jargonfanzin#5
DESCRIPTION
Jargon Fanzin, Ekim'13TRANSCRIPT
Jargon
Fanzin Gibi Fanzin Öyle Rezil Öyle Müstesna
sayı beş | ekim ikibin onüç
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.
Sevgili Ozan Kardeşim, Ahmed Arif!
Son kere Yeşilköy'den seslenmişin bana! Seni hep yeşillikler içinde düşünüyorum,
anımsayınca...
"Bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile kahrolarak" verdin!
Alnın ak, yüreğin pırıl pırıl... Benim eşsiz, değerli kardeşim, içli, özgün şairim!
Hoşça kal, solmaz tükenmez yeşillikler içinde! Unutmadık, unutmayacağız seni,
halkımızın yaşadığı sürece. Yapıtların, anıların belleklerimizden silinmeyecek!
Sevgili kardeşim, bekle yeşillikler içinde beni!
Rıfat Ilgaz
Jargon
syf 3
baslarken
Selam, n’aber?
Tarih ekimin 10’unu gösteriyor. Can sıkıntısı yüklemesi başarılı.
Mişşın komplişıd. Pek sevgili okuyucu, oralarda havalar nasıl?
Buralar... Buraların ben amına koyim ya neyse. Başlarken yazısı da
bu kadar olsun madem. Hem fotokopiden kar ederiz. Hadi si yu
kis yu.
- Bu mudur?
- Olmamış mı?
- Lan bi yürü.
- Tamam bekle.
Selam n’aber?
Tarih ekimin onunu sikimin doğrusunu gösteriyor.
- Oha lan!
- Ne?
- Böyle girilir mi?
- Olmadı mı?
- Oldu mu?
- Hadi siktirip gidelim buradan.
Selam ne haber?
Zaman mefhumunu yitirdiğimiz bu hayli soğuk kış günlerinde sizlere sıcaklık zerk edilmiş bol
samimi merhabalar getirdik.
- Çok İstanbul beyefendisi.
- Kafamı toplayamıyom kafamı yoksa hııaamına.
Selam n’aber?
Yorgunuz. Büyük bir hızla kaybetmeye devam ediyoruz. Bu düşüşe bir dur demek için olmasa
bile en azından çarpma etkisini azaltmak adına edebiyata paraşüt muamelesi gösteriyoruz.
Fanzine gereken özeni göstermediğiniz için canınız sağolsun, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı
sadistiz.
Kolay gelsin.
- (koro) Yürü be, helal be, koçum benim! Hell yeah.
Jargon
syf 4
K jargondergi.tumblr.com
e @Jargon_Fanzin
d /JargonDergi
muhteviyat
Kaburgamın Altın Parçası / İsmail Altuntaş…………………………………..……….…..5
Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini
Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf! / Baha Öztop………………………….….……….…..7
Korku / Ali Lidar…………………………………………………………………………….……8
Fosforlu Diyalektik / Ahmet Keskinkılıç……………………………………………..……9
Bu Ekim Ta En Baştan Defolu / Tuncay Kızılaslan…………………………………….10
Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar / Bekir Erdoğan……………………………………....11
Gölge / Çisem Bakoğlu…………………………………………………………………………12
Matadorunu Felç Eden Boğa / Payidar Zaraman………………………………………..14
Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi / Yusufhan Kol…………………….……………………..16
Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray / Hasan Ay……………………………………….……17
Truman Etkisi / Ahmet Keskinkılıç………………………………………………….….…18
Hoca Camide de Yok / Sabri Genç…………………………………………………………..19
Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar / Tuncay Kızılaslan………………………….………20
Kör Gözler, Körleşmiş Gözler
ya da Elias Canetti / Said Büyükarslan…………………………………………..……….22
Jargon
syf 5
Bestelenmiş ve Söylenmiş Ahmed Arif
şiirlerinden dinlemeniz gereken şahanelikler;
Akşam Erken İner Mahpushaneye, Cem
Karaca
Ay Karanlık, Ahmet Kaya
Otuzüç Kurşun, Cem Karaca
Toplumcu Türk şiirinin önde gelen isimlerindendir. Türkçeyi en
yalın ve en içten haliyle aktarmayı başarabilmiş ender şairlerdendir...falan filan... bu kadar resmi ve sistematik bir dille anlatılamaz elbette Ahmed Arif.
Ahmed Arif şiirleriyle ilk tanışmam, 1995 kışının Londra kokan bir şubat Ankara’sında, devrimci bir radyo frekansı sayesinde olmuştu. Şiire heceyle başlamış ve heceyi seven biri olarak, Ahmed Arif’in serbest şiirleri beni kucaklayabildiğince kucaklamıştı. "İşte budur lan" dedim. İlk dinlediğim şiiri "Otuz Üç Kurşun" şiiriydi. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Özgün halk müziğinin büyük emekçilerinden Rahmi Saltuk’un prodüktörlüğünde hazırlanmış olan, Ahmed Arif’in kendi sesinden okuduğu tek şiir kasedidir aynı zamanda. Otuz Üç Kurşun şiirine mükemmel bir kombinasyonla, Livaneli’nin Sürü filmine yaptığı o olağanüstü ezgi seçilmişti. O güzelim
ezgiye güçlü bir şiir ve çok sade bir yorum da eklenince ortaya dünyanın altmış altı harikasından biri çıkıyordu. 1995 yılından bu güne kadar hiç kimseyle tartışmadığım ve tartışmayacağım bir şey vardı ki, o da, bana göre dünyanın en iyi şiir okuyan şairi Ahmed Arif’tir. Şiire yüklenmeden, şiiri rencide etmeden, provoke etmeden, olabildiğince temiz, olabildiğince sade bir şekilde şiir okuyan başka bir şair tanımadım. "Evelallah bu eller utandırmaz adamı, bir kere bile faka basmadı bu gözler" dizeleriyle Otuz Üç Kurşun şiiri, Ahmed Arif’e olan şiirsel aşkımın temelini oluşturmuştu. Hemen Kızılay’dan o kasedi bulup ruhuma hediye etmeliydim. Üç hafta boyunca tekel iki bin içmekten vazgeçip, samsun içersem o kasetin bana ekonomik anlamda bir külfeti de olmayacaktı, olmadı da.
Daha sonra 97 eylülünde yolumuz sınır ötesi gurbetlere düştüğünde, yanımda üç beş esvap ve bir plastik torba dolusu kaset vardı. Aralıksız beş yıl boyunca dinlediğim tek kasettir Ahmed Arif’in şiir kasedi. Daha sonra kitabını da edindiğimiz büyük şairin hayatımıza, hayallerimize, sevdalarımıza ve şiirimize olan katkısı büyük ve yoğun olmuştur. Çok şarap içmişliğimiz vardır Ahmed babayla, çok rakı kusmuşluğumuz vardır. Toplumcu Türk şiirinde Ahmed Arif’ten daha önce ortaya çıkan Niyazi Akıncıoğlu ve Enver Gökçe gibi şairler, ahmed Arif’in şiirine öncülük etmişler, ilham olmuşlardır. Bu şairlerle Ahmed Arif arasında, tarz ve üslup
olarak bariz benzerlikler göze çarpmaktadır. Ama Ahmed Arif şiirlerindeki o yürekten gelen sadelik, şairi diğer toplumcu şairlerden farklı kılmaya yetmiştir. Şiirlerinde ezilmişliği, kavgayı, umudu, aşkı, halk ağzıyla buluşturmuş, otantik deyiş ve hitapları, şiirlerine harikulade bir biçimde yerleştirmiştir. Yare söylenebilecek en güzel hitaplardan birini keşfetmiştir..."kaburgamın altın parçası"... Eski ahitte Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı bahsini muazzam bir şiirsellikle buluşturmuştur bu sloganik hitapla. İkinci yeninin sürrealist ve dadaist imgelerinden uzak, birinci yeninin yavan üslubundan farklı bir zenginlikle sunumlamıştır şiirlerini. Nazım Hikmet’le aynı dönem içinde ve aynı değerler üzerine şiir yazmalarına rağmen, birbirlerinden tamamen bağımsızlardır. Rıfat Ilgaz’la sıkı dostlukları olmuştur. Türk edebiyatının en büyük Kürt şairidir.
Kaburgamın Altın Parçası İsmail Altuntaş
Jargon
syf 6
Çok şey yazılabilir daha elbette ama kahretsin ki tembelim.
Karanfil Sokağı Ahmed Arif
Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, onaltı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.
Kavuşmak ilmindeyiz bütün
fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları,
çeltikler
Vatanım boylu boyunca
Kar altındadır.
Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek
cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.
Şarkılar bilirim çiğ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.
Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar,
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda,
Kar altındadır.
Gecekondularda hava bulanık
puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe, aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük
Nefesleri yetmez avuçlarına
-İlkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları
Kar altındadır.
Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de
Karanfil Sokağında gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
"mucip sebebin" bilirim
Ve "kafi delil" ortada...
Karanfil sokağında bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al - al bir yangın şarkısı,
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.
Jargon
syf 7
İsimli tiyatrolarla yerleşirken bulvarlara
Yalnızlığı hangi meclisten süzüp dağa kaldırır garson
Ve taşeronlarla yükselen heykellerin alın yazılarında
Kullandığım dine yeni lezzetler getirir
Adisyonları basan o muhteşem matbaa.
Jübilesi yapılmayan bir beygir kadar içerlenirken efendiye
Veli olan adıyla kalkıp bana bir sürpriz getirseydi
Ah!
İki kere iki dörtten beş almak üzereydim ama
Kafayı koyduğum yerde güller yetişmedi ne tuhaf!
Kısaca ali bana topu at
Özetle git ayşe topu getir.
Sıradanım.
Tarih bunu sorgulamıyor üstelik!
Agnes-Cecille
Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini Baha Öztop
Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf!
Jargon
syf 8
Birbirimize soracağımız o kadar çok
soru, konuşmamız gereken o kadar
çok konu vardı ki biz çareyi susmakta
bulmuştuk. Hem korkuyorduk da, göz
göze geldiğimiz birkaç saniyeden
anladığım kadarıyla. "Benim
sorularıma cevap verir de sıra ona
gelirse?" korkusu vardı üstümüzde
muhtemelen. Ya da sadece bende
vardı, onu dahil etmeden. Zaten hiç
anlayamamışımdır gözlerini, ya onlar
yalan söyler ya da ben gerçeklerden
kaçıp yalanlara sığınırım. Onun için
sadece bende vardı herhalde bu
korku, yıllar öncesinden miras
kalmıştı hem de. Rakamların yerini
harflerin aldığı bir matematik dersinde
ilk kez "anlamadım" dedim, ömrümde
ilk kez anlamak istediğim halde
anlamadığımı birisi anlasın istedim,
anlamadı. "Nesi var bunun
anlaşılmayacak, gel tahtaya" dedi,
gittim. Orda da anlamadım; oturmak
ya da ayakta olmak değildi bunun
nedeni, ben harflerle matematiği
bağdaştıramamıştım, anlamamıştım.
O günden sonra vazgeçtim
anlamadıklarımı sormaktan. Nasılsa
"o" anlardı, ona inanır, aldanırdım.
Anlamadığım anlaşılmasındı,
aldanmaya razıydım.
"Şehre mega hafıza uzmanı gelmiş,
konferanslar verecekmiş, duydun
mu?" dedi, evet gerçekten söyledi
bunu. Onca sorunun, geçen onca
zamanın muhasebesi bitmişti, maga
hafıza uzmanından konuşalım
istiyordu.
"Biz çocukken çıkardı ya televizyona,
hani seyircilerle oyunlar oynar
hafızasının ne kadar güçlü olduğunu
gösterirdi" Aferin ona. Bu nerden çıktı
demedim, ben de sarıldım bu gereksiz
konunun gittikçe zayıflayan kollarına
suskunluğun kuyusunda daha da
derinlere düşmemek için:
"Hayret" dedim, "benim ufalıp
küçülmesini hatta yok olmaya yüz
tutmasını istediğim şeyin, hafızanın ve
hatırlamanın, gelişmesi genişlemesi
için insanlar uzman oluyor, uzmanları
dinliyor." Anladı, üstelemedi. Ama
anlamasın isterdim, sorsun, ben de
"ne var bunda anlaşılmayacak" deyip
hazırlıksız yakalayayım isterdim, belki
de rahatlardım. Olmadı, sormadı,
sormadım.
"Ben balık hafızalı olmak istiyorum"
dedim saniyeler sonra. İçimde
kanatılmayı bekleyip tatlı tatlı kaşınan
bir yara vardı, açılsın istiyordum. "Her
gördüğüm yeri ilk kez gördüğümü
sanıp sonra alışmış olmak, her şeyi
önce öğrenip sonra unutmak,
akvaryumumu her turumda yeni
evimmiş sayıp sağa sola giderek
güzelliğine iç geçirmek, süs olsun diye
konulan köprünün altından üstünden
geçmek ve bunların hepsini yaparken
hepsini aynı anda unutmak, beni
izleyerek huzur bulanların huzurumu
kaçıranlar olduğunu hemen
unutmak..." Yine olmamıştı, tuzağa
düşmemiş, neden diye sormamıştı.
Ben de soramam korkarım sıranın
bana gelmesinden. Cevaplarından
korktuğum sorular var, ne olurdu
tuzağa düşseydi?
Bir ben miyim acemi kalan?
Korku Ali Lidar
Jargon
syf 9
bro’ya.
dur oksitlenme şimdi sırası değil. sur’u suratımıza suratımıza üfleyen İsrafil,
israf etmiyor mu sence de nefesini? zira kıyamet dediğin bizim için yıllar önce
kopmamış olsaydı, neden bunca sürgün bunca kaos bunca şiir yetim gibi
duruyor?
don kişot olmadan daha yel değirmenleriyle tebelleş
gözlerimize inen o flu perde aralığında ocaklar
içlerinden birini seçip kıyasıya kaybedeceğiz
revolverin titrek tetiği boşluğu avuçluyor.
son baharı çalan hırsız nota bilmezdi üstelik
kanımızdan fışkıran hüsrana komşu olmuyor kimse
öfkeli bulutlar görüyorum semaya bakınca
sema bize bakınca ne görür, bilmiyorum.
ah anakronik martavalları uydur uydur ipe diz gibi düpe düz mağlubiyet işte
bizi kan kaybından götüren. yoksa kim dirilmezdi ki böylesine zamansız
yaşamışken? hem biz zarın hep yek düşen tarafıyız seninle, iki kişi olsak bile
gölgemiz bir.
gömleğime ısmarladığım katil zanlısı kir
beni ispiyonlarsa didaktik polislere
sen uyar beni mesela, ki ansızın bir fişleme
bizi dünyadan koparan o ilk flaş patlaması gibi.
zincirlerimden başka satacak demirim yok
iktisatla anlıyorum sizi, das kapital yakıyorum sobada,
çünkü anlaşılmayan şeyler çabuk tutuşuyor bilirsin
hesabı ödemezse eğer senegal’li mübaşir.
Fosforlu Diyalektik Ahmet Keskinkılıç
Jargon
syf 10
Okan kardeşime...
Soğuk taşındaki isminin sıcaklığıyla ısınmaktır derim
Bir şey anlatacaksan kardeşim, ben her daim beklerim
Bir gün daha yakınız, bir bakıma teselli.
Güneşin geceye sağladığı ışık kadar teselli bu.
Her gece bu kaburgalarımı zorlayan asi nehir
Sitemkar bir çığlık azlediyor, kader mi bu tecelli?
Bir sigara kızılında sesini duymaya can atmak
Bir şafak vakti belki de sonunda kavuşmak varsa
Elbet bir dakika daha yakınız, pek tabi ki teselli.
Karanlık mabedinde, sessiz sakin sen uyurken
Her sızı beraberinde gözyaşı bir ölümü tanımlıyor
Ah! Kalbim silineydi...
Ah! dedim bak yanında senin, söyleyiverir bir şiir
Niye denir mi, niçin denir mi, nasıl be kardeşim denir mi?
Bir tek bunlar denebilir bilirsin
Cevap bulamayacağım niye derim
Niçin derim
Nasıl be kardeşim?
Ah!
Kalk be kardeşim...
Seslerim bu kadere homurdanıyor
Dönüp bakan bile yok seslerim sessizce homurdanıyor
Unutmamaya müebbet bir hissiyat bu seslerimin dediği
Şehrin sensiz sokaklarına inat sarhoşluğumla
Yağmurla ağlamışım, sen de gördün
Dedim ki sonra bak biraderim
Çünkü öyle bu hayat
Çünkü böyle bu hayat
Fakat nasıl be kardeşim, nasıl?
Kalksan ya bak kahvaltı hazırladım.
Yahu bakıyorum martılar uçuyor göğsünün üzerinde
Kardeş şimdi yalnız uçuyorsun gökyüzünde
Atların yorgun argın yol aldığı bu şehirde
Kamburumla sensinz yol almak zoruma gidiyor.
Sitem olarak algılama yine de
Neden bencil davrandın Tanrı'm?
Tamam seviyordun fakat
Bizden O'nu fazlasıyla erken aldın.
Bu Ekim Ta En Baştan Defolu Tuncay Kızılaslan
Jargon
syf 11
ben bir atı ürkütmeden havalandıramam sormadılar, gömlek cebimde ne var.
tabi ki latince bilmiyorum ama ayak bileklerinden anlarım
bir dorunun ne kadar izinsiz
ne kadar da kendinden habersiz
ki ben bunu niye bilmiyorum.
bana bilmediğim bir dağın adını soruyorlar sırtım diyorum, bir daha soruyorlar
hedef yanıltmak için gümüş mahmuzlar
gibi kelimeler sakladım
farsî kadınlar niye bu kadar güzel
Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar Bekir Erdoğan
Jargon
syf 12
“Kalbine! Kalbine sapla lan şu kazığı.”
“Bi sus be. Vampir öldürüyo sanki. Bayıldı işte herif, iki dakka sus da motorun soğusun
anasını satayım.”
“Grrrr!! Ne halin varsa gör lan. Ne haliniz varsa görün. Herif ecdadımla zevk gecesi
düzenlemiş sen hala işin sosyokültürel doğruluğundasın. Bu toplumda sana bana adalet
mi var sanki. Adalet istiyorsan kendin sağlayacaksın.”
“Evet, bunun için de düşmanının kalbine kazık çakman gerek değil mi? İki gram aklın
vardı onu da yedin resmen. Yardım et de bagaja atalım elemanı.”
Sonraki yaklaşık bir saat boyunca saatte 120 kmden fazla giden arabanın içinde gergin
bir şekilde sustuk. Araba durduğunda bagajdaki adam ayılmak üzereydi.
Sakince motoru durdurdum, bagajın kilidini açtım. Yanındaki kumral kadın hıncını
arabadan çıkarmak istercesine kapıyı çarptı ve topuklarını yere vura vura bagaja
yöneldi. Sinirle bagajı açtı, içerideki adamın yakasından tutarak dışarı çekerken yanına
gidip yardım ettim. Adamı sürükleyerek biraz ilerideki taşın üstüne oturttuk. Kadın
sinirle soluyordu.
Üç yıl önce sürekli uğradığım bir sahafta tanışmıştık. İnsanlara güvenmeyen, hafif kaçık
ama sevimli bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Şehre ve hatta ülkeye yeni gelmişti.
Gergin halini karakter özelliği sanmıştım. Gözlerinde güvensizliğin yanında delici bir
zeka vardı çünkü ve herkes bilir ki zeki insanlar gariptir.
“Zahmet etme diye uyarıyorum, kaçabileceğin hiçbir yer yok. Ve evet, seni öldüreceğiz.
Ne zaman bilmiyorum, ama ölmeden önce göreceğin son yer bu orman.” dedim adama.
En az kadın kadar nefret ediyordum bu adamdan.
Gece yarısı yaklaşıyordu. Orman gölgeler içinde kalmış, çıt çıkarmadan olan biteni
izliyordu.
“Hatırladın mı burayı?!” diye bozdu sessizliği kumral kadın.
Adam titremeye başlamıştı ama hala korktuğunu göstermemek için direniyordu. Elinden
geldiğince ifadesiz bir sesle “Hayır” dedi, sesinin titremesine engel olamamıştı. Kadın
gülümsedi. “Aferin, az da olsa aklın varmış.”
Büyükçe bir ateş yaktım. Kadın taşın üstünde oturan adamı bağlarken adamın kulağına
“Şimdi sen gölge oldun, şimdi sen karanlıkta kalacaksın. Üstelik sonsuza kadar.” diye
fısıldadı, kalan kısmını duyamadım.. Adam kurtulamayacağına emindi ama bir umut
ipleri koparabileceğini umuyordu. Kadın kardeşiydi sonuçta.
Gölge Çisem Bakoğlu
Jargon
syf 13
Ateş iyice harladığında “İstersen arabada bekleyeyim.” dedim, kadın başıyla onaylayıp
“Buraya kadar bile yardım etmemeliydin.” dedi. “Bir erkek öldüyse katili kesin bulunur
sonuçta. Sadece kadının adı yok bu memlekette. Gördüğün gibi korkmuyorum,” ateş
saçan gözlerini adama dikmişti, “ve bir an için bile tereddüt edeceğimi sanma.”
Neler olduğunu bilmiyorum, ayrıntıları zaten hiç anlatmamıştı, ben de sormadım. Ama
tarihin bir noktasında bu adam bu kadına çok zarar vermişti. Uyku uyanıklık arasında
öldüm ben demişti. Akıl sağlığının yerinde olmadığını biliyordum. Umurumda değildi
aslına bakarsanız. Bu kadar acı çekerken yapabileceğim bir şey yoktu. İstediği her şeyi
yapmak dışında… Arabada oturup beni çağırmasını bekledim. Herhangi bir ses
duymamak için kulaklıkları takıp bu Allah’ın unuttuğu orman derinliğinde müzik
dinlemeye başladım. Yarım saat kadar sonra arabaya bindi.
“Gidelim” dedi sadece.
Tek kelime etmeden arabayı çalıştırdım, ormandan çıkarken karnındaki kan lekesinin
giderek büyüdüğünü görmemeye çalışıyordum.
Jargon
syf 14
ben seni bii severim
kolezyumu devirir bir gladyatör
matadorunu felç eder bir boğa
zulüm bir dünya malıdır balam
uykuların şen olsun
şen olsun bahçende çilingir
sofranda çökelek
bezgin çocukların soğukkuyu papuçları
şen olsun
kesinlikle olsun
yoksa kendimden zulmeden bir tanrı
yaratacağım
ben seni bii severim
iki eli birden kurur ebu leheb”in
zenci olduğuna ikna olur muhammed ali
dolar değer kaybeder
nato dağılır filan
sonra bir şeyler olur
öcü alınır bütün o otantik duyguların
kardeşimiz üzüm hoşafının
yenidoğan mahallesinin ve tütün
kolonyasının
göğsünde güvercin besleyenlerin ve çok
şeyin öcü alınır
sonra yine bir şeyler olur
damarlarımızı sabote eden bu kırmızı ve
bu uslanmaz sıvıyla birlikte
kafamızı karıştıran ayetleri rehabilite
ederiz
edebiliriz bu kolay olmalı
niçin olmasın ki kırıldığım yerden başlar
inkılap
bu olmalı
yoksa ortadoğu”yu sana bulayacağım
ben seni bii severim
fena şarkılar ezberlemeye başlar
sorgun”da bir çocuk
sen beni altmış altı yerimden kırarsın
felç olurum kalbimin nice şükran
yerinden
telaşlanırım cücüğünü yitirmiş bir bodu
gibi
de ki insan bir tanrısal israftır
yalama olmuştur bizi hayata bağlayan
sabır zoru
de ki adem”i yaratan neylemiştir
neylenmiştir halepçe”de dilan,
hiroşima”da sakiko
insanlık tarihi daha uzun değildir bir
insan ömründen
bir kan bir kırmızıya ne kadar yakışır
d”ola
ne kadar yakışır d”ola bir dünya bir
çiçeğe
bunlar sorulmalı
sorulmalı ve rahatlatılmalı bunlar
yoksa ifrite şeytana şah olacağım
ben seni bii severimdir
deme gitsin
deme ki zülfikarına tövbe eder ali
küfür felç edilir havana”da
aşere-i mübeşşere’’ye eklenir ernesto
kudret makamına zor değil bu
zor değil seni güçlü bir mayıs ortasında
öpmek
hem ben halhal alırım o kırılası
bileklerine
sen benim sırtıma oraklanırsın hem
elinde güle dönen bir çekiçle
bunlar zor değil yani
kolay inceliklerdir bunlar
kolaylaş sen de
lütfen ama
yoksa okuduğum herşeyi sana
uyarlayacağım
ben seni yine bii severim
bir takım kavimler helak olur
bir tünel kazılır guantanamo”da
new york borsası çöker
ve sen ki
sen ki tanıdığım bütün saçlarınla bana
iletilirsin
sadrımda bir rönesans başlar
bilsen sana ne çağlar açarım
niye ki gözlerin bir yıkımdır
ben sehpalarda serenad yaparım niye ki
yaşamak nefesi nefesine külfettir balam
uykuların şen olsun
şen olsun bağrında ki o yasaklanmış
elma
biz onu ısırmak ve lanetlenmek üzere
yaratılmışız madem
madem ki kan gövdeyi götürmekte sürüler
coğrafyasında
Matadorunu Felç Eden Boğa Payidar Zaraman
Jargon
syf 15
bütün bunları öfkene ilavele
ve lütfen gül
lütfen gül nuh”un tufanından beri
misvaklamadığın dişlerinle
levh-i mahfuzun şer egemen sayfalarına
nispet
lütfen gül
gül ve bu şevkinle aklımda bulun
bu anı sabitle
ve bana ve bu topraklara zerk et
biraz metanet göster balam
göster ve gözlerini terket
ol
yoksa kendimden zulmeden bir tanrı
yaratacağım
Jargon
syf 16
evveli zamanda kalp ehlinde mülteci bırakınca lola’yı
bulutsu andırımlara sığınarak,
sevmemesini sağlayınca nefret edercesine
josef amacına ulaşır ürkercesine.
günler geçer, aylar geçer.
josef’teki sevda geçmez.
yeryüzünde ki bütün aşkları toplasan,
bir lola etmez.
bir söylenceye göre lola nefret etmektedir
josef çok sevmektedir
yüreğinde yetisizliğin bini bir paradır
fakat lola başka limanlara yelken açmaktadır
josef’i unutmuş, tekrarsız limanlara sığınmaktadır.
josef düşünür düşünür
şiirler yazar ama nafile
intihar eder elbette
ruhu lola’yı izlemekte.
Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi Yusufhan Kol
Jargon
syf 17
''tüm araba çarpan yiğenlerime''
bir şark türküsü duyduğunda,
ağlayan canavarlar görüyordum rüyalarımda, görüyordum ve onlar sarılıyorlardı bana,
canavarın kalbine giden yol, kulağından mı geçiyor baba?
kahrolan, kahrolası insan,
o kadar çaresizdir ki sabahları,
ve sahnelenir absürt bir tiyatro o kadar yorgun ki,
dua etmeye vakit bulamıyorum.
kaybolmak karanlıkta yüzmesidir porsuğun,
bir porsuk nefret ediyor bir diğer porsuktan, tüm porsuklar birleşiyor,direnişte katl-i vaciptir hükümetin!
Kaos aladursun kentimizi, yuvarlanıp kapağımı bulduğum an, kısmetim Bağdat’a gitsin!
Tastamam yokluklarım, hazırlıklıyım, bir köle, bir tüccar,
''fuckyougetout of here Paşam'' Amerikan filmleri kadar agresifim ağzım bozuk,
kan revan, tekrar ediyorum kan revan.
Yorgunum ki düşmeye yok mecalim, şairler asla silah taşımazlar, bunu bilir bunu söylerim,
nedeni belirsiz, dinlemez kimse,
gök yarılsa İsa düşse, kim gülse beğenirsiniz?
Gülse bir sel, hiç komik olmaz,
Avrupa yakası muaftır.
Ne anlatıyorum, ben kılıksız ninjayım,
şiir yazıyorum, kimliksiz samurayım, çay demliyorum vakitlice, ölümden bıkarak yaşamak,
yorgunum yorma beni,
iki ben varsak,diğeri sen.
Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray Hasan Ay
Jargon
syf 18
Dün gece karanlığın gözlerine
bakarken dudaklarımdan dökülen
kelimeleri izliyordum. Dudaklarımdan
dökülüp de sanki parkeleri
kirletiyorlardı. İnsan dayanamaz
bunca acının gönlü karartmasına,
bunca kırığın tarumar etmesine ruhu.
Sessizliğin on metrelik bir pitona
dönüştüğü geceler oluyor dün gecede
öyle bir geceydi, öylesine bir geceydi,
öylesine geçen saatler vardı
topallayan akreplerle zembereğinden
boşalmış yelkovanların tarifsiz
yarışını izliyordum duvarda. İçim
dışıma çıkana kadar seyre daldığım
rakamların aritmisi harflerin
buğusuyla karışıp çayıma zifir
oluyordu, melodiler ise her zaman ki
umursamazlığı ve bam teli dövme
meraklılığıyla ayrı havadaydı. Clair de
Lune. İnsan bazen neden insanım
diye soruyor. Kimin nesiyim hayatta?
Ve aynı insan cevap bulamıyor.
Edepsiz bir şakacı tarafından bir
oyunda oynatılıyormuş hissi,
farkındalığını yitiriyorsun. Esir
alınmışım sanki de bunu bile isteye
başarmışım. Esir düşmekte değil
çünkü mesele, bana bunu Nazım
öğretti sağolsun. Çok kafam
karışmıştı dün gece, belli oluyor mu?
Veeee Andante. Müzik ruhun fast
foodu olmaya başlıyor. Ben dün gece
bunları düşündüm.
Bu gece karanlığın gözlerine bakarken
dudaklarımdan dökülen kelimeleri
izliyorum. Dudaklarımdan dökülüp de
sanki camları kırıyorlar. İnsan
dayanamaz bunca kahkahanın
ortasında kalıp yüzünde tek kas
oynamadan öylece bakmaya.
Tepkisizliğin zebani olup üzerinize
yürüdüğü geceler oluyor oluyor bu
gece de öyle, öğle gibi bir gece,
öykünmeden geçen saatlerin içinde
sıkışıp kalmış gibi duran akrepler var,
yelkovanlar hakeza, çok üzgün
görünüyor duvar. İçim dışım bir olana
kadar balıklama daldığım rakamların
redifleri harflerin büyüsüyle karışıp
çayıma zehir oluyor, melodiler ise her
zaman ki uyurgezerliği ve kalp
ağrıtabilme özelliğiyle ayrı havada.
Golha. İnsan bazen neden ben diye
soruyor. Niye varım dünyada? Ve aynı
insan bir çay daha koyuyor. Boktan
bir truman etkisi hissediyorum,
iplerimden kurtulmak ya da iplerimde
kurumak. Soruların bazen ciddi ciddi
cevapları olmuyor. Bunu bana Edip
Cansever öğretti sağolsun, bir mendil
niye kanar hâlâ bilmem çünkü.
Kafam allak bullak bu gece, belli
oluyor mu? Veeee Romance Piano.
Müzik ruhun yoğun bakım ünitesidir.
Ben bu gece bunları düşündüm.
Bu gece saatlerinizi bir defa duvara
çarpmayı unutmayın.
Truman Etkisi Ahmet Keskinkılıç
Jargon
syf 19
güneş ne zaman bize ihanet eder
güneş öğle vakitleri, aşık, yakıyor
ikindiye girdik artık seni sevemem
akşam oldu ver günahımı
geçmişim tek gün kadar kadim
geçmişiz, yer yer, ağır aksak
-lambaç oynayalım n'olur öğretmenim
saklanın çocuklar, bombalar
ben ölülere şiir yazamam bey güneş
sen ihanet etmene bak, sağa bak, sola bak
karşıya geçmeyi beceremiyorum devlet
bey tut elimden:
büyükşehir belediyesi ibrahim tennuri üst geçidi
ben bu zatın üstünden geçemem vur beni tır
güneş ne zaman bize ihanet eder
böyle sorular sormak çok zevkli
güneş hiç doğuyor, habersiz, duymuyor
ya her şeyden haberdarsa, duyarsa
çişim gelmeseydi vurmazdım kimseyi vallahi bey güneş
bu saklambaç sıkıcı olmaya başladı vallahi
öğretmenim, tenim, yanıyor
öğretmenim insan güneşe ne zaman
böyle sorular sormak çok zevkli
ya böyle yaşamak
Hoca Camide de Yok Sabri Genç
Jargon
syf 20
Duyduklarım kulaklarımda sürekli
yankılanıyordu. Çekiç örs ve üzengi o
günden itibaren tam performansla
çalışamayacaktı. Düşündüğüme
deymiyordu çünkü olana ölene ve
halime çare yoktu. Yoldaki tüm
zamanların en tıklım trafiği de pis pis
sırıtarak kendimi yememi keyifle
izliyordu. Ve kendimi bildim bileli,
daha önce böyle bir durum
yaşamamış olsam da, ruhumu
parçalamak o an yapabildiğim tek
şeydi.
Duyduklarım ve içimde
biriktirdiklerim sadece olanı
söylüyordu bana. İnanın elinizden bir
şey gelmiyorsa bunlar canınızı da
yakmıyordu. Oysa hakkım olan
cehennemi istiyordum sadece. İçimde
kullanabileceğim tüm teçhizatı
ruhumu parçalamak için
kullanıyordum ben de.
Yürüdüm, çokça yürüdüm. Karanfil
ve Konur Sokak da bu gibi anlarımda
davetkâr bir tavır sergiler hep. Bu
yüzden çok sevmişimdir buraları.
Hasan Abi’nin mekanına ne ara
geldiğimi bilmiyorum. Sadece
tokalaştığımızı ve bana kabız olunduğunda ortaya çıkabilecek bir ifadeyle baktığını hatırlıyorum. Ha bir de
“İstediğin yere geç yeğenim” dediğini. “Abi zaten her yer bo…”
Boş şeklinde tamamlasam onun babacanlığını yok edecektim. “…ğuyor ya geçeyim şu köşeye.” diye
tamamladım.
Her zamanki geçmediğim köşelerden birine geçtim. Bomboş barda bana çalışacaktı. Halimi sormasın ve beni
daha fazla deli sanmasın diye iki büyük bira istedim. Zaten mekân boş olduğu için de bir müzik listesi
hazırladım bilgisayardan çalabileceği. Alt alta yazdım isimleri. Jehan Barbur, Ferdi Tayfur -kafiye hoşuma
gitmişti, isimlerimizi denedim aslında uyumlu da geldi- , Zeki Müren, Mabel Matiz, varsa Ados ve herhangi
birinin söylediği “Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın”. Hasan Abi biraları getirdiğinde uzattım kağıdı.
“Ne o yeğenim?” dedi bir an kağıda bakıp durdu. “Her zamanki abi, biraz görmemek istiyorum etrafı, bunlar
anca paklar.” dedim ve güldü. “Ne zaman şarkı yaptın sen onu soruyorum, haline aşinayız zaten.” deyince
isimlerimize ithafen bizleri şarkıcı yaptığını anladım zihninde.
Kağıdı elime aldım geri, isimlerimizi alt alta dururken gördüğüm anda ister istemez sistolik bilmem ne oluştu
sol kaburgamda, yine. Yani ekstra atım, ismini görmem yetiyor her seferinde. “Yakışmamış mı abi?” dedim, bir
şey demeden gülerek döndü. “Ha abi unutmadan bardaklar boş kalmasın, bittikçe tazeleyelim.”
Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar Tuncay Kızılaslan
Jargon
syf 21
Kendi önümdeki birayı bitirdim hızlıca, karşımdaki dolu bardakla değiştirdim. “Hızlı gidiyorsun hae hayırdır?”
diyerek kendi yaptığım esprime ağladım. Yeni bardağı da çok vakit geçirmeden bitirdim. Hasan Abi görmüş
olacak, normalde yavaş git diye azarlardı, bir şey demeden doldurdu bardakları.
Ruhumu daha güzel parçalayabileceğim bu denli uygun başka bir yer olamazdı. Kafam kendini çok çabuk
sallamaya başladı…
Seni Seviyorum.
Olsan İçmez Miydin Benim Yerimde
Nuh Tufan , Dilara Dilemma
İmkansız
Sepya
Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın
“Baharım solmadan eskidi ömrüm
Çıkmaz bir sokağa benzedi ömrüm
Leyla’sı olmayan Mecnun’a döndüm
Olsan içmez miydin benim yerimde…”
Jargon
syf 22
İnsan bilinmezliği sever, bilmemeyi, bilememeyi
Çaresizliktir belki insana en çok koyan
Ama insan kaç defa çaresiz kalır ki hayatta
Hayatta her şeyin bir çaresi varsa doktor bey
Ben neden komadayım hala
Tüm referanslara lanet olsun
Tüm detaylara, göndermelere, var olmalara
Varlığın ayırdına, varlığından haberdar olmaya
Onunla var olmadıktan sonra, neden var olasın ki
Ya da belki onunla var olmamak var olmak
Gözlerinde onu görmek, ya da onu görmemek
Kör mü olmalı insan bu hayatta? Körler mi gerçek mutlu olanlar?
Peki kendi elleriyle gözlerini kapatıp kör olanlar? Onlar neden mutlu
değil?
Cevabı çok basit değil mi, eller yalan söylemez. Yoksa gözler miydi?
Her sabah, her gece, her gün, her gündüz
Dönüp dolaşan bir yıldız gibi, hedefine doğru devinimini
Tamamlayan dünya gibi
Ya bizim hedefimiz?
Çok yorgunum, yorgunluğumu ifade edemeyecek kadar
Kalifiye kelimeler arayıp da bulamayacak kadar
Kör Gözler, Körleşmiş Gözler
ya da Elias Canetti Said Büyükarslan
Replika
Şimdi sizin gafanızda iki tane soru işareti var:
Bir, Jargon Fanzin nedir? İki, neden çıkarılır?
Sıradan bir fanzinde vücutta iki şey yükseliyör; bir sıgkınlık, iki ardinal. Ardinal bir
hormon, fanzine olan antipatiyi arttırıyor biz bunu istemiyoruz. Biz istiyorsz ki
okuduğunuzu yaşayın. Sıradan fanzine örnek; sıradan fanzin. Yaratıcı fanzine
örnek; Jargon! Bu unutulur mu? Bizim o yeraltında falanda filanda görülen
edebiyatı, değişik düşüncelerimizi yazıya dökmemizin amacı bu... Bas fotokopici!
Ya bu Jargon buggadar sessiz bir ortamda ogkunan bir fanzin mi? Daha konuşalım
böyle daha da konuşalım, anlatalım? Beşinci sayıyı ver... Yanağını dönder, yanağını
dönder yeni bir şey deniyecem sizde.
Hazırlayan : Tuncay Kızılaslan
Tbarb