6 Baraj (Kemer Barajı, Çine Topçam Barajı, Yaylaka-vak Barajı, İkizdere Bara-jı, Çine Adnan Menderes Barajı, Karacasu Barajı) mevcuttur. Aydın, zeytin, incir, kestane üretimin-de Türkiye’de 1. sırada, pamuk üretiminde ise 3. sırada yer almaktadır. En yağışlı mevsim kıştır. Yaz mevsiminde yok denecek kadar az yağış almaktadır. Kar yağışı ender görünür.

5

Cumhuriyet Dönemi1987 yılında çıkarılan 3392

sayılı kanun ile Buharkent ve İncirliova, 1990 yılında çıka-rılan 3644 sayılı kanun ile de Karpuzlu, Köşk ve Yenihisar ilçeleri kuruldu. Yenihisar il-çesinin adı 1997 yılında 4235 sayılı kanun ile Didim olarak değiştirildi. 2012 yılında çıkarı-lan 6360 sayılı kanun ile merkez ilçe kaldırılarak aynı sınırlara sahip Efeler ilçesi kuruldu. Yine aynı kanun ile Aydın’da sınırları il mülki sınırları olan büyükşe-hir belediyesi kuruldu ve 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ar-dından büyükşehir belediyesi çalışmalarına başladı

TurizmAydın’da Aydın Müzesi ve

buna bağlı Yörük Ali Efe Et-nografya Müzesi, Afrodisias Müzesi ve buna bağlı Karacasu Etnografya Müzesi, Milet Mü-zesi,Çine Kuva-i Milliye Müze-si, Çine Arıcılık Müzesi ve Na-zilli Etnografya Müzesi olmak üzere 8 müze ile 21 önemli ören yeri mevcuttur.

Önemli ören yerleri Afrodisias (Karacasu), Alabanda (Çine), Alinda (Karpuzlu), Apollon Ta-pınağı (Didim), Gerga (Çine), Harpasa (Nazilli), Magnesia (Germencik-Ortaklar), Mas-taura (Nazilli), Milet (Didim), Nysa (Sultanhisar), Priene (Söke), Tralleis (Efeler)’dir.

Yaklaşık 680 konaklama tesi-sinde 78 000 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Ayrıca Kuşada-sı’nda 54.000, Didim’de 42.000

yazlık konut bulunmaktadır. 2011 yılında 5,5 milyon turist Aydın iline gelmiştir. Dilek Ya-rımadası Milli Parkı (Kalama-ki), Kuşadası ve Didim plajları önemli sahillerdir. Efeler’de Fo-rum Aydın, Kipa Extra AVM, Söke’de Ege Outlet mağazaları ve Novada Alışveriş Merke-zi, Kuşadası’nda ise Kuşada-sı AVM, Scala Nouva ve Kipa AVM yer almaktadır.

6

7

8

Ercan ÇerçioğluJantsa Genel Müdürü

Röportaj

9

Ercan Çerçioğlu Kimdir?

İsmim Ercan Çerçioğlu. Orta Doğu Teknik Üniversi-tesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü mezunuyum.1988 yılında mezun oldum.1992-1996 yıl-ları arasında ABD de ça-lıştım.1996’dan bu yana JANTSA’ da çalışıyorum. İş hayatıma İhracat müdürü olarak başladım. Daha sonra Genel müdür yardımcısı ve son olarak da 7 yıldır genel müdürlüğünü yapıyorum, aynı zamanda yönetim kuru-lu üyesiyim. Evliyim ve 2 ço-cuğum var.

Mesleki Kariyeri

Üniversiteyi bitirdiğim za-man JANTSA’da 4 yıla yakın satış bölümünde çalıştım. Sonra ABD’ye gitme kararı aldım. Orada jant üretimi-ne benzer işlerde çalıştım. Yine ABD’de 3 yıl kadar boya, badana, alçı, sıva, ahşap ze-minler, renovasyon (mutfak, banyo) eski evlerin tadilatı gibi işlerde taşeron olarak ça-lıştım. Daha sonra 1996 yılın-da Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Döndükten sonra as-kerliğimi yaptım. Yine JANT-SA’ da çalışmaya başladım. O zamanlar JANTSA’ da ihra-cat bölümü yoktu, tamamen

yurtiçine satış yapılıyordu. O zamanlar JANTSA, aracı ih-racatçılar vasıtasıyla yurtdışı-na jant satıyordu. Yani bizden bir Türk şirketi alıp, ihraç edi-yordu. Bu şekilde yapılan do-laylı ihracatın da JANTSA’nın cirosu içindeki payı %2-%3 civarındaydı. Ben ihracat bö-lümünü kurarak, başına geç-tim. 1990’lı yıllardaki yüksek enflasyonist dönem, firmaya oldukça sıkıntılı finansman problemleri yaşatan bir dö-nemdi. Bu dönemde firma-ya nasıl katkı sağlarım diye düşündüğümde; eğer firma ihracat yapar, döviz girdile-rine sahip olursa, finansman sıkıntılarını aşabileceğini gördüm. Çünkü 90’lı yıllar-da ciddi tahsilat problemleri vardı. İnsanlar ödeme yapa-mıyordu ve çok uzun vadeler-de mal alınıp satılıyordu. Bu sebepler de şirketi yük altına sokuyordu. İşletme sermayesi sıkıntısı yaratıyordu. Bunun üzerine önce Ortadoğu ül-kelerine jant satma gayretin-de olduk ve Mısır’la anlaşma yapıp, jant satmaya başladık. 1996 yılında JANTSA‘nın ci-rosu 4 milyon dolardı, 250 bin dolar civarında da ihraca-tı vardı. İlk yıl 1997’de 1 mil-yon dolarlık ihracat yaptık. Daha sonra Avrupa ülkeleri-ne ihracat yapma gayretiyle; Avrupa’daki büyük otomotiv firmalarına başvuru yaptık, fuarlarda stant açmaya ça-lıştık. Bu fuarlar 2 yılda bir olduğu için, ilk yıllarda yer bulamadım. Bu kez fuarda dolaşarak, stantlarda JANT-

SA’yı ilgilendiren firmala-ra broşürler bırakarak, yeni müşteriler kazandık. İkinci yıl ihracatımız 1.6 milyon dolara çıktı. Üçüncü yıl stant açmayı başardık. İlk standı-mızı Almanya’da Essen Rei-fen Show Otomotiv fuarında açtık. Avrupa’nın çeşitli ülke-lerinde yeni müşteriler edin-dik. İhracatımız üçüncü yıl 2,6 milyon dolara çıktı. Tabi bu arada müşterilerimiz biz-den daha yüksek kaliteli mal-lar istediler. Orada gördük ki Türkiye’de kalite standardı Avrupa’nın gerisinde. İhracat konusunda bu olumlu geliş-meyi fark edince üst yöne-timle birlikte kaliteye yatırım yapmaya karar verdik.1998 yılında JANTSA’da yoğun bir şekilde daha kaliteli bir ürün üretebilmek için daha ileri teknoloji ve makinalara ya-tırım yaptık. İspanya’dan 2.el makinalar da alıp, dördüncü yılın sonunda 3,6 milyon do-lar, beşinci yıl 4,6 milyon do-lar ihracat yaptık. Bu şekilde gittikçe ihracat konusundaki çalışmalarımız yoğunlaştı. O yıllarda döviz kuru o kadar hızlı yükseliyordu ki biz ihra-cat yapıp parasını tahsil ede-ne kadar kur %5-%6 değer kaybediyordu. Türkiye’de kur farkından dahi ciddi anlamda paralar kazanılıyordu. Çünkü Türk Parası çok hızlı devalue oluyordu. Faiz oranları aylık %5-%10-%20 oranlarında olup, Türkiye sürekli krize giriyordu. Bizim döviz ge-lirlerinizin olması, firmanın yapısını çok güçlendiriyordu.

10

Bunu görünce bu işe daha çok önem vermeye başladık. Farklı ülkelerdeki ve bu ara-da ABD’deki fuarlara katılıp, ABD’den müşteriler edindik. Bu arada, kârımızı kalite ve teknolojiye harcayarak, ya-tırımlarımızı güçlendirdik. JANTSA’nın daha düşük ma-liyetlerle, daha iyi jant ürete-bilmesi için uğraştık. Bu vesi-leyle Türkiye’de üretilmeyen araçlar için de jantlar üretme-ye başladık. Hala bizim üret-tiğimiz jant çeşitlerinin %70’i Türkiye’de satılmayan jant-lardır. Örneğin biçerdöver, Türkiye’de üretilmiyor ancak biz 15 yıldır jantını üretiyo-ruz. Ürün gamını genişleten daha niş (spesifik) ürünlere odaklanmaya başladık. Kalıp yelpazemiz de genişledi ve makine parkımız büyüme-ye başladı. Nihayetinde 2014 yılına geldiğimizde JANTSA, 84 milyon dolarlık bir ciroya ulaştı. Bu, yaklaşık 18 senede, 21 kat bir büyümedir. Bu ci-ronun %70’i ihracattan elde edilmektedir. 85 ülke ve 250 müşterimize satış yapmakta-yız.

20 Yıl Öncesine Gidersek, İş Hayatına

Yeni Giriyor Olsaydınız Tekrar Bu İşi Yapmak

İster Miydiniz?

Tabi şuan o sorunun ceva-bını kesin olarak veremem. Sonuçta bu bir aile işi. Biz gençliğimizde eğitimimizi ailemizin işine uygun olacak

şekilde alıyorduk. Bizden ço-cukluğumuzdan itibaren bek-lenen; bir gün gelip aile işinde çalışmamızdı. Hiç aklıma ba-let olmak falan gelmedi . Hep böyle bir şekilde formasyonu-muz oluştu. Bir daha dünyaya gelsem, ailemin jant işi varsa onu yapacağım tabiki. Çünkü bildiğimiz iş bu.

Peki Çocuklarınızın Geleceği İçin

Ne Düşünüyorsunuz?

Yani çocuklarımın benden şöyle bir farkı var; ben onlara ne istiyorlarsa onu olmalarını söylüyorum. Nasıl mutlu ola-caklarsa o işi yapsınlar. O ha-yat, onların hayatı. İnsanoğlu mutluluğu arar. Yaptığımız her şeyle aslında kendimi-zi mutlu etmeye çalışıyoruz. Eğer benim çocuğum jant üretmekle mutlu olmaya-caksa, nasıl mutlu olacaksa onu yapabilir. Ama gizli gizli içimden isterim tabi ki.

Genç Girişimcilere Neler Önerirsiniz?

Şimdi bakın girişimcilik, donanım olmayınca hiçbir anlam ifade etmez. Yani siz kendinizi geliştirmeyin, viz-yonunuzu genişletmeyin, ama ben girişimciyim, her an bir işe girişebilirim diye dola-şın. Kesinlikle bir konuda uz-manlaşmanız lazım veya en azından iyi bir fikriniz varsa, o işi birlikte gerçekleştirebi-

leceğiniz ekibi toparlayabil-meniz lazım. Bu, sadece sizin yeteneğiniz değil, sermaye ihtiyacı da doğurmaktadır. Mark Zuckerberg ve Google’a bakın. Apple da bir garajda kurulmuş ama işlerini çok iyi biliyorlar. Mesela Steve Jobs garajda bilgisayar üreterek dünya devi haline gelmiştir.

Size Mülakata Gelen Üniversite Mezunu

Birisinden Ne Gibi

Beklentileriniz Olacaktır?

Bu arkadaştan ben şunları duymak isterim: “ Ben 4 yıl-dır bu bölümde okuyorum. Yaz aylarında stajyer olarak veya kendi imkânlarımla iş bulup çalıştım, iş deneyimi kazandım” demesini isterim. İşin nevi çok da önemli değil. Bu bir beyaz eşya bayisinde çalışmak da olabilir, herhangi bir mağazada satış temsilcisi olarak çalışmış da olabilirsi-niz. Benim için önemli olan, yaz aylarında kendinizi ge-liştirmek, ticaretin içine gir-mek, yani ticaretin kokusunu, esnaflığı hissetmiş olmanız gerekir. Bu sizi işgücü piya-sasındaki yoğun rekabette bir adım öne çıkartır. Çünkü rakibiniz olan, sizden sonra mülakata girecek olan arka-daş, yazları Kuşadası’nda yaz-lıkta tatil yapmıştır. Şimdi sizi mi seçeceğim yoksa onu mu? Dolayısıyla ben bunu isterim

11

ve yabancı dilin iyi olması ge-rektiğini söylemeye gerek bile yok.

2008 Küresel Ekonomik Krizden Etkilendiniz Mi ve Etkilendiyseniz

Bu Krizi Aşabilmek İçin Neler Yaptınız?

Evet etkilendik. 2008 eko-nomik krizi çok enteresan bir kriz. Eskilerin bir lafı var; cihan şü-mul yani tüm dünya-yı kapsayan derler bu da öyle bir eko-nomik kriz. Hâlbuki biz Türk Sana-yicileri 4 yıl-da bir krize giren Türk ekonomisi-ne alışkınız. Ona şerbet-liyiz. Ona hazırlamışız kendimizi. Hep biliyoruz ki 3-4 senede bir kriz çıkacak. Ona göre kriz yönetimi ko-nusunda tecrübeliyiz ama 2008 yılında tüm dünyayı içi-ne alan bir ekonomik yavaş-lama, bir ekonomik kriz yaşa-dık ve biz ihracatçı bir firma olduğumuz için, o yıllarda da üretimimizin %70’ini ihraç ettiğimiz için çok ciddi etki-lendik. Ayrıca çok da yoğun yatırım sürecindeydik. Yük-sek miktarda yatırım yapmış-

tık. Yüksek miktarda da borç-lanmıştık. Ama satışlarımız tarihi rekorlar kırmaktaydı, yani bugünkü ciromuzdan fazlaydı. Şimdi bu krizin ne kadar sert ve büyük olduğu-nu anlamak için bazı rakam-sal karşılaştırmalar yapayım.

100 liralık ciro yapıyorsu-nuz, yatırım dönemindesiniz ve 60 lira borcunuz var. Bu yüksek bir borçluluk olmakla birlikte firmanın kârlılığına bakıldığında, öz kaynakları-na bakıldığında, çevrilebilir

bir ciro. Ama birden cironuz 100 liradan 40 liraya düşerse, 40 lira cironuz, 60 lira borcu-nuz olacaktır. Ne oldu şimdi? Fiilen batıksınız.

Tabii hemen batıksınız de-memek lazım. Çünkü yine öz kaynaklara bakmak lazım, stoklara bakmak lazım, ha-zır değerlere bakmak lazım. Ama genel geçer kabulde çok zor olan bir durum bu.

Hemen çok süratli bir şekil-de giderlerimizi azalttık. Ma-

alesef o dönem 250 tane ça-lışanımızın işine son vermek zorunda kaldık. Hammadde alımlarımızı kestik. Zira sto-kumuz çok yüksekti. Çünkü çok fazla jant üretiyorduk. O ürettiğimiz jantla orantılı bir şekilde de yüksek stoklarımız vardı. Emtia fiyatlarımız düş-tü. Emtia deyince bizim ham-maddemiz yani çelik. Çelik fiyatları 1400 dolarlardan 500-600 dolarlara düştü. Bu ciddi anlamda bir zarar. Sto-kunuzda 1400 dolardan de-

ğer lenmiş hammadde var. Çeliğin fiyatı 600 dolara düş-tüğü zaman jant alıcıları da indirim i s t iyor lar. “Hammad-den yarı fi-yatına düş-tü. O halde sende fiya-tını indir” deniyor.

Biz harc-ı alem dediğimiz çok az kârı olan ürünleri üretmekten vazgeçtik. Elimizdeki pahalı hammaddeyi kâr etmeyecek jantlar için harcamayalım diye. O dönemde hali hazırda ürettiğimiz ve karlılık oranı yüksek olan niş, sadece bizim ürettiğimiz, rekabetin az ol-duğu jantları üreterek hayatta kalmaya çalıştık ki stokumuz-dan doğacak zarar realize ol-masın diye. Aksi takdirde za-rarı realize edeceksiniz. 1400

12

dolardan almışsınız ham-maddeyi jant yapıp 1000 do-lardan satarsanız tonda 400 dolar zararı realize etmiş ola-caksınız. İşin bu tarafını öyle yönettik. Stoku yönetmek, gi-derleri yönetmek, maliyetleri yönetmek bir de diğer tarafı var finansmanı yönetmek. Bizi finanse eden kurumlar ile görüşerek bu krizin geçi-ci olduğunu, firmamızın pa-zardaki yerini, dünya paza-rındaki yerini ve markasının gücünü pazar kaybetmediği-mizi, sadece pazarın daraldı-ğını anlatarak, onların endişe duymamasını temin ettik. Yoksa öyle bir panik halin-de birçok firma boşu boşu-na yok olup gider. Tabi bu arada başarılı olmamızın en önemli sebeplerinden birisi, tüm finansal verilerimizin gerçek ve şeffaf olması, gizli saklı hiç bir şey yok. Her şey Türk Ticaret Kanunlarına göre, kayıt dışı hiçbir hare-ket yok. Her şey kayıt altın-da yani rakamlar inanılabilir rakamlar. Bu da bizim tah-minimizce 2010 yılı itibariy-le, 2009 yılının da kötü bir yıl olacağını fakat 2010 yılı itibariyle tekrar yükselişe ge-çeceğini anlatıp ikna ederek finansörlerimizi sabırlı olma-ya ikna ettik. Böylece bu krizi aştık. Bu krizden de dersler edindik. Demek ki sadece Türkiye değilmiş 4 yılda bir krize giren. Meğer 50-60 yılda bir dünyada da böyle şeyler olabiliyormuş. Artık ona göre çok daha tedbirliyiz. Emniyet kriterlerimizi aşağıya çektik.

Çeşitli kontrol kriterleri koy-duk. Stokumuzu belirli mik-tarın üstüne çıkartmıyoruz. Daha iyi stok yönetiyoruz. Finansman-borçlanma oran-larımızı belli miktarların üze-rine çıkartmıyoruz. Yatırım-larımızı daha yıllara yayarak yapıyoruz. Agresif ve büyük yatırımları, finansal tablola-rımız el veriyorsa yapıyoruz. Mümkün olduğu kadar uzun vadeli borçlanmaya çalışıyo-ruz. Krizi bu şekilde aştık ve bu dersleri edindik.

Yeni Pazar Arayışlarınız Var Mı?

Yeni Pazar arayışlarımız var. Biz 5 kıtaya ihracat yapı-yoruz ama bunlar arasında en az aktivitemiz olan yer Güney Amerika. Bu kıtada pazarı-mızı geliştirmeye çalışıyoruz. Şili, Arjantin, Bolivya, Para-guay, Brezilya, Meksika şu anda biraz daha focus oldu-

ğumuz (odaklandığımız) pa-zarlar. Bunu da zaten belli bir bilinçle yapıyoruz. Dolayısıy-la herkesin tahmin edeceği gibi, Rusya’daki daralmanın etkilerini oradan telafi etme gayretindeyiz. Rusya, Türki-ye’nin olduğu gibi bizim de önemli miktarda mal sattığı-mız pazar idi. Oradaki krizi de burada kendi kendimize yönetmeye çalışıyoruz.

Firma Olarak AR-GE ve İnovasyona Ne

Kadar Kaynak Ayırıyorsunuz?

AR-GE bölümümüz var, inovasyon konusunu da çok önemsiyoruz. Gündemi-mizde devamlı. İnovasyon konusunda eğitimlerle ar-kadaşlarımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Ben inanıyo-rum ki içinde cevher olup, inavasyon konusunda alış-kanlıkları gelişmemiş bir milletiz. Milletimiz yaptı de-diğiniz bir icadımız var mı? Sadece yoğurt. Dolayısıyla inovasyon bir yaşam biçimi.

Yaratıcılık bir yaşam biçimi ve geliştirilmesi gereken bir yetenek aynı zamanda. Bunu bizim eğitim sistemimiz en azından benim jenerasyo-num bana vermedi. Oğlum da üniversitede okuyor, oğ-lumun da bu eğitimi aldığını görmedim. İnovasyon ya da yaratıcılığımızı geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz en önemli enstrüman; analitik düşünme yeteneğidir. Hadi-

13

selere, sorunlara mümkün ol-duğu kadar çok açıdan baka-bilmek, farklı pencerelerden sorunlara bakıp, sorunlarla ilgili her bakıştan sonra edin-diğimiz kanaati resetleyip, bir daha başka pencereden bakmamız lazım. İşte bu bize eğitimle kazandırılabilir. So-runları çözme, problemleri çözme yeteneklerimizin art-tırılmasına yönelik eğitimler analitik zekamızı geliştirir. Gelişen analitik zekâmız bizi yaratıcılığa sevk eder. Elbette hayal etmeyi öğrenmek, bü-yük hedeflere sahip olmak, özgüveni yüksek gençler ye-tiştirmek için eğitimlerimiz var. Fakat bu eğitimlere katı-lan arkadaşların çok zorlandı-ğını görüyorum. Çünkü geç-mişten gelen bir alışkanlıkları yok. Daha ziyade formâl (tek düze) iş yapış şekillerini takip etmeye yönelik bir eğitimden gelmişler. Yetkileri, sorum-lulukları belli görev tanımı var ve onu mümkün olan en iyi biçimde yapmak istiyor-lar. Hâlbuki onu yapar iken iş yapış şekillerini geliştirecek bakış açılarını sorgulaması lazım. Bu jantı hep böyle ya-pıyoruz ve hep de böyle yapıl-mış, fakat acaba böyle olma-yıp ta başka nasıl yapılabilir? Daha hızlı ya da daha düşük maliyetle nasıl yapılabilir? Sürekli sorguluyor olmamız lazım. Eğitim sistemimizin de

bizi birçok konuyu sorgulaya-cak, sürekli soru soran insan-lar olarak yetiştirmesi gere-kiyor. Açıkçası gözlemlerim bu yönde ve verilen eğitimin çok tatmin edici olduğunu düşünmemekteyim. Üniver-siteden beklentilerim de bu yönde eğitimlerin verilmesi. Sorgulayan gençler olmanız.

Üniversite İle İlgili Plan-larınız

Var Mı?

İnovasyon konusunda çok istiyorum ADÜ’nün mühen-dislik fakülteleriyle yeni ürün geliştirmeyi. Yeni üretim me-totları geliştirmek noktasın-da iş birliği yapmak istiyo-rum. Bizim bir planımız var geleceğe yönelik AR-GE’ye daha fazla bütçe ayırmak ko-nusunda. Bugün %1-%1,5 dolaylılarında bir bütçemiz var AR-Ge’yle ilgili. AR-GE merkezi projemiz var. Bura-larda inovasyon konusunda mühendislik fakülteleriyle çalışmak istiyoruz. Firmamız içerisinde üniversite adına bir birim, bir ofis yaratmak istiyoruz. Bizim laboratuvar-larımız var, test stantlarımız var, AR-GE konusunda çalı-şan mühendislerimiz var. Bu konuda yazılımlarımız var. Bunları üniversiteyle birlikte kullanarak projeler üretmek istiyoruz.

2015 Yılı İçin Türkiye ve Dünya Eko-

nomisiHakkına

Düşünceleriniz Nelerdir?

2015 yıllı için Türkiye ve Dünya ekonomisi hakkında çok iyimser değilim. Özel-likle ülkemizin dört bir yanı ateş içerisinde. Amerikalıla-rın savaş için, çatışma için bir sözü vardır; “Bad for busi-ness” yani “İş için, ticaret için kötü”. Nerde savaş, çatışma varsa ticaret için kötü bir şey-dir. Dolayısıyla bizim Rusya, Ukrayna ve Suriye’de olan ça-tışmalardan ekonomik olarak etkilenmememizin mümkün olmadığını düşünüyorum. İşte bakın Orta Doğudaki kaynamadan dolayı en bü-yük ikinci ticari partnerimiz olan Kuzey Irak’la iş hac-mimiz düşüyor. Bu düşen iş hacmi demek, daha fazla işsiz demek. Dünya genelinde de ekonomilerin hep yavaşladı-ğını görüyorum. Yavaşlayan ekonomiler, yavaşlayan bü-yüme hızları, daralan ekono-miler bunlar da ticaret için kötü şeyler. Bizim hedefimiz en azından 2015 yılında 2014 performansımızı yakalamak. Üstüne çıkmak için çalışaca-ğız ama dediğim gibi ben çok iyimser değilim.

En sevdiğiniz söz?

“Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır.” Mustafa Kemal ATATÜRK

14

SLUMPFLASYON VE SLUMPFLASYONUN DÜNYA GENELİNDE NASIL ORTAYA ÇIKTIĞININ

İNCELENMESİ

ÖZETBu araştırma, slumpflasyon kavramını açıklama amacıyla yapılmıştır. Slumpflasyonun nasıl

ortaya çıktığı, etkileri, sonuçları araştırılmış tablolar yardımıyla açıklanmıştır. Enflasyon, sta-gflâsyon, deflâsyon, depresyon, resesyon kavramlarıyla ilişkisi açıklanmıştır. Kriz hallerinin sıralaması yapılmış, bu kriz hallerine göre oluşturulacak ekonomik politikalar hakkında bilgi toplanmıştır. Dünya çapındaki ve Türkiye’deki örnekleri, krizlerin yol açtığı olaylar sırasıyla aktarılmıştır. Sayısal verilerle sonuçlar güçlendirilmiştir. IMF’nin tahminleri, yürüttüğü poli-tikalar açıklanmıştır. Araştırma sonucunda bu bilgiler göz önüne alınarak Dünya’nın slumpf-lasyonla durumu ve Türkiye’nin stagflâsyona ve slumpflasyona yakın göründüğü saptanmıştır.

Aysun Avşar

15

1. GİRİŞ

Bir ekonomide Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla(GSYH)

reel olarak küçülürken enflas-yon da ortaya çıkıyorsa o eko-nomi slumpflasyon ile karşı karşıyadır. Ekonomik krizlerin en zoru budur. Çünkü burada bir yandan enflasyonu düşür-meye uğraşırken bir yandan da ekonominin küçülmesini önce durdurmaya sonra da büyü-meye döndürmeye yönelik bir ekonomi politikası uygulamak gerekmektedir. Makroekono-mik hedeflerin ve politika araç-larının birbiriyle çelişkisi en fazla burada ortaya çıkar. Bir yandan enflasyonu düşürmek, bir yandan büyümeye geçmek, bir yandan bunlara eşlik etmesi büyük olasılık içinde olan işsiz-lik artışını engelleyip istihdamı arttırabilmek birbiriyle çelişen hedeflerdir. Yani slumpflasyon evlerden ırak olması gereken bir durumdur( Eğilmez,2012).

Ekonomiler, büyüme ve enf-lasyonla ilişkilerine göre dörde ayrılırlar.

1)Bir ekonomi sıfır enflas-yonla büyüyorsa bu ekonomide enflasyonsuz büyüme söz konu-sudur.

Yakın zamanlarda bu duruma Japonya’da rastlanmış-tır. Japon ekonomisi geçtiğimiz yılların bazılarında sıfır enflas-yona karşın sıfırın biraz üstün-

de reel büyüme gerçekleştirdi. İdeal durum, düşük bir enflas-yon olsa bile mümkün mertebe yüksek büyümeyi sağlayan den-ge hali olduğu için Japonya’nın durumu tercih edilen bir durum değildir(Eğilmez, 2008).

2)Bir ekonomide hem reel büyüme hem de enflasyon varsa bu ekonomide enflasyonlu bü-yüme söz konusudur.

Enflasyonlu büyüme durumu dünyada en çok rastlanan denge halidir. Türkiye uzun yıllardır böyle bir denge içinde bulun-makta. Son 6 yılda bir yandan % 6,6 dolayında büyürken bir yandan %13 dolayında ortala-ma enflasyon yaşandı(Eğilmez, 2008).

3)Bir ekonomide reel büyü-me sıfır ya da sıfıra yakınken enflasyon varsa stagflasyon du-rumu söz konusudur.

Bu durum oldukça sık rast-lanan denge halini ifade etmek-tedir. Durgunluk içinde enflas-yon olarak tanımlanır. Yani reel ekonomik büyüme olmaksızın fiyatların artmaya devam etme-si halini ifade eder. Ya da başka bir deyişle GSYH’nın nominal olarak büyümesine karşılık reel olarak büyümemesi halini ifade eder.

Türkiye, stagflasyon benzeri ekonomik koşullarla geçmişte birkaç kez karşılaşmıştır. Birin-cisi 1991 yılıdır. 1990 yılı GSYH’ mız 397.2 milyar TL (152 milyar dolar) idi. 1991 yılı ekonomik

büyümemiz %0,4,enflasyonu-muz %71,GSYH’ mız 634.4 milyar TL (151.8 milyar dolar) olmuştu. Yani ekonomi büyü-memiş fakat enflasyon %71’lere geldiği için, dolar cinsinden de-ğişmeyen GSYH, TL cinsinden büyümüş olarak görünmüş-tür(Eğilmez,2008).

4)Bir ekonomide GSYH reel olarak küçülürken enflasyon da ortaya çıkıyorsa bu ekonomide slumpflasyon söz konusudur.

Slumpflasyon sık rastlan-mamakla birlikte ekonomik dengenin(ya da dengesizliğin) en korkutucu halidir. Slump, batma-çökme anlamına gelir. Enflasyonla birleştiğinde çöküş içinde enflasyon gibi bir anlam çıkıyor. Yani ekonomi küçüldü-ğü halde enflasyon olgusunun varlığını ifade ediyor. Dün-ya çapında en bilinen örneği 1929 Büyük Bunalımdır(Eğil-mez,2008).

Türkiye ekonomisi de geç-mişte slumpflasyonla birkaç kez karşılaşmıştır. En yakın olanı 2001 krizi sonucunda yaşanan krizdir. Cari fiyatlarla GSYH’ mız 2000 yılında 166,7 milyar TL, sabit fiyatlarla 72,4 milyar TL idi. Buna karşılık 2001 yılın-da %50’nin üzerindeki enflasyo-na eşlik eden %5,7lik bir küçül-me yaşayan ekonomide GSYH cari fiyatlarla 240,2 milyar TL, sabit fiyatlarla 68,3 milyar TL olmuştu. Yani nominal olarak büyümüş görünen Türkiye reel olarak küçülmekteydi.

16

DÜNYA ÜLKELERİ

2013 ENFLASYON ORANI 2013 BÜYÜME ORANI

1 Orta Afrika Cumhuriyeti 1,5018 -36,00002 Çek Cumhuriyeti 1,4347 -0,93413 Euro Bölgesi 1,3877 -0,42064 İspanya 1,4086 -1,22275 Finlandiya 1,4720 -1,37956 Ekvator Ginesi 6,3532 -4,89067 İran, İslam Cumhuriyeti 39,2664 -5,80008 İtalya 1,2200 -1,85419 Portekiz 0,2744 -1,392210 Slovenya 1,7604 -1,1066

Kriz Hallerinin Kötüden Daha Az Kötüye Sıralanması

Slumpflasyon > Depresyon > Resesyon > Deflâsyon > Stagflâsyon > Enflasyon

Bu sıralamada uygulanacak ekonomi politikasının zorluğu dikkate alınmıştır. En zor politika slum-pflasyon için oluşturulacak politikadır. Çünkü bir yandan ekonomik küçülmeyle bir yandan da enf-lasyonla mücadele etmek gerekecektir ki bu iki mücadelede kullanılacak araçlar çoğu kez birbirinin aleyhine çalışır. Bunların bir bölümü çoğu kez bir arada olabilir ya da zaman içinde birinden ötekine dönüşebilir.

Örneğin; Slumpflasyonda, enflasyon ve resesyon birlikte görülür. Başlangıçta resesyon olarak başla-yan bir kriz derinleştikçe depresyona dönüşebilir. Enflasyonla büyüme bir arada giderken büyümenin durmasıyla birlikte stagflâsyon ortaya çıkabilir( Eğilmez,2012).

2. SLUMPFLASYON TEHLİKESİEkonomide en yaygın görülen durum, enflasyonlu büyüme durumudur. Bir ekonomide GSYH hem

reel hem de nominal olarak artıyorsa, yani ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin hem fiyat hem de miktarları artıyorsa buna enflasyonlu büyüme diyoruz(Eğilmez,2011).

Türkiye’nin 2010’da yaşadığı durum budur. Türkiye ekonomisi 2010’da yüzde 8 dolayında büyürken bir yandan da yüzde 6,5 dolayında bir enflasyon yaşamıştır( Eğilmez, 2011).

Tablo 1: 2013 Yılında Slumpflasyonu Yaşayan Ülkeler

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr

Slumpflasyon evlerden ırak olması gereken bir durum-dur(Mahfi Eğilmez).

Ülkeler ekonomileri küçü-lürken bir yandan da enflasyon

yaşamaktadırlar. Bu durum ül-kelerin çeşitli krizler yaşama-larına sebep olurlar. Bu krizler ekonomik dengelerin bozul-masına yol açarak işsizliği de

beraberinde getirir. Ekonomiyi bozan bütün olaylar zincirleme olarak birbirini takip eder.

17

Tablo 2: Türkiye ‘ nin Slumpflasyon Yaşadığı Yıllar ve Ekonomik Krizlerin Etkileri

1990 60,3127 9,26611991 65,9694 0,72031992 70,0728 5,03561993 66,0971 7,65131994 106,2627 -4,66811995 88,1077 7,87831996 80,3469 7,37971997 85,7332 7,57771998 84,6413 2,30821999 64,8675 -3,36532000 54,9154 6,77452001 54,4002 -5,69752002 44,9641 6,16382003 25,2964 5,26532004 10,5842 9,36282005 10,1384 8,40162006 9,5972 6,89352009 6,2510 -4,82592011 6,4719 8,77272012 8,8916 2,12752013 7,4931 4,0497

Enflasyon BüyümeTÜRKİYE

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr

Türkiye, 90’lı yıllarda-ki en derin krizini 1994 yılında yaşamıştır. 1994 öncesinde kamu kesimi faiz dışı harcamaları, kamu gelirinden daha fazla açık vermiş, başka bir değişle kamu kesi-mi kazandığından daha fazlasını harcamıştır. Kamu borçlarının Mer-kez Bankası ile finan-se edilmesi sonucunda Türkiye ilk defa hiper enflasyonu yaşamış, ar-

dından yapılan kısmi; ama yeterli olmayan iyileşmeler neticesinde Türkiye krizden çıka-bilmiştir(Celasun;2001 Krizi, Öncesi ve Sonra-sı).

2001 Türkiye eko-nomik krizi, Kara Çar-şamba olarak da bilinen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük eko-nomik krizidir(Cela-sun;2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası).

2000 yılı Türkiye için

hem bir ekonomik can-lanma hem de bir çöküş yılıdır. Türkiye 1999 yı-lının sonunda ekono-mik açıdan son derece karamsar bir görünüm içerisindeydi. Ekono-mik büyüme %-6,1 ol-muş, yani ekonomi %6 oranında küçülmüştü. Enflasyon %70’e ulaş-mış, bütçe açıkları bü-yümüştü(Celasun;2001 Krizi, Öncesi ve Sonra-sı).

18

PET-ROLE

YANSIYAN TEHLİKE

Petrol şoklarının yaşandığı dönemlerde birçok ülke

stagflâsyon olgusuyla karşılaş-mıştır. Slumpflasyon, enflasyon içinde büyüme veya durgunluk içinde enflasyon (stagflâsyon) gibi kavramlara göre ekonomi-de daha az bilinen ve kullanılan bir kavramı ifade ediyor. Oysa krizlerde en çok

rastlanılan durum bu du-rumdur. Türkiye ve daha birçok ekonomi bu durumla karşı kar-şıya gelmiştir(Eğilmez,2011).

Petrol fiyatları yüksek düzey-de devam ettiği sürece başta sa-nayileşmiş gelişmiş ekonomiler olmak üzere bütün ekonomile-rin bundan zarar görmesi ka-çınılmaz olacaktır. Bu aşamada karşımıza Slumpflasyon tehli-kesi çıkar. Hızla yükselen petrol fiyatlarının, petrol ithal eden ekonomiler açısından yüksek bir ek maliyet yaratmasının za-ten gevşek maliye politikaları-nın ortaya çıkardığı sorunlar üzerine ek sorunlar getirmek suretiyle enflasyonu körükleye-ceği düşünülür.

Yine aynı şekilde, tam to-parlanma aşamasına gelmeye başlamış olan birçok ekonomi açısından bu gelişme, ekonomi-

lerin yeniden küçülmeye başla-masına yol açabilir.

Petrol fiyatlarının den-gelenmesiyle birlikte hangi

ekonominin enflasyonlu bü-yüme, hangilerinin stagflâsyon ve hangilerinin Slumpflasyon içine girdiğini görebiliriz( Eğil-mez, 2011).

3. JAPONYA SLUMPFLASYONA

GİRDİ

Japonya’da Abe (Japonya Başbakanı) Eylül 2012’de

Başbakanlığa geldikten sonra üçayaklı bir ekonomi progra-mı açıkladı: Genişletici para politikası, genişletici maliye politikası ve yapısal reformlar. Uzun yıllardır durgunluk içinde bulunan Japonya yine uzunca bir süredir zaten gevşek maliye politikası uyguluyordu. Bütçe açıkları yüzde 8’lere varmıştı ve bunun yarattığı kamu kesimi borç yükü de( kamu kesimi borç stoku / GSYH) dünya rekoru olan yüzde 250’lere ulaşmıştı. Abe, gevşek maliye politikası-na parasal genişleme ve yapısal reformları ekleyerek ekonomiyi içine düştüğü sıkıntıdan çıkar-mayı planlayarak işe başladı. Enflasyonu yüzde 2’ye çıkarma-yı hedeflerinin arasına koydu ve Japon Merkez Bankası’nı bu hedefe yönlendirdi. Japonya bir yandan kamu harcamalarını art-tırmaya devam ederken Merkez Bankası da tahvil alarak piyasa-ya para sürmeye başladı. Bütçe açıklarının çift haneyi zorladığı kamu borç yükünün GSYH’ nın 2,5 katını aştığı bir çeyreğe göre

yüzde 1,6 çıkınca ekonomide bir toparlanma başladığına ka-naat getiren Abe, büyük açıkları kapatmaya başlamak için zama-nın geldiği izlenimine kapıldı ve satış vergisi oranını artırdı. Bu hamlenin ardından ekono-mi ikinci ve üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre sırasıyla 1,9 ve 0,4 oranlarında küçüldü. Böylece Japonya, büyümenin büyüsüne erken kapılmanın fa-turasını ödedi(Eğilmez,2014).Bugün itibariyle Japonya iki çeyrek üst üste ekonomik kü-çülme yaşamış yani teknik an-lamda resesyona girmiş ve uzun bir süreden sonra da enflasyonu yüzde 3,2’ye getirmiş surumda bulunuyor. Uygulanan gevşek maliye ve para politikaları eko-nomiyi büyüme rayına oturta-madığı gibi hedeflenen enflas-yonun(%2) üzerine çıkarmış bulunuyor(Eğilmez, 2014).

2014 yılına gelinceye kadar Japonya uzun yıllar, bazen def-lâsyonun bazen büyümenin ama çoğu zaman sıfıra yakın düşük büyüme ve düşük enflas-yonun egemen olduğu bir görü-nüm içindeydi. Buna durgunluk demek mümkün. Büyümede geçmişte yaşanan kıpırdanma-lar kamu kesiminin bütçe açık-ları vererek yaptığı harcamalara dayanıyordu. Bugün Japonya eksi büyümeye karşılık yüzde 3’ün üzerinde bir enflasyonun olduğu bir görünüm sergili-yor(Eğilmez,2014).

Slumpflasyon; bir ekonomi-de enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi reel olarak küçülüyor-sa o ekonomide slumpflasyon hali var demektir.

Sayısal bir örnekle şöyle açık-layabiliriz.

Yalnızca ekmek üreten bir

19

ekonomi t yılında 100 ekmek üretmiş ve adedi 1 TL’den satmıştır. Bu durumda bu ekonominin GSYH’ sı (100*1= ) 100 TL’ dir. t+1 yılının başın-da ekmek fabrikalarından birisi üretimden çekildi ve üretilen ekmek miktarı 95 adede düştü. İlk üç ayda ekmek fiyatı 1 TL olmaya devam etti, ikinci üç ayda 1,05 TL’ye, üçüncü üç ayda 1,10 TL’ye ve son üç ayda da 1,15 TL’ye yükseldi. Bu durumda t+1 yılında ortalama ekmek fiyatı (1+1,05 + 1,10 + 1,15) / 4 = ) 1,075 TL olur. Bunu 95 adet ek-mek ile çarparsak GSYH’ yı 102,1 TL olarak bu-luruz. Görünüşte (nominal olarak) GSYH artmış görünse de reel olarak küçülmüştür. Çünkü bu ekonomi t yılında 95 adet ekmek üretebilmiştir. Ekonomi reel olarak yüzde 5 küçülmüştür. Buna karşılık t yılının sonunda 1 TL olan ekmek t+1 yılının sonunda 1,15 TL’ye yükselmiş yani enflas-yon bir yılda ötekine yüzde 15 artmıştır.

Japonya yılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde reel küçülme yaşadı. Üçüncü çeyrekteki küçülme yıl-lıklandırılmış bazda yüzde 1,6 olarak açıklandı. Japonya’nın enflasyon oranı da yüzde 3,2. Yani Ja-pon ekonomisi hem reel olarak küçülüyor hem de enflasyon olgusuyla karşı karşıya bulunuyor(Eğil-mez,2014).

4. Slumpflasyonla Karşı Karşıya Gelmemek İçin Neler Yapılmalı?

1. Kaliteli istihdam yaratan üç boyutlu sürdü-rülebilir kalkınma politikasına geçilmeli.

2. Dış ticaret açığı yükünden kurtulmaya yöne-lik çalışmalar yapılmalı.

3. Dışsatım-dışalım dengesinde ülke lehine katma değer yaratılmalı.

4. Finansal piyasalardaki yabancı kontrol altına alınmalı.

5. Yerel üret, yerel tüket anlayışı tüm halka be-nimsetilmeli.

6. Üretimin her aşamasında katma değer ola-rak milli gelir ölçümüne geçilmeli.

KAYNAKLARBaş, Melih (7 Ocak 2014)Celasun, Merih (2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası; S:1).Celasun, Merih (2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası; S:7).Celasun, Merih (2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası; S:13).Eğilmez, Mahfi (Kendime Yazılarım, Stagflâsyon ya da Slumpflasyon; 17 Nisan 2008).Eğilmez, Mahfi (Kendime Yazılarım, Slumpflasyon Tehlikesi; 1 Mart 2011).Eğilmez, Mahfi (Ekonomik Krizleri Anlama Rehberi; 15 Kasım 2012).Eğilmez, Mahfi (Kendime Yazılarım, Japonya Slumpflasyona Girdi; 20 Kasım 2014).

http://www.aydinlikgazete.comhttp://www.mahfiegilmez.comhttp://www.mahfiegilmez.com/p/yazlar-kitaplarhttp://www.mahfiegilmez.com/2014/11/japonya-slumpflasyona-girdihttp://www.radikal.com.tr/yazar_arsivhttp://www.paraborsa.net/slumpflasyon-nedirhttp://www.mevzuatdergisi.com/http://www.tuik.gov.tr

20

Küresel Ekonomik Krizin Etkileri:Panel Veri Analizi

ÖZET

Problem Durumu: Son küresel ekonomik kriz, ABD’de ipotekli konut piyasasında 2006 yılı ortala-rında başlamış, finansal piyasaları ve reel sektörü de etkisi altına başlamıştır. Eylül 2008’den itibaren dünyaya geneline yayılmıştır. Krizde dünya ekonomisi %2.3 oranında küçülmüş, ihracat azalmış, iş-sizlik oranları artmıştır.

Araştırmanın Amacı: Bu çalışmada, 2008 küresel ekonomik krizinin seçilmiş ülke ekonomileri üzerindeki etkileri, 2001-2010 dönemi verileri kullanılarak incelenmiştir.

Yöntem: Panel birim kök testi ve panel veri analizi yöntemleri.

Bulgular ve Sonuçlar: Analiz sonucunda elde edilen ampirik bulgulara göre; ülkelerin ekonomik büyümelerini en çok etkileyen faktör, özel tüketim harcamalarıdır. Krizin etkisi negatif ve istatistikî olarak anlamlıdır.

Jel Kodları: E21, E44, F43, G01.

İsmet Göçer

21

1. GİRİŞ

Son yıllarda, dünyada bilgi ve iletişim teknolojilerin-

de yaşanan gelişmeler, oluşturu-lan ekonomik birlikler, dış tica-retin ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, özellikle büyük ekonomilerde çıkan ekonomik krizlerin, kısa sürede diğer ül-kelere de yayılmasını kolaylaş-tırmıştır (Eğilmez, 2009: 53).

Ekonomik krizlerin iki ana çeşidi vardır; para krizleri ve bankacılık krizleri ya da finan-sal krizler. İkisi birden gerçekle-şirse, buna da ikiz krizler denil-mektedir. Bunlardan para krizi, dövize hücum şeklinde spekü-latif bir atak sonucu, döviz ku-runun aşırı yükselmesi ve döviz kuru rejiminin çökmesi şeklin-de gerçekleşmektedir. Finansal kriz ise; finans sektöründe bir sıkıntı yaşanması sonucunda, bazı finans kurumlarının bat-ması ve kalanlarının da serma-yelerinin önemli ölçüde erime-si şeklinde gerçekleşmektedir (Özatay, 2009: 17).

2008 ekonomik krizi, 2006 yılı ortalarında ABD ipotekli konut kredileri (mortgage) pi-yasasında başlamış, 2008 yılının ikinci yarısından itibaren ABD ve Avrupa finansal piyasalarını etkisi altına almış, finans temel-li bir krizdir (Ateş, 2011). 2008 sonundan itibaren de bütün dünyadaki reel sektör, krizden olumsuz etkilenmeye başlamış-tır. ABD’de, bankaların yanlış ipotekli konut kredisi (mortga-ge) uygulamaları, konut piyasa-sında dağıtılan kredilerin geri dönmesinde yaşanan sıkıntılar, konutların gerçek değerinin çok

üstünde alınıp satılması (Shil-ler, 2010) ve konut kredileri te-mel alınarak oluşturulan türev finansal ürünlerin kontrolsüz biçimde artması, krizin temeli-ni oluşturmuştur (Özatay, 2009: 22).

Krizin temelinde, tarihin en büyük gayrimenkul ve kredi ba-lonu vardır (Stiglitz, 2008). 2007 yılında, ABD’deki mortgage pi-yasası, yaklaşık 10 trilyon do-larlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Başlangıçta mortgage kredileri-nin büyük kısmı, yüksek kaliteli müşterilere (prime mortgage) veriliyorken, zamanla daha dü-şük kaliteli müşterilere (subp-rime mortgage1) de verilmeye başlanmıştır. 2008 ortasında ABD’de subprime mortgage kre-dilerinin hacmi 1.5 trilyon dola-ra yükselmiştir. 2000’li yıllarda, ABD’de faizler son derece düşük olduğu için, alt gelir grubundaki kişiler çoğunlukla, değişken fa-izli kredileri tercih etmişlerdir. 2004 yılından itibaren FED’in faizleri ard arda arttırmasına, konut fiyatlarındaki düşüşün de eklenmesiyle, bu kişiler aldıkla-rı kredileri geri ödeyememeye başlamışlardır (Eğilmez, 2009: 66).

Krizin genel göstergeleri; azalan talep, duran yatırımlar, artan işsizlik, düşen ihracat, oy-nak hale gelen döviz kurları ve dünya ekonomisindeki büyü-menin eksiye doğru kaymasıdır (IMF, 2009). İnsanların harca-maktan kaçınmaları, tüketimin düşmesi, üretimin olumsuz et-kilenmesi ve sonuçta işsizliğin artması, krizin genel bir açık-lamasını vermekte ve başlangıç noktası olarak da ABD’de şişen emlak balonlarına dayanmakta-dır (Shiller, 2010). Ülkeler kri-zin zararını azaltabilmek için;

bir kısım finans kurumlarını kurtarmış, bazılarını kamulaş-tırmış, kamu harcamalarını art-tırmış, vergileri azaltmıştır.

Krizle birlikte, ABD ve Avru-pa’nın ithalat talebinin düşmesi, uluslararası likiditenin büyük oranlarda azalması, cari açığın finansmanının zorlaşması, buna bağlı olarak döviz kurlarının yükselmesi, bankaların kredile-ri azaltması, iç talebin düş- mesi ve tüm bu gelişmelerin reel sek-törü etkisi altına almasıyla, Tür-kiye de kriz- den önemli ölçüde etkilenmiştir (Hepaktan ve Çı-nar, 2011).

Bu çalışmanın amacı; 2008 küresel ekonomik krizinin, ül-kelerin ekonomik büyümeleri üzerindeki etkilerini, krizden en çok etkilendiği düşünülen 11 ülkenin2,

2001-2010 dönemi verilerini kullanarak, panel veri analizi yöntemiyle incelemektir. Ça-lışmada girişi takip eden ikinci bölümde; 2008 ekonomik kriz-lerinin nedenleri, gelişme ve yayılma süreci özetlenecektir. Üçüncü bölümde krizin etkile-rine tablo ve grafikler eşliğinde değinilecek, dördüncü bölümde konuya ilişkin literatür özeti ve-rilecek, bunu beşinci bölümdeki ampirik analiz takip edecek ve sonuç bölümüyle çalışma ta-mamlanacaktır.

2. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİN GELİŞME SÜRECİ

2.1. ABD’de Krizin Gelişimi

ABD Merkez Bankası FED, ABD’de 2001 yılında yaşanan durgunluğa çözüm aracı ola-

22

rak, faiz oranlarını düşürmüş-tür (Schneider and Kirchgasser, 2009). Haziran 2003 de mortga-ge faiz oranları, 45 yılın en düşük seviyelerine inmiştir (Sanders, 2008). Faizlerin, gayrimenkul fiyat artışlarının altına düşme-si, borçlanarak gayrimenkule yatırım yapmayı kazançlı hale getirmiştir (Ertuna, 2009). Bu durumda sadece konut sahibi olmak isteyenler değil, yatırım-cılar ve spekülatörler de kârlı

gördükleri için gayrimenkul pi-yasasına yönelmişlerdir (Akgüç, 2009). Düşük faizler, alım gücü yeterli olmayan kişileri de konut kredisi kullanma konusunda cesaretlendirmiştir. Bankalar el-lerindeki fazla likiditeyi, kişile-rin ödeme gücüne bakmaksızın dağıtmaya başlamıştır. Bu sefer de ABD’de ev fiyatları hızla art-mış, kısa sürede iki katına ulaş-mıştır (Altuğ, 2009). Bu artış, 2006 yılı ortalarına kadar de-

vam etmiştir. Emlak fiyatlarının yükselmesi, emlak sahiplerinin kendilerini daha zenginleşmiş hissedip, daha fazla harcamala-rını, yeni konut kredileri kulla-nımlarını ve ithal lüks tüketim taleplerini arttırmıştır. ABD’de emlak fiyatlarını ölçmek üzere kullanılan Case Shiller indek-sindeki değişimeler, Grafik 1’de yer almaktadır.

Grafik 1: S&P/Case-Shiller ABD’de Ev Fiyatları Endeksi

Kaynak: Standard & Poors

Grafik’ten de görüldüğü üze-re, ABD’de ev fiyatları 2006 yılı ortalarında, en yüksek değeri-ne ulaşmış, sonrasında hızlı bir düşüş yaşanmıştır. 2011 yılında ev fiyatlarında yükselme gö-zükmemektedir. Bu da ABD’de krizin hala devam ettiğinin bir işaretidir.

ABD’de 2006 yılında faiz oranlarının, %1’den %5.35’e yükselmesiyle, krediyle konut alımı ve konut fiyatları düşmeye başlamıştır (Özatay, 2009: 65). Bankaların, artan faiz oranları-nı kredi kullanan kişilere yan-sıtmasıyla, düşük gelirli kişiler, kredi borçlarını ödeyemez du-ruma gelmiştir. Bu durumdan tedirgin olan bankalar, kredi

verdikleri kişilerden, ek temi-natlar istemeye veya kredileri ödeme tarihinden önce geri ça-ğırmaya başlamışlardır. Kredi borcunu ödeyemeyenler evle-rini satmaya başlamıştır. Konut arzının artması, fiyatları iyice düşürmüş, evleri para etmeyen konut sahipleri, kredi borçları-nı ödeme şanslarını tamamen kaybetmiştir. Bu kez bankalar zor duruma düşmüştür (Nanto, 2009).

Krizin ortaya çıkmasında, ipotekli konut piyasasındaki güven kaybı, en önemli faktör konumundadır (Stiglitz, 2008). 28 Aralık 2006’da, mortgage kredileri veren Ownit Mortga-ge Solutions adlı ABD şirketi-

nin batması, krizi gün yüzü-ne çıkarmıştır. 2007 ortasında Case Shiller indeksinin, %16 oranında düşüş göstermesi ve uzmanların, bu endeksin 2008 ortasına kadar %10 daha düşe-ceğini beklediklerini açıklama-ları, ABD’deki konut piyasasın-da endişe ve paniği arttırmıştır. 22 Şubat 2007’de HSCB, mort-gage piyasasındaki gelişmeler neticesinde 10.5 milyar dolar zarar açıklamış ve mortgage kredisi bölümünü kapatmış, mortgage kredisi bölümü baş-kanını işten çıkartmıştır (Felton and Reinhart, 2008).

12 Mart 2007’de, kredi veren kuruluşlar, subprime mortga-ge piyasasında faaliyet gösteren

23

büyük bir finans şirketi olan New Century Financial’a kredi vermeyi durdurmuştur (Guil-len, 2009). 16 Mart 2007’de, su-bprime piyasasında kredi veren Accredited Home Lenders 2.7 milyar dolarlık krediyi, çok dü-şük bir değerden satmak zorun-da kalmıştır. 2 Nisan 2007’de, New Century Financial, çalı-şanlarının yarısını işten çıkara-rak, iflas başvurusu yapmıştır. 3 Mayıs 2007’de, General Mo-tors’un finansman kolu, 1 mil-yar dolarlık zarar açıklamıştır (FED, 2011).

10 Temmuz 2007’de, kredi de-recelendirme kuruluşları, subp-rime tahvillerin kredi notlarını gözden geçireceklerini açıkla-mışlar, 13 Temmuz 2007’de, Ge-neral Electric, subprime kredi veren şirketini kapatacağını ilan etmiştir (Özatay, 2009: 102). 10-31 Ağustos 2007 arasında, dört büyük ABD bankası, FED’den 2 milyar dolar borç almıştır. Goldman Sachs, bir hedge fona 3 milyar dolar aktarmıştır. Su-bprime mortgage kredisi veren Ameriquest, iflas başvurusunda bulunmuştur (Guillen, 2009).

3-30 Eylül 2007 arasında, Al-man AKB Bank, ABD subprime kredi piyasasında 1 milyar do-lar zarara uğradığını açıklamış, Bank of China da aynı piyasada 9 milyar dolar kaybettiğini be-lirtmiştir. Goldman Sachs’a bağ-lı Global Alpha, Ağustos ayın-da %22 oranında zarar ettiğini açıklamıştır (FED, 2011).

Ocak 2008’de, Lehman Brot-hers mortgage piyasasından çe-kilmiştir (Guillen,

2009). 16 Mart 2008’de, bir yıl önce değeri 32 milyar dolar olan, Bear Sterns, JP Morgan Chase tarafından, 1 milyar do-lara satın alınmıştır.. 11 Tem-

muz 2008’de, ABD’nin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) olarak kabul edilen Federal De-posit Insurance Corp (FDIC), konut sektöründeki kredi kri-zinden etkilenen ve varlıkları 32 milyar dolar, toplam mevduatı 19 milyar dolar olan Indymac Bank’a el koymuştur (Guillen, 2009).

Eylül 2008’de, devlet des-tekli mortgage kredisi işlemle-ri yapan ve konut sektöründe kullanılan kredilerin yarısını (yaklaşık 5 trilyon dolar) elin-de bulunduran Fannie Mae ve Freddie Mac’a, ABD yönetimi tarafından el konulmuştur. 11 Eylül’de Lehman Brothers if-lasın eşiğine gelmiş, bu banka çok fazla toksik mali varlığa (so-runlu krediye) sahip olduğu ge-rekçesiyle, FED tarafından kur-tarılmamış ve 15 Eylül’de iflas etmiştir. Bu, ABD’deki en büyük iflas başvurusudur (639 milyar dolar) ve krizin dünya geneline yayılmaya başlamasının tetik-leyicisi olmuştur. Arkasından Genaral Motors, Citigroup, AIG, Merrill Lynch ve Morgan Stanley gibi büyük şirketler, iflas sinyalleri vermeye başlamıştır (FED, 2011).

16 Eylül 2008’de, ABD yöne-timi, krizin daha fazla derinleş-memesi için, AIG’ye 85 milyar dolar para aktarmayı ve karşı-lığında firmanın hisselerinin %80’ini denetimi altına almayı kararlaştırmıştır. Böylece, en büyük mali varlık sigorta şir-keti olan AIG, iflasın eşiğinden kurtarılmıştır. Bank of America, Merill Lynch’i 50 milyar dolara satın almıştır. 21 Eylül 2008’de, ABD yönetimi, Kongre’den 700 milyar dolarlık kurtarma pake-ti için yetki istemiş, 22 Eylül’de Morgan Stanley ve Goldman

Sachs, yatırım bankası konu-mundan çıkarılarak, normal banka konumuna getirilmiştir. 25 Eylül 2008’de ABD hükü-meti, Washington Mutual’a el koymuş, Bankanın varlıkları 1.9 milyar Dolara, JP Morgan tara-fından satın alınmıştır (Felton and Reinhart, 2008). Görüldü-ğü gibi, krizin tamamen gün yüzüne çıkması ve dünya piya-salarını etkilemeye başlaması, Eylül 2008’de olmuştur.

3 Ekim 2008’de, ABD temsil-ciler meclisi, 850 milyar dolarlık kurtarma paketini onaylamış, 9 Ekim 2008’de, ABD yönetimi tarafından, AIG’ye 38 milyar dolar daha kredi verilmiştir. 14 Ekim 2008’de, Amerikan yö-netimi, Bank of America, Wel-ls Fargo, Citigroup, JPMorgan Chase, Goldman Sachs, Morgan Stanley ve Bank of New York Mellon’dan 250 milyar dolar tutarında hisse satın alacağını açıklamıştır (Nanto, 2009). 19 Kasım 2008’de Detroit otomotiv üçlüsü olarak bilinen, General Motors, Ford ve Chrysler’ın yö-neticileri, ABD yönetiminden, 25 milyar dolar istemiştir.

2008 yılında petrol, gıda ve metal fiyatları hızla artmaya başlamıştır. Bu artışlar mali ke-simde oluşmaya başlamış olan kötümser havaya yeni olumsuz beklentiler eklemiştir (Eğilmez, 2009: 68). 1 Haziran 2009’da General Motors, iflas koruma başvurusunda bulunmuştur.

2008 küresel krizinde, mort-gage kredilerine dayanılarak yapılan, türev işlemlerinin de büyük rolü olmuştur (Bocutoğ-lu ve Ekinci, 2009). Türev ürün-ler, şirketlerin başka işlemler-den doğan risklerinin, alışverişe konu edebilmelerini sağlayan sözleşmelerdir. Başlangıçta bu

24

sözleşmeler, mortgage kredisi-ni verenin, bu krediyi kullanan tarafından geri ödenmemesi riskini üçüncü kişilere, örneğin hedge fonlara devretmesi için oluşturulmuştur (Blanchard, Faruqee, Das, Forbes and Te-sar, 2010). Riski devreden kre-di kuruluşları, çok daha büyük risklere girmeye, daha çok kredi vermeye ve bu kredileri karşılık göstererek yeni türev ürünleri piyasaya sürmeye devam etmiş-ler ve bu süreçte türev ürünler piyasası çığ gibi büyümüştür. ABD’de bankacılık sistemi de-netleniyorken, “gölge bankacı-lık” da denilen, türev piyasaları ve hegde fonlar, finans piyasa-sının hacminin artması hatırı-na denetlenmemiştir (Özatay, 2009: 63). Başlangıçta riski dev-retmeye yarayan ve bu anlamda sistemde bir sigorta işlevi gören türev ürünler, giderek kendileri birer risk unsuru olmaya baş-lamışlardır (Greenspan, 2010). Sorunu yaratan şey, bu türev ürünlerinin, kişiler ve finansal kuruluşlar arasında, inanılmaz bir hızda el değiştirmesidir. Bu türev ürünlerinin en çok top-landığı banka Lehman Brothers olduğu için, krizden en çok et-kilenen finans kurumu da O ol-muştur (OECD, 2009).

Krizin diğer bir nedeni de son dönemde ABD ekonomi-sinin çok yüksek düzeyde cari açık vermesidir. 2006 yılından itibaren ABD’nin cari işlemler ve bütçe açıklarının tedirginliği yaşanmaya başlanmıştır (Bu-rak, 2009). ABD’de cari açığın oluşmasının nedeni, artan ya-tırım talebinin, iç tasarruflar tarafından karşılanamamasıdır (Stiglitz, 2008). Büyüyen ABD ekonomisinde, artan tüketim talebiyle ithalatın artması sonu-

cu, ülkenin cari açığı hızla büyü-müştür (OECD, 2009). ABD’nin cari işlemler açığı 2005 yılında 805 milyar dolar, 2006 yılında 812 milyar dolar ve2007 yılında ise 738 milyar dolar olarak ger-çekleşmiştir. FED, bu açıkları azaltmak için, faiz artırımlarına gitmiş (Blanchard et al., 2010), bu da çok yüksek borçluluk içe-risinde olan ABD’li ailelerin, kredi geri ödemelerini güçleş-tirmiştir. Bütün bu gelişmeler, ABD ekonomisini daha kırılgan bir hale getirmiştir.

2.2.Krizin Diğer Ülkelerdeki Yayılma

Süreci

Krizin Avrupa’yı etkileme-sinin ilk nedeni, ABD

kaynaklı türev ürünlerinin, Av-rupa bankaları tarafından da alınıp satılıyor olmasıdır. Dola-yısıyla bu ürünlerin kaynağında ortaya çıkan bir sorun, Avrupa bankalarını ve finansal siste-mini de doğrudan etkilemiş-tir. İkincisi, başta Almanya ve İngiltere olmak üzere, ABD’de iş yapan, şubesi olan pek çok Avrupa bankası bulunmakta-dır. Bu bankaların ABD’deki yatırımlarında yaşanan kayıp-lar, kıta Avrupa’sını da direkt etkilemiştir. Üçüncü bir etken de, krizden etkilenen ülkele-rin, Avrupa ülkelerinden olan ithalat talepleri ve Avrupa’nın da ihracatının düşmesidir. Bu durumda Avrupa’da üretimi ve büyümeyi azaltmış, işsizliği art-tırmıştır (Gurria, 2009).

Krizin Avrupa’daki yayılma sürecine baktığımızda (Europe-an Communities, 2009); 2007 yılında İngiltere’de emlak sahip-leri çok borçludur ve İngiltere

Bankalarında önemli miktarda ABD kaynaklı türev ürünler bu-lunmaktadır. Bu durum, krizin bu ülkede yayılmasını kolay-laştırmıştır. 4 Temmuz 2007’de İngiltere, subprime konut kre-disi veren beş kuruma karşı özel önlemler alacağını açıklamış-tır. 7 Ağustos 2007’de, Fransız bankası BNP-Paribas’a bağlı üç hedge fon, ödeme güçlüğüne düşmüş ve ödemeleri askıya al-dığını açıklamıştır. 9 Ağustos’ta bu fonların işlemleri durdurul-muştur. 10-31 Ağustos 2007 arasında, Alman Bankası Sach-sen-Landesbank iflas etmiş ve bir başka Alman bankası olan Landesbank Baden-Wuerttem-berg’e satılmıştır. Bu krizin Av-rupa’daki ilk firesi olmuştur. Av- rupa Merkez Bankası, Avrupa’da likidite sıkışıklığına düşen ban-kalara, 61 milyar Euro likidite sağlamıştır (OECD, 2009).

3-30 Eylül 2007 arasında İn-giliz mortgage kredi kurumu Northern Rock’tan mevduat çe-kilişi hızlanmış ve banka önün-de uzun kuyruklar oluşmuştur. 14 Eylül’de İngiltere Merkez Bankası Northern Rock’a kredi açmış, bankalardaki mevduat- ları sigortalamış ve devlet garan-tisi vermiştir. Bu tarihlerde kriz Japonya, İsviçre ve İskoçya’ya da sıçramıştır. Avrupa Merkez Bankası, bankacılık piyasasına önce 95 milyar Euro, daha son-ra da 108.7 milyar Euro arz et-miştir. Bunu Kanada ve Japonya Merkez Bankaları takip etmiştir. 1 Ekim 2007’de, İsviçre Bankası UBS 3.4 milyar dolar zarar açık-lamış, Citibak’ın 6 aylık zararı 40 milyar dolara yükselmiştir (Greenspan, 2010).

Şubat 2008’de Northern Rock, İngiliz hükümeti tara-fından kamulaştırılmıştır. 26

25

Eylül 2008’de, Fortis Bank, ser-maye yeterliliğini arttırmak için varlık satacağını açıklamıştır (Erdönmez, 2009). 29 Eylül 2008’de, Citigroup, Vachovia’yı alacağını bildirmiş, İzlanda, Glitnir Bank’ın %75’ini alarak devletleştirmiş, Belçika, Hol-landa ve Lüksemburg, Fortis’i devletleştirerek iflastan kurtar-mıştır. 1 Ekim 2008’de, Avrupa Birliği, İngilter’nin Bradford and Bingley’i kurtarmasına izin vermiş, İngiltere mevduatların, 50 bin Sternlik bölümüne ga-ranti verdiğini açıklamıştır. 6 Eylül 2009’da Londra’da yapılan G-20 toplantısında, 5 trilyon dolarlık teşvik paketi öngörül-düğü açıklanmıştır (Bocutoğlu ve Ekinci, 2009). Çin hükümeti 2010 yılına kadar bir dizi altyapı ve sosyal program çerçevesinde 586 milyar dolarlık harcamayı öngören bir paket açıklamıştır. Benzer şekilde Hindistan da

200 milyar dolar değerinde bir canlandırma paketini yürürlüğe koymuştur (Altuğ, 2009). İngil-tere 691 milyar dolar, Japonya 150 milyar dolar olmak üzere, ülkeler farklı ekonomik paketler açıklamışlardır. 2 Nisan 2009’da Londra’da toplanan G-20’ler 1.1 trilyon dolarlık teşvik paketi öngördüklerini açıklamışlardır (OECD, 2009).

Gelişmekte olan ülkelerin krizden etkilenmesi, büyük oranda sermaye hareketleri ve ihracat kanallarıyla olmuştur (OECD, 2009). Sermaye ha-reketlerinin (sıcak paranın) kaynağı olan (gelişmiş) ülke-lerde sorunlar çıktığında, bu-nun gelişmekte olan ülkeleri de etkileyeceği korkusu, bu ül-kelerdeki yabancı sermayenin hızla ülke dışına çıkmasına yol açmış, gelişmekte olan ülkeler, finansman kriziyle karşı karşı-ya gelmiştir. Eylül 2008-Ocak

2009 döneminde, Türkiye’den çıkan yabancı sermaye miktarı, 32 milyar 666 milyon dolardır (Burak, 2009). Özellikle çeşitli AB ülkelerindeki ekonomik da-ralmanın yol açtığı ihracat düş-mesi ve uluslararası finansman güçlüklerindeki artışlar nede-niyle, Türkiye ekonomisi de küresel krizden hızla ve derin-den etkilenmiştir (Kibritçioğlu, 2010). ABD ve Avrupa ülkele-rinde büyümenin düşmesi, dış talebin gerilemesine yol açmış, gelişme yolundaki ülkelerden yapılan ithalat azalmaya baş-lamıştır. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin, dış ticaret gelir-lerinin düşmesine ve dolayısıyla ekonomilerinin küçülmeye baş-la- masına yol açmıştır. Bu kez, gelişmekte olan ülkelerde işsiz-lik oranlarını hızla art- tırmış, iç talep düşmüş ve kriz derinleş-miştir (OECD, 2009).

3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİN ETKİLERİ

Yaşanan ekonomik kriz, ülkelerin ekonomik büyümelerinden dış ticaretlerine, istihdam oranla-rından cari açıklarına, sermaye hareketlerinden borsalara kadar pek çok makroekonomik de-

ğişkeni üzerinde, önemli etkiler meydana getirmiştir. Krizin ekonomik büyümeler üzerindeki etkileri, Tablo 1’de görülmektedir. Tablo1: Ekonomik Büyüme Oranları (%)

2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010Dünya 4.1 3.6 4.1 4 1.5 -2.3 4.2AB 2.5 1.9 3.3 3 0.4 -4.4 2ABD 3.6 3.1 2.7 1.9 0 -3.5 3İngiltere 3 2.2 2.8 2.7 -0.1 -4.9 1.4Türkiye 9.4 8.4 6.9 4.7 0.7 -4.8 9İspanya 3.3 3.6 4 3.6 0.9 -3.7 -0.1Rusya 7.2 6.4 8.2 8.5 5.2 -7.8 4Portekiz 1.6 0.8 1.4 2.4 0 -2.5 1.4İtalya 1.5 0.7 2 1.5 -1.3 -5.2 1.3İrlanda 4.6 6 5.3 5.6 -3.5 -7.6 -0.4Yunanistan 4.4 2.3 5.5 3 -0.2 -3.3 -3.5Almanya 1.2 0.7 3.7 3.3 1.1 -5.1 3.7Fransa 2.5 1.8 2.5 2.3 -0.1 -2.7 1.5

Kaynak: Dünya Bankası

26

Tablo 1’de görüldüğü gibi, 2008 ekonomik krizi, bütün dünyanın ekonomik büyümesini önemli ölçüde etkilemiştir. 2010’da ekonomiler genel olarak toparlanmaya başlamışsa da Yunanistan, İrlanda ve İspanya’da negatif büyüme devam etmiştir. Kriz sonrasında, incelemeye konu ülkeler arasında, en çok büyüyen ülke ise Türkiye’dir. Kriz, ekonomileri en çok dış ticaret ve sermaye girişi kanallarından etkilemiştir. Bu nedenle ülkelerin ihracat verilerindeki değişim, Tablo 2’de yer almaktadır.

2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010Dünya 21.5 14.2 15.6 15.4 15.2 -22.4 21.3AB 19.5 8.2 12.9 16.4 10.5 -22.4 12.5ABD 12.9 10.8 14.5 12.0 11.9 -18.8 20.9İngiltere 13.8 10.8 16.6 -2.2 4.4 -23.2 15.3Türkiye 33.7 16.3 16.4 25.4 23.1 -22.6 11.5İspanya 17.0 5.6 10.9 18.5 10.8 -19.2 8.4Rusya 34.8 33.1 24.7 16.6 33.1 -35.7 32.0Portekiz 12.7 6.8 17.2 17.3 8.5 -22.6 10.6İtalya 18.2 5.6 11.7 19.9 8.3 -25.0 10.3İrlanda 13.0 4.8 -0.9 11.7 3.2 -7.8 1.0Yunanistan 14.4 13.0 20.0 13.6 11.6 -22.4 5.7Almanya 21.1 6.9 14.1 19.2 9.2 -22.5 13.6Fransa 15.4 2.6 6.9 12.8 9.8 -21.3 7.9

Tablo 2: İhracat Değerlerindeki Değişim Oranı (%)

Kaynak: UnctadStat

Tablo 2 incelendiğinde, 2009 yılında ülkelerin tamamının ihracatının önemli ölçüde azaldığı, 2010 yılında düzelmenin başladığı görülmektedir. İhracatı 2009’da en çok azalan ve 2010’da en çok artan ülke, Rusya olmuştur. Bu durum, dünyada artan enerji talebi ve yükselen enerji fiyatlarının ve Rus-ya’nın da dünyanın sayılı doğal gaz ihracatçılarından biri olmasının etkisi olduğu düşünülebilir. Ülke-lerin işsizlik oranları, Tablo 3’te yer almaktadır.

Tablo 3: İşsizlik Oranları (%)

2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010ABD 5.5 5.1 4.6 4.6 5.8 9.3 9.6İngiltere 4.8 4.8 5.4 5.4 5.6 7.5 7.9Türkiye 10.3 10.6 10.2 10.2 10.9 14.0 11.9İspanya 11.0 9.2 8.5 8.3 11.3 18.0 20.1Rusya 8.2 7.6 7.2 6.1 6.4 8.4 7.5Portekiz 7.5 8.6 8.6 8.9 8.5 10.6 12.0İtalya 8.0 7.7 6.8 6.1 6.8 7.8 8.4İrlanda 4.5 4.4 4.4 4.6 6.3 11.8 13.6Yunanistan 10.5 9.9 8.9 8.3 7.7 9.4 12.5Almanya 10.5 11.2 10.2 8.8 7.6 7.7 7.1Fransa 9.2 9.3 9.2 8.4 7.8 9.5 9.8

Kaynak: IMFTablo 3’te de görüldüğü üzere, krizle birlikte ABD, İspanya ve İrlanda’da işsizlik oranları yaklaşık

iki katına çıkmıştır. Artan işsizlik, beraberinde iç tale- bin düşmesini getirmiş, o da ekonomik kü-çülmeyi netice vermiştir. Ülkelerin büyük çoğunluğunda 2010 yılında da işsizlik oranları artmaya

27

devam etmiştir. Bu da krizin henüz atlatılamadığını göstermektedir. Borsalar, krizlerde ilk etkilenen ekonomik birimlerdir. Bu nedenle, krizin bazı ülke borsaları üzerindeki etkilerine, Grafik2’de yer verilmiştir.

Grafik 2: Krizin Borsa Endeksleri Üzerindeki Etkileri

Kaynak: Yahoo-Finance ve TCMB-EVDS’den alınan veriler kullanılarak, tarafımızdan oluşturulmuştur.

Grafikler incelendiğinde, 2009 yılı ilk aylarında ülke borsalarının ortalama %50 oranında değer kaybettiği görülmektedir. 2010’da kısmen bir iyileşme yaşanmışsa da 2011’de Yunanistan, İtalya, Portekiz, İrlanda ve İspanya’da yaşanan ekonomik sıkıntıların ve küresel ekonomide görülen belirsiz-liklerin de etkisiyle, endekslerde aşağı yönlüdür.

4. LİTERATÜR

2008 küresel ekonomik kri-zine ilişkin yapılan yerli

ve yabancı çalışmaların büyük çoğunluğu, krizin oluşum süre-cinin incelenmesi ve etkilerinin tablolar yardımıyla değerlendi-rilmesi biçimindedir. Çalışma-lardaki ortak nokta; ekonomik krizin ülkelerin makroekono-mik büyüklüklerini önemli öl-çüde etkilediğidir. Az sayıdaki ampirik çalışmada, genellikle döviz kuru ve ihracatta meyda-na gelen değişmelerin, GSYİH üzerindeki etkileri incelenmiş ve kriz genellikle kukla değiş-kenle modele dahil edilmiştir.

Bordo vd. (2001), krizlerin makroekonomik etkilerini 21 ülkeye ait 1880-1997 dönemi verilerini kullanarak, panel veri yöntemiyle incelemiştir. Krizle-rin; para, banka ve ikiz krizler olarak gruplandırıldığı çalış-mada, ülkelerin milli gelirlerin-

deki kaybın, para krizlerinde ortalama % 5.9 bankacılık kriz-lerinde % 6.2 ve ikiz krizlerde ise % 18.6 olduğunu, krizlerin ortalama sürelerinin ise para krizlerinde 2.1 bankacılık kriz-lerinde 2.6 ve ikiz krizlerde ise 3.8 yıl olduğunu bulmuştur.

Reinhart ve Rogoff (2008), 1899–2001 döneminde dünya-nın farklı ülkelerinde yaşanan 14 büyük bankacılık krizini, pa-nel veri yöntemiyle incelemiştir. Krizlerde ülke milli gelirleri or-talama %9.3 oranında azalmış, işsizlik ortalama %7 oranında artmış ve krizlerin ortalama sü-resi 1.9 yıl olarak bulunmuştur. Krizlerin işsizlik oranları üze-rindeki etkisinin ise yaklaşık 4.8 yıla yayılmış olduğu tespit edil-miştir.

Gençtürk (2009), finansal kriz dönemlerinde makroeko-nomik faktörlerin hisse senedi fiyatlarına etkisini, 1992-2006 dönemi verileriyle, çoklu doğ-rusal regresyon yöntemiyle ana-

liz etmiş ve TÜFE’deki bir bi-rimlik artışın, İMKB endeksini 2.2 birim azalttığını görmüştür.

Weeks (2009), 2008 krizinin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini, Sierra Leone için in-celemiş, krizi kukla değişkenle modele dâhil etmiş ve analiz sonucunda ekonomik büyüme-yi; ihracatın ve kamu harcama-larının %19, ithalatın ise %37.8 etkilediğini, krizin etkisinin ne-gatif ve istatistiki olarak anlamlı olduğunu belirlemiştir. Blanc-hard vd. (2010), ihracat ve dış borcun, ekonomik büyüme üze-rindeki etkilerini, Rusya, Latvia ve Şili’ye ait 1996Q1-2009Q2 dönemi verilerini kullanarak analiz etmiş ve bu ülkelerde ihracatın %1 düşmesinin eko-nomik büyümeyi %0.09 azalttı-ğını, dış borcun %1 artmasının da ekonomik büyümeyi % 0.31 oranında azalttığını tespit et-miştir.

Özdemir ve Göçer (2011), Türkiye’de krizlerin makroeko-

28

nomik değişkenler üzerindeki etki düzeyini ve etki süresini, 1988–2011 dönemi aylık veri-leriyle, VAR yöntemiyle incele-miş, değişkenlerden biri üzerine gelen şokun, diğer değişkenleri de önemli ölçüde etkilediğini ve krizlerin etkisinin ortalama iki yıl sürdüğünü tespit etmiştir.

Berberoğlu (2011), 2008 kri-zinin AB ülkeleri ve Türkiye üzerindeki etkilerini, 2006-2008 dönemi verileriyle, kümeleme yöntemiyle analiz etmiş ve Tür-

kiye’nin, AB ülkelerinden, eko-nomik durumu iyi olmayanlarla aynı kümede yer aldığını tespit etmiştir.

Hepaktan ve Çınar (2011), 2008 krizin Türkiye’de reel sek-töre olan etkisini, sanayi üretim endeksi, döviz kuru ve kukla de-ğişken yardımıyla analiz etmiş-tir. Döviz kurundaki %1’lik bir artışın, sanayi üretim endeksini %49.6 oranında azalttığını, kri-zin etkisinin negatif ve istatistiki olarak anlamlı olduğunu tespit

etmiştir.Gençtürk, Dağlar ve Yılmaz

(2011), Türkiye’de 2008 krizinin etkilerini, İMKB’de sürekli işlem gören 77 firmanın finansman yapıları yönünden incelemiştir. Son krizde firmaların borçla-rının, sermayelerine oranının %52’ye yükseldiğini, krizle bir-likte kısa vadeli borçların %113, uzun vadeli borçların ise %53 arttığını tespit etmiştir.

5. AMPİRİK ANALİZ

5.1. Veri seti ve Model

Bu çalışmada, krizden en çok etkilendiği düşünülen 11 ülkeye ait, 2001-2010 dönemi, yıllık GS-YİH (Y), özel tüketim harcamaları (C), özel yatırım harcamaları (I), kamu harcamaları (G),

ihracat (X) ve ithalat (M) verileri kullanılmıştır. 2008 küresel ekonomi krizi, kukla değişkenle (K) modele dâhil edilmiştir. Veriler, IMF ve UNCTAD’dan düzey değerleri olarak alınmıştır. Serilerin lo-garitmaları alınmış ve ithalat serisi negatif hale dönüştürülmüştür. Analizde, Keynesyen milli gelir fonksiyonu temel alınarak, diğer değişkenlerin ekonomik büyüme üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Yani çalışmanın matematiksel modeli:

biçiminde olup, bu ifade ekonometrik modele dönüştürüldüğünde:

biçimindedir.Analiz için Stata 11 ve EViews 5.1 ekonometrik analiz programlarından yararlanılmış olup, model

seçimi ve doğrulama testleri için kodlar kullanılmıştır.

5.2. YöntemFarklı ülkelere ait verileri bir arada inceleyebilmek için, panel veri analizi yöntemi kullanılmıştır.

Panel veri analizi (Baltagi, 2001; Gujarati, 1999 ve Tarı, 2010):

modelinde yer alan hata teriminin ( ) bireysel ve zaman etkileri yönünden bileşenlerine ayrıştılmasına dayanmaktadır. Modelde i ülkeleri, t de zamanı göstermektedir. Hata terimi ayrıştırıl-dığında:

elde edilir. Elde edilen bu son eşitliğe, hata bileşenleri modeli (error component model) denir. Bu-rada ; bireysel etkieri, ise zaman etkilerini gösterir.

(Independent Identically Distributed) yani hata terimlerinin ortalamasının sıfır, varyansının sabit olduğu ve normal dağıldığı (beyaz gürül-tü sürecine sahip olduğu) varsayılmaktadır.

29

Panel veri analizinde; önce serilerin durağanlıkları panel birim kök testleriyle incelenmektedir. Sonra bireysel ve zaman etkilerinin türü belirlenmelidir. Açıklayıcı değişkenler arasında, açıklanan değişkenle yakın ilişki içinde olduğu düşünülen ve dolayısıyla içselliğinden şüphelenilen değişken olduğunda, içsellik sınaması yapılmalıdır. Sonrasında model tahmin edilip, modelde değişen varyans ve ardışık içsel bağımlılık (otokorelasyon) sorunlarının varlığı test edilmelidir.

5.3. Panel Birim Kök Analizi

Verinin hem zaman hem de yatay kesit boyutuna ilişkin bilgiyi dikkate alan panel birim kök sınamalarının, sadece zaman boyutuyla ilgili bilgiyi göz önüne alan zaman serisi birim kök sınama-larından, istatistiksel anlamda güçlü olduğu kabul edilmektedir (Im, Pesaran ve Shin,1997; Maddala ve Wu, 1999; Taylor ve Sarno, 1998; Levin, Lin ve Chu, 2002; Hadri, 2000; Pesaran, 2006; Beyaert ve Camacho, 2008). Çünkü yatay kesit boyutunun analize eklenmesiyle, verideki değişkenlik artmakta-dır.

Panel birim kök sınamasında karşılaşılan ilk sorun, paneli oluşturan yatay kesitlerin birbirinden bağımsız olup olmadıklarıdır. Panel birim kök testleri bu noktada; birinci ve ikinci kuşak testler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Birinci kuşak testler de homojen ve heterojen modeller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Levin, Lin ve Chu (2002), Breitung (2000) ve Hadri (2000) homojen model varsayımına dayanırken; Im, Pesaran ve Shin (2003), Maddala ve Wu (1999), Choi (2001) heterojen model varsayımına dayanmaktadır. Başlıca ikinci kuşak birim kök testleri ise MADF (Taylor ve Sar-no, 1998), SURADF (Breuer, Mcknown ve Wallace, 2002), Bai ve Ng (2004) ve CADF’dir (Pesaran, 2006). Bu çalışmada, analize dâhil edilen ülkeler homojen olmadığı için, Im, Pesaran ve Shin (2003) (IPS) testi kullanılacaktır. Bu test:

modeline dayanmaktadır. Burada ; hata düzeltme terimi olup, <1 olduğunda, serinin trend durağan, 1 olduğunda ise birim köke sahip, yani durağan olmadığı an-laşılmaktadır. IPS testi lerin yatay kesit birimleri için farklılaşmasına, yani heterojen panel yapısına izin vermektedir. Testin hipotezleri:

H0: bütün yatay kesit birimleri için. Yani seri durağan değildir.H1: en az bir yatay kesit birimi için. Yani seri durağandır.

Test sonucunda elde edilen olasılık değeri 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilmekte ve serinin durağan olduğuna karar verilmektedir. IPS panel birim kök testi sonuçları, Tablo 4’te yer almaktadır.

Tablo 4: IPS Panel Birim Kök Testi SonuçlarıDeğişken Düzey Değeri Olasılık Değeri Birinci Farkı Olasılık DeğeriY -1.78 0.03C -1.40 0.08 -2.29 0.01I -1.46 0.07 -2.25 0.01G -0.40 0.34 -2.41 0.00X -1.46 0.07 -1.56 0.04M -0.84 0.19 -1.77 0.03

Not: Panel birim kök sınamasında Schwarz kriteri kullanılmış olup, gecikme uzunluğu 1 alınmıştır.

30

Tablo 4’teki sonuçlar incelendiğinde, sadece Y’nin düzey değerinde durağan olduğu, diğer serile-rin birinci farkta durağan hale geldikleri görülmektedir. Yani, incelenen dönemde, makroekonomik değişkenlerin durağan olmadıkları ve bu değişkenler üzerine gelen şokların etkisinin, zaman içinde kaybolmadığı görülmüştür. Bu sonuçtan hareketle, son ekonomik krizin, ülke ekonomilerini önemli ölçüde etkilediği ve istikrarsızlaştırdığı söylenebilir.

5.4. Breush- Pagan Lagrange Multiplier (LM) Testi

Analizin bu aşamasında, bireysel etkilerin ve zaman etkisinin türünün (rastsal veya sabit oldu-ğunun) belirlenmesi amacıyla, LM testi yapılmıştır. Seçilen ülkeler belirli bir ekonomik gru-

bun üyesi olmadığı için, bireysel etkilerin rastsal olabileceği, incelenen dönemde ülkelerin büyük kıs-mını etkileyen bir ekonomik kriz olduğu için zaman etkilerinin de rastsal olabileceği öngörülmüştür. Etkilerin gerçekten rastsal olup olmadıklarına, LM testi ile karar verilebilmektedir (Hadri, 2000).

LM testi, LM1 ve LM2 şeklinde ikiye ayrılmaktadır. LM=LM1+LM2’dir. LM; bireysel etkilerin rast-sallığını, LM2 de zaman etkilerinin rassallığını test etmektedir.

LM1 testinde; H0: (Bireysel etkiler yoktur) hipotezi, LM1 istatistiği ile test edil-mektedir. LM1 istatistiği, aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır.

Burada ; (4) nolu denklemdeki bireysel etkileri, N; yatay kesit (ülke) sayısını, T; zaman boyu-tunu, ; (3) nolu denklemdeki hata terimlerinin tahminini ifade etmektedir. Bu test sonucunda elde edilen olasılık değeri, 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilir ve zaman etkilerinin rastsal olduğuna karar verilmektedir.

LM=LM1+LM2 testinde;H0: (Bireysel etkiler ve zaman etkileri yoktur)H1: ya da her ikisi de (Etkilerden en

az biri ya da ikisi de rassaldır).

Elde edilen olasılık değeri, 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilmekte ve etkilerin her ikisinin de rastsal olduğuna karar verilmektedir. Bu durumda iki yönlü rastsal etki modeli ile tahmin yapıl-maktadır. Tablo 5’te LM testlerinin sonuçları yer almaktadır.

Elde edilen olasılık değeri, 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilmekte ve etkilerin her ikisinin de rastsal olduğuna karar verilmektedir. Bu durumda iki yönlü rastsal etki modeli ile tahmin yapıl-maktadır. Tablo 5’te LM testlerinin sonuçları yer almaktadır.

Tablo 5: LM Testleri Test Olasılık Değeri KararLM1 0.013 Bireysel Etkiler Rastsaldır.LM2 0.288 Zaman Etkileri Rastsal Değildir.LM 0.032 Bireysel Etkiler ve Zaman Etkileri Rastsaldır.

Tablo 5’teki sonuçlara genel olarak bakıldığında, bireysel etkilerin ve zaman etkilerinin rastsal olduğu görülmektedir. Bu sonuçtan hareketle, panel veri analizi, iki yönlü rastsal etki modeli ile yapılmıştır.

31

5.5. Hausman İçsellik Testi

Çalışmanın bu aşamasında, bireysel etkilerle açıklayıcı değişkenler arasında ilişki (içsellik proble-mi) olup olmadığı, Hausman yöntemi ile test edilmiştir. Testin hipotezleri:

H0: Cov( İçsellik problemi yoktur.H1: Cov( İçsellik problemi vardır.

Burada ; (4) nolu denklemdeki bireysel etkileri , ise (3) denklemdeki açıklayıcı değişkenleri göstermektedir. Analiz sonucunda elde edilen (Chi2=Kikare)’nin olasılık değe-ri 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilmekte ve modelde içsellik probleminin olduğuna karar verilmektedir. İçsellik problemi olduğunda, sabit etkiler modeli kullanılır (Greene, 2003). H0 ka-bul edildiğinde ise rastsal etkiler modeli kullanılmaktadır. Bu tahmin; etkin, sapmasız ve tutarlıdır. Hausman testi, LM testinin bir alternatifi değildir. Ancak, LM testi ile verilen kararın bir sağlaması işlevini de görmektedir.

Hausman testi yapılmış ve Chi2=14.62 ve Chi2 olasılık değeri=0.404 bulunmuş olup, bu değer 0.05’ten büyük olduğu için, H0 hipotezi kabul edilmiş, modelde içsellik sorunun olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, analizin rastsal etkiler modeliyle yapılması gerekmektedir ve bu sonuç da LM testi sonuçlarını desteklemektedir.

5.6. İki Yönlü Rastsal Etkiler Modeli Tahmini

Panel veri analizi, iki yönlü rastsal etki modeli ile tahmin edilmiş ve elde edilen sonuçlar Tablo 6’da sunulmuştur.

Tablo 6: Tahmin SonuçlarıDeğişken Katsayı Std. Hata t-İstatistiği Olasılık DeğeriÖzel Tüketim Harcamaları 0.528 0.078 6.771 0.000Özel Yatırım Harcamaları 0.21 0.045 4.586 0.000Kamu Harcamaları 0.158 0.063 2.488 0.014İhracat 0.046 0.029 1.573 0.118İthalat -0.069 0.063 -1.099 0.274Kriz Kukla Değişkeni -0.02 0.007 -2.835 0.005Sabit Terim 0.182 0.072 2.497 0.014Ağırlıklandırılmış R2=0.98 DW=1.96 Fist= 1503.1 Root MSE=0.035

Rastsal etki modellerinde, ağırlıklandırılmış istatistik değerleri kullanılmaktadır (Baltagi 2001: 21). Tablo 6’daki ağırlıklandırılmış test istatistiklerine bakıldığında, modelin istatistikî olarak gü-venilir olduğu görülmektedir. Ayrıca modelde değişen varyans ve ardışık içsel bağımlılık (otoko-relasyon) sorunlarının varlığı aşağıda test edilmiştir.

5.7. Lagrange Multiplier (LM) Değişen Varyans Testi

Modelin hata terimlerinin varyansının yatay kesitten yatay kesite değişip değişmediğini test etmek için en yaygın kullanılan test, LM testidir (Greene, 2003). Testin hipotezleri:

H0: Varyans sabittir. Yani değişen varyans sorunu yoktur.

32

H1: En az bir Varyans sabit değildir. Yani değişen varyans sorunu vardır.

Bu hipotezleri test etmek için gerekli test istatistiği, aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır:

Test sonucunda elde edilen olasılık değeri 0.05’ten küçük olduğunda, H0 reddedilmektedir. Yani modelde değişen varyans sorununun varlığına karar verilmektedir (Greene, 2003). LM testi yapıl-mış ve olasılık değeri 0.23 bulunmuştur. Bu durumda H0 kabul edilmiş ve modelde değişen varyans sorununun olmadığına karar verilmiştir.

5.8. Otokorelasyon Testi

Modelin hata terimlerinin, gecikmeli değerleriyle ilişkisini incelemek için yapılan bir testtir. Bu ilişkiyi ölçmek için kullanılan denklem, AR(1) sürecidir (Wooldridge, 2002):

Testin hipotezleri:

H0: Otokorelasyon sorunu yoktur.

H1: Otokorelasyon sorunu vardır.

Bu hipotezleri test etmek için gerekli test istatistiği, aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır:

Burada SSRR; (3) nolu denk-lemde kısıtlı modelin hata te-rimleri kareleri toplamını, SSRUR; kısıtsız modelin hata terimleri kareleri toplamını, g; kısıt sayısını ve df; serbestlik derecesini ifade etmektedir. Bu test sonucunda elde edilen ola-sılık değeri 0.05’ten küçük oldu-ğunda, H0 reddedilip, modelde otokorelasyon sorununun varlı-ğına karar verilmektedir (Druk-ker, 2003).

F testi yapılmış ve olasılık de-ğeri 0.357 bulunmuştur. Bu du-rumda H0 kabul edilmiş ve mo-delde otokorelasyon sorununun olmadığına karar verilmiştir.

Modelde değişen varyans ve otokorelasyon sorunları olma-dığı görüldüğü için, tahmin sonuçları güvenilir ve yorum-

lanabilirdir. Bu kapsamda Tablo 6’daki katsayılar incelendiğinde; ekonomik büyümeyi en güçlü biçimde özel tüketim harcama-larının etkilediği görülmektedir. Bu nedenle, son ekonomik kriz-de ülkeler özel tüketim talebini canlı tutabilmek için, halkı teş-vik etmişler, reklam yapmışlar, para arzını arttırmışlar, banka-ları kredi vermeye teşvik etmiş-ler, vergi indirimleri uygulamış-lardır. Özel yatırım harcamaları da özel tüketim harcamalarına benzer şekilde ve istatistikî ola-rak anlamlı düzeyde ekono-mik büyümeyi etkilemiştir. Bu kapsamda, KOBİ’lere sağlanan kredi kolaylıklarının, bu tür yatırımları canlı tutarak, krizin etkisini azaltmaya yönelik ol-duğu düşünülebilir. Kamu har-

camalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi de istatistikî olarak anlamlı ve önemli bo-yuttadır. Nitekim son ekonomik krizde, Keynes’in tavsiyelerine uyulmuş ve gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde, kamu harcamaları önemli ölçüde art-tırılmıştır. Özellikle Çin, 2009 yılında ulaşım ve alt yapı faa-liyetlerine 586 Milyar dolar-lık kaynak ayırarak, ekonomik büyüme hızını korumaya ça-lışmıştır. İhracatın ve ithalatın ekonomik büyüme üzerindeki etkisi, küçük ve istatistikî ola-rak anlamsız çıkmıştır. Oysa 2008 krizi Türkiye’yi en çok dış talebin düşmesine bağlı olarak, ihracatın düşmesi kanalından etkilemiştir (Somel, 2009). Bu nedenle, ihracatın etkisinin

33

daha yüksek olması beklenirdi. Kriz için kullanılan kukla değişkenin katsayısı negatif işaretli ve ista-tistikî olarak anlamlı çıkmıştır. Yani bu kriz, ilgili ülkelerin ekonomik büyümesini olumsuz yönde ve anlamlı düzeyde etkilemiştir.

2008 küresel ekonomik krizi, ABD’de bankaların denetimsizliği ve kişilerin aşırı tüketim talebinin bir sonucu olarak, 2006 yılı ortalarında ABD konut ve finans piyasasında başlamış, sonrasında

düşen tüketim talebi ve bankaların kredi vermeyi azaltmaları nedeniyle, reel sektörü de etkisi altına almış, Eylül 2008’den itibaren dünya geneline yayılmıştır. Krizde dünya ekonomisi %2.3 oranında kü-çülmüş, ihracat azalmış, işsizlik oranları artmıştır.

Bu çalışmada, 2008 küresel ekonomik krizinin seçilmiş ülke ekonomileri üzerindeki etkileri, 2001-2010 dönemi verileri kullanılarak, panel birim kök analizi ve panel veri analizi yöntemiyle incelenmiş-tir. Panel birim kök analizi sonucunda, serilerin genel olarak durağan olmadıkları ve seriler üzerine gelen şokların etkilerinin zaman içinde kaybolmadığı görülmüş olup, buradan hareketle krizin ülke ekonomilerini önemli ölçüde etkilediği tespit edilmiştir.

Uygulanacak panel veri analizi yöntemini belirlemek için yapılan LM testleri sonucunda, bireysel etkilerin ve zaman etkilerinin rastsal olduğu görülmüş, bu nedenle iki yönlü rastsal etki modeli ile analiz gerçekleştirilmiştir. İçsellik sınaması neticesinde, modelde içsellik sorununun olmadığı tespit edilmiştir. Model doğrulama testleri sonucunda, modelde değişen varyans ve otokorelasyon sorunla-rının olmadığı görülmüştür. Bu yönüyle tahmin edilen model, ekonometrik olarak güvenilirdir.

Tahmin sonuçlarına göre; ekonomik büyümeyi özel tüketim harcamalarındaki %1’lik artış, %0.53, özel yatırım harcamalarındaki %1’lik artış %0.21, kamu harcamalarındaki %1’lik artış %0.15 arttır-mıştır. İhracatın ekonomik büyüme üzerindeki etkisi beklenenden hem daha düşük hem de istatistikî olarak anlamsız çıkmıştır. Oysa son kriz Türkiye’yi en çok ihracat kanalından etkilemiştir. Bu nedenle, ihracatın etkisinin daha büyük çıkması beklenirdi. Kriz kukla değişkenin katsayısı negatif ve istatis-tikî olarak anlamlı çıkmıştır. Yani bu kriz, ilgili ülkelerin ekonomik büyümelerini olumsuz yönde ve anlamlı düzeyde etkilemiştir.

Sonuç olarak, bu krizden çıkartılabilecek en önemli ders; finans kurumlarının işleyişinin düzenle-mesi ve denetimlerinin sıkılaştırılmasının gerekliliğidir. Türkiye özelindeyse; bankacılık sektörünün ve reel sektörün dış borcu kontrol altına alınmalı, iç tasarruf oranını yükseltici düzenlemeler yapılma-lı, ihracat yapılan ülkeler mutlaka çeşitlendirilmelidir.

SONUÇ

34

KAYNAKÇAAkgüç Ö. (2009). Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 42.Altuğ S. (2009). Kriz, Dünya ve Türkiye. Tisk Akademi, Özel Sayı – II.Ateş D. (2010). Küresel Ekonomik Kriz Devlet ve Dış Politika. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7 (1),

912-937.Ateş D. (2011). Ekonomik Kriz Uluslararası İlişkiler ve Küreselleşmenin Geleceği. Doğuş Üniversitesi Der-

gisi, 12 (1), 1-16.Arzova S. B. (2009). Küresel Ekonomik Krizden Çıkış Yolları. İstanbul Kültür Üniversitesi - Küresel Mali Kriz

ve Çözüm Yolları Sempozyumu, 15 Nisan.Bai J.and Ng S. (2004). A PANIC Attack on Unit Roots and Cointegration. Econometrica, 72, 1127-1178.Baltagi B. H. (2001). Econometric Analysis of Panel Data. (2nd ed). New York: John Wiley & Sons.Berberoğlu B. (2011). 2008 Global Krizinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki Etkilerinin Kümeleme Analizi ile

İncelenmesi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(1), 105–130.Beyaert A. and Camacho M. (2008). TAR Panel Unit Root Tests And Real Convergence: An Application to

the EU Enlargement Process. Review of Development Economics, 12(3), 668-681.Blanchard O. J., Faruqee H., Das M., Forbes K. J. and Tesar L. L. (2010). The Initial Impact of the Crisis on

Emerging Market Countries. Brookings Papers on EconomicActivity, Spring, 263-323Bocutoğlu E. ve Ekinci A. (2009). Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası. Maliye Dergisi,

156.Bordo M., Eichengreen B., Klingebiel, D. and Martinez-Peria M. S. (2001). Is the Crisis Problem Growning

More Severe? Economic Policy, 32, 53-82.Breuer B., Mcnown R. and Wallace M. (2002). Series-Specific Unit Root Test With Panel Data. Oxford Bul-

letin of Economics and Statistics, 64, 527–546.Breitung J. (2000). The Local Power of Some Unit Root Tests for Panel Data. in B. Baltagi (ed.), Nonstationary

Panels, Panel Cointegration, and Dynamic Panels, Advances in Econometrics, 15, 161-178.Choi I. (2001). Unit Roots Tests For Panel Data, Journal of International Money and Finance, 20, 229–272 Drukker D. M. (2003). Testing For Serial Correlation in Linear Panel Data Models. Stata Journal, 3(2), 168-

177.Eğilmez M. (2009). Küresel Finans Krizi. (5. Basım), Ankara: Remzi Yayıncılık.Erdönmez A. P. (2009). Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi. Bankacılar Dergisi,

68, 85.Ertuna Ö. (2009). Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye’nin Durumu. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 41.European Communities. (2009). Economic Crisis in Europe: Causes, Consequences and Responses. <http://

ec.europa.eu/economy_finance/publications/publication15887_ en.pdf>. (25.12.2011).FED. (2011). The Financial Crisis A Timeline of Events and Policy Actions. <http://timeline.stlouisfed.org/>

, (28.12.2011).Felton A. and Reinhart K. (2008). The First Global Financial Crisis of the 21st Century. A VoxEU.org Pub-

lication.Gençtürk M. (2009). Finansal Kriz Dönemlerinde Makroekonomik Faktörlerin Hisse Senedi Fiyatlarına Et-

kisi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(1), 127-136.Gençtürk M., Dalğar H. ve Yılmaz T. (2011). Finansal Krizlerin İşletmelerin Finansman Kararlarına Etkileri:

İMKB’de İşlem Gören İşletmeler Üzerinde Bir Araştırma. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 12(1), 187-207.Greene W.H. (2003). Econometric Analysis, (5th Ed). Upper Saddle River, N.J.: Prentice-Hall.Guillén M. G. (2009). The Global Economic & Financial Crisis: A Timeline. http:// unpan1.un.org/intradoc/

groups/public/documents/apcity/unpan033507.pdf, (27.12.2011).Greenspan A. (2010). The Crisis. Brookings Papers on Economic Activity. Spring, 201-261.Gujarati D. N. (1999). Basic Econometrics. Mc Graw Hill. (3rd Ed.). İstanbul: Literatür Yayıncılık.Gurria A. (2009). Open Markets in a Time of Crisis. <www.oecd.org/document/54/0,3343,

en_2649_34487_42320054_1_1_1_1,00.html>. (22.12.2011).

35

Hadri K. (2000). Testing for Stationarity in Heterogenous Panels. Econometrics Journal, 3,148-161.Hepaktan C. E. ve Çınar S. (2011). Mali Krizler ve Son Mali Krizin (2008) Reel Sektöre Etkileri. Dumlupınar

Ün. Sosyal Bilimler Dergisi, 30, 155-168.Im K., Pesaran H. and Shin Y. (1997). Testing For Unit Roots in Heterogenous Panels. Mimeo, Department

of Applied Economics, University of Cambridge.Im K., Pesaran H. and Shin Y. (2003). Testing For Unit Roots İn Heterogenous Panels. Journal of Economet-

rics, 115, 53–74.IMF. (2009). World Economic Outlook, January, 28.Kibritçioğlu A. (2010). Effects of Global Financial Crisis on Turkey. International Conference on The Social

Market Economy and Its Perception in Islam. September 23-24, Ankara.Levin A. Lin C. and Chu J. (2002). Unit Roots Tests in Panel Data: Asymptotic and Finite Sample Properties.

Journal of Econometrics, 108, 1: 24.Maddala G.S and Wu S. (1999). A Comparative Study of Unit Root Tests With Panel Data and a New Simple

Test. Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 61, 631-652.Minibaş T. (2010). Küresel Krizin Finans Sektörüne Yansımaları. <http://xa.yimg.com/kq/

groups/18994067/1868420940/name/13.pdf> (22.12.2011).Nanto D. K. (2009). The Global Financial Crisis: Analysis and Policy Implications. Congressional Research

Service, 7-5700, RL34742. <http://www.fas.org/sgp/crs/misc/RL34742.pdf>, (23.12.2011).OECD. (2009). Globalisation and Emerging Economies. Policy Brief, March.Özatay F. (2009). Finansal Krizler ve Türkiye. İstanbul: Doğan Kitap.Özdemir A. ve Göçer İ. (2011). Türkiye’de Krizlerin Makroekonomik Değişkenlere Etkileri: VAR Analizi.

Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 48(560), 57- 72.Pesaran H. (2006). A Simple Panel Unit Root Test in the Presence of Cross Section Dependence. Cambridge

University ,Working Paper, No:0346.Reinhart C. R. and Rogoff K. S. (2008). The Aftermatch of Financial Crisis. American Economic Association,

San Fransisco, <http://www.economics.harvard.edu/files/faculty/51_Aftermath.pdf>, (26.12.2011).Sanders A. (2008). The Subprime Crisis and Its Role in the Financial Crisis. Journal of Housing Economi-

cs,17.Schneider F. and Kirchgassner G. (2009). Financial and World Economic Crisis: What Did Economist Cont-

ribute ?. Public Choice, 140.Shiller R.J. (2010). A Crisis of Understanding. <http://www.projectsyndicate.org/commentary/shiller70/

English>, (21.12.2011)Somel C. (2009). İktisadi Buhran ve Sermaye Birikimi. Tes-İş Dergisi, 80-83, Mart.Stiglitz J.E. (2008) The Fruit of Hypocrisy. <http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2008/sep/16/econo-

mics.wallstreet.globalcurrency.html>. (21.12.2011).Tarı R. (2011). Ekonometri. (7. Basım), İstanbul: Umuttepe Yayınları.Taylor M. and Sarno L. (1998). The Behaviour of Real Exchange Rates During the Post-Bretton Woods Peri-

od. Journal of International Economics. 46, 281-312.Weeks J. (2009). The Impact of The Global Fınancıal Crisis on The Economy of Sierra Leone. A Report For

Undp Freetown and the Ministry of Finance And Economic Development. Republic of Sierra Leone. Country Study. 18, September.

Wooldridge J. M. (2002). Econometric Analysis of Cross Section and Panel Data. Cambridge: MIT Press.

36

Konjonktür &

Matematikte Sondan İkinciymişiz

Mahfi Eğilmez

37

KONJONKTÜR

Konjonktür, Türk Dil Ku-rumu sözlüğünde şöy-

le tanımlanıyor: ‘Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketle-rinin bütünü.’ Bir ülke ekono-misinin reel üretim hacminde ortaya çıkan inişler ve çıkışların oluşturduğu görünüme kon-

jonktür dalgaları adı veriliyor.

Tipik bir konjonktür döne-mi 4 aşamadan oluşuyor: Çı-kış, tepe, iniş, dip. Bunların her biri de duruma göre farklı gö-rünümler alabiliyor. Örneğin dip noktası eksiye geçmiş yani ekonomide küçülme yaşanmış ve o durumda en az iki çeyrek kalmışsa buna resesyon deniyor. Eğer ekonomideki küçülme hali birkaç yıl devam eden bir duru-ma dönüşmüş ve bu diğer eko-nomik büyüklükleri de benzer

olumsuzlukta etkilemişse buna depresyon deniyor. Ekonomik konjonktürün çıkış aşaması çok güçlü olmuş ve uzunca bir süre devam etmişse buna genişleme deniyor. Düşüş aşaması sert bir düşüş olarak ortaya çıkmışsa buna da çöküş deniyor.

Aşağıdaki grafik Türkiye ekonomisinin 2000 yılından bu yana yaşadığı GSYH büyüme görünümü sergiliyor (2014 yılı büyümesi olarak ilk 9 ayın so-nucu olan yüzde 2,8 alınmıştır.)

Grafiğe göre Türkiye’de bu 15 yıllık dönemde iniş ve çıkışlı bir konjonktür gözlenmektedir. Bu dönemde Türkiye iki kez reses-yonla ve iki kez de oldukça yük-sek tepe noktasıyla karşılaşmış görünüyor.

Konjonktür dalgalanmaları-nı açıklamaya çalışan pek çok yaklaşım var. Bunlardan günü-müzde en yaygın tartışılanları iki kategoride toplayabiliriz: Ta-lep yönlü yaklaşımlar, reel kon-jonktür teorisi.

Talep yönlü yaklaşımlar başlıca üç grupta toplanıyor. Keynesyen konjonktür teorisi, konjonktür dalgalanmalarının nedenini beklentilerde orta-ya çıkan değişmelere bağlıyor. Beklentiler bozulursa talepte de düşme ortaya çıkar ve eko-nomide küçülme yönünde bas-kılar oluşur. Beklentiler düze-lirse talep artışı ortaya çıkar ve bunun yaratacağı canlanmayla ekonomi çıkışa geçer. Parasalcı konjonktür teorisi, konjonktür dalgalanmalarının nedenini

para arzında ortaya çıkan değiş-melere bağlıyor. Bu teoriye göre para arzı artışı veya azalışı kon-jonktür dalgalarını çıkış ya da iniş yolunda etkiler. Rasyonel bekleyişler konjonktür teorisi, toplam talepte ortaya çıkan bek-lenti dışındaki dalgalanmaların konjonktür dalgalanmalarını yarattığı görüşünü savunur.

Reel konjonktür teorisi, kon-jonktür dalgalanmalarının ar-dında yatan temel nedenin verimlilikte ortaya çıkan değiş-

38

meler olduğunu öne sürmekte-dir. Bu teori, konjonktürün çıkış yönünde ilerlemeye başlama-sının altında yatan nedenlerin asıl olarak teknolojide ortaya çıkan yeniliklerden, konjonk-türün düşüş yönünde ilerleme-sinin altında yatan nedenlerin ise teknoloji dışı gelişmelerden (uluslararası sorunlar, iklim et-kileri vb) kaynaklandığını öne sürmektedir.

Türkiye’de ortaya çıkan kon-jonktürel hareketlerin altında bu teorilerin hepsinden birer

parça olduğunu söyleyebiliriz. 2001 krizi öncesinde enflasyona bağlı parasal genişlemenin (pa-rasalcı konjonktür teorisi) etki-si olmuştur. Sonraki çıkışlarda özel kesim ve hanehalklarının kredi kullanımındaki artışla-rın talepte yarattığı canlanma önemli ölçüde etkili olmuştur (Keynesyen konjonktür teorisi.) İkinci resesyon büyük ölçüde küresel krizin yani uluslararası sorunların yarattığı bir çöküş olmuştur (reel konjonktür teo-risi.) Son dönemdeki inişin ise

hem uluslararası gelişmelerin etkisiyle (reel konjonktür teori-si) hem de kredi kullanımında sınırlamaya gidilmesinin etki-siyle talebi düşürmek suretiyle (Kyenesyen konjonktür teorisi) konjonktürel düşüşte etkili ol-duğunu söylemek mümkündür.

Aşağıdaki grafikte 2000 ile 2014 yılları arasında konjonktür dalgalanmalarının gelişme yo-lundaki ülke ekonomilerinde ve Türkiye ekonomisinde yarattığı etkiler bir arada gösteriliyor.

Grafiğe baktığımızda bize özgü olan 2001 krizini bir yana bırakırsak Türkiye’nin, 2009 yı-lında küresel krizden gelişme yolundaki ülkeler ortalamasına göre çok daha ağır biçimde et-kilendiğini görebiliyoruz. Ar-dından ciddi bir toparlanma ile gelişme yolundaki ülkelerden hızlı bir çıkış yaşayan Türkiye, sonrasında yeniden sıkıntılı bir performans sergilemeye başla-mış görünüyor.

Son 15 yıl, Türkiye açısından, konjonktür dalgalanmalarının sıklaştığı ve boyunun da arttığı bir dönem oldu. Önümüzdeki dönemde konjonktürü etkileye-cek en önemli gelişmelerin pet-rol fiyatları, Avrupa’nın toparla-nıp toparlanamaması, ABD’nin atacağı adımlar, Çin ekonomisi-nin gidişi ve jeopolitik gelişme-ler gibi uluslararası gelişmeler olacağı açıkça görülebiliyor. Bu gibi durumlarda küresel sistem-

le bütünleşmiş bir ekonominin küresel konjonktürden etkilen-memesi ya da az etkilenmesi pek mümkün görünmüyor. Bu durumda ilerideki etkilenme-lerin derecesini düşürmek için ekonomiyi dış finansmana bu kadar fazla bağlı durumdan kurtarmaya yönelik bir prog-ram uygulamak gerekiyor.

39

Matematikte Sondan

İkinciymişiz

Türkiye’ye bir açık oturumda ko-nuşma yapmak üzere gelmiş olan

Nobel ekonomi ödüllü matematikçi John Nash, Türkiye’nin matematik bilgisinde OECD ülkeleri arasında sondan ikinci sırada olduğunu söyleyen gazete muha-birine “İyi matematik bilmeyen ülkelerde adalet yoktur” demiş. Oysa Türkler kadar matematiğe kendini, daha doğrusu çocuk-larını adamış görünen başka bir toplum var mıdır bilmem. Ama buralarda ada-let olmadığı da bir gerçek olduğuna göre Nash haklı mı diye düşünmekten kendini alamıyor insan. O zaman iki durumdan birisiyle karşı karşıyayız demektir: Ya matematik öğretmiyoruz onu da sosyal bilimler gibi ezbere dayandırıyoruz ya da sınavda kazanmak için öğrenilip hiç uygu-lanmadan unutulan bir matematik öğret-me sistemimiz var.

Üniversite üçüncü sınıfa kadar yaşa-mım hep bir cebir geometri karabasanıyla geçti desem yeridir. Orta birden başlaya-rak her yıl matematik, cebir ve geometri-den istisnasız bütünlemeye kaldım ve yaz aylarında hep bu derslerin bütünleme sı-navlarına hazırlandım. Daha doğrusu ha-zırlanır gibi yaptım. Kursta ne öğretilirse o kadarını öğrendim ve sınavlarda orta alıp geçtim. Bizim aile bütçesinde yazın bana aldırılacak özel matematik dersleri için ör-tülü ödenek vardı. Ailem benim yüzüm-den yaz tatillerini kısa kesmek zorunda kalırdı.

Matematikten nefret ederdim. Yaşam-dan bu kadar kopuk, bu kadar işe yaramaz bir dersin niçin öğretilmeye çalışıldığını bir türlü anlayamazdım. Toplama, çıkar-ma, çarpma, bölme anlamlıydı tabii. Çün-kü bunlar yaşamda işe yarıyordu. Ama integralin, türev almanın ya da sinüs veya tanjant hesaplamanın ne işe yarayacağını anlayamamıştım. Sonuçta bilim adamı ol-mak ya da matematik öğretmeni olmak is-teyenler için anlamlı olabilecek bir dersin niçin bu kadar yaygın olarak öğretilmeye çalışıldığını, her yıl ısrarla niçin okutuldu-ğunu çözememiştim.

Mülkiye’ye girdiğimde birinci sınıf derslerine baktım matematik yok. Derin bir oh çektim. Galiba kurtulmuştum ma-tematikten. Sonra istatistik dersleri başla-yınca anladım ki daha kurtulamamışım. Başladım istatistiği çalışmaya. Çalışmak dediysem öyle böyle değil. Ne kadar is-

tatistik kitabı varsa kütüphaneden aldım ve okumaya başladım. Baktım istatistik ekonomide ciddi biçimde kullanılıyor ça-lışmayı iyice artırdım. Sonuçta istatistiği öğrendim ve korktuğum gibi olmadığını gördüm. Üstelik de istatistik, zaman se-rileriyle, olasılık hesaplarıyla yaşam boyu mesleğimde işime yaradı.

İkinci sınıfta ekonomi derslerinin için-deki matematik dışında matematikle pek bir işim olmadı. Üçüncü sınıfta ise seçim-lik olarak matematik dersi vardı. Bir ara babam “Mülkiye nasıl gidiyor” filan gibi bir soru sordu. Ben de “matematik seçi-yorum” dedim. Rahmetlinin yüzü buruş-tu, bir süre bir yorum yapıp yapmamayı düşündükten sonra dayanamadı söyledi “Bak oğlum, Mülkiye’de geçmişinle kıyas-lanamayacak kadar başarılı bir öğrenci oldun ve ben de seninle gurur duydum. Ama matematik senin bütün yaşamında sorunun oldu, üstelik burada okutulacak matematik yüksek matematiktir, iyi dü-şün ona göre karar ver.” Hiç düşünmedim desem yeridir. Kararımı çoktan vermiştim ve matematiksiz ekonomi olmayacağını düşünüyordum. Aslında bunu babam da biliyordu çünkü onun kütüphanesinde o dönemin gözde matematiksel ekonomi ki-tapları vardı.

İlk matematik dersine girdiğimde endi-şeliydim dersem yalan olmaz. Dersi Tun-cer Bulutay veriyordu. Mülkiye’de Tuncer hocanın çok zor sorular sorduğu ve hiç acımadan adamı sınıfta bıraktığı efsanesi yaygındı. Üstelik Mülkiye’de o dönemde üssü mizan uygulaması vardı. Eğer orta-lamanız 10 üzerinden 7 tutmamışsa 7’nin altındaki bütün derslerden bütünlemeye kalıyordunuz. Yani bütün derslerden 6,5 alsanız hepsinden bütünlemeye kalıyor-dunuz. O dönemde Mülkiye’de ara sınav, vize filan yoktu. Yıl bitince bir ay ara ve-rilir sonra sınavlar yapılırdı. Bir de bütün-leme sınav hakkı vardı. Geçemezsen sınıf-ta kalırdın. Öyle dersten geçme, arkadan ders getirme filan söz konusu değildi. Aynı sınıfta iki kez kalırsan belge alıp okuldan atılırdın. O yıllarda Mülkiye’den, Hacet-tepe Tıp’tan, ODTÜ’den ikinci, üçüncü hatta dördüncü sınıftan belge alıp atılmış gençler dolaşırdı Ankara’da.

Tuncer hoca ilk derse girdi, sınıfa bak-tı. “Bu sınıf çok kalabalık, bu kadar ki-şiyle matematik dersi yapılmaz” dedi ve tahtaya Taylor teoreminin ispatını yazdı. Yaklaşık on dakika sürdü bunu yazması. Bütün tahta formüllerle dolmuştu. Yaz-ma işlemi bitince “Ben şimdi gidiyorum, ikinci derse geldiğimde bunu öğrenmiş

olun, tartışacağız” dedi. Hocanın arka-sından sınıfın dörtte üçü boşaldı. Herkes öğrenci işlerine koşup matematik dersi-nin yerine başka seçimlik dersler almak için sıraya girmişti. Açıkçası benim de gözüm korkmuştu. Ama bir ders daha izleyip kesin kararımı öyle vermeye ni-yetlendim.

İkinci derste Tuncer Bulutay sınıfa girdiğinde bir baktı ki sınıftaki öğrenci sayısı 20’ye düşmüş “Nereye gitti bunlar” diye sordu? Birisi “Matematiği bırakıp başka ders almaya gittiler” dedi. Tuncer hoca güldü “Evet şimdi matematik çalı-şacak sayıya geldik” dedi ve başladı o yaz-dığı formülleri silmeye. Sonra tahtaya bir karekök çizdi içine iki elma resmi yaptı ve dışına da eksi işareti koydu. “Matematik” dedi “uygulama alanı olmayınca böylesi-ne anlamsız kalır. Biz matematiği ekono-miye uygulamak için öğreneceğiz.”

Benim matematiği sevmem bu cüm-leyle başladı. Matematik seçenler okulda ayrıcalıklı kişiler gibi görülüyordu. İnsan o yaşlarda bu tür şeylerden etkileniyor. Ama yine de babama mahcup olmamak temel hedefimdi. Yaşamım boyunca bana bela olan matematiği kullanmayı başar-malıydım. O dönemde ekonomiye uygu-lanmış matematikle ilgili ne kadar kitap varsa hepsini okudum, problemler çöz-düm. Neredeyse yaşamım matematik ve onun ekonomiye uygulanması olmuştu. Dönemin popüler matematik kitapları arasında Alpha C. Chiang’ın “Fundamen-tal Methods of Mathematical Economics” kitabı vardı. Bu kitap elimden düşmüyor-du. Her derse bir çalışıyorsam matemati-ğe üç çalışıyordum.

Matematik benim açımdan bir araç ol-muştu. Türev alıp talep fonksiyonunu bu-luyordum, integral alıp gelir dağılımı he-sabını yapıyordum. O hiçbir işe yaramaz gibi gördüğüm matematik adeta ekono-miye can vermeye başlamış gibiydi. Yılso-nunda matematik sınavından 8,5 aldım. Sınıfın en yüksek notu 8,5 idi ve dört kişi almıştı. Bu notu babama söylediğimde ne kadar mutlu olduğunu anlatamam. Zaten iyi notlarla sınıf geçmeme alışmıştı ama matematik başka bir barajdı.

John Nash haklı ama söylediği söz eksik bence. Asıl olan matematiği öğren-mekten çok matematiği yaşama uygula-yabilmek yani analiz ve sentez yeteneğini geliştirebilmektir. Eğer matematiği uygu-layabilmek için değil de sadece sınavları geçmek için öğrenmek yeterli olsaydı Türkiye adalet açısından dünyada önde gelen ülkeler arasında olurdu.

40

Z G İ R İ Ş İ M C İ M E T IB O F D İ N A M İ K Ü B I OT A L E P D A R Z T B E İ LY H P Ç H K I T K A A S Ğ İÇ H Ş İ K A M E A S D A İ GL M T F Y F E D R İ E H L OH S R İ E A Ç Ç P T L U R Pİ E Ö R M Ç S I O K E M İ OZ Ğ L M E S T A T İ K I B LM R A A K Ç M N E R İ F B ZE İ V Ö K A R A B O R S A İT Ü K E T İ M L D E U R O VÜ R E T İ M U İ Ç A F O T ÖE S N E K S I Z L O P O Ü D

ISLMArzFOBFOTFEDKIT

EUROEmekFireEğri

FirmaDövizValörAnalizEsnekİkameTalepPiyasaİktisat

DüopolToprak

HizmetÜretim

DinamikTüketimOligopolMübadeleKara BorsaGirişimciİstihdam

MuhasebeAb Birliği

Adam Smith

41

42