jargonfanzin#5

24
Jargon Fanzin Gibi Fanzin Öyle Rezil Öyle Müstesna sayı beş | ekim ikibin onüç dayan kitap ile dayan iş ile. tırnak ile, diş ile, umut ile, sevda ile, düş ile dayan rüsva etme beni.

Upload: jargon-fanzin

Post on 22-Mar-2016

218 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Jargon Fanzin, Ekim'13

TRANSCRIPT

Page 1: JargonFanzin#5

Jargon

Fanzin Gibi Fanzin Öyle Rezil Öyle Müstesna

sayı beş | ekim ikibin onüç

dayan kitap ile

dayan iş ile.

tırnak ile, diş ile,

umut ile, sevda ile, düş ile

dayan rüsva etme beni.

Page 2: JargonFanzin#5

Sevgili Ozan Kardeşim, Ahmed Arif!

Son kere Yeşilköy'den seslenmişin bana! Seni hep yeşillikler içinde düşünüyorum,

anımsayınca...

"Bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile kahrolarak" verdin!

Alnın ak, yüreğin pırıl pırıl... Benim eşsiz, değerli kardeşim, içli, özgün şairim!

Hoşça kal, solmaz tükenmez yeşillikler içinde! Unutmadık, unutmayacağız seni,

halkımızın yaşadığı sürece. Yapıtların, anıların belleklerimizden silinmeyecek!

Sevgili kardeşim, bekle yeşillikler içinde beni!

Rıfat Ilgaz

Page 3: JargonFanzin#5

Jargon

syf 3

baslarken

Selam, n’aber?

Tarih ekimin 10’unu gösteriyor. Can sıkıntısı yüklemesi başarılı.

Mişşın komplişıd. Pek sevgili okuyucu, oralarda havalar nasıl?

Buralar... Buraların ben amına koyim ya neyse. Başlarken yazısı da

bu kadar olsun madem. Hem fotokopiden kar ederiz. Hadi si yu

kis yu.

- Bu mudur?

- Olmamış mı?

- Lan bi yürü.

- Tamam bekle.

Selam n’aber?

Tarih ekimin onunu sikimin doğrusunu gösteriyor.

- Oha lan!

- Ne?

- Böyle girilir mi?

- Olmadı mı?

- Oldu mu?

- Hadi siktirip gidelim buradan.

Selam ne haber?

Zaman mefhumunu yitirdiğimiz bu hayli soğuk kış günlerinde sizlere sıcaklık zerk edilmiş bol

samimi merhabalar getirdik.

- Çok İstanbul beyefendisi.

- Kafamı toplayamıyom kafamı yoksa hııaamına.

Selam n’aber?

Yorgunuz. Büyük bir hızla kaybetmeye devam ediyoruz. Bu düşüşe bir dur demek için olmasa

bile en azından çarpma etkisini azaltmak adına edebiyata paraşüt muamelesi gösteriyoruz.

Fanzine gereken özeni göstermediğiniz için canınız sağolsun, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı

sadistiz.

Kolay gelsin.

- (koro) Yürü be, helal be, koçum benim! Hell yeah.

Page 4: JargonFanzin#5

Jargon

syf 4

K jargondergi.tumblr.com

e @Jargon_Fanzin

d /JargonDergi

n [email protected]

muhteviyat

Kaburgamın Altın Parçası / İsmail Altuntaş…………………………………..……….…..5

Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini

Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf! / Baha Öztop………………………….….……….…..7

Korku / Ali Lidar…………………………………………………………………………….……8

Fosforlu Diyalektik / Ahmet Keskinkılıç……………………………………………..……9

Bu Ekim Ta En Baştan Defolu / Tuncay Kızılaslan…………………………………….10

Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar / Bekir Erdoğan……………………………………....11

Gölge / Çisem Bakoğlu…………………………………………………………………………12

Matadorunu Felç Eden Boğa / Payidar Zaraman………………………………………..14

Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi / Yusufhan Kol…………………….……………………..16

Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray / Hasan Ay……………………………………….……17

Truman Etkisi / Ahmet Keskinkılıç………………………………………………….….…18

Hoca Camide de Yok / Sabri Genç…………………………………………………………..19

Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar / Tuncay Kızılaslan………………………….………20

Kör Gözler, Körleşmiş Gözler

ya da Elias Canetti / Said Büyükarslan…………………………………………..……….22

Page 5: JargonFanzin#5

Jargon

syf 5

Bestelenmiş ve Söylenmiş Ahmed Arif

şiirlerinden dinlemeniz gereken şahanelikler;

Akşam Erken İner Mahpushaneye, Cem

Karaca

Ay Karanlık, Ahmet Kaya

Otuzüç Kurşun, Cem Karaca

Toplumcu Türk şiirinin önde gelen isimlerindendir. Türkçeyi en

yalın ve en içten haliyle aktarmayı başarabilmiş ender şairlerdendir...falan filan... bu kadar resmi ve sistematik bir dille anlatılamaz elbette Ahmed Arif.

Ahmed Arif şiirleriyle ilk tanışmam, 1995 kışının Londra kokan bir şubat Ankara’sında, devrimci bir radyo frekansı sayesinde olmuştu. Şiire heceyle başlamış ve heceyi seven biri olarak, Ahmed Arif’in serbest şiirleri beni kucaklayabildiğince kucaklamıştı. "İşte budur lan" dedim. İlk dinlediğim şiiri "Otuz Üç Kurşun" şiiriydi. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Özgün halk müziğinin büyük emekçilerinden Rahmi Saltuk’un prodüktörlüğünde hazırlanmış olan, Ahmed Arif’in kendi sesinden okuduğu tek şiir kasedidir aynı zamanda. Otuz Üç Kurşun şiirine mükemmel bir kombinasyonla, Livaneli’nin Sürü filmine yaptığı o olağanüstü ezgi seçilmişti. O güzelim

ezgiye güçlü bir şiir ve çok sade bir yorum da eklenince ortaya dünyanın altmış altı harikasından biri çıkıyordu. 1995 yılından bu güne kadar hiç kimseyle tartışmadığım ve tartışmayacağım bir şey vardı ki, o da, bana göre dünyanın en iyi şiir okuyan şairi Ahmed Arif’tir. Şiire yüklenmeden, şiiri rencide etmeden, provoke etmeden, olabildiğince temiz, olabildiğince sade bir şekilde şiir okuyan başka bir şair tanımadım. "Evelallah bu eller utandırmaz adamı, bir kere bile faka basmadı bu gözler" dizeleriyle Otuz Üç Kurşun şiiri, Ahmed Arif’e olan şiirsel aşkımın temelini oluşturmuştu. Hemen Kızılay’dan o kasedi bulup ruhuma hediye etmeliydim. Üç hafta boyunca tekel iki bin içmekten vazgeçip, samsun içersem o kasetin bana ekonomik anlamda bir külfeti de olmayacaktı, olmadı da.

Daha sonra 97 eylülünde yolumuz sınır ötesi gurbetlere düştüğünde, yanımda üç beş esvap ve bir plastik torba dolusu kaset vardı. Aralıksız beş yıl boyunca dinlediğim tek kasettir Ahmed Arif’in şiir kasedi. Daha sonra kitabını da edindiğimiz büyük şairin hayatımıza, hayallerimize, sevdalarımıza ve şiirimize olan katkısı büyük ve yoğun olmuştur. Çok şarap içmişliğimiz vardır Ahmed babayla, çok rakı kusmuşluğumuz vardır. Toplumcu Türk şiirinde Ahmed Arif’ten daha önce ortaya çıkan Niyazi Akıncıoğlu ve Enver Gökçe gibi şairler, ahmed Arif’in şiirine öncülük etmişler, ilham olmuşlardır. Bu şairlerle Ahmed Arif arasında, tarz ve üslup

olarak bariz benzerlikler göze çarpmaktadır. Ama Ahmed Arif şiirlerindeki o yürekten gelen sadelik, şairi diğer toplumcu şairlerden farklı kılmaya yetmiştir. Şiirlerinde ezilmişliği, kavgayı, umudu, aşkı, halk ağzıyla buluşturmuş, otantik deyiş ve hitapları, şiirlerine harikulade bir biçimde yerleştirmiştir. Yare söylenebilecek en güzel hitaplardan birini keşfetmiştir..."kaburgamın altın parçası"... Eski ahitte Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı bahsini muazzam bir şiirsellikle buluşturmuştur bu sloganik hitapla. İkinci yeninin sürrealist ve dadaist imgelerinden uzak, birinci yeninin yavan üslubundan farklı bir zenginlikle sunumlamıştır şiirlerini. Nazım Hikmet’le aynı dönem içinde ve aynı değerler üzerine şiir yazmalarına rağmen, birbirlerinden tamamen bağımsızlardır. Rıfat Ilgaz’la sıkı dostlukları olmuştur. Türk edebiyatının en büyük Kürt şairidir.

Kaburgamın Altın Parçası İsmail Altuntaş

Page 6: JargonFanzin#5

Jargon

syf 6

Çok şey yazılabilir daha elbette ama kahretsin ki tembelim.

Karanfil Sokağı Ahmed Arif

Tekmil ufuklar kışladı

Dört yön, onaltı rüzgar

Ve yedi iklim beş kıta

Kar altındadır.

Kavuşmak ilmindeyiz bütün

fasıllar

Ray, asfalt, şose, makadam

Benim sarp yolum, patikam

Toros, Anti-toros ve asi Fırat

Tütün, pamuk, buğday ovaları,

çeltikler

Vatanım boylu boyunca

Kar altındadır.

Döğüşenler de var bu havalarda

El, ayak buz kesmiş, yürek

cehennem

Ümit, öfkeli ve mahzun

Ümit, sapına kadar namuslu

Dağlara çekilmiş

Kar altındadır.

Şarkılar bilirim çiğ tutmuş

Resimler, heykeller, destanlar

Usta ellerin yapısı

Kolsuz, yarı çıplak Venüs

Trans-nonain sokağı

Garcia Lorca'nın mezarı,

Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin

Kar altındadır.

Duvarları katı sabır taşından

Kar altındadır varoşlar,

Hasretim nazlıdır Ankara.

Dumanlı havayı kurt sevsin

Asfalttan yürüsün Aralık,

Sevmem, netameli aydır.

Bir başka ama bilemem

Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat

Kalbim, bu zulümlü sevda,

Kar altındadır.

Gecekondularda hava bulanık

puslu

Altındağ gökleri kümülüslü

Ekmeğe, aşka ve ömre

Küfeleriyle hükmeden

Ciğerleri küçük, elleri büyük

Nefesleri yetmez avuçlarına

-İlkokul çağında hepsi-

Kenar çocukları

Kar altındadır.

Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman

Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de

Karanfil Sokağında gün açmış

Hikmetinden sual olunmaz değil

"mucip sebebin" bilirim

Ve "kafi delil" ortada...

Karanfil sokağında bir camlı bahçe

Camlı bahçe içre bir çini saksı

Bir dal süzülür mavide

Al - al bir yangın şarkısı,

Bakmayın saksıda boy verdiğine

Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.

Page 7: JargonFanzin#5

Jargon

syf 7

İsimli tiyatrolarla yerleşirken bulvarlara

Yalnızlığı hangi meclisten süzüp dağa kaldırır garson

Ve taşeronlarla yükselen heykellerin alın yazılarında

Kullandığım dine yeni lezzetler getirir

Adisyonları basan o muhteşem matbaa.

Jübilesi yapılmayan bir beygir kadar içerlenirken efendiye

Veli olan adıyla kalkıp bana bir sürpriz getirseydi

Ah!

İki kere iki dörtten beş almak üzereydim ama

Kafayı koyduğum yerde güller yetişmedi ne tuhaf!

Kısaca ali bana topu at

Özetle git ayşe topu getir.

Sıradanım.

Tarih bunu sorgulamıyor üstelik!

Agnes-Cecille

Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini Baha Öztop

Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf!

Page 8: JargonFanzin#5

Jargon

syf 8

Birbirimize soracağımız o kadar çok

soru, konuşmamız gereken o kadar

çok konu vardı ki biz çareyi susmakta

bulmuştuk. Hem korkuyorduk da, göz

göze geldiğimiz birkaç saniyeden

anladığım kadarıyla. "Benim

sorularıma cevap verir de sıra ona

gelirse?" korkusu vardı üstümüzde

muhtemelen. Ya da sadece bende

vardı, onu dahil etmeden. Zaten hiç

anlayamamışımdır gözlerini, ya onlar

yalan söyler ya da ben gerçeklerden

kaçıp yalanlara sığınırım. Onun için

sadece bende vardı herhalde bu

korku, yıllar öncesinden miras

kalmıştı hem de. Rakamların yerini

harflerin aldığı bir matematik dersinde

ilk kez "anlamadım" dedim, ömrümde

ilk kez anlamak istediğim halde

anlamadığımı birisi anlasın istedim,

anlamadı. "Nesi var bunun

anlaşılmayacak, gel tahtaya" dedi,

gittim. Orda da anlamadım; oturmak

ya da ayakta olmak değildi bunun

nedeni, ben harflerle matematiği

bağdaştıramamıştım, anlamamıştım.

O günden sonra vazgeçtim

anlamadıklarımı sormaktan. Nasılsa

"o" anlardı, ona inanır, aldanırdım.

Anlamadığım anlaşılmasındı,

aldanmaya razıydım.

"Şehre mega hafıza uzmanı gelmiş,

konferanslar verecekmiş, duydun

mu?" dedi, evet gerçekten söyledi

bunu. Onca sorunun, geçen onca

zamanın muhasebesi bitmişti, maga

hafıza uzmanından konuşalım

istiyordu.

"Biz çocukken çıkardı ya televizyona,

hani seyircilerle oyunlar oynar

hafızasının ne kadar güçlü olduğunu

gösterirdi" Aferin ona. Bu nerden çıktı

demedim, ben de sarıldım bu gereksiz

konunun gittikçe zayıflayan kollarına

suskunluğun kuyusunda daha da

derinlere düşmemek için:

"Hayret" dedim, "benim ufalıp

küçülmesini hatta yok olmaya yüz

tutmasını istediğim şeyin, hafızanın ve

hatırlamanın, gelişmesi genişlemesi

için insanlar uzman oluyor, uzmanları

dinliyor." Anladı, üstelemedi. Ama

anlamasın isterdim, sorsun, ben de

"ne var bunda anlaşılmayacak" deyip

hazırlıksız yakalayayım isterdim, belki

de rahatlardım. Olmadı, sormadı,

sormadım.

"Ben balık hafızalı olmak istiyorum"

dedim saniyeler sonra. İçimde

kanatılmayı bekleyip tatlı tatlı kaşınan

bir yara vardı, açılsın istiyordum. "Her

gördüğüm yeri ilk kez gördüğümü

sanıp sonra alışmış olmak, her şeyi

önce öğrenip sonra unutmak,

akvaryumumu her turumda yeni

evimmiş sayıp sağa sola giderek

güzelliğine iç geçirmek, süs olsun diye

konulan köprünün altından üstünden

geçmek ve bunların hepsini yaparken

hepsini aynı anda unutmak, beni

izleyerek huzur bulanların huzurumu

kaçıranlar olduğunu hemen

unutmak..." Yine olmamıştı, tuzağa

düşmemiş, neden diye sormamıştı.

Ben de soramam korkarım sıranın

bana gelmesinden. Cevaplarından

korktuğum sorular var, ne olurdu

tuzağa düşseydi?

Bir ben miyim acemi kalan?

Korku Ali Lidar

Page 9: JargonFanzin#5

Jargon

syf 9

bro’ya.

dur oksitlenme şimdi sırası değil. sur’u suratımıza suratımıza üfleyen İsrafil,

israf etmiyor mu sence de nefesini? zira kıyamet dediğin bizim için yıllar önce

kopmamış olsaydı, neden bunca sürgün bunca kaos bunca şiir yetim gibi

duruyor?

don kişot olmadan daha yel değirmenleriyle tebelleş

gözlerimize inen o flu perde aralığında ocaklar

içlerinden birini seçip kıyasıya kaybedeceğiz

revolverin titrek tetiği boşluğu avuçluyor.

son baharı çalan hırsız nota bilmezdi üstelik

kanımızdan fışkıran hüsrana komşu olmuyor kimse

öfkeli bulutlar görüyorum semaya bakınca

sema bize bakınca ne görür, bilmiyorum.

ah anakronik martavalları uydur uydur ipe diz gibi düpe düz mağlubiyet işte

bizi kan kaybından götüren. yoksa kim dirilmezdi ki böylesine zamansız

yaşamışken? hem biz zarın hep yek düşen tarafıyız seninle, iki kişi olsak bile

gölgemiz bir.

gömleğime ısmarladığım katil zanlısı kir

beni ispiyonlarsa didaktik polislere

sen uyar beni mesela, ki ansızın bir fişleme

bizi dünyadan koparan o ilk flaş patlaması gibi.

zincirlerimden başka satacak demirim yok

iktisatla anlıyorum sizi, das kapital yakıyorum sobada,

çünkü anlaşılmayan şeyler çabuk tutuşuyor bilirsin

hesabı ödemezse eğer senegal’li mübaşir.

Fosforlu Diyalektik Ahmet Keskinkılıç

Page 10: JargonFanzin#5

Jargon

syf 10

Okan kardeşime...

Soğuk taşındaki isminin sıcaklığıyla ısınmaktır derim

Bir şey anlatacaksan kardeşim, ben her daim beklerim

Bir gün daha yakınız, bir bakıma teselli.

Güneşin geceye sağladığı ışık kadar teselli bu.

Her gece bu kaburgalarımı zorlayan asi nehir

Sitemkar bir çığlık azlediyor, kader mi bu tecelli?

Bir sigara kızılında sesini duymaya can atmak

Bir şafak vakti belki de sonunda kavuşmak varsa

Elbet bir dakika daha yakınız, pek tabi ki teselli.

Karanlık mabedinde, sessiz sakin sen uyurken

Her sızı beraberinde gözyaşı bir ölümü tanımlıyor

Ah! Kalbim silineydi...

Ah! dedim bak yanında senin, söyleyiverir bir şiir

Niye denir mi, niçin denir mi, nasıl be kardeşim denir mi?

Bir tek bunlar denebilir bilirsin

Cevap bulamayacağım niye derim

Niçin derim

Nasıl be kardeşim?

Ah!

Kalk be kardeşim...

Seslerim bu kadere homurdanıyor

Dönüp bakan bile yok seslerim sessizce homurdanıyor

Unutmamaya müebbet bir hissiyat bu seslerimin dediği

Şehrin sensiz sokaklarına inat sarhoşluğumla

Yağmurla ağlamışım, sen de gördün

Dedim ki sonra bak biraderim

Çünkü öyle bu hayat

Çünkü böyle bu hayat

Fakat nasıl be kardeşim, nasıl?

Kalksan ya bak kahvaltı hazırladım.

Yahu bakıyorum martılar uçuyor göğsünün üzerinde

Kardeş şimdi yalnız uçuyorsun gökyüzünde

Atların yorgun argın yol aldığı bu şehirde

Kamburumla sensinz yol almak zoruma gidiyor.

Sitem olarak algılama yine de

Neden bencil davrandın Tanrı'm?

Tamam seviyordun fakat

Bizden O'nu fazlasıyla erken aldın.

Bu Ekim Ta En Baştan Defolu Tuncay Kızılaslan

Page 11: JargonFanzin#5

Jargon

syf 11

ben bir atı ürkütmeden havalandıramam sormadılar, gömlek cebimde ne var.

tabi ki latince bilmiyorum ama ayak bileklerinden anlarım

bir dorunun ne kadar izinsiz

ne kadar da kendinden habersiz

ki ben bunu niye bilmiyorum.

bana bilmediğim bir dağın adını soruyorlar sırtım diyorum, bir daha soruyorlar

hedef yanıltmak için gümüş mahmuzlar

gibi kelimeler sakladım

farsî kadınlar niye bu kadar güzel

Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar Bekir Erdoğan

Page 12: JargonFanzin#5

Jargon

syf 12

“Kalbine! Kalbine sapla lan şu kazığı.”

“Bi sus be. Vampir öldürüyo sanki. Bayıldı işte herif, iki dakka sus da motorun soğusun

anasını satayım.”

“Grrrr!! Ne halin varsa gör lan. Ne haliniz varsa görün. Herif ecdadımla zevk gecesi

düzenlemiş sen hala işin sosyokültürel doğruluğundasın. Bu toplumda sana bana adalet

mi var sanki. Adalet istiyorsan kendin sağlayacaksın.”

“Evet, bunun için de düşmanının kalbine kazık çakman gerek değil mi? İki gram aklın

vardı onu da yedin resmen. Yardım et de bagaja atalım elemanı.”

Sonraki yaklaşık bir saat boyunca saatte 120 kmden fazla giden arabanın içinde gergin

bir şekilde sustuk. Araba durduğunda bagajdaki adam ayılmak üzereydi.

Sakince motoru durdurdum, bagajın kilidini açtım. Yanındaki kumral kadın hıncını

arabadan çıkarmak istercesine kapıyı çarptı ve topuklarını yere vura vura bagaja

yöneldi. Sinirle bagajı açtı, içerideki adamın yakasından tutarak dışarı çekerken yanına

gidip yardım ettim. Adamı sürükleyerek biraz ilerideki taşın üstüne oturttuk. Kadın

sinirle soluyordu.

Üç yıl önce sürekli uğradığım bir sahafta tanışmıştık. İnsanlara güvenmeyen, hafif kaçık

ama sevimli bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Şehre ve hatta ülkeye yeni gelmişti.

Gergin halini karakter özelliği sanmıştım. Gözlerinde güvensizliğin yanında delici bir

zeka vardı çünkü ve herkes bilir ki zeki insanlar gariptir.

“Zahmet etme diye uyarıyorum, kaçabileceğin hiçbir yer yok. Ve evet, seni öldüreceğiz.

Ne zaman bilmiyorum, ama ölmeden önce göreceğin son yer bu orman.” dedim adama.

En az kadın kadar nefret ediyordum bu adamdan.

Gece yarısı yaklaşıyordu. Orman gölgeler içinde kalmış, çıt çıkarmadan olan biteni

izliyordu.

“Hatırladın mı burayı?!” diye bozdu sessizliği kumral kadın.

Adam titremeye başlamıştı ama hala korktuğunu göstermemek için direniyordu. Elinden

geldiğince ifadesiz bir sesle “Hayır” dedi, sesinin titremesine engel olamamıştı. Kadın

gülümsedi. “Aferin, az da olsa aklın varmış.”

Büyükçe bir ateş yaktım. Kadın taşın üstünde oturan adamı bağlarken adamın kulağına

“Şimdi sen gölge oldun, şimdi sen karanlıkta kalacaksın. Üstelik sonsuza kadar.” diye

fısıldadı, kalan kısmını duyamadım.. Adam kurtulamayacağına emindi ama bir umut

ipleri koparabileceğini umuyordu. Kadın kardeşiydi sonuçta.

Gölge Çisem Bakoğlu

Page 13: JargonFanzin#5

Jargon

syf 13

Ateş iyice harladığında “İstersen arabada bekleyeyim.” dedim, kadın başıyla onaylayıp

“Buraya kadar bile yardım etmemeliydin.” dedi. “Bir erkek öldüyse katili kesin bulunur

sonuçta. Sadece kadının adı yok bu memlekette. Gördüğün gibi korkmuyorum,” ateş

saçan gözlerini adama dikmişti, “ve bir an için bile tereddüt edeceğimi sanma.”

Neler olduğunu bilmiyorum, ayrıntıları zaten hiç anlatmamıştı, ben de sormadım. Ama

tarihin bir noktasında bu adam bu kadına çok zarar vermişti. Uyku uyanıklık arasında

öldüm ben demişti. Akıl sağlığının yerinde olmadığını biliyordum. Umurumda değildi

aslına bakarsanız. Bu kadar acı çekerken yapabileceğim bir şey yoktu. İstediği her şeyi

yapmak dışında… Arabada oturup beni çağırmasını bekledim. Herhangi bir ses

duymamak için kulaklıkları takıp bu Allah’ın unuttuğu orman derinliğinde müzik

dinlemeye başladım. Yarım saat kadar sonra arabaya bindi.

“Gidelim” dedi sadece.

Tek kelime etmeden arabayı çalıştırdım, ormandan çıkarken karnındaki kan lekesinin

giderek büyüdüğünü görmemeye çalışıyordum.

Page 14: JargonFanzin#5

Jargon

syf 14

ben seni bii severim

kolezyumu devirir bir gladyatör

matadorunu felç eder bir boğa

zulüm bir dünya malıdır balam

uykuların şen olsun

şen olsun bahçende çilingir

sofranda çökelek

bezgin çocukların soğukkuyu papuçları

şen olsun

kesinlikle olsun

yoksa kendimden zulmeden bir tanrı

yaratacağım

ben seni bii severim

iki eli birden kurur ebu leheb”in

zenci olduğuna ikna olur muhammed ali

dolar değer kaybeder

nato dağılır filan

sonra bir şeyler olur

öcü alınır bütün o otantik duyguların

kardeşimiz üzüm hoşafının

yenidoğan mahallesinin ve tütün

kolonyasının

göğsünde güvercin besleyenlerin ve çok

şeyin öcü alınır

sonra yine bir şeyler olur

damarlarımızı sabote eden bu kırmızı ve

bu uslanmaz sıvıyla birlikte

kafamızı karıştıran ayetleri rehabilite

ederiz

edebiliriz bu kolay olmalı

niçin olmasın ki kırıldığım yerden başlar

inkılap

bu olmalı

yoksa ortadoğu”yu sana bulayacağım

ben seni bii severim

fena şarkılar ezberlemeye başlar

sorgun”da bir çocuk

sen beni altmış altı yerimden kırarsın

felç olurum kalbimin nice şükran

yerinden

telaşlanırım cücüğünü yitirmiş bir bodu

gibi

de ki insan bir tanrısal israftır

yalama olmuştur bizi hayata bağlayan

sabır zoru

de ki adem”i yaratan neylemiştir

neylenmiştir halepçe”de dilan,

hiroşima”da sakiko

insanlık tarihi daha uzun değildir bir

insan ömründen

bir kan bir kırmızıya ne kadar yakışır

d”ola

ne kadar yakışır d”ola bir dünya bir

çiçeğe

bunlar sorulmalı

sorulmalı ve rahatlatılmalı bunlar

yoksa ifrite şeytana şah olacağım

ben seni bii severimdir

deme gitsin

deme ki zülfikarına tövbe eder ali

küfür felç edilir havana”da

aşere-i mübeşşere’’ye eklenir ernesto

kudret makamına zor değil bu

zor değil seni güçlü bir mayıs ortasında

öpmek

hem ben halhal alırım o kırılası

bileklerine

sen benim sırtıma oraklanırsın hem

elinde güle dönen bir çekiçle

bunlar zor değil yani

kolay inceliklerdir bunlar

kolaylaş sen de

lütfen ama

yoksa okuduğum herşeyi sana

uyarlayacağım

ben seni yine bii severim

bir takım kavimler helak olur

bir tünel kazılır guantanamo”da

new york borsası çöker

ve sen ki

sen ki tanıdığım bütün saçlarınla bana

iletilirsin

sadrımda bir rönesans başlar

bilsen sana ne çağlar açarım

niye ki gözlerin bir yıkımdır

ben sehpalarda serenad yaparım niye ki

yaşamak nefesi nefesine külfettir balam

uykuların şen olsun

şen olsun bağrında ki o yasaklanmış

elma

biz onu ısırmak ve lanetlenmek üzere

yaratılmışız madem

madem ki kan gövdeyi götürmekte sürüler

coğrafyasında

Matadorunu Felç Eden Boğa Payidar Zaraman

Page 15: JargonFanzin#5

Jargon

syf 15

bütün bunları öfkene ilavele

ve lütfen gül

lütfen gül nuh”un tufanından beri

misvaklamadığın dişlerinle

levh-i mahfuzun şer egemen sayfalarına

nispet

lütfen gül

gül ve bu şevkinle aklımda bulun

bu anı sabitle

ve bana ve bu topraklara zerk et

biraz metanet göster balam

göster ve gözlerini terket

ol

yoksa kendimden zulmeden bir tanrı

yaratacağım

Page 16: JargonFanzin#5

Jargon

syf 16

evveli zamanda kalp ehlinde mülteci bırakınca lola’yı

bulutsu andırımlara sığınarak,

sevmemesini sağlayınca nefret edercesine

josef amacına ulaşır ürkercesine.

günler geçer, aylar geçer.

josef’teki sevda geçmez.

yeryüzünde ki bütün aşkları toplasan,

bir lola etmez.

bir söylenceye göre lola nefret etmektedir

josef çok sevmektedir

yüreğinde yetisizliğin bini bir paradır

fakat lola başka limanlara yelken açmaktadır

josef’i unutmuş, tekrarsız limanlara sığınmaktadır.

josef düşünür düşünür

şiirler yazar ama nafile

intihar eder elbette

ruhu lola’yı izlemekte.

Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi Yusufhan Kol

Page 17: JargonFanzin#5

Jargon

syf 17

''tüm araba çarpan yiğenlerime''

bir şark türküsü duyduğunda,

ağlayan canavarlar görüyordum rüyalarımda, görüyordum ve onlar sarılıyorlardı bana,

canavarın kalbine giden yol, kulağından mı geçiyor baba?

kahrolan, kahrolası insan,

o kadar çaresizdir ki sabahları,

ve sahnelenir absürt bir tiyatro o kadar yorgun ki,

dua etmeye vakit bulamıyorum.

kaybolmak karanlıkta yüzmesidir porsuğun,

bir porsuk nefret ediyor bir diğer porsuktan, tüm porsuklar birleşiyor,direnişte katl-i vaciptir hükümetin!

Kaos aladursun kentimizi, yuvarlanıp kapağımı bulduğum an, kısmetim Bağdat’a gitsin!

Tastamam yokluklarım, hazırlıklıyım, bir köle, bir tüccar,

''fuckyougetout of here Paşam'' Amerikan filmleri kadar agresifim ağzım bozuk,

kan revan, tekrar ediyorum kan revan.

Yorgunum ki düşmeye yok mecalim, şairler asla silah taşımazlar, bunu bilir bunu söylerim,

nedeni belirsiz, dinlemez kimse,

gök yarılsa İsa düşse, kim gülse beğenirsiniz?

Gülse bir sel, hiç komik olmaz,

Avrupa yakası muaftır.

Ne anlatıyorum, ben kılıksız ninjayım,

şiir yazıyorum, kimliksiz samurayım, çay demliyorum vakitlice, ölümden bıkarak yaşamak,

yorgunum yorma beni,

iki ben varsak,diğeri sen.

Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray Hasan Ay

Page 18: JargonFanzin#5

Jargon

syf 18

Dün gece karanlığın gözlerine

bakarken dudaklarımdan dökülen

kelimeleri izliyordum. Dudaklarımdan

dökülüp de sanki parkeleri

kirletiyorlardı. İnsan dayanamaz

bunca acının gönlü karartmasına,

bunca kırığın tarumar etmesine ruhu.

Sessizliğin on metrelik bir pitona

dönüştüğü geceler oluyor dün gecede

öyle bir geceydi, öylesine bir geceydi,

öylesine geçen saatler vardı

topallayan akreplerle zembereğinden

boşalmış yelkovanların tarifsiz

yarışını izliyordum duvarda. İçim

dışıma çıkana kadar seyre daldığım

rakamların aritmisi harflerin

buğusuyla karışıp çayıma zifir

oluyordu, melodiler ise her zaman ki

umursamazlığı ve bam teli dövme

meraklılığıyla ayrı havadaydı. Clair de

Lune. İnsan bazen neden insanım

diye soruyor. Kimin nesiyim hayatta?

Ve aynı insan cevap bulamıyor.

Edepsiz bir şakacı tarafından bir

oyunda oynatılıyormuş hissi,

farkındalığını yitiriyorsun. Esir

alınmışım sanki de bunu bile isteye

başarmışım. Esir düşmekte değil

çünkü mesele, bana bunu Nazım

öğretti sağolsun. Çok kafam

karışmıştı dün gece, belli oluyor mu?

Veeee Andante. Müzik ruhun fast

foodu olmaya başlıyor. Ben dün gece

bunları düşündüm.

Bu gece karanlığın gözlerine bakarken

dudaklarımdan dökülen kelimeleri

izliyorum. Dudaklarımdan dökülüp de

sanki camları kırıyorlar. İnsan

dayanamaz bunca kahkahanın

ortasında kalıp yüzünde tek kas

oynamadan öylece bakmaya.

Tepkisizliğin zebani olup üzerinize

yürüdüğü geceler oluyor oluyor bu

gece de öyle, öğle gibi bir gece,

öykünmeden geçen saatlerin içinde

sıkışıp kalmış gibi duran akrepler var,

yelkovanlar hakeza, çok üzgün

görünüyor duvar. İçim dışım bir olana

kadar balıklama daldığım rakamların

redifleri harflerin büyüsüyle karışıp

çayıma zehir oluyor, melodiler ise her

zaman ki uyurgezerliği ve kalp

ağrıtabilme özelliğiyle ayrı havada.

Golha. İnsan bazen neden ben diye

soruyor. Niye varım dünyada? Ve aynı

insan bir çay daha koyuyor. Boktan

bir truman etkisi hissediyorum,

iplerimden kurtulmak ya da iplerimde

kurumak. Soruların bazen ciddi ciddi

cevapları olmuyor. Bunu bana Edip

Cansever öğretti sağolsun, bir mendil

niye kanar hâlâ bilmem çünkü.

Kafam allak bullak bu gece, belli

oluyor mu? Veeee Romance Piano.

Müzik ruhun yoğun bakım ünitesidir.

Ben bu gece bunları düşündüm.

Bu gece saatlerinizi bir defa duvara

çarpmayı unutmayın.

Truman Etkisi Ahmet Keskinkılıç

Page 19: JargonFanzin#5

Jargon

syf 19

güneş ne zaman bize ihanet eder

güneş öğle vakitleri, aşık, yakıyor

ikindiye girdik artık seni sevemem

akşam oldu ver günahımı

geçmişim tek gün kadar kadim

geçmişiz, yer yer, ağır aksak

-lambaç oynayalım n'olur öğretmenim

saklanın çocuklar, bombalar

ben ölülere şiir yazamam bey güneş

sen ihanet etmene bak, sağa bak, sola bak

karşıya geçmeyi beceremiyorum devlet

bey tut elimden:

büyükşehir belediyesi ibrahim tennuri üst geçidi

ben bu zatın üstünden geçemem vur beni tır

güneş ne zaman bize ihanet eder

böyle sorular sormak çok zevkli

güneş hiç doğuyor, habersiz, duymuyor

ya her şeyden haberdarsa, duyarsa

çişim gelmeseydi vurmazdım kimseyi vallahi bey güneş

bu saklambaç sıkıcı olmaya başladı vallahi

öğretmenim, tenim, yanıyor

öğretmenim insan güneşe ne zaman

böyle sorular sormak çok zevkli

ya böyle yaşamak

Hoca Camide de Yok Sabri Genç

Page 20: JargonFanzin#5

Jargon

syf 20

Duyduklarım kulaklarımda sürekli

yankılanıyordu. Çekiç örs ve üzengi o

günden itibaren tam performansla

çalışamayacaktı. Düşündüğüme

deymiyordu çünkü olana ölene ve

halime çare yoktu. Yoldaki tüm

zamanların en tıklım trafiği de pis pis

sırıtarak kendimi yememi keyifle

izliyordu. Ve kendimi bildim bileli,

daha önce böyle bir durum

yaşamamış olsam da, ruhumu

parçalamak o an yapabildiğim tek

şeydi.

Duyduklarım ve içimde

biriktirdiklerim sadece olanı

söylüyordu bana. İnanın elinizden bir

şey gelmiyorsa bunlar canınızı da

yakmıyordu. Oysa hakkım olan

cehennemi istiyordum sadece. İçimde

kullanabileceğim tüm teçhizatı

ruhumu parçalamak için

kullanıyordum ben de.

Yürüdüm, çokça yürüdüm. Karanfil

ve Konur Sokak da bu gibi anlarımda

davetkâr bir tavır sergiler hep. Bu

yüzden çok sevmişimdir buraları.

Hasan Abi’nin mekanına ne ara

geldiğimi bilmiyorum. Sadece

tokalaştığımızı ve bana kabız olunduğunda ortaya çıkabilecek bir ifadeyle baktığını hatırlıyorum. Ha bir de

“İstediğin yere geç yeğenim” dediğini. “Abi zaten her yer bo…”

Boş şeklinde tamamlasam onun babacanlığını yok edecektim. “…ğuyor ya geçeyim şu köşeye.” diye

tamamladım.

Her zamanki geçmediğim köşelerden birine geçtim. Bomboş barda bana çalışacaktı. Halimi sormasın ve beni

daha fazla deli sanmasın diye iki büyük bira istedim. Zaten mekân boş olduğu için de bir müzik listesi

hazırladım bilgisayardan çalabileceği. Alt alta yazdım isimleri. Jehan Barbur, Ferdi Tayfur -kafiye hoşuma

gitmişti, isimlerimizi denedim aslında uyumlu da geldi- , Zeki Müren, Mabel Matiz, varsa Ados ve herhangi

birinin söylediği “Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın”. Hasan Abi biraları getirdiğinde uzattım kağıdı.

“Ne o yeğenim?” dedi bir an kağıda bakıp durdu. “Her zamanki abi, biraz görmemek istiyorum etrafı, bunlar

anca paklar.” dedim ve güldü. “Ne zaman şarkı yaptın sen onu soruyorum, haline aşinayız zaten.” deyince

isimlerimize ithafen bizleri şarkıcı yaptığını anladım zihninde.

Kağıdı elime aldım geri, isimlerimizi alt alta dururken gördüğüm anda ister istemez sistolik bilmem ne oluştu

sol kaburgamda, yine. Yani ekstra atım, ismini görmem yetiyor her seferinde. “Yakışmamış mı abi?” dedim, bir

şey demeden gülerek döndü. “Ha abi unutmadan bardaklar boş kalmasın, bittikçe tazeleyelim.”

Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar Tuncay Kızılaslan

Page 21: JargonFanzin#5

Jargon

syf 21

Kendi önümdeki birayı bitirdim hızlıca, karşımdaki dolu bardakla değiştirdim. “Hızlı gidiyorsun hae hayırdır?”

diyerek kendi yaptığım esprime ağladım. Yeni bardağı da çok vakit geçirmeden bitirdim. Hasan Abi görmüş

olacak, normalde yavaş git diye azarlardı, bir şey demeden doldurdu bardakları.

Ruhumu daha güzel parçalayabileceğim bu denli uygun başka bir yer olamazdı. Kafam kendini çok çabuk

sallamaya başladı…

Seni Seviyorum.

Olsan İçmez Miydin Benim Yerimde

Nuh Tufan , Dilara Dilemma

İmkansız

Sepya

Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın

“Baharım solmadan eskidi ömrüm

Çıkmaz bir sokağa benzedi ömrüm

Leyla’sı olmayan Mecnun’a döndüm

Olsan içmez miydin benim yerimde…”

Page 22: JargonFanzin#5

Jargon

syf 22

İnsan bilinmezliği sever, bilmemeyi, bilememeyi

Çaresizliktir belki insana en çok koyan

Ama insan kaç defa çaresiz kalır ki hayatta

Hayatta her şeyin bir çaresi varsa doktor bey

Ben neden komadayım hala

Tüm referanslara lanet olsun

Tüm detaylara, göndermelere, var olmalara

Varlığın ayırdına, varlığından haberdar olmaya

Onunla var olmadıktan sonra, neden var olasın ki

Ya da belki onunla var olmamak var olmak

Gözlerinde onu görmek, ya da onu görmemek

Kör mü olmalı insan bu hayatta? Körler mi gerçek mutlu olanlar?

Peki kendi elleriyle gözlerini kapatıp kör olanlar? Onlar neden mutlu

değil?

Cevabı çok basit değil mi, eller yalan söylemez. Yoksa gözler miydi?

Her sabah, her gece, her gün, her gündüz

Dönüp dolaşan bir yıldız gibi, hedefine doğru devinimini

Tamamlayan dünya gibi

Ya bizim hedefimiz?

Çok yorgunum, yorgunluğumu ifade edemeyecek kadar

Kalifiye kelimeler arayıp da bulamayacak kadar

Kör Gözler, Körleşmiş Gözler

ya da Elias Canetti Said Büyükarslan

Page 23: JargonFanzin#5

Replika

Şimdi sizin gafanızda iki tane soru işareti var:

Bir, Jargon Fanzin nedir? İki, neden çıkarılır?

Sıradan bir fanzinde vücutta iki şey yükseliyör; bir sıgkınlık, iki ardinal. Ardinal bir

hormon, fanzine olan antipatiyi arttırıyor biz bunu istemiyoruz. Biz istiyorsz ki

okuduğunuzu yaşayın. Sıradan fanzine örnek; sıradan fanzin. Yaratıcı fanzine

örnek; Jargon! Bu unutulur mu? Bizim o yeraltında falanda filanda görülen

edebiyatı, değişik düşüncelerimizi yazıya dökmemizin amacı bu... Bas fotokopici!

Ya bu Jargon buggadar sessiz bir ortamda ogkunan bir fanzin mi? Daha konuşalım

böyle daha da konuşalım, anlatalım? Beşinci sayıyı ver... Yanağını dönder, yanağını

dönder yeni bir şey deniyecem sizde.

Hazırlayan : Tuncay Kızılaslan

Page 24: JargonFanzin#5

Tbarb