kadinin konumu - tr.islamic-sources.com konumu.pdf · İmam humeyni'nin -ks- "İslam...

214
KADININ KONUMU İÇİNDEKİLER YAYINCININ ÖNSÖZÜ 1. Fasil BÜYÜK KADINLAR Hz. Sıddıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ (X) Doğumu. (X) Melekutî Kişiliği. (X) Evi ve Evinin bereketi. (X) Karakter Yapısı (X) Dünya Kadın Günü Münasebetiyle Imam'm -ks- Bazı Beyanatları Ve Mesajlarının Tam Metni Hz. Hatice Selamullah Aleyhâ Hz. Zeyneb Selamullah Aleyhâ Hz. Meryem Selamullah Aleyhâ 2.Fasıl İSLAM DEVLET YAPISINDA KADININ KONUMU VE HAKLARI -İslamda kadının yeri ve saygınlığı -İslamda kadın hakları -İslâmi toplum yapısında kadınların rolü -Siyasi ve sosyal alanlarda kadınların faaliyet ve çalışmaları -Kadınlarda eğitim ve öğretim -İslâmi düzende kadın hürriyeti -İslâmi örtünme - hicap - -İslâmi hareketin korunması ve sürekliliğinin sağlanmasını tavsiye -İmam Humeyni'nin - ks- İslami devlet yapısında kadının konumu ve hakları çevresindeki bazı konuşmalarının tam metni 3.Fasıl İNSAN EĞİTİMİ VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADIN VE AİLENİN ROLÜ - İslam, Aile Hayatının Bütün Boyutlarına Ciddiyetle Eğilir - Çocukların Doğru Yetiştirilmesinde Annelerin Rolünün Önemi - Anne Olmanın Onur Ve Önemi - Çocukları Anneden Ayırmanın Olumsuz Etkileri - Çocukların Sapmasını Önleme Yolunda Ailenin Önem Ve Vazifesi - Aile Bireylerine İyi Davranma Yolunda Tavsiye

Upload: others

Post on 08-Oct-2019

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

KADININ KONUMU

İÇİNDEKİLER

YAYINCININ ÖNSÖZÜ

1. Fasil

BÜYÜK KADINLAR

Hz. Sıddıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ

(X) Doğumu.

(X) Melekutî Kişiliği.

(X) Evi ve Evinin bereketi.

(X) Karakter Yapısı

(X) Dünya Kadın Günü Münasebetiyle Imam'm -ks- Bazı Beyanatları Ve

Mesajlarının Tam Metni

Hz. Hatice Selamullah Aleyhâ

Hz. Zeyneb Selamullah Aleyhâ

Hz. Meryem Selamullah Aleyhâ

2.Fasıl

İSLAM DEVLET YAPISINDA KADININ KONUMU VE HAKLARI

-İslamda kadının yeri ve saygınlığı

-İslamda kadın hakları

-İslâmi toplum yapısında kadınların rolü

-Siyasi ve sosyal alanlarda kadınların faaliyet ve çalışmaları

-Kadınlarda eğitim ve öğretim

-İslâmi düzende kadın hürriyeti

-İslâmi örtünme - hicap -

-İslâmi hareketin korunması ve sürekliliğinin sağlanmasını tavsiye

-İmam Humeyni'nin - ks- İslami devlet yapısında kadının konumu ve hakları

çevresindeki bazı konuşmalarının tam metni

3.Fasıl

İNSAN EĞİTİMİ VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADIN VE AİLENİN ROLÜ

- İslam, Aile Hayatının Bütün Boyutlarına Ciddiyetle Eğilir

- Çocukların Doğru Yetiştirilmesinde Annelerin Rolünün Önemi

- Anne Olmanın Onur Ve Önemi

- Çocukları Anneden Ayırmanın Olumsuz Etkileri

- Çocukların Sapmasını Önleme Yolunda Ailenin Önem Ve Vazifesi

- Aile Bireylerine İyi Davranma Yolunda Tavsiye

- Nesillerin Yetiştirilip Eğitilmesi Yolunda Kadın ve Ailenin Rolü Üzerine İmam'ın

-ks- Yaptığı Bazı Konuşmaların Tam Metni

4. Fasıl

İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ

- İslam İnkılâbıyla Birlikte Kadınlarda Yaşanan Değişim

- İslâmi Harekette Kadınların Önayak Olması Ve Erkekleri Teşvik Etmesi

- Kadınların Yürüyüş Ve Gösterilerde Cesaretli Katılımı Ve Harekette Pay Sahibi

Olmaları

- Kadınların Mustaz'aflara Mâli Yardımı

- İslam İnkılâbı’nın Zaferinde Kadınların Rolü Üzerine Bazı Konuşmaların Tam

Metni

5. Fasıl

KADINLAR VE KUTSAL SAVUNMA

- İslamı Ve İslâmi Bir Ülkeyi Savunmanın Kadınlara da Farz Olması

- Kadınların Askeri Eğitimi

- Kadınların Savaşa Katılması

- Kutsal Savunmada Kadınların Fedakârlıkları

- Şehadet Ve Kadınların Şehadete Âşık Yapıları

- Cephe Gerisinde ve İslam Savaşçılarına Destekte Kadınların Rolü

- Kadın Ve Mukaddes Müdafaa Hakkındaki Bazı Konuşmaların Tam Metni

6. Fasıl

SÖMÜRÜ - EMPERYALİZM - VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA

YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİ

- Kendini Kaybetme Ve Batı Çarpılmışlığı

- Örtünme Yasağı / Kıyafet Devrimi!

- Kadınların Ismarlama Toplantı Ve Merasimlere Katılması

- Kadınlara Eşit Haklar İddiası

- Kızların Asker Olarak Orduya Alınması

- Kadın Erkek Karması

- Tağut Rejiminin Kadın Hürriyetinden Yanaymışçasına Görüntüsü

Sömürü - Emperyalizm - Ve Pehlevi Rejiminin Kadınlara Yönelik Plân Ve

Cinayetlerine Dair Bazı Konuşmaların Tam Metni

Kaynakça

İmam Humeyni'nin (ra) Düşüncesinde

KADININ KONUMU

İmam Humeyni'nin - ks - Eserlerini

Tanzim ve Yayınlama Müessesesi

Uluslararası İlişkiler Bürosu

İmam Humeyni'nin - ks - Düşüncesinde

Kadının Konumu

İmam Humeyni - ks - nin konuşma, yazı ve mesajları

1. Baskı

Yayınlayan: imam Humeyni'nin - ks - Eserlerini

Tanzim ve Yayınlama Müessesesi - Uluslararası ilişkiler

Bürosu

İsteme Adresi: İran İslam Cumhuriyeti - Tahran

P.O.Box: 19575/614

Tel: 2283138 ve 2287774 ve: 5

Fax: 2287773

Önsöz

İnsanlık tarihi, güç sahipleriyle zorbaların mahrumlarla mazlumlara reva

gördüğü sayısız zulümlerle doludur, işte bu mazlumlar ve mahrumlar, tarihin kimi

dilimlerinde zorbalığa tahammül zilletini çiğnemiş ve bir peygamber, bir evliya

veya diğer salih kullardan bir kulun ilâhî hürriyet çağrısına lebbeyk diyerek

galeyana gelip zalimlere karşı ayaklanmış, uğruna kanını verip olmadık zorluk,

sıkıntı, felâket ve müşkülatlara göğüs germek suretiyle insaf ve adalet esintisini

kısa bir süre için de olsa elvan elvan hemcinslerine ulaştırmış, ama ne yazık ki çok

geçmeden para, kuvvet ve hilenin de yardım ve desteğiyle gittikçe kabaran kibir,

büyüklenme ve istikbar batağından yükselen leş kokusu adaletin elvan elvan kokan

ıtrim bastırarak hak taraftarlarını yine rahatsız etmekte gecikmemiş ve bu arada

insanlık ailesinin yarısını oluşturan "kadın", bu zulümden payını almakla kalmayıp

çok daha fazla zulümlere de uğramaktan kurtulamamıştır. Kadının uğradığı bu

zulümlerin yazılması halinde, beşeriyet tarihinin zulüm kitabından daha hacimli bir

eser çıkar ortaya. Çünkü kadın, "erkeğin eşi" olduğundan onun çektiği bütün

sıkıntılara ortak olmuş, kendisini ona siper etmiş ve zalimlerin zulmü veya

devranın mihneti neticesinde kocasını kaybettiği zaman da bir aile çekirdeğinin

bütün yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalmıştır. Netice itibariyle ister baba

evindeki kız, ister kocasının evindeki kadın ister erkek kardeşinin bacısı

konumunda olsun, kadın genellikle erkeğe oranla layık olduğu konumda

bulunamamış, zayıf, hor, kimi zaman uğursuz veya en azından acınacak bir yaratık

şeklinde telakki edilmekten kurtulamamıştır.

Bu farklılık ve tezyif her ne kadar tarihin çeşitli dilimlerinde ve farklı

toplumlarla kültürlerde inişli çıkışlı bir seyir takip etmişse de, gerçekte kadının

aleyhine olacak şekilde yaygınlığını sürdüre gelmiş, ancak, zamanın farklı

dilimlerinde şartlardan doğan farklı renkler ve şekillere bürünmüştür. Cahiliyet

dönemi Araplarının "kız çocuktan kurtulabilmek"' için onu diri diri gömdüklerini

hepimiz biliyoruz. Hz. Resulullah'la -saa-mutahhar Ehl-i Beyt'inin -s- ilâhi eğitim

ve terbiyesi neticesinde sadr-ı İslam döneminde kadın layık olduğu konuma

yaklaştıysa da, İslamî hilafet adı altında cehalet döneminin yeniden hortlatılmasıyla

birlikte bu dönem çok kısa sürdü ve kadın yine eski konumuna itildi. Zaman

geçtikçe bu durum daha da vahimleşti; zira İslam’ın yobaz ve gerici zihniyetlerle

yorumlanmaya çalışılması ve dinde var olmayan çeşitli sınır ve kuralların kadına

zorla dayatılması bu sonucu kaçınılmaz kılmış ve daha çeyrek asır öncesine kadar

da çoğu dindar geçinen yobaz çevrelerde kadın hor, zayıf ve aşağılık bir mahlûk

gibi görülmüştür.

İşte durum bu minval üzereyken, ülkemizde çıkarlar arayan ve bu çıkarlar

doğrultusunda toplum yapımıza siyasi ve kültürel açıdan sızmanın yollarım arayan

emperyalizmle yerli yardakçıları, kadının bu konumunu bahane ederek "özgürlük

ve eşitlik" sloganlarının çekici cazibesinin ardına gizlenip çıplaklık ve sorumsuzluk

kültürünü yaymaya ve insanlarımızın zihinlerini zehirlemeye başladılar, bu yolda,

diktatör Rıza Han yöntemiyle(x) kadınların hicap ve tesettürlerine müdahale edecek

kadar ileri gitmekten, zora ve şiddete başvurmaktan çekinmediler.([1])

Rıza Han'ın bu sert yöntemi, onun yerine geçen oğlu Muhammed

Rıza'nın([2])modern yönteminde sinsi bir renge büründü, sömürü bu kez daha ince

bir hesapla olaya yaklaşacak ve şahın edebiyatında kadının konumu "cazibesine

dayanılmayan, yürekler yakan alımlı güzel" olarak belirlenip "baştan çıkarıcılığıyla

iftihar eden kadın modeli, örnek kadın olarak sunulacaktı. Şahın mantığında hür ve

dini kayıtlardan kurtulmuş kadının - ki bu modern kadındı - sosyal rolü ve konumu

"erkeği baştan çıkarabilmek" ten ibaretti ve onun, bu yolda önüne çıkan bütün

engelleri aşarak kadınlığını ispatlaması gerekiyordu. Bu ahlâksız zihniyet kadını

mahvetmekle kalmadı, toplumun diğer yansım teşkil eden erkek nüfusun da kendi

konumunu yadırgayarak "kadının çekiciliği" ne kapılmasına da neden oldu. Bu

ihanet politikası neticesinde çok geçmeden İslam ülkelerinin şehirleri gazinolar,

gece kulüpleri ve diskoteklerle doldu; resmi ve gayri resmi mahfiller, caddeler,

sokaklar, parklar, eğlence ve spor merkezleri, yüzme havuzlan ve sahiller, sömürü

düzeninin bu alçakça politikasının tezahür merkezlerine dönüşerek iffetsizlik,

ahlaksızlık ve fesat yuvaları haline geldi, genç nesil bu mekânlarda uyuşturularak

zihinler dumura uğratılır oldu.

"Erkeği baştan çıkaran kadın" modeli, gerçekte orijinali batıda olan ve oradan

kopya edilen bir modeldir ki batıda da, o diyarın insanının vazgeçemediği iki ilahı

ve putu olan "ekonomik refah" la "alabildiğine haz ve zevk" uğruna kadın gerçek

kimliğinden soyutlanarak batının maddeci felsefesinin mezbahanesinde kurban

edilmiştir. Bu nedenledir ki batı medeniyetinde de kadın ya tüketim mallarının

reklam ve satışına hizmet etmekte, ya da kendi kendisini reklam edip

pazarlamaktadır. Her halükârda o, ne yazık ki egemen düzenin hizmetinde ve

güdümündedir ve "egemen" in istediği doğrultuda ve onun ısmarlama yörüngesinde

hareket etmektedir.

Bütün bunlar dikkatle hatırlanıp göz önüne alındığında Müslüman kadının

gerçek kimliğine kavuşmasında İmam Humeyni'nin fiilen ve fikren ne kadar büyük

bir payı olduğu ve çağın bu istisna dehasının inanç, fikir ve eylem boyutlarında ne

kadar yüce ufuklarda seyrettiği daha iyi anlaşılmaktadır. Kadına "zayıf yaratılmış

eli hamurlu "ve" eve hapsolunması gereken yaratık" gibi tabirlerle yobaz açılardan

bakıldığına yakından şahid olan ve diğer taraftan sömürü odaklarının hizmet ve

güdümündeki "afet kadın" ve "baştan çıkaran dilber" modelinin İslam toplumlarını

nasıl içten içe fesat ve ahlâksızlığa boğup onları gerçek hüviyet ve kimliklerinden

uzaklaştırdığını gören İmam Humeyni -ks-Muhammedi öz İslam’ın parlak

maarifinin duru Kevser’inden faydalanarak ve paha biçilmez nebevi mirasla masum

imamlar aleyhimusselamın eşsiz eğitim ve düsturları doğrultusunda tam İslâmî ve

müçtehitçe bir bakış açısıyla tefekkür ederek mücadeleci ve aydın bir taklit mercii

ve mücahid konumuyla; kadının gerçek kimlik ve sorumluluğunu keşfedip onun

asıl konumunu tanımlamayı başardı. İslam inkılâbıyla birlikte Müslüman kadının

gerçek öz kimliğine kavuşması bunun en bariz delilidir ki bugün bütün dünya bu

muazzam gerçeğe gıptayla şahittir. Bu yandan sömürü odaklarının hizmetindeki

medyanın aralıksız propagandaları ve diğer taraftan "samimi ve sofu Müslüman"

tiplemesi kalıplarında toplumun geleneksel yapısını ruhsuz, gerici ve yobaz

kalıplara sokanların donuk düşünce ve mevcudiyetlerine rağmen İranlı Müslüman

kadınları sosyal ve siyasi sahnelerin bilfiil ve en etkin müdahillerine dönüştüren ve

İslam inkılâbının tahakkukuna bizzat şahid olan yabancı haber ajanslarıyla siyasi

yorumculara çoğu zaman "İran inkılâbı yerine "çarşafların inkılâbı" dedirten

gerçek, işte İmam'ın -ks- bu fevkalâde çarpıcı inanç ve aydın düşüncesiydi. Nitekim

İran'da kadınlar sadece tağuti şahinşahlık rejimin devrilmesinde değil, aynı

zamanda bu ülkede İslam Cumhuriyeti nizamının kurulması, onaylanması ve

işlerlik kazanmasında da etkin bir rol oynadı ve eski rejimin siyasi yapı ve iğrenç

politikası gereğince layık olduğu konum, beceri ve işlerden uzak düşürülüp kasten

geride bırakılmış olmasına rağmen İslam inkılabıyla birlikte süratle ivme kazanarak

geçmişi telafi etmeye ve hak ettiği konum, beceri ve geleceğe doğru güçlü

adımlarla ilerlemeye başladı.

İmam Humeyni'nin -ks- "İslam toplumunda kadının rolü" ne nasıl baktığını en

güzel açıklayan tablo, eski Sovyetler Birliği devlet başkam Gorbaçov’a yazdığı

tarihi mektubu([3]) götüren İranlı üst düzey heyetteki yetkililerin ilginç terkibidir.

Rahmetli İmam -ks- sembolik bir şekilde "din adamı,üniversiteli ve kadın" dan

oluşan bu heyetle "komünizmin artık öldüğü!" haberini bütün dünyaya ilan ediyor

ve kapitalist batının da çöküşünün yakın olduğunu hatırlatarak Gorbaçov’u İslam’a

yönelmeye davet ediyordu. O bilge insanın, doğu blokunun çökmekte olduğu ve

"artık komünizmin işinin bittiği" yolundaki teşhisinin isabet ve doğruluğu kadar;

Gorbaçov’a gönderdiği bu ilginç heyetin terkibinin de özel bir anlam ve mesaj

taşıdığını kestirebilmek elbette ki zor değildi. İmam -ks- bu ilginç terkibi sunarken

şöyle demekteydi Sovyetler'e: İslam’ın dirilişi ve gelecekte dünyanın egemenliği bu

üç kesimin - Müslüman din adamı, Müslüman üniversiteli ve Müslüman kadın -

güçlü ve becerili ellerine geçecek ve bunların doğru algılayış sıhhatli yorumlama ve

vazifelerini gereğince yerine getirmeleri neticesinde komünizmle batı

kapitalizminin harabeleri üzerinde cihanşümul İslâmi inkılabın muazzam cenneti

olanca haşmet ve çarpıcılığıyla yeşermeye başlayacaktır.

İmam'ın -ks- bilfiil amelleri, direktifleri ve dinin muhkematı çerçevesinde ve

tartışılmaz şer'i haklar dâhilinde vermiş olduğu fetvalar ve takındığı tavırlar,

kadının gerçek konumunun arayışı içinde bulunan bir nesil için mükemmel bir

kılavuz olabilecek niteliktedir. Bugün sözde Müslüman geçinen birçok ülkede

İslam adına kadına dayatılan ve gerçekte mukaddes şeriata aykırı olan kural ve

mahdudiyetlerden gına gelmiş olan; diğer taraftan kadın haklan gibi cafcaflı laflarla

"eşit haklar" vehmini fısıldayıp bizzat insanoğlunun doğasında taşıdığı fıtrî

ayrıcalık ve farklılıkları görmezden gelmeye çalışan ve netice itibariyle aile

yuvalarının temelini dinamitleyip toplumu manevî çöküntüye itenlerin bu

tutumlarını "hakikatçi" ruhlarıyla bağdaştıramayanlar, elinizdeki kitapla birlikte,

Zehra’yı Merziyye'nin pâk soyundan([4]) gelen bir muttakinin ileri ve aydın

düşünceleriyle tanışma fırsatı bulacaklardır. Onun kitabında kadın, erkeğin

eğitimcisi ve mürebbisi olup insanî ülkülerin tahakkukunun tezahür ettiği

makamdır ki erkek, onun bağrından miraca yükselmektedir. Ona göre milletlerin

bağrında yaşayan cesur ve "insan yetiştirici" kadınların ellerinden alınması halinde

milletler izmihlalin dipsiz uçurumuna yuvarlanacaktır. Kendine has aydın bakış

açısıyla ve seleflerinin sünneti ve geleneksel fıkıhtan ayrılmaksızın; garazkârların

maksatlı propaganda vesilesine dönüştürdükleri "kadının boşanma hakkı" gibi

sosyal bir çıbana dönüşmüş olan yüzlerce asırlık bir meseleyi "vekilin vekâletiyle

boşanma" yoluyla([5]) halleden de yine odur.

Şimdi o değerli insanın bu husustaki görüş ve mesajlarını, Islami Irşad ve

Kültür Bakanlığı Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü - Bacılar Kültür İşleri

Bölümü'nün de yardımlarıyla hazırlanmış olan elinizdeki eserde siz muhterem

okuyuculara sunuyoruz. Her yazının başlığında seçilmiş olan paragrafın metni,

İmam'ın -ks- konuşma veya mesaj tarihinin sıralamasına göre tanzim edildi ki bu

arada tabiatıyle, İmam'ın telif ettiği eserlerinden aktardığımız bölümlerde bu tarih

yerine eserin adı geçmektedir. Mesajlar ve konuşmalar için de sadece tarihi

belirtmekle yetindik, ancak araştırmacı okuyucunun kaynağa müracaat etmek

istemesi halinde bunu kolaylaştırabilmek için kaynağı da tam olarak kitabın

sonunda aktarmayı ihmal etmedik.

İmam Humeyni'nin -ks- Eserlerini Tanzim Ve Yayınlama Müessesesi

1. Fasıl

BÜYÜK KADINLAR

Hz. Sıddıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ

(X) Doğumu

(X) Melekutî Kişiliği

(X) Evi ve Evinin bereketi

(X) Karakter Yapısı

(X) Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam'ın -ks- Bazı Beyanatları Ve

Mesajlarının Tam Metni

Hz. Hatice Selamullah Aleyhâ

Hz. Zeyneb Selamullah Aleyhâ

Hz. Meryem Selamullah Aleyhâ

Hz. Sıdıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ Hz. Fâtıma'nın -s-

Doğum Günü, Dünya Kadın Günü

Yarın Dünya Kadın Günü([6]) bütün Kâinatın medar-ı iftiharı olan bir kadının

günü... Kızı zorba hükümetlerin karşısına dikilerek - herkesçe bilinen o meşhur -

hutbeyi okudu, ([7]) o sözleri söyledi, neler söylediğini hepiniz bilirsiniz... (1) Hicri

Şemsi: 26. 2. 1358

Eğer bir günün "Kadın Günü" olması gerekiyorsa hz. Fâtımâ-i Zehra

selamullah aleyha'nın saadetli doğum gününden daha kıvançlı ve daha üstün hangi

gün var? Vahy hanedanının medar-ı iftiharı olan ve aziz İslam yoluna güneş gibi

vuran kadın ...(2) hş: 15. 2. 59

Büyük bir gün... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya, bütün erkeklere bedel.

"İnsan"ın örnek modeli olan bir kadın geldi, öyle bir kadın ki, insan olmanın

kimliği bütünüyle onda tecelli etmiş. O halde -bu- gün, çok büyük bir gündür, siz

kadınların günüdür.(3) 27. 2. 59

Kadın Günü seçilme açısından en üstün - ve münasip - gün olan hz. Sıdıkâ-i

Tahire'nin baştanbaşa saadet olan doğum günü münasebetiyle değerli İran

milletine, bilhassa muhterem hanımlara tebriklerimi arz ederim. Bu kutlu doğum

günü, kadının insan sayılmadığı ve cahiliyet dönemindeki akrabaları ve yakınları

nazarında varlığının "ailenin utancı ve yüzkarası" olarak telakki edildiği bir zaman

ve mekânda vuku buldu. Böylesine bozulmuş ve dehşetengiz bir ortamda yüce

İslam peygamberi kadının elinden tutup cahiliyet geleneklerinin iğrenç batağından

kurtardı. İslam tarihi hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlih efendimizin bu yeni

doğan yavrucağa - hz. Fâtıma'ya - fevkalâde saygı gösterdiğine şahittir, böylece -

hz. Resulullah - kadının erkekten üstün olmasa bile, ondan geri de kalmayan özel

bir büyüklüğe sahip olduğunu göstermek istemişlerdir. Binaenaleyh bugün, kadının

hayat bulduğu ve onun toplumdaki büyük rol ve kıvancının temelinin atıldığı

gündür.(4) 4. 2. 60

Hz. Zeyneb'in -s- dönemin halifesi sıfatını taşıyan Yezid'le onun Küfe valisi

olan Ubeydullah bin Ziyad'ın sarayında onlara karşı yaptığı korkusuz ve yiğit

konuşma, tarihin en inkılâbı hutbelerinden sayılmıştır.

Şanlı İran Milletine, bilhassa değerli ve muhterem kadınlara kutlu olsun -bu-

mübarek "Kadın Günü"!.. Allah'ın yeryüzündeki halifesinin yüce değerleri ve

insanî faziletlerin temel taşı olan -bu- parlak unsurun şeref dolu kutlu günü!

Bundan daha mübarek ve değerli olanı 20 Cemadi'ussani'nin -Dünya Kadın

Günü olarak- seçilmesindeki pek yüce tercihtir; tarihin mucizelerinden ve varlık

âleminin iftiharlarından olan bir kadının kıvanç dolu günü!(5) 25. 1.61

Mevlüd-ü A'zam hz. Fâtıma-i Zehra selamullah aleyhâ'nın mübarek doğum

günü münasebetiyle siz bayanlar ve İslam ülkelerinin bütün kadınlarına tebriklerimi

bildirir ve Allah Teâlâ’dan bütün muhterem kadınların, O'nun takdir buyurmuş

olduğu yolda yürümesini ve - böylece - İslâmî gayelere ulaşmalarını temenni

ederim. Hz. Sıdıkâ'nın -s- doğum gününün "Kadın Günü" olarak seçilmesi kadınlar

için büyük bir iftihardır; iftihar ve sorumluluk tabii!.(6)11. 12. 64

Mevcut rivayetlerin de ortaya koyduğu üzere hz. Resul-ü Ekrem efendimizle -

sav- Ehl-i Beyt'in masum imamları -s- Arş' ın gölgesinde nur idiler ([8]) nutfelerinin

bağlanması ve tıynet açısından diğer insanlardan ayrıcalıklıydılar ve fevkalâde

yüksek makamları vardır, nitekim Miraç Rivayeti'nde Cebrail -s- "Biraz daha

yaklaşsaydım yanardım!" demektedir.([9]) veya kendileri şöyle buyuruyor: "Bizim

Allah Teâlâ'yla öyle hallerimiz vardır ki ne mukarreb melekler bu hâle sahib

olabilir, ne peygamberler,([10]) iktidar meselesi gibi bir şeyden çok daha önce,

masum imamların böyle bir makama sahip oluşları söz konusudur, bizim

mezhebimizin esaslarındandır bu. Ne devlet başkanı, ne kadı, ne de halife olmadığı

halde, mevcut rivayetlerde de belirtildiği üzere hz. Zehra selamullah aleyha da bu

makamlara sahiptir. Bu makamlar, yönetim ve iktidar vazifelerinden başkadır -ve

çok daha ileridir - binaenaleyh "hz. Zehra selamullah aleyhâ ne devlet başkanı, ne

kadı, ne de halife değildir" derken bizler gibi alelade oldukları ve manevi açıdan

bizlerden üstün olmadıkları gibi - yanlış - bir mana çıkarılmamalıdır. Velayet-i

Fakih s: 43

Leyle't-il Kadr (Kadir Gecesi)' in([11]) hakikatine delalette bulunduğuna ihtimal

verdiğimiz şey, Burhan Tefsiri'nde([12]) değerli Kâfi'den([13]) naklolunan uzun bir

hadis-i şeriftir, bu hadiste bir hırıstiyanın Musa bin Cafer hazretlerinden([14]) "Hâ

mîm. Apaçık olan kitaba andolsun. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik,

gerçekten biz uyarıp korkutanlarız. Ki onda - o gecede - her hikmetli iş

ayrılır" ([15]) ayetinin tefsirini sorduğunda o hazretin şöyle cevap verdiği geçer: "Hâ

mîm, hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve âlihi'dir; Apaçık Kitap müminlerin emiri

Hz. Ali'dir, Mübarek Gece ise Hz. Fâtımâ âleyhâselam'dır ([16]) Âdab'ussâlât s: 329

Çok değerli takibatlardan biri de, hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlihi

efendimizin hz. Sıdıkâ-i Tahire selamullah aleyhâ'ya öğretmiş olduğu hz. Fâtımâ

tesbihatıdır([17]) . Takibatların - namazdan sonra okunan dua ve zikirlerin - en

efdalidir bu ([18]). Hadiste, 'bundan daha efdal bir takibat olmuş olsaydı hz.

Resulullah efendimiz sallallahu aleyhi ve âlih, onu hz. Fâtımâ aleyhâ selam'a

öğretirdi" buyrulmaktadır. Adab'us Sâlat s: 377

Hazret-i Zehra'nın -s- Melekutî Kişiliği

Bir kadın için düşünülebilecek bütün boyutlar ve bir insan için tasavvur

edilecek bütün - insani - boyutlar hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah aleyhâ'da tezahür

ve tecelli etmiş bulunmaktadır. Alelade bir kadın değildir o; ruhani bir kadın,

melekuti bir kadın, kelimenin tam anlamıyla "insan" olan bir insan, insanlık denilen

şeyin tıpatıp kendisi, kadın denilen gerçeğin bütünü, insan gerçeğinin tamamıdır o!

Alelade bir kadın değildir o; kâinatta insan şeklinde ortaya çıkmış melekutî bir

varlıktır o; dahası, ilahi ceberuti bir varlığın "kadın" şeklinde tecellisidir o.

Binaenaleyh, yarın "Kadın Günü" dür ([19]). İnsanda tasavvuru mümkün olan,

kadında tasavvur edilebilecek bütün kemal kimlikleri -mükemmellikler - bu

kadında toplanmış bulunmaktadır. Yarın, böyle bir kadının doğum günüdür işte.

Nebilerin bütün vasıflarını kendisinde toplamış bir kadın... Erkek olarak dünyaya

gelmiş olsaydı, peygamber olurdu; eğer erkek olsaydı, hz. Resulullah'ın -saa-

yerinde olacaktı... O halde yarın "Kadın Günü" dür. Kadının bütün haysiyeti,

kadının bütün şahsiyeti yarın yaratılmış oldu. Maneviyat, melekuti tecelliler, ilâhi

tecelliler, ceberuti tecelliler melekî ve nâsutî - maddi - tecelliler hep bu- büyük -

kadında toplanmış durumdadır. Kelimenin tam anlamıyla "insan" dır o; kelimenin

tam anlamıyla "kadın" olan bir kadın... Kadının çeşitli boyutları vardır, tıpkı

erkekte veya her insanda olduğu gibi... Madalyonun tabiatla ilgili maddi yüzünde

görülen bu - boyutu - insanın en aşağı ve en alt konumu ve mertebesidir, -kadın ve

erkek için en aşağı mertebedir bu - maddi - hali. Ne var ki, işte bu en aşağı

mertebeden "kemal" e doğru başlayan bir hareket söz konusudur. İnsan, hareketli

bir varlıktır; doğa mertebesinden gayb mertebesine, ulûhiyette eriyip kaybolma

derecesine kadar... Hz. Sıdıkâ-i Tahire -s- için bu mana ve bu gerçek mevcuttur

işte. Tabiat ve doğa mertebesinden başlamış, bu mertebeden harekete geçmiştir ilk

olarak... Manevi bir hareket... İlahi bir güçle, gaybî bir elle, hz. Resulullah'ın -saa-

terbiye ve eğitimiyle merhale ve menzilleri kat etmiş ve kimsenin ulaşamayacağı

bir dereceye ulaşmıştır. O halde kadının bütün tecellileri - zamanın - yarın - ki

diliminde - tahakkuk bulmuştur. Tam anlamıyla bir "kadın" var olmuştur yani.

Yarın "Kadın Günü" dür.(7) 26. 2. 1358

Öylesine bir kadın geldi ki dünyaya; bütün erkeklere bedel!.. İnsanlığa örnek

bir kadın geldi dünyaya; insanî hüviyet ve melekelerin tamamını kendi bünyesinde

taşıyan bir kadın geldi dünyaya ...(8) 27. 2. 1358

-Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha- vahy hanedanının medarı iftiharı bir

kadın; aziz İslam’ın yoluna güneş misali ışıyan bir kadın... Faziletleri, hz.

Peygamber-i Ekrem -saa- ve onun masum ve mutahhar Ehl-i Beyt'inin -s- sınırsız

faziletlerine denk bir kadın... Herkesin kendi açısından onun hakkında konuşmuş

olduğu ve söyleyecekleri olan ve kimsenin hakkıyla övemediği, yeterince

tanıyamadığı kadın... Vahy hanedanından ulaşan hadislerse muhatapların kapasitesi

ölçüsünde olmuştur; denizi testiye sığdırabilmek elbette ki mümkün değildir.

Hakkında başkalarının söylediği şeyler, onların idrak ve kavrayış kapasitesince

olup, onun makamını tam anlamıyla tanıtmaya yetecek ölçüde değildir. O halde

idraki pek güç bu şaşırtıcı - derecede büyük -mevzuyu kısa geçmek en iyisi.(9) 15.

2. 1359

Umarım siz de kabul eder, uhdenizde bulunan vazifelerinizi yerine

getirirsiniz. Önemli işlerden biri olan tahsil ve okuma sahasında da mücahede edin,

İslam’ı müdafaa ve savunma sahasında da. Bu her kadına, her erkeğe, büyüklü

küçüklü herkese farz olan çok önemli işlerdendir.(10) 11. 12. 1364

Ben, hazreti Sıdıka selamullah aleyha hakkında hakkıyla konuşabilecek - onu

gereğince tanıtacak kadar künhüne vakıf biri olarak görmüyorum kendimi, sadece,

değerli Kâfi'de ([20]) Muteber senetle nakledilmiş bulunan bir rivayeti aktarmakla

yetineceğim, bu rivayette hz. Sâdık selamullah aleyh ([21]) şöyle buyuruyor: "Hz.

Fâtıma selamullah aleyhâ, sevgili babalarından sonra ancak 75 gün yaşayabildiler.

Bu dünyada bulunmakta; hüzün ve dayanılmaz acılara tahammül etmekteydiler.

Hazreti Cebrail-i Emin -s- o hazretin huzuruna gelir, başsağlığı dileyip tesellide

bulunur ve gelecekte vuku bulacak bazı şeyleri anlatırdı ona. Rivayetten anlaşıldığı

kadarıyla bu 75 gün zarfında hep böyle görüşme olmuş ve hz. Cebrail gidip

gelmiştir, yani hz. Cebrail -s-pek sık uğramıştır o hazrete... İlk sıradaki büyük

peygamberler dışında Emin Cebrail'in -s- böylesine - sıkça - 75 gün gidip geldiği,

gelecekte vuku bulacak onca olayı kendisine haber verdiği, gelecekte soyunun ve

evlatlarının başına neler geleceğini bildirdiği bir başka şahıs olabileceğini

sanmıyorum. Cebrail'in -s- o hazrete anlattığı şeyleri hz. Emir([22]) yazıyordu, - yani

- hz. Emîr -s- hz. Resulullah'ın -saa- vahy kâtipliğini yaptığı gibi hz. Fâtıma'nın da

vahy kâtipliğini yapmıştır -bu arada şunu da hemen belirtelim ki- ahkâmın

getirilmesi anlamında hz. Resulullah'a -saa- nazil olan o vahy hz. Resulullah'ın -

saa- bu dünyadan göçüşüyle birlikte tamamlanıp son bulmuştur. - Hz. Ali -s- bu 75

gün zarfında hz. Sıdıkâ'nın kâtibi olmuştur. Cebrail'in -s- bir insana gelmesi basit

bir hadise değildir; Cebrail 'in -s- herkese gelebileceği ve bunun normal bir şey

olduğu zannedilmesin ... Kendisine Cebrail'in -s- geleceği insanla, bizzat "Ruh-u

A'zam", yani "en büyük ruh" olan hz. Cebrail -s- in makam ve mertebesi arasında

bir tenasüp ve uyum olmalıdır - ki böyle bir hadise mümkün olabilsin - . İster bu

inmenin, yani hz. Cebrail'in -s- inişinin, o veli veya peygamberin büyük ruhu

vasıtasıyla olduğunu ve onun Cebrail'i aşağı mertebeye getirdiğini söyleyelim, ister

bunun bizzat Allah'ın emriyle olduğunu ve Allah Teâla’nın Cebrail'e -s- "git bu

meseleleri ona söyle "buyurduğunu farz edelim, durum değişmeyecektir... İster ehl-

i nazarın - görüş ve bilgi sahibi olanların / çev / - söylediği birinci şekilde olduğu

gibi, ister ehl-i zahirin - meselelerin ancak dış görünüşünü bilenlerin / çev / -

söylediği 2. şekildeki gibi olsun; kendisine Cebrail'in geldiği kimsenin ruhuyla,

bizzat en büyük ruh olan Cebrail -s- arasında bir tenasüp ve uyum olmadıkça

mümkün değildir bu! Hz. Resul-ü Ekrem -sav-, hz. Musa, hz. İsa ve hz. İbrahim

aleyhisselamlar gibi birinci sırada yer alan büyük peygamberler ve benzerleriyle, en

büyük ruh olan hz. Cebrail -s- arasındaki bu uyum ve tenasüp, herkeste

bulunabilecek bir tenasüp değildir; bundan sonra da başkası arasında olmamıştır bu.

Hatta ben, masum imamlar arasında da, hiçbirinde böyle bir olay olduğuna ve hz.

Cebrail'in -s- onlara indiğine rastlamış değilim. Sadece hz. Zehra selamullah

aleyha'da görülmektedir bu; hz. Cebrail -s- bu 75 gün zarfında defalarca o hazrete

gelmiş ve gelecekte soyunun, evlatlarının başına neler geleceğini anlatmış ve hz.

Emir-el müminin hz. Ali -s- de bunları yazıp not etmiştir. Cebrail'in -s- söyleyip

anlattığı meselelerden biri de, o hazretin soyundan gelen değerli ve şanlı evlâdı

hazret-i Sahib selamullah aleyh'in([23]) devriyle ilgilidir belki de... İran hadiseleri -

İslam inkılabı / çev / - de bu devrin olaylarındandır belki, kim bilir... Biz

bilmiyoruz bunu, ama mümkün olabilir diyoruz. Hz. Zehra -s- hakkında daha

birçok büyük faziletler de zikredilmiştir, ama bence bu, hepsinden daha büyük bir

fazilettir. Peygamberlerden, üstelik her peygamber de değil, sadece birinci

derecedeki büyük peygamberlerden -s- ve onlarla aynı manevî mertebede bulunan

bazı evliyalardan başka kimseye hâsıl olmamıştır bu fazilet... Bu yetmiş küsur gün

boyunca hz. Cebrail'in -s-"müravede" de bulunmuş olması -sıkça ve teklifsizce

gelip gitmesi- bugüne kadar hiç kimse için tahakkuk etmiş değildir ve bu, sadece

hazret-i Sıdıka selamullah aleyha'ya mahsus faziletlerdendir.(11) 11. 12. 1364

Benim kalem ve beyanım; uğruna ruhlar feda olası hazret-i Sahibuzzaman -

hz. Mehdi - selamullah aleyha ülkesi olan bu ülkede hizmet, fedakârlık ve şehadet

aşığı milyonlarca Müslüman’ın görkemli ve geniş çaplı direnişini dile getirip

Kevser'in, hazret-i Fâtıma selamullah aleyhâ'nın -bu- manevi evlatlarının

sergilediği kahramanlıklar, yiğitlikler, hayırlar ve bereketleri ifade etmekten

acizdir; bunlar hep İslam ve Ehl-i Beyt'in hüneridir, "Âşura İmamı' nın([24]) izinde

yürümenin bereketlerinden kaynaklanan şeylerdir. (12) 16. 11. 1365

Kur'an-ı Said adıyla anılan hayat verici duaların bizim masum imamlarımıza

ait oluşuyla övünürüz biz. İmamların Şâbaniye Münacaatı([25]), hz. İmam Hüseyin

bin Ali aleyhisselamın Arafat Duası([26]),

Muhammed soyunun Zebur'u olan Sahife-i Seccadiye([27]) ve Allah Teâlâ

tarafından hz. Zehra-ı Merziyye’ye -s- ilham edilmiş olan Sahife-i

Fâtımiyye([28])ile de iftihar ederiz biz... (13) 15. 3. 1368

Hazret-i Zehra'nın -s- Evi ve Bu Evin Bereketleri

Bugünkü İran'ın belki de on katı olan; Hicaz'dan Mısır'a, Afrika'ya ve daha

nerelere, hatta kısmen de Avrupa'ya kadar uzanan o geniş ülkeyi idare eden ve

müslümanların halifesi olan hz. Emir - el mü'minin Ali -selamullah aleyh toplumun

içinde - öylesine sadeydi ki - tıpkı şurada oturan bizlerden biri gibiydi; hatta şu -

kilim - bile ([29]) yoktu ayağının altında!.. Rivayette de geçtiği üzere, evlerinde

sadece bir koyun postu seriliydi yere; gece hz. Fâtıma'yla -s- kendisi bu postun

üzerinde yatardı, gündüzleri de aynı postun üzerinde devesine yem verir, devesinin

yemini dökerdi. Hz. Peygamber efendimiz de -saa- böyleydi. İslam, budur.(14) 13.

4. 1358

Cahiliyet döneminin artıkları ve bunlar tarafından inceden inceye

hesaplanmış "milliyetçiliği hortlatma" ve "ne haber geldi ne vahiy indi, hepsi de

yalandı" ([30])sloganıyla arap kavmiyetçiliği güdenlerin sapık ve maksatlı

programlarıyla([31])islam giderek yok olmaya ve İslâmî sistemi şehinşahlık

sistemine dönüştürüp İslami ve vahyi yalnızlığa itmeye başlamışlardı ki ansızın,

ilâhi vahyin usaresinden beslenmiş ve Resuller efendisi hz. Muhammed

Mustafa'yla -saa- evliyalar efendisi hz. Ali'nin -s- elinde yetişmiş ve kadınların en

yücesi olan Sıddıkâ-i Tahire -s-tarafından terbiye edilmiş fevkalâde büyük bir

şahsiyet meydana çıkıp([32]) kıyam etti ve eşi görülmemiş bir fedakârlık ve ilahi bir

hareketle büyük bir hadise yaratıp zalimlerin sarayını başlarına yıkarak islam

okulunu kurtardı(l5) 26. 3. 1359

Hz. Fâtıma selamullah aleyha ve onun evinde yetişip terbiye almış sayıca 4-5

kişiden ibaret olup([33]) hakikatte Allah Tealâ’nın bütün kudretini tecelli ettiren aile

fertleri; bizi, sizi ve bütün insanlık âlemini hayrette bırakan hizmetlerde

bulunmuşlardır.(16) 18. 12. 1360

Tek odadan ibaret sade evinde, nurları şu basit topraktan göklerin tâ ötesine

değin ve mülk âleminden melekût-i âlâ âleminin ötesine varıncaya kadar bütün

varlık âleminde ışıyan insanlar yetiştiren bir kadın... Allah Teâlâ’nın selam ve

salâvatı, ilahi nurun azametinin tecelligâhı ve insan türünün en seçkinlerinin terbiye

ve eğitim ocağı olan bu sade fakirhaneye olsun!(17) 25. 1. 1361

Sadr-ı İslam’da, içinde 4-5 kişinin yaşadığı gecekondumsu küçük bir kulübe

vardı, hz. Fatıma Zehra selamullah aleyha'nın balçıktan yapılma gecekondumsu

küçük kulübesiydi bu! Şu fakirin kulübesinden ([34]) daha fakir ve daha basit hem

de! Ama ne kadar bereketliydi... Birkaç kişilik o fakirhanin bereketleri o kadar

fazlaydı ki, bütün bir insanlık âlemini nuraniyete gark etmiş durumdadır ve insanın

bu bereketlere ulaşabilmesi için çok yol alması gerekir daha... Gecekondumsu

fakirhanelerinde yaşayan bu basit kulübenin sakinleri, maneviyat açısından

melekutilerin bile ulaşamayacağı yüksek bir derece ve mertebedeydiler. Eğitim ve

yetiştirme sahasında ise, işte, İslam beldelerinin neresine bakarsanız onların

bereketleriyle dolu; bilhassa bizim ülkelerde... Bunlar hep onların bereketleri

sayesindedir.(18) 1. 1. 1362

Burhan Tefsiri'nde hz. İmam Bâkır'dan([35]) -s- rivayet olunan bir hadis var,

bazı maarif ve önemli sırlara değinmiş olması cihetiyle bu pek değerli hadisi

teberrüken, olduğu gibi aktarıyoruz:

Burhan Tefsiri'nin yazarı rahmetullah aleyh, kendi ricali olan Şeyh Ebu Cafer

Tusi'den - o da - Abdullah bin Iclan Sukunî'den şöyle rivayet edildiğini yazar:

İmam Bakır aleyhisselam'm şöyle buyurduğunu duydum: Ali'yle Fâtıma'nın evi,

Resulullah sallallahu aleyhi ve âîih'in evidir, evlerinin damı Rabb'ul âlemin'in

arşıdır; evlerinin uç köşesinde bir çatlak vardır ki oradan Arş'a kadar vahyin

miracından perde kaldırılmıştır, melekler sabah akşam, her zaman ve her saatte

vahyle inerler onlara, oraya meleklerin inişinde kesinti olmaz, aralıksız inerler, bir

grup inerken bir grup kalkar. Nitekim Allah Tebarek ve Teâlâ İbrahim için göklerin

perdesini nasıl kaldırıp ona, Arşı gösterdiyse ve Allah Tealâ onun görme gücünü

nasıl artırdıysa; Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin aleyhimusselam'ında

görme gücünü artırdı, öyle ki, onlar Arş'ı görmede ve başlarının üzerinde Arştan

başka bir dam müşahede etmemekteydiler. Evlerinin damı, Rahman'ın Arş'ından

ibarettir onların; melekler ve Ruh'un miraçları onların evindedir, Yüce

Yaratıcılarının izniyle. Her hal-ü kârda selam olsun onlara!" Ravi "her hal-ü kârda

mı?" diye sorduğunu, hazretin de "her hal-ü kârda!" buyurduğunu, "böyle mi nazil

oldu?" sorusunu da "evet" diye cevapladığını söyler. Bk: Burhan Tefsiri c: 4 s: 487

Âdab-ussalât s: 330

Hz. Fâtıma'nın -s- Ahlâkı

Bizler, bu aileyi örnek almalıyız; erkeklerimiz onların erkeklerini,

kadınlarımız onların kadınlarını örnek almalı... Hepimiz onların hepsini örnek

olmalıyız. Onlar hayatlarını mazlumlardan yana olmaya ve ilâhi sünneti ihyaya

adadılar. Biz de buna uymalı ve hayatımızı onlara adamalıyız. İslam tarihini

bilenler bu ailenin her ferdinin mükemmel bir insan, hatta daha da öte, ilahi ve

ruhanî bir insan gibi; mustaz'afları ortadan kaldırmak isteyenlere karşı milletler ve

mustaz'aflar için kıyam ettiğini bilirler. (19) 22. 1. 1358

Örnek alınması gereken, hz. Zehra selamullah aleyhâ'dır, örnek, İslam

peygamberidir. Biz, ancak İslam’daki bütün bu manaların -bizde- gerçekleşmesi

halinde bir İslam cumhuriyetine sahip olduğumuzu söyleyebilir, memleketimizin

İslâmi olduğunu iddia edebiliriz.(20) 8. 3. 1358

Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha'nın hükümete karşı hutbesi([36]) ve hz.

Emir'el mü'minin'in kıyamı ve o hazretin yirmi küsur yıllık sabrı([37]) ve -bu sabrın

yanı sıra- mevcut hükümete –icap ettikçe- yardımda bulunması ve sonra da İslam

uğruna fedakârlıkta bulunması... Sonra da iki aziz oğlunun fedakârlığı... İmam

Mücteba -hz. İmam Hasan -s-' nın([38]) o çok büyük hizmeti; o hizmetle, zorba

Emevî hükümetini([39]) rüsva etti... Ve değerli kardeşi hz.

Seyyiduşşüheda'nın([40]) hizmeti... Hepimizin çok iyi bildiği şeyler bunlar... Savaş

teçhizatları az olduğu halde iman ruhu ve ilahi ruh onları öyle bir hale getirdi ki

kendi çağlarının bütün zalimlerine galebe çaldılar, İslam’ı dirilttiler; teçhizat ve

sayıca azlığımıza rağmen, bizimle savaşa girişen bütün güçlere karşı direnmemiz

için biz ve siz aziz kardeşler için örnek oldular; evliyalarımız aleyhimusselam,

müstekbirlere kimi zaman tebligat, kimi zaman da silahla karşı koymamız ve onları

yerlerine oturtmamız gerektiğini gösterdiler bize; biz de onları örnek almakta ve

onlara uymaktayız.(21) 18. 12. 1360

Ahlâkınızı tehzib edip düzeltmeye çalışın, dostlarınıza, arkadaşlarınıza da

bunu yaptırmaya gayret gösterin. Size uygulanan onca cinayetlere karşı tepki

gösterme yolunda gayretli olun; bütün haysiyetleri koruma yolunda - ki en büyük

haysiyet kadındır - gayret gösterin, tıpkı en seçkin kadın; hz. Zehra selamullah

aleyhâ gibi olmaya özen gösterin. Hepimiz ona uymalıyız, hepiniz ona uymalısınız;

hepimiz İslam’dan alacağımız emir ve direktifleri onun ve evlatlarının vasıtasıyla

İslam’dan almalı ve tıpkı onun olduğu gibi olmalıyız. İlim ve takva yolunda çok

çalışın, ilim kimsenin tekelinde değildir, ilim herkesindir, takva herkesindir ve

ilimle takva elde etme yolunda çaba göstermek hepimizin ve hepinizin

vazifesidir(22) 21. 12. 1363

Siz kadınlar, bütün kadınlarımız, ülkemizin bütün kadınları eğer bugünü kadın

günü olarak kabul etmişseniz, yani o malum kemallere, vaziyet ve şartlara haiz

bulunan hz. Zehra selamullah aleyha'nın doğum gününü kadın günü olarak

kabullenmişseniz o hazrette olduğu üzere, sizin de üzerinize mücahedede bulunmak

gibi büyük vazifeler düşer... O hazret mücahedede bulunmaktaydı; o kısa süre -

yaşamı - boyunca kendi çapında mücahedede bulunduğu kadar muhatebede de

bulundu, çağının hükümetlerini eleştiren hitabe ve konuşmalar yaptı, devlet

düzenini yargıladı... Sizin de ona uyup onu izlemeniz gerekir ki bugünü "kadın

günü" olarak kabul etmiş olabilesiniz. Yani hz. Zehra selamullah aleyha'nın doğum

gününü kadın günü olarak idrak edebilesiniz... Zühdünü, takvasını... Onun sahip

olduğu her şeyi, onun iffet ve namusluluğunu, onun her şeyini olduğu gibi kabul

etmeli ve adım adım ona uyup onun gibi olmalısınız ki o hazretin doğum günü olan

bugünü kadın günü olarak kabul etmiş olasınız... O hazrete uymamanız halinde ise,

kadın gününü idrak etmemişsiniz demektir, kim uymazsa, bugün kadın günü

değildir onun için; böyle biri bu günün onurunu henüz elde edememiş

demektir! (23) 11. 12. 1364

Üzülerek ve esefle belirteyim ki, dün (hş. 1367 Behmen ayının 8'ine rastlayan

- mil: 1988 Ocak ayı sonlarında - Cumartesi günü) İslam Cumhuriyeti'nin

televizyonundan "örnek kadın" konusunda öyle bir program yayınlandı ki, insan

utanıyor açıklamaya([41])... Bu programı yayınlayan kimse elbette ki

cezalandırılacak ve işten atılacak... İlgili sorumlular ve işin içinde bulunanlar

cezalandırılacaklardır. İşin içinde -İslami prensipler ve kadının iffetine - hakarette

bulunup hafife alma gibi bir kastın da olduğu saptanacak olursa, bu kasıtta bulunan

şahıs kesinlikle idama mahkûmdur! Bu gibi şeyler bir daha tekrarlanacak olursa

radyo televizyondaki üst düzey yetkililer ciddi ve ağır şekilde azarlanıp

cezalandırılacaklardır! Tabi bütün bu konularda meseleyle yargı organları

ilgilenecek ve gerekeni yapacaklardır.(24) 9. 11. 1367

Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyhâ açısından imametin felsefesi

İslam ümmetinin vahdetini temin edebilmek ve İslam vatanını sömürücülerle

onların kuklası olan güdümlü devletlerin sulta ve nüfuzlarından kurtarabilmek için

devlet kurmaktan başka çaremiz yoktur. Zira Müslüman milletlerin hürriyeti ve

vahdetin tahakkuku için zalim ve güdümlü kukla devletleri yıkarak, halka hizmet

eden adalete dayalı İslâmi bir devlet kurmamız gerekir. Devletin kurulması; düzen -

disiplini; - nizamı - ve Müslümanların vahdetim korumak içindir; hz. Zehra

selamullah aleyha'nın da hutbesinde buyurmuş olduğu gibi: "İmamet; nizamın

korunması ve Müslümanlar arasındaki ayrılık ve gruplaşmaların birlik ve ittihada

dönüşmesi içindir" ([42]) Velayet-i Fakih s: 27

KADIN GÜNÜ MÜNASEBETİYLE İRÂD OLUNAN BAZI

KONUŞMA VEMESAJLARIN TAM METNİ

Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı

Euzubillahimineşşeytanirracim.

Bismillahirrahmanirrahim.

Yarın Sıdıkâ-i Tahire Fâtıma-i Zehra selamullah aleyhâ hazretlerinin doğum

günü, "kadın günü" dür. Kadında olması gereken ve bir insanda tasavvuru mümkün

olan bütün - insanî - boyutlar hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha'da tecelli etmiş

olup, mevcuttu, alelade bir kadın değildi o; ruhani bir kadın, melekutî bir kadın,

kelimenin tam anlamıyla "insan" bir insandı, insanlığın mükemmel bir nüshası,

kadın gerçeğinin en mükemmeli, insan gerçeğinin en kâmiliydi o. Alelade bir kadın

değildir o; kâinatta insan şekline bürünerek ortaya çıkmış ilâhi bir varlıktır o;

dahası, ceberutî bir varlığın kadını olarak tezahürüdür o. O halde yarın "kadın

günü" dür; insanda ve bir kadında tasavvur edilebilecek bütün mükemmellikler bu

kadında mevcuttur. Yarın böyle bir kadın dünyaya gelmiş oluyor işte... Bütün

peygamberlerin vasıflarını kendisinde toplamış bir kadın... Erkek olarak yaratılsa;

peygamber olacak bir kadın... Erkek olarak yaratılsa hz. Resulullah'ın -saa- yerine

olacak bir kadın... Evet, yarın, "Kadın günü" dür. Kadının bütün haysiyeti, bütün

şahsiyeti yarın yaratılmış oluyor... Maneviyat, melekutî tecelliler, ilahi tecelliler,

ceberutî tecelliler, melekî ve nâsutî tecelliler hep bu varlıkta toplanmıştır. Tam

anlamıyla "insan" olan bir insandır o; tam anlamıyla "kadın" olan bir kadın...

Erkekte de; esasen her insanda da olduğu gibi kadında da çeşitli boyutlar vardır.

Madalyonun görünen bu tabii yüzü, insanın en aşağı mertebesidir; kadının ve

erkeğin en aşağı mertebesidir. Ne var ki, işte bu aşağı mertebeden, kemale doğru

hareket vardır. İnsan, hareketli bir varlıktır; tabiat mertebesinden gayb mertebesine,

ulûhiyette eriyip kaybolma mertebesine değin - süren geniş çaplı bir harekettir bu -

Hz. Sıdıka Tahire -s- için bu meseleler, bu manalar söz konusudur işte. Tabiat

mertebesinden başlamıştır o; bu mertebeden hareket etmiştir, manevi bir hareket...

İlahi kudretle... Gaybî elle, hz. Resulullah'ın -saa-eğitim ve terbiyesiyle -bu-

merhaleleri kat etmiş ve kimsenin ulaşamayacağı bir mertebeye ulaşmıştır. O halde,

yarın kadının bütün tecellileri gerçekleşmiş olmaktadır, kadın tam anlamıyla

tahakkuk buluyor yani... Yarın "kadın günü" dür.

Maalesef iki dönemde kadın mazlum olmuştur: Biri, cahiliyet döneminde...

Cahiliyet devrinde kadın mazlumdu; İslam, insan - oğluna büyük bir iyilikte

bulunarak kadım cahiliyet devrinde içinde bulunduğu o zulümden çekip kurtardı.

Cahiliyet dönemi öyle bir devirdi ki kadına tıpkı hayvanlara olduğu gibi, hatta

ondan da aşağılık bir mahlûk olarak davranılmaktaydı. Kadın, cahiliyet devrinde

zulüm altındaydı. İslam kadını o cahiliyet batağından çekip kurtardı.

Diğer dönem de, bizim İran... İran'da da kadın mazlum oldu, eski şahın

devrinde... Haktan kopan şahın devrinde([43]); güya hürriyet ve serbestiye

kavuşturma adına, kadına zulmettiler, ne zulümlerde bulundular kadına. Kadını,

sahip olduğu o onurlu ve iffetli konumundan çekip alaşağı ettiler, kadını sahip

olduğu o manevi dereceden soyutladılar. Hürriyet adına; hür erkekler ve hür

kadınlar adına([44]), kadım da erkeği de hürriyetinden ettiler. Kadınlarımızın ve

gençlerimizin ahlâkını bozdular. Şahın kadın hakkındaki görüşü, "kadının baştan

çıkarıcı "olması gerektiği şeklindeydi; tabii şahın kastettiği hayvani anlamda...

Maddi ve fizik olarak "cazip" olmalı diyordu. Aşağılık bir hayvan gibi görüyordu

kadını, "baştan çıkarmalı erkeği" diyordu... Kadını insanlık makamından çekip

hayvanlık mesabesine indirdi. Kadına prestij kazandırma kılıfı altında, kadını kendi

prestijinden de soyutladı, daha aşağı bir konuma düşürdü. Kadını tıpkı bir süs

bebeğine dönüştürdü, oysa ki kadın insandır, büyük bir insan hem de!.. Kadın,

toplumun eğitimcisi, öğretmenidir. Kadın, nice büyük insanlar yetiştiren varlıktır.

Hakiki anlamda yetişen bir erkek veya kadının ilk yetişme ocağı kadının elleridir.

İnsanları yetiştiren, kadındır. Ülkelerin saadet ve bedbahtlığı, kadının oralardaki

konumuna bağlıdır. Kadın, kendine has doğru eğitimiyle 'insan" yetiştirir, onun

doğru eğitimi neticesinde ülke -si- bayındır olur. Bütün saadetlerin kaynağı kadının

bağrında, onun terbiye edişindedir. Kadının, bütün saadetlerin ana kaynağı olması

gerekirken o babayla oğlu([45]), bilhassa şu oğlu ([46]), kadını maalesef oyuncak

bebeğe dönüştürdüler. Bunlar, erkeğe ettikleri cinayetlerin çok daha fazlasını

kadına ettiler, Kadın bütün hayırların kaynağıdır. Bu harekette - İslam inkılâbı / çev

/ - kadının neler yaptığına hepimiz bizzat şahid olduk.

Dünyaya nasıl kadınlar geldiğini ve kadının ne olduğunu tarih bizzat

görmüştür. Uzak tarih bir yana; İslam’ın nasıl kadınlar yetiştirdiğini, şu son

yüzyılda nasıl kadınların kıyamlarda bulunduğunu biz de - İran'da -bizzat gördük;

kıyam eden o kadınlar, Tahran, Kum ve diğer İslami beldelerin fakir semtlerinin

hicaplı - örtülü - kadınlarıydı!.. Aryamehrî kültürün([47]) eğittiği kadınlardan hiçbiri

bu harekette - İslam inkılabı -kesinlikle yer almadı; bozuk bir eğitimden geçmişti

onlar, İslami eğitimden uzak tutulmuşlardı. İslami eğitim ve terbiye alanlar ise kan

verdiler, ölü verdiler, caddelere sokaklara dökülüp hareketi zaferle

sonuçlandırdılar, biz, - bu kıyam ve inkılâp - hareketimizde kadınlara borçlu

biliyoruz kendimizi. Erkekler, kadınların teşvikleriyle dökülmedeydi sokaklara,

gösterilere onlar teşvik ediyordu erkekleri, en ön saflarda da yine onlar vardı.

Kadın, ölümsüz gibi görünen şeytani bir gücü öldürebilecek böyle bir varlıktır işte!

Bu kadını, Rıza Han'la - onun oğlu şah Muhammed - Rıza han düşürdüler

konumundan bu dönemde. Erkeği de konumundan alaşağı ettiler, gençleri de

düşürdüler izmihlale... Gençlerimiz için alabildiğine fuhuş merkezleri

açtılar. Hürriyet, kalkınma, ilericilik ve medeniyet adı altında gençlerimizi fuhuşa

sürüklediler. Hürriyet adı altında bütün hürriyetimizi elimizden aldılar. Rıza Han

döneminde yaşamış olanlar, benim ne dediğimi bilirler; o dönemde bize ve

muhterem kadınlarımıza neler yapıldığını görmüştür onlar .. Muhammed Rıza'nın -

şah - zamanını görmüş olanlar da bilmekte ve görmektedirler... Aldatıcı sözler ve

cafcaflı laflarla memleketimizi harabeye çevirdiler. Daha da beteri, gençlerimizin

ahlâkını bozdular. İnsan gücümüzü gerilettirdiler. Muhammed Rıza ve Rıza Pehlevi

zamanında kadın mazlum mu mazlumdu; kendisi bilmez bunu... Kadına, bu ikisinin

zamanında zulmedildiği kadar cahiliyet devrinde bile zulmedilmemiştir belki de!..

Kadınlar, bu çağda düştükleri izmihlale cahiliyet çağında bile düşmedi belki de...

Her iki çağda da kadınlar mazlum oldu, zulme uğradılar. O devirde İslam kurtardı

onları esaretten; umarım bu devirde de yine İslam onların imdadına yetişir de zillet

ve mazlumiyetler batağından çekip kurtarır kadınları... Ey muhterem kadınlar!

Uyanın! Dikkatli olun! Oyuna gelmeyin! Sizi ortaya çekmek isteyen şeytanların

tuzağına düşmeyin, kanmayın onlara! Sahtekârdır onlar, aldatıcıdırlar, 'baştan

çıkarıcı güzel'in peşindedir onlar; melun şah gibi tıpkı! İslam’a sığının, İslam sizi

saadete kavuşturur. Yarın "Kadın günü" dür; bütün kâinatın iftihar ettiği bir kadının

günü... Kızı, zalim ve zorba devletlerin karşısına dikilip o malum hitabede bulunan,

- zalimin suratına - o sözleri haykıran kadının... -Zalim egemenin suratına neler

haykırdığını ve - neler söylediğini hepiniz biliyorsunuz!.. Öyle bir zorba gaddarın

yüzüne karşı söyledi ki o sözleri; erkekler nefes dahi alamıyordu karşısında;

konuşanı hemen öldürtüyordu. Ama o kadın korkmadı işte; karşısına dikilip karşı

çıktı devlete, karşı çıktı Yezid'e! Sen insan değilsin! dedi ona, muhatap olmaya bile

değmezsin! dedi Yezid'e! Kadın dediğin böyle olmalıdır işte... Budur kadının

konumu... Çağımızın - Müslüman - kadınları da, hamdolsun, bunlara benziyor işte;

sıkılı yumruklarla zorba egemenin karşısına dikildiler. Kucağında bebekleriyle hem

de! Böyle yardımcı oldular harekete... Allah Teâla şeytanların şerrinden kurtarsın

bizi, Allah Teâla gençlerimizi bu insan türünün şeytanlarından kurtarsın... Allah

Teâlâ kadınlarımızı ve genç kızlarımızı bunların şerrinden kurtarsın

inşaallah (25) 26. 2. 1358

İmam Humeyni'nin -ks- "Kadın Günü" Münasebetiyle Kadınlara

Yaptığı Bir Konuşmanın Tam Metni

Bismillahirrahmanirrahim

Büyük bir gün, büyük bir toplantı ve mübarek bir yer... "Kadın Günü" olan hz.

Zehra-ı Merziye'nin mübarek doğum günü, kadının zafer günüdür, dünyada kadının

örnek günü ve örnek kadın günü... Toplumda kadının çok önemli bir rolü vardır.

Kadın, insanlığın emellerinin gerçekleşme mazharıdır. Kadın, nice büyük

"kadınlar"ın ve 'erkekler" in yetiştiricisi, eğitimcisidir. Kadının bağrından erkek

miraca yükselir... Kadının - ana - kucağı, büyük kadınlarla büyük erkeklerin terbiye

ve yetişme ocağıdır. Pek büyük bir gün... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya; bütün

erkeklere bedel... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya, "insan" örneği... Bütün insani

hasletlerin kendisinde tecelli ettiği bir kadın geldi dünyaya... Evet, büyük bir gün

bu gün... Siz kadınların günüdür bu gün.

Çağımızda kadınlar, mücahedede erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan da

önde olduklarını ispatladılar. İran kadınları hem çok büyük çaplarda can

mücahedelerinde bulundular, hem mali mücahedelerde... Tahran, Kum ve diğer

şehirlerdeki fakir semtlerin muhterem kadınları, işte şu kapalı, örtülü ve hicaplı

hanımlar, iffet timsali şu kadınlar - İslam inkılabı - harekette öncüydüler, mâlî

yardım ve fedakârlıkta da yine en öndeydi onlar. Altınlarını, mücevherlerini

mustaz'aflar için bağışladılar, bu işlerde önemli olan o tertemiz duygu ve iyi niyettir

aslında. Allah Teâlâ, hz. Emir - hz. Ali -s- 'yle ailesinin verdiği birkaç ekmeğe

karşılık nice ayetler nazil buyuruyor ([48]) Bu ayetler elbette ki birkaç ekmeğe

karşılık inmedi; bu ayetler o emeldeki İhlâsın karşılığında indi, -amellerini - sırf

Allah'ın rızasını umarak işledikleri için nazil oldu. Amellerin değeri, taşıdıkları

maneviyatla ölçülür. - İslam İnkılabı -Hareket asrında - harekete - katılan

bacılarımızın amellerinin değeri de, erkeklerin amellerinin değerinden daha

fazlaydı, - çünkü - onlar o iffet örtüleri ve hicaplarıyla dışarıya çıkıp erkeklerle -

omuz omuza – hemsadâ oldular ve zaferi elde ettiler... Şimdi de yine onlar, kara

gün için biriktirdikleri şeyleri - aynı ihlâsla getirip yoksullara verdiler. Bu çok

değerli bir davranıştır. Varlıklılar milyonlar da verseler, bunca değerli olmaz.

Demek ki "kadın günü" çok önemli bir gündür, bugün kadın günüdür, bugün

hanımların günüdür. Büyük bir toplantı, bir araya gelemeyenlerin bir araya gelerek

oluşturduğu bir toplantı... İstibdat ve baskının, toplanmalarına engel olduğu

kesimler bir araya gelip toplanıverdiler. Fevziye'nin mukaddes

mekânında ([49]) bacılarla kardeşler, tam bir kardeşlik içinde toplandılar... İlimin,

oradan bütün kıtalara yayıldığı bir mekân... Allah'ın hükümlerinin açıklanıp beyan

edildiği bir mekân... İlim oradan yayıldı dünyanın dört bir bucağına; cihad da - bu -

ilimden yayıldı her yere... Kum'un erkekleri ve kadınları ilim ve amelde örnektirler;

İran'ın - hizbullâhi / çev / erkekleri ve kadınları ilim ve amelde örnektirler... Hazret-

i Fâtıma-i Mâsume selamullah aîeyhâ'nın civarında / bulunma şerefine nail olan

Kum şehrinin müslümanları - çev -/ hz. Sıdıka aleyhâ selamın doğum gününde...

İslam’a ait bir mahalde İslam ümmetinin toplanması - ne de muazzam bir hadise!-

Dostlarım! Bu toplanmaları, bu vahdet ve bu birliği koruyun! Şeytanlar -

aranızda - ihtilaf yaratma çabasındalar. Aranızdaki bu söz birliğini koruyun! Bu

kıyamullahı koruyun! Kıyamınız Allah için olduğu sürece muzaffersiniz! Çeşitli

isimler altında, aranızda ayrılık çıkarmaya uğraşanlar millete ihanet etmektedirler,

memlekete ihanet etmektedirler, İslam’a ihanet etmektedirler; uyanık davranıp

onların oyunlarını bozun, çalışmalarını etkisiz hale getirin! Milletin çeşitli

kesimleri arasında, memleketin şurasında burasında olaylar yaratıp -aranıza -

ayrılık düşürmeye çalışanlar ecnebi uşağıdırlar, Amerika'nın uşağıdırlar, onların

yardakçılarıdırlar! Sınır ötesinden, oralardan para geliyor bunlara, bunlar da

"çalışmayın" diye işçiler arasında dağıtıyorlar bu paraları; "çalışmayın ki, fabrikalar

üretime geçemesin" diyorlar; çiftçilerin kendi mesleklerini sürdürmelerini

engelliyorlar! Ey muhterem işçiler! Ey aziz çiftçiler! İşinize devam edin,

sözbirliğinizi bozmayın, sözünüzün bir olmasına aykırı girişimlerden sakının!

Bugün öyle bir gündür ki hepinizin, ülkeniz ve İslam için çalışmanız gerekir,

hepiniz sorumlusunuz! Sizin çalışmanızı engelleyen bu adamlar, yolu kendi

patronlarına açmak istiyorlar, bizi yine o zillet ve sıkıntıya düşürmek istiyorlar!

Allah sizi onların şerrinden korusun, Allah Teâlâ İslam’ı ve Müslümanları muzaffer

eylesin! Allah Teâlâ bizlere düşünme gücü versin! Allah Teâlâ sizlere saadet ve

selamet lütfetsin! (26) Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtu. 27. 2. 1358

İmam Humeyni'nin -ks- Dünya Kadın Günü Münasebetiyle Mesajı

Bismillahirrahmanirrahim

Eğer bir günün kadın günü olması gerekiyorsa hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah

aleyha'nın mesut doğum gününden daha değerli bir iftihar edilebilir hangi gün var?!

Vahy ailesinin iftiharı olan ve aziz İslam yolunu güneş misali aydınlatan bir

kadın!... Faziletleri; hz. Peygamber-i Ekrem efendimizle - sav - ismet ve temizlik

hanedanının sonsuz faziletlerine denk bir kadın!.. Herkesin her bakış açısından onu

değerlendirerek hakkında konuşmuş olduğu ve onu hakkıyla övemediği bir kadın...

Vahy hanedanından - onun hakkında - ulaşan hadisler de zaten bu hadisleri duyacak

olanların kapasitesince olmuştur; deryayı testiye sığdırmak ne mümkün! Onun

hakkında diğer konuşanların söyledikleri ise ancak kendi idrakleri ölçüsünde ve

onu tanıyabildikleri miktarda olmuştur; onun gerçek konumu miktarınca değil! O

halde her şeyden önce bu -anlaşılması imkânsız - şaşırtıcı mevzuyu kısa keserek

kadının fazilet ve erdemlerine geçelim... O kadın ki; hatalı zehirli kalemlerle

kültürsüz konuşmacıların, utanç verici Pehlevi çağının bu siyah ve kölelik getirici

yarım yüzyılı boyunca yazıp söyledikleri, hep kadını bir eşya haline getirmeye

yönelikti; kullanılmaya müsait olanlarıysa öyle yerlere, öyle mekânlara çektiler ki

kaleme almak - yazıp söyleyebilmek - mümkün değil! O cinayetlerin sadece bir

kesitinden haberdar olmak isteyenler, Rıza Han'ın kadınların örtüsünü zorla

açtırdığı o kara ve despot dönemin serseri takımının yazdığı şiirlerle gazete ve

dergilere baksınlar, o günlerin fesad merkezlerine - ayyaşlık - mekânlarına

baksınlar! Yüzleri kara, aydın geçinen o kalemleri kırılasıcalar!.. Özgür erkekler ve

özgür kadınlar gibi isimler altında işlenen o cinayetlerin beynelmilel canilerle

uluslararası vampirlerin plân ve oyunları çerçevesinde vuku bulmadığı

zannedilmesin... Onların plânlarından biri de gençleri fuhuş merkezlerine çekmekti

ki bunda başarılı da oldular ve toplumun faal etkenleri olan gençlerimizi

koflaştırarak onların beyinlerini düşünme ve tefekkür gücünden soyutladılar ki

böylece batının yağma istilasına tutulmuş bu garpzede ve felaketzede ülkeyi

alabildiğine yağmalayabilsinler, - beyinleri - dumura uğratıp insanlarımızı "hiçbir

şeyi umursamaz kayıtsızlar sürüsü" ne çevirebilsinler! Bugün İslami hareketin

bereketi sayesinde, toplumun etkili unsuru olan kadın, belli bir ölçüde kendi

konumunu elde edebilmiştir. Geçmişte kalan devrik rejimin karanlık döneminin

artıkları - mirası - olan ve kadını bir süs parçası, işret ve ayyaşlık merkezlerinin

malı olarak görüp kendilerini de bir eşya ve mal haline getiren ve gerçekte o - eski -

rejimi izleyip - halâ onun uşaklığım yapmakta olan ve ecnebilerin plânlarının

uygulayıcısı olup CIA'yla Savak'a([50]) yardım eden sosyete kesimine mensup bir

avuç azınlığı bir tarafa bırakacak olursak - ülkemizin – aslan yürekli ve dindar

diğer kadınları, muhterem erkeklerimizle omuz omuza, tıpkı ilim ve kültür

sahasında kendilerini yetiştirdikleri gibi, aziz İran'ın imar ve bayındırlığına da

giriştiler; nitekim bugün - İran'da - değerli Müslüman kadınlardan müteşekkil ilmi

ve kültürel cemiyetlerin bulunmadığı bir tek köy veya şehre rastlayamazsınız.

İslam’ın bereketi sayesinde İslami hareket toplumumuzun kadın ve erkeği üzerinde

öylesine köklü bir değişim yaratmıştır ki yüz yıllık yolu bir gecede kat edivermiştir

ve siz değerli milletimiz, İran'ın muhterem dindar kadınlarının erkekleriyle omuz

omuza meydana çıkıp şehinşahlığın büyük şeddini nasıl paramparça ettiğini bizzat

gördünüz. Biz, hepimiz, - her şeyimizi - onların kıyam ve girişimlerine borçluyuz.

Süper güçleri yenilgiye uğratıp onların bozuk köklerinin mağlubiyetinden sonra -

şimdi - haklı olarak belli bir günü "kadın günü" olarak belirleyip İslam

Cumhuriyeti'nde kadının nasıl ilerlemeler kaydedip nice bir onura kavuşmuş

olduğunu bütün dünyaya ve bütün toplumlara iftiharla söyleyip anlatabiliriz.

Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar, erkeklerle omuz omuza kendilerini

yetiştirmek ve ülkeyi bayındır hale getirmekle meşguldürler; özgür kadınlar ve

özgür erkekler denilen şeyin gerçek anlamı da bu olmalıdır zaten; devrik şah

zamanında söylenildiği gibi değil, o zaman kadınların hürriyeti onların hapsi,

onlara baskı, eziyet ve işkencede bulunulmasındadır deniliyordu. Bendeniz

kadınlara, tağut döneminin davranışlarını unutmalarını ve kendileriyle evlatlarından

- meydana gelmiş - olan aziz İran'ı gereğince yeniden kurup bayındır hale

getirmelerini tavsiye ederim; ancak böylece bütün kesimlerin çabasıyla,

bağımlılığın bütün boyutlarından kurtulabiliriz. Pek mübarek bir gün olan

Cemadi'ussani'nin 20. gününün Müslüman kadınlara kutlu olmasını diliyor ve Allah

Teâlâ’nın onlara sağlık ve saadet lütfetmesini, İslam ve Müslümanlara da azamet ve

büyüklük vermesini temenni ediyorum. (27) Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni 15. 2.

1359

Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı

Bismillahirrahmanirrahim

Kadın günü olarak seçilebilecek en yüce gün olan Sıdıkâi Tahire'nin -s-

baştanbaşa saadet olan doğum günü münasebetiyle değerli İran milletine, bilhassa

saygıdeğer kadınlara tebriklerimi iletiyorum. Bu mesut doğum olayı, kadının insan

olarak kabul edilmediği ve varlığının, ailesi için cahiliyet dönemindeki akrabaları

karşısında bir utanç ve yüzkarası addedildiği bir dönem ve mekânda vuku buldu.

Böylesine bozuk ve dehşet bir ortamda büyük İslam peygamberi - saa - kadının

elinden tutup cahiliyet geleneklerinin bataklığından onu çekip kurtardı. İslam tarihi,

hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlih efendimizin bu mübarek çocuğa -hz. Fâtıma

- gösterdiği hadsiz hesapsız saygıya şahittir; böylece o hazret, kadının toplumda

özel bir büyüklüğü olduğunu, erkekten üstün olmasa bile, ondan aşağı kalır yanı da

olmadığını göstermek istemiştir. O halde bugün kadının hayat bulduğu gündür,

onun toplumdaki rolünün ve iftihar edilecek konumunun temelinin atıldığı gündür.

Bendeniz, iftihar kaynağı olan İran Kadınlarıyla gurur duymaktayım, çünkü onlarda

öyle bir değişiklik oldu ki, ecnebilerle onlara bağlı şerefsiz uşaklarının herze

şairlerden ücretli yazarlar ve satılmış medyanın propagandalarına varıncaya kadar -

türlü ellerle uygulamaya koydukları - elli yılı aşkın şeytani plân ve çabalarını

bütünüyle suya düşürdüler ve değerli Müslüman kadınlar; yollarını

kaybetmediklerini ve batıyla batı çarpılmışlarının o uğursuz komplolarına

kapılmadıklarını ve bunlardan etkilenmeyeceklerini ispatladılar. Nitekim

Pehlevî'nin gâsıbâne saltanatı boyunca, koparılan onca yaygara ve yapılan

propagandalara rağmen tağuti müreffeh kesimle, Savak elemanlarının yakınları ve

onların bağımlılarının oluşturduğu bir avuç azınlık kadın dışında, asıl Müslüman

milleti oluşturan çeşitli kesimlere mensup milyonlarca dindar kadından hiçbiri batı

hayranlarının tuzağına düşmedi ve 50 kara yıl boyunca Allah ve kulları nezdinde

yiğitçe direnerek yüzlerinin akını korudular. Şu son ilahi değişimde ise, batıyı kıble

edine gelmiş gönül gözü kör batı hayranlarının bütün ümidini suya düşürerek

kesinlikle ve ebediyen umutlarını yitirmelerine sebep oldular.

İran'ın büyük kadınlarının İslâmî hareketi muzaffer ve onurlu olsun! İslam

beldesiyle Kur'an-ı Kerim'i müdafaa yolunda yiğitçe ve değerli bir katılımla

inkılabı zafere ulaştırıp şimdi de cephe ve cephe gerisinde faaliyet gösterip her an

fedakârlığa hazır ve amade bulunan bu muazzam kesime helal olsun! Allah'ın

rahmeti, güçlü gençlerini Hakk'ı müdafaa meydanına yollayarak onların değerli

şehadetiyle iftihar eden analara olsun! Yurtiçi ve yurtdışındaki kara saraylarında

hayvanca aşağılık bir yaşama gönül verip fesad ve ahlâksızlıktan başka bir şey

düşünmeyen o oyuncak bebeklereyse nefretler olsun!!! Sözleri ve kalemleriyle

İslam Cumhuriyeti'ni yaralayıp bu aziz beldeyi sağın veya solun kucağına

düşürmeye çalışan cani dillerle eller kesilsin - inşaalah.! Yaşasın hâlihazırda

evlatlarını eğitip yetiştirmekte olan, okuma yazması olmayanlara okuma yazma

öğreten, insani bilimlerle zengin Kur'an kültürünün öğretimiyle uğraşan dindar

kadınlar! Allah'ın selamı; bu inkılap sırasında ve bu vatanın müdafaasında yüce

şehadet mertebesine erişen kadınlara!.. Hastanelerle diğer tedavi merkezlerinde

savaş yaralıları ve diğer hastalarla ilgilenenlere!.. Yaşasın gençlerini kıvançla -

Allah yolunda - veren analar! -Dünya- kadın günü, İslam ülkelerinin dindar

kadınlarına kutlu olsun! Kadınlar camiasının; talancılar tarafından kendilerine zorla

yüklenen gaflet ve suni uykudan uyanmaları ve hep birlikte el ele, omuz omuza

vererek oyuna gelenlerin imdadına koşmaları ve kadını, layık olduğu kendi yüce

konumuna eriştirmeleri umulur! Ve umarız ki diğer İslam ülkelerinin kadınları da

büyük İslam İnkılâbı neticesinde İranlı kadınlarda gerçekleşen mucizemsi

değişikliklerden ibret alır ve - onlar da - kendi toplumlarını ıslah ederek ülkelerini

hürriyet ve bağımsızlığa kavuştururlar. Hak Teâlâ’nın rahmet ve bereketi aziz İslam

ve İran'ın şahsiyet sahibi kadınlarına olsun. (28) Vesselamu alâ ibadillahissalihin

minel müminin ve'l müminat / Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni 4. 2. 1360

Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı

Bismillahirrahmanirrahim

Mübarek bir gün olan dünya kadın günü İran'ın şanlı büyük milletine, bilhassa

değerli kadınlara kutlu olsun; insani faziletlerin altyapısı durumunda olup Allah'ın

dünyadaki halifesinin yüce değerlerinin temeli olan parlak unsurun şeref dolu

günüdür bu!..

Daha da kutlu ve önemli olan, pek yüce bir gün olan 20 Cemadi'ussani'nin

seçilmiş olmasıdır; tarihin mucizelerinden ve varlık âleminin iftiharlarından olan

bir kadının kıvanç dolu doğum günü! Öyle bir kadın ki o küçücük kulübesinde, o

minik fakirhanesinde öyle insanlar yetiştirdi ki nurları, şu toprak âleminden

göklerin ötesine; mülk âleminden ta melekût-i âlâ'nın ötesine vurmakta, ışıl ışıl

parlamaktadır. Allah Teâlâ’nın salâvat ve selamı ilahî azametin nurunun tecelligâhı

ve Âdemoğlunun seçkinlerinin yetişme yurdu olan bu minik fakirhaneyedir.

Kadınların dünya çapındaki rolünün, kendine mahsus bazı özellikleri söz

konusudur. Bir toplumun kurtuluşu da, bozuluşu da; o toplumdaki kadınların dürüst

veya bozuk oluşlarından kaynaklanan bir vakadır.

Kadın, toplumu, hatta toplumları, yüce insani değerler, dirençler ve cihetlere

yöneltebilecek veya bunun tam tersini yapacak insanları topluma kazandırabilme

melekesine sahip tek varlıktır. Şu elli yıl süren kara günler boyunca bu kara yüzlü

rejimin aziz İran milletine, bilhassa mazlum kadınlarımıza çektirdikleri, hiç

şüphesiz hep dünyanın cani güçlerinin önceden hesaplanmış planlarıyla olmuştur.

Rıza Han'la onun cani oğlu, o sakat fikirleriyle öylesine köklü cinayetler işlediler ki

bu memleketin tarihi boyunca benzerine ya hiç rastlanmamış, ya da pek nadir vuku

bulmuştur.

Kendi varlıklarının devamını ancak diğer milletlerin, bilhassa Müslüman

milletlerin esaretinde gören dünya canileri, zengin ve petrol sahibi İslam ülkelerine

adım atmaya başladıkları şu son birkaç yüzyılda; sömürü ve sömürge emellerini

engelleyip bu yolda yollarına diken kesilebilecek tek kesimin dindar kesim

olacağını fark ettiler; keza, milletin sevdiği taklid mercii bir müçtehidin yarım

satırlık bir fetvasının([51]) İngiliz devletiyle güçlü Kaçar saltanatını nasıl dize

getirebileceğini bizzat gördüler ve o harekette kadınların çok önemli bir rol

oynadığına şahid oldular; meşrutiyet dönemi([52]) ve sonrasında da başta orta

kesimin mahrumları gelmek üzere, kadınların, kendi kıyamlarıyla erkekleri

mücadele meydanına çektiğini anladılar ve bu faktörlerin etkinliklerini korudukları

sürece sömürü emellerinin bütün plânlarının suya düşeceğini sezdiler. Bu

nedenledir ki mezkûr - İslâmî -ülkeler ve onların zengin yeraltı ve yerüstü

kaynaklarını ele geçirebilmek için dini inanç ve dindar kesimlerin dini liderlik

müessesesinin temellerinin gevşetilmesi gerektiğini fark ettiler ve bunu fark

ettikleri andan itibaren de kolları sıvayarak bu plânlarını gerçekleştirmeye

başladılar; hatta bu yolda bazı başarılar da elde ettiler. Derken - İran'da - Rıza Han'ı

bu hizmet için uygun bularak onu iktidarın başına geçirdiler ki o, söz konusu üç

faktöre karşı amansız bir savaş başlattı. O dönemi hatırlayanlar bilirler; bu alçak

hain, vatansız yardakçılarının da yardımlarıyla bu üç faktöre yapmadığını

bırakmadı; plânlarını bir an önce gerçekleştirebilmek ve sonuca ulaşabilmek için

mazlum kadınları saptırarak fesat ve ahlâksızlıklara sürükleyip birer tüketim

aracına çevirmek için ne yollara başvurdular... O karanlık günleri görmeyen

bugünkü nesil, o dönemden kalan kitaplara, şiirlere, yazılara, tiyatro ve tasniflere,

gazete ve dergilere, fuhuş, kumar ve ayyaşlık merkezlerine, sinema... vb. lerine

bakacak veya bunları bizzat görenlerden öğrenecek olur ve ilerici kadın gibi

cafcaflı isimler altında o dönemde kadına, insanı eğitip terbiye eden bu değerli

kesime ne zulümlerde, ne hıyanetlerde bulunulmuş olduğunu sorarsa meseleyi

yeterince kavramış olacaktır. Dindar kadın kitlelerinin, bilhassa toplumun yoksul

kesimlerinin - bütün bunlara karşı - direndiğinde şüphe yok; ama hain sömürücüler

müreffeh ve zevkine düşkün varlıklı - sosyete - kesim arasında başarılı oldular ve

bu kesim - e mensup hafifmeşrep kadınlar - tam patronlarının istediği gibi bir ortam

yarattılar; Allah Teâlâ’nın inayeti ve aslan yürekli kadınlarımız başta gelmek üzere

şanlı milletimizin aralıksız faaliyetleri neticesinde sömürücülerin ellerinin -

ülkemizden - kesilmiş olduğu şu sırada bile naçiz bir azınlık o cahilce işleri halâ

sürdürmektedir; ama umarız Allah Tealâ'nın izniyle onlar da büyük ve küçük

şeytanların hilelerinin farkına varır ve onların tuzaklarından kurtulurlar inşaallah.

Aziz İran'da hakikaten "kadın günü" olan bugün, bizim kadınlarımızla

gerçekten övünmemiz gerekir. Bundan daha büyük iftihar olur mu; bizim değerli

kadınlarımız, eski zalim rejimin ve onu devirdikten sonra da - onların patronları

olan - süper güçlerle bağımlı yardakçılarının karşısına dikilerek en ön safta öyle

direndiler ki hiçbir çağda erkeklerin bile böylesine cesaret ve direniş gösterdiği

kaydedilmiş değildir. Bu büyük kadınların tahmili savaş([53]) sırasında gösterdiği

direniş ve fedakârlıklar öylesine şaşırtıcı ve hayret vericidir ki kalem ve beyan bunu

anlatmaya yetmemekte, hatta mahcup duruma düşmektedir.

Bendeniz bu savaş boyunca, azizlerini kaybetmiş analar, bacılar ve

zevcelerden öyle davranışlar gördüm ki bu inkılâptan gayrı hiçbir -inkılâpta - bir

başka benzerine rastlanabileceğini sanmıyorum! Her ne kadar - savaşın - bütün

sahneleri böyleyse de benim hafızamda hiç unutmayacağım bir hatıra olarak kalan -

en ilginç - sahne, genç bir kızın, savaşta her iki kolunu da kaybetmiş ve her iki

gözü ciddi şekilde yaralanmış bir aziz devrim muhafızıyla evlenmesiydi. Bu cesur

ve yürekli kız, o büyük, samimi ve şefkat dolu kalbiyle "mademki cepheye

gidemiyorum, hiç olmazsa bu evlilikle, dinime ve inkılaba karşı gönül borcumu

ödemiş olayım! "diyordu! Bu ruhani sahnenin azametini, taşıdığı insani değer ve

terennüm ettiği ilahi nağmeleri yazarların, şairlerin, hatiplerin, ressamların,

sanatkârların, ariflerin, filozofların, fakihlerin ve akla gelebilecek hiç kimsenin

beyan veya tasvir edebilmesi ve büyük ruha sahip bu kızın gösterdiği fedakârlıkla

taşıdığı maneviyat ve Allah'ı arama melekesini mevcut ölçü ve kıstaslarla hiç

kimsenin değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu mübarek gün böyle bir kadının,

böyle kadınların günüdür işte; Allah Teâlâ yüce İslam dini ve aziz Iran için ve

bunların görkemi için korusun onları. Burada, eşleri likaullah'a ulaşıp - şehid düşen

- genç hanımlara ihlâsla bir baba nasihatinde bulunmak istiyorum: Evlenmekten, bu

değerli ilâhi sünnetten kaçınmayın, evlenin ve böylelikle kendiniz gibi dirençli ve

değerli yadigârlar bırakın topluma; neyin iyi, neyin kötü olduğuna pek aldırmayan

bazılarının vesveselerine kulak asmayın. Aynı şekilde aziz devrim muhafızları,

askerler ve gençlere de bu hanımlarla evlenmeyi ganimet saymalarını ve bunlar gibi

değerli - insanları - eş olarak seçmek suretiyle şerefli yaşamlarım idame

ettirmelerini tavsiye ederim. Allah Teâla yâriniz ve yardımcınız olsun!

Kadına ve kadınlara, bu dirençli ve değerli varlıklara sonsuz selam ve

saygılar! Değerli 'dünya kadın günü" herkese kutlu olsun. Allah Teâlâ bu aziz

ülkeyi korusun, herkesin yâri, yaveri olsun! (29) Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni

25. 1. 1361

Hz. Fâtıma'nın -s- doğum günü ve "Dünya Kadın Günü" münasebetiyle

İmam'ın -ks- kendisini ziyarete gelen bir grup kadına yaptığı konuşmanın tam

metni

Bismillahirrahmanirrahim

Kadınlar Günü olan bu büyük ve mübarek günde Allah'a hamdolsun, İran

kadınları İslam yolunda ve ellerine ayaklarına vurulan prangalardan kendilerinin

kurtuluşu yolunda büyük adımlar attılar, ben bu mübarek günün bütün kadınlara,

bilhassa burada bulunan bacılara kutlu olmasını diliyorum. Umarım siz hanımlar,

inkılaptan önce, inkılap sırasında ve inkılap sonrasında İslam’ın ilerlemesiyle ilgili

bütün konularda vazife bilinciyle hareket ettiğiniz gibi, bundan sonra da ahdinizde

durur ve zalimlerin zulmü altında çiğnenmiş olan bu memlekete hizmeti

sürdürürsünüz; - şah zamanında bu ülkede sizin de haklarınız ayaklar altına

alınmıştı, herkesin hakkı çiğneniyordu o zaman. Bizleri coğrafyadan silip atmak

istiyorlardı, gençlerimizi fesada, ahlaksızlıklara sürüklemek istiyorlardı,

kadınlarımızı, bulunmaları gereken cihet ve şeklin tam tersine çekmek istiyorlardı.

Allah Tebarek ve Teâlâ hazretleri hepimize büyük bir lütufta bulunarak bu yolda

başarılı olmamızı sağladı, biz bu başarıların çoğunu siz hanımların hizmet ve

faaliyetlerine borçluyuz. Zira sizler, hem bizzat çalışmakta, hem erkeklerin daha

fazla çalışmasını sağlamaktasınız. Keza tâğut döneminde ruhi işkence ve eziyetlere

uğrayan ve hamdolsun kendi inanç ve gücünüzle o şeytani gücü yenilgiye uğratıp

sahne dışı bırakan ve onların hayallerinde kurup durdukları - o şeytanca - plânlan

gerçekleştirmesine engel olan de yine sizler oldunuz. Allah da bilir ya; bu hareket

ve bu kıyam olmasaydı, İran milleti küçüğüyle, büyüğüyle, genciyle yaşlısıyla,

kadını ve erkeğiyle çaba gösterip gayret etmemiş olsaydı bu millet her şeyini

kaybedecekti, - şimdi – her şeyini yitirmiş olacaktı. Ve sizler hamdolsun Allah'a,

zahmet çektiniz, sıkıntılara düştünüz de her evrede dimdik ayakta durdunuz,

yılmadınız; İran'ın kadınları her sahada faaliyet gösterdiler, kültürel faaliyetlerden

tutun da, ekonomik faaliyetlere varıncaya kadar... Kadın nüfusun büyük çoğunluğu

çiftçiliğe katkıda bulunmakta, yine büyük bir çoğunluk sanayi sahasında çalışırken

diğer büyük bir çoğunluk da kültür, edebiyat, bilim ve sanat sahasında hizmet

vermektedir. Bütün bunların Allah Tebarek ve Teâlâ indinde pek değeri vardır tabi

ve sizler Hak Teâlâ hazretlerinin inayetine mazharsınız inşaallah ve bu ahdinizde

sadık kaldığınız sürece Allah Tebarek ve Tealâ hazretleri size yardımcı olacaktır.

Ahlâkınızı terbiye edip güzelleştirme - tehzib - yolunda ciddiyetle çalışın,

arkadaşlarınızı da buna teşvik edin. Size reva görülen o cinayetlere tepki gösterme

yolunda çaba sarf edin; kadının en büyük onuru olan bütün iffet ve haysiyetleri

koruma yolunda tıpkı en seçkin ve biricik kadın - Ferîd - olan hz. Zehra selamullah

aleyhâ gibi olun. Hepiniz ona uyun, hepimizin ona uyması gerekir zaten; hepimiz

İslam dininden almamız gereken direktif ve emirleri hz. Fâtıma-ı Zehra'yla onun

evlatları vasıtasıyla almalıyız, onun gibi olun, o nasılsa, siz de öyle olun. Bilim ve

takvada gayret gösterin, bilin ki ilim kimsenin tekelinde değildir, ilim herkesin

malıdır, takva herkesindir ve ilimle takva herkesindir ve ilimle takvayı elde etmek

hepimizin ve hepinizin vazifesidir.

Umarım devlet kuruluşları da size yardım ederler; ihtiyacınız olan her sahada,

kültür, eğitim ve öğretim işlerinizde gereğince yardımda bulunurlar. Ümit ederim

ki her sahada başarılı ve muvaffak olursunuz. Iran kadınları canlarını, gençlerini ve

zamanlarını İslam’a adayarak İslam’ı bugünkü konumuna nasıl ulaştırdıysalar,

umarım bundan sonra da - aynı yolda hareket eder ve - bundan daha ileri adımlar

atılır. Şundan emin olunuz ki sizler sahnede oldukça, sizler İslam’a gönül verip bu

dine bel bağladıkça, bu yolda gençlerinizi verip yine nice gençler yetiştirdiğiniz

sürece bu İslam böylece - hiçbir engele takılmadan - ilerlemeye devam edecektir ve

inşaallah - neticede - din düşmanlarının eli bu memleketten ve bütün diğer İslam

ülkelerinden kesilecektir. Ve umarım dünyanın neresinde olursa olsun bütün

Müslüman kadınlar siz muhterem kadınlara uymaya çalışırlar; zira siz kadının -

insanî - değerini alabildiğine yüceltmeye ve o - şah - dönemde sizlere yapılan

zulmü, çaba ve gayretlerinizle bertaraf etmeye çalışmaktasınız.

Allah Teâlâ hepinizi muvaffak kılsın; bize ve size, İslam ve İslam’a hizmet

yolunda başarı versin, dininizi ve dünyanızı korusun. Bu arada şuna çok dikkat

ediniz: İslam’ın belirlemiş ve emretmiş olduğu - tesettür ve – hicap([54]), sizin o

değerlerinizin muhafazası içindir. Allah Teâlâ’nın ister erkek, ister kadına emretmiş

olduğu her şey, kadın ve erkeğin sahip olduğu ve şeytani vesveseler veya sömürü

ve sömürünün yardakçılarının bozulmuş elleriyle çiğnenmesi mümkün bulunan o

gerçek değerlerin ihya edilip canlı tutulması içindir. Allah Teâlâ hepimize İslam’a

ve bu millete hizmette bulunma imkânı versin (30) Vesselamu aleykum ve

rahmetullahi ve berekâti 21. 12. 1363

Hz. Fatımâ-ı Zehra'nın doğum günü ve 'Dünya Kadın Günü"

münasebetiyle İmam’ın -ks- Konuşmasının Tam Metni

Bismillahirrahmanirrahim

Mevlüd-ü A'zam hz. Zehra selamullah aleyha'nın kutlu doğum günü

bayramını sizlere, bütün İslam ülkelerinin kadınlarına tebrik arz ediyor ve Allah

Tealâ'dan bütün muhterem kadınların, Rabb'ul Âlemin'in belirlemiş bulunduğu

yolda yürüyerek yüce İslâmi gayelere ulaşmasını diliyorum. Hazret-i Sıdıkâ'nın -s-

doğum gününü "kadın günü" olarak belirlemiş olmaları kadınlar için elbette ki pek

büyük bir iftihardır; iftihar ve sorumluluk tabi. Ben, hazret-i Sıdıkâ selamullah

aleyha hakkında hakkıyla konuşabilecek birisi olarak görmüyorum kendimi, ancak

değerli Kâfi'de ([55]) geçen ve muteber bir senetle kaydolunmuş bulunan bir

rivayetle yetiniyorum burada; söz konusu rivayet şöyle: Hz. Sâdık selamullah aleyh

şöyle buyuruyor: Hz. Fâtıma selamullah aleyha, babası - hz. Resulullah - saa - ın

rıhletinden sonra sadece 75 gün yaşayabilmişlerdir; bu dünyadaydılar, ama hüzün

ve keder kaplamıştı bütün varlıklarını, Cebrail-i Emin o hazretin huzuruna

gelmekte ve kendisine başsağlığı dileğinde bulunup teselli vermekte, gelecekte

vuku bulacak bazı şeyleri ona anlatmaktaydı. Rivayetten anlaşıldığı kadarıyla bu 75

gün boyunca hep müravede vardı, yani hz. Cebrail pek sıkça gidip gelmekteydi.

Büyük peygamberlerin ilk sırada yer alanları dışında Emîn Cebrail'in 75 gün

boyunca sıkça gidip gelmiş olduğu bir başkasının bulunabileceğini sanmıyorum.

Gelecekte vuku bulacak bazı hadiseleri anlatıyor, soyunun başına gelecek olayları

haber veriyor kendisine, hz. Emir - hz. Ali - de bunları yazıyor; hz. Emir, vahy

kâtipliği yapıyor yani; tıpkı hz. Resulullah'ın - saa - vahy kâtipliğini yaptığı gibi. /

Bu arada şunu da hemen belirteyim ki şeriat hükümlerinin gelmesi ve belirlenmesi

anlamında nazil olan o vahiy, hz. Resulullah'ın - saa - gidişiyle kesilmiştir tabi /

Yani hz. Emir - Ali - selamullah aleyh, bu 75 gün boyunca hz. Sıddıka'nın -s- vahiy

kâtibi olmuştur. Birisine Cebrail'in gelmesi basit bir olay değildir; herkese

Cebrail'in gelebileceği zannedilmesin; bunun için, Cebrail'in kendisine geleceği

şahsın ruhuyla, en büyük ruh olan Cebrail'in makamı arasında belli bir tenasüp ve

uyumun var olması gerekir. İster hz. Cebrail'in -s- inmesi olayının, bizzat söz

konusu veli ve evliya olan şahsın ya da peygamberin büyük ruhu vasıtasıyla

gerçekleştiğini ve Cebrail'i aşağı makama nüzul ettirenin o evliyanın büyük ruhu

olduğunu varsayalım; ister onu Hak Tealâ'nın bu işle görevlendirerek "git ve

şunları ona söyle" dediğini düşünelim, fark etmez; yani ister ehl-i nazar ve görüş

sahiplerinin söylediği - birinci şıktaki - ne inanalım, ister - 2. şıktaki gibi - zahir

ehlinin - dış görünüşe bakarak hüküm verenlerin - görüşünü doğru sayalım;

kendisine Cebrail'in ineceği şahsın ruhuyla, en büyük ruh olan Cebrail arasında bir

tenasüp - ve seviye uygunluğu / çev / - bulunmadıkça böyle bir olayın vuku

bulabilmesi kesinlikle mümkün değildir. En büyük ruh olan Cebrail'le; hz. Resul-ü

Ekrem efendimiz - sav - , hz. Musa, İsa, İbrahim... aleyhisselamlar gibi birinci

derecedeki büyük peygamberler arasındaki bu uyum ve tenasüp, öyle, herkeste

bulunabilecek bir şey değildi, bundan sonra da bir başkasıyla Cebrail arasında -

böyle bir tenasüp - vuku bulmuş değildir. Hatta masum imamlardan herhangi biri

hakkında bile böyle bir şey olduğuna ve Cebrail'in bir İmam'a -s- inmiş

bulunduğuna dair herhangi bir rivayete rastlamış değilim ben; bir tek hz. Zehra

selamullah hakkında var böyle bir olay; bu 75 gün zarfında Cebrail mükerrer bir

şekilde iniyor ve o hazretin - hz. Fâtıma Zehra / çev / -soyunun başına gelecek

olayları anlatıyor, hz. Emir - hz. Ali -s- / çev / -de bunları yazıyor, kaydediyor. Bu

arada söylediği şeylerden biri de belki o hazretin değerli evladı hz. Sahib - hz.

Mehdi s. / çev / - selamullah aleyh'in devrine dairdi ve İran olayları - İran İslam

İnkılabı / çev / - bu devrin hadiselerindendi belki de; biz bunu bilmiyoruz, sadece

"mümkündür" diyoruz. Her hal-ü kârda ben bu şeref ve fazileti, hz. Zehra

selamullah aleyhâ için zikredilen diğer bütün faziletlerden – ki onlar da pek büyük

faziletlerdir elbette - daha üstün görmekteyim; peygamberler aleyhimusselam

dışında, üstelik her peygamber de değil, peygamberler aleyhimusselamın sadece en

üst derecede olanlarıyla onların rütbesine - derecesine - ulaşmış olan bazı

evliyalardan başka hiç kimsenin ulaşamamış olduğu bir makamdır bu. Keza, bu

yetmiş küsur gün boyunca Cebrail'in sürekli müravedede bulunmuş olması

şeklindeki bir tabir de, şimdiye değin hiçkimse için kullanılmış değildir; sadece hz.

Sıdıka selamulîah aleyha'ya mahsus faziletlerdendir bu.

Ve siz, hepiniz iftihar edin bununla, biz de; hepimiz iftihar etmeliyiz, böyle

bir günün kadın günü olarak seçilmiş olmasıyla övünmeliyiz; tabi bunun

sorumluluk - ve bilincini de - üstlenmeniz gerekir. Hz. Zehra'nın -s- doğum günü

olan 20 Cemadi'us Sani'yi dünya kadın günü olarak kabul etmekle birçok

sorumluluğu üstlenmiş oluyorsunuz aslında. Eğer bir millet - mesela - falan günün

"cihad günü" olduğunu kabul ederse o milletin o gün cihadla meşgul olması gerekir

artık; birisi o gün cihadla meşgul olmuyorsa, o günü cihad günü olarak kabul

etmemiş demektir. Bir millet eğer "şu gün savaş günüdür" derse ve birisi o günü

savaş günü kabul ettiği halde o gün savaşa girişmez ve bu ahdine aykırı davranacak

olursa, üstlenmiş olduğu insani vazife ve sorumluluğuna ters düşen bir davranışta

bulunmuş olur. Binaenaleyh siz kadınlar, ülkemizin kadınları ve esasen biz de, yani

hepimiz; bugünü kadın günü olarak kabul eder, o yani - malum - zaman, o kemal ve

o vaziyete haiz hz. Zehra'nın -s-doğum gününü " - dünya Müslüman - kadınlar

günü" olarak kabul ve ilan edersek; mücahede (ve muhatebe: hutbe verip konuşma

yapmak) gibi büyük sorumlulukları da zımnen üstlenmişiz demektir. Çünkü o

hazret cihadda da bulunuyordu, bu kısa süre - ömrü / çev / - zarfında mücahedede

bulunduğu gibi, dönemin hükümet ve iktidarına yönelik konuşmalar da yaptı -

muhatebede bulundu - yaşadığı dönemin devlet ve hükümetlerini yargılıyor,

sorguluyordu o hazret. Binaenaleyh bugünü kadın günü olarak kabul edebilmiş

olmanız için sizin - bu konuda da -ona uymanız ve tıpkı onun yaptığını yapmanız

gerekir, o hazretin doğum gününü " - dünya Müslüman - kadınlar günü" olarak

kabul etmişseniz böyle olmalıdır bu! O zaman zühdü, takvayı, iffet ve hicabı;

velhasıl o hazretin taşıdığı bütün hasletleri sizin de kabul etmeniz ve taşımanız

gerekir, eğer böyle yapmazsanız bilin ki bugünü kadın günü olarak kabul

etmemişsiniz demektir.

Siz veya kim olursa olsun, böyle davranmazsa "kadın günü" nü idrak

edememiş ve bu şerefi ele geçirememiş demektir.

Umarım siz kabul edip böyle davranır ve üzerinize düşen vazifeyi yerine

getirirsiniz. Yani hem önemli işlerden biri olan tahsil sahasında mücahedede

bulunur, hem İslam’ı müdafaa sahasında mücahede edersiniz. Kadın erkek, büyük

küçük herkesin üzerine farz olan önemli işlerdendir bu. İslam’ı savunmak, İslam

ülkesini müdafaa etmek... İslam ulemasından hiçbiri, Müslüman olan hiç kimse

bunun farz olduğu noktasında ihtilafa düşmemiştir; bu hususta üzerinde tartışılmış

olan tek konu, "cihad-ı evlâ" dır, bu cihad türü kadına farz değildir([56]), ama kendi -

mahremiyet - sahasını korumak, kendi beldesini ve ülkesini savunmak, kendi canını

ve malını savunabilmek ve İslam’ı savunabilmek - kadın erkek - herkese farzdır.

Bu savunma olayı herkese farz olunca, savunmanın gereklerini yerine getirmek de

farz olmuş olur; savaş disiplinini öğrenmek, imkânı olanlar için, savaş teçhizat ve

tekniklerini öğrenmek farz olur. Savunma olayının bizim için farz olması, ama nasıl

savunmada bulunacağımızı bilmememiz nasıl düşünülebilir? Savunma farz

olduğuna göre, nasıl savunacağımızı öğrenmek de farz demektir, nasıl

savunabileceğimizi elbette ki öğrenmemiz gerekir. Tabi sizin askeri eğitim

göreceğiniz yer ve mahallin tamamen sahih, münasip ve İslâmi bir mahal ve ortam

olması gerekir, tesettür ve iffetin bütün boyutları korunmalıdır, İslâmi bütün

boyutlara riayet olunmalıdır.

Ortaya çıkan bütün genel durumlarda olduğu gibi İran için de, kadınlar bu

İslam Cumhuriyeti'nde hep ilk adımı atmış, önayak olmuşlardır Allah'a hamdolsun;

tömbeki - tütün - olayında önayak oldular, meşrutiyet olayında önayak oldular,

hâlihazırda müptelâsı olduğumuz sorunların çözümünde de yine onların payı var,

hatta onların iki kat payı var. Mesela savaş olan bir bölgeye bir grup kadın gidecek

olursa bizzat kendileri savaşa katıldıkları gibi, kadınlara karşı hassas olan erkeklere

de moral verir, onları gayrete getirerek güçlerinin kat kat artmasını sağlamış

olurlar. Bunların - meselâ - savunma hattına gitmeleri halinde sırf savunmada

bulunacakları sanılmasın; bilâkis, bizzat savunmaya katıldıkları gibi, başkalarını da

savunmaya fiilen teşvik etmiş olmaktadırlar. Erkek, kadına karşı çok hassastır;

gözünün önünde yüz erkeğin öldürüldüğünü gördüğü halde bu onu pek fazla

etkilemeyebilir; ama bir kadına saygısızlıkta bulunulduğunu görecek olursa

tahammül edemez, müdahele eder; hatta o kadın ecnebi bile olsa, kendisini hiç

ilgilendirmese bile böyledir bu, erkeklerin yaratılışlarında var olan bir hassasiyettir

bu. Binaenaleyh sizin bütün konularda önayak olmanız ve bu cümleden olmak

üzere de savunma, cihad, cephelere yardım, şu veya bu işe girişme gibi fiilen

müdahil olmanız erkeklerin de o sahada daha güçlü bir şekilde müdahil olmasını,

onların daha bir moral bulmasını sağlamaktadır.

Bugün öyle bir konumdayız ki dünyanın bütün menfi propagandaları bize

yönelik... O malum savaşları zorla yüklediler bize... Bugün Allah'a hamdolsun her

iki cephede de zafer kazanmış durumdayız; orada böylesine yiğitçe canını

vermekten çekinmeyen gençlerimizden Allah razı olsun. Hep birlikte oldukları, el

ele verip tek yumruk haline geldikleri için onlara müteşekkirim ben. Orada şimdi

ordu mensubu olmak veya devrim muhafızı olmak, gönüllü olarak gelmiş olmak,

polis mensubu veya diğer kuruluşlardan([57]) olmak gibi ayırımcı sözler yoktur

kesinlikle. Şimdi onlar hep birlikte el ele vermiş o fâsid ve bozuk kuvvetleri geri

püskürtmekle meşguller. Bunlar, bulundukları bütün cephelerde şimdiye değin hep

muzaffer oldular Allah'a hamdolsun, hepinizin de duyduğu gibi bütün cephelerde

zafer kazandılar. Öte yandan, Saddam'ın kepazeliği, bakın nasıl belli olmada;

bizimkiler kazanırken - de, işi tersineymişçesine gösterebilmek için - o, kendi

adamlarına madalya verdi! Kahramanlık madalyası dağıtıyor hâlâ, baksanıza!

Hatırlayacak olursanız, Hurremşehir'de - bizimkiler - onları geri püskürtüp şehirden

kovdulardı, ama - Saddam - buna rağmen yine de tutup - orada savaşan

komutanlarına - madalya verdi! Şimdi de Fav olayında([58]) aynı taktiği uyguladığını

söylüyorlar; bugün artık bütün dünya Fav'da neler olduğunu - Irak kuvvetlerinin

oradan sökülüp atıldığım - bildiği halde, propaganda borazanlarında meseleyi hâlâ

tersyüz etmeye uğraşıyorlarsa da Fav-ın bizde olduğu - malum zaten; işte buna

rağmen, orada da - Saddam'ın kendi komutanlarına - kahramanlık madalyası

verdiğini duydum. Böyle giderse, Saddam'ın daha çok madalya vermesi gerekecek!

Her gün ard arda yenilgi alıyorlar çünkü bunlar yenildikçe onun her gün bir yığın

kahramanlık madalyası dağıtması gerekiyor şimdi!([59])

Siz, ey kadınlar, ey hanımlar! Şuna dikkat ediniz; erkeklerin cephelerde ön

saflara koşması nasıl farz ise sizin de cephe gerisine yardım etmeniz ve Allah

göstermesin, herkesin müdafaa durumunda kalacağı bir an gelip çatınca, istisnasız

herkesin, gücü yeten herkesin katılması gereken böyle bir anda sizin de müdafaaya

katılmaya hazır olmanız gerekir. Tabi ki bu arada ilim siperi de bir savunma

siperidir elbet; İslam kültürünün tamamının savunulduğu bir siper. Siz de bilirsiniz

ki bütün bu müddet zarfında İslam kültürü hep mazlum olageldi; şu birkaç yüzyıl

boyunca, hatta ta başından beri, yani hz. Peygamber-i Ekrem efendimiz selamullah

aleyh'ten hemen sonrasından, ta günümüze değin İslam kültürü hep mazlum oldu,

İslam ahkâmı mazlum oldu. Bu kültürün yeniden canlanması gerek. Erkekler nasıl

kolları sıvamışsa, erkekler ilim ve kültür cephesinde nasıl meşgullerse siz hanımlar

da kolları sıvamalı, meşgul olmalısınız. Allah Teâlâ’nın sizlere tevfik ve başarı

inayet buyurmasını dilerim; bu siperde de ilerlersiniz inşaallah cephelerde İslam’ı

ve ülkeyi savunmakta olanların da inşaallah zafer kazanması için dua edin; Allah

Tealâ hepinizin yârı ve yardımcısı olsun, hepinize sağlık ve afiyet nasip buyursun

inşaallah. (31)Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekati 11. 12. 1364

HAZRET-İ HATİCE -S-

Hz. Peygamber-i Ekrem efendimiz - saa - peygamberlikle görevlendirilip de

tebliğine başladığında o sırada 8 yaşında bir çocuk olan hz. Emir - hz. Ali -s- ' le 40

yaşındaki bir kadın (hz. Hatice) iman getirdi sadece; bu iki kişiden başka adamı

yoktu yani. O hazrete neler edildiğini, ne eziyet ve işkencelerde bulunulduğunu

herkes bilir. Ama o asla ümitsizliğe düşmedi yine de; kimsem yok demedi asla.

Direndi, yılmadı; üstün bir ruh gücü ve güçlü bir azimle, vazifesini "hiç" ten

başlayıp bugünkü ([60]) noktaya getirdi, onun sancağı altında 700 milyon insan var

bugün! Velayet-i Fakih s: 124 (farsça baskı)

Hz. Resul-ü Ekrem - saa - efendimiz ilk görevlendirildiği zaman tek başına

görevlendirildi "Kalk - kıyam et, harekete geç- ve insanları davet et" ([61]) emri

verildi. Davet önce hazretin bizzat kendisinden başladı ve peygamberliğini ilan

ettiği gün bir kadınla bir çocuk iman etti ona; ama sevgili peygamberlerin liderlik

vasıflarının gereği olan yılmama ve direnme hasleti, en mükemmel haliyle hz.

Resul-ü Ekrem efendimizde -saa- mevcuttu, "harekete geç, kıyam et ve

emrolunduğun gibi yılmadan diren" ([62]) buyruluyordu (32) 28. 8. 1357

Bugün pahalılığın çok arttığını ve bazılarının pek sıkıntı çekmekte olduğunu

hepimiz biliyoruz, ama bizzat hz. peygamber efendimizle -saa- sevgili eşi büyük

kadın hz. Hatice'nin -s- o birkaç yıl boyunca çektiklerinin yanında bu hiç kalır...

Rivayetlerde de geçtiği üzere su tulumunu, yani kırbayı suya koyup ıslatıyor ve

emiyorlardı; yani o kırbadaki yağdan biraz alabilme gayesiyle - düşünebiliyor

musunuz?! -Onlar İslam için bunları yapmış, böyle davranmış ve İslam düşmanları

karşısında böylesine direnmiş olduğuna göre; o büyük insanın ümmeti ve onun

milleti olan sizlerin de - öyle direnmesi gerekir elbet - falan şey azdır diye -

şikâyetçi olmamak gerek - yiyecek kıtlığı yok ki, yiyeceğimiz değil az olan; asıl az

olan şey, onların makyajları, - evet sokaklarda -makyaj - ve ruj... vs - nin olmasını

isteyenler vardı ve Allah'ın izniyle şimdi yok artık, olmayacak da, ortadan kalkması

lazım - böyle şeylerin -zaten! (33) 14. 3. 1362

HAZRET-İ ZEYNEB -S-

Yarın - dünya Müslüman - kadın günü ... Bütün kâinatın medar-ı iftiharı olan

bir kadının günü; zalim devletlerin karşısına dikilen ve o -malum - hitabede

bulunan, hepinizin bildiği o - malum - sözleri haykıran kızın annesinin - doğum -

günü ...*Bu kadın - hz. Zeynep -s- öyle bir zorba zalimin karşısına dikildi ki, en

küçük bir itiraza kalkışan erkekleri derhal öldürtüyordu, ama o korkmadan

karşısına dikildi, karşı çıktı ve devleti eleştirdi, Yezid'i eleştirdi, Yezid'e" sen

muhatap alınacak biri değilsin, sen insan değilsin!" dedi. Kadın dediğin böyle

olmalı işte. Çağımızın - Müslüman - kadınları da ona benziyor hamdolsun; zalim

zorbanın karşısına dikildiler sıkılı yumruklarıyla, kucaklarında minik bebekleriyle;

harekete yardımcı oldular - o halleriyle - (34) 26. 2. 1358

Hz. Seyyiduşşüheda'yla([63]) onun Ehl-i Beyti ve ashabı vazifemizin ne

olduğunu hepimize öğrettiler aslında: Er meydanında fedakârlık ve serdengeçtilik;

savaş meydanı dışında da tebliğde bulunuş... O hazretin gösterdiği fedakârlık ve

serdengeçtilik Allah indinde ne kadar değerliyse ve hareketin ilerlemesine ne kadar

yardımcı olduysa hz. İmam Seccad'la([64]) hz. Zeyneb'in -s- hutbeleri de([65]) bir o

kadar veya ona yakın bir ölçüde etkili olmuştur. Onlar, zorba iktidarlar karşısında

ne kadınların ne erkeklerin korkmaması gerektiğini öğrettiler bize. Hz. Zeynep

selamullah aleyha, Yezid'in - la - karşısına dikildi ve onu öyle tahkir edip aşağıladı

ki Ümeyyeoğulları - Emeviler - hayatları boyunca öylesine tahkir olmuş değillerdi.

Kerbelâ'dan Şam'a doğru esir olarak götürülürken yol boyunca ve Kufe'yle Şam'da

konuşmalar yaptılar. Hz. Seccad selamullah aleyh, minbere çıkarak, olayın, Yezit

iktidarının uydurduğu gibi "bir avuç haksızın, hak hükümetine karşı çıkması"

şeklinde olmadığını açıkladı, "bizi kasten kötü tanıtıyor bu iktidar dedi.

Seyyiduşşuheda'yı dönemin hak hükümetine, hz. Resulullah'm -saa- halifesine (!?)

baş kaldırmış birisi olarak lanse etmedeydi rejim. Hz. Seccad -s- bu gerçekleri

cemaatin önünde açıklayarak ifşa etti, hz. Zeynep de aynı şeyi yaptı

... (35) ([66])27.7.1361

Mücadelenin niteliğini, bir avuç insanı kalabalık bir orduya karşı nasıl

savaşması gerektiğini, her şeyi elinde bulunduran zorba ve kan dökücü bir iktidara

karşı bir avuç adamla nasıl mücadele edileceğini bize öğretti. Bunları hz.

Seyyiduşşuheda -s- millete öğretmiştir. Onun değerli Ehl-i Beyt'iyle yüce oğlu,

böyle bir felaketle karşılaştıktan sonra nasıl davranılması gerektiğini öğretti

insanlara. Böylesine bir katliama uğradıktan sonra teslim mi olmalı? Mücadelenin

hızını azaltıp biraz taviz mi vermeli? Yoksa yanında bütün felaketlerin küçük

kaldığı o korkunç felaketten sonra hz. Zeynep selamullah aleyha'nın yaptığı gibi -

dağlar misali - dikilip dayanmalı, kâfirler ve zındıklar karşısında konuşup sözünü

esirgememeli ve yeri geldiğinde meseleyi açıklayıp anlatmalı mı?

Keza, hz. Ali bin Hüseyin "Zeyn'ulâbidin" selamullah aleyh de koma

derecesinde hasta olmasına rağmen([67]) aynı şekilde, tam lüzumu gereğince tebliğde

bulunmadı mı?! (36) ([68]) 25. 7. 1361

Bakınız; hz. Seyyidişşuheda selamullah aleyh, çağın, en seçkin ve en üstün

mümini... Haşimoğulları'nın([69]) en güzide gençleri ve en güzide sahabeleriyle

birlikte - hz. Hüseyin - şehid olup göçüveriyorlar bu dünyadan şehadetle... Ama

Yezid'in - la - o iğrenç meclisindeki konuşmada hz. Zeyneb selamullah aleyha

"Kerbelâ'da güzellikten başka bir şey görmedim" diye yemin ediyor! Kamil bir

insanın gidişi, mükemmel bir insanın şehid olması Allah evliyalarının nazarında

"güzel" diri... Sırf savaşıp öldürüldüğü için değil; Allah yolunda bir savaşa girdiği

için, Allah yolunda bir kıyama giriştiği için... (37) 21. 11. 1365

Tıpkı hz. Zeyneb selamullah aleyhâ misali evlatlarını veren, Allah Teâlâ ve

aziz İslam uğrunda her şeyinden geçen ve bununla da iftihar ederek, karşılığında

elde ettiği şeyin, dünyanın değersiz metâı şöyle dursun, Nâim Cennetleri'nden de

üstün olduğunu bilen ve - zulme karşı korkmadan - haykıran nice büyük kadınların

olduğunu gördük... (38) 15.3. 1368

HAZRET-İ MERYEM -S-

Kur'an-ı Kerim'de; peygamber olmayan ve bazı melekleri, hatta Cebrail'i -s-

gören ve onunla konuşmuş bulunan insanların varlığına delalet eden birçok ayet

vardır, örnek olarak bu ayetlerden bir - ikisine değiniyorum burada:

Âl-i İmran Suresi, 42. ayet-i şerife de şöyle buyrulmaktadır: Melekler de

"Meryem, şüphesiz Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve âlemlerin kadınları

üzerine seçkin kıldı" Aynı surede, Allah Tealâ, hz. Meryem'in -s- hallerini

nakletmekte. (40. ayetten itibaren) ve hz. İsa Mesih'in -s-mucizeleri ve özel

hallerinin çoğunu melekler hz. Meryem'e -s-anlatmakta ve ona gaybdan haberler

vermektedirler. Bu cümleden olmak üzere Meryem Suresi 17. ayette " ... ona

Ruhumuzu (Cibril) göndermiştik, o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü -

Meryem'e-" buyrulmaktadır. Hz. Meryem'in -s- meleklerle ve Cebrail'le görüşüp

konuştuğuna dair Kur'an-ı Kerim'de daha birçok ayet vardır, Allah Teâlâ, ona

gaybdan verilen haberleri nakletmektedir birçok ayette. Keşf'ul Esrar, s: 126

Yüce Allah'ın selam ve salâvatı ölüleri dirilten, uyuyanları uyandıran

azimuşşan peygamber hz. Ruhullah İsa bin Meryem'in üzerine olsun. Yüce Allah'ın

selam ve salâvatı, - hz. İsa'nın -s- şanı yüce annesi olan ve ilâhi nefhayla; "ilahi

rahmete susayanlara" böylesine büyük bir evlat kazandıran Meryem-i Azrâ ve

Sıdıkâ-i Hûrâ'ya olsun (39). 2. 10. 1357

Bugün hz. İsa aleyhisselama uyduğunu söyleyenler, o hazretin sadece

birtakım maneviyatlardan söz ettiğini zannederler. Hâlbuki o hazret te böyleydi -

mücadeleciydi - daha başından beri mücadele etmesi gerektiği belirlenmiş

durumdaydı - nitekim - daha henüz dünyaya gelmiş bir bebekken "ben kitap

getirdim" diyor. Kur'an anlatıyor bu hadiseyi; annesi - hz. Meryem -s- onu dünyaya

getirdiğinde, Yahudilerin kendisine yaktığı iftiralar ve çirkin sözlerden pek rahatsız

olduğunda hz. İsa -s- ona "hayır, hiç üzülme" diyor, "seninle konuşmak isterlerse

oruçlu olduğunu ima et ve beni göster, gidin şu çocuktan sorun, de! "buyuruyor ki,

hz. Meryem de bu sırada zaten oruçlu olsa gerektir. Geldiler... Hz. İsa - as -henüz

dünyaya yeni gelmiş bir bebekti; gelip hz. Meryem'e - as - çok kırıcı laflar ettiler, o

da bebeğini göstererek "ona gidin söyleyecekleriniz varsa ona söyleyin" diye ima

etti. - Yahudiler "biz şu bebekle nasıl konuşabiliriz ki?!" diyorlardı. Bu sırada hz.

İsa - as - konuşmaya başladı, "Allah Teâla bana kitap vermiştir" dedi. (40) 19. 8.

1366

Kaynakça:

(1) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından, sahife-i

Nur c: 6 s: 187

(2) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından Age c: 12

/ s: 72

(3) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından Bir

grup hanım ziyaretçiye yapılan konuşma ae, 6/194

(4) Hava Kuvvetleri'nden bir grup pilota hitaben ae, 14 / 200

(5) Kadın Günü Münasebetiyle ae, 16 / 125

(6) Kadın Günü Münasebetiyle ae 19 / 278

(7) Kadın Günü Münasebetiyle ae 6/185

(8) Kadınlara Konuşma, ae / 194

(9) Kadınlara Konuşma, Kadın günü münasebetiyle 12 / 72

(10) Kadınlara Konuşma, Yetkililerle, ae 19 / 269

(11) Kadınlara Konuşma, Kadın Günü münasebetiyle bir grup kadına hitaben

ae 19 / 278

(12) Kadınlara Konuşma, İslam İnk. ve Şehadet Günü münasebetiyle ae 20/61

(13) Kadınlara Konuşma, siyasi - ilahi vasiyetten ae 21 /171

(14) Sağlık Bak. Memurlarına kon, ae 9 / 18

(15) Sağlık Bak. İnkılâp Muh. Günü Mün. ae 12 / 181 ayrıca, bk: Aşura

Kıyamı - İmam Hum. Es. Tanz. ve Yay. Müess. Türkçe s: 25, 26

(16) Sağlık Bak. Ordu ve Sipahilere hit a.e 16 / 67

(17) Sağlık Bak. Kadın Gün. Mün. a.e 16 / 125

(18) Üst düzey Yetkililerine Konuşma a.e 17 / 216

(19) Hava Kuvv. Konuşma, a.e 5 / 283

(20) Dev. Muh. Kon. 7/17

(21) Dev. Muh. Ordu kon 16 / 67

(22) Kadın Gün. 19 / 120

(23) Kadın Gün. 19. 279

(24) TV - Rad. Gnl. Müd'e mektup 21 / 67

(25) Kadın Gün. Mün. 6/185

(26) Bir grup kadına kon. 6/194

(27) Kadın Gün. mün. 12/72

(28) Kadın Gün. mün. 14/201

(29) Kadın Gün. mün. 16. 125

(30) Kadın Gün. mün. 19. 120

(31) Kadın Gün. mün. 19 / e) 278

(32) Allah'a inanmanın yapıcı etkisine dair konuşma ae / 203

(33) İslami Şûra Meclisi Milletvekillerine kon. ae 18 / 4

(34) Kadın günü mün. ae 6 / 187

(35) Dini konuşmacılar ve hatiplere hit, ve 17 / 59

(36) Dini konuşmacılar ve hatiplere hit, a.e 17 / 60

(37) Yetkililere konuşma; a.e 20 / 64

(38) Vasiyetname, a.e 21 / 172

(39) Dünya Hristiyanlarına hit; a.e 4 / 88

(40) Yasama, yürütme ve yargı yetkililerine 20 / 158

Dipnotlar:

x- Atatürk'ün kılık kıyafet kanunu olduğu gibi Rıza Han tarafından iktibas

edilmiş,1928-30 'lu yıllarda İran'da çarşaf veya başörtüsüyle sokağa çıkanların

örtüleri zorlabaşlarından alınmış, hatta çoğu kadın, örtüsünü açmak

istemediğinden polis copları altında can vermiş, erkekleri idam edilmiştir -

çevirenin notu -

[1]- Rıza Han'ın Kadınların Örtünmesini Yasaklaması: Meşrutiyet inkılâbından ve

hş. 1306'nın ortalarından sonra, Rıza Han'a yakın bazı çevrelerde kadınların

örtünmesinin yasaklanması mevzuu gündeme gelmeye başladı ve çok geçmeden hş.

1307 Nevruz günü Rıza Han'ın eşiyle kızları hicapsız - tesettürsüz - olarak halkın

içine çıktılar. Örtünmeyi resmen yasaklayan kanun, Rıza Han'ın Türkiye'den

dönüşünden (1313 hş.) sonra hş. 1414'ün 17 Dey'inde yürürlüğe girdi. Mezkûr

tarihte Rıza Han, eşi ve iki kızıyla birlikte ilk öğretmen okulunun açılış törenine

katıldı; oradaki diğer bakan ve devlet yetkilileri de bu törene katılmış, kadınlar

hicapsız olarak gelmişlerdi. Bu törende Rıza Han kadınlara hitaben şöyle diyordu:

"Biz, hapishanenin parmaklıklarını parçaladık. Şimdi serbest kalan mahkûm, kafes

yerine güzel bir ev yapsın kendisine! "Rıza Han'ın bu girişimi Müslüman Iran halkı

ve ulemanın sert tepkisiyle karşılaştı ve Tahran, Meşhed, Kum ve diğer

büyük Şehirlerde olayı protesto eden Müslümanlar Rıza Han'ın silahlı

memurlarının feci saldırılarına maruz kaldılar

[2]- Rıza Han'ın Yerine Geçen Oğlu: İran’ın devrik Şahı Muhammed Rıza. İran

İslam İnkılâbı’nın hızla doruğa yükselmesi üzerine hş. 26 Dey 1357' de Amerika'nın

direktifiyle İran’dan kaçtı Babası Rıza Han'ın İngilizler tarafından tahtından

indirilmesinden sonra 25 Şehriver 1320 hş. de müttefikler tarafından tahta

oturtuldu ve hş. 1357'ye kadar, yani 37 yıl İran'da despotluğunu sürdürdü. Onun

saltanatı boşunca İran önce İngiliz emperyalizminin bir sömürgesine dönüştü,

sonra da İran'ın maddi ve manevi kaynaklarını talan eden ABD egemenliği ülkeye

tam anlamıyla hâkim oldu

[3]- Gorbaçov’a Tarihî Mesaj: imam Humeyni -ra- bereket dolu Ömrünün son

demlerinde Allah'ın has evliyalarına mahsus bir girişimde daha bulunarak eski

SSCB devlet başkanı Mikail Gorbaçov'a çok ilginç bir mektup gönderdi. Söz

konusu mektup yazılırken 8 yıllık tahmili İran - Irak savaşı yeni bitmiş ve dünya

sömürü odaklarına bağlı siyasi yorumcular, küfür dünyasının ahtapot medyasının

da yardımıyla, İran'ın Güvenlik Konseyi'nin 598 no'lu bildirisini kabulünü İslam

Cumhuriyeti yürütme yetkililerinin inançlarında bir sarsılma ve İslam İnkılâbı’nın

prensiplerinden taviz vermesi Şeklinde takdim etmişlerdi dünya kamuoyuna. Bu

nedenle İslam düşmanları İslam İnkılâbı’nın İran sınırları dâhilinde mahsur

kalacağını ve sınır ötesi beldelerdeki etkilerini artık yitireceğini sanmışlardı

İşte bu Şartlar altında imam Humeyni'nin -ra- eski Sovyet lideri Gorbaçov'a

gizli bir mesaj yolladığı haberi başta siyasi liderler, düşünürler ve yorumcular gelmek

üzere bütün dünyada Şok tesir yarattı; bu mesajın, İran'ın tanınmış seçkin din

adamlarından birinin başkanlık ettiği bir heyet tarafından götürülmesi bu etkiyi

daha da arttırmıştı. Söz konusu heyet rahmetli İmam’ın -ra- seçkin öğrencisi

Ayetullah Cevadi Amuli başkanlığında Dışişleri Siyasi Muavini ve İslami Şura

Meclisi Milletvekillerinden bir beyanın teşekkülüyle 3 Ocak 1989’da -hş. 13 Dey

1367- Moskova’ya indi ve ertesi gün saat 11.00’da Kremlin Sarayında

Gorbaçov’la 2.5 saat süren bir görüşmeyi başlattı.

Bu heyetin ilginç terkibi ve nasıl bir mesaj götürdüğü mevzuu İran İslam

İnkılâbıyla bu inkılâbın büyük lideri İmam Humeyni’nin -ra- bir kez daha bütün

dünya kamuoyunun dikkatlerini kendilerine çekmesine neden oldu. Sovyet Lideri

Gorbaçov başta gelmek üzere üst düzey yetkilileri İmam’ın –ra- mesajı hakkında

çeşitli ihtimallerde bulunmuş ancak bu mesajın asrın İbrahim’i-as- olan rahmetli

İmam’ın -ra- onları tevhid ve Muhammedi öz İslam’a davetini içerebileceği hiç

kimsenin aklından dahi geçmemişti

[4]-Zehra Merziyye: Yüce İslam peygamberi hz Muhammed'in - saa - biricik kızı hz.

Ali bin Ebu Talib 'in Ebrar ayetlerine mazhar olan sevgili eşi Ümm'ül müminin hz.

Fâtımâ aleyhâselam. Bu yüce kadın, muazzam keramet ve takvası nedeniyle Rabb'ul

Âlemin’in özel bir lütfuna mazhar olmuş onun soyundan gelen evlatları da aynı

takvayı sergileyerek aynı ilahi lütufu kazanmış ve nesli dünyada eşine rastlanmayan

bir bereket bulmuştur. Çağın put kırıcı İbrahim'i - as - olan rahmetti imam Humeyni -

ra- hz. Zehrâ-ı Merziyye aleyhâselam'ın pâk sülalesinin çağdaş bariz örneklerinden

biridir.

[5]- Boşanma hususunda birini vekil tayin etme hakkı: Nikâh kıyma sırasında

kadının, eşinin daha sonra uyuşturucu, cinnet... vb. bozukluklara müptela olması

halinde ondanboşanabilmesi için mahkemeye müracaat hakkını birine tevdi etmesi.

İslam, bu hakkıkadına vermiştir

[6]- Kadın Günü: Hicri kameri Cemadi'ul Sâni'sinin 20'si, yani yüce İslam

peygamberi hz. Resulullah'ın -saa- biricik kızı hz. Fatımâ Zehra'nın -s- mübarek

doğum günü, İran İslam Cumhuriyeti'nde kadın günü olarak ilan edilmiş ve bu

yerinde karar dünya Müslümanları tarafından da büyük bir ilgi ve coşkuyla

desteklenerek kabul edilmiştir,

[7]- Zalim yönetimlere karşı söz konusu kahramanca hutbeyi okuyan - Hz. Zeyneb

aleyhâselam - Hz.'İmam Ali'yle -s- Ümmül Müminin hz. Fatıma aleyhâselam'ın 3.

çocukları ve ilk kızlarıdır. Hz. Resulullah'ın -saa- evlatlar ıKerbelâ'da dönemin

halifesi Yezid tarafından alçakça kılıçtan geçirildikten sonra Şühedadan geriye

kalan kadınlarla çocuklar Aşura günü Yezid orduları tarafından zincirlere vurulup

esir edildi. Hz. Zeynep -s- bu esirler kafilesinin başını çekmekte ve onlara teselli ve

moral vermekteydi. Kerbelâ'dan Şam'a - dönemin halifesi Yezid'in başkenti - kadar

yolu üzerinde rastladığı herkese Kerbelâ Şehidlerinin niçin canları pahasına Yezid

iktidarının karşısına dikildiğini anlatmış ve bu muazzam Hüseynî kıyamın tarihi

mesajını insanlık dünyasına duyurmuştur

[8]- Bihar'il Envar c: 25 s: 1, 103

[9]- Ae c: 18 s: 382, Tarihunnebi, bab: İsbatun miraç, 85. Hadis

[10]- El- Erbain, Allame Meclisi s: 177, 15. hadisin şerhi

[11]- Mevcut muteber rivayetlere göre mübarek Kadir Gecesi, Ramazan-ı Şerifin

19.21 veya 23'üncü gecelerinden biridir. Kadir Gecesinin değer ve konumu, bin

aydan daha hayırlıdır. Kadir gecesi, bütün mahlûkatın 1 yıllık kader ve takdiratının

Allah Teâlâ tarafından belirlendiği gecedir. Allah Teâlâ’nın buyurmuş olduğu

üzere bu gece, Kur'an-ı Kerim'in tamamının bir bütün olarak hz. Resulullah'a -saa-

nazil olduğu gecedir. Bu gece melekler ve Ruh, kâinatın işlerini belirlemek üzere

Allah Teâlâ'nın izniyle inerler. Kadir Gecesi Rahmet gecesi olduğundan ve Allah

Teâlâ indinde özel bir değer taşıdığından müminlerin bu geceyi uyumayarak dua ve

Allah'a yakarışla geçirmeleri önemle tavsiye edilmiştir. Din büyükleri ve ulema bu

gece için özel dualar ve bu geceye mahsus usul ve adâb belirlemişlerdir

[12]- Burhan Tefsiri, tanınmış Şia âlimi Seyyid Hâşim Buhrânî'ye ait ve rivayetlere

dayalı tefsirdir.

[13]- Kâfi: El Kâfi Fi Hadis: Şia’nın tanınmış 4 muteber kitabından biri olup

Muhammed bin Yakub İshak Kuleynî Râzî (h. 328 veya 329) tarafından yazılmıştır,

Sika't-ul İslam olarak tanınan Şia’nın büyük muhaddislerinden ve hadis Şeyhlerinin

en büyüklerindendir. Şia’nın 4 büyük kitabi (kütüb-i erbaa) nın ilk yazarıdır, uzun

yıllar boyunca büyük hadis kitabi "Kâfi'yi üç bölümde yazdı: Usul, Furu, Rowze -

mersiye - Bu muazzam eser 34 kitapla 326 babdan müteşekkil olup 16 bin hadis

kapsamaktadır.

[14]- Musa bin Cafer hazretleri, Şia’nın 7. imamı olup "Kâzım" lakabıyla

meşhurdur (hk 128 - 173)

[15]- Duhan, 1 - 4, Burhan Tefsiri c: 4 s: 158

[16]- Usul-i Kâfi, c: 2 s: 326, Kitabul Hüccet, Mevlud'un Nebi -saa- babı, 4. hadis

[17]- Tesbihat-ı Sıddiykâ veya bir başka adıyla tesbihât-ı Fâtıma (hz. Fâtıma -s-

tesbihi) 34 defa Allahu Ekber, 33 defa elhamdülillah ve 33 defa de suphanallah' tan

ibarettir

[18]- Furu-u Kâfi c: 3 s: 343, kitabusselât, namazdan sonra takibat babı 14. hadis

[19]- 27. 2 1358, hk. 1399'a müsadif 20 Cemadiussâni

[20]- Usul-i Kâfi c: 2 s: 355

[21]- Hz. İmam Sâdık selamullah aleyh: Ehl-i Beyt -s- imamlarının 6. sı hz. İmam

Cafer bin Muhammed -s- "Sâdık" lakabıyla tanınmıştır

[22]- Hazret-i Emir: Hz. Resulullah'ın - saa - mübarek Ehl-i Beyt- inin -s- 1. imamı hz.

Ali bin Ebu Talib -s-

[23]- Hz. Sâhib selamullah aleyh: Hâl-i hazırda "gaybet-i kübra" da bulunan ve

Ehl-i Beyt-i Resulullah'ın -saa- mutahhar imamlarının 12. 'si ve sonuncusu olan hz.

Mehdi aleyhisselam - Allah Teâlâ onun zuhurunu çabuklaştırsın inşaallah

[24]- Aşurâ İmamı: Dönemin zalim ve zorba halifesi Muaviye oğlu Yezid'e karşı

giriştiğiŞanlı kıyamla hk. 61. yılın Muharrem ayinin 10. günü İslam tarihini

ölümsüzleştirerekdin-î mübîn-i Muhammed'in - saa - bekası için en yakın yârenleri

ve en yakınakrabalarından 72 kişiyle birlikte Şehadet sancağını dalgalandıran Ehl-i

Beyt'in - sa - 3.imamı hz. Hüseyin bin Ali selamullah aleyh.

[25]- İmamların -s- Şâbaniye Münacaatı: Bu dua taşıdığı yüce mana ve fevkalâde

zenginmanevi içeriği nedeniyle hz. imam Ali -s- ve evlatları tarafından her Şaban

ayındadefalarca okunmuştur. Hz. imam Humeyni' nin de - ks -bereketli hayatı

boyunca okunmasını sık sık önemle vurgulamış olduğu bu muazzam duanın önemi

hakkında bütün Ehl-i Beyt imamlarınca okunduğu ve Nur imamlarının tamamının

bu duavasıtasıyla Allah Teâlâ’ya yakarmış olduğunu söylemek yeterli olacaktır

[26]- Hz. Hüseyin bin Ali Aleyhisselam'ın Araf at Duası: Araf at, Hac

mevsimindehacıların 9 Zilhicce'de konakladığı Mekke yakınlarındaki bir durma

noktasıdır. Bu dua hz. İmam Hüseyin bin Ali'ye -s- ait olup hazretle, oğlu imam

Seccad hazretleri -s-tarafından Hac mevsiminde 9 Zilhicce günü Arefe Çölü'nde

okunmaktaydı. Bu dua, Şehidler ve hürler kervanının efendisi hz. "imam Hüseyin

bin Ali 'nin -s-biricik Yaratlclsl 'na fevkalade bir samimiyet ve aşkla yakarışıdır.

Ehl-i Beyt'in masum imamlarının diğer duaları gibi Arafat Duasl da muazzam ve

derin manalar taşır

[27]- Muhammed -saa- Soyunun Zebur'u Olan Sahife-i Seccadiye: Büyük

peygamberlerden biri olan hz. - Davud aleyhisselam'a inen Zebur, pek çok ilim ve

hikmetle doluydu. Taşıdığı derin mana ve zengin muhtevası nedeniyle "Sahife-i

Seccadiye" ye Ehl-i Beyt -s- bilimlerine aşina olanlar tarafından "Al-i

Muhammed'in -saa- Zebur'u", "Ehl-i Beyt'in incil'i" ve Kur'an'ın Kız kardeşi "gibi

isimler verilmiştir. Bu kitap, taşıdığı 54 duayla, Şia tarihinde, gerçeği arayan

hakikat âşıkları ve bilim adamları için daima ilham kaynağı olmuş ve tarih

boyunca eğitim ve öğretim sahasında fevkalâde büyük bir rol oynamıştır

[28]- Sahife-i Fatımiye: Ehl-i Beyt'in baş tacı hz. Resul-ü Ekrem'in -saa- biricik kızı

hz. Fâtima-ı Zehra'yla -s- eşi hz. imam Ali'ye -s- mensup bir kitaptır. Dünyanın

geleceğine ilişkin haber ve bilgiler taşıyan bu kitap, Ehl-i Beyt imamları -s-

tarafından özenle saklanmaktaydı Mevcut rivayetler esasınca hacmi, Kur'an'ın 3

katıdır.

[29]- İmam -ra- bu konuşmayı yaptığı sırada Kum'daydı; oradaki evinde yere serili

bulunan sade kilimi kastediyor.

[30]- Muaviye oğlu Yezidin vahyi temelinden inkâr eden meşhur beyti

[31]- "Ne Bir haber Vardı, Ne de inen Bir Vahiy." : Abdullah İbni Zeb'eri'nin

zındıkŞiirinin "Haşimogulları saltanatla oynadılar - siyaset yaptılar - / Yoksa ne bir

haber vardıaslında, ne de inen bir vahiy"... beytinden alınmış bir mısra Allah'ın ve

meleklerinin laneti ona olsun, Yezid, hz. Resulullah'ın - saa - Ehl-i Beytini - saa -

Kerbelâ'da vahşice Şehid ettikten sonra Peygamber Ehl-i Beyti'nden geriye

kalan kadınlarla çocukları esir alıp zincirlere vurdurarak Şam'a kadar perişan bir

halde getirtmiş ve Şam'daki sarayında Cennet Gençlerinin Efendisi hz İmam

Hüseyin'in - sa -kesik başı altın bir tepsi içinde önüne konulduğunda, tıpkı cahiliyet

döneminde atalarının yaptığı gibi kibirlenmiş ve Emevî soyunun gerçekte hiçbir zaman

vazgeçmemiş olduğucahiliyet inanç ve akideleriyle elindeki çubuğu hz îmam

Hüseyin'in - s- mübarekdişlerine vurarak oradakilerin gözleri önünde bu zındık

Şairin Şiirini zevkle okumuştur. Bkz: Ma'essucum fi tercemet-i Nefs'il Mefhum:

Allame Şuerânî s: 252

[32]- Ansızın Büyük Bir insan: Maksat, mukaddes İslam dininin izzetini korumak

amacıyla Yezidin bozuk düzenine ve kokuşmuş saltanatına yiğitçe

başkaldırarakkendisinin ve en çok sevdiği yârenlerinin cani pahasına Emevî ktidarının

zulüm çehresinigözler önüne serip, kurtarıcı İslam okulunun ölümsüzlüğünü bütün

dünyaya ispatlamışolan Şehitler serveti ve Ehl-i Beyt imamlarının 3.' sü hz imam

Hüseyin - sa - dir

[33]- Sayıca dört beş kişi olanlar: Vahy ailesinde büyüyüp yetişmiş ve bizzat

hz.Resulullah'tan - saa - terbiye almış olan insanlık tarihinin seçkinlerinden hz İmam

Ali'yle -s- hz. Fâtımâ Zehra selamullah aleyha'nın evlatları olan hz. İmam Hasan'la

imam Hüseyin -s- ve hz. Zeyneb'le hz. Ümmü Gülsüm (Kulsum) selamullah aleyhimâ

[34]- İmam -ks- kendi evini kastediyor

[35]- Hz. imam Bakır -s- : Ehl-i Beyt'in 5. imamı hz. Muhammed bin Ali'nin (hk. 57

-114) lakabı "tümleri yarıp açarak her şeyin özüne inebilen" anlamında "Bâkır'el

Ulûm”du

[36]- Hz. Fâtımâ Zehra Seîamullah Aleyha'nın Dönemin Hükümetine Karşı

Hutbesi: Hz.Peygamber-i Ekrem 'in - saa - rıhletinden sonra ancak çok kısa bir

süre yaşayabilen iki

cihan kadınlarının efendisi hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah aleyha, sevgili babasının

-saa- -vefatından sonra hilafeti ve Fedek'i gasp edenlere karşı çok güçlü ve etkili

iki konuşma yaptı

Mevcut tarihi belgelerin de ortaya koyduğu üzere ilk hutbesini, hz

Resulullah'ın -saa- vefatından hemen sonra Mescidunnebi'de cami cemaatine, 2.

hutbesini de Şehadetinden önce, yaralı olarak yaptığı sırada ziyaretine gelen

muhacir ve ensar kadınlarına karşı irad buyurdu.

Bu hutbelerin ana mevuzu hz. Ali -s- nin velayetini savunma, babası hz.

Resulullah'ın -saa- hediyesi ve mirası olan Fedek'in kendisine iadesini talep etme,

adaletin icrası ve hakkını isteme, zulme uğradığını açıkça beyan etme ve mevcut

gelişmeler karşısında Müslümanları bilinçlenme ve uyanık olmaya davetti

[37]- Emir'el müminin hz. Ali'nin -s- Kıyamı ve Yıllarca...

Hz Resul-ü Ekrem'in -saa- rıhleti, o hazretin Ehl-i Beyt'iyle yakın ashabı için

büyük bir acıydı aslında. Bu acıyı yaşamakta olan Müslümanlar ve bilhassa o

hazretin vasisi olan hz. Ali -s- iki cihan servetinin pak naşının guslü ve kefeniyle

meşguldüler.

Hz. Resulullah'a -saa- en yakın olan sahabeler onun mutahhar naşının gusül

ve kefeniyle meşgulken bu fırsatı ganimet sayan birkaç kişi, Gadir-i Humm'da

herkesin Şahid olduğu büyük vak'ayı görmezden gelip söz konusu yerde hz.

Resulullah'ın -saa- hz. Ali'yi -s- kendisinden sonra "müminlerin velisi ve imamı"

olarak tayin ettiğini ve bunun da ilahi emirle vuku bulduğunu (Necm, 4) bildikleri

halde Benî Sâide Sakıyfesi'nde toplanarak kendi aralarından birini halife seçmek

suretiyle İslam âleminin geleceğine büyük bir darbe indirip Müslümanların

velayetini doğru çizgisinden saptırdılar.

Hz Ali -s- hilafet ve yönetim vazifesinin hz Resulullah'ın tayin etmiş olduğu

şekilde yerine getirilmesi ve oynanan komplonun bozulması için var gücüyle

direndi, komploculara karşı koydu ve Müslümanları aydınlatmak için elinden

geleni yaptı Ne var ki münafıklar ve İslam düşmanlarının bu hadiseden de

yararlanarak Müslümanlar arasında nifak ve ayrılıklar yaratmaya başladıklarını

görünce Müslümanların birlik ve vahdetinin korunması ve İslam’ın Şahsi emellere

kurban gitmemesi için susmayı ve sabretmeyi tercih etmek zorunda kaldı. Hz. imam

Ali -s- hayatinin bu kesitini "Gözümde diken, boğazımda kemik takılı bir halde

sabrettim ..." tabiriyle tanımlar

[38]- İmam Müctebâ: Ehl-i Beyt imamlarının 2. si olan hz. İmam Hasan'ın -s-

lakabı "Müctebâ' dır. Babası hz. Ali'nin -s- Şehadetinden sonra Müslümanlar hz.

imam Hasan'la -s- biatleşerek onu halife seçtiler. Hz. Ali'nin -s- henüz Şehid

olduğu ve bir yandan Muaviye'nin, bir yandan da haricilerin İslam ümmetinde

ciddi parçalanmalar yarattığı son derece kritik ve karmaşık bir dönemde yönetimi

devralmış oluyordu. Halifelik iddiasına kalkışmış olan Muaviye'nin ardı arkası

kesilmeyen fesat, ahlaksızlık ve komplolarına bir son verebilmek için savaştan

başka yolun bulunmadığını gören İmam Hasan -s- süratle savaş hazırlıklarına

başladıysa da kendisine biat eden insanların bir kısminin ihanet etmesi, kiminin

alçakça oyunlara girişmesi ve Muaviye'nin altın keseleri karşısında inançların

gevşeyivermesi neticesinde bir anda kendisini yapayalnız bulan İmam -s-

Müslüman kanının boş yere akıtılmaması ve İslam beldesinin birliğinin

bozulmaması için Muaviye'nin 5 maddelik barış önerisini kabullenmek zorunda

kaldı Emevilerin iktidarına da kısıtlamalar getiren bu barış anlaşmasının ana

ekseni Şu mevzulardan ibaretti: Muaviye, bulunduğu yerde Allah'ın kitabı ve

Resulü'nün -saa- sünnetine uygun davranacak ve bundan böyle Müslümanlar ve

bilhassa hz. Ali taraftarı olanlar -Şia- Muaviye'nin kiralık katilleri ve

saldırganlarının alçakça saldırılarına maruz kalmayacak, Allah Resulü'nün -saa-

Ehl-i Beyt'i aleyhinde gizli veya açık komplolar çevrilmeyecek ve Muaviye İslam’ı

bir saltanat sistemine dönüştürmekten vazgeçtiğini ispatlamak için kendisinden

sonra kimseyi ve bilhassa oğlu Yezid'i halife tayin etmeye kalkışmayacaktı

Muaviye bütün bu Şartları kabul edip mühür bastığı halde hiçbirine sadık kalmadı

ve bununla da yetinmeyerek hz imam Hasan-ı Müctebâ'yı -s- alçakça zehirleterek

Şehit etti. Sabır ve metanet timsali olan hz. imam Hasan'ın -s- Muaviye tarafından

zehirletilerek Şehid edilmesi hicri kameri 50. yıla rastlar

[39]- Zalim ve Zorba Emevi Devleti:

Hulefa-i Râşidin 'den sonra, yani hk. 40. yıla rastlayan miladi 662'de

Emevîler, türlü oyun ve ihanetlerle İslam devletinin yönetimini ele geçirdiler ve hk

132'ye (m: 750) kadar halifelik makamını gasp etmiş oldular. Emevî Devleti'nin

kurucusu, Mekke fethi sırasında kılıçları ensesinde hissedince Müslüman olduğunu

söyleyip kelime-i Şehadet getirerek canını kurtaran Ebu Süfyan'ın oğlu

Muaviye'dir. Onunla birlikte cahiliyet düzeni diriliyor ve İslam yönetimi yerini

babadan ogula geçen sultanlık ve zengin - soylular düzenine bırakıyordu. Emeviler

dönemi, İslam tarihinin en acı ve karanlık kesitlerinden biridir. Bu zulüm

iktidarının egemenliği boyunca hz. Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'i ve taraftarları -

Şia Müslümanları - olmadık işkence ve baskılara maruz kalmış acımasızca

öldürülmüş hapislerde yaşamış ve bu cümleden olmak üzere hz. Resulullah'ın -saa-

"cennet gençlerinin efendisi” olduğunu buyurduğu hz. imam Hüseyin'le Ehl-i Beyt'i

ve yakın yarenlerinden 72 mümin, Muaviye'nin oğlu Yezid - lanetullah aleyh -

tarafından acımasızca Şehid edilmiş ve hz Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'ine -s-

mensup kadınlarla çocuklar tıpkı kâfirler gibi esir alınmışlardır

[40]- Hz. Seyyiduşşühedâ: Ehl-i Beyt imamları ve Şia rehberlerinin 3. 'sü hz. İmam

Hüseyin bin Ali -s- (hk. 4-61). Yezid iktidarının hızla İslam’dan uzaklaşması ve

çekinmeden cahiliyet geleneklerini diriltmeye başlaması üzerine bir avuç adamıyla

Yezid'e karşı kıyam etti ve hk. 61. yılda Kerbelâ'da 72 adamıyla Yezid'in on

binlerce kişilik ordusunun karşısına dikildi. Hz. Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'inin

erkeklerinin acımasızca kılıçtan geçirilip kadınlarla çocuklarının halife ordusu

tarafından esir alındığı bu kanlı hadise "Aşurâ" ve "Hüseynî Destan" adıyla tarihe

geçmiş ve "Mükemmel ve örnek bir İslâmî hareketin manifestosu" olarak

Müslüman ümmete mal olmuştur

[41]- Üzülerek Belirteyim ki Radyoda: İran İslam Cumhuriyeti radyosundan yayınlanan

bir röportajda - hş. 8 Behmen 1367 - hz. Fatımâ Zehra selamullah aleyha'ya

hürmetsizlikte bulunulmuş yabancı bir sinema artisti "Müslüman kadının örneği"

olarak takdim edilmişti

[42]- İbni Ebi'l Hadid Şerhi c: 16 s: 211

[43]- Sâbık ve Haktan uzak Şah: Sabık Şahtan maksat Rıza Şah, Hak'tan uzak

Şahtan maksat da onun oğlu Muhammed Rıza Şah'tır

[44]- Özgür Erkekler ve Özgür Kadınlar: Onbeş Hordad'da İslami direnişi kanlı

bir Şekilde bastıran Şah rejimi Bakanlar Kurulu'nun Tahran ve Şiraz Şehirlerinde

sıkıyönetim süresini 60 gün uzatma kararını onayladığı 3 Mordad 1342

toplantısından sonra hş. 5 Şehriver 1342'de kamuoyuna yeni bir oyun oynayarak

"Özgür Kadınlar ve Özgür Erkekler Kongresi "adlı göstermelik bir kongre

tertipledi ve bu kongrede Şahin Ak Devrimi (!) nin gölgesinde İranlı erkeklerle

kadınların ne kadar hür oldukları (!) yolunda nakaratlar tekrarlandı. Bu kongrenin

tertiplendiği 1342 Şehriver'inin 5-8. günlerinde basın yayında yer alan haberlere

göre kongreye sözde Iran kadın ve erkeklerini temsilen 1000 özgür (!) kişi

katılmıştı Laik Şah rejimi matbuatı bu haberi balon gibi şişirecek ve "meşrutiyetten

bu yana İran 'da gerçekleşen en büyük tarihi oturum" (!) gibi abartmalı ifadeler

kullanacaktı Bu kongreden sonra Şah "özgür erkekler ve özgür kadınlar"

nakaratını dilinden düşürmemeye özen gösterdi

[45]- Rıza Han'la, oğlu sabık İran Şahı Muhammed Rıza

[46]- Şahla, babası zorba ve kültürsüz Rıza Han - çev -

[47]- Aryamehr Prensiplerine Göre Eğitim: "Arya soyunun parlak güneşi" anlamına

gelen" Aryamehr" lakabı, Azerbaycan senatörü Rızazade Şafak'ın Şaha verdiği bir

isimdi. Halkın Şaha daha sıcak bakmasını sağlamak için ona tumturaklı ve ilginç bir

isim bulunması (kimi ülkelerde "falan kavmin atası" gibi) yolunda meşhur yazar, şair

ve edebiyatçıların tümüne emir vermiş olan dönemin başbakanı Esedullah Alem,

önerilen tumturaklı isimler arasından "Aryamehr"i beğenmiş ve İran Milli Şûra Meclisi

hş. 1339'da bu lâkabın Şaha ait olduğunu resmen onaylayıp açıklamıştı! İslam

ülkelerinde egemenliğini sürdüren emperyalizmin direktifleri doğrultusunda, bölgedeki

diğer birçok güdümlü lidere olduğu gibi Şaha da Irkçı ve kavmiyetçi bir lâkap verilmiş

ve böylece diğer kavimler küçük görülmüş oluyordu ki İslam’la bağdaşmayan bu

çirkin "isim ve lâkap verme" olayı o günlerde İslam uleması ve Müslüman camia

tarafından alayla karşılanmıştı "Aryamehr prensiplerine göre eğitim "derken" laik

rejimin lâik eğitim sistemi" kastedilmektedir.

[48]- İmam -ks- burada, Ehl-i Beyt'in -s- bir adak üzerine üç gün oruç tutup

iftarlarını, kapıyı çalan yoksula, yetime ve esire vermeleri üzerine nazil olan insan

- Dehr - Suresi'ne (ve bilhassa 5. ayetinden 25. ayetine kadarki 20 ayet-i kerimeye)

işaret ediyor. Bu sureye mezkûr hadise nedeniyle "Hel Etâ Suresi" de denilmiştir.

Söz konusu ayetler de 'Ebrâr ayetleri" olarak meşhurdur - çeviren - Bk: Tefsir-i

Keşşâf, ibni Abbas'tan rivayetle

[49]- Kum Şehrinde, hz. Masume'nin -s- makberinin yanında bulunan bir yüksek

dinî-ilmiye medresesi

[50]- Savak Şah dönemi İran'ının gizli istihbarat teşkilatı "Sazman-ı İttilâat ve

Emniyet-i Keşver" (Ülke İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı)' in kısaltılmış adı; hş. 1336

(miladi1957'li yıllar)'da Şahin özel emriyle resmen kuruldu. Kuruluş gayesi Şah

rejimimuhaliflerini bastırmak ve islami hareketi ortadan kaldırmaktı. CIA ve

MOSSAD'la yakın işbirliği içinde olan Savak'ın acımasızlık ve gaddarlığı Uluslararası

Af Teşkilatı genel sekreterinin hş. 1354'te resmen insan hakları konusunda hiçbir

ülkenin karnesi Şah İran'ınınki kadar kara değil!" demesine yol açacaktı

[51]- Bir Taklid Mercii Müçtehidin Yarım Satırlık Fetvası: Merhum Ayetullah

Mirza Muhammed Hasan Şirâzi'nin (hk. 1230-1312) dönemin Şia Müslümanlarının

büyük taklid mercii olarak tütünü haram ilan etme fetvası Bu fetvanın hemen

ardından hk. 1308 - 1309' da (1891 - 1892 yılma müsadif) İran tütünlerinin bir

İngiliz Şirketine verilmesini öngören resmi devlet anlaşmasına karşı Müslüman

halkta büyük bir direniş hareketi başladı İran yakınçağ tarihinin ulema

önderliğinde ve kesin bir zaferle sonuçlanan başarılı ilk halk kıyamıydı bu, rejim ve

patronu diş mihraklar büyük bir hezimete uğramış ve söz konusu tütün anlaşmasını

kayıtsız Şartsız ve tamamen iptal etmek zorunda kalmışlardı

Dönemin taklid mercii en büyük müçtehidi Ayetullah Mirza Şirazi

hazretlerinin -ks- tütünü haram ilan eden fetvası İran ulemasıyla halkının

başlatılan kıyamda kenetlenmesini sağladı Halkın sert tepkisi karşısında çaresiz

kalan Nasreddin Şah, söz konusu anlaşmayı tek taraflı bozarak ağır bir tazminat

ödemekten başka çare bulamadı

[52]- Meşrutiyet: 19. yy'ın sonları ve 20. yy'ın başlarında İran'ın içinde bulunduğu

durumun kritikliği, rejimin halka olmadık bir baskı ve istibdat uygulaması dönemin

Şahı Kaçarlı Muzaffereddin'in yönetimdeki liyakatsizlik ve haddi aşan zulümleri,

halkın ulema önderliğinde giderek bilinçlenmesi ve zulmün kaynağını keşfetmesi

"meşrutiyet hareketi" olarak tanınan kıyama ortam hazırlamaktaydı Uzun

mücadelelerden sonra nihayet hk. 1324 'e rastlayan m.l906'da meşrutiyet hareketi

zaferle sonuçlandı Bu hareket her ne kadar daha sonra sağlam bir çizgide

yönlendirilemeyerek asıl gayesinden saptırıldıysa da o günün İran'ında yerleşik ve

hakim olan sosyal yapıyı değiştirmesi, sınıf ayrıcalıklarını yok etmesi, saray

çevresinin aşılamaz addedilen otorite ve gücünü sıfıra indirgemesi, toprak

ağalarının otoritesini bütünüyle sarsması, kanun ve adaletin gücünü gündeme

getirmesi, vb. açılardan İran tarihinde önemli değişimlere neden oldu. Ne var ki

batı hayranlarının harekete sızması din adamlarının öncü konumundan ve siyaset

sahnesinden uzaklaştırılması gibi etkenler nedeniyle meşrutiyet hareketi gereken

sonuca ulaşamadı ve sabık İran Şahının babası Rıza Han'ın İngiliz destekli bir

darbeyle işbaşına geçmesiyle birlikte Şahlık düzeni yeniden Iran 'a hâkim oldu

[53]- Tahmili Savaş: İran'da İslam inkılabının zafere ulaşmasıyla birlikte Amerika,

Ortadoğu'daki en stratejik yerlerden birini kaybetmiş ve buradaki zengin

kaynakları yitirmişti. Bu nedenle, İran’ı tekrar ele geçirmek için türlü yollara,

çeşitli oyunlara başvurdu. Ayrılıkçı grupları desteklemek] İran’a karşı askeri bir

operasyon düzenlemek -Tabes Operasyonu - ve ihtilal girişiminde bulunmak... vb.

müdahaleler, ABD' nin bu politikasının bir parçasıydı Bütün bunlardan hiçbir

netice alamayınca maceracı Irak Baas rejimini Iran İslam Cumhuriyeti'nin üzerine

saldı Yüzbinlerce insanın canini yitirdiği ve bir o kadarının da yaralı veya esir

düştüğü ve nicesinin evinden barkından olduğu ve milyarlarca dolarlık hasarın

yaşandığı bu tahmili savaşta süper güçler ve onların tam destecini gören kulağı

küpeli uşakları Eflakçı Saddam, önceden tayin edilen 'esas emellerinden hiçbirine

ulaşamadılar

[54]- İslam’ın Emretmiş Olduğu Örtünme ve Hicab: Kur'an-ı Kerim'in sarih

ayetleriyle masum İmamlardan -s- ulaşan hadisler ve İslam fakihlerinin müşterek

görüşlerine binaen kadınlar yüzleri - ki dikkat çekici ve tahrik edici makyaj vb 'le

süslenmemesi Şartıyla ve ellerinin bilekten parmak ucuna kadarki kısmı dışında

bütün vücutlarını, mahrem olmayanlara örtmekle yükümlüdürler. Yüzle ellerin

örtünmemesi ise, erkeklerin onlara zevk ve Şehvetle bakabilme hakkına sahip

olduğu manasına gelmemektedir, İslam’ın kadın için öngördüğü bu tür örtünmenin

- hicap - felsefesi bireylerin psikolojik huzurlarını bozmamak, aile bağlarını

güçlendirmek ve korumak, sosyal yapıyı sağlamlaştırmak ve kadınlara toplumda

saygın bir değer ve konum kazandırmaktır. Bu kapanma emri kadını kafeste tutmak,

zindan etmek veya çeşitli bilimlerin tahsili, sosyal veya iktisadi faaliyetlerde

bulunma gibi insani nedenlerle toplum içinde bilfiil bulunmasını engellemek için

değildir, bilakis bu örtünme emrinin çok daha geniş kapsamlı ve temel bir nedeni

vardır ki o da türlü cinsel mahremiyet ve zevklerin evlilik kaydıyla meşru ve aile

çerçevesinde kalmasını sağlamak ve toplum içi ortamın gerçek bir iş ve faaliyet

ortamı olabilmesine yardımcı olmaktır.

[55]- Usul-i Kâfi c: 2 s: 355

[56]- Birinci - Silahlı Saldırılı - Cihad Kadına Farz Değildir: Müslüman bireyin

veyaMüslümanların yaşadığı yer veya yerlerin saldırıya uğraması ve yüzde yüz bir

müdafaadurumunun oluşması dışında cihad kadına farz değildir. Böyle bir

savunmamecburiyetinin doğması halinde bütün fakihlerin müşterek fetvası gereğince

cihad kadına da farz olur; bu özel durum - savunma mecburiyeti - dışında cihad

kadına farz değildir

[57]- İnkılap Muhafızları, Sipahiler, Gönüllü Seferber Savaşçılar, Polis Teşkilatı-

İranİslam Cumhuriyeti'nde silahlı kuvvetler iki genel kola ayrılırlar: Askeri silahlı

kuvvetler ve Kolluk Silahlı Kuvvetler. Askerî silahlı kuvvetler Ordu, İslam İnkılâbı

Muhafızları Ordusu - Sipahiler - ve Gönüllü Seferber Savaşçılardan ibarettir ki İslam

Cumhuriyeti nizamini korumak, yabancı güçlere karşı ülke sınırlarını korumak ve

Müslüman İran halkının hürriyet ve bağımsızlığını müdafaa etmekle yükümlüdürler.

Daha önce "Polis Teşkilatı, Jandarma Kuvvetleri ve İslam İnkılâbı Komiteleri"nden

ibaret olan "kolluk kuvvetleri" bugün "intizam güçleri (kolluk kuvvetleri)" adı altında

müşterek bir güç olarak çalışmakta ve ülke içinde güvenlik, huzur ve asayişi temin ve

korumakla muvazzaf bulunmaktadırlar

[58]- Fav hadisesi: Irak'ın stratejik öneme sahip liman kenti Fav'ın kurtarılması

operasyonu. Bu Başarılı operasyon hş. 20.11.1364' - te başladı ve han İslam

Cumhuriyeti savaşçıları Irak topraklarının 800 km 'lik bir kısmini Baasçı Saddam

güçlerinin elinden kurtardıkları gibi, Ümm'ürresas Adası Ervendrud'un batısı

stratejik Fav kenti, Tuz Fabrikası Pompaj merkezi, petrol tesisleri, iskele, füze üssü,

Hur Abdullah sahili.... gibi birçok önemli bölgeyi de ele geçirmeyi başardılar.

Irak'ın Fav kentinin ele geçirilmesi, 8 yıl süren Irak - İran savaşında bir

dönüm noktası olmuştur.

[59]- Saddam, dünya kamuoyunu yanıltarak İslami İran'ın zaferlerini ve bütün

süper güçlerin yardım ve desteğine rağmen kendi kuvvetlerinin mağlubiyetlerini

örtbas edebilmek için bu hileye başvurmuş, ama çok geçmeden gerçekler

anlaşılınca haber mahfillerinde komik bir duruma düşmekten kurtulamamıştı)--

Çevirenin notu -

[60]- Hş. 1384, miladi tarihle yaklaşık 1964

[61]- Müderris, 3

[62]- Hud Suresi, 112

[63]- Hz. Seyyiduş-Şuheda: Şehitlerin efendisi: Hz. imam Hüseyin 'in - sa -

lakaplarından -çev-

[64]- Hz. Seccad: Hz. imam Hüseyin'in oğlu ve Ehl-i Beyt'in 3. İmamı - çev –

[65]- Hz. İmam Seccad -s- ve Hz. Zeyneb'in -s- Hutbeleri: Hz. İmam Hüseyin ve

onun ahdine sadık sadakatli ashabının Şehadetinden sonra hz İmam Seccad'la -s-

hz. Zeyneb -s- Kerbela Şehidlerinin dökülen kanlarının mesajını ümmete iletmek ve

kanın kılıca galebesini değişmez bir gelenek halinde pekiştirebilmek için Emevi

iktidarı çağında fevkalâde etkileyici ve heyecanlı bilinçlendirici konuşma ve

hutbelerle Aşura kıyamı tarihinde üstlenmiş oldukları önemli vazifelerini yerine

getirdiler. Bu cümleden olmak üzere Kufe'de, Yezid'in sarayında, Şam Camii'nde,

Medine dışında... vb. fırsat buldukları her yerde bu iki büyük insan, Yezid'in iğrenç

yüzünü topluma gösterebilmek ve ümmetin bilinçlenip uyanmasını sağlamak ve

Allah Resulü'nün - sav - sevgili evladının acımasızca Şehid edilişini kınamak

amacıyla ellerinden gelen gayreti göstermeyi ihmal etmediler. Gerçekte onların bu

hutbe ve konuşmaları Aşurâ destanını yaratan iman kahramanlarının fedakârlık ve

çabalarının verimli hale gelmesinde ve İmam Hüseyin'in -Allah'ın ve meleklerinin

selamı ona ve onun yolunda canlarını veren yârenlerine olsun -eşsiz kıyamının

zaferle sonuçlanmasında fevkalâde önemli ve tamamlayıcı bir rol oynadı

[66]- Bkz: Müessesemizce Türkçe hazırlanan 'Aşura kıyamı" nın 16 ve 17.

sayfalarında aynı konuşmanın tam metnini yayınladık - çevirenin notu -

[67]- Hz. Ali bin Hüseyin -s- O Koma Derecesindeki Haliyle: Kerbelâ faciasında 6

aylık bebekten 80 yaşındaki ihtiyara varıncaya kadar hz. İmam Hüseyin'in -s- yanındaki

bütün erkekler Şehid oldular. Bu arada ilahi takdir gereği Şiddetle hastalanarak koma

haline giren hz imam Seccad -s- savaş meydanına giderek Şüheda kervanına katılmak

fırsatı bulamadı. Ancak, ağır hastalığına rağmen zalim egemenin karşısına dikilerek son

derece inkılâbı ve heyecanlı bir konuşma yapacak ve Kerbelâ şehitlerinin Şanlı

mesajını pervasızca ümmete ulaştırarak tarihî vazifesini en mükemmel Şekilde yerine

getirecekti.

[68]- Bk. A e. - çev -

[69]- Haşimoğulları: Kureyş kabilesinden olup hz. Resulullah'ın - saa - 3. göbekten

dedesi Abdimenaf kavmindendi. Hz. Peygamber-i Ekrem 'le - saa - Ehl-i Beyt

imamları -s- bu kavme mensupturlar

2. Fasıl

İSLAM DEVLET YAPISINDA KADININ KONUMU VE HAKLARI

- İslam’da kadının yeri ve saygınlığı

- İslam’da kadın hakları

- İslami toplum yapısında kadınların rolü

- Siyasi ve sosyal alanlarda kadınların faaliyet ve çalışmaları

- Kadınlarda eğitim ve öğretim

- İslami düzende kadın hürriyeti

- İslami örtünme - hicap -

- İslami hareketin korunması ve sürekliliğinin sağlanmasını tavsiye

- İmam Humeyni'nin - ks - İslami devlet yapısında kadının konumu ve

haklan çevresindeki bazı konuşmalarının tam metni

İSLAMDA KADININ YERİ VE SAYGINLIĞI

İslam, kadın ve erkeğin olgunlaşmasını istemektedir. İslam, cahiliyet

dönemindeki o durumlardan kurtarmıştır kadınları. Allah bilir ya, İslam, kadına

ettiği kadar erkeğe hizmet etmemiştir; İslam’ın kadınlara ettiği hizmet pek fazladır.

Kadının cahiliyet döneminde ne halde olduğunu ve İslam’la birlikte nasıl bir

konuma ulaştığını bilemezsiniz ...(41) 18. 8. 1357

İslam, tarihte eşine rastlanmaz bir hizmette bulunmuştur kadına; İslam, kadını

o bataklıklardan çekip çıkararak kişilik ve şahsiyet kazandırmıştır ona. (42) 18. 8.

1357

Soru: Batı ülkelerinde Şiilik, ilerleme ve kalkınma konusunda tutucu bir

unsur olarak gösterilmiş. Biz, Şiilerin, kadınları sosyal hayattan uzaklaştırmak

istediğini ve dini hükümleri devlet kanunlarının temeli kılmaya yönelik şii

kurallarına dönmeyi amaçladığını - ki anayasada da, dumura uğratılmış olsa dahi

bugün böyle bir madde konulmuş durumda -duyduk. Ayrıca, dini kurallara

uymadığı için batı tipi bir yaşama tarzım Şiilerin reddettiği söyleniyor. Bunları,

Şiiliğin ana görüşleri çerçevesinde cevaplayabilir misiniz?

Cevap: İnkılâpçı bir okul olup hz. Peygamberin - saa - gerçek İslam’ın

idamesi sayılan Şiilik de, tıpkı Şiiler gibi tarih boyunca hep zorbalarla

sömürücülerin namert saldırılarına maruz kalmıştır. Şiilik kadınları sosyal hayattan

uzaklaştırmadığı gibi, onlara toplumda, hak ettikleri yüce insani konumlarını da

kazandırır. Biz, batının teknik kalkınmasını kabul ediyoruz, ama bizzat batılıların

da bugün yaka silktiği " batı ahlâksızlık ve fesadı" nı, asla! (43) 24. 8. 1357

İslam kadının elinden tutup, erkekle aynı yere getirmiştir onu; hâlbuki İslam

peygamberi zuhur ettiğinde kadınlara zerrece değer verildiği yoktu; İslam kadınlara

güç ve kuvvet vermiştir. (44) 20. 9. 1357

Biz, kadının yüce insanlık mevkiine ulaşmasını istiyoruz. Kadın, kendi

kaderine müdahale edebilmelidir. (45) 15. 12. 1357

Cesur ve insan yetiştirici kadınlar milletlerin elinden alınacak olursa, milletler

yenilgiye uğrar, izmihlale kapılırlar. (46) 15. 12. 1357

İslam, erkeklere duyduğundan çok daha fazla saygı duymaktadır sizlere,

bunların dönüştürmek istediği "oyuncak" konumundan kurtarmak istemektedir sizi;

İslam sizi mükemmel bir insan olarak yetiştirmek istemektedir. (47) 17. 12. 1357

İslam, insana büyük bir lütufta bulundu; kadını cahiliyet dönemindeki o

mazlumiyetten çekip kurtardı. Cahiliyet dönemi öyle - feci - bir evreydi ki, kadın

hayvan mesabesinde, hatta daha da aşağıydı! Kadın, cahiliyet döneminde

mazlumdu. İslam, o cahiliyet batağından çekip kurtardı kadını. (48) 26. 2. 1358

Kadın, insandır. Büyük bir insan hem de toplumun öğretmenidir kadın,

eğiticisidir. "İnsan"lar, kadınların ellerinde büyürler. Doğru ve sahih erkekle

kadının ilk merhalesi, bir kadının - ana - kucağıdır. İnsanların eğitimcisi kadındır.

Ülkelerin saadet ve bedbahtlığı kadının vaziyetine bağlıdır. Kadın, sağlıklı ve

doğru bir eğitim ve terbiyeyle "insan" yetiştirir ve doğru terbiye yöntemiyle

memleketi bayındır hale getirir. Bütün mutlulukların kaynağı kadının ellerindedir.

Kadın, bütün mutlulukların kaynağı olmalıdır. (49) 26. 2. 1358

Anneler, hayırların kaynağıdırlar; Allah göstermesin, çocuklarını kötü terbiye

ederlerse kötülük ve şer kaynağı olurlar. (50) 26. 4. 1358

Kadın, insanoğlunun emellerinin gerçekleşme mazharıdır. Kadın, değerli

erkekler ve kadınlar yetiştirir. Erkek, kadının ellerinde - ondan aldığı terbiye ve

eğitimle - miraca yükselir. Kadının elleri, büyük kadınlarla büyük erkeklerin

yetişme yurdudur. (51) 27. 2. 1358

Cesur ve yiğit erkekler, kadınların ellerinde yetişirler. Kur'an-ı Kerim "insan

yetiştirici" dir, kadınlar da "insan yetiştirici"; kadınların görevi "insan yetiştirmek"

tir zaten. İnsan yetiştirici kadınlar milletlerden alınacak olursa milletler yenilgi ve

izmihlale uğrarlar, mağlup olurlar, yok olurlar, yok olur giderler. (52) 12. 11. 1358

Kadının mevkii pek yücedir, kadının derecesi pek üstündür. Kadınlar,

İslam’da pek yüce ve ileri bir konumdadırlar. (53) 12. 11. 1358

Biz, kadının hak ettiği yüce insani konumuna ulaşmasını istiyoruz; oyuncak

olup erkeklerin elindeki bir süs bebeğine dönüştürülmesini, ayyaş serserilerin

oyuncağı haline getirilmesini istemiyoruz. (54) 12. 11. 1358

İslam, erkeğe olduğu gibi kadına da hayatın bütün sahnelerinde, bütün

boyutlarında katılım ve müdahale hakkı verir, kadının da dahli vardır. Erkeğin nasıl

fesat ve ahlaksızlıktan çekinmesi gerekiyorsa, kadının da çekinmesi gerekir.

Kadınlar, herze gençlerin elinde oyuncak olmamalıdırlar, kadınlar kendi prestij ve

değerlerini kendileri düşürüp, Allah göstermesin, süslenerek dışarı çıkmak suretiyle

ahlaksız insanlara kendilerini teshir etmemelidirler. Kadınlar "insan" olmalıdırlar,

kadınların takvası olmalıdır, kadınların keramet makamı vardır, kadınların hür

iradeleri vardır, tıpkı erkeklerin hür iradesi olduğu gibi...

Allah Teâla sizleri kerametlerle yaratmıştır, hür yaratmıştır. (55) 12. 11. 1358

Siz hanımlara karşı İslam’ın özel bir saygısı vardır. Arap

yarımadasında([70])İslam’ın zuhur ettiği yıllarda kadın, erkeğin karşısında bütün

onurunu yitirmişti, İslam kadınlara onurlarını kazandırdı, erkeklerle eş düzeye

getirdi onları; İslam’ın kadınlara gösterdiği lütuf, erkeklere gösterdiği lütuftan çok

daha fazladır. (56) 12. 11. 1358

Bugün, İslâmi hareketin bereketi sayesinde, toplumun etkin üyesi olan kadın

belli bir yere kadar kendi konumuna ulaşabilmiştir (57) 15. 2. 1359

İSLAM’DA KADIN HAKLARI

Evlenme sırasında, nikâh kıyılırken kadının, boşanma konusunda kendisini

kendisine vekil veya mutlak boşanma hakkını kendisinde mahfuz etmesi durumu...

Veya bazı özel durumlarda, "evlilik durumunda" olan kadınların durumu ne

olacaktır? Tutmuş, böylesi -sorunlara çözüm getiren - bir velayet-i fakih - hükmüne

- karşı çıkıyor bazıları... Hâlbuki bilmiyorlar meseleyi; bir erkek eşine karşı kötü

davranırsa veliyy-i fakihin ona önce nasihatte bulunması, sonuç vermezse

gereğince tadib ve cezaya başvurması, o da sonuç vermezse boşanma hükmü

vermesi söz konusudur, veliyy-i fakihin yetki sahasındaki hükümlerden biridir bu.

Siz - kadınlar - bu velayet-i fakih meselesini kabul edin. Velayet-i fakih olayı,

Allah tebarek ve Tealâ hazretlerinin Müslümanlara lütfetmiş olduğu bir hediyedir.

Sizin şimdi sorduğunuz soru meselâ... Evli kadınların - evliliklerinde boşanmayı

gerektirecek - / çev / - bir problemle karşılaşmaları halinde ne yapabileceklerini

soruyorsunuz... Fakihin olduğu bir yere müracaat etmeleri gerekir; fakihin

bulunduğu bir meclise, fakihin bulunduğu bir mahkemeye ([71])... Fakih bakar ve

ilgilenir bu işle; gerekiyorsa kocayı cezalandırır, eşine karşı doğru bir davranışa

girmeye zorlar onu; uymaması halinde de boşanma hükmünü verir pekâlâ! Velayet-

i fakihin bu hususta velayeti -yetkisi ve yaptırım hakkı / çev / - vardır; ortada fesat

vuku buluyorsa, birinin hayatı fesada gömülüyor, işin sonu bozulma ve ahlâksızlığa

varıyorsa - kadının - boşanma hükmünü verebilir; evet, her ne kadar boşanma

yetkisi - normal şartlar altında - erkeğin elinde ise de fakih, İslam’ın maslahatının,

Müslümanların maslahatının böyle gerektirdiğini görecek olursa, başka çare

kalmadığını görecek olur ve bu kanaate varırsa - eşinden boşanmak isteyen bir

kadını, kocası boşamamakta dirense bile - boşanma hükmünü verebilir. Velayet-i

fakih budur; velayet-i fakih sizler - kadınlar / çev / - için ilâhi bir hediyedir (58) 9.

8. 1357

İslam, kadınları erkeklerle aynı konumda yaratmıştır; eşdeğer

konumdadırlar. Tabi bu arada erkeğin kendi durumlarına mahsus ve sadece erkek

için münasip hükümler olduğu gibi, kadınlar için de onlara mahsus ve sırf kadınlara

uygun ve gerekli birtakım özel hükümler belirlemiştir İslam. Bu, İslam’ın kadınla

erkek arasında ayrıcalık gözettiği anlamına gelmez. (59) 20. 9. 1357

Soru: Müslüman nüfusun büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşturmakta.

Sizce islami bir devlet yapısında kadının rolü ve hakları nelerdir?

Cevap: İran'ın Müslüman kadınları hâlihazırda şah karşıtı gösteri ve

yürüyüşler ve siyasi mücadelelere katılmaktalar. İran'ın şehirlerinde kadınların

siyasi toplantılar düzenlediğini haber aldım. İslami devlet yapısında kadın, erkeğin

sahip olduğu haklara sahiptir; okuma hakkı, iş ve çalışma hakkı, mülkiyet hakkı, oy

kullanma hakkı, oy alma hakkı... Erkeğin sahip olduğu bütün haklara kadın da

sahiptir; ancak erkeğin yapı ve bünyesinde bozulmalar ve fesada yol açabilecek

bazı şeyler vardır ki erkeğe haram edilmiştir bunlar; aynı şekilde kadın için

bozulma ve fesada yol açabilecek şeyler de kadına haram edilmiştir, İslam - bu

hükümleri koymakla - kadın ve erkeğin insanî onur ve saygınlığının korunmasını

istemiştir. İslam, kadının erkeğin elinde oyuncak haline gelmemesini istemektedir.

İslam’ın kadına sert davrandığı şeklinde yapılan propagandaların gerçekle hiçbir

alâkası yoktur, garazkârların körüklediği büyük bir yalandan başka bir şey değildir

bu. İslam nazarında kadın da erkek de, hür iradeye sahiptir; farklı - özel -

uygulamalar ise her ikisi için de söz konusu olup her birinin kendine mahsus

yaradılış ve tabiatının gerektirdiği şeylerdir. (60) 16. 9. 1357

İslam hüküm ve kanunlarının tamamı kadın ve erkeğin iyiliği içindir -

salâhınadır - (61) 15. 12. 1357

İslam erkeklere nasıl birtakım haklar tanımışsa, kadınlara da tanımıştır, İslam

kadınlara, erkeklere bulunduğundan daha fazla lütufta bulunmuştur; İslam dini,

kadınların haklarını, erkeklerinkinden daha fazla gözetmiştir. Bundan - İslam

inkılabının zaferinden / çev / - sonra ne olacak diyorlar; kadınların oy kullanma

hakkı var... Bizim kadınlara tanıdığımız haklar, batıdan çok daha ileridir; - İslam’da

kadınların oy verme hakkı vardır, seçme ve seçilme hakları vardır. Bütün bunlar

vardır... Kadınların bütün ekonomik faaliyetleri kendi iradelerine bırakılmıştır; bu

hususta serbesttirler, meslek ve iş konusunda hürdürler. Doğuda erkeklere getirilen

bazı kısıtlamalar vardır ki, bizzat erkeğin iyilik ve hayrına olan yaptırımlardır

bunlar; yani erkeğin bozulmasına ve fesadına yol açacak şeyler yasaklanmıştır -

mesela - İslam kuman yasaklamıştır, İslam içkiyi yasaklamıştır, İslam eroini

yasaklamıştır; bozulmalara yol açmaktadır çünkü fesada sebep olan şeylerdir çünkü

bunlar.

Herkes için - bu gibi - birtakım sınırlama ve kısıtlar söz konusudur elbet;

şeriatın ve Allah'ın belirlediği kısıtlamalar bizzat toplumun yararınadır; topluma

faydası olan hiçbir şeyi kısıtlamış - veya engellemiş -değildir İslam. (62) 9. 1. 1358

Kanunda da toplumun bütün kesimlerinin hakları gözetilmiştir; dini azınlıklar,

kadınlar ve diğer bütün kesimlerin hakları gözetilmiştir, İslam’da bir sınıf veya

kesimin diğer bir sınıf veya kesimle hiçbir farkı yoktur, sadece Allah için ve O'nun

yolunda takvalı olup olmamaktır farklı konumu yaratan (63). 12. 1. 1358

İslam kadınlara bazı özel haklar tanıdığından ve hayatları Amerika'nın zulüm

ve baskısı altında geçen siyahlar da İran'a zorla gönderilmiş olabileceklerinden -

ABD elçilik binası olarak görünen casusluk yuvasındaki kadınlarla siyahlara / çev /

- casus olduklarının ispatlanamaması halinde müsamahakâr davranın.

Sevgili üniversiteliler! ([72]) Casus olup olmadığı belli olmayan siyahlarla

kadınların İran'dan çıkabilmeleri için derhal dışişleri bakanlığına teslim edin. Aziz

İran milleti diğer rehinelerin serbest bırakılmasına müsaade etmiyor. Binaenaleyh,

Amerika hükümeti milletin iradesi doğrultusunda hareket etmedikçe diğerlerinin -

diğer rehineler -tutukluluğu devam edecektir. (64) 26. 8. 1358

Evlenmek isteyen kadınlar; evlenirken, ne şeriata, ne de kendi onur ve

haysiyetlerine ters düşmeyecek birtakım şartlar öne sürüp birtakım hak ve yetkiler

elde edebilirler. Erkeğin ahlâksız bir durumu olursa, eşine iyi davranmaz veya

geçimsizlik gösterirse kendi kendilerinin boşanma vekili olabilecekleri - bu

durumda kadının kocasını boşama hakkına sahip olacağı / çev / - gibi bir şartı daha

ilk baştan öne sürüp belirleyebilirler. İslam kadınlara hak tanımıştır. Eğer İslam

kadın ve erkek için birtakım kısıtlamalar getirmişse, hep sizin hayır ve iyiliğiniz

içindir... İster hakları artırıcı, ister kısıtlayıcı şekillerde olsun, İslam’ın getirdiği

bütün kurallar hep sizin iyiliğiniz içindir, sizin hayrınızadır. Boşanma hakkını

erkeğe vermiş olduğu gibi, size de, nikâh sırasında "şöyle veya böyle olursa

boşanırım" şartını öne sürüp belirleme ve kaydettirme hakkını tanımıştır. Bu şart

öne sürülüp de kabul edildikten sonra, muhatabın mazeretinin kabul edilmesi artık

mümkün değildir; nikâhta böyle bir şart koşulur da kabul edilirse artık eşinin onu -

bu hususta - kısıtlaması - belirlenen şarta kendisi uymadığı halde, eşini kendi

nikâhında tutmak istemesi - çev - mümkün değildir, kötü bir davranışta bulunması

mümkün olmaz o zaman; İslami bir devlet düzeninde bir erkek eşine karşı kötü

davranacak olursa, hemen uyarılır ve bu hareketinden menedilir, kabul ederse

cezalandırılır, kendisine had([73]) vurulur; etmezse müçtehit boşanma hükmünü

verir. (65) 12. 11. 1358

Allah Teâlâ, erkeklerin fesada düşmemesi için onlara nasıl birtakım

kısıtlamalar getirmişse, kadınlara da getirmiştir. Hepsi sizin salâhınız içindir, İslam

hükümleri, hep, toplumun hayır ve iyiliğinedir. (66) 12. 11. 1358

Soru: İslam Cumhuriyeti'nde kadınların ne gibi hakları olacak? Kız -oğlan

karma okulların durumu ne olacak? Nüfus kontrolü ve çocuk düşürme - kürtaj -

nasıl değerlendirilecek?

Cevap: İnsan hakları açısından kadınla erkek arasında herhangi bir fark

yoktur. Çünkü her ikisi de insandır ve tıpkı erkek gibi, kadının da kendi kaderine

müdahale hakkı vardır. Evet, bazı hususlarda kadınla erkek arasında birtakım

farklılıklar vardır, ama bu farklılıkların, onların insanî haysiyet ve onurlarıyla

hiçbir alâkası yoktur. Kadının haysiyet, onur ve şerefine ters düşmeyen şeyler

serbesttir. Çocuk düşürme - kürtaj - ise İslam’da haramdır. (67) 16. 8. 1359

Soru: Boşanma hakkının erkekte olması olayı, bazı İranlı mücadeleci

kadınları tedirgin etmiş durumda; artık boşanma gibi bir haklan olmayacağı

görüşündeler ve bazı fırsatçılar bu durumu suiistimal ettiler ve hala da etmekteler;

bu hususta sizin görüşünüz nedir?

Cevap: Muhterem hanımefendilerin boşanma hakkını ele geçirebilmelerinin

kolay yolunu bizzat mukaddes İslam şeriatı belirlemiş durumdadır. Şöyle ki: Nikah

kıydırırken, boşanma hususunda kendisini kendi vekili olarak tayin ettiği kaydını

düşürürse; yani istediği zaman boşanabileceğini belirterek kendisini "mutlak vekil"

- boşanma hususunda mutlak yetkiye sahip / çev / - olarak kabul ettirir veya şartlı

vekil olarak kaydettirirse, yani mesela erkek ona kötü davranır veya bir başka

kadınla da evlenirse kadının, erkeği boşama hakkına sahip olacağı kaydını öne

sürer ve nikah akdine böyle bir şart koyarsa kadın için ileride artık hiçbir - boşanma

mecburiyetinde kaldığı halde boşanamama / çev / - sorun kalmaz ve kendi

kendisini boşayabilir.

Allah Teâlâ’dan muhterem kadınlarla genç kızlara Tevfik ve başarı diliyorum

İslam ve İslam inkılâbı karşıtlarının etkisine kapılmamanızı Ümit ederim; İslam

herkes için faydalıdır. (68) 7. 8. 1359

Soru: Evli kadının taklit merciini seçme durumu nasıldır? Kocasının seçtiği

taklit merciinden başka bir müçtehidi seçebilir mi? Bu durumda, kadının kocasına

itaat etmesi gerektiği aslıyla bağdaşmamış mı olur?

Cevap: Taklid merciini seçme hususunda kadın müstakildir, ama karı -koca

ilişkilerinde kocasına itaat etmesi gerekir, kocasından müsaade almadan evinden

dışarı çıkamaz. İstiftaat (Fetva isteklerine cevap) c: 1 s: 13

Soru: Tâğut döneminde([74]) sözde "Aileyi Koruma Mahkemeleri", boşanma

sırasında, evlilikte belirlenmiş olan mihriyeye ilaveten, bir de, mihriyenin

gecikmeli ödemesi diyerek ayrı bir meblağı daha ödettiriyorlardı erkeğe; buna da

mihriyenin kirası "diyorlardı. Mihriye bedeli para olarak belirlenmiş ve şer'an da

belli bir ödeme vakti tayin edilmemişse, mihriye bedeline böyle bir meblağın

eklenmesi caiz midir?

Cevap: Paranın kirası olmaz; verilen veya verilmesi kararlaştırılmış bulunan

miktardan fazlasını almak haramdır. Fetvalar c:l s: 210

Soru: Evlenme akdi kıyılırken veya koca bu akdi kıydırırken, kadın,

kendisini" talak vekili" olarak tayin ederse bu vekâlet sonradan - başkası tarafından

- azledilebilir mi?

Cevap: Eğer netice şartı([75]) şeklinde kadının vekil olması şart konulursa, hiç

kimse onu bu vekâletten azledemez. Fetvalar c: 2 s: 319

İSLÂMİ TOPLUM YAPILANMASINDA KADINLARIN ROLÜ

Soru: Kuran'a dönüşün kadınlar için anlamı nedir? Kimilerinin alkol,

müstehcen film... vb. işleri "eğlence" telakki etmesini nasıl karşılamalı?

Cevap: İslâmi bir düzende kadın da bir insan olarak, toplumun

yapılanmasında erkekle birlikte faaliyet gösterip çalışabilir; ama bir "eşya ve meta"

olarak değil! Ne onun hakkı vardır kendisini böyle bir mesabeye düşürmeye, ne de

erkeklerin onun için böyle düşünmeye... Söz konusu şeylerin eğlence telakki

edilmesine gelince: İslam, insanı kofluğa ve kendi özüne yabancılaşmaya

sürükleyen her şeye karşıdır ve onunla mücadele eder. Alkollü içkiler ve içki içmek

İslam’da yasaktır. Yüce insani ahlâk ve değerlerden insanı saptıran filmler

yasaktır. (69) 18.8. 67

Soru: İslam açısından kadınlar, İslam devletinin bünyesini oluşturma

hususunda hangi dereceye kadar katılım hakkına sahiptirler?

Cevap: İslam açısından kadınlar, İslâmî toplum bünyesinin oluşturulmasında

çok kritik bir rol oynarlar. İslam, toplumdaki insanî konumunu elde edebileceği ve

bir eşya ve meta işlevi görmekten kurtulabileceği bir ölçüye kadar yüceltir kadını.

Kadın, böyle bir gelişmeye uygun ölçü ve çerçeveler dâhilinde İslâmi devlet

bünyesinde vazife ve sorumluluklar üstlenebilir. (70) 19.8.1357

Kadınlar da tıpkı erkekler gibi, yarınki İslâmi toplumun oluşturulmasına

katkıda bulunmalıdırlar; kadınların da oy verme - seçme - ve oy alma - seçilme -

hakları vardır. İran'daki son yılların mücadele hareketlerinde kadınların da erkekler

gibi payı oldu. (71) 3.11.1357

Erkeğin bütün sabalarda müdahale ve katılım hakkı olduğu gibi, İslam, kadına

da bütün sahalarda müdahale ve katılım hakkı tanımıştır. Kadım ve erkeğiyle bütün

İran milleti; bize bırakılan bu harabe ve yıkıntıyı yeniden kurup bayındır hale

getirmekle mükelleftir. İran'ın, sadece erkeğin eliyle düzelmesi mümkün değildir;

kadınla erkek, birlikte düzeltmelidir bu yıkıntıyı (72) 15. 12. 1357

Kadın, İslâmi memleketin temel kaderine müdahalede bulunmalıdır. Hareket

ve kıyamlarda nasıl katılımda bulunup temel rolü oynadıysanız, şimdi de zafere

ortak olabilmelisiniz. Gerektiğinde derhal harekete geçip kıyam etmeyi de

unutmayın. Memleket bizzat sizdendir, inşaallah sizler kuracaksınız - bu -

memleketi (73) 15. 12. 1357

Bu düzensizlik ve yıkıntılar bizim ve sizin elinizle; milletle devletin el ele

vermesiyle düzelir ancak; sadece - bu ikisinden - birinin bunları düzeltebilmesi

mümkün değildir. Kadınlar, kendilerinin artık bir kenara çekileceği ve bu işleri

erkeklerin düzeltmesi gerektiği zannını taşıyorlarsa veya erkekler, kendilerinin bir

kenara çekilmeleri ve bu işleri kadınların yapması gerektiğini sanıyorsa veya her

ikisi de, bu işlerin sadece devlete bırakılması veya her üçü de, işleri sırf din

adamlarının halletmesi gerektiği gibi bir zanna kapılmışsa, bunun hiç de doğru bir

zan olmadığı bilinmelidir. Çünkü işler öylesine alt - üst olmuş, müşkülatlar

öylesine üst üste yığılmış durumdadır ki; herkes kendi bulunduğu yeri düzeltmek,

oradaki işleri en iyi şekilde yoluna koyup müşkülatların giderilmesini sağlamaya

çalışmakla mükelleftir. (74) 22. 6. 1358

Hanımların siyasete karışma hakları vardır, esasen bununla mükelleftirler. Din

adamları da siyasete karışma hakkına sahiptirler, onların da vazifesidir, İslam dini

öylesine siyasi bir dindir ki, her şeyi siyasettir, hatta ibadeti bile! (75) 25. 6. 1358

Selam size ey değerli ve büyük kadınlar! Nasihatlerinizle bizleri doğru yola

yöneltmek isteyen siz hanımlar, çok yaşayın! (76) 25. 12. 1359

Umarız kadınlar camiası, yağmacı çapulcular tarafından uyutulduktan suni ve

gaflet uykusundan uyanıp hep birlikte omuz omuza vererek, oyuna getirilenlerin

imdadına yetişir ve kadını, layık olduğu ulvî konum ve makamına ulaştırırlar.

Keza, diğer İslam ülkelerinin kadınlarının da büyük İslami inkılâp neticesinde Iran

kadınlarına nasip olan mucizemsi değişimden ibret alarak kendi toplumlarının

ıslahına çalışması ve kendi ülkelerini hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturması

umulur.(77) 4. 2. 60

Dünyada kadının rolü, kendine has bazı özelliklere haizdir. Bir toplumun

düzelmesi ve bozulması, o toplumun kadınlarının düzelmesinden veya

bozulmasından kaynaklanır. Kadın, varlığının bereketiyle bir toplumu, hatta

toplumları ulvî insani değerlerle mukavemet ve dayanıklılığa doğru götürebilecek

veya bunun tam tersini yapabilecek bireyleri topluma verebilme yeteneğine sahip

tek varlıktır.(78) 25. 1. 1361

KADINLARIN SİYASİ VE SOSYAL ALANLARDA FAALİYETLERİ

Hepinizin oy kullanması gerekiyor; "İslam Cumhuriyeti" ne oy verin, ne bir

kelime fazla, ne bir kelime eksik ([76]); siz de oy vermelisiniz elbet, diğerlerinden bir

farkınız yok ki sizin, hatta siz, erkeklerden daha önce gelirsiniz (79) 17. 12. 1357

Bilhassa belirtmem gereken husus, İran'ın dört bir yanındaki cesur ve inkılâbı

kadınların halk oylamasına - mutlaka - katılmaları gerektiğidir. Erkeklerle omuz

omuza, hatta onlardan daha ileri saflarda, İslam inkılâbının zafere kavuşmasında

temel rolü oynamış bulunan kadınlar, alabildiğine faal bir şekilde - referanduma -

katılarak Iran milletinin zaferini azami ölçüde garantilemeye bilhassa özen

göstersinler. Bu işe -referanduma - katılmak - oy kullanmak - kadın, erkek - herkes

için -milli ve İslâmi bir vazifedir. (80) 4. 1. 1358

Kadınların oy kullanma hakkı vardır. Bizim – İslam’ın - kadınlara tanıdığı bu

tür haklar batıdakiyle kıyaslanamayacak kadar fazla ve üstündür. -Kadınların

İslam’da- oy kullanma ve oy alma hakkı vardır; seçme ve - seçilme hakları

vardır.(81) 9. 1. 1358

Yüce Allah Teâlâ’dan sizler için saadet ve sağlık dilemekteyim; İslam

Cumhuriyeti, İslam Cumhuriyeti kanunları, İslam Cumhuriyeti Şûra Meclisi'nin

tespit edilip kurulması ve arzuladığımız şeye kavuşabilmemiz için erkeklerle omuz

omuza, Kurucular Meclisi ve Milli Şûra Meclisi'ne oy vermenizi umarım. (82) 21.

1. 1358

Kadının bir mesleğinin olması, uygun ve doğru bir işte çalışmasının elbette ki

hiçbir sakıncası yoktur; ama onların - Pehlevi rejiminin -istediği şekilde değil tabi.

Onların gayesi kadının bir meslek sahibi olması değildi ki; onların gayesi erkeği de,

kadını da, lâyık olduğu - insani -konum ve değerinden alaşağı edip kadınların ve

erkeklerin doğal bir gelişme ve olgunlaşma sürecine girmesini engellemekti

aslında.(83). 26. 2. 1358

Siz sahil bölgelerinde yaşayan muhterem hanımlarla İran'ın diğer bölgelerinde

yaşayan muhterem hanımların siyasi ve aktüel olaylarla ilgilenmesi - bu İslami -

hareketin bereketlerindendir. Muhammed Rıza'yla babasının eli olarak gördüğümüz

cani eller halkın bütün kesimlerini sosyal ve siyasi işlerden dışlamış, uzak tutmuştu.

Hanımların mahfillerinde siyasi meseleler diye bir şey söz konusu dahi değildi;

erkekler için de böyleydi; siyasi bazı konulara değinen kimileri çıkıyorduysa da,

onlar da aslında o malum yağmalama politikasının takipçileriydi. O dönemde

sözüm ona siyasî (!) bazı çevreler bazı siyasi meselelere giriyorduysa da, Batı'nın

doğu'ya yağmalamak için dikte ettirdiği politikalardan başka bir şey değildi onlar

da. (84)12. 4. 1358

Bugün toplumun bütün kesimleri kendilerini ilgilendiren bütün meselelere,

ülkelerinin meselelerine, devletin siyasi meselelerine müdahale edebilmektedir

artık. İster muhterem hanımlar, ister erkekler olsun, millet - imiz - 'in bütün

bireyleri kendi kaderlerine müdahale edebilmektedir bugün. (85) 12. 4. 1358

Şimdi bilmem nerelerde olması gereken o muhterem hanımlar, o aziz kadınlar

kalkmış köylere gitmişler, ekin biçmekte, orak sallamaktalar, Evet, köylüler gibi bu

işi iyi beceremedikleri doğrudur; ama onların küçük bir davranışı köylülere

öylesine bir güç ve moral vermektedir ki bir hektar yerine iki hektarlık bir tarlayı

biçiverebilmektedirler pekâlâ. Gölgeliklerde oturması icap eden bu - şehirli -

kadınların kalkıp da köye geldiğini ve eline orağı alıp o kavurucu güneşin altında

arpaları biçip tırmık salladığını gören çiftçiyle köylü, bu davranıştan fevkalâde

etkilenmekte, moral ve güç kazanmakta ve iş verimi de haliyle iki kat

artmaktadır.(86) 30. 4. 1358

Hepimiz İslam Cumhuriyeti'ne oy verdik, siz de oy verdiniz, ama tek basma

oy, yeterli değil. Bu oyun tek semeresi "hâlihazırda İran ülkesinin resmi rejiminin

İslam Cumhuriyeti olduğu" nun tespit edilmesidir; ama -bu ülke asıl siz muhterem

hanımların ve erkeklerin vazifelerini yerine getirmesiyle İslam Cumhuriyeti

olabilecektir; esasen hepimizin sorumluluk ve vazife bilinci taşıması

gerekir. (87)22. 6. 1358

Önemli olan her birimizin vazife ve sorumluluk bilincinde olmasıdır; yani -

mesela - bir din öğrencisi olan ben, bulunduğum şu yerde elimden geldiğince

hizmette bulunmakla muvazzaf olduğumu bilmeliyim. Siz bacılar da öyle;

bulunduğunuz yerlerde bu vazife bilincini taşıyın; mahvedilmiş bir ülke var şimdi

elimizde, viran edip harabeye çevirmişler; siz de elinizden geldiğince çalışıp çaba

gösterip bu memleketi yeniden düzeltmeyi, eğitip yetiştirmeyi vazife edinin

kendinize. (88) 29. 6. 1358

Şimdiye değin aktüel olaylara katılmayan, günlük gelişmelerle ilgilenmeyen

bacılar katılsınlar, meselelerle ilgilensinler (89) 29. 6. 1358

Kendi kaderine müdahale etmelidir kadın; kadınlar İslam Cumhuriyeti'nde oy

kullanabilmelidirler; erkeklerin oy kullanma hakkı olduğu gibi, kadınların da oy

kullanma hakkı vardır. (90) 12. 11. 1358

Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar erkeklerle omuz omuza kendilerini

yetiştirmek ve ülkelerini geliştirip kalkındırmakla meşguldürler. (91) 15. 2. 1359

Tekrar siz değerli bacılara ve hanımefendilere sesleniyorum; dikkat edin buna,

içinde bulunduğunuz bu muhitte –İran İslam Cumhuriyeti'nin İslamileşmiş

ortamında- İslam ahkâmına özenle uyun; memleket İslami olmuş durumdadır artık,

İslam Cumhuriyeti olmuştur, -o halde - her boyutunda - köklü İslami - değişimler

olmalıdır. (92) 23. 2. 1359

Şu hanımları kim seferber etti böyle, memleketin bütün işlerinde dâhilleri var,

pek yerinde bir dâhil hem de! Kim davet etmiş böyle? Allah davet etmiş bunları

işte; bunlar Allah'a "lebbeyk" demekteler - bu katılım ve amelleriyle - (93) 21. 4.

1359

Bugün kadınlar üzerlerine düşen sosyal ve dini vazifelerini yerine

getirmelidirler, genel iffeti korumalı ve bu genel iffet çerçeve ve ekseninde siyasi

ve sosyal faaliyetlerini sürdürmelidirler. (94) 19. 6. 1359

Ümidim, bu hareketin zaferle sonuçlanmasıdır inşaallah; siz de, hepiniz

muvaffak ve ilahi rızaya nail olursunuz inşaallah. Toplantılarınızı genişletin, her

tarafa yayın ki kadınlar uyansınlar; geçmişteki o meseleler, o oyuncak bebeğe

dönüşmeler o rujlar ve makyajlar - olmasın artık -; bu meselelerin iktisadımıza ve

kamu iffet ve ahlâkına ne zararlar vermiş olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bugün

kadınlar da erkekler gibi, meselelerle ilgilensinler; ama o malum erkekler değil

tabi... Onların ne olduğunu gördünüz... Dürüst erkeklerden bahsediyorum ben;

kadınlar da - o dürüst erkekler gibi - meselelere dâhilde bulunsunlar, doğru bir

şekilde öğrensinler, öğretsinler ve meselelere sahih ve doğru müdahalelerde

bulunsunlar. Başarılı olurlar inşaallah. (95) 19. 6. 1359

Bütün erkekler ve bütün kadınlar sosyal ve siyasi meselelere girmeli, bu

meseleleri bilmelidirler; dikkatle izlemeli, nezarette bulunmalıdırlar; hem meclisin,

hem hükümetin işlerine nezaret etmeli, fikir belirtmelidirler (96) 19. 6. 1359

Bir milletin, en azından bir milletin yarıdan çoğunu teşkil eden kadınların

irşadı ve aydınlatılması pek büyük bir iştir. Birçok müşkülat ve zorlukları olabilir

bu işin, bu işe karar vermek ([77]) bile başlı başına önemli bir girişimdir ki, siz bunu

yapmışsınız işte, Bu kararı verdikten sonra hiçbir gevşeklik göstermeyin artık,

sakın yılmayın. (97) 18. 11. 1359

Islâmî - insani bir işe girişmiş bulunan ([78]) siz hanımefendiler azimli olun,

yılmayın; Allah rızası için bu işe giriştiğinizden, başarılı olacağınızı bilin.(98) 18.

11. 1359

Bugün muhterem Iran kadınlarının ülkenin dört bir yanında faydalı birer

unsur, inançlı ve dindar bir kitle olarak ülkelerine hizmet ve destek verdiklerini

görmekteyiz. Umarım bütün islâmi hususları nazar-ı dikkate alır ve iman ve

İslam’a bağlılık silahıyla - donanarak - bu zaferi daha ileri safhalara götürüp bu

inkılâba destek olurlar. (99) 2. 3. 1360

Kadınıyla, erkeğiyle; kanunen oy verme yaşma gelmiş olan herkese, oy

sandıklarının başına koşup cumhurbaşkanı seçimine katılmak farzdır. Gevşek

davranılır da ihmalkârlık gösterilecek olursa bu ülkeyi mahvoluşa sürüklemek

isteyenlerin kazanması muhtemeldir. Hepiniz, hepimiz; kadınıyla, erkeğiyle

hepimiz; dini vazifesini edayla mükellef olan herkes nasıl namazını kılmakla

mükellef ve yükümlüyse, kendi kaderini tayinle de öylesine mükellef ve

yükümlüdür (100) 13. 4. 1360

Kadın erkek - herkese - tavsiyem şudur: Oy kullanma yaşına gelmiş bulunan

herkes bu meclise katılsın, seçimlere katılsın. Elemeden geçen ve önerilen

adaylardan hangisine isterlerse, oy versinler, bu seçime mutlaka herkes

katılsın.(101) 6. 9. 1361

İnsan, İran'ın neresine bakarsa orada kadınların İslâmî, dini, hatta siyasi

faaliyetlerle meşgul olduğunu görüyor; iffetlerini, namus ve şereflerini koruyarak

hem de... Onlar ([79]) halkın arasına öylece salıverilmiş oldukları o müddet boyunca

fesat ve ahlaksızlıktan başka şey yapmadılar - oysa - bunlar - Müslüman kadınlar

İslam inkılâbından bu yana geçen - bu kısa süre zarfında o kadar çalışmalarda

bulundular ki, örneğini Kum'da müşahede etmektesiniz şimdi; diğer şehirlerde de

var bu örnekten tabii (102) 22. 12. 1361

İşleri baltalamaya çalışanlar eğer Müslüman iseler bilsinler ki bu hanımların

yaptıkları şu büyük hizmet Allah Tealâ indinde pek değerli bir hizmettir ve bunu

kösteklemeye çalışmak büyük günahlardandır; yok, eğer İslam’ı kaale almayan

güruhtan iseler ve herzelikte bulunmak gibi bir niyetleri varsa herzelik faslının artık

bitmiş olduğunu bilsinler; İran kadınları, eskiden işlediğiniz o haltlara devam

etmenize müsaade etmemektedir artık. Ben hepinize teşekkür etmeliyim aslında,

tabi sizler de hamdolsun dinî faaliyetlerle meşgulsünüz ve siyasi görüşe de

sahipsiniz; İran kadınları hem dini, hem siyasi bakış açısına sahipler artık. Keza,

sizin dinî ve siyasî faaliyetlerde bulunmanızı engelleyen o mania da ortadan kalktı

artık. Ümid ederim ki bir gün gelir her biriniz birçok insanı eğitip yetiştirebilecek

bir düzeye ulaşırsınız. (103) 22. 12. 1361

Sizler, İslam’ın izin verdiği ölçüde, bütün sahalarda, bütün alanlarda faaliyet

göstermelisiniz; tıpkı bugün İran'da günün konusu olan ve herkesin katılması

gereken seçim olayı gibi... Erkekler seçim olayında nasıl faallerse kadınlar da

öylece faal olmalıdır; kaderinizi tayin konusunda sizinle başkaları arasında hiçbir

fark yoktur çünkü. İran'ın kaderi, herkesin kaderidir. Öte yandan, İslam, size hizmet

verdiği kadar erkeklere vermemiştir. Sizi İslam korudu; bunun karşılığında siz de

İslam’ı koruyun. İslam’ın korunması demek - şimdi - şu demektir: ikinci dönem

meclisini belirleyecek olan bu seçimler, sizin ve bizim kaderimizi belirleme

hususunda önemli role sahip işlerdendir. En önemli rolü oynamaktadır hatta ister

yurtiçi, ister yurtdışında olsun bütün işleri belirleyecek bu seçime herkes

katılmalıdır.

Bu nedenledir ki siz hanımefendiler çok faal bir rol oynamalısınız ki meclis,

Allah göstermesin bazı bozuk adamların sızmasıyla Doğu'ya veya Batı'ya doğru

eğilim gösteren bir meclise dönüşmesin; geçmişte olanlar tekrarlanmasın yine,

geçmişte yaşadıklarımız başımıza gelmesin tekrar.(104) 19. 1. 1363

Erkeklerin siyasi işlere karışması ve içinde yaşadıkları toplumu koruması nasıl

gerekliyse, kadınların da karışması ve toplumu korumaya çalışması gereklidir.

Sosyal ve siyasi faaliyetlerde kadınlar da erkeklerle omuz omuza çaba

göstermelidirler; İslam’ın buyurmuş olduğu ölçüleri korumak kaydıyla tabii ki

hamdolsun bu da İran'da yürürlüktedir şimdi.(105) 19. 1. 1363

Kadınlar, hanımefendiler, büyük - küçük, yaşlı - genç / herkesin / kültürel,

ekonomik ve askeri sahnelerde varlık gösterip erkeklerle omuz omuza, hatta

onlardan daha iyi bir şekilde İslam’ın yücelmesi ve Kur'an-ı Kerim'in hedeflerinin

gerçekleşmesi yolunda faaliyette bulunmakta oluşlarıyla iftihar etmekteyiz

biz!(106) 15. 3. 1368

KADINLARIN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ

Soru: Kadın içtihad derecesine ulaşabilir mi, ulaşamaz mı? Lütfen

görüşünüzü açıklayın.

Cevap: Kadın da içtihad derecesine ulaşabilir, ama başkaları için taklid mercii

olamaz.

Fetvalar c: 1 s: 21

İlim ve amelde Kum şehrinin kadın ve erkekleri örnektirler; İran'ın kadın ve

erkekleri örnektirler ilim ve amelde. (107) 27. 2. 1358

Eğer, meselâ küçük hanımların eğitim ve öğretimiyle uğraşmanız gereken bir

yerdeyseniz onları iyi eğitmeniz gerekir. Tebliğde bulunmanız gereken bir

yerdeyseniz, tebligatınız doğru ve sahih bir tebligat olmalıdır. Kim, hangi

kesimdense ve neredeyse, bulunduğu yerdeki vazife ve sorumluluğunu gereğince

yerine getirmeli, üzerine düşeni en iyi şekilde yapmalıdır. (108) 22. 6. 1358

Bu hareketin yarattığı en büyük eserlerden biri de bacılarda, kardeşlerde,

esasen hepinizde meydana gelen köklü değişimdir ki o da sorumluluk ve vazife

bilincidir. Memleketimizde hepimize düşen sorumluluk ve vazifeler vardır; hepimiz

eğitim ve öğretimle sorumluyuz, din ve dünyaları için işlerine yarayacak şeyleri

öğretmeliyiz onlara (109) 25. 6. 1358

Okuma yazması olmayan herkes öğrenmek ve okuma yazması olan bacılar ve

kardeşler de öğretmek için harekete geçmelidirler. Eğitim ve öğretim bakanlığı

kolları sıvayıp bütün imkânlarıyla harekete geçmeli ve bürokratik oyunlarla

gereksiz idari yazışma vb. lüzumsuz teferruatları bir kenara bırakmalıdır. Ey iman

kardeşlerim ve iman bacılarım! Bu acı eksikliği gidermek için seferber olun ve bu

eksikliği kökünden giderin. Eğitim ve öğretim, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın

hepimizi davet etmiş olduğu bir ibadettir. Şehirler ve köylerdeki cemaat imamları

halka çağrıda bulunsunlar; camilerde, takke ve zaviyelerde, okuma yazması olanlar

- okuma yazması olmayan bacı ve kardeşlerine okuma yazma öğretsinler, her şeyi

devletten beklemesinler, evlerde, kendi evlerinde, okuma yazması olmayanlara ders

versinler ve okuma yazması olmayanlar da bu sorumluluktan kaçmaya

çalışmasınlar. (110) 7. 10. 1358

Aslan yürekli dindar kadınlar aziz erkeklerle omuz omuza, ilim ve kültür

sahasında kendilerini yetiştirdikleri gibi, aziz İran'ı kurup bayındır hale getirme

yolunda da çalışmaktadırlar. -Bugün İran'da - değerli İslami hanımlar ve ahdine

sadık dindar kadınlardan müteşekkil ilmî ve kültürel cemiyetlerin oluşmuş

bulunmadığı bir tek şehir, kasaba veya köye rastlayamazsınız. (111) 15. 2. 1359

Öğretmen bacı ve kardeşlerin, öğrenci bacı ve kardeşlerin, âlim bacı ve

kardeşlerin kendilerim öğretmen ve öğrenci olarak bilmelerini ümit ederim - şöyle

ki - öğretmen olanlar, öğrencileri peygamberlerin hidayet yolu olan doğru yola

davet etsinler, - öğrenciler - de peygamberlerin hidayeti olan doğru yolda yürümeye

başlasınlar (112) 8. 6. 1359

Yaşlı erkeklerle yaşlı kadınlar da eğitim görebilir, tahsil edebilirler,

yapamayacaklarını sanmasınlar, ümitsizliğe kapılmasınlar (113) 6. 10. 1359

Şehid Mutahhari rahmetullah'ın adının verildiği yüksekokulda([80]) okuyan

ve tebliğ ve tahsille meşgul olan bacılarla kardeşler, umarım bu okulun, İslam için

yararlı olan; konuşmaları ve yazılarıyla gençlerimizi eğiten ve böyle olması

gereken bir şehidin adına kurulmuş olduğunun farkındadırlar. Bu okulda tahsil

etmekte olan siz bacılarla kardeşler çalışmalarınızı öyle programlayın ki aranızdan

Mutahhariler veya - en azından bir - Mutahhari çıksın. Bütün azim ve iradeniz bu

cihette olsun, Allah'ı nazarda bulundurun daima, amelleriniz Allah Tebarek ve

Teâlâ için ihlâslı olsun, bulunduğunuz bir okulda ciddiyetle okuyun, okumaktan da

öte, ahlâkınızı tehzib edin, terbiye edip arındırın. İslâmileşin ve İslami bilimleri

İslamileştirdiğiniz benliğinizle mükemmel ve tam hale getirin; İslam ahkâmı ve

İslam maarifini öğrenme yolundaki ciddi ve azimli çalışmalarınıza paralel olarak

İslami tehzibde de bulunun -ahlakınızı ve kendinizi de İslamileştirin - çev -

(114) 10. 12. 1359

Yaşasın hâlihazırda ülkenin dört bir yanında yavrularımızın eğitimi, okuma

yazması olmayanların öğretimiyle uğraşan ve insanî bilimlerle zengin Kur'an

kültürünü öğretmekte olan ahdine sadık kadınlar (115) 4. 2. 1360

Geçmişte toplumun her şeyinden mahrum bulunan kadınlar hamdolsun şu son

yıllarda takdire şayan bir şekilde ve şer'i sınırları da muhafaza ederek faaliyete

geçtiler, şimdi kendi okulları, kendi sınıfları, kendi tebligatları var. (116) 23. 10.

1360

İnançlarımıza vurulmuş bulunan o zincirler, bugün hamdolsun, kırıldı artık.

Bugün toplumun bütün kesimleri eğitim ve öğretimle meşgul durumda. Hanımlar

da meşguller, onlar da çalışmakta şimdi. Bugün kadınlar Kum'da ve diğer

şehirlerde din dersi almaktalar ve bulundukları yerlerde hem öğrenmek, hem

öğretmekle meşguller ki, şu inkılâpla gerçekleşmiş bir vakıadır bu. O dönemde -

şah dönemi / çev / - kadınları öylesine kısıtlamışlardı ki, hiçbir hak tanımıyorlardı

kadınlara; hatta on kişilik bir gruba gidip de ilmî meseleleri, akidevî meseleleri

anlatmalarına izin verilmiyordu. Bugünse kadınlar, bütün İslâmi hususları / şeriatın

gerektirdiği hicap, sosyal iffet vb. - çev - / koruyarak ülkenin her yanında tebligatta

bulunabilirler, hatta yurtdışında bile! Bu gibi işlerde çok geri bırakılmış

durumdaydık biz; dolaysıyla, bugün bu eksikliğimizi gidermeliyiz, dünkü boşluğu

doldurmalıyız bugün (117) 15. 6. 1362

Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz bacılar ve hanımların hem ilim, hem amel

hem ahlâkî gelişme yolunda başarılı olmanızı diliyorum. İlim tek başına yararlı

olmadığı gibi körü körüne sırf tehzib ve ahlâkî arınmanın da tek başına yararı

yoktur. İlim ve ahlâki arınma - tehzibi nefs - birlikte ulaştırır insanı insanlık

makamına. Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımefendileri muvaffak etmesini ve

İran'ın diğer bölgelerindeki tüm bacılarla kardeşlerimizi başarılı kılmasını dilerim.

İlim ve ameli; İslâmî ahlâkla içice ve birlikte ileri götürmeniz gerekir - inşaallah

böylece -İslam, İran'da, Allah Tebarek ve Tealâ'nın istediği şekilde icra

olur (118) 19.1. 1363

Şimdi - İslam inkılâbından sonra / çev / - öyle olmuş ki hanımlar da diğer

kardeşlerle omuz omuza ilim, irfan, felsefe ve diğer bütün bilim dallarında ve

inşaallah teknoloji ve sanayide faaliyet göstermekteler. O zamanlar "İran

nüfusunun perde - çarşaf - gerisinde kalan yansı işe yaramaz vaziyettedir artık"

diyorlardı. Onların bir işe yaramasını istedikleri için söylemiyorlardı bunu tabii.

Nitekim erkekleri de faal işlerden alıkoyan kendileri - sömürü odaklan - olmuştu.

Bu yolla onları -kadınları - kendilerine benzetip kendileri ve çömezleri gibi

topluma sokmak ve onları ahlâksızlaştırarak toplumun ahlaki yapısını bozup fesada

sürüklemek istiyorlardı. Ama Allah Teâlâ onların başarılı olmasını istemedi. Siz

bacılar bizim iftiharımızsınız şimdi, zira diğer - erkek -kardeşleriniz nasıl şimdi

dinî medreselerde öğretim, öğrenim ve diğer İslâmî çalışmalarla meşgullerse sizler

de onlarla birliktesiniz ve umarım daha fazla faal olursunuz. Bu arada, şuna çok

dikkat etmeniz gerekiyor tabi; geçmiş rejimde başımıza getirilenlerin tam tersini

yapmalısınız şimdi; onlar İslam ahlâkını ortadan kaldırmak ve yerine Batı ahlakını

getirmek istiyorlardı, siz bunun tam tersini yapın şimdi. O oyuna gelenlerin - salt

taklitçiler / çev / benzerleri tekrar ortaya çıkabilir İran'da; o zaman sizi izler, sizden

etkilenirler ve onlar da sizin gibi davranmaya özen gösterirler. (119) 19. 1. 1363

İlim - bilhassa İslami bilimler - kesinlikle ait kesim veya üst kesim gibi belli

bir sınıfın tekelinde değildir. İran'ın muhterem kadınları inkılâp boyunca, sosyal ve

siyasi hizmetler sahasında da erkeklerle omuz omuza İslam ve Müslümanlara

değerli hizmetler verebileceklerini ve muhterem kadınlar kesiminin eğitim ve

yetiştirilmesi işinde öncülük edebileceklerim ispatladılar. Şimdi, Allah'a

hamdolsun, ilim ve cihad şehri olan mukaddes Kum'da, muhterem hanımların

eğitim ve yetiştirilmesi için bir müessese ([81]) inşa ediliyor ve ümit ederiz ki Kum

dini ilmiye medresesinde ders vermekte olan değerli hocalar ve âlimlerin -ks-

gayret ve çabalarıyla bu İslami gaye gerçekleşir ve hanımların fikri sahada

gelişmesi ve İslami bilimlerde yeteneklerini göstermeleri için etkili bir adım olur.

Binaenaleyh değerli hüccetül İslam beyefendiler Hacı Şeyh Ali Meşkini, Musevi

Erdebili, Hacı Şeyh Ahmed Cenneti, Hacı Şeyh Muhammed Fazıl, Hacı Şeyh

Muhammed Ali Şer'i, Şeyh Muhammed Rıza Tevessüli ve Hacı Şeyh Hasan

Sânei'yi - Allah hepsinden razı olsun bu kadınlar yüksekokulunun kurucu heyet

üyeliğine tayin ettim ki Yönetim Kurulunun belirlenmesi, Tüzük tanzimi, ismin

tespit edilmesi ve müesseseyle ilgili diğer konularda gerekli girişimlerde

bulunsunlar. Ümid ederiz ki Allah Teâlâ’nın teyidi ve kademine ruhlarımız feda

olası hazreti Bakıyyetullah'ın([82]) duasıyla bu müessese İran'ın Müslüman ve

inkılâbı kadınlar camiasına kayda değer hizmette bulunmuş olur. (120) 31. 5. 1363

... Ve sizler, hamdolsun zahmetler çektiniz, sıkıntılara katlandınız ve bütün

merhalelerde yılmadan direndiniz, Iran kadınları her yerde faaliyet ve çaba

gösterdiler, ister kültürel, ister iktisâdi faaliyetlerden geri durmadılar. İran

kadınlarının büyük çoğunluğu tarım sahasında, bir diğer büyük çoğunluğu da

teknolojide, bir diğer çoğunluk da kültür, bilim, edebiyat ve sanat alanlarında

faaliyet göstermektedir şimdi. Bütün bunların Alla Tebârek ve Teâlâ hazretleri

huzurunda pek büyük ecri vardır ve sizler Hak Tealâ'nın inayetine mazhar

olacaksınız ve siz bu yolda oldukça Allah Tebarek ve Tealâ size yardım edecektir

inşaallah.(121) 21. 12. 1363

İlim ve takva sahasında çaba gösterin, ilim kimsenin tekelinde değildir,

herkesin malıdır; takva herkesindir ve ilimle takvaya kavuşmaya çalışmak herkesin,

hepimizin vazifesidir.

Umarım devlet kuruluşları sizlere yardım ederler, işlerinizde ihtiyacınız olan

şeyleri; kültür, eğitim, öğretim, öğrenim vb. hususlarda ihtiyaçlarınızı giderirler.

Her konuda başarılı ve muvaffak olursunuz inşaallah. İran kadınları canlarını;

gençlerini ve zamanlarını İslam’a adayarak İslam’ı bugünkü haline getirdikleri gibi,

umarız bundan sonra daha da ileri adımlar atarlar. Şundan emin olunuz ki sizler

meydanda oldukça, sizler İslam’a bağlı kaldıkça, İslam yolunda gençlerinizi verip

daha nice gençler de yetiştirdikçe bu İslam ilerleyecektir ve inşaallah bu işin sonu

pek iyi olacak, din düşmanlarının eli bu ülkeden ve bütün diğer İslam ülkelerinden

kesilecektir. Umarım dünyanın diğer Müslüman kadınları size uyar, sizi örnek

alırlar; zira siz, kadının değerini alabildiğine yüceltme ve o dönemde - şah dönemi -

sizlere yapılan zulümleri giderebilmenin kavgasını vermektesiniz. (122) 21. 12.

1363

İSLAM DEVLETİNDE KADIN HÜRRİYETİ

Soru: Sizi medeniyete karşıymış gibi gösteriyorlar, siz de bu ithamı şaha

yöneltiyorsunuz ve bu da ikna edici olmuyor; Lütfen İran'ın şu üç durumuyla ilgili

tavır ve görüşlerinizi net olarak açıklar mısınız: Toprak reformu, ülkeyi

sanayileştirme ve kadınların durumu?

Cevap: Kadın konusunda; İslam hiçbir zaman kadınların hürriyetine karşı

çıkmamıştır; bilâkis İslam, kadının bir eşya ve meta olarak algılanmasına karşı

çıkmış ve kadının - kendisinden çalınan - onur ve iffetini ona yeniden iade etmiştir.

Kadın erkekle eşittir; erkek gibi, kadın da kendi çalışmalarını ve kendi kaderini

kendi belirleme hususunda hürdür. Şah rejimiyse kadınları ahlak dışı şeylere

boğarak onların hür olmasını engellemektedir ve İslam bu duruma kesinlikle

karşıdır. Bu -şah - rejim erkeğin hürriyetini olduğu gibi elbette ki kadının da

hürriyetini yok etmiş, ortadan kaldırmıştır. Kadınlar da erkekler gibi şah İran'ının

zindanlarını doldurmuş durumdadırlar, bu nedenledir ki onların hürriyetleri ciddi

bir tehdit ve tehlike altına girmiştir. Biz, kadınları, kendilerini tehdit eden fesattan

kurtarmak istiyoruz. (123) 16. 2. 1357

Soru: Sosyal meseleler konusunda; kadınların üniversiteye gitmeleri veya

çalışmalarıyla ilgili zatı âlinizin görüşleri? Bu durumda, hâlihazırdaki toplumda -

şah dönemi toplumu - mevcut bulunmayan birtakım kısıtlamalar getirilecek mi

onlara? Doğum kontrolü ve üniversitelerde karma eğitim konusunda neler

düşünüyorsunuz?

Cevap: Kadınlar İslam toplumunda hürdürler, üniversite, devlet daireleri,

meclis... vb. yerlere girmeleri ve buralarda çalışmaları kesinlikle engellenmez;

engellenecek olan, ahlâki bozulma ve fesattır ki bu konuda kadınla erkek eşittir ve

böyle bir şey her ikisi için de haramdır. Doğum kontrolüne gelince; bu konuda,

hükümetin -kurulacak İslam devleti hükümetinin - vereceği karara

bağlıdır. (124)16. 9. 1357

Kadın da erkek de, üniversiteye gitmekte, oy kullanmakta, seçilmekte

hürdürler. Karşı çıktığımız şey bunların - şah rejimi - kadını tutup da bir oyuncak

bebeğe dönüştürerek erkeklerin ellerine bırakması ve şahın "kadın dediğin baştan

çıkarıcı olmalıdır" şeklindeki zihniyetidir; biz bu zihniyeti silmek, bu yanlışı

düzeltmek istiyoruz. Biz kadının da herkes gibi insan olmasını istiyoruz, o da insan

olsun, her hür insan gibi o da hür olabilsin diyoruz (125) 20.9. 1357

Soru: Sizin bu hareketiniz zaferle sonuçlanır da bir İslam devleti kurmayı

başarırsanız sosyal kalkınma ve ilerleme, bilhassa kadınların ilerlemesi meselesine

nasıl bakacaksınız; birden fazla kadınla evlenmeye izin verecek misiniz?

Cevap: Kadınlar hürdürler, tıpkı erkekler gibi. Biz İslam kanunlarına göre

davranacağız. (126) 21. 9. 1357

Hak - hukuk taraftarı olarak tanıdığınız o adamlar kadınlarımızı hep aldattılar,

bugün - şah dönemi - hürriyetperver kadınlarımız - şah İran'ının - zindanlarını

doldurmuş durumdalar. Hak - hukuktan dem vuran o adam - ve kurum - 1ar her

zaman şahın işlediği cinayetlerin altını imzaladılar; bu ikisinden - kadın veya erkek

- hangisi şimdi hür sanki? (127) 7. 10. 1357

Soru: İran toplumunda kadın konusunda ne tür değişiklikler yapılmasını

gerekli buluyorsunuz? Sizce İslam devleti kadınların durumunda ne tür

değişiklikler yapacak; devlet kurumlarında çalışmak, tıp, mühendislik vb. sahalarda

meslek seçmek, boşanma, kürtaj, yolculuk hakkı ve çarşaf giyme zorunluluğu gibi

konularda ne tür değişiklikler getirecek?

Cevap: Şahın kötü propagandaları ve onun parasının satın aldığı kalemler ve

şahıslar kadın hürriyetini halka öylesine saptırarak yanlış takdim ettiler ki, İslam

geldiğinde kadının eve kapatılacağı şeklinde bir zan oluşturuldu kamu zihniyetinde.

Kadının okumasına, tahsil etmesine ne diye karşı çıkalım ki biz?!! Kadının

çalışmasına niçin karşı olalım ki?! Kim demiş kadın devlet işlerinde çalışamaz

diye? Kadının yolculukta bulunabilmesine neden karşı çıkalım ki?! Erkek gibi,

kadın da bütün bu hususlarda hürdür, kadınla erkeğin asla farkı yoktur. Evet,

İslam’da kadının hicap ve tesettürünün olması emredilmiştir, ama bunun ille de

çarşaf olması gerekli değildir ki, hicap ve tesettürünü sağlayacak her giysiyi

giyebilir kadın. Ne biz ne de İslam, kadının bizim - erkeklerin -elimizde bir

oyuncağa, bir meta ve eşyaya dönüşmesini istiyor değiliz; İslam, kadının şahsiyet

ve kimliğini korumak ve onu ciddi ve yetenekli bir insana dönüştürmek ister.

Kadınların, erkeklerin elinde bir oyuncağa dönüştürülmesine ve onların

şehvetlerine hizmet eden bir mal ve eşya haline getirilmesine asla izin veremeyiz

biz! İslam’da kürtaj haramdır. Nikâh kıyılırken kadın, boşanma hakkını kendi eline

alabilir. İslam’ın kadına tanıdığı hürriyet ve saygınlığı hiçbir okul, hiçbir kanun

tanımış değildir ona. (128) 7. 10. 1357

Soru: İran'da belli ölçüde tahsil ve hürriyet elde edebilmiş kadınların çoğu

gerici ve yobaz bir din devletine dönüş yapılacağı korkusunu yaşıyorlar; onların

içini rahatlatmak için söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Cevap: İslam, kadına hürriyet tanımıştır; kadını hürriyetinden eden ve onu her

açıdan zincire vuran şah ve şahın devletidir bugün (129) 15. 10. 1357

Soru: İslam devleti gerici bir devlet midir? Şah modern bir ülke yaratmak

istiyor, Arap ülkeleri de ilerleme yolundalar, ama İslam reform ve kadınların

hürriyeti gibi sosyal değişikliklere karşı çıkıyor, sizin bu hususta görüşleriniz neler?

Cevap: Şah rejimi bizim sosyal gelişmemize karşıydı ve ülkemizin hürriyet

ve bağımsızlığını büsbütün kaybetmesine neden olmuştu. İslam devleti gerici ve

yobaz değildir; kamu huzurunu kaçıracak ve milletin iffet ve namusuna ters

düşecek şeyler dışında medeniyetin getireceği her şeye muvafıktır. İslam, kadının

hürriyetine karşı olmadığı gibi, kadın hürriyetinin bütün boyutlarının bizzat

temelini atan dindir de aynı zamanda. (130) 20. 10. 1357

Soru: Kadın hürriyeti, - okuma yazma dalında - cahilliğin giderilmesi ve

sinemalar konusunda İslam Cumhuriyeti Devleti'nin politikası ne olacak?

Cevap: Şah İran'da olumlu bir girişimde bulunmuş değil, onun sebebiyet

verdiği yıkıntıları düzeltmek uzun süre vakit alacak. Şah ne erkeklere hürriyet

tanıyordu ne kadınlara; biz herkese hürriyet tanımaktayız. Sinemalar şah rejimi

döneminde fesad ve ahlaksızlığın hizmetindeydi, İslam Cumhuriyeti'nde ise

"hizmet" ancak halkın hayır ve iyiliği cihetinde olabilecek işlerdir. Okuma yazma

bilmeme cahilliğine karşı mükemmel bir mücadele vereceğiz ([83]) (131) 21. 10.

1357

Soru: Geleceğin İslam devletinde kadının rolü ne olacak?

Cevap: Kadınlar birçok sahada faaliyet göstermekte hür ve serbesttirler; ama

gerçek anlamda bir hürriyet ve serbestiyi kastediyorum; şahın istediği

anlamdakinden değil! Kadınlarımızın bir kısmı şimdi - şah dönemi -

hapishanedeler; dışarıda olanların da tamamına yakın bir kısmı şah rejimi aleyhine

mücadele, yürüyüş ve gösterilere katılmaktalar; çok az bir kısım ise alabildiğine

serbesti içinde; ama onlarınki, şahın istediği türden bir serbesti ve özgürlük tabii!

Biz o tür bir serbesti ve özgürlüğe elbette ki kesinlikle karşıyız! (132) 25. 10. 1357

Soru: Gelecekte kurmak istediğiniz devlette kadınların durumu nasıl olacak?

Cevap: Ne erkeklerimizin, ne de kadınlarımızın hür olmadığı şu zamanlarda

bizim başımıza getirilen şekliyle değil; gerçek bir insan ve hakiki anlamda hür bir

şahsiyetin durumu olacaktır. Ne erkeği, ne kadını hür olmayan, baskı ve hafakan

altında bulunan bir millet, zulüm boyunduruğundan kurtuldu; bundan böyle

kadınlar ve erkekler hürdür bu toplumda, ama namus ve iffete aykırı ve ülkenin

maslahatıyla bağdaşmayan işlere yeltenecek olanlar elbette ki

engellenecektir. (133) 25. 10. 1357

Soru: İslam devletinde kadınların rolü nasıl olacak? Mesela, devlet ve

yönetim işlerine de katılabilecekler mi, gerekli beceri ve liyakate sahip olurlarsa

bakan veya milletvekili olabilecekler mi?

Cevap: Bu tür meselelerde İslam devleti gerekeni yapacaktır, şimdi bu

hususlarda fikir yürütmenin zamanı değil. Kadınlar da erkekler gibi yarınki İslâmi

toplumun kurulmasına katkıda bulunacaktır, hem oy alıp seçilebilir, hem oy

kullanıp seçebilirler, bu hakka sahiptir onlar. İran'ın son mücadelelerinde Iran

kadınlarının da erkekler kadar payı oldu. Biz her nevi hürriyeti tanıyacağız kadına,

ama fesada ve ahlaksızlığa da engel olacağız tabi; bu hususta kadın veya erkek gibi

bir ayırım da söz konusu değildir. (134) 3. 11. 1357

Soru: (Bir kadın muhabir): Bir kadın muhabir olduğum halde beni buraya

aldıklarına göre hareketimizin ilerici bir hareket olduğunu gösteriyor bu. Gerçi

başkaları bu hareketi gerici bir hareket olarak göstermeye çalıştılar. Sizce, bizim

kadınlarımızın ille de örtünmesi mi gerekiyor? Yani mesela ille de başlarına bir

şeyler geçirmeleri gerekiyor mu?

Cevap: Sizin buraya gelişiniz benim kabulümle olmadı, siz buraya geldiniz ve

ben sizin geleceğinizi biliyor da değildim; dahası, sizin buraya kabul edilmiş

olmanız da İslam’ın ilerici olduğunu gösterecek bir ölçü değildir asla; İslam, sizin

buraya kabul edilmiş olduğunuz için ilerici değildir. Hem, ilericilik, bazı erkeklerle

kadınlarımızın zannettikleri şey değildir; ilericilik insanî ve nefsani boyutlarda

kemallere ulaşmakla mümkün olabilecek bir şeydir; bireyin milletine ve

memleketine faydalı olabilmesiyle mümkündür; sinemaya ve diskoteklere gitmekle

değil!.. Bunlar, sizler - gibisi - için uydurulmuş ilericiliklerdir ancak; sizi

gerilemeye zorlamış, geriletmişler, daha sonra bu durumu düzelteceğiz tabii ... Siz

hürsünüz; ama doğru işler yapmakta hürsünüz, üniversiteye gidebilirsiniz, doğru

olan her şeyi yapmakta hürsünüz, esasen milletin tamamı bu sahalarda hürdür. Ama

iffet ve namusa aykırı veya milletin inançlarına ters ya da halka zararı

dokunabilecek şeyler yapmaya kalkışanlar engellenir tabi ki bu da ilericiliği

gösterir aslında. (135) 3. 11. 1357

İslam’da baskı ve şiddet yoktur, İslam’da bütün sınıflar için hürriyet vardır;

erkek için, kadın için, beyaz için, siyah için, kısacası herkes için. Bundan böyle

insanlarımız kendi kendilerinden korksunlar, devletten değil, aykırı şeyler

yapmasınlar sakın. (136) 12. 11. 1358

İslam sizi hür etmiştir, İslam kadını da erkeği de hür kılmıştır, herkes

hürdür.(137) 17. 1. 1358

Sizler hürsünüz bugün; bütün kardeşler ve bacılar bugün hürdür, serbest bir

şekilde hükümeti eleştirebiliyorlar, İslam’a ve milletin çizgisine aykırı buldukları

her şeyi eleştirebiliyorlar şimdi. Devletten esas ve temel şeyleri istemekteler. Sizi

bu - İslami - hareket kurtardı, millete vurulan o zincirleri parçaladı. Şimdi hür bir

şekilde toplanmış durumdasınız, milletin ihtiyaç mevzuu olan siyasi ve sosyal

meseleleri burada serbestçe gündeme getirebilmektesiniz. Siz hanımlar, bundan

birkaç yıl önceki o hanımlar, değilsiniz artık. Bugün siz, kendi kaderinize bizzat

müdahalede bulunabilmektesiniz, siyasi meseleleri bizzat kendiniz gündeme

getirmekte ve hükümetten isteyebilmektesiniz. Budur hürriyetin anlamı

işte.([84])(138) 12. 4. 1358

Bugün kadın için, erkek için, yazarlar ve diğer herkes için ülkemizde var

ettiğimiz bu hürriyet, hepinizin yararına olan sahalardaki bir hürriyettir. Dışarıya

çıkıp sözünüzü söylemekte serbestsiniz artık, hükümeti eleştirebilirsiniz, ters bir

adım atmaya yeltenen herkesi eleştirebilirsiniz, niçin eleştiriyorsun diyemez kimse

size artık. Ülkeyi Yeniden Yapım Ve Onarım Cihadı Kuruluşu'na gidin, onlara

katılın, gidin milletinizle birlikte olun, onlara katılın, hürsünüz, gidersiniz,

katılırsınız. İnsanın yetişip olgunlaşması için, şu bacıların, kardeşlerin ve aziz

çocukların yetişmesi için gerekli olan her şey serbesttir; İslam’ın engelleyip

yasakladığı şey - mesela - milleti perişan eden kumar oynamaktır, milleti mahveden

içkidir, şu cani adamın - şah - zamanında meydana getirilen ve bütün kolaylıkları

da sağlanmış olan türlü iğrenç ve kötü şeyler - fahşa - dir, İslam, bunları

yasaklamıştır işte. (139) 8. 7. 1358

Soru: Gelecekte - kurulacak - devlette kadınların özgürlüğü nasıl olacak?

Okulları terk edip şimdiden evlerine mi gitsinler, yoksa tahsillerini sürdürme

imkânı tanınacak mı kendilerine?

Cevap: Kadınlar ve diğer meseleler hakkında duyduğunuz bu tür şeyler hep

şahın ve garazkârların düzmeceleridir. Kadınlar – İslam’da -elbette ki hürdürler ve

tabi ki okumakta da hürdürler, diğer konularda da hürdürler; tıpkı erkeklerin hür

oluşu gibi! Hâlbuki - şah İran'ında - ne erkek hürdür şimdi, ne de kadın! (140) 22.

8. 1357

Soru: Sn. Ayetullah hazretleri; kadın ve siyah rehinelerin serbest

bırakılmasını emrettiniz, buna karşılık Amerika devletinden neler bekliyorsunuz?

Cevap: Kadın ve siyah rehineleri serbest bırakmamızın nedeni şu: Kadınların

İslam’da çok özel saygınlığı vardır. Siyahlara gelince, onlar da Amerika'nın baskısı

altındalar, zulmedilmiş onlara... Biz onları o -beyazlar - kadar suçlu görmüyoruz,

buraya da Amerika'nın baskısıyla gelmiş olabilirler. Binaenaleyh biz Allah rızası

için ve İslam’ın emrine uymak için yaptık bunu; Carter bey'den([85]) bir şey

beklediğimiz veya -Amerika'dan - bir karşılık düşündüğümüz için değil! Biz,

Carter'in o hain katili([86]) bize iade etmesini istiyoruz; bir millete karşı suç işleyen

biri, o millete, o memlekete iade ve teslim edilir, dünyanın her ülkesinde geçerli bir

kanundur bu; hâlbuki o - Carter - bütün bu kanun ve mantık kurallarının tersine

davranıyor hâlâ! (141) 27. 8. 1358

Soru: Sn. İmam hazretleri siz Nofel Lö Şato'dayken([87]) hürriyetlerin

kısıtlanmayacağını, hatta kısıtlananların iade edileceğini vaat ettiniz, ama inkılâbın

zaferle tamamlanışından sonra - İran'da - kadınlar aleyhine bir gösteri yapıldığını

gördük, nedenini açıklar mısınız?

Cevap: O gösteriyi yapan kadınlar o malum meselelerin artıklarıydı; şahın

"özgür kadınlar" adıyla piyasaya çıkardığı kadınlardı onlar. Şah mahvetmişti onları.

Onlar mahva sürüklenmiş olduklarından ve bunu da özgürlük telakki ettiklerinden,

gençlerin de kendileri gibi öyle özgür (!) olmasını, onların da o iğrenç durumlara

düşmesini istiyorlardı, iffet ve namusa aykırı şeyler yapmaktı niyetleri. İslam’ın

iffete ters düşen işlere, memleketi batağa sürükleyip milleti geriye götürücü şeylere

karşı olduğunu görünce herkesin müşahede ettiği o - çirkin - vaziyetlerde sokaklara

dökülüp gösteri yaptılar; yoksa hürriyet kesinlikle engellenmiş değildir,

engellenemez de zaten, halk hürdür. Kötü ve iğrenç işlerin yapılması ve milletin

eski vaziyete - şah dönemindeki gibi -döndürülmeye yeltenilmesi durumunda

müdahale edilir ancak (142)([88]) 5. 9. 1358

Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar erkeklerle omuz omuza kendilerini

yetiştirme ve ülkelerini bayındır hale getirme çabasındadırlar. Özgür kadınlar ve

özgür erkekler böyle olur işte; devrik şah zamanında söylenilenler gibi değil; o

zaman kadının özgürlüğü hapiste, baskı ve işkence altında bulunması

demekti. (143)15. 2. 1359

Gençlerden, kız ve erkeklerden, zahmet ve sıkıntıya katlanma pahasına da olsa

istiklal, hürriyet ve insani değerleri konfor ve süslere, zevk ve eğlencelere,

kayıtsızlıklara, batı ve vatansız satılmışlar tarafından kendilerine sunulan fahşa -

fuhuş vb. kötülükler - merkezlerinde bulunmaya feda etmemelerini

isterim (144)([89])15. 3. 1368

İSLÂMİ ÖRTÜNME: HİCAP

1. Soru: Kadınların geniş pardösü, geniş pantolon, başörtüsü veya -

omuzlardan aşağı inen - büyük eşarp giymiş olarak - tam örtülü şekilde -namaz

kılması sakıncalı mı olur? -yoksa mutlaka namaz sırasında çarşaf mı örtülmelidir- ?

2. Soru: Bir kadın, evinde kalın ve uzun çarşaf giyer, ama çarşafın

altındaki elbisesi kısa kollu ve ayağı da çorapsız olursa namazı bâtıl mıdır?

1. Cevap: Sakıncası yoktur.

2. Cevap: Namazı batıl değildir.

Fetvalar c:1 s: 137

Soru: Bazen hicapsız - örtüsü tam olmayan - kadınların da gösterildiği TV

Filmlerine bakma ve çalınan bir çalgıdan müzik sesini dinleme hususunda

görüşünüz?

Cevap: Sahibi tanınmayan, reybe ve fesadı olmayan ecnebi filmlerine

bakmanın sakıncası yoktur; mütrib müzik haramdır, şüpheli seslerin sakıncası

yoktur.([90])

Fetvalar c: 2 s: 17

Soru: Mesleğim, kadın kuaförlüğü; müşterilerim tesettürlü Müslüman

hanımlar olup tamamen kapalı bir muhitte - namahreme görünmeyen / çev /

çalışıyorum, bu meslekten elde ettiğim gelir konusundaki fikrinizi lütfen açıklar

mısınız?

Cevap: Söz konusu şartlarda ise, sakıncası yoktur, geliri helaldir.

Fetvalar c: 2 s: 32

Şer'i kurallara uyulması kaydıyla kadınlar meslek seçiminde, kaderlerini

bizzat tayinde ve giyim - kuşamlarında hürdürler. Şah rejimine karşı şimdi verilen

mücadelelerin de net bir şekilde ortaya koymuş olduğu üzere kadınlar, bugün her

zamankinden ziyade hürriyetlerini, İslam’ın emretmiş olduğu giyim türünde

bulmaktadırlar (145) 10. 8. 1357

Soru: Sn. Ayetullah hazretleri uzun süre şahın politikalarını eleştirdiniz;

aşağıdaki hususlarda sizin politikanız şahın politikasından ne kadar farklı olacak?

a - Sosyal: İslam hükümleri uygulamaya konulacak mı? Bu durumda mevcut

kanunlara oranla günlük yaşamda ne gibi bir farklılık çıkacak ortaya? Sn. Ayetullah

hazretleri, İslam devleti bayrağı altında nasıl bir hayat yaşanacağını net bir ifadeyle

açıklar mısınız; kadınlar İslami örtünme - hicap - ile batı türü giyim arasında

serbestçe tercihte bulunabilecekler mi? Sinemalar varlığını sürdürebilecek mi?

Cevap "evet" se, ne tür filmler gösterilecek? Alkollü içkiler yasaklanacak mı? Son

olarak; Iran da bir başka Suudi Arabistan veya bir diğer Libya mı olacak?

Cevap: a - Hadlerin - şeriat kanunlarının tam - uygulanması İslam’da birçok

şartlar ve ön hazırlıkların varlığına bağlıdır, bu nedenle İslam’ın bir bütün olarak

uygulanabilmesi ve adaletin tam tahakkuku için birçok noktanın mutlaka göz

önünde bulundurulması gereklidir. Bunlar nazar-ı dikkate alınacak olursa İslami

kural ve prensiplerin bütün diğer kanun ve kurallardan daha yumuşak olduğu,

sertlik ve şiddet boyutunun diğer kanunlardakine oranla daha az olduğu

görülecektir. Kadınlar çalışma sahasını - meslek - tercihte, kendi kaderlerini

belirlemede ve giysilerini seçmede, birtakım - şer'i - usul ve prensipler

çerçevesinde hürdürler. Şah rejimine karşı şimdi verilen mücadelelerin de net bir

şekilde ortaya koyduğu üzere kadınlar bugün her zamankinden ziyade

hürriyetlerini, İslam’ın emretmiş olduğu giyim tarzında bulmaktadırlar. Biz,

gençlerimizin ahlakını bozan ve İslami kültürü tahrip eden filmlere karşıyız, ama

eğitici olan ve toplumun ilmî ve ahlâkî alanlarda sağlıklı rüşdüne yarayan film ve

programlardan yanayız. Alkol ve alkollü içkiler gibi topluma zararlı olan

uyuşturucu nitelikli diğer şeyler engellenecektir. Bizim kuracağımız İslam

Cumhuriyeti sözünü ettiğiniz rejimlerden - Suudi Arabistan ve Libya - hiçbirinin

benzeri olmayacaktır.(146) 10. 8. 1357

Soru: Zorunlu kapanma gibi bazı İslâmi gelenekler bırakılmış artık; İslam

Cumhuriyeti'nde bunlar yeniden zorunlu mu olacak?

Cevap: Bizim İslami hicap ve tesettür şeklinde isimlendirdiğimiz örtünme

türünün hürriyetle bağdaşmayan bir yanı yoktur. İslam, iffete aykırı şeylere karşıdır

ve biz onları İslâmi hicaba uymaya davet ediyoruz. Keza bizim yiğit ve cesur

kadınlarımız, Batı'nın "medeniyet" nağmeleri altında başına getirdiği belalardan

bıkmış usanmış ve İslam’a sığınmış durumdadır artık. (147) 7. 10. 1357

İslam’da kadının örtünmesi ve hicaplı olması gerekir, ama bunun ille de çarşaf

olması gerekli değildir, bilakis kadın, hicap ve örtünmesini sağlayan her nevi

giysiyi seçebilir (148) 7. 10. 1357

İslam devletinin bakanlıklarına kadınlar açık giremez; kadınlar gitsinler, ama

tesettürleri olsun, örtünsünler; gidip - devlet dairelerinde -çalışabilirler tabi, bunun

sakıncası yoktur, ama şer'i hicapları olmalıdır, kapanmaları gerekir, İslâmi

prensiplere uymalıdırlar. (149) 15. 12. 1357

Soru: Şu çarşaf... Kadınların kendilerini şu çarşafın ardına gizlemesi doğru

mu sizce? Bu kadınlar inkılâba fiilen katıldılar, ölü verdiler, hapislere girdiler,

mücadeleler verdiler. Şu çarşaf eskiden kalma bir gelenektir, şimdi dünya değişmiş

artık, bunların kendilerini böyle saklayıp gizlemeleri doğru mu yani?

Cevap: Evvela bu onlar için iradi bir husustur, kendi haklarıdır bu; kendileri

seçmiş, böyle örtünmüşlerdir, sizin bu hakkı onlardan almaya ne hakkınız var?

Çarşafın olmasını veya İslami tesettürün olmasını isteyenler dışarıya çıksın -

yürüyüşe katılsın / çev / - diye ilan ediyoruz, 35 milyonluk nüfusumuzun 33

milyonu dışarıya çıkıyor!.. Sizin, bunları engellemeye ne hakkınız var? Siz -

lâiklerin kadınlara karşı bu diktatörce tutumunuz nedir böyle?!! ikincisi; biz ille de

şöyle bir elbise giyilecek de demiyoruz, - mesela – sizin([91]) yaşınıza gelmiş olanlar

için hiçbir şey - örtünme şartı - yoktur; biz, makyaj yapıp sokağa çıkarak erkekleri

peşinden çeken genç kadınları engelliyoruz, sizin bu meseleyi kendinize dert

edinmenize hiç gerek yok yani!.. (150) 21. 6. 1358

(Bir grup cahil veya muhtemelen inkılâp düşmanı unsurun, bazı örtüsüz

hanımlara saldırması karşısında ne yapılması gerektiğini soranlara inkılabın rehberi

ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni'nin -ks- verdiği cevap)

Kadınlara çarşı - pazarda, sokak ortasında yapılan - bu saldırıların, bazı

sapmışlar veya inkılap karşıtlarınca gerçekleştirilmiş olması pekâlâ mümkündür.

Bu nedenle kimsenin onlara - açık kadınlara - saldırmaya hakkı yoktur ve bu tür

müdahaleler Müslümanlar için haramdır, polis ve komitelerin([92]) bu tür olayları

önlemesi gerekir. (151) 13. 4. 1359

Bugün İslam ülkelerinde, bilhassa İran’da ortaya çıkmış olan değer şudur:

Eski - şah - rejim döneminde insanların saygınlık ve prestiji mide bulandırıcı

makyajlar, o malum elbiseler ve o malum evlere göre ölçülmedeydi; bugünse

geçerli tek değer, insanlık değeridir, ahlâk değeridir, insan olmaktır. Bu değişim

sayesindedir ki hanımlar arasında yaratılan o iğrenç süslenme ve makyajlar ve

konforlu elbiselerle caka satmalar, bugün Iran kadınları arasında kınanmakta ve

böyleleri artık mahcup duruma düşmektedirler. O zamanlar, dinleri gereğince

örtünen Müslüman kadınlarımız mahcup hale düşürülüyor, sırf giysileri yüzünden

horlanıyorlardı; yoksul kesim de böyle yapacak olsa, ahlaksız müreffeh sosyete

kesiminin bulunduğu yere girmeye utanmadaydı. Bugün durum tam tersinedir; dün

o malum ahlaksızlıkları yapan, o haltları işleyen, o iğrenç makyajlar ve hallerle

çalım satanlar bugün sizin aranızda utanç duymaktadırlar. (152) 25. 12. 1359

Tabii bu arada şuna da dikkat etmelisiniz ki İslam’ın belirlemiş olduğu hicap

ve örtünme, sizin o değerlerinizin korunması içindir. İster kadın ister erkek için

olsun; Allah Teâlâ’nın buyurmuş olduğu her şey, insanoğlunun sahip olduğu ve

şeytani vesveselerle veya sömürü ve yardakçılarının kirli elleriyle kirlenme

ihtimalinin bulunduğu o hakiki değer ve kıymetlerin canlanıp hayat bulması

içindir.(153) 21. 12. 1363

(Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürüyle Başkanlık Konseyi üyelerinden

birinin sorusu)

1- Program gereğince; yüz, boyun ve saçlarını İslâmi ölçülere tam uygun

şekilde örtmeyen kadınların rol aldığı programların yayınlanması?

2- Güreş ve futbol gibi, erkek sporcunun vücudunun bir kısmının açık kaldığı

programların yayınlanması?

3- Televizyondan yayınlanan bu tür programları seyretmek?

Cevap: Bahsettiğiniz türden film ve tiyatroları izlemek şer'an sakıncasız

olduğu gibi, bunların birçoğu eğitici ve öğreticidir de ve dolaysıyla da yayınında da

hiçbir sakınca yoktur; spor film ve yayınları da aynı şekilde, çoğunlukla

sakıncasızdır. Ara sıra - televizyonda - sakıncalı bazı şeyler görülüyor, bunlara

biraz daha dikkat etmeli - düzeltmeli - siniz, ama asıl şu iki noktayı nazarda

tutmanız gerekir: Evvela makyaj yapanlar mutlaka mahrem olmalıdırlar,

namahremin makyajcılık yapması haramdır, ikincisi, izleyiciler şehvetle

bakmamalıdır -o tür programlara- (154) 30. 9. 1366

-Bazı Avrupa ülkeleri ve sözde İslam ülkelerinde / çev / - Eğitim ve öğretim

mekânlarında Müslüman kız ve kadınların tesettürüyle uğraşılması muhtemelen

İslam dünyasının hz. Resul-ü Ekrem -saa- efendimizi savunma yolunda gösterdiği

görkemli girişimin etkinliğini -kamu nazarında - ikinci plana itebilmek için

başvurulan bir yöntem olsa gerektir. Sözde özgür bir dünyada Müslüman kız ve

kadınların başörtüsünün zorla açılması pekâlâ demokrasi sayılırken bizim "İslam

peygamberi sallallahu aleyhi ve âlihi vesellem efendimize iftira yakanın cezası,

bütün İslam fakihlerinin icmasıyla da belirlenmiş olduğu üzere idamdır" şeklindeki

bilinen bir gerçeğin ifadesi olan açıklamamızın her nasılsa "özgürlük ve

demokrasiye ters düşüvermesi de, elbette ki Müslüman milletlerin düçâr olduğu

oldukça acı ve düşündürücü dertlerden biridir. Sahi, Müslüman kızların diledikleri

gibi İslâmî giysilerle üniversitelerde okuması veya ders vermesini engelleyen kimse

karşısında dünya neden susmaktadır bugün?! Hürriyetin ve onu dilediğince tevil

edip yorumlama gücünün, bizzat mukaddes hürriyete karşı olanların elinde

bulunmasından başka bir sebebi var mıdır bunun? Bugün Allah Teâlâ bizleri

yükümlü kılmıştır, gaflete kapılmamak gerekir! Dilsizler gibi susup ruhsuzlar gibi

sükût etmeye karşı çıkılmalı ve inkılâbi heyecan, ivme ve canlılık korunmalıdır

bugün! (155) 2. 1. 1368

İSLÂMİ HAREKETİN KORUNMASI VE SÜREĞENLİLİĞİNİN

SAĞLANMASINI TAVSİYE

Bugün Iran milletine, milletin söz birliği içinde bulunmasına, değerli

hanımların katılım ve desteklerine ve Çarmerdan'a([93])duyulan ihtiyaç; hareketin

doruğa ulaşması ve zafer kazanmasından önce bunlara duyduğumuz ihtiyaçtan çok

daha fazladır. Çıkarlarını tehlikede gören hainlerle caniler bugün bu hareketi

akamete uğratabilmek için kolları sıvamışlardır. Bu ihanetlerin ve bu hain ellerin

kesilmesinin zamanı gelmiştir bugün! Tefrikalar yaratıp ayrılık tohumlan ekerek

türlü bahanelerle Müslümanların saflarında çatlaklar yaratmaya çalışanların

ellerinin kesilmesi gereken gündür bugün. Muhterem hanımlarımız, hainlerin

ellerini kesmelidir bugün! Güçlü erkeklerimiz kesmelidirler hainlerin ellerini

bugün! Din adamları, bulundukları her yerde uyanık olmalı, bu hainlerin ellerini

kesmeli, oyunlarını bozmalıdırlar! (156) 5. 2. 1358

Siz hanımlar, siz bacılar ve erkekler uyanık olmalısınız, İran milleti uyanık

olmalıdır. Şehidlerimizin kanlarının boşa gitmesine izin vermeyin; gençlerimizin

kanlarının şahsi garazlarla çiğnenmesine müsaade etmeyin! Şahsi garazları atın

gitsin! Hain eller, çeşitli gruplar meydana getirmesin! (157) 5. 2. 1358

Hepimizin vazifesi, kadınıyla, erkeğiyle; ister siz muhterem bacılar, ister diğer

kardeşlerimiz olsun, bütün milletin vazifesi, bir dönemeç ve iki yolun ağzına

gelmiş olduğumuz şu sırada; ya nihai zafer, ya da Allah göstermesin yenilgiye

uğrayıp eski vaziyetlere geri dönmek gibi bir durumla karşı karşıya kaldığımız şu

sırada millet olarak hepimizin görevi, İslam’ı isteyip İslam’ı haykırdığımız -

devrim öncesi ve sırasındaki - söz ve gaye birliğimizi sürdürerek bu hareketi öylece

korumamızdır; yine öyle kitleler halinde toplanılmalı, camiler yine öyle

doldurulmalıdır; kalabalık yerlerde geniş kitleler toplansın ve meseleler anlatılıp

işlensin; İran'ın dört bir yanında İslam hükümlerinin tamamının egemen olması

gerektiği işlensin yine ...(158) 11. 4. 1358

Bütün şu muhterem bacılar ve kardeşler, bütün İran, hepimiz şimdi bu cihete

toplamalıyız dikkatlerimizi, hareketimiz yoldadır şimdi, bu meseleler gelip

geçinceye kadar bu hareketi canlı tutmanız gerek. (159) 17. 4. 1358

Güvenlik kuvvetlerinden millete, erkeklerden kadınlara varıncaya kadar

hepimiz Allah Teâlâ tarafından bize verilen bu emaneti korumakla yükümlüyüz; bu

emanet İslam’dır, Kur'an'dır. (160) 11. 6. 1358

Herkes el ele vermelidir; sadece erkekler değil, hanımlar da!.. Aynıdır hepsi;

bütün kesimler el ele vererek, kendilerine bırakılan bu yıkıntıyı yeniden bayındır

hale getirmeli ve burada hayatlarını sürdürmelidirler.( 161) 19. 10. 1358

Kardeşlerim! Bacılarım! Dikkat edin, bugün sorumluyuz hepimiz, büyük

sorumluluklarımız var bizim. Buraya kadar ulaşmış bulunan bu hareket ve bu

inkılâp ve neticede ülkemizde tahakkuk etmiş olan şu İslam Cumhuriyeti'ni

kaybedersek hepimiz sorumluyuz. (162) 29. 10. 1359

İSLAM DEVLETİNDE KADININ YERİ-, KONUMU VE

HAKLARIKONUSUNDA İMAM'IN -KS- BAZI KONUŞMALARININ TAM

METNİ

Kum kenti ahalisinden olan hanımlara yaptığı bir konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

İran kadınlarına sonsuz selamlar! Selam olsun siz muhterem hanımlara!

Allah'ın rahmeti üzerinize olsun ey aslan yürekliler; sizin yüce himmetiniz

sayesinde İslam, ağyarın esaret zincirinden kurtulmuş oldu! Allah Tebarek ve

Teâlâ’nın selamı Iran milletine, bu milletin kadınlarına ve erkeklerine olsun! Siz

cesur ve yiğit hanımlar, erkeklerle omuz omuza, İslam’ın zaferini garantilediniz!

İran'ın bütün kadınlarına, bütün hanımlarına ve - bu cümleden olmak üzere bilhassa

– Kum kentinin kadınlarına teşekkür ederim. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun,

Asrın İmamı([94]) sizlerden hoşnut olsun. Kucağınızda minik yavrularınızla cadde ve

sokaklara dökülüp İslam’ı desteklediniz siz. Kum ve diğer beldelerden gelen

haberleri duyuyordum ben, Çaharmerdan'ın([95]) haberleri ulaşıyordu bana. Bu

yiğitlikler göğsümü kabartıyor benim; İran kadınları, Kum ve diğer kentlerin

kadınları bu zaferde önadımı atanlar, önayak olanlardır. Erkekleri cesaretlendirdi

bu kadınlar; erkeklerimiz -bu zaferi - siz yiğit ve aslan yürekli kadınlara borçludur;

ben hem muhterem erkeklere, hem muhterem hanımlara borçluyum.

İslam’ın siz hanımlara özel bir saygısı vardır. Arap yarımadasında İslam’ın

henüz zuhur ettiği dönemlerde kadınların erkekler nezdinde hiçbir değeri kalmamış

durumdaydı. İslam onur ve saygınlık kazandırdı kadınlara, erkeklerle eşdeğer kıldı

onları. İslam’ın kadınlara lütfü, erkeklere lütfundan fazladır. -Her milletin -

erkeklerinin o millet üzerinde hakkı vardır - ama - kadınların daha fazla hakkı

vardır - çünkü -yiğit ve cesur insanları büyüten, terbiye edip yetiştiren, kadınlardır!

Kur'an-ı Kerim "insan yetiştirici" dir, kadınlar da insan yetiştiricidirler! Kadınların

vazifesi insan yetiştirmektir zaten. İnsan yetiştirici kadınlar milletlerin elinden

alınacak olursa milletler yıkılır, izmihlale uğrarlar, çöküverir, yenilirler, yok olur

giderler. Milletleri takviye eden, cesurlaştıran, kadınlardır. Sadr-ı İslam’da kadınlar

erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı. Kadının makamı pek ulvi ve yüce bir

makamdır, üst makamdır. Kadınlar İslam’da pek üstün bir konumdadırlar. Biz

gördük bunu, şimdi de görmekteyiz; kadınlar, muhterem hanımlar erkeklerle omuz

omuza, hatta onlardan daha önde, kıtal saflarında durdular, çocuklarını verdiler,

gençlerini verdiler ve yiğitçe direndiler. Biz, kadının lâyık olduğu yüce insani

konumda bulunmasını istiyoruz, erkeklerin elinde, serseri ayyaş takımının elinde

oyuncak bebeğe dönüşmesini değil!.. Kadın, kendi alınyazısına bizzat müdahale

edebilmelidir; İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar oy kullanabilmelidirler; erkeklerin

nasıl oy hakkı varsa, kadınların da vardır! Kadınlar şu son dönemlerde akamete

uğratıldılar. Milletimize yapılan büyük ihanetlerden biri de insan gücümüzün

elimizden alınması oldu; genç elemanlarımızı geri düşürdüler, kadın gücümüzü geri

bıraktılar, kadınlarımızı mahvettiler, milletimize ihanet ettiler, oyuncak eşya haline

getirdiler kadınlarımızı, oyuncak bebeklere dönüştürdüler onları. Bizim

kadınlarımız yiğitti, kadınlarımız savaşçıydı... Bunlar - lâik şah rejimi -

kadınlarımızı arsızlaştırmak, haysiyetsizleştirmek istedilerse de -yapamadılar,

çünkü - Allah öyle olmasını istemedi. Kadına çok saygısızlıkta bulundu bunlar; bir

eşya, bir mal, bir meta gibi elden ele düşürmek istediler kadını. İslam kadını

hayatın her boyutuna dâhil eder; tıpkı erkek gibi, İslam’da kadın da her boyutta

müdahildir. -Mesela -erkek nasıl fesattan uzak durmakla mükellefse kadın da

fesattan uzak durmakla mükelleftir. Kadınlar herze gençlerin oyuncağı

olmamalıdırlar, kadınlar kendilerini değersizleştirmemeli ve Allah korusun,

süslenip püslenip dışarı çıkarak ahlaksız insanlara kendilerini teşhir etmemelidirler.

Kadınlar - da - insan olmalıdır, kadınların takvası olmalıdır. Kadınların keramet

makamları vardır, pek üstündürler, kadının hür iradesi vardır, tıpkı erkeklerin hür

iradesi olduğu gibi!

Allah Teâlâ sizleri keramet ve üstün bir değerle yaratmıştır, sizi hür

yaratmıştır. Allah Tealâ, erkeklerin bozulmaması için nasıl birtakım had ve

hudutlar tayin ederek onları kısıtlamışsa kadınlar için de aynı şeyi yapmıştır. Hepsi

sizin iyiliğiniz içindir; İslam kanunlarının tamamı toplumun hayrı içindir. Kadınları

ahlaksız erkeklerle kötü gençlerin oyuncağı haline getirmek isteyenler haindirler,

hıyanetkârdırlar. Kadınlar aldanmamalıdırlar; kadının süslenip püslenerek,

başörtüsüz, açık - saçık halde dışarı çıkmasının kadınlığın bir gereği olduğunu

zannetmemelidirler. Kadınlığın gereği bu değildir; olsa olsa kukla oyunudur bu,

kadınlığın gereği değil! Kadın dediğin yiğit olmalıdır, kadın, memleketin hayati

mukadderatına müdahalede bulunabilmelidir. Kadın "insan - yetiştirici" dir, kadın

'insan eğiticisi' dir.

Allah Teâlâ siz İran kadınları ve siz Kum kadınlarını kötü insanların, gerçekte

hayvan olan o tiplerin şerrinden korusun. Bugüne kadar hareketin içinde yer alıp

harekete katılarak bu zaferde nasıl pay sahibi olduysanız, şimdi de katılmalı ve

gerektiğinde hemen harekete geçip kıyam etmelisiniz. Memleket sizin ve sizdendir

artık inşaallah; ecnebilerin eli kesildi memleketten, rüşvetçilerle çapulcuların eli

kesildi artık, gitti onlar; memleket sizin artık, siz kurmalısınız memleketi şimdi.

Bütün Iran milleti, ister erkekler ister hanımlar olsun, bütün millet hep birlikte

düzeltmelidir bize bırakılan bu yıkıntıyı. Sadece erkekler olmaz, kadın erkek,

birlikte düzeltip yeniden kurmalıdır bu harabeyi. Kadınlar daha evliliğin başında,

yani nikâh sırasında, ne şeriata ne kendi onurlarına ters düşmeyecek bazı şartlar

belirleyebilirler; - mesela - nikâh sırasında "erkeğin ahlâkı bozuk olursa, eşine iyi

davranmazsa, geçimsizlik ederse ben ondan boşanabilirim" diyerek kendini kendi

boşanma vekili olarak tayin edebilir. İslam, kadınlara - da bu - hakkı tanımıştır.

Eğer İslam, kadın ve erkek için birtakım mahdudiyetler belirlemişse, hep sizin

hayrınız içindir bunlar. Bütün İslam hükümleri; ister hakları artırıcı, ister kısıtlayıcı

olsun, bütün İslam hükümleri hep sizin yararınıza olması içindir, hepsi de sizin

hayrınıza olan şeylerdir. Erkeğe nasıl boşanma hakkı vermişse; size de "şöyle şöyle

olur veya şöyle şöyle davranacak olursan ben kendi talak vekilim olurum - senden

boşanma hakkını elde etmiş olurum -" diye şart koşma hakkı vermiştir. Bu şartı -

erkek - kabul ettikten sonra, cayamaz artık; nikâh sırasında böyle bir şart

koşulduktan sonra erkek - kadını - kısıtlayamaz artık - yani mesela - karısına karşı

huysuzluk ve geçimsizlik gösteremez artık - aksi takdirde - bir erkek karısına karşı

kötü davranacak olursa İslam devletinde "bir daha böyle davranmaması" yolunda

ihtarda bulunulur ona, kabul etmez ise tazir eder, cezasını verirler, had vururlar

kendisine; - cezasını çekmeyi - kabul etmezse müçtehit boşanma hükmünü

veriverir. Yüce Rabbim hepinizi izzet, sağlık, afiyet, mutluluk, kâmil iman, doğru

eğitim, doğru kültür, saadetler ve bütün - olumlu - şeylere gark etsin inşaallah.

Selam sizlere ey kadınlar! Ey muhterem ve aziz hanımefendiler([96])(163) 15. 12.

1357

İmam Humeyni'nin -ks- Kum Şehri Kadınlarının Kendisini Ziyareti Sırasında

Onlara Yaptığı Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Ben Kum'dan gittim - götürüldüm - ama siz hanımlar ve beyler buradaydınız

ve birçok sıkıntılara katlanmak durumunda kaldınız. Gençleriniz yanınızdaydı o

sırada, ama şimdi geldiğimde onların acısı anne babalarının bağrını yaktığı gibi,

benim de bağrımı yakmakta. Feyziye Medresesi'nin([97]) duvarlarına asılan o

fotoğraflardaki gençler için, elimizden alınan o civan delikanlılarımız için Kum

halkına başsağlığı diliyorum, o yavruların dağını yüreğinde taşıyan analara

başsağlığı diliyorum.

Ülkemizin tamamı bunu yaşadı, elli küsur yıl boyunca memleketimizin dört

bir yanında sıkıntı, baskı ve ecnebilere bağımlılık yaşandı. Bu baba-

oğlun([98])ülkemizi ne hale getirdiğini bir, Allah bilir.... Allah bilir ya, tarih boyunca

bunlar gibi ihanet eden olmadı İran'a. İkibinbeşyüz yıl veya daha fazla süre

boyunca İran'da gelmiş geçmiş bütün krallar şahlar hep haindi, - millete - ihanet etti

hepsi de, hatta iyileri bile hıyanetkârdı aslında, ama hiçbirinin ihaneti bu ikisininki

kadar değildi. Bunların kendi ülkelerine ne ihanetlerde bulunduklarını bir Allah

bilir; bunların işlediği cinayetler çok fazlaydı, hıyanetleriyse cinayetlerinden de

fazlaydı! Rıza Han dönemini çoğunuz bilmez - hatırlamaz - belki; biz ne sahneler

gördük o zaman... Şu Kum'da, şu Kum'un muhterem hanımlarına, bütün şehirlerde

muhterem hanımlara neler etmediler... Ona - Rıza Han'a -öğretenlerin - ecnebi akıl

hocalarının - işiydi bu, kıyafet devrimi adı altında kadınlarımızın tesettürlerini zorla

açtılar, İslam’ı ayaklar altına aldılar, müminlerin onurunu çiğnediler,

kadınlarımızın haysiyet ve onurunu çiğnediler alabildiğine... Onun memurları

kadınlarımıza neler etmediler ki... Örtülerine.... O şekilde hem de... Ne kadar çarşaf

ve başörtüsü yağmalandı - kalleşçe - bunlara bizzat şahittik biz; onun oğlunun -

Muhammed Rıza Şah - "büyük medeniyet" (!) adı altında bu memlekete neler

ettiğine de bizzat sizler şahit oldunuz ....

Bunların bu memleketi nasıl sattığını ve bu memlekete neler ettiğini tasavvur

dahi edemezsiniz... Bunların ne cinayetler işlediğini, ne kadar ihanetlerde

bulunduklarını bilemeyiz biz. Bunların daha nerelerde servet biriktirdiğini

bilmiyoruz biz. Şimdiye kadar açıklanan miktarların tam rakam olup olmadığı da

belli değil; İsviçre, Amerika, İngiltere ve diğer bankalarda daha ne kadar -

servetleri - olduğu belli değil. En son 23 milyar dolar götürdüğünü - yurtdışına

çıkardığını - söylüyorlar; daha önce ne kadar götürdüğünü ise bilmiyoruz!

Babasının - Rıza Han - zamanında dünya savaşı patlak verip de müttefikler -

Rıza Han'ı tahttan indirip Moris Adası'na - sürgün edince, mücevher toplamaya

başladı, bavullar dolusu mücevherleri alıp gitti. Bize anlatıldığına göre; gemiye

binmiş, - gitmeye hazırlanıyormuş ki -içine hayvanların bindirildiği bir başka

gemiyi yedeğe almışlar ve hayvandan daha beter olan o habise "öteki gemiye geç

bakalım!" demişler. "Ya bavullar?!" diye sorunca 'Bavullar dursun hele, onlar daha

sonra ..." demişler, daha sonra da bavulları İngiltere’ye götürüp yemişler ([99])!..

Bunun([100]) zamanında da her şeyimizi götürdüler, bütün haysiyet ve

onurumuzu - yağmalayıp - götürdüler; insan ve eleman gücümüze verdikleri kadar

maddi gücümüze zarar vermediler. İnsanlarımızın ilerleyip gelişmesini engellediler,

fuhuş merkezleri açtılar, kumarhaneler açtılar, batakhaneler açıp gençlerimizi

oralara iterek oyaladılar, kendi kaderlerine kayıtsız kalmalarına sebep oldular,

bunların zamanında -gençlerimiz - uyuşturuculara müptela edildi; uyuşup

kalmaları, kendi kaderlerine lakayt olmaları için... Ama Allah Tebarek ve Teâlâ -

İslami -hareketin doruğa ulaştığı şu son iki yılda / tabii asıl başlangıç 15

Hordad'dı ([101]), size yardım etti([102]). Siz hanımlar, ön safta olduğunuzu

ispatladınız, erkeklerden daha önde olduğunuzu gösterdiniz. Erkekler sizden ilham

aldılar; Iran erkekleri, İran'ın kadınlarından ibret aldılar, kadınlardan ders aldılar;

Kum erkekleri de siz muhterem hanımlardan ibret aldılar, siz ders verdiniz onlara,

siz eğittiniz onları, hareketin ön safındasınız siz.

İslam size o kadar saygılıdır ki; erkeklere bunca değil... İslam sizi kurtarmak

ister, İslam, bunların sizi dönüştürmeye çalıştığı oyuncak bebek vaziyetinden

kurtarmak ister sizi. İslam sizi mükemmel birer insan olarak eğitmek istemektedir

ki, sizler de mükemmel insanlar yetiştirebilesiniz.

Bu harekete katıldığınız için hepinize müteşekkirim ben; bu harekete katılan

ve bu yolda azizlerini kaybeden anaların acılarını paylaşıyor ve verdikleri şehidler

için Allah Tebarek ve Teâlâ’dan rahmet diliyorum, Allah'ın rahmeti hepinizin

üzerine olsun. Allah Teâlâ hepinizi mesut kılsın. Allah Teâlâ hepinizi en

mükemmel gayeye ulaştırsın.

Hepinizin oy kullanması gerekiyor, "İslam Cumhuriyeti" ne oy verin; ne bir

kelime eksik, ne bir kelime fazla! Sizin de oy vermeniz gerekir tabi, başkalarıyla

farkınız yok ki sizin, hatta erkeklerden daha önce gelirsiniz siz - zira - erkekler

sizin ellerinizde büyüdüler, erkekleri yetiştiren sizlersiniz, kendi kıymetinizi bilin!

İslam, sizin kıymetinizi bilmektedir.

Bu referandum ve halkoylamasına hepiniz katılın ve İslam Cumhuriyeti'ne

oyunuzu verin.

Ümit ederim ki bir İslam cumhuriyeti, bir İslami adalet düzeni ve âdil bir

devlet kurulur da memleketimizi bu müşkülatlardan kurtarıverir, ecnebilerin

ellerinin bir daha bu ülkeye uzanmasına izin vermez, hepinizin bağımsızlık ve

hürriyetini garantiler - inşaallah - . Allah Tealâ, hepinize rahmet buyursun (164)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatih

17. 12. 1357

3. Fasıl

İNSAN EĞİTİMİ VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADIN VE AİLENİN

ROLÜ

- İslam, Aile Hayatının Bütün Boyutlarına Ciddiyetle Eğilir

- Çocukların Doğru Yetiştirilmesinde Annelerin Rolünün Önemi

- Anne Olmanın Onur Ve Önemi

- Çocukları Anneden Ayırmanın Olumsuz Etkileri

- Çocukların Sapmasını Önleme Yolunda Ailenin Önem Ve Vazifesi

- Aile Bireylerine İyi Davranma Yolunda Tavsiye

- Nesillerin Yetiştirilip Eğitilmesi Yolunda Kadın ve Ailenin Rolü

Üzerine İmam'ın -ks- Yaptığı Bazı Konuşmaların Tam Metni

İSLAM, AİLE HAYATININ BÜTÜN BOYUTLARINA

CİDDİYETLEEĞİLİR

Evvelâ: Şer'i ahkâm çeşitli kanun ve kuralları kapsar ve bunların bütünü, tam

ve küllî bir toplum düzeni oluşturur. Bu hukuk nizamı içinde, insanın ihtiyaç

duyabileceği her şey sağlanmıştır. Komşularla, yakınlarla, hemşerilerle ilişkiler,

özel hayat ve evlilik hayatından savaş, barış, başka milletlerle ilişkilere kadar, ceza

kanunlarından Ticaret, Sanayi ve Tarım Hukukuna kadar her şey her ihtiyaç konusu

düzenlenmiştir. Nikâh sözleşmesinin yapılması ve insanın ana rahmine

düşmesinden öncesi için kanunu vardır, nikâhın nasıl yapılması gerektiğini

düzenler, o dönemde ve nutfenin bağlandığı dönemde yiyecek bakımından ne gibi

şartlara uyulmak gerektiğini, süt çocuğu döneminde ana ve babanın ödevlerini,

çocuğun nasıl eğitilmesi gerektiğini, erkek ve kadının birbirine ve çocuklarına karşı

davranışlarının nasıl olacağını düzenler. Bütün bu aşama ve dönemler için ilke ve

kanunları vardır tâ ki «insan» meydana getirebilsin

"Velayet-i Fakih s: 21"

İhtilaf-ı rağbete - çocuğun, büyüyünce iyiliğe veya kötülüğe meyledip

etmemesine – yol açan şeylerden biri de nikâh adabına uymak, birleşmeyle ilgili

dini emirler ve birleşmenin özel zaman ve vakitlerini nazara almaktır; keza

hamilelik dönemi, süt verme yılları, eş seçimi ve çocuğa direkt kendi göğsünden

süt verecek kadının seçimi... vb. hususlarda İslam’ın emirleri vardır ki bütün

bunların, çocuğun cismî ve ruhî yapılanmasında fevkalâde dahli ve etkisi vardır:

aynı şekilde çocuğun büyüyüp yetiştiği ortam, kim tarafından eğitilip terbiye

edildiği; öğretmen, arkadaş, dost, öğrendiği ilim ve edindiği bilgi... vb. birçok

hususun - çocuğun cismî ve ruhî yapısının oluşmasında - fevkalâde etki ve tesiri

vardır ki bir kısmı bilfiil müşahede de edilebilen bu etkenlerin tamamını burada

saymak mümkün değil...

İstemek ve Azmetmek (Talep ve irade s: 148)

İslam, daha dünyaya gelmesinden önce bireyin hayatının mayasını yoğurmuş,

programını belirlemiştir, aile hayatına girdiğinde aile içinde nasıl bir sosyal hayat

sürdürmesi gerektiğini belirlemiştir; eğitim ve öğretime başlaması, sosyal hayata

adım atması, diğer milletler ve devletlerle ilişki... Bütün bunlar konusunda İslam’ın

belli program ve prensipleri vardır, mutahhar İslam şeriatında bütün bunlarla ilgili

yükümlülükler belirlenmiştir (165) 23. 8. 1344

İslam, ahlâki boyutlarda yetiştirmektedir insanı; hatta muaşerette bulunma

hususunda bile ... Kiminle muaşerette bulunuluyorsa, onunla ilgili ayrıca hükümleri

vardır İslam’ın. Bizzat insanın kendisine karşı -takınması gereken - tavır ve

yükümlülüklerine dair hükümler belirlenmiştir İslam’da; bireyin aile ilişkilerinin

ayrıca hüküm ve kuralları vardır, evladına karşı ilişkilerinin nasıl olması

gerektiğine dair ayrıca hükümler belirlenmiştir; komşularına, mahallelisine,

arkadaşına, vatandaşına, dindaşına, dinine karşı çıkanlara karşı tavır ve

sorumluluklarının neler ve nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam; hatta

bireyin ölümünden sonrasıyla ilgili hükümleri de belirlemiştir İslam. Esasen birey

daha dünyaya gelmeden öncesinden tutun da; -valideyninin - evlilik öncesine,

evliliğine, ana karnında bulunduğu zamanlara, çocukluğunda nasıl terbiye

edileceğine, biraz büyüyünce nasıl eğitileceğine; buluğ çağında, gençlik çağında ve

yaşlandığında neler yapması ve yapmaması gerektiğine; ölümü, mezara verilişi ve

nihayet kabir sonrasına varıncaya kadar bireyin hayatının her boyutu için gerekli

kural ve hükümleri belirlemiştir İslam (166) 6. 7. 1356

Bir de bireylerle ilgili başka hüküm ve kurallar vardır; birey daha dünyaya

gelmeden önce onun niteliğini belirleyecek - davranışlarla ilgili - hükümleri vardır

İslam’ın... Doğru, ahlâklı, terbiyeli ve dürüst bir bireyin dünyaya gelmesi için ...

Evlenmenin nasıl olması gerektiğine, karı koca ilişkileri, evlilik öncesinde eş

seçimi, evlilik olayı, eşlerin yekdiğeriyle muaşeretleri, hamilelik sırasında, bebeğe

süt verme sırasında, çocuğun annenin elinde büyüyüp yetiştirilmesinin gerektiği

dönemler, çocuğun ilköğrenimini alacağı öğretmenler ve bu dönem... Bütün

bunların İslam’da belirli kural ve hükümleri vardır, bir insanın yetişmesi ve

eğitilmesiyle ilgili - her safhada – İslam’ın - mükemmel -hüküm ve prensipleri

vardır (167) 18. 8. 1357

İslam’ın bir boyutu devlettir, yönetimle ilgilidir, idare ve siyasetle ilgilidir; bir

diğer boyutuysa şu insanoğlunu manevi açıdan eğitip yetiştirmektir gereğince; - bu

boyutta - bizzat bireyin kendisini muhatap alır İslam; "İnançların şöyle olmalı,

ahlâkın şöyle olmalı, davranışın prensiplerin şöyle olmalı, bu gibi hususlarda şöyle

şöyle olmalı" der bireye; bütün bunlarla ilgilenir İslam! Diğer toplumlarda - İslâmi

olmayan - diğer devlet türlerinde bu gibi şeylerle ilgilenilmez. Yani hiçbir devlet

gelip de bireye "evinde bulunduğun zaman şu şeyi yapma" demez asla; işin bu

kısmıyla ilgilenmez - hiçbir devlet sistemi - "kim evinde ne yaparsa yapsın!" der;

ama İslam sizin evde yalnız kaldığınız anlarda bile ilgilenir sizinle; nasıl

davranman gerektiğini, ahlâkının nasıl olması gerektiğini, aklî algı ve idraklerinin

nasıl olacağını, davranışlarının nasıl olması gerektiğini söyler sana; senin kendi

çocuğuna karşı ne tür bir ahlâki prensip ve davranış içinde olman gerektiğini,

çocuğun babaya karşı nasıl olması gerektiğini, babanın çocuğuna nasıl davranması

gerektiğini, çocuğun anneye karşı nasıl davranması gerektiğini, annenin çocuğuna

karşı nasıl olması gerektiğini, kardeşin kardeşe karşı nasıl olması gerektiğini,

bütünüyle aile fertlerinin yekdiğerine - ve bütüne -karşı nasıl olması gerektiğini, bu

ailenin diğer ailelerle nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam; bütün bunlara

önem verilmiştir İslam’da, İslam’ın bütün bunlara dair kural ve adabı

vardır. (168) 21. 8. 1357

İslam da, herkesin olan bir dindir; yani bütün insanları, - Allah'ın -istediği

şekilde eğitip yetiştirmek için gelmiştir İslam; insanı âdilâne bir hâle sokabilmek,

bir insanın diğerine karşı zerrece, hatta bir toplu iğnenin ucu kadar dahi

zulmetmeyeceği bir şekilde yetişmesi ve kendi çocuğuna zulümde bulunmayacak,

kendi hanımına haksızlık etmeyecek; - hanımsa - kocasına zulmetmeyecek, iki

kardeşin veya iki arkadaşın yekdiğerine zulümde bulunmayacak bir olgunluk ve

duruma gelmesini sağlamak için gelmiştir İslam. Kelimenin tam anlamıyla âdil ve

"insanlaşmış "olan; hem akli durumu, hem nefsi durumu, hem dış görünüşüyle"

insanlaşmış "bulunan, insanca bir edeple edeplenmiş insanlar yetiştirmek için

gelmiştir İslam; - evet, İslam’ın - gayesi bunları gerçekleştirmektir (169) 21. 8.

1357

Biz, daha ilk baştan insanları yetiştirirken, insani olgunluk ve kemale doğru

götüren ve o cihette yetiştiren böyle - İslam gibi - bir okul istiyoruz işte. Bakın

bakalım; bir "insan" yetiştirebilmek için; onun ana -babasının evlenmesinden

öncesinden işe başlayarak ilgili direktifleri vermeye koyulan başkaca bir okul veya

ideoloji var mı şu dünyada? Mevcut bütün okul ve ekoller, yerküre üzerinde

yürümekte olan - ve artık büyümüş - gelişkin insanlarla ilgilenmekte ve sadece

büyükleri muhatap almaktadır. İslam ise daha evlilik başlamadan önce insana nasıl

bir eş seçmesi gerektiğini söylemektedir; eş seçimini bile söylemektedir yani.

Neden? Bu karı kocadan "insan" veya "insanlar" üreyecektir de, ondan! Bu ikisi,

bir bireyin "başlangıcı" dırlar, İslam bunların topluma vereceği bireyin salih bir

birey ve doğru bir insan olmasını istemektedir. Bunlar daha evlenmeden önce

kadının nasıl olması gerektiğini, erkeğin nasıl bir erkek olması gerektiğini, her

birinin ahlakının ve davranışlarının nasıl olması gerektiğini, nasıl bir ailede

yetişmiş olması gerektiğini; evlilik gerçekleştikten sonra bu eşlerin birbirlerine

nasıl davranmaları ve ne tür ilişki kurmaları gerektiğini, birleşmenin adap ve

prensipleri, hamilelik döneminin adabı, doğum adabı, bebeğin bakımı ve çocuk

büyütmenin adabı... vb'nin nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam. Bütün

bunlar, bu iki kişiden dünyaya gelecek ve topluma mal olacak olan bireyin sâlih ve

dürüst bir birey olabilmesi içindir; -çünkü ancak - böylelikle dünyada salahiyet ve

doğruluk egemen olabilecektir. İslam budur işte; "insan" yaratmak istemektedir

İslam! Bu nedenledir ki evlilik öncesinden işe başlamıştır, şöyle yap, böyle

yap demiştir; dereken, çocuk dünyaya gelip de süt emmeye başlayınca ona süt

verildiği sırada ne yapılması gerektiği, anne babanın bu çocuğu nasıl yetiştirip ona

nasıl davranması gerektiği, okul çağı gelip de ilkokula gittiğinde nasıl olacağı,

okulda nasıl davranılması, liseye gittiğinde orada nasıl davranılması, öğretmenlerin

nasıl insanlar olması gerektiği, çocukları eğitenlerin kimler olması gerektiğini hep

belirlemiştir İslam; birey artık tamamen büyüyüp de bağımsız bir ferd olunca kendi

kendisini - sürekli - yetiştirmek durumu başlar bu sefer, nasıl olması, neler

yapması, neler yapmaması gerektiğini söyler İslam ona. Bütün bunlar, topluma mal

olacak fertlerin salih ve dürüst insanlar olmasını sağlayabilmek içindir. (170) 10.

10. 1357

İslam’ın insaniyet boyutunu mütalaa ettiğinizde onun her şeyi inceden inceye

hesaplamış ve gerekli bütün prensip ve kuralları belirlemiş olduğunu görürsünüz.

Birey daha dünyaya gelmeden önce, daha anne babası evlenmeden önce onun - bu

tohumun - nasıl yetişmesi gerektiği konusunda planlan - programları vardır

İslam’ın. Eş olarak seçilecek erkeğin, eş olarak seçilecek kadının nasıl seçileceğine,

evliliğin nasıl olacağına, bu işin usul ve adabının neler olduğuna, birleşme sırasında

hangi usul ve adaba göre davranılması gerektiğine, hamilelik döneminin ne gibi

kuralları olduğuna hep dikkat etmiş, bütün bunları belirlemiştir İslam. Tıpkı tarlaya

tohum ekecek bir çiftçi gibi itinalı ve dikkatlidir; toprağın iyi toprak olmasına,

suyun sağlam su olmasına, zamanında verilmesine özen gösterir; bu merhaleden

sonraki hükümleri bitkinin özenle yetiştirilmesi, iyi eğitilmesiyle ilgilidir. İslam

insanın gereğince eğitilip yetiştirilmesi işine; henüz onun anne babası evlenmeden

önce başlar, tohumun ekileceği arazinin sağlam ve temiz olması gerekir İslam

nazarında; seçilecek eşin dürüst, doğru ve insanî haslet ve melekelere sahip

olmasını vurgular. Sonra da, bebeğin dünyaya gelişine kadarki -hamilelik dönemi -

süreciyle ilgili kuralları vardır, hamilelik, doğum, süt çağı, anne tarafından eğitim,

baba tarafından eğitim ve bunları izleyen diğer eğitimler, insanoğlunun düzenlediği

kanun ve kuralların hiçbiri bu boyutları ele almış değildir, sadece peygamberlere

mahsus bir şeydir bu(171) 14. 11. 1357

Biliniz ki İslam’ın her şeyi vardır; yani kadınla erkek arasında evliliğin vuku

bulmasının öncesinden, bireyin mezara girmesine kadar her şeyi öngörmüş, bireyle

ilgili her şeyin kural ve prensiplerini belirlemiştir. Tamamen ileri ve gelişmiş

kurallardır bunlar. Hem bu dünyada hem öbür dünyada - bireye - faydalı olacak ve

insanoğlunun saadetini temin edecek kural ve prensiplerdir bunlar. (172) 30. 11.

1357

İslam bir rejimdir, siyasi bir devlet yapısıdır. Diğer bütün rejimler gerekli

birçok noktaya önem vermemiş, ama İslam hiçbir noktayı ihmal etmemiştir; yani

İslam, insanı sahip olduğu bütün boyutlarıyla eğitir. -Mesela- insanın maddi boyutu

vardır; İslam onun bu boyutuyla ilgili kurallar belirlemiştir; insanın manevi boyutu

vardır ve İslam onun bu boyutuyla ilgili meseleleri de nazar-ı dikkate almıştır.

Hatta daha da ötesi, bundan da ötesini öngörür İslam; yani ana baba henüz

evlenmeden önce erkeğin ne tür bir kadın ve kadının ne tür bir erkek seçmesi

gerektiğini söyler. Çünkü İslam’ın gayesi "insan" yetiştirmektir. Eşlerin ahlâki

durumunun, dini inanç ve akidelerinin nasıl olması gerektiğini belirler İslam. Bir

çiftçi toprağa tohum etmek istiyorsa önce tarlasının durumuna dikkat eder,

tohumun bu tarlada nasıl yetişeceğini hesaplar; ektiği bitki yeşerince ona nelerin

zarar verebileceğini önceden düşünerek giderip ortadan kaldırır onları; mahsulü

iyice olgunlaşıp da dermeye müsait çağa gelinceye kadar çiftçi bu dikkat, özen ve

itinayı göstermek zorundadır. İslam da insana aynı şekilde davranmıştır; yani tıpkı

bir ekini ekip de mahsul almak isteyen çiftçi gibi ekinden öncesinden başlar

tedbirlerini almaya, "anne baba nasıl olmalı, evlilik nasıl, eşler ne tür insanlar

olmalı?" der. Bunun nedeni işin akıbetini ve sonunu düşündüğü içindir; yani mesela

anne veya babanın ahlakı bozuk olur veya insanlık dışı davranışlarda bulunursa

genetik olarak çocuğa da geçecektir, bu nedenledir ki İslam tıpkı çok dikkatli ve

emektar çiftçi gibi işin ta başından, evlilik öncesinden itibaren itina gösterir

meseleye, ne tür bir insanın eş olarak seçileceğine dikkat eder, evliliğe, evlilikte

nasıl bir eğitim olması gerektiğine, birleşme olayında riayet olunması gereken usul

ve adâb ki bunlar pek dakik ve teferruatlıdır, sonra hamilelik dönemi geliyor,

bunun da pek çok adabı var, ardından bebeğe süt verme dönemi, bunun da pek çok

adabı var, sonra annenin ve sonra da babanın çocuğu nasıl eğitmesi gerektiğiyle

ilgili prensipler, ardından okulla ilgili adâb, toplumla ilgili adâb vardır... Yani

bebeğin dünyaya gelmesinden önce başlayarak toplum içinde müstakil mükemmel

bir fert oluşuna kadar bütün safhalarla ilgili belirli usul ve prensipleri vardır

İslam’ın. Dünyadaki diğer devletlerin, diğer rejimlerin - ise - bu gibi şeylere hiç

aldırdığı yoktur; onlar için tek önemli olan şey, başında bulundukları toplumda,

kendi menfaatleri için düzen ve asayişi sağlamaktır ki böylece halkı rahatça

yağmalayabilsinler. Çok iyi ve âdil olanları için de bu gibi şeyler önemli değildir,

öyle rejimler için - tek önemli olan kendi sosyal meselelerine biraz çeki düzen

verebilmektir, hepsi bu! Çocuğun sonuna kadar nasıl olacağı, eğitimin sonuna

kadar nasıl olacağı, hamilelik ve süt çağının nasıl olması gerektiği - gibi meseleler -

esasen diğer rejimlerde İslam böyle bir dindir işte; insan büyüdükten sonra kendi

kardeşiyle muaşereti, anne babasıyla muaşereti, anne ve babanın ona karşı

muaşereti, bunların - ailenin - komşularla muaşereti, hemşerileriyle muaşereti,

dindaşlarıyla muaşereti, - o ülkenin - yabancılarla muaşereti... vb. hep vardır

İslam’da, İslam öyle bir devlet düzenidir ki bir ciheti siyasi hükümettir, bir diğer

cihetiyse manevi hükümet. Yani insanın iki boyutu vardır, iki hali vardır, iki yüzü

vardır; bunlardan biri maddidir. İnsanın bu maddi boyutunun bütün hususları için

belli hüküm ve kurallar vardır İslam’da. İnsanın bir de manevî yüzü ve boyutu

vardır ki diğer rejimlerde söz konusu dahi değildir; insanın, Allah'tan başka

kimsenin bilemeyeceği bir mertebeye yetişebilmesini sağlayacak şekilde bir manevi

ve ahlâki eğitim ve terbiyeden geçmesi o rejimlerde mevzuu - bahis değildir. Oysa

ki İslam, bu boyutu ve bu yüzüyle de ilgilenir insanın; insanoğlunun elinden tutup

Melekût-i Alâ’ya doğru götürmektedir onu. Diğer rejimler ise böyle

değildir (173)30. 11. 1357

Dinler, insanoğlunun bütün boyutlarıyla ilgilenirler. İnsanın dünyaya

gelmesinden önce hatta... Daha çocuk dünyaya gelmeden. Nasıl bir evlilik olmalı,

eşler nasıl olmalı, evlilik şartları nedir, nasıl bir kadını eş olarak seçmeli, kadın

nasıl bir erkeği koca olarak seçmeli? Evlilik bu, bir "insan" in meydana gelmesi

için bir ekim olayı var... Yani evlilik öncesinden başlayarak ilgilenir insanla; daha

evlilik vuku bulmadan önce, dünyaya gelecek çocuğun hem fiziki hem ruhi ve

ahlaki sağlığı için tedbir alır, bu gibi şeyleri önceden öngörür din. Evlilik şartları,

hangi şartlar altında evlenileceği. Sonra hamilelik olayı geliyor, hamilelikten önce

birleşme olayı var; birleşmenin şartları, birleşmenin prensip ve hükümleri, nasıl

olacağı, hamilelik sırasında annenin neleri yemesinin iyi olacağı, neleri yememesi

ve yapmaması gerektiği, hamilelik sırasında annenin yaşam şekli nasıl olmalı;

çocuk dünyaya geldikten sonra, ona süt verecek kadının kim olması gerektiği,

çocuğa bir sütanne süt verecekse eğer bu sütanne nasıl bir kadın olmalı, çocuğa

nasıl ve hangi vakitlerde süt vermeli, bunun şartları nasıl olacak? Anne çocuğa

nasıl bakmalı, nasıl eğitmeli, nasıl davranmalı? Annenin eğitiminden sonra - çocuk

biraz büyüdükten sonra - baba nasıl davranmalı ona? Bu çocuğun terbiye ve eğitimi

için bütünüyle aile nasıl davranmalı, çocuğu eğitip öğretecek öğretmen nasıl

olmalı, çocuğun - ev dışındaki - muhiti ve içinde yaşadığı toplum nasıl bir toplum

olmalı?.. Bütün bunlar - la ilgilenir İslam, çünkü bunlar - dünyaya gelecek çocuğun

ileride terbiyeli, dürüst ve nefsine hâkim bir insan olmasını sağlamak

içindir. (174) 24. 2. 1358

İslam her şeyle ilgilenir; sizin dünyaya gelmesinde vasıta olacağınız o bebeğin

doğru yetişmesi için daha siz evlenmeden öncesinden başlayarak plân ve

programlarını hazırlamıştır İslam: Nasıl bir kadın seçeceksin?

Nasıl bir erkek seçeceksin, erkek nasıl biri olmalı, kadın nasıl biri olmalı?.. -

Bütün bunları belirler İslam - çünkü dünyaya gelen bu insan tıpkı bir bitki gibi

özenle bakılıp yetiştirilecektir; olgunlaşacaktır. Tıpkı bir tohumu ekmek isteyen

çiftçi gibi, toprağın nasıl olduğuna, gübrenin nasıl olduğuna, ne zaman su

verileceğine... vb. özen gösterir İslam. İnsan da böyledir - bir tohum - işte, ekimden

önce tarlanın toprağına bakmalıdır, nasıl bir topraktır, tohumu ekecek olan nasıl biri

olmalıdır? İslam bütün bu boyutları halletmek, yoluna koymak ister, - çünkü - insan

yetiştirmek istemektedir İslam, adam yetiştirmek istemektedir! (175) 31. 2. 1358

İslam kanunları, siz daha evlenmeden önce bu evlilik için belli plân ve

programlar tayin etmiştir, çünkü bu yolla bir "insan" gelecektir dünyaya, "adam"

yetişmesi gerekmektedir. Bu nedenle evlilik öncesinden başlar –İslam’ın

programları - Mesela - diyelim ki - şimdi siz evlenmek istiyorsunuz... Dünyadaki

kanunlardan hiçbiri sizin bu evliliği nasıl yapacağınızla ilgilenmez, nasıl

evlenirseniz evlenin, yeter ki bu evlenme resmen kayda geçmiş olsun, gerisi size

kalıyor artık. İslam ise siz evlenmeden önce bu işe el atıyor. Çünkü bu evliliğe "bir

insanın dünyaya gelişi" şeklinde bakmaktadır İslam. Bu çocuğun doğru bir şekilde

oluşması ve yetişmesi gerekmektedir. Tıpkı bir çiftçi gibi şefkatli ve ülfetlidir

İslam; işin başından itibaren tarımın iyi olmasına, tarlanın iyi bir tarla olmasına,

suyun salih ve iyi bir su olmasına, ekim ve tohumun iyi ve salih olmasına özen

gösterir İslam. Çünkü İslam "insan yetiştirici' dir, "insan" yetiştirmek istemektedir.

Siz daha evlenmeden önce devreye girer İslam; kadına nasıl bir erkek seçmesi

gerektiğini söyler, erkeğe nasıl bir kadın seçeceğini söyler, nasıl bir edebi olmalı...

Evlilik ve evlilik sırası, daha sonra gelen hamilelik olayı ve onu izleyen çocuk

bakımı vb.' ni hep programlamıştır İslam, çünkü İslam’ın gayesi "insan"

yetiştirmektir. Bu nedenle - daha işin başından beri, bu "bir insanın oluşumu"

olayına bilfiil katılır İslam, müdahale eder; dünyanın diğer bütün kanunlarının gafil

kaldığı, ihmal ettiği husustur bu, onların hiç mi hiç ilgilenmediği bu hususa İslam

pek itina gösterir. İslam, sizin bir sandık odasının içinde -yapayalnız - kalmanız

durumunda dahi - aykırı – hiçbir şey yapmayacak şekilde yetişmenizi ister.

Dünyadaki diğer kanun - ve ideolojiler - in tam tersine yani! Onların içeriyle ne işi

var ki!! "Evinin içinde ne yaparsan yap, beni ilgilendirmez. Sen evinden çıkıp

asayişi bozma da, evinin içinde canının istediği gibi davran, beni hiç

ilgilendirmez!" der onlar. İslam ise böyle demez, İslam insan yetiştirmek ister,

insanoğlunu öyle yetiştirmek ister ki, bir sandık odasında - yalnız - kaldığı vakit

veya evinde yalnız kaldığı zamanlarda da tıpkı dışarıda, cadde sokakta olduğu gibi

davransın; yalnız kaldığında dilediğini yapacak, sadece dışarıya çıktığında - toplum

içinde - dilediğini yapamayacak şekilde değil! Bir sandık odasında olduğu zaman

da tıpkı dışarıda, toplumda olduğu gibi davranabilmeli, her iki durumda da aynı

adam olmalıdır. İslam insan yetiştirmek istemektedir; her hal ve durumda "insan"

olabilecek bir insan. (176) 20. 3. 1358

Enbiya okulundan başka hiçbir okul erkeğin hangi kadım seçeceğine, kadının

- evlilikte - ne tür bir erkeği seçeceğine karışmaz, onlar için hiç önemi yoktur sizin

evlilik için nasıl bir kadın veya erkek seçeceğiniz hususunun. Hamilelik günlerinde

bebeğin annesinin neler yapması gerektiği, süt vereceği zaman neler yapması,

çocuğun bakımını annenin üstlendiği zamanlarda annenin nasıl davranması, ne gibi

vazifeleri olduğu, babanın eğitim dönemi geldiğinde onun ne tür vazifeleri olduğu

gibi hususlar onların kanunlarında kesinlikle öngörülmemiştir. Peygamber rejimleri

dışındaki beşeri rejimlerin maddeci kanunlarında bu gibi mevzuların zerrece önemi

yoktur ve kesinlikle öngörülmemiştir. Onlar ancak birey büyüyüp de toplumun

içine - bağımsız olarak -girdikten sonra onun yol açabileceği bozuk davranışları

önlemeye çalışırlar; tabii sadece asayişi tehdit eden davranışları! Yoksa içip

serserilik etmek ve işrette bulunmak gibi şeylere zaten karışmazlar, hatta bunları

daha bir körüklerler. "İnsan" yetiştirmek, bireyi "adam" etmek gibi dertleri yoktur

onların. Onların nazarında insanın hayvandan tek farkı, onun doğada daha fazla

ilerlemiş olmasıdır; hayvan uçak yapamaz mesela, ama insan yapar! Hayvan doktor

olmaz ama insan doktor olur! Bu hususta sınır ise sadece maddidir, doğadır.

İnsanın her şeyiyle ilgilenen, insanın evlenmeden önceki hayatına itinayla

yaklaşarak bu evlilikten doğacak çocuğun iyi bir "insan" ve doğru bir "adam"

olabilmesi için ne tür bir kadın ve ne tür bir koca seçilmesi gerektiğini söyleyen bir

okul - İslam - niçin bunlara karışmaktadır sahi?

Mesele şudur: Bir tarlayı ekmek isteyen bir köylü veya çiftçi her şeyden önce

tarlanın nasıl bir tarla olduğuna bakar, ekeceği tohumun iyi olmasına özen gösterir,

sağlam bir buğday tohumu seçer; iyi bir bakım için ne gerekliyse yapar ki bu tarlayı

bayındır hale getirebilsin ve bir yarar sağlayabilsin! İslam da insana bu gözle bakar;

sahih ve doğru bir çocuğun dünyaya gelebilmesi için, evlenecek eşlerin nasıl

insanlar olması gerektiğine, bu evlilikten bir "insan" in oluşabilmesi için - meselâ -

evlenilecek kadının - veya erkeğin - ne tür bir kadın - veya erkek -olması

gerektiğine bakar. Sonra da meselenin prensip ve usullerini belirler, bu izdivacın

hangi prensipler etrafında yapılacağını söyler, birleşmenin nasıl olması gerektiğini,

uyulması gereken kural ve prensiplerin ne olduğunu, hamilelik günlerinin ne tür

kuralları olduğu, süt verme döneminin adabını hep belirler. Bütün bunların nedeni,

en yücesini İslam’ın teşkil ettiği tevhidi okulların hep "insan" yetiştirebilmek için

gelmiş olmasıdır. Hayvani çerçeveyi aşmayan ve hayvani gayelere yönelik, ama

diğer hayvanlardan biraz daha ileri birtakım algılamalara sahip bir hayvan

yetiştirmek için değil, insan yetiştirmek için gelmişlerdir. (177) 13. 4. 1358

Gelsinler, baksınlar - bakalım - , İslam ne diyor; dünyaya gelecek çocuğun iyi

bir çocuk olabilmesi için evlenmek istediği andan itibaren bireyle birlikte

olmaktadır; daha sonra annesinin ellerindeyken de öyle, sonra ilkokulunda da öyle,

baştan sona kadar hep böyle - bireyle birliktedir - İslam doğruluk yoluna hidayet

etmek istemektedir sizi (178) 15. 4. 1359

ÇOCUKLARIN DOĞRU YETİŞTİRİLMESİNDE ANNELERİN ROLÜNÜN

ÖNEMİ

Amellerinizin doğru amel olmasına, kıyamınızın Allah için olmasına,

amellerinizin Allah için olmasına dikkat gösterin. Hanginizin çocuğu varsa iyi

yetiştirsin, ilâhi terbiyeyle yetiştirsin çocuğunu. (179) 19. 11. 1357

Bu harekette kadınların erkeklerden daha fazla payı var. Cesur ve yiğit

erkekler kadınların elinde yetişmektedir. Kur'an-ı Kerim "insan yetiştirici" dir;

kadınlar da "insan yetiştirici" dirler. (180) 15. 12. 1357

Sizin ellerinizde mükemmel insanların yetişebilmesi için İslam sizleri birer

mükemmel insan olarak yetiştirmek istemektedir. (181) 17. 12. 1357

Erkekler sizin ellerinizde büyüdüler; erkekleri sizler yetiştirdiniz, kendi

kıymetinizi bilin; İslam sizin kıymetinizi bilmektedir. (182) 17. 12. 1357

Sizler İslam’a hizmette bulundunuz, bundan sonra da hizmet edeceksiniz

inşaallah. Sizler aslan erkeklerle kadınlar yetiştiriyorsunuz İran'da. Sizin elleriniz

ismet, iffet ve azamet elleridir. Sizler, evlatlarınızı iyi yetiştirmekle yükümlüsünüz,

İslâmi şekilde yetiştirmekle yükümlüsünüz, insani ve mücahid olarak yetiştirmekle

yükümlüsünüz. Sizin ve toplumun diğer bütün kesimlerinin mücahedeleri sayesinde

bu hareketi buraya kadar getirerek İslam Cumhuriyeti'ni ilan ettik (183) 17. 1. 1358

Büyük erkeklerle kadınlar sizin ellerinizde yetişiyor. Siz yetiştirmektesiniz

büyük erkeklerle büyük kadınları. Bu milletin azizleri, desteğisiniz siz. Tahsil ve

okumaya çok önem verin ki ahlâki ve amelî erdem ve faziletlerle donanasınız.

Memleketimizin geleceği için güçlü gençler yetiştirin. Sizin elleriniz, büyük

gençler yetiştirmesi gereken bir okuldur. Siz fazilet ve erdem elde edin ki sizin

ellerinizde yetişen çocuklarınız da sizden fazilet ve erdem kazanabilsinler (184) 21.

1. 1358

İslam’ın sizden istediği mana, çocuklarınızı iyi bir ahlâki yapıyla terbiye

etmeniz ve ellerinizde büyüttüğünüz bu İslâmi çocukların nuruyla ellerinizi

münevver - nurlu - hale getirmenizdir, - zira - bunlar İslam’ın evlatlarıdırlar ve

bundan böyle İslam’ın ve kendi memleketinizin mukadderatı bunların elindedir

artık. (185) 20. 2. 1358

Sizin elinizde büyüyen bu çocukların davranış ve eylemlerinden de siz

sorumlusunuz; nitekim iyi bir çocuk yetiştirecek olursanız bir milletin saadetini

temin edenin - gelecekte - bizzat o çocuk olması pekâlâ muhtemeldir. Allah

göstermesin kötü bir çocuğun sizin elinizde yetişmesi halindeyse, toplumda - onun

vasıtasıyla - bir fesat oluşması da mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin; kimi zaman

bir çocuk - büyüyüp de - topluma girdiğinde toplumun başına geçebilmekte ve

toplumu fesada çekmesi pekâlâ mümkün olmaktadır. (186) 23. 2. 1358

Siz hanımların elinde başlamalıdır bu iş; çocukların yetiştirilmesi işi -onlar -

sizin ellerinizdeyken başlamalıdır, doğru bir İslami terbiye... Çünkü sizin

yanınızda, sizin elinizde yetişmekte olan çocuğun gözü kulağı pür dikkat size

yöneliktir, sizin sözleriniz ve davranışlarınıza dikkat kesilmiştir o. Sizden yalan

duymasın, o da yalancı oluverir sonra!.. Annesinin yalan söylediğini, babasının

yalan söylediğini görürse o da yalancı oluverir sonra. Ama eğer annesinin doğru

olduğunu, babasının dürüst bir insan olduğunu görecek olursa o da doğru ve dürüst

- bir insan - olarak yetişir. (187) 23. 2. 1358

Milletimizin uzun vadeli planı, geleceğe yönelik programı şu olmalıdır:

Eğitim ve öğretiminden sorumlu oldukları çocukları; çocuklarımızın anneleri,

babaları, öğretmenleri, yüksek öğretmenleri, yazarlar, konuşmacılar... Bunlar,

maneviyatı öğretsinler bu millete; maneviyatla aşina kılsınlar onları. (188) 3. 3.

1358

Hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin yardımlarının değerinden kat kat

fazladır. Allah Teâla sizleri korusun; Peygamberlerin mesleği olan "insan

yetiştirme yolunda" korusun sizleri. Hepinize selam olsun, hepinize rahmet

olsun. (189) 5. 3. 1358

Muhterem hanımlar! Hepiniz sorumlusunuz, hepimiz sorumluyuz! Çocukların

eğitiminden siz sorumlusunuz. Takva sahibi çocuklar yetiştirip terbiye ederek

topluma sunmakla mükellefsiniz siz. Çocukları yetiştirmek hepimizin vazifesidir,

ama sizin elinizde daha iyi yetişiyor onlar. Anneler, çocuklar için en mükemmel

okullardır.(190) 5. 3. 1358

Öğretmen olduğunu söyleyen siz hanımların iki değerli mesleği var şimdi; siz

hanımlar pek değerli iki mesleğe sahipsiniz şimdi: Birisi, çocuk yetiştirmek ki bu

bütün mesleklerden üstündür. Topluma iyi bir çocuk kazandırabilirseniz sizin için

bütün kâinat - a sahip olmak - tan daha iyidir. Bir "insan" yetiştirebilirseniz bunun,

sizin için o kadar kıymeti vardır ki, anlatamam. O halde sizin bir mesleğiniz iyi

çocuklar yetiştirmenizdir. Anne kucağı "insan" ların yetiştiği yerdir; yani çocuğun

ilk terbiye ve eğitimi annesinin verdiği eğitim ve terbiyedir. Zira çocuğun annesine

duyduğu ilgi bütün diğer ilgilerinden fazladır; anneyle evlat arasındaki ilgiden daha

ileri bir ilgi ve yakınlık yoktur, çocuklar -eğitimi - annelerinden daha iyi alıyorlar;

annelerinden etkilendikleri kadar babalarından, öğretmenlerinden veya

üstatlarından etkilenmez çocuklar. (191) 21. 3. 1358

Allah Teâlâ, küçük çocukların eğitim ve yetişme odağı olan siz hanımları,

çocukları iyi yetiştirip eğitebilme yolunda sonuna kadar muvaffak etsin inşaallah;

eğitim ve yetişme, sizden, sizin elinizle başlamaktadır. İyi çocukların eğitilip

yetiştiği yer, hanımların elleridir. (192) 13. 4. 1358

Gençlerimiz ve bu nesildeki bu tâğuti yetişme ve terbiye; insani ve İslâmi bir

yetişme ve terbiyeye dönüşmelidir, bunun - annelerin elinde başlayıp

üniversitelerde ve daha yukarılarda mükemmel halini bulmasını ümit ederiz. Bir

milletin saadeti, o milletin kaderini elinde tutan baştakilerin tezkiye([103])olmasına

bağlıdır (193) 26. 4. 1358

Ana kucağı, çocuğun eğitilip yetiştiği en büyük okuldur. Çocuğun annesinden

duyup aldığı şey, öğretmenden duyup aldığından çok bambaşkadır. Çocuk,

öğretmenine oranla, annesinden daha iyi öğrenir; anne elinde, baba ve öğretmen

elinden daha iyi yetişir. -Ana oluş -insani bir vazifedir, ilahi bir vazifedir, çok

değerli bir iştir, "insan yetiştirmek" tir (194) 26. 5. 1358

Siz bacılar! Çocuklardan sorumlu olan sizler, onları insanca eğitmeye dikkat

edin. Bir topluluktan sorumlu olan, o topluluğu Allah yoluna, doğru yola yöneltsin,

ancak bu ilâhi doğru yoldur ki insanı noksanlıktan kemale, zulümattan nura

çıkarır(195) 20. 7. 1358

Allah Teâlâ’nın her şeyi kapsayıp kuşatan sonsuz - sınırsız rahmeti; er

meydanının siz korkusuz yiğitleri ve nurlu gecelerde nefsine karşı mücahede eden

sizleri temiz - iffetli - ellerinde büyütüp yetiştiren analarla babalara olsun! (196) 2.

1. 1361

Allah Teâlâ’nın rahmeti bu aslan yürekli gençleri yetiştiren o temiz o iffetli

ellere olsun (197) 20. 11. 1362

ANNE OLMANIN ONUR VE ÖNEMİ

Ana haklarının çoğunu saymak ve bu hakların çoğunu edâ edebilmek kabil

değildir, annenin çocuğa karşı bir gecesinin değeri, ahdine sadık bir babanın -

çocuğuna verdiği - yıllarından daha değerlidir, annenin nurlu bakışlarında parlayan

şefkat ve sevginin tecessümü Rabbulalemin'in şefkat ve rahmet bulutudur. Allah

Tebarek ve Tealâ anaların kalbini ve canını kendi rububiyetinin rahmet nuruyla

öylesine yoğurmuştur ki kimse tavsif edemez bunu, bizzat analardan başkası idrak

edemez bu durumu; keza nutfenin ana rahmine düşmesinden başlayarak hamilelik

dönemi boyunca, doğum, doğum sonrası... vb'den sonuna kadarki bütün

merhalelerin acı ve zahmetlerine katlanabilmesi analara Arş kadar tahammül

lütfedilmiş olması da Allah Teâla’nın sonsuz rahmetinden başka bir şey değildir.

Bu acılara babaların bir gece dahi tahammül edebilmesi imkânsızdır, - erkekler -

acizdirler böyle bir tahammülden esasen. Hadis-i şerifte geçen "cennet anaların

ayağının altındadır" buyruğu([104]) bir hakikattir. Hadiste böylesine lâtif ve zarif bir

şekilde beyan edilmiş olmasının nedeni de annelerin büyüklük ve azametini

vurgulamak içindir; keza çocukların, saadeti ve cenneti anaların ayaklan altında,

onların ayaklarının mübarek tozunda araması içindir; "onlara gösterdiğiniz hürmeti,

Allah Tealâ'ya kulluğun en yakın sebebi gibi görün; her şeyden münezzeh Hak

Tealâ’nın rıza ve hoşnutluğunda arayın" denilmek istenmektedir.

Rahmani Tecelliler s: 47

İslam, "insan" geliştirmek için gelmiştir. İslam’ın semavi kitabı olan Kur'an-ı

Mecid, insanın eğitim kitabıdır; insanı taşıdığı bütün boyutlarda - eğitir - ruhani,

cismani, siyasi, kültürel, sosyal, askerî... Bütün boyutlarda eğitir insanı. Bizlere

eğitimin yolunu göstermek için gelmiştir İslam; biz de elbette ki İslam’a göre eğitip

yetiştirmeliyiz gençlerimizi, kadınlarımızı... Kadınlarımız da çocuklarımızı eğitip

yetiştirsinler –İslam’a göre; büyüdüklerinde eğitip yetiştirsinler onları; ta ki İslam

ve insanlık için hizmette bulunan olgun birer insan haline gelinceye kadar -eğitip

yetiştirsinler onları.- (198) 22. 1. 1358

Eğitici olan ve kendi çocuklarını veya toplumu eğitmek isteyen sizler "Oku

Rabbinin adıyla!.."([105]) ayet-î şerifesine dikkat etmelisiniz. Eğitmek veya eğitilmek

istiyorsanız okuyun, Rabbinizin adıyla olsun bu okuma -mütalaa - nız, Allah'ı

nazar-ı dikkate alarak olsun, ilâhi eğitim ve terbiyeyle olsun. Bir insanın hem ilmi,

hem ilâhi eğitim ve terbiyesi olursa bu insan memleketi için faydalı olacaktır; böyle

bir eğitim ve öğretime sahip birinden memleket hiçbir zaman zarar göremez.

Memleketin gördüğü zararlar genellikle şu "terbiye edilip eğitilmemiş düşünürler"

den gelmektedir, "eğitimsiz öğretim" lerden kaynaklanmaktadır. İlim öğreniyorlar,

ama takvaları yok, kendilerini -batınlarını - eğitip terbiye etmemişler; bu nedenle de

- kolayca -ecnebilerin uşağı oluvermektedirler, bu nedenledir ki kendi

memleketlerini mahvedecek plânları yapabilmektedirler (199) 24. 1. 1358

Allah Teâlâ, küçük çocukların eğitim odağı olan siz hanımları, bu çocukları

iyi eğitme ve öğretme yolunda sonuna dek muvaffak kılsın inşaallah. Evet, eğitim

ve yetişme - olayı - sizin ellerinizden itibaren başlar, iyi çocuklar, ana elinde

yetişmektedirler. Sizin iyi eğittiğiniz bir çocuğun gelecekte pekâlâ - bir memleketi

kurtarması mümkündür. Çocukları iyi yetiştirip topluma sunmaya özen gösterin,

onlara verdiğiniz öğretim; eğitim ve terbiyeyle birlikte olsun. (200) 24. 1. 1358

Siz hanımların Allah Teâlâ indinde değeriniz var inşaallah; nefsinizi ve

ahlâkınızı kusursuzlaştırmaya çalışın, çocuklarınızı eğitip terbiye edin, İslâmi

şekilde eğitin onları (201) 20. 2. 1358

Sizin şu büyük mesuliyetiniz var: Henüz dünyaya gelmiş bulunan ve kolayca

eğitimi mümkün olan, - öğretileni - çok çabucak alabilen, iyiyi kötüyü hemencecik

alabilen çocuğunuzun amel ve fiillerinden de siz sorumlusunuz, nitekim iyi bir

çocuk yetiştirebilecek olursanız - gelecekte - o çocuğun bir milletin saadetini temin

edecek insan olması pekâlâ mümkündür. Sizin, Allah göstermesin, kötü bir çocuk

yetiştirmeniz halindeyse - onun vasıtasıyla - toplumda bir fesadın peydahlanması

da mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin: kimi zaman bir çocuk topluma girdiğinde -

büyüdüğünde - pekâlâ toplumun başına geçebilmekte ve toplumu fesada

sürüklemesi mümkün olabilmektedir (202) 23. 2. 1358

Anne olarak, çocuklarınızı iyi ahlaklı ve nefsine hâkim yetiştirmelisiniz,

öğretmen olarak da çocukları iyi ahlaklı ve nefsine hâkim olarak yetiştirmeniz ve

topluma doğru insanlar kazandırmanız gerekir, - böylece - bir toplumu doğru hale

getirin; Allah göstermesin, bunun aksi olacak olursa onların vebali de size

yüklenmiş olur. Nitekim -sizin yetiştirdiğiniz çocukların - iyi bir iş yapmaları

halinde, bu iyi işin başlangıç sebebi siz olduğunuzdan, sizin için de iyiliği vardır

bunun, ecri ve sevabı vardır. -ama- , Allah göstermesin, topluma kötü bir kesim

kazandırırsanız ve onlar da gidip kötü şeyler - fesad - yapacak olurlarsa bunun ateşi

sizi de yakar. (203) 23. 2. 1358

Siz hanımların annelik onuru var, bu onurda erkeklerden daha öndesiniz siz;

çocuğu kendi elleriyle yetiştirmekle görevlisiniz siz. Çocuğun ilkokulu, annesidir;

iyi anne, iyi çocuk yetiştirir; Allah göstermesin anne kötü olursa çocuk da kötü

olarak çıkar ortaya. Çünkü çocuklar annelerine duydukları kadar kimseye ilgi ve

yakınlık duymazlar, annenin elinde oldukları sürece bütün arzu ve emelleri

annelerinde özetlenir ve her şeyi annelerinde görür, onda bulurlar. Annenin sözü,

annenin huyu, annenin davranışı çocuğu etkiler. Ana kucağı, çocuğun yetiştiği

ilkokuldur; iffetli, dürüst ve ahlâklı bir ananın kollarında yetişip büyüyen bir çocuk

- annesinin - o iyi ahlâkı, onun o eğitilmiş nefsaniyeti ve iyi ameliyle büyüyüp

gelişir. - Böyle bir – annenin ellerinde büyüyen bir çocuk, annesinin iyi ahlâklı

olduğunu görür, dürüst davranışlarda bulunduğunu, tatlı dille konuştuğunu görür

ve bütün taklitlerden ve aşılamalardan öte olan "anneyi taklid" ve "anneden

şartlanma" neticesinde sözleri ve davranışları eğitilmiş olur. (204) 23. 2. 1358

Siz gençler, siz hanımlar ve esasen herkes için - belirlenmiş olan -uzun süreli

programın nedeni şunun içindir: Eğer siz kendi nefsinizi ve ahlâkınızı gereğince

yetiştirecek olursanız İslâmi gayeleri ileri götürebilirsiniz. Eğer şu hanımlar nefsi

ve huyu iyi eğitilmiş çocuklar yetiştirir, İslâmî çocuklar büyütürlerse sizin hem

dininiz, hem dünyanız korunmuş - iyi - olur. - Ama - Allah göstermesin bunların

elinde ahlaksız ve gayri İslami çocuklar yetişecek olursa, sizin gözetiminiz altında

nefsini eğitmemiş gayri İslami çocuklar ve gençler yetişirse ve çocuklarımızın

gittikleri ilkokullar İslami edep ve terbiyeyle donanmamış olursa, gençlerimizin

gittiği liselerde nefsini eğitme ve ahlâkını geliştirme gibi bir durum olmaz ve İslâmi

edep diye bir şey nazara alınmazsa ve üniversiteler -e varıncaya kadar durum böyle

olursa... Hem İslam yele verilmiş olur, hem memleket (205) 3. 3. 1358

Çocuğu ellerinde yetiştirmekte olan şu anneler en büyük sorumluluğu

üstlenmişlerdir, en onurlu meslek onlarınkidir: Çocuk yetiştirmek! Dünyanın en

onurlu mesleği bir çocuğu büyütüp yetiştirmek ve topluma bir "insan"

kazandırmaktır. Tarih boyunca Allah Tebarek ve Teâlâ’nın enbiya için göndermiş

olduğu - meslek - dir bu. Âdem’den -sa- Hâtem'e -saa- kadar tarih boyunca gelmiş

geçmiş bütün peygamberler "insan yetiştirmek için" geldiler. (206) 3.3.1358

Çocuğu rahatsız olan ve onu kurtarabilmek için çırpman bir annenin o çocuğa

gösterdiği şefkatin huzur verici etkisi, ilaç vb. tedavi yöntemlerinden daha fazladır.

Onun ruhunun huzura ihtiyaç duyduğu böyle bir zamanda anne huzur bahşeder

onun ruhuna, baba huzur verir onun ruhuna (207) 5. 3. 1358

Peygamberlere bekçilik edecek, peygamberlerin emellerine muhafızlık edecek

çocuklar yetiştirebilirsiniz siz; hem kendiniz muhafız olmalı, hem muhafız

yetiştirmelisiniz. Bu muhafızlar - olması gerekenler - çocuklarınızdır sizin;

yetiştirin onları. Sizin evlerinizin "evlat yetiştirme yuvası" olması gerekir. Ulema

evidir sizin evleriniz; ilmi eğitim, dini eğitim ve ahlâki eğitim evleridir. Bunlar -

çocuklar - in kaderleriyle ilgilenmek annelerin ve babaların vazifesidir (208) 5. 3.

1358

Muhterem hanımefendiler! Kendinizi nefsi ve ahlâki açıdan temiz yetiştirin,

çocuklarınızı nefsî ve ahlâki açıdan temiz yetiştirin, çocuklarınızı İslâmi yetiştirin,

zira İslam’dadır her şey! Kendiniz de İslam’a sığının ve İslâmi ahlakla yoğurun

huyunuzu, tabiatınızı, zira her şey İslam’dadır! Muhterem beyler, muhterem

hanımlar! İslam’ın çağrısına lebbeyk deyin([106])! İslam ot temin etmek için

gelmemiştir, maneviyat temin etmek için gelmiştir İslam! Hep maddiyat deyip

durulmasın, İslam dinine aykırıdır bu. Maneviyat gerçekleşirse maddiyat manevi

olur ve ardından gelir. İslam maneviyata uyacak, maneviyata teslim olacak -

maneviyatlı -bir maddiyatı kabul eder, sırf maddiyatı kabul etmez İslam! Aslolan

maneviyattır, bir ülke, maneviyatıyla "ülke" dir ancak. (209) 8. 3. 1358

Çocuklarınızı İslâmi ve insanî şekilde eğitip yetiştirin ki ilkokula

gönderdiğinizde iyi ahlaka, iyi davranışlara sahip dürüst ve doğru bir çocuk

göndermiş olasınız. (210) 21. 3. 1358

Yanınızda yetişmekte olan şu çocukların dini ve ahlâki bir eğitimle

yetişmesine özen gösterin. Eğer dindar ve ahdine sadık bir çocuk

kazandırabilirseniz topluma, bir bakarsınız bu dindar ve sadakatli çocuk koca bir

toplumu düzeltiverir, ıslah eder. -Evet- bir kişinin koca bir toplumu ıslah etmesi

pekâlâ mümkündür; o halde sizin elinizde yetişen bir çocuk, Allah göstermesin,

doğru bir insan olmaz ve öğretmen olan sizlerin elinde doğru olarak yetişmezse bir

tek çocuğun koca bir toplumu bozması ve bundan da sizin mesul olmanız pekâlâ

mümkündür.

Diğer taraftan siz bir insanı doğru yetiştirin, tıpkı peygamberlerin onuru gibi

fevkalâde bir onur kazanırsınız. Ama sizin yetiştirdiğiniz veya sizin eğittiğiniz

çocukların, maazallah kötü eğitilmesi ve bozuk yetişmesi halinde ise koca bir

toplumu - da kendileri gibi - bozmaları pekâlâ mümkündür (211) 21. 3. 1358

Allah Teâlâ sizi korusun: bu - İslâmi - harekete bilfiil katılan siz hanımlar

bundan sonra da katılın bu harekete ve hareketi ileri götürün; sizin en mühim

vazifeniz çocukları iyi yetiştirmektir. Bunlar - şah rejimi -kadınların, çocuklarından

ayrı olacak bir hale gelmesini istiyorlardı. Kadınları devlet dairelerine çekmek

istiyorlardı, ama devlet dairelerinin düzelmesi için değil; bir - hafifmeşrep kadınlar

vasıtasıyla - devlet dairelerinde ahlâki yapıyı bozmak, bir de çocukları annelerinden

ayırmak! İlk baştan itibaren annesiyle birlikte olamayan - ve onu hep yanı başında

bulamayan - çocuklar kompleksli olmakta, ukdeyle yetişmektedirler, bozukluk ve

kötülükler de genellikle çocuklarda peydahlanan bu ukde ve komplekslerden

kaynaklanmaktadır zaten.

Siz kendi çocuklarınıza iyice sahip çıkın, çocuklarınızı iyi yetiştirin, iyi

terbiye edin, ülkeleri kurtaranlar çocuklardır. Bunlar, sizin elinizde İslâmi yetişirler.

Sizin elinizde fazilet ve erdemle büyüsünler, imanla yetişsinler ki bu memlekette

hizmet edebilsinler. Allah Teâlâ hepinizi mutlu ve mesut kılsın inşaallah; hepinizi

memleketinize faydalı kılsın inşaallah (212) 11. 4. 1358

Sizin iyi yetiştirdiğiniz bir çocuğun bir milleti kurtarması mümkündür

pekâlâ; çocukları iyi - yetişmiş- olarak topluma sunmaya ve öğretimlerinin

"eğitim" le içice olmasına dikkat edin (213) 23. 4. 1358

Peygamberler "insan yetiştirme" ye geldiler; peygamberler, hayvandan hiçbir

farkı bulunmayan beşer türünü insanlaştırmak, insan haline getirmek, insanca eğitip

insanca yetiştirtmek için geldiler. Peygamberlerin işi ve mesleği budur zaten,

yetiştirdikleri çocuklara oranla annelerin mesleği de bu olmalıdır işte, anneler

bizzat davranışlarıyla eğitip yetiştirmelidirler çocuklarını. Annelerin yanında,

öğretmenlerinin yanındakinden daha iyi yetişir çocuklar. Çocuk, annesine duyduğu

ilgiyi kimseye duymaz; çocukluğunda annesinden duyduğu şeyler kalbinde iyiden

iyiye yer eder çocuğun, sonuna kadar da onunla birlikte olur. Anneler bu gerçeğe

çok dikkat etmeli ve çocuklarını iyi eğitmelidirler, temiz ve dürüst

yetiştirmelidirler, ana kucağı ilim yuvası olmalıdır çocuğa ve bu, ancak annelerin

becerebileceği çok büyük bir iştir, başkaca kimseler yapamaz! Annesinden duyup

işittiği kadar babasından duyup işitmez çocuk; hiçbir şey, küçük bir çocuğun

üzerinde annenin huyu ve ahlâkı kadar etkili olmamakta ve çocuğa intikal

edememektedir (214) 28. 4. 1358

Bir annenin bir çocuğu iyi eğitip yetiştirmesi ve o çocuğun -gelecekte - bir

ümmeti kurtarması mümkün olduğu gibi, annenin kötü yetiştirmesi neticesinde aynı

çocuğun - koca - bir ümmetin helâketine yol açması da pekâlâ

mümkündür (215) 26. 4. 1358

Çocuğun eğitimi anneden itibaren iyi başlar ve annesi çocuğu iyi eğiterek

ilkokula gönderir ve orada iyi bir eğitimden sonra liseye ve ardından üniversite

veya diğer yüksek ilim yuvalarına gider ve buralarda da iyi bir eğitim ve terbiyeden

geçerse bir bakarsınız günün birinde hep iyi gençler yetişmiş ve - koca - bir

memleketi iyi bir cihete götürmekteler. (216) 26.4. 1358

Dürüst ve doğru bir insan koca bir dünyayı eğitebileceği gibi, dürüst olmayan

kötü bir insan da dünyayı kötülüğe boğabilir; iyilikler ve kötülükler siz annelerin

elinde, sizin eğitim ve yetiştirmenizde, sizin çalıştığınız okullarda başlar (217) 26.

5. 1358

Şu minik yavrucak ta şimdiden terbiye görmeye, eğitilmeye başlar, -tabi -

doğru bir eğitim ve terbiye. Allah göstermesin onda bir aykırı davranış olursa o

küçücük çocuklar daha baştan itibaren kötü eğitilmiş olurlar ki bunu eğitmek de

yine sizin üzerinize düşmektedir. (218) 14. 7. 1358

Kadının toplumdaki rolü, erkeğin rolünden daha önemlidir, çünkü kadınlar,

hanımlar, toplumda bütün boyutlarda bizzat faal bir kesim olmalarına ilaveten daha

nice faal kesimleri de yine kendileri eğitir ve yetiştirirler. Annenin topluma verdiği

hizmet, öğretmenin hizmetinden üstündür, esasen her hizmetten üstündür ve bu da -

insanları doğru eğitmek - peygamberlerin gerçekleştirmek istediği şeydi zaten;

onlar, bütün hanımların "toplumun eğitimcileri" olmasını ve topluma "aslan yürekli

kadınlar" la "aslan yürekli erkekler" kazandırmasını istiyorlardı. (219) 25. 12. 1358

Sizler; çocuklar için iyi anneler olun, toplum için "iyi nasihatlerde bulunanlar"

olun, yoksullarla düşkünler için iyi emektarlar olun ve zaten öylesiniz de Allah'a

hamdolsun! (220)

Annenin topluma hizmeti öğretmenin hizmetinden üstündür, - esasen -

herkesin hizmetinden üstündür ve bu da - insanları doğru eğitmek -peygamberlerin

gerçekleştirmek istediği şeydi zaten (221) 25. 12. 1359

Bu hareket ve inkılâpta İran hanımlarının erkeklerden daha fazla payı var;

cephe gerisinde faaliyet içinde bulundukları gibi bugün de onların payı

diğerlerinden fazladır; keza ister küçük yavrularını, ister -büyük - çocuklarını ve

ister sınıflar veya diğer eğitim merkezlerindeki -öğrencileri - eğitip yetiştirme

sahasında da bu inkılapta yine büyük payları vardır onların. (222) 2. 3. 1360

İran'ın muhterem hanımları böyle oyunlara gelmediklerini ve

gelmeyeceklerini ispatladılar, iffet ve ismetin - namusluluk - sağlam kalesinde

olduklarını ve bu ülkeye, doğru ve güçlü gençler, iffetli ve ahdine sadık kızlar

teslim edeceklerini ve büyük güçlerin bu ülkenin mahvı için önlerine serdiği yollara

asla yönelmeyeceklerini ispatladılar(223) 2. 3. 1360

Konuşabilmek mümkün mü? Tertemiz yuvalarında böyle evlatlar yetiştiren

değerli anaların bu onurlu girişimini neyle ödüllendirebilir insan? (224) 5. 6. 1363

Iran kadınları canlarını, gençlerini ve vakitlerini İslam’a adadılar ve İslam’ı bu

noktaya kadar getirebildiler, umarız bundan sonra daha da iyi olur. Şundan emin

olun ki sizler sahnede var oldukça ve İslam’a bağlı kaldıkça, gençlerinizi verdikçe

ve gençler yetiştirdikçe bu İslam -böyle- ilerlemeye davam edecektir. (225) 21. 12.

1363

ÇOCUKLARI ANNEDEN AYIRMANIN MENFİ TESİRLERİ

Bunlar - şah rejimi - zorla, zorbalıkla ve baskı yoluyla bu kesimi -kadın

kesimini - de yok etmek istediler. Onların o olumlu etkilerini, bu kesimin millete

vermek istediği hizmetleri, kadınlarınızın üstlenmiş olduğu o değerli hizmetleri

hep ellerinden almak istediler, onların vereceği o asil hizmeti - yani - gelecekte

memleketin kaderini eline alacak olan çocukların eğitilmesi hizmetini önlemek

istediler; çocukların bunların - annelerinin - ellerinde takvayla yetişmesini, İslami

terbiyeyle büyümesini, milli edeple eğitilmesini istemediler; aksi takdirde, daha

sonra gittikleri ilkokullarla liselerde - onları asimile etmek için planlanmış -

propaganda taktikleri, bu özel amaçla okullara yerleştirilmiş öğretmenler ve rejim

misyonerlerinin çalışmalarının - netice vermemesinden ve - onları - rejimin

hedefleri yönüne doğru -değiştirememekten korktular, bu nedenle bu hanımları,

sahip oldukları o asil ve büyük konumdan dışlamayı ve kendi ham hayallerince Iran

nüfusunun yarısını, sözüm ona, özgürleştirmeyi" (!) plânladılar. (226) 26. 2. 1358

Kadının çalışması, bir mesleğe sahip olmasının elbette ki hiçbir sakıncası

yoktur, ama onların - şah rejimi - istediği gibi değil tabi; onların maksadı kadının

da bir meslek sahibi olmasını sağlamak değildi, maksatları kadını da tıpkı erkek

gibi - insanî - konumundan düşürmekti, kadın ve erkek kesiminin tabii bir gelişme

seyri içinde olmasını engellemekti, çocuklarımızın doğru bir şekilde yetişmesini

önlemekti, bu nedenledir ki daha ilk baştan işi engellediler. Çocuğun eğitim yuvası

olan anaların çoğu, bundan mahrum bırakıldı, daha sonra da çocuklar ilkokula

gittiler ki orada da zehirli propagandalar ve - meselelerin çarpıtıldığı - sapık

kitaplarla çocukları saptırdılar, üniversiteye gittiklerinde de yine onların - şah

rejiminin - işbirlikçileri - üniversiteli gençlerin - doğru bir şekilde yetişip

gelişmelerine izin vermediler, doğru bilim adamlarının yetişmesine meydan

vermediler, doğru millî kişiliklerin, doğru İslâmî kişiliklerin yetişmesine meydan

vermediler (227) 26. 2. 1358

Annelik mesleğini maalesef ecnebiler bizim gözümüzden düşürdüler ve

çocuklarımızın annelerini, çocuklardan ayırdılar (tabi hepsini değil, bir kısmını).

Annenin ellerinde doğru çocuk yetişmesin diye bu büyük mesleği gözden

düşürdüler, horladılar. Daha sonra ilkokula gittiği ve babasının ellerinde eğitilmesi

gerektiği dönemlerde de babası için de öyle şeyler yaptılar ki çocukla

ilgilenemesin, onun eğitimiyle uğraşmasın, ortaokul ve liselerde ve daha yüksek

yerlerde de, diğer her yerde de hep aynı... Bunlar, bu ülkelerde "insan" olmasını

istemiyorlar. Bu ülkelerde "insan" olursa, onların çıkarları kesilecektir çünkü! Bu

memlekette mümin Müslüman’ın, Allah'a inanan ve şehadeti kurtuluş ve zafer bilen

gerçek Müslüman’ın bulunmasını istemiyorlar. (228) 3. 3. 1358

Maalesef o tâğuti rejim döneminde bu mesleği bu annelerden almak

istiyorlardı, "kadın ne diye çocuk bakımıyla uğraşsın ki?!" şeklinde propagandalar

yaptılar. Bu onurlu mesleği annelerin gözünden düşürdüler, anneleri çocuklardan

ayırmak istiyorlardı çünkü! Çocukları götürüp çocuk bakım yuvalarına vermek

istiyorlardı, anneler de onların -rejimin - istediği bazı - malum - şeyleri yapacaktı!

Bakım yuvalarında büyüyen bir çocuk, anne kucağında yetişen bir çocuk değildir

artık, ukde ve kompleksleri olacaktır. Çocuk bakım yurtlarında tanımadığı

insanların elinde büyüyüp annesinden uzak ve anne sevgisinden mahrum düşen bir

çocuk kompleksli olmaktadır. Toplumda baş gösteren bu bozulmaların çoğu, bu

kompleksli çocuklardan kompleksli insanlardan kaynaklanmaktadır. Büyük bir

kompleksin ana kaynağı şu "çocuğu anadan ayırma" olayıdır. Çocuğun anne

şefkatine ihtiyacı vardır. Binaenaleyh peygamberlerin mesleğidir bu; peygamberler

de insan yetiştirmeye gelmişlerdi, sizin - kadınların - birinci mesleğiniz - vazifeniz

- budur; önce çocuğun eğitimi gelir (229) 21. 3. 1358

Bu saltanat - Pehlevi - boyunca bunlar anaları evlatlarından ayrı düşürmeye

çalıştılar; "çocuk bakımı da neyin nesi oluyormuş, siz gelin devlet dairelerinde

çalışın" şeklinde telkinlerde bulunup şartlandırdılar anneleri. Masum yavrucakları

analarından ayırıp çocuk yuvalan ve benzeri yerlere götürdüler, tanımadıkları ve

hiçbir yakınlıkları bulunmayan insanlar bozuk bir eğitimle yetiştirdiler bu

çocukları. Annesinden ayrılan bir çocuk kimin yanında bulunursa bulunsun,

kompleksli olacaktır artık, kompleks de bir başladı mı, birçok bozulma ve

kötülüğün kaynağı olur artık. Vuku bulan cinayetlerin çoğunun nedeni bu

komplekslerdir işte; ortaya çıkan komplekslerin çoğuysa bundan -çocuğun

annesinden ayrı düşürülmesinden /çev/- kaynaklanmaktadır (230) 26. 4. 1358

Annesinden ayrılıp da çocuk yuvalarına götürülen çocuklar oralarda

tanımadıkları insanların elinde büyüdükleri ve ana şefkati görmedikleri için

kompleksli olmaktadırlar. Bu kompleksler, insanlarda ortaya çıkan sapma ve

bozulmaların tamamının veya çoğunun sebebi ve kaynağıdır. Şu savaşlar, kan

dökücü hunhar insanların kalplerindeki o ukde ve komplekslerden çıkmaktadır işte.

Bunca hırsızlık ve bunca ihanetler genellikle bireydeki kompleks ve ukdeden

kaynaklanmaktadır. Çocuklarınızı sizden ayıracak olurlarsa, ana şefkati

görmeyeceklerinden ukde ve komplekse kapılacak ve fesada sürükleneceklerdir.

Bunların -şahın - düzeni bizim çocuklarımızı fesada sürüklemekle

görevlendirilmişti; ta başından itibaren çocuklarımızın bir sevgi ve şefkat

yuvasında yetişip büyümesini engellemek ve neticede kompleksli olmalarını

sağlamakla vazifeliydiler. Daha sonra da yine kendi tayin ettikleri öğretmenlerin

ellerine verdiler çocukları; sonra da, yine kendi kurdukları üniversitelere... En

aşağıdan en yukarıya varıncaya kadar hep fesat ve bozulma; "nurdan çıkarıp

zulümata götürme" olayı"([107]); insanî bir eğitim olmasına izin vermediler - kısacası

- (231) 26. 5. 1358

"İnsan" yetişmesini istemiyor bunlar, bu nedenledir ki çocuk yetiştirmeyi

annelerin nazarında çok aşağılık bir şey gibi gösterdiler, bunların o - zehirli -

propagandalarına bizzat anneler de inandı belki de! Bunlardan etkilenen - anne -

1er sevgili çocuklarını kendilerinden ayırıp çocuk yuvalarına gönderdiler ve

çocuklar orada şeytanî bir eğitim ve terbiye gördüler (232) 26. 5. 1358

Sizler sorumlusunuz, sorumluluğunuz pek büyüktür. Dürüst bir insan bir

dünyayı düzeltebilir, dürüst olmayan bozuk bir insan ise koca bir dünyayı fesada

boğar. Fesad ve selâhın her ikisi de - sizlerin elinde, sizlerin eğitim ve terbiyesinde

ve sizin çalıştığınız okullardadır, oradan kaynaklanmaktadır. Bunlar, çocukları

analarından ayırıp çocuk yuvalarına göndermek istiyorlar. (233) 26. 5. 1358

Hanımlar için daha önemli bir konu var, o da çocuk yetiştirme olayı...

Anneliği, çocuk sahibi olmayı, çocuk yetiştirmeyi küçümseyerek hep aşağılık bir

şey gibi göstermeye çalışanların - şah rejiminin - doğru söylediğini zannetmeyin;

bunlar, çocukların iyi yetişeceği ana kucağından ayrı düşmesini istemektedirler,

çocukları çocuk yuvalarına verip yabancıların ellerinde büyütmek, ağyarın

terbiyesine tabi tutmak istemektedirler. Bunlar, "insan" yetişmesini istemiyorlar;

sizin elinizde insan yetişmektedir. Bunlar buradan - çocuğun dünyaya gelişinden -

itibaren çocuğunuzun sizinle olmasını engellemek istemektedirler, "insan"

yetişmesine mani olmak istemektedirler. (234) 26. 5. 1358

ÇOCUKLARIN SAPMASINI ÖNLEME YOLUNDA AİLENİN ÖNEM VE

VAZİFESİ

Hz. Resul-ü Ekrem efendimizle hidayet imamları sallallahu aleyhi ve âlihi ve

aleyhim ecmâin'in mükerrem ruhları, nübüvvet ve velayet ağacının yapraklan

dökülür de hazana uğrar diye korku ve tedirginlik içindedir. Hazret "Evlenip çocuk

yapın; çocuğunuz düşük bile doğsa, sizin - fazla - çocuk yapmanız diğer ümmetlere

karşı iftihardır bana"([108]) buyurmaktadır.

Kırk Hadis, s: 147 (farsça metin)

Sizin aileniz okul olmalıdır; İslam ahkamının öğretildiği, minik yavrucakların

ahlaklarının eğitildiği bir okul.... Sizler, ahlaken iyi yetiştirilmiş çocuklar

vermelisiniz öğretmenlerin eline, öğretmenler de onları bu cihette daha iyi

yetiştirmelidir. (235) 20. 2. 1358

-İslam’da- evliliğe bunca teşvik ve evliliğin bunca övülmesinin nedeni hem

evlilik olsun, hem de sapma olmasın diyedir. Peygamberler bu "salt şehvet" e

karşıdırlar, fesad ve fahşâ merkezlerine engel olmaktadırlar, bizzat şehvetin

kendisine değil. Şehvet bizatihi tabii ve doğaldır ve kendisine düşen işlevi yerine

getirmesi gerekir zaten; ama sınırları çerçevesinde tabi. Eğitim ve terbiye olayı,

peygamberlerin buyurduğu ve öğrettiği gibi gerçekleşirse insanın hem bu dünyası

düzelir ve bir düzene kavuşur ve bunca bozulmalar, zulümler, tecavüzler ve sınıf

farklılıkları ortadan kalkar, hem de öbür dünyası. Zaten önemli olan da öbür

dünyadır, sonu sınırı bulunmayan o ölümsüz hayat... -Evet- öbür dünyası da temin

olmuş olur (236) 16.4. 1358

Bir toplumda iyilik ve doğruluk hüküm sürerse bireyler de kendiliğinden iyi

ve doğru insanlar olarak yetişirler. Bütün bireyleri iyi olan bir ailenin çocukları iyi

insanlar olurlar; bozuk bir topluma girip de onlar tarafından bozulmadıkça iyi

olurlar, doğal olarak böyledir bu. Küçük çocukların yaradılışı, işlenmeye müsaittir;

iyi veya kötü! -Yani iyi bir toplum olursa, çocuklar da iyi insanlar olarak yetişirler,

kötü bir toplum olursa çocuklar da kötü insanlar olarak yetişirler. (237) 10. 4. 1359

Sizler öyle aileler idiniz ki İslam için fedakârlıkta bulunan böyle yiğit gençler

yetiştirdiniz. (238) 27. 9. 1359

'Milletimiz şu şahıslar konusunda düşünsünler biraz; oyuna gelen şu

gençlerin, oyuna gelen şu kızlarla oyuna gelen şu oğlanların anne babaları biraz

düşünsünler de hidayet etsinler onları; biz sizin iyiliğinizi istemekteyiz (239) 1. 4.

1360

Şu annelerle çabalara ve oyuna gelen şu gençlere defalarca nasihatte

bulundum ben, evlatlarınıza öğüt verin diye, canilerin cinayetlerine alet olmalarına

engel olun diye!.. (240) 8.4.1360

Anne babalar çocuklarının ne yaptığına ve neler olup bittiğine dikkat etsinler.

Şu zavallı kızlarının onların tuzağına düşmesine izin vermesinler, şu zavallı

oğlanların onların tuzağına düşmesine izin vermesinler, kendileri bizzat nasihatte

bulunsunlar onlara, nasihatle düzelecek gibi değillerse ilgili resmi makamlara

bildirsinler (241) 19. 5. 1360

Ailenin çocuklar üzerinde; bilhassa annenin küçük çocuklar ve babanın da

gençler üzerindeki rolü fevkalâde hassas bir roldür. Çocuklar ahdine sadık dürüst

annelerin elinde ve böyle babaların himayesi altında doğru bir eğitimle ve

gereğince yetiştirilip okula gönderilecek olursa öğretmenlerin de işi kolaylaşmış

olur. Esasen eğitim, annenin tertemiz kollarında ve babanın yanında başlar ve

onların salih ve İslâmi eğitim ve terbiyesiyledir ki hürriyet, bağımsızlık ve ülkenin

yararına olacak şeylere karşı sorumluluk bilincinin temeli atılmış olur. (242) 31. 6.

1360

Bu masum çocuklarla tecrübesiz gençlerin([109]) anne babaları gençlerini,

dünya ve ahiretlerini tebah edecek olan bu uçurumdan kurtarmaya çalışsınlar;

mücadeleci ve ahdine sadık milletimiz uyanıklık ve azim göstererek, memleketin

değerli yatırım ve ana kaynağı durumundaki gençlerimizi ve yeni yetişmekte olan

yavrularımızı şu Amerikancı sapmışların([110]) şerrinden kurtarsın. (243) 31. 6. 1360

Ahdine sadık ve dindar aileler çocuklarının nerelere gidip geldiklerine çok

dikkat etsinler ki maazallah Amerikancı münafıklarla Rusçu sapmışlara yem

olmasınlar. Onların ders durumlarını da yakından izleyin. Çünkü ilkokuldan lise

sonuna kadarki yaşlarda çocukların muhafazasında anne babanın rolü fevkalâde

önemli ve kıymetlidir. Dikkat etmelidirler; çocuklar bu dönemlerde öyle bir

yaştadırlar ki saptırıcı bir sloganla - bile kolayca - aldanırlar ve Allah göstermesin,

öyle bir yola ayak basarlar ki bir daha kimseler önleyemez... Anne babalar dikkat

göstersinler buna; çocuklarının cehalet ve fesad girdabından kurtulmasında

herkesten daha etkilidir onlar. Bu nedenle, çocuklarının öğretmenleriyle sürekli

görüşüp konuşarak sorumluluk ve ilgi göstersinler, bu önemli konuda onlarla

yardımlaşsınlar. Bu genç fidanlarımızın yarınımızın kültürel, siyasi, iktisadi ve

askerî bağımsızlığını sağlamasını, süper güçlerin şerrinden bizi kurtarmasını ve

hakiki bir 3. dünyanın temelini atan kimseler olmasını temenni ederim. (244) 1. 7.

1361

AİLE BİREYLERİNE İYİ DAVRANMA YOLUNDA TAVSİYE

Gerçi bütün anneler örnek insanlardırlar, ama bazı annelerin kendilerine

mahsus birtakım özellikleri oluyor. Muhterem annenle geçirdiğim birlikte

yaşamımız boyunca, çocuklarıyla geçirdiği günler ve geceler sürecinde şahid

olduğum hatıralar neticesinde onun da böyle kendisine mahsus özellikleri olduğunu

gördüm. Şimdi yavrucuğum, sana([111]) ve diğer evlatlarıma şu vasiyette

bulunuyorum: Annenize hizmette kusur etmeyin ve benim ölümümden sonra onun

rızasını kazanmaya çalışın; hayatta bulunduğum şu sırada onun sizden razı

olduğunu görmekteyim, - ama yine de - benden sonra ona hizmette daha bir çaba

gösterin.

Rahmânî Tecelliler s: 47

Oğlum! Şahsî ve ailevî hususlarla ilgili birkaç cümle daha belirterek lafı kısa

kesiyorum:

Sevgili yavrum, benim sana en büyük vasiyetim pek vefakâr olan anneni sana

ısmarlamamdır. Anaların birçok hakkını sayabilmek ve hakkıyla edâ edebilmek

mümkün değildir. Bir annenin çocuğuna karşı bir gecesinin değeri, babanın -

çocuğuna verdiği - yıllardan daha üstündür. Annenin nurlu gözlerinde tecessüm

eden şefkat ve rahmet, Rabb'ul Âlemin hazretlerinin rahmet ve şefkat bulutudur.

Allah Tebarek ve Tealâ hazretleri anaların yüreğini ve canını kendi rahmet ve

rububiyetinin nuruyla katıp yoğurmuştur, öyle ki, kimseler vasıf ve analardan

başkası idrak edemez bunu; keza nutfenin ana rahmine düşmesinden başlayarak

hamilelik dönemi boyunca, doğum, doğum sonrası .... vb'den sonuna kadarki bütün

merhalelerin acı ve zahmetlerine katlanabilmesi analara Arş kadar tahammül

lütfedilmiş olması da Allah Teâlâ’nın sonsuz rahmetinden başka bir şey değildir.

Bu acılara babaların bir gece dahi tahammül edebilmesi imkânsızdır, -erkekler -

acizdirler böyle bir tahammülden esasen. Hadis-i şerifte geçen "cennet anaların

ayağının altındadır" buyruğu([112]) bir hakikattir. Hadiste böylesine lâtif ve zarif bir

şekilde beyan edilmiş olmasının nedeni de annelerin büyüklük ve azametini

vurgulamak içindir; keza çocukların, saadeti ve cenneti anaların ayakları altında,

onların ayaklarının mübarek tozunda araması içindir; "onlara gösterdiğiniz hürmeti,

Allah Teâlâ’ya kulluğun en yakın sebebi gibi görün; her şeyden münezzeh Hak

Teâla’nın rıza ve hoşnutluğunda arayın" denilmek istenmektedir.

Rahmânî Tecelliler s: 47

Ve - oğlum - Ahmed'e son vasiyetim, çocuklarım iyi yetiştirmesidir,

çocukluktan itibaren onları aziz İslam’la tanıştırsın, sevgili muhterem annelerine

saygıda kusur etmesin, akrabalarına ve tüm yakınlarına hizmette bulunmayı bir

vazife addetsin; Allah'ın selamı tüm salihlere olsun. Bütün akrabalarımdan, bilhassa

çocuklarımdan, onlar hakkında eğer bir kusur veya taksiratım olmuşsa, kendilerine

bir zulmüm dokunmuşsa, beni affetmelerini naçizen rica ediyorum; Allah

Teâlâ’dan benim için mağfiret ve rahmet dilesinler, O elbette ki merhametlilerin en

merhametlisidir. Mennan Allah Teâlâ’dan da âcizane dileğim, yakınlarıma saadet

ve yolundan şaşmama hususunda başarı lütfetmesi ve onları sonsuz rahmetine gark

etmesidir.

Rahmani Tecelliler s: 48

.... Oğlum Ahmed'e vasiyetim yakınlarına ve akrabalarına, bilhassa kız

kardeşlerine ve yeğenlerine sevgi, şefkat, samimiyet, sevecenlik, özveri ve adaletle

davranmasıdır. Bütün evlatlarıma vasiyetim yekdiğeriyle yürek ve yol birliği içinde

olsunlar, birbirlerine sevgi ve samimiyetle davransınlar, hepsi Allah Teâlâ’nın

yolunda ve O'nun mahrum kulları için adım atsınlar, dünya ve ahiretin hayrı ve

afiyeti bundadır çünkü. Gözümün nuru Hüseyin'e([113]) vasiyetim din bilimlerini

tahsille uğraşmaktan şaşmaması ve Allah Teâlâ’nın kendisine lütfetmiş olduğu

yeteneği boşa harcamaması, annesi ve kız kardeşine sevgi ve samimiyetle

davranması, dünyayı hafife alması ve gençliğinden itibaren başlayarak - ubudiyetin

doğru yolunda yürümesidir.

Rahmani Tecelliler s: 48

Bilhassa hatırlatmam gereken bir husus da, bütün yakınlara ve akrabalara

selamımı ilettikten sonra, güzel bir şekilde sabretmelerini ve kesinlikle ağlayıp

sızlamamalarını tembihlemenizdir. Allah Teâlâ neyi mukadder kılmışsa o vuku

bulacaktır. Size([114]) bilhassa hatırlatmam gereken husus şudur: Eğer Allah

Teâlâ’nın ve benim rızamı istiyorsanız annenize, erkek kardeşiniz ve kız

kardeşlerinize ve yakınlarınıza kesinlikle iyi davranın, hepsi sizin iyi davranmanıza

muhtaçtır şu anda. Herkese iyi davranmanızı rica ediyorum. Hareket edeceğimiz

sırada "ailenizin gelmesinde mahzur yok, isterseniz gelebilirler" denildi ve burada

da tekrar edildiyse de, herkesi yakından görmeyi pek arzu etmeme rağmen,

kimsenin gelmesini istemiyorum, gönlüm razı değil, çünkü gurbet ellerde([115])sizler

ve onun([116]) için çok zor olur... Benim orada rahat olmam sağlanacaktır inşaallah-u

tealâ (245) 13. 8. 1343

Anneniz, kız kardeşleriniz, Ahmed([117]) ve yakınlarımız hakkında size şunu

bilhassa hatırlatmam gerekiyor: Allah Teâlâ’nın rızası ve benim rızam, sizin onlara

iyi davranmanızdır. Annenizin size çok ihtiyacı var şimdi, maddi ve manevi her

açıdan onun gönlünü hoş tutmaya ve rızasını kazanmaya çalışın, tedirginlik

duygusuna kapılmasını önleyin, onun rahat olmasını sağlayın. (246) 19. 8. 1343

Anneniz ve diğer aile bireylerine karşı azami sevgi ve samimiyet göstermeniz

gerektiğini hatırlatmama gerek yok; bilhassa annenize -elinizden geldiğince -

hizmette bulunun, nitekim Allah Teâla’nın rızası bundadır. (247) 23. 8. 1343

NESİLLERİN EĞİTİM VE YETİŞTİRİLMESİNDE AİLE VE

KADINLARIN ROLÜ HAKKINDAKİ BAZI KONUŞMALARIN TAM

METNİ

Çocuk Yetiştirilmesi Ve Toplumun Düzelmesi Veya Bozulmasında Annelere

Düşen Kritik Görev Hakkında

Bismillahirrahmanirrahim

Siz hanımların annelik şeref ve onurunuz var ki, bu şeref ve onurda

erkeklerden daha öndesiniz ve çocuğunuzu - bizzat eğitip yetiştirmekle

mesulsünüz. Çocuğun ilk - gördüğü - okul, ana kucağıdır, iyi ana, iyi çocuk

yetiştirir; Allah göstermesin anne sapacak olursa çocuk da anne kucağından itibaren

sapmaya başlar ve çocuklar annelerine duydukları ilgiyi hiç kimseye

duymadıklarından ve anneleriyle olduklarında bütün arzu ve emelleri annelerinde

hülasa olduğundan ve her şeyi annelerinde gördüklerinden annenin sözü, annenin

huyu, annenin davranışı hep çocuklar üzerinde tesir bırakmaktadır. Aksi mümkün

değildir bunun; çocuğun ilkokulu olan ana kucağı temiz, ahlaklı, iffetli ve dürüst

olursa, çocuk gelişip serpilmeye başladığı ilk anlardan itibaren o - annesinin -

doğru ahlakla, o arınmış nefis ve o iyi amelle büyüyecektir. Ana kucağındayken

annesinin iyi ahlaklı olduğunu, doğru davranışlarda bulunduğunu, güzel sözler

konuştuğunu gören bir çocuk; o andan itibaren sözleri ve davranışlarıyla annesini

taklit ederek terbiye olacak, yetişecektir, çocuk herkesten ziyade annesini taklit

eder ve her telkinden ziyade annesinin telkinlerinden etkilenir çünkü.

Sizin bir de şu büyük mesuliyetiniz var:

Çocuklar küçük yaştayken kolayca eğitilebiliyorlar, çocuğunuz henüz

küçükken iyiyi de, doğruyu da kolayca alabilmektedir. Sizin elinizde büyüyen bu

çocukların davranış ve eylemlerinden de siz sorumlusunuz, nitekim iyi bir çocuk

yetiştirecek olursanız bir milletin saadetini temin edenin - gelecekte - bizzat o

çocuk olması pekâlâ muhtemeldir. Allah göstermesin kötü bir çocuğun sizin

elinizde yetişmesi halindeyse, toplumda - onun vasıtasıyla - bir fesat oluşması da

mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin; kimi zaman bir çocuk - büyüyüp de - topluma

girdiğinde toplumun başına geçebilmekte ve toplumu fesada çekmesi pekâlâ

mümkün olmaktadır.

Onun - şahın - fesadı sadece memleketimizin servetlerini yağmalayıp

götürmüş olması değildir, Iran ülkesini yaltakça ecnebilere takdim edip varımızı

yoğumuzu ağyara vermiş olması da değildir, bundan daha beterini yapmıştır o;

memlekette öyle kitle ve sınıfları öylesine bozmuş ve hırsız haline getirmiştir ki,

sağlam ve dürüst bir insan bulabilmek için fellik fellik aramamız gerekiyor şimdi;

yani elimize bir kandil alıp dürüst bir insan aramak durumundayız şimdi; hırsız

olmayan, güvenilir olan, memlekete ihanet etmeyecek olan insanlar az şimdi,

neden? Çünkü 50 küsur yıl boyunca memleketin başında bunlar - Pehlevi Rejimi –

vardı.([118]) memleketi bozdular, kendileri bozuk olduğu için, onlara yakın duran

insanlar da bozuluverdiler, bu bozulmalara yakın olan diğer takım da bozuldu ve

böylece yukarıdan başlayarak aşağıdaki kesimlere kadar her yeri sardı bu bozulma,

her yeri öylesine bozdular ki memlekette "adam" bulamıyoruz şimdi, "insan kıtlığı

var, doğru dürüst ve nefsine hâkim insanlar çok az bulunabiliyor, nedeni şudur:

Bunlar şu elli küsur yıl boyunca bizim "insan" gücümüze verdikleri kadar milli ve

memleket servetlerimize zarar vermediler; gerçi memleketin tamamını yağmalayıp

götürdüler, ama asıl önemli olan bunlar - insan gücü - idi. Eğer bir kişi, bir şah, bir

memleketin başındaki insan dürüst ve namuslu olursa etrafındaki insanlar da hep

dürüst olurlar, onların dürüst davranışı da onlardan daha aşağıdakilere geçer,

böylece bir bakarsınız âdil birisi tarafından yönetilen bir memleket, yirmi yıl sonra

bütünüyle âdil oluvermiş!

Bizim "İslam cumhuriyeti" diye haykırışımızın sebebi, İslam’ın iyi ahlaklı ve

karakterli insanlar yetiştirmesidir. Kur'an, "insan yetiştirici" kitaptır. Peygamberler,

insanları düzeltmek için geldiler, - bundan -başka bir işleri yoktur onların. Büyük

peygamberlerle -s- mutahhar -masum - imamlar -s- ömürleri boyunca hep insanları

eğitmekle uğraştılar. Allah Tebarek ve Teâla peygamberleri, insanların ahlâkını

düzeltmesi, onların ıslah olması için gönderdi. Eğer - insanlar - ıslah olacak olursa,

bir toplumun başındaki bir adam ıslah olursa - mesela - bir toplumdaki bir molla

doğru bir molla olursa o toplum da doğru olur, çünkü herkesin dikkati onun

üzerindedir. Eğer bir yerde doğru bir hükümet olacak olursa, halkın dikkati hep o

hükümetin üzerinde olduğundan, halk da - o hükümete bakarak - doğru olacaktır ki

bu da siz hanımların elinde başlamalıdır; sizin kucağınızdaki çocuğu eğitip terbiye

etmenizle başlar bu iş; doğru İslami bir eğitim ve terbiye... Bilin ki kucağınızdaki,

yanı başınızdaki çocuğunuz sizin sözlerinize ve davranışlarınıza pür dikkat

kesilmiştir; dikkat edin, sizden yalan duymasın, o da yalancı oluverir sonra!

Annesinin yalan söylediğini görürse, babasının yalan söylediğini görürse o çocuk ta

yalancı oluverecektir. Annesinin doğru bir insan olduğunu, babasının doğru bir

insan olduğunu görmesi durumundaysa çocuk da doğru - bir insan -olarak

yetişecektir. Çocuk böyle doğru birisi olarak yetişti mi siz onu okula verdiğinizde

oradaki öğretmen de doğru bir öğretmen olursa o okuldan doğru çocuklar çıkacak

ve böyle bir toplum doğru olmuş olacaktır. Sizler daha sonra öğretmen olacaksınız

inşaallah, şimdi anne olmayanlarınız daha sonra anne olacak inşaallah, öğretmen

olacak; - o halde unutmayın - anne olduğunuzda çocuklarınızı iyi ahlaklı ve

karakterli yetiştirin, öğretmen olduğunuzda da çocukları iyi ahlaklı ve karakter

sahibi dürüst insanlar olarak yetiştirip topluma doğru insanlar kazandırmalısınız ki

bütün bir toplumun doğru olmasını sağlayabilesiniz, ama Allah göstermesin, bunun

tersi olursa onların acısı ve vebali de sizin boynunuza olacaktır; - sizin iyi

yetiştireceğiniz - bu çocukların yapacağı her iyiliğin kaynağı ve başlangıcı aslında

siz olduğunuzdan, onların her iyi ameli sizin de iyi ameliniz sayılıp size ecir ve

sevap kazandıracağı gibi; Allah göstermesin, topluma bozuk bir kesim

kazandırmanız ve onların gidip de fesatta bulunmaları halinde de bunun ateşi sizi

de yakacak ve zararını siz de göreceksinizdir.

Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımlar ve beyefendilere Tevfik inayet

buyurmasını, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın sizlere selamet ve saadet lütfetmesini

niyaz ederim. (248)

Vesselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâti

23. 2. 1358

Dini İlmiye Medresesi Ulemasının Hanımlarına Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

"Ey bizim elçimiz! Allah ve sana inanan müminler yeter sana([119])Mü'minler

için ne de iftihar verici bir hitap! Müminler için ne kadar da sorumluluk yükleyici!

İftihar vericidir, çünkü Allah Tebarek ve Teâla yeterli olduğu ve O'nun karşısında

zaten kimsenin gücü ve kuvveti bulunmadığı halde, herkes O'nun karşısında bir

"hiç" olduğu halde Allah Tebarek ve Teâla, bütün müminlere ki müminat, yani

mümin hanımlar da bu hitabın içine giriyor, onların ismini kendi mübarek isminin

yanında anma iftiharını lütfederek "Senin için Allah ve sana itaatte bulunan

müminler kâfidir" buyuruyor. Allah Teâlâ elbette ki yeter; ama buna rağmen Allah

Tealâ lütufta bulunmakta ve peygambere itaate bulunan kadın ve erkek müminleri

de bu lütufla şereflendirmektedir. Bizim için, biz müminler için, siz hanım

müminler, müminat için ne kadar iftihar edicidir bu! Yani Allah Tebarek ve

Teâlâ’nın mübarek ismiyle aynı sırada yer almakta isimleriniz, ne kadar da

sorumluluk getirici bir hitap bu! Yani müminler İslam için yeterli olmalıdırlar -

demektir bu - , İslam’ı korumalıdır onlar, İslam peygamberi için onlar yeter

demektir bu! İslam peygamberi, İslam ahkâmı ve İslam hedefi... Allah Tebarek ve

Teâlâ bu ayette bizlere İslam hedefleri, bizzat hz. Nebiyy-i Ekrem efendimiz ve o

hazrete ait olan herkes için "siz yeterli olmalısınız!" buyuruyor bize! Biz vazifeliyiz

bununla - yani - Allah'ın dinini korumakla görevliyiz, ilâhi hedefleri korumakla

görevliyiz Siz müminat - mümin hanımlar - , ulema ve fuzelâ ailesi olan sizler

diğerlerinden evlâsınız - bu sorumluluğa - , nübüvvet ailesindensiniz siz; İslam’ın

hedeflerini koruma hususunda daha evlâsınız siz! İslam’ı, İslam dinini Allah'la

birlikte korumayı lütfetmiştir Allah Teâlâ bize "Allah ve müminlerden sana itaatkâr

olanlar, yeterlidir senin için!" buyurmaktadır - hz. Peygamber efendimize -

Muhterem hanımlar! Hepiniz mesulsünüz, hepimiz mesulüz. Sizler,

çocukların eğitilmesiyle sorumlusunuz, takva sahibi evlatlar yetiştirip terbiye

ederek topluma kazandırmakla mükellefsiniz. Evlatların terbiye ve eğitiminden

hepimiz sorumluyuz ama sizin elinizde daha iyi yetişip eğitilebiliyorlar. Anneler,

çocuklar için en mükemmel okullardır! Kendi yavrularınıza karşı sorumluluğunuz

var sizin, kendi ülkenize karşı da sorumluluğunuz var ve siz, bir ülkeyi bayındır

hale getirebilecek çocuklar yetiştirebilirsiniz! Peygamberleri koruyacak,

peygamberlerin emellerine bekçilikte bulunacak çocuklar yetiştirebilirsiniz siz! Siz

hem bizzat bekçi olmalı, hem bekçiler yetiştirmelisiniz; sizin çocuklarınız olacak o

bekçiler; onları - gereğince - yetiştirin! Sizin eviniz, evlatlarınızın eğitim evi

olmalıdır. Ulema evidir sizin eviniz; ilmî eğitim, dinî eğitim ve ahlâkî eğitim

evidir! Bunların - çocukların - alınyazısıyla ilgilenmek babaların ve annelerin

uhdesindedir, anneler daha ziyade mesuldüler, anneler daha üstündürler çünkü

annelik onur ve şerefi, babalık onur ve şerefinden daha büyüktür. Annenin;

çocuğun psikolojisi üzerindeki etkileri de babadan fazladır.

Sizler sorumlusunuz; biz hepimiz sorumluyuz; Allah Tebarek ve Teâlâ herkesi

sorumlu kılmış ve bu ayet-i şerifede "Allah ve müminlerden sana itaatkâr olanlar

yeter sana' buyurmuştur. Yani Allah ve müminler içinden sana itaate bulunanlar,

İslam’a ve İslam peygamberine itaat edenler, Allah Resulü için yeterlidir. Allah'ın

peygamberi için kâfidir bunlar. Herkesin üzerine düşen büyük bir görevdir bu,

itaatkâr olan herkese, peygambere itaat eden herkese düşer, - öyle olan - herkesin

alnında "Allah ve müminlerden sana itaatkâr olanlar yeter sana" nişanının

bulunması gerekir, Allah'ın dinini korumalı, İslam’a ve Kur'an-ı Kerim'e bekçilik

etmelidir onlar. İnsan olmayan şu grupların İran'da estirdiği şu zayıf - terör -

havasından ürkmesinler asla; bu zayıf grupların kıpırdanmasından ve milleti

korkutacaklarını zannederek terör eylemlerinde bulunmasından çekinmesinler,

bizim milletimiz bu gibi mânialardan korkmaz asla, bizim hareketimiz asla terör

edilemez! Bireylerin terörü hareketin terörü değildir! Merhum "Mutahhari''([120]),

"Haşimi" Bey([121])ve onlar gibi daha niceleri - de - olmasa bile bizim hareketimiz

dimdik ayakta kalacaktır! Allah Tebarek ve Teâlâ’yla "itaatte bulunan müminler"

kâfidir, millet kâfidir ve bizim milletimiz - gitmesi gereken - yolu bulmuştur artık,

korkulacak hiçbir şey yoktur! Biz asla korkmayız bu terörlerden, yolumuzdan geri

dönmeyiz asla, Doğu'yla batı'nın ülkemizin işlerine karışmasına kesinlikle izin

vermeyiz!

Allah Teâlâ siz mümin hanımları korusun, İslami harekete yeterince katkınız

oldu; şimdi de düşkünlere yardım ettiniz ve sizin yardımlarınız fevkalâde

kıymetlidir; hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin yardımlarından kat kat

fazladır. Allah Teâlâ sizleri korusun; peygamberlerin mesleği olan "insan

yetiştirme" yolunda, bu peygamber mesleğinde - başarılı olmanız için - korusun

sizi! Selam olsun hepinize, Allah'ın rahmeti üzerinize olsun! (249) 5.3.1358

Dezfullu Bir Grup Hanıma Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Öğretmen olduğunu söyleyen siz hanımların iki onurlu mesleği var şimdi: siz

hanımlar pek onurlu iki mesleğe sahipsiniz. Biri, "çocuk yetiştirme mesleği" dir ki

bütün mesleklerden üstündür bu. Eğer topluma iyi bir evlat kazandırabilirseniz. Bu

sizin için bütün dünyadan daha iyidir. Eğer bir 'insan" yetiştirebilirseniz sizin için o

kadar onur ve şereftir ki bu, anlatamam. O halde sizin bir mesleğiniz iyi çocuklar

yetiştirmektir; ana kucağı öyle bir yuvadır ki insan orada yetişmeli, orada

düzelmelidir, yani eğitimin ilk merhalesi ana kucağında, ana elindeki eğitimdir,

çünkü çocuğun annesine duyduğu ilgi bütün diğer ilgilerden fazladır ve hiçbir

sevgi, ana - evlat sevgisinden daha üstün değildir. Çocuklar, - öğrenecekleri şeyleri

- annelerinden - öğrenince - daha iyi öğrenirler; annelerinden etkilendikleri kadar

babalarından etkilenmezler, öğretmen ve üniversite hocasından o kadar

etkilenmezler. Bu sebeple çocuklarınıza İslami ve insani bir terbiye verin ki bu

çocuğu ilkokula gönderdiğiniz zaman iyi bir çocuk; iyi ahlaka, iyi edebe sahip

dürüst bir çocuk göndermiş olasınız. Demek ki bir mesleğiniz çocuk yetiştirmektir

ki, o tağuti iktidar döneminde bu mesleği annelerin elinden almak istiyorlardı

maalesef, "kadın ne diye çocuk bakımıyla uğraşsın ki?!" şeklinde propagandalar

yaptılar, bu onurlu mesleği annelerin gözünden düşürdüler, çünkü anneleri

çocuklardan ayırmak, çocukları götürüp çocuk yuvalarında büyütmek, annelerin de,

onların - şah rejimi - istediği bazı şeylerle meşgul olmasını istiyorlardı. -Hâlbuki-

çocuk yuvasında yetişen bir çocuk, ana elinde büyüyen bir çocuk olmayacaktır

artık; kompleksle büyüyecektir o! Çocuk yuvalarında, tanımadığı insanların elinde

annesiz olarak yetişen ve ana şefkati görmeyen bir çocuk elbette ki ukdeyle

büyüyecek, kompleksli olacaktır. Toplumda baş gösteren bozuklukların çoğu, bu

kompleksli çocuklardan, kompleksli insanlardan kaynaklanmaktadır. Büyük bir

kompleksin nedeni ve kaynağı, şu, anayı çocuğundan ayrı düşürme olayıdır.

Çocuğun ana şefkatine ihtiyacı vardır. Binaenaleyh peygamber mesleğidir sizinki;

peygamberler de insan yetiştirmeye gelmişlerdi, sizin birinci mesleğiniz budur, her

şeyden önce çocuğun yetiştirilmesi gelir. Diğer taraftan, sizler öğretmen

olduğunuzdan ikinci bir onurlu meslek daha verilmiş demektir size; onurlu ve

şerefli olduğu kadar sorumluluğu da büyüktür tabi. Sizin mesleğiniz "insan

yetiştirme" mesleğidir. Öğretmen, "insan" yetiştirir; bu da peygamberlerin

mesleğidir zaten, ilk baştan ta sonuna kadar gelip geçen bütün peygamberlerin

yegâne işi sadece "insan yetiştirmek" olmuştur, insanları eğitip terbiye etmek

olmuştur. Öğretmenlik mesleği, peygamberlerin mesleğidir. Hz. Peygamber-i

Ekrem efendimiz - sav - bütün insanlığın öğretmenidir, ondan sonra hz. Emîr - Ali -

selamullah aleyh de bütün insanlığın öğretmenidir. Onlar bütün insanlığın

öğretmenidirler, siz de belli bir grubun öğretmenisiniz. Mesleğiniz aynıdır,

branşınız aynıdır, yaptığınız iş aynıdır - peygamberlerle - şu farkla ki onlar daha

geniş bir yelpazede çalışmakta, bizler daha dar bir alanda. Sizin bu mesleğiniz de

çok onurlu ve şerefli bir meslektir ama mesuliyeti de bir o kadar fazladır. Nitekim

peygamberlerin de mesuliyetleri çok büyüktü. Peygamberler insan yetiştirmek için

gelmişlerdi ve sorumlulukları da bir o kadar fazlaydı. Ama onlar sorumluluklarını

yerine getirdiler, kendilerine verilen işleri başarıyla bitirdiler. Sizin - de -

mesleğiniz pek onurlu ve şereflidir, peygamberlerin mesleğidir bu; sorumluluğunuz

da aynı - onların -sorumluluğudur.

Sizin yanınızda yetişen çocukların dinî ve ahlâki eğitim ve terbiye görmesine

dikkat etmelisiniz. Topluma dindar bir çocuk kazandıracak olursanız, bir de

bakarsınız ki o dindar ve dürüst çocuk koca bir toplumu ıslah edivermiş! -Evet, bir

birey pekâlâ bir toplumu ıslah edebilir. Binaenaleyh, yetiştireceğiniz o çocuk, Allah

göstermesin, iyi olmazsa, öğretmen olan sizlerin elinde iyi bir eğitim ve terbiye

görmezse, o çocuğun koca bir toplumu bozması ve bundan sizin de mesul olmanız

pekâlâ mümkündür -

Diğer taraftan, bir çocuğu iyi bir şekilde yetiştirebilirseniz o kadar onur ve

şerefi vardır ki bunun; tıpkı peygamberlerin onurudur bu... Ama bir de,

yetiştirdiğiniz çocukların, sizin elinizde yetişen çocukların Allah göstermesin kötü

yetişmeleri halinde ise onların koca bir toplumu bozması söz konusudur.

Allah Teâlâ sizleri korusun, mutlu kılsın, çocuklar için iyi bir eğitici olun,

eğitilmek ve yetişmek için sizlere gelen kız çocuklarına iyi bir öğretmen ve eğitici

olun inşaallah (250)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti

21. 3. 1358

Bir Grup Kadına Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Nasihatlerinizle bizleri doğru yolda bulunmaya sevk eden siz değerli

hanımlara selam olsun! Bu onurlu harekette erkeklere öğretmenlik yapan ve şimdi

de aynı konumunu sürdüren ülkenin bütün kadınlarına selam ve saygılar!

Ecnebilerin yardakçıları; ülkelerin doğru bir şekilde varlık bulmasının ancak

bunların güçlü eliyle mümkün olduğu bu muhterem kesimi -kadınları - ; İran'ı -

yeni baştan- kurup düzeltmesi ve erkekleri yetiştirmesi gereken siz hanımları birer

oyuncak bebek haline getirip ahlâksızların eline düşürmeye çalıştılar ama Allah'a

hamdolsun muvaffak olamadılar! Plânları şuydu: Etkin kadınlar ve erkekler

yetiştirebilen bu etkili kesimin - kadınların - çocuklarını kendilerinden uzak

tutmasını, götürüp çocuk yuvalarına bırakmasını ve sizleri analık şefkati

göstermekten, o çocukları da anneleri tarafından eğitilmekten mahrum etmeyi ve

sizin elinizde eğitilip yetiştirilmelerini önlemeyi sağlamak! Çocuklar sizden

ayrılmış ve neticede kendi memleketleri ve aziz İslam için hiçbir işe yaramaz bir

hale gelmiş olacaklardı! Plân şöyleydi:

Anlamaz cahil bir zorbanın teki olan Rıza Han zamanında rezilce bir

uygulama olan "kadınların İslâmi tesettürlerinin yasaklanması"([122]) suretiyle;

toplumu kurup düzeltmesi gereken bu aziz kesim - kadınlar -toplumun ahlâkını

bozan bir kesime dönüştürüverilecekti; üstelik sadece siz kadınlara yönelik bir plân

değildi bu; genç erkekleri de aynı şekilde fesat yuvalarına çekip onları da istedikleri

şekilde yetiştirmek ve böylece ülkelerinin başkasının elinde olduğunu

gördüklerinde hiç tepki göstermeyip kayıtsız kalmalarını hatta onların böyle bir

şeyi onaylayacak hale gelmesini sağlamayı plânlıyorlardı.

-İran’da gerçekleşen - bu İslami hareket ve bu İslâmi inkılabın, sırf

gençlerimiz ve kadınlarımızda yarattığı bu muazzam değişimlerden başka hiçbir

neticesi olmasaydı, bile sadece bu da yeterdi ülkemiz için! Köşe bucaklarda şunun

bunun kulağına 'bu inkılâp-hiçbir şey yapmadı, iş beceremedi" diye fısıldayanlar;

sizde baş gösteren bu değişimi kendileri ve yağmacı güçler için zararlı

bulduklarından küçümsemeye ve "inkılâbın - olumlu - hiçbir şey yapamadığı "

hususunda zehirli propagandalarla sizi şartlandırmaya çalışanlardır, sizi hiçbir şey

yapılmadığına inandırmak isteyenlerdir. Bundan daha mükemmel değişim mi olur:

Siz hanımlar böyle bir toplantıda bir araya gelmiş, yoksullarla düşkünler için ahlâki

faaliyetler göstermekte ve çok yönlü zahmetler çekmektesiniz, bundan iyi gelişme

mi olur?! Eski rejim dönemi olsaydı ne hanımların bu tür toplantıları olacaktı, ne de

Iran nüfusunun yarısını teşkil edenlerin -kadınlar - bu çok yönlü faaliyet ve

çalışmaları! Nüfusun bu yarısı, diğer yarısını - erkekleri - de eğitmektedir üstelik

kadının toplumdaki rolü erkekten daha üstündür, çünkü hanımlar bütün boyutlarda

bizzat faal bir kesim oldukları gibi, diğer faal kesimleri de yine onlar

yetiştirmektedirler. Bir annenin topluma verdiği hizmet, öğretmenin hizmetinden

üstündür, - esasen - herkesin hizmetinden üstündür, peygamberlerin istediği şeydi

bu; kadınların, toplumu eğitip yetiştiren bir kesim olmasını istiyordu onlar, topluma

aslan erkekler ve aslan kadınlar kazandırmasını istiyorlardı. Bu memleketi her nevi

nimetten mahrum etmek; ahlâki, İslâmi ve salih amel nimetlerinden mahrum

bırakıp - kadınları - fesat merkezlerine sürüklemek isteyenler ise sizin toplumla

kaynaştığınızı ve topluma hizmette bulunduğunuzu müşahede ederek hanımlar ve

erkeklere yönelik bütün plânlarının suya düştüğünü gördüklerinden "hiçbir şey

yapılmıyor!" diye bağırıp çağırmaktadırlar, "şimdi de tıpkı eski rejimdeki gibi, Rıza

Han ve oğlunun zamanındakinden farklı hiçbir şey olduğu yok!" diye yaygara

etmektedirler. Bunlar, gün gibi ortada olan hakikatlere aykırı olarak onların yaptığı

propagandalardır işte; ülke çapında bütün hanımlarda ve erkeklerde, bütün

insanlarımızda köklü değişimler vuku bulmuş durumdadır. Bugün İslam

ülkelerinde ve bilhassa İran'da oluşan değer şudur: Eski - şah - rejim döneminde

prestij ve değer; tiksindirici makyajlardan, o malum giysilerden ve o malum

evlerden ibaretti; bugün ise "insani değer" değerli olmuştur, ahlâki ve insani değer

kıymet bulmuştur. Zaten hanımlar arasında vuku bulan bu köklü değişim

nedeniyledir ki iğrenç makyajlar ve gösterişli giysilerle caka satmak isteyenler

bugün bizim kadın kesimimiz arasında kınanmakta ve utanç duymaktadırlar. O

dönemde - şah devrinde - bizim İslâmi hanımlarımız İslami örtüyle ve İslami

giysiyle topluma çıkmaya utanıyordu; zayıf kesim de böyle giyinmiş olması

halinde o müreffeh bozuk ve ahlaksız kesimin içine girmeye utanıyordu. Bugün iş

tam tersine dönmüştür; o iğrenç makyajlar, o iğrenç işler, o iğrenç şekilde kendini

teşhir etmeler... Dün öyle olan biri, bugün sizin aranızda mahcubiyet duymakta,

utanmaktadır. Bir toplumda vuku bulabilecek en büyük değişimdir bu; toplumumuz

Muhammed Rıza ve Rıza dönemindeki bazı kadınlardan; Zeynebimsi kadınlara

doğru, Fâtıma'ya -s- uyan kadınlara doğru dönüş yapmıştır. O gün Avrupa

makyajlarına uyuyorlardı, elbise modelinin ille de Avrupalardan gelmesi

gerekiyordu; bugün ise İslam okuluna tâbi olmuşlardır, İslam neyi beğeniyorsa o

makbuldür bugün! Bizim toplumumuzda vuku bulan en üstün değişim ve gelişme

budur işte. Bu -güzel - değişimi koruyan; kötü ellerin, kötü kalemlerin ve kötü

sözlerin sizi aldatmamasına, sizi yine eski halinize döndürmemesine dikkat edin.

Bu yolu sürdürün siz; milyonluk erkek kitleler ve milyonluk kadın kitlelerimiz

sürdürsünler bu yolu, zaten sürdürmekteler de! - Aleyhte- Söylenenlere ve

yazılanlara aldırmayın, kendiniz bağımsız olarak bizzat düşünün, başkalarının

fikirlerine tâbi olmayın, kendi memleketiniz için kendiniz uğraşıp didinin, ülkenize

faydalı olmaya çalışın, erkekleri hidayet edin, onlara yol gösterin siz, devlet

adamlarını hidayet edin ve onlara nasihatte bulunun, çocuklar için iyi birer anne

olun siz; toplum için iyi nasihatte bulunanlar, yoksullarla düşkünler için iyi

emektarlar olun siz ki Allah'a hamdolsun, öylesiniz de! Ülkenin dört bir yanında

faal şekilde çalışmakta olan sizler, ülkemizin ihtiyacı olan her sahada faalsiniz,

kimsesiz çocukların bakımını üstlenmişsiniz, yoksullara ve düşkünlere hizmet

ediyorsunuz, evsiz barksız yoksulları arayıp soruyor, onların gönlünü alıyorsunuz,

değerli hizmetlerdir bunlar, Allah Tebarek ve Teâlâ indinde çok değeri vardır.

Allah Teâlâ sizleri ve - diğer - bütün hanımları ve erkekleri de, sizin gitmekte

olduğunuz bu yolda yürümeleri için hidayet etsin. Hiçbir düzenbazlıkta

bulunmadan, nefsanî çıkarlar gütmeden sizlerin yürüdüğü bu doğru yolu İran'daki

diğer kesimler de yürüsünler. Bütün millet dikkat etsin şuna; bazen söylenen o

sözler ve bazı devlet adamlarının bazen yaptığı yanlışlar bizim İslam

Cumhuriyetimize zarar verecek çapta şeyler değildir ve ben Allah Tebarek ve

Teâlâ’dan, ister yukarıdaki bazı kesimler, ister halk kitleleri arasındaki ihtilâfların

bir an önce ortadan kalkmasını ve herkesin hep birlikte – el ele verip - bu ülkeyi

doğru yola hidayet ederek bayındır hale getirip kalkınmasına yardımcı olmasını,

İslâmi ve insanî ahlâkın toplumun bütün kesimlerine yayılmasını sağlama yolunda

çaba göstermesini niyaz etmekteyim. Hanımlardan erkeklere ve gençlere varıncaya

kadar toplumun bütün kesimlerine tavsiyem şudur: İran'da plânlanan bu ihtilaflara

bakıp da illâ sizin de ihtilaf içinde olmanız gerektiğini zannetmeyin, yukarıdaki

ihtilaflar giderilir inşaallah, bir de siz bu ihtilafları körüklemeyin, sizin bu ihtilafları

körüklemeniz, yukarıdakilerin de ihtilaflarını halledememelerine neden olmaktadır.

Ama halk kitleleri birlikte olur ve üst kesimlerde plânlanan meselelere kulak asmaz

ve bu toplumu ancak sözbirliği sayesinde saadete ulaştırabileceklerini bilirlerse ve

maazallah, aranızda sözbirliği olmaması halinde Allah Teâlâ’nın sizlere bulunmuş

olduğu özel lütfunun, Allah göstermesin, son bulacağı ve ülkenizin uzun yıllar

boyunca müptela olduğu o duruma tekrar müptela olacağı bilinirse - ihtilaflar da

son bulur. Ama eğer çeşitli kesimler arasında ihtilaflar olur da bu ihtilaflar Allah

göstermesin, savaşta yenilmemize veya Allah göstermesin, bu müşkülün uzamasına

neden olursa bunun vebali, ihtilafları körükleyen ve çarşı - pazarda huzursuzluk ve

tedirginlik yaratanların boynunadır. Müslümanlar, müminler, Allah Tebarek ve

Teâlâ’ya inananlar, halkın arasına sızmış bulunan ve eski rejimin artıkları olan,

hem fasid, hem müfsid olan bu kesime mecal vermesinler; bunlara kulak vermeyin

sakın, aksi takdirde sizleri Batı'nın veya Doğu'nun kucağına itmek isteyecektir

bunlar, uyanık olun, aranızdaki ihtilafları kendiniz giderin ve eğer bir ihtilaf varsa

bu ihtilaftan vazgeçmeleri için nasihatte bulunun onlara. Allah Tebarek ve

Teâlâ’dan İslam milletlerine, siz hanımlara ve diğer bütün Müslüman kadınlara ve

halkın bütün kesimlerine saadet temennisinde bulunuyorum; yine Allah Tebarek ve

Teâlâ’dan İslam ordusu ve İslam’ın silahlı kuvvetlerini küfür kuvvetlerine muzaffer

kılmasını diliyorum. Allah Teâlâ sizleri mesut kılsın ve hemcinslerinize hizmette

başarılı olmanızı sağlasın (251)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti

25. 12. 1359

4. Fasıl

İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ

- İslam İnkılâbıyla Birlikte Kadınlarda Yaşanan Değişim

- İslami Harekette Kadınların Önayak Olması Ve Erkekleri Teşvik

Etmesi

- Kadınların Yürüyüş Ve Gösterilerde Cesaretli Katılımı Ve Harekette

Pay Sahibi Olmaları

- Kadınların Mustaz'aflara Mâli Yardımı

- İslam İnkılabı'nın Zaferinde Kadınların Rolü Üzerine Bazı

Konuşmaların Tam Metni

İSLAM İNKILÂBIYLA BİRLİKTE KADINLARDA YAŞANAN DEĞİŞİM

Küçük çocuklardan koca adamlara, minik kızlardan yaşını başını almış

hanımlara varıncaya kadar halkın bütün kesimlerinde fevkalâde bir azim ve

iradeyle birlikte ruhi ve fikri bir değişim ve dönüşüm yaşandı, bütün kesimler hep

birlikte kıyam ettiler, direndiler "Allah için teker teker ve topluca kıyam edin

..."([123])buyruğuna uydular (252) 21. 2. 1358

Alışverişte fiyatı biraz indirmek veya çoğaltabilmek için birbiriyle çene vuran

bir millet; zamanın bir dilimi geldi, öylesine bir değişim ve tahavvüle uğradı ki...

Bir beyefendi, o günlerde yapılan gösteri ve yürüyüşlerden birinde, bir kadının

elinde bir kâse dolusu bozuk para taşıdığını görüyor, fakir - dilenci - olduğunu

zannediyor, yanına yaklaşınca kadıncağızın "bugün tatil, mağazalar kapalı, telefon

etmek isteyen kardeşler bozuk para bulamazlar düşüncesiyle bunları getirdim, çam

sakızı, çoban armağanı" ... ([124]) dediğini duyuyor! Küçük bir olay olsa da aslında

çok büyük bir eylemdir bu! Azameti pek büyük bir tahavvül ve değişimdir

bu! (253) 10. 3. 1358

İnsanoğlunun yapabileceği bir değişim değildi bu, ilahi bir tahavvüldü, yani

"mukallib'el kulub - kalplerde değişimler yaratan "ın işiydi bu. Kalplerdeki o korku

ve dehşeti siliverdi, bu - tür - rejimlerden herkesin duyduğu o korku ve dehşeti

silerek onun yerine kararlılık ve cesaret verdi insanlara, öyle ki kadınlar, çocuklar

ve erkekler hep birlikte - rejime karşı - kıyam ederek mücadeleye giriştiler. Kadının

-böyle - mücadele meydanlarına atıldığı, topun tankın karşısına dikildiği görülmüş

şey miydi?! Allah Tebarek ve Teâlâ’nın bu millete yarattığı bir değişim, dönüşüm

ve başkalaşımdı bu! Biz bu hareketi korudukça, bugüne kadar nasıl geldiyse, öylece

muhafaza edebildikçe zafer bizimdir.(254) 26. 3. 1358

İran'da baş gösteren bu köklü değişim çok yönlü bir değişimdi; Allah Tebarek

ve Teâlâ’nın siz millete nasib buyurmuş olduğu fikrî ve ruhî bir değişimdi bu. Sahil

bölgesinde yaşayan siz hanımların([125]) konuşmacı ve sözcünüzün gündeme

getirdiği meselelerin günün meseleleri olduğunu, güncel siyasi ve güncel sosyal

meseleler olduğunu görüyoruz bugün; nitekim İran'ın diğer bölgelerinde yaşayan

hanımlar da aynı şekilde güncel sosyal ve güncel siyasi meseleleri gündeme

getirmekteler, bu köklü değişim bu İslami hareketin bereketiyle hâsıl olmuştur. Bu

köklü değişimin baki kalmasını ümit ederim. Siz hanımlar, siz kardeşler ve diğer

kardeşler ve bacılarımız bu köklü ruhî değişimi koruma hususunda ciddiyet

gösterin ve siyasi meselelerinizde, sosyal meselelerinizde bizzat katılım gösterin ve

bu ruhi değişiminizi de müdahil edin. (255) 12. 4. 1358

Çiftçiler ve köylüler, hanımların evlerinden kalkıp da - buralara geldiğini -

Avrupa'lardan ve buradan, üniversitelerden, fakültelerden, diğer okullardan

gençlerin, kadın - erkek herkesin köylülere ve çiftçilere yardım için köylere akın

ettiğini görünce - ki dün akşam televizyon da gösterdi bunu - bu olay çiftçilerle

köylülerin moralini ne kadar etkiliyor biliyor musunuz? Doktorun, mühendisin,

böyle beyefendilerin kendilerine hizmet etmeye geldiğini görmek, bizzat onları -

köylüleri - ne kadar centilmenleştirir - biliyor musunuz?! -Bu çok değerli bir şeydir.

Şimdi siz de - onlara yardıma - hazır olduğunuzu söylemektesiniz; Allah Teâlâ’nın

sizlerde yarattığı - muazzam - bir değişim ve başkalaşımdır bu; sizin yüreğiniz daha

önce böyle şeylerin peşinde bile değildi; ama şimdi peşinde... Kim yaptı bunu?

"Kalpleri değişime uğratıveren" Allah Teâla elbet! (256) 30. 4. 1358

Başka meselelerle uğraşmakta olan bacılarımız bugün kardeşlerle omuz

omuza ve onlardan daha ileri saflarda kendi millet ve ülkelerinin almyazısıyla

uğraşmaktadırlar, düşünmekte, plân - proje sunmakta, kafa yormakta, eleştiriler

getirmektedirler. Bu öyle bir değişim ve başkalaşımdır ki - ancak - "kalplerde

değişim ve başkalaşımlar yaratan" Allah Tebarek ve Teâlâ yapmıştır

bunu. (257) 30. 4. 1458

Daha önce halleri bir başka olan ve rejim tarafından başka şeylerle oyalatılan -

bazı – hanımlar([126]) öyle bir değişime uğradılar ki, rejimin karşısına dikilen

hanımlara dönüşüverdiler, kardeşlerle omuz omuza, hatta onlardan da önde bu -

İslami - harekete katıldılar, bu değişim ve dönüşümler mucizemsi değişimlerdi.

Öte yandan vuku bulan bir diğer değişim de şu: Bugün kadın - erkek, bir grup

genç geldi yanıma, Avrupa'dan gelmişler, "köylere gitmek ve halkımıza hizmet

etmek istiyoruz" dediler. Geçmişte - bambaşka şeyler düşünen gençler bugün bu

gibi şeyleri düşünmekteler işte. Kalkıp Avrupa’dan geliyorlar; kadınıyla, erkeğiyle

geliyorlar, köylere gidip köylülere yardımcı olabilmek için... Ülke içinden de öyle;

üniversiteden, doktoru, mühendisi, hanımı, herkes gidip köylülerin yardımına

koşuyor. Bu işbirliği ve yardımlaşma duygusu mucizemsi bir değişimdir -gerçekten

- bu değişim ve başkalaşımı meydana getiren de bizzat Allah Tebarek ve

Teâlâ’dır.(258) 30. 4. 1358

Hem muhterem hanımlar ve bacılar, hem muhterem kardeşler olmak üzere

herkes meydana gelen bu değişimle umarım sorumluluk duydu; hepinizin sokaklara

çıkarak - tekbir sesleriyle - haykırıp düşmanınızı ülkeden kovmanızı sağlayan da bu

sorumluluk duygusuydu işte. Bu, sizin doğrudan doğruya siyasete katılım ve

müdahelenizdi (259) 25. 6. 1358

İran'da, bütün kesimlerde böyle bir değişim ve başkalaşımın vuku

bulmasından dolayı memnunum ben. İşte Ülkeyi Yeniden Yapım ve Onarım Cihadı

olayı... Her taraftan gelenler, tahsilliler, bilhassa hanımlar... Bugün bir

röportajlarını dinledim "şafakla birlikte - tarlaya -gidiyoruz, gurup vaktine kadar

çalışıyoruz" diyorlardı; - muazzam - bir olaydır bu, bir değişim ve dönüşümdür bu!

Yani "halk için çalışmalıyız" duygusu ve iştiyakıyla çalışıyorlar, sizde de kesinlikle

aynı mana vardır.(260) 25. 6. 1358

Şimdiye kadar, bir grup şehirli hanımın, köylere gidip ekincilerin arasına

girerek onlarla birlikte orak salladığını görmüş, duymuş değillerdi bunlar; böyle

birşey gözlerine çarpmış değildi, akıllarından bile geçmezdi bu. Şimdi böylesine

insanca bir duygunun yeşermekte olduğunu görüyorlar işte; İslam’ın sayesinde

vuku bulan bir gerçektir bu, zahiri güçlerin böyle bir değişim yaratabilmesi

mümkün değildir. İslâmi ve insani bir değişimdir bu. Böyle bir şeye şahid olmak

onları fevkalade sevindirmekte, verimlerine verim, güçlerine güç katmaktadır.

Binaenaleyh insana vakar hissi veren insanî ve ruhî bir değişim hasıl olmuştur;

güven veriyor insana. (261) 25. 6. 1358

O zamanlar Şimran([127]) taraflarına ve Şimran'daki o malum hallere ilgileri

çekilen bu gençler şimdi "Yeniden Yapım ve Onarım Cihadı" gibi yerlere ilgi

duyuyorlar.- Evet - bunlar, bu gençler, bu kadınlar; o dönemlerde her şeye karşı

ilgisizdi bunlar; kendi memleketlerine karşı lakayt idiler; şimdi bunlar da

sahnedeler, vazifeşinaslıkta da gayet iyi olduklarını gördük (262) 27. 6. 1358

Ben kadın camiasında, fevkalâde bir değişim görüyorum, erkeklerdeki

değişimden çok daha fazla... Bu muhterem kesimin bu zamanda İslam’a verdikleri

hizmet, erkeklerin hizmetinden daha fazladır. (263) 10. 10. 1358

İslam’ın bereketi sayesinde İslâmi hareket, kadın - erkek toplum bireylerinin

öz yapılarında öylesine köklü bir değişim yarattı ki bir asırlık yolu bir gecede kat

ettiler ve siz saygı değer milletimiz, İran'ın ahdine sadık muhterem inançlı

kadınlarının erkeklerden daha önde - mücadele -meydanına adım atarak

şehinşahlığın büyük şeddini nasıl parçaladığını bizzat gördünüz, hepimiz onların -

bu - kıyam ve girişimine minnet borçluyuz (264) 15. 2. 1359

Hepinizin değişime uğradığı o halde, kadınlar, erkekler, çocuklar, büyükler,

kucağında bebeğini taşıyan hanımlar, kısacası - bu mücadele -meydanına girmiş

olanların hemen hiçbirinde kesinlikle şeytani bir şüphe yoktu, o halinizde hiçbir

şeytani emel yoktu; o halinizi hatırlayın... Evlerinizin damına çıkıp "Allahu Ekber"

diye haykırıp tekbir getirdiğiniz ve şeytanların sizi vurmak için etrafta kol gezdiği o

halinizi... Allah korkusu bilmeyen ve sizi tanklarının altında ezmeye yeltenenlere

karşı sokaklara dökülüp mukabelede bulunuyordunuz hani ... O halinizi hatırlayın

... O öyle bir haldi ki, veliniz Allah'tı o sırada; yani her şeyiniz ilahiydi, hareketin

tamamı ilahi hareketti, o sırada sizler Allah'ın eli oluvermiştiniz, yedullah

kesilmiştiniz; yekdiğeriyle yek sedâ bir şekilde faaliyet gösteren bu gruplar, bu

cemaat Allah'ın eli kesilivermişti, değil mi ki: "Allah'ın eli, cemaatle birliktedir"

!([128]) O hal aklınızda bulunsun daima, işte o halinizi - koruyun. (265) 8. 3. 1359

Bu İslami hareket ve inkılap, gençlerimiz ve kadınlarımızda ortaya çıkan bu

köklü değişimden başka bir sonuç getirmemiş olsaydı, sırf bu bile yeterdi bizim

ülkemiz için (266) 25. 12. 1359

Bendeniz iftihar kaynağı olan İran kadınlarıyla gurur duymaktayım, çünkü

onlarda öyle bir değişiklik oldu ki, ecnebilerle onlara bağlı şerefsiz uşaklarının

herze şairlerden ücretli yazarlar ve satılmış medyanın propagandalarına varıncaya

kadar - türlü ellerle uygulamaya koyuldukları - elli yılı aşkın şeytani plân ve

çabalarını bütünüyle suya düşürdüler ve değerli Müslüman kadınların yollarını

kaybetmediklerini ve batıyla batı çarpılmışlarının o uğursuz komplolarına

kapılmadıklarını ve bunlardan etkilenmeyeceklerini ispatladılar. Nitekim

Pehlevî'nin gâsıbâne saltanatı boyunca, koparılan onca yaygara ve yapılan

propagandalara rağmen tağuti müreffeh kesimle, Savak elemanlarının yakınları ve

onların bağımlılarının oluşturduğu bir avuç azınlık kadın dışında, asıl Müslüman

milleti oluşturan çeşitli kesimlere mensup milyonlarca dindar kadından hiçbiri batı

hayranlarının tuzağına düşmedi ve 50 kara yıl boyunca Allah ve kulları nezdinde

yiğitçe direnerek yüzlerinin akını korudular. Şu son ilahi değişimde ise, batıyı kıble

edine gelmiş gönül gözü kör batı hayranlarının bütün ümidini suya düşürerek

kesinlikle ve ebediyen umutlarını yitirmelerine sebep oldular.(267) 4. 2. 1360

İran'da her şeyden büyük gelişme, İran kadınlarında gerçekleşen köklü

değişimdi (268) 2. 3. 1360

Kadınlarımızın bir kısmını gayri sahih bir yola yöneltmişlerdi tabi; giderek

artacaktı da; istikbar ve istikbarın yardakçılarının eliyle oynanan bu oyunlardan

Allah Teâlâ bizi kurtararak lütufta bulundu bize, kurtardı onlardan bizi,

kadınlarımızı kurtardı; bugün kadınlarımız öylesine Allah'ın nimetlerine gark

olmuş durumdadırlar ki belki kendileri bile haddi hesabı olmayan bu büyük ilahi

nimetlerden gafildirler (269) 1. 1. 1362

Gençlerimizde öyle bir değişim ve başkalaşım oldu ki gazino ve gece

kulüplerinden - koparak - kâfirlerle savaş meydanına yöneldiler, fesat

merkezlerinden salah, dua ve tazarru merkezlerine çekilmiş oldular, o zulümlere

uğramakta olan hanımlarımız bugün ülkenin dört bir yanında öğretim ve öğrenimle

meşguller, Allah yolunda cihad ediyorlar (270) 26. 5. 1362

İran'da hayat bulan bu İslam’ın kadınlara verdiği ve vereceği hizmet bizim

tavsif edemeyeceğimiz kadar değerlidir. Eğer bu inkılâp olmasaydı, İran'da

gerçekleşen bu değişim ve tahavvüller gerçekleşmeyecek olsaydı birkaç yıl

zarfında İslâmî ahlâktan eser kalmayacaktı İran'da! (271) 19. 1. 1363

Bakın, görün; kadın kesimi o zaman nasıldı, şimdi nasıl... Kadınlarımız şimdi

mektebi([129]) olmuş durumdadır artık (272) 5. 6. 1363

Kadınlar İran'da tamamen sahneden kenara - evlerine - mi itildiler yoksa

erkeklerle omuz omuza yapıcı işlerle mi meşguller şimdi? Bizim kadınlarımızın da

sorumsuz ve hercai olmasını, nasıl isterlerse öyle olmasını mı istiyorsunuz

siz([130]) Bizzat kadınlarımızda baş gösteren değişim ve tahavvüle aykırıdır bu,

ülkemizde, milletimizde vuku bulan değişim ve tahavvülün tersi cihette bir şeydir

bu. (273) 21. 11. 1364

KADINLARIN İSLAMİ HAREKETTE ÖN AYAK OLMASI VE

ERKEKLERİ TEŞVİK ETMİŞ BULUNMASI

Siz yiğit kadınlar bu zaferde ön ayak oldunuz ve şimdi de öylesiniz (274) 15.

12. 1357

Siz hanımlar ön safta olduğunuzu ispatladınız, erkeklerden önde geldiğinizi

ispatladınız, erkekler sizden ilham aldılar; İran'ın erkekleri İran'ın kadınlarından

ibret aldılar, hanımlardan ders aldılar, Kum'un erkekleri de siz muhterem

hanımlardan ibret ve dest aldılar; hareketin ön safındasınız siz (275) 17. 12. 1357

Onlar ön saftadırlar; çünkü erkekler de onlardan aldılar cesaretlerini, onların

mücahedelerinden cesaret buldular. (276) 17. 1. 1358

Siz hanımlar, hareketin en ön saflarında yürüdüğünüzü ispatladınız burada.

Bizim İslami hareketimizde sizin büyük payınız var. Gelecekte memleketimizin

dayanağısınız siz. (277) 21.1. 1358

Allah Teâlâ hepinizi korusun. Biz bu zaferi erkeklerden önce hanımlara

borçluyuz. Muhterem hanımlarımız ön saflardaydılar. (278). 23. 1. 1358

Aziz hanımlarımız, erkeklerin de cüret bulup cesaretlenmesini sağladılar. Siz

hanımların zahmetlerine minnet borçluyuz biz, sizler için, bütün millet için her

zaman dua etmekteyiz. (279) 23. 1. 1358

Bu harekette kendi erkek kardeşlerinizle omuz omuza, hatta onlardan da önde

bulunan siz hanımlara teşekkür ederim ve umarım sizler yine ön saflarda olur ve bu

hareketi sonuca ulaştırırsınız ve bir İslam devletinin kurulmasını sağlarsınız

inşaallah; böylece halkın bütün kesimleri, bütün mustaz'aflar kendi haklarına

kavuşur inşaallah. Allah Teâlâ sizleri korusun, İslam ve Müslümanlar için

muhafaza etsin sizi inşaallah. (280) 4. 2. 1358

İran milletinin büyük ismi, "siyasi rüşdüne ulaşmış" olarak geçti tarihe.

Kum'un büyük adı, İran milleti indinde "siyasi rüşdüne ulaşmış, faal ve

serdengeçti" olarak geçti tarihe. Çaharmerdan'ın büyük ismi fedakârlık ve

serdengeçtilik hususunda dünya tarihine geçti, İran’ın hanımlarının büyük ismi

tarihe geçti. Çaharmerdan kadınlarının büyük ismi tarihe geçti. Kum ve

Çaharmerdan hanımları bu İslami hareketin öncüleriydiler, siyasi rüştlerini

ispatladılar, hareketi yönlendirdiler. Hareketin liderlerisiniz siz, kadınlar bizim

hareketimizin lideridirler, biz onların devamıyız, onların peşinden gitmekteyiz. Ben

sizi lider ve rehber olarak kabul etmekteyim ve sizin hizmetinizdeyim. (281) 5. 2.

1358

Biz - bu İslami - hareketimizi kadınlara borçlu biliyoruz; erkekler

kadınlara uyarak dökülüyorlardı sokaklara, erkekleri kadınlar teşvik ediyordu,

kadın, ölümsüz gibi görünen şeytani bir gücü öldürebilecek böyle bir varlıktır

işte. (282)26. 2. 1358

Hepiniz birlikte olun, beraber olun. Bu harekette çok büyük nasip ve payınız

var sizin. Hatta denilebilir ki bu hareketi öne götüren kadınlar oldu, çünkü kadınlar

sokaklara döküldüler, sokaklara dökülmeleri kararlaştırılmış değildi onların, yine

de - tehlikeyi göze alıp - döküldüler. Erkeklerin zerrece gevşeklik gösterme ihtimali

vardıysa, kadınların bu hareketi - o ihtimali sıfırlayarak - onları da cesurlaştırıverdi.

Kadınların da işe başladığını görünce, erkekler cesurlaşıyor tabi. Bu zaferin İslam’a

nasip olmasını sağlayan sizler oldunuz, bu zaferde büyük payınız var sizin, bu payı

koruyun (283) 11. 3. 1358

Uzak yollardan kalkıp da benimle mülakata geldiğiniz için siz muhterem

hanımlara teşekkür ederim. Ben dua ediyorum sizler için; Allah Tealâ hepinizi

mesut kılsın, bu harekette önayak olduğunuz için teşekkür ederim. İran hanımları

bu harekette öncüydüler, tıpkı Sadr-ı İslam dönemi hanımları gibi... Hareketimiz,

onların sayesinde ilerledi, umarım yine sizin sayenizde ilerler bu hareket (284) 28.

3. 1358

Buraya gelerek bizi şereflendiren hanımların bu - İslam inkılâbıyla ilgili -

meselelerde payı vardır, bu harekette payı var onların, ortaktırlar, hatta onların

önayak olduğunu söylemek gerekir. (285) 11. 4. 1358

Biz, genç erkeklerden çok hanımlara minnet borçluyuz. Iranda hanımların çok

fazla payı oldu, yani hanımlar - gösteri ve yürüyüşlerde -dışarıya çıkınca halk daha

bir coşuyordu, halkın gücü ve morali kat kat artıyordu, oysa iman gücünden başka

hiçbir şeyleri yoktu. (286) 3. 6. 1358

Bu harekette daima önayak olan ve takriben başkalarını yönlendirerek sizin

önayak olduğunuzu görüp onların da daha bir güç -ve moral - bulmalarını sağlayan

siz hanımlar umarım muvaffak olursunuz inşaallah, mutlu ve sağlıklı olun

inşaallah; sözbirliği ve iman gücü ve kuvvetiyle - hareketi - buraya kadar

getirdiğiniz gibi bundan böyle adım adım - ilerler inşaallah – İslam’ın herkesin

yardımına ihtiyacı var çünkü bütün millet hep birlikte adım adım ilerleyelim ki her

şey İslam’ın istediği gibi olsun inşaallah. Hepinize selam olsun. (287) 22.6.1358

Siz hanımların cadde - sokaklara ve mücadele meydanlarına gelmesi

erkeklerin de güç bulmasına, moral kazanmasına, onların morallerinin

yükselmesine yaradı. Bu harekette büyük payınız var sizin, ama -unutmayalım ki -

yolun yarısındayız daha - ve kat etmemiz gereken uzun bir yol ver önümüzde -

(288) 22. 6. 1358

Bu harekette yılmaz bir adımlan olan hanımlara teşekkür etmemiz gerekir,

millete büyük bir yardımları oldu, hanımlar cadde - sokaklara dökülerek haykırınca

erkekleri coşturmuş oldular, onların gücünü kat kat artırdılar, binaenaleyh siz

hanımlar sadece gücünüzü göstermekle kalmadınız, başkalarını da güçlü

yaptınız.(289) 18. 7. 1358

Bu, "ülkeyi yeniden yapım ve onarım cihadı"na bazen hanımların da gidip

yardımcı olduğunu görüyoruz. Evet, hanımlar bu işin ehli değil tabi, bir çiftçi gibi

beceremezler çiftçiliği; ama köylülerin yanına gitmeleri, çiftçilere ellerinden

geldiğince yardımda bulunmaları o çiftçilerin gücünün kat kat artmasına neden

olmaktadır. Tahsil etmekte olan muhterem hanımların şehirden kalkıp da köylü

kardeşlerine yardıma geldiğini gören köylü ve çiftçinin gücü kat kat artmaktadır;

hacim olarak küçük olsa da çok değerli bir ameldir bu, manevi hacmi çok büyüktür

bu amelin (290) 18. 7. 1358

Siz bacıların, bu harekette özel bir payı oldu, her yerde yardımcı oldunuz,

erkeklere öncülük ettiniz, onlara güç vermiş oldunuz, bu açıdan da teşekkür

ederim.(291) 20. 7. 1358

Bunca zahmet çektiniz sizler; Allah Teâlâ hepinizi korusun, ülkenin bunca

kadın ve erkeği, bilhassa şu hanımlar, İslam’ın tahakkuk bulması için ilk safta öyle

zahmetlere katlandılar ki; herkesin gayesi bir İslam Cumhuriyeti kurulmasıydı,

ilahi bir adalet oluşmasıydı. (292) 25. 9. 1358

Erkekler de hizmetlerinin çoğunu kadınların hizmetlerine borçludurlar. Öyle

bir duygu var ki erkeklerde; kadınların bir gaye için evlerden dışarı çıkmış

olduklarını görünce, güçleri bir ise on oluveriyor. Bizim ülkemizde - de - böyle

oldu, hanımlar erkeklerle omuz omuza, hatta daha önce evlerinden çıktılar ve bu

İslami yolda zahmet çektiler, acı çektiler, gençlerini verdiler, kocalarını verdiler,

kardeşlerini verdiler, kısacası sıkıntılara, acılara katlandılar, - inançları

doğrultusunda - amel ettiler, İslam’a destek verdiler ve çoğu erkekler de kadınlara

bakarak aynı şeyleri yaptılar. (293) 10. 10. 1358

Siz değerli milletimiz, İran’ın dindar muhterem kadınlarının erkeklerden daha

önde mücadele meydanına girdiklerini ve şehinşahlığın büyük şeddini

parçaladıklarını bizzat gördünüz. Biz hepimiz onların kıyam ve girişimlerine

minnet borçluyuz. (294) 15. 2. 1359

Bu hareket halkın bağrından çıktı; kadınıyla erkeğiyle bütün bir halkın

sinesinden çıktı, muhterem kadınlar da tıpkı erkekler gibi meydana girdiler, hatta

hanımların katılım ve paylarının erkeklerden daha fazla olduğunu söylemek

gerekir. Çünkü hanımlar meydana girince erkeklerin gücü - ve morali - kat kat

artıyor, on kat artıyor; kadınların -er - meydanına girdiğini görünce erkekler çekilip

bir kenarda duramazlar (295) 21. 4. 1359

Hanımlar bir çıkar elde etmek veya mesela bir mevki makam edinebilmek için

dışarıya dökülüp kendilerini ve çocuklarını ölümün kucağına atmıyorlar. Hanımları

dışarıya çekip erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde siyaset sahnesine

sokan şey İslam ve Kur'an'dır (296) 21. 4. 1359

Görüş sahibi insanlar, İran'da vuku bulan bu hadisenin derinliklerine inmeli ve

bu hadisenin ne olduğunu anlamaya çalışmalıdırlar. Çoğunun hatırındadır, şu elli

yıl zarfında veya hepinizin ya da çoğunluğunuzun hatırladığı şu on - yirmi yıl

zarfında kadınların da erkekler gibi mücadele meydanına girdiği ve ön saflara

geçtiği ne zaman görülmüştü? (297) 21. 4. 1359

İslami hedeflerin ilerlemesi için kadınların en ön safta yer aldığı bir millet

darbe yemeyecektir. (298) 27. 5. 1359

Uzak yoldan, serhadlerden kalkıp da buralara kadar gelen siz muhterem

hanımlara([131]) teşekkür ederim. İslam Cumhuriyeti'ni neticeye ulaştırma yolunda

şimdiye kadar gösterdiğiniz kararlılığı bundan böyle de göstermenizi ve sık saflar

halinde erkeklerin önüne geçerek İslami hedefleri ileri götürme yolunda yürümenizi

ümit ederim. (299) 28. 5. 1359

Kadınların rolü erkeklerden daha etkin olmasa bile daha az da değildi. Onların

da er meydanına ayak basması üzerine erkeklerin gücü az idiyse artmış oldu veya

güçlü idiyseler, güçleri kat kat arttı. Bu İslami hareket ve bu İslâmi inkılâpta

sizlerin de bizzat şahid olduğu üzere bu İslam inkılâbında siz hanımlar, erkeklerden

daha fazla rol oynadınız. Yani hem kendiniz faaldiniz, hem erkekleri de faaliyete

geçiriyordunuz. Binaenaleyh sizin kazandığınız iftihar bir hayli takdire

şayandır.(300) 19. 1. 1363

Meselâ, savaş yapılmakta olan bir bölgeye kadınların da girdiğini farz edin; bu

kadınlar hem bizzat savaşacak, hem de erkekler kadınlara karşı özel bir duygu

beslediğinden, erkeklerin de gücünü kat kat artıracaklardır. Bunların, mesela, bir

savunma savaşına girdiklerinde sadece savunma yapacaklarını sanmayınız, hayır,

hem bizzat savunurlar, hem diğerlerini - erkekleri - de savunmaya teşvik eder

kadınlar. Erkek, kadına karşı hassastır; gözünün önünde yüz erkeğin öldürüldüğünü

görse belki fazla etkilenmez, ama bir kadına saygısızlık edildiğini görmeye

tahammül edemez, hiç tanımadığı, kendisiyle hiçbir alâkası bulunmayan yabancı

bir kadın dahi olsa, böyledir bu, erkeklerin yapısında böyle bir hassasiyet vardır.

Binaenaleyh sizin bütün meselelerde önayak olmanız, bu cümleden olmak üzere

müdafaa, cihad, cephelere yardım, vb. gibi her konuda girişimde ve hazır

bulunmanız erkeklerin daha fazla o işe girişmelerine, daha bir güç ve iştiyak

bulmalarına yardımcı olacaktır (301) 11. 12. 1363

Başarıların çoğunu siz hanımların hizmetlerine borçlu bilmekteyiz biz. Zira

sizler bizzat faal olduğunuz gibi erkeklerin faaliyetini de artırmaktasınız. Keza

tâğut döneminde ruhi işkence ve acılara maruz kalan ve Allah'a hamdolsun kendi

inanç ve gücünüzle o şeytani kudreti sahneden silip atan ve onların hayallerindeki

emellerini gerçekleştirip kafalarındakini neticeye ulaştırmasını engelleyen de sizler

oldunuz. Allah da bilir ya, bu - İslâmî - hareket olmasaydı; kadınıyla, erkeğiyle,

genciyle, yaşlısıyla, büyüğüyle, küçüğüyle Iran milleti gayret ve çaba

göstermeseydi bu millet her şeyini kaybedecekti, kesinlikle

kaybedecekti. (302) 21.12.1363

KADINLARIN YÜRÜYÜŞ VE GÖSTERİLERDE CESARETLİ KATILIMI

VE HAREKETTE PAY SAHİBİ OLMALARI

Milletin bütün kesimlerine, bilhassa bu mukaddes - İslami - harekette özel bir

paylan olan hanımlara tevazuuyla saygı sunmaktayım; kadınları bu harekette

"önayak olanlar" olarak görüyorum. Daha önce de defalarca belirttiğim gibi

hanımların İslam’ın üzerinde daha fazla haklan vardır, bilhassa Tahranın Güneyli -

fakir - kesimine mensup kadınlar diğer kesimlere yol göstermiş ve İslamî kıyamın

motor gücünü oluşturmuşlardır.

İmam’ın -ks- Eserlerini Tanzim Ve Yayınlama Mües. Henüz yayınlanmayan

belgeler no:246

Milletler uyandıktan ve kadınlar da bu zorbalara ve - zorba -devletlere karşı

kıyam ettikten sonra; böyle bir milletin muzaffer olmaması için hiçbir neden

yoktur, muzaffer olur inşaallah. (303) 19. 10. 1356

Muhterem hanımları bile hicaplı ve tesettürlü olarak gösteri ve yürüyüşlere

katılıp şah rejimine duyduğu nefreti ilan eden bir millet muzafferdir. (304) 2. 11.

1356

Sizler, tarihin erkekleri ve kadınları; zalimleri ezme, hakkı savunma yolundaki

azim ve kararlılığınızı bütün dünyaya ve gelecek nesillere ispatlamalısınız (305) 14.

7. 1357

Tarihin hangi diliminde gördünüz böyle bir şeyi?! Aslan yürekli kadınlar

kucaklarında bebekleriyle - şah - rejiminin cellatlarının makineli tüfeklerinin ve

tanklarının üzerine yürümektedirler bugün; kadınların böylesine bir fedakârlık ve

mertlik gösterdiği tarihin hangi diliminde görülmüştür.! (306) 20. 7. 1357

Soru: Kadınların inkılâba faal katılımını biraz açıklar mısınız?

Cevap: Şahın zindanları cesur ve aslan yürekli kadınlarla doludur. Sokak

gösterilerinde bizim kadınlarımız küçük çocuklarını da kucaklarına alarak tanktan -

toptan ve makineli tüfekten korkmaksızın mücadele meydanına girdiler. İran'ın

çeşitli şehirlerinde hanımlar birçok siyasi toplantılar düzenlemektedirler, onlar

bizim mücadelelerimizde fevkalâde değerli bir rol oynadılar. İslam evlatlarının

cesur anaları, kahraman kadınların tarih boyunca gösterdiği yiğitlik ve

serdengeçtiliklerin hatırasını yeniden canlandırdılar. Böyle kadınlar tarihin hangi

diliminde görülmüş? Hangi ülkede var - böyle kadınlar?!- (307) 20. 8. 1357

Siz süngülerinizi millete doğru çevirdiniz, ama millet - korkmadı ve -gelip

göğsünü siper etti sizin süngülerinizin karşısında, çocuklar da geldiler, kadınlarda

geldiler; kadınlar şu minik yavrularını da kucaklarına alıp halkın safında yer

aldılar.(308) 18. 9. 1357

Susacak gün değil bugün, faaliyet günüdür; hangi makam ve hangi işte olursa

olsun, kimse susmamalıdır bugün. Bunların feryatlarını duyuyorsunuz işte;

kadınların haykırışlarını, erkeklerin haykırışlarını duyuyor, görüyorsunuz, sizin

desteğiniz, dayanağınızdır bunlar 'Allah ecirlerini artırsın". Bunlar olmasaydı biz

hiçbir adım atmazdık, beni adım atmaya iten bunlardır (309) 13. 11. 1357

Hepimiz, siz aslan yürekli kadınların cesaretlerine minnet borçluyuz (310) 15.

12. 1357

Hepimizin bu harekette payı var ve siz hanımlar büyük bir paya

sahipsiniz(311) 24. 1. 1358

Herkese, bilhassa her zaman serdengeçtilikle bulunan ve hareketimizi sonuca

ulaştıran ve ulaştırmakta olan şu muhterem hanımlara teşekkür ederim. Allah Teala

hepinize izzet ve İslam’a azamet lütfetsin (312) 5. 2. 1358

Kadınları topun tankın karşısına çıkardı, makinelilerin karşısına çıkardı,

topların tankların üzerine yürüttü, hiçbir şeyden korkmadılar; mucizedir bu!

Kur'an'ın ve İslam’ın nurudur bu; sizin kalplerinizde ve Iran milletinin tamamının

kalbinde tecelli ediverdi. Siz hanımlar da şehadetten korkmuyorsunuz bunu

sağlayan şey iman nurudur. (313) 16. 2. 1358

Burada toplanmış bulunan ve bu eylemleriyle harekete destek veren aziz

bacılara teşekkür ederim. Allah Teâlâ sizleri muhafaza buyursun ve sizi İslam için

korusun. Bu hareketi sizler neticeye ulaştırmalısınız ve kuşkum yok ki

ulaştıracaksınız da! (314) 16. 2. 1358

Bizim hareketimizde elinizden geleni yaptığınız, erkeklerle omuz omuza

kıyam ettiğiniz ve yardıma muhtaç olanlara yardımda bulunduğunuz için sizlere

teşekkür ederim. (315) 20.2.1358

Siz hanımlar, İran'ın bütün hanımları, bilhassa Kumlu hanımlar bu harekete

ortaksınız, sömürü ve zorbalığa karşı verdiğimiz mücadelede erkeklerle •omuz

omuza, yardımcı oldunuz. Allah Teâla sizleri korusun. (316) 20. 2. 1358

Bu - İslâmi - harekette hizmeti geçenin, elinden iş gelen faal üyenin sizler

olduğunu gördük biz; burada bulunduğunuz şu halinizle([132]), şu durumunuzla

sokaklara dökülüp hareketimize yardımcı olan da sizdiniz yine. (317) 26. 2. 1358

Bu harekette kadınların ne yaptığını hep birlikte gördük, dünyada nasıl

kadınlar varmış, kadın neymiş, tarih gördü! Tarih şöyle dursun, İslam’ın ne

kadınlar yetiştirdiğini, şu son yüzyılda ne gibi kadınların kıyam ettiğini biz bizzat

gördük işte! Kıyam eden o hanımlar Güneyli -Tahran'ın fakir kesimi / çev / - ,

Kumlu ve bu İslam beldesinin diğer yerlerine mensup hicaplı ve tesettürlü

hanımlardı. Aryâmehri([133]) eğitimle yetişenler bu gibi işlere karışmadılar asla;

bozuk bir eğitimden geçmişti onlar, İslâmi eğitim ve terbiyeden uzak tutulmuşlardı.

İslâmî eğitim ve terbiye görmüş olanlardı o kan verenler, ölü verenler, sokaklara

dökülüp - yürüyüş ve gösteriler düzenleyerek İslâmî - hareketi zafere

kavuşturanlar (318) 26. 2. 1358

Bizim çağımızın kadınları da Allah'a hamdolsun onlar gibi tıpkı([134]); sıkılı

yumruklarla zorba egemenin karşısına dikildiler; kucaklarında taşıdıkları bebeklerle

harekete yardımcı oldular. (319) 26. 2. 1358

Kadınlar da, çocuklarını kucaklayıp dışarı çıkıyordu; işin sırrı, herkesin birlik

içinde olmasındaydı, herkesin ortak feryadı "biz bu bozuk rejimi istemiyoruz, biz

bir İslam Cumhuriyeti istiyoruz!" idi (320) 31. 2. 1358

Sokaklara dökülerek "Allah’u Ekber!" feryatlarıyla, sıkılı yumrukları ve

imanlarıyla şeytani güçlere aldırış etmeyenler, o rejim - şah - döneminin mahrum

kesimine mensup muhterem kadınlarla aziz ve muhterem erkeklerdi; bu şeytani

gücü kırabilenler ve bu şeddi parçalayanlar bunlardı işte, bundan sonra da yükümlü

olanlar yine bunlardır, esasen hepimiz yükümlüyüz. (321) 3. 3. 1358

Sizler zahmet çektiniz, kadın erkek - herkes - zahmet çekti; İslam’ın dirilmesi

için sokaklara döküldü, eziyetlere katlandı, kanlar verdi, İslam için kan verdi,

şehadeti istedi, gönüllü oldu şehâdet için; milletimizin istediği, oy verip tercih ettiği

şey "İslam Cumhuriyeti" idi, istenilen şey "İslam" di. (322) 4. 3. 1358

Hanımlar da bu konuda pay sahibidirler, çünkü her nevi tehlikenin olduğu o

zamanlarda hem siz sokaklara döküldünüz, hem o muhterem hanımlar; üstelik gelin

sokaklara dökülün, damlara çıkıp Allah’u Ekber feryatlarıyla haykırın ve icabında,

meselâ, kurşunlara hedef olun diye kimseler de zorlamış değildi sizi- Bu iman

gücüydü işte; sizleri ve hanımları sokaklara döken güçtü, amelin değeri de budur

işte! (323) 28. 3. 1358

Ey topun tankın karşısına dikilen gençler, ey gençlerini kaybeden ve bizzat

kendileri de gösteri ve yürüyüşlere katılarak "Allah’u Ekber" diyen bacılar,

koruyun kendinizi, - İslâmî - hareketinizi muhafaza edin, oturup başkalarının sizin

için çalışmasını beklemeyin, sizin için çalışmaz bunlar; ecnebiler nasıl sizin için

çalışmazsa bunlar da çalışmaz (324) 8. 8. 1358

Muhterem hanımlarla muhterem erkeklere varıncaya kadar - tüm -milletimizin

sokaklara döküldüğü o günlerde ne istediğine bir bakalım ve görelim bakalım o

istekleri yerine gelmiş mi, gelmemiş mi? Bu istekte bulunanların sesi memleketin

dört bir yanından, sokaklardan, caddelerden, okullardan... Her yerden

yükselmekteydi "İstiklâl! Hürriyet! İslam Cumhuriyeti!" diye haykırıyorlardı, bu üç

kelime kimsenin dilinden düşmüyordu. (325) 16. 8. 1358

Allah'ın rahmeti siz aslan yüreklilere olsun; sizin yüksek himmetiniz

sayesinde İslam, ağyarın esaret zincirinden kurtulmuş oldu. Allah Tebarek ve

Teâlâ’nın selamı İran milletine, bu milletin kadınlarına ve erkeklerine olsun! Siz

hanımlar, erkeklerle omuz omuza, İslam’ın zaferini garantilediniz. Ben İran'ın

bütün kadınlarına, bütün hanımlarına ve - bu cümleden olmak üzere - Kum kentinin

kadınlarına teşekkür ediyorum. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun, Asrın İmamı - Hz.

Mehdi as - / çev / sizlerden razı olsun. Siz, küçük çocuklarınızla sokaklara -

caddelere dökülerek İslam’a destek verdiniz. Kum ve diğer yerlerin haberleri

geliyordu bana, Çaharmerdan'ın haberlerin duyuyordum ben. Bu cesaret ve

yiğitlikleri görünce gurur duyuyorum ben (326) 12. 11. 1358

Bizim milletimiz İslam’a âşık olduğu için herkes bomboş ellerle, göğüslerini

siper etti, gençlerini alıp meydana çıktılar, kadınlar ve erkekler gidip mücadele

ettiler ve zaferi kazandılar (327) 29. 2. 1359

Kadınlar da çocuklarını kucaklarına alıyor, iki çocuğu olan diğerinin de

elinden tutarak gösterilere katılıyor ve şu topun, tankın vesairenin karşısına

dikiliyordu. İran'da halkın çeşitli kesimleri arasında böylesine bir insicam ve

kenetlenme ne zaman vardı? Memleket ve hükümet işlerine, siyasi işlere ne zaman

bunca katılım ve müdahale vardı? Ülkede bir vakıa vuku bulacak olsa Tahran'daki

bir mahallenin erkeklerinin bile haberi olmuyordu böyle şeylerden, hanımlar da

kayıtsızdı, bütün halk kayıtsızdı, haberdar olanlar da kayıtsızdı. Halkın bütün

kesimlerinin fiilen sahnede bulunduğu şimdiki gibi bir katılım hiçbir zaman

olmamıştır. Milletin bütün fertleri siyasi ve sosyal meselelere bilfiil katılmakta ve

herkes sorumluluk duymaktadır. Usule aykırı bir durum vuku bulacak olursa

kayıtsız kalmıyor artık hiç kimse, halk kayıtsız kalmıyor, hanımlar başka işlerle

meşgul etmiyorlar kendilerini, hayır, şimdi böyle değil artık! Allah Teâla sizi teyit

buyursun - hep birlikte sahnede hazırsınız şimdi! (328) 21.4.1359

Siz muhterem hanımlar Allah için kıyam ettiniz ve yine Allah için bu

kıyamınızı sürdürmektesiniz ve hiçbir zarara uğramayacaksınız siz; elinizden

geldiğince bu saflarınızı sıklaştırın, inkılabı koruyun ve ilerleyin (329) 27. 5. 1359

Bugün bizim kadınlarımızla, o şah hazretlerinin zamanındaki kadınlar aynı mı

acaba?! Biz - sadece - isim mi değiştirdik([135])?! "İslam Cumhuriyeti" hiçbir içeriği

olmayan salt bir isim mi yani; erkekler aynı erkekler, kadınlar aynı kadınlar mı,

değişen hiçbir şey yok mu yani? Tağut döneminde televizyona çıkan - o malum

kadınlar, sokaklara dökülen o tağut dönemi kadınlarıyla aynı mı bunlar?! Yoksa

onlar cehenneme gitti ve bizim kadınlarımız yiğit erkekler gibi, cesur aslanlar gibi

evlerinden çıkıp kendileri, kardeşleriyle beraber, kendi elleriyle İslam

Cumhuriyeti'ni kurdular... Muhteva değişmiştir; sırf bir isim değişikliği değildir bu.

Yani şimdi bizim cadde sokaklarımızdakilerin tamamı o eski - şah - dönemdeki

oyuncak bebekler mi ve biz sadece ismini mi değiştirmişiz, yoksa böyle değil de,

muhteva ve nitelik mi değişmiş?! (330) 27. 11. 1359

Bundan daha büyük iftihar mı olur; değerli kadınlarımız en ön safta zalim

sabık rejimin karşısına ve onu devirdikten sonra da süper güçlerle bağımlı

yardakçılarının karşısına dikilerek öyle bir direniş sergilediler ki hiçbir çağda

erkeklerin dahi böyle bir direniş ve yiğitlik gösterdiği kaydedilmiş değil. (331) 25.

1. 1361

Toplumun dindar kesimine mensup kadınların, bilhassa mahrum kesimin

direndiğinde hiç şüphe yok; ama hain sömürücüler müreffeh ve zevkine düşkün

varlıklı kesim arasında başarılı oldular, piyasayı patronlarının istediği hale

getirdiler ve Allah Teâlâ’nın inayetleriyle şanı büyük milletin, bilhassa aslan

yürekli kadınlar ve hanımların faaliyetleri sayesinde zalimlerin sahne dışı

bırakılmış olduğu şu sırada da nâçiz bir azınlık, cahilce işlerini sürdürmekte halâ...

Ümit ederiz ki onlar da büyük ve küçük şeytanların hilelerinin farkına varır da

onların tuzağından kaçıp kurtulurlar inşaallah-u Teâlâ. (332) 25. 1. 1361

KADINLARIN MUSTAZ'AFLARA MÂLÎ YARDIMI

Iran kadınları hem insani açıdan büyük mücahedelerde bulundular, hem mali

açıdan. Tahran'ın güneyinde, Kum'da ve diğer şehirlerdeki -toplumun mahrum

kesimine mensup - şu hicaplı tesettürlü kadınlar, iffet ve namus timsali olan bu

kadınlar - İslami - harekette önayaktılar, mali fedakârlıkta da önayak oldular.

Altınlarım, mücevherlerini bağışladılar; mustaz'aflar için verdiler, bu işte en önemli

olan o temiz niyettir. Hz. Emîr - Hz. Ali -s- selamullah aleyhle ailesinin sadaka

olarak verdiği([136]) birkaç ekmeğe karşılık Allah Teâlâ birçok ayet nazil

buyuruyor([137]), o ayetler birkaç parça ekmek için inmiş değildir, ameldeki İhlâs

için indi o ayetler, o amel Allah rızası içindi çünkü. Amellerin değeri, taşıdıkları

maneviyatla ölçülür. Hareket asrında - İslam inkılâbı hareketinde -harekete katılan

bacıların bu amellerinin değeri, erkeklerin amellerinin değerinden daha fazlaydı -

çünkü onlar iffet perdesinin gerisinden geldiler; iffetlerini koruyarak erkeklerle

hemsadâ oldular ve zafer kazandılar ve şimdi de, kara gün için biriktirdiklerini

tertemiz niyetlerle düşkünlere ve yoksullara verdiler. Bunun değeri var işte;

varlıklılar milyonlar verse bu kadar değerli olmaz. (333) 27. 2. 1358

Kadınlar paralarını veriyorlar; mücevherlerini veriyorlar, çeşitli kesimlerden

birçok hanım, kara gün için biriktirdiği şeyleri getirip bağışlıyorlar mustaz'aflara ev

yapılması için. (334) 31. 2. 1358

Allah Tealâ siz mümin hanımları korusun, İslâmi harekete yeterince

katılımınız ve payınız oldu ve şimdi de düşkünlere yardım etmektesiniz; sizin

yardımlarınız çok değerlidir; hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin

yardımlarından kat kat fazladır. Allah Teâlâ sizleri korusun. (335) 5. 3. 1358

Kum şehrinin çevre semtlerindeki bu hanımlar, Güney Tahran'ın hanımları ve

diğer bütün şehirlerin güneyli kesimine mensup bu kadınlar (sizin([138]) dilinizle

konuşuyorum, fakirlere güneyli diyorsunuz ya) insan haklarını bilmekte ve

uygulamaktadırlar. 20, 30, 50 yıl boyunca - kara gün için - biriktirdikleri altınlarını

getirip fakirlere verdi bunlar. Ya siz?! Sizler ne yaptınız?! (336) 15. 3. 1358

İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ ÜZERİNE BAZI

KONUŞMALARIN TAM METNİ

Güney Tahranlı Hanım Ziyaretçilere Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Bir mucizedir bu; siz bacılarla kardeşlerin yekdiğerinizle hemsada olup sıkılı

yumruklarınızla şeytani güçlerin karşısına dikilmesi büyük bir mucizedir. İslam’ın

mucizesidir bu, İslam’ın gücü sizde tecelli etmiş durumdadır. Bu mücadelede sizi

muzaffer kılan, iman kuvvetidir. Bir şehid verilmesiyle bütün dünyanın

dalgalanıyor olması mucizedir elbet. Siz hanımların topun tankın karşısına

dikilmesi, makineli tüfeklere, topa tanka kafa tutması ve hiçbir şeyden korkmaması

bir mucizedir. Sizlerin kalbinde ve bütün İran milletinin kalbinde tecelli etmiş olan

bu şey Kur'an'ın ve İslam’ın nurudur. Siz hanımların da şehadetten korkmamanızı

sağlayan bu şey iman nurudur.

Düşmanlarımız, bizim büyüklerimizin şehadetiyle bu -İslâmi- hareketin

durgunlaşacağını zannetmesinler. Fesadın bütün köklerini dibinden kurutmak için

yalım yalım tutuşan dipdiri bir harekettir bu. Bu hareket nihai zafere kadar baki

kalmaya devam edecektir ve ne zaman bir gevşeklik veya zaaf ihtimaline

uğrayacak olursa Yüce Allah Teâla bir vesileyle yine takviye edecektir bunu. Bizi

öldürmekle o uğursuz -şah- rejimin veya benzerinin tekrar geri dönebileceğini

zanneden düşmanlarımız yanılmaktadırlar. O durumların bir daha geri dönmesi

mümkün değil artık; Iran milleti o vaziyetleri kabullenmez bir daha. Amerika

yanılmıştır. Amerika, İngiltere ve diğerlerinin komplocuları, yanılgı içindedirler, bu

komplolar tesirsizdir. Asıl büyük şeddi parçaladık biz, şu naçiz damlalar hiçbir şey

değil artık.

Şimdi burada toplanmış olan ve katıldıkları yürüyüş ve gösterilerle hareketi

destekleyen aziz bacılara müteşekkirim. Allah Teâlâ sizleri korusun ve İslam için

hıfz eylesin sizleri. Bu harekette büyük payınız vardı sizin ve hâlâ da var. Bu

hareketi sizler sonuca ulaştırmalısınız ve ulaştıracaksınız da! Siz aziz bacılara,

milletimizin tamamına, bacı ve kardeşlere ve bütün Müslümanlara selam! Var olun

siz! (337)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti

16. 2. 1358

Kum Kentinden Gelen Hanımlara Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Yaşasın Kum kentinin sakinleri! Yaşasın Kum'un değerli hanımları ve

kadınları! Siz hanımlar hem bizim hareketimizin zaferi için cihad ettiniz, hem mali

cihadda bulundunuz. İslam askerleriyle aynı konumda ve sadr-ı İslam kadınlarıyla

omuz omuza - aynı saflarda - siniz siz. Sadr-ı İslam hanımları İslam’a yardımcı

olduğu, İslâmi hareketlerde ve savaşlarda ellerinden gelen yardımda bulunduğu

gibi, siz hanımlar da, İran'ın bütün hanımları ve bilhassa Kum'un hanımları da bu

harekete ortaksınız ve bizim sömürü ve dikta aleyhine verdiğimiz mücadelelerde

erkeklerle omuz omuza, yardımcı oldunuz bize, Allah Teâlâ kendi gücüyle korusun

sizi, siz hanımlar Allah indinde değerlisiniz inşaallah. Çocuklarınızı ahlaklı ve

edepli büyütün, İslâmi şekilde eğitip yetiştirin.

İslam’ın sizden istediği şey, çocuklarınızı kendi ellerinizde büyütmeniz ve iyi

bir ahlâki eğitim vermeniz, kucağınızı ve ellerinizi bu İslâmi çocukların nuruyla

nurlandırmanızdır; zira İslam’ın çocuğudur bu çocuklar, İslam’ın ve

memleketinizin mukadderatı bundan böyle onların elindedir. Bizim hareketimizde

elinizden gelen yardımı yaptığınız, erkeklerle omuz omuza kıyam ettiğiniz,

yoksullara yardımda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ederim; Allah Tealâ her iki

dünyada da saadet ve selamet nasip buyursun sizlere. (338)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti

20. 2. 1358

Güney İran’ın Sahil Kentlerinden Gelen Hanımlara Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Sahil bölgelerinde yaşayan siz hanımların ve İran'ın diğer bölgelerindeki

muhterem hanımların günün olayları ve siyasi meselelere vakıf ve müdahil hale

gelmesi - bu İslami - hareketin bereketlerindendir. -İran şahı– Muhammed Rıza'yla

babasının ellerinde kendisini gösteren cani eller, milletin bütün kesimlerini siyasi

ve içtimai işlerden uzak tutmuş, sahne dışı bırakmıştı. Siyasi meseleler hanımlar

arasında gündeme dahi gelmiyordu, kardeşler - beyler - arasında da söz konusu

edildiği yoktu; bazılarının söz konusu ettiği oluyorduysa da o malum yağmacılık

politikasına endeksliydi onlar da! O dönemlerde sözüm ona bazı siyasi kesimler

birtakım siyasi meselelere karışıyorduysa; Doğu'yu yağmalamak için Batı'nın dikte

ettirdiği politikalardan ibaretti onlarınki! İran'da baş gösteren bu köklü değişim ve

başkalaşım çok - her - yönlü bir tahavvüldü, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın siz millete

nasip ettiği fikrî ve ruhi bir tahavvül... Siz sahil hanımlarının sözcüsünün söylediği

şeylerin hep günün meseleleri, günlük siyasi meseleler ve günlük sosyal meseleler

olduğunu görüyorsunuz şimdi; nitekim İran'ın bütün diğer bölgelerindeki hanımlar

da günün meselelerini, günlük siyasi ve sosyal meseleleri getirmektedirler

gündeme. Bu değişim ve başkalaşım; bu İslâmi hareket sayesinde, bu hareketin

bereketiyle gerçekleşiverdi. Umarım bu değişim ve başkalaşım baki kalır. Siz

hanımlar ve siz kardeşler ve diğer bacılar ve kardeşlerimiz - herkes - ciddiyet

göstersinler; bu ruhi değişim ve dönüşümünüzü bu şekilde koruyun, siyasi ve

sosyal meselelerinize de müdahil edin.

Sabık - şah - rejim döneminde ülke nüfusunun yarısını meselelere müdahil

edeceğiz diyerek milletin tamamını günün meselelerinden, günlük yaşamın

meselelerinden, siyasi meselelerden dışladılar. Ama bugün halkın bütün kesimleri

kendileriyle ilgili meselelere ülkelerinin meselelerine ve hükümetin siyasi

meselelerine karışabilmektedirler. İster muhterem hanımlar, ister - erkek - kardeşler

olsun, halkımızın tamamı kendi kaderlerine müdahale edebilmektedir bugün. Onlar

- şah rejimi -"nüfusun yansım özgürlüğüne kavuşturduk" diye iddia ediyorlardı;

nüfusun yarısının özgürlüğü adı altında nüfusun tamamını hürriyetten mahrum

ettiler. Bugün hürsünüz siz. Bütün bacılar ve kardeşler hürdür bugün; devleti

serbestçe eleştirebilmektedirler, İslam’ın ve milletin çizgisine aykırı her şeyi

eleştiriyorlar, esas ve temel meseleleri devletten talep ediyorlar. İşte bu hareket

hürriyetinize kavuşturdu sizi, millete vurulmuş olan o zincirlerden - bu İslami

hareket - kurtardı sizi. Eğer bugün burada serbestçe toplanabiliyorsanız ve milletin

ihtiyacı olan siyasi ve sosyal meseleleri serbestçe görüşüp plânlayabiliyorsanız ve

tarihin bu diliminde halkımızın tek tek bütün fertlerinin üzerine düşen vazifeler -in

ifa yolu - görüşülebiliyorsa - bu İslami harekete borçluyuz bunları -

Önemle belirtiyorum bunu, bu hareketi buraya kadar nasıl ulaştırdıysanız

bundan sonra - da aynı kuvvet ve kararlılıkla - sonuca ulaştırmakla mükellefsiniz

siz; uzman adamları milletvekili seçin, milletin kaderi demek olan anayasayı

mütalaa edecek olan, dindar, bilgili, vâkıf, harekete bağlı ve inançlı, ne doğuya ne

batıya eğilimli olmayıp insaniyet ve İslam’ın doğru yolunda bulunan kimseleri

seçin, kaderinizi emin ve güvenilir insanların eline verin. (339)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti

12. 4. 1359

Erdebilli Hanımlara Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Uzak yoldan gelen siz hanımefendilere hoş geldiniz diyorum, Allah Teâlâ

sizleri mesut kılsın inşaallah. İslami gayeleri ileri götürebilmek için kadınları ön

safta yer almış bulunan bir millet zarar görmeyecek, darbe yemeyecektir. Savaş

meydanlarında süper güçlere ve şeytani güçlere karşı verilen mücadelede kadınları

erkeklerden önde yer alan bir millet elbette ki muzaffer olacaktır; İslam uğrunda

hem erkek hem kadın şehidler veren ve hem erkekleri hem kadınları şehadeti

arzulayan bir millete elbette ki hiçbir şey olmayacaktır. En ön saflarda milletin en

değerli kesimi olan ve İslami hedeflerin ilerlemesi için mücahedede bulunan

muhterem hanımların yer aldığı şu milletin coşkun selinden ümitliyim ben. İran

milletini kutlarım, hiçbir güçten korkumuz yoktur, çünkü kadınıyla erkeğiyle

kelleyi koltuğa alan ve şehadeti arzulayan bir milletle hiçbir güç baş edemez! Sizin

kudretiniz ilâhi kudrettir, siz muhterem hanımlar Allah için kıyam ettiniz ve yine

Allah için sürdürmektesiniz bu kıyamı, hiçbir zarar gelmeyecektir size. Elinizden

geldiğince, mümkün mertebe şu saflarınızı sıklaştırın ve inkılâbı koruyun ve

ilerleyin. Aranızda ayrılık çıkarmaya veya sizi inkılâptan soğutmaya çalışan

müfsitlerin laflarına kulak asmayın, şeytanın hoparlörleridir onlar, Allah Tebarek

ve Teâlâ onları bozguna uğratacaktır inşaallah. Siz muhterem hanımlara teşekkür

ediyorum, uzak yollardan buraya gelme zahmetine katlandığınız için sağ olun,

Allah Teâlâ sizleri aziz, azîm ve müreffeh kılsın inşaallah; İslam ve Müslümanlar

için hıfz eylesin sizleri inşaallah. (340)

Vesselamu aleyhim ve rahmetullahi ve berakati

27. 5. 1359

İsfahan Üniversitesi Cihad Üyesi Hanımlara Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

İran'da vuku bulan en büyük vakıa İran kadınlarında baş gösteren köklü

değişimdir. İran hanımlarının bu hareket ve inkılaptaki paylan erkeklerden daha

fazladır. Cephe gerisinde faaliyetle meşgul bulundukları bugün de onların payı

diğerlerinden fazladır. Keza meslekleri olan eğitim işinde, ister çocuklarının, ister

daha küçük yaştaki bebeklerin veya sınıflarda ya da diğer yerlerdeki eğitim

konusunda da yine bu inkılapta büyük payları var. Hanımlardaki duygu ve şefkat,

onlara mahsus duygulardır, erkeklerde yoktur bu duygular; bu nedenle de cephe

gerisinde bu duygusallıklar nedeniyle hanımlardan sâdır olan şeyler, erkeklerde

görülenlerden çok daha fazla, daha üstün ve daha değerlidir. Hanımlar, taşıdıkları

ince duygular nedeniyle cephe için çok faydalı şeyler yaptılar ve hâlâ da

yapmaktalar. Daha da önemlisi, hanımlar inkılâptan sonra fevkalâde bir gayretle ve

İslâmi hususlara riayet edip iffetlerini de korumak kaydıyla memleket

meselelerinde erkeklerle başa baş hatta onlardan daha ileri faaliyetler gösterdiler.

Sabık - şah - rejim döneminde dünyayı yağmalayanlar tarafından plânlanan

programlar doğrultusunda hanımlarımızın basma getirilmek istenen ve faciayı kat

kat artırmaya yönelik ameller, Allah'a hamdolsun başarılı olamazdı.

Bugün İran'ın muhterem hanımlarının ülkenin dört bir yanında faydalı bir üye

ve inançlı ve imanlı bir kesim olarak ülkelerine hizmette bulunduklarını ve bu

ülkeye dayanak olduklarını görmekteyiz. Umarım -hanımlar - bütün İslami

hususları nazara alır ve iman silahıyla ve İslam’a bağlılık göstermek suretiyle bu

zaferi ileri götürür ve inkılâbın desteği ve dayanağı olurlar. Anneler gençlerini

eğitip yetiştirerek cepheye gönderdiler, gençleri cephede şehid düştüğü halde analar

fevkalâde güler yüzlü bir halde ve iftihar etmekte, genç evlatları İslam uğruna şehid

olduğu için kıvanç duymakta ve "yine verecek gençlerimiz var, İslam’a feda olsun

hepsi de!" demektedirler! Bu inkılâp İslâmi olduğu için böyle bir tahavvül ve

değişim vuku bulmuştur. Onlar, bizim kadınlarımızı istedikleri şekilde teşhir edip

sunmak istiyorlardı, ülke nüfusunun bu büyük kesimini mahva sürüklemek

istiyorlardı, nitekim onların bozulmasıyla, gelecek nesillerde bütün ülke bozulmuş

ve mahvolmuş olacaktı, ama Allah Tebarek ve Teâlâ, milletimize lütufta bulunarak

bu zaferi ülkemize nasip etti. Hanımların inanç ve sadakati neticesinde, umarız

gelecekte bu milletin ve İslam’ın dayanağı - hanımlar - daha güçlü olur ve siz

muhterem hanımların çaba ve gayretleri sayesinde memlekete öylesine gençler ve

öyle fertler kazandırılır ki hem zafere kadar cephede savaşı başarıyla götürürler,

hem içeride, cephe gerisinde bayındırlık ve ülke yararına olan diğer işlerde kıyam

edebilirler. Sabık rejim sizi tanıyamamıştı ve bu nedenledir ki bütün İran

hanımlarının o birkaç kişiden ibaret sayılı sapmışlar ve ahlâksızlar gibi olduğunu ve

bunların da o ahlaksızların eliyle saptanabileceğini sanıyordu. Ama muhterem İran

hanımları böyle entrikalara gelmediklerini ve gelmeyeceklerini göstererek ismet -

namusluluk - ve iffetin sağlam kalesinde olduklarını ve bu ülkeye sağlam ve güçlü

gençlerle iffetli ve inançlı kızlar yetiştireceklerini ve büyük güçlerin, onları

saptırabilmek için önlerine açmış olduğu o kötü yollara asla düşmeyeceklerini

ispatladılar.

Allah Tebarek ve Teâlâ’dan bütün milletin, bütün kadınların ve erkeklerin,

bütün muhterem hanımların saadet ve selametini dilemekteyim ve umarım sizin

inançlı çaba ve gayretlerinizle bu ülke çarpıcı bir şekilde nihai zaferlere ulaşır.

Allah'ın selam ve rahmeti siz hanımların ve tüm milletin üzerine olsun! (341) 2. 3.

1360

Kum Kentindeki Mekteb-i İslâmi ve Narmek Mah. Büyük Cami Üyesi

Hanımlarına Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Muhterem bacıların, muhterem hanımefendilerin buraya kadar gelmiş olmaları

teşekküre şayandır; önceki dönemlerde bacılarımızın başına gelenler ve son yüz

küsur yıl boyunca İran'da kadınların rolü hususunda bazı noktaları arz etmek

istiyorum sizlere.

Tâğuti Pehlevi rejimi döneminde muhterem hanımlara yapılan zulümler kadar

erkeklere zulmedilmedi İran'da. İslam’a göre yaşamak, giyim ve davranışlarında

İslam’ın emirlerini esas almak isteyen hanımlar Rıza Şah ve - onun oğlu -

Muhammed Rıza rejimi dönemlerinde farklı şekillerde, olmadık zulümlere maruz

kaldılar. Ben Rıza Şah rejimi dönemini hatırlarım, siz iyi ki o günleri görmediniz...

O dönemde hanımlara yapılanlar anlatılabilir şeyler değil çünkü... O dönemde

milletin bu - kadın - kesimine - reva görülenleri ifade edebilmek mümkün değil.

Kadınlara o dönemde yapılan baskıların, o ahlâksız şahın zamanında hanımların

katlandığı o musibet ve sıkıntıların haddini hesabını belirleyebilmek mümkün

değil. Muhammed Rıza döneminde ise bu dönem ve durumlar apayrı bir hale

dönüştü, öyle ki Muhammed Rıza dönemi cinayetlerinin niteliği çok daha feci oldu.

O - Rıza Han -dönem zorbalık, - alenî - baskı, dayak, vurup götürmek, kadınların

çarşaflarını ve örtülerini başlarından çekip yırtmak, kadınların saçlarına el uzatma

cüreti gösterip saçlarını çekmek... Gibi facialarla geçti; bu ise -Rıza Han'ın oğlu

devrik şah - Muhammed Rıza - esasen kadınların iffet ve namuslarına karşı

ayaklandı, yani İran'ın her şeyine karşı ayaklandı ki biri de İran'ın kadınları oldu;

bunlar görülmemiş bir şekilde, özel bir dizi komplo ve plânlar uygulayarak

kadınları fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek, namus ve iffeti toplumumuzdan

büsbütün silmek istiyorlardı, ama Allah'a hamdolsun İran'ın kadınları direndiler ve

rejimin kendi yardakçıları olan Batı çarpılmışı bir avuç çömezden başka bütün

bacılar direndiler.

Binaenaleyh İran'da yeniden dirilen İslam’ın hanımlara yaptığı ve yapacağı

hizmetlerin değeri bizim ifade edemeyeceğimiz ölçüde fazladır. Bu inkılâp

olmasaydı, İran'da baş gösteren bu köklü değişim ve dönüşümler gerçekleşmeseydi

birkaç sene sonra İran'da İslâmi ahlâktan eser dahi kalmayacaktı.

Allah'a hamdolsun bu mesele halloldu ve şimdi durum öyle değişmiş ki

hanımlar, - erkek - kardeşlerle omuz omuza ilim, irfan ve felsefe tahsilinde, bilimin

bütün dallarında ve inşaallah sanayi ve teknolojide faaliyet göstermekteler. O

zamanlar "İran'ın perde gerisinde kalan yarı nüfusu işe yaramaz halde" diyorlardı.

Bir işe yarasınlar diye söylemiyorlardı bunu; nitekim erkekleri de faal işlerden

mahrum etti onlar - şah rejimi - . Bilakis, amaçları İran kadınlarını da kendileri ve

yanlarındaki yardakçılara benzeterek onların şekline sokup toplumu fesat ve

ahlaksızlığa doğru sürüklemekti. Allah Teâlâ onların başarılı olmasını istemedi ve

siz bacılar iftihar ve kıvanç kaynağımızsınız şimdi; dini ilmiye medreselerinde

tahsil ve tedrisle - öğrenim ve öğretimle - ve diğer İslâmi işlerle meşgul bulunan -

erkek kardeşleriniz gibi sizler de -bu dallarda - onlarla birlikte faalsiniz ve umarım

daha da faal olursunuz... Bugün - sizin çok dikkatli olmanız ve eski rejim - şah -

dönemindekinin tersini yapmanız gerekir. Onlar İslâmi ahlakı ortadan kaldırmak ve

yerine Avrupa ahlakını ikame etmek istiyorlardı. Siz, bunun tam tersini yapın ki

İran'da hâlâ bulunması muhtemel olan şu "kandırılmışlar" lardan bazısı sizden

etkilensin ve - size bakarak - onlar da sizin gibi olsunlar.

Toplumda kadınların rolüne gelince; hatırlayabildiğim ve tarihin de bizlere

anlattığı kadarıyla İran'da gerçekleşen Tütün Hareketi, Meşrutiyet Hareketi, 15

Hordad Hadisesi gibi kıyam ve hareketlerde kadınların rolü erkeklerden fazla

olmasa bile, daha az da değildi. Onlar mücadele meydanlarına çıktılar ve onların er

meydanına çıktığını gören erkeklerin de gücü az idiyse arttı, vardıysa daha güçlü

oldular ve bizzat sizlerin de şahid olduğu üzere bu İslâmi harekete ve bu İslami

inkılâpta da - kadınlar vardı, öyle ki - bu İslam inkılâbında siz hanımların rolü

erkeklerin rolünden daha fazlaydı. Yani siz hem bizzat faaldiniz, hem erkekleri de

harekete geçirmekteydiniz. Bu nedenledir ki sizin yarattığınız iftihar ve kıvanç

fevkalâde takdire şayandır.

Sizler İslam’ın izin verdiği ölçülerde ve yere kadar bütün sahnelere ve

meydanlara girmelisiniz. Tıpkı bugün, yerine getirilmesi gerekli olan ve İran'da

günün konusu durumunda bulunan seçim meselesi gibi. Seçim meselesinde

erkekler nasıl faaliyet içindelerse hanımlar da onlar gibi faaliyet içinde olmalıdırlar.

Çünkü kaderiniz konusunda sizinle diğerleri arasında herhangi bir farklılık söz

konusu değildir. İran'ın kaderi herkesin kaderidir bugün. Yani İslam size ettiği

kadar erkeklere hizmet etmemiştir, İslam korudu sizi, siz de mütekabilen İslam’ı

koruyun. İslam’ın korunması - derken kastettiğim - şudur: ikinci meclisi

belirleyecek olan bu seçim, biliniz ki sizin ve bizim kaderimizin belirlenmesinde

önemli rol oynayacaktır, hatta en önemli rolü seçimler oynar. Bu nedenledir ki hem

yurtdışında([139]) hem içeride bu seçimler yapılmalıdır.

Binaenaleyh siz hanımlar çok faal bir rol oynamalısınız ki meclis, Allah

göstermesin, salih olmayan bazı unsurların sızmasıyla tedricen Doğu veya Batı

tarafına çekilmesin ve geçmişte olanlar tekrarlanmasın, sizin ve bizim başımıza

gelenler tekrar başımıza gelmesin.

Allah'a hamdolsun bugün kurulacak olan meclis umarım önceki meclisten

daha iyi olur ve Allah'a hamdolsun, olacaktır da! Çünkü toplumun bütün kesimleri

faaliyetle meşguller ve bu - seçim - işleri değerlendirip inceleyenler bugün bütün

halkın sahnede olduğunu ve oy konusunda herkesin bizzat görüş sahibi

bulunduğunu söylüyorlar. Bu hususta hepinizin belli görüşü olmalıdır, siyasi

konularda siz de görüş sahibi olun. Çünkü mesela, bilim nasıl belli bir kesime

mahsus değilse, siyasi işler de belli bir kesime has değildir. Erkeklerin nasıl siyasi

işlere karışması ve kendi toplumlarını muhafaza etmesi gerekiyorsa kadınlar da

karışmalı ve toplumu muhafaza etmelidir. Kadınlar da sosyal ve siyasi faaliyetlerde

erkeklerle omuz omuza olmalıdırlar, tabi İslam’ın emretmiş olduğu prensipleri

korumak şartıyla ki Allah'a hamdolsun bugün İran'da uygulanmaktadır zaten.

Umarım meclis çok iyi bir meclis olur ve milletin tamamı serbestçe katılır;

"daha sonra hakkımızda şöyle veya böyle derler" gibi şeylere de aldırmasınlar.

Çünkü bize düşman olanlar bugün bu meclisi küçük düşürmeye, lekelemeye

çalışmaktadırlar, içeride ve dışarıda - yurtiçi ve yurtdışında bu cihette - faaliyetleri

var; siz bizzat sahnede bulunmak, bir araya gelmek ve seçim sandıklarının başına

gitmek suretiyle bu faaliyetleri etkisiz hale getirmelisiniz ki meydana gelecek olan

meclis iyi bir meclis olsun inşaallah. Ulemanın varlığı, kanun ve hukuk uzmanı

bekçilerin, "Şurâ-yı Nigehbân" ın ([140]) varlığı sayesinde içimiz artık rahattır bizim,

çünkü onların varlığı sayesinde meclisten İslam ve Müslümanların maslahatına

aykırı kanunlar geçmeyecek ve mecliste bir yanlışın vukuu halinde, bu dönemde (1.

mecliste - çev -) tamamen bağımsız ve güçlü bir şekilde vazifesini yerine getiren

muhterem "Şûra-yı Nigehban" bundan sonraki dönemlerde de aynı şekilde

vazifesini yerine getirecek ve bu milleti, bu hükümeti ve bu memleketi ileri

götürecektir inşaallah.

Aynı şekilde, umarım savaş ta İran'ın lehine biter ve Saddam'ı korumak ve

ayakta tutabilmek için bugün bütün dünyada gösterilmekte olan çabalar boşa çıkar,

bu çırpınmalar fayda vermez ve bu caniyi bulunduğu yerde tutamazlar ve savaş iyi

bir şekilde biter inşaallah. -Ve böylece- Sizler ve bizler, hepimiz, faaliyete geçip

maddi ve manevi açıdan bu ülkeyi ileri götürür ve diğer İslam ülkelerine örnek

olacak şekilde bu ülkeyi gereğince İslâmileştiririz inşaallah. Bildiğiniz gibi,

insanlığı tehdit eden Saddam'ın büyük cinayetini tespit edip savaş hakkında rapor

hazırlamak için gönderilen heyet gelip raporlarını hazırladılar ve götürüp verdiler,

ama Saddam'ı kınaması gerekenler, yine de kınamadılar onu! Bu heyeti

göndermeselerdi kendileri için daha iyi olurdu, çünkü böylece takke düşmüş ve

bütün dünya onların gerçek yüzünü görmüş oldu. "Biz müstakiliz, biz insan

haklarının hamileriyiz!" nutukları atanlar yapamadılar işte; takkeleri düşmüş oldu,

Doğu ve Batı bloğundan çekindikleri için isim belirtemediler - "Saddam" veya -

Irak diyerek kınayamadılar, "kimyasal silah kullanılmasını kınıyoruz" diye genel -

ve yuvarlak - bir laf ettiler. Bu kimyasal silahları kullananın kim olduğunu, kimin

kimi kınadığını ise söyleyemediler. Bunlar bu girişimde bulunmasalardı daha iyi

olurdu. Bu gibi - kimyasal silah kullanma / çev / -cinayetlere tenezzül etmeden

bizzat kendimiz, Allah'ın izniyle güçlü bir yumrukla Saddam ve Baas'ı tepeleyip

Irak milletini bu fasık herifin -Saddam - boyunduruğundan ve dayattığı

kısıtlamalardan kurtarırız inşaallah.

Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımlar ve bacıların hem ilimde, hem amelde

hem ahlâkınızı eğitmede başarılı olmanızı dilerim. İlim nasıl tek başına işe

yaramazsa, körü körüne ahlâkını düzeltmek ve sırf nefsini arıtmayla uğraşmak da

tek başına hiçbir işe yaramaz. İlimle nefsini arıtma ve ahlaken olgunlaşma - ancak

birlikte - olursa insanı insanlık makamına yüceltebilir. Allah Tebarek ve Teâlâ’dan

siz hanımları muvaffak etmesini dilerim, aynı şekilde İran'ın dört bir yanındaki

diğer bacılar ve kardeşlerin de bu ikisini, yani ilimle ameli "İslâmi ahlak" la

yoğurarak ileri götürmelerini ve İslam’ın, Allah tebarek ve Teâlâ’nın istediği

şekilde İran'da uygulanmasını temenni ederim. (342)

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti

19. 1. 1363

-----

Kaynakça:

(41) Şahın yeni hilesi üzerine a.e 3 / 82

(42) Şahın yeni hilesi üzerine a.e 3 / 82

(43) Alman 3. Dünya Dergisiyle röportaj 3 / 159

(44) Şahı destekleyen ülkelerle ilişkinin kesilmesi ae 4 / 60

(45) Kumlu hanımlara kon a.e 5 /153

(46) Kumlu hanımlara kon a.e 5 /153

(47) Kumlu hanımlara kon 5, 177

(48) Kadın gün. mün. 6/185

(49) Kadın gün. mün. 6. 186

(50) İslam Encümenine kon. 8 /162

(51) Bir grup kadına hitaben 6/194

(52) Kumlu Bir grup kadına hitaben 11 / 253

(53) A.e

(54) A.e

(55) A.e 11 /254

(56) A.e

(57) Kadın günü münasebetiyle 12/72

(58) Şehid aileleriyle kon. 10/87

(59) İran milletine hitaben ve şahı himaye eden ülkelerin devlet başkanlarına

ihtar 4/60

(60) Emel'le röpartaj 4/34

(61) Kumlu kadınlara konuşma 5/153

(62) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilere 5 / 221

(63) İslam Cumhuriyeti halkoylamasından sonra radyo TV mesajından

ae5/237

(64) Bayan rehinelerin serbest bırakılması emri 10 / 195

(65) Kumlu kadınlara 11/254

(66) A.e

(67) Hollanda Day - Wolt Grant'la röportajdan a.e 3 / 49

(68) Şehid ailelerine konuşma 10/78

(69) Amsterdam Nivero haftalık derg. Röportajdan a.e 3 / 92

(70) Uluslararası Af Teşkilatı temsilcisiyle röportajdan a.e 3 / 101

(71) İttılaat gazet. Röportaj 4 / 259

(72) Kumlu kadınlara hit. 5 / 153

(73) A.e

(74) Bir grup kadına hit. 9/110

(75) Lengerud eğitim kompleksi çalışanlarıyla görüşmeden 9 / 163

(76) Kum - 12 Ferverdin Mües. Bayan çalışanlarına konuşmadan 14/130

(77) Kadın gün. mün. 14 / 202

(78) Kadın gün. mün. 16. 125

(79) Kumlu kadınlara konuşma 5 / 177

(80) İslam Cum. halkoylaması münasebetiyle 5 / 207

(81) Halktan gelen bir grup ziyaretçiye konuşmadan 5 / 221

(82) Bir grup kadın ziyaretçiye konuşma 22 / 219

(83) Bir grup Meşhedli kadın ziyaretçiye konuşma 6 / 182

(84) Güneyli bir grup kadına hitaben, 7 / 262

(85) A.e

(86) Üniversite İslam Encümeni üyeleriyle 8 / 191

(87) Öğretmen kadınlara hitb 9 / 109

(88) Türbet-i Haydariye İslam Encümeni kadın üyelerine konuşma metninden

9/174

(89) A.e

(90) Kumlu hanımlara kon. 11/254

(91) Kadın Gün mün. 17 / 73

(92) Dr. ve hastabakıcılarla görüşme 12 / 83

(93) Kadınlar Camiası kuruluşu üyeleriyle 12 / 237

(94) Kadın Yar. 10. Yıl Konferansı'na katılan İranlılara hit. 13 / 69

(95) A.e 13 / 70

(96) A.e

(97) İttılaat Gaz. Kadın Dergisi çalışanl. 14 / 50

(98) A.e

(99) Üniversite Cihadı bayan üyeleriyle, 14 / 230

(100) 7 Tir faciası şehitlerinin aileleriyle, 15 / 67

(101) Üniversite - Medrese Birliği Güçlendirme Bürosu üyeleriyle, 17/89

(102) Bir grup bayan ve hastabakıcıyla 17 / 210

(103) Ae 17/211

(104) Kumlu kadınlara kon. 18 / 263

(105) A.e 18/264

(106) Siyasi - ilahi vasiyetten 21 / 172

(107) Bir grup kadın ziyaretçiye karşı konuşma metninden 6 / 195

(108) Bir grup bayan öğretmenle 9/110

(109) Lengerud Eğ. Komp. Çalışanlarıyla 9 / 137

(110) Cehaletle mücadele seferberliği mesajından 11 / 121

(111) Kadın günü mün. 12/72.

(112) Pakistanlı üniversite öğrencileriyle 13 / 54

(113) Okuma - Yazma Hür. Sorumlularıyla 13 / 231

(114) Şeh. Mutahharî Yüksekokulu çalışanlarıyla 14/112

(115) Kadın Gün. mün. 14 / 202

(116) Gilan Eyaleti Cuma imamlarıyla 16/5

(117) Ulema ve din öğrencileriyle 18 / 99

(118) Kumlu Kadınlara 18 / 265

(119) Kumlu Kadınlara 18/263

(120) Kum'daki Kadın Mektebi Müessesesi Mütevelli Heyetine dair emirnameden

19 / 33

(121) Kadın günü mün. 19 / 120

(122) Kadın günü mün. 19 / 121

(123) Fransa Le - Monde'yle rop. 2 / 44

(124) ABD Times Los - angles yorumcusuyla röportaj 4/39

(125) Şahı destekleyen ülkelerle ilişkilerin kesilmesine dair konuşma metninden

4/59

(126) Lüksemburg'un Sesi Gaz. Rop. 4 / 6 6

(127) Dr. Jım Kuklereft'le röp. 4 / 103

(128) A.e

(129) BBC Muhabiriyle röp. 4/139

(130) Lüsemburg ra. TV'siyle röp. 4/192

(131) Yabancı muhabirlerle röp. 4 / 200

(132) A 4/232

(133) A.e

(134) Ittılaat Gaz.'le röp. 4 / 259

(135) A.e

(136) İslam Cum. Halk oylamasından sonra İmam’ın - ra - rad - TV mesajından 5

/ 238

(137) Kirmanşah ve Dezfullu bir grup bayan ziyaretçiyle 5 / 261

(138) Güney sahillerinden gelen Bayan Ziyaretçilere 7 / 262

(139) Meşhedli bir grup bayan öğretmen ve öğrenciye 9 / 233

(140) Alman muhabirle röp. 3 / 143

(141) ABD CBS muhab. röp. 10 / 206

(142) Japon muhabirle röp. 10 / 234

(143) Kadın Günü mün. 12/72

(144) Siyasi - ilahi vasiyetten 21 / 185

(145) Elizabet Targoth'la röp: 2 / 259

(146) A.e

(147) Monte Karlo radyosu röp. 22 / 161

(148) Dr. Jım Küklereft 4 / 103

(149) Kum İlmiye Med. Ulema ve talebeleriyle 5/150

(150) Onana Fallachı'yla röp. 9 / 9 6

(151) Tesettürsüz kadınlara karşı şiddete başvurulmamasına dair mesaj 12 / 219

(152) Kumlu kadınlara hit. 14/131

(153) Kadın Gün. mün. 19 / 121

(154) Rad - TV Gnl. Müd'nün metubuna cevap 20 / 168

(155) Onbeş Şaban münasebetiyle, tahmili savaş zedelere, savaş muhacirlerine 21

/ 109

(156) Save milletvekili ve polis personeliyle 6/85

(157) A.e

(158) Demavend Ünv. bayan öğrencilerine 7 / 245

(159) Şiraz Ün. Çalışanları ve öğr'ne 8 /80

(160) Buşehr hava üssü şehid ailelerine 9/14

(161) Urmiye ve diğer bölgelerden gelen bir grup ziyaretçiye kon 11/230

(162) İşçi, memur ve Devrim Muh.'a hitaben kon. 13 / 289

(163) Kum'lu kadınlara kon. 5 / 153

(164) Kum'lu kadınlara kon. 5/176

(165) Yetkililerin görev ve sorumluluklarına dair 1/119

(166) Kur'an'ın siyasi - ibadî hükümlerinin rolü üzerine 1 / 235

(167) İslam’a eğilim duyan Fransız genç kızlarla erkeklere konuşma 22/142

(168) İslam’ın siyasi - ibadi boyutları üzerine bir konuşmadan 3 / 122

(169) A.e 3/123

(170) Şah rejiminin çirkin uygulamaları çevresinde 4 / 124

(171) Bir grup ulemayla 5 /20

(172) İran Yazarlar Derneği üyeleriyle 5/103

(173) Öğretmenlerle 5 / 107

(174) İran'daki Yahudi azınlıklara konuşma 6 / 163

(175) Hukuk Fak. Öğrencileriyle 6/231

(176) İran İstatistik Merkez Konseyi üyeleriyle 7/69

(177) Abâde şehrî İnkılâp Muhafızlarıyla 8/2

(178) Hava kuv. Personeliyle 12 / 223

(179) Öğretmenlerle 5 / 62

(180) Kumlu kadınlara kon. 5 / 153

(181) A.e 5 / 177

(182) A.e 5 / 178

(183) Kirmanşah ve Dezfullu kadınlara hit. 5 / 261

(184) Bir grup kadın ziyaretçiye kon. 22/219

(185) A.e 6/137

(186) Çocuk yetiştirmede annelerin rolü üzerine 6 / 157

(187) A.e 6 / 158

(188) Üniversiteli ve öğretmen ziyaretçilerle 6 / 261

(189) Kum'daki kadın âlimlerle 6 / 283

(190) A.e

(191) Dezfullu hanımlara hit. 7 / 76

(192) Kum - Daruttâlim-i Mehdeviye Kurumu üyeleriyle 8/119

(193) Sağlık Bak. Yetkilileriyle 8 / 163

(194) Ülke Öğretmenleri İslam Encümeni'yle 8 / 240

(195) İsfahan Kadınlar Hayır Derneği'yle 10/1

(196) Feth'ül Mübiyn askerî operasyonu münasebetiyle yiğit İran Müslümanlarına

hit. 16 / 96

(197) Şehit ve esir ailelerine mesaj 18 / 224

(198) Hava kuv. Personeline 5 / 283

(199) Merkez Komite Muhafızları'na 6 /11

(200) A.e

(201) Bir grup kadın ziyaretçiyle 6 / 137

(202) Çocuk eğitiminde annelerin önemli rolü çevresinde 6/159

(203) A.e 6/158

(204) A.e 6 / 157

(205) Öğretmenler ve üniversitelilerle 6 / 260 206-

(206) Bir grup kadın ziyaretçiyle

(207) Doktorlarla 6 / 280

(208) Kum kadın ulemayla 6 / 282

(209) Veliyy-i Asr Mektebi bayan çalışanları ve Ink. Muh'a hitaben 7/17

(210) Dezfullu hanımlara hit 7/ 76

(211) A.e

(212) Ahvazlı hanımlara hit. 7 / 249

(213) Kazvin Mehdeviye Kurumu üyeleriyle 8/119

(214) Sağlık Bak. İslam Encümeni'yle 8 / 162

(215) A.e

(216) A.e

(217) Öğretmenler İslam Encümeni'yle 8 / 240

(218) Rad TV çalışanlarıyla 9 / 262

(219) 12 Ferverdin Kurumu bn. üyeleriyle 14 / 130

(220) A.e 14/131

(221) A.e 14/131

(222) Üniversite Cihadı bn. çalışanlarına 14 / 230

(223) A.e 14 / 231

(224) Nur cepheleri yiğitlerine 19/40

(225) Kadın Günü mün. kadın ziy'e. hitaben 19 / 121

(226) Meşhedli hanımlara hit. 6 / 182

(227) A.e

(228) Öğretmen ve üniversitelilere hit. 6/261

(229) Dezfullu bn. ziyaretçilere 7 /76

(230) Sağlık Bak. İslam Encümeni'yle 8 / 162

(231) Öğretmenler İslam Encümeni'yle 8 / 240

(232) A.e 8 / 241

(233) A.e

(234) A.e 8 / 240

(235) Tecriş bölgesi öğretmenleriyle 6 / 140

(236) Veliyy-i Asr Mektebi bayan üyelerine 8/64

(237) İçişleri Bak. İslam Encümeni'yle 12 / 217

(238) İsfahan Şehid aileleriyle 13 / 213

(239) Gönüllü savaşçılarla 15 / 28

(240) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilerle 15 / 48

(241) Avrupa 'daki İranlı öğrencilerin İslam Encümeni'yle 15 / 90

(242) Yeni öğretim yılının başlaması üzerine 15 / 161

(243) A.e 15 / 162

(244) Hş. 1361 – 1362 yeni öğretim yılının başlanması mün. 17 / 37

(245) İmam’ın - ra - büyük oğlu rahmetli Hacı Seyyid Mustafa'ya mektubundan

22/32

(246) A.e 22 / 39

(247) A.e 22/42

(248) Çocuk eğitiminde kadınların önemli rolü çevresinde 6 / 157

(249) Kum bayan ulemayla 6 / 282

(250) Dezfullu hanım ziyaretçilere 7 /7 6

(251) Kum - 12 Ferverdin bayan çalışanlarına 14 / 130

(252) Üniversiteliler ve öğretmenlerle 6 /140,

(253) Fatimiyye Heyeti üyeleriyle 7 / 4 0

(254) Tahran vaizler camiasıyla 7 / 129

(255) Güney sahillerinden gelen bn. ziyaretçilere 7 / 262

(256) Üniversitelilerle 8 / 184

(257) İsfahan Bilimler Fak. çalışanlarına 8 / 195

(258) A.e

(259) Lengerud Eğ. mer. çalışanlarına 9 /138

(260) Hilal-i Ahmer (Kızılay) çalışanlarıyla 9 / 141

(261) A.e 9 / 142

(262) Eğitim ve Öğr. Bk. çalışanlarıyla. 9/156

(263) Tahranlı bn. ziyaretçilere 11 / 162

(264) Kadın Gün. mün. 12/72

(265) İnkılab Muh. Sorumlularıyla 12 / 127

(266) Kum - 12 Ferverdin bayan Çalışanlarına 14 / 130

(267) Kadın Gün. mün. 14 / 201

(268) İsfahan Ünivr. Cihadı bayan üyelerine 14 / 230

(269) Yeni yıl mün. İran milletine ht. 17 / 241

(270) Hacc kervanları dinadamlarıyla 18 / 71

(271) Mekteb-i Kum'un bn. ziyaretçilerine 18 / 262

(272) Üst düzey yetkililerle 19 / 209

(273) A.e 19 / 273

(274) Kumlu kadınlara hit. 5 / 153

(275) Ae 5 / 177

(276) Kirmanşahlı kadın ziyaretçilere 5/261

(277) Bir grup kadın ziyaretçiye 22 / 219

(278) Üniversiteli bayanlara 6 / 2

(279) A.e

(280) Kirmanşahlı kadın ziyaretçilere 6 /80

(281) Kum Çaharmerdan mahallesinden gelen kadın ziyaretçilere 6/85

(282) Kadın Günü mün. 6/185

(283) Ahvazlı kadın ziyaretçilere 7 / 4 7

(284) Mekteb' uzzehra bayan çalışanlarına 7 / 147

(285) Üniversiteli bayan ziyaretçilere 7 / 246

(286) Kuveytli erkek ve bayan ziyaretçilere 8 / 278

(287) Huneynişehir Dâr'ul Zehra bayan çalışanlarına 9/ 100

(288) Öğretmen bayanlara 9/109

(289) Mekteb-i Tevhid bayan çalışanlarına 9 / 279

(290) Tecriş bölg. Ulemasıyla 9 / 280

(291) İsfahan Kadınlar Hayır Derneği 9 / 285

(292) İnkılâp Muhafızları'na 11 /7

(293) Tahranlı kadın ziyaretçilere 11 / 162

(294) Kadın Gün. mün. 12/73

(295) Kadınlar Camiası üyeleriyle kon. 12 / 235

(296) A.e 12 / 236

(297) A.e

(298) Erdebilli bayan ziyaretçilere 13/31

(299) Kirmanşahlı bayan ziyaretçilere 13 / 36

(300) Kumlu bayan ziyaretçilere 18 / 262

(301) Kadın Gün. mün. 19 / 120

(302) Kadın Gün. mün.19/280

(303) 19 Dey katliamından sonra bu faciaya dair 1 / 267

(304) İran milletine 2 / 12

(305) Ae 2 / 111

(306) Tahran şehidlerinin 40'ı mün. 2 / 143

(307) El Kavm'il Arabi'yle röp. 3 / 102

(308) Müslümanların dini görevi üzerine 4/46

(309) Ulemayla 5 / 16

(310) Kumlu kadınlara hit. 5/153

(311) Merkez Komite Muhafızları 6/11

(312) Kum Çaharmerdan mah. kadınlarına hit. 6/86

(313) Tahran'ın güney - fakir - kesimi kadınlarına hit 6 / 120

(314) A.e

(315) Kumlu kadınlara hit 6 / 137

(316) A.e

(317) Meşhedli kadınlara 6/183

(318) Kadın Gün. mün. 6 / 186

(319) A.e 6 / 187

(320) Hukuk fak. öğrencilerine 6 / 224

(321) İslam İnk. Muh. Ordusu'yla 6 / 263

(322) Kadın ziyaretçilerine 6 / 269

(323) Mekteb'uz - Zehra üyesi hanımlara 7 / 147

(324) Tahran Yardım Ekibi'yle 10 / 83

(325) Üniversiteli öğrencilerle 10 / 148

(326) Kumlu kadınlara hit. 11/253

(327) İslam İnk. Komiteleri başkanlarıyla 12/98

(328) "Kadınlar Camiası" üyeleriyle 12 / 236

(329) Erdebilli hanım ziy. hit. 13/31

(330) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilere hitaben 14 / 86

(331) Kadın Gün. mün. 16 / 126

(332) A.e

(333) Kadın ziyaretçilere 6 / 194

(334) Hukuk Fak. öğrencileriyle 6 / 226

(335) Kum İlmiye Medresesi bn. ulemayla 6 / 283

(336) 15 Hordad'ın yıldönümü mün. 7 /57

(337) Güney - fakir - kesimden gelen ziyaretçi hanımlara hit. 6 / 120

(338) Kumlu kadın ziy. hit. 6 / 137

(339) Güney İran'ın sahil bölgesinden gelen ziy. kad. lara hit. 7 / 262

(340) Erdebilli kad. ziy. hit. 13/31

(341) Üniversite Cihadı üyesi kadınlara hit. 14 / 230

(342) Kum - Mekteb-i İslami üyesi kadın ziy. hit. 18 / 262

Dipnotlar:

[70]- Arap Yarımadası: Bugünkü Suudi Arabistan

[71]- Bugün İslami İran'ın meclis ve mahkemelerinde fakihin hükmü geçmektedir;

rahmetli İmam da -ks- buna işaret ediyor - çeviren -

[72]- Hş. 13 Aban 1358; da ABD büyükelçiliğini ele geçiren "İmam’ın

İzindekiÜniversiteliler" kastediliyor

[73]- Hadd: İslam dininde, belli bazı günahlara karşılık uygulanan bedenî cezalara

had (hadd) denilir. Had cezalarının ne kadar olması gerektiği - ilgili bütün hal ve

durumlarda - Şeriatta belirlenmiştir

[74]- Tâgut Döneminde: Sabık İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi rejimi zamanı

kastedilmektedir. İnsani haktan saptıran, dalalete düşüren, iyiden ve iyilikten

alıkoyan herkes, her put ve her şey İslami literatürde "tâgut" olarak adlandırılır.

"Tagut" kelimesi Kur'an'da 8 kez geçer, İslam’dan önce Kureyş kabilesinin

putlarından birinin adıydı. Şeytana da "tağut' denilmiştir, iyiliklere ve yüce

değerlere başkaldırıp çiğneyen, tuğyan eden kimseye de "tağut" ismi verilmiştir.

[75]- Yani nikâh kıyılırken kadın "Beni, azledilmez boşanma vekilim olarak kabul

etmen Şartıyla seninle evlenirim" der ve erkek de bunu kabul ederse bu şart

geçerlidir ve yerine getirilmesi gerekir; erkek veya bir başkası tarafından kadının

bu yetkisinin daha sonra elinden alınması ve onun vekâletinin azledilmesi artık

mümkün değildir.

[76]- İslam inkılabının gerçekleştiği ilk günlerde İran'ın resmi ve sosyal rejim Şeklinin

tayininde İmam - ra - "İslam Cumhuriyeti "ne evet mi hayır mı Şeklinde bir

oylamayapılmasını istemiş, bütün İran halkı da %98,2 gibi bir çoğunlukla "evet"

demişti Buarada "İslam Şeriatından başka ne gelirse gelsin" diyenler, İslam

Cumhuriyeti" ibaresineDemokratik, Halkçı, Liberal... vb. gibi ekler getirilmesi veya

"İslam" kelimesininçıkarılması gibi garazkâr önerilerde bulunmuş ne var ki

rahmetli imam - ra - eşsizbasiretiyle bunun farkına vararak "sadece İslam

Cumhuriyeti" demişti. - çevirenin notu -

[77]- İttilaat Gaz. Yayınlarının "Kadın Dergisi" nin yayına başlaması

[78]- Aynı olay

[79]- Tağut dönemindeki ahlâksız kadınlar

[80]- Rahmetli Şehid Mutahhari Yüksekokulu: Tahran'da Baharistan Meydanındaki

eski Milli Şûra Meclisi'nin yanında bulunan çok eski bir okul. Bu okulu yaptıran, Kaçar

ŞahıNasreddin 'in sadrazamı olan Kazvinli Mirza Hüseyin Han Sipahsâlar 'dır. İsfahan

'daki Çaharbag Okulu'ndan sonra İran’ın en büyük ve en görkemli dini binalarından

biridir. Hem okulu, hem büyük bir camii olduğundan her iki - okul ve cami - isimle de

anılır.

[81]- Camia't - üz Zehra Yüksek Dini Bilimler Medresesi

[82]- Kademine Ruhlarımızın Feda Olduğu Hz. Bakıyyetullah: "Bakıyyetullah"

kelimesi "Aranızda Allah'ın baki bıraktığı, Allah'tan bakiye kalan" anlamında

Kur'an-ı Kerim'de Hud, 86'da geçen bir terimdir, İslam rivayetlerinde hz. Mehdi

aleyhisselamın sırtını Kâbe’nin duvarına vererek zuhur ettiği zaman mübarek

ağzından çıkacak ilk cümlenin Şu olacağı geçer: "Ben, Bakıyyetullah'ım! O'nun

sizin için belirlediği yön ve halifeyim ben!" Bakıyyetullah, hâlihazırda gaybette

bulunan hz. imam Mehdi aleyhisselamın - Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın -

isimlerinden biridir

[83]- Rahmetli İmam -ks- bu sözünü de yerine getirdi. "Okuma Yazma

SeferberliğiHareketi" nin istatistikleri bu gerçeğin en güzel şahididir. - çev -

[84]- İmam'ın -ks- Sahife-i Nur'daki devrik cümlesi, konuşma dilinden yazıya

aktarılırken mümkün mertebe anlam ve cümle tarzını da korumaya çalıştık,

Müessesemizdeki orijinal kaset metninin yardımıyla, Sahife-i Nur'daki metni

tamamladık

[85]- Jimmy Carter: ABD elçiliği casusluk yuvası ele geçirildiği ve görevli casuslar

rehin alındığı dönemde ABD devlet başkanı Carter'di

[86]- Şah kastediliyor - çev -

[87]- İmam’ın -ks- kısa bir süre ikamet ettiği, Paris yakınlarındaki köy

[88]- İslam inkılabından hemen sonra fitneleri başlatan Siyonistler, İran’da kadın

haklarının çiğnendiği yaygaralarını koparabilmek için eski Savak ajanlarının

aileleriyle, mesleklerinden ve ruhsatlarından olan genelev kadınlarını çirkin

kıyafetlerle Tahran sokaklarına salmış, ama bu bir avuç densize karşı yüzbinlerce

Müslüman kadın, çarşaflarına bürünerek söz konusu iğrenç gösteriyi telin etmiş,

böylece Müslüman İran kadınının ne tür bir tercihten yana olduğunu bütün

dünyaya göstermişti. - çevirenin notu -

[89]- Bkz: Son Mesaj: İmam Humeyni'nin -ks- Vasiyetnamesi, İmam'ın bürosunca

yapılan Türkçe terc. 1991. 1. Baskı s: 45; diğer tercümeler sadece çevireni ve

yayıncıyı bağlar, büromuzca geçersizdir. - çev -

[90]- Fesat ve günaha zemine hazırlayan amele reybe denilir. Ecnebiden maksatsa

tanınmayan, yabancı olandır, mütrib müzik, dinleyeni gayri ihtiyari oynatan, dans

ve oynamaya teşvik eden "abes yere tahrik edici" müziktir - çevirenin notu -

[91]- Tanınmış İtalyan muhabir Oriana Fallachi

[92]- Komiteler - : İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra İran'da Müslüman

halktarafından oluşturulan bir kolluk kuvvetidir. İnkılap düşmanları, ayrılıkçı terörist

gruplar, sosyal ahlaksızlıklar, uyuşturucu kaçakçılığı vb.' ne karşı faaliyet gösteren bu

kuruluş, hş.1369'da alınan bir kararla Polis ve Jandarma kuvvetleriyle birleşerek

"Kolluk Kuvvetleri"adi altında çalışmalarını sürdürdü.

[93]- Şah döneminde rejime karşı verilen mücadelede önemli destek ve rolü olan -

Kum Şehrindeki - bir mahallenin adı

[94]- Hz. Mehdi selamulah aleyh - af - (Şia’nın 12. İmamı) -çev-

[95]- Çaharmerdan: Kum'daki bir mahalle. - çev –

[96]- Bu konuşma metni, "Sahife-i Nur" un II. cildinin 253. sayfasında 2. 11. 58

yanlış Şeklinde tarihle geçiyor, tarihin 15. 2. 1357 olması gerektiğini vurgulayarak

bu hatayı düzeltiyoruz.

[97]- Kum'da, hz. Masume'nin -s- türbesi yanındaki medrese

[98]- Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Şah - çev -

[99]- O Babası... Onun Zamanında Yurtdışı Edildiydi: Rıza Han, Hitler'in süratle

ilerlemesi ve Almanya'nın yayılmacılığı karşısında ona hayranlık duymuş ve

gelecekte bütün dünyanın fatihi olarak gördüğü bu güçle birleşmeye yeltenmişti,

ikinci Dünya Savaşı başlarında bir grup Alman uzmanı İran’a davet etti, bu da,

Rıza Han'ı tahta geçiren İngiltere ve diğer müttefiklerin hoşuna gitmemişti. Bu

nedenle, Alman uzmanları derhal İran'dan çıkarmasını emrettiler, Rıza Şah,

efendilerinin bu emrini hemen yerine getirdiyse de artık onun tahtta kalmasına izin

vermediler ve tam köleleştirici yeni bazı şartlarla tahtı, oğlu Muhammed Rıza'ya -

sabık Iran Şahı - devrettirerek Rıza Han'ı Moris Adası'na sürdüler.

[100]- Rıza Han'ın oğlu Muhammed Rıza Pehlevi, İran'ın devrik Şahı - çev -

[101]- 15 Hordad 1342: 5 Haziran 1963: İmam’ın -ks- tutuklanışını protesto eden

İran halkının geniş çaplı yürüyüş tarihi. Bu gösteri, Savak tarafından kanlı bir

şekilde bastırılmıştı

[102]- Onbeş Hordad: İmam Humeyni'nin - ks - başlattığı geniş İslami hareketi

bastırmaya çalışan Şah rejimi, batılı hâmileriyle danışıp görüştükten sonra çareyi

İmam’ı - ks - tutuklamakta buluyor ve Savak ajanları 5 Haziran 1963'te (hş. 15

Hordad 1342'de)gece yarısı 03.00'da İmam'ın - ks - Kum'daki evine baskın yaparak

onu tutuklayıp Tahran'a götürüyordu.

İmam'ın - ks - tutuklandığı haberi kısa sürede bütün İran'da yayıldı, Müslüman

halk 15 Hordad sabahının erken saatlerinden itibaren sokaklara dökülerek yoğun

protesto gösterileri başlattı Bu gösterilerin en önemlisi Kum Kentinde gerçekleşti

ve emniyet güçlerinin müdahalesi sonucu çok sayıda insan Şehid düştü. Tahran 'da

sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edilince o gün ve ertesi gün eylemler

şiddetlenecek ve Şaha bağlı birlikler masum binlerce insanın kanını dökecekti. 15.

Hordad faciası, İran sınırlarında gömülemeyecek kadar büyüktü, Şahın harcadığı

yıllık yüzmilyonlarca dolara rağmen bu kanlı facianın haberinin dünya kamuoyuna

sızması engellenemedi.

İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra 1979 Hordad'ında - hş. 1358 - bugünü

anma münasebetiyle bir mesaj yayınlayan imam Humeyni - ks - 15 Hordad'ı İslam

inkılabının başlangıç günü ilan edecek ve 15 Hordad'ın bütün yıldönümlerini o

günden itibaren genel yas günü ilan edecekti.

[103]- Tezkiye: Nefsin her nevi nefsani ve olumsuz eğilimlerden arıtılması, kişinin

mükemmel bir ahlâki ve insani karaktere sahip hale gelmesi - çev -

[104]- Kenz'ul Ummal 45439. hadis-i Şerif

[105]- Alâk Suresi, 1.Ayet

[106]- Lebbeyk: Evetlemek, olumlu cevap vermek, uymak, itaat etmek, çağrısına

koşmak -çev -

[107]- Bakara Suresi' nin 257. ayetine işaret ediliyor

[108]- İmam -ks- bu konuşmasında önce hadisin Arapçasını söylüyor, Türk

okuyucugenellikle Arapça bilmediğinden, farsça meali Türkçeye çevirmekle yetindim -

çev- Ayrıca: Müstedrek'il Vesail'in nikah kitabı 1. bab, nikahın mukaddimeleri 17.

hadiste "düşük bile doğsa' ibaresi geçmemekte, Ebu'l Fütuh Tefsiri, Nur Suresi 32. ayetin

tefsirinde bu ifadenin tamamı hadiste yer almaktadır.

[109]- Sapık, inkılap düşmanı örgütlerin oyununa gelen gençler

[110]- İnkılap düşmanı sapık grup ve örgütler

[111]- Merhum Hacı Seyyid Ahmed Humeyni'ye

[112]- Kenz'ul Ummal 45439. Hadis-i Şerif

[113]- Rahmetli Hacı Seyyid Mustafa Humeyni'nin oğlu Seyyid Hüseyin Humeyni

[114]- Rahmetli oğlu Hacı Seyyid Mustafa Humeyniye hitaben

[115]- Rahmetli İmam, o sırada İran'dan sürgün edildiği Bursa Şehrini kastediyor

[116]- Rahmetli İmam'ın eşi

[117]- Rahmetli Ahmed Humeyni

[118]- Elli Küsur Yıl Memleketteydiler: Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Pehlevi

toplam 57 yıl İran'da padişahlıklarını sürdürerek Müslüman halka 57 yıl süren bir

"kara gün" yaşattılar

[119]- Enfal 64

[120]- Merhum Mutahhari: Üstad Şehid Murtaza Mutahhari, üniversite ve

medreselerde İnkılap neslinin bilinçlenmesinde büyük rolü olan en etkili ve güçlü

âlimlerden biriydi. Şehadetinden yıllar geçmesine rağmen konuşma ve yazılı

eserlerinde bugünkü nesil için halâ yapıcı ve eğitici bir yenilik vardır. İslam

inkılabının doruğuna ulaştığı hş. 1357, 1979 ve Şahlık rejiminin yıkılmaya

başladığı günlerde inkılabın büyük rehberi imam Humeyni -ks - tarafından İslam

inkılabı Şûrası (İslam Devrimi Konseyi) başkanlığına atandı Bu büyük filozof ve

değerli mütefekkir araştırmacı hş. 1358 Ordibeheşt'inin 11. günü henüz inkılap

baharını doyasıya soluyamadan "Furkan" adlı satılmış bir terör örgütü tarafından

Şehid edildi

[121]- Hâşimî Bey Gibi: (İran İslam Cumhuriyetinin hâlihazırdaki

cumhurbaşkanı)Hüccet'il İslam vel Müslimin Ali Ekber Haşimi Refsencani hş.

1358'de satılmış terör örgütü Furkan tarafından silahlı saldırıya uğradı, iki terörist

tarafından uğradığı bu saldırıda ağır yaralanan Haşimi, mucizevî bir şekilde

kurtulabildi

[122]- Aynı yıllarda (1923 - 1930 lu yıllarda) diğer İslam ülkelerinde de aynı

plân uygulanmakta ve "kıyafet devrimi" yapılmaktaydı - çevirenin notu -

[123]- Saba (Sebe) suresi, 46

[124]- İran’da PTT bacalarından jetonla değil, bozuk parayla telefon edilir - çev –

[125]- İran'ın sahil bölgelerinde yaşayan hanımlara yapılan bir konuşma

[126]- Şah rejimi dönemindeki furyalara kapılan hanımlar

[127]- Şimran: Kuzey Tahran' da, sosyete mahallesi

[128]- Allah'ın Eli Cemaatledir: Sahih-i Tirmizi c: 9 s: 10

[129]- İslam mektebine tam inanan, İslam’ı bir ideoloji ve fiili hayat tarzı olarak

gören insan - çev -

[130]- Kadın haklan iddiasında bulunan ban hayranı garb zedelere hitaben

[131]- Kirmanşah eyaletinden gelen kadınlara hitaben

[132]- İslamî tesettür içinde, hicaplı olarak

[133]- Şah rejimi kültürü / çev /

[134]- Cani Yezid'in karşısına dikilerek hakkı savunan hz. Zeyneb -s- gibi

kadınlarkastediliyor

[135]- Biz Sadece isim mi Değiştirdik: İslam Cumhuriyeti nizamının bazı küçük dış

değişiklikler dışında Şah rejimiyle hiçbir farkı olmadığını ve gerçekte sadece bir

ismin değiştiğini iddia ederek zihinleri iğfale çalışan bazı garazkârlara cevaben

[136]- Hz. Ali -s- ve diğer Âl-i Aba'nın 3 günlük orucu üzerine inen "Ebrar

Ayetleri" -çevirenin notu -

[137]- İnsan Suresi (Hel Etâ Suresi olarak da bilinir) 5, 22. ayetler - çevirenin notu –

[138]- Batı hayranları ve inkılap düşmanlarına hitaben

[139]- Yurtdışında mukim bulunan İran vatandaşları elçilik ve konsolosluklarda oy

kullanabilirler - çev -

[140]- Şûra-yı Nigehbân: Anayasayı Koruma ve Kollama Şûrâsı olan bu konseyin

görevi İslam hükümleri ve İran İslam Cumhuriyeti anayasasını korumak ve

meclisten çıkan kanunların İslam ahkâmı ve anayasaya uygunluğunu denetlemektir.

Altı âdil ve bilge fakihle çeşitli hukuk dallarında uzman olan 6 hukukçudan

müteşekkil bu konsey anayasanın 11. aslı ve 10. maddesi gereğince oluşmuş olup

92/10. mad. gereğince de 6 yıllığına seçilirler. 93/10. mad. gereğince İslâmi Şûra

Meclisi, Anayasayı Koruma ve Kollama Şurası olmaksızın resmî geçerliliğe sahip

değildir. Meclis'te onaylanan her şey, İslam ahkâmı ve anayasaya uygunluğunun

da onaylanması için 94/10. mad. gereği bu konseye gider

5. Fasıl

KADINLAR VE KUTSAL SAVUNMA

- İslam’ı Ve İslâmi Bir Ülkeyi Savunmanın Kadınlara - da - Farz Olması

- Kadınların Askeri Eğitimi

- Kadınların Savaşa Katılması

- Kutsal Savunmada Kadınların Fedakârlıkları

- Şehadet Ve Kadınların Şehadete Âşık Yapıları

- Cephe Gerisinde ve İslam Savaşçılarına Destekte Kadınların Rolü

- Kadın Ve Mukaddes Müdafaa Hakkındaki Bazı Konuşmaların Tam

Metni

İSLAM’I VE İSLÂMİ BİR ÜLKEYİ SAVUNMANIN KADINLARA DA

FARZ OLMASI

Soru: Hakkın batıla karşı cihadı olayında Müslüman hanımlara düşen vazife

nedir?

Cevap: Cihad kadınlara farz değildir, ama savunma, herkese gücü ve imkânı

oranında farzdır.

Fetvalar c:l s: 503

Aziz bacı ve kardeşlerim! Hangi ülkede olursanız olun, İslam’ı ve milli

haysiyetinizi müdafaa edin ve hiç çekinmeden düşmanlarınızın karşısına, yani

Amerika ve uluslararası Siyonizm’in ve Doğu'yla Batı süper güçlerinin karşısına

dikilin ve hiçbir müsamaha göstermeksizin İslam ülkeleri ve İslam milletlerini

savunun ve İslam düşmanlarının zulümlerini ifşa edin. (343) 7. 7. 1358

Eğer, Allah göstermesin, İslam ülkesi bir gün bir saldırıya uğrayacak olursa

kadın ve erkek, bütün halk harekete geçmelidir. Müdafaa meselesi sırf erkeğin

üzerine düşen veya sadece belli bir kesimin vazifesi olan bir mesele değildir, herkes

katılmalı ve memleketini savunmalıdır. (344) 6. 10. 1358

Ben Kürdistanlı([141]) bacı ve kardeşlerimden diğer kardeşlerinin yanında yer

alarak hep birlikte ve kardeşçe kendi ülkelerini savunmalarını istiyorum. (345) 12.

1. 1359

Dünyanın büyük güçleriyle karşı karşıya bulunduğumuz şu sırada müdafaa

halindeyiz biz, bir müdafaamız var, yani - İslâmi - hareketimiz ve kıyamımızın

getirdiği değerleri, İslâmî ülkülerimizi ve İslâmi ülkemizi ve İslam’a ve bu İslami

ülkemize ait her şeyi müdafaa ve savunmakla meşgulüz biz ve - böyle bir -

müdafaa durumunda herkes seferber olmalıdır. Yani cihad meselesiyle müdafaa

meselesi iki ayrı şeydir; cihad meselesinin kendine has şartları vardır, özel bazı

insanların üzerine düşer, belli şartlarda belli bir grubu bağlar, ama müdafaa - savaşı

-umumidir, herkesi bağlar. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, küçük, büyük; herkesi! Akıl

da buna hükmediyor zaten; birinin evi saldırıya uğrayacak olursa o evdeki bütün

fertler evi ve kendilerini savunacaklardır. Birileri bir şehre saldıracak olursa o

şehrin ahalisi kendilerini ve şehirlerini savunacaklardır elbet, burada hiçbir şart ve

kayıt yoktur artık, herkesin bu müdafaaya katılması gerekir. Keza, eğer bizim

ülkemize, İslâmi ülkemize saldırırlarsa, bize karşı hücuma geçer de teaddi ve

tecavüze kalkışırlarsa halkımızın bütün fertlerine, ister erkek ister kadın olsun,

büyüğüyle küçüğüyle herkese - savunma farz olur - burada hiçbir şart söz konusu

değildir artık, savunmaya katılmak herkese farzdır. Binaenaleyh cihad durumuyla

müdafaa durumu arasında fark vardır; cihad vaziyetinin şartları vardır - ki -

müdafaa vaziyetinde - bu - şartlar yoktur, herkesin müdafaa etmesi gerekir, hatta

elinden pek bir şey gelmeyen bir ihtiyar bile müdafaaya katılmakla

mükelleftir, elinden geldiği, gücü yettiği ölçüde o da katılmalıdır bu

savunmaya. (346) 26. 1. 1359

Kardeşlerim! Bacılarım! Çok dikkatli davranmamız gereken bir vaziyetteyiz

şimdi; batı tarafından bir süper güç, doğu tarafından da bir başka süper güç dikilmiş

karşımıza, her ikisi de bizi yutmak istiyor. Allah Teâlâ’nın izniyle, İranlı iman

kardeşlerimiz ve iman bacılarımızın himmetiyle onların hepsinin karşısına azim ve

kararlılıkla dikilmişiz, hiçbir gücün bize sataşmasına, kaderimize müdahaleye

yeltenmesine izin vermeyeceğiz! Bu büyük güçlerden hiç korkmayın siz, çünkü siz

Allah'ın koruması altındasınız ve Allah Tebarek ve Teâlâ’nın gücü karşısında bütün

güçler fânidir. (347) 27. 2. 1359

Bu ülkenin kadını erkeği hep İslam muhafızıdır. Mesele inanç meselesidir,

çıkar elde etmek veya maddiyat meselesi değildir ki "efendim, mademki olmuyor,

bırakıp bir kenara çekilelim öyleyse" denilebilsin! Hayır, efendim, mesele inanç

meselesidir, İslam’ı savunma meselesidir. Hayatta kalan son ferdine kadar herkes

müdafaa etmelidir! 35 milyon insanı topyekûn yok etmeleri gerekir ki o zaman da

memleket diye bir şey kalmaz, kimsenin kalmadığı bir ülkede ihtilal mı

yapacaklar? Kaldı ki böyle bir şeyi asla gerçekleştiremeyeceklerdir. Yanılıyor

bunlar, anlamıyorlar! (348) 21. 4. 1359

Ey Dicle ve Fırat'ın yiğit göçebe boyları! Ey savaşçılar ve yiğit cengâverler!

Kalkıp harekete geçin ve İslam’ı koruyun, Kur'an'ı ve ahkâmını muhafaza edin,

ister kadın ister erkek bütün Müslümanlara, İslam’ı ve Kur'an-ı Kerim'i müdafaa

etmek farzdır (349) 12. 7. 1359

Şimdi bize - emanet - gelmiş olan bu İslam’ı korumakla vazifeliyiz hepimiz!

Hayatta kalan son bireyine varıncaya değin herkes, Allah göstermesin bu yolda,

öldürülünceye kadar İslam’ın korunmasıyla sorumludur. Hayatta kalan en son

kadınından erkeğine, büyüğünden küçüğüne varıncaya kadar herkes İslam’ı

savunmak, İslam beldesini ve İslami ülkeyi müdafaa etmekle yükümlüdür.

Müdafaa meselesi herkesi bağlayan genel bir yükümlülüktür, herkesin ne kadar

gücü yetebiliyorsa, herkes gücü ve kuvveti ölçüsünde İslam beldesini müdafaa

etmekle mükelleftir. (350) 27. 5. 1360

İslam beldesi İslam düşmanları tarafından tehdit altındaysa İslam beldesi ve

Müslümanların ırz ve namusunu müdafaa etmek hepimize, cümlemize farzdır, - bu

yolda - elimizden geleni yapmamız farzdır. Böyle bir mesele ortaya çıkarsa,

memleketimizin tamamı, kadınıyla erkeğiyle hepiniz Allah'a hamdolsun böyle bir

duruma hazırlıklı olduğundan; Paris'lerden veya başka yerlerden birileri kalkıp gelir

de şöyle veya böyle yapar gibi bir endişe söz konusu değildir artık, mahal bile

yoktur böyle bir şeyden çekinmemize. Bunu bir defa denediler de zaten; Saddam'ı

İran'ın üzerine saldılar ve - İran'dan - tokadı da yedi (351)27.5.1360

Umarım siz - bacılar - hem önemli işlerden biri olan tahsil meydanında

mücahede edersiniz, hem İslam’ı müdafaa meydanında; her erkeğe, her kadına,

büyük küçük herkese farz olan önemli işlerdendir bu. İslam’ı müdafaa etmek,

İslami ülkeyi savunmak... Bir tek İslam uleması, İslam’ı yaşamış ve Müslüman

olan hiç kimse bunun farz olduğu hususunda ihtilaf göstermiş değildir. Hakkında

tartışılan ve mevzuubahis edilmiş olan şey birinci cihaddır, o cihad kadına farz

değildir, ama kendi harimini müdafaa etmek, ülkesini, hayatını, malını ve İslam’ı

savunmak ise herkese farzdır. (352) 21. 11. 1364

Gün gelir de bütün ülke çapında herkesin müdafaaya girişmesinin farz olduğu

bir durum yaşanırsa; yani gücü ölçüsünde herkesin, istisnasız olarak hepimizin

savunmaya girişmemizin farz olabileceği bir anın yaşanabileceğini hesaba katarak

şimdiden - öyle bir - savunma için hazırlıklı olun. Tabi bilim siperi de bir savunma

siperidir, İslam’ın bütün kültürünün müdafaa siperi... Bildiğiniz gibi, İslam kültürü

bu müddet zarfında mazlumdu; şu birkaç asır boyunca, hatta ta başından beri, yani

hz. Peygamber efendimizden - saa - sonrasından başlayarak ta günümüze kadar

İslam kültürü hep mazlum oldu. Bu kültürü diriltmek gerekiyor, binaenaleyh siz

hanımlar da tıpkı ilmi ve kültürel cephelerde çalışmakta olan beyler gibi bu iki

cephede çalışmalısınız; bu siperde de ilerlemeniz ve başarılı olmanızı Allah

Teâlâ’dan niyaz etmekteyim; cephelerde İslam’ı ve ülkelerini savunmakla meşgul

bulunanların da inşaallah muzaffer olmaları için dua edin. Hepinizin - Allah

indinde - inşaallah teyid olmasını dilerim, muvaffak ve salim olun, sağlıcakla

kalın. (353) 21. 11. 1364

Mesele bir devlet ve iktidar meselesi değildir, mesele herhangi bir mesele

değildir, mesele İslam meselesidir. İslam meselesidir derken -şunu kastediyorum -

yani: Müdafaaya katılmak bu ülkedeki kadın erkek herkese farzdır, herkes elinden

geldiğince savunmaya katılmalıdır ve inşaallah Allah Tebarek ve Teâlâ’nın istediği

zaferleri kazanıncaya kadar da bu savunmayı sürdürmeliyiz. (354) 28. 4. 1365

KADINLARIN ASKERÎ EĞİTİMİ

Soru: İnkılâba hizmette bulunabilmek için İslam İnkılâbı Muhafızları

Ordusu'na([142])katılmak isteyen bir genç kızım, ama babam müsaade etmiyor, lütfen

bu meselenin şer'i hükmünü açıklar mısınız?

Cevap: Şer'i vazifelere uyulması şartıyla bacıların İnkılâp Muhafızı olmasının

da sakıncası yoktur, ama siz babanızın rızasına uygun davranın.

Fetvalar c: 1 s: 503

Daha önce de belirttiğim gibi kadınlar orduya girebilirler. İslam’ın karşı

olduğu ve haram bildiği şey "fesad" ve ahlâksızlıktır; - bu da - ister kadın, ister

erkek, olsun, fark etmemektedir İslam’da. (355) 7. 10. 1357

Şimdiye değin şerefli ve onurlu erkeklerle kadınların himmetleri sayesinde

vuku bulan çalışmaların - başarıyla sonuçlanmasını - umarım; ümit ederim ki her

yönlü seferberlikte; askeri, akidevî, ahlâkî ve kültürel eğitimlerde Allah Teâlâ’nın

izniyle muvaffak olurlar ve pratik askerî partizan ve gerilla eğitimlerini, kıyam

etmiş İslâmî bir millete yakışır bir şekilde başarıyla bitirirler inşaallah. (356) 1. 12.

1358

Aziz milletimiz bugün hamdolsun bacılar ve erkeklerden müteşekkil öyle

savaşçılara sahiptir ki ülke çapında gördükleri askeri eğitimlerle İran ve İslam

düşmanlarının düşünebilme gücünü felce uğratmış olup ilahi kudrete iman ve İslam

yolunda fedakârlıkta bulunmak suretiyle bütün müşkülatlara ve bütün şeytani

güçlere galebe çalacaklardır. (357) 17. 6. 1359

Müdafaa herkese farz oldu mu, müdafaanın ön hazırlıklarının da yerine

getirilmesi gerekir. Bu cümleden olmak üzere askeri disipline girilmelidir, durumu

müsait olanlar her nevi askeri eğitimi görmelidir; müdafaanın bize farz olması, ama

bizim nasıl müdafaa edileceğini bilmememiz düşünülemez; nasıl müdafaa

edileceğini de bilmemiz gerekir elbet. Tabi bu arada, sizin askerî eğitim

gördüğünüz o ortamın da sahih ve sağlıklı bir ortam olması gerekir, İslami bir

ortam olmalıdır, iffet için gerekli bütün şartlar yerine getirilmelidir. İslâmî olması

için gerekli bütün noktalara uyulmalıdır (358) 21. 11. 1364

Hanımların, kadınların, yaşlı ve genç demeden büyüğünden küçüğüne

tamamının kültürel, iktisadî ve askerî sahnelerde hazır bulunup, İslam’ın tealisi ve

Kur'an-ı Kerim'in gayelerinin yüceltilmesi yolunda erkeklerle omuz omuza, hatta

onlardan daha iyi bir şekilde faaliyet göstermekte olmalarıyla iftihar ediyoruz biz.

Keza savaşabilecek olanların, İslam’ı ve İslâmi ülkeyi savunabilmek için önemli

farzlardan olan askeri eğitimlere katılması ve düşmanların komplolarıyla dostların

İslam ve Kur'an hükümlerine aşina olmamaları neticesinde sadece kendilerine

değil, İslam’a ve bütün Müslümanlara tahmil etmiş oldukları mahrumiyetlerden

cesaret, sadakat ve inançla kendilerini kurtarmış bulunmaları ve düşmanların kendi

çıkarlarının temini için bazı cahillerle Müslümanların maslahatından bihaber bazı

din adamları vasıtasıyla meydana getirdiği hurafelerden kurtulmayı başarmaları

nedeniyle de kıvanç duymaktayız(359)15. 3. 1368

KADINLARIN SAVAŞA KATILMASI

Soru: Savaş cephesinde varlıkları faydalı olabilecek ilkyardım uzmanı sağlık

memuru kızların, anne babalarının razı olmaması halinde cepheye gitmesinin

hükmü nedir?

Cevap: Eğer anne - babanın rahatsız olmasına yol açıyorsa onların rızasını

almak gerekir.

Fetvalar c: 1 s: 49

Bunlar - İslam düşmanları İslam devletinden yersiz yere korkutuyorlar sizi;

"İslam devleti gelirse kadınları bir odaya kilitleyecek ve kıyamete kadar oradan

çıkmasına izin vermeyecek" diyorlar. -Hâlbuki- Kadınlar sadr-ı İslam’ın başlarında

savaşa katılıyorlardı, Müslüman kadınların çoğu, yaralıların tedavisi için savaş

boyunca cephede bulunuyordu. (360) 17. 8. 1357

Dış ülkelerde yazılıp söylenenler, o saçmalıklar ve propagandalar hep, Allah

göstermesin, bizim bazı gençlerimizi de yanılgıya düşürebilmek ve "İslam devleti

kurulacak olursa gelip kadınları evlere kilitleyecek ve dışarı çıkmalarına izin

vermeyecektir!" gibi yersiz bir korkuya kapılmalarını sağlamak içindir; -hâlbuki-

kadınlar sadr-ı İslam’da savaş meydanlarına gidiyorlardı, şu bildiğimiz İslami

savaşlara onlar da gitmedeydiler, yaralıların tedavisi vb. hizmetler için. "Kadınlar

odalık olacak" mış, "kadınlar odalara hapsedilecek" miş!?? Kim demiş böyle olacak

diye?!! Onlar - kadınlar - da tıpkı erkekler gibi hürdürler. (361) 18. 8. 1357

"Eğer İslam gelecek olursa kadınların gidip evlerinde oturması ve kapıyı

üzerlerine kilitleyip kesinlikle dışarı çıkmaması gerekecek artık!" şeklindeki bu tür

zehirli propagandalar da neyin nesi oluyor?! Neden böyle asılsız şeyler söyleniyor

İslam hakkında?! Sadr-ı İslam’da ordularda bile kadınlar vardı, savaş meydanlarına

bile gidiyordu kadınlar. (362) 20. 9. 1357

Sadr-ı İslam’da kadınlar erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı.

Kadınların erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde kıtal saflarında

durduklarını, kendilerini, çocuklarını ve gençlerini feda ettiklerini ve her şeye

rağmen direndiklerini bizzat gördük ve görmekteyiz. (363) 15. 12. 1357

İslam askerleriyle aynı safta ve sadr-ı İslam kadınlarıyla omuz omuzasınız siz.

Sadr-ı İslam kadınları nasıl İslam’a yardım ediyor ve İslâmi hareketler ve

savaşlarda yardımda bulunuyorduysa - sizler de onların yaptığını yapmaktasınız

şimdi - . (364) 19. 2. 1358

Sadr-ı İslam döneminde kadınlar erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı.

Kadının konumu yücedir, kadınlar daha kıdemlidirler, kadınların İslam’da pek ileri

bir konumlan vardır. Hanımların erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde

kıtal safında durduklarını, çocuklarını verdiklerini, gençlerini kaybettiklerini ve

yiğitçe direndiklerini gördük ve görmekteyiz biz. (365) 12. 11. 1358

Süper güçler ve şeytani kuvvetlerle girişilen savaş meydanlarında kadınları

erkeklerinden daha önce hazır olan bir millet zaferi elbette ki

kazanacaktır. (366) 27. 5. 1359

KUTSAL SAVUNMADA KADINLARIN FEDAKÂRLIKLARI

Yaşasın hak ve zafer yolunda yiğitçe kıyam ve fedakârlıkta bulunup milleti -

mizin yüzünü bütün- dünyada ak çıkartan yaralı ve malul bacı ve

kardeşlerimiz! (367) 9. 10. 1358

Savaş ortamında dilâverce ve yiğitçe hayatını sürdürmekte olup Allah yolunda

Allah'ın düşmanlarınca öldürülmekten korkmayan, Allah rızası için aziz vatanını

dişiyle tırnağıyla savunup İslam savaşçılarına moral veren, fevkalâde bir ihlâsla

varından yoğundan geçerek gösterdiği mükerrer fedailiklerle baştanbaşa amansız

mücadelelerle dolu tarihine -yeni - cesaret ve yiğitlikler yazdıran ve yazdırmakta

olan; bu yiğitlik ve fedakârlık dersleriyle dünya mustaz'aflarına, Allah Teâlâ’nın

"yalınayaklıları iktidara getireceği" vaadinin hak olduğunu öğreten; taviz vermeyen

mücadeleleriyle süper güçler ve - onların yardakçısı olan diğer - güçlerin yüzünün

karalığını bütün dünyaya gösteren sizlere, -cephedeki - bütün bacılara ve kardeşlere

selam veriyor, sabrınız ve azimli direnciniz karşısında saygı ve takdirle

eğiliyorum.(368) 11. 1. 1359

İran'ın büyük - onurlu - kadınlarının İslâmi hareketi hep alnı açık, başı dik ve

muzaffer olsun! İslâmi vatan ve Kur'an-ı Kerim'i müdafaa sahnesindeki değerli ve

cesaretli varlığıyla inkılâbı zafere ulaştıran ve şimdi de cephe ve cephe gerisinde

faaliyetle meşgul olup fedakârlığa hazır olan bu onurlu kesim bütün takdirlere

şayandır! (369) 4. 2. 1360

Bu savaşta bu halkın nasıl fedakârlıkta bulunduğunu; bu gençlerin, bu

anaların, bu babaların nasıl fedakârlık göstermekte olduğunu görüyorsunuz

işte! (370) 24.1.1361

Bu büyük kadınların tahmili savaş sırasında gösterdiği direniş ve fedakârlıklar

öylesine şaşırtıcı ve hayret vericidir ki kalem ve beyan bunu anlatmaya

yetmemekte, hatta mahcup duruma düşmektedir.

Bendeniz bu savaş boyunca, azizlerini kaybetmiş analar, bacılar ve

zevcelerden öyle davranışlar gördüm ki bu inkılâptan gayrı hiçbir -inkılâpta- bir

başka benzerine rastlanabileceğini sanmıyorum! Her ne kadar - savaşın - bütün

sahneleri böyleyse de benim hafızamda hiç unutmayacağım bir hatıra olarak kalan -

en ilginç - sahne, genç bir kızın, savaşta her iki kolunu da kaybetmiş ve her iki

gözü ciddi şekilde yaralanmış bir aziz devrim muhafızıyla evlenmesiydi. Bu cesur

ve yürekli kız, o büyük, samimi ve şefkat dolu kalbiyle "mademki cepheye

gidemiyorum, hiç olmazsa bu evlilikle, dinime ve inkılâba karşı gönül borcumu

ödemiş olayım!" diyordu! Bu ruhani sahnenin azametini, taşıdığı insani değer ve

terennüm ettiği ilahi nağmeleri yazarların, şairlerin, hatiplerin, ressamların,

sanatkârların, ariflerin, filozofların, fakihlerin ve akla gelebilecek hiç kimsenin

beyan veya tasvir edebilmesi ve büyük ruha sahip bu kızın gösterdiği fedakârlıkla

taşıdığı maneviyat ve Allah'ı arama melekesini mevcut ölçü ve kıstaslarla hiç

kimsenin değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu mübarek gün böyle bir kadının,

böyle kadınların günüdür işte; Allah Teâlâ yüce İslam dini ve aziz İran için ve

bunların görkemi için korusun onları. (371) 25. 1. 1361

ŞEHADET VE KADINLARIN ŞEHADETE ÂŞIK YAPILARI

Sizin ve bütün Iran milletinin kalbinde tecelli etmiş olan bu şey Kur'an'ın ve

İslam’ın nurudur. Siz hanımların da şehadetten korkmamanıza sebep olan bu şey

iman nurudur. (372) 16. 2. 1358

Bizim bütün gençlerimiz şehadete hazırdır, kadınımız erkeğimiz şehadete

hazırdır bizim!(373) 19. 2. 1358

Muhterem hanımlardan bir grup buradaydı, içlerinden biri "ne olur

Kürdistan'a gitmemize izin verin" diye ısrar ediyordu([143]). Ben "hayır" dedim,

"Kürdistan hallolur, sizin oraya gitmenize gerek yok" dedim. Biri de önümü kesti,

ta oraya kadar, oraya kadar peşimi bırakmadı, "benim şehid olmam için dua edin,

ne olur!" diye... "Sizin şehid sevabı kazanmanız ve - hayatta kalıp İslam’a - hizmet

etmeniz için duacıyım" dedim. Böyle değişim ve başkalaşımlar olmuş işte!.. Sadr-ı

İslam’da da işte böyle bir şehadet aşkıyla öylesine ilerlemeler kaydettiler ve

takriben yarım asır zarfında dünyanın gelişmiş ülkelerini, o dönemin kalkınmış

medenî dünyasını fethettiler. (374) 12. 6. 1358

Bazı hanımlar gelip "Kürdistan için Allah yolunda şehid olmamıza dua edin"

diyorlar, bazı hanımlar gelip "izin verin biz de Kürdistan'a gidelim, biz de gidip

orada savaşalım" diyorlar, ben "hayır" dedim, "bu doğru değil, halk yapar bunu,

bizzat ordu, bu işi halleder" dedim. (375) 10. 7. 1358

Bazı hanımlar gelip "dua edin de biz şehid olalım" diyorlar, bazı kardeşler"

bizim şehid olmamız için duacı olun" diyorlar; milletin bütün kesimlerinde baş

gösteren bu - muazzam - ruhi ve fikrî değişim ve tahavvülde herkesin bir tek - ortak

- gayesi vardı: İslam Cumhuriyeti! İşte zaferi getiren bu oldu, çünkü hak bir

gayeydi ve hak da muzafferdir - daima - Bunu korumanız gerek işte. (376) 11. 7.

1358

Gayeleri uğrunda sarsılmaz bir irade, azim ve kararlılıkla her zorluğa

katlanmaya, hatta şehadete hazır olan muhterem hanımları her gördüğümde bu

yolun zaferle sonuçlanacağından bir kez daha emin oluyorum. (377) 10. 10. 1358

Burada genç bir çiftin nikâhını kıydım; genç kız, nikâhtan sonra, giderayak bir

kâğıt uzattı bana. Okudum, "gençlerimizin şöyle şöyle olması için dua edin... vs

"den sonra, sonunda" ben şehadete aşığım" diye yazmış... Bunun gibi çok var

daha... Bunlar, Allah Teâlâ’nın sizlerde meydana getirmiş olduğu - muazzam -

insanî değişimlerdir, kıymetini bilin, Allah tarafından hediye edilmiştir size

bu! (378) 12. 10. 1358

Gençlerimizin şehadete vurgun olduğunu biliyorsunuz; bunlardan bazıları

benimle görüşürken, bazı hanımlar, "şehid olmam için dua edin" diye yemin

verdiriyorlar bana; ben de onların şehid sevabı kazanması ve muzaffer olması için

dua ediyorum. (379) 26. 1. 1359

Bu hareket başlayalı beri her birkaç günde bir bazı kadınlar ve erkekler bana

gelip "şehid olmamız için dua edin" diye ısrar etmekteler; ben dua ediyorum ki siz

başarılı olasınız ve şehadetin sevabını kazanasınız, İslam için hizmetlerde

bulunasınız. Bu moral, ilerlemenizi sağlar, bu moral ve haleti ruhiyeyi ciddiyetle

koruyun. (380) 25. 2. 1359

Takriben hareketin ta başından - ki o zaman ben Necef’teydim([144]) -şimdiye

değin gençler kadınıyla, erkeğiyle gelip "bizim şehid olabilmemiz için duada

bulunun" diye rica ediyorlar. Ben de şehid sevabına nail olmaları için dua

ediyorum. Bir süre önce burada, Tahran'da bir nikâh kıydıydım, nikâhtan sonra

gelin hanım bir kâğıt verdi bana, açıp okudum, baktım ki "benim şehid olmam için

dua edin" diyor. Yeni evlenmiş, henüz yuva kurmuş genç kadın "dua edin ki ben

şehid olabileyim" diyor. Şehadete bunca vurgun olan ve şehid olabilmek için

başkalarının duasını isteyen bir millet, askerî müdahaleden korkar mı?! (381) 14. 3.

1359

Hanım ve erkeklerinden şehid vermiş, hem kadını hem erkeği şehadete vurgun

olan bir millete kimse zarar veremez. Milletin bu coşkun selinden ümit varız biz, en

ön safta da milletin en değerli kesimi olan ve İslâmî gayelerin ilerlemesi için

mücahedelerde bulunan muhterem hanımlar var. İran milletini - bu cihetle -

kutlarım! Hiçbir güçten korkumuz yoktur zira kadını erkeği - İslam uğrunda - can

vermeye hazır olan şehadet aşığı bir milletle hiçbir güç baş edemez. Sizin gücünüz

ilâhi güçtür. (382) 27. 5. 1359

Henüz yeni evlenmiş gelinleri ve damatları şehadet için gönüllü olan ve Allah

yolunda her şeye kendisini hazırlamış bulunan bir millet neden korkar artık?!

Şehadeti saadet bilen bir millet muzafferdir. Kendisini ve her şeyini İslam’a adamış

bir millet muzafferdir. Ölsek de, öldürsek de zafer bizimledir. (383) 17. 6. 1359

Bugün kadın erkek, büyük küçük halkımızın tamamı bugüne değin kendilerine

yapılmış olan ve bugün engellenmekte bulunan tecavüzlerin karşısına dikilmek ve

hürriyet, bağımsızlık ve zulümden kurtulma yolunda can vermek azmindedir; bütün

milletler ve bütün devletlerden bu insanî beklentimiz var. (384) 22. 11. 1359

Allah'ın selamı bu inkılâpta ve vatan müdafaasında yüksek şehadet

mertebesine nail olan kadınların üzerine olsun! (385) 4. 2. 1360

Kadınından erkeğine, büyüğünden küçüğüne, tamamının yüreği şehadet

aşkıyla çırpınan, şehid olabilmek için yekdiğeriyle yarışan, dünyevî ve hayvanî

şehvetlerden kaçarak gayb âlemine ve O Ulvî Dost'a inanmış bulunan bir millet, ne

kadar büyük olsa da uğradığı bu tür hasarlarla sahneyi terk etmez, mücadele

meydanından kaçmaz. (386) 22. 11. 1360

Bombardımanlar altında ve hastane odalarında hasta yataklarından şehadet

marşını terennüm ederek kopmuş kolları ve bacaklarıyla "insan yetiştirici cepheler"

e geri dönme hasretiyle tutuşan bu örnek kadınlar; erkekler ve çocuklar; bizim

tasavvur, ettiğimizin, filozoflarla ariflerin kaleme aldığının, sanatkârlarla

ressamların ifade etmeye çalıştığının çok ötesindedirler... Onların ilmî, mantıki ve

irfânî adımlarla bulduklarına, bunlar gaybî adımlarla ulaşmışlardır; onların kitap

sayfaları arasında aradığını bunlar Hak yolunda kan ve şehadet meydanında

bulmuşlardır. (387) 6. 6. 1362

Şehadet için yola çıkan, kadınıyla erkeğiyle şehadete âşık olan ve şehâdeti

haykıran bir millet falan şeyin yokluğundan, filan şeyin çokluğundan yakınıp

durmaz artık. Ekonomik duruma pek aldırmaz, ekonomiye bağımlı olan ve

ekonomiye bel bağlayanların derdidir çünkü bu. Allah'a bel bağlayan ve O'na gönül

verenler ise şu az, şu çok, şundan az geldi, bundan çok olmalı, fiyatı az olmalı,

fiyatı çok olmalı... vs. gibi şeylerle uğraşmazlar bile! (388) 29.11.1363

Siz, gelip Cuma namazını vuruyor - Cuma namazında bombalı terör eylemine

girişiyor - sunuz... Cuma namazını vurmakla milletimizi geriye adım atmaya

zorlayacağınızı sanıyorsunuz ha?! Cuma namazında -milletimizin - ne yaptığını

gördünüz işte! Gerçekten söylemeye değer, tarihi bir olaydır bu; orada olamayan, o

manzarayı gözleriyle görmeyen inanmaz buna; kadının kucağında çocuğu olduğu,

adamın yanında çocuğu olduğu halde hiç kıpırdamadan öylece durduğuna,

kalabalıktan gelen onca basınca rağmen kimsenin tınmadığına; bir taraftan o

namertlerin attığı bomba patlıyor - hemen yanı başında -, diğer taraftan da öylesine

makineli tüfeklerle taranma... Hepiniz gördünüz işte... Bütün bunlara rağmen halk

tam bir huzur ve güvenle oturmuştu öylece, kimse aldırmıyordu, kimse yerinden

dahi kıpırdamadı([145]). Bizim milletimiz böyle bir millettir işte. (389) 29. 11. 1363

CEPHE GERİSİNDE VE İSLAM SAVAŞÇILARINA DESTEK

HUSUSUNDA KADINLARIN ROLÜ

Tarihe bir bakın hele; tarihin başlangıcından bugüne değin nerede gördünüz

böyle bir şeyi; kadınların, gençliğini yaşaması gereken genç kadınlardan, ihtiyar

kadınlarına ve erkeklerine varıncaya kadar -tamamının - kendi ordusunu bunca

desteklediği, inkılâp muhafızlarına bunca destek verdiği bir halk nerede görülmüş?

Varsa, söyleyin, biz de bilelim; hani? Erkeklerle; inkılâp muhafızları, ordu,

jandarma kuvvetleri([146]) ve diğer bütün silahlı kuvvetlerle birlikte kadınların da

omuz omuza onlara destek verdiği böyle bir şey ne arar sizde?([147]) (390) 6. 8. 1359

Memleketimiz baştanbaşa savaş halinde işte; evlerdeki kızlar da savaş

halindeler, cephede savaşmakta olanlar için çalışmakta onlar da. (391) 12. 8. 1359

Irakta bunlara da([148]) böyle yardım eden bir köy bulabilir misiniz?! Onlar

zorla alıyorlar tabi, talan ediyorlar, zorbalıkla alıyorlar -köylülerden- Ama gençleri,

kadınları - cephe için gönüllü olarak -ekmek pişiren, paketleyen vb. hizmetlerde

bulunan - bizim köyler gibi -bir tek köy bulamazsınız Irak'ta. Böyle bir millet

kimden korkar artık? Niçin korksun ki?! (392)12.8.1359

Sizin savaş cephelerinde bulunduğunuz ve Allah yardımcıları olsun,

ordumuzun merkezlerde faal olduğu şu sırada - size ve - ordumuza kimler destek

vermekte şimdi? Sizler için ekmek pişiren o kadınlar, sizler için para bağışında

bulunan, gıda ve giyecek yardımı yapan, onca yardım malzemesi gönderen hep şu

Müslüman halktır. Televizyonunuza bir bakın; bir kadının elinde on tane yumurtası

var, onu getirip veriyor, on tümen parası([149]) olan bir çocuk getirip o on tümenini

veriyor... Bunlar niçin getirip veriyor bunları? İslam için getiriyorlar, İslâmi bir

ülke için veriyorlar bunları (393) 25. 8. 1359

Eğer Muhammed Rıza - şah - zamanında bir savaş olsaydı, mesela Ehvaz

şehrinde bir savaş olsaydı, Horasan eyaletindeki([150]) kadınlar onun - askeri - için

ekmek pişirirler miydi? "Inşaallah yenilir" diye dua ederlerdi belli ki; şimdi ise

durum böyle; dünyanın neresinde görülmüş böyle bir şey? Halkın devleti ve orduyu

böylesine desteklediği dünyanın hiçbir yerinde görülmüş şey değildir. Benzeri vuku

bulmuş değildir. Tarihte de bulamazsınız. Elinde on tümeni olan küçücük çocuklar

getirip orduya hibe ediyorlar onu; oradaki silahlı kuvvetlere bağışlıyor, 80'lik

nineler ellerindeki birkaç yumurtayı getirip veriyorlar... Çok değerli bir davranıştır

bu. Kıymetli şeylerdir bunlar, ama bu değeri korumamız gerekir, memleketimizin

zaferi de bu değerler içindir işte, kalplerin bu zaferi, memleketin zaferinden daha

önemli, daha üstündür. (394)

Halkımızın tamamı, sadece gençler ve cephedekiler değil, yaşlı kadınlarla

yaşlı dedeler ve henüz buluğuna dahi ermemiş küçük kız çocukları da zorluklarla

savaşmakta ve savaş meydanında varlık göstermektedir, herkes cephede

görmektedir kendisini (395) 28. 12. 1359

Orduya ve silahlı kuvvetlere cephe gerisi - lojistik - hizmetlerde bulunmakla

meşgul olan şu muhterem hanımları televizyondan gördüğüm zaman içimde onlara

karşı öyle bir değer duygusu hissediyorum ki başkasına karşı böyle bir değere kail

olmam mümkün değil. Çünkü onlar yaptıkları işlerin karşılığında bir mevki veya

makama sahip olabilmek ya da halktan bir şeyler koparabilmek gibi hesapların

içinde değiller, bilakis, cephelerde cihadla meşgul olduklarını söyleyebileceğimiz

isimsiz kahramanlardır onlar. Nitekim İslam Cumhuriyeti'nin; halkın bütün

kesimlerinin böylesine sahnede faal bulunmaları ve bütün kesimlerin her şeye

nezarette bulunuyor olmasından başka bir semeresi olmasaydı; bu bile tek başına

bir mucize sayılırdı, başkaca hiçbir yerde böyle bir bir mucizenin tahakkuk etmiş

olduğunu sanmıyorum, insanoğlunun elinin müdahalesi olmaksızın -gerçekleşmiş -

olan ilâhi bir hediyedir bu, Allah Tebarek ve Teâlâ bu hediyeyi lütfetmiştir bizlere.

Bize de bu nimetin kadrini bilmek ve cephe gerisinde hizmet vermekte olan ve

yerle bir olmuş veya yarı harabe hale gelmiş şehirlerdeki bu hanımlara, bu

bayanlarla çocuklara uymak düşer. İslam ahlakını, iman ve Allah'a bağlılığı

bunlardan öğrenmeliyiz biz.(396) 28. 12. 1359

Belki de tarihin hiçbir diliminde benzeri bulunmayacaktır bunun; küçük

çocuklar yaşı küçük gençler, kadınlar, yaşlı nineler, gelinler, damatlar, herkes bu

cephede hazırdır şimdi, savaş cephesi, bütün milletimizin katıldığı bir cephedir

bugün. (397) 16. 1. 1360

İran'da vuku bulan en büyük vakıa İran kadınlarında baş gösteren köklü

değişimdir. İran hanımlarının bu hareket ve inkılâptaki payları erkeklerden daha

fazladır. Cephe gerisinde faaliyetle meşgul bulundukları bugün de onların payı

diğerlerinden fazladır. Keza meslekleri olan eğitim işinde, ister çocuklarının, ister

daha küçük yaştaki bebeklerin veya sınıflarda ya da diğer yerlerdeki eğitim

konusunda da yine bu inkılapta büyük payları var. Hanımlardaki duygu ve şefkat,

onlara mahsus duygulardır, erkeklerde yoktur bu duygular; bu nedenle de cephe

gerisinde bu duygusallıklar nedeniyle hanımlardan sâdır olan şeyler, erkeklerde

görülenlerden çok daha fazla, daha üstün ve daha değerlidir. Hanımlar, taşıdıkları

ince duygular nedeniyle cephe için çok faydalı şeyler yaptılar ve hâlâ da

yapmaktalar. (398) 2. 3. 1360

Allah Tebarek ve Teâlâ, milletimize lütufta bulunarak bu zaferi ülkemize

nasip etti. Hanımların inanç ve sadakati neticesinde, umarız gelecekte bu milletin

ve İslam’ın dayanağı - hanımlar - daha güçlü olur ve siz muhterem hanımların çaba

ve gayretleri sayesinde memlekete öylesine gençler öyle fertler kazandırılır ki hem

zafere kadar cephede savaşı başarıyla götürürler, hem içeride, cephe gerisinde

bayındırlık ve ülke yararına olan diğer işlerde kıyam edebilirler. (399) 2. 3. 1360

İran ve İran'ın bütün Müslüman halkı orduyu sevmekte ve desteklemektedir.

Nitekim görüyorsunuz da; siz orada savaşırken halk da cephe gerisinde her nevi

yardımda bulunmakta, kimse mecbur etmediği halde hem de; hatta küçük çocuklar

bile kumbaralarını getirip hediye ediyorlar sizler için; yaşlı nineler kara gün için

sakladıkları altını getirip sizler için bağışlıyor.(400) 24. 3. 1360

Halkımızın bugün gösterdiği yardım ve destek gerçekten benzersiz bir hadise.

Kara gün için biriktirdiği ve yegâne tasarrufu olan küçük bir parça altınını getirip

Allah yolunda ve bu savaşın İslam lehine zaferi için infak eden kadınlara şahid

oluyoruz her gün. (401) 4. 3. 1361

Göçebe boylarının genel seferberliğine([151]) katılarak mali ve diğer

yardımlarını gönderen ve hem ileri hatlarda hem cephe gerisinde çeşitli

yardımlarını esirgemeyerek savaşçılarımıza moral veren ve askerlerimize samimi

ve sağlam bir destek oluşturup düşmanlarımızın oyunlarının anlaşılması ve

plânlarının suya düşürülmesine vesile olan siz aslan erkeklerle aslan kadınlara

selam! (402) 14. 3. 1361

İnsafla söylemek gerekirse, her şeyini getirip veren ve hiçbir karşılık da

beklemeyen bu değerli halk kitlelerine minnet borçluyuz biz; bir ömür boyu kara

gün için biriktirdiğini getirip İslam için veren o yaşlı ninelerden, kumbarasındaki

parayı getirip İslam’a bağışlayan - çocuk -lara varıncaya kadar hepsine borçluyuz.

Bu milleti tavsif edebilmem, onlardan hakkıyla teşekkürde bulunabilmem mümkün

değil, bu cihetle Allah Tebarek ve Teâlâ’dan onlara özel inayetlerini lütfetmesini

diliyorum. Allah Tealâ hepinizi korusun ve bu siperlerde dimdik ayakta kalmanızı

sağlasın inşaallah. (403) 25. 7. 1361

Kum halkına ve Kum'un değerli hanımlarına müteşekkirim ben; süper güçler

ve fasit güçlerle uğraşmakta olduğumuz ve İran'ın her taraftan onların saldırılarına

maruz kaldığı böyle bir zamanda siz hanımlar da cephe gerisindeki o

faaliyetlerinizle, cephedeki savaşçıların yaptığını yapmaktasınız aslında; onlar gibi

siz de faaliyetle meşgulsünüz: Bir yandan kendinizi, çocuklarınızı ve genç

hanımları eğitip yetiştirmekte, diğer yandan da cephedekilere destek verip - lojistik

hizmetlerde - yardımcı olmak - tasınız, son derece değerli ve takdire şayan bir

şeydir bu, Allah Tebarek ve Teâlâ indinde özel bir değere haizdir. (404) 22. 12.

1361

Millet yardım ediyor; şu çarşı pazardaki halk, köylerde, kasabalarda ve

şehirlerdeki halk yardım ediyor savaşa, cephelere ve cephe gerisine; kadınları,

çocukları ve büyükleriyle, herkes hizmetle meşgul işte. Bunlar yorulmuş değil!

Neden yorulsunlar hem?! İslam’dan yüz çevirir mi bu millet?! (405) 26. 5. 1362

Sizlerin ve değerli kardeşlerle bacılarınızın Kadir Allah Teâlâ’nın özel lütfuna

mazhar olan özel ihlâsınızla cephe ve cephe gerisindeki mücahedeleleriniz

olmasaydı sizin aziz ülkeniz İslam Cumhuriyeti'ni bu fırtınalı denizde boğabilmek

için el ele veren ve pazılarını- n gücünü- birleştiren Doğu, Batı ve bunların

yardakçılarının elinden hangi güç, hangi savaş silahı kurtarabilirdi sizi? (406) 18.

11. 1363

Bize düşen vazife, şehadet aşkı ve yiğitlikleriyle İslami ülkelerini savunan ve

tertemiz kanlarını vermek suretiyle bende vurulmuş bütün milletlerin hürriyet ve

bağımsızlık yoluna ışık tutan aziz savaşçılarımızdan, kendi acziyetimizi itiraf

ederek kadirşinaslıkta bulunmak ve İslami ve İslâmi beldenin mukaddes müdafaası

yolunda cephe gerisinde tam bir ciddiyetle aziz mücahidlere destek vermekte olup

bu uğurda hiçbir şeyini esirgemeyen, hiçbir ihmalkârlıkta bulunmayan değerli

analarla babalar, bacılar, kardeşler ve eşleriyle -mücadelenin - bütün sahnelerinde

varlıklarını gösteren inanç sahibi değerli milletimizin tamamına teşekkür

etmektir.(407) 10. 6. 1364

Siz hanımlar, siz bayanlar, şuna dikkat edin: Cephede öne doğru ilerlemek ve

önayak olmak nasıl erkeklerin vazifesiyse, sizler de cephe gerisinde yardımcı

olmakla muvazzafsınız.(408) 11. 12. 1364

Islama ve - İslam düşmanı - güçlerle onların aşağılık yardakçılarının şerrini

gidermek için kelle koltukta savaşan aziz İslam savaşçılarına daha fazla yardımda

bulunabilmeleri için Allah onlara tevfik inayet buyursun; Iraklı muhterem

hanımların bağışta bulunduğu pek değerli meblağ ulaştı. Allah Teâlâ’dan herkese

selamet ve saadet dilerim. (409) 28. 9. 1366

6. Fasıl

SÖMÜRÜ - EMPERYALİZM - VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA

YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİ

- Kendini Kaybetme Ve Batı Çarpılmışlığı

- Örtünme Yasağı / Kıyafet Devrimi!

- Kadınların Ismarlama Toplantı Ve Merasimlere Katılması

- Kadınlara Eşit Haklar İddiası

- Kızların Asker Olarak Orduya Alınması

- Kadın Erkek Karması

- Tağut Rejiminin Kadın Hürriyetinden Yanaymışçasına Görüntüsü

Sömürü -Emperyalizm- Ve Pehlevi Rejiminin Kadınlara Yönelik Plân Ve

Cinayetlerine Dair Bazı Konuşmaların Tam Metni

KENDİNİ KAYBETME VE BATI ÇARPILMIŞLIĞI

Siz hanımları haysiyet ve onurunuzdan etmek, haysiyetinizi elinizden almak

ve sizi batılılaştırmak için propaganda yaptılar. Makyajlar ille de Batı'dan gelecek,

moda ille de Batı'dan alınacak; her gün –moda- değiştikçe siz de değiştireceksiniz...

Her şeyiniz Batı’dan geliyordu sizin - Şah döneminde - propagandaydı işte,

herkeste alışmıştı artık. Yeni bir şey çıkacak olsa, meselâ bugün İngiltere'de şöyle

olmuş denilse hemen ötekiler bir kenara bırakılır ve o gelirdi, o - yeni - moda

getiriliverirdi. Sanıyorum taç giyme törenleri içindi; Farah -Dibaya bir elbise

hazırlayabilmek için modacılarla terziler defalarca uçakla ülkeye - gidip geldiler,

bilmem ne kadar da masrafı oldu; bir tek elbise için([152])!.. İşin komik tarafı, bir

konuşmasında “çocukların elbisesini giydirirken yanlışlık yapıyoruz, bununkini

küçüğe giydiriyoruz!" gibi bir laf da etmişti, gazeteler yazmıştı bunu. Modeli

belirleyebilmek için modacılar üç kere uçakla gidip geliyorlar, yüzellibin mi,

bilmem ne kadar tümen de para harcıyorlar bir tek elbisenin provası için... Nedir

bunların yapmak istediği - biliyor musunuz?. Sizi uyutmak istiyorlar - hepsi bu!-

(410) 12. 2. 1358

Bunlar insani eğitimi büsbütün ortadan kaldırdılar İran'da. Yerine batı eğitim

ve terbiyesini, üstelik batının doğru eğitimlerini de değil, bozuk ve ahlaksızını

yaydılar aramızda, şu, oğlunun([153])zamanında maneviyat daha fazla mahvedildi

hatta. Onun zamanında zulüm çok daha gözle görülebilir haldeydi; hanımlara daha

fazla eziyet ettiler, halkın diğer kesimlerine daha fazla eziyet ettiler - onun

zamanında- (411) 11. 4. 1358

Diyebilirim ki bu baba - oğul zamanında halkımızın diğer -kesimlerinden

ziyade hanımlar zulüm gördü. Rıza Şah döneminde bunların hanımlara neler

ettiğini sizler hatırlamazsınız belki; "İran'ı mesela, Avrupalılaştıracağız, İran'ı

yenileştirip modernleştireceğiz, İran nüfusunun yarısını topluma kazandıracağız"

gibi laflarla kadınların başına ne belalar getirdi bunlar, bilemezsiniz... (412) 11. 4.

1358

O hanımlara sesleniyorum - sizleri kastetmiyorum, sizler halk kitlelerisiniz,

ben öteki hanımlardan bahsediyorum - falan moda Batı'dan buraya gelmeli, filan

makyaj Batı'dan buraya aktarılmalı gibi laflar edip orada bir şey olur olmaz aynını

burada taklit etme sevdasından vazgeçmedikçe adam olamayacağınız gibi, bu

halinizle bağımsız da olamazsınız; eğer bağımsız olmak ve bağımsız bir millet

olarak tanınıp gerçek bir "millet" olmak istiyorsanız bu Batı taklitçiliğinden

vazgeçmeniz gerekir. Bu taklidi sürdürdüğünüz sürece bağımsızlık ve istiklal gibi

arzularınız olmasın boşuna. (413) 17. 6. 1358

Gençlerimizi yoldan çıkarmak için icad ettikleri her şey Batı'nın -uğursuz -

armağanlarıydı; yani bütün plânları hem erkekleri hem kadınları yoldan çıkaracak,

onların insanî bir rüşde ulaşmalarına mani olacak vesileler bulup

hazırlamaktı (414) 22. 6. 1358

Kadınları ahlâksız erkeklerin ve gençlerin oyuncağı haline getirmek isteyenler

haindirler. Kadınlar oyuna gelmemelidirler; süslenip püslenip üstü açık hallerde

dışarıya çıkmanın kadınlığın gereği olduğu gibi bir yanılgıya düşmemelidirler.

Kadının konumu bu değildir; kuklacılıktır bu, kadın-ın konumu - değil! (415) 12.

11. 1358

Zehirli yanlış kalemlerle kültürsüz konuşmacıların konuşmaları, siyah Pehlevi

döneminin bu yüz kızartıcı ve esaretle geçen yarım yüzyıllık sürecinde kadını bir

eşya ve meta haline getirmeye çalıştı ve direnci zayıf olanları öyle mekânlara

çektiler ki kaleme almak mümkün değil. O cinayetlerin bir kısmını merak edenler

Rıza Han döneminin zorunlu kıyafet devrimi ve tesettürün zorla kaldırıldığı o siyah

günlerin serseri ve rezil gazete, dergi ve şiirlerine bakabilir, o zamanın fesat

merkezleriyle ahlaksızlık yuvalarının durumunu inceleyebilirler, Yüzleri kara

olasıcalar! O – sözüm ona - aydın - geçinen - kalemleri kırılasıcalar! Özgür

erkekler ve özgür kadınlar adıyla işledikleri o cinayetlerin dünyayı sömüren

emperyalistlerle beynelmilel canilerin plânları dışında gerçekleştiği de

zannedilmesin! (416) 15. 2. 1359

Hep söyleye geldiğim şeylerden biri de şudur: Bizi öyle bir hale getirdiler ki

ya Batılı olmamız gerekiyor, ya da "hiç"! -Meselâ- genç bir hanım tepeden tırnağa

batılı bir görünüm içindeyse eğer çok prestijli ve değerli bir konuma girivermekte,

diğer Müslümanlar gibi - tesettürlü -olması halindeyse "çok geri kalmış"

oluvermektedir! İlericilik veya gericiliğin ölçüsü "batılılaşma" ydı yani; elbisesi

şöyle olacak, ayakkabısı şöyle olacak veya mesela kullandığı her şey yurtdışından

gelmiş olacaktı... vs. Tüketici olarak yetiştirdiler bizi, - evet - bunun - onları taklit

edip sadece onların mallarını tüketmemiz - için tüketici haline getirdiler

bizi(417) 17. 12. 1360

O zamanı hatırlayanlar bu alçak hainin, vatansız yardakçılarının da yardımıyla

neler yaptığını, plânlarının bir an önce hızla gerçekleşmesini sağlayabilmek için

mazlum hanımları birer tüketiciye dönüştürerek yoldan çıkarıp ahlaksızlıklara

sürükleyecek yollara başvurduğunu bilirler. O kara günleri görmeyen nesil hep o

çağın yadigârları olan kitaplara, şiirlere, yazılara, tiyatrolara, gösterilere, gazetelere,

dergilere, fuhuş ve kumar merkezlerine, şarap satan mekânlar ve sinemalara

bakacak veya -o dönemi - görenlerden soracak olurlarsa - facianın boyutunu -

anlarlar. Kadına; bu "insan yetiştirici ve eğitici" kesime "modern ve ileri kadın" (!)

gibi cafcaflı isimler ve aldatıcı görünümler altında ne zulümlerde bulunduklarını,

ne hıyanetler işlediklerini de sorsunlar onlardan... (418) 25. 1. 1361

İster kadın, ister erkek olsun, her iki kesime de baktığınızda halkın değer

ölçüsünün giyim - kuşam tarzı olduğunu görürdünüz, insanlar giyim tarzı, elbisenin

dikişi, makyaj ve süslenmeleriyle değer kazanıyorlardı. Kim daha iyi giyinmişse,

kim daha şık geziyorsa halkın nazarında o daha değerli ve daha bir başkaydı;

Avrupa stili makyaj yapan ve giyim kuşamını oradan aldığı ilhamla belirleyen bir

kadın diğer kadınların nazarında da daha değerli ve prestijli sayılıyordu; tabi

çoğunluğun nazarında - durum böyleydi ve - değerler hep maddiydi, maddi şeylerle

ölçülmedeydi (419) 5. 10. 1361

Son yüzyıllarda, bilhassa yakın tarih boyunca her nevi ilerleme ve

kalkınmadan mahrum bıraktılar bizi- Baştan Pehlevi sülalesi gelmek üzere hain

devlet adamları ve kendi özümüze ait her şeye karşı olan propaganda merkezleri,

kendisini küçük görme ve aşağılık duygusuna kapılmalar bizi ilerleme yolunda

yapılabilecek bütün faaliyetlerden alıkoydu. Türlü malların ithali, bayanları ve

erkekleri, özellikle de genç kesimi makyaj, süs ve konfor malzemeleri gibi ithal

malları ve çocukça oyunlarla oyalama, aileleri yanşa sokma ve alabildiğine

tüketicileştirme -ki bunun da pek acı hikâyeleri vardır - ve faal üyeler olan gençleri

fuhuş ve ayyaşlık merkezleriyle oyalayıp mahvına sebep olma... ve inceden inceye

hesaplanmış bu gibi onlarca felâket, ülkeleri hep geri kalmış bir halde tutmak

içindir. (420) 15. 3. 1368 (Vasiyet)

ÖRTÜNME YASAĞI / KİYAFET DEVRİMİ (!)

Din adamının dediği şudur: Bu utanç verici örtünme yasağı veya -başka bir

deyişle - bu "süngü zoruyla kıyafet devrimi" memlekete maddi ve manevi zararlar

verecektir ve Allah ve peygamberinin kanununda da "haram" dır! Din adamı şunu

demektedir: Ecnebi artığı olan o fötr şapka bir İslam ülkesi için utanç ve

yüzkarasıdır, istiklal ve bağımsızlığımızı lekelemektedir ve Allah'ın kanununa göre

de "haram" dır.

Keşful Esrar s: 213

Memleketin medenileşme ve kalkınmasını, kadınların sokaklarda

çıplaklaşmasında gören ve "örtünme yasağıyla birlikte ülke nüfusunun yarısı

topluma yararlı hale gelecektir" gibi ahmakça sözler sarf eden - ki nasıl yararlı

olacakları da şimdiden malum zaten - 1er, memleketin akıl ve mantık çerçevesinde

ve Allah'ın hükümleri ve akıl - mantık kanunlarıyla idare edilmesini

istememektedirler.

Keşful Esrar, s: 224

Biz diyoruz ki memleket kanunları ve adalet kurallarına ters düşerek "polis"

adı altında bir grup yamyam hayvan sürüsünü şehirlere ve köylere salıp Müslüman

halkın suçsuz günahsız iffetli ve namuslu kadınlarına musallat ederek onların ırz ve

iffet örtüsünü süngü zoruyla çekip alan ve Müslüman hanımların çarşaf ve

başörtülerini yağmalayıp talan eden ve yanında erkeği bulunmayan iffet sahibi

kadınları çizmeli tekmeler altında ezerek karınlarındaki mazlum bebeklerini

düşürten bir devlet ve hükümet zalim bir devlettir, zalim bir hükümettir ve böyle

bir devlete yardımda bulunmak küfre denktir ve biz diktatörce yönetimi "zalim" bir

yönetim saymakta, yöneticilerini "zalim" bilmekteyiz! Bu sözlere itirazınız varsa

söyleyin, söyleyin ki rezaletiniz daha da artsın!

İran'ın mazlum halkı kadınlara ve onların masum ve mazlum bebeklerine öyle

davranan ve yüzsüzlükler, rezaletler ve zulümlere irtikâp eden o günlerin diktatör

yöneticilerinin yüzünü dahi görmek istememektedir bugün. Keza kim o - zalim

diktatörleri muhterem ve saygıdeğer bilirse şeref ve insafın zerresi yok demektir

kendisinde. O kaçak diktatörün zalimane işlerine - ki bunların en fecisi kadınların

örtülerinin zorla açılması olan kıyafet devrimiydi - destek veren o gazeteler

vahşiyane diktatörlük aslına yardakçılıkta bulunmaktadırlar ki onların gazetelerini

meydanlarda ateşe verip yakmak gerekir.

Keşf'ul Esrar s: 239

Polis ve bekçinin halkın asayiş ve güvenliğini sağlayacağı yerde çizmeler ve

süngülerle mazlum ve masum hanımların örtülerini zorla açmak veya genel fuhuş

yaratmak ya da yine kendileri o utandırıcı melon şapkayı giymek için o yollara

başvurduğunu gören halkın, bütün bunlara rağmen yine de vergiyi devletin hakkı

olarak görmesini - ve devlete vergi ödemeyi bir vazife telakki etmesini - mi

bekliyorsunuz?!

Keşf'ul Esrar s: 250

Memleket böyle ilerleyecek diyerek elalemin genç kızı - kadınıyla dans edip

içki içerek serserilik yapmak isteyen bu şehvetperest hayvanlar, hassas

gençlerimizin iffet ve dürüstlüğünü yele veren ve Rıza Han'ın bu memlekete yaptığı

en büyük ihanetlerden biri olan "kadınların örtünmesini zorla engelleme"

ihanetinden bir türlü vazgeçmemektedirler. Hâlbuki çok geçmez, dindar insanlar

yakında Allah'ın izniyle demir yumruklarla onların o beyinsiz kafasını parçalayacak

ve o şehvetperestliklerini başlarına yıkacaklardır.

Keşf'ul Esrar s: 283

Bu ülkeye "ne mutlu" dediğiniz o mutluluklar nerede, hani?!

Evet, o mutluluk denilen şeylerden geriye kalan, başkalarının artığı bir melon

şapkayla kadınların örtüsünün zorla açılması şeklindeki iffet ve namusa aykırı, ev -

bark yıkan - ters uygulamalar ve birkaç büyük cadde ve sokak ve servet

kaynaklarımızın talan edilip ahlâki erdemimizin yağmalanmasından ibarettir

bugün; bu mutluluklara bakarak - geriden gelen - diğer mutlulukların ne olduğunu

varın siz düşünün artık!

Keşful Esrar s: 292

Hanımları, o malum toplantılara katılmaya zorluyorlardı. Erkekler, o ahlaksız

toplantılara hanımları ve kızlarıyla birlikte katılmaya mecbur edilmekteydi. Hatta

Kum'da; ulemanın merkezi olan Kum kentinde de buydu durum; diğer bütün

şehirlerde de aynı durum vardı (421)11. 9. 1341

İşte; örtünme yasağı rezaletinden yirmi küsur yıl geçiyor, bakın görün

yaptıklarınızı: Kadınları devlet dairelerine soktunuz, hangi daireye girdilerse felç

oldu orası! (422) 11. 9. 1341

Niçin 17 Dey'in bayram olarak([154]) kutlanmasına izin veriliyor hâlâ?

Menfurluk ve iğrençliktir böyle şeyler, memleketin saltanatını

iğrençleştirmeyin bu gibi şeylerle! Biz nasihat ediyoruz, bu 17 Dey'i bırakın artık!

Neyin fesad olduğunu biliyoruz biz! Bu memleketi korumaya bakın; memleketin

ilerlemesi 17 Dey'lerle olacak şey değildir! (423)11. 9. 1341

Şu örtünme yasağından Iran milletinin neler çektiğini bir Allah bilir...

insaniyet örtüsünü de yırtıp parçaladı bunlar!.. Ne kadar kadına saygısızlıkta

bulundular, ne kadar insanın onurunu çiğnediler, bir Allah bilir! Süngü zoruyla

âlimleri zorladılar, hanımlarıyla eğlence merasimlerine, halkın gözyaşlarına ve nice

acılara mal olan o tür toplantılara katılmaya zorladılar... Halkın diğer kesimlerine

de ayni şeyi yaptılar, grup grup davet ediyor, aileleriyle birlikte zorla sokuyorlardı

öyle toplantılara. Evet, kadın özgürlüğü dedikleri şey buydu işte; saygın insanları,

tacirleri, âlimleri ve esnafı "kendileri bu kutlamaları tertiplemişler" diyerek süngü

ve polis zoruyla bu toplantılara sokuyorlardı... Bu - kendi deyişleriyle, sözüm ona -

eğlence merasimlerinin bazısında halk o kadar ağladı ki; - yetkililerin - zerrece

utanma duyguları olsaydı, o eğlenceyi tertiplediklerine pişman olurlardı.(424) 19.

20. 56

Bir insanın Müslüman olup da bu yüz kızartıcı örtünme yasağını kabul etmesi

mümkün müdür? Nitekim Iran kadınları da ona karşı ayaklandılar "biz böyle bir

şey istemiyoruz!" dediler Evet, bizim hür olmamız gerekir, ama bu herif - Rıza Han

-" "siz hürsünüz, serbestsiniz, ama ille de çarşafsız ve başörtüsüz olarak okula

gitmeniz gerekiyor!" diyor! "Hem özgürmüşüz, hem de ille de örtünmeyeceğiz?!"

Ne biçim özgürlük bu?! (425) 29. 11. 1356

Bugün 17 Dey... Ben hatırlıyorum; şu beyefendi de hatırlıyordur belki, bizim

yaşımızda olanlar hatırlarlar bu herifin 17 Dey günü ne arsızlıklar yaptığını, bu

millete ne baskılar uyguladığını, ne namusları çiğnediğini, 17 Dey'de ne kadar

kadının bebeğini düşürdüğünü; şu 17 Dey ve onu takip eden günlerde bu herifin

cellatlarının, memurlarının halka ne zulümlerde bulunduğunu, kadınlara ne

zulümler ettiklerini, kadınları zorla evlerinden çekip çıkardıklarını... Sizin - şahın -

babanız yaptı bunları işte!... Teferruatını veremiyorum ben, onun yaptığı o işleri -

kepazelikleri - tafsilatıyla açıp söyleyebilmek mümkün değil, öbür dünyada belli

olacak orası... Bu dünyada biz anlayamayız bunu, onun ne - hunhar - canavar

olduğunu bu dünyada anlayabilmemiz mümkün değil.(426) 17. 10. 1357

Bu baba – oğul([155])'un ülkemizi ne hale getirdiğini bir, Allah bilir ... Allah

bilir ya, tarih boyunca bunlar gibi ihanet eden olmadı İran'a. İkibinbeşyüz yıl veya

daha fazla süre boyunca İran'da gelmiş geçmiş bütün krallar şahlar hep haindi, -

millete - ihanet etti hepsi de, hatta iyileri bile hıyanetkardı aslında, ama hiçbirinin

ihaneti bu ikisininki kadar değildi. Bunların kendi ülkelerine ne ihanetlerde

bulunduklarını bir Allah bilir; bunların işlediği cinayetler çok fazlaydı,

hıyanetleriyse cinayetlerinden de fazlaydı! Rıza Han dönemini çoğunuz bilmez -

hatırlamaz - belki; biz ne sahneler gördük o zaman... Şu Kum'da, şu Kum'un

muhterem hanımlarına, bütün şehirlerde muhterem hanımlara neler etmediler... Ona

- Rıza Han'a - öğretenlerin - ecnebi akıl hocalarının - işiydi bu, kıyafet devrimi adı

altında kadınlarımızın tesettürlerini zorla açtılar, İslam’ı ayaklar altına aldılar,

müminlerin onurunu çiğnediler, kadınlarımızın haysiyet ve onurunu çiğnediler

alabildiğine... Onun memurları kadınlarımıza neler etmediler ki... Örtülerine... O

şekilde hem de... Ne kadar çarşaf ve başörtüsü yağmalandı - kalleşçe - bunlara

bizzat şahittik biz; onun oğlunun -Muhammed Rıza Şah - "büyük medeniyet" (!)

adı altında bu memlekete neler ettiğine de bizzat sizler şahit oldunuz... (427) 17.

12. 1357

Kum'un hanımlarına bunların neler yaptığım bilemezsiniz siz .... Bir karakol

âmiri vardı, şimdi hayatta mı, yoksa ölüp gitti mi, bilmiyorum; hanımlara çok feci

davranıyordu. Anlatılanlara göre bir gün burnu kanadığı için, oturmuş... Burnundan

kan damlıyor... Bu sırada oradan geçmekte olan bir kadına ilişiyor gözü, kadın

çarşaflı veya başörtülü... Adam burnunun kanını unutarak kadıncağıza saldırıyor...

Böyleydi bunlar işte... Nitekim şu sonlarda da bunların millete neler ettiğini, bütün

şehirler ve kasabalarda ne katliamlarda bulunduklarını, bizzat Kum'da ne

felâketlere yol açtıklarını hepiniz gördünüz, şahid oldunuz.(428) 8. 1. 1358

Şehirlerde, kasabalarda, köylerde öyle şeyler oldu ki, ağza alınıp söylenecek

gibi değil... Bizim kadınlarımız öyle şeyler - gördüler ve -bilirler ki, tarihin

yüzünün karasıdır... Burada neler yaşandığını, neler olup bittiğini bilemezsiniz...

Burada, din adamlarının merkezi olan şu Kum şehrinde neler yaptıklarını, kadınları

gidip o kutlama ve eğlencelere katılmaları için evlerinden nasıl çekip dışarıya

çıkardıklarını, örtünme yasağını kutlamaları için kadınları nasıl zorladıklarını -

bilemezsiniz.(429) 3. 2. 1358

Asıl maksatları ahlaksızlık ve sapma yaratmaktı, ıslahat ve düzeltme gibi bir

gayeleri yoktu asla. Asıl gaye, bir memleketin ilerleyip kalkınmasına izin

verilmemesiydi. Binaenaleyh Rıza Han'ın Türkiye ve Batı'ya bakarak uyguladığı ve

esasen uygulamakla görevlendirilmiş olduğu o "örtünme yasağı" nın

memleketimizin maslahatına aykırı olduğunu buradan da anlamaktayız. (430) 26. 2.

1358

Şunu bilmeniz gerekir ki memleketimizin bütün fertleri baskı altında

bulunuyordu. Örtünme yasağı adına ve milleti mahva sürüklemek gayesiyle bundan

öncekinin([156]) o girişimi sırasında şu Kum'da diğer yerlerden daha fazla baskı

uygulandığı söylenebilir, Tahran ve diğer yerlere de öyle; her yere baskı

uyguladılar. (431) 23. 3. 1358

Halkın rahatsızlığına yol açan şeyler yapıyordu; meselâ örtünme yasağı

hadisesi gibi ... Örtünme yasağından o dönemde halkın neler çektiğini bilmezsiniz

siz, memurlar halka neler ettiler, kadınlara nasıl davrandılar bilemezsiniz, halk pek

rahatsızdı, ne var ki güç fazlaca artmıştı, halkı yönlendirebilecek bir - lider veya -

güç de yoktu, dolaysıyla da - halkın -elinden bir şey gelmiyordu, ama ukdeler pek

artmıştı - halkın içi şah rejimine kin doluydu / çev /(432)6. 3. 1358

Çoğunuz hatırlamaz belki, ben hatırlıyorum; bunlar Rıza Han döneminde

"ittihad -ı şekil (kıyafet birliği)"([157]) adı altında ve "örtünme yasağı" adına neler

neler yaptılar, ne ahlâksızlıklarda bulundular bu memlekete, ne zorbalıklarda

bulundular, çarşaflarını veya başörtülerini zorla açmak için saldırdıkları nice

kadının karnındaki çocuğunu düşürdü bunlar ...(433) 14. 8. 1358

Kum'da bulunduğum o son yıllardı, belki de akabinde 15 Hordad hadisesinin

vuku bulduğu o son seneydi; - rejime bağlı - kadınların Rıza Şah'ın mezarına gidip

şu örtünme yasağıyla ilgili olarak orada gösteri yapmak istediklerini duydum. Kum'

daki devlet yetkilileri yanıma geldiler, "Böyle bir şey yapılacak olursa halka,

Guherşâd Camii'nde yaptığınız katliam için([158]) matem tutmasını ilan ederim, her

biriniz ilgili bakanlığınıza böylece bildirin bunu!" dedim; bildirdiler ve o gösterinin

tertiplenmesinden vazgeçti rejim. Velhasıl halkımızın inanç ve gerekli yaşam

prensiplerine tamamen ters cihette bir durum yaratmışlardı. (434) 19. 6. 1359

Örtünme yasağı meselesi - rejimin iddia ettiği gibi - mesela on milyon kadım-

n işgücünü - topluma kazandırmak değildi asla; bunlar, bizim esaretimiz için -

yapılan plânların bir parçasıydı ve - yurtdışından gelen direktiflerdi aslında.

O hadiseleri hiçbiriniz hatırlamaz belki de, o zaman çok küçük yaşta olanlar

bilmez tabi, ama bunların yaptığı ve Rıza Han'ın oğlunun daha sonra "özgür

kadınlar" ve "özgür erkekler" adını verdiği "örtünme yasağı" olayının acısını hâlâ

dimağımda duymaktayım ben... Şu muhterem hanımlara neler ettiklerini, halka

nasıl davrandıklarını bilemezsiniz... Hem büyük tüccarları, hem esnafı, hem din

adamlarını, zorla o eğlence toplantılarına katılmaya zorluyor, "ille de hanımlarınızı

da getireceksiniz!" diyorlardı, uymayacak olurlarsa dayak atıyorlardı, arkasından

söylentiler yayıyorlardı, akla gelecek her şeyi yapıyor, her şeyi söylüyorlardı,

bunların gayesi kadınları gençlerin elinde vakit öldürmeye yarayan birer oyuncağa

dönüştürmekti, esaslı işlere girmesini istemiyorlardı. Gençlerimizin,

üniversitelilerimizin, diğer halk kesimlerinin bir lahza olsun kendi hallerini, kendi

memleketlerinin durumunu düşünmemesi için çeşitli yol ve yöntemleri vardı

bunların...

Örtünme yasağı öyle rezaletler çıkardı ki... Muhterem kadınlara neler

etmediler, ulemaya neler etmediler, hatta merhum Kâşani Efendi'ye([159]) bile gittiler

"ille de sizin de katılmanız gerekiyor bu toplantılara, siz de eğlence toplantıları

tertipleyeceksiniz!" dediler, o da "bunu diyen... ok yemiş!" diyor, memurlar

"efendim, emir çok yukarıdan, onlardan geliyor" deyince "ben de onları

kastediyorum zaten!" diyor. Evet... Bunlara bile gelip böyle tekliflerde

bulunmuşlardı. Şehirlerle kasabalarda, köylerde, bütün taşrada, hatta Kum'da bile...

Kum'da öyle bir rezillik yaptılar ki ağza alınacak gibi değil... Bütün bunlar şu

gençleri, şu gafil erkekleri ve kadınları sahneye sürüp oyalamak ve birbirleriyle

meşgul hale getirerek esas meseleleri düşünmelerine engel olmaktı. Bunlar öyle

fuhuş merkezleri açtılar, öyle yaydılar ki; Tahran'dan Tecriş'in ta ötesine kadar

yüzlerce pislik yuvası, meyhane vs. vardı, hepsinde kadın olduğunu gördünüz([160]),

binaenaleyh gençlerimiz, halkımız, düşünmeleri gereken esaslı meselelere kafa

yoracak zaman bulamıyordu artık; ne kadını, ne erkeği - ilgilenmiyordu esaslı

meselelerle. - (435) 19. 6. 1359

Plânları; anlamaz zorba haydut Rıza Han döneminde o rezilâne "örtünme

yasağı" nı çıkarmak suretiyle, toplumu eğitip yetiştirmesi gereken bu aziz kesimi -

kadınları- toplumu ahlaksızlaştırıp bozan bir kesime dönüştürmekti. Bu plân sadece

siz hanımlara yönelik de değildi, genç erkekleri de fesad yuvalarına sürüklemek ve

onları istedikleri gibi eğitip - mesela- memleketleri başkalarının eline geçecek olsa

buna karşı kayıtsız kalacak veya böyle bir durumu onaylayacak

şekilde([161]) yetiştirmek istiyorlardı. (436) 25. 12. 1359

Rıza şah zamanı bundan daha iyiydi diyen sizler([162]), Rıza şah zamanında ne

haldeydiniz - unuttunuz mu - ?!! Siz bir tarafa, bizim merhum şeyhimiz rızvanullah

aleyh nehaldeydi - unuttunuz mu - ?! Bir olayda, muhtemelen örtünme

yasağı olayında merhum şeyh rahmetullah, merhum Ağa Şeyh

Abdulkerim([163]) rızvanullah aleyh, Rıza şaha bir mektup yakarak -örtünme

yasağı hususunda- onu uyaracak oluyor, Rıza şah cevap dahi vermiyor

mektuba! Başbakan "Padişah hazretlerine ulaştı mektubunuz, ama cevaben,

siz kendi işinize bakarsanız daha iyi olur buyurdular!" diyor! (437) 1. 1. 1361

Şu baba - oğlun saltanat dönemi boyunca bu memleketin yaşadığı sıkıntılara

ben başkalarından daha iyi şahid oldum belki de; ömrü benim kadar vefa etmediği

için o meselelere şahid olabilecek çok az insan kalmıştır şimdi.

Siz hanımlar çoğunuz o dönemi hatırlamazsınız, o üzücü

dönemi hatırlayabilecek olanlarınız çok azdır şimdi. O dönemde, Iran

nüfusunun yansını faal hale getireceğiz diyerek o zalim ve cani haydut korkunç

bir cinayet işledi: örtünme yasağı cinayeti! Böylece, İran nüfusunun yarısını faal

edeceğiz derken, diğer yarısının, yani erkeklerin de çoğunu faaliyetten

ettiler; yetiştirdikleri o süs bebeklerini bütün devlet dairelerine

yerleştirdiler, sokaklara saldılar; devlet dairelerinde olanlar, oradaki diğerlerini de

çalışmaktan alıkoydular, sokaklara dökülenler de gençlerimizi fesat ve ahlaksızlığa

sürükleyerek faal olmalarını engellemiş oldular. Kendi deyişleriyle doğu

medeniyetini İran'a sokmak istiyorlardı; öyle bir ortam yarattılar ki büyük İslam

medeniyetini de mahvedip ortadan kaldırdılar. (438) 22. 12. 1361

Tâğuti Pehlevi rejimi döneminde muhterem hanımlara yapılan zulümler kadar

erkeklere zulmedilmedi İran'da İslam’a göre yaşamak, giyim ve davranışlarında

İslam’ın emirlerini esas almak isteyen hanımlar Rıza Şah ve - onun oğlu -

Muhammed Rıza rejimi dönemlerinde farklı şekillerde, olmadık zulümlere maruz

kaldılar. Ben Rıza Şah rejimi dönemini hatırlarım, siz iyi ki o günleri görmediniz...

O dönemde hanımlara yapılanlar anlatılabilir şeyler değil çünkü ... O dönemde

milletlin bu - kadın - kesimine - reva görülenleri ifade edebilmek mümkün değil.

Kadınlara o dönemde yapılan baskıların, o ahlâksız şahın zamanında hanımların

katlandığı o musibet ve sıkıntıların haddini hesabını belirleyebilmek mümkün

değil. Muhammed Rıza döneminde ise bu dönem ve durumlar apayrı bir hale

dönüştü, öyle ki Muhammed Rıza dönemi cinayetlerinin niteliği çok daha feci oldu.

O - Rıza Han - dönem zorbalık, - alenî - baskı, dayak, vurup götürmek, kadınların

çarşaflarını ve örtülerini başlarından çekip yırtmak; kadınların saçlarına el uzatma

cüreti gösterip saçlarını çekmek... gibi facialarla geçti; bu ise - Rıza Han'ın oğlu

devrik şah - Muhammed Rıza - esasen kadınların iffet ve namuslarına karşı

ayaklandı, yani İran'ın her şeyine karşı ayaklandı ki biri de İran'ın kadınları oldu;

bunlar görülmemiş bir şekilde, özel bir dizi komplo ve plânlar uygulayarak

kadınları fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek, namus ve iffeti toplumumuzdan

büsbütün silmek istiyorlardı, ama Allah'a hamdolsun İran'ın kadınları direndiler ve

rejimin kendi yardakçıları olan Batı çarpılmışı bir avuç çömezden başka bütün

bacılar direndiler. (439) 19. 1. 1363

İffetli Müslüman hanımların iffet çarşafını başlarından çekip alan şey nefis

için kıyam" oldu, dine ve kanuna aykırı bu olay şimdi de([164]) memleketimizde

süregitmekte ve kimse bunun aleyhine tek kelime söylememektedir (440) 11

Cemadi'elevvel 1363

O zamanlar öyle propaganda yapmışlardı ki kadın, giyinmesi gereken r.:

şekilde giyinmeye cüret edemiyordu, gizlice dışarı çıkıyordu -örtünenler...

Kendilerini - iffet ve örtülerini - korumak isteyenler ya evden dışarı çıkmıyor, ya da

geceleri gizlice, saklana saklana bir taraftan bir tarafa gidebiliyordu... Diğer

konularda da durum, bildiğiniz gibi, aynıydı. (441)5. 6. 1364

KADINLARIN ISMARLAMA TOPLANTI VE MERASİMLERE

KATILMASI

Bu okuma yazması olmayan haysiyetsiz hükümetin([165]) işbaşına geçer

geçmez ilk adımda İslam’ı hedef aldığını gördük; gazetelerde iri puntolarla

kadınlara seçimlere katılma hakkı tanıdıklarını yazdılar, ama bir şeytanlık

düşünüyorlardı. Halkın, İslam’ın ve Kur'an'ın çiğnenip iptal edilmekte olduğunu

anlamaması için kamuoyunun dikkatini bu mevzuya çektiler. Dolaysıyla burada

beylerle birlikte toplanıp da meseleye çözüm yolu bulabilmek için müşaverede

bulunduğumuz ilk toplantıda bizim de dikkatimiz o noktaya çevrilmişti, ama daha

sonra etraflıca mütalâa ettiğimizde meselenin kadın meselesi olmadığını anladık, o

küçük bir meseleymiş, asıl mesele - bunların – İslam’a karşı savaş açmış

olmalarıdır! (442) 10. 1. 1341

Şah’a Telgraf

Bismillahirrahmanirrahim

Sayın şah hazretlerinin mübarek huzurlarına Selam ve duadan

sonra([166]) gazetelerde de yayınlandığına göre hükümet "Eyalet ve Vilayet

encümenleri seçimlerinde([167]) seçmen ve adayların Müslüman olma kaydını

getirmemiş ve kadınlara da seçme hakkı tanımış... Bu durum değerli İslam

ulemasıyla diğer Müslüman kesimlerin rahatsızlığına sebep olmuştur. Memleketin

salâh ve hayrının din-i mübin-i İslam hükümlerinin korunması ve - vatandaşların

gönüllerinin huzur içinde bulunmasında olduğunu siz de pekâlâ takdir edersiniz.

Memleketin resmî dini olan mukaddes İslam dininin prensiplerine aykırı mevzuatın

hükümet ve parti programlarından çıkarılması yolunda lütfen gereken emirleri

veriniz ki Müslüman milletin duasına vesile olabilsin. (443)

Duayla: Ruhullah Musevi '7. 7. 1341

Esedullah Âlem'e Telgraf

Bismillahirrahmanirrahim

İran Başbakanı Sn. Esedullah Alem Bey'in Dikkatine – Tahran

Meclislerin uzun bir tatil geçirdiği bu ara dönemden sonra hükümetin,

mukaddes şeriat hükümleri ve anayasanın açık maddelerine aykırı birtakım

uygulama ve girişimlerde bulunmayı düşündüğü görülüyor!.. İslam, anayasa ve

Şûra Meclisi'nin sarih kanunlarına aykırı davranmanızın hem şahsınız, hem

hükümet kabineniz için Kadir-i Kahir Allah Tealâ'nın mukaddes indinde ve

Müslüman halkta kanun nazarında zâtı âlinize çok ağır bir mesuliyet

yükleyeceğinden kesinlikle emin olunuz!!.. Kadınların meclislere, Eyalet ve

Vilayet Encümenleri ve Belediye'ye girmesi İslam’ın muhkem kanunlarına aykırı

olup([168]) bunun teşhisi de, anayasada da sarihen belirtilmiş olduğu üzere fetva

yetkisine sahip büyük ulema ve müçtehitlerin uhdesine bırakılmıştır ve onlardan

başkasının bu hususa karışma hakkı bulunmamaktadır, İslam fakihleri ve

Müslümanların taklid mercii müçtehidiler bunun haram olduğuna dair fetva vermiş

ve vermektedirler. Binaenaleyh kadınlara seçim hakkı tanınması ve hangi

merhalede olursa olsun seçilmelerinin sağlanması, anayasanın 2. tamamlayıcı

maddesinin sarih hükmüne aykırı olup hk. 1325 Rebiussani'de onaylanan ve

yürürlüğe giren Şûra Meclisi kanunuyla da kadınların Eyalet ve Vilayet

Encümenleri'yle Belediye encümenleri seçimlerine seçmen ve aday olarak

katılması yasaklanmıştır. Bu hususta ve Vilayet Encümenleri kanununun 7. ve 10.

maddeleriyle Belediye Encümeni kanununun 15. ve 17. maddelerine müracaat

edecek olursanız böyle bir hakkın kendilerine tanınmasının kanuna aykırı olduğunu

görmüş olursunuz! Keza mezkûr kanunda kaydedilmiş bulunan seçmen ve adayın

Müslüman olması şartının kaldırılması ve Kur'an-ı Mecid'e yemin aslının "Semavi

kitaba yemin" şeklinde değiştirilmesi de söz konusu kanuna aykırı olup İslam ve

memleketin bağımsızlığı için büyük tehlikeler doğuracaktır ki ya bilmeyerek ve

gafletle, ya da maazallah kasten bu iş yapılmıştır. Şah hazretlerinin, ulemanın bu

isteğini hükümete havale etmiş olduğu ve neticede sorumluluğun sizin hükümet

kabinenizin üzerinde bulunduğu şu sırada İslam’ın değişmez hükümleri ve

memleketin de yürürlükteki kanunlarına uyarak bu meseleyi bir an önce ıslah edip

düzeltmeniz ve benzeri bir durumun bir daha tekrarlanmaması için gereken titizliği

göstermeniz umulur. Eğer sizin nazarınızda halâ müphem kalmış herhangi bir

mevzu varsa Kum'a müşerref olun ki her nevi belirsizlikler karşılıklı görüşmek

suretiyle tamamen giderilsin ve memleketin hayrına olup yazıya alınamayacak

mevzular belirtilebilirisin.

Sözlerimi bitirirken İran’ın değerli ulemasıyla mukaddes türbelerin bulunduğu

beldelerdeki âlimler ve diğer Müslümanların; şeriata aykırı bir vaziyetin vukuu

halinde kesinlikle sessiz kalmayacağını ve Allah Teâlâ’nın da izni ve yardımıyla,

İslam’a aykırı hiçbir şeyin resmiyet kazanmayacağını önemle hatırlatırım. (444) 28.

7. 1341

Eyalet ve Vilayet Encümenleri Seçimleri Konusunda Şeriata ve Devletin

Kanunlarına Aykırı Olarak Onaylanan Yasa Tasarısı Hakkında Kum Yüksek

ilmiye Medresesi Büyük Ayetullahların ve Taklit Mercii Müçtehitlerin

Görüşüdür:

Bismillahirrahmanirrahim

"Velâhavle Velâ kuvvete İllâbillâh'il Aliyy'ul Azıym" Alem Bey'in hükümet

kabinesi tuhaf şekilde aceleci bir tavırla ve anayasa usulüyle kendi beyanatlarındaki

mevzuat üzerinde hiç düşünmeden kadınların seçmen ve aday olabileceğine yönelik

yasa tasarısını onaylamış bulunduğundan; Müslüman milleti uyarmamız ve İran

Müslümanlarının hangi şartlar altında ve ne gibi hükümetlerin yönetiminde

yaşadığını izah etmemiz icabetti, bu nedenle kamuoyunun dikkatini şu noktalara

çekmeyi faydalı bulduk:

1- Sayın içişleri Bakanı, Başbakana sunduğu tasanda şöyle yazıyor: Bilindiği

üzere, anayasanın giriş kısmında sarih bir dille, her vatandaşın kamu işlerinin onay

ve denetiminde hak ve pay sahibi olduğu ve anayasanın 2. maddesi gereğince Milli

Şûra Meclisi'nin Iran halkının tamamını temsil ettiği ve böylece herkesin kendi

ülkesinin ekonomik ve siyasi işlerine fiilen katılma hakkı taşıdığı belirtilmektedir.

Bu durumda kadınların seçimlerden mahrum bırakılması sadece anayasayla

tamamlayıcı maddelerine uyumsuz değil, aynı zamanda anayasa girişindeki "bütün

vatandaşlar" ibaresiyle 2. maddede geçen "halkın tamamı" ibaresi gereğince

anayasa ve tamamlayıcı metne aykırıdır da! Bu nedenle Bakanlar Kurulu; Şûra

Meclisi seçim kanununun 10. maddesinin 1. şıkkıyla 13. maddenin 2. şıkkını ve

Senato Meclisi'nin seçim kanunlarıyla ilgili 6. ve 10. maddesindeki "erkek"

kaydının kaldırılması gerektiğini onaylamış bulunmaktadır." Ardından, İçişleri

Bakanlığına, Meclisler açıldıktan sonra, onaydan geçen bu tasarıya kanunî

geçerlilik kazandırması yolunda gerekli işlemlerin tamamlanmasını emretmişler.

Mevzuyla ilgili aşağıdaki tutarsızlıklara dikkatleri çekmek isteriz:

a) -Kadınların seçimlere katılması sayın İçişleri Bakanı'nın iddia ettiği ve

Bakanlar Kurulu'nun gözler önüne serdiği vaka üzere gerçekten anayasaya uygunsa

Bakanlar Kurulu'nun bunu onaylaması zaten anlamsız ve gereksiz olup tıpkı

erkeklerin seçimlere katılmasını onaylamakla eşanlamlıdır. Onayın doğru olması

ise Bakanlar Kurulu'na göre kadınların seçimlere katılmasının anayasaya aykırı

olduğunu gösterecektir.

b) -Kadınların katılmaması onlara göre eğer anayasaya aykırı bir durumsa,

Bakanlar Kurulu'nun İçişleri Bakanını meclisler açıldıktan sonra bu yasa tasarısının

resmî onayını almakla görevlendirmesi tamamen usule aykırıdır; yok, eğer mutlaka

resmî onay gereklidir deniliyorsa hükümete göre, kadınların katılmasının anayasaya

aykırı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çelişik beyanatlara yer verilmemesi için

hükümetin biraz olsun düşünce ve mantık yoluyla söz konusu tasarıya onay

bulması daha iyi olmaz mıydı gerçekten?

2- Anayasanın giriş kısmı, anayasanın kendisi demek değildir, dönemin şahı

olan zatın sözleri olup hiçbir resmiyet taşımamaktadır. Sayın İçişleri Bakanı bu

girişi hiç düşünmeden veya zihinleri iğfal ve olayı çarpıtmak amacıyla gündeme

getirmiştir. Ancak bu giriş kısmını sonuna kadar okumuş olsaydı en azından

kadınların seçimlere müdahale haklarının bulunmadığını, zira aynı önsözde "Millî

Şûra Meclisi'nin bizim mukaddes niyetlerimiz doğrultusunda açılmış olduğu şu

sırada..." ibaresinin geçtiğini görürdü. Maksat, kadınların katılması olsaydı

kadınların bulunmadığı bir meclisi "mukaddes niyetlerle" açmak mümkün olur

muydu? Bu ibarenin de net olarak ortaya koyduğu üzere meclisin açıldığı ilk

dönem, tamamen şahın niyetleri doğrultusunda vuku bulmuş ve bu dönemde

kadınlar katılmamışlardır, bu da o dönemde kadınlara böyle bir hakkın tanınmış

olmadığını göstermektedir.

3- Daha önceki beyandan da anlaşılmaktadır ki 2. maddede yer alan "bütün

vatandaşlar" dan maksat Bakanlar Kurulu'nun anladığı şey değildir, bilâkis, amaç,

meselâ - Tahran milletvekilinin bütün halkın vekili olduğu, - mesela - Kum

milletvekilinin aynı zamanda bütün halkın milletvekili olduğu, sadece seçildiği

bölgenin vekili olmadığıdır. Anayasanın 30. tamamlayıcı maddesinde de buna

değinilmiştir. Buna gösterilecek bir diğer delil de halkın çeşitli kesimleri arasında

10 kesimden fazlasına oy hakkı tanınmamış olmasıdır. Hâlbuki bu diğer kesimler

de "vatandaş" tırlar; binaenaleyh ya bunların seçime katılmasının önlenmesinin

anayasaya aykırı olduğunu söylemek gerekir, ya da kadınların katılmasının aykırı

olduğunu!

4- Söz konusu maddenin yorumunda bir aykırılık olduğu farz edilecek olsa

dahi anayasa tamamlayıcı kanunlarının 27. maddesi gereğince kanunların açıklama

ve yorumu Millî Şûra Meclisi'ne münhasır olup sayın bakanların böyle bir yorumda

bulunmaya haklan yoktur.

5- Kadınlar ve kanunen engellenen diğer kesimlerin anayasa gereğince

seçimlere katılma hakkı bulunduğunu söyleyen Bakanlar Kurulu'na göre meşrutiyet

döneminden günümüze kadarki süreçte toplanan Millî Şûra Meclisi anayasaya

aykırı olarak toplanmış ve kanunî geçerliliğe sahip olmamış demektir. Zira kadınlar

ve ondan fazla halk kesiminin bu süreçte seçimlere katılmasına izin verilmemiştir

ve bu da anayasaya aykırı bir durum demektir ki bu durumda birçok çarpıklık vuku

bulmuş olsa gerektir; işte bunlardan birkaçı:

a- Meşrutiyetten bu yana çıkarılan bütün kanunlar geçersiz ve usule aykırı

olup "kanunen geçersiz" oldukları resmen iblağ edilmelidir.

b- Kurucular Meclisi Alem hükümetine göre geçersizdir ve iptali resmen iblağ

edilmelidir, aksini iddia etmek kanuna aykırı düşecek ve iddia sahibi için kanunî

takibat lüzumu doğacaktır.

c- Meşrutiyetten bu yana kurulan bütün kabineler ve bu cümleden olmak

üzere Alem Bey'in hükümet kabinesi kanunsuz usullerle kurulmuş demektir; kanunî

olmayan hükümetlerime yasa tasarısını onaylama... vb. yetki ve hakları yoktur;

böyle bir hükümetin memleket ve bütçe işlerine karışması ise suçtur ve yasal

takibatı gerektirir.

d- Petrol anlaşması vb. bütün resmî anlaşmalar da Alem Bey'in hükümetine

göre geçersizdir ve iptallerinin resmen kamuya duyurulması icap eder.

6- Milli Şura Meclisi’nin hk. 1329' da onaylanan seçim kanununun 10.

maddesinin 1. şıkkıyla 13. maddesinin 2. şıkkının iptaliyle; anayasanın önsözü ve

2. maddeye istinaden düzenlenen Senato Meclisi'nce 14 Ordibeheşt 1339'de

onaylanmış bulunan seçim kanununun 6. ve 10. maddelerindeki "erkek" ibaresinin

kaldırılması kanuna aykırı olup hükümetin böyle bir müdahale hakkı

bulunmamaktadır. Çünkü istinad olunan gerekçe, daha önce de belirtildiği üzere

geçersizdir ve dahası, Millî Şûra Meclisi'nce onaylanmış bir kanunu iptal yetkisi de

hükümete tanınmış değildir. Ayrıca tamamlayıcı maddenin 28. aslı gereğince

yürütme gücü yasama gücünden tamamen bağımsız ve ayrıdır.

Buraya kadar belirtmiş olduklarımız, kanuna aykırı olarak onaylanan

maddenin kanunî yönleriyle eleştirileridir. Söz konusu kanun maddesi, anayasa

tamamlayıcı maddelerinin 2. ve 27. asıllarına da aykırıdır.

İran din adamları, hükümetten gördüğü ve görmekte olduğu bütün baskı,

zorluk ve tahkirlere rağmen iyiyle kötüyü Müslüman halka ve hükümetlere daima

açıklamayı ve gerekli uyanlarda bulunmayı dinî ve vicdani bir vazife telakki ede

gelmiş; yöneticilere müşfikçe nasihatlerde bulunmayı ihmal etmemiş, bu bedbaht,

zayıf ve aç milletin başına gelecek olan ve belirtileri ard arda belirmeye başlamış

bulunan hadiseleri kamuoyuna açıklamayı görev bilmiştir. Bir sayfalık bir öğüt

metnini yayınladığı veya duyurduğu için insanların hapislere düşüp tahkir edildiği

ve hatta işkencelere bile maruz bırakıldığı, basın - yayına bunca sansür ve baskının

uygulandığı ve emniyet güçlerinin baskısının giderek arttığı böyle bir ortamda Iran

din adamları camiası; devletin, memleketi resmi oyuncak haline dönüştürdüğüne ve

konferanslarda "kadınla erkek haklarının eşitliği" yolunda adımlar atıldığının

söylenmesine göz yumacak kadar işi ileri vardırdığını görmektedir. Halbuki İslam;

miras, boşanma vb. gibi İslam’ın zaruri hükümleri olan mevzularda kadınla erkeğin

eşit haklara sahip olduğunu iddia etmeye yeltenenlerin başına neler geleceğini

belirlemiştir! Ulema kesimi görmektedir ki memleketin ekonomisinin temelleri

çökmenin eşiğinde bulunmakta ve günden güne kabaran sahte borç senetleri ve çek

dosyalarının da ortaya koyduğu üzere piyasa iflasın eşiğine sürüklenmekte ve her

vilayeti memleketin tamamının tahıl ihtiyacını karşılaması gereken bu ülkede tarım

ve ziraat mahvoluşa terk edilmektedir. Zira kuraklık ihtimali vb. bahanelerle ikide

bir yurtdışından buğday ithalini sağlayan kanunlar çıkarılmakta, hatta

söylenildiğine göre son zamanlarda buğday yerine un ithal edilerek İran'ın

değirmenlerinin de dumura uğratılması istenmektedir.

Bu acı vaziyet karşısında hükümet çare arayacağı yerde kadınların seçimlere

katılması, kadın hakları veya İran nüfusunun yarısını topluma kazandırma... vb.

gibi bedbahtlık, fuhuş, fesat ve ahlaksızlıktan başka hiçbir neticesi olmayan aldatıcı

cafcaflı laflarla kendisini ve milleti oyalama yoluna gitmektedir. Beyefendiler;

İslam dininin herkesten ziyade kadınların hak ve hukukunu gözettiğini ve

kadınların sosyal ve ahlâki iffet ve haysiyetine duyduğu saygı nedeniyledir ki

onların onur ve haysiyetiyle bağdaşmayan bu tür birliktelik ve karma toplantıları

İslam’ın önlediğini ve bu uygulamaların, Allah göstermesin, kadının mahcuriyet ve

esaret altına alınması demek olmadığını bilmemektedirler. Sahi, kadınların

mahcuriyet altında bulunmadıklarını söyleyebilmek için ille de bu meclis ve

toplantılara mı katılması gerekiyor sizce?! Bu durumda herkesten önce silahlı

kuvvetler mensuplarıyla kolluk ve emniyet görevlileri ve azledilemez şahzâdeler ve

yirmi yaşın altındaki bütün vatandaşların mahcuriyet ve esaret altında

bulunduklarını söylemek gerekir!?

Şimdi gördüğünüz ve gelecekte de göreceğiniz bu hadiseleri ulema kesimi

daha önceden fark etmiş ve 2-3 ay önceki bildirilerinde gerekli uyarılarda

bulunmuştu. Şimdi de daha büyük tehlikelerin yaklaşmakta olduğu hususunda

uyarıda bulunmakta; şeriat ve anayasaya aykırı bu girişimlerin memleketin

bağımsızlık, hürriyet, ekonomi ve diğer bütün boyutlarına ağır darbeler indireceğini

hatırlatmakta ve bütün milletin bizzat şahid olduğu bu zor şartlar altında üzerine

düşen vazifeyi yaparak hiç çekinmeden şöyle demektedir: Kadınların seçimlere

katılmasına dair hükümetin onayladığı son tasarı şeriat açısından itibarsız ve

anayasaya göre de geçersizdir!

Matbuata uygulanan şiddetli sansür ve baskı emniyet güçlerinin yarattığı

hafakan ortamı ve gerçekleri yansıtan bu gibi yazıların yazılması ve yayınlanması

yolundaki yasak ve engellemeler... vb. gibi bütün manialara rağmen İran din

adamları kesimi elinden geldiğince bu tür nasihat ve uyarıcı nitelikli bildirilerini

yayınlamayı sürdürecek ve yetkililerin "bizim onayladığımız kanuna ulema ses

çıkarmadı" şeklinde imalarda bulunmasına meydan vermeyecek ve yeri geldiğinde,

Allah'ın izni ve de yardımıyla, bu tür şeyleri engellemek için gerekeni yapmaktan

da asla çekinmeyecektir!

Bu tür yasa tasarılarına İran milleti de karşıdır, nitekim baskının biraz

azaltıldığı 2-3 ay öncesinde yazdıkları mektuplar, çektikleri yığınlarca telgraflarla

ülkenin dört bir yanından İslam ulemasına bağlılığını bildirmiş, Eyalet ve Vilayet

Encümenleri seçim kanunuyla ilgili onaylanan yasa tasarısının derhal([169]) iptalini

istemiş, hükümet te bu haklı talebi kabul ederek meseleyi meclise intikal ettirmiştir.

Ulema ve halkın çeşitli dindar kesimlerine uygulanan bu hapis, baskı, hafakan ve

işkence ortamında hükümet zorla egemenlik yolunu seçmiş, İslam hükümleri,

anayasa ve seçim kanunlarını görmezden gelerek İslam ve Müslümanlar için çok

tehlikeli ve ürkütücü sonuçlar getirecek girişimlerde bulunmuştur. Allah Teâlâ

inşaallah hükümetlerimizi gaflet uykusundan uyandırır ve Müslüman milletle,

İslam ülkesine acıma merhametinde bulunur.

"Ya Rabbi! Peygamberinin - saa - yokluğu, imamımızın gaybeti,

düşmanlarımızın çokluğu, dostlarımızın azlığı, üzerimizde oynanan fitnelerin

çetinliği, devranın bize egemenliğinden sana şikâyet ederim. O halde hz.

Muhammed'e - sav - ve soyuna -s- salât gönder, bize başarı ver, hak hükümetini

kurmamız, bu sıkıntılardan kurtulmamız ve senin rızana nail olmamızı sağla

Allah'ım! (...)([170])

Murtaza Hüseyni Lengerudi, Ahmed Hüseyni Zencâni, Muhammed Hüseyin

Tabatabâi, Muhammed Musevi Yezdî, Muhammed Rıza Musevi Gülpaygâni, Seyid

Kazım Şerietmedâri, Ruhullah Museviyy'il Humeynî, Hâşim Âmulî, Murtaza

Hayri (445) İsfend, 1341

"Bu ileri ülke" ha?! Ne diyorsun sen?! Ne dediğiniz belli mi sizin?!! Lafla

olur mu hiç?! Dört tane kadını meclise yerleştirmekle ilerleme ve kalkınma mı

olur?! Erkekler oradaydı; onlar şimdiye kadar ilerleme ve kalkınma sağlayabildiler

de şimdi kadınlarınız mı memleketin ilerleyip kalkınmasını sağlayacaklar?! Biz

diyoruz ki bunları meclise sokmaktan tek amaçları fesat ve ahlaksızlık yaratmaktır,

başka şey değil! Daha sonra tecrübeyle göreceksiniz zaten! Gönderin bakalım

bunları; şöyle bir on yıl, yirmi yıl, otuz yıl geçsin hele, fesat ve ahlâksızlıktan başka

bir netice alacak mısınız bakalım?! Biz kadınların ilerlemesine karşı değiliz, bizim

karşı olduğumuz şey şu fahşâdır, şu yanlış işlere karşıyız biz! (446) 25. 2. 1343

Beyefendiler saraylarında oturmuş "ileri ve kalkınmış millet" diyorlar; ileri ve

kalkınmış millet dediğin açlıktan ölür mü hiç?! İslam’ın emîrî -yöneticisi - hz. Ali

aleyhisselam arpa ekmeği yiyordu, efendi!.. Patronlarının şerefine tertipledikleri

ziyafetlerde 500 bin tümen bir milyon tümen veya daha fazlasını harcıyor, sonra da

ikide bir ilerleme ve kalkınmadan dem vuruyorlar, "bizim ülkemiz 1. sırada yer

alan ülkeler arasında" diyorlar! Birkaç kadının meclise girmesiyle memleket mi

ilerler?! İsrail'in projeleriyle memleket düzelmez! (447) 21. 1. 1343

KADINLARA EŞİT HAKLAR İDDİASI

İran'a egemen olan sistem - şah rejimi – İslam’ın mukaddes hükümlerine

tecavüzde bulundu ve Kur'an'ın değişmez hükümlerine tecavüzde bulunma

niyetinde... Müslümanların ırzı ve namusu çiğnenmenin eşiğine gelmiş bulunuyor;

zalim düzen, meclisten şeriata ve anayasaya aykırı kanunlar çıkarmak suretiyle iffet

sahibi kadınları lekelemek ve İran milletinin şerefiyle oynamak istiyor.

Zalim düzen meclisten kadın - erkek haklarının eşit olduğu hususunda kanun

çıkarttırıp uygulamaya koymak emelinde... Yani İslam’ın ve Kur'an-ı Kerim'in

vazgeçilmez hükümlerini ayaklar altına almak istiyor açıkçası; 18 yaşındaki kızları

zorunlu olarak askere almak ve kışlalara götürmek istiyor; Müslümanların namus

ve iffet sahibi genç kızlarını süngü zoruyla fuhuş yuvalarına yollamak

istiyor (448) 1341

Eşit haklar dedikleri şey, İslam’ın zaruri birkaç hükmünün tamamen ayaklar

altına alınmasıdır, Kur'an'ın birkaç sarih hükmünün iptaline yeltenilmesidir. Daha

sonra birtakım rahatsızlıklara yol açtığını ve bazı laflar edildiğini görür görmez

hemen inkâra kalkıştılar; bir yerde bakanları hemen inkâr edip sözünü geri aldı, bir

yerde de şahları inkâr ediverdi...

Gazeteler "kadınlara mecburi askerlik tasarısı hazırlanıyor" diye açıkça

yazdılar; ama daha sonra bunun tam bir skandal olduğunu ve halkın tepkisini

kazandığını görünce patronun o malum uşakları gerçekten rezil oldular, rahatsız

oldular, iş bu noktaya varınca "yalandır!" dediler, sahte dosyalar açmaya kalkıştılar,

çocukça ve maskara sahte dosyalar açmaya yeltendiler! (449) 10. 1. 1341

Bu yıl - hş. 1341 - bu olayların vuku bulması cihetiyle kötü oldu; ama siz

beyefendilerin İslam’ı diriltmesi hasebiyle de iyi oldu; karşılarına dikilip direndiniz

siz, zulmün karşısına dikildiniz, dikilmeseydiniz Allah bilir ya, şimdi sonuna kadar

gitmiş olurlardı.... Sizin karşılarına dikilip direnmeniz kendi tükürdüklerini

yalamalarına neden oldu; "Hayır efendim, boşanma elbette ki erkek tarafından olur,

biz ne zaman tersini söyledik ki?!"([171]) dediler, herif Halk Partisi'nden

işte([172]) Diğer herif de "Her açıdan haklar eşit olmalıdır" diye bağırıp çağırırken

şuradan buradan" biz ne zaman söyledik boşanmanın kadın eliyle olacağını? Hayır,

boşanma erkeğin elindedir efendim!" demeye başladılar. Aynı şekilde "Hayır

efendim, mirasın öyle olacağını ne zaman söyledik biz, miras da Allah'ın emrettiği

gibidir" dediler, keza "Biz ne zaman kadınlar mecburi askerliğe alınmalıdır

dedik?!" dediler ... Sizin gazetelerinizde yazıyor bunları efendi! İstihbarat

teşkilatınızın dikte ettirdiği gazeteler yazıyor! (450) 10. 1. 1341

Hükümet memleketin resmi dinini, elinde oyuncağa çevirmiş; konferanslarda

kadın - erkek haklarının eşitliği yolunda bazı adımlar atıldığının söylenmesine

meydan veriyor; halbuki miras, boşanma vb. gibi İslam’ın değişmez kanunları

hususunda kadının hak eşitliğine inanan ve -bu hususta İslam’ın koyduğu kuralı

iptal etmeye kalkışanın durum ve akıbetinin ne olması gerektiğini İslam

belirlemiştir zaten!.. (451) 1341 - İsfend

Beyefendilerin dikkatini geçmişte ve hâlihazırdaki bazı noktalara çekmem

gerekiyor: Zalim düzen geçmişte İslam’a ve Kur'an'a saygısızlıkta bulundu ve

Kur'an'ı batıl kitapların mesabesine indirmeye yeltendi. Şimdi de hakların eşitliğini

ilan ederek İslam’ın birçok zaruri hükümlerini ortadan kaldırmak istiyor.

Geçenlerde Adalet Bakanı hükümete sunduğu bir projede hâkimlerin Müslüman ve

erkek olma şartlarının kaldırılmasını öngörmüştü (452).Ordibeheşt - 1342

Zalim düzen, hakların eşitliği şeklinde fısıltılarla İslam’a son darbeyi indirmek

olan uğursuz emeline ulaşabilecek bir yol bulacağını zannediyordu. Böyle bir şeye

yeltenmesi halinde nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını bilememişti (453) 12. 2. 1342

Muhterem beyefendileri uyarmam gerekiyor: Karinelerden anlaşıldığı

kadarıyla zalim düzen İslam’ın zaruri hükümlerine el atmak niyetinde... Allah

göstermesin, daha da ileri gitmeye yeltenebilir bunlar... Kepaze konuşmalarında

çok sarih bir şekilde siyasi ve sosyal bütün sahalarda kadın - erkek eşitliğine

değindiler defalarca ki bu da Kur'an-ı Mecid'in bazı hükümlerinin değişmesi

demektir! Ama Müslümanların yoğun tepkisiyle karşılaşınca sahtekârca inkâra

kalkıştılar ve günahlarından büyük özürler getirmeye başladılar. Ama bizim

kendilerini çok iyi tanıdığımızı ve onların sözüne güvenmediğimizi bilmiyorlardı

tabi (454)12.2.1342

Birtakım gerçekler var işin içinde... Bahaîlerin iki veya üç yıl önceki

takvimlerine bir bakıverin hele; "Abdulvahhab'ın([173]) görüşü: kadın erkek

haklarının eşitliği şeklindedir" diye yazıyor! Beyefendiler de ona uymuş işte! Şah

efendi anlamadan çıkıyor oraya - kürsüye - "kadın - erkek hakları eşitliği" diyor...

Hey, efendi, bunu başkaları aşılıyor sana!... Sen Bahâi misin ki kâfir olduğunu ilan

edeyim de tutup dışarı atsınlar seni! Yapma böyle!.. (455)13.3.1342

Zalim düzenin, kendi yapısındaki habislik ve kötülük gereği; esası ortadan

kaldırmaya niyetlendiğine dair deliller var elde... Fıkıh merkezine yaptıkları silahlı

saldırı ve İslam taklit mercileriyle fakihlerinin hakarete maruz bırakılması, Mekteb-

i İslam öğrencilerinin tutuklanarak işkenceye alınması, Kur'an-ı Kerim'e hakaret ve

diğer dini mukaddesata yeltenilen saygısızlık bunun en bariz örnekleridir. Her

hususta kadın - erkek hakları - nın eşitliğinin ilanı, seçmen ve aday kurallarından

Müslümanlık ve erkek olma şartlarının kaldırılması, hâkimlerin Müslüman ve

erkek olmaları gerektiği şartının yargı sisteminden kaldırılması... da apaçık ortada

olan bir başka örnek! (456) 16. 2. 1342

Allah Teâlâ’nın hışmına uğramaktan korkunuz. Sizin - İslam âlimlerinin -

suskunluğunuz nedeniyle İslam’a bir zarar gelecek olursa Allah Teâlâ ve

Müslüman millet karşısında mesulsünüz: "Bid'at ortaya çıktığında âlimler ilimlerini

izhar etmekle mükelleftirler, aksi takdirde Allah'ın laneti onların üzerine

olsun!"([174]). Hakların eşitliği iddiasından nefret ettiğinizi - yüksek sesle - duyurun

ve sayısız fesatları gerektiren toplulukların içinde kadınların da bulunması

görüşünü nefretle kınayın ve Allah'ın dinine yardımcı olun ve bilin ki: "... Eğer siz

Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır"([175])!

Emniyet teşkilatları ve polisten zerrece korkmayın; onlar da sizler gibi -Allah'ın

dinine yardımcı olmakla - mükellef ve mecburdurlar ve onların çoğu sizinle aynı

inanç ve düşünceleri paylaşmakta olup rejimden nefret etmektedirler (457) 28. 2.

1342

KIZLARIN ASKERLİĞE ALINMASI

Kandırılmış genç kızları asker kışlalarına götürmeyin, Müslümanların

namuslarına ihanet etmeyin! Daha önce inkar ettiğiniz ve beyanatta bulunan adamı

gerekli takibata alacağınızı söylediğiniz ve şimdi de bilfiil icra etmiş olduğunuz bu

acı hakikati yine inkara mı kalkışıyorsunuz?! 25.Yıl Şenlikleri faciaları([176]) ve

orada işlediğiniz kültürsüzlük ve seviyesizlikleri inkar mı ediyorsunuz

yoksa?! (458) 27. 1. 1346

Kızları Sipah-ı Daniş'e([177]) davet veya teşvik ediyor ve kendileri "önce

askerliklerini tamamlamaları gerekir" diyorlar açıkça! Kamunun nefret dolu

kınamayla karşılaşınca da hemen inkâra kalkışıyorlar! Gazeteler "Kızların askere

alınmasıyla ilgili yasa tasarısı hazırlanıyor" diye yazdığı halde bunu inkâra

kalkışıyor ve gülünç teşebbüslerde bulunuyorlar (459) 12. 2. 1342

KADIN - ERKEK KARMASI

Allah'a tapınma ve kulluğun âdâb ve prensiplerini öğrenmeye ayrılan vakitle;

memleketimizin gençlik kesiminin iffet ve namus duygularını yılışık hale getirip

onlardaki takva ve cesaret ruhunu boğan kızlı -erkekli dans partileri, karma yüzme,

tiyatro ve sinemalara ayrılan vakti şöyle bir karşılaştırın da sizin ne gibi işleri "iş"

ve ne gibi işleri "vakit öldürme" olarak tanımladığınız belli olsun!

Keşful Esrar s: 194

İlahiyat Fakültesi olarak açtıkları Sipahsalar okulundan([178]) tam tersi netice

aldılar. Daha sonra din adamı olmaları düşünülen ve gelecek neslin ahlak ve ruhunu

arıtacakları söylenen öğrencileri çıplak kızlarla aynı saflara sokup dansa zorladılar;

okullar devlet ve devletin bağlılarının elinde olduğu sürece bu esef verici akıbetten

kurtulamayacaklardır.

Keşful Esrar, 210

Ulemanın dediği şudur: Şehvetperest genç erkeklerle genç kızların bir arada

okutulduğu bu karma okullar hayat, iffet ve mertliğin kökünü kazımakta,

memlekete maddi ve manevi zararlar vermekte olup Allah'ın emirlerine göre

haramdır.

Keşful Esrar, 213

İslam kadınların hayrını her konuda ve herkesten ziyade düşünmüş ve kadının

sosyal ve ahlâkî haysiyet ve onuruna duyduğu saygı nedeniyle onun takva ve

iffetine aykırı bu tür birliktelik ve karmalıklara karşı çıkmıştır; Allah göstermesin,

onları mahcur ve mahkûmlar gibi bir konuma düşürmüş değildir (460) 1341

Eğer ulemanın nüfuzu olursa böyle kepazeliklere meydan verecek şekilde ve

süngü zoruyla meclis kurulmasına izin vermez. Eğer ulemanın nüfuzu olursa,

Şiraz'da olduğu gibi kızla oğlanın kucak kucağa görüşmesine([179]) müsaade etmez.

Eğer ulemanın nüfuzu olursa milletin masum kızlarının okullarda genç erkeklerin

eline düşmesine izin vermez. Ulemanın nüfuzu olursa kızların erkek okullarına,

erkeklerin kız okullarına gönderilip fesad ve ahlaksızlık çıkarılmasına izin vermez.

Ulemanın nüfuzu olursa bu hükümetin ağzına yapıştırıverir, bu meclisin ağzına

yapıştırıverir, - ısmarlama - milletvekillerini meclisten kovar (461) 4. 8. 1363

Egemen devlet, İran'ın iktisadını düzelteceği yerde; muhterem tüccarların

iflasını önleyeceği, yoksullara ve düşkünlere bir lokma ekmek, bir yudum su

teminine çalışacağı, evsiz barksızların kara kışlarını düşüneceği, tahsilini

tamamlamış gençlerle diğer bedbaht kesimlere iş bulacağı yerde sözünü ettiğimiz

kabilden işlerle uğraşmakta... Erkek liselerine kadın kadro atamak, kız liselerine

erkek kadro atamakla meşgul... Bunun yol açtığı ahlâki bozulmayı bilmeyen yok...

Kadınlar ille de devlet dairelerine alınmaya çalışılıyor; bunun ne denli abes olup

ahlaki bozulmaya yol açtığıysa herkesçe çok iyi bilinmekte. (462) 4. 8. 1343

İslam şehvetleri dizginler; İslam şu deniz kıyılarında gidip soyunup çırılçıplak

yüzmelerine izin vermez onların. Kadın erkek karışık ve mayolarla denize girecek,

kadınlar orada öyle soyunacak ve o halde de şehirlere gelecek toplum içine

çıkacaklar öyle mi?! Derilerini yüzerler onların!! Eğer o tâğut dönemindeki işleri

simde de yapmaya yeltenenler olursa halk derisini yüzer onların! Müslüman’dır bu

halk! Kadın - erkek demeden hep birlikte denize girilmesine, oralarda bunların

öylece birbirlerine karışmasına asla müsaade etmez bu halk! Bunların medeniyeti,

uygarlığı bu işte! Bunların medeniyet anlayışı işte bu! Özgürlük derken de böyle

şeyleri kastediyorlar işte! Batı özgürlüğüdür bunların istediği özgürlük! Yani kadın

- erkek hep birlikte soyunup denize girecek, bilmem nereye gidip yüzecek!..

Beyefendilerin istediği "uygarlık" (!) bu işte! Eski rejim döneminde memleketimize

zorla yüklenen medeniyet buydu işte: Kadın - erkek o halleriyle birlikte denize

giriyorlardı ve kadınlar o çıplak halleriyle, evet o çıplak halleriyle şehre, toplumun

içine çıkıveriyorlardı öylece!! Kimsenin de onlara bir şey diyecek cüreti yoktu.

Bugün eğer böyle bir şeye yeltenenler olursa biz onlara ne yapacağımızı biliriz...

Devlet te bilir... Tabi, içişleri bakanının dediğine göre engellemişler, eğer

engellenmezse, bilin ki halk engelleyecektir! Mazendaranlılar veya

Reştliler([180]) deniz kıyılarının yine o zamanlardaki gibi olmasına müsaade ederler

mi hiç?! Bender Pehlevi ahalisi, kadınlarla erkeklerin aynı yerlerde sahile girip

ayyaşlık ve serserilikte bulunmalarına izin verir mi hiç?! Bunların istediği

medeniyet budur işte, bunların istediği özgürlük ve serbesti kumar oynamak, böyle

kadınlı erkekli soyunmak ve bilmem daha ne haltlar etmektir! (463) 7. 4. 1358

Gençlerimizi saptırmak için kendisini satan o kiralık kalemler şimdi de

harekete geçmiş durumda; konuşuyorlar, yazıyorlar; hatta deniz kenarlarındaki o

rezillikler konusunda bazı gazete ve dergiler "böyle serbestîlerin engellenmesi

irticadır, gericiliktir! "diye yazdılar! "Medeniyet dediğin kadınlarla erkeklerin

birlikte soyunup denize girebilmesidir, eğer bu olmazsa, irtica ve gericilik olur,

uygarlık dediğin birkaç kez sinemaya giden bir gencin artık işinin gücünün

sinemaya gitmek olması, bütün arzu ve emellerinin bundan ibaret hale gelmesidir"

dediler. (464) 30. 4. 1358

Yaz mevsimi... Deniz kıyılarında plajlar yapmışlar; kadın erkek demeden

gençler birlikte girsinler diye... Plajlara çekiyorlardı bunları işte, her şey bedava

hazır ve amade ediliyordu oralarda, gençler gidip canlarının istediğini yapsınlar

diye... Mesele sırf bundan ibaret değildi tabi. Asıl mesele bu olayın arkasında -

daha çirkin - bir komplo olmasıydı, bu gençlerin tabii ve insani gelişmelerini

önlemek için bu tür şeylerle oyalanması isteniliyordu. (465) 30. 4. 1358

Halk denize girerken bunların habire körükleyip durduğu şeylerden biri de

kadın - erkek demeden gençlerin birlikte denize girmesini teşvik etmeleriydi, bunu

da gençlerimize gerçekten bir eğlence sağlayabilmek için yapıyor değillerdi asla,

gençleri mahva sürüklemekti amaçlan.(466) 30. 4. 1358

... Plajlarda kadınlarla erkeklerin bir arada olması da o oyunların bir

parçasıydı, halk ciddiyet göstersin, kendisi engellesin bunu, güvenlik güçleri,

hükümet vb. güçler engellesin böyle şeyleri, bizzat halkın kendisi engellesin, böyle

olmaması gerektiğine dair radyo programları yapılsın, bu işin getireceği kötülükler

anlatılıp izah edilsin. (467) 30. 4. 1358

Şu karma plajlar hakkında adamın biri - kim olduğunu bilmiyorum -bir

dergide "kadınların erkeklerden ayrı plajlarda bulunması bir skandaldır," demiş,

"medeniyet ve uygarlık, erkeklerle kadınların plajda bir arada bulunabilmesidir"

demiş! Bu medeniyet midir şimdi?! (468) 31. 4. 1358

... Şu mollalar kadınlarla erkeklerin birlikte denize girip o haltları işlemesine

müsaade etmiyorlar işte, şu mollalar gençlerimizin serbesti içinde olmasını,

gönüllerince barlara, meyhanelere, kumarhanelere gitmesini ve fuhşa gömülmesini

engelliyorlar (469) 17. 6. 1358

TAĞUT REJİMİNİN KADIN HÜRRİYETLERİNDEN YANAYMIŞÇASINA

GÖRÜNTÜSÜ

Milletin bir tek ferdine hürriyet hakkı tanımayan ve emellerine ulaşabilmek

için halkın hürriyetini yıllardır elinden almış bulunan zorba rejim, kadın hürriyeti

adına Müslüman milleti kandırabileceğini ve bu yolla İsrail'in uğursuz emellerinin

gerçekleşmesini sağlamayı başaracağını zannediyor. Ey Müslüman millet! Ben

sizleri bu tehlike karşısında defalarca uyardım ve şimdi yine uyarıyorum! (470) 12.

2. 1342

Erkekler hür mü ki kadınlar da hür olsun?! Hür kadın ve hür erkek dediğin şey

lafla olur mu?! Kadınlar ve erkekler hür müdür şimdi yani? Bu ülkede erkekler hür

mü şimdi? Hangi konuda hür?! (471) 25. 2. 1343

Pehlevi rejiminin zorbalığı altında şu elli yıl zarfında halkın hürriyetin yüzünü

dahi görmemiş olduğu böyle bir ülkede kadınların hürriyetinden dem vurmak

maskara ve aldatmacadır. (472) 2. 11. 1356

Kadınların hürriyetini engelleyen, gerçekte onları türlü ahlaksızlıklara boğan

şah rejimidir! İslam buna kesinlikle karşıdır! Bu rejim erkeğin hürriyetini olduğu

gibi elbette ki kadının da hürriyetini ayaklar altına almış, yok etmiştir, kadınlar da

tıpkı erkekler gibi şah İran'ının zindanlarını doldurmuş durumdadırlar. Onların

hürriyetini tehdit eden tehlike budur işte. Biz, kadınları, onları tehdit eden

tehlikeden kurtarmak istiyoruz. (473) 16. 2. 1357

Maalesef iki dönemde kadın mazlum olmuştur: Biri, cahiliyet döneminde...

Cahiliyet devrinde kadın mazlumdu; İslam, insanoğluna büyük bir iyilikte

bulunarak kadını cahiliyet devrinde içinde bulunduğu o zulümden çekip kurtardı.

Cahiliyet dönemi öyle bir devirdi ki kadına tıpkı hayvanlara olduğu gibi, hatta

ondan da aşağı - lık bir mahlûk olarak - davranılmaktaydı. Kadın, cahiliyet

devrinde zulüm altındaydı. İslam kadını o cahiliyet batağından çekip kurtardı.

Diğer dönem de, bizim İran... İran'da da kadın mazlum oldu, eski şahın

devrinde... Haktan kopan şahın devrinde; güya hürriyet ve serbestîye kavuşturma

adına, kadına zulmettiler, ne zulümlerde bulundular kadına. Kadını, sahip olduğu o

onurlu ve iffetli konumundan çekip alaşağı ettiler, kadını sahip olduğu o manevi

dereceden soyutladılar. Hürriyet adına; hür erkekler ve hür kadınlar adına, kadını

da erkeği de hürriyetinden ettiler. Kadınlarımızın ve gençlerimizin ahlâkını

bozdular. Şahın kadın hakkındaki görüşü, "kadının baştan çıkarıcı" olması gerektiği

şeklindeydi; tabii şahın kastettiği hayvani anlamda... Maddi ve fizik olarak "cazip"

olmalı diyordu. Aşağılık bir hayvan gibi görüyordu, kadını, "baştan çıkarmalı

erkeği" diyordu... Kadını insanlık makamından çekip hayvanlık mesabesine indirdi.

Kadına prestij kazandırma kılıfı altında, kadını kendi prestijinden de soyutladı,

daha aşağı bir konuma düşürdü. Kadını tıpkı bir süs bebeğine dönüştürdü. (474) 26.

2. 1358

Şah kadınların hürriyetinden söz ediyor, hangi kadın hürriyeti?! Bugün (hş.

1357) İran'da kendi insanî haklarını isteyen ve İranlı kadınların da çoğunluğunu

teşkil eden kişilik sahibi kadınların tamamı şaha karşıdır bugün (şah dönemi) ve

onun devrilmesini istemektedirler; yine hepsi bilmektedir ki şahın mantığına göre

bir "kadın hürriyeti", kadının mahva sürüklenmesi ve bir eşya mesabesine

indirgenmesi demektir. Şahın mantığına göre kadın hürriyeti demek, şehinşahlığın

ahlâkî çirkeflerine boyun eğmeyen İranlı kadınları zindanlara tıkmak

demektir(475) 24. 9. 1357

Kadını, Rıza Han'la - onun oğlu şah - Muhammed Rıza han düşürdüler

konumundan bu dönemde. Erkeği de konumundan alaşağı ettiler, gençleri de

izmihlale düşürdüler. Gençlerimiz için alabildiğine fuhuş merkezleri açtılar.

Hürriyet, kalkınma, ilericilik ve medeniyet adı altında gençlerimizi fuhuşa

sürüklediler. Hürriyet adı altında bütün hürriyetimizi elimizden aldılar. Rıza Han

döneminde yaşayanlar benim ne dediğimi bilirler, o dönemde bize ve muhterem

kadınlara neler yapıldığını görmüştür onlar... Muhammed Rıza'nın - şah - zamanını

görmüş olanlar da bilmekte ve görmektedirler... Aldatıcı sözler ve cafcaflı laflarla

memleketimizi harabeye çevirdiler. Daha da beteri, gençlerimizin ahlakını

bozdular. İnsan gücümüzü gerilettirdiler. Muhammed Rıza'yla Rıza Pehlevi

zamanında kadın mazlum mu mazlumdu, kendisi bilmez bunu... Kadına, bu ikisinin

zamanında zulmedildiği kadar cahiliyet döneminde bile zulmedilmişmiş değildir

belki de. Kadınlar bu çağda düştükleri izmihlale cahiliyet çağında bile düşmedi

belki de... Kadınlar her iki çağda da mazlum olup zulme uğradılar; o devirde islam

kurtardı onları esaretten, umarım bu devirde de yine İslam onların imdadına yetişir

de zillet ve mazlumiyetler batağından çekip kurtarır kadınları. (476) 26. 2. 1358

Bunlar([181]) kadınlara hürriyet vermek istemiyorlardı, nitekim bunların

zamanında erkekler de hür değildi. Ne erkekler hürdü ne de kadınlar. Onlar hürriyet

ve serbestîyi hep fesat ve ahlâksızlık olan şeylerde görüyorlardı. (477) 11. 4.

1358

Nüfusun yarısını hürriyetine kavuşturduklarını iddia etmekteydiler, nüfusun

yarısının hürriyeti adına toplumun tamamını hürriyetten mahrum

bıraktılar (478) 12. 4. 1358

Çeşitli adlar altında gençlerimizi, gençlik kesimimizi mahvettiler, çok aldatıcı

isimlerle hem de, "hür erkekler ve hür kadınlar olacak, memlekette herkes hür artık,

şu köylülerle çiftçiler ırgat değiller artık; köylü ve çiftçi denilecek bundan böyle"

dediler. (479) 14. 4. 1358

Sizlerin istediği hürriyet bu işte; sizlerin istediği hürriyet gençlerimizi

vurdumduymaz ve sorumsuz yetiştirmek; kim ne yaparsa yapsın, nerede ne olursa

olsun, büyük devletler bizim varımızı yoğumuzu götürürse götürsün, gençler

ayyaşlık ve serseriliklerine baksınlar... -Bu çirkin emel için - ayyaşlık ve serserilik

merkezleri açtılar, barlar açtılar, sinemalar açtılar, alabildiğine yaygınlaştırdılar

bunları, genç kadınlarla erkekleri birbirine karıştırdılar, hürriyet ve serbestidir

diyerek her ikisini de fesada sürüklediler. Memleketimizi alıp götürdüler de hür

olan ve güya hürriyetini yaşamakta olan bunlar, aldırmadılar bile! (480) 2. 6. 1358

"Evet, biz hür erkekler ve hür kadınlar yarattık, onlara biz hürriyet verdik -

mesela - 15 milyon kadına özgürlük verdik" diyorlardı; bunların istediği o hürriyet

ve özgürlük neyin nesiydi sahi? Erkekler hür müydü ki kadınlar da hür olsun?

Hangi konuda "Hür erkekler ve hür kadınlar"?! Siz hangi konuda hürdünüz? Biz

hangi hususlarda serbesttik?! Erkekler hür ve serbest miydi yani? Evet, bazı

şeylerde serbestti tabi, onlar da alabildiğine körüklemekteydi o şeylerde serbestîyi;

fesad merkezleri açmaktalardı; kendileri gibi olan o kadınlar yine aynı kumaştan

olan kendileri gibi gençlerle o fesad merkezlerine gidip canlarının istediğini

yapmakta serbestlerdi. O plajların ne halde olduğunu biliyorsunuz... Oralarda hür

ve serbesttiler işte! Onların sözünü ettiği hür erkek ve hür kadın buydu, böyleydi

işte... Yoksa, gazete ve dergilerimizden bir tekinin o zamanlar bir tek kelime yazma

hürriyeti mi vardı ki?! İçinizden biri olsun, hür müydü? Bir tek telime

söyleyebiliyor muydunuz?! Hayır, hür değildiniz, ama onların hür olmak istedikleri

husus, serbest olsun dedikleri şey fesat ve ahlâksızlıktı, buna zemine hazırlayan

şeylerdi, acı ve acı getiren şeylerdi, sıkıntı ve sıkıntı doğurucuydu. Şu birkaç yıl

zarfında - şah düzeninin bu uygulamaları - gençlerimizi mahvetti, gençlik kesimini

ortadan kaldırdı bunlar. (481) 25. 6. 1358

Dikkat ederseniz; geçmişte "hür kadınlar ve hür erkekler" adı altında kadınları

düşürmek istedikleri bir oyun vardı; hepsinin oyun olduğu, madrabazlık olduğu

anlaşıldı sonunda. Onların - şah rejimi - zamanında ne erkekler hürdü ne de

kadınlar; ne matbuat ne radyo, ne de başka bir şey... Hiçbiri hür değildi, hürriyet

diye bir şey yoktu esasen! Sadece adı vardı ortada, bol bol propagandasını

yapıyorlardı sadece! Memleketimiz için onların istediği hürriyet ise hem genç

kızlarımızı hem genç erkeklerimizi mahva sürükleyecek bir hürriyet ve serbestidir

ki bugün de bu tür bir hürriyet ve serbestîyi öneren bazı yazarlarımız yok değil...

Onların istediği hürriyete ben "ithal malı hürriyet" diyorum, bunu "sömürü

hürriyeti" olarak adlandırıyorum ben. Yani bunlar, kendilerine bağımlılaştırmak

istedikleri yerlere sokuyorlar bu tür hürriyet ve serbestîleri, bunları armağan

götürüyorlar bağımlılaştırmak istedikleri yerlere (482) 26. 6. 1358

Ulema, ilerlemeye karşı değildir "Muhammed Rızavârî([182]) türden

ilerlemeler" e karşıdır! Onun sözünü ettiği o - tür - medeniyete, o sözde - medeniyet

kapısına karşıdır, her şeyimizi rüzgâra savuran o medeniyet kapısına! Ulema, şahın

sözünü ettiği o "hür kadınlar - hür erkekler" e karşıdır, gerçek hürriyete değil.

Hürriyete evet, ama ya sorumsuzluğa ve lâkaytlığa?? Hürriyet, herkesin canının her

istediğini yapması mı demektir?! (483) 26. 6. 1358

Bu dönemlerde memleketimizin yüzünü görebildiği tek hürriyet, yıkıcı

hürriyetlerdi; - mesela - şarap içmekte herkes hürdü, kumar oynamakta herkes

serbestti, kadın erkek karma plajlarda birbirinin canına düşmekte serbestti, o fesat

yuvalarına gitmek serbestti; evet bunlar serbestti. Serbest olmayan ise, bu tür

şeylere ve memleketin -bunlardan ibaret olan - maslahatına aykırı kalem

oynatmaktı ve onun -şah - aleyhine tek kelime söylemek serbest değildi. "Hür

erkekler ve hür kadınlar" diyordu, evet, ama neydi, nasıl bir hürriyetti onun dediği?

Onların sözünü ettiği o hürriyete "ithal malı hürriyet" diyorum ben, "sömürü

hürriyeti" olarak adlandırıyorum ben bunu. Hepsi plândı bunların... (484) 27. 6.

1358

"Hür erkekler ve hür kadınlar" diye bağırıp duran o rejim - şah -zamanında

kadınların hangi faaliyeti söz konusuydu? Kadınlarda gördüğümüz tek faaliyet,

birkaçının bir araya gelip o yüz kızartıcı şekillerde Rıza Han'ın mezarının başına

gidip "bizi özgürlüğümüze kavuşturdunuz" (!) diyerek ona teşekkürde

bulunmalarıydı! Ne hürriyeti? Nasıl hürriyetinize kavuşturdu yani? Bunların onlara

ne tür bir hürriyet vermiş olduğunu, kadınlara ve erkeklere nereye kadar serbesti

vermek istediklerini hiç düşünmüyorlar işte. Evet, onların istediği serbesti ve

hürriyeti, İslam ve ulemanın aleyhine yazan bazı kalem sahipleri de istiyor bugün;

onların istediği hürriyet ve serbesti, gençlerimizi fesada ve ahlâksızlığa sürüklemek

için Batı tarafından dikte ettirilmiş bir hürriyet ve serbestidir. Bunların sözünü

ettiği kadın - erkek serbestîsine gelince; kadınların o malum toplantılara o malum

hallerde gidip erkeklerin hiç de pâk ve iyi niyetli olmayan bakışları altında o

malum durumlara meydan vermesiydi. Hem bacılarımızı, hem gençlerimizi ve

erkeklerimizi fesat ve ahlaksızlığa düşürecek olan bu tür bir serbesti ve hürriyettir

işte onların istediği. Onlar bütün fahşa ve kötülüklerin serbest olmasını istiyorlar.

Onun - şah - zamanındaki o serbestîde, kadınlara tanıdığı o serbestîlerde hangi

kadın kalkıp da -mesela günün meseleleriyle ilgili tek kelime söyleyebilme

serbestîsi buldu? Hangi erkek kalkıp da milletimizin ecnebiler ve içeridekilerin

elinden çektiklerine dair tek kelime yazabildi? Hangi yayınımız hürdü, hangisi

serbestti? Radyo televizyon ne zaman hür oldu? Halk, gençler, üniversiteliler ve

medrese bilimleri öğrencileri hür müydü?! Benim hadiselere bizzat şahid olduğum

bu elli yıl boyunca toplumun hayrına olabilecek gerçek hürriyet ve serbesti çarmıha

gerilmişti açıkçası, hiç yoktu! Yani - mesela - kadınlar toplumun meseleleri

etrafında faaliyette bulunmakta serbest değillerdi asla; milletin sorunlarını, Doğu ve

Batı'nın milletimize yüklediği sorunları konuşmakta serbest değillerdi, kesinlikle

hürriyet yoktu. Güdümlü kukla hükümetlerin elinden milletin neler çekmekte

olduğu hususunda tek kelime konuşma hürriyeti yoktu. (485) 8. 7. 1358

İki tür hürriyet ve serbesti var; hürriyetin faydalı olan türü o iki

câni([183]) döneminde yoktu; onların zamanında bu tür hürriyet ve serbesti kesinlikle

yasaktı. Onların istediği hürriyet ve serbesti ise - meselâ -kadınların istedikleri gibi

süslenip - püslenip o malum vaziyetlerde sokaklara dökülerek gençlerle, maazallah,

bilmem neler yapmasıydı... Onlar bunu serbesti ve hürriyet edinmişti işte. Şimdi

İslam’ın olmasını istemeyenler de o tür serbesti ve hürriyet için

üzülmekteler! (486) 8. 7. 1358

Onlar hürriyet ve serbestîyi sadece belli bir konuda tanımışlardı, "hür erkekler

ve hür kadınlar" diye bağırmadalardı. Yani "bunlar canlarının istediği her şeyi

yapmakta serbesttirler, istedikleri batak yuvasına gidebilirler" demek istiyorlardı.

Baskı ve engelleme ise başka konulardaydı; memleketin maslahatı, İslam’ın

maslahatı için bir tek kelime yazmak isteyenlere serbesti yoktu, böyle şeyler serbest

değildi, yasaktı, baskı vardı. (487) 4. 8. 1358

Gösteri yapan kadınlar, o malum meselelerin artıklarıydı, şahın, "hür kadınlar"

diyerek ortaya çıkardığı ve mahvedip batağa gömdüğü kadınlardı. Bu nedenle,

sürüklendikleri o duruma uygun serbestiler istiyorlardı; gençlerin canlarının çektiği

her şeyi yapmakta serbest olmasını istiyorlardı, çirkefe gömülmek istiyorlardı,

iffete aykırı şeyler yapmak istiyorlardı ve İslam’ın iffete aykırı şeylere, memleketi

mahva sürükleyip milleti geride bırakacak şeylere karşı olduğunu bildiklerinden

herkesin gördüğü gibi o malum vaziyetlerde sokaklara dökülüp o halleriyle gösteri

yaptılar. (488) 9. 8. 1358

Özgür erkekler ve özgür kadınlar diye ne yaygaralar kopardılar; ne milli ne

senato değil, saltanat meclislerindeki o parazitleriyle birlikte; emniyet teşkilatıyla

şu şahın bizzat kendi memurları ortalığı nasıl da velveleye verdiler" memleketimiz

artık hür oldu, özgür erkekler ve özgür kadınlar... vs" diyerek... Şu baba –

oğlun([184]); bilhassa tam o babaya uygun bir halef olan ve yaptıklarıyla babasını da

geride bırakan oğlunun saltanatı boyunca, bu iki caninin halka musallat olduğu

sürece hiç kimsenin hürriyeti olmadığını, kimsenin tek kelime hakkı söyleyecek

serbestisi bulunmadığını hepiniz gördünüz. Gençlik kesimimizi geriletmek için her

nevi pislik ve fahşayı yaratma hususunda hürriyet vardı sadece! Bunlar memleketin

insanî potansiyeline zarar verdikleri kadar, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine zarar

vermediler. İnsanları felç etti bunlar, gençlerimizi yok ettiler; bu memlekete hizmet

etmeleri gereken gençlerimizi öyle yerlere sürüklediler ki düşüncelerini felce

uğratıp memlekete hizmet veremeyecek hale gelmelerinden başka şey yoktu

oralarda...

Bütün fahşâ mekânlarının kapılarını ardına kadar açık bıraktı bunlar;

gençlerimizin o fahşâ mekânlarına sürüklenip felç olmaları için bu gibi şeyleri

teşvik edici reklam ve propagandalar yaptılar, alabildiğine yaymaya çalıştılar.

Gençliklerinin oracıkta gömülüvermesi gereken mekânlara... Gençlerimizin

gençliğini aldılar bunlar ellerinden, felç ettiler onları. Bunların tuzaklarına düşen o

muhterem bacılarımız, bunların teşvik ve özendirici tuzaklarına düşüp reklam ve

propagandalarına kapılarak insanî vazife ve konumundan soyutlanan o bacılarımız

o cinayetkârların oyuncağı oluverdiler. Namus ve gayret sahibi olanlar için çok

üzücüdür bu; bunların o muhterem kadınları özgürlük adına o hallere düşürmesi

insanlığını yitirmemiş kimseler için bitmeyecek bir eseftir bu. (489) 25. 9. 1358

SÖMÜRÜ, EMPERYALİZM VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA

YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİNE DAİR BAZI KONUŞMALARIN

TAM METNİ

İmam 'ın - ra - Meşhedli Bir Grup Hanıma Yaptığı Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Ben her şeyden önce siz muhterem hanımefendilerden şu sıcak güneşin, şu

kavurucu güneşin altında oturduğunuz için özür diliyor, hepinize teşekkür

ediyorum. Yurtdışı ve aynı şekilde yurt içinde bulunduğum günlerde de, Meşhedli

hanımların o değerli faaliyetlerini duyuyordum ve böyle hanımlarla, böyle bacılarla

gurur ve kıvanç duymam gerekir elbet. Bu sıcak altında rahatsız durumda

olduğunuzdan sözlerimi birkaç kelimeyle özetlemekle yetineceğim. Devletler veya

güçleri ellerinde bulunduranların yaptıkları işlere - dikkatle - bakacak olursanız

muhtemelen müphem ve belirsiz noktaları keşfediverirsiniz: Rıza şah gelip darbe

yaptı,([185]) ihtilal yaptı ve İran’ı, İran hükümetini düşürüp kendisi tahta geçti,

ardından da - oğlu – Muhammed Rıza... Bunlar öyle şeyler yaptılar ki, gafil ve

dikkatsiz bazı insanlar için ilk bakışta olumlu ve faydalı görünebilecek nitelikteydi;

ıslah reform - ve medeniyet adına bazı şeyler yaptılar ki işin içinde bit yeniği

olduğu belli oldu; meselâ toprak reformu: Toprak reformu([186]) hususunda ilk

başlarda çok gürültü kopardılar "Köylüler için şöyle şöyle yapacağız, ırgat - ağa

ilişkisi bitti artık, her çiftçi kendi efendisi oldu artık, şöyle oldu, böyle oldu... vs."

dediler, halkı kandırabilmek için gazetelerde, radyolarda, nutuklarda hep bu cafcaflı

laflar söylenip duruldu, ama meseleyi anlamış durumdayız şimdi; daha önce de

biliyorduk zaten! Meselenin reform -falan - olmadığını, köylüye ve çiftçiye hürriyet

verme gibi bir niyet taşımadıklarını, "köylünün ve yoksul kesimin de kursağından

bir lokma geçsin" gibi bir kaygılarının bulunmadığını; bilâkis, İran'ı Amerika için

bir - tüketim - piyasaya dönüştürmek istediklerini, İran'ı her sahada Amerika'ya

muhtaç hale düşürmek için ülkenin ziraat ve tarımını felce uğratmayı

plânladıklarını biliyoruz şimdi; öyle ki dışarıya olan bağımlılık bugün bile sürüyor.

Toprak reformu deyip duruyorlardı, ama memleketi fesada sürüklediklerini gördük.

Veya mesela o "özgür kadınlar, özgür erkekler! Her kesime özgürlük! Kadınlara

özgürlük! Erkeklere özgürlük!" ... vs. gibi lafları... Ben ve siz, hepimiz gördük işte,

o baba -oğul döneminde İran'a egemen olan o baskı ve hafakan, bu ülkenin tarihi

boyunca benzersizdi belki de! Ne erkek hürdü ne de kadın; herkes baskı ve hafakan

altındaydı, herkes acı içindeydi; bir gün "biz kapitülasyonu kaldırdık" diye - Rıza

Han döneminde - kutlama eğlenceleri tertipliyorlardı([187]), bir gün "memleket

ilerlemiş durumda" diye nutuklar çekiyor, gazetelerde yazıyorlardı, bir başka gün

yine aynı anlamda şeyleri gündeme getirerek Amerikalılara dokunulmazlık

veriyorlardı. Bütün bunlar egemen gücün iradesine bağlıydı, gücü elinde

bulunduran o kesim ne yapar ne söylerse hemen ardından ötekiler gürültüyü

koparıyor, - onu destekleyici mahiyette - sansasyonlar yaratıyorlardı, güdümlü

kukla mecliste ortalık velveleye verilip övgülerde bulunuluyordu.

Rıza Han döneminde Atatürk’ten([188]) özenilerek yeltenilen girişimlerden biri

de kıyafet devrimi ve kadınların örtünme yasağıydı. O dönemde bu kıyafet devrimi

ve örtünme yasağını nasıl da dillerine doladılar, öve öve bitiremediler; bu şeylere

karşı olan ulemaya nasıl muhalefette bulundular, ne şiirler yazıp düzdüler, bu

şiirlerin bazısını duymuşsunuzdur belki de, öyle hiciv şiirleri düzüp koştular ki

ağza alınacak gibi değil! Örtünme yasağı hadisesinde, bunların gerçekten kadınlara

bir hizmette bulunmuş olma niyeti taşımadığı da daha sonra belli oldu zaten.

Bunlar, kadın kesimini de zorla, şiddet ve baskı yoluyla ortadan kaldırmak

istiyorlardı; bu kesimin sağlayabileceği o faydaları, millete vereceği o hizmetleri,

kadınlarımızın üstlenmiş olduğu değerli hizmetleri onların elinden almak ve onların

yapması gereken o asil hizmeti* gelecekte memleketin mukadderatını eline alacak

olan çocukları eğitip yetiştirmelerim önlemek istiyorlardı; çocukların annelerinin

elinde büyütülüp terbiye görerek takvayla yetişmesini İslâmî bir eğitim almalarını,

millî bir eğitim almalarını ve böylece ilkokula ve sonra da - orta - ve liseye

gittiklerinde onların - şah rejininin - okullara yerleştirdiği öğretmenler ve rejim

misyonerlerinin bu çocukları artık -rejim istikametine doğru - çevirmemesinden

korkuyorlardı. Bu nedenle plânları, bu hanımları o büyük asil konumlarından

soyutlamak ve kendi zanlarınca İran nüfusunun yarısını güya özgürleştirmekti.

Nasıl özgürleştirdiklerini gördünüz!... Ben gördüm, sizin çoğunuz hatırlayamaz

belki; İran'ın bu muhterem hanımlarına neler ettiklerini bizzat gördüm ben, ne

baskılarda bulundular, süngü zoruyla o çirkin şeyi yaptılar -çarşaflarını zorla

açtırdılar - sonra da meseleyi sonuçlandırmak ve o asil işi bunların elinden alıp,

onları çocuk yetiştiremez hale getirmek istediler. Çünkü bunlar, mesela, başka

işlerle uğraşacak olurlarsa, esaslı olmayan meşgalelerle uğraşırlarsa asaletle

davranamayacaklardır.

Kadının meslek sahibi olması, doğru bir mesleğinin olması elbette ki

kesinlikle sakıncasızdır, ama onların istediği şekilde değil tabi. Onların amacı

kadının bir meslek sahibi olması değildi; gayeleri kadınları da erkekler gibi kendi

konumlarından soyutlamak ve hem kadın kesiminin hem erkek kesiminin doğal bir

rüşd ve gelişmede bulunmasını engellemekti, çocuklarımızın doğru dürüst bir

terbiye ve eğitimden geçmesini önlemekti. Bu nedenledir ki daha işin başında mani

oldular, çocuk terbiyesinin merkezi olan annelerin çoğu bundan mahrum

bırakıldılar. Sonra da ilkokullara gitti çocuklar, orada da da kötü propagandalar ve

meselelerin saptırıldığı kitaplar vasıtasıyla saptırıldı çocuklar, - büyüyüp de -

üniversiteye gittiklerinde de yine onların -rejimin - piyonları bu çocukların doğru

bir gelişme ve rüşde ulaşmasına izin vermediler, doğru bilim adamlarının

yetişmesine engel oldular, doğru millî([189]) şahısların, doğru İslâmî şahısların

yetişmesini önlediler. Bunların yaptıklarının milli değerlerimize, memleketimizin

maslahatlarına aykırı olduğunu görüyoruz, mesela kapitülasyon hadisesi veya tarım

olayı ve diğer uygulamalarına baktığımızda asıl niyetlerinin sapma oluşturmak

olduğunu görüyoruz. Yoksa bunların ıslahat ve reform gibi bir gayeleri yoktu;

amaçları memleketin ilerlemesini engellemekti. Nitekim Rıza Han'ın

Türkiye'ye([190])bakarak ve - onun gibi - Batı'ya endekslenerek ve aldığı görev icabı

yeltendiği - kıyafet devrimi ve - kadınların örtünmesinin zorla yasaklanması

olayına baktığınızda bunun memleketimizin maslahatına tamamen aykırı olduğunu

görürsünüz. Elinden iş gelen asıl faal kesimin, bu -İslâmî- harekete hizmet veren

asıl kesimin sizler - Müslüman kadınlar - olduğunu gördük biz. Burada

bulunduğunuz şu - örtülü - halinizle sokaklara dökülüp - İslâmi -hareketimize

yardım eden de sizler oldunuz. Onların eğitiminden geçmiş olanlar içinde ise ancak

sizin şu durumunuza yakın - benzer - olan belli bir kesim katıldı harekete; eğitim

şekli öylesine olanlar ise bu tür şeylere hiç karışmıyorlardı zaten; nitekim bazı

erkeklerin de bu harekete hiçbir katılım veya katkıları olmadı ve şimdi gelmiş

faydalanmak istiyorlar. Şimdi bu mustaz'af kesim, başkalarının "zayıf olarak

tanımladığı ve gerçekte ise, hamdolsun, güçlü olan bu kesim... Onların "3. Sınıf

insanlar' adını verdiği - ki gerçekte kendileri 3. sınıf, hatta 7. sınıf cehennemiler

olarak adlandırılmalıdırlar - bu 1. sınıf insanlar bu memleket için iş yaptılar, bu

büyük şeddi - şah rejimi - yıkan bu -mustaz'af - kesim oldu, yolu açan bu kesim

oldu aslında; şimdiyse beyefendiler Amerika'dan, Avrupa'dan buraya akın edip

kendilerine pay çıkarmaya çalışıyorlar. Bu meselelerde hiçbir katılımı olmayan bazı

kadınlar da bedava açılmış bir sofra gibi gördükleri bu durumdan kendilerine pay

bulmaya çalışıyorlar. Allah Tealâ siz - mustaz'af - kesimi korusun, sizleri mesut

kılsın; sizin şimdi hiçbir beklentiniz yok işte! Siz İslam’a hizmet ettiniz, şimdi de

etmektesiniz, hiçbirinizin şöyle veya böyle - makam sahibi - olma beklentisi yok.

Asıl hizmeti sizler yaptınız, sonra da yapacak olanlar yine sizlersiniz; bu işlerde

hiçbir dahli olmayan o yersiz beklentilerde bulunanlar ise bir tek ölü vermedikleri

halde şimdi gelmişler, biri vezir - bakan - olmak istiyor, biri vekil - milletvekili -

olmak istiyor, biri bilmem ne olmak istiyor... Daha çok bekler onlar, yaptıklarını

şöyle yeniden bir gözden geçirseler iyi olur...

Boş bir hayal bu ancak; başkaları zahmet çekecekler, siz öylece rahat

yerinizde oturacaksınız, veya yurtdışında öyle duracaksınız, sonra da başkalarının

çektiği zahmetin meyvesini yemeye kalkışacaksınız?! Bu milletin üzerinde hakkı

olan ilk kesim şimdi şurada oturanlar ve bunların temsil ettiği o muhterem

Meşhedli ve İran'ın diğer kadınlarıdırlar. Erkekler arasında da yine o işçi kesimi,

çiftçi kesimi, küçük esnaflar, üniversitelerdeki mahrum kesim, bizim kesimden

olan mahrum insanlar ileri götürdü bu hareketi; yine de bunların beklentileri

ötekiler kadar değil işte. Beklentileri olan o kesim, hiçbir şey - inkılaba - hiçbir

hizmet yapmış değil, işte bu adamlar şimdi kalkıp gelmiş, mesela cumhurbaşkanı

olmak istiyorlar, başbakan olmak istiyorlar; şah rejiminin hoparlörü olan o adamlar

şimdi ne yapıp edip yine buraya gelmek ve mevki - makama konmak istiyor...

Herkes bir anda inkılâbı oluvermiş işte! Bugün kim yanımıza gelse "biz de inkılâp

için mücadele veriyorduk" diyor! Yalan söylüyor, bunu biliyorum, ama işte... Ne

diyeyim bu adama ben?!" O zamanlar biz de inkılâp için mücadele veriyorduk,

hapislere düştük, falan"... Böyle saçmalıklar... Benim bilmediğimi sanıyorlar tabi.

İyi ama, ben hepinizin, veya - en azından - çoğunuzun o zaman - şah rejimine -

uşaklık etmiş olduğunuzu biliyorum!! Çoğunuz onlara çalışıyordunuz, şimdi - her

nasılsa - inkılâbı kesilivermişsiniz!?! Hayır, siz inkılâbı değilsiniz ve

olmayacaksınız da! Günün birinde Allah göstermesin, itiraz yollu bir şeyler

söylenecek veya Allah göstermesin, - inkılap - bir yenilgi alacak olsa sizler hemen

öne çıkıp - inkılâp aleyhine saflaşır ve - "yaşasın falanca!" diye bağırırsınız! Biz

sizi tanıyoruz, kendinizi ıslah etmeye bakın, birazcık dikkat edin! Şu zayıf kesim

olan memur ve işçiler, sizin aşağı sınıf olarak gördüğünüz ve gerçekte sizin

hepinizden üstün ve sizlerden daha değerli olan şu - mustaz'af - kesim için

çalışmalıyız biz, hükümetlerin bunlar için çalışması gerekir. Sizin dağlarca mal -

mülkünüz var işte; bankalarda var, yurtdışında var, yurtiçinde var, şirketleriniz var,

ticaretleriniz var, ne diyorsunuz siz?! Bunlarınsa hiçbir şeyleri yok ve bu işlere -

inkılâp - katılmışlar. Allah bilir ya, geçen gün televizyonda gösterilen o sahneyi

gördüğümde... Tahran'ın gecekondularında yaşayanlar... Burada ne yapıyorsunuz

diye sorulduğunda" Gündüz olunca çocukları da alıp yürüyüşlere, gösterilere,

katılıyoruz" diyordu! gecekonduda yaşayan bu zavallılar yürüyüşler yapıp

gösterilere katılmış ve bu zaferi onlar getirmiştir, hükümetin bunlar için bir şeyler

yapması gerekir, - gösteriler yapılırken - bir kenarda oturan sizler şimdi gelmiş

menfaat arıyorsunuz öyle mi?! Menfaat arayanlar çekip gitsinler işlerinin güçlerinin

peşine! Allah Teâlâ bu kesimi -mustaz'af - korusun inşaallah! Allah Teâlâ siz

muhterem aziz hanımları korusun, sizlere saadet lütfetsin inşaallah. Onlar adına

buraya geldiğiniz bütün Meşhedli hanımlara benim selamımı götürün, ben sizlerin

hizmetindeyim, sizler için çalışmaktayım ben. (490)

Vesselamu aleykum verahmetullahi ve berekâti 26. 2. 1358

Meşhed, Âmul ve Abadan Şehirlerinden Gelen Öğretmen Ve Öğrenci Hanım

Ziyaretçilere Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Her şeyden önce şu küçük hanımlara teşekkür etmem ve okudukları şey için

kendilerine takdirlerimi bildirmem gerekiyor, keza Horasan'dan, Âmul'dan ve

Abadan'dan([191]) buraya kadar gelen bütün bacılara da teşekkür ederim, herkes için

duacıyım inşaallah.

Bizim şimdi şu noktaya dikkat etmemiz gerekiyor: Bunların - sabık Iran şahı -

ve hâlâ onun izinde, olanların istediği hürriyet nasıl bir hürriyettir? Bu adamdan -

şah - önce kadınların - toplumdaki - rolü neydi, onun zamanında nasıldı, ondan

sonra nasıl oldu? Bu yüzyılın tarihini inceleyenler, İran'daki hareketlerde, - yani -

şu Pehlevi rejiminden önce İran'da baş gösteren asil hareketlerde - ve bu cümleden

olmak üzere - Tütün Hareketi ve Meşrutiyet Hareketi'nde kadınların erkeklerle

omuz omuza faaliyet gösterdiklerini bilirler. O zamanlar kadınlar toplum

içindeydiler; sosyal meselelerde, siyasi meselelerde, memleketlerinin sorunlarıyla

ilgili konularda bilfiil faaliyet göstermekteydiler. O dönemlerde erkekler nasıl

kıyam ederek ayaklandılarsa ve her şeyimizi kaybetmemize yol açan Tütün

Anlaşmasını engelleyebilmek için kıyamda bulundularsa kadınlar da aynı şekilde

katıldılar bu harekete, keza Meşrutiyet hareketinde de erkekler gibi kadınlar da

faaliyet gösterdiler. Bunlar, şah rejiminden önceki faaliyetlerdi, bu rejimin

devrilmesi sırasında ve devrilmesinden sonra Müslüman milletimizin

gerçekleştirdiği kıyamda kadınların önayak olduğunu hepiniz gördünüz, hatta bu

hususta kadınların gösterdiği faaliyetin değer açısından erkeklerinkinden daha

üstün olduğu söylenebilir, çünkü sokaklara dökülüp topun tankın karşısında gösteri

yapan o kadınlar, bu girişimleriyle erkeklerin gücünü de kat kat artırmış oldular.

Kadınların topun - tankın karşısına dikildiğini gören erkekler daha bir güç bulurlar;

nitekim o bacılarımızın harekette çok büyük paylan olduğunu gördük, bu hareket

boyunca geçirdiğimiz süreçten, şah rejiminin yıkılmış olduğu şu ana kadar

hanımların bütün sahalarda; temizleme operasyonlarında, Ülkeyi Yeniden Yapım

Ve Onarım Cihadı'nda... vb. bütün mevzularda faal ve hür bir katılım

gösterdiklerini hepimiz gördük. Bu, - meselenin - o zamanlara ait olan kesimi.

Şimdiki durumu zaten görmektesiniz, teferruatla açıklamaya gerek yok.

Evet, şah rejimi döneminde "hür erkekler! Hür kadınlar!" diye bağırıp

duruyorlardı. Kadınların ne tür faaliyetleri vardı yani? O dönemde kadınlarda

gördüğümüz faaliyet, birkaçının bir araya gelip toplanarak o malum çirkin

vaziyetleriyle Rıza Han'ın mezarı başına gidip "bize özgürlük verdiniz" diye ona

teşekkürlerini sunmalarıydı. Ne hürriyeti?! Nasıl bir hürriyet? Ne yaptı yani - Rıza

Han - ?! Onların kendilerine ne tür bir hürriyet ve serbesti vermiş olduğunu,

kadınların veya erkeklerin nereye kadar hür olmasını istediklerini düşünmüyorlar

tabi. Evet, onların istediği bir hürriyet ve serbesti vardı; şimdi de ellerine kalem alıp

İslam ve ulema aleyhine yazan bazıları da aynı hürriyet ve serbestiyi istemekte; o

da, gençlerimizi fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek için Batı tarafından dikte

ettirilmiş olan bir hürriyet ve serbesti!.. Kadınlarının da erkeklerinin de öyle serbest

olmasını istiyor bunlar. Kadınlar, o malum toplantılara gitsinler ve o malum

vaziyetleriyle erkeklerin hiç de iyi niyetli olmayan bakışları altında o malum halleri

sergilesinler diye... Onların istediği böyle bir serbesti ve hürriyet işte; böylece hem

bacılarımızı ahlâksızlık ve fesada sürükleyecekler, hem gençlerimizi, hem

erkeklerimizi!.. Her nevi kötülük ve çirkinliğin - fahşâ - serbest olmasını istiyor

bunlar; - yoksa meselâ şahın - onun zamanında kadının hürriyeti vardı da hangi

kadın ağzını açıp güncel bir konuda tek kelime konuşabiliyordu?! Veya hangi erkek

kalkıp da ecnebiler ve içerdeki -uşakları - nın elinden milletimizin çektiklerine dair

tek telime yazabiliyordu?! Hangi yayınımız serbestti o zaman?! Radyo ve

televizyon serbest ve hür müydü?! Halk, gençler, üniversiteliler ve din bilimleri

öğrencileri - ulema - serbest miydi o zaman?! Benim olaylara şahid olduğum şu elli

yıl sürecinde toplumun hayrına olabilecek gerçek hürriyet çarmıha gerilmiş

durumdaydı, hürriyet diye bir şey kesinlikle yoktu. Yani kadınlar toplumun

meseleleriyle ilgili faaliyetlerde bulunmak veya konuşmakta serbest değillerdi.

Milletin Doğu ve Batı'nın elinden çektiklerini söylemekte kimse hür değildi, kukla

hükümetlerin elinden milletin neler çektiğini dile getirmek - hususunda tek kelime

söyleme serbestîsi yoktu.

Binaenaleyh bunları üç zaman diliminde mütalaa edebiliriz; bir kısmını

hepiniz gördünüz, bir kısmı da tarihle sabit ve kayıtlıdır. Bu son yüzyılı üç - şu

şekilde - kesitte inceleyebiliriz:

Yüzyılın ilk başından meşrutiyet dönemine ve meşrutiyetten Rıza Han

zamanına kadarki dönemi bir kesit sayalım ve o dönemin özelliğini, kadınların o

dönemdeki haklarını, halkın hürriyeti durumunu - ki o zaman da bozuk ve ahlaksız

bir hükümet vardı - inceleyelim. Diğer bir kesitte bu rejimden sonra veya onun

yenilgi halinde olduğu o zamanlardan - ki artık hiçbir şey yapamaz bir hale gelmişti

- günümüze kadarki dönem olsun. Bir de, Rıza Han'ın ihtilalla iktidarı ele

geçirişinden, rejimin tamamen ortadan kalktığı ve gücünün bitip tükendiği zaman

kesitini değerlendirelim. Bu üç kesitin değerlendirmesini yaparak şu - şah - rejim

için veya benzeri bir rejim -gelsin - diye gözyaşı döküp hürriyet ve demokrasi adına

İslam’la ve Müslümanlarla cedelleşmeye tutuşanlara takdim edelim şimdi: Burada,

söz konusu üç kesiti arz ediyorum, tabi bu arada daha önceki kesitte, yani

Kaçarlar([192]) döneminde de İslam’ın pek rahat bırakılmadığını ve huzur yüzü

görmediğini de hemen hatırlatalım, Ama o zaman hiç olmazsa Müslümanlar daha

güçlüydüler ve hükümet, bugünkü gibi İslam’a ve ulemaya bunca musallat

olamıyordu, ulema ve millete karşı fazla bir gücü yoktu, zayıftı. Ama Rıza Han

iktidara getirilince ona güç ve destek verdiler, güçlendi, hem ulemayı hem halkın

diğer kesimlerini alabildiğine sindirdi. Derken onun da iktidarı zayıflamaya yüz

tuttu ve bu - oğlu -geldi; sonra bunun da gücü tükendi ve yenilgiye doğru

yaklaşmaya başladı; bu da zamanın bir başka dilimiydi işte. Üçüncü bir kesitte

bunun yenilgisinden ve yenilgiye yüz tutmasından şimdiye kadarki zamandır.

Şimdi şöyle bir inceleyelim bakalım o önceki dönemde mi kadınlarla erkekler

hürdü, yoksa Rıza Han'ın ihtilalından, oğlunun yenilgiye yüz tutmasına kadarki

dönemde mi? Önceki dönemde olan ve şimdi de hâlihazırda bulunan hürriyet ve

serbesti, İslam ve Müslümanlar için, kendi milletimiz için hayırlı ve faydalı bir

hürriyettir. Yani bunlar -kadınlar - toplum içine girme hususunda hürdürler, şimdi

toplum içindeler zaten, görüyorsunuz da; memlekete hizmet etmekte hürdürler,

nitekim hizmette bulundular ve bulunuyorlar da, görüyorsunuz işte. Keza,

memleketin maslahatları hususunda konuşup fikir yürütmekte, hükümetin

yanlışlarını eleştirmekte, resmi ve gayri resmi makamları eleştirmekte serbesttirler

şimdi. Nitekim şimdi eleştirdiler işte gördüğünüz gibi. Kendi memleketiniz ve

kendi milletinizin maslahatını ilgilendiren bu tür konularda, bu siyasi ve sosyal

meselelerde serbesttirler tabi, hiçbir engelleme, hiçbir kayıt ve şart yoktur,

görüyorsunuz işte. Memleketin maslahatı doğrultusunda olacak -bazılarının yaptığı

gibi komplo olmayacak - bir konuşma yapmak veya kendinizin ya da ülkenizin

hayrına olacak bir girişimde bulunmak isteyip de engellendiğiniz ve karşınızda

süngünün gelip hüküm sürdüğü bir tek durum gösterebilir misiniz şimdi? Hayır,

böyle bir durum bulamazsınız artık. -Rıza Han'dan - önceki dönemde de kadınlar

faaldi; memleketin uğradığı hadiselere fiilen müdahale edebiliyorlardı, ben örnek

olması açısından ikisine değindim, tütün ve meşrutiyet hadisesinden bahsettim daha

önce; bu ikisinde katılım daha fazlaydı, ama kadınlar ne zaman bir hadise vuku

bulacak olsa müdahale edebiliyor ve öne düşüp erkeklerle birlikte memleketin

maslahatına uygun buldukları tepkiyi göstererek söylenmesi gereken şeyleri

söyleyip haykırabiliyorlardı, halledebiliyorlardı meseleyi. Bizzat etken olarak

katıldığınız, faal bir şekilde etkili olduğunuz şu üçüncü kesitte -inkılâbın vukuu ve

sonrası- toplu gösterilere katılmayın, dışarı çıkmayın, kalabalıkların içine girmeyin,

haykırmayın, yapılan zulümleri söylemeyin diye size - ulema tarafından - hiçbir

engelleme getirilmediğini gördünüz, hatta sizlerin bu -konulardaki - faaliyet ve

hürriyetiniz sayesinde bu zafer milletimize nasip oldu.

Ama onların istediği o serbesti ve hürriyete bakalım bir de: Rıza Han'la oğlu,

bilhassa da oğlu döneminde istenen hürriyet hürriyet değildi aslında, milletin

mahvıydı. O hürriyeti de ikiye ayırabilirsiniz onların döneminde: Biri basın - yayın,

radyo, televizyon, kalem, konuşma, kitaplarda memleket ve milletin hayrı ve

maslahatı doğrultusunda hiçbir şeyin söylenememesiydi, her şey sansür ediliyordu,

hiçbir serbesti söz konusu değildi, çünkü başımıza ne geliyorsa hep devletten ve

onun patronlarından gelmekteydi zaten. Bir söylemek isteseniz, tabi ki önce Rıza

Han'dan başlamanız gerekiyordu, onun yaptığı ihanetler ve cinayetleri - ve sonra da

- oğlunun işlediği cinayetleri anlatmanız gerekirdi; hâlbuki bu konularda tek kelime

edemezdiniz, böyle bir hürriyet söz konusu dahi değildi. Polisi de eleştiremezdiniz,

tek laf edemezdiniz; devlete tek kelime eleştiri yöneltemezdiniz; basın -yayınımız,

mesela, orduya bir kelimelik bir eleştiride bulunamazdı asla. Böyle bir şey

kesinlikle mümkün değildi; memleketimizin lehine olacak bir hürriyet ve serbesti

tam anlamıyla çarmıha gerilmiş durumdaydı, kalemleri hep kırmışlardı, dilleri

kesmişlerdi, kimsenin bir tek laf etmeye hakkı yoktu. Bir şey söylemek isteyen

varsa, basın yayın veya radyo televizyon ya da herhangi bir kalem bir şeyler

söyleyecekse ancak ve ancak her şeyimizi yele veren bir adama - şah - övgüler

düzmekten ibaret olabilirdi bu! Onun - şahın - zamanında hiçbir hürriyet yoktu,

sağlıklı hiçbir hürriyet ve serbesti yoktu; ama bazı hususlarda pekâlâ hürriyet ve

serbesti vardı tabi: Sinemaların kapıları ardına kadar açıktı o malum vaziyetlerde...

Gençlerimiz birkaç gün oralara uğrayacak olsa mahvolup gidiyordu; memleketleri

için bir şeyler yapabilme kaygısını tamamen yitiriyorlardı. O kapılar açıktı işte,

kumarhanelerin de kapısı açıktı, fuhuş yuvalarının da kapısı açıktı bütün gençlere,

Tahran'dan ta Şimran'a([193])kadarki bölgede hadde hesaba gelmeyen fesat

yuvalarının bulunduğunu söylüyorlar. Bunlar serbestti işte, hatta körüklenmedeydi,

kalemler ve beyanlar destek vermede, memlekete ve millete zararlı olan bu tür

serbestilerin daha da yaygınlaştırılmasına çalışmadalardı. Onun zamanından

sonrasından günümüze kadarki dönemde yine o daha önceki döneme dönülmüş

oldu, hatta daha iyi bir durum var şimdi, Çünkü o önceki dönemde de Kaçar -

Geçer - hanedanı vardı, onlar da fasit ve kötüydüler, ama bunlar kadar ahlaksız

değildi onlar; bu baba -oğul (şah ve babası) fesat ve ahlaksızlıkta rekor kırdılar!

Bugün milletimizin sahip olduğu hürriyet, yani erkek, kadın, yazar... vb. herkes için

mevcut bulunan hürriyet, bizzat kendi lehinize olan bütün konularda geçerli bir

hürriyettir. Dışarı çıkıp lafınızı söylemekte serbestsiniz şimdi; hükümeti

eleştirebilir, ters bir adım atan herkesi eleştirebilirsiniz, kimse çıkıp da "neden

eleştiriyorsun?!" diyemez bugün. Gidin "Ülkeyi Yapım Ve Onarım Cihadı" na

katılın, milletinizle birlikte olun, yardımlasın, hürsünüz bunda, gidersiniz, yardım

edersiniz. İnsanın olgunlaşıp gelişmesinde, bacılar ve kardeşlerin, şu aziz

çocukların gelişmesinde etkili olan her şey İslam’da serbesttir; İslam’ın izin

vermediği ve engellediği şey - mesela - milleti mahva götüren kumardır, milleti

mahveden içki içme olayıdır, o cani herif - şah - zamanında serbest bırakılan ve her

türlü kolaylığı da sağlanılan çeşitli fahşâ - kötü işler - gibi şeyleri yasaklamıştır

İslam. Demek ki iki tür hürriyet vardı bizde; faydalı olan hürriyet o iki cani - şahla

babası - nın dönemleri dışında vardı, onların zamanında hürriyetin bu - faydalı -

çeşidi tamamen yasaktı. Onların istediği hürriyet türü, kadınların istedikleri gibi

süslenip - püslenip sokaklara dökülmesi ve gençlerle, maazallah, bilmem ne

yapmasıydı. Onlar buna hürriyet diyordu işte; şimdi de İslam’ın olmasını

istemeyenler o hürriyet için üzülmekteler, bu hürriyet onlar için söz konusu bile

değildir zaten! Onca laf ebeliği yapan, memleketimiz şöyle oldu, böyle oldu

diyenler yok mu; Yapım Onarım Cihadı'na katılanlar bilir, bacılarınıza,

kardeşlerinize yardım için gittiğiniz o yerlerde onlardan bir tekine

rastlayamazsınız! "Halk", halk "diye bağırıp çağıran o tipler halkın çiftini çubuğunu

gidip ateşe verenlerdir, köylünün çiftine çubuğuna yardıma giden - Müslüman

gönüllü - ler değil! Siz gidip zahmet çekiyor ve bacılarınıza, kardeşlerinize

yardımcı oluyorsunuz, harman dövüyorsunuz, çapa yapıyor, orak sallıyorsunuz; öte

yandan "halk" diye bağırıp duranlar ve "halk kitleleri" diye bağırıp çağıran - lâik

solcu - 1ar ise gidip o halkın harmanını ateşe veriyor! Sizin onca zahmetle

topladığınız o harmana elleri yetişecek olsa yakarlar! Petrol borularını

kurşunlayanlar da yine onlardır, halk için şöyle yaparız böyle yaparız diyenlerdir!...

İşte o malum "Demokrat' 1ar yani! Kürdistan'daki o Demokrat'lar - ki şimdi de var

bunlar - petrolü mahvetmek istiyordu işte; köylüleri mahvetmek isteyenler,

teknolojimizi, tarımımızı, her şeyimizi mahvetmek isteyenler de aynı adamlardı

işte! Bir İslam Cumhuriyeti kurulacak olursa onların kuyruğundan tutup dışarıya

fırlatır diye korkuyorlardı. Milletin tersi cihette hareket edenlerin korkusuydu bu.

Demek ki onların o "özgürlük" diye bağırıp çağırdığı şey özgürlük değil, milletin

mahvıydı, hürriyet dediğin şimdi var asıl, görüyorsunuz işte, ama onlar bırakırsa

tabi!... Şu eski rejimin artıkları, onların ve ecnebilerin yardakçı uşakları bırakırsa...

Allah Teâlâ siz bacıları, kardeşleri, şu çocukları, yeni yetişen yavrucakları,

cümlenizi korusun inşaallah, hepinize başarılar dilerim, inşaallah bu memlekete

hizmet verir ve şu çocukları - gereğince - eğitip yetiştirirsiniz. Sizler, öğretmenler

bunları - çocukları - İslâmî - insanî bir eğitimle eğitip yetiştirin ki bu hem

memleket ve ülkeniz için faydalıdır, hem onların kendi psikoloji ve moralleri için

faydalıdır, hem de dünya ve ahiretin faydası bu işte - çocukların İslâmî bir

eğitimden geçmesinde -dir. Sizlere, tüm bacı ve kardeşlere selam!... (491)8. 7. 1358

Kopenhag'da Düzenlenen Kadın Yarı 10. Yıl Konferansı’na Katılan İranlılara

Yapılan Konuşma

Bismillahirrahmanirrahim

Aslında şu büyük süper güçlerin elinin karıştığı her kuruluş ve teşkilat

neticede onların lehine iş bitirecektir... İşte şu bildiğimiz Birleşmiş Milletler...

Yurtdışındaki o toplantılar, Güvenlik Konseyi vb. bütün bunlar hep süper güçlerin

hizmetindedirler ve hepsi de diğer ülkeleri kandırmak içindir!... Bu yüzdendir ki

kendilerine "veto hakkı"([194]) tanımışlardır, isteklerine aykırı bir şey olunca veto

ediveriyorlar hemen, esasen bizzat onlar da yine süper güçlerin hizmetindedirler.

Onların şu veya bu isim altında kurdukları bütün kuruluş ve teşkilatlar, hep

başkalarını kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettirmek içindir. Süper güçlere hiç

güvenimiz yoktur bizim; hatta doğru bir şey bile söyleyecek olsalar "kamuoyunu

oyuna getirmek içindir" diye düşünürüz elbet.

Sizin bu girişiminiz çok değerlidir, inşaallah tam anlamıyla başarılı olursunuz.

Bildiğiniz gibi inkılâbımızı yurtdışında herkes, gerçekte olduğunun tam tersine

göstermiş durumda. Biz inkılâbımızı gerçek haliyle ve tedricen yurtdışına tanıtmalı

ve olduğu gibi aktarabilmeliyiz. Mesele sadece kadınlar değil ki şimdi onların

İran'da zaten tam hürriyeti var diyelim; evet kadın bugün hür ve ahdine sadıktır,

hatta onların erkeklerden daha inançlı oldukları da söylenebilir. Ama yurtdışında

"halkın bir kesimi" diye aktarılmış, niçin böyle denildiği de ortada, Rıza Han

zamanında bunlar gündeme gelmişti. O zamanki örtünme yasağı hadisesi, onların

gerçekten, mesela, 10 milyon kadını topluma kazandırmak istemesi falan değildi,

bütün bunlar, bizi köleleştirmek için yurtdışından aldıkları direktiflerin bir

parçasıydı.

Siz, hiçbiriniz hatırlamazsınız o olayları belki, o zaman yaşı küçük olanlar

hatırlamaz ama ben bunların getirdiği ve daha sonra Rıza Han'ın oğlunun "hür

erkekler ve hür kadınlar' diye adlandırdığı "örtünme yasağı" hadisesini olanca

acılığıyla dimağımda hissediyorum halâ. O muhterem kadınlara, esasen toplumun

bütün kesimlerine neler ettiklerini bilemezsiniz. Hem tüccarları, hem küçük esnafı,

hem ulemayı "toplantı ve partiler düzenleyip hanımlarınızı da getireceksiniz, onlar

da katılacak kadınlı - erkekli partilere" diye zorluyorlardı. İsteklerine uymayanlara

dayak vardı, ardından laflar ediliverirdi, her şey, her nevi laf söylenilirdi ....

Gençler için oyalayıcı bir meşgale olması, gençlerin önemli işlere hiç girmemesi

için kadınları bir araç şeklinde kullanmak istiyorlardı. Şu gençlerimizin,

üniversitelilerimiz ve diğer bütün kesimlerin kendi durumları ve memleketlerinin

hallerini düşünmemesi için - uyguladıkları - çeşitli yöntemleri vardı onların. Diğer

taraftan şu örtünme yasağı skandalında öyle rezaletler çıkardılar, o muhterem

kadınlara neler etmediler, bu konularda âlimlere de çok çirkin davrandılar. Hatta

merhum Kâşâni([195]) Bey'e de gelip "sizin de bu tür toplantılara katılmanız

gerekiyor, bizzat toplantı tertiplemeniz gerekiyor" demişlerdi, o da... demiş; bunun

üzerine görevliler "efendim emir yukarıdan" deyince "ben de onu kastettim zaten!"

diye cevabı yapıştırmış. Yani onlara - büyük ulemaya - bile götürmüşler bu tür -

çirkin -direktifleri. Küçük şehirlerde, köylerde, her yerde, hatta Kum'da bile ...

Kum'da öyle bir kepazelik yaptılar ki söylenecek gibi değil! Bütün bunlar şu

gençleri, gafil gençleri oyalamak ve kadınla erkeği sahneye sürüp birbiriyle

oyalayarak asıl meselelerle ilgilenmesini engellemek içindi. Bunlar o kadar fuhuş

yuvaları yaptılar ki Tahran'dan ta -Tahran'ın kuzeyindeki sosyete mahallesi -

Tecriş'in sonuna kadar yüzlerce meyhane, bar... vb. vardı, hepsinin de "kadınlı"

olduğunu gördünüz, bu yüzdendir ki gençlerimiz, milletimiz, ilgilenmeleri gereken

önemli meselelerle ilgilenmiyorlardı bile! Ne erkekler, ne de kadınlar... Ne erkekler

serbestti çünkü ne de kadınlar... Adına da "hür erkekler, hür kadınlar" diyorlardı

bunun! Rıza Han'la birlikte getirilen temel yapı buydu işte! Allah İngilizlere lanet

etsin, önce onlar getirdiler onu([196]) İran'ın başına ve böyle şeyler yaptırdılar ona;

sonra da şairleri, yazarları, basın yayınları, vb. geldi ardından! Bütün bunlar şu

milleti kendi sahip olduğu şeyden - İslâmî kimliğinden - alıkoymak, soyutlamak

içindi; dikkatleri şu barlara, gazinolara ve çirkin yerlere çekip onlarla oyalamak

içindi. Böyle şeyleri serbest bıraktılar, o lehvü-leib([197])yuvaları serbestti ama bütün

bir Tahran'da dini eğitim verebilecek bir tek yer yoktu... Ne erkekler, ne kadınlar

için - dini - serbestçe öğrenebilecekleri bir yer yoktu, olacağı da belli değildi ya.

Velhasıl bütün bunlar süper güçlerin uzman ve danışmanlarının çok ince

hesaplarının neticesiydi, bu şeylerle toplantılar falan düzenliyorlar, hepimizin

uyanık olması gerekiyor, bütün Iran milleti uyanık olmalıdır, bunların tuzağına

düşmemelidir. Eğer bu tür - kadınlı erkekli veya sazlı sözlü - toplantılara gidenler

olursa haysiyet ve onurlarını korusunlar, kendilerini kaybederek oradakilerden,

oralardaki kadınlardan etkilenmesinler. Sizin de söylediğiniz gibi, gereğince

davranmışsınız işte, öyle olması gerekir. Gidip –yabancı ülkelerdeki toplantı ve

konferanslara- katılma durumu olursa, bu, onların lehine sonuçlanacak şekilde

olmasın. Genellikle gafiller var, böyle oluyor; sizin yaptığınızı söylediğiniz o işler

değerli işlerdir. Yine -yurtdışında - toplantı olursa erkekler de gitsinler, ama

inançlarını koruyarak tabi, gidip de memleketimizin maslahatlarına aykırı

davrananlar değil! İnşaallah hepiniz muvaffak ve Allah Teâlâ’nın teyidine mazhar

olursunuz. Bugün o geçmiş devirlerden çok farklıdır artık. Bugün artık kadınlar

sosyal ve dini vazifelerine göre davranmalı, sosyal iffeti korumalı bu sosyal iffet

çerçevesinde sosyal ve siyasi faaliyetlerinde bulunmalıdırlar; geçmişte olduğu gibi

değil; onlar - şah rejimi bir kadını meclise sokuyorduysa da onun nasıl bir kadın

olduğu ve oraya ne amaçla gönderildiği belliydi. Şimdi de bazı hanımlar girdi

meclise, ama bununla o - şah dönemindeki - çok farklı birbirinden; aralarında çok

fark var bu ikisinin. Onların - karma - toplantı ve parti vs'leri vardı, kadın günleri

vardı, örtünme yasağı yıldönümü, vs .... O örtünme yasağıyla ilgili gündü, Kum'da

olduğum o son yıllarda, belki de ardından 15 Hordad hadisesinin vuku bulduğu o

son yıldı; bazı kadınların Rıza Han'ın mezarı başına giderek örtünme yasağıyla

ilgili - teşekkür amaçlı - gösteri tertiplemek istediğini duydum. Kum'daki devlet

dairelerinin reislerini - çağırttım - yanıma geldiler "Gidin her biriniz kendi

bakanlığınıza bildirin, eğer o gösteri yapılacak olursa, Goherşad Camii'nde

yaptığınız o katliam için halkı - genel yas tutmaya çağırırım" dedim, onlar

bildirdiler ve - sonra da - o gösteriden vazgeçtiler. Velhasıl öyle bir ortam

yaratmışlardı ki milletimizin, kadınlarımızın inançlarına ve takınmaları gereken

tavra tamamen aykırıydı. Bugün Allah'a hamdolsun o meseleler geçip gitti artık,

bütün erkekler, bütün kadınlar sosyal ve siyasi meselelere girmeli, nezarette

bulunmalıdırlar; hem meclisin, hem hükümetin işlerine nezaret etmeli ve

görüşlerini bildirmelidirler.

Milletin tamamı olaylara ve işlere nezaret etmelidir şimdi, siyasi ve sosyal

meselelerde fikir yürütmelidirler, hükümetin icraatına bakmalı, kanuna aykırı veya

uygunsuz bir iş gördüklerinde müdahale etmelidirler. Umarım bu - İslamî - hareket

zaferle sonuçlanır inşaallah, hepiniz inşaallah başarılı ve Allah'ın teyidine mazhar

olursunuz; her yerde toplantılarınızı en mükemmel haliyle yapın ki kadınlar

uyansınlar, geçmişteki o meseleler, o süslenmeler, o oyuncak bebeklere

benzemeler... vs. olmasın artık inşaallah. O malum meselelerin ekonomimize ne

zararlar verdiğini, kamu ahlakına, halkın iffetine ne zararlar getirdiğini hepiniz

biliyorsunuz. Bugün kadınlar da tıpkı becerikli erkekler gibi - dürüst ve yetenekli

erkekleri kastediyorum, ötekileri değil - meselelerle ilgilensinler, işin içine

girsinler, öğrensinler, sahih ve doğru bir eğitim ve öğretimleri olsun onların da,

meselelere sağlıklı müdahalelerde bulunsunlar; muvaffak ve Allah Teâlâ’nın

teyidine mazhar olursunuz inşaallah(492). 19. 6. 1359

Kaynakça

(343) Beytullah'il Haram ziy. hit. 9 / 224

(344) Uyuşturucuyla Mücadele İslâmî Kurumu'na hit. 11/117

(345) 12 Ferverdin mün. 12/31

(346) Kasabalardaki gönüllü savaşçılarla 12 / 44

(347) Cemaran sakinlerine hit. 12 / 92

(348) Kadınlar Camiası Şimran Bölg. üyeleriyle 12 / 236

(349) Irak milleti ve ordusuna hit. mesaj: 13/111

(350) Öğretmenler ve İnk. Muhafızlarıyla. 15 / 95

(351) Ae 15 / 101

(352) Kadın Gün. mün. gelen ziy. hit. 19 / 280

(353) Ae 19 / 281

(354) İnkılâp Muh. Komutanlarıyla 20 / 13

(355) Dr. Jim Kuklerefr 4 / 103

(356) Mustaz'af - 1ar için - Gönüllüler haftası mün. 11 / 275

(357) Onyedi Şehriver'in 2. yıldön. mün. 13/65

(358) Kadın Gün. mün. ziy. kad. hit. 19 / 280

(359) Vasiyetname'den 21/172

(360) Şahın yalan yere tevbe ve ahitlerde bulunması üzerine 3/69

(361) Şahın yeni hilesi üzerine 3 / 81

(362) Şahı destekleyen devletlerle ilişkilerin kesilmesine dair 4/59

(363) Kumlu kadın ziy. hit. 5 / 153

(364) A.e 6 / 137

(365) A.e 11/253

(366) Erdebilli kadın ziy. hit. 13/31

(367) Savaş yaralıları ve maluller haft. mün. II / 144

(368) İran İsl. Cum. Silah. Kuv.'e ve halka hit. 14 / 10

(369) Kadın Gün. mün. 14 / 210

(370) Cuma İmamlarıyla görüşme 16 / 122

(371) Kadın Gün. mün. 16 / 126

(372) Güney Tahran - fakir - kesimindeki kadın ziy. hit. 6 / 120

(373) Üniversitelilerle 6 / 136

(374) Yapım ve Onarım Cihadı üyeleriyle 9/20

(375) Bakanlar Kurulu'na hit. 9 / 242

(376) PTT çalışanları İslam Encümeni üyeleriyle 9 / 246

(377) Tahranlı Hanım ziyaretçilere 11 / 160

(378) Yapım ve Onarım Cihadı üyelerine 116177

(379) Kasabalar Gönüllü Savaşçıları'na 12 / 46

(380) Kürdistan Bölg. 28. Kolordu komutanı Albay Sedrî'yle 12 / 88

(381) Yabancı ülkelerden gelen misafirlere 12 / 138

(382) Erdebilli bayan ziyaretçilere 13 / 65

(383) Onyedi Şehriver'in 2. yıldönümü mün. 13 / 65

(384) Dış ülkeler büyükelçileriyle 14 / 67

(385) Kadın Gün. Mün. 14 / 202

(386) İran İslam İnkılâbı’nın 3. zafer yıldönümü mün. 16 / 48

(387) Şehid, esir ve malul ailelerine 22 / 329

(388) Yeni yıl - nevruz - mün. 19 / 126

(389) A.e 19 / 127

(390) Yetkililere hit. 13 / 135

(391) İmam'ın Hattındaki Müslüman Umiversitelilere hit. 13 / 145

(392) Ae 13 / 149

(393) İslam Cum. Askeri Akdm. mezunlarına hit. 13 / 171

(394) Valilerle 13 / 192

(395) İslami Şûra Meclisi başkan ve milletvekillerine 14 / 133

(396) A.e

(397) Güney Tahran - fakir - kesiminden ziyaretç. hit. 14 / 165

(398) Ün. Cihadı bn. üyelerine hit. 14 / 230

(399) A.e

(400) Ordu komutanlarıyla 15 / 7

(401) Gilan Eyaleti Cuma imamlarıyla 16 / 156

(402) Gönüllü savaşçılara hit. 16 / 176

(403) Ulemayla 17 / 64

(404) Kumlu kadın ziy. hit. 17/211

(405) Hacc kervanları din adamlarıyla 18 / 69

(406) İslam İnk. şehidleri anısına 19 / 97

(407) Nur cepheleri savaşçılarına 19 / 214

(408) Kadın Gün. mün. kadın ziy. hit. 19 / 281

(409) Iraklı Müslüman hanımların cepheye mali yardımlarını takdir münasebetiyle

20/166

(410) Veliyy-i Asr Mektebi bn. üyelerine 9/31

(411) Ahvazlı bin. ziyaretçilere hit. 7 / 248

(412) A.e

(413) Onyedi Şehriver mün. 9 /61

(414) Öğretmen bayanlara hit. 9/110

(415) Kumlu bayan ziyaretçilere hitaben 11 / 254

(416) Kadın Günü münasebetile 12 / 72

(417) TV - radyo çalışanlarına 16 / 64

(418) Kadın Gün. mün. 16 / 126

(419) Okuma Yaz. Seferberliği Hareketi öğretmenleriyle 17 / 127

(420) Siyasi - ilahi vasiyetnameden 21 / 184

(421) Müslümanların mücadele yöntemleri çevresinde 1 / 20

(422) A.e

(423) Ae 1 /18

(424) Ondokuz Dey hş. katliamında dair 2/3

(425) Kum şehitlerinin 40'ıyla ilgili 2 /3 0

(426) Şahın şeytanî propagandası 4 /153

(427) Kumlu kadın ziy. hit. 5 / 176

(428) Doktorlarla 5/215

(429) Kürt din adamları temsilcileriyle 6 /68

(430) Meşhedli hanım ziyar. hit. 6/183

(431) Huzistan Aşiretleriyle 7 /98

(432) Kâşân Polis Teşkilatıyla 7 / 4

(433) İran Merkez Sigorta çalışanlarıyla 10 / 139

(434) Kadın kongresi'ne katılan İranlılarla 13/69

(435) A.e

(436) Kumlu kadınlara hit. 14 / 130

(437) Üst düzey yetkililerle 16/92

(438) Bir grup kadın ziy. hit. 17 / 210

(439) Kumlu kad. ziy. hit. 18 / 262

(440) İmam'ın - sa - belgesel mücadele tarihinden ¼

(441) Ülke yetkilileriyle 19/29

(442) İslam’ın ihyasında ulemanın rolü üzerine 1/10

(443) Şaha telgraf 22/30

(444) Esedullah Âlem 22/30

(445) Eyalet ve vilayet encümenleri seçimleri konusunda taklid mercii

müçtehidlerin görüşleri 1/29

(446) Hapisten çıktıktan sonra 1/80

(447) Tebligat ve vahdeti korumaya özen gösterilmesi yolunda 1/66

(448) Şah rejiminin İslam hükümetine tecavüzleri hususunda Iran milletine mesaj

16/27

(449) İslam’ın ihyasında ulemanın rolü üzerine 1/10

(450) A.e 1 / 13

(451) Eyalet ve Vilayet Encümenleri konusunda taklit mercilerinin görüşleri 1/29

(452) Yezd ulemasına İmam’ın - ra - cevabı 1/44

(453) Hemedan esnafının telgrafına cevaben 1/49

(454) Ae

(455) İsrail'in plânlarına dair İmam'ın - ra - Feyziye Medresesi'ndeki bir

beyanından 1/56

(456) Hemedan ulemasının telgrafına cevap 1/50

(457) Vaizler ve vazifeleri 1/53

(458) İmam'ın - ra - Hüveydâ'ya açık mektubundan 1 / 134

(459) Hemedan esnafının telgrafına cevap 1/49

(460) Eyal. ve Vil. Ene' ine dair yüksek ulemanın görüşü 1 / 32

(461) Esaret getirici kapitülasyon plânı çevresinde 1 / 103

(462) Aynı kapitülasyonun zilletle tasvibine dair İran milletine mesaj 1/112

(463) Kum dini ilmiye medr. ulema ve öğrencileriyle 7 / 232

(464) Bâbil Fak. öğr.'e hit. 8 / 181

(465) A.e

(466) Deniz Radyosu personeline 8/197

(467) A.e 8 / 201

(468) İran Radikal Hareketi üyeleriyle 8 / 202

(469) Onyedi Şehriver mün. 9 /61

(470) Hemedan esnafının telgrafına cevap 1/49

(471) İmam'ın -ra- hapisten çıktıktan sonraki beyanatı 1/80

(472) İran milletine mesaj 2 /13

(473) Fransız Le - Monde 'yle röpr. 2 / 4 4

(474) Kadın Gün. mün. 6 / 185

(475) Filistin Vefa haber Ajansı'yla röpr. 22 / 153

(476) Kadın Gün. mün. 6 / 186

(477) Ahvazlı kadınlarla 7 / 248

(478) Güney sahillerinden gelen kadın ziyaetçilere 7 / 262

(479) "Handeniyhâ Dergisi" çalışanlarıyla 8/24

(480) Müslüman İran Ümmetine hitaben 8 / 282

(481) Lengerud Eğ. merkez, personeliyle 9/ 138

(482) İnkılap şehidlerinin ailelerine hit. 9/145

(483) Ae 9 / 147

(484) Eğitim ve Öğr. Bak. personeliyle 9/231

(485) Bayan öğretmenlere hit. 9/231

(486) A.e 9 / 233

(487) Lise ve ortaokul öğretmenleriyle 10 / 56

(488) Onbeş Hordad şehidlerinin aileleriyle 10 / 87

(489) İslam İnk. Muhafızlarıyla 11/5

(490) Meşhedli bayan ziyaretçilere 6/181

(491) Bayan öğretmenlere 9 / 230

(492) Kadın Konferansı'na katılanlarla 13 / 68

[141]- Kürdistan: İran'ın Kuzeybatısında yer alan ve kürt

vatandaşların yaşadığı 80.000 km'lik alanda yer alan bir eyalet.

[142]- Sipah-ı Pasdâran - İslam inkılabı Muhafızları Ordusu: İran İslam Cum.

Rehberinin emrinde olup İran İslam İnkılabını korumak, inkılabın getirdiği

değerlere bekçilik etmek, ilahi hedeflerin gerçekleştirilmesi için sürekli çaba

göstermek "İran İslam Cum. kanunları gereğince Allah'ın kanunlarının

egemenliğini yaymak, diğer silahlı kuvvetlerle yardımlaşarak İslam Cum.

nizaminin müdafaa gücünü artırmak ve halk güçlerini eğitip teşkilatlandırmak

göreviyle yükümlüdür.

[143]- Kürdistan'a Gitmemize İzin Verin: Kürdistan, İran'ın kuzeybatısında yer

alan bir eyaletin adıdır. İslam inkılâbının zaferinin ilk günlerinde emperyalist

istikbar odaklarına bağlı ayrılıkçı gruplar bu eyaletin Şehir ve kasabalarını işgal

edip askeri merkezlerini ele geçirmeye başladılar. Bu oyunların hedefi henüz

kurulmanın eşiğinde olan İran İslam Cumhuriyeti'ni tezyife uğratmak ve bölücülük

yaratarak bu eyaleti ülke topraklarından ayırmaktı. Müslüman kurt halkı ABD

destekli bu silahlı gruplara karşı direnişe geçti, bunun üzerine çeşitli Şehirlerden

gönüllü Müslümanlar Müslüman kürt kardeşlerinin yardımına koşmaya başladı.

Her bölgede olduğu gibi bu mıntıkada da İslam inkılâbının prensipleri ve İslâmi

İran'ın toprak bütünlüğünün korunmasında Müslüman kadınların çok büyük rolü

oldu

[144]- Ben O sırada Necef'teydim: Rahmetli İmam - ra – H.ş. 13 Mehr 1344'ten 2

Mehr 1357'ye kadar Irak'ta Necef Şehrinde sürgünde yaşadı

[145]- 24. 12. 1363 tarihinde Cuma namazına yapılan bombalı terör eylemi kastediliyor

[146]- Jandarma kuvvetleri: Kolluk kuvvetleri kurulmadan önce bu vazifenin

önemli bir kısmını jandarma kuvvetleri - bilhassa kırsal kesimlerle sınırlar ve

yollarda – yerine getirmekteydi

[147]- 25. 12. 1363 tarihinde Cuma namazına yapılan bombalı terör eylemi

kastediliyor

[148]- Irak'ın Eflakçı Baas rejimine

[149]- İran para birimi on riyal = 1 tümen

[150]- Ahvaz'da, Horasan’da: Ahvaz kenti Huzistan eyaletinin merkez Şehri olup

İran’ıngüneyinde, Karun Nehri'nin kenarında yer alır.

Horasan, İran İslam Cumhuriyeti'nin en büyük eyaletidir. Kuzeyinde

Türkmenistan, doğusunda Afganistan, güneyinde Kirmanla Sistan, batısında da Isfahan

ve Gorgan'la komşudur. Bu eyaletin merkezi, hz. İmam Rıza'nın -s- mutahhar

makberinin bulunduğu mukaddes Meşhed kentidir.

[151]- Aşiret Gönüllüleri, Göçebe Aşiretler: Göçebe aşiretler İran'ın yaylalı dağ

ve otlakları olan geniş ovalarında sade bir hayat sürdürürler. Mevsimlere göre göç eden

bu kesim, geçimini hayvancılıkla sağlar. Göçebe aşiretler öteden beri İran'ın siyasi,

sosyal ve ekonomik tarihinde önemli rol oynamıştır. Bu yiğit kesim bilhassa 1900 -

1960 ' il yıllarda İngilizlerin bölgedeki sömürü oyunlarını bozmuş, İslam İnkılabı

rehberi rahmetli İmam Humeyni'ye - ks - topyekûn biatte bulunmuş, başta tahmili

savaş gelmek üzere İslam inkılabının çeşitli dönemlerinde inkılaba büyük destek

vermiş ve İran’ın sosyal ve siyasi geleceğinde etkin ve olumlu bir rol oynamıştır

[152]- Farah için. Taç Giyme Töreninde: Pehlevi ailesinin astronomik rakamlara

değinilmek istenmektedir: Mesela töreni için, tıpkı hş. 1346'da görkemli bir merasim

ve astronomik harcamalarla taç giyen Şahta olduğu gibi dünyaca ünlü Fransız

mücevherci Piere Ariel'e altın ve beyaz altından bir taç ısmarlanmış ve paha biçilmez

mücevherlerle süslenmişti. Bütün bu harcamalar mustaz'af halkın boğazından

kesilen lokmalarla yapılmaktaydı

[153]- Rıza Han'ın oğlu, devrik İran Şahı -çev-

[154]- Yaklaşık 1935 - 1936'lı yıllarda Rıza Han tarafından uygulanan "örtünme

yasağı"yıldönümü (17 Dey 1314) kastediliyor. Aynı yıllarda Türkiye'de de kıyafet

devrimi adıyla aynı şeyin yapılmakta olması bir hayli düşündürücüdür - çev -

[155]- Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Şah - çev -

[156]- Rıza Şah Pehlevi

[157]- Kılık Kıyafet Devrimi Veya "İttihad-ı Şekil: Miladi tarihle 1935'li yıllara

rastlayan hş. 1314'te Rıza Han, efendilerinin komşu ülkelerdeki piyonlarının

icraatlarını örnek alarak Müslüman halkın milli giysisine de el atmış ve geleneksel

giyimi - Ör: fes ve külah giymeyi - yasaklayarak Avrupalılar gibi giyinilmesini

emretmişti. O günlerin İran'ında İttihad-ı Şekil" (kıyafet birliği) adıyla kendisinden söz

ettiren bu emirname, din adamlarını da kapsamına alıyordu. Bundan son derece

rahatsız olan Müslüman halk ulemadan hal çaresi isteyince ulema kıyam emri verdi.

Bu kıyam sırasında 100'den fazla tanınmış âlim ve hatip tutuklanıp hapse düştü. Bu

çirkin uygulama neticesinde din adamları mecbur olmadıkça evlerinden sokağa

çıkmamış ve rejimin bu girişimini protesto etmişlerdir.

[158]- Güherşâd Cami'nde Katliam: Rıza Şah'ın Atatürk'ten esinlenerek İran’da

da uygulamaya kalkıştığı çarşaf ve örtünme yasağı üzerine Müslüman İran halkı

yoğun bir tepki göstererek olayı protesto eden din adamlarına katılmış ve İmam

Rıza'nın -s- türbesi yanındaki Güherşad Camii'nde toplanarak rejimi tel'in etmişti. Olayı

duyan Rıza Han, bu camide toplanan cemaatin acımasızca katledilmesini ve

kalabalığın üzerine makineli tüfeklerle serbest ateş edilmesini emretmiş bu vahşi ve

inanılmaz katliamdan sonra yaralılar da dâhil, olmak üzere kanlar içinde yerlere

serilen yüzlerce Müslüman’ı ölü - diri demeden askeri kamyonlara doldurup topluca

Şehir dışındaki hendeklere ve çukurlara gömmüşlerdi. Bu toplu mezarların bulunduğu

hendek "katlgâh" (katliam mekânı) adıyla meşhur oldu

[159]- Merhum Kaşâni Bey: Ayetullah Seyyid Ebul kasım Kâşani (hk. 1303 – 1380)

İngilizlere karşı verilen mücadelelerde ve İran Petrolünün millileştirilmesinde

önemli rolü olan büyük İslam âlimiydi

[160]- İslam inkılabıyla birlikte halk bu yerleri basmış, işlenen ahlâksızlıkların

boyutlarını herkes görmüştü böylece - çev -

[161]- Dikkatli okuyucular, bu acı gerçeği görerek kendilerine ne kadar yakın

durduğunu ve niçin "her yerde bir İslam inkılâbının gerçekleşemediğini" kolayca

anlayacak bu işin ancak İslâmi İran halkı gibi "canından ve zevklerinden

vazgeçmekle mümkün olabileceğini tasdik edeceklerdir - çevirenin notu -

[162]- Henüz inkılâptan birkaç yıl geçmediği halde bazı sorunları bahane ederek

İslam Cumhuriyeti nizamini temelinden reddetme gafletine kapılan bazı safdillere

hitaben

[163]- Rahmetli Âga Şeyh Abdulkerim Rızvanullah Aleyh: Ayetullah hacı Şeyh

Abdülkerim Hayrı Yezdi (hk. 1276 - 1355) h. 14. yy'ın büyük fakih ve taklid

mercilerindendir. İlköğrenimini tamamladıktan sonra Nece fve Samira'ya gidip

büyük üstadlardan ders aldı. Hk 1332 'de İran’ın Erâk Şehrine, 1340 'ta da Kum'a

gitti ve Şehir ahalisinin Israrları üzerine orada yerleşerek bugünkü Kum Dinî

ilmiye Medresesi Külliyatı'nı kurdu. Büyük âlimler yetiştiren Ayetullah Hayri'nin -

ra - en başta gelen öğrencileri arasında imam Humeyni - ra – yer alır

[164]- Miladi tarihle 1946'ya rastlayan hş. 1325

[165]- Emir Esedullah Âlem kabinesi

[166]- İmam'ın - r - bu mektubu, Şaha karşı emr-i bil maruf ve neyh-i anil

mimken başlattığı ilk merhaledir. Henüz 15 Hordad katliamı vuku bulmamış ve Şah,

İslam’a karşı henüz şiddet kullanmamıştır. Üstelik İslam’a uyma iddialarındadır.

Bu nedenle İmam -ra-ilk adımda onu iyilik ve güzellikle hayra davet etmekte,

davetin son merhalesini ilk ilk merhalede icra hatasına düşmemektedir. İran

Halkına şahın iyilikle yola gelmediğini gösterdikten sonra, gereken en sert üslubu

kullanan ilk âlim de yine İmam -ra- olacaktır çağdaşları olan ulema arasında -

çevirenin notu -

[167]- Eyalet ve Vilayet Encümenleri. Dönemin İran Yönetimi hş. 1'341'de -16

Mehr- onayladığı bir yasayla seçmen ve adaylarda Müslüman olma şartını

kaldırıyor ve yemin töreninde de Kur'an-ı Kerim yerine "Semavi Kitab"a yemin

edilmesi Şartını getiriyordu. Bu girişim halkın sert tepki ve protestolarıyla

karşılaşmış ve rejim aleyhine güçlü bir kamuoyu oluşmuştu

[168]- Kadınların Meclise Girmesi... İslâmi Hükümlere Aykırılık: Şah dönemi

İran'ının ahlâkî açıdan çok bozuk siyasi ve sosyal yapısı kadınların sosyal çalışmalara

girmesine hiç elverişli değildi. Aksi takdirde kadın bir eşya mesabesine iniyor, şehvet ve

heveslerin tatmin pazarı haline geliveriyordu. Nitekim İslami İnkılâptan sonra

toplumun yapısı değişince rahmetli imam - ks - kadınları sosyal ve siyasi çalışmalara

teşvik etmiştir ki hem onun diğer konuşmalarında, hem de bugünkü İslâmî İran'daki

uygulamalar bu gerçeği sarih bir şekilde gözler önüne sermektedir

[169]- Eyalet ve Vilayet Encümenleri Yasasının İptali: İslâmi akideye tamamen

aykırı bulunan bu yasa, önce İmam Humeyni - ks - ve ardından diğer büyük

ulemanın sert tepkisiyle karşılaştı; halkın güçlü desteği, İmam'ın - ks - sürekli

meseleyi kurcalayıp takip etmesi ve diğer ulemanın resmi bildiriler yayınlaması

gibi yoğun baskılar karşısında Şah rejimi hş 17 Azer 1341' de söz konusu yasayı

iptal etmek zorunda kaldı

[170]- Mefâtih 'te yer alan iftitah duasından aktarılmıştır. "Hepimiz Allah'tanız,

sonunda dönüş hep O'nadır "ayeti, Bakara Suresi'nin 156. ayetinden aktarılmıştır

[171]- Hayır, Boşanma Erkeğin Elindedir: Şah rejiminin "her hususta kadın erkek

eşitliği" ni ilke edinmesi, İslam hükümlerinin çiğnenerek batılı prensiplerin

yayılmasını sağlamaya elverişliydi. Kadınların boşanma hakkı önce Şah, sonra da

başbakanla diğer yetkililer tarafından resmen tekzip edilmişti. Ne var ki birkaç yıl

sonra, yani hş. 1346'da Hüveyda'nın başbakanlığıyla birlikte meclise onaylatılan

"Aileyi Koruma Kanunu" yla kadınların, mahkemenin onayı Şartıyla kocalarını

boşayabileceği ilkesi yasallaştırıldı Söz konusu mahkeme hâkimleri Şer'i kadılar

değildi, kanunlar da İslam Şeriatına göre düzenlenmemişti, İslam kanunlarına göre

erkek, fıkıh kitaplarında da sarihen belirtilmiş olan kurallar çerçevesinde, nikâh

kıyılırken boşanma hakkını kadına devretmeyi kabul edebilir, nitekim bu hüküm

bugünkü İslâmi İran 'da da geçerlidir ve uygulanmaktadır

[172]- Herif Halk Partisi'nden!: Uluslararası arenada baş gösteren gelişmeler

doğrultusunda hş 1339'a müsadif 1960'lı yıllarda Şah da, yönetimde birtakım

göstermelik derişiklikler yapmak zorunda kaldı. Güya ülkede hürriyet olduğu

görünümünü verebilmek için dönemin başbakanı Dr. ikbal'le Saray Bakanı Âlem’i,

yekdiğerine rakipmiş gibi görünen iki parti kurmakla görevlendirdi. Bu partiler

"Milliler Partisi - Hizbi Milliyun -" ve "Halk Partisi - Hizbi Merdom" du

[173]- Bahâiler... Abdulvehab: Hk 1260'da Seyyid Ali Muhammed kendisini

İmam'ın - hz. Mehdi as bâbı olarak tanıttı ve ardından Mehdilik iddiasına girişti.

Ali Muhammed Bâb, yakalanıp öldürüldü ama izleyicileri arasında "Subhi Ezel" ve

"Bahâ" adlı ifa kardeş onun vekilliği iddiasında bulundular. Subhi Ezel'in

izleyicileri "Bâbi" veya "Ezelî' adıyla, Bahaullah'ın izleyicileri de "Bahâi" adıyla

anıldılar. Osmanlı devleti Baha'yla izleyicilerini Filistin'deki Ulkâ'ya, Subhi Ezel'le

izleyicilerini de Kıbrıs Adası'na sürdü. Bahailik fırkası İngilizlerin de desteğiyle

Filistin'de yayıldı, çok geçmeden İsrail rejimi de bu bâtıl fırkayı var gücüyle

destekledi. Sabık Iran Şahı zamanında Bahailik İran'da da yayılmaya çalışıldı, Şah,

Bahâilere güçlü destek verdi, Şah İran'ının dış siyasetini belirleme ve Siyonistlere

İran'da çıkar sağlama hususunda İslam düşmanı fırkalar arasında en etkili rolü

oynayan Bahaîler olmuşlardır. Bu sapık fırka bugün de İslam ülkelerinde faaliyet

göstermekte ve yoğun misyonerlik çabalarını sürdürerek bilhassa Müslüman

gençliği İslam Şeriatından uzaklaştırmaya çalışmaktadır

[174]- Usul-i Kâfi c: 1 s: 54, İlmin faziletleri kitabı

[175]- Muhammed Suresi, 7

[176]- Yirmibeşinci Yıl Şenlikleri Faciası- Şah rejiminin 25. yıl kutlamaları

astronomik rakamlara varan harcamalarla yapılmıştı Halkın gafil kesimini oyalamaya

yönelik bu tür programlarda alkol, uyuşturucu, zina, israf, vb. hâkimdi. Bu israflar

yapılırken başkent Tahran'ın güneyinde ve diğer şehirlerle kasabalarda ve hele

köylerde, inanılmaz bir fakirlik hüküm sürmede ve nice insanlar yiyecek

bulamamaktaydı

[177] Sipah-ı Dâniş: Şahin "Ak Devrim" inin 6. doktrini gereği görünüşte herkesi okur

-yazar yapmaya yönelikti, ama aradan 15 yıl geçtikten sonra İran taşra

kesiminin % 70'ten fazlasının hâlâ okuma yazma bilmediği anlaşılacaktı

[178]- Sipahsalar Okulu: Daha önce 80 no'lu dipnot açıklamasında belirtilen Şehid

Mutahhari - ra - Yüksekokulu

[179]- Şiraz'da Kızla Oğlan Kucak Kucağa: Şahın İran’da İslam inancını baltalamak

için giriştiği iğrenç oyunlardan biri de sanat adına işlenen ahlâksızlıklardı Şiraz'da

tertiplenen "Sanat Şenlikleri" (!) nde bir erkek ve bir kadın oyuncu, seyircilerin

karşısında cinsel ilişkiye girmiş ve bu iğrenç hadise karşısında İngiltere büyükelçisi

Parsons bile sessiz kalamayarak "Bu gösteri, meselâ İngiltere’nin Manchester kentinde

yapılmış olsaydı, oyuncular ciddi tepkilerle karşılaşırdı" demişti

[180]- Mazenderanlılar, Reştliler, Bender Pehleviler: Mazenderan ve Gilan

eyaletleri İran'ınkuzeyinde yer alan yemyeşil ve pek verimli bir bölgeyi oluştururlar.

Reşt Şehri Gilan eyaletiSınırlarında, Sefidrud Nehri kıyılarına uzanır ve Gilan'ın

merkez şehridir. Bugünkü adı Benderenzeli olan Bender Pehlevi Gilan eyaletinin

kuzey şehirlerinden olup Hazar Gölü sahilleriyle bataklık bir bölgenin kenarında

yer alır

[181]- Pehlevi hanedanı

[182]- Muhammed Rıza Şah

[183]- Rıza Han ve oğlu sabık İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi

[184]- Sabık İran Şahıyla, babası Rıza Han

[185]- Rıza Han Gelip ihtilal Yaptı: Hş. 1299'da, Kazvin'de bir kazak birliğinde

onbaşı olan Rıza Han Mirpenc, İngiltere’nin komplo ve desteğiyle Tahran'ı işgal

edip askerî inisiyatifi ele geçirip bir ihtilalla Ahmed Şah'tan, Seyyid Ziyaaddin

Tabatabai'ye başbakanlık fermanı aldı. Rıza Han giderek kendi konumunu

güçlendirip geniş ve disiplinli bir ordu oluşturmaya başladı Ahmet Şah 1302'de

Rıza han'ın başbakanlığına evet demek zorunda kalıp tahtı tacı terk ederek

Avrupa'ya gitti. Nihayet hş. I304'te, Rıza Han'ın kiralık adamlarına dönüşmüş olan

meclis üyeleri Ahmet Şah 'ı tahttan indirip onun yerine Rıza Han'ı tahta çıkaran bir

yasayı mecliste onayladılar. Bu onay, Ayetullah Müderris ve diğer mücadeleci

ulemanın yoğun itirazlarına rağmen meclisten çıkmıştı

[186]- Toprak Reformu: Yeni sömürü sisteminin genel politikalarından biri de

toprak reformu ve güya "çiftçilerle köylülere toprak dağıtmak" (!) tı Latin

Amerika'dan Asya ve Afrika'ya kadar sömürü ve güdüm altında bulunan bütün

ülkelerde, bu ülkelerin güdümlü devlet başkanları tarafından takriben ayni

zamanda ve benzer yöntemlerle uygulandı Şah da 1962'ye rastlayan hş. 1341'de bir

yandan Amerikan kapitalizminin güvenini kazanmak ve yeni stratejiye uygun adim

atmış olabilmek, diğer taraftan Batı ekonomisi için yeni bir pazar yaratmak ve bir

yandan da halkın giderek artan öfke ve hincini azaltarak içerideki sosyal patlamayı

önleyebilmek için 6 doktrinli Ak Devrim'inin 1. doktrinini bu politikaya adayıp

ülkenin ekonomik yapısın! tamamen iflas ve felce uğrattı Başta ABD gelmek üzere

yabancı ülkelerin ticari ve sınai dallarda bağımlılık getiren yatırımlarını da

beraberinde taşıyan bu uygulama İran’ın tarımına ağır bir darbe indirmiş oldu ve

çok geçmeden Iran, yurtdışına buğday ihraç eden ülke konumundan, kendi

buğdayını yurtdışından ithal eden ülke konumuna düştü! Diğer taraftan köyden

Şehre başlayan yoğun akın ve bu gücün bağımlı teknoloji tarafından ucuz emek

olarak derhal emilmesi; 11 yıl zarfında İran’ın 20 bin köyünün tamamen boşalarak

sakinlerinin Şehre göç etmesine neden olacaktı

[187]- Kapitülasyonu Biz İptal Ettik Hş. 1207 ' den, yani Türkmençayı

Antlaşmasından başlayarak Rusya İran'da konsolosluk yargı hakkına sahip oldu ve

100 yıla yakın bir süre bu gayrimeşru gücü kullandı ve hş. 1300'de bazı nedenlerle bu

imtiyazından vazgeçti. Bu olaydan 6 yıl sonra -19 ordibeheşt 1306'da - Rıza Han

rejimi yıllar önce zaten iptal edilmiş olan kapitülasyonu "biz iptal ettik" diye komik

bir propaganda yaptı

[188]- Atatürk: Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti'nin çöküşünden

ve I. dünyasavaşından sonra Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Yeni Türkiye'yi

kalkındırma adı altında batı kültür ve değerlerini alabildiğine yayarak halkın İslami

inanç ve kültürünü zayıflatmak için elinden geleni yaptı ve bu İslam ülkesini

laikleştirmeye başladı. Belli başlı uygulamalarının en başta geleni lâikliği kanun

haline getirerek dinle siyaseti kanunen ayırmaya yeltenmek, Türk Müslümanların

900 yıllık alfabesi olan Osmanlıcayı yasaklayıp harf devrimi adı altında Latinceyi

resmileştirmek, kılık kıyafet devrimi adıyla örtünme ve fesi yasaklayıp batı tarzı

giyim kuşamı yaymak dinî inançlara önem vermemek, takke ve zaviyeleri kapatmak,

camilere gereken değeri vermemek... vb.' dir. İran'da da Rıza Han, komşu ülkedeki

Atatürk'ün bütün icraatlarını tıpa tıp taklit etmiş ve onun Türkiye'de yaptığı şeyleri

aynı dönemlerde İran’da uygulamış, hatta çarşafla sokağa çıkmayı yasaklayarak

çarşaflı kadınların başına copla vurulmasını emretmiştir

[189]- Rahmetli İmam - ra - doğru millî derken ırkçılığı değil, "her milletin kendine

has olumlu değer ve törelerine uygun olan kimliği" ni kastetmektedir. -çevirenin

notu-

[190]- Atatürk' ün uygulamalarına - çev -

[191]- Horasan, Âmul, Abadan: Horasan, İran'ın en geniş eyaleti sayılır, kuzeyden

Türkmenistan, doğudan Afganistan, güneyden Kirman'la Sistan ve batıdan da

Isfahan ve Gorgan'la komşudur. Bu eyaletin merkezi, büyük bir dînî yerleşim

merkezi olan Meşhed'dir. Amul ise Mazenderan eyaletinin Şehirlerinden biri olup

Kuzey Tahran'ın 240 km. uzağında yeralır, Heraz Nehri bu kentten geçmektedir.

Muhammed Cerir Taberî ve Fazl bin Ahmed Zuheri gibi tanınmış İslam bilim

adamları bu tarihi şehirde yetişmiştir.

Abadan Şehri Huzistan eyaletine bağlıdır. Kuzeyinde Huremşehir'le Kârım

Nehri, doğusunda Behmenşîr Nehri'yle geniş ve sulak ovalar, güney ve batısında da

Ervendrud Nehri vardır, İslam inkılâbından sonra Irak İran’ın üzerine

kışkırtılmadan önce Abadan kenti dünyanın en büyük petrol rafinerilerinden biri

olarak tanınmaktaydı

[192]- Kaçarlar Dönemi: Kaçar hanedanı 1795 – 1925 yılları arasında İran’da

egemenliklerini sürdürdüler. Sayısı 7'yi bulan Kaçar krallarının liyakatsizlik ve

zevke düşkünlükleri nedeniyle Kaçarlar dönemi Iran tarihi için bir facia sayılır.

Ülkenin çeşitli savaşlara sokulduğu bu dönemde alınan ağır yenilgi ve imzalanan

yüz kızartıcı antlaşmalarla İran’ın verimli topraklarının büyük bir kısmı kaybedildi,

İran milleti Kaçarlar döneminde sosyal, siyasi, kültürel, dinî ve ekonomik açıdan

büyük bir gerileme devri yaşamıştır

[193]- Tahran'ın zenginlerinin oturduğu Kuzey Tahran Bölgesi - çev -

[194]- Kendilerine Veto Hakkı Tanımlılar: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi

Daimi Üyesi sayılı özel devletlerin kendilerine ayrıcalık tanıyarak veto hakkini

kendi tekellerine almışolmalarındaki tutarsızlık ve adaletsizlik vurgulanmaktadır

[195]- Merhum Kâşâni Bey. 159 no'lu dipnot açıklamasına bakınız

[196]- Onu İngilizler İran’a Getirdi! Rıza Han, İngilizlerin adamıydı, hatta

birtakım yetkililerin de bulunduğu bir toplantıda kendisi de bunu açıkça ifade etmiş

ve "beni İngilizler getirdi hükümetin başına" demişti.

İngilizler, İran'daki tam yetkili sefirleri Sor Persy Learn 'ün raporları ve

tavsiyeleri doğrultusunda Rıza Han'ı kendi emelleri için kullanmaya karar vermiş

ve iktidarı tek elde toplamak istemişlerdi Rıza Han da İngilizlerle kendisi arasında

irtibatı sağlayan aracı önemli piyonların yardımıyla, kendisine verilen rolü

istenildiği şekilde yerine getirecekti.

Rıza Han ilk adımda hş. 23 Behmen 1299'da Kazvin şehrindeki Grand Otel'de

han'daki İngiliz işgal birlikleri Komutanı Iron Side'nin yardım ve direkt

müdahalesiyle İran Kazak ordusunun komutanlığını ele geçirmiş oldu. Ardından,

10 gün sonra, yani hş. 3 Isfend 1299 'da komutasındaki Kazak birlikleriyle

Mehrabâd bölgesinden Tahran 'a girerek Tahran Kazak kışlası, Polis Dairesi ve

diğer devlet dairelerini resmen işgal ederek darbe yapmış oldu. Daha önce İngiliz

komutan Iron Side'yle - Seyyid Ziyaaddin Tabatabai'nin de katıldığı - yapılan

görüşme sırasında direktifleri ve niceliği belirlenmiş olan askerî darbe böylece

gerçekleştirilmiş oluyordu. Rıza Han, cunta hükümetinin temellerini

sağlamlaştırdıktan sonra hş. 1304'te sarayda da bir ihtilal yaparak çocuk yaştaki

Şahı sahne dışı bırakıp kendisi tahta geçti ve İngilizlerin çıkarlarına gereğince

bekçilikte bulunduğu sürece iktidarda kaldı

[197]- Şehevî ve nefsanî günah eğlence ve meşgaleler - çev –