journal of values ieducaıtnon -...
TRANSCRIPT
(D)~@cerd®w E@ö~umn -D®wgo~n -· ·~
. i"
Journal of Values IEducaıtnon
.·
Ho§görü, Vicdan ve Dayanı§ma: Ahlak ve Din Eğitiminde Küreselle§en Kavramlar
Oddbj~rn LEIRVIK, Dr.
Atıf/©- Leirvik, O. (2004). Hoşgörü, vicdan ve dayanışma: Ahlôk ve din eği
timinde küreselleşen kavramlar. Değerler Eğitimi Dergisi, 2 {7 -8), 147-167.
Özet- Küreselleşmenin önemli bir yönü de küreselleşen kavramların kültürler o
rosmdo serbestçe doloşmosıdır. Hoşgörü, özgürlük ve demokrasi gibi kavramlar
gökten düşüvermiş değildir. Küreselleşmiş kavramların ordmdo, değişim günde
mine sahip insanfor vardır. Fakat, kavramfor bir kez yerleştiklerinde, insonfann zi
hinlerinde ve gerçek dünyoda kendi boş/arına bir farklılık meydana getirebilir/er.
Bu makale; hoşgörü, vicdan ve dayanışma kovromlonntn okullardaki dini ve ah
laki eğitimle ilişkisini tartışmaktodır. Bir bütün olarak değerlendirildiklerinde, bu
kavramların değerler eğitiminin kişisel, ilişkisel ve siyasi boyutlarını nasıl birleş!ir
diğini göstermeye çalışacağım. Çalışman m kapsamı her ne kadar küresel nitelik
li o/so do özelfikle Mısır bağiamma dikkat çekilecektir.
Anahtar Kelime/er- Küreselleşen Kavramlar, Hoşgörü, Eğitimi, Mısır'da Din
Eğitimi, Dayantşma.
Bir kavram (ya da nosyon) sadece bir kelime değildir. Reinhart Kosel
leck'e göre, bir kelime; "kullanıldığı anlam ve tecıiibelerin politik-sos
yal bağlamlarının birçoğu kendisinde yoğunlaştırılabildiğinde" kav
ramlaşır (Koselle~k 1985: 5). Hoşgörü, vicdan ve dayanışma gibi kav
ramların bağlam ve kapsamı, gittikçe, küresel toplumun bağlam ve
kapsamı haline geliyor.
(Koselleck tarafından, Geleceğin Geçmişi- Tarihsel Zamaımı Anlambilimi Ü
zerine kitabında geliştirildiği gibi) kavramlar, kavramsal tarilun anali-
deg~rler egitim i dergisi
148
Oddbjı1m LEIRVIK
tik. çerçevesi içinde sadece geriye dönük bir şekilde insan zihninin tarih
sel ürünleri olarak görülmeme~idir. Kavramlar bir kez ortaya çıktıkla
rında, tarihin şekillenclirici bir parçası olabilirler. Bu bakımdan, kav
ramlar oldukça güçlü olabilirler. Kavramlar, aynı zamanda kökenierin
den az ya da çok bağımsız olarak kendi hayatlarını yaşarlar. Kavram
ların kendi hayatlarını yaşaması, küreselleşmiş kavramların anlamla
rının esnek olması ve toplumsal tarih ve küresel güç dağılımı ile etki
leşim içerisinde sürekli biçimde yeniden müzakere edilmeye açık olma
ları anlamına gelir.
Ho§görü
Değerler eğitimi konusundaki küresel tartışmalarda hoşgörü kavramı,
liNESCO'nun 1995'te yayımlanan "Hoşgörü İlkeleri Beyanname
si"nde ifade edildiği gibi, en temel başvuru noktalarından biri oldu.1 U
NESCO'nun Beyannamesi, hoşgörüye; bilgi, yani eğitim yoluyla geliş
tirilmesi gereken ahlaki bir görev olmanın yanı sıra, siyasi ve yasal bir
gereksinim olarak değinmektedir. Zaten 1948 Evrensel İnsan Hakları
Beyannamesi'nde de hoşgörünün geliştirilmesi eğitimin en başta gelen
görevlerinden biri olarak ifade edilmişti: "Eğitim ... bütürı uluslar, ırk
sal ya da dini guruplar arasında; anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik
etmeli ve Birleşmiş Milletler'in barışın korunmasına yönelik faaliyetle
rini desteklemelidir" (M~dde 26.2).
Oslo Din ve İnanç Özgürlüğü Koalisyonu tarafından başlatılan "Hoşgö
rü Öğretimi" projesi d.e kültürler ve inançlar arası eğitimle ilgilenen çev
relerde hoşgörünün anahtar bir kelime olarak kullanımının başka bir
örneğiclir.2 Mısır'a bakhğımızda da, vicdan kelimesinin modern Arap
ça'daki karşılığı olan tesamulı'un, ülkenin gözden geçirilmiş ahlak ve din
eğitimi müfredatında önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz.
Her ne kadar hoşgörü kavramı kültürler arası bir referans noktası ha
line gelmiş olsa da hoşgörülü olduğunu dile getiren herkesin bu kav
ramı aynı şekilde anladığı söylenemez. Küreselleşmiş kavramların ger-
1 http:/ /www.unesco.org/tolerance/declaeng.htm
2 Proje'nin web sitesine bk. lıttp:/ /www.oslocoalition.org/htmVproject_school_ education/index.html.
Hoşgörii, Vicdan ve Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitiminde Kü~rsellr.şen Kavramlar
çek anlamlan her zaman tarhşmalıdır ve popüler kavramlar kolaylık
la siyasi retoriğe gömülebilir.
Siyasallaşmış Bir Kavram Olarak Hoşgöril 1
"Hoşgörü", yeni dünya düzeninde ;iyasi olarak d·oğru yerde bulunma
tutkusundaki herkesin; "özgürlük", "insan hakları" ve "demokrasi"yle
birlikte kabul ettiğini vurgulaması gereken değerlerden biri haline gel
miştir. Ayrıca, herkes hoşgörüyü kendi kültür ve dininin en temel de
ğeri olarak övüyor gibi görünüyor. "İslam'da Hoşgörünün Ruhu" ko
nusunda bir süre önce yayınlanan fetvada, Amerikalı Müslüman lider
Müzemmil Sıddıkl hoşgörüden tipik bir Müsl~an erdemi olarak söz
etmektedir: "Müslümanlar genellikle oldukça hoşgörülü insanlardır.''3
Müslüman liderlerle Beyaz Saray'da 2002 yılındaki buluşmasında
Başkan George W Bush, hoşgörünün; ''l\merika'nın bağlılık duyduğu
en kesirı" ve "ilerleme" ve "çoğulculuk"la birlikte, terörizmle savaş yo
luyla savunulması gereken değerlerden biri olduğunu ifade etrniştir.4
Hoşgörünün tartışmalı tabiah konusunda, İslarrı:i hareketler karşısında
ABD politikaları hakkında 2003 yılında hazırlanan bir strateji belgesi
iyi bir örnek oluşturmaktadır. Rand Kurumu'nun Ulusal Güvenlik A
raşhrma Bölümü tarafından hazırlanan "Sivil Demokratik İslam" bel
gesi, hoşgörü kavramının, aslında Amerikan çıkarlarını tehdit edebile
cek aşırı liberal kullanımına karşı uyarıda bulunmaktadır. Belgede söy
lendiği şekliyle; "İslami kamptan saldırgan seslerin, insan haklarının
evrenselliği gibi medeniyetimizin temelinde yer alan kavrarnlara mey
dan ok~duğu" bir zamanda, ".karşılıklı hoşgörüyü sağlamak ümidiyle
temel modern değerleri askıya almak, sadece düşmanın cesaretini art
hran riskli bir yaklaşım olacakhr" (Be~ard 2003: 36). Diğer taraftan,
aynı belgede; Halid Ebu el-FadJS, Muhammed Şahrur, Fethullah Gülen
3 http:/ /www.islamonline .net/fatwa/englislı/FatwaOisplay.asp?hFatwaiO=" 50979 (Erişim tarihi: 12.11.04).
4 ABD web sitesi "lioşgöri.i Köprü leri" (Bridges of Tolerance)nden alınmıştır. http:/ /www. usinfo. pl!krakow / tolerance.
S 2002'de, Halid Ebu el-Fadl (l~riq Ali, Milton Viorst, Jolm Esposito vd. ile birlikte) İsilim'da Hoşgöriiniin ltri (The Placc ~{Tolerance in Islam) konulu bir makale yayınladı (Fadl and Tariq Ali 2002).
değerler
eğitimi dergisi
149
değerler
eğitimi
dergisi
150
OdilNıJrn LEIRVIK
ve Bassarn Tibi gibi modernist/liberal yönelimli Müslüman aydınlara
stratejik destek verilmesi ön~rilmektedir (age: 38f). Mezkür aydınlar.
kendilerine önerilen ABD hoşgörü politikalanna destek vermek konu
sunda muhtemelen karışık duygular içinde olacaklardır.
Bununla birlikte, hoşgörü kavramının farklı yorumlarının varlığı,
kavramın kendisinin işe yarar olmadığı anlamına gelmemektedir. Ak
sine, hoşgörünün tarhşmalı tabiah, aslında kavramın küresel toplum
da ortak bir referans noktası haline geldiğini gösteriyor.
Hoşgörünün Kavramsal Geçmişi
Hoşgörüyle ilgili siyasi ideal ve kişisel erdemlere, her ne kadar, kesinlik
le modern dönemler öncesinde rastlanabilirse de hoşgörü kelimesi bariz
biçimde modern bir nitelik taşır. Orjinal olarak; acıya ve zorluğa dayan
ma yeteneğine işaret eden hoşgörü (tolerance) kelimesinin İngilizce'de;
"diğerlerinin fikir ya da eylemledne göz yumına veya sabretme" anla
mıyla kullanımı ancak 18. yüzyıldan itibaren belgelenebilmektedir.6 Ta
rihsel olarak hoşgörü kavramı, din savaşiarına ve siyasİ baskıya eleşti
rel bir tepki olarak Avrupa tarihinin belirli bir noktasında şekillenmiş
tir. Enrique Dussel'in belirttiği gibi; "hoşgörü, Aydınlanma tarafından
din1 özgürlük konusundaki siyasİ tartışma bağlamında ve vatandaşın
şahsi haklarının onaylanması olarak desteklendi" (Dussel 2004: 328).
John Locke'u ele aldığımızda. onun 17. yüzyılın sonlarına ait risale
sinin İngilizce metninde kullanılan terim toleratioız'dır (Hoşgörü Üze
rine Bir Mektup: A Letter Concerning Toleration, 1689).7 Toleratioıı
(müsaınaha), genellikle siyasetle ilişkilendirilen tamamen davranışsal
bir teriın, tolerance ise, "hoşgörülü (tolerant) bir kişi" ifadesinde oldu
ğu gibi, daha çok kişisel erdem ve kişilik özelliği olarak görülmekte
dir (Newman 1982: 5).
Fakat tolerance (hoşgörü) kelimesi için de dar ya da geniş bir tanımlama
yapılabilir. SiyaSı düşüncede hoşgörü bazen yalnızca kültürel ve ciin1
farklılıklara müsamaha edilmesi anlamında kullanılmaktadır. Dar anla-
6 Oxford İngilizce Sözliiğü web sürümü (http:/ /dictionflry.oed.com/}, "Tolerance" maddesi.
7 Ml'tnin Latince başlığı Epistala de Toleranticı'dır (1685).
Hoşgöıii, Vicdan ve Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitiminde Küreselle.şen K;ıvramlar
mıyla yapılan bu tcillımiamalann tehlikesi, hoşgörünün (yalnızca siya
si müsamaha olarak anlaşıldığında) aslında ötekine karşı kayıtsız kalma
anlamına gelebiJmesidir. Siyasi zorunluluk nedeniyle ötekini hoşgörme.,.
ye hazırsuuzdır; fakat, sizin toplumsal ya da di.rll gurubunuzdan farklı
bir guruba mensup olan komşunıfzu ınnursamak zorunda değilsinizdir.
UNESCO Beyannamesi daha geniş bir tarıım ortaya koymakta ve hoş
görüden, hem siyası bir gereklilik, hem de "ahlaki bir görev" olarak söz
etmektedir. UNESCO'nun açıklama tarzında hoşgörü; "dünyamız kül
türlerinin zengin çeşitliliğine saygı göstermek, bu çeşitliliği kabul ve tak
elir etmek"ten daha aşağı bir çağnşım yapmamaktadır.
Hoşgörünün bu şekilde anlaşılması bazı dillerde hoşgörü için seçilen
kelimelerle uyumluluk arz etmektedir. Örneğin, Türkçe'deki hoşgörü
kelimesi, Farsça'dan alınan hoş kelimesi ile Türkçe görüm kelimesinin
birlemişinden oluşur. Bu tarz bir yorumda, hoşgörü, ötekini en iyi bi
çimde görmek anlamına gelir.
Hoşgörünün Arapça karşılığı olan tesamuh kelimesi, s~bır ve cömertlik gibi ki
şisel erdemierin zengin klasik çağrışunlarını akla getirir. 8 Bununla birlikte, te
sam u h kelimesinin siyasi hoşgörü anlamıyla kullanılması modern döneme ait o
lup 20. yüzyıla kadar görülmemiştir. Siyasi tesamuhunliberal bir yorumu En
doneiya'daki geniş Müslüman çevrelerden biri olan Nahdatii'l-Ulema (Ulema
HareketiYda görülebilir. Bunlara göre, tesamuh; tavassıtt ("itidal") ve tevaziin
("denge") ile ilişkilidir ve yerli kültürlere saygı, değişim karşısında esneklik ve
insanlığa saygı gibi pratiklerle tezalı ür etmesi beklenir. 9
Ancak, tesamuhun, Müslüman kültürlerin ahlaki ve dint çoğulculuk
konusunda· koydukları geleneksel sınırları aşıp aşmadığı her zaman a
çık değildir. Hem doğuda, hem de ~ahda hoşgörüye övgüler yağdırılır
ken, şu sorunun cevabı genellikle belirsizdir: Gösterilecek hoşgörünün
kendisinde içkin sınırlar tam olarak nerededir?
8 Tesamııhun İslami kavramlar sözlüğü'nde (http:/ /www.islamicresources.com/) sıralanan anlamlarıyla krş.: "Sabır (forbearance), göz yumma (indulgence). hoşgörü (tolerance). bağışlama (forgiveness)"
9 Jıttp:/ /www.tokohosting.coın/icis/content.php?aksi=latar_belakang&Iang= english {Erişim tarihi: 12.11.04).
değerler
eğitimi
dergisi
151
Ocldhj~rn LEIRVIK
Hoşgörü Öğretimi
Eğitimle ilgili bağlamlarda, küreselleşmiş kavramlarla gurup çıkarları ve
siyasi güç arasındaki karşılıklı ilişkinin eleştirel biçimde farkında olarak,
hoşgörünün hem kişisel, hem de siyasi boyutları akılda tuhılmalıdır.
Ben, hoşgörünün, diğerlerine az ya da çok gönülsüzce müsamalıa gös
termek şeklindeki daha yüzeysel anlamından kaçınmak için, hoşgörü
öğretiminin, kültürel ve dini ayrımlar arasında vicdan bağının güçlen
dirilmesine yönelik eğitsei çabalarla ilişkilendirilmesini öneriyorum.
Bu öneri, UNESCO'nun, hoşgörüyü (yukarıda gördüğümüz gibi)
dostluk ve vicdan özgürlüğü ile ilişkilendiren Hoşgörü İlkeleri Beyan-
i namesi'yle de aynı doğrultudaclır.
Aslına bakılırsa gençler hoşgörü kavramını sezgisel olarak kişisel nite
likler ve vicdanın sesiyle ilişkilendiriyor gibi görünüyorlar. Oslo Din ve
İnanç Özgürlüğü Koalisyonu, gençler ve öğrenciler arasında dünya ça
pında bir makale yarışması düzenlediğinde, yarışmaya katılan neredey
se bütün "HoşgÖrü Hikayeleri", hoşgörüyü, bütün sınırların ötesinde
vicdan bağı gibi kişisel ilişkilerle ilişkilendirmişti (Plesner 2004). Kaza
nan hikaye; bir süre aralarındaki başa çıkılınası zor dini farklılıklar ne
deniyle ayrı kaldıktan sonra birbiriyle uzlaşıp dostluklarını derinleşti
ren, biri Hristiyan, diğeri Müslüman iki öğrenciyi tasvir ediyordu.
Vicdan
Her ne kadar, kökenbilirnsel olarak vicdan kelimesi Yunan ve Latin kök
lere dayanmaktaysa da vicdan kavramı bir Avrupa ya da Hristiyan nos
yonu olarak ele alınmamalıdır. Vicdan kavramı 20. yüzyılda tama
mıyla küreselleşmiş bir hale geldi; bu sürecin önemli adımlarından bi
ri de 1948 Ev~ensel İnsan Hakları Beyannamesi i_di.
Batı Avrupa dillerinde vicdan için kullanılan kelirnel~r; (saklı anlamı
ahiakl bilgi olan) "bilmek" (science) ve ön ek olan "ile" (con) den mü
teşekkildir. Böylece, İngilizce vicdaıı (con-science) kelimesi Latince'de con
scientiaya ve Yunanca'da syn-eidesise karşılık gelir. Syn- ve con- ön ekie
ri köken olarak vicdanın, biri "ile" bilmek anlamına geldiğini gösterir.
Bu biri, kendisi veya başkası olabilir. Aslında, içe (kendine) yönelme i
le dışa (başkalarına) yönelme arasındaki gerilim, bir kavram olarak değerler eğitimi vicdanın kurucu öğelerinden biri gibi görünüyor. dergisi
152
Noşgörii, Viı:dan v~ Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitiminde Küreselleşen Kavramlar
Şu halde, buradaki kritik soru, vicdani bilgi olarak nitelenebilecek ka
d~ yakın ve derin olan bir ~eyi, "kiminle" bileceğirnizdir. Vicdan sade
ce kişisel kanaatleri mi ("kendisiyle bilmek") yci.nsıhr; yoksa, aynı za
manda toplumsal yükümlülükleı:i {:'diğeriyle bilmek") de yansıhr mı?
İkinci durumda, vicdan, farklı irw:nçlardan kişiler arasında, dirll farklı
lıklara sadece müsamaha gösterilmeşinden daha güçlü bir bağ yarata
bilir mi? (Müteakip kısmi için bk. Leirvik 2002).
Vicdanın Kavramsal Geçmişi
Daha önce de belirttiğimiz gibi, vicdan kavramının Avrupa'daki kökle
ri, vicdanı (Yunanca syneidesis ya da synesis) kalple ilişkilendiren Yunan
felsefesinde bulunabilir. Vicdan kelimesiniri kavramsal geçmişinde Yeni
Ahit daha önemli bir rol oynamışhr. Etkileyici pasajlardan biri olan Ro
malılar 2:14f.'de, Thomas Aquinas'ın daha sonraki doğal yasa kura
mını haber verecek şekilde Paul, vicdanı, Hristiyan toplurnun sınırları
nı aşan bir düşünce olarak tanımlamaktadır. Yahudi olmayanların vic
danı, kutsal kanunun her insanın kalbine yazıldığını yansıtacak biçim
de Yahudiler, HristiyanJar, ·Yunanlılar ve RomaWar tarafından payiaşı
labilecek ahlaki bir bilgiye şahitlik eder: "Yasanın gerektirdikleri, kalp
lerine yazılmıştır; vicdanları da buna şahitlik eder, çelişen düşünceleri
onları ya suçlar ya da savunur."
Paul:ün kapsayıcı anlayışı modern ve evrensel vicdan kavramının da
ilham kaynağı olmuştur. Modern Avrupa felsefesinde, vicdan sıklıkla -
ya (Kant'ta olduğu gibi) ahiakl özerklikle ya da (Rousseau'da olduğu
gibi) insanın aslına yönelik daha geniş bir arayışla ilişkilendirilen şahsi
bir özellik olarak görülür. Her iki dururnda da odak noktası bireyin
bütünlüğüdür. Diğer taraftan, Hege! ise vicdanın toplumsal doğası üze
rinde ısrar etmiştir. Hegel, Kant'ın bireyselleşmiş vicdan anlayışını ye
tersiz sayarak, bunun yerine, '(i.cdanın esas itibariyle başkalarıyla bil
mek olduğunu öne sürer: "Vicdan, kişisel bilincin sosyal öğesidir ... baş
kaları tarafından tanınınakla ilgilidir" (Hegel 1952: V, 150).
Hegel'in öğrencisi olan Ludwig Feuerbach'ın eleştirel felsefesinde, vic
dan aşkın kaynağından soyutlannuş ve sadece kişi üzerinde diğer in
sanların etkisi olarak görülmeye başlanmıştır: "Vicdan, ikinci şahsiyet, değerler
eğitimi
dergisi
15:?,
·,
Oddlıj~<Jrn LEIRVIK
bendeki diğer bendir" (Feuerbach 1960: IX). Feuerbach Hegel'e vicdanın
toplumsal doğası üzerindeki.!gannda kablmaktadır. Feuerbach böyle
ce vicdanı kelime kökündek.i kaynağına, yani başkasına yönelen bilgi
anlamına döndürmektedir:
Vicdan, "ile bilmek"tir; en sonunda toplumsalcılığın ve müşterek
liğin bir ifadesi haline gelinceye kadar, başkasının etkisinin, kendi
bilincime, kendi imgeme, hatta her şeyden daha fazla benim olan
en içime nakşedilmesidir (Feuerbach 1960: IX, 282).
Diğer modern felsefecilerin özerk olma cesareti gösteren "iyi" _vicdana
olan ilgilerinin aksine, Feuerbach vicdanı temelde yaralı öteki adına
"kötü" vicdan olarak görür: "Vicdanım kendfni yaralı bir senin yerine
koyan bir benden başka bir şey değildir" (Feuerbach 1960: X, 279[).
Vicdan Kavramının Küreselleşmesi
Vicdan kavramı, 19. ve 20. yüzy:llar zarfında küresel hale geldi. Bazı
ları vicdan kavramının klasik bir muadiliile sahip olmayan birçok dil,
vicdanı karşılamak üzere, günlük kullanırnın bütünelli bir parçası ha
line gelen sözcükler icat etti. Vicdana, günlük kullanımda küresel düz
lemde yapılan yaygın atıf, muhtemelen, küreselleşmenin kavraz:nsal ve
fetseti tarzına dair bulunabilecek en iyi örneklerden biridir.
Vicdan ~avramının küreselleşme sürecini yönlendiren birkaç etken
vardı. Başlıca etkenlerden biri 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyanna
ınesi idi. Avrupa'daki dint savaşlarla dolu geçmişe karşı geliştirilen bir
kavram olarak hoşgörüye benzer şekilde, vicdanın küreselleşmesi de
20. yüzyılın dünya savaşlarından sonra gerçekleşti. Evrensel Beyanna
me'nin Girişi; "İnsan haklarının görmezden gelinmesi ve küçümsen
ınesi insan türünün vicdanına hakaret eden barbar davranışlara sebe
biyet vermiştir" demektedir. 1. Madde' de, evrensel bir vicdanın hakika
ti daha olumlu ifadelerle vaz edilmiştir:
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımmdan eşit doğar/ar. Herkes a
kıl ve vicdanla donatılmış olup birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
1. Madde, vicdana, tabiahitibariyle küresel olan ahlaki bilginin merke
zi olarak ahfta bulunur ve onu kardeşlikle ilişkilendirir. Buradaki atıf,
açıkça vicdamn kültürel ve di.rll ayrımlar arasında ahlaki olarak bağla-değerler eğitimi yıcı bir "öteki ile bilmek" anlamındaki toplumsal boyutunadır. dergisi
... ;. r
··j · 154
Hcışgörii, Vicdtın vt Dayanışm;ı: Ahlak vr Din Eğitiminde Kiirtsellf.şen Kaı'ramlar
Vicdana yapılan atfın, yalnızca batıhların etkisiyle Beyanname'ye da
hil edildiği yönünde oluşabilecek şüpheye rağmen, vicdandan söz edil
mesini öneren aslında taslağı hazırlayan kurulun Çinli bir üyesiydi. O
na göre, Hristiyan ve bahlı viedaı:ı kavramı, Konfüçyüsçü jen kavra
mıyla paralellik arz etmekteydi. 1Çin alfabesinde jen kelimesi; "insanoğ
lu" ve "iki" için kullanılan işaretlerden oluşur. Bu kelime; "iki adam gi
bi düşünme" ya da "kişinin arkadaşlarına vukufu" olarak tercüme e
dilebilir (Lindholm 1 cJ92: 93).10
Beyanname aynı zamanda vicdanı kişisel bir özellik olarak gören mo
dern anlayışı da yansıtmaktadır. Giriş ve 1. Madde vicdanın toplumsal
boyutunu vurgularken, 18. Madde'de "vicdan özgürlüğü" bireyin elin
deki dokunulmaz bir hak olarak tanımlanmaktadır:
Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır. Bu hak; kişinin
din ya da inancını, değiştirme ve tek başına ya da topluca, açık ya da özel
olarak; öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla tezahür ettirme özgür
lüğünü içerir.
Vicdan kavramının .iki boyutu da -bireysel olan "kendi yle bilmek" ve
toplumsal olan "ötekiyle bilmek" - böylece İnsan Hakları Evrensel Be
yannamesi'nde yer almaktadır.
1940'larda küreselleşmiş bir vicdan kavramına doğru gidişi gösteren başka etken
ler de vardı. Evrensel BeıJanname'nin yanı sıra, en önemli katkı muhtemelen Ma
lıa.tma Gandi'den geldi. Gandi, Tanrı inancının dini toplulukların sınırlarını a
şan tamamen kişisel bir şey olduğunu diişümnekteydi. Ca ndi'nin eserlerinde in
san vicdamnm kııtsiyeti, birbirleriyle sıkı ilişhsi olan; Tanrı'dan gelen içsel ses,
sevginin Juıkikati, pasif direniş, şiddet karşıtlığı, demokrasi ve dinf kapsayıcılık gi
bi kanaat ve kavramsallaştırmalar kümesine alttir (Gandlıi 1946: 27, 39, 78).
Arapça'da Vicdan
Vicdan için kullanılan Arapça kelimeler damirve vicdandır (Türkçe'de
kullanılan vicdan kelimesiyle krş.). Modern standart Arapça'da vicdan i-
1 O Bununla birlikte, Beyanname'nin Çince ve Japonca çevirileri, standart kul-lanımda vicdan için "iyi kalp" anlamına gelen ryoshin kelimesinin seçilmiş degeri olduğu ı:ıerçeğini yansıtmaktadır. egitim
d ergis
155
. :
Oddbjorn LEIRVIK
çin kullanılan yaygın kelime damirdir. Fakat, damir kelimesinin ahlaki
bilinç anlamındaki kullanımının..~özlüklerde yer almaya başlaması 1 9.
yüzyılın· ortalarından sonra gerçekleşmiştir (bk. Leirvik. 2002: Bölüm
5). Klasik Arapça'da damir kelimesi, açığa vurulmayan içsel biİgiye işa
ret eder. İçsel duygu ve düşünceler le ilişkilerinden dolayı dam ir ve vicdan
gibi kelimeler, vicdan kavramının, siyası hoşgörüyle korunması öngö
rülen kişisel bir özellik olma yönünü vurgulamaktadır. Fakat, vicdan
konusundaki modern İslarn.l söylemlerde, danzirin; Müslümanları, Hris
tiyanları ve diğer iyi niyetli insanlan birleştirebilecek, inançlar üstü ah
laki bir topluluğun temeli olarak söz edildiği durumlara da rastlanır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin veGandi'nin hemen a~dından,
hepsi de 1950'li ve 60'lı yıllarda yazan üç Mısırlı yazar, damir kavramı
nı; din, felsefe ve ahlak konularındaki eserlerinin merkezine koyarak vic
dan ka~amının küreselleşmesine katkıda bulundular. Bu yazarlar; Ab
bas Mahmud el-Akkad (1889-1964), Muhammed Kamil Hüseyin (1901-
1977) ve Halid Muhammed Halid (1920-1996)'di. Bu yazarlar, haklı bir
şekilde dönüm noktası olarak değerlendirilen Muhammed ve İsa üzerine
yaptıkları çığır açıcı eserleriyle Hristiyan-Müslürnan diyaloguna kendini
adamış çevrelerde oldukça yoğun bir ilgiye mazhar oldular .
Abbas Mahmud el-Akkad (ö.1964) "sevginin ve vicdanın yasası"ru (şe
riatii'l-hubb ve'd-damir) İsa ve Muhammed'in mesajlarındaki birleştirici
öğe olarak görmekteydi. El-Akkad, tam manasıyla modern bir biçim
de, taşiaşmış dine ve ahlakl otoritenin baskıcı şekillerine karşı vicdan ci
lıadı çağrısında bulunuyordu (el-Akkad tz./1953).
Halid Muhammed Halid de 1958'de "Muhammed ve İsa-Aynı yolda
birlikte"yi (Halid 19S6/1958) yazdığında, damiri eksen kavramlar
dan biri olarak kullandı. 1993'te Halid, "Kaderine giden yolda insan
vicdanı"na bütün bir kitap ayırdı (Halid, 1963). Halid burada, vicda
na sadakati, din ve felsefe tarihinde birleştirici bir bağ olarak öne çı
karmaktadır. Kitap Muhammed'le değil, "çağımızda vicdanın sesi"
nitelemesiyle Malıatma Gandi'ye ayrılan bir bölümle bitmektedir.
Halid'e göre, vicdana sadık olmak, hakik1 bir insan olmakla eş an
lamlıdır. Vicdan özgürlüğü, toplumsal adalet ve şiddet karşıtlığı için
damir'i; İsa, Muhammed ve Gandi örneklikleriyle evrenseki bir tarz-değerler eğitimi da harekete geçirmeye çalışmıştır.
J dergisi
jl 156
Nuşgiirü, Vicdan vr. Dayanışm(l: Ahlak vr. Din Eğitiminde Kiireselleşen Kilvranılcır
Kamil Hüseyin, 1954'te Arapça yayınlandıktan sonra 1959'da İngiliz
ce'ye çevrilen Yanlışın Şehri. Kudüs'te bir Cuma adlı romanında, son de
rece hassas bir konu olan İsa'nın çarmıha gerilmesi konusunu ele al
nuştır. Hüseyin, İsa'nın son tahlilde çarmıha gerilip gerilmediğini tar
hşmak yerine, çarmıha gerildiğid~ inanılan Cuma günündeki (Go~d Friday) olayları, insan vicdanının (damir) dramatik öyküsü olarak an
latır. Burada, İsa'nın karşısında yer alan herkesin, kendi iç seslerini
hastırdığı ve kendi vicdanlarını çarmıha gerdiği ima edilmektedir: "O
nu çarmıha germeye karar verdiklerinde bu, insan vicdanını çarmıha
gerip ışığını yok etmenin kararı olmuştu. Onlar, aklın ve etinin, kendi
lerine vicdanın emrettiğinin dışında vazifeler yüklediğini düşünmüş
lerdi" (Hüseyin 1994/1959: 29). Vicdan, El-Akkad ve Halid'de akılcılık
ve ilerlemeye ilişkin iyimser bir görüşle birleştirilirken; Hüseyirı, gele
cek a~na daha kötümser ve insan aklının kötülüğe meyline eleştirel bi
çimde vakıf görünmektedir.
Vicdan, Kimlik Politikaları ve "Herkese İyilik Et" Kuralı
Şimdi de tarihe bakalım. 1950 ve 60'larda Mısır'da hem Müslümanlar,
hem de Hristiyanlar ortak Mısırlılık kimliğini öne çıkarırken, 19 70'ler
de hem Mısırlı İslarrıl kesimde, hem de Kıpti Hristiyan kesimde muaz
zam diriliş hareketlerinin ortaya çıktığı görüldü. Daha önce Müslü
ma~arın ve Hristiyanların aynı ulustan olmaları ve ortak bir uygar
lıktan gelmeleri üzerine yapılan vurgunun tam aksine, 20. yüzyılın
sonlarına doğru yaygın söylemler gittikçe Kiptilerin ya da Müslüman
ların doğru yolda oluşuna odak.landı.
Kişinin Hristiyan, Müslüman, Hindu vs. olmasının, insan olmasından
çok daha önemli olduğunu ima eden dint kimlik politikalarının küre
sel ölçekteki gelişmesini yansıtan benzer süreçler uluslararası alanda
da gözlendi. Muhtemelen kimlik politikalarının dünya çapındaki etki
sini gösteren başka bir şey de günlük kullanımda insanların ortak bir
insanlık vicdanına değil, "Hristiyanlık" ve "Müslümanlık" vicdanları
na atıfta bul unmalarıdır.
Bu durum, insanların, aslında vicdanın ötekine yönelik yüzünün em
patik bir ifadesi olarak görülebilecek olan "herkese iyilik yap" kuralını değerler
eğitimi dergisi
157
, . .. ;: •
·ı :
değerler eğitimi
Odd/ıjı~rn LEIRI'IK
anlayiş tarziamu da etkileyebilir. Yayılışı neredeyse evrensel karakterli
olan "herkese iyilik yap" kuralı-(Golden Rule) birçok d.inl gelenekte bu
lunmakta ve olumsuz ya da olumlu şekilde ifade edilmektedir: "Her
. zaman insanlara kendine davranılmasını istediğin gibi davran"; ya da
"Hiçbir zaman kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yap
ma. "ll Yahudi-Hıristiyan geleneğinde, bu tutum genellikle "komşunu
kendini sevdiğin gibi sev" empatik emri ışığında görülmektedir.12
Fakat, "herkese iyilik et" kuralı nasıl yorumlanmalıdır? Bu kural kap-. . sam bakımından evrensel midir, yoksa sadece aynı inancı benimseyen
ler a_rasında dayanışmayı mı öngörmektedir? "Herkese iyilik et" kura
lının Müslümanlar arasmdaki yorumu Buharl'nin İman Kitabı'nın ba
şında aşikar biçimde yet almaktadır: "Sizden biriniz kendisi için istedi
ğini, kardeşi için (li ahlhi) de istemedikçe iman etmiş olmaz." Burada
ki mesele şudur: Buhart'nin en çok kullanılan İngilizce çevirilerinde
m etine anlamı daraltıcı bir parantez eklenmiştir: " ... kendisi için istedi
ğini (Müslüman) kardeşi için de istemedikçe ... ". Her ne kadar Arapça
karden (ah) kelimesinin içlemi tartışılabilir olsa da İngilizce tercümeler,
Muhammed'in hadisinin daha evrensel bir şekilde yorumlanmasını en
gelleyen cemaatçi bir anlayışı yansıtmaktadır. Daraltıcı tercümeler di
ni yalnızca cemaat sınırlarını belirleyen bir faktör haline getirmekle
tehdit eden kimlik politikalarına uygun düşmektedir.
Eğitimle ilgili bağlamlarda ise, hoşgörünün, "herkese iyilik et" kurah
nın empatik uygulamalarını kısıtlamaktan ziyade yaygınlaştıracak bir
şekilde nasıl öğretileceği meselesi öne çıkmaktadır. Hoşgörüyü sınırlı
bir yüzeysel müsamaha şeklinde öğretmek yeterli değildir. Hoşgörü
nün daha geniş bir tanımı; benden toplumsal, kültürel ya da din! ba
kımdan farklı olan insanlan, tabiahitibariyle empatik ve ahlaken bağ
layıcı olan birleştirici bir süreç içerisihde vicdanıma davet etmeye istek
li olmama işaret eder. Başkalarını vicdanıma davet etmek, benimkiler-
11 Yeni Alıine bu konu Matta 7:12'de geçmektedir: "Başkalarının size nasıl davranmasını istiyorsanız siz de onlara öyle davranın; çünkü, Yasa'nın ve Peygamberlerin söylediği budur.".
12 Eski Ahit'te, kiŞinin, komşusunu kendisini sevdiği gibi sevmesi emri Levililer 19:18'de geçmektedir. Yeni AJıit'te ise aynı emir, hem İncillerde {Matta 22:39f ve Markus 12:31) ve Pavlus'ta (Romalılar 13:8f ve Galatyalılar 5:14), hem de James'in Mekhıbu'nda (James 2:8) değişmez bir kural olarak geçmektedir.
, dergisi :~ ·j _ _ _ :.___ ,, 158 1
Hoşgörü, Vicdan vı• Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitiminde Kiiıı•_çı•llrŞen Km•ramlar
den açıkça farklı olan ahiakl kural ve değerleri kabul etmek zorunda
olduğum anlamına gelmez. Vicdan bağı farklıdır ve ahiakl kanaatler
den daha derinl~re iner: Vicdan; ahiakl ve siyasi konularda aynı düşü
nüp düşünmediğimize bakmaksızıİi paşkasıyla beraber sıkıntılara kat-·'
lanmaya ve onu desteklemeye hazir olduğumu ifade eder.
Hoşgörü Öğretimi'nde Mısır Örneği
Çok kültürlü toplumlarda devlet okulları oldukça önemli bir ortak a
lan olduğundan köklü bir hoşgörü anlayışının nasıl yerleştirileceği
meseles( büyük ölçüde, okul eğitiminin vicdanların açılmasına katkı
da bulunup bulunmadığı meselesiyle eşdeğerdedir.
VL dan temelli hoşgörü eğitimi mevcut ahlaki ve dini eğitim modelle
rinin gözden geçirilmesini gerektirebilir. İngiltere ve Norveç gibi bazı
Avrupa ülkelerinde, inancın ikrarına dayalı eğitimden kapsayıcı ahlak
ve din eğitimi biçimlerine geçilmek suretiyle, okullarda farklı inançla
rın öğrenilmesini teşvike yönelik çabalar ortaya çıktı , Türkiye'de göz
den geçirilen "Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi" müfredah da benzer a
maçlar taşımaktadır. Ancak, bah ülkelerinin çoğunda mevcut model
hala inancın ikrarına dayanmaktadır.
Aynı durum İslam ülkelerinin ezici çoğunluğu için de geçerlidir. Mısır
okullarında İslamiyet ve Hristiyanhk eğitimi 1907'den beri paralel se
çenekler olarak sunulmaktadır (Aşağıdaki sahrlar için bk. Leirvik
2004). Hıristiyanlık eğitirnir$ı İslamiyet eğitimi ile eşdeğer olarak
müfredata dahil edilmesi, Mısır'da Müslümanlarla Hristiyanların İngi
liz sömürgeciliğine ve batılı misyoner etkilere karşı beraberce savaşhk
ları 20. yüzyılın ilk yarısındaki milliyetçi projenin bir parçasıydı. Ba
zıları, toplumsal ve siyasi birlik düşüncesinin, aslında vatandaşların
temelden- Müslümanlar ve Hristiyanlar olarak -farklı olduklan his
siiii güçlendiren bir din eğitimi sistemi ile baltalandığını ileri sürecektir.
Mısırlı yazar Necib Mahfuz'un kısa bir hikayesi Mısır'daki sosyo-po
litik bütünleşme ile dini bölünme arasındaki çahşmayı anlatmaktadır.
1969'da Hammaratu'l-kıttu'l-esved (Siyah Kedi Tavernası) derlemesinin
bir parçası olarak yayınlanan Cennetü'l-etfal'de (Çocuk Bahçesi) Mah
fuz, çocukların (yerleşmiş yapıların ikiliğini kabul etmeyi öğrenmiş o-de~erler
eğitimi
dergisi.
159
değerler
eğitimi
dergisi
160
OddtıjlJrn LEIRVlK
lan) ebeveynlerinden daha fazla kapsayıcı sezgiye sahip olduklarını
göstermektedir. Kısa hikayede;-Müslüman bir kız çocuğu, en iyi arka
daşı olan Hristiyaı:ı: Nadia ile kendisinin okulda di.nl bakımdan ayrılma
ları konusunda babasım sorguya çekmektedir: "Nadia ile ben, sırufta,
bahçede ve yemekte hep beraberiz. Fakat, din dersinde ben bir sırufa gi
diyorum, Nadia ise başka bir sınıfa!" Kız, konuşmalan boyunca baba
sım, çocukların her türlü zor soruyu sormalarım teşvik eden "modern
pedagoji"nin meydan okuyucu etkileriyle karşı karşıya bırakır. Babası
pek istemeyerek de olsa kızının merakına teslim olur. Baba kız Müslü
manlada Hristiyanlar arasındaki benzerlikleri ve farklılıklan tarhşır ve
sonunda da Tanrı'nın bütün insan! ayrılıkiann üstünde ve qtesinde ol
duğu konusunda anlaşırlar. Aralarındaki konuşma, kızın; hem dünya
da, hem de ahirette ve "hatta din dersinde" Nadia'yla birlikte olmak is
tediğini söylemesiyle sona erer (Mahfouz 1988/1969).
Mısır'da ·İslfun.iyet ve Hristiyanlık eğitimi konusundaki gözden geçiril-.
miş müfredat (1993'te yürürlüğe konmuştur) hala s.ıkı bir biçimde iman
ikrarı üzerinde durmakta ve bu suretle Müslümarılarla ve Hristiyarıları
din eğitiminde ayırmaktadır. Fakat şimdi İslfun.iyet ve Hristiyanlık eği
timlerindeki paralel konuların; ötekine karşı hoşgörü, insan hakları ve
aynı ülkenin vatandaşı olmak gibi medelli değerleri geliştireceği beklen
mektedir (Kouchok 2004; al-Dab' 2002). Mesele, sınıf ortarnında Müs
lümarılarla Hristiyarıların ahlak ve din konularında yüz yüze konuşa
bilme şansları olmadığı sürece b~ hedefe nasıl ulaşılabileceğidir.
2001-2002'de Mısır, "Değerler ve Ahlak" (el-Kıyem ve'l-ahlak) başlığı
altında yeni ve kapsayıcı bir dersi uygulamaya koydu. Ancak, bu ek
ders devlet okullarındaki din dersinin ikamesi değildi. Dersin içeriğinin
hazırlanmasında Eğitim Bakanlığı hem Müslümanlardan, hem de
Hristiyanlardan oluşan bir kurul o'ıuşturdu. (Örneğin, hikayeler vasıtasıyla) öne çıkarılacak başlıca değerler; özgürlük, mutluluk, barış, da
yanışma, sevgi, iktisadi bilinç, alçak gönüllülük - ve hoşgörüydü (te
samuh).13 Müslümarılarla Hristiyanların bir arada yaşamalarıyla ilgili
barış konulu bölümdeki bir resimde; bir rahiple bir imarnın, üzerinde
l3 El-Kıyem ve'L-alılak, 1., 2. ve 3. Sınıflar (2001-2002). Krş. (Kouchok 2004) ve (Pink 2003).
Hoşgörü, llicıli:ın ve Dayanışmcı: Alıli!k ve Din Egitiminde Kiirl'selle.şen Kilvrwııl;ır
hiHille haç bulunan bir bayrağı (20. yüzyılın başından beri Vefd Parti
si'nin milliyetçi sembolüydü) birlikte tuttukları tasvir edilmektedir. H
İslamiyet ve Hristiyanlık eğitimi ders kitaplarına bakhğırruzda, bunların
da MüslümanJarla Hrıstiyanlar ara~ırida dostça ilişkiler kurulmasuu J
tavsiye ettiklerini görüyoruz. Meseıe· ise daha ziyade, Yahudilerin nasıl
tasvir edileceği konusunda ortaya çıkmaktadır. ~ir Hıristiyanlık eğitimi
ders kitabında tesamulı'u "kapsanmış bir konu" olarak alan bölüm, Ya
hudi karşıtı basma kalıp düşünceler üretmeye oldukça yakın durmakta
dır. İlk Hristiyan şehidi Stephen'in konuşması aktarılırken, onun (Elçile
rin İşleri ?'de "siz" diye lıitap edilen) düşmarılarından,~ ."tari11 boytınca Tanrı'nın Buyruğu'na karşı gelmiş Yahudiler" olarak söz edilmektedir. lS
İslaınl eğitim kitaplarında bu problem daha ciddi biçimde ortaya çık
. maktadır. Bu kitaplarda; tabiatları gereği hilekar olarak çizilen basma
kalıp Yahudi imgeleri, Müslümanlarla Hristiyanlar arasında dostluğa
çağıran pasajlarla yan yana yer almaktaclır. Dördüncü sımf kitapların
dan biri, Medine'de Müslümanlarla Yahudiler arasında başlangıçta or
taya çıkan çahşmalan anlatırken ko~uyu şöyle sonlandırmaktaclır:
Yahudiler kesinlikle hilekardır. Onlar, kendileri ile Müslümanlar ara
sındaki anlaşınalara ve komşu haklarına saygı göstermemişlerdir. Fa
kat, Müslümanlar anlaşmalarına sadık kalmış ve komşularıyla iyi i
lişkiler kurmuşlardır.16
Mısır müfredatlarında ulusal ve din! konular arasındaki sıkı ilişkinin
göstergesi olacak bir şekilde, Ramazan ayının bereketi hakkındaki bir
bölüm, ilk Müslümanların Bedir'de putperestlere karşı kazandıklan
tarih! zaferle Mısır'ın 1973'te Yahudi devleti İsrail'e karşı açtığı ba
şarılı Ekim Savaşı'nı aynı çizgiye koymaktadır (daha fazla örnek için b k. Reiss 2003). ı 7
Şu halde, Mısır ders kitapları Müslümanlada Hristiyanlar arasında
bir değer ortaldığı düşüncesini teyit eder gibi görünmektedir. Hatta,
14 El-Kıycm ve'l-alılak, 2. Sınıf. 2. Böliim (2001 -2002), 1. 15 Et-terlıiyetii'd-din(yYetii'l-Mc•silı~yye, 5. Sınıf , 1. Bölüm (2001-2002)," 13. Krş .
Elçilerin işleri 7: 51-53.
l6 Et-terbiyetii'cl-din(yYetii'l-İslamiyye, 4. Sınıf, 1. Bölüm (2002-2003), 33.
1 7 Et-terlıiyetii'd-diniyyetii'l-İslamiyye, 4. Sınıf, 2. Bölüm (2002-2003), 4. - . .. . . değerler
eğitimi
dergisi
161
Oddhjorn LEIRVIK
bu metinler az çok, 1950 ve 60'lardaki kullanımlarından bahsettiğim
kapsayıcı damir söylemleri-gele:neğinde, ortak vicdan bağının güçlen
dirilmesi olarak bile okunabilir. Buradaki mesele, ders kitaplarında Ya
hudi karşıh eğilimler ortaya konduğu sürece hoşgörü kavramının
ciddi biçimde sınırlandırılmış olacağıdır. Elbette bu durum, Araplarla
Yahudiler arasındaki mevcut çatışma ışığında düşünülmelidir. Fakat,
bu aynı zamanda, siyası çatışmaya rağmen'karşı tarafın empatisini
davet edebilecek görünür ötekiler olarak Yahudilerin Mısır'daki okul
larda olmadıklar-ı gerçeğini de yansıtmaktadır. Hoşgörü ve vicdanın
sınava tabi tutulacağı yer de kesinlikle burasıdır - yani, toplumsal ve
siyası çatışmaların baskısı altında ve en can sıkıcı öteiqlerin mevcut
bile olmayabileceği bağlamlarda.
Dayanı§ma
: . Böyle durumlarda, hoşgörünün öğretilmesi ve vicdanın teşvik edilme
si, aynı zamanda dayanışma ile de ilgili hale gelmektedir. Küreselleşmiş
bir kavram olarak "dayanışma" (solidarity) (Arapça' da telalfül ya da te
damun), hem hoşgörüden, hem de vicdandan daha yeni bir kavramdır.
Dayanışma kavramı; "çıkarlarda, sempati duyulan şeylerde ya da ar
zularda kusursuz bir biçimde birleşmiş olmak ya da ~yum içinde ol
mak"la ilgilidir.18 Kelime Fransızca kökenlidir. 1840'larda Fransız dev
rimcileri tarafından şekiilendirilen kelime sıklıkla işçi hareketi ve onun
mücadele sürecindeki birliği ile ilgili olarak kullanıldı. Batı Avrupa bag
lamında, refah devleti modeli "dayanışma toplumu"nun ifadesi olarak
gösterilmektedir. Ücretsiz eğitim, herkes için sosyal güvenlik ve evren
sel sağlık hizmetleri gibi refah devl~ti düzenlemeleri, büyük ölçüde iş
çi hareketinin talepleri doğrultl}sunda gelişmiş olsa da tanımı gereği
toplumun bütün guruplarını ve onların değişik ihtiyaçlarını kapsa
maktadır (krş. Stjern0 2004).
değerler
eğitimi dergisi
ı-- ------
162
1980'lerde dayanışma kavramı Polanya'daki demir perdenin çözülme
sinde de önemli bir rol oynayan bağımsız işçi hareketi Solidarnosc'tan ivme kazandı. "20. yüzyılda Üçüncü Dünya'da özgürlük hareketlerinin
l8 Oxford İngilizce Sözlüğü web süriimü (http:/ /dictionnry.oed.com/), "Solidnrity" mAddesi.
Hoşgörii, Vicdan ve Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitimindf Kiiresel.le.şen Kavramlar
ortaya çıkışıyla ilgili olarak "uluslararası dayanışma" ifadesi, kendile
rininkinden başka haklı bir davanın taraftarı olanlar nezdinde merke
zi bir terim haline geldi.
Şu halde, dayarnşma ve hoşgörü-ar-asındaki ilişki nedir? İlahiyatçı ve
felsefeci Enrique Dussel hoşgörü .. Kavramımn yapı bozurounu yapar
ken, hoşgörüsüzlüğü hoşgörünün değil, dayanışmanın karşısına koy
maktadır (Dussel2004). Dussel'e göre, hoşgörünün dar bir şekilde an-
. !aşılması, aslında ötekine karşı kayıtsız kalmak anlamına gelebilir- "ö
tekine, bu sayede kişinin, onun kaderinden kendini temize çıkarması
na yarayan belirli bir pasillikle hoşgörü göstermek". Bunun yerine
Dussel, hoşgörü üstü; "olumlu, yaratıcı ve ötekinden sorumlu" bir
yaklaşım önermektedir. Bu yaklaşım, Dussel'e göre dayanışma anla
mına gelmektedir- "ötekinin farklılığımn aktif ve olumlu bir şekilde
saygı görmesi..." anlamına gelen ötekine karşı sorumluluk (age. 330):
Dussel'in anlayışında, dayanışma bir gurup çıkarı meselesi değildir. O
na göre dayanışma, gurup üstü bir sempati ile ilişkilidir -kelimesi keli-"
mesine anlam verilirse ötekiyle "birlikte katlanmak"tır. Dussel'in anla
yışında hoşgörünün ötesine geçmek ahlaki farklılıkların belirsizleşme
si ya da üzücü toplumsal ve siyası çatışmaların görmezden gelinmesi
anlamına gelmez. Dayanışma, ötekiyle, hatta, korunmasız olması ha
linde düşmanla, birlikte sıkıntılara katlanmaya hazır olmaktır. Daha
derin bir düzeyde, dayanışma; düşmana direnme ve karşı çıkma hak
kından vazgeçmeden onu sevmek anlamına bile gelebilir.
Yukarıda açıklanan Yahudi-Hristiyan-Müslüman sorunsalı ele alındı
ğında, Yahuelileri göz ardı etmek pahasına Müslüman-Hristiyan dost
l~ğunu teşvik etm.ek, ötekilerle birlikte sıkıntılara göğüs germeye ha
zır olmak ve korunmasız bireyleri siyası ve dilli temayüllerinden ba
ğımsız olarak korumak anlamındaki dayarnşma kavramıyla açık bi
çimde çelişmektedir. Yine aynı sebeplerle, batıda Yahudilerle Hristiyan
ların köktenci Müslümanlara karşı kurdukları muhafazakar ittifaklar
da Dusselci anlamda dayanışına sayılamaz. İnançlar üstü bir dayanış
ma, gerek Müslün~_an-Hristiyan, gerekse Hristiyan-Yahudi ittifakı şek
lindeki dışlayıcı kimlik politikalarımn foyasını meydana çıkarmalıdır.
Dusselci anlamdaki dayanışma çağrısı, Mısır'da ya da başka yerlerde
ki yüzeysel Müslüman-Hristiyan birliği açıklamaları ile sık sık belirsiz değerler
eğitimi
dergisi
163
Oddbjı1rn LEIRVIK
hale getirilen eşitsiz güç ilişkileriniii eleştirel biçimde değerlendirilmesi
ni de şerektirmektedir. Ör-ı:ıeğ.in~ Norveç'teki Hristiyan-Müslüman di
yalogu, güçlü çoğunluk ile korunmasız azınlık arasındaki eşitsiz den
geyi sürekli biçimde gizleme riski taşımaktadır.
Dussel'in dayanışma anlayışı, Paul Ricoeur'un "kişinin öteki olarak
kendisi" olması şeklinde tanımladığı vicdan anlayışıyla oldukça uyum
ludur (Ricoeur 1994). Kişinin öteki olarak kendisi olması, bazen - fark
lılık ve korunmasız olma gibi hallerde kabul edildiğinde - üzüntü ve
rici bir farklılığı temsil edebilen ötekilerle empatik bir özdeşleşmeyi ge
rekli kılar. Feu.erbach'ın söylediği gibi; "Vicdanım kendini yaralı bir se
nin yerine koyan bir benden başka bir şey değildir".
Sonuç: Ho§görüye Sınırlar Çizmek ve Bu Sınıriann Ötesine Geçmek
Burada hoşgörü eğitimiyle ilgili olarak tarhşhğım kritik mesele, okul
eğitiminin vicdan temelli dayanışmanın kapsamını genişletmekte mi,
yoksa daraltmakta mı olduğudur. Fakat, vicdan temelli eğitimde kül
türel ve dint sınırların ötesine geçmek, aynı zamanda, başka bir düz
lemde hoşgörünün sınırlarını çizmek anlamına gelmektedir. UNES
CO'nun Hoşgörü İlkeleri Beyannamesi'nde bu konu şöyle ifade edil
mektedir: "Hoşgörü uygulaması; toplumsal adaletsizliğe müsamaha
gösterilmesi ya da kişinin kanaatlerini terk etmesi veya zayıftatması
anlamına gelmez." Haksızlık ve baskıya karşı hoşgörüsüzlük talep e
dilmektedir. Fakat, toplumsal adaletsizliğe karşı çıkılır, siyası baskıya
direnilir ve vicdan özgürlüğü talep edilirken sınırlar sıklıkla tam olarak
kültürel ve dint ayrımlar üzerine çizilebilmektedir. Dolayısıyla asıl me
sele, öğrencilere, inançlar arası bir temelde; adaletsizlik, eşitsizlik, baskı
ve şiddete karşı çıkışın öğretilebiLmesi için hoşgörüye gerekli sınırları
birlikte nasıl çizeceğimizdir.
Hoşgörü öğretimi, bir anlamda öğrencilerin vicdanlarzna hitap etmeyi
ve inançlar üstü dayanışmayı öğrenmelerine yardımcı olmayı ifade e
der. Bu anlayış, bireysel vicdanların - çok dinli bir bağlamda Ilitap e-
dildiğinde- dinler tarafından hoşgörüye çizilmiş geleneksel sınırlara
meydan okuyan yeni tür bir ahiakl topluluk m'eydana getirebilecek-değerler eği~imi leri anlamına gelir. Eğer farklı inanç ve çevrelerden gelen öğrenciler dergisi
164
Hoşgörü, Vicdan ve Dayanışma: Ahlak ve Din Eğitiminde Kiiresellı;~en Kavramlar
birbirlerini tanır ve clinl aynınlara rağmen empati geliştirebilirlerse,
hala, farklı dinl guruplar, inananlada inanmayanlar ve erkeklerle ka
dınlar arasında haklar ve fırsatlar konusundaki geleneksel eşitsizlikle
ri kabul edecekler midir?
Başarılı olursa, vicdan temelli hoşg.Ôrü eğitimi tedrid olarak inançlar
arası dayanışmanın temelini inşa edebilir. Fakat, bu tasarı ancak; alıla
kı öğrenirken, din ve siyaset hakkında konuşurken ve hoşgörüyü tar
tışırken öğrencilerin yüzleşmelerine izin verilmesi halinde gerçekleş·ebilir.
Kaynaklar
al-'Aqqad, M. (n.d./1953). ~bqariyyat al-Masih. Cairo: Dar nahdat Misr. al-Dab', M. (2002, September). Ta'lim al-din al-'islami fi Misr. Paper presented at Religious Education and Education in Religions, Alexandria, Egypt. Benard, C. (2003). Civil dDemocratic Islam. partners, resoıırces and strategies. Santa Monica, CA: RAND Corporation. Dussel, E. 2004. Decoiıstruction of the concept of "tolerance": from intoler<mce to solidarity. Constellations, 11 (3), 326-333. fadl, KA., Viorst, M., Ali, T., .& ·Esposito, J. (2002). The placc of tolerancc in Islam.Boston: Beacon Press. feuerbach, L. (1960). Schriftcıı zıır Ethik und naclıgclasscnc Aplıorismcn (Vol. 10, Samtliche Werke). Shıttgart: frommann Verlag GJ.mther Holzboog. feuerbach, L (1960). Thcogonic ıuıclı den Quellen des classisclıcn, hebriiisclıen und clıristlichen Althcrthuıns. Vol. 9, Siimtlichc Wcrkc. Stuttgart: Frommann Verlag G,unther Holzboog. Gandlü, M. (1946). The ınind of Mahatma Gandhi (Complied by R.K. Prabhu and U.R. Rao). Madras: Geoffrey Cumberlege, Oxford University Press. Hegel, G. W f. ( 1952). Phiinome11ologic des Gcistes. Vol. 5, Siiıntliche Wcrkc. N cu e kritisclıc Ausgabc. Ham.burg: Verlag von Felix Meiner. Hussein, M. K.. (1994/1959). CihJ of wroııg. A Friday in ]crusaleın (Trans. f. 0.. I. Kenneth Cragg). Amsterdaın: N.V. Djaınbatan. K.halid, K. M. ( 1 963 ). Ma'a al-daınir al-'iıısaııi fi masirihi wa-ınasirilıi. Cairo: Maktabat al-'angilu al-misriyya. Khalid. K. M. ( 1986/1958). Ma'aıı 'ala 1-tariq. Mulıammad wa-1-Masih. Cairo: Dar Thabit. Koselleck, R. (1985). Futurcs past: On tlıc scmaııtics of histarical time <Trans. K. Tribe). Cambridge: The: MIT Press. Kouchok, K. H. 2004. Tcaclıiııg tolcrancc tlıroııglı moral aııd value cdııcation. Paper pre:;ented at Teaching for Tolerance, Re:;pect and Recognition, Oslo.
Lrirvik, O. {2002). Kııowing hy unesclf, knowing with the other. Al-damir, Human Conscience and Christian-Muslim Relations. Vol. 4, Acta Theologica. Oslo: Unipub. Leirvik, O. 2004. Religious education, comımınal identity and national politics in the Muslim wocld. Britislı fourııal of Rcligioııs Educatioıı, 26 (3), 223-236.
değerler
eğitimi
dergisi
165
. ;.
,,,
de~erler
e~itimi dergisi
166
OddlıjıJrn LEIRVIK
Undholm, T. (1992). A new lıeginning. In A. Eide et aL (Eds.). The universal declarntioıı of lımnan riglıts: A Commeııtan;. Oslo: Scandinavian University Press. Mahfouz. N. (1988/1969). Jıınncıt aE-atfiH. In Klımmniirat al-qitt al-aswad. Cairo: Maktabat Misr. Newımın. J. (1982). Fowıdntioııs of religious to/erance. Toronto: University of · Toronto Press. Pink, J .. 2004. Nationalism, religioıı and the Muslim-Christian re/ationship. Teaching Ethics and Values in Egyptian Schools. Center for Shıdies on New Religions 2003 [cited 11 June 2004]. Available from www.cesnur.org/2003/vi\2003 pink.htm. Plesner, I. T. (Ed). (2004). Storics oıı tolcrance. Oslo: The Oslo Coalition on freedam of Religion or Belief. Reiss. W. (2003). Die ]udeıı im islamisclıen Religioıısuııterricht. Ein Vergleiclı iigtjplisclıer, jordanisclıer un.4 paliistiııeı~şisclıer Schulbiicher. Teil 1 : Die Darstellung des .ludentums in · Agypten. Okwnenische Informationen der katholischen Nachrichten-Agentur 49:8-15. Ricoeur, P. (1994). Oııeself as aııother (Trans. K. Blamey). Chicago: The· University of Chicago Press. Stjern0, S .. 2004. Solidarity iıı Europe. The history of mı iden. Cambridge: Cambridge University Press .
Tolerance, Conscience and Solidarity: Globalized Concepts in
Ethical and Religious Education
Citation/©- Leirvik, O. (2004). Tolerance, conscience and solidarity:
Globalized concepts in ethlcal and r~ligi9us education 1 Hoşgörü, vicdan
ve dayanişma: Ahlak v~ din eğitiminde küreselleşen kavramlar. journal
ofValues Educatioıı (Turkeı;)/ Değerler Eğitimi Dergisi, 2 ( 7-8), 147-167.
Abstract - An important aspect of globalization, globalized concepts fl.ow
freely between the cultures. Cancep ts such as tolerancet freedam and democ
racy do not fall from heaven. Behind globalized concepts1 there are h um~n
agents with an agenda of change. But once established concepts can make a
difference on their own, in people's minds and in the real world. T~is arti
cle deals with the reZevance of the concepts tolerancet conscience and soli
darity for ethical and religious education in school. I will tıy to show lww
these concepts -if seen asa whole- unite personal, relational and political
dimensions of value education. Altliough the scope is global1 special atten
tion v.till be paid to the Egyptian context.
Key Words- Globalised Concepts, Tolerance Education1 Religious Education
in Egypt, Conscience, Solidari~y.
değerler
eğitimi
dergisi
167