İşçilerden sınıf yapmak

20
7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 1/20 Temel Özellikleri Işığında İşçi Sınıfının Yapısı ve Sınırları İŞÇİLERDEN SINIF YAPMAK Egemen Aslan Ocak 2002 Gelenek 70. Sayı Zor zamanlarda yaşıyor, zor günler geçiriyoruz. İnsanlık çok zor bir dönemden geçiyor. Bu karanlık dönemde umudun kalmadığı, alternatif bir gelecek projesinin geçerliliğini yitirdiği söyleniyor. Çaresizlik edebiyatı düzene mahkumiyeti perçinliyor.  Ama aslında öbür tarafından baktığınızda hiçbir şey 1991’den daha kötü değil. Başka türlü de sorulabilir: Ne 1991’den daha kötü olabilir ki? Yıllar süren bir mücadeleden zaferle çıkmış burjuvazi, yeni bir atakla mağlubun elinde kalmış son siperlere saldırıyor, 150 yıllık tarihsel mirastan geriye en ufak bir değer kalmamasına dikkat ediyordu. Komünist Manifesto’dan bu yana asıl gücünü ileri doğru hamlelerle elde etmiş olan sosyalizm, bir süredir devam eden geri çekilişin ardından gelen yenilgiyle daha da savunmacı bir çizgiye hapsolmuş, bu psikolojiyle nerede hata yaptığını ararken tam da kendisi için kazılan ideolojik gayya çukuruna düşüyordu. O dönemi, bu anlamsız direniş hattında değil kendilerinin yarattığı saldırı perspektifiyle geçirenler, Marksist-Leninist birikimin tüm değerlerine kıskançlıkla sahip çıkanlar, bugün sınıflar mücadelesinde kalıcılık, süreklilik ve inatçılıkla gelen liderlik konumunun hakkını vermeye hazırlanıyorlar. Bu süreçte, sosyalist bir gelecek projesinde işçi sınıfının merkezi rolünden zerre şüphe duymayanlar devrimci bir çıkışın yollarını arıyorlar. Bu devrimci yükselişin kesinlikle işçi sınıfı merkezli olacağını bilerek... Hiçbir şey 1991’den daha kötü değil. Emperyalist saldırganlık Sovyetler Birliği’nin yokluğunda dünya halklarına dehşet saçmaya devam etsin... Açlık ve yoksulluk insanlığı tehdit etsin... Tüm dünyada ve Türkiye’de sınıf hareketleri dibe vurmuş, işçiler en temel hakları için bile sokakları doldurmuyor olsun, sendikalaşma rakamları kapitalist zamanların en düşük seviyelerine doğru yol alsın... Yeni bir bin yılın başında bu olguların hiçbiri gerçeği değiştirmiyor. Bu verilerin hiçbirinden muaf olmayan Türkiye’de hiçbir şey 1991’den daha kötü değil. Tarihin en ağır krizini geçiren Türkiye’de işçi sınıfı adıyla sanıyla partisine kavuşuyor. On yıl öncesiyle bugünü kıyasladığınızda verili nesnelliğin bir açıdan daha kötüye gittiğini saptayacak olsanız bile, komünist hareketin aldığı mesafeyi, bugün geldiği noktayı küçümseyemezsiniz. Komünistlerin yol aldığı bir konjonktürde nesnelliğe bakıp “her şey kötü gidiyor” diyemezsiniz.

Upload: aalpan

Post on 03-Mar-2018

230 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 1/20

Temel Özellikleri Işığında İşçi Sınıfının Yapısı ve Sınırları

İŞÇİLERDEN SINIF YAPMAK

Egemen Aslan

Ocak 2002

Gelenek 70. Sayı

Zor zamanlarda yaşıyor, zor günler geçiriyoruz.

İnsanlık çok zor bir dönemden geçiyor. Bu karanlık dönemde umudun kalmadığı, alternatif

bir gelecek projesinin geçerliliğini yitirdiği söyleniyor. Çaresizlik edebiyatı düzene

mahkumiyeti perçinliyor.

Ama aslında öbür tarafından baktığınızda hiçbir şey 1991’den daha kötü değil. Başka türlü

de sorulabilir: Ne 1991’den daha kötü olabilir ki? Yıllar süren bir mücadeleden zaferle çıkmış

burjuvazi, yeni bir atakla mağlubun elinde kalmış son siperlere saldırıyor, 150 yıllık tarihsel

mirastan geriye en ufak bir değer kalmamasına dikkat ediyordu. Komünist Manifesto’dan bu

yana asıl gücünü ileri doğru hamlelerle elde etmiş olan sosyalizm, bir süredir devam eden

geri çekilişin ardından gelen yenilgiyle daha da savunmacı bir çizgiye hapsolmuş, bu

psikolojiyle nerede hata yaptığını ararken tam da kendisi için kazılan ideolojik gayya

çukuruna düşüyordu.

O dönemi, bu anlamsız direniş hattında değil kendilerinin yarattığı saldırı perspektifiyle

geçirenler, Marksist-Leninist birikimin tüm değerlerine kıskançlıkla sahip çıkanlar, bugün

sınıflar mücadelesinde kalıcılık, süreklilik ve inatçılıkla gelen liderlik konumunun hakkını

vermeye hazırlanıyorlar.

Bu süreçte, sosyalist bir gelecek projesinde işçi sınıfının merkezi rolünden zerre şüphe

duymayanlar devrimci bir çıkışın yollarını arıyorlar. Bu devrimci yükselişin kesinlikle işçi sınıfı

merkezli olacağını bilerek...

Hiçbir şey 1991’den daha kötü değil. Emperyalist saldırganlık Sovyetler Birliği’nin

yokluğunda dünya halklarına dehşet saçmaya devam etsin... Açlık ve yoksulluk insanlığı

tehdit etsin... Tüm dünyada ve Türkiye’de sınıf hareketleri dibe vurmuş, işçiler en temelhakları için bile sokakları doldurmuyor olsun, sendikalaşma rakamları kapitalist zamanların

en düşük seviyelerine doğru yol alsın... Yeni bir bin yılın başında bu olguların hiçbiri gerçeği

değiştirmiyor.

Bu verilerin hiçbirinden muaf olmayan Türkiye’de hiçbir şey 1991’den daha kötü değil.

Tarihin en ağır krizini geçiren Türkiye’de işçi sınıfı adıyla sanıyla partisine kavuşuyor.

On yıl öncesiyle bugünü kıyasladığınızda verili nesnelliğin bir açıdan daha kötüye gittiğini

saptayacak olsanız bile, komünist hareketin aldığı mesafeyi, bugün geldiği noktayı

küçümseyemezsiniz. Komünistlerin yol aldığı bir konjonktürde nesnelliğe bakıp “her şey kötügidiyor” diyemezsiniz.

Page 2: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 2/20

Bugün her şey kötü gidiyor gibi görünüyorsa, temel neden sınıflar mücadelesinde

burjuvazinin rakipsiz kalmasıdır; işçiler bir sınıf olarak burjuvazinin karşısına çıkmamaktadır.

İşte bu nedenle hiçbir şey on yıl öncesinden, beş yıl öncesinden, bir yıl öncesinden kötü

değildir. Vakit işçilerden “sınıf” yapmanın vaktidir.

Konum mu, oluşum mu?

İşçilerden sınıf yapma iddiasını ortaya attığınız anda insanların yapısal sınıfsal konumlarıyla,

sınıfların oluşum süreci arasında bir ayrım yapmış olursunuz ve bu insanların sınıfsal

konumlarına nesnel olarak yerleştirilmelerine itiraz ediyor olduğunuz anlamına gelmez.

Sınıfların oluşumunun temelinde üretim ilişkileri vardır. Artı-değere sömüren sınıf tarafından

el konulması sınıfsal analizin çıkış noktasıdır. Kapitalist toplumun temelinde üreticilerle bu

üretime el koyanlar arasındaki uzlaşmaz çelişki vardır. Bu sömürünün gerçekleşmesinin

etrafında oluşan üretim ilişkileri iki grup arasındaki antagonizmadan kaynaklı bir

kutuplaşmanın önünü açacaktır.

Marksist analiz bu sürecin verili bir anında saptanmış sınıflar temelinde yapılandırılmış bir

toplumsal portreye dayanmaz. Belirli bir çağdaki sosyolojik portreyi mutlaklaştırmak,

Marksistlerin işi değildir. Esas olan antagonizmayı tahlil ederek, tarihsel dönüşümlerin

eğilimlerini saptayabilmektir.

“Tümdengelimsel bir yöntemle insanları sınıf konumlarına göre bir şemaya yerleştirmekte ne

kadar başarılı olursak olalım, sınıf oluşumu sorusunun baki kalacağı ve hem teorik hem de

siyasi olarak daha anlamlı yanıtlar yaratabileceğini önermek önemsiz değildir. Önemli olan

nokta, Marksist bir sınıf teorisinin temel görevinin sınıf ‘yerlerini’ saptamaktan çok sınıf

oluşumu süreçlerini açıklamak olduğudur.”(1)

Sorunun ortaya nasıl konulduğu önemlidir. Her bir bireyin sınıfsal konumunu saptamakla işe

başlanacağını, önce kimlerin işçi olup olmadığına karar verip sonra yola koyulmak gerektiğini

söylemek işçi sınıfının sınırlarının tartışıldığı sonu gelmez tartışmaların temel

motivasyonudur. Yapılması başarılsa bile, herkesin yerinin belli olduğu sınıfsal şemanın son

tahlilde ne işe yarayacağı gerçekten tartışmalıdır.

Daha solla yeni tanışmış genç kadroların bile öncelikli olarak işçi sınıfının yapısal sınırları

üzerine kafa yormaya başlamasını, hele bu konuda örneğin Türkiye’de Yıldırım Koç gibi

sendika danışmanlarının yazdıklarına veya Marx alıntısı yapmak ile Marksist olma

arasındaki derin farkı kavrayamayan akademisyenlerin kitaplarına başvurmasını kabul etmek

mümkün mü? İyi niyetleri sayesinde bunlardan kurtulsalar bile çok daha çaplı Avrupalı yeni

solcu yazarları vaktinden erken okuyup teorik deformasyona maruz kalmalarına izin mi

verelim?

Bu konuda her ağzını açanın, söze Kapital’in 3. cildinde yarım kalan bölüme atıfta bulunarak“Marx’ın aslında bu konuyu irdelemediği”nden başlamasını, siyasi niyetin yanı sıra teorik

Page 3: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 3/20

cahillikle de açıklamak lazım. Kapital’de sınıfların yeterince incelenmediğini düşünenlerin,

proleterleşme kavramının merkeze konulacağı bir tekrar okumayı, acil yapılacaklar listesinin

başına yazmaları gerekiyor.

Toplumsal tabloyu kavramaya çalışmanın bir anlamı vardır. Ama bu tabloyu durağan, statik

bir yapıyla kavramak, değişim ve dönüşümü bu tablonun dışında bırakmak bir soyutlama

yöntemi değildir. Sorunu sadeleştirme ve bu yolla analitik zeminler ve değişmez formüller

öne sürerek matematiksel bir kesinliğe kavuşturma çabasının ne teorik ne de siyasi faydası

vardır.

Bu bağlamda hem marksizme yönelik, toplumsal tabloyu en son noktasına kadar

çözümleyemediği eleştirisini yapmak hem de bu soruya, aynı kulvarda kalarak Marksist bir

yöntemle meslek gruplarından marjinal topluluklara kadar her kesim için sınıflar haritasında

kartezyen bir koordinat bulmaya çalışmak anlamsızdır.

Marksizm yöntemsel olarak kapitalist toplumu çözümlemiştir. Hem de en son noktasına

kadar... Marksist yöntem toplumdaki her bir katman veya grup için kapitalist üretim tarzındaki

yerlerini saptamak, sınıflar mücadelesindeki potansiyellerini deşifre etmek, sosyalist

mücadeleye olası katkılarını hesaplayabilmek için gerekli yöntemsel zenginliği içermektedir.

Bunu da değişmez matematiksel formüllerle değil, teorik, siyasi ve ideolojik açılımların

bütünsel kullanımıyla başarmaktadır. Üç ayaktan herhangi birinin yokluğu yöntemi ve

dolayısıyla sonucu kesin olarak sakat bırakacaktır.

1980’den 1990’ın başına kadar süren dönemde önüne geçilemez azgınlıktaki anti-komünist

histeri burjuvazi cephesinde bugün yerini başka yönelimlere bırakırken, Marx’a bir bilim

adamı olarak daha fazla değer verilmesi, artan yoğunlukta akademik referans olarak

kullanılması Marksistleri sevindirmeli mi? Yoksa Marx’ı ve görüşünü sakatlamak için özel bir

yöntem olarak mı görülmeli?

Sınıf konusunda yazılanlarda da benzer bir eğilim gözleniyor. Marx’a değmeden sınıf

konusunda yazmanın mümkün olmaması bir yana, marksizmin ve işçi sınıfının merkezinde

durduğu bir toplumsal kurtuluş projesinin ölümünü iddia edenler kadar karşıt tezlerin bir

noktada uzlaşabileceğini iddia edenlerin de sayısı artıyor:

“Marx ile Weber arasındaki farklılıklara rağmen, yeni-Marksist ve yeni-Weberci kuramcılartarafından geliştirilen sınıf modelleri, -özellikle de sınıflı toplumun dinamikleri ve geleceği

bakımından- giderek birbirine benzemektedir. Dolayısıyla, modern toplumlardaki sınıf

sisteminin temel şekli konusunda bir görüş birliğine varılacak gibi görünüyor”(2)

Marksizmin “yeni” olanıyla Weberciliğin yenisinin veya eskisinin uzlaşmasında giderek

birbirine benzemesinde şaşılacak bir durum yok; benzeyebilirler. Bugün marksizmin ve işçi

sınıfının siyasal kaderini elinde tutanlar bugünkü konumlarını biraz da “yeni” olanla

zamanında hesaplaşabilmiş olmalarına borçlular.

Sömürüden proletarya ile burjuvazi arasındaki antagonizmadan vazgeçildiğinde her görüşbirbiriyle uzlaşabilir; antagonizma bir şekilde geçerliliğini yitirirse kapitalizmden devrimci bir

Page 4: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 4/20

kopuşun anlamı kalmayacaktır. Uzlaşma retoriğinin anlam kazandığı nokta da burasıdır;

sistem içerisinde kalındığında konsensüse giden onlarca yol kendiliğinden açılmaktadır.

İngiliz profesörün Jekyl-Hyde görünümlü gelecek projeksiyonunun akademik çevreden

başkalarınca da dillendiriliyor olmasının, neo-liberalizmin iflasının en keskin taraftarları

arasında bile ilan edildiği günümüzde Marx ve Engels’in akademik alıntı endekslerinde üst

sıraları zorlamalarının, sosyalist ideolojinin henüz gücünü yeterince toplayamadığı bir

konjonktürde yararı değil zararı olacaktır. Marksizmi akademik alana sıkıştırma çabası yeni

bir olgu olmasa da neo-liberal yaklaşımların alay konusu(3) olduğu bugünlerde bir saldırı

mekanizması olarak güncellik kazanacaktır. Marx’ın bir takım bilimsel başlıklarda haklı çıkan

sevimli ihtiyar imajının sosyalizme kazandıracakları son derece şüphelidir. Marx sevimli bir

adamdır. Ama sevimliliği kapitalizmin mezar kazıcılarının teorik önderi olmasından

kaynaklanmaktadır.

Bir ‘büyülü çizgi’ mümkün mü?

Marksizmde birtakım kavramları kesin statik tanımlara kavuşturma çabası yanlışa oldukça

açık bir yöntemdir. Marksizm yöntemsel olarak böylesine bir analitikleştirme çabasına uygun

değildir. Ama bu, kavramların asla tanımlanmaması gerektiği şeklinde okunmamalıdır.

Burada esas dert, Marksizmde tanımlamaların yapılırken ilkokul dilbilgisi kitaplarında

rastlamaya alışık olduğumuz “ismi veya zamiri belirleyen veya niteleyen sözcüklere sıfat

denir” gibi tanımlar yapmaktan kaçınmak gerektiğidir. Sınıf şudur, ideoloji buna denir, türü

tanımlar giriş düzeyindeki kitaplar açısından bile sayısız tehlike barındırmaktadır. Böylesi net

tanımlamaların yapılamaması marksizmin eksikliğinden değil yöntemsel zenginliğinden ve

elbette aynı zamanda kapitalizmin karmaşık ve dinamik doğasından kaynaklanmaktadır.

Sınıfın oluşum ve değişim dinamiklerini değil de bireylerin, toplulukların veya meslek

gruplarının sınıfsal konumlarını incelemek konusundaki ısrar, hep aynı soruyla sonlanmak

durumundadır: İşçi sınıfının sınırları nerede başlamakta, nerede bitmektedir? Aranan aslında

büyülü bir sınır çizgisidir. Toplumsal hiyerarşiye öyle bir çizgi çekilecektir ki, o çizgiye

referansla tüm sınıfsal konumlar tanımlanabilecektir. Böylece işçi sınıfının sınırları

konusunda bitmek bilmeyen tartışma noktalanacaktır.

Çizgiyi çekmenin yönteminin de, çizginin çekildiği yerin de bu kişilerin siyasi konumlarını

açıklamakta belirleyici olduğunu eklemek gerekiyor. İşçi sınıfı tartışmalarının tarafların siyasikonumlarını anlamakta önemli ve kullanışlı bir parametre olmasında, şaşılacak bir taraf

bulunmuyor.

Yeni-Marksist, post-Marksist, yeni solcu... Bu adlandırmaların temellendiği farklılıkları

görmezden gelmeyerek tamamının, günümüz kapitalizmindeki sınıflar konusundaki benzer

bir yaklaşımı saptanabilir. Marx’ın kapitalizmin analizinde kullandığı temel sınıflardan

müteşekkil “basit” yapısının bugünü anlatmakta yetersiz kalmasından, Marx’ın işçi sınıfının

sınırlarını çizmediğinden şikayet edenler, modern toplumun sınıfsal yapısının

öngörüldüğünden çok daha karmaşık olduğunu iddia ederek bu büyülü “çizgi”yi aramaya

devam ettiler:

Page 5: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 5/20

“Geleneksel Marksist sınıf yapısı kavramı üretim tarzıyla birlikte tanımlı kutuplaşmış

antagonistik sınıflara dayanır; köleler ve köle sahipleri, lordlar ve serfler, kapitalistler ve

işçiler. Fakat pek çok somut ampirik durumda, özellikle ‘orta sınıf’ olarak adlandırılabilecek

kişiler için, sınıfsal yapıdaki çoğu konum bu kutuplaşmış sınıf tablosunda bir yere

oturmamaktadır. İkincisi, geleneksel Marksist sınıf yapısı kavramı makro eğilimlere sahiptir;

toplumların genel yapısı tanımlanmakta, fakat bu yapı bireylerin yaşamlarına yeterince denk

düşmemektedir.”(4)

Çoğu zaman bu çizgi çekilip, işçi sınıfı ve diğer sınıflar tekrar tanımlanırken Marx’ın işçi

sınıfının yapısını açıklamakta kullandığı birtakım alt kategoriler kullanıldı. Ama her defasında

bu çabaların odağında işçi sınıfını daraltma çabası duruyordu.

Sosyalist projenin merkezindeki sınıfın daraltılması konusundaki bu muazzam teorik çaba,

aslında siyasi olarak projenin kendisiyle uğraşmaktır. İşçi sınıfının daraldığını, yok olmaya

yüz tuttuğunu söylemek sosyalizmden başka bir yeni gelecek tahayyülünün kapısını

aralayacaktır. Hangi sözcüklerle süslenirse süslensin, teoriye Marx bir kez katkı yaptıktan

sonra, işçi sınıfının merkezinde durmadığı bir gelecek projesi sosyalist değildir.

Siyasi pusula olmadan doğru rota mümkün mü?

İşçi sınıfının daraldığı iddiasına hatta bunu zaman zaman toptan bir inkara dönüştürmeye

verilecek yanıt asla kolaycı bir yapısal tanım olmamalıdır.

“Bir kişinin sınıfı, mülkiyet ilişkileri ağı içindeki nesnel yeri dışında hiçbir şeyle belirlenmez

-böylesi yerleri çıplak bir şekilde saptamak ne kadar güç olursa olsun. O kişinin bilinci,

kültürü ve siyaseti, o kişinin sınıf konumunun tanımına girmez. Gerçekten de sınıf

konumunun bilinç, kültür ve siyaseti güçlü bir şekilde koşulladığına dair Marksçı tezin tözsel

niteliğini korumak için bu dışlamalar gerekmektedir.”(5)

Marksizmin materyalist namusunu korumanın yolu onu asıl zenginliğinden mahrum

bırakmaktan geçmez. Sınıfsal konum ile bilinç, kültür ve siyaset ile olan ilişkiyi koparmak,

üstyapıyı sınıf tanımından dışlamak bizi yalnızca nesnel olarak var olan bir kategoriyle baş

başa bırakacaktır.

Sınıfların üretim biçimlerinin bir sonucu olduğu gerçeği üstyapı alanlarının altyapıdantamamen soyutlanması ile sonuçlanmamalıdır. Bu mekanik, alanlar arasında geçişe izin

vermeyen yorum sınıfların süreç içerisinde nasıl gözlemlenebileceğine dair mutlak bir

sessizlik içindedir. Sınıf ancak sınıf mücadelelerinde gözlemlenebilir bir kategori haline

gelebilir. Sınıf mücadeleleri ise yalnız siyaset, ideoloji, kültür, bilinç gibi kavramların ışığında

açıklanabilirler.

Marx’ın “kendinde sınıf” ile “kendisi için sınıf” ayrımı nesnel olarak var olan bir sınıf ile etkin

ve bilinçli bir özne olarak diğer sınıfa karşı mücadele eden bir sınıf arasındaki ayrımı

netleştirmek için vardır.

Page 6: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 6/20

Bir kişi mülkiyet ilişkileri içerisinde nesnel olarak bir yer tutarken veya sınıflar üretim

biçimlerinin nesnel sonucu olarak var olurken, bu var oluş sürecinin bilinç, kültür veya

siyasetten soyutlanmış mekanik ve sorunsuz bir süreç olduğu düşünülemez.

Yaşamak için emek-gücünü satmaktan başka çaresi olmayan işçinin, emek-gücünü satıp

kapitalist artı-değer sömürüsüne maruz kalması sınıf mücadelesinin nesnel koşullarını

yaratır. Bu süreçte yaşanacak sömürü, sınıf mücadeleleri, dışardan siyasi ve ideolojik

müdahaleler sınıf bilincinin oluşmasını belirleyecektir.

“Bu bilinç (sınıf bilinci -yn), sınıfı oluşturan bireylerin düşündüklerinin, duyumsadıklarının v.b.

ne toplamı ne de ortak kesimidir. Ama sınıfın bir bütün olarak yaptığı tarihsel anlamdaki

eylemi bireyin düşüncesi, duyumsaması v.b. değil, bu bilinç belirler ve bu eylemden çıkan

bilgiyi de yalnızca bu bilinç fark edebilir.”(6)

Lukacs ikinci bölümde oldukça soyut, kendinden menkul, Hegelci etkilenimlere açık bir

“bilinç” tanımına doğru yol alsa da bilincin bir toplam veya ortak kesim olmadığını söylerken

haklıdır. Sınıf bilinci de Marksist bütünsellik kavramı çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Bilinç, kültür ve siyaseti sınıf tanımının dışında bırakmanın ilk bakışta bilincin ve siyasetin

işçi sınıfına dışarıdan taşınacağını söylemeyi kolaylaştıracağı umulabilir. Ama bu durumda

leninizmin sınıfa dışarıdan bilinç ve siyaset taşıma gayesi aşırı öznelci bir yaklaşım olarak

mahkum edilebilir. Oysa sınıf içerisindeki eşitsiz gelişimi veri alan, öznel müdahalenin nesnel

sınırlarının farkında olan Leninistler yoktan var etme iddiasına sahip değillerdir.

Sınıf bilincini sınıfı tanımlamak konusunda kullanmak ise siyasi çekincelerle yapıldığında

başka sapmalara yol açacaktır.

“... erkekler ve kadınlar belirli üretici ilişkiler içinde, kendi uzlaşmaz çıkarlarını fark ettikleri ve

sınıf şeklinde mücadele eder, düşünür ve değer verir duruma geldikleri için sınıflar doğar:

Demek ki, sınıf oluşumu süreci, ‘verili’ koşullar altında da olsa kendi kendisini meydana

getirme sürecidir.”(7)

Thompson’un sınıf ile sınıf bilincini birbirine eşitlediğini iddia edecek değilim; tam tersine biri

diğerini kronolojik olarak izleyen iki varlık olarak sınıf ile sınıf bilincini ayırmaya karşı çıkan

İngiliz tarihçi bu saptamasında haklıdır.

Marksist yöntemde temel ile üstyapının arasına aşılmaz duvarlar örülemez. Temelin bütün

içerisindeki ağırlığını göz ardı etmeden çoğu kez karşımıza çıkan kronolojik problemleri

bertaraf etmek mümkündür. Çözüm ne üretim sürecinde tutulan konum ile bilinci ayrı

kürelere atmakta ne de sınıfsal konum ile sınıf bilinci arasında böylesine bir kronolojik zemin

tanımlamaktadır. Sınıfın oluşumu ile sınıf bilinci arasındaki diyalektik ilişkiyi görmek, bu

bilincin eşitsiz ve çelişkili karakterinden hareketle dışsal bir müdahalenin kaçınılmazlığını

saptamak gerekmektedir.

Page 7: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 7/20

Thompson’un sınıfın oluşum sürecini “kendi kendisini meydana getirmesi” olarak tarif

ederken özellikle kaçtığı nokta da burasıdır. Siyasi şerh epistemolojik körlüğü

belirlemektedir.

Özellikle Britanya’daki işçi sınıfının oluşumu incelenerek erken dönem işçi hareketlerinin

kendiliğinden karakteri yüceltilirken, sınıfa dışsal bir öznenin var olmadığı iradeci tanım

genele yayılmaya çalışıldığında, bu tanım moralist olmaya mahkumdur. İşçi sınıfının verili

koşullar altında kendi kendisini oluşturması, bir sürece vurgu yaparak yapısal statik bir

tanımdan kaçarken kendiliğindencilikle sakatlanmaktadır. İşçi sınıfının öncü örgütüne kesin

olarak karşı çıkmak, işçi sınıfının tarih içerisinde edindiği mücadele deneyimine ve kültürüne

aşırı güvenmekle sonuçlanır.

Aslında sınıfın üyelerinin kendi aralarındaki ilişkiyi kabul etmek de yine aynı siyasi hata

nedeniyle sonuçlandırılamayacak olsa dahi olumlanması gereken bir saptamadır. Çünkü

sınıf kavramı diğer sınıfla olan antagonistik ilişkiyi anlattığı kadar sınıfın üyelerinin kendi iç

ilişkilerini de anlatmalıdır.

Üretim sürecinin kendisi doğrudan insanları bir sınıf içerisinde toplamaz. Üretim sürecinde

benzer konumlarda olan insanlar arasında kendiliğinden bir ilişki yoktur. Her biri tuttukları

ortak konum nedeniyle benzer deneyimler yaşasa da... Ama değişik fabrikalarda, hizmet

sektöründe, farklı işyerlerinde çalışan ve istisnasız hepsi sömürüye maruz kalan işçileri bir

araya getirecek neden tek başına deneyim de olamaz, tarihsel gelenekler de, mücadele

kültürü de.

Bu olguların tamamı sınıf içi ilişkilerin kurulmasında etkilidir. Fakat yalnız başlarına bir anlam

ifade etmedikleri gibi, bir şekilde kendiliğinden eklemlenmelerinin de sınıfın oluşumunda

doğrudan bir etkisi olmayacaktır. Nesnel değişmez yapılara karşı çıkarken, işçi sınıfının

tarihsel özelliklerini abartmak, kapitalizm koşullarında burjuvazinin heybetli ideolojik

hegemonyası yok sayılarak, bu özelliklerin yalnızca bilinçli bir özne tarafından tekrar açığa

çıkartılıp, yeniden üretildiğinde anlam kazanacağı görülmediğinde altı boş bir volontarizm

kaçınılmaz hale gelmektedir.

Oysa erkekler ve kadınların sınıf olarak hareket etmeleri yalnızca bir şartla mümkündür:

“... işçi sınıfının, varlıklı sınıfların bu genel gücüne karşı, bizzat kendisi ayrı bir siyasal partiolarak, varlıklı sınıfların tüm eski parti kuruluşlarının tersine, ayrı bir siyasal parti olarak

oluşma yoluyla ancak sınıf olarak hareket edebilme durumunda bulunması; ... göz önüne

alınarak... konferans, Enternasyonal’in tüm üyelerine işçi sınıfının kavgası sırasında, onun

ekonomik hareketi ile siyasal etkinliğinin birbirine ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu

anımsatır.”(8)

İşçi sınıfı çok mu değişti?

İşçi sınıfının bir önceki yüzyılla kıyaslandığında yapısının değişmediğini iddia etmek için

Marksist olmamak gerekir. Ama bu değişimin niteliğini ve sınırlarını kavrayabilmek de tamtersine Marksist olmaktan geçiyor.

Page 8: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 8/20

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından değişen

siyasi konjonktürde Marx’ın sınıf konusunda söylediklerini tamamlamaya hevesli pek çok

akademisyen, siyasetçi, teorisyen öncelikle Marksist birikimi kullanmayı tercih ettiler.

İddiaları Marx’tan ödünç alınan kategorilerle, Marx’ın yarım bıraktığı işi tamamlamaktı. Ama

böylesi bir işe soyunanların öncelikle Marx’ı ve yöntemini çok iyi tanımaları gerekmekteydi.

Marx’ın sıkça başvurduğu üretken emek bu kategorilerden biriydi:

“Kapitalizmde, Marx’ın ortaya koyduğu gibi, işçi sınıfının her bir üyesinin ücretli emekçi

olması her ücretli emekçinin işçi sınıfının bir parçası olduğu anlamına gelmez. İşçi sınıfı

mülkiyet ilişkilerinden dışlanma (üretim araçlarına sahip olmama -yn) gibi kendine özgü

olumsuz bir kıstas kullanılarak değil üretken emek aracılığıyla tanımlanmalıdır:"(9)

İşçi sınıfını daraltmak ve sonuçta proletaryayı ileri kapitalist ülkelerde toplumun çoğunluğu

olmaktan çıkarmak için elinden geleni ardına koymayan Poulantzas çareyi üretken emeği

kıstas olarak kullanmakta bulur.

Oysa üretken emek soyutlaması hiçbir durumda işçi sınıfının sınırlarını saptamada

kullanılamaz.(10) Aynı bölümde, paragrafın devamında yaptığı Marx alıntısı ise yöntemsel

olarak başka bir hatayı barındırır: “Her üretken emekçi bir ücretli emekçidir ama bu her

ücretli emekçinin bir üretken emekçi olduğu anlamına gelmez.”(11) Marx’ın asla yapmadığı

bir saptamayı Marx’a mal ettikten sonra, üretken emekçi kategorisinin işçi sınıfının bir alt

kategorisi olduğunu vurgulamak için yazılan bir cümleyi kendi tezini desteklemek için

kullanır.

Mühendisler, doktorlar, öğretmenler gibi ücretli çalışan meslek gruplarını, üretken emek

kategorisiyle işçi sınıfının dışında bırakmaya çalışan Poulantzas’ın işi hem bu mesleklerden

insanların da üretken olabilecekleri, hem de bu kıstasın, yapmaya çalıştığı yeni bir orta sınıf

tanımı için yeterli olmadığı gerçekleri ile tekrar zorlaştığında, son silah ortaya çıkar: İdeolojik

ve siyasal ayrılıklar üretken emeğin de ötesine geçen faktörler olarak ortaya dökülür.

Gerçekten de bir faktör olarak varolan ideolojik ve siyasal ayrılıklar aşılmaz nesnel engeller

gibi gösterilir ve işçi sınıfı partisinin, bu ideolojik ve siyasal ayrılıkların üzerine gitmesi ve

ayrımları yok etmesi değil bunları veri alarak siyaset yapması vaaz edilir. Bu durumda

partiye, işçi sınıfının çıkarlarından kesin olarak farklı olan yeni küçük burjuvazinin sınıfsalçıkarlarını da temsil etmek görevi düşmektedir. Sonuçta karşılaştığımız siyasi tablo

şaşırtıcıdır: Başka sınıfsal çıkarları da temsil edecek bir işçi sınıfı partisi! 1970 sonrası

Avrupalı aydın için hem Poulantzas’ın Maoculuktan Avrokomünizme doğru giden teorik

yolculuğu hem de dönemin Fransız Komünist Partisi’nin siyasi açılımlarının teorik

boşluklarını doldurma görevi jeneriktir.

1980’lere geldiğimizde, işçi sınıfının sınırlarını belirlemekte kullanılacak büyülü çizgiyi

arayanlar, öncüllerinden çok daha ileri bir noktaya gitmekte mahzur görmüyorlar ve

sosyolojik bir sınıfsal şema uğruna marksizmi bir tabakalaşma teorisine indirgemekte beis

görmüyorlardı.

Page 9: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 9/20

Çok geniş bir yelpazede devam eden ve bugüne taşınan tartışma bir bölümüyle, daha önce

yapılan yöntemsel yanlışların çok ötesinde, marksizmin sınırlarını çoktan terk etmiş

durumda.

Özellikle adı ister “yeni küçük burjuvazi” isterse “yönetsel-profesyonel sınıf” olsun,

genişleyen bir ara sınıf saptaması üzerine yoğunlaşan bu tartışmaların önemli bir bölümünün

hiçbir öneminin kalmadığını söylemek gerekiyor. Ama yine de bu tartışmalarda bir tane bile

ilk elden alıntı kullanmadan Marx’a ve marksizme atfedilenleri duydukça insan hayrete

kapılıyor.

Bu atıflardan en sık karşılaşılanı Marx’ın işçi sınıfının hızla vasıfsız ve homojen bir topluluk

olacağını söylediğidir; bu öngörüsünde yanılan marksizm bugün ortaya çıkan birçok yeni

meslek grubunun konumunu açıklayamamaktadır.(12) Oysa Marx ne böylesine bir

vasıfsızlaşma ne de bu anlamıyla bir homojenleşme öngörmüştür. Kastedilen vasıfsızlaşma,

işbölümünün ikame edilebilir, yeri doldurulabilir vasıflara uygun yapılmasıdır. Bu durumda

hiçbir işçi kapitalizm tarafından yeri doldurulamayacak önemde niteliklere sahip

olmayacaktır. Bugün kim tersini iddia edebilir ki?

Mühendislerin mi, yoksa iktisatçıların mı yetenekleri kapitalistler açısından çok önemlidir?

Hangi mühendis bugünkü şartlarda kendi yerinin başka bir meslektaşı tarafından

doldurulamayacağını iddia edebilir? Zaten meslek grupları diye adlandırılan kategori ikame

edilebilirliğin tarihsel olarak garantiye alınmasını sağlamıştır. İkame edilebilirlik, işçilerin

yeteneksizleştirilmesi veya vasıfsızlaştırılması değil birbirlerinin yerini alabilir olması

proletaryanın doğumundan bugüne taşınan özelliklerinden birisidir. Bugün bu anlamda

değişen ne, diye sorulabilir. Kapitalizm sürpriz olmayan biçimde gelişim dinamikleriyle

uyumlu olarak yeni yeteneklere veya vasıflara ihtiyaç duymaktadır. Örneğin bir yüzyıl

öncesinde bilişim sektöründen bahsetmek olanaklı değildir ama Marx’ın bilişim sektörü diye

bir sektörün varlığını öngördüğünü de, öngörmediğini de söylemek deliliktir. Ama meraklısı

için bir ekleme yapılabilir: Marx ve Engels’in klasik metinlerinde bilgisayar mühendislerinin

sınıfsal konumu konusundaki değerlendirmelere hiç girmedikleri üzülerek saptanmıştır.

Bilişim sektörü çalışanları da kapitalizmde her meslek grubunun başına gelenleri

yaşamışlardır. Bugün kimse bir bilgisayar mühendisinin kapitalizm için vazgeçilmez

olduğunu söyleyemeyecektir.

Bir el çabukluğuyla işçi sınıfı ile aralarına aşılmaz sınırlar koymaya çalışılan bu tür meslekgruplarının görece daha vasıflı olmaları işçi sınıfının bir parçası olmalarına engel değildir.

“Hiç kimse mühendislerin veya anonim şirketlerin ‘ayrıcalıklı’ diğer çalışanlarının kolayca işçi

hareketiyle birleşeceğini düşünecek kadar naif olmamalıdır. Bu engelleri aşılmaz sınıfsal

bariyerler olarak nitelemenin bir anlamı yoktur, ama büyük şirketlerde çalışan orta tabakaları

Marx’ın söylediği gibi ücretli emeğin özel bir biçimi olarak görmemiz için pek çok neden

vardır.”(13)

Mühendislerin, doktorların veya diğerlerinin bu tartışmalarda konu olması için nedenler

gösterilebilir ama üst düzey yöneticilerin de sınıfsal konumlarının tartışıldığını, hatta herzaman olduğu gibi marksizmin bu konuda eksikliklerinin olduğunun söylendiğini duyunca

Page 10: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 10/20

şaşırmayacak kimse herhalde olamaz. Kimisinin şirkette doğrudan hisse sahibi olduğu,

kimilerinin ise kâr payı veya jestiyon adı altında toplam kârdan pay aldığı ve sermaye birikim

süreçlerinin yönlendirilmesinde ilk elden söz sahibi olan bir avuç profesyonel yöneticinin

artı-değer sömürüsünün gerçekleştirilmesinden el konulmasına kadar sürecin hangi

adımında “geleneksel” burjuvaziden farkı vardır?(14)

Bu toplama dahil olan bir avuç insanın, o noktaya gelişlerini nicel olarak dikkate değer bir

dikey hareket olarak görmek için bu niceliği ölçmekte nasıl bir yöntem kullanıldığını sormaya

hakkımız vardır. Bu nokta böylesi bir dikey hareketten faydalanma umudunu en çok

taşıyanların bir önceki grup şirketlerde orta düzeylerde çalışanlar olmasından dolayı da

önemlidir. Çalışanların sisteme bağlanmaları için kullanılan önemli bir ideolojik nokta olan

dikey hareketlilik olgusu hiç utanmadan akademik çalışmaların inceleme nesnesi

olabilmektedir.

Az rastlanan toplumsal durumların genele yaygınlaştırılması ve teorize edilmesi Wright’ın

kendi “çelişkili sınıf yaklaşımları” formülasyonunu desteklemek için verdiği örnekte de

gözlemlenebilir:

“İnsanların aileleri var ve eşleriyle, ebeveynleriyle ve diğer aile üyeleriyle girdikleri sosyal

ilişkilerle başka sınıf çıkarları ve olanaklarıyla ilişkilendirilebilirler. Bu problem özellikle hem

kadının hem de erkeğin değişik işlerde çalıştığı evlerde dikkat çekicidir. Üst düzey yönetici

ile evli bir öğretmen ile fabrika işçisi ile evli öğretmenin ‘ortalama’ sınıf konumları birbirinden

farklıdır”(15)

Herhalde Wright’a yapılacak ilk öneri zengin erkek-fakir kız aşklarının konu edildiği filmleri

izlemeyi bırakmasıdır. İkinci öneri ise, tekil örneklerden yola çıkılarak yapılan genellemelerde

bir yöntem olarak bu tekilliklerin toplumda hangi sıklıkta yaşandığını genelleme yapmadan

önce doğrulaması ve bu doğrulama aracılığıyla bir genelleme yapılıp yapılamayacağını test

etmesidir.

Proleterleşme: Tarihsel çerçeve

Bugünkü işçi sınıfının yapısı ve sınırları konusunda süren tartışmalarda aslında merkezi

öneme sahip olması gereken bir kavram olarak proleterleşme, ya hiç kullanılmamakta ya da

yalnızca bir süreci adlandırmak için kullanılmaktadır. Oysa işçi sınıfı üzerine düşünmenin ensağlıklı yolu proleterleşme olgusunu merkeze almaktır. Proleterleşme, dün olduğu gibi bugün

de kapitalizmde toplumsal yapıyı çözümlemekte kullanılacak anahtar kavramlardan birisidir.

“Proletarya, türdeş, değişmez, adı ve kaderi alnına bir kez yazılmış olan bir grup değildir.

Sermaye birikiminin öteki yüzünü oluşturan sürekli ‘proleterleşme’ sürecinin tarihi sonucudur.

Eşitsiz, çelişkili, bununla birlikte, son tahlilde geriye dönüşsüz süreç.”(16)

Kapitalizmin doğum aşamasında ilkel birikim dönemiyle birlikte başlayan proleterleşme,

küçük mülk sahipliğinin aleyhine ücretliliğin gelişmesidir. Yığınların kitleler halinde üretim

araçlarından koparılması, emek-güçlerini satmak için özgürleşmeleridir. Emeğin üretmek içinsermayeye bağımlı hale gelmesidir.

Page 11: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 11/20

Proleterleşme yalnızca ekonomik bir olgu değil aynı zamanda siyasi ve ideolojik bir olgudur

da.

Kapitalizm temel ekonomik unsurların siyaset ve ideoloji ile karşılıklı etkileşimde bulunduğu

dinamik bir yapıdır. Bu nedenle proleterleşmenin hiçbir noktasında ekonomik temeldeki

değişimlerle, sosyal ve kültürel dinamikler arasında otomatik, doğrudan ilişkilendirmeler

kurulamaz.

Sınıfın oluşumunun tarihinin ekonomik olduğu kadar siyasi ve ideolojik temellerinin olması

ekonomik temelin ağırlığını elbette değiştirmiyor. Ama sanayi proletaryasına fabrika

sisteminin doğrudan sonucu olarak bakmak yanıltıcı olabiliyor. Sanayi devriminin fabrikalara

doldurduğu insanlar gökten o anda zembille inmiş özgür emekçiler değildi. Değerleri,

inançları, bir kültürleri vardı. Bu sosyal ve kültürel faktörler proleterleşme sürecinin siyasi ve

ideolojik etkilerinin belirmesinde etkili oldu.

Emeğin sermayeye biçimsel bağlılığından gerçek bağımlılığa yol aldığı bir süreç olan

makineleşme dokuma tezgahının ve buhar makinesinin icadı ile birlikte Britanya’da 19.

yüzyılın başında yoğun olarak yaşanırken yüzyılın ortasında fabrika işçilerin sayısı toplam

işçi rakamları içerisinde hâlâ göreceli olarak azdı. Ama bu işçilerin varlığının yadsınması

anlamına gelmiyordu:

“1832’de kendiliğinden bilinçli işçi sınıfı kurumları -sendikalar, arkadaş toplulukları, eğitim ve

dinle ilgili hareketler, politik örgütlenmeler, düzenli çıkan dergiler-, işçi sınıfının entelektüel

gelenekleri, işçi sınıfının topluluk modelleri ve toplamda bir işçi sınıfı yapısı hissi vardı.” (17)

O tarihten sonra çok daha yoğun yaşanacak olan sanayileşme ile birlikte sanayi proletaryası

işçi sınıfının ağır topu haline gelecekti. Ama devam eden proleterleşmeyle birlikte büyüyen

ve elbette değişen işçi sınıfının, değişen özelliklerini kavrayabilmek için, daha da önemlisi bu

değişimin eğilimlerini ortaya çıkarabilmek için, sınıfın 1832 yılında belki de bugünle bile

karşılaştırılamayacak zengin bir sınıfsal kültür ve bilince sahip olmasının nedenleri üzerinde

durmak gerekiyor. Bu nedenlerin ekonomik değişimlerle olan bağlantısını da göz ardı

etmeksizin...

Yüzyıl sonunda toplumu buhar makinesi kadar etkileyen bir diğer önemli olay FransızDevrimi’dir. Devrimin en ilerici dönemi olan Jakoben Cumhuriyet, zamandaşı ve takipçisi

olan işçi hareketlerine damgasını vurmuş, bu damga o süreçte yeni bir sınıf olan

proletaryanın karakterini belirlemiştir.

19. yüzyıl işçi sınıfının devrimciliğini yalnızca genç bir sınıf olmasına bağlamak ve artık

“yaşlanan” ve olgunlaşan proletaryaya, kapitalizmin devrimciliğinden vazgeçmiş sınıfı

yaftasını yapıştırmakta acele etmemek gerekir. İşçi sınıfının devrimciliğinin bir sınıf olarak

yaşıyla pek az ilgisi vardır.

Dönemin Fransız Devrimi odaklı siyasi bağlamı işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyinibiçimlendirirken, karşıt sınıfın da bu durumdan etkilenmemesi düşünülemezdi. 1792’den

Page 12: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 12/20

1815’e kadar Avrupa kıtasında aralıksız süren savaşın yarattığı gerici atmosferi de iyi

kullanan burjuvazi, Jakobenizmin geri çekildiği Fransa ile uyumlu bir biçimde Britanya’da da

önemli mevziler kazanıyordu.

Ama Britanya’daki Jakoben hareketin hem önemli bir avantajı hem de dezavantajı vardı:

“Britanya’da Jakobenlik geleneksel Fransız aleyhtarlığı ile çatışmasaydı, hiç kuşkusuz,

Terör’den (Terör Dönemi’nden) sonra bile, daha büyük siyasi öneme sahip bir olgu

olabilirdi... Britanya Jakobenliği’ni benzersiz kılan nokta (hiç değilse ilk genel coşku geçtikten

sonra), daha çok bir zanaatkar ve emekçi sınıf vakıası olmasıydı.”(18)

Hiç kuşkusuz, Britanyalı Jakoben geleneğin siyasi etkisini kaybetmesinin tek nedeni

geleneksel Fransız-İngiliz çekişmesi ve savaşın beslediği milliyetçi duygular olamaz.

Britanya’daki akımı diğer ülkelerdeki Jakoben hareketlerden farklı kılan emekçi karakteri, bir

süre sonra sanayileşmeyle birlikte emeğin sermayeye gerçek bağımlılığının

tamamlanmasıyla, kendiliğinden karakteri nedeniyle nesnel olarak daha fazla var olamazdı.

Kapitalizmin değişmekte olan yapısal özellikleri kendiliğindenliği ağır basan bir hareketin

etkili olmasının önünde bir engel teşkil etti. 19. yüzyılın ortasına kadar varlığını hissettirecek

Jakoben gelenek son nefesini 1848’de Çartist hareketin dağılmasıyla verecekti.

Jakobenizm bir yandan erken dönem işçi hareketlerinin karakterini belirler, sanayi

proletaryasının doğuşu sırasında karakterini biçimlendirirken, öte yandan sanayi

proletaryasının doğumu yapısal olarak kendiliğinden hareketlerin siyasal nitelik kazanmasını

olanaksız hale getirecekti.

19. yüzyıl başının büyük sanayinin manüfaktürü tasfiyesinin de hızlandığı bir dönem olması

ve sanayi burjuvazinin ekonomik alanda üstünlüğü ele geçirmeye başlaması, çocukların ve

kadınların da işçi sınıfı saflarına katılmalarıyla sömürünün görülmedik bir düzeye çıkmasına

yol açtı. İşçi sınıfının yaşam şartları ağırlaştıkça, kültürel ve sosyal yozlaşma da hız kazandı.

Bu yozlaşmayı besleyen diğer olgu elbette tüm Avrupa ve Britanya’daki politik karanlıktı. Bu

dönemde işçi sınıfı hem çok yoğun bir sömürüyle hem de ağır bir politik baskıyla aynı anda

yüzleşmek zorunda kalmıştı.

Ağır çalışma koşullarında günde 12 ila 15 saat arasında çalışan işçiler, çalışma saatleri

dışında kalan zamanlarını da bu yozlaşmanın belirlediği ortamlarda geçiriyorlardı:

“Böylece, dinlenme saatleri, delikanlıları meyhaneye, kızları kerhaneye sürükleyen zoraki

tembellik saatleri haline geliyordu.”(19)

Ama 19. yüzyılın ilk yarısı, 1848 doruğu ile sonuçlanan işçi sınıfının tarihindeki en hareketli

dönemlerden biriydi. İşçiler basitçe ekmekleri için değil adalet, özgürlük ve eşitlik için

mücadele ediyorlardı.

Özellikle Britanya ve Fransa’da proleter karakterli akımlar en göze çarpan hareketler

durumundaydı. Ama bu iki ülke arasında da Britanya ve özellikle Çartist akım öne çıkıyordu.1839-42 yılları arasında doruğuna ulaşan Çartizm(20) işçi sınıfının en korkulur başarısını

Page 13: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 13/20

oluşturdu. Siyasal taleplerle yola çıkan akımın sonunu kapitalizmin yapısal değişimleriyle

birlikte kendiliğinden hareketlerin hep varolan sorunları hazırladı; hareketin siyasi karakterini

besleyecek bir ideolojik derinliğinin olmaması ve önderlerinin yetersizliği, geniş bir alanda

faaliyet gösteren Çartizmin sektörel ve yerel farklılıkları gözetememesi, ulusal ölçekte

hareketi toparlayacak eylem türlerinin geliştirilememesi sonuçlarını doğurdu.

Dilekçelerine milyonlarca imza toplamayı başaran, 1842’deki genel grevde çok etkili olan bu

hareketin tarihi elbette yalnızca başarısızlıklarla dolu değildi. On saatlik işgününün kabul

edilmesi bu başarılardan belki de en önemlisiydi.

Dönemin işçi hareketlerinin tamamının ideolojik ve programatik açıdan modern anlamıyla işçi

hareketi olmamaları, bu akımların Jakobenizmin etkisi altında olsa da esas olarak siyasi

akımlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Proletaryanın en önemli özellikleri olan dayanışma ve

bağlılıktan güç alan Jakoben ruh dönemin işçi hareketlerine görülmedik bir canlılık

kazandıracaktı. Ama işçilerin isteklerinin Jakobenlerin Fransız Devrimi sırasındaki

programlarından pek bir farkı yoktu. Küçük burjuvazinin olabilecek en ileri siyasi hattı işçi

sınıfının ideolojik ve programatik hattını belirliyordu. 19. yüzyılın ilk yarısı siyasi ama sınıfsal

bağımsızlığını kazanamamış işçi hareketlerinin dönemiydi.

Proleterleşmenin değişik kültürel ve sosyal kökenlerden insanları işçi sınıfının saflarına

kattığı bu ilk yıllarda dahi, süreçte eşitsiz gelişmenin etkisi görülebiliyordu; işçi sınıfı doğum

aşamasında bile homojen bir topluluk değildi.

Britanya’da işçilerin yalnızca üçte birinin okuma yazma bildiği bir dönemde işçiler için çıkan

gazete sayısı ise gerçekten şaşırtıcıydı. Savaş sonrası Londra ve Manchester’daki

kahvehanelerde toplanan işçiler gazete okuyorlar ve sorunlarını tartışıyorlardı.(21) İşçi

hareketlerinin önemli kaynaklarından birisi de emekçilerin toplu halde bulundukları bu

mekanlar oldu.

Farklı kültürel düzeylere sahip işçiler arasında zanaatkarlar bir anlamda o dönemin “işçi

aristokrasisi”ni oluşturuyorlardı. Okuma yazma bilen ve yayınları çıkartıp takip edebilen

zanaatkarlar ve elbette küçük burjuvazi dönemin işçi hareketlerinde de liderlik rolünü

üslendiler. Üst üste açılan hafta sonu okullarında işçilere okuma-yazma öğretmek için

seferber olanlar da yine aynı insanlardı. Bu “aydınlatmacı” ruh yakından tanıdığımız klasik

illüzyondan kaynaklıydı:

“Onların (dönemin işçi hareketinin liderleri -yn) çağın karakteristik illüzyonunu paylaşıp bu

yaklaşımı işçi sınıfı mücadelelerine uyguladıkları doğrudur. Dönemin tüm aydınlanmacı ve

ilerlemecileri nedenlerin ve bilginin yayılmasının önündeki tek engelin araçların yetersizliği

olduğunu düşünüyorlardı. Kurulan analojiler sıklıkla mekanikti.”(22)

Dönemin radikal aydınlanmacılarına göre eğitim sorunu çözüldüğünde işçiler daha çok

okuyacak ve haklarını aramaya başlayacaklardı; işçi hareketinin en önemli sorunu

cahillikti.(23)

Page 14: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 14/20

O dönemdeki göreli başarıyı bu illüzyonun bir kez olsun geçerli olmadığına yormak riskli bir

yaklaşım olacaktır; hareketin başarısı geniş yığınların proleterleştiği bir konjonktürde

Jakoben ruh ile yeni bir sınıfın karakteristik özelliklerinin uyumlu bileşiminde aranmalıdır.

Fransız Devrimi Britanya’da eşzamanlı olarak üç ayrı süreci başlatmıştı. Birincisi

aristokrasi-toprak sahipleri ittifakının panik içindeki karşı-devrimci tepkisiydi. İkincisi sanayi

burjuvazisinin yine aynı korku nedeniyle egemen blok içerisinde geçici olarak statükonun

korunması konusundaki uyumuydu, ki aslında bir konuda sanayi burjuvazisi çok rahattı;

zaman onların lehine çalışıyordu. Üçüncüsü işçi sınıfı cephesinde Jakoben düşüncelerin

adaya ulaşmasından sonra Avrupa’daki uzun savaştan sağ çıkan liderlerin de adaya ayak

basmasıyla hızlı bir radikalleşmeydi.

Bu dönemin en belirleyici yanı işçi sınıfı hareketlerinin siyasi karakteriydi ama öte yandan bu

siyasi hat küçük burjuva radikalizmiyle maluldü. Yenilgilerle geçen 1848, işçi sınıfının küçük

burjuvaziye olan siyasi ve ideolojik bağımlılığın bedelinin ödendiği yıl oldu. Önce Britanya’da

1 Mayıs tarihinde On Saatlik Yasa yürürlüğe girdi, ancak hemen ardından Çartistlerin

liderlerinin tamamı tutuklandı ve örgütü dağıtıldı.

“Aradan çok geçmemişti ki, Paris’teki Haziran ayaklanması ile bu ayaklanmanın kanlı bir

biçimde bastırılması, Kıta Avrupasında olduğu kadar İngiltere’de de egemen sınıfların bütün

fraksiyonlarını, toprak ağaları ile kapitalistleri, borsa kurtları ile dükkancıları, himayeciler ile

serbest ticaretçileri, hükümet ile muhalefeti, rahipler ile zındıkları, genç orospular ile yaşlı

rahibeleri, mülkiyetin, dinin, ailenin ve toplumun kurtarılması ortak feryadında birleştirdi. İşçi

sınıfı, her yerde lanetlenmiş, yasadışı ilan edilmiş ve suçlanmıştı. Artık fabrikatörlerin elini

kolunu bağlayan bir şey kalmamıştı.”(24)

1848 yenilgileri birçok açıdan işçi sınıfı hareketleri için bir dönüm noktası oldu. İşçi sınıfı yeni

bir çıkış için 1871’i bekleyecekti.

Sonuç: Proleterleşme ve sınıf

İşçi sınıfının tarih sahnesine ilk kez çıktığı bu yılların incelenmesi bugüne ışık tutmaya

devam ediyor. Kapitalizmin kendisini yeniden üretmesi için zorunlu bir süreç olan

proleterleşme değişen hız ve yoğunlukta da olsa günümüze kadar hep varoldu; olmaya da

devam edecek ve işçi sınıfının yapısı ve sınırları hakkında düşünürken yol göstermeyisürdürecek.

Proleterleşmenin başlangıcında kesin olarak doğrudan üreticinin üretim araçlarından

koparılması vardır. Küçük mülk sahiplerinin veya başka bir deyişle köylülerin ve geleneksel

küçük burjuvazinin mülksüzleştirilmesi de bu başlık altında incelenmelidir.

Üreticinin üretim araçlarından koparılmasının doğrudan sonucu onun üretim süreci içerisinde

yer alması değildir. Hatta genel olarak gözlenen, mülksüzleştirilen kitlelerin öncelikle yedek

işçi ordusunun bir parçası olduğudur. Bu bağlamda proleterleşme işçi sınıfının bir parçası

olarak yedek işçi ordusunun oluşmasının da açıklayıcı kavramıdır. Yedek işçi ordusununkurulması proleterleşmenin bir uğrağıdır.

Page 15: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 15/20

Yedek işçi ordusunun salt işsizlerden oluşmadığı da bu çerçevede belirtilmelidir. Yedek işçi

ordusu her an fiili olarak üretim sürecine dahil olmaya hazır enformel ve marjinal sektörleri

ve dolayısıyla bir kategori olarak kent yoksullarını da kapsar. İşçi sınıfının iki ayrı bölmesi

olarak yedek işçi ordusu ile çalışan işçilerin arasındaki geçişler de proleterleşme sürecinin

bir ayağı olarak incelenmelidir.

Kapitalizmin doğum aşamasında proleterleşme aynı zamanda hakim üretim biçimi olarak

kapitalizmin kendisiyle birlikte toplumsal formasyonda var olan diğer üretim biçimlerini

tasfiyesi anlamına da geliyordu. Eşitsiz gelişim gereğince, bugün de gecikmiş kapitalist

ülkelerde kapitalizm öncesi üretim biçimlerinin tasfiyesi sürmekte, proleterleşme bu

biçimlerdeki konumların kapitalizm içinde konumlara dönüştürmektedir.

Eşitsiz, çelişkili ve dinamik bir süreç olarak proleterleşme altında tanımlanacak ayakların ve

kategorilerin kesinlikle önceden tanımlı bir düzeni, sırası veya yapısı olamaz. İşçi sınıfını

oluşturan kesimler arasındaki yatay ve dikey geçişlerin verili bir sırası veya şeması yoktur.

Proleterleşmenin başlangıç noktası tanımlı olsa da, sürece bir bitiş noktası tanımlamaya

çalışmak anlamsızdır. İşçilerin bir sınıf olarak kendilerini eksiksiz örgütlemeleri ancak bir

sosyalist iktidar aracılığıyla mümkün olacaktır. Bu nedenle proleterleşme kapitalizm

şartlarında kesintisiz gözlemlenebilen bir olgudur.

Yalnızca ekonomik değil siyasi ve ideolojik bir süreç olarak proleterleşmenin kendine has bir

ideolojik ve siyasal rengi olamaz. Kitlelerin işçileşmesinin tek başına siyasi ve ideolojik bir

anlamı yoktur.

19. yüzyılda Kıta Avrupasında ve Britanya’da yoğun hem de çok yoğun yaşanan

proleterleşmenin yükselen işçi hareketlerine kaçınılmaz bir nicel etkisi olmuştur. Ama aynı

ölçekte bir proleterleşmenin yaşanmasının kapitalizmin doğası gereği olanaksızlığı kabul

edildiğinde bu nicel etkinin tekrarlanması olası değildir.

19. yüzyıl erken dönem işçi hareketlerine damgasını vuran bir önceki yüzyılın sonundan

devrolan Fransız Devrimi’nin Jakoben ruhudur. Ama bu ruh dönemin hakim reformist ve

ilerici ruhunu da yansıtmaktadır.

Proleterleşmenin açığa çıkarttığı nesnel dinamik dönemin ağır basan ideolojik ve siyasi

karakteri tarafından belirlenecektir. 19. yüzyılın ilk yarısı kaçınılmaz olarak geniş işçi

kitlelerinin küçük burjuva radikalizminin peşinden koşması ile sonuçlanmıştır.

Geniş kitlelerin kendiliğinden hareketinin bu ölçüde siyasallaşmasının yapısal nedenleri göz

ardı edilmemeli, yine aynı yapısal nedenlerle benzer bir olgunun tekrarlanmayacağı,

kendiliğinden hareketin bir daha asla o ölçekte siyasallaşamayacağı unutulmamalıdır.(25)

Bugün proletarya saflarına katılacak olanlar için de aynı olgu geçerlidir. Sosyalist bir öznenin

siyasi ve ideolojik olarak ağırlığını hissettiremediği bir durumda proleterleşen bireylerinkendiliğinden işçi sınıfı ideolojisiyle donanamayacağını görmek gerekmektedir.

Page 16: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 16/20

Proleterleşme ile üretim araçlarından kopartılan bireylerin tarihsel varlıklar olduğu ve bu

tarihsel varlıklarından arınarak değil o özellikleriyle işçi sınıfının saflarına katıldıkları

doğrudur. Bu anlamıyla süreç bir süreklilik barındırmaktadır.

Ama proleterleşme sonucunda ortaya çıkan tabloyu belirleyen süreklilik değil süreksizliktir.

Erken dönem işçi hareketlerinde belirleyici olan küçük burjuvazinin ve zanaatkarların eski

nesnel konumlarından yeni durumlarına taşıdıkları ideolojik ve siyasi renk değil bu nesnel

dönüşümle birlikte yaşanan kaçınılmaz ideolojik ve kültürel alt üst oluştur.

Bu bağlamda yine döneme ağırlığını koyan siyasi atmosfer önem kazanmaktadır. Fransız

Devrimi başlı başına bir süreksizlik kaynağıdır. 1848 yenilgisi bir başka önemli örnektir.

Bu nedenle proleterleşme olgusuyla birlikte tanımlanacak işçi sınıfı tarihi sürekliliğin değil

süreksizliğin tarihidir. Her dönemin önemli siyasi ve ideolojik dönüşümleriyle birlikte ele

alınması gereken işçi sınıfı tarihi bu bağlamda bu dönüşümlerin merkezinde yer alacak olan

işçi sınıfının partisini dikkate almadan yazılamaz.

Ekonomik olarak kitlelerin yoksullaşması anlamına da gelecek olan proleterleşmeye eşlik

eden toplumsal tabloda ekonomik faktörün etkisi diğer parametrelerle kıyaslandığında

göreceli olarak azdır. 19. yüzyılda işçiler daha fazla sömürülüyor olsalar da ekonomik

durumlarında bir iyileşme gözlemlenebilmektedir. Bu iyileşme elbette işçilerin müreffeh

koşullarda yaşadığı şeklinde okunmamalıdır. Ama işçiler iyileşen ekonomik şartlara rağmen

ayağa kalkmışlardır.

Bir kez daha görülmektedir ki, proleterleşmenin ekonomik bir ayağı olarak yoksullaşma,

ideolojik ve siyasi alana kendiliğinden tahvil olmamaktadır.

Proleterleşme ile yoksullaşmanın arasında kurulacak bu ilişki kesin olarak tek yönlüdür ve

tersi doğru değildir. Yoksullaşma bir olgu olarak proleterleşmeye eşitlenemez. Marksist

yöntemin başlangıç noktasında ücret düzeyi, bölüşüm, yaşam şartları değil üretim ilişkileri

içerisinde bulunulan konum ve üretim araçlarının mülkiyeti durur.

Yoksullaşma teorik olarak sınıflar üstü bir olgu olsa da, kapitalizm şartlarında bundan en çokmuzdarip olanın işçi sınıfının olacağı açıktır. Ama yine aynı bağlamda, proletaryanın

yoksullaşmasının da kendiliğinden siyasi ve ideolojik bir sonucu olamaz. İşçilerin kitlesel

olarak yoksullaşmasının sosyalizmin şansını artıracağı önermesinin tek başına bir anlamı

yoktur.

Şu ana kadar yapılan saptamaların hepsini kesecek şekilde proleterleşme eşitsiz gelişen bir

süreçtir. İşçi sınıfının homojenleşmesi gibi bir sonucu kesinlikle olamaz. Tersine

proleterleşme genel bir eğilim olarak işçi sınıfı içerisinde yeni bölümler yaratarak ilerler.

Eşitsiz gelişmenin ve bu bölümlerin yaratabileceği siyasi olanaklar kesinlikle ciddiye

alınmalıdır.

Page 17: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 17/20

Erken dönem işçi hareketlerinden verilecek en güzel örnek bu hareketlerdeki zanaatkar

kökenlilerin ağırlığı ve liderliğidir. Tarımdaki feodal yapının çözülmesi ile işçileşen köylü ile

kalifiye emeğe sahip kentli zanaatkar arasındaki fark görünür bir farktır. Benzer dinamiklerin

bugün de oluşmaması için bir neden yoktur.

Örneğin Türkiye’de küçük köylünün tasfiyesinin sürdüğü şu günlerde kentlerde proleterleşen

başka katmanlar da olduğu gözden kaçmamalıdır. Eşitsiz gelişim, bir siyasi dinamik olarak

ikincisinin önem kazanma potansiyelinin daha yüksek olduğunu söylemektedir.

Erken dönem işçi hareketlerinde zanaatkar radikalizmi bir kez kırıldığında bu grubun miras

alınmış zayıflıklarının açık hale gelmesinin nedeni, hareketin öncülüğünün de aynı kesim

tarafından yapılmasıdır. Bir başka deyişle parti aracılığıyla taşınabilecek bağımsız bir siyasi

ve ideolojik hattın var olmamasıdır. Ama bugün proleterleşen kentli sınıfların taşıyacakları

dinamizm ve radikalizmi sınıflar mücadelesinde doğru yere konuşlandıracak bir sosyalist

devrimci hat mevcuttur. Bu bağlamda bir siyasi korkaklık kesin olarak yersizdir.

Kapitalizmden her yönüyle bağımsız bir sınıf siyasetini taşıyacak partinin varlığı kentlerde

proleterleşecek kitlelerin taşıyacağı küçük burjuva hastalıkların tedavisinin kesin yoludur.

Sosyalist devrimci çizgi, işçi sınıfı merkezli siyasetine farklı kökenlerden insanları

eklemlemek konusunda cesur olmadır. Cesaretin kaynağı sınıf siyasetidir.

Kentli sınıfların kapitalizmdeki ağırlığı tartışılmazdır. Kapitalizmin yeniden üretiminde büyük

bir ağırlığı olan kesimlerin kentlerde proleterleşmesi ideolojik ve siyasal olarak büyük

boşluklar yaratır. 20. yüzyıla damgasını vurmuş bu olgunun bugün önem kaybetmesi için bir

neden bulunmamaktadır.

Proleterleşme kent merkezli bir kavramdır. Proleterleşmenin açığa çıkarttığı nesnel

dinamiklerin dönemin ağır basan ideolojik ve siyasi karakteri tarafından belirlenmesi

kentlerdeki ideolojik ve siyasi havanın bu dönüşümü belirlemesi anlamına gelmektedir.

Proleterleşmenin kırlardan kentlere yaşanan ayağı bu olgunun istisnası değil bir parçasıdır;

bu dinamiği de kentler belirleyecektir.

Yalnızca ekonomik değil, siyasi ve ideolojik bir olgu olan proleterleşme, işçi sınıfının oluşum

sürecidir.

Siyasi ve ideolojik yanları olan bu sürece işçi sınıfı partisinin müdahil olmaması

düşünülemez. Sınıfın bağımsız siyasetini taşıyacak örgütlü bir öznenin varlığı durumunda

proleterleşmenin en önemli öznel faktörü parti olacaktır.

Öncü partinin işçi sınıfına müdahale ekseni devrimci patlamadaki son müdahaleye

indirgenemez. Parti asıl olarak proleterleşme sürecine müdahale etmektedir. Bu müdahale

parti varolduğu sürece süreklidir.

Partinin, kapitalist toplumun bir kriz dinamiği olarak kendini örgütlemesi de işçi sınıfının

oluşum süreçlerine müdahalesiyle mümkün olacaktır.

Page 18: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 18/20

Üretim araçlarından kopuş insanları yalnızca nesnel olarak bir sınıf konumuna

yerleştirmektedir. Parti olmadan bir sınıf olarak hareket etmesi mümkün olmayan işçileri, bu

anlamıyla parti bir sınıf haline getirecektir; işçileri sınıf yapacak olan partidir.

Kendinden menkul ideolojik ve siyasi sonuçları olmayan proleterleşmeyi tarihsel sonuçlarına

götürecek olan sınıfın öncü örgütüdür.

İşçi sınıfın kendiliğinden örgütlenmelerinin varlığı ve dolayısıyla kendiliğinden hareketleri

sınıfın varoluşuna sonradan eklenen bir olgu değildir; oluşum sürecinin bir parçasıdır. Bu

bağlamda kendiliğinden hareket proleterleşmenin bir uğrağıdır.

Proleterleşmenin eşitsiz ve diyalektik karakteri çerçevesinde kendiliğinden hareket-parti

ilişkisi de eşitsiz ve diyalektik bir yapıya sahiptir. Bu ilişki için hiçbir dönem önceden

belirlenmiş, uygulanması gereken şemalar olamaz. Sendika-parti ilişkilerinde solun

ezberinde olanlar bu ilişkinin tarihsel anlarıdır. Parti-sendika ilişkisi öncü örgütün sendikalara

bakışı her dönem tekrar üretilmelidir. Bir proleterleşme dinamiğini ifade etmeyen

sendikaların sınıf siyaseti içerisinde önemli bir yer tutmaları olanaksızdır. Bu nedenle

proleterleşmenin bir anı olarak kendiliğinden hareketin her defasında sendikalar aracılığıyla

var olacağı gibi bir ön koşul yoktur. Bu çerçevede ağırlık noktalarını belirleyecek olan sürecin

asli öznesi parti olacaktır.

Proleterleşmenin ana eksene oturmadığı tüm sınıf tanımlama çabaları yanlış mecralarda yol

almaktadır. Bu bağlamda sınıfı tanımlama çabalarının bir ayağını oluşturan, her meslek

grubu için sınıfsal konum arayışı da, sınıfları birbirinden ayıran çizgiler bulma çabaları da,

tüm ara sınıf tartışmaları da beyhudedir. Sınıf oluşum süreci ekonomik, siyasi ve ideolojik

ayaklarıyla bir bütündür.

Bu bütünün öznel ayağının en önemli parçası olan partiyi yok sayarak sarf edilen her türlü

tanım çabası da aynı şekilde boşunadır. Sınıfın oluşum sürecinde nesnel ve öznel faktörler

ayrılmaz bir bütündür.

Ama sırt çevirmememiz gereken çizgi çekme çabaları da vardır:

“Annesinin Amalia adlı bir arkadaşı çocuğun avucundan geleceğini okurken talih çizgisinin

olmadığını fark eder. Bunda genç Corto’yu üzecek bir yan yoktur. Hemen babasınınusturasını alıp eline ‘uzun ve derin bir çizgi çeker’. Bundan böyle güzel bir talih çizgisi

olacaktır.”(26)

Bir çizgi roman kahramanı olan Corto’nun Cugaşvili Stalin ile iyi anlaşması büyük olasılıkla

Corto’nun yaşama bakışını belirleyen “ustura hareketi” ile doğrudan bağlantılıdır.

Kimsenin şüphesi olmasın, Leninistler de çizgiyi nereye çekeceklerini çok iyi biliyor ve yine

kimsenin şüphesi olmasın bu konuda en az Corto kadar cesur ve iddialılar...

Dipnotlar

Page 19: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 19/20

1) WOOD Ellen Meiksins, Renewing Historical Materialism, Cambridge University Press,

Cambridge, 1996, s.81.

2) EDGELL Stephen, Sınıf, Dost Kitabevi yay., Ankara, Ocak 1998, çev. Didem Özyiğit, s.63.

3) “Latin Amerika solunun siyasal nabzını elinde tutan Sao Paulo Forumu’nun onuncu

toplantısında son derece güç koşullar altında sürmekte olan ilerici mücadelenin güncel

sorunları tartışılırken, başta Castro olmak üzere bazı konuşmacılar neo-liberalizmi alay

konusu yaptılar. Bu tür toplantılarda her zaman bir yer ve ağırlığa sahip olmayı beceren

liberal solcular ise ne ‘devlet küçülsün’ diyebildiler, ne de ‘bürokratik planlamayı’ kınayan

konuşmalar yapabildiler.” Bkz. soL Dergisi, sayı 163, 14 Aralık 2001; s.8.

4) WRIGHT Erik Olin, “Class Analysis, History and Emancipation,” New Left Review 202,

Kasım-Aralık 1993, s.29.

5) COHEN Gerald A., Karl Marx’ın Tarih Teorisi – Bir Savunma, Toplumsal Dönüşüm yay.,

İstanbul, Ağustos 1998, çev. Ahmet Fethi, s. 94.

6) LUKACS Georgy, Tarih ve Sınıf Bilinci, Belge yay., İstanbul, Mart 1998, çev. Yılmaz Öner,

s.118.

7) THOMPSON, E.P., Teorinin Sefaleti, Alan yay., İstanbul, Ağustos 1994, çev. A.Fethi

Yıldırım, s.184. Thompson aynı tanımı The Making of the English Working Class içerisinde

de çeşitli defalar tekrarlar. Örneğin sayfa 213’de ; “İşçi sınıfının oluşumu tarihsel ve

ekonomik olduğu kadar siyasi ve kültürel bir olgudur da; sınıfın oluşumu fabrika sisteminin

anlık bir ürünü değildir... İşçi sınıfı oluştuğu kadar kendi kendisini de oluşturmuştur.”

Thompson’un sınıf tartışmalarında çığır açmış görüşlerinin tamamının kapsamlı bir

eleştirisini yapmak bu çalışmanın sınırları içerisinde ne yazık ki mümkün değil; hak teslimi

de, tüm yanlışların saptanması da. Bu nedenle en önemli gördüğüm nokta üzerinde durmaya

çalışacağım.

8) MARX Karl ve ENGELS Friedrich, İşçi Sınıfı Partisi Üzerine içinde, Sol yay., Ankara,

Mayıs 1979, çev. Arif Gelen, s.83-84.

9) POULANTZAS Nicos, Classes in Contemporary Capitalism, Verso Edition, Norfolk, 1979,

s.210.

10) Bu konuda ayrıntılı bir tartışma için bkz. ASLAN Egemen, Zor Zamanlar: Zor Alan ve

Zaman Değiştirirken, Gelenek 69, Kasım/Aralık 2001, s. 97-98.

11) MARX Karl, Results of the Immediate Production Process, Capital V.1 içinde, Penguin

Books, Harmondsworth, 1978.

12) Bir örnek vermek gerekirse: “Marksist geleneğin problemli yanlarından birisi kapitalizmin

mezar kazıcılarını oluşturacak yeterli büyüklükte homojen proleterlerden oluşan bir sınıf

oluşturacağı iddiasıdır.” Bkz. WRIGHT E.O., a.g.m., s.23.13) MEIKSINS Peter, “Beyond the Boundary Question”, New Left Review 157,

Mayıs-Haziran 1986, s.108.

14) İki farklı yaklaşım için bkz. MEIKSINS P., a.g.m., s.112-13 ve WRIGHT E.O., a.g.m.,

s.29-30.

15) WRIGHT E.O., a.g.m., s.31. “Ortalama” sınıf konumu Wright’ın işadamı ile evli öğretmen

örneğinde görüldüğü gibi çelişkili sınıf konumlarına sahip bireyler için kullandığı bir

kavramdır. Wright tamamen bireysel bir zemin üzerine oturttuğu çelişkili sınıf konumunu

daha çok ona göre hem işçi sınıfının hem “yeni küçük burjuvazi”nin hem de

“profesyonel-yönetsel sınıf”ın bir parçası olabilen ara sınıflardan bireyler için kullanır. Ona

göre en mantıklısı bu ayrımlarla hiç uğraşmayıp bir insanın aynı anda birden fazla sınıfsalkonuma sahip olabileceğini kabul etmektir. Bireyin sınıfsal konumu bu çelişkili konumların bir

Page 20: İşçilerden Sınıf Yapmak

7/26/2019 İşçilerden Sınıf Yapmak

http://slidepdf.com/reader/full/iscilerden-sinif-yapmak 20/20

“ortalaması” olabilir. Wright daha işin başında sömürünün bireysel bir kavram olmadığı

noktasını kaçırmıştır.

16) BALIBAR Etienne, Proletarya Diktatörlüğü Üzerine, Pencere yay., İstanbul, Haziran

1990, çev. M.A. Akay, s.67.

17) THOMPSON E.P., The Making of the English Working Class, Penguin Books,

Harmondsworth, 1991, s.213.

18) HOBSBAWM Eric J., Devrim Çağı: 1789-1848, V Yayınları, Ankara, 1989, çev. Jülide

Ergüder ve Alaeddin Şenel, s.147.

19) MARX Karl, Kapital C.1, Sol yay., Ankara, Ekim 1997, çev. Alaattin Bilgi, s.283.

20) İsim İngilizce Halkın Fermanı anlamına gelen People’s Charter sözcüğünden geliyor.

Dönemin işçi hareketinin etrafında örgütleneceği ferman 1832 reformunun ardından hâlâ

varolan eşitsizliklerin kaldırılması için tamamen siyasi taleplerle 1838 yılında William Lovett

tarafından kaleme alındı. Fermanda yazılı altı talep şunlardı: Herkes için oy hakkı, eşit

seçme ve seçilme hakları, parlamenterlerin yalnızca mülk sahibi sınıftan seçilebilmelerini

sağlayan kanunun kaldırılması, parlamenterlerin maaşlarının düzenlenmesi, genel seçimlerin

her yıl tekrarlanması ve gizli oy hakkı. 1848’de yenilgiye uğrayan Çartizm etkisini 1884’e

kadar sürdürecekti. 1842’de 3 milyon gibi bir rakama ulaşan Çartistler Britanya’nın son

büyük siyasi işçi hareketiydi.

21) THOMPSON E.P., a.g.e., s.789.

22) a.g.e., s.805.

23) Thompson, Owen’ın “yazma sanatının aklın kendisiyle çarpılarak çoğalması” ifadesine

atıfta bulunarak 1816-36 arasında bu “çarpımın” “çalışmış” göründüğüne dikkat çekerken

biraz acele ediyor. Ama bu yirmi yıl içerisinde küçük burjuva radikalizminin okul ve yayın

yoluyla sağladığı propaganda başarısının hakkını teslim etmek gerekiyor. Bkz. a.g.e., s.806.

24) MARX K., a.g.e., s. 278.

25) Bu yapısal nedenlerin ayrıntılı bir tartışması için bkz. ASLAN E., a.g.m.

26) PRATT Hugo, Corto Maltese: Bir Tuz Denizi Şarkısı, Dost Kitabevi yay., Ankara, Mayıs

1979, çev. Levent Yılmaz, s.179.