kadinin konumu - tr.islamic-sources.com konumu.pdf · İmam humeyni'nin -ks- "İslam...
TRANSCRIPT
KADININ KONUMU
İÇİNDEKİLER
YAYINCININ ÖNSÖZÜ
1. Fasil
BÜYÜK KADINLAR
Hz. Sıddıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ
(X) Doğumu.
(X) Melekutî Kişiliği.
(X) Evi ve Evinin bereketi.
(X) Karakter Yapısı
(X) Dünya Kadın Günü Münasebetiyle Imam'm -ks- Bazı Beyanatları Ve
Mesajlarının Tam Metni
Hz. Hatice Selamullah Aleyhâ
Hz. Zeyneb Selamullah Aleyhâ
Hz. Meryem Selamullah Aleyhâ
2.Fasıl
İSLAM DEVLET YAPISINDA KADININ KONUMU VE HAKLARI
-İslamda kadının yeri ve saygınlığı
-İslamda kadın hakları
-İslâmi toplum yapısında kadınların rolü
-Siyasi ve sosyal alanlarda kadınların faaliyet ve çalışmaları
-Kadınlarda eğitim ve öğretim
-İslâmi düzende kadın hürriyeti
-İslâmi örtünme - hicap -
-İslâmi hareketin korunması ve sürekliliğinin sağlanmasını tavsiye
-İmam Humeyni'nin - ks- İslami devlet yapısında kadının konumu ve hakları
çevresindeki bazı konuşmalarının tam metni
3.Fasıl
İNSAN EĞİTİMİ VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADIN VE AİLENİN ROLÜ
- İslam, Aile Hayatının Bütün Boyutlarına Ciddiyetle Eğilir
- Çocukların Doğru Yetiştirilmesinde Annelerin Rolünün Önemi
- Anne Olmanın Onur Ve Önemi
- Çocukları Anneden Ayırmanın Olumsuz Etkileri
- Çocukların Sapmasını Önleme Yolunda Ailenin Önem Ve Vazifesi
- Aile Bireylerine İyi Davranma Yolunda Tavsiye
- Nesillerin Yetiştirilip Eğitilmesi Yolunda Kadın ve Ailenin Rolü Üzerine İmam'ın
-ks- Yaptığı Bazı Konuşmaların Tam Metni
4. Fasıl
İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ
- İslam İnkılâbıyla Birlikte Kadınlarda Yaşanan Değişim
- İslâmi Harekette Kadınların Önayak Olması Ve Erkekleri Teşvik Etmesi
- Kadınların Yürüyüş Ve Gösterilerde Cesaretli Katılımı Ve Harekette Pay Sahibi
Olmaları
- Kadınların Mustaz'aflara Mâli Yardımı
- İslam İnkılâbı’nın Zaferinde Kadınların Rolü Üzerine Bazı Konuşmaların Tam
Metni
5. Fasıl
KADINLAR VE KUTSAL SAVUNMA
- İslamı Ve İslâmi Bir Ülkeyi Savunmanın Kadınlara da Farz Olması
- Kadınların Askeri Eğitimi
- Kadınların Savaşa Katılması
- Kutsal Savunmada Kadınların Fedakârlıkları
- Şehadet Ve Kadınların Şehadete Âşık Yapıları
- Cephe Gerisinde ve İslam Savaşçılarına Destekte Kadınların Rolü
- Kadın Ve Mukaddes Müdafaa Hakkındaki Bazı Konuşmaların Tam Metni
6. Fasıl
SÖMÜRÜ - EMPERYALİZM - VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA
YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİ
- Kendini Kaybetme Ve Batı Çarpılmışlığı
- Örtünme Yasağı / Kıyafet Devrimi!
- Kadınların Ismarlama Toplantı Ve Merasimlere Katılması
- Kadınlara Eşit Haklar İddiası
- Kızların Asker Olarak Orduya Alınması
- Kadın Erkek Karması
- Tağut Rejiminin Kadın Hürriyetinden Yanaymışçasına Görüntüsü
Sömürü - Emperyalizm - Ve Pehlevi Rejiminin Kadınlara Yönelik Plân Ve
Cinayetlerine Dair Bazı Konuşmaların Tam Metni
Kaynakça
İmam Humeyni'nin (ra) Düşüncesinde
KADININ KONUMU
İmam Humeyni'nin - ks - Eserlerini
Tanzim ve Yayınlama Müessesesi
Uluslararası İlişkiler Bürosu
İmam Humeyni'nin - ks - Düşüncesinde
Kadının Konumu
İmam Humeyni - ks - nin konuşma, yazı ve mesajları
1. Baskı
Yayınlayan: imam Humeyni'nin - ks - Eserlerini
Tanzim ve Yayınlama Müessesesi - Uluslararası ilişkiler
Bürosu
İsteme Adresi: İran İslam Cumhuriyeti - Tahran
P.O.Box: 19575/614
Tel: 2283138 ve 2287774 ve: 5
Fax: 2287773
Önsöz
İnsanlık tarihi, güç sahipleriyle zorbaların mahrumlarla mazlumlara reva
gördüğü sayısız zulümlerle doludur, işte bu mazlumlar ve mahrumlar, tarihin kimi
dilimlerinde zorbalığa tahammül zilletini çiğnemiş ve bir peygamber, bir evliya
veya diğer salih kullardan bir kulun ilâhî hürriyet çağrısına lebbeyk diyerek
galeyana gelip zalimlere karşı ayaklanmış, uğruna kanını verip olmadık zorluk,
sıkıntı, felâket ve müşkülatlara göğüs germek suretiyle insaf ve adalet esintisini
kısa bir süre için de olsa elvan elvan hemcinslerine ulaştırmış, ama ne yazık ki çok
geçmeden para, kuvvet ve hilenin de yardım ve desteğiyle gittikçe kabaran kibir,
büyüklenme ve istikbar batağından yükselen leş kokusu adaletin elvan elvan kokan
ıtrim bastırarak hak taraftarlarını yine rahatsız etmekte gecikmemiş ve bu arada
insanlık ailesinin yarısını oluşturan "kadın", bu zulümden payını almakla kalmayıp
çok daha fazla zulümlere de uğramaktan kurtulamamıştır. Kadının uğradığı bu
zulümlerin yazılması halinde, beşeriyet tarihinin zulüm kitabından daha hacimli bir
eser çıkar ortaya. Çünkü kadın, "erkeğin eşi" olduğundan onun çektiği bütün
sıkıntılara ortak olmuş, kendisini ona siper etmiş ve zalimlerin zulmü veya
devranın mihneti neticesinde kocasını kaybettiği zaman da bir aile çekirdeğinin
bütün yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalmıştır. Netice itibariyle ister baba
evindeki kız, ister kocasının evindeki kadın ister erkek kardeşinin bacısı
konumunda olsun, kadın genellikle erkeğe oranla layık olduğu konumda
bulunamamış, zayıf, hor, kimi zaman uğursuz veya en azından acınacak bir yaratık
şeklinde telakki edilmekten kurtulamamıştır.
Bu farklılık ve tezyif her ne kadar tarihin çeşitli dilimlerinde ve farklı
toplumlarla kültürlerde inişli çıkışlı bir seyir takip etmişse de, gerçekte kadının
aleyhine olacak şekilde yaygınlığını sürdüre gelmiş, ancak, zamanın farklı
dilimlerinde şartlardan doğan farklı renkler ve şekillere bürünmüştür. Cahiliyet
dönemi Araplarının "kız çocuktan kurtulabilmek"' için onu diri diri gömdüklerini
hepimiz biliyoruz. Hz. Resulullah'la -saa-mutahhar Ehl-i Beyt'inin -s- ilâhi eğitim
ve terbiyesi neticesinde sadr-ı İslam döneminde kadın layık olduğu konuma
yaklaştıysa da, İslamî hilafet adı altında cehalet döneminin yeniden hortlatılmasıyla
birlikte bu dönem çok kısa sürdü ve kadın yine eski konumuna itildi. Zaman
geçtikçe bu durum daha da vahimleşti; zira İslam’ın yobaz ve gerici zihniyetlerle
yorumlanmaya çalışılması ve dinde var olmayan çeşitli sınır ve kuralların kadına
zorla dayatılması bu sonucu kaçınılmaz kılmış ve daha çeyrek asır öncesine kadar
da çoğu dindar geçinen yobaz çevrelerde kadın hor, zayıf ve aşağılık bir mahlûk
gibi görülmüştür.
İşte durum bu minval üzereyken, ülkemizde çıkarlar arayan ve bu çıkarlar
doğrultusunda toplum yapımıza siyasi ve kültürel açıdan sızmanın yollarım arayan
emperyalizmle yerli yardakçıları, kadının bu konumunu bahane ederek "özgürlük
ve eşitlik" sloganlarının çekici cazibesinin ardına gizlenip çıplaklık ve sorumsuzluk
kültürünü yaymaya ve insanlarımızın zihinlerini zehirlemeye başladılar, bu yolda,
diktatör Rıza Han yöntemiyle(x) kadınların hicap ve tesettürlerine müdahale edecek
kadar ileri gitmekten, zora ve şiddete başvurmaktan çekinmediler.([1])
Rıza Han'ın bu sert yöntemi, onun yerine geçen oğlu Muhammed
Rıza'nın([2])modern yönteminde sinsi bir renge büründü, sömürü bu kez daha ince
bir hesapla olaya yaklaşacak ve şahın edebiyatında kadının konumu "cazibesine
dayanılmayan, yürekler yakan alımlı güzel" olarak belirlenip "baştan çıkarıcılığıyla
iftihar eden kadın modeli, örnek kadın olarak sunulacaktı. Şahın mantığında hür ve
dini kayıtlardan kurtulmuş kadının - ki bu modern kadındı - sosyal rolü ve konumu
"erkeği baştan çıkarabilmek" ten ibaretti ve onun, bu yolda önüne çıkan bütün
engelleri aşarak kadınlığını ispatlaması gerekiyordu. Bu ahlâksız zihniyet kadını
mahvetmekle kalmadı, toplumun diğer yansım teşkil eden erkek nüfusun da kendi
konumunu yadırgayarak "kadının çekiciliği" ne kapılmasına da neden oldu. Bu
ihanet politikası neticesinde çok geçmeden İslam ülkelerinin şehirleri gazinolar,
gece kulüpleri ve diskoteklerle doldu; resmi ve gayri resmi mahfiller, caddeler,
sokaklar, parklar, eğlence ve spor merkezleri, yüzme havuzlan ve sahiller, sömürü
düzeninin bu alçakça politikasının tezahür merkezlerine dönüşerek iffetsizlik,
ahlaksızlık ve fesat yuvaları haline geldi, genç nesil bu mekânlarda uyuşturularak
zihinler dumura uğratılır oldu.
"Erkeği baştan çıkaran kadın" modeli, gerçekte orijinali batıda olan ve oradan
kopya edilen bir modeldir ki batıda da, o diyarın insanının vazgeçemediği iki ilahı
ve putu olan "ekonomik refah" la "alabildiğine haz ve zevk" uğruna kadın gerçek
kimliğinden soyutlanarak batının maddeci felsefesinin mezbahanesinde kurban
edilmiştir. Bu nedenledir ki batı medeniyetinde de kadın ya tüketim mallarının
reklam ve satışına hizmet etmekte, ya da kendi kendisini reklam edip
pazarlamaktadır. Her halükârda o, ne yazık ki egemen düzenin hizmetinde ve
güdümündedir ve "egemen" in istediği doğrultuda ve onun ısmarlama yörüngesinde
hareket etmektedir.
Bütün bunlar dikkatle hatırlanıp göz önüne alındığında Müslüman kadının
gerçek kimliğine kavuşmasında İmam Humeyni'nin fiilen ve fikren ne kadar büyük
bir payı olduğu ve çağın bu istisna dehasının inanç, fikir ve eylem boyutlarında ne
kadar yüce ufuklarda seyrettiği daha iyi anlaşılmaktadır. Kadına "zayıf yaratılmış
eli hamurlu "ve" eve hapsolunması gereken yaratık" gibi tabirlerle yobaz açılardan
bakıldığına yakından şahid olan ve diğer taraftan sömürü odaklarının hizmet ve
güdümündeki "afet kadın" ve "baştan çıkaran dilber" modelinin İslam toplumlarını
nasıl içten içe fesat ve ahlâksızlığa boğup onları gerçek hüviyet ve kimliklerinden
uzaklaştırdığını gören İmam Humeyni -ks-Muhammedi öz İslam’ın parlak
maarifinin duru Kevser’inden faydalanarak ve paha biçilmez nebevi mirasla masum
imamlar aleyhimusselamın eşsiz eğitim ve düsturları doğrultusunda tam İslâmî ve
müçtehitçe bir bakış açısıyla tefekkür ederek mücadeleci ve aydın bir taklit mercii
ve mücahid konumuyla; kadının gerçek kimlik ve sorumluluğunu keşfedip onun
asıl konumunu tanımlamayı başardı. İslam inkılâbıyla birlikte Müslüman kadının
gerçek öz kimliğine kavuşması bunun en bariz delilidir ki bugün bütün dünya bu
muazzam gerçeğe gıptayla şahittir. Bu yandan sömürü odaklarının hizmetindeki
medyanın aralıksız propagandaları ve diğer taraftan "samimi ve sofu Müslüman"
tiplemesi kalıplarında toplumun geleneksel yapısını ruhsuz, gerici ve yobaz
kalıplara sokanların donuk düşünce ve mevcudiyetlerine rağmen İranlı Müslüman
kadınları sosyal ve siyasi sahnelerin bilfiil ve en etkin müdahillerine dönüştüren ve
İslam inkılâbının tahakkukuna bizzat şahid olan yabancı haber ajanslarıyla siyasi
yorumculara çoğu zaman "İran inkılâbı yerine "çarşafların inkılâbı" dedirten
gerçek, işte İmam'ın -ks- bu fevkalâde çarpıcı inanç ve aydın düşüncesiydi. Nitekim
İran'da kadınlar sadece tağuti şahinşahlık rejimin devrilmesinde değil, aynı
zamanda bu ülkede İslam Cumhuriyeti nizamının kurulması, onaylanması ve
işlerlik kazanmasında da etkin bir rol oynadı ve eski rejimin siyasi yapı ve iğrenç
politikası gereğince layık olduğu konum, beceri ve işlerden uzak düşürülüp kasten
geride bırakılmış olmasına rağmen İslam inkılabıyla birlikte süratle ivme kazanarak
geçmişi telafi etmeye ve hak ettiği konum, beceri ve geleceğe doğru güçlü
adımlarla ilerlemeye başladı.
İmam Humeyni'nin -ks- "İslam toplumunda kadının rolü" ne nasıl baktığını en
güzel açıklayan tablo, eski Sovyetler Birliği devlet başkam Gorbaçov’a yazdığı
tarihi mektubu([3]) götüren İranlı üst düzey heyetteki yetkililerin ilginç terkibidir.
Rahmetli İmam -ks- sembolik bir şekilde "din adamı,üniversiteli ve kadın" dan
oluşan bu heyetle "komünizmin artık öldüğü!" haberini bütün dünyaya ilan ediyor
ve kapitalist batının da çöküşünün yakın olduğunu hatırlatarak Gorbaçov’u İslam’a
yönelmeye davet ediyordu. O bilge insanın, doğu blokunun çökmekte olduğu ve
"artık komünizmin işinin bittiği" yolundaki teşhisinin isabet ve doğruluğu kadar;
Gorbaçov’a gönderdiği bu ilginç heyetin terkibinin de özel bir anlam ve mesaj
taşıdığını kestirebilmek elbette ki zor değildi. İmam -ks- bu ilginç terkibi sunarken
şöyle demekteydi Sovyetler'e: İslam’ın dirilişi ve gelecekte dünyanın egemenliği bu
üç kesimin - Müslüman din adamı, Müslüman üniversiteli ve Müslüman kadın -
güçlü ve becerili ellerine geçecek ve bunların doğru algılayış sıhhatli yorumlama ve
vazifelerini gereğince yerine getirmeleri neticesinde komünizmle batı
kapitalizminin harabeleri üzerinde cihanşümul İslâmi inkılabın muazzam cenneti
olanca haşmet ve çarpıcılığıyla yeşermeye başlayacaktır.
İmam'ın -ks- bilfiil amelleri, direktifleri ve dinin muhkematı çerçevesinde ve
tartışılmaz şer'i haklar dâhilinde vermiş olduğu fetvalar ve takındığı tavırlar,
kadının gerçek konumunun arayışı içinde bulunan bir nesil için mükemmel bir
kılavuz olabilecek niteliktedir. Bugün sözde Müslüman geçinen birçok ülkede
İslam adına kadına dayatılan ve gerçekte mukaddes şeriata aykırı olan kural ve
mahdudiyetlerden gına gelmiş olan; diğer taraftan kadın haklan gibi cafcaflı laflarla
"eşit haklar" vehmini fısıldayıp bizzat insanoğlunun doğasında taşıdığı fıtrî
ayrıcalık ve farklılıkları görmezden gelmeye çalışan ve netice itibariyle aile
yuvalarının temelini dinamitleyip toplumu manevî çöküntüye itenlerin bu
tutumlarını "hakikatçi" ruhlarıyla bağdaştıramayanlar, elinizdeki kitapla birlikte,
Zehra’yı Merziyye'nin pâk soyundan([4]) gelen bir muttakinin ileri ve aydın
düşünceleriyle tanışma fırsatı bulacaklardır. Onun kitabında kadın, erkeğin
eğitimcisi ve mürebbisi olup insanî ülkülerin tahakkukunun tezahür ettiği
makamdır ki erkek, onun bağrından miraca yükselmektedir. Ona göre milletlerin
bağrında yaşayan cesur ve "insan yetiştirici" kadınların ellerinden alınması halinde
milletler izmihlalin dipsiz uçurumuna yuvarlanacaktır. Kendine has aydın bakış
açısıyla ve seleflerinin sünneti ve geleneksel fıkıhtan ayrılmaksızın; garazkârların
maksatlı propaganda vesilesine dönüştürdükleri "kadının boşanma hakkı" gibi
sosyal bir çıbana dönüşmüş olan yüzlerce asırlık bir meseleyi "vekilin vekâletiyle
boşanma" yoluyla([5]) halleden de yine odur.
Şimdi o değerli insanın bu husustaki görüş ve mesajlarını, Islami Irşad ve
Kültür Bakanlığı Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü - Bacılar Kültür İşleri
Bölümü'nün de yardımlarıyla hazırlanmış olan elinizdeki eserde siz muhterem
okuyuculara sunuyoruz. Her yazının başlığında seçilmiş olan paragrafın metni,
İmam'ın -ks- konuşma veya mesaj tarihinin sıralamasına göre tanzim edildi ki bu
arada tabiatıyle, İmam'ın telif ettiği eserlerinden aktardığımız bölümlerde bu tarih
yerine eserin adı geçmektedir. Mesajlar ve konuşmalar için de sadece tarihi
belirtmekle yetindik, ancak araştırmacı okuyucunun kaynağa müracaat etmek
istemesi halinde bunu kolaylaştırabilmek için kaynağı da tam olarak kitabın
sonunda aktarmayı ihmal etmedik.
İmam Humeyni'nin -ks- Eserlerini Tanzim Ve Yayınlama Müessesesi
1. Fasıl
BÜYÜK KADINLAR
Hz. Sıddıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ
(X) Doğumu
(X) Melekutî Kişiliği
(X) Evi ve Evinin bereketi
(X) Karakter Yapısı
(X) Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam'ın -ks- Bazı Beyanatları Ve
Mesajlarının Tam Metni
Hz. Hatice Selamullah Aleyhâ
Hz. Zeyneb Selamullah Aleyhâ
Hz. Meryem Selamullah Aleyhâ
Hz. Sıdıkâ-i Tâhire Fâtımâ-i Zehra Selamullah Aleyhâ Hz. Fâtıma'nın -s-
Doğum Günü, Dünya Kadın Günü
Yarın Dünya Kadın Günü([6]) bütün Kâinatın medar-ı iftiharı olan bir kadının
günü... Kızı zorba hükümetlerin karşısına dikilerek - herkesçe bilinen o meşhur -
hutbeyi okudu, ([7]) o sözleri söyledi, neler söylediğini hepiniz bilirsiniz... (1) Hicri
Şemsi: 26. 2. 1358
Eğer bir günün "Kadın Günü" olması gerekiyorsa hz. Fâtımâ-i Zehra
selamullah aleyha'nın saadetli doğum gününden daha kıvançlı ve daha üstün hangi
gün var? Vahy hanedanının medar-ı iftiharı olan ve aziz İslam yoluna güneş gibi
vuran kadın ...(2) hş: 15. 2. 59
Büyük bir gün... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya, bütün erkeklere bedel.
"İnsan"ın örnek modeli olan bir kadın geldi, öyle bir kadın ki, insan olmanın
kimliği bütünüyle onda tecelli etmiş. O halde -bu- gün, çok büyük bir gündür, siz
kadınların günüdür.(3) 27. 2. 59
Kadın Günü seçilme açısından en üstün - ve münasip - gün olan hz. Sıdıkâ-i
Tahire'nin baştanbaşa saadet olan doğum günü münasebetiyle değerli İran
milletine, bilhassa muhterem hanımlara tebriklerimi arz ederim. Bu kutlu doğum
günü, kadının insan sayılmadığı ve cahiliyet dönemindeki akrabaları ve yakınları
nazarında varlığının "ailenin utancı ve yüzkarası" olarak telakki edildiği bir zaman
ve mekânda vuku buldu. Böylesine bozulmuş ve dehşetengiz bir ortamda yüce
İslam peygamberi kadının elinden tutup cahiliyet geleneklerinin iğrenç batağından
kurtardı. İslam tarihi hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlih efendimizin bu yeni
doğan yavrucağa - hz. Fâtıma'ya - fevkalâde saygı gösterdiğine şahittir, böylece -
hz. Resulullah - kadının erkekten üstün olmasa bile, ondan geri de kalmayan özel
bir büyüklüğe sahip olduğunu göstermek istemişlerdir. Binaenaleyh bugün, kadının
hayat bulduğu ve onun toplumdaki büyük rol ve kıvancının temelinin atıldığı
gündür.(4) 4. 2. 60
Hz. Zeyneb'in -s- dönemin halifesi sıfatını taşıyan Yezid'le onun Küfe valisi
olan Ubeydullah bin Ziyad'ın sarayında onlara karşı yaptığı korkusuz ve yiğit
konuşma, tarihin en inkılâbı hutbelerinden sayılmıştır.
Şanlı İran Milletine, bilhassa değerli ve muhterem kadınlara kutlu olsun -bu-
mübarek "Kadın Günü"!.. Allah'ın yeryüzündeki halifesinin yüce değerleri ve
insanî faziletlerin temel taşı olan -bu- parlak unsurun şeref dolu kutlu günü!
Bundan daha mübarek ve değerli olanı 20 Cemadi'ussani'nin -Dünya Kadın
Günü olarak- seçilmesindeki pek yüce tercihtir; tarihin mucizelerinden ve varlık
âleminin iftiharlarından olan bir kadının kıvanç dolu günü!(5) 25. 1.61
Mevlüd-ü A'zam hz. Fâtıma-i Zehra selamullah aleyhâ'nın mübarek doğum
günü münasebetiyle siz bayanlar ve İslam ülkelerinin bütün kadınlarına tebriklerimi
bildirir ve Allah Teâlâ’dan bütün muhterem kadınların, O'nun takdir buyurmuş
olduğu yolda yürümesini ve - böylece - İslâmî gayelere ulaşmalarını temenni
ederim. Hz. Sıdıkâ'nın -s- doğum gününün "Kadın Günü" olarak seçilmesi kadınlar
için büyük bir iftihardır; iftihar ve sorumluluk tabii!.(6)11. 12. 64
Mevcut rivayetlerin de ortaya koyduğu üzere hz. Resul-ü Ekrem efendimizle -
sav- Ehl-i Beyt'in masum imamları -s- Arş' ın gölgesinde nur idiler ([8]) nutfelerinin
bağlanması ve tıynet açısından diğer insanlardan ayrıcalıklıydılar ve fevkalâde
yüksek makamları vardır, nitekim Miraç Rivayeti'nde Cebrail -s- "Biraz daha
yaklaşsaydım yanardım!" demektedir.([9]) veya kendileri şöyle buyuruyor: "Bizim
Allah Teâlâ'yla öyle hallerimiz vardır ki ne mukarreb melekler bu hâle sahib
olabilir, ne peygamberler,([10]) iktidar meselesi gibi bir şeyden çok daha önce,
masum imamların böyle bir makama sahip oluşları söz konusudur, bizim
mezhebimizin esaslarındandır bu. Ne devlet başkanı, ne kadı, ne de halife olmadığı
halde, mevcut rivayetlerde de belirtildiği üzere hz. Zehra selamullah aleyha da bu
makamlara sahiptir. Bu makamlar, yönetim ve iktidar vazifelerinden başkadır -ve
çok daha ileridir - binaenaleyh "hz. Zehra selamullah aleyhâ ne devlet başkanı, ne
kadı, ne de halife değildir" derken bizler gibi alelade oldukları ve manevi açıdan
bizlerden üstün olmadıkları gibi - yanlış - bir mana çıkarılmamalıdır. Velayet-i
Fakih s: 43
Leyle't-il Kadr (Kadir Gecesi)' in([11]) hakikatine delalette bulunduğuna ihtimal
verdiğimiz şey, Burhan Tefsiri'nde([12]) değerli Kâfi'den([13]) naklolunan uzun bir
hadis-i şeriftir, bu hadiste bir hırıstiyanın Musa bin Cafer hazretlerinden([14]) "Hâ
mîm. Apaçık olan kitaba andolsun. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik,
gerçekten biz uyarıp korkutanlarız. Ki onda - o gecede - her hikmetli iş
ayrılır" ([15]) ayetinin tefsirini sorduğunda o hazretin şöyle cevap verdiği geçer: "Hâ
mîm, hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve âlihi'dir; Apaçık Kitap müminlerin emiri
Hz. Ali'dir, Mübarek Gece ise Hz. Fâtımâ âleyhâselam'dır ([16]) Âdab'ussâlât s: 329
Çok değerli takibatlardan biri de, hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlihi
efendimizin hz. Sıdıkâ-i Tahire selamullah aleyhâ'ya öğretmiş olduğu hz. Fâtımâ
tesbihatıdır([17]) . Takibatların - namazdan sonra okunan dua ve zikirlerin - en
efdalidir bu ([18]). Hadiste, 'bundan daha efdal bir takibat olmuş olsaydı hz.
Resulullah efendimiz sallallahu aleyhi ve âlih, onu hz. Fâtımâ aleyhâ selam'a
öğretirdi" buyrulmaktadır. Adab'us Sâlat s: 377
Hazret-i Zehra'nın -s- Melekutî Kişiliği
Bir kadın için düşünülebilecek bütün boyutlar ve bir insan için tasavvur
edilecek bütün - insani - boyutlar hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah aleyhâ'da tezahür
ve tecelli etmiş bulunmaktadır. Alelade bir kadın değildir o; ruhani bir kadın,
melekuti bir kadın, kelimenin tam anlamıyla "insan" olan bir insan, insanlık denilen
şeyin tıpatıp kendisi, kadın denilen gerçeğin bütünü, insan gerçeğinin tamamıdır o!
Alelade bir kadın değildir o; kâinatta insan şeklinde ortaya çıkmış melekutî bir
varlıktır o; dahası, ilahi ceberuti bir varlığın "kadın" şeklinde tecellisidir o.
Binaenaleyh, yarın "Kadın Günü" dür ([19]). İnsanda tasavvuru mümkün olan,
kadında tasavvur edilebilecek bütün kemal kimlikleri -mükemmellikler - bu
kadında toplanmış bulunmaktadır. Yarın, böyle bir kadının doğum günüdür işte.
Nebilerin bütün vasıflarını kendisinde toplamış bir kadın... Erkek olarak dünyaya
gelmiş olsaydı, peygamber olurdu; eğer erkek olsaydı, hz. Resulullah'ın -saa-
yerinde olacaktı... O halde yarın "Kadın Günü" dür. Kadının bütün haysiyeti,
kadının bütün şahsiyeti yarın yaratılmış oldu. Maneviyat, melekuti tecelliler, ilâhi
tecelliler, ceberuti tecelliler melekî ve nâsutî - maddi - tecelliler hep bu- büyük -
kadında toplanmış durumdadır. Kelimenin tam anlamıyla "insan" dır o; kelimenin
tam anlamıyla "kadın" olan bir kadın... Kadının çeşitli boyutları vardır, tıpkı
erkekte veya her insanda olduğu gibi... Madalyonun tabiatla ilgili maddi yüzünde
görülen bu - boyutu - insanın en aşağı ve en alt konumu ve mertebesidir, -kadın ve
erkek için en aşağı mertebedir bu - maddi - hali. Ne var ki, işte bu en aşağı
mertebeden "kemal" e doğru başlayan bir hareket söz konusudur. İnsan, hareketli
bir varlıktır; doğa mertebesinden gayb mertebesine, ulûhiyette eriyip kaybolma
derecesine kadar... Hz. Sıdıkâ-i Tahire -s- için bu mana ve bu gerçek mevcuttur
işte. Tabiat ve doğa mertebesinden başlamış, bu mertebeden harekete geçmiştir ilk
olarak... Manevi bir hareket... İlahi bir güçle, gaybî bir elle, hz. Resulullah'ın -saa-
terbiye ve eğitimiyle merhale ve menzilleri kat etmiş ve kimsenin ulaşamayacağı
bir dereceye ulaşmıştır. O halde kadının bütün tecellileri - zamanın - yarın - ki
diliminde - tahakkuk bulmuştur. Tam anlamıyla bir "kadın" var olmuştur yani.
Yarın "Kadın Günü" dür.(7) 26. 2. 1358
Öylesine bir kadın geldi ki dünyaya; bütün erkeklere bedel!.. İnsanlığa örnek
bir kadın geldi dünyaya; insanî hüviyet ve melekelerin tamamını kendi bünyesinde
taşıyan bir kadın geldi dünyaya ...(8) 27. 2. 1358
-Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha- vahy hanedanının medarı iftiharı bir
kadın; aziz İslam’ın yoluna güneş misali ışıyan bir kadın... Faziletleri, hz.
Peygamber-i Ekrem -saa- ve onun masum ve mutahhar Ehl-i Beyt'inin -s- sınırsız
faziletlerine denk bir kadın... Herkesin kendi açısından onun hakkında konuşmuş
olduğu ve söyleyecekleri olan ve kimsenin hakkıyla övemediği, yeterince
tanıyamadığı kadın... Vahy hanedanından ulaşan hadislerse muhatapların kapasitesi
ölçüsünde olmuştur; denizi testiye sığdırabilmek elbette ki mümkün değildir.
Hakkında başkalarının söylediği şeyler, onların idrak ve kavrayış kapasitesince
olup, onun makamını tam anlamıyla tanıtmaya yetecek ölçüde değildir. O halde
idraki pek güç bu şaşırtıcı - derecede büyük -mevzuyu kısa geçmek en iyisi.(9) 15.
2. 1359
Umarım siz de kabul eder, uhdenizde bulunan vazifelerinizi yerine
getirirsiniz. Önemli işlerden biri olan tahsil ve okuma sahasında da mücahede edin,
İslam’ı müdafaa ve savunma sahasında da. Bu her kadına, her erkeğe, büyüklü
küçüklü herkese farz olan çok önemli işlerdendir.(10) 11. 12. 1364
Ben, hazreti Sıdıka selamullah aleyha hakkında hakkıyla konuşabilecek - onu
gereğince tanıtacak kadar künhüne vakıf biri olarak görmüyorum kendimi, sadece,
değerli Kâfi'de ([20]) Muteber senetle nakledilmiş bulunan bir rivayeti aktarmakla
yetineceğim, bu rivayette hz. Sâdık selamullah aleyh ([21]) şöyle buyuruyor: "Hz.
Fâtıma selamullah aleyhâ, sevgili babalarından sonra ancak 75 gün yaşayabildiler.
Bu dünyada bulunmakta; hüzün ve dayanılmaz acılara tahammül etmekteydiler.
Hazreti Cebrail-i Emin -s- o hazretin huzuruna gelir, başsağlığı dileyip tesellide
bulunur ve gelecekte vuku bulacak bazı şeyleri anlatırdı ona. Rivayetten anlaşıldığı
kadarıyla bu 75 gün zarfında hep böyle görüşme olmuş ve hz. Cebrail gidip
gelmiştir, yani hz. Cebrail -s-pek sık uğramıştır o hazrete... İlk sıradaki büyük
peygamberler dışında Emin Cebrail'in -s- böylesine - sıkça - 75 gün gidip geldiği,
gelecekte vuku bulacak onca olayı kendisine haber verdiği, gelecekte soyunun ve
evlatlarının başına neler geleceğini bildirdiği bir başka şahıs olabileceğini
sanmıyorum. Cebrail'in -s- o hazrete anlattığı şeyleri hz. Emir([22]) yazıyordu, - yani
- hz. Emîr -s- hz. Resulullah'ın -saa- vahy kâtipliğini yaptığı gibi hz. Fâtıma'nın da
vahy kâtipliğini yapmıştır -bu arada şunu da hemen belirtelim ki- ahkâmın
getirilmesi anlamında hz. Resulullah'a -saa- nazil olan o vahy hz. Resulullah'ın -
saa- bu dünyadan göçüşüyle birlikte tamamlanıp son bulmuştur. - Hz. Ali -s- bu 75
gün zarfında hz. Sıdıkâ'nın kâtibi olmuştur. Cebrail'in -s- bir insana gelmesi basit
bir hadise değildir; Cebrail 'in -s- herkese gelebileceği ve bunun normal bir şey
olduğu zannedilmesin ... Kendisine Cebrail'in -s- geleceği insanla, bizzat "Ruh-u
A'zam", yani "en büyük ruh" olan hz. Cebrail -s- in makam ve mertebesi arasında
bir tenasüp ve uyum olmalıdır - ki böyle bir hadise mümkün olabilsin - . İster bu
inmenin, yani hz. Cebrail'in -s- inişinin, o veli veya peygamberin büyük ruhu
vasıtasıyla olduğunu ve onun Cebrail'i aşağı mertebeye getirdiğini söyleyelim, ister
bunun bizzat Allah'ın emriyle olduğunu ve Allah Teâla’nın Cebrail'e -s- "git bu
meseleleri ona söyle "buyurduğunu farz edelim, durum değişmeyecektir... İster ehl-
i nazarın - görüş ve bilgi sahibi olanların / çev / - söylediği birinci şekilde olduğu
gibi, ister ehl-i zahirin - meselelerin ancak dış görünüşünü bilenlerin / çev / -
söylediği 2. şekildeki gibi olsun; kendisine Cebrail'in geldiği kimsenin ruhuyla,
bizzat en büyük ruh olan Cebrail -s- arasında bir tenasüp ve uyum olmadıkça
mümkün değildir bu! Hz. Resul-ü Ekrem -sav-, hz. Musa, hz. İsa ve hz. İbrahim
aleyhisselamlar gibi birinci sırada yer alan büyük peygamberler ve benzerleriyle, en
büyük ruh olan hz. Cebrail -s- arasındaki bu uyum ve tenasüp, herkeste
bulunabilecek bir tenasüp değildir; bundan sonra da başkası arasında olmamıştır bu.
Hatta ben, masum imamlar arasında da, hiçbirinde böyle bir olay olduğuna ve hz.
Cebrail'in -s- onlara indiğine rastlamış değilim. Sadece hz. Zehra selamullah
aleyha'da görülmektedir bu; hz. Cebrail -s- bu 75 gün zarfında defalarca o hazrete
gelmiş ve gelecekte soyunun, evlatlarının başına neler geleceğini anlatmış ve hz.
Emir-el müminin hz. Ali -s- de bunları yazıp not etmiştir. Cebrail'in -s- söyleyip
anlattığı meselelerden biri de, o hazretin soyundan gelen değerli ve şanlı evlâdı
hazret-i Sahib selamullah aleyh'in([23]) devriyle ilgilidir belki de... İran hadiseleri -
İslam inkılabı / çev / - de bu devrin olaylarındandır belki, kim bilir... Biz
bilmiyoruz bunu, ama mümkün olabilir diyoruz. Hz. Zehra -s- hakkında daha
birçok büyük faziletler de zikredilmiştir, ama bence bu, hepsinden daha büyük bir
fazilettir. Peygamberlerden, üstelik her peygamber de değil, sadece birinci
derecedeki büyük peygamberlerden -s- ve onlarla aynı manevî mertebede bulunan
bazı evliyalardan başka kimseye hâsıl olmamıştır bu fazilet... Bu yetmiş küsur gün
boyunca hz. Cebrail'in -s-"müravede" de bulunmuş olması -sıkça ve teklifsizce
gelip gitmesi- bugüne kadar hiç kimse için tahakkuk etmiş değildir ve bu, sadece
hazret-i Sıdıka selamullah aleyha'ya mahsus faziletlerdendir.(11) 11. 12. 1364
Benim kalem ve beyanım; uğruna ruhlar feda olası hazret-i Sahibuzzaman -
hz. Mehdi - selamullah aleyha ülkesi olan bu ülkede hizmet, fedakârlık ve şehadet
aşığı milyonlarca Müslüman’ın görkemli ve geniş çaplı direnişini dile getirip
Kevser'in, hazret-i Fâtıma selamullah aleyhâ'nın -bu- manevi evlatlarının
sergilediği kahramanlıklar, yiğitlikler, hayırlar ve bereketleri ifade etmekten
acizdir; bunlar hep İslam ve Ehl-i Beyt'in hüneridir, "Âşura İmamı' nın([24]) izinde
yürümenin bereketlerinden kaynaklanan şeylerdir. (12) 16. 11. 1365
Kur'an-ı Said adıyla anılan hayat verici duaların bizim masum imamlarımıza
ait oluşuyla övünürüz biz. İmamların Şâbaniye Münacaatı([25]), hz. İmam Hüseyin
bin Ali aleyhisselamın Arafat Duası([26]),
Muhammed soyunun Zebur'u olan Sahife-i Seccadiye([27]) ve Allah Teâlâ
tarafından hz. Zehra-ı Merziyye’ye -s- ilham edilmiş olan Sahife-i
Fâtımiyye([28])ile de iftihar ederiz biz... (13) 15. 3. 1368
Hazret-i Zehra'nın -s- Evi ve Bu Evin Bereketleri
Bugünkü İran'ın belki de on katı olan; Hicaz'dan Mısır'a, Afrika'ya ve daha
nerelere, hatta kısmen de Avrupa'ya kadar uzanan o geniş ülkeyi idare eden ve
müslümanların halifesi olan hz. Emir - el mü'minin Ali -selamullah aleyh toplumun
içinde - öylesine sadeydi ki - tıpkı şurada oturan bizlerden biri gibiydi; hatta şu -
kilim - bile ([29]) yoktu ayağının altında!.. Rivayette de geçtiği üzere, evlerinde
sadece bir koyun postu seriliydi yere; gece hz. Fâtıma'yla -s- kendisi bu postun
üzerinde yatardı, gündüzleri de aynı postun üzerinde devesine yem verir, devesinin
yemini dökerdi. Hz. Peygamber efendimiz de -saa- böyleydi. İslam, budur.(14) 13.
4. 1358
Cahiliyet döneminin artıkları ve bunlar tarafından inceden inceye
hesaplanmış "milliyetçiliği hortlatma" ve "ne haber geldi ne vahiy indi, hepsi de
yalandı" ([30])sloganıyla arap kavmiyetçiliği güdenlerin sapık ve maksatlı
programlarıyla([31])islam giderek yok olmaya ve İslâmî sistemi şehinşahlık
sistemine dönüştürüp İslami ve vahyi yalnızlığa itmeye başlamışlardı ki ansızın,
ilâhi vahyin usaresinden beslenmiş ve Resuller efendisi hz. Muhammed
Mustafa'yla -saa- evliyalar efendisi hz. Ali'nin -s- elinde yetişmiş ve kadınların en
yücesi olan Sıddıkâ-i Tahire -s-tarafından terbiye edilmiş fevkalâde büyük bir
şahsiyet meydana çıkıp([32]) kıyam etti ve eşi görülmemiş bir fedakârlık ve ilahi bir
hareketle büyük bir hadise yaratıp zalimlerin sarayını başlarına yıkarak islam
okulunu kurtardı(l5) 26. 3. 1359
Hz. Fâtıma selamullah aleyha ve onun evinde yetişip terbiye almış sayıca 4-5
kişiden ibaret olup([33]) hakikatte Allah Tealâ’nın bütün kudretini tecelli ettiren aile
fertleri; bizi, sizi ve bütün insanlık âlemini hayrette bırakan hizmetlerde
bulunmuşlardır.(16) 18. 12. 1360
Tek odadan ibaret sade evinde, nurları şu basit topraktan göklerin tâ ötesine
değin ve mülk âleminden melekût-i âlâ âleminin ötesine varıncaya kadar bütün
varlık âleminde ışıyan insanlar yetiştiren bir kadın... Allah Teâlâ’nın selam ve
salâvatı, ilahi nurun azametinin tecelligâhı ve insan türünün en seçkinlerinin terbiye
ve eğitim ocağı olan bu sade fakirhaneye olsun!(17) 25. 1. 1361
Sadr-ı İslam’da, içinde 4-5 kişinin yaşadığı gecekondumsu küçük bir kulübe
vardı, hz. Fatıma Zehra selamullah aleyha'nın balçıktan yapılma gecekondumsu
küçük kulübesiydi bu! Şu fakirin kulübesinden ([34]) daha fakir ve daha basit hem
de! Ama ne kadar bereketliydi... Birkaç kişilik o fakirhanin bereketleri o kadar
fazlaydı ki, bütün bir insanlık âlemini nuraniyete gark etmiş durumdadır ve insanın
bu bereketlere ulaşabilmesi için çok yol alması gerekir daha... Gecekondumsu
fakirhanelerinde yaşayan bu basit kulübenin sakinleri, maneviyat açısından
melekutilerin bile ulaşamayacağı yüksek bir derece ve mertebedeydiler. Eğitim ve
yetiştirme sahasında ise, işte, İslam beldelerinin neresine bakarsanız onların
bereketleriyle dolu; bilhassa bizim ülkelerde... Bunlar hep onların bereketleri
sayesindedir.(18) 1. 1. 1362
Burhan Tefsiri'nde hz. İmam Bâkır'dan([35]) -s- rivayet olunan bir hadis var,
bazı maarif ve önemli sırlara değinmiş olması cihetiyle bu pek değerli hadisi
teberrüken, olduğu gibi aktarıyoruz:
Burhan Tefsiri'nin yazarı rahmetullah aleyh, kendi ricali olan Şeyh Ebu Cafer
Tusi'den - o da - Abdullah bin Iclan Sukunî'den şöyle rivayet edildiğini yazar:
İmam Bakır aleyhisselam'm şöyle buyurduğunu duydum: Ali'yle Fâtıma'nın evi,
Resulullah sallallahu aleyhi ve âîih'in evidir, evlerinin damı Rabb'ul âlemin'in
arşıdır; evlerinin uç köşesinde bir çatlak vardır ki oradan Arş'a kadar vahyin
miracından perde kaldırılmıştır, melekler sabah akşam, her zaman ve her saatte
vahyle inerler onlara, oraya meleklerin inişinde kesinti olmaz, aralıksız inerler, bir
grup inerken bir grup kalkar. Nitekim Allah Tebarek ve Teâlâ İbrahim için göklerin
perdesini nasıl kaldırıp ona, Arşı gösterdiyse ve Allah Tealâ onun görme gücünü
nasıl artırdıysa; Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin aleyhimusselam'ında
görme gücünü artırdı, öyle ki, onlar Arş'ı görmede ve başlarının üzerinde Arştan
başka bir dam müşahede etmemekteydiler. Evlerinin damı, Rahman'ın Arş'ından
ibarettir onların; melekler ve Ruh'un miraçları onların evindedir, Yüce
Yaratıcılarının izniyle. Her hal-ü kârda selam olsun onlara!" Ravi "her hal-ü kârda
mı?" diye sorduğunu, hazretin de "her hal-ü kârda!" buyurduğunu, "böyle mi nazil
oldu?" sorusunu da "evet" diye cevapladığını söyler. Bk: Burhan Tefsiri c: 4 s: 487
Âdab-ussalât s: 330
Hz. Fâtıma'nın -s- Ahlâkı
Bizler, bu aileyi örnek almalıyız; erkeklerimiz onların erkeklerini,
kadınlarımız onların kadınlarını örnek almalı... Hepimiz onların hepsini örnek
olmalıyız. Onlar hayatlarını mazlumlardan yana olmaya ve ilâhi sünneti ihyaya
adadılar. Biz de buna uymalı ve hayatımızı onlara adamalıyız. İslam tarihini
bilenler bu ailenin her ferdinin mükemmel bir insan, hatta daha da öte, ilahi ve
ruhanî bir insan gibi; mustaz'afları ortadan kaldırmak isteyenlere karşı milletler ve
mustaz'aflar için kıyam ettiğini bilirler. (19) 22. 1. 1358
Örnek alınması gereken, hz. Zehra selamullah aleyhâ'dır, örnek, İslam
peygamberidir. Biz, ancak İslam’daki bütün bu manaların -bizde- gerçekleşmesi
halinde bir İslam cumhuriyetine sahip olduğumuzu söyleyebilir, memleketimizin
İslâmi olduğunu iddia edebiliriz.(20) 8. 3. 1358
Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha'nın hükümete karşı hutbesi([36]) ve hz.
Emir'el mü'minin'in kıyamı ve o hazretin yirmi küsur yıllık sabrı([37]) ve -bu sabrın
yanı sıra- mevcut hükümete –icap ettikçe- yardımda bulunması ve sonra da İslam
uğruna fedakârlıkta bulunması... Sonra da iki aziz oğlunun fedakârlığı... İmam
Mücteba -hz. İmam Hasan -s-' nın([38]) o çok büyük hizmeti; o hizmetle, zorba
Emevî hükümetini([39]) rüsva etti... Ve değerli kardeşi hz.
Seyyiduşşüheda'nın([40]) hizmeti... Hepimizin çok iyi bildiği şeyler bunlar... Savaş
teçhizatları az olduğu halde iman ruhu ve ilahi ruh onları öyle bir hale getirdi ki
kendi çağlarının bütün zalimlerine galebe çaldılar, İslam’ı dirilttiler; teçhizat ve
sayıca azlığımıza rağmen, bizimle savaşa girişen bütün güçlere karşı direnmemiz
için biz ve siz aziz kardeşler için örnek oldular; evliyalarımız aleyhimusselam,
müstekbirlere kimi zaman tebligat, kimi zaman da silahla karşı koymamız ve onları
yerlerine oturtmamız gerektiğini gösterdiler bize; biz de onları örnek almakta ve
onlara uymaktayız.(21) 18. 12. 1360
Ahlâkınızı tehzib edip düzeltmeye çalışın, dostlarınıza, arkadaşlarınıza da
bunu yaptırmaya gayret gösterin. Size uygulanan onca cinayetlere karşı tepki
gösterme yolunda gayretli olun; bütün haysiyetleri koruma yolunda - ki en büyük
haysiyet kadındır - gayret gösterin, tıpkı en seçkin kadın; hz. Zehra selamullah
aleyhâ gibi olmaya özen gösterin. Hepimiz ona uymalıyız, hepiniz ona uymalısınız;
hepimiz İslam’dan alacağımız emir ve direktifleri onun ve evlatlarının vasıtasıyla
İslam’dan almalı ve tıpkı onun olduğu gibi olmalıyız. İlim ve takva yolunda çok
çalışın, ilim kimsenin tekelinde değildir, ilim herkesindir, takva herkesindir ve
ilimle takva elde etme yolunda çaba göstermek hepimizin ve hepinizin
vazifesidir(22) 21. 12. 1363
Siz kadınlar, bütün kadınlarımız, ülkemizin bütün kadınları eğer bugünü kadın
günü olarak kabul etmişseniz, yani o malum kemallere, vaziyet ve şartlara haiz
bulunan hz. Zehra selamullah aleyha'nın doğum gününü kadın günü olarak
kabullenmişseniz o hazrette olduğu üzere, sizin de üzerinize mücahedede bulunmak
gibi büyük vazifeler düşer... O hazret mücahedede bulunmaktaydı; o kısa süre -
yaşamı - boyunca kendi çapında mücahedede bulunduğu kadar muhatebede de
bulundu, çağının hükümetlerini eleştiren hitabe ve konuşmalar yaptı, devlet
düzenini yargıladı... Sizin de ona uyup onu izlemeniz gerekir ki bugünü "kadın
günü" olarak kabul etmiş olabilesiniz. Yani hz. Zehra selamullah aleyha'nın doğum
gününü kadın günü olarak idrak edebilesiniz... Zühdünü, takvasını... Onun sahip
olduğu her şeyi, onun iffet ve namusluluğunu, onun her şeyini olduğu gibi kabul
etmeli ve adım adım ona uyup onun gibi olmalısınız ki o hazretin doğum günü olan
bugünü kadın günü olarak kabul etmiş olasınız... O hazrete uymamanız halinde ise,
kadın gününü idrak etmemişsiniz demektir, kim uymazsa, bugün kadın günü
değildir onun için; böyle biri bu günün onurunu henüz elde edememiş
demektir! (23) 11. 12. 1364
Üzülerek ve esefle belirteyim ki, dün (hş. 1367 Behmen ayının 8'ine rastlayan
- mil: 1988 Ocak ayı sonlarında - Cumartesi günü) İslam Cumhuriyeti'nin
televizyonundan "örnek kadın" konusunda öyle bir program yayınlandı ki, insan
utanıyor açıklamaya([41])... Bu programı yayınlayan kimse elbette ki
cezalandırılacak ve işten atılacak... İlgili sorumlular ve işin içinde bulunanlar
cezalandırılacaklardır. İşin içinde -İslami prensipler ve kadının iffetine - hakarette
bulunup hafife alma gibi bir kastın da olduğu saptanacak olursa, bu kasıtta bulunan
şahıs kesinlikle idama mahkûmdur! Bu gibi şeyler bir daha tekrarlanacak olursa
radyo televizyondaki üst düzey yetkililer ciddi ve ağır şekilde azarlanıp
cezalandırılacaklardır! Tabi bütün bu konularda meseleyle yargı organları
ilgilenecek ve gerekeni yapacaklardır.(24) 9. 11. 1367
Hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyhâ açısından imametin felsefesi
İslam ümmetinin vahdetini temin edebilmek ve İslam vatanını sömürücülerle
onların kuklası olan güdümlü devletlerin sulta ve nüfuzlarından kurtarabilmek için
devlet kurmaktan başka çaremiz yoktur. Zira Müslüman milletlerin hürriyeti ve
vahdetin tahakkuku için zalim ve güdümlü kukla devletleri yıkarak, halka hizmet
eden adalete dayalı İslâmi bir devlet kurmamız gerekir. Devletin kurulması; düzen -
disiplini; - nizamı - ve Müslümanların vahdetim korumak içindir; hz. Zehra
selamullah aleyha'nın da hutbesinde buyurmuş olduğu gibi: "İmamet; nizamın
korunması ve Müslümanlar arasındaki ayrılık ve gruplaşmaların birlik ve ittihada
dönüşmesi içindir" ([42]) Velayet-i Fakih s: 27
KADIN GÜNÜ MÜNASEBETİYLE İRÂD OLUNAN BAZI
KONUŞMA VEMESAJLARIN TAM METNİ
Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı
Euzubillahimineşşeytanirracim.
Bismillahirrahmanirrahim.
Yarın Sıdıkâ-i Tahire Fâtıma-i Zehra selamullah aleyhâ hazretlerinin doğum
günü, "kadın günü" dür. Kadında olması gereken ve bir insanda tasavvuru mümkün
olan bütün - insanî - boyutlar hz. Fâtıma Zehra selamullah aleyha'da tecelli etmiş
olup, mevcuttu, alelade bir kadın değildi o; ruhani bir kadın, melekutî bir kadın,
kelimenin tam anlamıyla "insan" bir insandı, insanlığın mükemmel bir nüshası,
kadın gerçeğinin en mükemmeli, insan gerçeğinin en kâmiliydi o. Alelade bir kadın
değildir o; kâinatta insan şekline bürünerek ortaya çıkmış ilâhi bir varlıktır o;
dahası, ceberutî bir varlığın kadını olarak tezahürüdür o. O halde yarın "kadın
günü" dür; insanda ve bir kadında tasavvur edilebilecek bütün mükemmellikler bu
kadında mevcuttur. Yarın böyle bir kadın dünyaya gelmiş oluyor işte... Bütün
peygamberlerin vasıflarını kendisinde toplamış bir kadın... Erkek olarak yaratılsa;
peygamber olacak bir kadın... Erkek olarak yaratılsa hz. Resulullah'ın -saa- yerine
olacak bir kadın... Evet, yarın, "Kadın günü" dür. Kadının bütün haysiyeti, bütün
şahsiyeti yarın yaratılmış oluyor... Maneviyat, melekutî tecelliler, ilahi tecelliler,
ceberutî tecelliler, melekî ve nâsutî tecelliler hep bu varlıkta toplanmıştır. Tam
anlamıyla "insan" olan bir insandır o; tam anlamıyla "kadın" olan bir kadın...
Erkekte de; esasen her insanda da olduğu gibi kadında da çeşitli boyutlar vardır.
Madalyonun görünen bu tabii yüzü, insanın en aşağı mertebesidir; kadının ve
erkeğin en aşağı mertebesidir. Ne var ki, işte bu aşağı mertebeden, kemale doğru
hareket vardır. İnsan, hareketli bir varlıktır; tabiat mertebesinden gayb mertebesine,
ulûhiyette eriyip kaybolma mertebesine değin - süren geniş çaplı bir harekettir bu -
Hz. Sıdıka Tahire -s- için bu meseleler, bu manalar söz konusudur işte. Tabiat
mertebesinden başlamıştır o; bu mertebeden hareket etmiştir, manevi bir hareket...
İlahi kudretle... Gaybî elle, hz. Resulullah'ın -saa-eğitim ve terbiyesiyle -bu-
merhaleleri kat etmiş ve kimsenin ulaşamayacağı bir mertebeye ulaşmıştır. O halde,
yarın kadının bütün tecellileri gerçekleşmiş olmaktadır, kadın tam anlamıyla
tahakkuk buluyor yani... Yarın "kadın günü" dür.
Maalesef iki dönemde kadın mazlum olmuştur: Biri, cahiliyet döneminde...
Cahiliyet devrinde kadın mazlumdu; İslam, insan - oğluna büyük bir iyilikte
bulunarak kadım cahiliyet devrinde içinde bulunduğu o zulümden çekip kurtardı.
Cahiliyet dönemi öyle bir devirdi ki kadına tıpkı hayvanlara olduğu gibi, hatta
ondan da aşağılık bir mahlûk olarak davranılmaktaydı. Kadın, cahiliyet devrinde
zulüm altındaydı. İslam kadını o cahiliyet batağından çekip kurtardı.
Diğer dönem de, bizim İran... İran'da da kadın mazlum oldu, eski şahın
devrinde... Haktan kopan şahın devrinde([43]); güya hürriyet ve serbestiye
kavuşturma adına, kadına zulmettiler, ne zulümlerde bulundular kadına. Kadını,
sahip olduğu o onurlu ve iffetli konumundan çekip alaşağı ettiler, kadını sahip
olduğu o manevi dereceden soyutladılar. Hürriyet adına; hür erkekler ve hür
kadınlar adına([44]), kadım da erkeği de hürriyetinden ettiler. Kadınlarımızın ve
gençlerimizin ahlâkını bozdular. Şahın kadın hakkındaki görüşü, "kadının baştan
çıkarıcı "olması gerektiği şeklindeydi; tabii şahın kastettiği hayvani anlamda...
Maddi ve fizik olarak "cazip" olmalı diyordu. Aşağılık bir hayvan gibi görüyordu
kadını, "baştan çıkarmalı erkeği" diyordu... Kadını insanlık makamından çekip
hayvanlık mesabesine indirdi. Kadına prestij kazandırma kılıfı altında, kadını kendi
prestijinden de soyutladı, daha aşağı bir konuma düşürdü. Kadını tıpkı bir süs
bebeğine dönüştürdü, oysa ki kadın insandır, büyük bir insan hem de!.. Kadın,
toplumun eğitimcisi, öğretmenidir. Kadın, nice büyük insanlar yetiştiren varlıktır.
Hakiki anlamda yetişen bir erkek veya kadının ilk yetişme ocağı kadının elleridir.
İnsanları yetiştiren, kadındır. Ülkelerin saadet ve bedbahtlığı, kadının oralardaki
konumuna bağlıdır. Kadın, kendine has doğru eğitimiyle 'insan" yetiştirir, onun
doğru eğitimi neticesinde ülke -si- bayındır olur. Bütün saadetlerin kaynağı kadının
bağrında, onun terbiye edişindedir. Kadının, bütün saadetlerin ana kaynağı olması
gerekirken o babayla oğlu([45]), bilhassa şu oğlu ([46]), kadını maalesef oyuncak
bebeğe dönüştürdüler. Bunlar, erkeğe ettikleri cinayetlerin çok daha fazlasını
kadına ettiler, Kadın bütün hayırların kaynağıdır. Bu harekette - İslam inkılâbı / çev
/ - kadının neler yaptığına hepimiz bizzat şahid olduk.
Dünyaya nasıl kadınlar geldiğini ve kadının ne olduğunu tarih bizzat
görmüştür. Uzak tarih bir yana; İslam’ın nasıl kadınlar yetiştirdiğini, şu son
yüzyılda nasıl kadınların kıyamlarda bulunduğunu biz de - İran'da -bizzat gördük;
kıyam eden o kadınlar, Tahran, Kum ve diğer İslami beldelerin fakir semtlerinin
hicaplı - örtülü - kadınlarıydı!.. Aryamehrî kültürün([47]) eğittiği kadınlardan hiçbiri
bu harekette - İslam inkılabı -kesinlikle yer almadı; bozuk bir eğitimden geçmişti
onlar, İslami eğitimden uzak tutulmuşlardı. İslami eğitim ve terbiye alanlar ise kan
verdiler, ölü verdiler, caddelere sokaklara dökülüp hareketi zaferle
sonuçlandırdılar, biz, - bu kıyam ve inkılâp - hareketimizde kadınlara borçlu
biliyoruz kendimizi. Erkekler, kadınların teşvikleriyle dökülmedeydi sokaklara,
gösterilere onlar teşvik ediyordu erkekleri, en ön saflarda da yine onlar vardı.
Kadın, ölümsüz gibi görünen şeytani bir gücü öldürebilecek böyle bir varlıktır işte!
Bu kadını, Rıza Han'la - onun oğlu şah Muhammed - Rıza han düşürdüler
konumundan bu dönemde. Erkeği de konumundan alaşağı ettiler, gençleri de
düşürdüler izmihlale... Gençlerimiz için alabildiğine fuhuş merkezleri
açtılar. Hürriyet, kalkınma, ilericilik ve medeniyet adı altında gençlerimizi fuhuşa
sürüklediler. Hürriyet adı altında bütün hürriyetimizi elimizden aldılar. Rıza Han
döneminde yaşamış olanlar, benim ne dediğimi bilirler; o dönemde bize ve
muhterem kadınlarımıza neler yapıldığını görmüştür onlar .. Muhammed Rıza'nın -
şah - zamanını görmüş olanlar da bilmekte ve görmektedirler... Aldatıcı sözler ve
cafcaflı laflarla memleketimizi harabeye çevirdiler. Daha da beteri, gençlerimizin
ahlâkını bozdular. İnsan gücümüzü gerilettirdiler. Muhammed Rıza ve Rıza Pehlevi
zamanında kadın mazlum mu mazlumdu; kendisi bilmez bunu... Kadına, bu ikisinin
zamanında zulmedildiği kadar cahiliyet devrinde bile zulmedilmemiştir belki de!..
Kadınlar, bu çağda düştükleri izmihlale cahiliyet çağında bile düşmedi belki de...
Her iki çağda da kadınlar mazlum oldu, zulme uğradılar. O devirde İslam kurtardı
onları esaretten; umarım bu devirde de yine İslam onların imdadına yetişir de zillet
ve mazlumiyetler batağından çekip kurtarır kadınları... Ey muhterem kadınlar!
Uyanın! Dikkatli olun! Oyuna gelmeyin! Sizi ortaya çekmek isteyen şeytanların
tuzağına düşmeyin, kanmayın onlara! Sahtekârdır onlar, aldatıcıdırlar, 'baştan
çıkarıcı güzel'in peşindedir onlar; melun şah gibi tıpkı! İslam’a sığının, İslam sizi
saadete kavuşturur. Yarın "Kadın günü" dür; bütün kâinatın iftihar ettiği bir kadının
günü... Kızı, zalim ve zorba devletlerin karşısına dikilip o malum hitabede bulunan,
- zalimin suratına - o sözleri haykıran kadının... -Zalim egemenin suratına neler
haykırdığını ve - neler söylediğini hepiniz biliyorsunuz!.. Öyle bir zorba gaddarın
yüzüne karşı söyledi ki o sözleri; erkekler nefes dahi alamıyordu karşısında;
konuşanı hemen öldürtüyordu. Ama o kadın korkmadı işte; karşısına dikilip karşı
çıktı devlete, karşı çıktı Yezid'e! Sen insan değilsin! dedi ona, muhatap olmaya bile
değmezsin! dedi Yezid'e! Kadın dediğin böyle olmalıdır işte... Budur kadının
konumu... Çağımızın - Müslüman - kadınları da, hamdolsun, bunlara benziyor işte;
sıkılı yumruklarla zorba egemenin karşısına dikildiler. Kucağında bebekleriyle hem
de! Böyle yardımcı oldular harekete... Allah Teâla şeytanların şerrinden kurtarsın
bizi, Allah Teâla gençlerimizi bu insan türünün şeytanlarından kurtarsın... Allah
Teâlâ kadınlarımızı ve genç kızlarımızı bunların şerrinden kurtarsın
inşaallah (25) 26. 2. 1358
İmam Humeyni'nin -ks- "Kadın Günü" Münasebetiyle Kadınlara
Yaptığı Bir Konuşmanın Tam Metni
Bismillahirrahmanirrahim
Büyük bir gün, büyük bir toplantı ve mübarek bir yer... "Kadın Günü" olan hz.
Zehra-ı Merziye'nin mübarek doğum günü, kadının zafer günüdür, dünyada kadının
örnek günü ve örnek kadın günü... Toplumda kadının çok önemli bir rolü vardır.
Kadın, insanlığın emellerinin gerçekleşme mazharıdır. Kadın, nice büyük
"kadınlar"ın ve 'erkekler" in yetiştiricisi, eğitimcisidir. Kadının bağrından erkek
miraca yükselir... Kadının - ana - kucağı, büyük kadınlarla büyük erkeklerin terbiye
ve yetişme ocağıdır. Pek büyük bir gün... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya; bütün
erkeklere bedel... Öyle bir kadın geldi ki dünyaya, "insan" örneği... Bütün insani
hasletlerin kendisinde tecelli ettiği bir kadın geldi dünyaya... Evet, büyük bir gün
bu gün... Siz kadınların günüdür bu gün.
Çağımızda kadınlar, mücahedede erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan da
önde olduklarını ispatladılar. İran kadınları hem çok büyük çaplarda can
mücahedelerinde bulundular, hem mali mücahedelerde... Tahran, Kum ve diğer
şehirlerdeki fakir semtlerin muhterem kadınları, işte şu kapalı, örtülü ve hicaplı
hanımlar, iffet timsali şu kadınlar - İslam inkılabı - harekette öncüydüler, mâlî
yardım ve fedakârlıkta da yine en öndeydi onlar. Altınlarını, mücevherlerini
mustaz'aflar için bağışladılar, bu işlerde önemli olan o tertemiz duygu ve iyi niyettir
aslında. Allah Teâlâ, hz. Emir - hz. Ali -s- 'yle ailesinin verdiği birkaç ekmeğe
karşılık nice ayetler nazil buyuruyor ([48]) Bu ayetler elbette ki birkaç ekmeğe
karşılık inmedi; bu ayetler o emeldeki İhlâsın karşılığında indi, -amellerini - sırf
Allah'ın rızasını umarak işledikleri için nazil oldu. Amellerin değeri, taşıdıkları
maneviyatla ölçülür. - İslam İnkılabı -Hareket asrında - harekete - katılan
bacılarımızın amellerinin değeri de, erkeklerin amellerinin değerinden daha
fazlaydı, - çünkü - onlar o iffet örtüleri ve hicaplarıyla dışarıya çıkıp erkeklerle -
omuz omuza – hemsadâ oldular ve zaferi elde ettiler... Şimdi de yine onlar, kara
gün için biriktirdikleri şeyleri - aynı ihlâsla getirip yoksullara verdiler. Bu çok
değerli bir davranıştır. Varlıklılar milyonlar da verseler, bunca değerli olmaz.
Demek ki "kadın günü" çok önemli bir gündür, bugün kadın günüdür, bugün
hanımların günüdür. Büyük bir toplantı, bir araya gelemeyenlerin bir araya gelerek
oluşturduğu bir toplantı... İstibdat ve baskının, toplanmalarına engel olduğu
kesimler bir araya gelip toplanıverdiler. Fevziye'nin mukaddes
mekânında ([49]) bacılarla kardeşler, tam bir kardeşlik içinde toplandılar... İlimin,
oradan bütün kıtalara yayıldığı bir mekân... Allah'ın hükümlerinin açıklanıp beyan
edildiği bir mekân... İlim oradan yayıldı dünyanın dört bir bucağına; cihad da - bu -
ilimden yayıldı her yere... Kum'un erkekleri ve kadınları ilim ve amelde örnektirler;
İran'ın - hizbullâhi / çev / erkekleri ve kadınları ilim ve amelde örnektirler... Hazret-
i Fâtıma-i Mâsume selamullah aîeyhâ'nın civarında / bulunma şerefine nail olan
Kum şehrinin müslümanları - çev -/ hz. Sıdıka aleyhâ selamın doğum gününde...
İslam’a ait bir mahalde İslam ümmetinin toplanması - ne de muazzam bir hadise!-
Dostlarım! Bu toplanmaları, bu vahdet ve bu birliği koruyun! Şeytanlar -
aranızda - ihtilaf yaratma çabasındalar. Aranızdaki bu söz birliğini koruyun! Bu
kıyamullahı koruyun! Kıyamınız Allah için olduğu sürece muzaffersiniz! Çeşitli
isimler altında, aranızda ayrılık çıkarmaya uğraşanlar millete ihanet etmektedirler,
memlekete ihanet etmektedirler, İslam’a ihanet etmektedirler; uyanık davranıp
onların oyunlarını bozun, çalışmalarını etkisiz hale getirin! Milletin çeşitli
kesimleri arasında, memleketin şurasında burasında olaylar yaratıp -aranıza -
ayrılık düşürmeye çalışanlar ecnebi uşağıdırlar, Amerika'nın uşağıdırlar, onların
yardakçılarıdırlar! Sınır ötesinden, oralardan para geliyor bunlara, bunlar da
"çalışmayın" diye işçiler arasında dağıtıyorlar bu paraları; "çalışmayın ki, fabrikalar
üretime geçemesin" diyorlar; çiftçilerin kendi mesleklerini sürdürmelerini
engelliyorlar! Ey muhterem işçiler! Ey aziz çiftçiler! İşinize devam edin,
sözbirliğinizi bozmayın, sözünüzün bir olmasına aykırı girişimlerden sakının!
Bugün öyle bir gündür ki hepinizin, ülkeniz ve İslam için çalışmanız gerekir,
hepiniz sorumlusunuz! Sizin çalışmanızı engelleyen bu adamlar, yolu kendi
patronlarına açmak istiyorlar, bizi yine o zillet ve sıkıntıya düşürmek istiyorlar!
Allah sizi onların şerrinden korusun, Allah Teâlâ İslam’ı ve Müslümanları muzaffer
eylesin! Allah Teâlâ bizlere düşünme gücü versin! Allah Teâlâ sizlere saadet ve
selamet lütfetsin! (26) Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtu. 27. 2. 1358
İmam Humeyni'nin -ks- Dünya Kadın Günü Münasebetiyle Mesajı
Bismillahirrahmanirrahim
Eğer bir günün kadın günü olması gerekiyorsa hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah
aleyha'nın mesut doğum gününden daha değerli bir iftihar edilebilir hangi gün var?!
Vahy ailesinin iftiharı olan ve aziz İslam yolunu güneş misali aydınlatan bir
kadın!... Faziletleri; hz. Peygamber-i Ekrem efendimizle - sav - ismet ve temizlik
hanedanının sonsuz faziletlerine denk bir kadın!.. Herkesin her bakış açısından onu
değerlendirerek hakkında konuşmuş olduğu ve onu hakkıyla övemediği bir kadın...
Vahy hanedanından - onun hakkında - ulaşan hadisler de zaten bu hadisleri duyacak
olanların kapasitesince olmuştur; deryayı testiye sığdırmak ne mümkün! Onun
hakkında diğer konuşanların söyledikleri ise ancak kendi idrakleri ölçüsünde ve
onu tanıyabildikleri miktarda olmuştur; onun gerçek konumu miktarınca değil! O
halde her şeyden önce bu -anlaşılması imkânsız - şaşırtıcı mevzuyu kısa keserek
kadının fazilet ve erdemlerine geçelim... O kadın ki; hatalı zehirli kalemlerle
kültürsüz konuşmacıların, utanç verici Pehlevi çağının bu siyah ve kölelik getirici
yarım yüzyılı boyunca yazıp söyledikleri, hep kadını bir eşya haline getirmeye
yönelikti; kullanılmaya müsait olanlarıysa öyle yerlere, öyle mekânlara çektiler ki
kaleme almak - yazıp söyleyebilmek - mümkün değil! O cinayetlerin sadece bir
kesitinden haberdar olmak isteyenler, Rıza Han'ın kadınların örtüsünü zorla
açtırdığı o kara ve despot dönemin serseri takımının yazdığı şiirlerle gazete ve
dergilere baksınlar, o günlerin fesad merkezlerine - ayyaşlık - mekânlarına
baksınlar! Yüzleri kara, aydın geçinen o kalemleri kırılasıcalar!.. Özgür erkekler ve
özgür kadınlar gibi isimler altında işlenen o cinayetlerin beynelmilel canilerle
uluslararası vampirlerin plân ve oyunları çerçevesinde vuku bulmadığı
zannedilmesin... Onların plânlarından biri de gençleri fuhuş merkezlerine çekmekti
ki bunda başarılı da oldular ve toplumun faal etkenleri olan gençlerimizi
koflaştırarak onların beyinlerini düşünme ve tefekkür gücünden soyutladılar ki
böylece batının yağma istilasına tutulmuş bu garpzede ve felaketzede ülkeyi
alabildiğine yağmalayabilsinler, - beyinleri - dumura uğratıp insanlarımızı "hiçbir
şeyi umursamaz kayıtsızlar sürüsü" ne çevirebilsinler! Bugün İslami hareketin
bereketi sayesinde, toplumun etkili unsuru olan kadın, belli bir ölçüde kendi
konumunu elde edebilmiştir. Geçmişte kalan devrik rejimin karanlık döneminin
artıkları - mirası - olan ve kadını bir süs parçası, işret ve ayyaşlık merkezlerinin
malı olarak görüp kendilerini de bir eşya ve mal haline getiren ve gerçekte o - eski -
rejimi izleyip - halâ onun uşaklığım yapmakta olan ve ecnebilerin plânlarının
uygulayıcısı olup CIA'yla Savak'a([50]) yardım eden sosyete kesimine mensup bir
avuç azınlığı bir tarafa bırakacak olursak - ülkemizin – aslan yürekli ve dindar
diğer kadınları, muhterem erkeklerimizle omuz omuza, tıpkı ilim ve kültür
sahasında kendilerini yetiştirdikleri gibi, aziz İran'ın imar ve bayındırlığına da
giriştiler; nitekim bugün - İran'da - değerli Müslüman kadınlardan müteşekkil ilmi
ve kültürel cemiyetlerin bulunmadığı bir tek köy veya şehre rastlayamazsınız.
İslam’ın bereketi sayesinde İslami hareket toplumumuzun kadın ve erkeği üzerinde
öylesine köklü bir değişim yaratmıştır ki yüz yıllık yolu bir gecede kat edivermiştir
ve siz değerli milletimiz, İran'ın muhterem dindar kadınlarının erkekleriyle omuz
omuza meydana çıkıp şehinşahlığın büyük şeddini nasıl paramparça ettiğini bizzat
gördünüz. Biz, hepimiz, - her şeyimizi - onların kıyam ve girişimlerine borçluyuz.
Süper güçleri yenilgiye uğratıp onların bozuk köklerinin mağlubiyetinden sonra -
şimdi - haklı olarak belli bir günü "kadın günü" olarak belirleyip İslam
Cumhuriyeti'nde kadının nasıl ilerlemeler kaydedip nice bir onura kavuşmuş
olduğunu bütün dünyaya ve bütün toplumlara iftiharla söyleyip anlatabiliriz.
Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar, erkeklerle omuz omuza kendilerini
yetiştirmek ve ülkeyi bayındır hale getirmekle meşguldürler; özgür kadınlar ve
özgür erkekler denilen şeyin gerçek anlamı da bu olmalıdır zaten; devrik şah
zamanında söylenildiği gibi değil, o zaman kadınların hürriyeti onların hapsi,
onlara baskı, eziyet ve işkencede bulunulmasındadır deniliyordu. Bendeniz
kadınlara, tağut döneminin davranışlarını unutmalarını ve kendileriyle evlatlarından
- meydana gelmiş - olan aziz İran'ı gereğince yeniden kurup bayındır hale
getirmelerini tavsiye ederim; ancak böylece bütün kesimlerin çabasıyla,
bağımlılığın bütün boyutlarından kurtulabiliriz. Pek mübarek bir gün olan
Cemadi'ussani'nin 20. gününün Müslüman kadınlara kutlu olmasını diliyor ve Allah
Teâlâ’nın onlara sağlık ve saadet lütfetmesini, İslam ve Müslümanlara da azamet ve
büyüklük vermesini temenni ediyorum. (27) Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni 15. 2.
1359
Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı
Bismillahirrahmanirrahim
Kadın günü olarak seçilebilecek en yüce gün olan Sıdıkâi Tahire'nin -s-
baştanbaşa saadet olan doğum günü münasebetiyle değerli İran milletine, bilhassa
saygıdeğer kadınlara tebriklerimi iletiyorum. Bu mesut doğum olayı, kadının insan
olarak kabul edilmediği ve varlığının, ailesi için cahiliyet dönemindeki akrabaları
karşısında bir utanç ve yüzkarası addedildiği bir dönem ve mekânda vuku buldu.
Böylesine bozuk ve dehşet bir ortamda büyük İslam peygamberi - saa - kadının
elinden tutup cahiliyet geleneklerinin bataklığından onu çekip kurtardı. İslam tarihi,
hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve âlih efendimizin bu mübarek çocuğa -hz. Fâtıma
- gösterdiği hadsiz hesapsız saygıya şahittir; böylece o hazret, kadının toplumda
özel bir büyüklüğü olduğunu, erkekten üstün olmasa bile, ondan aşağı kalır yanı da
olmadığını göstermek istemiştir. O halde bugün kadının hayat bulduğu gündür,
onun toplumdaki rolünün ve iftihar edilecek konumunun temelinin atıldığı gündür.
Bendeniz, iftihar kaynağı olan İran Kadınlarıyla gurur duymaktayım, çünkü onlarda
öyle bir değişiklik oldu ki, ecnebilerle onlara bağlı şerefsiz uşaklarının herze
şairlerden ücretli yazarlar ve satılmış medyanın propagandalarına varıncaya kadar -
türlü ellerle uygulamaya koydukları - elli yılı aşkın şeytani plân ve çabalarını
bütünüyle suya düşürdüler ve değerli Müslüman kadınlar; yollarını
kaybetmediklerini ve batıyla batı çarpılmışlarının o uğursuz komplolarına
kapılmadıklarını ve bunlardan etkilenmeyeceklerini ispatladılar. Nitekim
Pehlevî'nin gâsıbâne saltanatı boyunca, koparılan onca yaygara ve yapılan
propagandalara rağmen tağuti müreffeh kesimle, Savak elemanlarının yakınları ve
onların bağımlılarının oluşturduğu bir avuç azınlık kadın dışında, asıl Müslüman
milleti oluşturan çeşitli kesimlere mensup milyonlarca dindar kadından hiçbiri batı
hayranlarının tuzağına düşmedi ve 50 kara yıl boyunca Allah ve kulları nezdinde
yiğitçe direnerek yüzlerinin akını korudular. Şu son ilahi değişimde ise, batıyı kıble
edine gelmiş gönül gözü kör batı hayranlarının bütün ümidini suya düşürerek
kesinlikle ve ebediyen umutlarını yitirmelerine sebep oldular.
İran'ın büyük kadınlarının İslâmî hareketi muzaffer ve onurlu olsun! İslam
beldesiyle Kur'an-ı Kerim'i müdafaa yolunda yiğitçe ve değerli bir katılımla
inkılabı zafere ulaştırıp şimdi de cephe ve cephe gerisinde faaliyet gösterip her an
fedakârlığa hazır ve amade bulunan bu muazzam kesime helal olsun! Allah'ın
rahmeti, güçlü gençlerini Hakk'ı müdafaa meydanına yollayarak onların değerli
şehadetiyle iftihar eden analara olsun! Yurtiçi ve yurtdışındaki kara saraylarında
hayvanca aşağılık bir yaşama gönül verip fesad ve ahlâksızlıktan başka bir şey
düşünmeyen o oyuncak bebeklereyse nefretler olsun!!! Sözleri ve kalemleriyle
İslam Cumhuriyeti'ni yaralayıp bu aziz beldeyi sağın veya solun kucağına
düşürmeye çalışan cani dillerle eller kesilsin - inşaalah.! Yaşasın hâlihazırda
evlatlarını eğitip yetiştirmekte olan, okuma yazması olmayanlara okuma yazma
öğreten, insani bilimlerle zengin Kur'an kültürünün öğretimiyle uğraşan dindar
kadınlar! Allah'ın selamı; bu inkılap sırasında ve bu vatanın müdafaasında yüce
şehadet mertebesine erişen kadınlara!.. Hastanelerle diğer tedavi merkezlerinde
savaş yaralıları ve diğer hastalarla ilgilenenlere!.. Yaşasın gençlerini kıvançla -
Allah yolunda - veren analar! -Dünya- kadın günü, İslam ülkelerinin dindar
kadınlarına kutlu olsun! Kadınlar camiasının; talancılar tarafından kendilerine zorla
yüklenen gaflet ve suni uykudan uyanmaları ve hep birlikte el ele, omuz omuza
vererek oyuna gelenlerin imdadına koşmaları ve kadını, layık olduğu kendi yüce
konumuna eriştirmeleri umulur! Ve umarız ki diğer İslam ülkelerinin kadınları da
büyük İslam İnkılâbı neticesinde İranlı kadınlarda gerçekleşen mucizemsi
değişikliklerden ibret alır ve - onlar da - kendi toplumlarını ıslah ederek ülkelerini
hürriyet ve bağımsızlığa kavuştururlar. Hak Teâlâ’nın rahmet ve bereketi aziz İslam
ve İran'ın şahsiyet sahibi kadınlarına olsun. (28) Vesselamu alâ ibadillahissalihin
minel müminin ve'l müminat / Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni 4. 2. 1360
Dünya Kadın Günü Münasebetiyle İmam Humeyni'nin -ks- Mesajı
Bismillahirrahmanirrahim
Mübarek bir gün olan dünya kadın günü İran'ın şanlı büyük milletine, bilhassa
değerli kadınlara kutlu olsun; insani faziletlerin altyapısı durumunda olup Allah'ın
dünyadaki halifesinin yüce değerlerinin temeli olan parlak unsurun şeref dolu
günüdür bu!..
Daha da kutlu ve önemli olan, pek yüce bir gün olan 20 Cemadi'ussani'nin
seçilmiş olmasıdır; tarihin mucizelerinden ve varlık âleminin iftiharlarından olan
bir kadının kıvanç dolu doğum günü! Öyle bir kadın ki o küçücük kulübesinde, o
minik fakirhanesinde öyle insanlar yetiştirdi ki nurları, şu toprak âleminden
göklerin ötesine; mülk âleminden ta melekût-i âlâ'nın ötesine vurmakta, ışıl ışıl
parlamaktadır. Allah Teâlâ’nın salâvat ve selamı ilahî azametin nurunun tecelligâhı
ve Âdemoğlunun seçkinlerinin yetişme yurdu olan bu minik fakirhaneyedir.
Kadınların dünya çapındaki rolünün, kendine mahsus bazı özellikleri söz
konusudur. Bir toplumun kurtuluşu da, bozuluşu da; o toplumdaki kadınların dürüst
veya bozuk oluşlarından kaynaklanan bir vakadır.
Kadın, toplumu, hatta toplumları, yüce insani değerler, dirençler ve cihetlere
yöneltebilecek veya bunun tam tersini yapacak insanları topluma kazandırabilme
melekesine sahip tek varlıktır. Şu elli yıl süren kara günler boyunca bu kara yüzlü
rejimin aziz İran milletine, bilhassa mazlum kadınlarımıza çektirdikleri, hiç
şüphesiz hep dünyanın cani güçlerinin önceden hesaplanmış planlarıyla olmuştur.
Rıza Han'la onun cani oğlu, o sakat fikirleriyle öylesine köklü cinayetler işlediler ki
bu memleketin tarihi boyunca benzerine ya hiç rastlanmamış, ya da pek nadir vuku
bulmuştur.
Kendi varlıklarının devamını ancak diğer milletlerin, bilhassa Müslüman
milletlerin esaretinde gören dünya canileri, zengin ve petrol sahibi İslam ülkelerine
adım atmaya başladıkları şu son birkaç yüzyılda; sömürü ve sömürge emellerini
engelleyip bu yolda yollarına diken kesilebilecek tek kesimin dindar kesim
olacağını fark ettiler; keza, milletin sevdiği taklid mercii bir müçtehidin yarım
satırlık bir fetvasının([51]) İngiliz devletiyle güçlü Kaçar saltanatını nasıl dize
getirebileceğini bizzat gördüler ve o harekette kadınların çok önemli bir rol
oynadığına şahid oldular; meşrutiyet dönemi([52]) ve sonrasında da başta orta
kesimin mahrumları gelmek üzere, kadınların, kendi kıyamlarıyla erkekleri
mücadele meydanına çektiğini anladılar ve bu faktörlerin etkinliklerini korudukları
sürece sömürü emellerinin bütün plânlarının suya düşeceğini sezdiler. Bu
nedenledir ki mezkûr - İslâmî -ülkeler ve onların zengin yeraltı ve yerüstü
kaynaklarını ele geçirebilmek için dini inanç ve dindar kesimlerin dini liderlik
müessesesinin temellerinin gevşetilmesi gerektiğini fark ettiler ve bunu fark
ettikleri andan itibaren de kolları sıvayarak bu plânlarını gerçekleştirmeye
başladılar; hatta bu yolda bazı başarılar da elde ettiler. Derken - İran'da - Rıza Han'ı
bu hizmet için uygun bularak onu iktidarın başına geçirdiler ki o, söz konusu üç
faktöre karşı amansız bir savaş başlattı. O dönemi hatırlayanlar bilirler; bu alçak
hain, vatansız yardakçılarının da yardımlarıyla bu üç faktöre yapmadığını
bırakmadı; plânlarını bir an önce gerçekleştirebilmek ve sonuca ulaşabilmek için
mazlum kadınları saptırarak fesat ve ahlâksızlıklara sürükleyip birer tüketim
aracına çevirmek için ne yollara başvurdular... O karanlık günleri görmeyen
bugünkü nesil, o dönemden kalan kitaplara, şiirlere, yazılara, tiyatro ve tasniflere,
gazete ve dergilere, fuhuş, kumar ve ayyaşlık merkezlerine, sinema... vb. lerine
bakacak veya bunları bizzat görenlerden öğrenecek olur ve ilerici kadın gibi
cafcaflı isimler altında o dönemde kadına, insanı eğitip terbiye eden bu değerli
kesime ne zulümlerde, ne hıyanetlerde bulunulmuş olduğunu sorarsa meseleyi
yeterince kavramış olacaktır. Dindar kadın kitlelerinin, bilhassa toplumun yoksul
kesimlerinin - bütün bunlara karşı - direndiğinde şüphe yok; ama hain sömürücüler
müreffeh ve zevkine düşkün varlıklı - sosyete - kesim arasında başarılı oldular ve
bu kesim - e mensup hafifmeşrep kadınlar - tam patronlarının istediği gibi bir ortam
yarattılar; Allah Teâlâ’nın inayeti ve aslan yürekli kadınlarımız başta gelmek üzere
şanlı milletimizin aralıksız faaliyetleri neticesinde sömürücülerin ellerinin -
ülkemizden - kesilmiş olduğu şu sırada bile naçiz bir azınlık o cahilce işleri halâ
sürdürmektedir; ama umarız Allah Tealâ'nın izniyle onlar da büyük ve küçük
şeytanların hilelerinin farkına varır ve onların tuzaklarından kurtulurlar inşaallah.
Aziz İran'da hakikaten "kadın günü" olan bugün, bizim kadınlarımızla
gerçekten övünmemiz gerekir. Bundan daha büyük iftihar olur mu; bizim değerli
kadınlarımız, eski zalim rejimin ve onu devirdikten sonra da - onların patronları
olan - süper güçlerle bağımlı yardakçılarının karşısına dikilerek en ön safta öyle
direndiler ki hiçbir çağda erkeklerin bile böylesine cesaret ve direniş gösterdiği
kaydedilmiş değildir. Bu büyük kadınların tahmili savaş([53]) sırasında gösterdiği
direniş ve fedakârlıklar öylesine şaşırtıcı ve hayret vericidir ki kalem ve beyan bunu
anlatmaya yetmemekte, hatta mahcup duruma düşmektedir.
Bendeniz bu savaş boyunca, azizlerini kaybetmiş analar, bacılar ve
zevcelerden öyle davranışlar gördüm ki bu inkılâptan gayrı hiçbir -inkılâpta - bir
başka benzerine rastlanabileceğini sanmıyorum! Her ne kadar - savaşın - bütün
sahneleri böyleyse de benim hafızamda hiç unutmayacağım bir hatıra olarak kalan -
en ilginç - sahne, genç bir kızın, savaşta her iki kolunu da kaybetmiş ve her iki
gözü ciddi şekilde yaralanmış bir aziz devrim muhafızıyla evlenmesiydi. Bu cesur
ve yürekli kız, o büyük, samimi ve şefkat dolu kalbiyle "mademki cepheye
gidemiyorum, hiç olmazsa bu evlilikle, dinime ve inkılaba karşı gönül borcumu
ödemiş olayım! "diyordu! Bu ruhani sahnenin azametini, taşıdığı insani değer ve
terennüm ettiği ilahi nağmeleri yazarların, şairlerin, hatiplerin, ressamların,
sanatkârların, ariflerin, filozofların, fakihlerin ve akla gelebilecek hiç kimsenin
beyan veya tasvir edebilmesi ve büyük ruha sahip bu kızın gösterdiği fedakârlıkla
taşıdığı maneviyat ve Allah'ı arama melekesini mevcut ölçü ve kıstaslarla hiç
kimsenin değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu mübarek gün böyle bir kadının,
böyle kadınların günüdür işte; Allah Teâlâ yüce İslam dini ve aziz Iran için ve
bunların görkemi için korusun onları. Burada, eşleri likaullah'a ulaşıp - şehid düşen
- genç hanımlara ihlâsla bir baba nasihatinde bulunmak istiyorum: Evlenmekten, bu
değerli ilâhi sünnetten kaçınmayın, evlenin ve böylelikle kendiniz gibi dirençli ve
değerli yadigârlar bırakın topluma; neyin iyi, neyin kötü olduğuna pek aldırmayan
bazılarının vesveselerine kulak asmayın. Aynı şekilde aziz devrim muhafızları,
askerler ve gençlere de bu hanımlarla evlenmeyi ganimet saymalarını ve bunlar gibi
değerli - insanları - eş olarak seçmek suretiyle şerefli yaşamlarım idame
ettirmelerini tavsiye ederim. Allah Teâla yâriniz ve yardımcınız olsun!
Kadına ve kadınlara, bu dirençli ve değerli varlıklara sonsuz selam ve
saygılar! Değerli 'dünya kadın günü" herkese kutlu olsun. Allah Teâlâ bu aziz
ülkeyi korusun, herkesin yâri, yaveri olsun! (29) Ruhullah'il Museviyy'il Humeyni
25. 1. 1361
Hz. Fâtıma'nın -s- doğum günü ve "Dünya Kadın Günü" münasebetiyle
İmam'ın -ks- kendisini ziyarete gelen bir grup kadına yaptığı konuşmanın tam
metni
Bismillahirrahmanirrahim
Kadınlar Günü olan bu büyük ve mübarek günde Allah'a hamdolsun, İran
kadınları İslam yolunda ve ellerine ayaklarına vurulan prangalardan kendilerinin
kurtuluşu yolunda büyük adımlar attılar, ben bu mübarek günün bütün kadınlara,
bilhassa burada bulunan bacılara kutlu olmasını diliyorum. Umarım siz hanımlar,
inkılaptan önce, inkılap sırasında ve inkılap sonrasında İslam’ın ilerlemesiyle ilgili
bütün konularda vazife bilinciyle hareket ettiğiniz gibi, bundan sonra da ahdinizde
durur ve zalimlerin zulmü altında çiğnenmiş olan bu memlekete hizmeti
sürdürürsünüz; - şah zamanında bu ülkede sizin de haklarınız ayaklar altına
alınmıştı, herkesin hakkı çiğneniyordu o zaman. Bizleri coğrafyadan silip atmak
istiyorlardı, gençlerimizi fesada, ahlaksızlıklara sürüklemek istiyorlardı,
kadınlarımızı, bulunmaları gereken cihet ve şeklin tam tersine çekmek istiyorlardı.
Allah Tebarek ve Teâlâ hazretleri hepimize büyük bir lütufta bulunarak bu yolda
başarılı olmamızı sağladı, biz bu başarıların çoğunu siz hanımların hizmet ve
faaliyetlerine borçluyuz. Zira sizler, hem bizzat çalışmakta, hem erkeklerin daha
fazla çalışmasını sağlamaktasınız. Keza tâğut döneminde ruhi işkence ve eziyetlere
uğrayan ve hamdolsun kendi inanç ve gücünüzle o şeytani gücü yenilgiye uğratıp
sahne dışı bırakan ve onların hayallerinde kurup durdukları - o şeytanca - plânlan
gerçekleştirmesine engel olan de yine sizler oldunuz. Allah da bilir ya; bu hareket
ve bu kıyam olmasaydı, İran milleti küçüğüyle, büyüğüyle, genciyle yaşlısıyla,
kadını ve erkeğiyle çaba gösterip gayret etmemiş olsaydı bu millet her şeyini
kaybedecekti, - şimdi – her şeyini yitirmiş olacaktı. Ve sizler hamdolsun Allah'a,
zahmet çektiniz, sıkıntılara düştünüz de her evrede dimdik ayakta durdunuz,
yılmadınız; İran'ın kadınları her sahada faaliyet gösterdiler, kültürel faaliyetlerden
tutun da, ekonomik faaliyetlere varıncaya kadar... Kadın nüfusun büyük çoğunluğu
çiftçiliğe katkıda bulunmakta, yine büyük bir çoğunluk sanayi sahasında çalışırken
diğer büyük bir çoğunluk da kültür, edebiyat, bilim ve sanat sahasında hizmet
vermektedir. Bütün bunların Allah Tebarek ve Teâlâ indinde pek değeri vardır tabi
ve sizler Hak Teâlâ hazretlerinin inayetine mazharsınız inşaallah ve bu ahdinizde
sadık kaldığınız sürece Allah Tebarek ve Tealâ hazretleri size yardımcı olacaktır.
Ahlâkınızı terbiye edip güzelleştirme - tehzib - yolunda ciddiyetle çalışın,
arkadaşlarınızı da buna teşvik edin. Size reva görülen o cinayetlere tepki gösterme
yolunda çaba sarf edin; kadının en büyük onuru olan bütün iffet ve haysiyetleri
koruma yolunda tıpkı en seçkin ve biricik kadın - Ferîd - olan hz. Zehra selamullah
aleyhâ gibi olun. Hepiniz ona uyun, hepimizin ona uyması gerekir zaten; hepimiz
İslam dininden almamız gereken direktif ve emirleri hz. Fâtıma-ı Zehra'yla onun
evlatları vasıtasıyla almalıyız, onun gibi olun, o nasılsa, siz de öyle olun. Bilim ve
takvada gayret gösterin, bilin ki ilim kimsenin tekelinde değildir, ilim herkesin
malıdır, takva herkesindir ve ilimle takva herkesindir ve ilimle takvayı elde etmek
hepimizin ve hepinizin vazifesidir.
Umarım devlet kuruluşları da size yardım ederler; ihtiyacınız olan her sahada,
kültür, eğitim ve öğretim işlerinizde gereğince yardımda bulunurlar. Ümit ederim
ki her sahada başarılı ve muvaffak olursunuz. Iran kadınları canlarını, gençlerini ve
zamanlarını İslam’a adayarak İslam’ı bugünkü konumuna nasıl ulaştırdıysalar,
umarım bundan sonra da - aynı yolda hareket eder ve - bundan daha ileri adımlar
atılır. Şundan emin olunuz ki sizler sahnede oldukça, sizler İslam’a gönül verip bu
dine bel bağladıkça, bu yolda gençlerinizi verip yine nice gençler yetiştirdiğiniz
sürece bu İslam böylece - hiçbir engele takılmadan - ilerlemeye devam edecektir ve
inşaallah - neticede - din düşmanlarının eli bu memleketten ve bütün diğer İslam
ülkelerinden kesilecektir. Ve umarım dünyanın neresinde olursa olsun bütün
Müslüman kadınlar siz muhterem kadınlara uymaya çalışırlar; zira siz kadının -
insanî - değerini alabildiğine yüceltmeye ve o - şah - dönemde sizlere yapılan
zulmü, çaba ve gayretlerinizle bertaraf etmeye çalışmaktasınız.
Allah Teâlâ hepinizi muvaffak kılsın; bize ve size, İslam ve İslam’a hizmet
yolunda başarı versin, dininizi ve dünyanızı korusun. Bu arada şuna çok dikkat
ediniz: İslam’ın belirlemiş ve emretmiş olduğu - tesettür ve – hicap([54]), sizin o
değerlerinizin muhafazası içindir. Allah Teâlâ’nın ister erkek, ister kadına emretmiş
olduğu her şey, kadın ve erkeğin sahip olduğu ve şeytani vesveseler veya sömürü
ve sömürünün yardakçılarının bozulmuş elleriyle çiğnenmesi mümkün bulunan o
gerçek değerlerin ihya edilip canlı tutulması içindir. Allah Teâlâ hepimize İslam’a
ve bu millete hizmette bulunma imkânı versin (30) Vesselamu aleykum ve
rahmetullahi ve berekâti 21. 12. 1363
Hz. Fatımâ-ı Zehra'nın doğum günü ve 'Dünya Kadın Günü"
münasebetiyle İmam’ın -ks- Konuşmasının Tam Metni
Bismillahirrahmanirrahim
Mevlüd-ü A'zam hz. Zehra selamullah aleyha'nın kutlu doğum günü
bayramını sizlere, bütün İslam ülkelerinin kadınlarına tebrik arz ediyor ve Allah
Tealâ'dan bütün muhterem kadınların, Rabb'ul Âlemin'in belirlemiş bulunduğu
yolda yürüyerek yüce İslâmi gayelere ulaşmasını diliyorum. Hazret-i Sıdıkâ'nın -s-
doğum gününü "kadın günü" olarak belirlemiş olmaları kadınlar için elbette ki pek
büyük bir iftihardır; iftihar ve sorumluluk tabi. Ben, hazret-i Sıdıkâ selamullah
aleyha hakkında hakkıyla konuşabilecek birisi olarak görmüyorum kendimi, ancak
değerli Kâfi'de ([55]) geçen ve muteber bir senetle kaydolunmuş bulunan bir
rivayetle yetiniyorum burada; söz konusu rivayet şöyle: Hz. Sâdık selamullah aleyh
şöyle buyuruyor: Hz. Fâtıma selamullah aleyha, babası - hz. Resulullah - saa - ın
rıhletinden sonra sadece 75 gün yaşayabilmişlerdir; bu dünyadaydılar, ama hüzün
ve keder kaplamıştı bütün varlıklarını, Cebrail-i Emin o hazretin huzuruna
gelmekte ve kendisine başsağlığı dileğinde bulunup teselli vermekte, gelecekte
vuku bulacak bazı şeyleri ona anlatmaktaydı. Rivayetten anlaşıldığı kadarıyla bu 75
gün boyunca hep müravede vardı, yani hz. Cebrail pek sıkça gidip gelmekteydi.
Büyük peygamberlerin ilk sırada yer alanları dışında Emîn Cebrail'in 75 gün
boyunca sıkça gidip gelmiş olduğu bir başkasının bulunabileceğini sanmıyorum.
Gelecekte vuku bulacak bazı hadiseleri anlatıyor, soyunun başına gelecek olayları
haber veriyor kendisine, hz. Emir - hz. Ali - de bunları yazıyor; hz. Emir, vahy
kâtipliği yapıyor yani; tıpkı hz. Resulullah'ın - saa - vahy kâtipliğini yaptığı gibi. /
Bu arada şunu da hemen belirteyim ki şeriat hükümlerinin gelmesi ve belirlenmesi
anlamında nazil olan o vahiy, hz. Resulullah'ın - saa - gidişiyle kesilmiştir tabi /
Yani hz. Emir - Ali - selamullah aleyh, bu 75 gün boyunca hz. Sıddıka'nın -s- vahiy
kâtibi olmuştur. Birisine Cebrail'in gelmesi basit bir olay değildir; herkese
Cebrail'in gelebileceği zannedilmesin; bunun için, Cebrail'in kendisine geleceği
şahsın ruhuyla, en büyük ruh olan Cebrail'in makamı arasında belli bir tenasüp ve
uyumun var olması gerekir. İster hz. Cebrail'in -s- inmesi olayının, bizzat söz
konusu veli ve evliya olan şahsın ya da peygamberin büyük ruhu vasıtasıyla
gerçekleştiğini ve Cebrail'i aşağı makama nüzul ettirenin o evliyanın büyük ruhu
olduğunu varsayalım; ister onu Hak Tealâ'nın bu işle görevlendirerek "git ve
şunları ona söyle" dediğini düşünelim, fark etmez; yani ister ehl-i nazar ve görüş
sahiplerinin söylediği - birinci şıktaki - ne inanalım, ister - 2. şıktaki gibi - zahir
ehlinin - dış görünüşe bakarak hüküm verenlerin - görüşünü doğru sayalım;
kendisine Cebrail'in ineceği şahsın ruhuyla, en büyük ruh olan Cebrail arasında bir
tenasüp - ve seviye uygunluğu / çev / - bulunmadıkça böyle bir olayın vuku
bulabilmesi kesinlikle mümkün değildir. En büyük ruh olan Cebrail'le; hz. Resul-ü
Ekrem efendimiz - sav - , hz. Musa, İsa, İbrahim... aleyhisselamlar gibi birinci
derecedeki büyük peygamberler arasındaki bu uyum ve tenasüp, öyle, herkeste
bulunabilecek bir şey değildi, bundan sonra da bir başkasıyla Cebrail arasında -
böyle bir tenasüp - vuku bulmuş değildir. Hatta masum imamlardan herhangi biri
hakkında bile böyle bir şey olduğuna ve Cebrail'in bir İmam'a -s- inmiş
bulunduğuna dair herhangi bir rivayete rastlamış değilim ben; bir tek hz. Zehra
selamullah hakkında var böyle bir olay; bu 75 gün zarfında Cebrail mükerrer bir
şekilde iniyor ve o hazretin - hz. Fâtıma Zehra / çev / -soyunun başına gelecek
olayları anlatıyor, hz. Emir - hz. Ali -s- / çev / -de bunları yazıyor, kaydediyor. Bu
arada söylediği şeylerden biri de belki o hazretin değerli evladı hz. Sahib - hz.
Mehdi s. / çev / - selamullah aleyh'in devrine dairdi ve İran olayları - İran İslam
İnkılabı / çev / - bu devrin hadiselerindendi belki de; biz bunu bilmiyoruz, sadece
"mümkündür" diyoruz. Her hal-ü kârda ben bu şeref ve fazileti, hz. Zehra
selamullah aleyhâ için zikredilen diğer bütün faziletlerden – ki onlar da pek büyük
faziletlerdir elbette - daha üstün görmekteyim; peygamberler aleyhimusselam
dışında, üstelik her peygamber de değil, peygamberler aleyhimusselamın sadece en
üst derecede olanlarıyla onların rütbesine - derecesine - ulaşmış olan bazı
evliyalardan başka hiç kimsenin ulaşamamış olduğu bir makamdır bu. Keza, bu
yetmiş küsur gün boyunca Cebrail'in sürekli müravedede bulunmuş olması
şeklindeki bir tabir de, şimdiye değin hiçkimse için kullanılmış değildir; sadece hz.
Sıdıka selamulîah aleyha'ya mahsus faziletlerdendir bu.
Ve siz, hepiniz iftihar edin bununla, biz de; hepimiz iftihar etmeliyiz, böyle
bir günün kadın günü olarak seçilmiş olmasıyla övünmeliyiz; tabi bunun
sorumluluk - ve bilincini de - üstlenmeniz gerekir. Hz. Zehra'nın -s- doğum günü
olan 20 Cemadi'us Sani'yi dünya kadın günü olarak kabul etmekle birçok
sorumluluğu üstlenmiş oluyorsunuz aslında. Eğer bir millet - mesela - falan günün
"cihad günü" olduğunu kabul ederse o milletin o gün cihadla meşgul olması gerekir
artık; birisi o gün cihadla meşgul olmuyorsa, o günü cihad günü olarak kabul
etmemiş demektir. Bir millet eğer "şu gün savaş günüdür" derse ve birisi o günü
savaş günü kabul ettiği halde o gün savaşa girişmez ve bu ahdine aykırı davranacak
olursa, üstlenmiş olduğu insani vazife ve sorumluluğuna ters düşen bir davranışta
bulunmuş olur. Binaenaleyh siz kadınlar, ülkemizin kadınları ve esasen biz de, yani
hepimiz; bugünü kadın günü olarak kabul eder, o yani - malum - zaman, o kemal ve
o vaziyete haiz hz. Zehra'nın -s-doğum gününü " - dünya Müslüman - kadınlar
günü" olarak kabul ve ilan edersek; mücahede (ve muhatebe: hutbe verip konuşma
yapmak) gibi büyük sorumlulukları da zımnen üstlenmişiz demektir. Çünkü o
hazret cihadda da bulunuyordu, bu kısa süre - ömrü / çev / - zarfında mücahedede
bulunduğu gibi, dönemin hükümet ve iktidarına yönelik konuşmalar da yaptı -
muhatebede bulundu - yaşadığı dönemin devlet ve hükümetlerini yargılıyor,
sorguluyordu o hazret. Binaenaleyh bugünü kadın günü olarak kabul edebilmiş
olmanız için sizin - bu konuda da -ona uymanız ve tıpkı onun yaptığını yapmanız
gerekir, o hazretin doğum gününü " - dünya Müslüman - kadınlar günü" olarak
kabul etmişseniz böyle olmalıdır bu! O zaman zühdü, takvayı, iffet ve hicabı;
velhasıl o hazretin taşıdığı bütün hasletleri sizin de kabul etmeniz ve taşımanız
gerekir, eğer böyle yapmazsanız bilin ki bugünü kadın günü olarak kabul
etmemişsiniz demektir.
Siz veya kim olursa olsun, böyle davranmazsa "kadın günü" nü idrak
edememiş ve bu şerefi ele geçirememiş demektir.
Umarım siz kabul edip böyle davranır ve üzerinize düşen vazifeyi yerine
getirirsiniz. Yani hem önemli işlerden biri olan tahsil sahasında mücahedede
bulunur, hem İslam’ı müdafaa sahasında mücahede edersiniz. Kadın erkek, büyük
küçük herkesin üzerine farz olan önemli işlerdendir bu. İslam’ı savunmak, İslam
ülkesini müdafaa etmek... İslam ulemasından hiçbiri, Müslüman olan hiç kimse
bunun farz olduğu noktasında ihtilafa düşmemiştir; bu hususta üzerinde tartışılmış
olan tek konu, "cihad-ı evlâ" dır, bu cihad türü kadına farz değildir([56]), ama kendi -
mahremiyet - sahasını korumak, kendi beldesini ve ülkesini savunmak, kendi canını
ve malını savunabilmek ve İslam’ı savunabilmek - kadın erkek - herkese farzdır.
Bu savunma olayı herkese farz olunca, savunmanın gereklerini yerine getirmek de
farz olmuş olur; savaş disiplinini öğrenmek, imkânı olanlar için, savaş teçhizat ve
tekniklerini öğrenmek farz olur. Savunma olayının bizim için farz olması, ama nasıl
savunmada bulunacağımızı bilmememiz nasıl düşünülebilir? Savunma farz
olduğuna göre, nasıl savunacağımızı öğrenmek de farz demektir, nasıl
savunabileceğimizi elbette ki öğrenmemiz gerekir. Tabi sizin askeri eğitim
göreceğiniz yer ve mahallin tamamen sahih, münasip ve İslâmi bir mahal ve ortam
olması gerekir, tesettür ve iffetin bütün boyutları korunmalıdır, İslâmi bütün
boyutlara riayet olunmalıdır.
Ortaya çıkan bütün genel durumlarda olduğu gibi İran için de, kadınlar bu
İslam Cumhuriyeti'nde hep ilk adımı atmış, önayak olmuşlardır Allah'a hamdolsun;
tömbeki - tütün - olayında önayak oldular, meşrutiyet olayında önayak oldular,
hâlihazırda müptelâsı olduğumuz sorunların çözümünde de yine onların payı var,
hatta onların iki kat payı var. Mesela savaş olan bir bölgeye bir grup kadın gidecek
olursa bizzat kendileri savaşa katıldıkları gibi, kadınlara karşı hassas olan erkeklere
de moral verir, onları gayrete getirerek güçlerinin kat kat artmasını sağlamış
olurlar. Bunların - meselâ - savunma hattına gitmeleri halinde sırf savunmada
bulunacakları sanılmasın; bilâkis, bizzat savunmaya katıldıkları gibi, başkalarını da
savunmaya fiilen teşvik etmiş olmaktadırlar. Erkek, kadına karşı çok hassastır;
gözünün önünde yüz erkeğin öldürüldüğünü gördüğü halde bu onu pek fazla
etkilemeyebilir; ama bir kadına saygısızlıkta bulunulduğunu görecek olursa
tahammül edemez, müdahele eder; hatta o kadın ecnebi bile olsa, kendisini hiç
ilgilendirmese bile böyledir bu, erkeklerin yaratılışlarında var olan bir hassasiyettir
bu. Binaenaleyh sizin bütün konularda önayak olmanız ve bu cümleden olmak
üzere de savunma, cihad, cephelere yardım, şu veya bu işe girişme gibi fiilen
müdahil olmanız erkeklerin de o sahada daha güçlü bir şekilde müdahil olmasını,
onların daha bir moral bulmasını sağlamaktadır.
Bugün öyle bir konumdayız ki dünyanın bütün menfi propagandaları bize
yönelik... O malum savaşları zorla yüklediler bize... Bugün Allah'a hamdolsun her
iki cephede de zafer kazanmış durumdayız; orada böylesine yiğitçe canını
vermekten çekinmeyen gençlerimizden Allah razı olsun. Hep birlikte oldukları, el
ele verip tek yumruk haline geldikleri için onlara müteşekkirim ben. Orada şimdi
ordu mensubu olmak veya devrim muhafızı olmak, gönüllü olarak gelmiş olmak,
polis mensubu veya diğer kuruluşlardan([57]) olmak gibi ayırımcı sözler yoktur
kesinlikle. Şimdi onlar hep birlikte el ele vermiş o fâsid ve bozuk kuvvetleri geri
püskürtmekle meşguller. Bunlar, bulundukları bütün cephelerde şimdiye değin hep
muzaffer oldular Allah'a hamdolsun, hepinizin de duyduğu gibi bütün cephelerde
zafer kazandılar. Öte yandan, Saddam'ın kepazeliği, bakın nasıl belli olmada;
bizimkiler kazanırken - de, işi tersineymişçesine gösterebilmek için - o, kendi
adamlarına madalya verdi! Kahramanlık madalyası dağıtıyor hâlâ, baksanıza!
Hatırlayacak olursanız, Hurremşehir'de - bizimkiler - onları geri püskürtüp şehirden
kovdulardı, ama - Saddam - buna rağmen yine de tutup - orada savaşan
komutanlarına - madalya verdi! Şimdi de Fav olayında([58]) aynı taktiği uyguladığını
söylüyorlar; bugün artık bütün dünya Fav'da neler olduğunu - Irak kuvvetlerinin
oradan sökülüp atıldığım - bildiği halde, propaganda borazanlarında meseleyi hâlâ
tersyüz etmeye uğraşıyorlarsa da Fav-ın bizde olduğu - malum zaten; işte buna
rağmen, orada da - Saddam'ın kendi komutanlarına - kahramanlık madalyası
verdiğini duydum. Böyle giderse, Saddam'ın daha çok madalya vermesi gerekecek!
Her gün ard arda yenilgi alıyorlar çünkü bunlar yenildikçe onun her gün bir yığın
kahramanlık madalyası dağıtması gerekiyor şimdi!([59])
Siz, ey kadınlar, ey hanımlar! Şuna dikkat ediniz; erkeklerin cephelerde ön
saflara koşması nasıl farz ise sizin de cephe gerisine yardım etmeniz ve Allah
göstermesin, herkesin müdafaa durumunda kalacağı bir an gelip çatınca, istisnasız
herkesin, gücü yeten herkesin katılması gereken böyle bir anda sizin de müdafaaya
katılmaya hazır olmanız gerekir. Tabi ki bu arada ilim siperi de bir savunma
siperidir elbet; İslam kültürünün tamamının savunulduğu bir siper. Siz de bilirsiniz
ki bütün bu müddet zarfında İslam kültürü hep mazlum olageldi; şu birkaç yüzyıl
boyunca, hatta ta başından beri, yani hz. Peygamber-i Ekrem efendimiz selamullah
aleyh'ten hemen sonrasından, ta günümüze değin İslam kültürü hep mazlum oldu,
İslam ahkâmı mazlum oldu. Bu kültürün yeniden canlanması gerek. Erkekler nasıl
kolları sıvamışsa, erkekler ilim ve kültür cephesinde nasıl meşgullerse siz hanımlar
da kolları sıvamalı, meşgul olmalısınız. Allah Teâlâ’nın sizlere tevfik ve başarı
inayet buyurmasını dilerim; bu siperde de ilerlersiniz inşaallah cephelerde İslam’ı
ve ülkeyi savunmakta olanların da inşaallah zafer kazanması için dua edin; Allah
Tealâ hepinizin yârı ve yardımcısı olsun, hepinize sağlık ve afiyet nasip buyursun
inşaallah. (31)Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekati 11. 12. 1364
HAZRET-İ HATİCE -S-
Hz. Peygamber-i Ekrem efendimiz - saa - peygamberlikle görevlendirilip de
tebliğine başladığında o sırada 8 yaşında bir çocuk olan hz. Emir - hz. Ali -s- ' le 40
yaşındaki bir kadın (hz. Hatice) iman getirdi sadece; bu iki kişiden başka adamı
yoktu yani. O hazrete neler edildiğini, ne eziyet ve işkencelerde bulunulduğunu
herkes bilir. Ama o asla ümitsizliğe düşmedi yine de; kimsem yok demedi asla.
Direndi, yılmadı; üstün bir ruh gücü ve güçlü bir azimle, vazifesini "hiç" ten
başlayıp bugünkü ([60]) noktaya getirdi, onun sancağı altında 700 milyon insan var
bugün! Velayet-i Fakih s: 124 (farsça baskı)
Hz. Resul-ü Ekrem - saa - efendimiz ilk görevlendirildiği zaman tek başına
görevlendirildi "Kalk - kıyam et, harekete geç- ve insanları davet et" ([61]) emri
verildi. Davet önce hazretin bizzat kendisinden başladı ve peygamberliğini ilan
ettiği gün bir kadınla bir çocuk iman etti ona; ama sevgili peygamberlerin liderlik
vasıflarının gereği olan yılmama ve direnme hasleti, en mükemmel haliyle hz.
Resul-ü Ekrem efendimizde -saa- mevcuttu, "harekete geç, kıyam et ve
emrolunduğun gibi yılmadan diren" ([62]) buyruluyordu (32) 28. 8. 1357
Bugün pahalılığın çok arttığını ve bazılarının pek sıkıntı çekmekte olduğunu
hepimiz biliyoruz, ama bizzat hz. peygamber efendimizle -saa- sevgili eşi büyük
kadın hz. Hatice'nin -s- o birkaç yıl boyunca çektiklerinin yanında bu hiç kalır...
Rivayetlerde de geçtiği üzere su tulumunu, yani kırbayı suya koyup ıslatıyor ve
emiyorlardı; yani o kırbadaki yağdan biraz alabilme gayesiyle - düşünebiliyor
musunuz?! -Onlar İslam için bunları yapmış, böyle davranmış ve İslam düşmanları
karşısında böylesine direnmiş olduğuna göre; o büyük insanın ümmeti ve onun
milleti olan sizlerin de - öyle direnmesi gerekir elbet - falan şey azdır diye -
şikâyetçi olmamak gerek - yiyecek kıtlığı yok ki, yiyeceğimiz değil az olan; asıl az
olan şey, onların makyajları, - evet sokaklarda -makyaj - ve ruj... vs - nin olmasını
isteyenler vardı ve Allah'ın izniyle şimdi yok artık, olmayacak da, ortadan kalkması
lazım - böyle şeylerin -zaten! (33) 14. 3. 1362
HAZRET-İ ZEYNEB -S-
Yarın - dünya Müslüman - kadın günü ... Bütün kâinatın medar-ı iftiharı olan
bir kadının günü; zalim devletlerin karşısına dikilen ve o -malum - hitabede
bulunan, hepinizin bildiği o - malum - sözleri haykıran kızın annesinin - doğum -
günü ...*Bu kadın - hz. Zeynep -s- öyle bir zorba zalimin karşısına dikildi ki, en
küçük bir itiraza kalkışan erkekleri derhal öldürtüyordu, ama o korkmadan
karşısına dikildi, karşı çıktı ve devleti eleştirdi, Yezid'i eleştirdi, Yezid'e" sen
muhatap alınacak biri değilsin, sen insan değilsin!" dedi. Kadın dediğin böyle
olmalı işte. Çağımızın - Müslüman - kadınları da ona benziyor hamdolsun; zalim
zorbanın karşısına dikildiler sıkılı yumruklarıyla, kucaklarında minik bebekleriyle;
harekete yardımcı oldular - o halleriyle - (34) 26. 2. 1358
Hz. Seyyiduşşüheda'yla([63]) onun Ehl-i Beyti ve ashabı vazifemizin ne
olduğunu hepimize öğrettiler aslında: Er meydanında fedakârlık ve serdengeçtilik;
savaş meydanı dışında da tebliğde bulunuş... O hazretin gösterdiği fedakârlık ve
serdengeçtilik Allah indinde ne kadar değerliyse ve hareketin ilerlemesine ne kadar
yardımcı olduysa hz. İmam Seccad'la([64]) hz. Zeyneb'in -s- hutbeleri de([65]) bir o
kadar veya ona yakın bir ölçüde etkili olmuştur. Onlar, zorba iktidarlar karşısında
ne kadınların ne erkeklerin korkmaması gerektiğini öğrettiler bize. Hz. Zeynep
selamullah aleyha, Yezid'in - la - karşısına dikildi ve onu öyle tahkir edip aşağıladı
ki Ümeyyeoğulları - Emeviler - hayatları boyunca öylesine tahkir olmuş değillerdi.
Kerbelâ'dan Şam'a doğru esir olarak götürülürken yol boyunca ve Kufe'yle Şam'da
konuşmalar yaptılar. Hz. Seccad selamullah aleyh, minbere çıkarak, olayın, Yezit
iktidarının uydurduğu gibi "bir avuç haksızın, hak hükümetine karşı çıkması"
şeklinde olmadığını açıkladı, "bizi kasten kötü tanıtıyor bu iktidar dedi.
Seyyiduşşuheda'yı dönemin hak hükümetine, hz. Resulullah'm -saa- halifesine (!?)
baş kaldırmış birisi olarak lanse etmedeydi rejim. Hz. Seccad -s- bu gerçekleri
cemaatin önünde açıklayarak ifşa etti, hz. Zeynep de aynı şeyi yaptı
... (35) ([66])27.7.1361
Mücadelenin niteliğini, bir avuç insanı kalabalık bir orduya karşı nasıl
savaşması gerektiğini, her şeyi elinde bulunduran zorba ve kan dökücü bir iktidara
karşı bir avuç adamla nasıl mücadele edileceğini bize öğretti. Bunları hz.
Seyyiduşşuheda -s- millete öğretmiştir. Onun değerli Ehl-i Beyt'iyle yüce oğlu,
böyle bir felaketle karşılaştıktan sonra nasıl davranılması gerektiğini öğretti
insanlara. Böylesine bir katliama uğradıktan sonra teslim mi olmalı? Mücadelenin
hızını azaltıp biraz taviz mi vermeli? Yoksa yanında bütün felaketlerin küçük
kaldığı o korkunç felaketten sonra hz. Zeynep selamullah aleyha'nın yaptığı gibi -
dağlar misali - dikilip dayanmalı, kâfirler ve zındıklar karşısında konuşup sözünü
esirgememeli ve yeri geldiğinde meseleyi açıklayıp anlatmalı mı?
Keza, hz. Ali bin Hüseyin "Zeyn'ulâbidin" selamullah aleyh de koma
derecesinde hasta olmasına rağmen([67]) aynı şekilde, tam lüzumu gereğince tebliğde
bulunmadı mı?! (36) ([68]) 25. 7. 1361
Bakınız; hz. Seyyidişşuheda selamullah aleyh, çağın, en seçkin ve en üstün
mümini... Haşimoğulları'nın([69]) en güzide gençleri ve en güzide sahabeleriyle
birlikte - hz. Hüseyin - şehid olup göçüveriyorlar bu dünyadan şehadetle... Ama
Yezid'in - la - o iğrenç meclisindeki konuşmada hz. Zeyneb selamullah aleyha
"Kerbelâ'da güzellikten başka bir şey görmedim" diye yemin ediyor! Kamil bir
insanın gidişi, mükemmel bir insanın şehid olması Allah evliyalarının nazarında
"güzel" diri... Sırf savaşıp öldürüldüğü için değil; Allah yolunda bir savaşa girdiği
için, Allah yolunda bir kıyama giriştiği için... (37) 21. 11. 1365
Tıpkı hz. Zeyneb selamullah aleyhâ misali evlatlarını veren, Allah Teâlâ ve
aziz İslam uğrunda her şeyinden geçen ve bununla da iftihar ederek, karşılığında
elde ettiği şeyin, dünyanın değersiz metâı şöyle dursun, Nâim Cennetleri'nden de
üstün olduğunu bilen ve - zulme karşı korkmadan - haykıran nice büyük kadınların
olduğunu gördük... (38) 15.3. 1368
HAZRET-İ MERYEM -S-
Kur'an-ı Kerim'de; peygamber olmayan ve bazı melekleri, hatta Cebrail'i -s-
gören ve onunla konuşmuş bulunan insanların varlığına delalet eden birçok ayet
vardır, örnek olarak bu ayetlerden bir - ikisine değiniyorum burada:
Âl-i İmran Suresi, 42. ayet-i şerife de şöyle buyrulmaktadır: Melekler de
"Meryem, şüphesiz Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve âlemlerin kadınları
üzerine seçkin kıldı" Aynı surede, Allah Tealâ, hz. Meryem'in -s- hallerini
nakletmekte. (40. ayetten itibaren) ve hz. İsa Mesih'in -s-mucizeleri ve özel
hallerinin çoğunu melekler hz. Meryem'e -s-anlatmakta ve ona gaybdan haberler
vermektedirler. Bu cümleden olmak üzere Meryem Suresi 17. ayette " ... ona
Ruhumuzu (Cibril) göndermiştik, o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü -
Meryem'e-" buyrulmaktadır. Hz. Meryem'in -s- meleklerle ve Cebrail'le görüşüp
konuştuğuna dair Kur'an-ı Kerim'de daha birçok ayet vardır, Allah Teâlâ, ona
gaybdan verilen haberleri nakletmektedir birçok ayette. Keşf'ul Esrar, s: 126
Yüce Allah'ın selam ve salâvatı ölüleri dirilten, uyuyanları uyandıran
azimuşşan peygamber hz. Ruhullah İsa bin Meryem'in üzerine olsun. Yüce Allah'ın
selam ve salâvatı, - hz. İsa'nın -s- şanı yüce annesi olan ve ilâhi nefhayla; "ilahi
rahmete susayanlara" böylesine büyük bir evlat kazandıran Meryem-i Azrâ ve
Sıdıkâ-i Hûrâ'ya olsun (39). 2. 10. 1357
Bugün hz. İsa aleyhisselama uyduğunu söyleyenler, o hazretin sadece
birtakım maneviyatlardan söz ettiğini zannederler. Hâlbuki o hazret te böyleydi -
mücadeleciydi - daha başından beri mücadele etmesi gerektiği belirlenmiş
durumdaydı - nitekim - daha henüz dünyaya gelmiş bir bebekken "ben kitap
getirdim" diyor. Kur'an anlatıyor bu hadiseyi; annesi - hz. Meryem -s- onu dünyaya
getirdiğinde, Yahudilerin kendisine yaktığı iftiralar ve çirkin sözlerden pek rahatsız
olduğunda hz. İsa -s- ona "hayır, hiç üzülme" diyor, "seninle konuşmak isterlerse
oruçlu olduğunu ima et ve beni göster, gidin şu çocuktan sorun, de! "buyuruyor ki,
hz. Meryem de bu sırada zaten oruçlu olsa gerektir. Geldiler... Hz. İsa - as -henüz
dünyaya yeni gelmiş bir bebekti; gelip hz. Meryem'e - as - çok kırıcı laflar ettiler, o
da bebeğini göstererek "ona gidin söyleyecekleriniz varsa ona söyleyin" diye ima
etti. - Yahudiler "biz şu bebekle nasıl konuşabiliriz ki?!" diyorlardı. Bu sırada hz.
İsa - as - konuşmaya başladı, "Allah Teâla bana kitap vermiştir" dedi. (40) 19. 8.
1366
Kaynakça:
(1) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından, sahife-i
Nur c: 6 s: 187
(2) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından Age c: 12
/ s: 72
(3) İmam Humeyni'nin - ra - Kadın Günü Münasebetiyle Mesajından Bir
grup hanım ziyaretçiye yapılan konuşma ae, 6/194
(4) Hava Kuvvetleri'nden bir grup pilota hitaben ae, 14 / 200
(5) Kadın Günü Münasebetiyle ae, 16 / 125
(6) Kadın Günü Münasebetiyle ae 19 / 278
(7) Kadın Günü Münasebetiyle ae 6/185
(8) Kadınlara Konuşma, ae / 194
(9) Kadınlara Konuşma, Kadın günü münasebetiyle 12 / 72
(10) Kadınlara Konuşma, Yetkililerle, ae 19 / 269
(11) Kadınlara Konuşma, Kadın Günü münasebetiyle bir grup kadına hitaben
ae 19 / 278
(12) Kadınlara Konuşma, İslam İnk. ve Şehadet Günü münasebetiyle ae 20/61
(13) Kadınlara Konuşma, siyasi - ilahi vasiyetten ae 21 /171
(14) Sağlık Bak. Memurlarına kon, ae 9 / 18
(15) Sağlık Bak. İnkılâp Muh. Günü Mün. ae 12 / 181 ayrıca, bk: Aşura
Kıyamı - İmam Hum. Es. Tanz. ve Yay. Müess. Türkçe s: 25, 26
(16) Sağlık Bak. Ordu ve Sipahilere hit a.e 16 / 67
(17) Sağlık Bak. Kadın Gün. Mün. a.e 16 / 125
(18) Üst düzey Yetkililerine Konuşma a.e 17 / 216
(19) Hava Kuvv. Konuşma, a.e 5 / 283
(20) Dev. Muh. Kon. 7/17
(21) Dev. Muh. Ordu kon 16 / 67
(22) Kadın Gün. 19 / 120
(23) Kadın Gün. 19. 279
(24) TV - Rad. Gnl. Müd'e mektup 21 / 67
(25) Kadın Gün. Mün. 6/185
(26) Bir grup kadına kon. 6/194
(27) Kadın Gün. mün. 12/72
(28) Kadın Gün. mün. 14/201
(29) Kadın Gün. mün. 16. 125
(30) Kadın Gün. mün. 19. 120
(31) Kadın Gün. mün. 19 / e) 278
(32) Allah'a inanmanın yapıcı etkisine dair konuşma ae / 203
(33) İslami Şûra Meclisi Milletvekillerine kon. ae 18 / 4
(34) Kadın günü mün. ae 6 / 187
(35) Dini konuşmacılar ve hatiplere hit, ve 17 / 59
(36) Dini konuşmacılar ve hatiplere hit, a.e 17 / 60
(37) Yetkililere konuşma; a.e 20 / 64
(38) Vasiyetname, a.e 21 / 172
(39) Dünya Hristiyanlarına hit; a.e 4 / 88
(40) Yasama, yürütme ve yargı yetkililerine 20 / 158
Dipnotlar:
x- Atatürk'ün kılık kıyafet kanunu olduğu gibi Rıza Han tarafından iktibas
edilmiş,1928-30 'lu yıllarda İran'da çarşaf veya başörtüsüyle sokağa çıkanların
örtüleri zorlabaşlarından alınmış, hatta çoğu kadın, örtüsünü açmak
istemediğinden polis copları altında can vermiş, erkekleri idam edilmiştir -
çevirenin notu -
[1]- Rıza Han'ın Kadınların Örtünmesini Yasaklaması: Meşrutiyet inkılâbından ve
hş. 1306'nın ortalarından sonra, Rıza Han'a yakın bazı çevrelerde kadınların
örtünmesinin yasaklanması mevzuu gündeme gelmeye başladı ve çok geçmeden hş.
1307 Nevruz günü Rıza Han'ın eşiyle kızları hicapsız - tesettürsüz - olarak halkın
içine çıktılar. Örtünmeyi resmen yasaklayan kanun, Rıza Han'ın Türkiye'den
dönüşünden (1313 hş.) sonra hş. 1414'ün 17 Dey'inde yürürlüğe girdi. Mezkûr
tarihte Rıza Han, eşi ve iki kızıyla birlikte ilk öğretmen okulunun açılış törenine
katıldı; oradaki diğer bakan ve devlet yetkilileri de bu törene katılmış, kadınlar
hicapsız olarak gelmişlerdi. Bu törende Rıza Han kadınlara hitaben şöyle diyordu:
"Biz, hapishanenin parmaklıklarını parçaladık. Şimdi serbest kalan mahkûm, kafes
yerine güzel bir ev yapsın kendisine! "Rıza Han'ın bu girişimi Müslüman Iran halkı
ve ulemanın sert tepkisiyle karşılaştı ve Tahran, Meşhed, Kum ve diğer
büyük Şehirlerde olayı protesto eden Müslümanlar Rıza Han'ın silahlı
memurlarının feci saldırılarına maruz kaldılar
[2]- Rıza Han'ın Yerine Geçen Oğlu: İran’ın devrik Şahı Muhammed Rıza. İran
İslam İnkılâbı’nın hızla doruğa yükselmesi üzerine hş. 26 Dey 1357' de Amerika'nın
direktifiyle İran’dan kaçtı Babası Rıza Han'ın İngilizler tarafından tahtından
indirilmesinden sonra 25 Şehriver 1320 hş. de müttefikler tarafından tahta
oturtuldu ve hş. 1357'ye kadar, yani 37 yıl İran'da despotluğunu sürdürdü. Onun
saltanatı boşunca İran önce İngiliz emperyalizminin bir sömürgesine dönüştü,
sonra da İran'ın maddi ve manevi kaynaklarını talan eden ABD egemenliği ülkeye
tam anlamıyla hâkim oldu
[3]- Gorbaçov’a Tarihî Mesaj: imam Humeyni -ra- bereket dolu Ömrünün son
demlerinde Allah'ın has evliyalarına mahsus bir girişimde daha bulunarak eski
SSCB devlet başkanı Mikail Gorbaçov'a çok ilginç bir mektup gönderdi. Söz
konusu mektup yazılırken 8 yıllık tahmili İran - Irak savaşı yeni bitmiş ve dünya
sömürü odaklarına bağlı siyasi yorumcular, küfür dünyasının ahtapot medyasının
da yardımıyla, İran'ın Güvenlik Konseyi'nin 598 no'lu bildirisini kabulünü İslam
Cumhuriyeti yürütme yetkililerinin inançlarında bir sarsılma ve İslam İnkılâbı’nın
prensiplerinden taviz vermesi Şeklinde takdim etmişlerdi dünya kamuoyuna. Bu
nedenle İslam düşmanları İslam İnkılâbı’nın İran sınırları dâhilinde mahsur
kalacağını ve sınır ötesi beldelerdeki etkilerini artık yitireceğini sanmışlardı
İşte bu Şartlar altında imam Humeyni'nin -ra- eski Sovyet lideri Gorbaçov'a
gizli bir mesaj yolladığı haberi başta siyasi liderler, düşünürler ve yorumcular gelmek
üzere bütün dünyada Şok tesir yarattı; bu mesajın, İran'ın tanınmış seçkin din
adamlarından birinin başkanlık ettiği bir heyet tarafından götürülmesi bu etkiyi
daha da arttırmıştı. Söz konusu heyet rahmetli İmam’ın -ra- seçkin öğrencisi
Ayetullah Cevadi Amuli başkanlığında Dışişleri Siyasi Muavini ve İslami Şura
Meclisi Milletvekillerinden bir beyanın teşekkülüyle 3 Ocak 1989’da -hş. 13 Dey
1367- Moskova’ya indi ve ertesi gün saat 11.00’da Kremlin Sarayında
Gorbaçov’la 2.5 saat süren bir görüşmeyi başlattı.
Bu heyetin ilginç terkibi ve nasıl bir mesaj götürdüğü mevzuu İran İslam
İnkılâbıyla bu inkılâbın büyük lideri İmam Humeyni’nin -ra- bir kez daha bütün
dünya kamuoyunun dikkatlerini kendilerine çekmesine neden oldu. Sovyet Lideri
Gorbaçov başta gelmek üzere üst düzey yetkilileri İmam’ın –ra- mesajı hakkında
çeşitli ihtimallerde bulunmuş ancak bu mesajın asrın İbrahim’i-as- olan rahmetli
İmam’ın -ra- onları tevhid ve Muhammedi öz İslam’a davetini içerebileceği hiç
kimsenin aklından dahi geçmemişti
[4]-Zehra Merziyye: Yüce İslam peygamberi hz Muhammed'in - saa - biricik kızı hz.
Ali bin Ebu Talib 'in Ebrar ayetlerine mazhar olan sevgili eşi Ümm'ül müminin hz.
Fâtımâ aleyhâselam. Bu yüce kadın, muazzam keramet ve takvası nedeniyle Rabb'ul
Âlemin’in özel bir lütfuna mazhar olmuş onun soyundan gelen evlatları da aynı
takvayı sergileyerek aynı ilahi lütufu kazanmış ve nesli dünyada eşine rastlanmayan
bir bereket bulmuştur. Çağın put kırıcı İbrahim'i - as - olan rahmetti imam Humeyni -
ra- hz. Zehrâ-ı Merziyye aleyhâselam'ın pâk sülalesinin çağdaş bariz örneklerinden
biridir.
[5]- Boşanma hususunda birini vekil tayin etme hakkı: Nikâh kıyma sırasında
kadının, eşinin daha sonra uyuşturucu, cinnet... vb. bozukluklara müptela olması
halinde ondanboşanabilmesi için mahkemeye müracaat hakkını birine tevdi etmesi.
İslam, bu hakkıkadına vermiştir
[6]- Kadın Günü: Hicri kameri Cemadi'ul Sâni'sinin 20'si, yani yüce İslam
peygamberi hz. Resulullah'ın -saa- biricik kızı hz. Fatımâ Zehra'nın -s- mübarek
doğum günü, İran İslam Cumhuriyeti'nde kadın günü olarak ilan edilmiş ve bu
yerinde karar dünya Müslümanları tarafından da büyük bir ilgi ve coşkuyla
desteklenerek kabul edilmiştir,
[7]- Zalim yönetimlere karşı söz konusu kahramanca hutbeyi okuyan - Hz. Zeyneb
aleyhâselam - Hz.'İmam Ali'yle -s- Ümmül Müminin hz. Fatıma aleyhâselam'ın 3.
çocukları ve ilk kızlarıdır. Hz. Resulullah'ın -saa- evlatlar ıKerbelâ'da dönemin
halifesi Yezid tarafından alçakça kılıçtan geçirildikten sonra Şühedadan geriye
kalan kadınlarla çocuklar Aşura günü Yezid orduları tarafından zincirlere vurulup
esir edildi. Hz. Zeynep -s- bu esirler kafilesinin başını çekmekte ve onlara teselli ve
moral vermekteydi. Kerbelâ'dan Şam'a - dönemin halifesi Yezid'in başkenti - kadar
yolu üzerinde rastladığı herkese Kerbelâ Şehidlerinin niçin canları pahasına Yezid
iktidarının karşısına dikildiğini anlatmış ve bu muazzam Hüseynî kıyamın tarihi
mesajını insanlık dünyasına duyurmuştur
[8]- Bihar'il Envar c: 25 s: 1, 103
[9]- Ae c: 18 s: 382, Tarihunnebi, bab: İsbatun miraç, 85. Hadis
[10]- El- Erbain, Allame Meclisi s: 177, 15. hadisin şerhi
[11]- Mevcut muteber rivayetlere göre mübarek Kadir Gecesi, Ramazan-ı Şerifin
19.21 veya 23'üncü gecelerinden biridir. Kadir Gecesinin değer ve konumu, bin
aydan daha hayırlıdır. Kadir gecesi, bütün mahlûkatın 1 yıllık kader ve takdiratının
Allah Teâlâ tarafından belirlendiği gecedir. Allah Teâlâ’nın buyurmuş olduğu
üzere bu gece, Kur'an-ı Kerim'in tamamının bir bütün olarak hz. Resulullah'a -saa-
nazil olduğu gecedir. Bu gece melekler ve Ruh, kâinatın işlerini belirlemek üzere
Allah Teâlâ'nın izniyle inerler. Kadir Gecesi Rahmet gecesi olduğundan ve Allah
Teâlâ indinde özel bir değer taşıdığından müminlerin bu geceyi uyumayarak dua ve
Allah'a yakarışla geçirmeleri önemle tavsiye edilmiştir. Din büyükleri ve ulema bu
gece için özel dualar ve bu geceye mahsus usul ve adâb belirlemişlerdir
[12]- Burhan Tefsiri, tanınmış Şia âlimi Seyyid Hâşim Buhrânî'ye ait ve rivayetlere
dayalı tefsirdir.
[13]- Kâfi: El Kâfi Fi Hadis: Şia’nın tanınmış 4 muteber kitabından biri olup
Muhammed bin Yakub İshak Kuleynî Râzî (h. 328 veya 329) tarafından yazılmıştır,
Sika't-ul İslam olarak tanınan Şia’nın büyük muhaddislerinden ve hadis Şeyhlerinin
en büyüklerindendir. Şia’nın 4 büyük kitabi (kütüb-i erbaa) nın ilk yazarıdır, uzun
yıllar boyunca büyük hadis kitabi "Kâfi'yi üç bölümde yazdı: Usul, Furu, Rowze -
mersiye - Bu muazzam eser 34 kitapla 326 babdan müteşekkil olup 16 bin hadis
kapsamaktadır.
[14]- Musa bin Cafer hazretleri, Şia’nın 7. imamı olup "Kâzım" lakabıyla
meşhurdur (hk 128 - 173)
[15]- Duhan, 1 - 4, Burhan Tefsiri c: 4 s: 158
[16]- Usul-i Kâfi, c: 2 s: 326, Kitabul Hüccet, Mevlud'un Nebi -saa- babı, 4. hadis
[17]- Tesbihat-ı Sıddiykâ veya bir başka adıyla tesbihât-ı Fâtıma (hz. Fâtıma -s-
tesbihi) 34 defa Allahu Ekber, 33 defa elhamdülillah ve 33 defa de suphanallah' tan
ibarettir
[18]- Furu-u Kâfi c: 3 s: 343, kitabusselât, namazdan sonra takibat babı 14. hadis
[19]- 27. 2 1358, hk. 1399'a müsadif 20 Cemadiussâni
[20]- Usul-i Kâfi c: 2 s: 355
[21]- Hz. İmam Sâdık selamullah aleyh: Ehl-i Beyt -s- imamlarının 6. sı hz. İmam
Cafer bin Muhammed -s- "Sâdık" lakabıyla tanınmıştır
[22]- Hazret-i Emir: Hz. Resulullah'ın - saa - mübarek Ehl-i Beyt- inin -s- 1. imamı hz.
Ali bin Ebu Talib -s-
[23]- Hz. Sâhib selamullah aleyh: Hâl-i hazırda "gaybet-i kübra" da bulunan ve
Ehl-i Beyt-i Resulullah'ın -saa- mutahhar imamlarının 12. 'si ve sonuncusu olan hz.
Mehdi aleyhisselam - Allah Teâlâ onun zuhurunu çabuklaştırsın inşaallah
[24]- Aşurâ İmamı: Dönemin zalim ve zorba halifesi Muaviye oğlu Yezid'e karşı
giriştiğiŞanlı kıyamla hk. 61. yılın Muharrem ayinin 10. günü İslam tarihini
ölümsüzleştirerekdin-î mübîn-i Muhammed'in - saa - bekası için en yakın yârenleri
ve en yakınakrabalarından 72 kişiyle birlikte Şehadet sancağını dalgalandıran Ehl-i
Beyt'in - sa - 3.imamı hz. Hüseyin bin Ali selamullah aleyh.
[25]- İmamların -s- Şâbaniye Münacaatı: Bu dua taşıdığı yüce mana ve fevkalâde
zenginmanevi içeriği nedeniyle hz. imam Ali -s- ve evlatları tarafından her Şaban
ayındadefalarca okunmuştur. Hz. imam Humeyni' nin de - ks -bereketli hayatı
boyunca okunmasını sık sık önemle vurgulamış olduğu bu muazzam duanın önemi
hakkında bütün Ehl-i Beyt imamlarınca okunduğu ve Nur imamlarının tamamının
bu duavasıtasıyla Allah Teâlâ’ya yakarmış olduğunu söylemek yeterli olacaktır
[26]- Hz. Hüseyin bin Ali Aleyhisselam'ın Araf at Duası: Araf at, Hac
mevsimindehacıların 9 Zilhicce'de konakladığı Mekke yakınlarındaki bir durma
noktasıdır. Bu dua hz. İmam Hüseyin bin Ali'ye -s- ait olup hazretle, oğlu imam
Seccad hazretleri -s-tarafından Hac mevsiminde 9 Zilhicce günü Arefe Çölü'nde
okunmaktaydı. Bu dua, Şehidler ve hürler kervanının efendisi hz. "imam Hüseyin
bin Ali 'nin -s-biricik Yaratlclsl 'na fevkalade bir samimiyet ve aşkla yakarışıdır.
Ehl-i Beyt'in masum imamlarının diğer duaları gibi Arafat Duasl da muazzam ve
derin manalar taşır
[27]- Muhammed -saa- Soyunun Zebur'u Olan Sahife-i Seccadiye: Büyük
peygamberlerden biri olan hz. - Davud aleyhisselam'a inen Zebur, pek çok ilim ve
hikmetle doluydu. Taşıdığı derin mana ve zengin muhtevası nedeniyle "Sahife-i
Seccadiye" ye Ehl-i Beyt -s- bilimlerine aşina olanlar tarafından "Al-i
Muhammed'in -saa- Zebur'u", "Ehl-i Beyt'in incil'i" ve Kur'an'ın Kız kardeşi "gibi
isimler verilmiştir. Bu kitap, taşıdığı 54 duayla, Şia tarihinde, gerçeği arayan
hakikat âşıkları ve bilim adamları için daima ilham kaynağı olmuş ve tarih
boyunca eğitim ve öğretim sahasında fevkalâde büyük bir rol oynamıştır
[28]- Sahife-i Fatımiye: Ehl-i Beyt'in baş tacı hz. Resul-ü Ekrem'in -saa- biricik kızı
hz. Fâtima-ı Zehra'yla -s- eşi hz. imam Ali'ye -s- mensup bir kitaptır. Dünyanın
geleceğine ilişkin haber ve bilgiler taşıyan bu kitap, Ehl-i Beyt imamları -s-
tarafından özenle saklanmaktaydı Mevcut rivayetler esasınca hacmi, Kur'an'ın 3
katıdır.
[29]- İmam -ra- bu konuşmayı yaptığı sırada Kum'daydı; oradaki evinde yere serili
bulunan sade kilimi kastediyor.
[30]- Muaviye oğlu Yezidin vahyi temelinden inkâr eden meşhur beyti
[31]- "Ne Bir haber Vardı, Ne de inen Bir Vahiy." : Abdullah İbni Zeb'eri'nin
zındıkŞiirinin "Haşimogulları saltanatla oynadılar - siyaset yaptılar - / Yoksa ne bir
haber vardıaslında, ne de inen bir vahiy"... beytinden alınmış bir mısra Allah'ın ve
meleklerinin laneti ona olsun, Yezid, hz. Resulullah'ın - saa - Ehl-i Beytini - saa -
Kerbelâ'da vahşice Şehid ettikten sonra Peygamber Ehl-i Beyti'nden geriye
kalan kadınlarla çocukları esir alıp zincirlere vurdurarak Şam'a kadar perişan bir
halde getirtmiş ve Şam'daki sarayında Cennet Gençlerinin Efendisi hz İmam
Hüseyin'in - sa -kesik başı altın bir tepsi içinde önüne konulduğunda, tıpkı cahiliyet
döneminde atalarının yaptığı gibi kibirlenmiş ve Emevî soyunun gerçekte hiçbir zaman
vazgeçmemiş olduğucahiliyet inanç ve akideleriyle elindeki çubuğu hz îmam
Hüseyin'in - s- mübarekdişlerine vurarak oradakilerin gözleri önünde bu zındık
Şairin Şiirini zevkle okumuştur. Bkz: Ma'essucum fi tercemet-i Nefs'il Mefhum:
Allame Şuerânî s: 252
[32]- Ansızın Büyük Bir insan: Maksat, mukaddes İslam dininin izzetini korumak
amacıyla Yezidin bozuk düzenine ve kokuşmuş saltanatına yiğitçe
başkaldırarakkendisinin ve en çok sevdiği yârenlerinin cani pahasına Emevî ktidarının
zulüm çehresinigözler önüne serip, kurtarıcı İslam okulunun ölümsüzlüğünü bütün
dünyaya ispatlamışolan Şehitler serveti ve Ehl-i Beyt imamlarının 3.' sü hz imam
Hüseyin - sa - dir
[33]- Sayıca dört beş kişi olanlar: Vahy ailesinde büyüyüp yetişmiş ve bizzat
hz.Resulullah'tan - saa - terbiye almış olan insanlık tarihinin seçkinlerinden hz İmam
Ali'yle -s- hz. Fâtımâ Zehra selamullah aleyha'nın evlatları olan hz. İmam Hasan'la
imam Hüseyin -s- ve hz. Zeyneb'le hz. Ümmü Gülsüm (Kulsum) selamullah aleyhimâ
[34]- İmam -ks- kendi evini kastediyor
[35]- Hz. imam Bakır -s- : Ehl-i Beyt'in 5. imamı hz. Muhammed bin Ali'nin (hk. 57
-114) lakabı "tümleri yarıp açarak her şeyin özüne inebilen" anlamında "Bâkır'el
Ulûm”du
[36]- Hz. Fâtımâ Zehra Seîamullah Aleyha'nın Dönemin Hükümetine Karşı
Hutbesi: Hz.Peygamber-i Ekrem 'in - saa - rıhletinden sonra ancak çok kısa bir
süre yaşayabilen iki
cihan kadınlarının efendisi hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah aleyha, sevgili babasının
-saa- -vefatından sonra hilafeti ve Fedek'i gasp edenlere karşı çok güçlü ve etkili
iki konuşma yaptı
Mevcut tarihi belgelerin de ortaya koyduğu üzere ilk hutbesini, hz
Resulullah'ın -saa- vefatından hemen sonra Mescidunnebi'de cami cemaatine, 2.
hutbesini de Şehadetinden önce, yaralı olarak yaptığı sırada ziyaretine gelen
muhacir ve ensar kadınlarına karşı irad buyurdu.
Bu hutbelerin ana mevuzu hz. Ali -s- nin velayetini savunma, babası hz.
Resulullah'ın -saa- hediyesi ve mirası olan Fedek'in kendisine iadesini talep etme,
adaletin icrası ve hakkını isteme, zulme uğradığını açıkça beyan etme ve mevcut
gelişmeler karşısında Müslümanları bilinçlenme ve uyanık olmaya davetti
[37]- Emir'el müminin hz. Ali'nin -s- Kıyamı ve Yıllarca...
Hz Resul-ü Ekrem'in -saa- rıhleti, o hazretin Ehl-i Beyt'iyle yakın ashabı için
büyük bir acıydı aslında. Bu acıyı yaşamakta olan Müslümanlar ve bilhassa o
hazretin vasisi olan hz. Ali -s- iki cihan servetinin pak naşının guslü ve kefeniyle
meşguldüler.
Hz. Resulullah'a -saa- en yakın olan sahabeler onun mutahhar naşının gusül
ve kefeniyle meşgulken bu fırsatı ganimet sayan birkaç kişi, Gadir-i Humm'da
herkesin Şahid olduğu büyük vak'ayı görmezden gelip söz konusu yerde hz.
Resulullah'ın -saa- hz. Ali'yi -s- kendisinden sonra "müminlerin velisi ve imamı"
olarak tayin ettiğini ve bunun da ilahi emirle vuku bulduğunu (Necm, 4) bildikleri
halde Benî Sâide Sakıyfesi'nde toplanarak kendi aralarından birini halife seçmek
suretiyle İslam âleminin geleceğine büyük bir darbe indirip Müslümanların
velayetini doğru çizgisinden saptırdılar.
Hz Ali -s- hilafet ve yönetim vazifesinin hz Resulullah'ın tayin etmiş olduğu
şekilde yerine getirilmesi ve oynanan komplonun bozulması için var gücüyle
direndi, komploculara karşı koydu ve Müslümanları aydınlatmak için elinden
geleni yaptı Ne var ki münafıklar ve İslam düşmanlarının bu hadiseden de
yararlanarak Müslümanlar arasında nifak ve ayrılıklar yaratmaya başladıklarını
görünce Müslümanların birlik ve vahdetinin korunması ve İslam’ın Şahsi emellere
kurban gitmemesi için susmayı ve sabretmeyi tercih etmek zorunda kaldı. Hz. imam
Ali -s- hayatinin bu kesitini "Gözümde diken, boğazımda kemik takılı bir halde
sabrettim ..." tabiriyle tanımlar
[38]- İmam Müctebâ: Ehl-i Beyt imamlarının 2. si olan hz. İmam Hasan'ın -s-
lakabı "Müctebâ' dır. Babası hz. Ali'nin -s- Şehadetinden sonra Müslümanlar hz.
imam Hasan'la -s- biatleşerek onu halife seçtiler. Hz. Ali'nin -s- henüz Şehid
olduğu ve bir yandan Muaviye'nin, bir yandan da haricilerin İslam ümmetinde
ciddi parçalanmalar yarattığı son derece kritik ve karmaşık bir dönemde yönetimi
devralmış oluyordu. Halifelik iddiasına kalkışmış olan Muaviye'nin ardı arkası
kesilmeyen fesat, ahlaksızlık ve komplolarına bir son verebilmek için savaştan
başka yolun bulunmadığını gören İmam Hasan -s- süratle savaş hazırlıklarına
başladıysa da kendisine biat eden insanların bir kısminin ihanet etmesi, kiminin
alçakça oyunlara girişmesi ve Muaviye'nin altın keseleri karşısında inançların
gevşeyivermesi neticesinde bir anda kendisini yapayalnız bulan İmam -s-
Müslüman kanının boş yere akıtılmaması ve İslam beldesinin birliğinin
bozulmaması için Muaviye'nin 5 maddelik barış önerisini kabullenmek zorunda
kaldı Emevilerin iktidarına da kısıtlamalar getiren bu barış anlaşmasının ana
ekseni Şu mevzulardan ibaretti: Muaviye, bulunduğu yerde Allah'ın kitabı ve
Resulü'nün -saa- sünnetine uygun davranacak ve bundan böyle Müslümanlar ve
bilhassa hz. Ali taraftarı olanlar -Şia- Muaviye'nin kiralık katilleri ve
saldırganlarının alçakça saldırılarına maruz kalmayacak, Allah Resulü'nün -saa-
Ehl-i Beyt'i aleyhinde gizli veya açık komplolar çevrilmeyecek ve Muaviye İslam’ı
bir saltanat sistemine dönüştürmekten vazgeçtiğini ispatlamak için kendisinden
sonra kimseyi ve bilhassa oğlu Yezid'i halife tayin etmeye kalkışmayacaktı
Muaviye bütün bu Şartları kabul edip mühür bastığı halde hiçbirine sadık kalmadı
ve bununla da yetinmeyerek hz imam Hasan-ı Müctebâ'yı -s- alçakça zehirleterek
Şehit etti. Sabır ve metanet timsali olan hz. imam Hasan'ın -s- Muaviye tarafından
zehirletilerek Şehid edilmesi hicri kameri 50. yıla rastlar
[39]- Zalim ve Zorba Emevi Devleti:
Hulefa-i Râşidin 'den sonra, yani hk. 40. yıla rastlayan miladi 662'de
Emevîler, türlü oyun ve ihanetlerle İslam devletinin yönetimini ele geçirdiler ve hk
132'ye (m: 750) kadar halifelik makamını gasp etmiş oldular. Emevî Devleti'nin
kurucusu, Mekke fethi sırasında kılıçları ensesinde hissedince Müslüman olduğunu
söyleyip kelime-i Şehadet getirerek canını kurtaran Ebu Süfyan'ın oğlu
Muaviye'dir. Onunla birlikte cahiliyet düzeni diriliyor ve İslam yönetimi yerini
babadan ogula geçen sultanlık ve zengin - soylular düzenine bırakıyordu. Emeviler
dönemi, İslam tarihinin en acı ve karanlık kesitlerinden biridir. Bu zulüm
iktidarının egemenliği boyunca hz. Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'i ve taraftarları -
Şia Müslümanları - olmadık işkence ve baskılara maruz kalmış acımasızca
öldürülmüş hapislerde yaşamış ve bu cümleden olmak üzere hz. Resulullah'ın -saa-
"cennet gençlerinin efendisi” olduğunu buyurduğu hz. imam Hüseyin'le Ehl-i Beyt'i
ve yakın yarenlerinden 72 mümin, Muaviye'nin oğlu Yezid - lanetullah aleyh -
tarafından acımasızca Şehid edilmiş ve hz Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'ine -s-
mensup kadınlarla çocuklar tıpkı kâfirler gibi esir alınmışlardır
[40]- Hz. Seyyiduşşühedâ: Ehl-i Beyt imamları ve Şia rehberlerinin 3. 'sü hz. İmam
Hüseyin bin Ali -s- (hk. 4-61). Yezid iktidarının hızla İslam’dan uzaklaşması ve
çekinmeden cahiliyet geleneklerini diriltmeye başlaması üzerine bir avuç adamıyla
Yezid'e karşı kıyam etti ve hk. 61. yılda Kerbelâ'da 72 adamıyla Yezid'in on
binlerce kişilik ordusunun karşısına dikildi. Hz. Resulullah'ın -saa- Ehl-i Beyt'inin
erkeklerinin acımasızca kılıçtan geçirilip kadınlarla çocuklarının halife ordusu
tarafından esir alındığı bu kanlı hadise "Aşurâ" ve "Hüseynî Destan" adıyla tarihe
geçmiş ve "Mükemmel ve örnek bir İslâmî hareketin manifestosu" olarak
Müslüman ümmete mal olmuştur
[41]- Üzülerek Belirteyim ki Radyoda: İran İslam Cumhuriyeti radyosundan yayınlanan
bir röportajda - hş. 8 Behmen 1367 - hz. Fatımâ Zehra selamullah aleyha'ya
hürmetsizlikte bulunulmuş yabancı bir sinema artisti "Müslüman kadının örneği"
olarak takdim edilmişti
[42]- İbni Ebi'l Hadid Şerhi c: 16 s: 211
[43]- Sâbık ve Haktan uzak Şah: Sabık Şahtan maksat Rıza Şah, Hak'tan uzak
Şahtan maksat da onun oğlu Muhammed Rıza Şah'tır
[44]- Özgür Erkekler ve Özgür Kadınlar: Onbeş Hordad'da İslami direnişi kanlı
bir Şekilde bastıran Şah rejimi Bakanlar Kurulu'nun Tahran ve Şiraz Şehirlerinde
sıkıyönetim süresini 60 gün uzatma kararını onayladığı 3 Mordad 1342
toplantısından sonra hş. 5 Şehriver 1342'de kamuoyuna yeni bir oyun oynayarak
"Özgür Kadınlar ve Özgür Erkekler Kongresi "adlı göstermelik bir kongre
tertipledi ve bu kongrede Şahin Ak Devrimi (!) nin gölgesinde İranlı erkeklerle
kadınların ne kadar hür oldukları (!) yolunda nakaratlar tekrarlandı. Bu kongrenin
tertiplendiği 1342 Şehriver'inin 5-8. günlerinde basın yayında yer alan haberlere
göre kongreye sözde Iran kadın ve erkeklerini temsilen 1000 özgür (!) kişi
katılmıştı Laik Şah rejimi matbuatı bu haberi balon gibi şişirecek ve "meşrutiyetten
bu yana İran 'da gerçekleşen en büyük tarihi oturum" (!) gibi abartmalı ifadeler
kullanacaktı Bu kongreden sonra Şah "özgür erkekler ve özgür kadınlar"
nakaratını dilinden düşürmemeye özen gösterdi
[45]- Rıza Han'la, oğlu sabık İran Şahı Muhammed Rıza
[46]- Şahla, babası zorba ve kültürsüz Rıza Han - çev -
[47]- Aryamehr Prensiplerine Göre Eğitim: "Arya soyunun parlak güneşi" anlamına
gelen" Aryamehr" lakabı, Azerbaycan senatörü Rızazade Şafak'ın Şaha verdiği bir
isimdi. Halkın Şaha daha sıcak bakmasını sağlamak için ona tumturaklı ve ilginç bir
isim bulunması (kimi ülkelerde "falan kavmin atası" gibi) yolunda meşhur yazar, şair
ve edebiyatçıların tümüne emir vermiş olan dönemin başbakanı Esedullah Alem,
önerilen tumturaklı isimler arasından "Aryamehr"i beğenmiş ve İran Milli Şûra Meclisi
hş. 1339'da bu lâkabın Şaha ait olduğunu resmen onaylayıp açıklamıştı! İslam
ülkelerinde egemenliğini sürdüren emperyalizmin direktifleri doğrultusunda, bölgedeki
diğer birçok güdümlü lidere olduğu gibi Şaha da Irkçı ve kavmiyetçi bir lâkap verilmiş
ve böylece diğer kavimler küçük görülmüş oluyordu ki İslam’la bağdaşmayan bu
çirkin "isim ve lâkap verme" olayı o günlerde İslam uleması ve Müslüman camia
tarafından alayla karşılanmıştı "Aryamehr prensiplerine göre eğitim "derken" laik
rejimin lâik eğitim sistemi" kastedilmektedir.
[48]- İmam -ks- burada, Ehl-i Beyt'in -s- bir adak üzerine üç gün oruç tutup
iftarlarını, kapıyı çalan yoksula, yetime ve esire vermeleri üzerine nazil olan insan
- Dehr - Suresi'ne (ve bilhassa 5. ayetinden 25. ayetine kadarki 20 ayet-i kerimeye)
işaret ediyor. Bu sureye mezkûr hadise nedeniyle "Hel Etâ Suresi" de denilmiştir.
Söz konusu ayetler de 'Ebrâr ayetleri" olarak meşhurdur - çeviren - Bk: Tefsir-i
Keşşâf, ibni Abbas'tan rivayetle
[49]- Kum Şehrinde, hz. Masume'nin -s- makberinin yanında bulunan bir yüksek
dinî-ilmiye medresesi
[50]- Savak Şah dönemi İran'ının gizli istihbarat teşkilatı "Sazman-ı İttilâat ve
Emniyet-i Keşver" (Ülke İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı)' in kısaltılmış adı; hş. 1336
(miladi1957'li yıllar)'da Şahin özel emriyle resmen kuruldu. Kuruluş gayesi Şah
rejimimuhaliflerini bastırmak ve islami hareketi ortadan kaldırmaktı. CIA ve
MOSSAD'la yakın işbirliği içinde olan Savak'ın acımasızlık ve gaddarlığı Uluslararası
Af Teşkilatı genel sekreterinin hş. 1354'te resmen insan hakları konusunda hiçbir
ülkenin karnesi Şah İran'ınınki kadar kara değil!" demesine yol açacaktı
[51]- Bir Taklid Mercii Müçtehidin Yarım Satırlık Fetvası: Merhum Ayetullah
Mirza Muhammed Hasan Şirâzi'nin (hk. 1230-1312) dönemin Şia Müslümanlarının
büyük taklid mercii olarak tütünü haram ilan etme fetvası Bu fetvanın hemen
ardından hk. 1308 - 1309' da (1891 - 1892 yılma müsadif) İran tütünlerinin bir
İngiliz Şirketine verilmesini öngören resmi devlet anlaşmasına karşı Müslüman
halkta büyük bir direniş hareketi başladı İran yakınçağ tarihinin ulema
önderliğinde ve kesin bir zaferle sonuçlanan başarılı ilk halk kıyamıydı bu, rejim ve
patronu diş mihraklar büyük bir hezimete uğramış ve söz konusu tütün anlaşmasını
kayıtsız Şartsız ve tamamen iptal etmek zorunda kalmışlardı
Dönemin taklid mercii en büyük müçtehidi Ayetullah Mirza Şirazi
hazretlerinin -ks- tütünü haram ilan eden fetvası İran ulemasıyla halkının
başlatılan kıyamda kenetlenmesini sağladı Halkın sert tepkisi karşısında çaresiz
kalan Nasreddin Şah, söz konusu anlaşmayı tek taraflı bozarak ağır bir tazminat
ödemekten başka çare bulamadı
[52]- Meşrutiyet: 19. yy'ın sonları ve 20. yy'ın başlarında İran'ın içinde bulunduğu
durumun kritikliği, rejimin halka olmadık bir baskı ve istibdat uygulaması dönemin
Şahı Kaçarlı Muzaffereddin'in yönetimdeki liyakatsizlik ve haddi aşan zulümleri,
halkın ulema önderliğinde giderek bilinçlenmesi ve zulmün kaynağını keşfetmesi
"meşrutiyet hareketi" olarak tanınan kıyama ortam hazırlamaktaydı Uzun
mücadelelerden sonra nihayet hk. 1324 'e rastlayan m.l906'da meşrutiyet hareketi
zaferle sonuçlandı Bu hareket her ne kadar daha sonra sağlam bir çizgide
yönlendirilemeyerek asıl gayesinden saptırıldıysa da o günün İran'ında yerleşik ve
hakim olan sosyal yapıyı değiştirmesi, sınıf ayrıcalıklarını yok etmesi, saray
çevresinin aşılamaz addedilen otorite ve gücünü sıfıra indirgemesi, toprak
ağalarının otoritesini bütünüyle sarsması, kanun ve adaletin gücünü gündeme
getirmesi, vb. açılardan İran tarihinde önemli değişimlere neden oldu. Ne var ki
batı hayranlarının harekete sızması din adamlarının öncü konumundan ve siyaset
sahnesinden uzaklaştırılması gibi etkenler nedeniyle meşrutiyet hareketi gereken
sonuca ulaşamadı ve sabık İran Şahının babası Rıza Han'ın İngiliz destekli bir
darbeyle işbaşına geçmesiyle birlikte Şahlık düzeni yeniden Iran 'a hâkim oldu
[53]- Tahmili Savaş: İran'da İslam inkılabının zafere ulaşmasıyla birlikte Amerika,
Ortadoğu'daki en stratejik yerlerden birini kaybetmiş ve buradaki zengin
kaynakları yitirmişti. Bu nedenle, İran’ı tekrar ele geçirmek için türlü yollara,
çeşitli oyunlara başvurdu. Ayrılıkçı grupları desteklemek] İran’a karşı askeri bir
operasyon düzenlemek -Tabes Operasyonu - ve ihtilal girişiminde bulunmak... vb.
müdahaleler, ABD' nin bu politikasının bir parçasıydı Bütün bunlardan hiçbir
netice alamayınca maceracı Irak Baas rejimini Iran İslam Cumhuriyeti'nin üzerine
saldı Yüzbinlerce insanın canini yitirdiği ve bir o kadarının da yaralı veya esir
düştüğü ve nicesinin evinden barkından olduğu ve milyarlarca dolarlık hasarın
yaşandığı bu tahmili savaşta süper güçler ve onların tam destecini gören kulağı
küpeli uşakları Eflakçı Saddam, önceden tayin edilen 'esas emellerinden hiçbirine
ulaşamadılar
[54]- İslam’ın Emretmiş Olduğu Örtünme ve Hicab: Kur'an-ı Kerim'in sarih
ayetleriyle masum İmamlardan -s- ulaşan hadisler ve İslam fakihlerinin müşterek
görüşlerine binaen kadınlar yüzleri - ki dikkat çekici ve tahrik edici makyaj vb 'le
süslenmemesi Şartıyla ve ellerinin bilekten parmak ucuna kadarki kısmı dışında
bütün vücutlarını, mahrem olmayanlara örtmekle yükümlüdürler. Yüzle ellerin
örtünmemesi ise, erkeklerin onlara zevk ve Şehvetle bakabilme hakkına sahip
olduğu manasına gelmemektedir, İslam’ın kadın için öngördüğü bu tür örtünmenin
- hicap - felsefesi bireylerin psikolojik huzurlarını bozmamak, aile bağlarını
güçlendirmek ve korumak, sosyal yapıyı sağlamlaştırmak ve kadınlara toplumda
saygın bir değer ve konum kazandırmaktır. Bu kapanma emri kadını kafeste tutmak,
zindan etmek veya çeşitli bilimlerin tahsili, sosyal veya iktisadi faaliyetlerde
bulunma gibi insani nedenlerle toplum içinde bilfiil bulunmasını engellemek için
değildir, bilakis bu örtünme emrinin çok daha geniş kapsamlı ve temel bir nedeni
vardır ki o da türlü cinsel mahremiyet ve zevklerin evlilik kaydıyla meşru ve aile
çerçevesinde kalmasını sağlamak ve toplum içi ortamın gerçek bir iş ve faaliyet
ortamı olabilmesine yardımcı olmaktır.
[55]- Usul-i Kâfi c: 2 s: 355
[56]- Birinci - Silahlı Saldırılı - Cihad Kadına Farz Değildir: Müslüman bireyin
veyaMüslümanların yaşadığı yer veya yerlerin saldırıya uğraması ve yüzde yüz bir
müdafaadurumunun oluşması dışında cihad kadına farz değildir. Böyle bir
savunmamecburiyetinin doğması halinde bütün fakihlerin müşterek fetvası gereğince
cihad kadına da farz olur; bu özel durum - savunma mecburiyeti - dışında cihad
kadına farz değildir
[57]- İnkılap Muhafızları, Sipahiler, Gönüllü Seferber Savaşçılar, Polis Teşkilatı-
İranİslam Cumhuriyeti'nde silahlı kuvvetler iki genel kola ayrılırlar: Askeri silahlı
kuvvetler ve Kolluk Silahlı Kuvvetler. Askerî silahlı kuvvetler Ordu, İslam İnkılâbı
Muhafızları Ordusu - Sipahiler - ve Gönüllü Seferber Savaşçılardan ibarettir ki İslam
Cumhuriyeti nizamini korumak, yabancı güçlere karşı ülke sınırlarını korumak ve
Müslüman İran halkının hürriyet ve bağımsızlığını müdafaa etmekle yükümlüdürler.
Daha önce "Polis Teşkilatı, Jandarma Kuvvetleri ve İslam İnkılâbı Komiteleri"nden
ibaret olan "kolluk kuvvetleri" bugün "intizam güçleri (kolluk kuvvetleri)" adı altında
müşterek bir güç olarak çalışmakta ve ülke içinde güvenlik, huzur ve asayişi temin ve
korumakla muvazzaf bulunmaktadırlar
[58]- Fav hadisesi: Irak'ın stratejik öneme sahip liman kenti Fav'ın kurtarılması
operasyonu. Bu Başarılı operasyon hş. 20.11.1364' - te başladı ve han İslam
Cumhuriyeti savaşçıları Irak topraklarının 800 km 'lik bir kısmini Baasçı Saddam
güçlerinin elinden kurtardıkları gibi, Ümm'ürresas Adası Ervendrud'un batısı
stratejik Fav kenti, Tuz Fabrikası Pompaj merkezi, petrol tesisleri, iskele, füze üssü,
Hur Abdullah sahili.... gibi birçok önemli bölgeyi de ele geçirmeyi başardılar.
Irak'ın Fav kentinin ele geçirilmesi, 8 yıl süren Irak - İran savaşında bir
dönüm noktası olmuştur.
[59]- Saddam, dünya kamuoyunu yanıltarak İslami İran'ın zaferlerini ve bütün
süper güçlerin yardım ve desteğine rağmen kendi kuvvetlerinin mağlubiyetlerini
örtbas edebilmek için bu hileye başvurmuş, ama çok geçmeden gerçekler
anlaşılınca haber mahfillerinde komik bir duruma düşmekten kurtulamamıştı)--
Çevirenin notu -
[60]- Hş. 1384, miladi tarihle yaklaşık 1964
[61]- Müderris, 3
[62]- Hud Suresi, 112
[63]- Hz. Seyyiduş-Şuheda: Şehitlerin efendisi: Hz. imam Hüseyin 'in - sa -
lakaplarından -çev-
[64]- Hz. Seccad: Hz. imam Hüseyin'in oğlu ve Ehl-i Beyt'in 3. İmamı - çev –
[65]- Hz. İmam Seccad -s- ve Hz. Zeyneb'in -s- Hutbeleri: Hz. İmam Hüseyin ve
onun ahdine sadık sadakatli ashabının Şehadetinden sonra hz İmam Seccad'la -s-
hz. Zeyneb -s- Kerbela Şehidlerinin dökülen kanlarının mesajını ümmete iletmek ve
kanın kılıca galebesini değişmez bir gelenek halinde pekiştirebilmek için Emevi
iktidarı çağında fevkalâde etkileyici ve heyecanlı bilinçlendirici konuşma ve
hutbelerle Aşura kıyamı tarihinde üstlenmiş oldukları önemli vazifelerini yerine
getirdiler. Bu cümleden olmak üzere Kufe'de, Yezid'in sarayında, Şam Camii'nde,
Medine dışında... vb. fırsat buldukları her yerde bu iki büyük insan, Yezid'in iğrenç
yüzünü topluma gösterebilmek ve ümmetin bilinçlenip uyanmasını sağlamak ve
Allah Resulü'nün - sav - sevgili evladının acımasızca Şehid edilişini kınamak
amacıyla ellerinden gelen gayreti göstermeyi ihmal etmediler. Gerçekte onların bu
hutbe ve konuşmaları Aşurâ destanını yaratan iman kahramanlarının fedakârlık ve
çabalarının verimli hale gelmesinde ve İmam Hüseyin'in -Allah'ın ve meleklerinin
selamı ona ve onun yolunda canlarını veren yârenlerine olsun -eşsiz kıyamının
zaferle sonuçlanmasında fevkalâde önemli ve tamamlayıcı bir rol oynadı
[66]- Bkz: Müessesemizce Türkçe hazırlanan 'Aşura kıyamı" nın 16 ve 17.
sayfalarında aynı konuşmanın tam metnini yayınladık - çevirenin notu -
[67]- Hz. Ali bin Hüseyin -s- O Koma Derecesindeki Haliyle: Kerbelâ faciasında 6
aylık bebekten 80 yaşındaki ihtiyara varıncaya kadar hz. İmam Hüseyin'in -s- yanındaki
bütün erkekler Şehid oldular. Bu arada ilahi takdir gereği Şiddetle hastalanarak koma
haline giren hz imam Seccad -s- savaş meydanına giderek Şüheda kervanına katılmak
fırsatı bulamadı. Ancak, ağır hastalığına rağmen zalim egemenin karşısına dikilerek son
derece inkılâbı ve heyecanlı bir konuşma yapacak ve Kerbelâ şehitlerinin Şanlı
mesajını pervasızca ümmete ulaştırarak tarihî vazifesini en mükemmel Şekilde yerine
getirecekti.
[68]- Bk. A e. - çev -
[69]- Haşimoğulları: Kureyş kabilesinden olup hz. Resulullah'ın - saa - 3. göbekten
dedesi Abdimenaf kavmindendi. Hz. Peygamber-i Ekrem 'le - saa - Ehl-i Beyt
imamları -s- bu kavme mensupturlar
2. Fasıl
İSLAM DEVLET YAPISINDA KADININ KONUMU VE HAKLARI
- İslam’da kadının yeri ve saygınlığı
- İslam’da kadın hakları
- İslami toplum yapısında kadınların rolü
- Siyasi ve sosyal alanlarda kadınların faaliyet ve çalışmaları
- Kadınlarda eğitim ve öğretim
- İslami düzende kadın hürriyeti
- İslami örtünme - hicap -
- İslami hareketin korunması ve sürekliliğinin sağlanmasını tavsiye
- İmam Humeyni'nin - ks - İslami devlet yapısında kadının konumu ve
haklan çevresindeki bazı konuşmalarının tam metni
İSLAMDA KADININ YERİ VE SAYGINLIĞI
İslam, kadın ve erkeğin olgunlaşmasını istemektedir. İslam, cahiliyet
dönemindeki o durumlardan kurtarmıştır kadınları. Allah bilir ya, İslam, kadına
ettiği kadar erkeğe hizmet etmemiştir; İslam’ın kadınlara ettiği hizmet pek fazladır.
Kadının cahiliyet döneminde ne halde olduğunu ve İslam’la birlikte nasıl bir
konuma ulaştığını bilemezsiniz ...(41) 18. 8. 1357
İslam, tarihte eşine rastlanmaz bir hizmette bulunmuştur kadına; İslam, kadını
o bataklıklardan çekip çıkararak kişilik ve şahsiyet kazandırmıştır ona. (42) 18. 8.
1357
Soru: Batı ülkelerinde Şiilik, ilerleme ve kalkınma konusunda tutucu bir
unsur olarak gösterilmiş. Biz, Şiilerin, kadınları sosyal hayattan uzaklaştırmak
istediğini ve dini hükümleri devlet kanunlarının temeli kılmaya yönelik şii
kurallarına dönmeyi amaçladığını - ki anayasada da, dumura uğratılmış olsa dahi
bugün böyle bir madde konulmuş durumda -duyduk. Ayrıca, dini kurallara
uymadığı için batı tipi bir yaşama tarzım Şiilerin reddettiği söyleniyor. Bunları,
Şiiliğin ana görüşleri çerçevesinde cevaplayabilir misiniz?
Cevap: İnkılâpçı bir okul olup hz. Peygamberin - saa - gerçek İslam’ın
idamesi sayılan Şiilik de, tıpkı Şiiler gibi tarih boyunca hep zorbalarla
sömürücülerin namert saldırılarına maruz kalmıştır. Şiilik kadınları sosyal hayattan
uzaklaştırmadığı gibi, onlara toplumda, hak ettikleri yüce insani konumlarını da
kazandırır. Biz, batının teknik kalkınmasını kabul ediyoruz, ama bizzat batılıların
da bugün yaka silktiği " batı ahlâksızlık ve fesadı" nı, asla! (43) 24. 8. 1357
İslam kadının elinden tutup, erkekle aynı yere getirmiştir onu; hâlbuki İslam
peygamberi zuhur ettiğinde kadınlara zerrece değer verildiği yoktu; İslam kadınlara
güç ve kuvvet vermiştir. (44) 20. 9. 1357
Biz, kadının yüce insanlık mevkiine ulaşmasını istiyoruz. Kadın, kendi
kaderine müdahale edebilmelidir. (45) 15. 12. 1357
Cesur ve insan yetiştirici kadınlar milletlerin elinden alınacak olursa, milletler
yenilgiye uğrar, izmihlale kapılırlar. (46) 15. 12. 1357
İslam, erkeklere duyduğundan çok daha fazla saygı duymaktadır sizlere,
bunların dönüştürmek istediği "oyuncak" konumundan kurtarmak istemektedir sizi;
İslam sizi mükemmel bir insan olarak yetiştirmek istemektedir. (47) 17. 12. 1357
İslam, insana büyük bir lütufta bulundu; kadını cahiliyet dönemindeki o
mazlumiyetten çekip kurtardı. Cahiliyet dönemi öyle - feci - bir evreydi ki, kadın
hayvan mesabesinde, hatta daha da aşağıydı! Kadın, cahiliyet döneminde
mazlumdu. İslam, o cahiliyet batağından çekip kurtardı kadını. (48) 26. 2. 1358
Kadın, insandır. Büyük bir insan hem de toplumun öğretmenidir kadın,
eğiticisidir. "İnsan"lar, kadınların ellerinde büyürler. Doğru ve sahih erkekle
kadının ilk merhalesi, bir kadının - ana - kucağıdır. İnsanların eğitimcisi kadındır.
Ülkelerin saadet ve bedbahtlığı kadının vaziyetine bağlıdır. Kadın, sağlıklı ve
doğru bir eğitim ve terbiyeyle "insan" yetiştirir ve doğru terbiye yöntemiyle
memleketi bayındır hale getirir. Bütün mutlulukların kaynağı kadının ellerindedir.
Kadın, bütün mutlulukların kaynağı olmalıdır. (49) 26. 2. 1358
Anneler, hayırların kaynağıdırlar; Allah göstermesin, çocuklarını kötü terbiye
ederlerse kötülük ve şer kaynağı olurlar. (50) 26. 4. 1358
Kadın, insanoğlunun emellerinin gerçekleşme mazharıdır. Kadın, değerli
erkekler ve kadınlar yetiştirir. Erkek, kadının ellerinde - ondan aldığı terbiye ve
eğitimle - miraca yükselir. Kadının elleri, büyük kadınlarla büyük erkeklerin
yetişme yurdudur. (51) 27. 2. 1358
Cesur ve yiğit erkekler, kadınların ellerinde yetişirler. Kur'an-ı Kerim "insan
yetiştirici" dir, kadınlar da "insan yetiştirici"; kadınların görevi "insan yetiştirmek"
tir zaten. İnsan yetiştirici kadınlar milletlerden alınacak olursa milletler yenilgi ve
izmihlale uğrarlar, mağlup olurlar, yok olurlar, yok olur giderler. (52) 12. 11. 1358
Kadının mevkii pek yücedir, kadının derecesi pek üstündür. Kadınlar,
İslam’da pek yüce ve ileri bir konumdadırlar. (53) 12. 11. 1358
Biz, kadının hak ettiği yüce insani konumuna ulaşmasını istiyoruz; oyuncak
olup erkeklerin elindeki bir süs bebeğine dönüştürülmesini, ayyaş serserilerin
oyuncağı haline getirilmesini istemiyoruz. (54) 12. 11. 1358
İslam, erkeğe olduğu gibi kadına da hayatın bütün sahnelerinde, bütün
boyutlarında katılım ve müdahale hakkı verir, kadının da dahli vardır. Erkeğin nasıl
fesat ve ahlaksızlıktan çekinmesi gerekiyorsa, kadının da çekinmesi gerekir.
Kadınlar, herze gençlerin elinde oyuncak olmamalıdırlar, kadınlar kendi prestij ve
değerlerini kendileri düşürüp, Allah göstermesin, süslenerek dışarı çıkmak suretiyle
ahlaksız insanlara kendilerini teshir etmemelidirler. Kadınlar "insan" olmalıdırlar,
kadınların takvası olmalıdır, kadınların keramet makamı vardır, kadınların hür
iradeleri vardır, tıpkı erkeklerin hür iradesi olduğu gibi...
Allah Teâla sizleri kerametlerle yaratmıştır, hür yaratmıştır. (55) 12. 11. 1358
Siz hanımlara karşı İslam’ın özel bir saygısı vardır. Arap
yarımadasında([70])İslam’ın zuhur ettiği yıllarda kadın, erkeğin karşısında bütün
onurunu yitirmişti, İslam kadınlara onurlarını kazandırdı, erkeklerle eş düzeye
getirdi onları; İslam’ın kadınlara gösterdiği lütuf, erkeklere gösterdiği lütuftan çok
daha fazladır. (56) 12. 11. 1358
Bugün, İslâmi hareketin bereketi sayesinde, toplumun etkin üyesi olan kadın
belli bir yere kadar kendi konumuna ulaşabilmiştir (57) 15. 2. 1359
İSLAM’DA KADIN HAKLARI
Evlenme sırasında, nikâh kıyılırken kadının, boşanma konusunda kendisini
kendisine vekil veya mutlak boşanma hakkını kendisinde mahfuz etmesi durumu...
Veya bazı özel durumlarda, "evlilik durumunda" olan kadınların durumu ne
olacaktır? Tutmuş, böylesi -sorunlara çözüm getiren - bir velayet-i fakih - hükmüne
- karşı çıkıyor bazıları... Hâlbuki bilmiyorlar meseleyi; bir erkek eşine karşı kötü
davranırsa veliyy-i fakihin ona önce nasihatte bulunması, sonuç vermezse
gereğince tadib ve cezaya başvurması, o da sonuç vermezse boşanma hükmü
vermesi söz konusudur, veliyy-i fakihin yetki sahasındaki hükümlerden biridir bu.
Siz - kadınlar - bu velayet-i fakih meselesini kabul edin. Velayet-i fakih olayı,
Allah tebarek ve Tealâ hazretlerinin Müslümanlara lütfetmiş olduğu bir hediyedir.
Sizin şimdi sorduğunuz soru meselâ... Evli kadınların - evliliklerinde boşanmayı
gerektirecek - / çev / - bir problemle karşılaşmaları halinde ne yapabileceklerini
soruyorsunuz... Fakihin olduğu bir yere müracaat etmeleri gerekir; fakihin
bulunduğu bir meclise, fakihin bulunduğu bir mahkemeye ([71])... Fakih bakar ve
ilgilenir bu işle; gerekiyorsa kocayı cezalandırır, eşine karşı doğru bir davranışa
girmeye zorlar onu; uymaması halinde de boşanma hükmünü verir pekâlâ! Velayet-
i fakihin bu hususta velayeti -yetkisi ve yaptırım hakkı / çev / - vardır; ortada fesat
vuku buluyorsa, birinin hayatı fesada gömülüyor, işin sonu bozulma ve ahlâksızlığa
varıyorsa - kadının - boşanma hükmünü verebilir; evet, her ne kadar boşanma
yetkisi - normal şartlar altında - erkeğin elinde ise de fakih, İslam’ın maslahatının,
Müslümanların maslahatının böyle gerektirdiğini görecek olursa, başka çare
kalmadığını görecek olur ve bu kanaate varırsa - eşinden boşanmak isteyen bir
kadını, kocası boşamamakta dirense bile - boşanma hükmünü verebilir. Velayet-i
fakih budur; velayet-i fakih sizler - kadınlar / çev / - için ilâhi bir hediyedir (58) 9.
8. 1357
İslam, kadınları erkeklerle aynı konumda yaratmıştır; eşdeğer
konumdadırlar. Tabi bu arada erkeğin kendi durumlarına mahsus ve sadece erkek
için münasip hükümler olduğu gibi, kadınlar için de onlara mahsus ve sırf kadınlara
uygun ve gerekli birtakım özel hükümler belirlemiştir İslam. Bu, İslam’ın kadınla
erkek arasında ayrıcalık gözettiği anlamına gelmez. (59) 20. 9. 1357
Soru: Müslüman nüfusun büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşturmakta.
Sizce islami bir devlet yapısında kadının rolü ve hakları nelerdir?
Cevap: İran'ın Müslüman kadınları hâlihazırda şah karşıtı gösteri ve
yürüyüşler ve siyasi mücadelelere katılmaktalar. İran'ın şehirlerinde kadınların
siyasi toplantılar düzenlediğini haber aldım. İslami devlet yapısında kadın, erkeğin
sahip olduğu haklara sahiptir; okuma hakkı, iş ve çalışma hakkı, mülkiyet hakkı, oy
kullanma hakkı, oy alma hakkı... Erkeğin sahip olduğu bütün haklara kadın da
sahiptir; ancak erkeğin yapı ve bünyesinde bozulmalar ve fesada yol açabilecek
bazı şeyler vardır ki erkeğe haram edilmiştir bunlar; aynı şekilde kadın için
bozulma ve fesada yol açabilecek şeyler de kadına haram edilmiştir, İslam - bu
hükümleri koymakla - kadın ve erkeğin insanî onur ve saygınlığının korunmasını
istemiştir. İslam, kadının erkeğin elinde oyuncak haline gelmemesini istemektedir.
İslam’ın kadına sert davrandığı şeklinde yapılan propagandaların gerçekle hiçbir
alâkası yoktur, garazkârların körüklediği büyük bir yalandan başka bir şey değildir
bu. İslam nazarında kadın da erkek de, hür iradeye sahiptir; farklı - özel -
uygulamalar ise her ikisi için de söz konusu olup her birinin kendine mahsus
yaradılış ve tabiatının gerektirdiği şeylerdir. (60) 16. 9. 1357
İslam hüküm ve kanunlarının tamamı kadın ve erkeğin iyiliği içindir -
salâhınadır - (61) 15. 12. 1357
İslam erkeklere nasıl birtakım haklar tanımışsa, kadınlara da tanımıştır, İslam
kadınlara, erkeklere bulunduğundan daha fazla lütufta bulunmuştur; İslam dini,
kadınların haklarını, erkeklerinkinden daha fazla gözetmiştir. Bundan - İslam
inkılabının zaferinden / çev / - sonra ne olacak diyorlar; kadınların oy kullanma
hakkı var... Bizim kadınlara tanıdığımız haklar, batıdan çok daha ileridir; - İslam’da
kadınların oy verme hakkı vardır, seçme ve seçilme hakları vardır. Bütün bunlar
vardır... Kadınların bütün ekonomik faaliyetleri kendi iradelerine bırakılmıştır; bu
hususta serbesttirler, meslek ve iş konusunda hürdürler. Doğuda erkeklere getirilen
bazı kısıtlamalar vardır ki, bizzat erkeğin iyilik ve hayrına olan yaptırımlardır
bunlar; yani erkeğin bozulmasına ve fesadına yol açacak şeyler yasaklanmıştır -
mesela - İslam kuman yasaklamıştır, İslam içkiyi yasaklamıştır, İslam eroini
yasaklamıştır; bozulmalara yol açmaktadır çünkü fesada sebep olan şeylerdir çünkü
bunlar.
Herkes için - bu gibi - birtakım sınırlama ve kısıtlar söz konusudur elbet;
şeriatın ve Allah'ın belirlediği kısıtlamalar bizzat toplumun yararınadır; topluma
faydası olan hiçbir şeyi kısıtlamış - veya engellemiş -değildir İslam. (62) 9. 1. 1358
Kanunda da toplumun bütün kesimlerinin hakları gözetilmiştir; dini azınlıklar,
kadınlar ve diğer bütün kesimlerin hakları gözetilmiştir, İslam’da bir sınıf veya
kesimin diğer bir sınıf veya kesimle hiçbir farkı yoktur, sadece Allah için ve O'nun
yolunda takvalı olup olmamaktır farklı konumu yaratan (63). 12. 1. 1358
İslam kadınlara bazı özel haklar tanıdığından ve hayatları Amerika'nın zulüm
ve baskısı altında geçen siyahlar da İran'a zorla gönderilmiş olabileceklerinden -
ABD elçilik binası olarak görünen casusluk yuvasındaki kadınlarla siyahlara / çev /
- casus olduklarının ispatlanamaması halinde müsamahakâr davranın.
Sevgili üniversiteliler! ([72]) Casus olup olmadığı belli olmayan siyahlarla
kadınların İran'dan çıkabilmeleri için derhal dışişleri bakanlığına teslim edin. Aziz
İran milleti diğer rehinelerin serbest bırakılmasına müsaade etmiyor. Binaenaleyh,
Amerika hükümeti milletin iradesi doğrultusunda hareket etmedikçe diğerlerinin -
diğer rehineler -tutukluluğu devam edecektir. (64) 26. 8. 1358
Evlenmek isteyen kadınlar; evlenirken, ne şeriata, ne de kendi onur ve
haysiyetlerine ters düşmeyecek birtakım şartlar öne sürüp birtakım hak ve yetkiler
elde edebilirler. Erkeğin ahlâksız bir durumu olursa, eşine iyi davranmaz veya
geçimsizlik gösterirse kendi kendilerinin boşanma vekili olabilecekleri - bu
durumda kadının kocasını boşama hakkına sahip olacağı / çev / - gibi bir şartı daha
ilk baştan öne sürüp belirleyebilirler. İslam kadınlara hak tanımıştır. Eğer İslam
kadın ve erkek için birtakım kısıtlamalar getirmişse, hep sizin hayır ve iyiliğiniz
içindir... İster hakları artırıcı, ister kısıtlayıcı şekillerde olsun, İslam’ın getirdiği
bütün kurallar hep sizin iyiliğiniz içindir, sizin hayrınızadır. Boşanma hakkını
erkeğe vermiş olduğu gibi, size de, nikâh sırasında "şöyle veya böyle olursa
boşanırım" şartını öne sürüp belirleme ve kaydettirme hakkını tanımıştır. Bu şart
öne sürülüp de kabul edildikten sonra, muhatabın mazeretinin kabul edilmesi artık
mümkün değildir; nikâhta böyle bir şart koşulur da kabul edilirse artık eşinin onu -
bu hususta - kısıtlaması - belirlenen şarta kendisi uymadığı halde, eşini kendi
nikâhında tutmak istemesi - çev - mümkün değildir, kötü bir davranışta bulunması
mümkün olmaz o zaman; İslami bir devlet düzeninde bir erkek eşine karşı kötü
davranacak olursa, hemen uyarılır ve bu hareketinden menedilir, kabul ederse
cezalandırılır, kendisine had([73]) vurulur; etmezse müçtehit boşanma hükmünü
verir. (65) 12. 11. 1358
Allah Teâlâ, erkeklerin fesada düşmemesi için onlara nasıl birtakım
kısıtlamalar getirmişse, kadınlara da getirmiştir. Hepsi sizin salâhınız içindir, İslam
hükümleri, hep, toplumun hayır ve iyiliğinedir. (66) 12. 11. 1358
Soru: İslam Cumhuriyeti'nde kadınların ne gibi hakları olacak? Kız -oğlan
karma okulların durumu ne olacak? Nüfus kontrolü ve çocuk düşürme - kürtaj -
nasıl değerlendirilecek?
Cevap: İnsan hakları açısından kadınla erkek arasında herhangi bir fark
yoktur. Çünkü her ikisi de insandır ve tıpkı erkek gibi, kadının da kendi kaderine
müdahale hakkı vardır. Evet, bazı hususlarda kadınla erkek arasında birtakım
farklılıklar vardır, ama bu farklılıkların, onların insanî haysiyet ve onurlarıyla
hiçbir alâkası yoktur. Kadının haysiyet, onur ve şerefine ters düşmeyen şeyler
serbesttir. Çocuk düşürme - kürtaj - ise İslam’da haramdır. (67) 16. 8. 1359
Soru: Boşanma hakkının erkekte olması olayı, bazı İranlı mücadeleci
kadınları tedirgin etmiş durumda; artık boşanma gibi bir haklan olmayacağı
görüşündeler ve bazı fırsatçılar bu durumu suiistimal ettiler ve hala da etmekteler;
bu hususta sizin görüşünüz nedir?
Cevap: Muhterem hanımefendilerin boşanma hakkını ele geçirebilmelerinin
kolay yolunu bizzat mukaddes İslam şeriatı belirlemiş durumdadır. Şöyle ki: Nikah
kıydırırken, boşanma hususunda kendisini kendi vekili olarak tayin ettiği kaydını
düşürürse; yani istediği zaman boşanabileceğini belirterek kendisini "mutlak vekil"
- boşanma hususunda mutlak yetkiye sahip / çev / - olarak kabul ettirir veya şartlı
vekil olarak kaydettirirse, yani mesela erkek ona kötü davranır veya bir başka
kadınla da evlenirse kadının, erkeği boşama hakkına sahip olacağı kaydını öne
sürer ve nikah akdine böyle bir şart koyarsa kadın için ileride artık hiçbir - boşanma
mecburiyetinde kaldığı halde boşanamama / çev / - sorun kalmaz ve kendi
kendisini boşayabilir.
Allah Teâlâ’dan muhterem kadınlarla genç kızlara Tevfik ve başarı diliyorum
İslam ve İslam inkılâbı karşıtlarının etkisine kapılmamanızı Ümit ederim; İslam
herkes için faydalıdır. (68) 7. 8. 1359
Soru: Evli kadının taklit merciini seçme durumu nasıldır? Kocasının seçtiği
taklit merciinden başka bir müçtehidi seçebilir mi? Bu durumda, kadının kocasına
itaat etmesi gerektiği aslıyla bağdaşmamış mı olur?
Cevap: Taklid merciini seçme hususunda kadın müstakildir, ama karı -koca
ilişkilerinde kocasına itaat etmesi gerekir, kocasından müsaade almadan evinden
dışarı çıkamaz. İstiftaat (Fetva isteklerine cevap) c: 1 s: 13
Soru: Tâğut döneminde([74]) sözde "Aileyi Koruma Mahkemeleri", boşanma
sırasında, evlilikte belirlenmiş olan mihriyeye ilaveten, bir de, mihriyenin
gecikmeli ödemesi diyerek ayrı bir meblağı daha ödettiriyorlardı erkeğe; buna da
mihriyenin kirası "diyorlardı. Mihriye bedeli para olarak belirlenmiş ve şer'an da
belli bir ödeme vakti tayin edilmemişse, mihriye bedeline böyle bir meblağın
eklenmesi caiz midir?
Cevap: Paranın kirası olmaz; verilen veya verilmesi kararlaştırılmış bulunan
miktardan fazlasını almak haramdır. Fetvalar c:l s: 210
Soru: Evlenme akdi kıyılırken veya koca bu akdi kıydırırken, kadın,
kendisini" talak vekili" olarak tayin ederse bu vekâlet sonradan - başkası tarafından
- azledilebilir mi?
Cevap: Eğer netice şartı([75]) şeklinde kadının vekil olması şart konulursa, hiç
kimse onu bu vekâletten azledemez. Fetvalar c: 2 s: 319
İSLÂMİ TOPLUM YAPILANMASINDA KADINLARIN ROLÜ
Soru: Kuran'a dönüşün kadınlar için anlamı nedir? Kimilerinin alkol,
müstehcen film... vb. işleri "eğlence" telakki etmesini nasıl karşılamalı?
Cevap: İslâmi bir düzende kadın da bir insan olarak, toplumun
yapılanmasında erkekle birlikte faaliyet gösterip çalışabilir; ama bir "eşya ve meta"
olarak değil! Ne onun hakkı vardır kendisini böyle bir mesabeye düşürmeye, ne de
erkeklerin onun için böyle düşünmeye... Söz konusu şeylerin eğlence telakki
edilmesine gelince: İslam, insanı kofluğa ve kendi özüne yabancılaşmaya
sürükleyen her şeye karşıdır ve onunla mücadele eder. Alkollü içkiler ve içki içmek
İslam’da yasaktır. Yüce insani ahlâk ve değerlerden insanı saptıran filmler
yasaktır. (69) 18.8. 67
Soru: İslam açısından kadınlar, İslam devletinin bünyesini oluşturma
hususunda hangi dereceye kadar katılım hakkına sahiptirler?
Cevap: İslam açısından kadınlar, İslâmî toplum bünyesinin oluşturulmasında
çok kritik bir rol oynarlar. İslam, toplumdaki insanî konumunu elde edebileceği ve
bir eşya ve meta işlevi görmekten kurtulabileceği bir ölçüye kadar yüceltir kadını.
Kadın, böyle bir gelişmeye uygun ölçü ve çerçeveler dâhilinde İslâmi devlet
bünyesinde vazife ve sorumluluklar üstlenebilir. (70) 19.8.1357
Kadınlar da tıpkı erkekler gibi, yarınki İslâmi toplumun oluşturulmasına
katkıda bulunmalıdırlar; kadınların da oy verme - seçme - ve oy alma - seçilme -
hakları vardır. İran'daki son yılların mücadele hareketlerinde kadınların da erkekler
gibi payı oldu. (71) 3.11.1357
Erkeğin bütün sabalarda müdahale ve katılım hakkı olduğu gibi, İslam, kadına
da bütün sahalarda müdahale ve katılım hakkı tanımıştır. Kadım ve erkeğiyle bütün
İran milleti; bize bırakılan bu harabe ve yıkıntıyı yeniden kurup bayındır hale
getirmekle mükelleftir. İran'ın, sadece erkeğin eliyle düzelmesi mümkün değildir;
kadınla erkek, birlikte düzeltmelidir bu yıkıntıyı (72) 15. 12. 1357
Kadın, İslâmi memleketin temel kaderine müdahalede bulunmalıdır. Hareket
ve kıyamlarda nasıl katılımda bulunup temel rolü oynadıysanız, şimdi de zafere
ortak olabilmelisiniz. Gerektiğinde derhal harekete geçip kıyam etmeyi de
unutmayın. Memleket bizzat sizdendir, inşaallah sizler kuracaksınız - bu -
memleketi (73) 15. 12. 1357
Bu düzensizlik ve yıkıntılar bizim ve sizin elinizle; milletle devletin el ele
vermesiyle düzelir ancak; sadece - bu ikisinden - birinin bunları düzeltebilmesi
mümkün değildir. Kadınlar, kendilerinin artık bir kenara çekileceği ve bu işleri
erkeklerin düzeltmesi gerektiği zannını taşıyorlarsa veya erkekler, kendilerinin bir
kenara çekilmeleri ve bu işleri kadınların yapması gerektiğini sanıyorsa veya her
ikisi de, bu işlerin sadece devlete bırakılması veya her üçü de, işleri sırf din
adamlarının halletmesi gerektiği gibi bir zanna kapılmışsa, bunun hiç de doğru bir
zan olmadığı bilinmelidir. Çünkü işler öylesine alt - üst olmuş, müşkülatlar
öylesine üst üste yığılmış durumdadır ki; herkes kendi bulunduğu yeri düzeltmek,
oradaki işleri en iyi şekilde yoluna koyup müşkülatların giderilmesini sağlamaya
çalışmakla mükelleftir. (74) 22. 6. 1358
Hanımların siyasete karışma hakları vardır, esasen bununla mükelleftirler. Din
adamları da siyasete karışma hakkına sahiptirler, onların da vazifesidir, İslam dini
öylesine siyasi bir dindir ki, her şeyi siyasettir, hatta ibadeti bile! (75) 25. 6. 1358
Selam size ey değerli ve büyük kadınlar! Nasihatlerinizle bizleri doğru yola
yöneltmek isteyen siz hanımlar, çok yaşayın! (76) 25. 12. 1359
Umarız kadınlar camiası, yağmacı çapulcular tarafından uyutulduktan suni ve
gaflet uykusundan uyanıp hep birlikte omuz omuza vererek, oyuna getirilenlerin
imdadına yetişir ve kadını, layık olduğu ulvî konum ve makamına ulaştırırlar.
Keza, diğer İslam ülkelerinin kadınlarının da büyük İslami inkılâp neticesinde Iran
kadınlarına nasip olan mucizemsi değişimden ibret alarak kendi toplumlarının
ıslahına çalışması ve kendi ülkelerini hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturması
umulur.(77) 4. 2. 60
Dünyada kadının rolü, kendine has bazı özelliklere haizdir. Bir toplumun
düzelmesi ve bozulması, o toplumun kadınlarının düzelmesinden veya
bozulmasından kaynaklanır. Kadın, varlığının bereketiyle bir toplumu, hatta
toplumları ulvî insani değerlerle mukavemet ve dayanıklılığa doğru götürebilecek
veya bunun tam tersini yapabilecek bireyleri topluma verebilme yeteneğine sahip
tek varlıktır.(78) 25. 1. 1361
KADINLARIN SİYASİ VE SOSYAL ALANLARDA FAALİYETLERİ
Hepinizin oy kullanması gerekiyor; "İslam Cumhuriyeti" ne oy verin, ne bir
kelime fazla, ne bir kelime eksik ([76]); siz de oy vermelisiniz elbet, diğerlerinden bir
farkınız yok ki sizin, hatta siz, erkeklerden daha önce gelirsiniz (79) 17. 12. 1357
Bilhassa belirtmem gereken husus, İran'ın dört bir yanındaki cesur ve inkılâbı
kadınların halk oylamasına - mutlaka - katılmaları gerektiğidir. Erkeklerle omuz
omuza, hatta onlardan daha ileri saflarda, İslam inkılâbının zafere kavuşmasında
temel rolü oynamış bulunan kadınlar, alabildiğine faal bir şekilde - referanduma -
katılarak Iran milletinin zaferini azami ölçüde garantilemeye bilhassa özen
göstersinler. Bu işe -referanduma - katılmak - oy kullanmak - kadın, erkek - herkes
için -milli ve İslâmi bir vazifedir. (80) 4. 1. 1358
Kadınların oy kullanma hakkı vardır. Bizim – İslam’ın - kadınlara tanıdığı bu
tür haklar batıdakiyle kıyaslanamayacak kadar fazla ve üstündür. -Kadınların
İslam’da- oy kullanma ve oy alma hakkı vardır; seçme ve - seçilme hakları
vardır.(81) 9. 1. 1358
Yüce Allah Teâlâ’dan sizler için saadet ve sağlık dilemekteyim; İslam
Cumhuriyeti, İslam Cumhuriyeti kanunları, İslam Cumhuriyeti Şûra Meclisi'nin
tespit edilip kurulması ve arzuladığımız şeye kavuşabilmemiz için erkeklerle omuz
omuza, Kurucular Meclisi ve Milli Şûra Meclisi'ne oy vermenizi umarım. (82) 21.
1. 1358
Kadının bir mesleğinin olması, uygun ve doğru bir işte çalışmasının elbette ki
hiçbir sakıncası yoktur; ama onların - Pehlevi rejiminin -istediği şekilde değil tabi.
Onların gayesi kadının bir meslek sahibi olması değildi ki; onların gayesi erkeği de,
kadını da, lâyık olduğu - insani -konum ve değerinden alaşağı edip kadınların ve
erkeklerin doğal bir gelişme ve olgunlaşma sürecine girmesini engellemekti
aslında.(83). 26. 2. 1358
Siz sahil bölgelerinde yaşayan muhterem hanımlarla İran'ın diğer bölgelerinde
yaşayan muhterem hanımların siyasi ve aktüel olaylarla ilgilenmesi - bu İslami -
hareketin bereketlerindendir. Muhammed Rıza'yla babasının eli olarak gördüğümüz
cani eller halkın bütün kesimlerini sosyal ve siyasi işlerden dışlamış, uzak tutmuştu.
Hanımların mahfillerinde siyasi meseleler diye bir şey söz konusu dahi değildi;
erkekler için de böyleydi; siyasi bazı konulara değinen kimileri çıkıyorduysa da,
onlar da aslında o malum yağmalama politikasının takipçileriydi. O dönemde
sözüm ona siyasî (!) bazı çevreler bazı siyasi meselelere giriyorduysa da, Batı'nın
doğu'ya yağmalamak için dikte ettirdiği politikalardan başka bir şey değildi onlar
da. (84)12. 4. 1358
Bugün toplumun bütün kesimleri kendilerini ilgilendiren bütün meselelere,
ülkelerinin meselelerine, devletin siyasi meselelerine müdahale edebilmektedir
artık. İster muhterem hanımlar, ister erkekler olsun, millet - imiz - 'in bütün
bireyleri kendi kaderlerine müdahale edebilmektedir bugün. (85) 12. 4. 1358
Şimdi bilmem nerelerde olması gereken o muhterem hanımlar, o aziz kadınlar
kalkmış köylere gitmişler, ekin biçmekte, orak sallamaktalar, Evet, köylüler gibi bu
işi iyi beceremedikleri doğrudur; ama onların küçük bir davranışı köylülere
öylesine bir güç ve moral vermektedir ki bir hektar yerine iki hektarlık bir tarlayı
biçiverebilmektedirler pekâlâ. Gölgeliklerde oturması icap eden bu - şehirli -
kadınların kalkıp da köye geldiğini ve eline orağı alıp o kavurucu güneşin altında
arpaları biçip tırmık salladığını gören çiftçiyle köylü, bu davranıştan fevkalâde
etkilenmekte, moral ve güç kazanmakta ve iş verimi de haliyle iki kat
artmaktadır.(86) 30. 4. 1358
Hepimiz İslam Cumhuriyeti'ne oy verdik, siz de oy verdiniz, ama tek basma
oy, yeterli değil. Bu oyun tek semeresi "hâlihazırda İran ülkesinin resmi rejiminin
İslam Cumhuriyeti olduğu" nun tespit edilmesidir; ama -bu ülke asıl siz muhterem
hanımların ve erkeklerin vazifelerini yerine getirmesiyle İslam Cumhuriyeti
olabilecektir; esasen hepimizin sorumluluk ve vazife bilinci taşıması
gerekir. (87)22. 6. 1358
Önemli olan her birimizin vazife ve sorumluluk bilincinde olmasıdır; yani -
mesela - bir din öğrencisi olan ben, bulunduğum şu yerde elimden geldiğince
hizmette bulunmakla muvazzaf olduğumu bilmeliyim. Siz bacılar da öyle;
bulunduğunuz yerlerde bu vazife bilincini taşıyın; mahvedilmiş bir ülke var şimdi
elimizde, viran edip harabeye çevirmişler; siz de elinizden geldiğince çalışıp çaba
gösterip bu memleketi yeniden düzeltmeyi, eğitip yetiştirmeyi vazife edinin
kendinize. (88) 29. 6. 1358
Şimdiye değin aktüel olaylara katılmayan, günlük gelişmelerle ilgilenmeyen
bacılar katılsınlar, meselelerle ilgilensinler (89) 29. 6. 1358
Kendi kaderine müdahale etmelidir kadın; kadınlar İslam Cumhuriyeti'nde oy
kullanabilmelidirler; erkeklerin oy kullanma hakkı olduğu gibi, kadınların da oy
kullanma hakkı vardır. (90) 12. 11. 1358
Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar erkeklerle omuz omuza kendilerini
yetiştirmek ve ülkelerini geliştirip kalkındırmakla meşguldürler. (91) 15. 2. 1359
Tekrar siz değerli bacılara ve hanımefendilere sesleniyorum; dikkat edin buna,
içinde bulunduğunuz bu muhitte –İran İslam Cumhuriyeti'nin İslamileşmiş
ortamında- İslam ahkâmına özenle uyun; memleket İslami olmuş durumdadır artık,
İslam Cumhuriyeti olmuştur, -o halde - her boyutunda - köklü İslami - değişimler
olmalıdır. (92) 23. 2. 1359
Şu hanımları kim seferber etti böyle, memleketin bütün işlerinde dâhilleri var,
pek yerinde bir dâhil hem de! Kim davet etmiş böyle? Allah davet etmiş bunları
işte; bunlar Allah'a "lebbeyk" demekteler - bu katılım ve amelleriyle - (93) 21. 4.
1359
Bugün kadınlar üzerlerine düşen sosyal ve dini vazifelerini yerine
getirmelidirler, genel iffeti korumalı ve bu genel iffet çerçeve ve ekseninde siyasi
ve sosyal faaliyetlerini sürdürmelidirler. (94) 19. 6. 1359
Ümidim, bu hareketin zaferle sonuçlanmasıdır inşaallah; siz de, hepiniz
muvaffak ve ilahi rızaya nail olursunuz inşaallah. Toplantılarınızı genişletin, her
tarafa yayın ki kadınlar uyansınlar; geçmişteki o meseleler, o oyuncak bebeğe
dönüşmeler o rujlar ve makyajlar - olmasın artık -; bu meselelerin iktisadımıza ve
kamu iffet ve ahlâkına ne zararlar vermiş olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bugün
kadınlar da erkekler gibi, meselelerle ilgilensinler; ama o malum erkekler değil
tabi... Onların ne olduğunu gördünüz... Dürüst erkeklerden bahsediyorum ben;
kadınlar da - o dürüst erkekler gibi - meselelere dâhilde bulunsunlar, doğru bir
şekilde öğrensinler, öğretsinler ve meselelere sahih ve doğru müdahalelerde
bulunsunlar. Başarılı olurlar inşaallah. (95) 19. 6. 1359
Bütün erkekler ve bütün kadınlar sosyal ve siyasi meselelere girmeli, bu
meseleleri bilmelidirler; dikkatle izlemeli, nezarette bulunmalıdırlar; hem meclisin,
hem hükümetin işlerine nezaret etmeli, fikir belirtmelidirler (96) 19. 6. 1359
Bir milletin, en azından bir milletin yarıdan çoğunu teşkil eden kadınların
irşadı ve aydınlatılması pek büyük bir iştir. Birçok müşkülat ve zorlukları olabilir
bu işin, bu işe karar vermek ([77]) bile başlı başına önemli bir girişimdir ki, siz bunu
yapmışsınız işte, Bu kararı verdikten sonra hiçbir gevşeklik göstermeyin artık,
sakın yılmayın. (97) 18. 11. 1359
Islâmî - insani bir işe girişmiş bulunan ([78]) siz hanımefendiler azimli olun,
yılmayın; Allah rızası için bu işe giriştiğinizden, başarılı olacağınızı bilin.(98) 18.
11. 1359
Bugün muhterem Iran kadınlarının ülkenin dört bir yanında faydalı birer
unsur, inançlı ve dindar bir kitle olarak ülkelerine hizmet ve destek verdiklerini
görmekteyiz. Umarım bütün islâmi hususları nazar-ı dikkate alır ve iman ve
İslam’a bağlılık silahıyla - donanarak - bu zaferi daha ileri safhalara götürüp bu
inkılâba destek olurlar. (99) 2. 3. 1360
Kadınıyla, erkeğiyle; kanunen oy verme yaşma gelmiş olan herkese, oy
sandıklarının başına koşup cumhurbaşkanı seçimine katılmak farzdır. Gevşek
davranılır da ihmalkârlık gösterilecek olursa bu ülkeyi mahvoluşa sürüklemek
isteyenlerin kazanması muhtemeldir. Hepiniz, hepimiz; kadınıyla, erkeğiyle
hepimiz; dini vazifesini edayla mükellef olan herkes nasıl namazını kılmakla
mükellef ve yükümlüyse, kendi kaderini tayinle de öylesine mükellef ve
yükümlüdür (100) 13. 4. 1360
Kadın erkek - herkese - tavsiyem şudur: Oy kullanma yaşına gelmiş bulunan
herkes bu meclise katılsın, seçimlere katılsın. Elemeden geçen ve önerilen
adaylardan hangisine isterlerse, oy versinler, bu seçime mutlaka herkes
katılsın.(101) 6. 9. 1361
İnsan, İran'ın neresine bakarsa orada kadınların İslâmî, dini, hatta siyasi
faaliyetlerle meşgul olduğunu görüyor; iffetlerini, namus ve şereflerini koruyarak
hem de... Onlar ([79]) halkın arasına öylece salıverilmiş oldukları o müddet boyunca
fesat ve ahlaksızlıktan başka şey yapmadılar - oysa - bunlar - Müslüman kadınlar
İslam inkılâbından bu yana geçen - bu kısa süre zarfında o kadar çalışmalarda
bulundular ki, örneğini Kum'da müşahede etmektesiniz şimdi; diğer şehirlerde de
var bu örnekten tabii (102) 22. 12. 1361
İşleri baltalamaya çalışanlar eğer Müslüman iseler bilsinler ki bu hanımların
yaptıkları şu büyük hizmet Allah Tealâ indinde pek değerli bir hizmettir ve bunu
kösteklemeye çalışmak büyük günahlardandır; yok, eğer İslam’ı kaale almayan
güruhtan iseler ve herzelikte bulunmak gibi bir niyetleri varsa herzelik faslının artık
bitmiş olduğunu bilsinler; İran kadınları, eskiden işlediğiniz o haltlara devam
etmenize müsaade etmemektedir artık. Ben hepinize teşekkür etmeliyim aslında,
tabi sizler de hamdolsun dinî faaliyetlerle meşgulsünüz ve siyasi görüşe de
sahipsiniz; İran kadınları hem dini, hem siyasi bakış açısına sahipler artık. Keza,
sizin dinî ve siyasî faaliyetlerde bulunmanızı engelleyen o mania da ortadan kalktı
artık. Ümid ederim ki bir gün gelir her biriniz birçok insanı eğitip yetiştirebilecek
bir düzeye ulaşırsınız. (103) 22. 12. 1361
Sizler, İslam’ın izin verdiği ölçüde, bütün sahalarda, bütün alanlarda faaliyet
göstermelisiniz; tıpkı bugün İran'da günün konusu olan ve herkesin katılması
gereken seçim olayı gibi... Erkekler seçim olayında nasıl faallerse kadınlar da
öylece faal olmalıdır; kaderinizi tayin konusunda sizinle başkaları arasında hiçbir
fark yoktur çünkü. İran'ın kaderi, herkesin kaderidir. Öte yandan, İslam, size hizmet
verdiği kadar erkeklere vermemiştir. Sizi İslam korudu; bunun karşılığında siz de
İslam’ı koruyun. İslam’ın korunması demek - şimdi - şu demektir: ikinci dönem
meclisini belirleyecek olan bu seçimler, sizin ve bizim kaderimizi belirleme
hususunda önemli role sahip işlerdendir. En önemli rolü oynamaktadır hatta ister
yurtiçi, ister yurtdışında olsun bütün işleri belirleyecek bu seçime herkes
katılmalıdır.
Bu nedenledir ki siz hanımefendiler çok faal bir rol oynamalısınız ki meclis,
Allah göstermesin bazı bozuk adamların sızmasıyla Doğu'ya veya Batı'ya doğru
eğilim gösteren bir meclise dönüşmesin; geçmişte olanlar tekrarlanmasın yine,
geçmişte yaşadıklarımız başımıza gelmesin tekrar.(104) 19. 1. 1363
Erkeklerin siyasi işlere karışması ve içinde yaşadıkları toplumu koruması nasıl
gerekliyse, kadınların da karışması ve toplumu korumaya çalışması gereklidir.
Sosyal ve siyasi faaliyetlerde kadınlar da erkeklerle omuz omuza çaba
göstermelidirler; İslam’ın buyurmuş olduğu ölçüleri korumak kaydıyla tabii ki
hamdolsun bu da İran'da yürürlüktedir şimdi.(105) 19. 1. 1363
Kadınlar, hanımefendiler, büyük - küçük, yaşlı - genç / herkesin / kültürel,
ekonomik ve askeri sahnelerde varlık gösterip erkeklerle omuz omuza, hatta
onlardan daha iyi bir şekilde İslam’ın yücelmesi ve Kur'an-ı Kerim'in hedeflerinin
gerçekleşmesi yolunda faaliyette bulunmakta oluşlarıyla iftihar etmekteyiz
biz!(106) 15. 3. 1368
KADINLARIN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ
Soru: Kadın içtihad derecesine ulaşabilir mi, ulaşamaz mı? Lütfen
görüşünüzü açıklayın.
Cevap: Kadın da içtihad derecesine ulaşabilir, ama başkaları için taklid mercii
olamaz.
Fetvalar c: 1 s: 21
İlim ve amelde Kum şehrinin kadın ve erkekleri örnektirler; İran'ın kadın ve
erkekleri örnektirler ilim ve amelde. (107) 27. 2. 1358
Eğer, meselâ küçük hanımların eğitim ve öğretimiyle uğraşmanız gereken bir
yerdeyseniz onları iyi eğitmeniz gerekir. Tebliğde bulunmanız gereken bir
yerdeyseniz, tebligatınız doğru ve sahih bir tebligat olmalıdır. Kim, hangi
kesimdense ve neredeyse, bulunduğu yerdeki vazife ve sorumluluğunu gereğince
yerine getirmeli, üzerine düşeni en iyi şekilde yapmalıdır. (108) 22. 6. 1358
Bu hareketin yarattığı en büyük eserlerden biri de bacılarda, kardeşlerde,
esasen hepinizde meydana gelen köklü değişimdir ki o da sorumluluk ve vazife
bilincidir. Memleketimizde hepimize düşen sorumluluk ve vazifeler vardır; hepimiz
eğitim ve öğretimle sorumluyuz, din ve dünyaları için işlerine yarayacak şeyleri
öğretmeliyiz onlara (109) 25. 6. 1358
Okuma yazması olmayan herkes öğrenmek ve okuma yazması olan bacılar ve
kardeşler de öğretmek için harekete geçmelidirler. Eğitim ve öğretim bakanlığı
kolları sıvayıp bütün imkânlarıyla harekete geçmeli ve bürokratik oyunlarla
gereksiz idari yazışma vb. lüzumsuz teferruatları bir kenara bırakmalıdır. Ey iman
kardeşlerim ve iman bacılarım! Bu acı eksikliği gidermek için seferber olun ve bu
eksikliği kökünden giderin. Eğitim ve öğretim, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın
hepimizi davet etmiş olduğu bir ibadettir. Şehirler ve köylerdeki cemaat imamları
halka çağrıda bulunsunlar; camilerde, takke ve zaviyelerde, okuma yazması olanlar
- okuma yazması olmayan bacı ve kardeşlerine okuma yazma öğretsinler, her şeyi
devletten beklemesinler, evlerde, kendi evlerinde, okuma yazması olmayanlara ders
versinler ve okuma yazması olmayanlar da bu sorumluluktan kaçmaya
çalışmasınlar. (110) 7. 10. 1358
Aslan yürekli dindar kadınlar aziz erkeklerle omuz omuza, ilim ve kültür
sahasında kendilerini yetiştirdikleri gibi, aziz İran'ı kurup bayındır hale getirme
yolunda da çalışmaktadırlar. -Bugün İran'da - değerli İslami hanımlar ve ahdine
sadık dindar kadınlardan müteşekkil ilmî ve kültürel cemiyetlerin oluşmuş
bulunmadığı bir tek şehir, kasaba veya köye rastlayamazsınız. (111) 15. 2. 1359
Öğretmen bacı ve kardeşlerin, öğrenci bacı ve kardeşlerin, âlim bacı ve
kardeşlerin kendilerim öğretmen ve öğrenci olarak bilmelerini ümit ederim - şöyle
ki - öğretmen olanlar, öğrencileri peygamberlerin hidayet yolu olan doğru yola
davet etsinler, - öğrenciler - de peygamberlerin hidayeti olan doğru yolda yürümeye
başlasınlar (112) 8. 6. 1359
Yaşlı erkeklerle yaşlı kadınlar da eğitim görebilir, tahsil edebilirler,
yapamayacaklarını sanmasınlar, ümitsizliğe kapılmasınlar (113) 6. 10. 1359
Şehid Mutahhari rahmetullah'ın adının verildiği yüksekokulda([80]) okuyan
ve tebliğ ve tahsille meşgul olan bacılarla kardeşler, umarım bu okulun, İslam için
yararlı olan; konuşmaları ve yazılarıyla gençlerimizi eğiten ve böyle olması
gereken bir şehidin adına kurulmuş olduğunun farkındadırlar. Bu okulda tahsil
etmekte olan siz bacılarla kardeşler çalışmalarınızı öyle programlayın ki aranızdan
Mutahhariler veya - en azından bir - Mutahhari çıksın. Bütün azim ve iradeniz bu
cihette olsun, Allah'ı nazarda bulundurun daima, amelleriniz Allah Tebarek ve
Teâlâ için ihlâslı olsun, bulunduğunuz bir okulda ciddiyetle okuyun, okumaktan da
öte, ahlâkınızı tehzib edin, terbiye edip arındırın. İslâmileşin ve İslami bilimleri
İslamileştirdiğiniz benliğinizle mükemmel ve tam hale getirin; İslam ahkâmı ve
İslam maarifini öğrenme yolundaki ciddi ve azimli çalışmalarınıza paralel olarak
İslami tehzibde de bulunun -ahlakınızı ve kendinizi de İslamileştirin - çev -
(114) 10. 12. 1359
Yaşasın hâlihazırda ülkenin dört bir yanında yavrularımızın eğitimi, okuma
yazması olmayanların öğretimiyle uğraşan ve insanî bilimlerle zengin Kur'an
kültürünü öğretmekte olan ahdine sadık kadınlar (115) 4. 2. 1360
Geçmişte toplumun her şeyinden mahrum bulunan kadınlar hamdolsun şu son
yıllarda takdire şayan bir şekilde ve şer'i sınırları da muhafaza ederek faaliyete
geçtiler, şimdi kendi okulları, kendi sınıfları, kendi tebligatları var. (116) 23. 10.
1360
İnançlarımıza vurulmuş bulunan o zincirler, bugün hamdolsun, kırıldı artık.
Bugün toplumun bütün kesimleri eğitim ve öğretimle meşgul durumda. Hanımlar
da meşguller, onlar da çalışmakta şimdi. Bugün kadınlar Kum'da ve diğer
şehirlerde din dersi almaktalar ve bulundukları yerlerde hem öğrenmek, hem
öğretmekle meşguller ki, şu inkılâpla gerçekleşmiş bir vakıadır bu. O dönemde -
şah dönemi / çev / - kadınları öylesine kısıtlamışlardı ki, hiçbir hak tanımıyorlardı
kadınlara; hatta on kişilik bir gruba gidip de ilmî meseleleri, akidevî meseleleri
anlatmalarına izin verilmiyordu. Bugünse kadınlar, bütün İslâmi hususları / şeriatın
gerektirdiği hicap, sosyal iffet vb. - çev - / koruyarak ülkenin her yanında tebligatta
bulunabilirler, hatta yurtdışında bile! Bu gibi işlerde çok geri bırakılmış
durumdaydık biz; dolaysıyla, bugün bu eksikliğimizi gidermeliyiz, dünkü boşluğu
doldurmalıyız bugün (117) 15. 6. 1362
Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz bacılar ve hanımların hem ilim, hem amel
hem ahlâkî gelişme yolunda başarılı olmanızı diliyorum. İlim tek başına yararlı
olmadığı gibi körü körüne sırf tehzib ve ahlâkî arınmanın da tek başına yararı
yoktur. İlim ve ahlâki arınma - tehzibi nefs - birlikte ulaştırır insanı insanlık
makamına. Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımefendileri muvaffak etmesini ve
İran'ın diğer bölgelerindeki tüm bacılarla kardeşlerimizi başarılı kılmasını dilerim.
İlim ve ameli; İslâmî ahlâkla içice ve birlikte ileri götürmeniz gerekir - inşaallah
böylece -İslam, İran'da, Allah Tebarek ve Tealâ'nın istediği şekilde icra
olur (118) 19.1. 1363
Şimdi - İslam inkılâbından sonra / çev / - öyle olmuş ki hanımlar da diğer
kardeşlerle omuz omuza ilim, irfan, felsefe ve diğer bütün bilim dallarında ve
inşaallah teknoloji ve sanayide faaliyet göstermekteler. O zamanlar "İran
nüfusunun perde - çarşaf - gerisinde kalan yansı işe yaramaz vaziyettedir artık"
diyorlardı. Onların bir işe yaramasını istedikleri için söylemiyorlardı bunu tabii.
Nitekim erkekleri de faal işlerden alıkoyan kendileri - sömürü odaklan - olmuştu.
Bu yolla onları -kadınları - kendilerine benzetip kendileri ve çömezleri gibi
topluma sokmak ve onları ahlâksızlaştırarak toplumun ahlaki yapısını bozup fesada
sürüklemek istiyorlardı. Ama Allah Teâlâ onların başarılı olmasını istemedi. Siz
bacılar bizim iftiharımızsınız şimdi, zira diğer - erkek -kardeşleriniz nasıl şimdi
dinî medreselerde öğretim, öğrenim ve diğer İslâmî çalışmalarla meşgullerse sizler
de onlarla birliktesiniz ve umarım daha fazla faal olursunuz. Bu arada, şuna çok
dikkat etmeniz gerekiyor tabi; geçmiş rejimde başımıza getirilenlerin tam tersini
yapmalısınız şimdi; onlar İslam ahlâkını ortadan kaldırmak ve yerine Batı ahlakını
getirmek istiyorlardı, siz bunun tam tersini yapın şimdi. O oyuna gelenlerin - salt
taklitçiler / çev / benzerleri tekrar ortaya çıkabilir İran'da; o zaman sizi izler, sizden
etkilenirler ve onlar da sizin gibi davranmaya özen gösterirler. (119) 19. 1. 1363
İlim - bilhassa İslami bilimler - kesinlikle ait kesim veya üst kesim gibi belli
bir sınıfın tekelinde değildir. İran'ın muhterem kadınları inkılâp boyunca, sosyal ve
siyasi hizmetler sahasında da erkeklerle omuz omuza İslam ve Müslümanlara
değerli hizmetler verebileceklerini ve muhterem kadınlar kesiminin eğitim ve
yetiştirilmesi işinde öncülük edebileceklerim ispatladılar. Şimdi, Allah'a
hamdolsun, ilim ve cihad şehri olan mukaddes Kum'da, muhterem hanımların
eğitim ve yetiştirilmesi için bir müessese ([81]) inşa ediliyor ve ümit ederiz ki Kum
dini ilmiye medresesinde ders vermekte olan değerli hocalar ve âlimlerin -ks-
gayret ve çabalarıyla bu İslami gaye gerçekleşir ve hanımların fikri sahada
gelişmesi ve İslami bilimlerde yeteneklerini göstermeleri için etkili bir adım olur.
Binaenaleyh değerli hüccetül İslam beyefendiler Hacı Şeyh Ali Meşkini, Musevi
Erdebili, Hacı Şeyh Ahmed Cenneti, Hacı Şeyh Muhammed Fazıl, Hacı Şeyh
Muhammed Ali Şer'i, Şeyh Muhammed Rıza Tevessüli ve Hacı Şeyh Hasan
Sânei'yi - Allah hepsinden razı olsun bu kadınlar yüksekokulunun kurucu heyet
üyeliğine tayin ettim ki Yönetim Kurulunun belirlenmesi, Tüzük tanzimi, ismin
tespit edilmesi ve müesseseyle ilgili diğer konularda gerekli girişimlerde
bulunsunlar. Ümid ederiz ki Allah Teâlâ’nın teyidi ve kademine ruhlarımız feda
olası hazreti Bakıyyetullah'ın([82]) duasıyla bu müessese İran'ın Müslüman ve
inkılâbı kadınlar camiasına kayda değer hizmette bulunmuş olur. (120) 31. 5. 1363
... Ve sizler, hamdolsun zahmetler çektiniz, sıkıntılara katlandınız ve bütün
merhalelerde yılmadan direndiniz, Iran kadınları her yerde faaliyet ve çaba
gösterdiler, ister kültürel, ister iktisâdi faaliyetlerden geri durmadılar. İran
kadınlarının büyük çoğunluğu tarım sahasında, bir diğer büyük çoğunluğu da
teknolojide, bir diğer çoğunluk da kültür, bilim, edebiyat ve sanat alanlarında
faaliyet göstermektedir şimdi. Bütün bunların Alla Tebârek ve Teâlâ hazretleri
huzurunda pek büyük ecri vardır ve sizler Hak Tealâ'nın inayetine mazhar
olacaksınız ve siz bu yolda oldukça Allah Tebarek ve Tealâ size yardım edecektir
inşaallah.(121) 21. 12. 1363
İlim ve takva sahasında çaba gösterin, ilim kimsenin tekelinde değildir,
herkesin malıdır; takva herkesindir ve ilimle takvaya kavuşmaya çalışmak herkesin,
hepimizin vazifesidir.
Umarım devlet kuruluşları sizlere yardım ederler, işlerinizde ihtiyacınız olan
şeyleri; kültür, eğitim, öğretim, öğrenim vb. hususlarda ihtiyaçlarınızı giderirler.
Her konuda başarılı ve muvaffak olursunuz inşaallah. İran kadınları canlarını;
gençlerini ve zamanlarını İslam’a adayarak İslam’ı bugünkü haline getirdikleri gibi,
umarız bundan sonra daha da ileri adımlar atarlar. Şundan emin olunuz ki sizler
meydanda oldukça, sizler İslam’a bağlı kaldıkça, İslam yolunda gençlerinizi verip
daha nice gençler de yetiştirdikçe bu İslam ilerleyecektir ve inşaallah bu işin sonu
pek iyi olacak, din düşmanlarının eli bu ülkeden ve bütün diğer İslam ülkelerinden
kesilecektir. Umarım dünyanın diğer Müslüman kadınları size uyar, sizi örnek
alırlar; zira siz, kadının değerini alabildiğine yüceltme ve o dönemde - şah dönemi -
sizlere yapılan zulümleri giderebilmenin kavgasını vermektesiniz. (122) 21. 12.
1363
İSLAM DEVLETİNDE KADIN HÜRRİYETİ
Soru: Sizi medeniyete karşıymış gibi gösteriyorlar, siz de bu ithamı şaha
yöneltiyorsunuz ve bu da ikna edici olmuyor; Lütfen İran'ın şu üç durumuyla ilgili
tavır ve görüşlerinizi net olarak açıklar mısınız: Toprak reformu, ülkeyi
sanayileştirme ve kadınların durumu?
Cevap: Kadın konusunda; İslam hiçbir zaman kadınların hürriyetine karşı
çıkmamıştır; bilâkis İslam, kadının bir eşya ve meta olarak algılanmasına karşı
çıkmış ve kadının - kendisinden çalınan - onur ve iffetini ona yeniden iade etmiştir.
Kadın erkekle eşittir; erkek gibi, kadın da kendi çalışmalarını ve kendi kaderini
kendi belirleme hususunda hürdür. Şah rejimiyse kadınları ahlak dışı şeylere
boğarak onların hür olmasını engellemektedir ve İslam bu duruma kesinlikle
karşıdır. Bu -şah - rejim erkeğin hürriyetini olduğu gibi elbette ki kadının da
hürriyetini yok etmiş, ortadan kaldırmıştır. Kadınlar da erkekler gibi şah İran'ının
zindanlarını doldurmuş durumdadırlar, bu nedenledir ki onların hürriyetleri ciddi
bir tehdit ve tehlike altına girmiştir. Biz, kadınları, kendilerini tehdit eden fesattan
kurtarmak istiyoruz. (123) 16. 2. 1357
Soru: Sosyal meseleler konusunda; kadınların üniversiteye gitmeleri veya
çalışmalarıyla ilgili zatı âlinizin görüşleri? Bu durumda, hâlihazırdaki toplumda -
şah dönemi toplumu - mevcut bulunmayan birtakım kısıtlamalar getirilecek mi
onlara? Doğum kontrolü ve üniversitelerde karma eğitim konusunda neler
düşünüyorsunuz?
Cevap: Kadınlar İslam toplumunda hürdürler, üniversite, devlet daireleri,
meclis... vb. yerlere girmeleri ve buralarda çalışmaları kesinlikle engellenmez;
engellenecek olan, ahlâki bozulma ve fesattır ki bu konuda kadınla erkek eşittir ve
böyle bir şey her ikisi için de haramdır. Doğum kontrolüne gelince; bu konuda,
hükümetin -kurulacak İslam devleti hükümetinin - vereceği karara
bağlıdır. (124)16. 9. 1357
Kadın da erkek de, üniversiteye gitmekte, oy kullanmakta, seçilmekte
hürdürler. Karşı çıktığımız şey bunların - şah rejimi - kadını tutup da bir oyuncak
bebeğe dönüştürerek erkeklerin ellerine bırakması ve şahın "kadın dediğin baştan
çıkarıcı olmalıdır" şeklindeki zihniyetidir; biz bu zihniyeti silmek, bu yanlışı
düzeltmek istiyoruz. Biz kadının da herkes gibi insan olmasını istiyoruz, o da insan
olsun, her hür insan gibi o da hür olabilsin diyoruz (125) 20.9. 1357
Soru: Sizin bu hareketiniz zaferle sonuçlanır da bir İslam devleti kurmayı
başarırsanız sosyal kalkınma ve ilerleme, bilhassa kadınların ilerlemesi meselesine
nasıl bakacaksınız; birden fazla kadınla evlenmeye izin verecek misiniz?
Cevap: Kadınlar hürdürler, tıpkı erkekler gibi. Biz İslam kanunlarına göre
davranacağız. (126) 21. 9. 1357
Hak - hukuk taraftarı olarak tanıdığınız o adamlar kadınlarımızı hep aldattılar,
bugün - şah dönemi - hürriyetperver kadınlarımız - şah İran'ının - zindanlarını
doldurmuş durumdalar. Hak - hukuktan dem vuran o adam - ve kurum - 1ar her
zaman şahın işlediği cinayetlerin altını imzaladılar; bu ikisinden - kadın veya erkek
- hangisi şimdi hür sanki? (127) 7. 10. 1357
Soru: İran toplumunda kadın konusunda ne tür değişiklikler yapılmasını
gerekli buluyorsunuz? Sizce İslam devleti kadınların durumunda ne tür
değişiklikler yapacak; devlet kurumlarında çalışmak, tıp, mühendislik vb. sahalarda
meslek seçmek, boşanma, kürtaj, yolculuk hakkı ve çarşaf giyme zorunluluğu gibi
konularda ne tür değişiklikler getirecek?
Cevap: Şahın kötü propagandaları ve onun parasının satın aldığı kalemler ve
şahıslar kadın hürriyetini halka öylesine saptırarak yanlış takdim ettiler ki, İslam
geldiğinde kadının eve kapatılacağı şeklinde bir zan oluşturuldu kamu zihniyetinde.
Kadının okumasına, tahsil etmesine ne diye karşı çıkalım ki biz?!! Kadının
çalışmasına niçin karşı olalım ki?! Kim demiş kadın devlet işlerinde çalışamaz
diye? Kadının yolculukta bulunabilmesine neden karşı çıkalım ki?! Erkek gibi,
kadın da bütün bu hususlarda hürdür, kadınla erkeğin asla farkı yoktur. Evet,
İslam’da kadının hicap ve tesettürünün olması emredilmiştir, ama bunun ille de
çarşaf olması gerekli değildir ki, hicap ve tesettürünü sağlayacak her giysiyi
giyebilir kadın. Ne biz ne de İslam, kadının bizim - erkeklerin -elimizde bir
oyuncağa, bir meta ve eşyaya dönüşmesini istiyor değiliz; İslam, kadının şahsiyet
ve kimliğini korumak ve onu ciddi ve yetenekli bir insana dönüştürmek ister.
Kadınların, erkeklerin elinde bir oyuncağa dönüştürülmesine ve onların
şehvetlerine hizmet eden bir mal ve eşya haline getirilmesine asla izin veremeyiz
biz! İslam’da kürtaj haramdır. Nikâh kıyılırken kadın, boşanma hakkını kendi eline
alabilir. İslam’ın kadına tanıdığı hürriyet ve saygınlığı hiçbir okul, hiçbir kanun
tanımış değildir ona. (128) 7. 10. 1357
Soru: İran'da belli ölçüde tahsil ve hürriyet elde edebilmiş kadınların çoğu
gerici ve yobaz bir din devletine dönüş yapılacağı korkusunu yaşıyorlar; onların
içini rahatlatmak için söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Cevap: İslam, kadına hürriyet tanımıştır; kadını hürriyetinden eden ve onu her
açıdan zincire vuran şah ve şahın devletidir bugün (129) 15. 10. 1357
Soru: İslam devleti gerici bir devlet midir? Şah modern bir ülke yaratmak
istiyor, Arap ülkeleri de ilerleme yolundalar, ama İslam reform ve kadınların
hürriyeti gibi sosyal değişikliklere karşı çıkıyor, sizin bu hususta görüşleriniz neler?
Cevap: Şah rejimi bizim sosyal gelişmemize karşıydı ve ülkemizin hürriyet
ve bağımsızlığını büsbütün kaybetmesine neden olmuştu. İslam devleti gerici ve
yobaz değildir; kamu huzurunu kaçıracak ve milletin iffet ve namusuna ters
düşecek şeyler dışında medeniyetin getireceği her şeye muvafıktır. İslam, kadının
hürriyetine karşı olmadığı gibi, kadın hürriyetinin bütün boyutlarının bizzat
temelini atan dindir de aynı zamanda. (130) 20. 10. 1357
Soru: Kadın hürriyeti, - okuma yazma dalında - cahilliğin giderilmesi ve
sinemalar konusunda İslam Cumhuriyeti Devleti'nin politikası ne olacak?
Cevap: Şah İran'da olumlu bir girişimde bulunmuş değil, onun sebebiyet
verdiği yıkıntıları düzeltmek uzun süre vakit alacak. Şah ne erkeklere hürriyet
tanıyordu ne kadınlara; biz herkese hürriyet tanımaktayız. Sinemalar şah rejimi
döneminde fesad ve ahlaksızlığın hizmetindeydi, İslam Cumhuriyeti'nde ise
"hizmet" ancak halkın hayır ve iyiliği cihetinde olabilecek işlerdir. Okuma yazma
bilmeme cahilliğine karşı mükemmel bir mücadele vereceğiz ([83]) (131) 21. 10.
1357
Soru: Geleceğin İslam devletinde kadının rolü ne olacak?
Cevap: Kadınlar birçok sahada faaliyet göstermekte hür ve serbesttirler; ama
gerçek anlamda bir hürriyet ve serbestiyi kastediyorum; şahın istediği
anlamdakinden değil! Kadınlarımızın bir kısmı şimdi - şah dönemi -
hapishanedeler; dışarıda olanların da tamamına yakın bir kısmı şah rejimi aleyhine
mücadele, yürüyüş ve gösterilere katılmaktalar; çok az bir kısım ise alabildiğine
serbesti içinde; ama onlarınki, şahın istediği türden bir serbesti ve özgürlük tabii!
Biz o tür bir serbesti ve özgürlüğe elbette ki kesinlikle karşıyız! (132) 25. 10. 1357
Soru: Gelecekte kurmak istediğiniz devlette kadınların durumu nasıl olacak?
Cevap: Ne erkeklerimizin, ne de kadınlarımızın hür olmadığı şu zamanlarda
bizim başımıza getirilen şekliyle değil; gerçek bir insan ve hakiki anlamda hür bir
şahsiyetin durumu olacaktır. Ne erkeği, ne kadını hür olmayan, baskı ve hafakan
altında bulunan bir millet, zulüm boyunduruğundan kurtuldu; bundan böyle
kadınlar ve erkekler hürdür bu toplumda, ama namus ve iffete aykırı ve ülkenin
maslahatıyla bağdaşmayan işlere yeltenecek olanlar elbette ki
engellenecektir. (133) 25. 10. 1357
Soru: İslam devletinde kadınların rolü nasıl olacak? Mesela, devlet ve
yönetim işlerine de katılabilecekler mi, gerekli beceri ve liyakate sahip olurlarsa
bakan veya milletvekili olabilecekler mi?
Cevap: Bu tür meselelerde İslam devleti gerekeni yapacaktır, şimdi bu
hususlarda fikir yürütmenin zamanı değil. Kadınlar da erkekler gibi yarınki İslâmi
toplumun kurulmasına katkıda bulunacaktır, hem oy alıp seçilebilir, hem oy
kullanıp seçebilirler, bu hakka sahiptir onlar. İran'ın son mücadelelerinde Iran
kadınlarının da erkekler kadar payı oldu. Biz her nevi hürriyeti tanıyacağız kadına,
ama fesada ve ahlaksızlığa da engel olacağız tabi; bu hususta kadın veya erkek gibi
bir ayırım da söz konusu değildir. (134) 3. 11. 1357
Soru: (Bir kadın muhabir): Bir kadın muhabir olduğum halde beni buraya
aldıklarına göre hareketimizin ilerici bir hareket olduğunu gösteriyor bu. Gerçi
başkaları bu hareketi gerici bir hareket olarak göstermeye çalıştılar. Sizce, bizim
kadınlarımızın ille de örtünmesi mi gerekiyor? Yani mesela ille de başlarına bir
şeyler geçirmeleri gerekiyor mu?
Cevap: Sizin buraya gelişiniz benim kabulümle olmadı, siz buraya geldiniz ve
ben sizin geleceğinizi biliyor da değildim; dahası, sizin buraya kabul edilmiş
olmanız da İslam’ın ilerici olduğunu gösterecek bir ölçü değildir asla; İslam, sizin
buraya kabul edilmiş olduğunuz için ilerici değildir. Hem, ilericilik, bazı erkeklerle
kadınlarımızın zannettikleri şey değildir; ilericilik insanî ve nefsani boyutlarda
kemallere ulaşmakla mümkün olabilecek bir şeydir; bireyin milletine ve
memleketine faydalı olabilmesiyle mümkündür; sinemaya ve diskoteklere gitmekle
değil!.. Bunlar, sizler - gibisi - için uydurulmuş ilericiliklerdir ancak; sizi
gerilemeye zorlamış, geriletmişler, daha sonra bu durumu düzelteceğiz tabii ... Siz
hürsünüz; ama doğru işler yapmakta hürsünüz, üniversiteye gidebilirsiniz, doğru
olan her şeyi yapmakta hürsünüz, esasen milletin tamamı bu sahalarda hürdür. Ama
iffet ve namusa aykırı veya milletin inançlarına ters ya da halka zararı
dokunabilecek şeyler yapmaya kalkışanlar engellenir tabi ki bu da ilericiliği
gösterir aslında. (135) 3. 11. 1357
İslam’da baskı ve şiddet yoktur, İslam’da bütün sınıflar için hürriyet vardır;
erkek için, kadın için, beyaz için, siyah için, kısacası herkes için. Bundan böyle
insanlarımız kendi kendilerinden korksunlar, devletten değil, aykırı şeyler
yapmasınlar sakın. (136) 12. 11. 1358
İslam sizi hür etmiştir, İslam kadını da erkeği de hür kılmıştır, herkes
hürdür.(137) 17. 1. 1358
Sizler hürsünüz bugün; bütün kardeşler ve bacılar bugün hürdür, serbest bir
şekilde hükümeti eleştirebiliyorlar, İslam’a ve milletin çizgisine aykırı buldukları
her şeyi eleştirebiliyorlar şimdi. Devletten esas ve temel şeyleri istemekteler. Sizi
bu - İslami - hareket kurtardı, millete vurulan o zincirleri parçaladı. Şimdi hür bir
şekilde toplanmış durumdasınız, milletin ihtiyaç mevzuu olan siyasi ve sosyal
meseleleri burada serbestçe gündeme getirebilmektesiniz. Siz hanımlar, bundan
birkaç yıl önceki o hanımlar, değilsiniz artık. Bugün siz, kendi kaderinize bizzat
müdahalede bulunabilmektesiniz, siyasi meseleleri bizzat kendiniz gündeme
getirmekte ve hükümetten isteyebilmektesiniz. Budur hürriyetin anlamı
işte.([84])(138) 12. 4. 1358
Bugün kadın için, erkek için, yazarlar ve diğer herkes için ülkemizde var
ettiğimiz bu hürriyet, hepinizin yararına olan sahalardaki bir hürriyettir. Dışarıya
çıkıp sözünüzü söylemekte serbestsiniz artık, hükümeti eleştirebilirsiniz, ters bir
adım atmaya yeltenen herkesi eleştirebilirsiniz, niçin eleştiriyorsun diyemez kimse
size artık. Ülkeyi Yeniden Yapım Ve Onarım Cihadı Kuruluşu'na gidin, onlara
katılın, gidin milletinizle birlikte olun, onlara katılın, hürsünüz, gidersiniz,
katılırsınız. İnsanın yetişip olgunlaşması için, şu bacıların, kardeşlerin ve aziz
çocukların yetişmesi için gerekli olan her şey serbesttir; İslam’ın engelleyip
yasakladığı şey - mesela - milleti perişan eden kumar oynamaktır, milleti mahveden
içkidir, şu cani adamın - şah - zamanında meydana getirilen ve bütün kolaylıkları
da sağlanmış olan türlü iğrenç ve kötü şeyler - fahşa - dir, İslam, bunları
yasaklamıştır işte. (139) 8. 7. 1358
Soru: Gelecekte - kurulacak - devlette kadınların özgürlüğü nasıl olacak?
Okulları terk edip şimdiden evlerine mi gitsinler, yoksa tahsillerini sürdürme
imkânı tanınacak mı kendilerine?
Cevap: Kadınlar ve diğer meseleler hakkında duyduğunuz bu tür şeyler hep
şahın ve garazkârların düzmeceleridir. Kadınlar – İslam’da -elbette ki hürdürler ve
tabi ki okumakta da hürdürler, diğer konularda da hürdürler; tıpkı erkeklerin hür
oluşu gibi! Hâlbuki - şah İran'ında - ne erkek hürdür şimdi, ne de kadın! (140) 22.
8. 1357
Soru: Sn. Ayetullah hazretleri; kadın ve siyah rehinelerin serbest
bırakılmasını emrettiniz, buna karşılık Amerika devletinden neler bekliyorsunuz?
Cevap: Kadın ve siyah rehineleri serbest bırakmamızın nedeni şu: Kadınların
İslam’da çok özel saygınlığı vardır. Siyahlara gelince, onlar da Amerika'nın baskısı
altındalar, zulmedilmiş onlara... Biz onları o -beyazlar - kadar suçlu görmüyoruz,
buraya da Amerika'nın baskısıyla gelmiş olabilirler. Binaenaleyh biz Allah rızası
için ve İslam’ın emrine uymak için yaptık bunu; Carter bey'den([85]) bir şey
beklediğimiz veya -Amerika'dan - bir karşılık düşündüğümüz için değil! Biz,
Carter'in o hain katili([86]) bize iade etmesini istiyoruz; bir millete karşı suç işleyen
biri, o millete, o memlekete iade ve teslim edilir, dünyanın her ülkesinde geçerli bir
kanundur bu; hâlbuki o - Carter - bütün bu kanun ve mantık kurallarının tersine
davranıyor hâlâ! (141) 27. 8. 1358
Soru: Sn. İmam hazretleri siz Nofel Lö Şato'dayken([87]) hürriyetlerin
kısıtlanmayacağını, hatta kısıtlananların iade edileceğini vaat ettiniz, ama inkılâbın
zaferle tamamlanışından sonra - İran'da - kadınlar aleyhine bir gösteri yapıldığını
gördük, nedenini açıklar mısınız?
Cevap: O gösteriyi yapan kadınlar o malum meselelerin artıklarıydı; şahın
"özgür kadınlar" adıyla piyasaya çıkardığı kadınlardı onlar. Şah mahvetmişti onları.
Onlar mahva sürüklenmiş olduklarından ve bunu da özgürlük telakki ettiklerinden,
gençlerin de kendileri gibi öyle özgür (!) olmasını, onların da o iğrenç durumlara
düşmesini istiyorlardı, iffet ve namusa aykırı şeyler yapmaktı niyetleri. İslam’ın
iffete ters düşen işlere, memleketi batağa sürükleyip milleti geriye götürücü şeylere
karşı olduğunu görünce herkesin müşahede ettiği o - çirkin - vaziyetlerde sokaklara
dökülüp gösteri yaptılar; yoksa hürriyet kesinlikle engellenmiş değildir,
engellenemez de zaten, halk hürdür. Kötü ve iğrenç işlerin yapılması ve milletin
eski vaziyete - şah dönemindeki gibi -döndürülmeye yeltenilmesi durumunda
müdahale edilir ancak (142)([88]) 5. 9. 1358
Bugün İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar erkeklerle omuz omuza kendilerini
yetiştirme ve ülkelerini bayındır hale getirme çabasındadırlar. Özgür kadınlar ve
özgür erkekler böyle olur işte; devrik şah zamanında söylenilenler gibi değil; o
zaman kadının özgürlüğü hapiste, baskı ve işkence altında bulunması
demekti. (143)15. 2. 1359
Gençlerden, kız ve erkeklerden, zahmet ve sıkıntıya katlanma pahasına da olsa
istiklal, hürriyet ve insani değerleri konfor ve süslere, zevk ve eğlencelere,
kayıtsızlıklara, batı ve vatansız satılmışlar tarafından kendilerine sunulan fahşa -
fuhuş vb. kötülükler - merkezlerinde bulunmaya feda etmemelerini
isterim (144)([89])15. 3. 1368
İSLÂMİ ÖRTÜNME: HİCAP
1. Soru: Kadınların geniş pardösü, geniş pantolon, başörtüsü veya -
omuzlardan aşağı inen - büyük eşarp giymiş olarak - tam örtülü şekilde -namaz
kılması sakıncalı mı olur? -yoksa mutlaka namaz sırasında çarşaf mı örtülmelidir- ?
2. Soru: Bir kadın, evinde kalın ve uzun çarşaf giyer, ama çarşafın
altındaki elbisesi kısa kollu ve ayağı da çorapsız olursa namazı bâtıl mıdır?
1. Cevap: Sakıncası yoktur.
2. Cevap: Namazı batıl değildir.
Fetvalar c:1 s: 137
Soru: Bazen hicapsız - örtüsü tam olmayan - kadınların da gösterildiği TV
Filmlerine bakma ve çalınan bir çalgıdan müzik sesini dinleme hususunda
görüşünüz?
Cevap: Sahibi tanınmayan, reybe ve fesadı olmayan ecnebi filmlerine
bakmanın sakıncası yoktur; mütrib müzik haramdır, şüpheli seslerin sakıncası
yoktur.([90])
Fetvalar c: 2 s: 17
Soru: Mesleğim, kadın kuaförlüğü; müşterilerim tesettürlü Müslüman
hanımlar olup tamamen kapalı bir muhitte - namahreme görünmeyen / çev /
çalışıyorum, bu meslekten elde ettiğim gelir konusundaki fikrinizi lütfen açıklar
mısınız?
Cevap: Söz konusu şartlarda ise, sakıncası yoktur, geliri helaldir.
Fetvalar c: 2 s: 32
Şer'i kurallara uyulması kaydıyla kadınlar meslek seçiminde, kaderlerini
bizzat tayinde ve giyim - kuşamlarında hürdürler. Şah rejimine karşı şimdi verilen
mücadelelerin de net bir şekilde ortaya koymuş olduğu üzere kadınlar, bugün her
zamankinden ziyade hürriyetlerini, İslam’ın emretmiş olduğu giyim türünde
bulmaktadırlar (145) 10. 8. 1357
Soru: Sn. Ayetullah hazretleri uzun süre şahın politikalarını eleştirdiniz;
aşağıdaki hususlarda sizin politikanız şahın politikasından ne kadar farklı olacak?
a - Sosyal: İslam hükümleri uygulamaya konulacak mı? Bu durumda mevcut
kanunlara oranla günlük yaşamda ne gibi bir farklılık çıkacak ortaya? Sn. Ayetullah
hazretleri, İslam devleti bayrağı altında nasıl bir hayat yaşanacağını net bir ifadeyle
açıklar mısınız; kadınlar İslami örtünme - hicap - ile batı türü giyim arasında
serbestçe tercihte bulunabilecekler mi? Sinemalar varlığını sürdürebilecek mi?
Cevap "evet" se, ne tür filmler gösterilecek? Alkollü içkiler yasaklanacak mı? Son
olarak; Iran da bir başka Suudi Arabistan veya bir diğer Libya mı olacak?
Cevap: a - Hadlerin - şeriat kanunlarının tam - uygulanması İslam’da birçok
şartlar ve ön hazırlıkların varlığına bağlıdır, bu nedenle İslam’ın bir bütün olarak
uygulanabilmesi ve adaletin tam tahakkuku için birçok noktanın mutlaka göz
önünde bulundurulması gereklidir. Bunlar nazar-ı dikkate alınacak olursa İslami
kural ve prensiplerin bütün diğer kanun ve kurallardan daha yumuşak olduğu,
sertlik ve şiddet boyutunun diğer kanunlardakine oranla daha az olduğu
görülecektir. Kadınlar çalışma sahasını - meslek - tercihte, kendi kaderlerini
belirlemede ve giysilerini seçmede, birtakım - şer'i - usul ve prensipler
çerçevesinde hürdürler. Şah rejimine karşı şimdi verilen mücadelelerin de net bir
şekilde ortaya koyduğu üzere kadınlar bugün her zamankinden ziyade
hürriyetlerini, İslam’ın emretmiş olduğu giyim tarzında bulmaktadırlar. Biz,
gençlerimizin ahlakını bozan ve İslami kültürü tahrip eden filmlere karşıyız, ama
eğitici olan ve toplumun ilmî ve ahlâkî alanlarda sağlıklı rüşdüne yarayan film ve
programlardan yanayız. Alkol ve alkollü içkiler gibi topluma zararlı olan
uyuşturucu nitelikli diğer şeyler engellenecektir. Bizim kuracağımız İslam
Cumhuriyeti sözünü ettiğiniz rejimlerden - Suudi Arabistan ve Libya - hiçbirinin
benzeri olmayacaktır.(146) 10. 8. 1357
Soru: Zorunlu kapanma gibi bazı İslâmi gelenekler bırakılmış artık; İslam
Cumhuriyeti'nde bunlar yeniden zorunlu mu olacak?
Cevap: Bizim İslami hicap ve tesettür şeklinde isimlendirdiğimiz örtünme
türünün hürriyetle bağdaşmayan bir yanı yoktur. İslam, iffete aykırı şeylere karşıdır
ve biz onları İslâmi hicaba uymaya davet ediyoruz. Keza bizim yiğit ve cesur
kadınlarımız, Batı'nın "medeniyet" nağmeleri altında başına getirdiği belalardan
bıkmış usanmış ve İslam’a sığınmış durumdadır artık. (147) 7. 10. 1357
İslam’da kadının örtünmesi ve hicaplı olması gerekir, ama bunun ille de çarşaf
olması gerekli değildir, bilakis kadın, hicap ve örtünmesini sağlayan her nevi
giysiyi seçebilir (148) 7. 10. 1357
İslam devletinin bakanlıklarına kadınlar açık giremez; kadınlar gitsinler, ama
tesettürleri olsun, örtünsünler; gidip - devlet dairelerinde -çalışabilirler tabi, bunun
sakıncası yoktur, ama şer'i hicapları olmalıdır, kapanmaları gerekir, İslâmi
prensiplere uymalıdırlar. (149) 15. 12. 1357
Soru: Şu çarşaf... Kadınların kendilerini şu çarşafın ardına gizlemesi doğru
mu sizce? Bu kadınlar inkılâba fiilen katıldılar, ölü verdiler, hapislere girdiler,
mücadeleler verdiler. Şu çarşaf eskiden kalma bir gelenektir, şimdi dünya değişmiş
artık, bunların kendilerini böyle saklayıp gizlemeleri doğru mu yani?
Cevap: Evvela bu onlar için iradi bir husustur, kendi haklarıdır bu; kendileri
seçmiş, böyle örtünmüşlerdir, sizin bu hakkı onlardan almaya ne hakkınız var?
Çarşafın olmasını veya İslami tesettürün olmasını isteyenler dışarıya çıksın -
yürüyüşe katılsın / çev / - diye ilan ediyoruz, 35 milyonluk nüfusumuzun 33
milyonu dışarıya çıkıyor!.. Sizin, bunları engellemeye ne hakkınız var? Siz -
lâiklerin kadınlara karşı bu diktatörce tutumunuz nedir böyle?!! ikincisi; biz ille de
şöyle bir elbise giyilecek de demiyoruz, - mesela – sizin([91]) yaşınıza gelmiş olanlar
için hiçbir şey - örtünme şartı - yoktur; biz, makyaj yapıp sokağa çıkarak erkekleri
peşinden çeken genç kadınları engelliyoruz, sizin bu meseleyi kendinize dert
edinmenize hiç gerek yok yani!.. (150) 21. 6. 1358
(Bir grup cahil veya muhtemelen inkılâp düşmanı unsurun, bazı örtüsüz
hanımlara saldırması karşısında ne yapılması gerektiğini soranlara inkılabın rehberi
ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni'nin -ks- verdiği cevap)
Kadınlara çarşı - pazarda, sokak ortasında yapılan - bu saldırıların, bazı
sapmışlar veya inkılap karşıtlarınca gerçekleştirilmiş olması pekâlâ mümkündür.
Bu nedenle kimsenin onlara - açık kadınlara - saldırmaya hakkı yoktur ve bu tür
müdahaleler Müslümanlar için haramdır, polis ve komitelerin([92]) bu tür olayları
önlemesi gerekir. (151) 13. 4. 1359
Bugün İslam ülkelerinde, bilhassa İran’da ortaya çıkmış olan değer şudur:
Eski - şah - rejim döneminde insanların saygınlık ve prestiji mide bulandırıcı
makyajlar, o malum elbiseler ve o malum evlere göre ölçülmedeydi; bugünse
geçerli tek değer, insanlık değeridir, ahlâk değeridir, insan olmaktır. Bu değişim
sayesindedir ki hanımlar arasında yaratılan o iğrenç süslenme ve makyajlar ve
konforlu elbiselerle caka satmalar, bugün Iran kadınları arasında kınanmakta ve
böyleleri artık mahcup duruma düşmektedirler. O zamanlar, dinleri gereğince
örtünen Müslüman kadınlarımız mahcup hale düşürülüyor, sırf giysileri yüzünden
horlanıyorlardı; yoksul kesim de böyle yapacak olsa, ahlaksız müreffeh sosyete
kesiminin bulunduğu yere girmeye utanmadaydı. Bugün durum tam tersinedir; dün
o malum ahlaksızlıkları yapan, o haltları işleyen, o iğrenç makyajlar ve hallerle
çalım satanlar bugün sizin aranızda utanç duymaktadırlar. (152) 25. 12. 1359
Tabii bu arada şuna da dikkat etmelisiniz ki İslam’ın belirlemiş olduğu hicap
ve örtünme, sizin o değerlerinizin korunması içindir. İster kadın ister erkek için
olsun; Allah Teâlâ’nın buyurmuş olduğu her şey, insanoğlunun sahip olduğu ve
şeytani vesveselerle veya sömürü ve yardakçılarının kirli elleriyle kirlenme
ihtimalinin bulunduğu o hakiki değer ve kıymetlerin canlanıp hayat bulması
içindir.(153) 21. 12. 1363
(Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürüyle Başkanlık Konseyi üyelerinden
birinin sorusu)
1- Program gereğince; yüz, boyun ve saçlarını İslâmi ölçülere tam uygun
şekilde örtmeyen kadınların rol aldığı programların yayınlanması?
2- Güreş ve futbol gibi, erkek sporcunun vücudunun bir kısmının açık kaldığı
programların yayınlanması?
3- Televizyondan yayınlanan bu tür programları seyretmek?
Cevap: Bahsettiğiniz türden film ve tiyatroları izlemek şer'an sakıncasız
olduğu gibi, bunların birçoğu eğitici ve öğreticidir de ve dolaysıyla da yayınında da
hiçbir sakınca yoktur; spor film ve yayınları da aynı şekilde, çoğunlukla
sakıncasızdır. Ara sıra - televizyonda - sakıncalı bazı şeyler görülüyor, bunlara
biraz daha dikkat etmeli - düzeltmeli - siniz, ama asıl şu iki noktayı nazarda
tutmanız gerekir: Evvela makyaj yapanlar mutlaka mahrem olmalıdırlar,
namahremin makyajcılık yapması haramdır, ikincisi, izleyiciler şehvetle
bakmamalıdır -o tür programlara- (154) 30. 9. 1366
-Bazı Avrupa ülkeleri ve sözde İslam ülkelerinde / çev / - Eğitim ve öğretim
mekânlarında Müslüman kız ve kadınların tesettürüyle uğraşılması muhtemelen
İslam dünyasının hz. Resul-ü Ekrem -saa- efendimizi savunma yolunda gösterdiği
görkemli girişimin etkinliğini -kamu nazarında - ikinci plana itebilmek için
başvurulan bir yöntem olsa gerektir. Sözde özgür bir dünyada Müslüman kız ve
kadınların başörtüsünün zorla açılması pekâlâ demokrasi sayılırken bizim "İslam
peygamberi sallallahu aleyhi ve âlihi vesellem efendimize iftira yakanın cezası,
bütün İslam fakihlerinin icmasıyla da belirlenmiş olduğu üzere idamdır" şeklindeki
bilinen bir gerçeğin ifadesi olan açıklamamızın her nasılsa "özgürlük ve
demokrasiye ters düşüvermesi de, elbette ki Müslüman milletlerin düçâr olduğu
oldukça acı ve düşündürücü dertlerden biridir. Sahi, Müslüman kızların diledikleri
gibi İslâmî giysilerle üniversitelerde okuması veya ders vermesini engelleyen kimse
karşısında dünya neden susmaktadır bugün?! Hürriyetin ve onu dilediğince tevil
edip yorumlama gücünün, bizzat mukaddes hürriyete karşı olanların elinde
bulunmasından başka bir sebebi var mıdır bunun? Bugün Allah Teâlâ bizleri
yükümlü kılmıştır, gaflete kapılmamak gerekir! Dilsizler gibi susup ruhsuzlar gibi
sükût etmeye karşı çıkılmalı ve inkılâbi heyecan, ivme ve canlılık korunmalıdır
bugün! (155) 2. 1. 1368
İSLÂMİ HAREKETİN KORUNMASI VE SÜREĞENLİLİĞİNİN
SAĞLANMASINI TAVSİYE
Bugün Iran milletine, milletin söz birliği içinde bulunmasına, değerli
hanımların katılım ve desteklerine ve Çarmerdan'a([93])duyulan ihtiyaç; hareketin
doruğa ulaşması ve zafer kazanmasından önce bunlara duyduğumuz ihtiyaçtan çok
daha fazladır. Çıkarlarını tehlikede gören hainlerle caniler bugün bu hareketi
akamete uğratabilmek için kolları sıvamışlardır. Bu ihanetlerin ve bu hain ellerin
kesilmesinin zamanı gelmiştir bugün! Tefrikalar yaratıp ayrılık tohumlan ekerek
türlü bahanelerle Müslümanların saflarında çatlaklar yaratmaya çalışanların
ellerinin kesilmesi gereken gündür bugün. Muhterem hanımlarımız, hainlerin
ellerini kesmelidir bugün! Güçlü erkeklerimiz kesmelidirler hainlerin ellerini
bugün! Din adamları, bulundukları her yerde uyanık olmalı, bu hainlerin ellerini
kesmeli, oyunlarını bozmalıdırlar! (156) 5. 2. 1358
Siz hanımlar, siz bacılar ve erkekler uyanık olmalısınız, İran milleti uyanık
olmalıdır. Şehidlerimizin kanlarının boşa gitmesine izin vermeyin; gençlerimizin
kanlarının şahsi garazlarla çiğnenmesine müsaade etmeyin! Şahsi garazları atın
gitsin! Hain eller, çeşitli gruplar meydana getirmesin! (157) 5. 2. 1358
Hepimizin vazifesi, kadınıyla, erkeğiyle; ister siz muhterem bacılar, ister diğer
kardeşlerimiz olsun, bütün milletin vazifesi, bir dönemeç ve iki yolun ağzına
gelmiş olduğumuz şu sırada; ya nihai zafer, ya da Allah göstermesin yenilgiye
uğrayıp eski vaziyetlere geri dönmek gibi bir durumla karşı karşıya kaldığımız şu
sırada millet olarak hepimizin görevi, İslam’ı isteyip İslam’ı haykırdığımız -
devrim öncesi ve sırasındaki - söz ve gaye birliğimizi sürdürerek bu hareketi öylece
korumamızdır; yine öyle kitleler halinde toplanılmalı, camiler yine öyle
doldurulmalıdır; kalabalık yerlerde geniş kitleler toplansın ve meseleler anlatılıp
işlensin; İran'ın dört bir yanında İslam hükümlerinin tamamının egemen olması
gerektiği işlensin yine ...(158) 11. 4. 1358
Bütün şu muhterem bacılar ve kardeşler, bütün İran, hepimiz şimdi bu cihete
toplamalıyız dikkatlerimizi, hareketimiz yoldadır şimdi, bu meseleler gelip
geçinceye kadar bu hareketi canlı tutmanız gerek. (159) 17. 4. 1358
Güvenlik kuvvetlerinden millete, erkeklerden kadınlara varıncaya kadar
hepimiz Allah Teâlâ tarafından bize verilen bu emaneti korumakla yükümlüyüz; bu
emanet İslam’dır, Kur'an'dır. (160) 11. 6. 1358
Herkes el ele vermelidir; sadece erkekler değil, hanımlar da!.. Aynıdır hepsi;
bütün kesimler el ele vererek, kendilerine bırakılan bu yıkıntıyı yeniden bayındır
hale getirmeli ve burada hayatlarını sürdürmelidirler.( 161) 19. 10. 1358
Kardeşlerim! Bacılarım! Dikkat edin, bugün sorumluyuz hepimiz, büyük
sorumluluklarımız var bizim. Buraya kadar ulaşmış bulunan bu hareket ve bu
inkılâp ve neticede ülkemizde tahakkuk etmiş olan şu İslam Cumhuriyeti'ni
kaybedersek hepimiz sorumluyuz. (162) 29. 10. 1359
İSLAM DEVLETİNDE KADININ YERİ-, KONUMU VE
HAKLARIKONUSUNDA İMAM'IN -KS- BAZI KONUŞMALARININ TAM
METNİ
Kum kenti ahalisinden olan hanımlara yaptığı bir konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
İran kadınlarına sonsuz selamlar! Selam olsun siz muhterem hanımlara!
Allah'ın rahmeti üzerinize olsun ey aslan yürekliler; sizin yüce himmetiniz
sayesinde İslam, ağyarın esaret zincirinden kurtulmuş oldu! Allah Tebarek ve
Teâlâ’nın selamı Iran milletine, bu milletin kadınlarına ve erkeklerine olsun! Siz
cesur ve yiğit hanımlar, erkeklerle omuz omuza, İslam’ın zaferini garantilediniz!
İran'ın bütün kadınlarına, bütün hanımlarına ve - bu cümleden olmak üzere bilhassa
– Kum kentinin kadınlarına teşekkür ederim. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun,
Asrın İmamı([94]) sizlerden hoşnut olsun. Kucağınızda minik yavrularınızla cadde ve
sokaklara dökülüp İslam’ı desteklediniz siz. Kum ve diğer beldelerden gelen
haberleri duyuyordum ben, Çaharmerdan'ın([95]) haberleri ulaşıyordu bana. Bu
yiğitlikler göğsümü kabartıyor benim; İran kadınları, Kum ve diğer kentlerin
kadınları bu zaferde önadımı atanlar, önayak olanlardır. Erkekleri cesaretlendirdi
bu kadınlar; erkeklerimiz -bu zaferi - siz yiğit ve aslan yürekli kadınlara borçludur;
ben hem muhterem erkeklere, hem muhterem hanımlara borçluyum.
İslam’ın siz hanımlara özel bir saygısı vardır. Arap yarımadasında İslam’ın
henüz zuhur ettiği dönemlerde kadınların erkekler nezdinde hiçbir değeri kalmamış
durumdaydı. İslam onur ve saygınlık kazandırdı kadınlara, erkeklerle eşdeğer kıldı
onları. İslam’ın kadınlara lütfü, erkeklere lütfundan fazladır. -Her milletin -
erkeklerinin o millet üzerinde hakkı vardır - ama - kadınların daha fazla hakkı
vardır - çünkü -yiğit ve cesur insanları büyüten, terbiye edip yetiştiren, kadınlardır!
Kur'an-ı Kerim "insan yetiştirici" dir, kadınlar da insan yetiştiricidirler! Kadınların
vazifesi insan yetiştirmektir zaten. İnsan yetiştirici kadınlar milletlerin elinden
alınacak olursa milletler yıkılır, izmihlale uğrarlar, çöküverir, yenilirler, yok olur
giderler. Milletleri takviye eden, cesurlaştıran, kadınlardır. Sadr-ı İslam’da kadınlar
erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı. Kadının makamı pek ulvi ve yüce bir
makamdır, üst makamdır. Kadınlar İslam’da pek üstün bir konumdadırlar. Biz
gördük bunu, şimdi de görmekteyiz; kadınlar, muhterem hanımlar erkeklerle omuz
omuza, hatta onlardan daha önde, kıtal saflarında durdular, çocuklarını verdiler,
gençlerini verdiler ve yiğitçe direndiler. Biz, kadının lâyık olduğu yüce insani
konumda bulunmasını istiyoruz, erkeklerin elinde, serseri ayyaş takımının elinde
oyuncak bebeğe dönüşmesini değil!.. Kadın, kendi alınyazısına bizzat müdahale
edebilmelidir; İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar oy kullanabilmelidirler; erkeklerin
nasıl oy hakkı varsa, kadınların da vardır! Kadınlar şu son dönemlerde akamete
uğratıldılar. Milletimize yapılan büyük ihanetlerden biri de insan gücümüzün
elimizden alınması oldu; genç elemanlarımızı geri düşürdüler, kadın gücümüzü geri
bıraktılar, kadınlarımızı mahvettiler, milletimize ihanet ettiler, oyuncak eşya haline
getirdiler kadınlarımızı, oyuncak bebeklere dönüştürdüler onları. Bizim
kadınlarımız yiğitti, kadınlarımız savaşçıydı... Bunlar - lâik şah rejimi -
kadınlarımızı arsızlaştırmak, haysiyetsizleştirmek istedilerse de -yapamadılar,
çünkü - Allah öyle olmasını istemedi. Kadına çok saygısızlıkta bulundu bunlar; bir
eşya, bir mal, bir meta gibi elden ele düşürmek istediler kadını. İslam kadını
hayatın her boyutuna dâhil eder; tıpkı erkek gibi, İslam’da kadın da her boyutta
müdahildir. -Mesela -erkek nasıl fesattan uzak durmakla mükellefse kadın da
fesattan uzak durmakla mükelleftir. Kadınlar herze gençlerin oyuncağı
olmamalıdırlar, kadınlar kendilerini değersizleştirmemeli ve Allah korusun,
süslenip püslenip dışarı çıkarak ahlaksız insanlara kendilerini teşhir etmemelidirler.
Kadınlar - da - insan olmalıdır, kadınların takvası olmalıdır. Kadınların keramet
makamları vardır, pek üstündürler, kadının hür iradesi vardır, tıpkı erkeklerin hür
iradesi olduğu gibi!
Allah Teâlâ sizleri keramet ve üstün bir değerle yaratmıştır, sizi hür
yaratmıştır. Allah Tealâ, erkeklerin bozulmaması için nasıl birtakım had ve
hudutlar tayin ederek onları kısıtlamışsa kadınlar için de aynı şeyi yapmıştır. Hepsi
sizin iyiliğiniz içindir; İslam kanunlarının tamamı toplumun hayrı içindir. Kadınları
ahlaksız erkeklerle kötü gençlerin oyuncağı haline getirmek isteyenler haindirler,
hıyanetkârdırlar. Kadınlar aldanmamalıdırlar; kadının süslenip püslenerek,
başörtüsüz, açık - saçık halde dışarı çıkmasının kadınlığın bir gereği olduğunu
zannetmemelidirler. Kadınlığın gereği bu değildir; olsa olsa kukla oyunudur bu,
kadınlığın gereği değil! Kadın dediğin yiğit olmalıdır, kadın, memleketin hayati
mukadderatına müdahalede bulunabilmelidir. Kadın "insan - yetiştirici" dir, kadın
'insan eğiticisi' dir.
Allah Teâlâ siz İran kadınları ve siz Kum kadınlarını kötü insanların, gerçekte
hayvan olan o tiplerin şerrinden korusun. Bugüne kadar hareketin içinde yer alıp
harekete katılarak bu zaferde nasıl pay sahibi olduysanız, şimdi de katılmalı ve
gerektiğinde hemen harekete geçip kıyam etmelisiniz. Memleket sizin ve sizdendir
artık inşaallah; ecnebilerin eli kesildi memleketten, rüşvetçilerle çapulcuların eli
kesildi artık, gitti onlar; memleket sizin artık, siz kurmalısınız memleketi şimdi.
Bütün Iran milleti, ister erkekler ister hanımlar olsun, bütün millet hep birlikte
düzeltmelidir bize bırakılan bu yıkıntıyı. Sadece erkekler olmaz, kadın erkek,
birlikte düzeltip yeniden kurmalıdır bu harabeyi. Kadınlar daha evliliğin başında,
yani nikâh sırasında, ne şeriata ne kendi onurlarına ters düşmeyecek bazı şartlar
belirleyebilirler; - mesela - nikâh sırasında "erkeğin ahlâkı bozuk olursa, eşine iyi
davranmazsa, geçimsizlik ederse ben ondan boşanabilirim" diyerek kendini kendi
boşanma vekili olarak tayin edebilir. İslam, kadınlara - da bu - hakkı tanımıştır.
Eğer İslam, kadın ve erkek için birtakım mahdudiyetler belirlemişse, hep sizin
hayrınız içindir bunlar. Bütün İslam hükümleri; ister hakları artırıcı, ister kısıtlayıcı
olsun, bütün İslam hükümleri hep sizin yararınıza olması içindir, hepsi de sizin
hayrınıza olan şeylerdir. Erkeğe nasıl boşanma hakkı vermişse; size de "şöyle şöyle
olur veya şöyle şöyle davranacak olursan ben kendi talak vekilim olurum - senden
boşanma hakkını elde etmiş olurum -" diye şart koşma hakkı vermiştir. Bu şartı -
erkek - kabul ettikten sonra, cayamaz artık; nikâh sırasında böyle bir şart
koşulduktan sonra erkek - kadını - kısıtlayamaz artık - yani mesela - karısına karşı
huysuzluk ve geçimsizlik gösteremez artık - aksi takdirde - bir erkek karısına karşı
kötü davranacak olursa İslam devletinde "bir daha böyle davranmaması" yolunda
ihtarda bulunulur ona, kabul etmez ise tazir eder, cezasını verirler, had vururlar
kendisine; - cezasını çekmeyi - kabul etmezse müçtehit boşanma hükmünü
veriverir. Yüce Rabbim hepinizi izzet, sağlık, afiyet, mutluluk, kâmil iman, doğru
eğitim, doğru kültür, saadetler ve bütün - olumlu - şeylere gark etsin inşaallah.
Selam sizlere ey kadınlar! Ey muhterem ve aziz hanımefendiler([96])(163) 15. 12.
1357
İmam Humeyni'nin -ks- Kum Şehri Kadınlarının Kendisini Ziyareti Sırasında
Onlara Yaptığı Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Ben Kum'dan gittim - götürüldüm - ama siz hanımlar ve beyler buradaydınız
ve birçok sıkıntılara katlanmak durumunda kaldınız. Gençleriniz yanınızdaydı o
sırada, ama şimdi geldiğimde onların acısı anne babalarının bağrını yaktığı gibi,
benim de bağrımı yakmakta. Feyziye Medresesi'nin([97]) duvarlarına asılan o
fotoğraflardaki gençler için, elimizden alınan o civan delikanlılarımız için Kum
halkına başsağlığı diliyorum, o yavruların dağını yüreğinde taşıyan analara
başsağlığı diliyorum.
Ülkemizin tamamı bunu yaşadı, elli küsur yıl boyunca memleketimizin dört
bir yanında sıkıntı, baskı ve ecnebilere bağımlılık yaşandı. Bu baba-
oğlun([98])ülkemizi ne hale getirdiğini bir, Allah bilir.... Allah bilir ya, tarih boyunca
bunlar gibi ihanet eden olmadı İran'a. İkibinbeşyüz yıl veya daha fazla süre
boyunca İran'da gelmiş geçmiş bütün krallar şahlar hep haindi, - millete - ihanet etti
hepsi de, hatta iyileri bile hıyanetkârdı aslında, ama hiçbirinin ihaneti bu ikisininki
kadar değildi. Bunların kendi ülkelerine ne ihanetlerde bulunduklarını bir Allah
bilir; bunların işlediği cinayetler çok fazlaydı, hıyanetleriyse cinayetlerinden de
fazlaydı! Rıza Han dönemini çoğunuz bilmez - hatırlamaz - belki; biz ne sahneler
gördük o zaman... Şu Kum'da, şu Kum'un muhterem hanımlarına, bütün şehirlerde
muhterem hanımlara neler etmediler... Ona - Rıza Han'a -öğretenlerin - ecnebi akıl
hocalarının - işiydi bu, kıyafet devrimi adı altında kadınlarımızın tesettürlerini zorla
açtılar, İslam’ı ayaklar altına aldılar, müminlerin onurunu çiğnediler,
kadınlarımızın haysiyet ve onurunu çiğnediler alabildiğine... Onun memurları
kadınlarımıza neler etmediler ki... Örtülerine.... O şekilde hem de... Ne kadar çarşaf
ve başörtüsü yağmalandı - kalleşçe - bunlara bizzat şahittik biz; onun oğlunun -
Muhammed Rıza Şah - "büyük medeniyet" (!) adı altında bu memlekete neler
ettiğine de bizzat sizler şahit oldunuz ....
Bunların bu memleketi nasıl sattığını ve bu memlekete neler ettiğini tasavvur
dahi edemezsiniz... Bunların ne cinayetler işlediğini, ne kadar ihanetlerde
bulunduklarını bilemeyiz biz. Bunların daha nerelerde servet biriktirdiğini
bilmiyoruz biz. Şimdiye kadar açıklanan miktarların tam rakam olup olmadığı da
belli değil; İsviçre, Amerika, İngiltere ve diğer bankalarda daha ne kadar -
servetleri - olduğu belli değil. En son 23 milyar dolar götürdüğünü - yurtdışına
çıkardığını - söylüyorlar; daha önce ne kadar götürdüğünü ise bilmiyoruz!
Babasının - Rıza Han - zamanında dünya savaşı patlak verip de müttefikler -
Rıza Han'ı tahttan indirip Moris Adası'na - sürgün edince, mücevher toplamaya
başladı, bavullar dolusu mücevherleri alıp gitti. Bize anlatıldığına göre; gemiye
binmiş, - gitmeye hazırlanıyormuş ki -içine hayvanların bindirildiği bir başka
gemiyi yedeğe almışlar ve hayvandan daha beter olan o habise "öteki gemiye geç
bakalım!" demişler. "Ya bavullar?!" diye sorunca 'Bavullar dursun hele, onlar daha
sonra ..." demişler, daha sonra da bavulları İngiltere’ye götürüp yemişler ([99])!..
Bunun([100]) zamanında da her şeyimizi götürdüler, bütün haysiyet ve
onurumuzu - yağmalayıp - götürdüler; insan ve eleman gücümüze verdikleri kadar
maddi gücümüze zarar vermediler. İnsanlarımızın ilerleyip gelişmesini engellediler,
fuhuş merkezleri açtılar, kumarhaneler açtılar, batakhaneler açıp gençlerimizi
oralara iterek oyaladılar, kendi kaderlerine kayıtsız kalmalarına sebep oldular,
bunların zamanında -gençlerimiz - uyuşturuculara müptela edildi; uyuşup
kalmaları, kendi kaderlerine lakayt olmaları için... Ama Allah Tebarek ve Teâlâ -
İslami -hareketin doruğa ulaştığı şu son iki yılda / tabii asıl başlangıç 15
Hordad'dı ([101]), size yardım etti([102]). Siz hanımlar, ön safta olduğunuzu
ispatladınız, erkeklerden daha önde olduğunuzu gösterdiniz. Erkekler sizden ilham
aldılar; Iran erkekleri, İran'ın kadınlarından ibret aldılar, kadınlardan ders aldılar;
Kum erkekleri de siz muhterem hanımlardan ibret aldılar, siz ders verdiniz onlara,
siz eğittiniz onları, hareketin ön safındasınız siz.
İslam size o kadar saygılıdır ki; erkeklere bunca değil... İslam sizi kurtarmak
ister, İslam, bunların sizi dönüştürmeye çalıştığı oyuncak bebek vaziyetinden
kurtarmak ister sizi. İslam sizi mükemmel birer insan olarak eğitmek istemektedir
ki, sizler de mükemmel insanlar yetiştirebilesiniz.
Bu harekete katıldığınız için hepinize müteşekkirim ben; bu harekete katılan
ve bu yolda azizlerini kaybeden anaların acılarını paylaşıyor ve verdikleri şehidler
için Allah Tebarek ve Teâlâ’dan rahmet diliyorum, Allah'ın rahmeti hepinizin
üzerine olsun. Allah Teâlâ hepinizi mesut kılsın. Allah Teâlâ hepinizi en
mükemmel gayeye ulaştırsın.
Hepinizin oy kullanması gerekiyor, "İslam Cumhuriyeti" ne oy verin; ne bir
kelime eksik, ne bir kelime fazla! Sizin de oy vermeniz gerekir tabi, başkalarıyla
farkınız yok ki sizin, hatta erkeklerden daha önce gelirsiniz siz - zira - erkekler
sizin ellerinizde büyüdüler, erkekleri yetiştiren sizlersiniz, kendi kıymetinizi bilin!
İslam, sizin kıymetinizi bilmektedir.
Bu referandum ve halkoylamasına hepiniz katılın ve İslam Cumhuriyeti'ne
oyunuzu verin.
Ümit ederim ki bir İslam cumhuriyeti, bir İslami adalet düzeni ve âdil bir
devlet kurulur da memleketimizi bu müşkülatlardan kurtarıverir, ecnebilerin
ellerinin bir daha bu ülkeye uzanmasına izin vermez, hepinizin bağımsızlık ve
hürriyetini garantiler - inşaallah - . Allah Tealâ, hepinize rahmet buyursun (164)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatih
17. 12. 1357
3. Fasıl
İNSAN EĞİTİMİ VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADIN VE AİLENİN
ROLÜ
- İslam, Aile Hayatının Bütün Boyutlarına Ciddiyetle Eğilir
- Çocukların Doğru Yetiştirilmesinde Annelerin Rolünün Önemi
- Anne Olmanın Onur Ve Önemi
- Çocukları Anneden Ayırmanın Olumsuz Etkileri
- Çocukların Sapmasını Önleme Yolunda Ailenin Önem Ve Vazifesi
- Aile Bireylerine İyi Davranma Yolunda Tavsiye
- Nesillerin Yetiştirilip Eğitilmesi Yolunda Kadın ve Ailenin Rolü
Üzerine İmam'ın -ks- Yaptığı Bazı Konuşmaların Tam Metni
İSLAM, AİLE HAYATININ BÜTÜN BOYUTLARINA
CİDDİYETLEEĞİLİR
Evvelâ: Şer'i ahkâm çeşitli kanun ve kuralları kapsar ve bunların bütünü, tam
ve küllî bir toplum düzeni oluşturur. Bu hukuk nizamı içinde, insanın ihtiyaç
duyabileceği her şey sağlanmıştır. Komşularla, yakınlarla, hemşerilerle ilişkiler,
özel hayat ve evlilik hayatından savaş, barış, başka milletlerle ilişkilere kadar, ceza
kanunlarından Ticaret, Sanayi ve Tarım Hukukuna kadar her şey her ihtiyaç konusu
düzenlenmiştir. Nikâh sözleşmesinin yapılması ve insanın ana rahmine
düşmesinden öncesi için kanunu vardır, nikâhın nasıl yapılması gerektiğini
düzenler, o dönemde ve nutfenin bağlandığı dönemde yiyecek bakımından ne gibi
şartlara uyulmak gerektiğini, süt çocuğu döneminde ana ve babanın ödevlerini,
çocuğun nasıl eğitilmesi gerektiğini, erkek ve kadının birbirine ve çocuklarına karşı
davranışlarının nasıl olacağını düzenler. Bütün bu aşama ve dönemler için ilke ve
kanunları vardır tâ ki «insan» meydana getirebilsin
"Velayet-i Fakih s: 21"
İhtilaf-ı rağbete - çocuğun, büyüyünce iyiliğe veya kötülüğe meyledip
etmemesine – yol açan şeylerden biri de nikâh adabına uymak, birleşmeyle ilgili
dini emirler ve birleşmenin özel zaman ve vakitlerini nazara almaktır; keza
hamilelik dönemi, süt verme yılları, eş seçimi ve çocuğa direkt kendi göğsünden
süt verecek kadının seçimi... vb. hususlarda İslam’ın emirleri vardır ki bütün
bunların, çocuğun cismî ve ruhî yapılanmasında fevkalâde dahli ve etkisi vardır:
aynı şekilde çocuğun büyüyüp yetiştiği ortam, kim tarafından eğitilip terbiye
edildiği; öğretmen, arkadaş, dost, öğrendiği ilim ve edindiği bilgi... vb. birçok
hususun - çocuğun cismî ve ruhî yapısının oluşmasında - fevkalâde etki ve tesiri
vardır ki bir kısmı bilfiil müşahede de edilebilen bu etkenlerin tamamını burada
saymak mümkün değil...
İstemek ve Azmetmek (Talep ve irade s: 148)
İslam, daha dünyaya gelmesinden önce bireyin hayatının mayasını yoğurmuş,
programını belirlemiştir, aile hayatına girdiğinde aile içinde nasıl bir sosyal hayat
sürdürmesi gerektiğini belirlemiştir; eğitim ve öğretime başlaması, sosyal hayata
adım atması, diğer milletler ve devletlerle ilişki... Bütün bunlar konusunda İslam’ın
belli program ve prensipleri vardır, mutahhar İslam şeriatında bütün bunlarla ilgili
yükümlülükler belirlenmiştir (165) 23. 8. 1344
İslam, ahlâki boyutlarda yetiştirmektedir insanı; hatta muaşerette bulunma
hususunda bile ... Kiminle muaşerette bulunuluyorsa, onunla ilgili ayrıca hükümleri
vardır İslam’ın. Bizzat insanın kendisine karşı -takınması gereken - tavır ve
yükümlülüklerine dair hükümler belirlenmiştir İslam’da; bireyin aile ilişkilerinin
ayrıca hüküm ve kuralları vardır, evladına karşı ilişkilerinin nasıl olması
gerektiğine dair ayrıca hükümler belirlenmiştir; komşularına, mahallelisine,
arkadaşına, vatandaşına, dindaşına, dinine karşı çıkanlara karşı tavır ve
sorumluluklarının neler ve nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam; hatta
bireyin ölümünden sonrasıyla ilgili hükümleri de belirlemiştir İslam. Esasen birey
daha dünyaya gelmeden öncesinden tutun da; -valideyninin - evlilik öncesine,
evliliğine, ana karnında bulunduğu zamanlara, çocukluğunda nasıl terbiye
edileceğine, biraz büyüyünce nasıl eğitileceğine; buluğ çağında, gençlik çağında ve
yaşlandığında neler yapması ve yapmaması gerektiğine; ölümü, mezara verilişi ve
nihayet kabir sonrasına varıncaya kadar bireyin hayatının her boyutu için gerekli
kural ve hükümleri belirlemiştir İslam (166) 6. 7. 1356
Bir de bireylerle ilgili başka hüküm ve kurallar vardır; birey daha dünyaya
gelmeden önce onun niteliğini belirleyecek - davranışlarla ilgili - hükümleri vardır
İslam’ın... Doğru, ahlâklı, terbiyeli ve dürüst bir bireyin dünyaya gelmesi için ...
Evlenmenin nasıl olması gerektiğine, karı koca ilişkileri, evlilik öncesinde eş
seçimi, evlilik olayı, eşlerin yekdiğeriyle muaşeretleri, hamilelik sırasında, bebeğe
süt verme sırasında, çocuğun annenin elinde büyüyüp yetiştirilmesinin gerektiği
dönemler, çocuğun ilköğrenimini alacağı öğretmenler ve bu dönem... Bütün
bunların İslam’da belirli kural ve hükümleri vardır, bir insanın yetişmesi ve
eğitilmesiyle ilgili - her safhada – İslam’ın - mükemmel -hüküm ve prensipleri
vardır (167) 18. 8. 1357
İslam’ın bir boyutu devlettir, yönetimle ilgilidir, idare ve siyasetle ilgilidir; bir
diğer boyutuysa şu insanoğlunu manevi açıdan eğitip yetiştirmektir gereğince; - bu
boyutta - bizzat bireyin kendisini muhatap alır İslam; "İnançların şöyle olmalı,
ahlâkın şöyle olmalı, davranışın prensiplerin şöyle olmalı, bu gibi hususlarda şöyle
şöyle olmalı" der bireye; bütün bunlarla ilgilenir İslam! Diğer toplumlarda - İslâmi
olmayan - diğer devlet türlerinde bu gibi şeylerle ilgilenilmez. Yani hiçbir devlet
gelip de bireye "evinde bulunduğun zaman şu şeyi yapma" demez asla; işin bu
kısmıyla ilgilenmez - hiçbir devlet sistemi - "kim evinde ne yaparsa yapsın!" der;
ama İslam sizin evde yalnız kaldığınız anlarda bile ilgilenir sizinle; nasıl
davranman gerektiğini, ahlâkının nasıl olması gerektiğini, aklî algı ve idraklerinin
nasıl olacağını, davranışlarının nasıl olması gerektiğini söyler sana; senin kendi
çocuğuna karşı ne tür bir ahlâki prensip ve davranış içinde olman gerektiğini,
çocuğun babaya karşı nasıl olması gerektiğini, babanın çocuğuna nasıl davranması
gerektiğini, çocuğun anneye karşı nasıl davranması gerektiğini, annenin çocuğuna
karşı nasıl olması gerektiğini, kardeşin kardeşe karşı nasıl olması gerektiğini,
bütünüyle aile fertlerinin yekdiğerine - ve bütüne -karşı nasıl olması gerektiğini, bu
ailenin diğer ailelerle nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam; bütün bunlara
önem verilmiştir İslam’da, İslam’ın bütün bunlara dair kural ve adabı
vardır. (168) 21. 8. 1357
İslam da, herkesin olan bir dindir; yani bütün insanları, - Allah'ın -istediği
şekilde eğitip yetiştirmek için gelmiştir İslam; insanı âdilâne bir hâle sokabilmek,
bir insanın diğerine karşı zerrece, hatta bir toplu iğnenin ucu kadar dahi
zulmetmeyeceği bir şekilde yetişmesi ve kendi çocuğuna zulümde bulunmayacak,
kendi hanımına haksızlık etmeyecek; - hanımsa - kocasına zulmetmeyecek, iki
kardeşin veya iki arkadaşın yekdiğerine zulümde bulunmayacak bir olgunluk ve
duruma gelmesini sağlamak için gelmiştir İslam. Kelimenin tam anlamıyla âdil ve
"insanlaşmış "olan; hem akli durumu, hem nefsi durumu, hem dış görünüşüyle"
insanlaşmış "bulunan, insanca bir edeple edeplenmiş insanlar yetiştirmek için
gelmiştir İslam; - evet, İslam’ın - gayesi bunları gerçekleştirmektir (169) 21. 8.
1357
Biz, daha ilk baştan insanları yetiştirirken, insani olgunluk ve kemale doğru
götüren ve o cihette yetiştiren böyle - İslam gibi - bir okul istiyoruz işte. Bakın
bakalım; bir "insan" yetiştirebilmek için; onun ana -babasının evlenmesinden
öncesinden işe başlayarak ilgili direktifleri vermeye koyulan başkaca bir okul veya
ideoloji var mı şu dünyada? Mevcut bütün okul ve ekoller, yerküre üzerinde
yürümekte olan - ve artık büyümüş - gelişkin insanlarla ilgilenmekte ve sadece
büyükleri muhatap almaktadır. İslam ise daha evlilik başlamadan önce insana nasıl
bir eş seçmesi gerektiğini söylemektedir; eş seçimini bile söylemektedir yani.
Neden? Bu karı kocadan "insan" veya "insanlar" üreyecektir de, ondan! Bu ikisi,
bir bireyin "başlangıcı" dırlar, İslam bunların topluma vereceği bireyin salih bir
birey ve doğru bir insan olmasını istemektedir. Bunlar daha evlenmeden önce
kadının nasıl olması gerektiğini, erkeğin nasıl bir erkek olması gerektiğini, her
birinin ahlakının ve davranışlarının nasıl olması gerektiğini, nasıl bir ailede
yetişmiş olması gerektiğini; evlilik gerçekleştikten sonra bu eşlerin birbirlerine
nasıl davranmaları ve ne tür ilişki kurmaları gerektiğini, birleşmenin adap ve
prensipleri, hamilelik döneminin adabı, doğum adabı, bebeğin bakımı ve çocuk
büyütmenin adabı... vb'nin nasıl olması gerektiğini hep belirlemiştir İslam. Bütün
bunlar, bu iki kişiden dünyaya gelecek ve topluma mal olacak olan bireyin sâlih ve
dürüst bir birey olabilmesi içindir; -çünkü ancak - böylelikle dünyada salahiyet ve
doğruluk egemen olabilecektir. İslam budur işte; "insan" yaratmak istemektedir
İslam! Bu nedenledir ki evlilik öncesinden işe başlamıştır, şöyle yap, böyle
yap demiştir; dereken, çocuk dünyaya gelip de süt emmeye başlayınca ona süt
verildiği sırada ne yapılması gerektiği, anne babanın bu çocuğu nasıl yetiştirip ona
nasıl davranması gerektiği, okul çağı gelip de ilkokula gittiğinde nasıl olacağı,
okulda nasıl davranılması, liseye gittiğinde orada nasıl davranılması, öğretmenlerin
nasıl insanlar olması gerektiği, çocukları eğitenlerin kimler olması gerektiğini hep
belirlemiştir İslam; birey artık tamamen büyüyüp de bağımsız bir ferd olunca kendi
kendisini - sürekli - yetiştirmek durumu başlar bu sefer, nasıl olması, neler
yapması, neler yapmaması gerektiğini söyler İslam ona. Bütün bunlar, topluma mal
olacak fertlerin salih ve dürüst insanlar olmasını sağlayabilmek içindir. (170) 10.
10. 1357
İslam’ın insaniyet boyutunu mütalaa ettiğinizde onun her şeyi inceden inceye
hesaplamış ve gerekli bütün prensip ve kuralları belirlemiş olduğunu görürsünüz.
Birey daha dünyaya gelmeden önce, daha anne babası evlenmeden önce onun - bu
tohumun - nasıl yetişmesi gerektiği konusunda planlan - programları vardır
İslam’ın. Eş olarak seçilecek erkeğin, eş olarak seçilecek kadının nasıl seçileceğine,
evliliğin nasıl olacağına, bu işin usul ve adabının neler olduğuna, birleşme sırasında
hangi usul ve adaba göre davranılması gerektiğine, hamilelik döneminin ne gibi
kuralları olduğuna hep dikkat etmiş, bütün bunları belirlemiştir İslam. Tıpkı tarlaya
tohum ekecek bir çiftçi gibi itinalı ve dikkatlidir; toprağın iyi toprak olmasına,
suyun sağlam su olmasına, zamanında verilmesine özen gösterir; bu merhaleden
sonraki hükümleri bitkinin özenle yetiştirilmesi, iyi eğitilmesiyle ilgilidir. İslam
insanın gereğince eğitilip yetiştirilmesi işine; henüz onun anne babası evlenmeden
önce başlar, tohumun ekileceği arazinin sağlam ve temiz olması gerekir İslam
nazarında; seçilecek eşin dürüst, doğru ve insanî haslet ve melekelere sahip
olmasını vurgular. Sonra da, bebeğin dünyaya gelişine kadarki -hamilelik dönemi -
süreciyle ilgili kuralları vardır, hamilelik, doğum, süt çağı, anne tarafından eğitim,
baba tarafından eğitim ve bunları izleyen diğer eğitimler, insanoğlunun düzenlediği
kanun ve kuralların hiçbiri bu boyutları ele almış değildir, sadece peygamberlere
mahsus bir şeydir bu(171) 14. 11. 1357
Biliniz ki İslam’ın her şeyi vardır; yani kadınla erkek arasında evliliğin vuku
bulmasının öncesinden, bireyin mezara girmesine kadar her şeyi öngörmüş, bireyle
ilgili her şeyin kural ve prensiplerini belirlemiştir. Tamamen ileri ve gelişmiş
kurallardır bunlar. Hem bu dünyada hem öbür dünyada - bireye - faydalı olacak ve
insanoğlunun saadetini temin edecek kural ve prensiplerdir bunlar. (172) 30. 11.
1357
İslam bir rejimdir, siyasi bir devlet yapısıdır. Diğer bütün rejimler gerekli
birçok noktaya önem vermemiş, ama İslam hiçbir noktayı ihmal etmemiştir; yani
İslam, insanı sahip olduğu bütün boyutlarıyla eğitir. -Mesela- insanın maddi boyutu
vardır; İslam onun bu boyutuyla ilgili kurallar belirlemiştir; insanın manevi boyutu
vardır ve İslam onun bu boyutuyla ilgili meseleleri de nazar-ı dikkate almıştır.
Hatta daha da ötesi, bundan da ötesini öngörür İslam; yani ana baba henüz
evlenmeden önce erkeğin ne tür bir kadın ve kadının ne tür bir erkek seçmesi
gerektiğini söyler. Çünkü İslam’ın gayesi "insan" yetiştirmektir. Eşlerin ahlâki
durumunun, dini inanç ve akidelerinin nasıl olması gerektiğini belirler İslam. Bir
çiftçi toprağa tohum etmek istiyorsa önce tarlasının durumuna dikkat eder,
tohumun bu tarlada nasıl yetişeceğini hesaplar; ektiği bitki yeşerince ona nelerin
zarar verebileceğini önceden düşünerek giderip ortadan kaldırır onları; mahsulü
iyice olgunlaşıp da dermeye müsait çağa gelinceye kadar çiftçi bu dikkat, özen ve
itinayı göstermek zorundadır. İslam da insana aynı şekilde davranmıştır; yani tıpkı
bir ekini ekip de mahsul almak isteyen çiftçi gibi ekinden öncesinden başlar
tedbirlerini almaya, "anne baba nasıl olmalı, evlilik nasıl, eşler ne tür insanlar
olmalı?" der. Bunun nedeni işin akıbetini ve sonunu düşündüğü içindir; yani mesela
anne veya babanın ahlakı bozuk olur veya insanlık dışı davranışlarda bulunursa
genetik olarak çocuğa da geçecektir, bu nedenledir ki İslam tıpkı çok dikkatli ve
emektar çiftçi gibi işin ta başından, evlilik öncesinden itibaren itina gösterir
meseleye, ne tür bir insanın eş olarak seçileceğine dikkat eder, evliliğe, evlilikte
nasıl bir eğitim olması gerektiğine, birleşme olayında riayet olunması gereken usul
ve adâb ki bunlar pek dakik ve teferruatlıdır, sonra hamilelik dönemi geliyor,
bunun da pek çok adabı var, ardından bebeğe süt verme dönemi, bunun da pek çok
adabı var, sonra annenin ve sonra da babanın çocuğu nasıl eğitmesi gerektiğiyle
ilgili prensipler, ardından okulla ilgili adâb, toplumla ilgili adâb vardır... Yani
bebeğin dünyaya gelmesinden önce başlayarak toplum içinde müstakil mükemmel
bir fert oluşuna kadar bütün safhalarla ilgili belirli usul ve prensipleri vardır
İslam’ın. Dünyadaki diğer devletlerin, diğer rejimlerin - ise - bu gibi şeylere hiç
aldırdığı yoktur; onlar için tek önemli olan şey, başında bulundukları toplumda,
kendi menfaatleri için düzen ve asayişi sağlamaktır ki böylece halkı rahatça
yağmalayabilsinler. Çok iyi ve âdil olanları için de bu gibi şeyler önemli değildir,
öyle rejimler için - tek önemli olan kendi sosyal meselelerine biraz çeki düzen
verebilmektir, hepsi bu! Çocuğun sonuna kadar nasıl olacağı, eğitimin sonuna
kadar nasıl olacağı, hamilelik ve süt çağının nasıl olması gerektiği - gibi meseleler -
esasen diğer rejimlerde İslam böyle bir dindir işte; insan büyüdükten sonra kendi
kardeşiyle muaşereti, anne babasıyla muaşereti, anne ve babanın ona karşı
muaşereti, bunların - ailenin - komşularla muaşereti, hemşerileriyle muaşereti,
dindaşlarıyla muaşereti, - o ülkenin - yabancılarla muaşereti... vb. hep vardır
İslam’da, İslam öyle bir devlet düzenidir ki bir ciheti siyasi hükümettir, bir diğer
cihetiyse manevi hükümet. Yani insanın iki boyutu vardır, iki hali vardır, iki yüzü
vardır; bunlardan biri maddidir. İnsanın bu maddi boyutunun bütün hususları için
belli hüküm ve kurallar vardır İslam’da. İnsanın bir de manevî yüzü ve boyutu
vardır ki diğer rejimlerde söz konusu dahi değildir; insanın, Allah'tan başka
kimsenin bilemeyeceği bir mertebeye yetişebilmesini sağlayacak şekilde bir manevi
ve ahlâki eğitim ve terbiyeden geçmesi o rejimlerde mevzuu - bahis değildir. Oysa
ki İslam, bu boyutu ve bu yüzüyle de ilgilenir insanın; insanoğlunun elinden tutup
Melekût-i Alâ’ya doğru götürmektedir onu. Diğer rejimler ise böyle
değildir (173)30. 11. 1357
Dinler, insanoğlunun bütün boyutlarıyla ilgilenirler. İnsanın dünyaya
gelmesinden önce hatta... Daha çocuk dünyaya gelmeden. Nasıl bir evlilik olmalı,
eşler nasıl olmalı, evlilik şartları nedir, nasıl bir kadını eş olarak seçmeli, kadın
nasıl bir erkeği koca olarak seçmeli? Evlilik bu, bir "insan" in meydana gelmesi
için bir ekim olayı var... Yani evlilik öncesinden başlayarak ilgilenir insanla; daha
evlilik vuku bulmadan önce, dünyaya gelecek çocuğun hem fiziki hem ruhi ve
ahlaki sağlığı için tedbir alır, bu gibi şeyleri önceden öngörür din. Evlilik şartları,
hangi şartlar altında evlenileceği. Sonra hamilelik olayı geliyor, hamilelikten önce
birleşme olayı var; birleşmenin şartları, birleşmenin prensip ve hükümleri, nasıl
olacağı, hamilelik sırasında annenin neleri yemesinin iyi olacağı, neleri yememesi
ve yapmaması gerektiği, hamilelik sırasında annenin yaşam şekli nasıl olmalı;
çocuk dünyaya geldikten sonra, ona süt verecek kadının kim olması gerektiği,
çocuğa bir sütanne süt verecekse eğer bu sütanne nasıl bir kadın olmalı, çocuğa
nasıl ve hangi vakitlerde süt vermeli, bunun şartları nasıl olacak? Anne çocuğa
nasıl bakmalı, nasıl eğitmeli, nasıl davranmalı? Annenin eğitiminden sonra - çocuk
biraz büyüdükten sonra - baba nasıl davranmalı ona? Bu çocuğun terbiye ve eğitimi
için bütünüyle aile nasıl davranmalı, çocuğu eğitip öğretecek öğretmen nasıl
olmalı, çocuğun - ev dışındaki - muhiti ve içinde yaşadığı toplum nasıl bir toplum
olmalı?.. Bütün bunlar - la ilgilenir İslam, çünkü bunlar - dünyaya gelecek çocuğun
ileride terbiyeli, dürüst ve nefsine hâkim bir insan olmasını sağlamak
içindir. (174) 24. 2. 1358
İslam her şeyle ilgilenir; sizin dünyaya gelmesinde vasıta olacağınız o bebeğin
doğru yetişmesi için daha siz evlenmeden öncesinden başlayarak plân ve
programlarını hazırlamıştır İslam: Nasıl bir kadın seçeceksin?
Nasıl bir erkek seçeceksin, erkek nasıl biri olmalı, kadın nasıl biri olmalı?.. -
Bütün bunları belirler İslam - çünkü dünyaya gelen bu insan tıpkı bir bitki gibi
özenle bakılıp yetiştirilecektir; olgunlaşacaktır. Tıpkı bir tohumu ekmek isteyen
çiftçi gibi, toprağın nasıl olduğuna, gübrenin nasıl olduğuna, ne zaman su
verileceğine... vb. özen gösterir İslam. İnsan da böyledir - bir tohum - işte, ekimden
önce tarlanın toprağına bakmalıdır, nasıl bir topraktır, tohumu ekecek olan nasıl biri
olmalıdır? İslam bütün bu boyutları halletmek, yoluna koymak ister, - çünkü - insan
yetiştirmek istemektedir İslam, adam yetiştirmek istemektedir! (175) 31. 2. 1358
İslam kanunları, siz daha evlenmeden önce bu evlilik için belli plân ve
programlar tayin etmiştir, çünkü bu yolla bir "insan" gelecektir dünyaya, "adam"
yetişmesi gerekmektedir. Bu nedenle evlilik öncesinden başlar –İslam’ın
programları - Mesela - diyelim ki - şimdi siz evlenmek istiyorsunuz... Dünyadaki
kanunlardan hiçbiri sizin bu evliliği nasıl yapacağınızla ilgilenmez, nasıl
evlenirseniz evlenin, yeter ki bu evlenme resmen kayda geçmiş olsun, gerisi size
kalıyor artık. İslam ise siz evlenmeden önce bu işe el atıyor. Çünkü bu evliliğe "bir
insanın dünyaya gelişi" şeklinde bakmaktadır İslam. Bu çocuğun doğru bir şekilde
oluşması ve yetişmesi gerekmektedir. Tıpkı bir çiftçi gibi şefkatli ve ülfetlidir
İslam; işin başından itibaren tarımın iyi olmasına, tarlanın iyi bir tarla olmasına,
suyun salih ve iyi bir su olmasına, ekim ve tohumun iyi ve salih olmasına özen
gösterir İslam. Çünkü İslam "insan yetiştirici' dir, "insan" yetiştirmek istemektedir.
Siz daha evlenmeden önce devreye girer İslam; kadına nasıl bir erkek seçmesi
gerektiğini söyler, erkeğe nasıl bir kadın seçeceğini söyler, nasıl bir edebi olmalı...
Evlilik ve evlilik sırası, daha sonra gelen hamilelik olayı ve onu izleyen çocuk
bakımı vb.' ni hep programlamıştır İslam, çünkü İslam’ın gayesi "insan"
yetiştirmektir. Bu nedenle - daha işin başından beri, bu "bir insanın oluşumu"
olayına bilfiil katılır İslam, müdahale eder; dünyanın diğer bütün kanunlarının gafil
kaldığı, ihmal ettiği husustur bu, onların hiç mi hiç ilgilenmediği bu hususa İslam
pek itina gösterir. İslam, sizin bir sandık odasının içinde -yapayalnız - kalmanız
durumunda dahi - aykırı – hiçbir şey yapmayacak şekilde yetişmenizi ister.
Dünyadaki diğer kanun - ve ideolojiler - in tam tersine yani! Onların içeriyle ne işi
var ki!! "Evinin içinde ne yaparsan yap, beni ilgilendirmez. Sen evinden çıkıp
asayişi bozma da, evinin içinde canının istediği gibi davran, beni hiç
ilgilendirmez!" der onlar. İslam ise böyle demez, İslam insan yetiştirmek ister,
insanoğlunu öyle yetiştirmek ister ki, bir sandık odasında - yalnız - kaldığı vakit
veya evinde yalnız kaldığı zamanlarda da tıpkı dışarıda, cadde sokakta olduğu gibi
davransın; yalnız kaldığında dilediğini yapacak, sadece dışarıya çıktığında - toplum
içinde - dilediğini yapamayacak şekilde değil! Bir sandık odasında olduğu zaman
da tıpkı dışarıda, toplumda olduğu gibi davranabilmeli, her iki durumda da aynı
adam olmalıdır. İslam insan yetiştirmek istemektedir; her hal ve durumda "insan"
olabilecek bir insan. (176) 20. 3. 1358
Enbiya okulundan başka hiçbir okul erkeğin hangi kadım seçeceğine, kadının
- evlilikte - ne tür bir erkeği seçeceğine karışmaz, onlar için hiç önemi yoktur sizin
evlilik için nasıl bir kadın veya erkek seçeceğiniz hususunun. Hamilelik günlerinde
bebeğin annesinin neler yapması gerektiği, süt vereceği zaman neler yapması,
çocuğun bakımını annenin üstlendiği zamanlarda annenin nasıl davranması, ne gibi
vazifeleri olduğu, babanın eğitim dönemi geldiğinde onun ne tür vazifeleri olduğu
gibi hususlar onların kanunlarında kesinlikle öngörülmemiştir. Peygamber rejimleri
dışındaki beşeri rejimlerin maddeci kanunlarında bu gibi mevzuların zerrece önemi
yoktur ve kesinlikle öngörülmemiştir. Onlar ancak birey büyüyüp de toplumun
içine - bağımsız olarak -girdikten sonra onun yol açabileceği bozuk davranışları
önlemeye çalışırlar; tabii sadece asayişi tehdit eden davranışları! Yoksa içip
serserilik etmek ve işrette bulunmak gibi şeylere zaten karışmazlar, hatta bunları
daha bir körüklerler. "İnsan" yetiştirmek, bireyi "adam" etmek gibi dertleri yoktur
onların. Onların nazarında insanın hayvandan tek farkı, onun doğada daha fazla
ilerlemiş olmasıdır; hayvan uçak yapamaz mesela, ama insan yapar! Hayvan doktor
olmaz ama insan doktor olur! Bu hususta sınır ise sadece maddidir, doğadır.
İnsanın her şeyiyle ilgilenen, insanın evlenmeden önceki hayatına itinayla
yaklaşarak bu evlilikten doğacak çocuğun iyi bir "insan" ve doğru bir "adam"
olabilmesi için ne tür bir kadın ve ne tür bir koca seçilmesi gerektiğini söyleyen bir
okul - İslam - niçin bunlara karışmaktadır sahi?
Mesele şudur: Bir tarlayı ekmek isteyen bir köylü veya çiftçi her şeyden önce
tarlanın nasıl bir tarla olduğuna bakar, ekeceği tohumun iyi olmasına özen gösterir,
sağlam bir buğday tohumu seçer; iyi bir bakım için ne gerekliyse yapar ki bu tarlayı
bayındır hale getirebilsin ve bir yarar sağlayabilsin! İslam da insana bu gözle bakar;
sahih ve doğru bir çocuğun dünyaya gelebilmesi için, evlenecek eşlerin nasıl
insanlar olması gerektiğine, bu evlilikten bir "insan" in oluşabilmesi için - meselâ -
evlenilecek kadının - veya erkeğin - ne tür bir kadın - veya erkek -olması
gerektiğine bakar. Sonra da meselenin prensip ve usullerini belirler, bu izdivacın
hangi prensipler etrafında yapılacağını söyler, birleşmenin nasıl olması gerektiğini,
uyulması gereken kural ve prensiplerin ne olduğunu, hamilelik günlerinin ne tür
kuralları olduğu, süt verme döneminin adabını hep belirler. Bütün bunların nedeni,
en yücesini İslam’ın teşkil ettiği tevhidi okulların hep "insan" yetiştirebilmek için
gelmiş olmasıdır. Hayvani çerçeveyi aşmayan ve hayvani gayelere yönelik, ama
diğer hayvanlardan biraz daha ileri birtakım algılamalara sahip bir hayvan
yetiştirmek için değil, insan yetiştirmek için gelmişlerdir. (177) 13. 4. 1358
Gelsinler, baksınlar - bakalım - , İslam ne diyor; dünyaya gelecek çocuğun iyi
bir çocuk olabilmesi için evlenmek istediği andan itibaren bireyle birlikte
olmaktadır; daha sonra annesinin ellerindeyken de öyle, sonra ilkokulunda da öyle,
baştan sona kadar hep böyle - bireyle birliktedir - İslam doğruluk yoluna hidayet
etmek istemektedir sizi (178) 15. 4. 1359
ÇOCUKLARIN DOĞRU YETİŞTİRİLMESİNDE ANNELERİN ROLÜNÜN
ÖNEMİ
Amellerinizin doğru amel olmasına, kıyamınızın Allah için olmasına,
amellerinizin Allah için olmasına dikkat gösterin. Hanginizin çocuğu varsa iyi
yetiştirsin, ilâhi terbiyeyle yetiştirsin çocuğunu. (179) 19. 11. 1357
Bu harekette kadınların erkeklerden daha fazla payı var. Cesur ve yiğit
erkekler kadınların elinde yetişmektedir. Kur'an-ı Kerim "insan yetiştirici" dir;
kadınlar da "insan yetiştirici" dirler. (180) 15. 12. 1357
Sizin ellerinizde mükemmel insanların yetişebilmesi için İslam sizleri birer
mükemmel insan olarak yetiştirmek istemektedir. (181) 17. 12. 1357
Erkekler sizin ellerinizde büyüdüler; erkekleri sizler yetiştirdiniz, kendi
kıymetinizi bilin; İslam sizin kıymetinizi bilmektedir. (182) 17. 12. 1357
Sizler İslam’a hizmette bulundunuz, bundan sonra da hizmet edeceksiniz
inşaallah. Sizler aslan erkeklerle kadınlar yetiştiriyorsunuz İran'da. Sizin elleriniz
ismet, iffet ve azamet elleridir. Sizler, evlatlarınızı iyi yetiştirmekle yükümlüsünüz,
İslâmi şekilde yetiştirmekle yükümlüsünüz, insani ve mücahid olarak yetiştirmekle
yükümlüsünüz. Sizin ve toplumun diğer bütün kesimlerinin mücahedeleri sayesinde
bu hareketi buraya kadar getirerek İslam Cumhuriyeti'ni ilan ettik (183) 17. 1. 1358
Büyük erkeklerle kadınlar sizin ellerinizde yetişiyor. Siz yetiştirmektesiniz
büyük erkeklerle büyük kadınları. Bu milletin azizleri, desteğisiniz siz. Tahsil ve
okumaya çok önem verin ki ahlâki ve amelî erdem ve faziletlerle donanasınız.
Memleketimizin geleceği için güçlü gençler yetiştirin. Sizin elleriniz, büyük
gençler yetiştirmesi gereken bir okuldur. Siz fazilet ve erdem elde edin ki sizin
ellerinizde yetişen çocuklarınız da sizden fazilet ve erdem kazanabilsinler (184) 21.
1. 1358
İslam’ın sizden istediği mana, çocuklarınızı iyi bir ahlâki yapıyla terbiye
etmeniz ve ellerinizde büyüttüğünüz bu İslâmi çocukların nuruyla ellerinizi
münevver - nurlu - hale getirmenizdir, - zira - bunlar İslam’ın evlatlarıdırlar ve
bundan böyle İslam’ın ve kendi memleketinizin mukadderatı bunların elindedir
artık. (185) 20. 2. 1358
Sizin elinizde büyüyen bu çocukların davranış ve eylemlerinden de siz
sorumlusunuz; nitekim iyi bir çocuk yetiştirecek olursanız bir milletin saadetini
temin edenin - gelecekte - bizzat o çocuk olması pekâlâ muhtemeldir. Allah
göstermesin kötü bir çocuğun sizin elinizde yetişmesi halindeyse, toplumda - onun
vasıtasıyla - bir fesat oluşması da mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin; kimi zaman
bir çocuk - büyüyüp de - topluma girdiğinde toplumun başına geçebilmekte ve
toplumu fesada çekmesi pekâlâ mümkün olmaktadır. (186) 23. 2. 1358
Siz hanımların elinde başlamalıdır bu iş; çocukların yetiştirilmesi işi -onlar -
sizin ellerinizdeyken başlamalıdır, doğru bir İslami terbiye... Çünkü sizin
yanınızda, sizin elinizde yetişmekte olan çocuğun gözü kulağı pür dikkat size
yöneliktir, sizin sözleriniz ve davranışlarınıza dikkat kesilmiştir o. Sizden yalan
duymasın, o da yalancı oluverir sonra!.. Annesinin yalan söylediğini, babasının
yalan söylediğini görürse o da yalancı oluverir sonra. Ama eğer annesinin doğru
olduğunu, babasının dürüst bir insan olduğunu görecek olursa o da doğru ve dürüst
- bir insan - olarak yetişir. (187) 23. 2. 1358
Milletimizin uzun vadeli planı, geleceğe yönelik programı şu olmalıdır:
Eğitim ve öğretiminden sorumlu oldukları çocukları; çocuklarımızın anneleri,
babaları, öğretmenleri, yüksek öğretmenleri, yazarlar, konuşmacılar... Bunlar,
maneviyatı öğretsinler bu millete; maneviyatla aşina kılsınlar onları. (188) 3. 3.
1358
Hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin yardımlarının değerinden kat kat
fazladır. Allah Teâla sizleri korusun; Peygamberlerin mesleği olan "insan
yetiştirme yolunda" korusun sizleri. Hepinize selam olsun, hepinize rahmet
olsun. (189) 5. 3. 1358
Muhterem hanımlar! Hepiniz sorumlusunuz, hepimiz sorumluyuz! Çocukların
eğitiminden siz sorumlusunuz. Takva sahibi çocuklar yetiştirip terbiye ederek
topluma sunmakla mükellefsiniz siz. Çocukları yetiştirmek hepimizin vazifesidir,
ama sizin elinizde daha iyi yetişiyor onlar. Anneler, çocuklar için en mükemmel
okullardır.(190) 5. 3. 1358
Öğretmen olduğunu söyleyen siz hanımların iki değerli mesleği var şimdi; siz
hanımlar pek değerli iki mesleğe sahipsiniz şimdi: Birisi, çocuk yetiştirmek ki bu
bütün mesleklerden üstündür. Topluma iyi bir çocuk kazandırabilirseniz sizin için
bütün kâinat - a sahip olmak - tan daha iyidir. Bir "insan" yetiştirebilirseniz bunun,
sizin için o kadar kıymeti vardır ki, anlatamam. O halde sizin bir mesleğiniz iyi
çocuklar yetiştirmenizdir. Anne kucağı "insan" ların yetiştiği yerdir; yani çocuğun
ilk terbiye ve eğitimi annesinin verdiği eğitim ve terbiyedir. Zira çocuğun annesine
duyduğu ilgi bütün diğer ilgilerinden fazladır; anneyle evlat arasındaki ilgiden daha
ileri bir ilgi ve yakınlık yoktur, çocuklar -eğitimi - annelerinden daha iyi alıyorlar;
annelerinden etkilendikleri kadar babalarından, öğretmenlerinden veya
üstatlarından etkilenmez çocuklar. (191) 21. 3. 1358
Allah Teâlâ, küçük çocukların eğitim ve yetişme odağı olan siz hanımları,
çocukları iyi yetiştirip eğitebilme yolunda sonuna kadar muvaffak etsin inşaallah;
eğitim ve yetişme, sizden, sizin elinizle başlamaktadır. İyi çocukların eğitilip
yetiştiği yer, hanımların elleridir. (192) 13. 4. 1358
Gençlerimiz ve bu nesildeki bu tâğuti yetişme ve terbiye; insani ve İslâmi bir
yetişme ve terbiyeye dönüşmelidir, bunun - annelerin elinde başlayıp
üniversitelerde ve daha yukarılarda mükemmel halini bulmasını ümit ederiz. Bir
milletin saadeti, o milletin kaderini elinde tutan baştakilerin tezkiye([103])olmasına
bağlıdır (193) 26. 4. 1358
Ana kucağı, çocuğun eğitilip yetiştiği en büyük okuldur. Çocuğun annesinden
duyup aldığı şey, öğretmenden duyup aldığından çok bambaşkadır. Çocuk,
öğretmenine oranla, annesinden daha iyi öğrenir; anne elinde, baba ve öğretmen
elinden daha iyi yetişir. -Ana oluş -insani bir vazifedir, ilahi bir vazifedir, çok
değerli bir iştir, "insan yetiştirmek" tir (194) 26. 5. 1358
Siz bacılar! Çocuklardan sorumlu olan sizler, onları insanca eğitmeye dikkat
edin. Bir topluluktan sorumlu olan, o topluluğu Allah yoluna, doğru yola yöneltsin,
ancak bu ilâhi doğru yoldur ki insanı noksanlıktan kemale, zulümattan nura
çıkarır(195) 20. 7. 1358
Allah Teâlâ’nın her şeyi kapsayıp kuşatan sonsuz - sınırsız rahmeti; er
meydanının siz korkusuz yiğitleri ve nurlu gecelerde nefsine karşı mücahede eden
sizleri temiz - iffetli - ellerinde büyütüp yetiştiren analarla babalara olsun! (196) 2.
1. 1361
Allah Teâlâ’nın rahmeti bu aslan yürekli gençleri yetiştiren o temiz o iffetli
ellere olsun (197) 20. 11. 1362
ANNE OLMANIN ONUR VE ÖNEMİ
Ana haklarının çoğunu saymak ve bu hakların çoğunu edâ edebilmek kabil
değildir, annenin çocuğa karşı bir gecesinin değeri, ahdine sadık bir babanın -
çocuğuna verdiği - yıllarından daha değerlidir, annenin nurlu bakışlarında parlayan
şefkat ve sevginin tecessümü Rabbulalemin'in şefkat ve rahmet bulutudur. Allah
Tebarek ve Tealâ anaların kalbini ve canını kendi rububiyetinin rahmet nuruyla
öylesine yoğurmuştur ki kimse tavsif edemez bunu, bizzat analardan başkası idrak
edemez bu durumu; keza nutfenin ana rahmine düşmesinden başlayarak hamilelik
dönemi boyunca, doğum, doğum sonrası... vb'den sonuna kadarki bütün
merhalelerin acı ve zahmetlerine katlanabilmesi analara Arş kadar tahammül
lütfedilmiş olması da Allah Teâla’nın sonsuz rahmetinden başka bir şey değildir.
Bu acılara babaların bir gece dahi tahammül edebilmesi imkânsızdır, - erkekler -
acizdirler böyle bir tahammülden esasen. Hadis-i şerifte geçen "cennet anaların
ayağının altındadır" buyruğu([104]) bir hakikattir. Hadiste böylesine lâtif ve zarif bir
şekilde beyan edilmiş olmasının nedeni de annelerin büyüklük ve azametini
vurgulamak içindir; keza çocukların, saadeti ve cenneti anaların ayaklan altında,
onların ayaklarının mübarek tozunda araması içindir; "onlara gösterdiğiniz hürmeti,
Allah Tealâ'ya kulluğun en yakın sebebi gibi görün; her şeyden münezzeh Hak
Tealâ’nın rıza ve hoşnutluğunda arayın" denilmek istenmektedir.
Rahmani Tecelliler s: 47
İslam, "insan" geliştirmek için gelmiştir. İslam’ın semavi kitabı olan Kur'an-ı
Mecid, insanın eğitim kitabıdır; insanı taşıdığı bütün boyutlarda - eğitir - ruhani,
cismani, siyasi, kültürel, sosyal, askerî... Bütün boyutlarda eğitir insanı. Bizlere
eğitimin yolunu göstermek için gelmiştir İslam; biz de elbette ki İslam’a göre eğitip
yetiştirmeliyiz gençlerimizi, kadınlarımızı... Kadınlarımız da çocuklarımızı eğitip
yetiştirsinler –İslam’a göre; büyüdüklerinde eğitip yetiştirsinler onları; ta ki İslam
ve insanlık için hizmette bulunan olgun birer insan haline gelinceye kadar -eğitip
yetiştirsinler onları.- (198) 22. 1. 1358
Eğitici olan ve kendi çocuklarını veya toplumu eğitmek isteyen sizler "Oku
Rabbinin adıyla!.."([105]) ayet-î şerifesine dikkat etmelisiniz. Eğitmek veya eğitilmek
istiyorsanız okuyun, Rabbinizin adıyla olsun bu okuma -mütalaa - nız, Allah'ı
nazar-ı dikkate alarak olsun, ilâhi eğitim ve terbiyeyle olsun. Bir insanın hem ilmi,
hem ilâhi eğitim ve terbiyesi olursa bu insan memleketi için faydalı olacaktır; böyle
bir eğitim ve öğretime sahip birinden memleket hiçbir zaman zarar göremez.
Memleketin gördüğü zararlar genellikle şu "terbiye edilip eğitilmemiş düşünürler"
den gelmektedir, "eğitimsiz öğretim" lerden kaynaklanmaktadır. İlim öğreniyorlar,
ama takvaları yok, kendilerini -batınlarını - eğitip terbiye etmemişler; bu nedenle de
- kolayca -ecnebilerin uşağı oluvermektedirler, bu nedenledir ki kendi
memleketlerini mahvedecek plânları yapabilmektedirler (199) 24. 1. 1358
Allah Teâlâ, küçük çocukların eğitim odağı olan siz hanımları, bu çocukları
iyi eğitme ve öğretme yolunda sonuna dek muvaffak kılsın inşaallah. Evet, eğitim
ve yetişme - olayı - sizin ellerinizden itibaren başlar, iyi çocuklar, ana elinde
yetişmektedirler. Sizin iyi eğittiğiniz bir çocuğun gelecekte pekâlâ - bir memleketi
kurtarması mümkündür. Çocukları iyi yetiştirip topluma sunmaya özen gösterin,
onlara verdiğiniz öğretim; eğitim ve terbiyeyle birlikte olsun. (200) 24. 1. 1358
Siz hanımların Allah Teâlâ indinde değeriniz var inşaallah; nefsinizi ve
ahlâkınızı kusursuzlaştırmaya çalışın, çocuklarınızı eğitip terbiye edin, İslâmi
şekilde eğitin onları (201) 20. 2. 1358
Sizin şu büyük mesuliyetiniz var: Henüz dünyaya gelmiş bulunan ve kolayca
eğitimi mümkün olan, - öğretileni - çok çabucak alabilen, iyiyi kötüyü hemencecik
alabilen çocuğunuzun amel ve fiillerinden de siz sorumlusunuz, nitekim iyi bir
çocuk yetiştirebilecek olursanız - gelecekte - o çocuğun bir milletin saadetini temin
edecek insan olması pekâlâ mümkündür. Sizin, Allah göstermesin, kötü bir çocuk
yetiştirmeniz halindeyse - onun vasıtasıyla - toplumda bir fesadın peydahlanması
da mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin: kimi zaman bir çocuk topluma girdiğinde -
büyüdüğünde - pekâlâ toplumun başına geçebilmekte ve toplumu fesada
sürüklemesi mümkün olabilmektedir (202) 23. 2. 1358
Anne olarak, çocuklarınızı iyi ahlaklı ve nefsine hâkim yetiştirmelisiniz,
öğretmen olarak da çocukları iyi ahlaklı ve nefsine hâkim olarak yetiştirmeniz ve
topluma doğru insanlar kazandırmanız gerekir, - böylece - bir toplumu doğru hale
getirin; Allah göstermesin, bunun aksi olacak olursa onların vebali de size
yüklenmiş olur. Nitekim -sizin yetiştirdiğiniz çocukların - iyi bir iş yapmaları
halinde, bu iyi işin başlangıç sebebi siz olduğunuzdan, sizin için de iyiliği vardır
bunun, ecri ve sevabı vardır. -ama- , Allah göstermesin, topluma kötü bir kesim
kazandırırsanız ve onlar da gidip kötü şeyler - fesad - yapacak olurlarsa bunun ateşi
sizi de yakar. (203) 23. 2. 1358
Siz hanımların annelik onuru var, bu onurda erkeklerden daha öndesiniz siz;
çocuğu kendi elleriyle yetiştirmekle görevlisiniz siz. Çocuğun ilkokulu, annesidir;
iyi anne, iyi çocuk yetiştirir; Allah göstermesin anne kötü olursa çocuk da kötü
olarak çıkar ortaya. Çünkü çocuklar annelerine duydukları kadar kimseye ilgi ve
yakınlık duymazlar, annenin elinde oldukları sürece bütün arzu ve emelleri
annelerinde özetlenir ve her şeyi annelerinde görür, onda bulurlar. Annenin sözü,
annenin huyu, annenin davranışı çocuğu etkiler. Ana kucağı, çocuğun yetiştiği
ilkokuldur; iffetli, dürüst ve ahlâklı bir ananın kollarında yetişip büyüyen bir çocuk
- annesinin - o iyi ahlâkı, onun o eğitilmiş nefsaniyeti ve iyi ameliyle büyüyüp
gelişir. - Böyle bir – annenin ellerinde büyüyen bir çocuk, annesinin iyi ahlâklı
olduğunu görür, dürüst davranışlarda bulunduğunu, tatlı dille konuştuğunu görür
ve bütün taklitlerden ve aşılamalardan öte olan "anneyi taklid" ve "anneden
şartlanma" neticesinde sözleri ve davranışları eğitilmiş olur. (204) 23. 2. 1358
Siz gençler, siz hanımlar ve esasen herkes için - belirlenmiş olan -uzun süreli
programın nedeni şunun içindir: Eğer siz kendi nefsinizi ve ahlâkınızı gereğince
yetiştirecek olursanız İslâmi gayeleri ileri götürebilirsiniz. Eğer şu hanımlar nefsi
ve huyu iyi eğitilmiş çocuklar yetiştirir, İslâmî çocuklar büyütürlerse sizin hem
dininiz, hem dünyanız korunmuş - iyi - olur. - Ama - Allah göstermesin bunların
elinde ahlaksız ve gayri İslami çocuklar yetişecek olursa, sizin gözetiminiz altında
nefsini eğitmemiş gayri İslami çocuklar ve gençler yetişirse ve çocuklarımızın
gittikleri ilkokullar İslami edep ve terbiyeyle donanmamış olursa, gençlerimizin
gittiği liselerde nefsini eğitme ve ahlâkını geliştirme gibi bir durum olmaz ve İslâmi
edep diye bir şey nazara alınmazsa ve üniversiteler -e varıncaya kadar durum böyle
olursa... Hem İslam yele verilmiş olur, hem memleket (205) 3. 3. 1358
Çocuğu ellerinde yetiştirmekte olan şu anneler en büyük sorumluluğu
üstlenmişlerdir, en onurlu meslek onlarınkidir: Çocuk yetiştirmek! Dünyanın en
onurlu mesleği bir çocuğu büyütüp yetiştirmek ve topluma bir "insan"
kazandırmaktır. Tarih boyunca Allah Tebarek ve Teâlâ’nın enbiya için göndermiş
olduğu - meslek - dir bu. Âdem’den -sa- Hâtem'e -saa- kadar tarih boyunca gelmiş
geçmiş bütün peygamberler "insan yetiştirmek için" geldiler. (206) 3.3.1358
Çocuğu rahatsız olan ve onu kurtarabilmek için çırpman bir annenin o çocuğa
gösterdiği şefkatin huzur verici etkisi, ilaç vb. tedavi yöntemlerinden daha fazladır.
Onun ruhunun huzura ihtiyaç duyduğu böyle bir zamanda anne huzur bahşeder
onun ruhuna, baba huzur verir onun ruhuna (207) 5. 3. 1358
Peygamberlere bekçilik edecek, peygamberlerin emellerine muhafızlık edecek
çocuklar yetiştirebilirsiniz siz; hem kendiniz muhafız olmalı, hem muhafız
yetiştirmelisiniz. Bu muhafızlar - olması gerekenler - çocuklarınızdır sizin;
yetiştirin onları. Sizin evlerinizin "evlat yetiştirme yuvası" olması gerekir. Ulema
evidir sizin evleriniz; ilmi eğitim, dini eğitim ve ahlâki eğitim evleridir. Bunlar -
çocuklar - in kaderleriyle ilgilenmek annelerin ve babaların vazifesidir (208) 5. 3.
1358
Muhterem hanımefendiler! Kendinizi nefsi ve ahlâki açıdan temiz yetiştirin,
çocuklarınızı nefsî ve ahlâki açıdan temiz yetiştirin, çocuklarınızı İslâmi yetiştirin,
zira İslam’dadır her şey! Kendiniz de İslam’a sığının ve İslâmi ahlakla yoğurun
huyunuzu, tabiatınızı, zira her şey İslam’dadır! Muhterem beyler, muhterem
hanımlar! İslam’ın çağrısına lebbeyk deyin([106])! İslam ot temin etmek için
gelmemiştir, maneviyat temin etmek için gelmiştir İslam! Hep maddiyat deyip
durulmasın, İslam dinine aykırıdır bu. Maneviyat gerçekleşirse maddiyat manevi
olur ve ardından gelir. İslam maneviyata uyacak, maneviyata teslim olacak -
maneviyatlı -bir maddiyatı kabul eder, sırf maddiyatı kabul etmez İslam! Aslolan
maneviyattır, bir ülke, maneviyatıyla "ülke" dir ancak. (209) 8. 3. 1358
Çocuklarınızı İslâmi ve insanî şekilde eğitip yetiştirin ki ilkokula
gönderdiğinizde iyi ahlaka, iyi davranışlara sahip dürüst ve doğru bir çocuk
göndermiş olasınız. (210) 21. 3. 1358
Yanınızda yetişmekte olan şu çocukların dini ve ahlâki bir eğitimle
yetişmesine özen gösterin. Eğer dindar ve ahdine sadık bir çocuk
kazandırabilirseniz topluma, bir bakarsınız bu dindar ve sadakatli çocuk koca bir
toplumu düzeltiverir, ıslah eder. -Evet- bir kişinin koca bir toplumu ıslah etmesi
pekâlâ mümkündür; o halde sizin elinizde yetişen bir çocuk, Allah göstermesin,
doğru bir insan olmaz ve öğretmen olan sizlerin elinde doğru olarak yetişmezse bir
tek çocuğun koca bir toplumu bozması ve bundan da sizin mesul olmanız pekâlâ
mümkündür.
Diğer taraftan siz bir insanı doğru yetiştirin, tıpkı peygamberlerin onuru gibi
fevkalâde bir onur kazanırsınız. Ama sizin yetiştirdiğiniz veya sizin eğittiğiniz
çocukların, maazallah kötü eğitilmesi ve bozuk yetişmesi halinde ise koca bir
toplumu - da kendileri gibi - bozmaları pekâlâ mümkündür (211) 21. 3. 1358
Allah Teâlâ sizi korusun: bu - İslâmi - harekete bilfiil katılan siz hanımlar
bundan sonra da katılın bu harekete ve hareketi ileri götürün; sizin en mühim
vazifeniz çocukları iyi yetiştirmektir. Bunlar - şah rejimi -kadınların, çocuklarından
ayrı olacak bir hale gelmesini istiyorlardı. Kadınları devlet dairelerine çekmek
istiyorlardı, ama devlet dairelerinin düzelmesi için değil; bir - hafifmeşrep kadınlar
vasıtasıyla - devlet dairelerinde ahlâki yapıyı bozmak, bir de çocukları annelerinden
ayırmak! İlk baştan itibaren annesiyle birlikte olamayan - ve onu hep yanı başında
bulamayan - çocuklar kompleksli olmakta, ukdeyle yetişmektedirler, bozukluk ve
kötülükler de genellikle çocuklarda peydahlanan bu ukde ve komplekslerden
kaynaklanmaktadır zaten.
Siz kendi çocuklarınıza iyice sahip çıkın, çocuklarınızı iyi yetiştirin, iyi
terbiye edin, ülkeleri kurtaranlar çocuklardır. Bunlar, sizin elinizde İslâmi yetişirler.
Sizin elinizde fazilet ve erdemle büyüsünler, imanla yetişsinler ki bu memlekette
hizmet edebilsinler. Allah Teâlâ hepinizi mutlu ve mesut kılsın inşaallah; hepinizi
memleketinize faydalı kılsın inşaallah (212) 11. 4. 1358
Sizin iyi yetiştirdiğiniz bir çocuğun bir milleti kurtarması mümkündür
pekâlâ; çocukları iyi - yetişmiş- olarak topluma sunmaya ve öğretimlerinin
"eğitim" le içice olmasına dikkat edin (213) 23. 4. 1358
Peygamberler "insan yetiştirme" ye geldiler; peygamberler, hayvandan hiçbir
farkı bulunmayan beşer türünü insanlaştırmak, insan haline getirmek, insanca eğitip
insanca yetiştirtmek için geldiler. Peygamberlerin işi ve mesleği budur zaten,
yetiştirdikleri çocuklara oranla annelerin mesleği de bu olmalıdır işte, anneler
bizzat davranışlarıyla eğitip yetiştirmelidirler çocuklarını. Annelerin yanında,
öğretmenlerinin yanındakinden daha iyi yetişir çocuklar. Çocuk, annesine duyduğu
ilgiyi kimseye duymaz; çocukluğunda annesinden duyduğu şeyler kalbinde iyiden
iyiye yer eder çocuğun, sonuna kadar da onunla birlikte olur. Anneler bu gerçeğe
çok dikkat etmeli ve çocuklarını iyi eğitmelidirler, temiz ve dürüst
yetiştirmelidirler, ana kucağı ilim yuvası olmalıdır çocuğa ve bu, ancak annelerin
becerebileceği çok büyük bir iştir, başkaca kimseler yapamaz! Annesinden duyup
işittiği kadar babasından duyup işitmez çocuk; hiçbir şey, küçük bir çocuğun
üzerinde annenin huyu ve ahlâkı kadar etkili olmamakta ve çocuğa intikal
edememektedir (214) 28. 4. 1358
Bir annenin bir çocuğu iyi eğitip yetiştirmesi ve o çocuğun -gelecekte - bir
ümmeti kurtarması mümkün olduğu gibi, annenin kötü yetiştirmesi neticesinde aynı
çocuğun - koca - bir ümmetin helâketine yol açması da pekâlâ
mümkündür (215) 26. 4. 1358
Çocuğun eğitimi anneden itibaren iyi başlar ve annesi çocuğu iyi eğiterek
ilkokula gönderir ve orada iyi bir eğitimden sonra liseye ve ardından üniversite
veya diğer yüksek ilim yuvalarına gider ve buralarda da iyi bir eğitim ve terbiyeden
geçerse bir bakarsınız günün birinde hep iyi gençler yetişmiş ve - koca - bir
memleketi iyi bir cihete götürmekteler. (216) 26.4. 1358
Dürüst ve doğru bir insan koca bir dünyayı eğitebileceği gibi, dürüst olmayan
kötü bir insan da dünyayı kötülüğe boğabilir; iyilikler ve kötülükler siz annelerin
elinde, sizin eğitim ve yetiştirmenizde, sizin çalıştığınız okullarda başlar (217) 26.
5. 1358
Şu minik yavrucak ta şimdiden terbiye görmeye, eğitilmeye başlar, -tabi -
doğru bir eğitim ve terbiye. Allah göstermesin onda bir aykırı davranış olursa o
küçücük çocuklar daha baştan itibaren kötü eğitilmiş olurlar ki bunu eğitmek de
yine sizin üzerinize düşmektedir. (218) 14. 7. 1358
Kadının toplumdaki rolü, erkeğin rolünden daha önemlidir, çünkü kadınlar,
hanımlar, toplumda bütün boyutlarda bizzat faal bir kesim olmalarına ilaveten daha
nice faal kesimleri de yine kendileri eğitir ve yetiştirirler. Annenin topluma verdiği
hizmet, öğretmenin hizmetinden üstündür, esasen her hizmetten üstündür ve bu da -
insanları doğru eğitmek - peygamberlerin gerçekleştirmek istediği şeydi zaten;
onlar, bütün hanımların "toplumun eğitimcileri" olmasını ve topluma "aslan yürekli
kadınlar" la "aslan yürekli erkekler" kazandırmasını istiyorlardı. (219) 25. 12. 1358
Sizler; çocuklar için iyi anneler olun, toplum için "iyi nasihatlerde bulunanlar"
olun, yoksullarla düşkünler için iyi emektarlar olun ve zaten öylesiniz de Allah'a
hamdolsun! (220)
Annenin topluma hizmeti öğretmenin hizmetinden üstündür, - esasen -
herkesin hizmetinden üstündür ve bu da - insanları doğru eğitmek -peygamberlerin
gerçekleştirmek istediği şeydi zaten (221) 25. 12. 1359
Bu hareket ve inkılâpta İran hanımlarının erkeklerden daha fazla payı var;
cephe gerisinde faaliyet içinde bulundukları gibi bugün de onların payı
diğerlerinden fazladır; keza ister küçük yavrularını, ister -büyük - çocuklarını ve
ister sınıflar veya diğer eğitim merkezlerindeki -öğrencileri - eğitip yetiştirme
sahasında da bu inkılapta yine büyük payları vardır onların. (222) 2. 3. 1360
İran'ın muhterem hanımları böyle oyunlara gelmediklerini ve
gelmeyeceklerini ispatladılar, iffet ve ismetin - namusluluk - sağlam kalesinde
olduklarını ve bu ülkeye, doğru ve güçlü gençler, iffetli ve ahdine sadık kızlar
teslim edeceklerini ve büyük güçlerin bu ülkenin mahvı için önlerine serdiği yollara
asla yönelmeyeceklerini ispatladılar(223) 2. 3. 1360
Konuşabilmek mümkün mü? Tertemiz yuvalarında böyle evlatlar yetiştiren
değerli anaların bu onurlu girişimini neyle ödüllendirebilir insan? (224) 5. 6. 1363
Iran kadınları canlarını, gençlerini ve vakitlerini İslam’a adadılar ve İslam’ı bu
noktaya kadar getirebildiler, umarız bundan sonra daha da iyi olur. Şundan emin
olun ki sizler sahnede var oldukça ve İslam’a bağlı kaldıkça, gençlerinizi verdikçe
ve gençler yetiştirdikçe bu İslam -böyle- ilerlemeye davam edecektir. (225) 21. 12.
1363
ÇOCUKLARI ANNEDEN AYIRMANIN MENFİ TESİRLERİ
Bunlar - şah rejimi - zorla, zorbalıkla ve baskı yoluyla bu kesimi -kadın
kesimini - de yok etmek istediler. Onların o olumlu etkilerini, bu kesimin millete
vermek istediği hizmetleri, kadınlarınızın üstlenmiş olduğu o değerli hizmetleri
hep ellerinden almak istediler, onların vereceği o asil hizmeti - yani - gelecekte
memleketin kaderini eline alacak olan çocukların eğitilmesi hizmetini önlemek
istediler; çocukların bunların - annelerinin - ellerinde takvayla yetişmesini, İslami
terbiyeyle büyümesini, milli edeple eğitilmesini istemediler; aksi takdirde, daha
sonra gittikleri ilkokullarla liselerde - onları asimile etmek için planlanmış -
propaganda taktikleri, bu özel amaçla okullara yerleştirilmiş öğretmenler ve rejim
misyonerlerinin çalışmalarının - netice vermemesinden ve - onları - rejimin
hedefleri yönüne doğru -değiştirememekten korktular, bu nedenle bu hanımları,
sahip oldukları o asil ve büyük konumdan dışlamayı ve kendi ham hayallerince Iran
nüfusunun yarısını, sözüm ona, özgürleştirmeyi" (!) plânladılar. (226) 26. 2. 1358
Kadının çalışması, bir mesleğe sahip olmasının elbette ki hiçbir sakıncası
yoktur, ama onların - şah rejimi - istediği gibi değil tabi; onların maksadı kadının
da bir meslek sahibi olmasını sağlamak değildi, maksatları kadını da tıpkı erkek
gibi - insanî - konumundan düşürmekti, kadın ve erkek kesiminin tabii bir gelişme
seyri içinde olmasını engellemekti, çocuklarımızın doğru bir şekilde yetişmesini
önlemekti, bu nedenledir ki daha ilk baştan işi engellediler. Çocuğun eğitim yuvası
olan anaların çoğu, bundan mahrum bırakıldı, daha sonra da çocuklar ilkokula
gittiler ki orada da zehirli propagandalar ve - meselelerin çarpıtıldığı - sapık
kitaplarla çocukları saptırdılar, üniversiteye gittiklerinde de yine onların - şah
rejiminin - işbirlikçileri - üniversiteli gençlerin - doğru bir şekilde yetişip
gelişmelerine izin vermediler, doğru bilim adamlarının yetişmesine meydan
vermediler, doğru millî kişiliklerin, doğru İslâmî kişiliklerin yetişmesine meydan
vermediler (227) 26. 2. 1358
Annelik mesleğini maalesef ecnebiler bizim gözümüzden düşürdüler ve
çocuklarımızın annelerini, çocuklardan ayırdılar (tabi hepsini değil, bir kısmını).
Annenin ellerinde doğru çocuk yetişmesin diye bu büyük mesleği gözden
düşürdüler, horladılar. Daha sonra ilkokula gittiği ve babasının ellerinde eğitilmesi
gerektiği dönemlerde de babası için de öyle şeyler yaptılar ki çocukla
ilgilenemesin, onun eğitimiyle uğraşmasın, ortaokul ve liselerde ve daha yüksek
yerlerde de, diğer her yerde de hep aynı... Bunlar, bu ülkelerde "insan" olmasını
istemiyorlar. Bu ülkelerde "insan" olursa, onların çıkarları kesilecektir çünkü! Bu
memlekette mümin Müslüman’ın, Allah'a inanan ve şehadeti kurtuluş ve zafer bilen
gerçek Müslüman’ın bulunmasını istemiyorlar. (228) 3. 3. 1358
Maalesef o tâğuti rejim döneminde bu mesleği bu annelerden almak
istiyorlardı, "kadın ne diye çocuk bakımıyla uğraşsın ki?!" şeklinde propagandalar
yaptılar. Bu onurlu mesleği annelerin gözünden düşürdüler, anneleri çocuklardan
ayırmak istiyorlardı çünkü! Çocukları götürüp çocuk bakım yuvalarına vermek
istiyorlardı, anneler de onların -rejimin - istediği bazı - malum - şeyleri yapacaktı!
Bakım yuvalarında büyüyen bir çocuk, anne kucağında yetişen bir çocuk değildir
artık, ukde ve kompleksleri olacaktır. Çocuk bakım yurtlarında tanımadığı
insanların elinde büyüyüp annesinden uzak ve anne sevgisinden mahrum düşen bir
çocuk kompleksli olmaktadır. Toplumda baş gösteren bu bozulmaların çoğu, bu
kompleksli çocuklardan kompleksli insanlardan kaynaklanmaktadır. Büyük bir
kompleksin ana kaynağı şu "çocuğu anadan ayırma" olayıdır. Çocuğun anne
şefkatine ihtiyacı vardır. Binaenaleyh peygamberlerin mesleğidir bu; peygamberler
de insan yetiştirmeye gelmişlerdi, sizin - kadınların - birinci mesleğiniz - vazifeniz
- budur; önce çocuğun eğitimi gelir (229) 21. 3. 1358
Bu saltanat - Pehlevi - boyunca bunlar anaları evlatlarından ayrı düşürmeye
çalıştılar; "çocuk bakımı da neyin nesi oluyormuş, siz gelin devlet dairelerinde
çalışın" şeklinde telkinlerde bulunup şartlandırdılar anneleri. Masum yavrucakları
analarından ayırıp çocuk yuvalan ve benzeri yerlere götürdüler, tanımadıkları ve
hiçbir yakınlıkları bulunmayan insanlar bozuk bir eğitimle yetiştirdiler bu
çocukları. Annesinden ayrılan bir çocuk kimin yanında bulunursa bulunsun,
kompleksli olacaktır artık, kompleks de bir başladı mı, birçok bozulma ve
kötülüğün kaynağı olur artık. Vuku bulan cinayetlerin çoğunun nedeni bu
komplekslerdir işte; ortaya çıkan komplekslerin çoğuysa bundan -çocuğun
annesinden ayrı düşürülmesinden /çev/- kaynaklanmaktadır (230) 26. 4. 1358
Annesinden ayrılıp da çocuk yuvalarına götürülen çocuklar oralarda
tanımadıkları insanların elinde büyüdükleri ve ana şefkati görmedikleri için
kompleksli olmaktadırlar. Bu kompleksler, insanlarda ortaya çıkan sapma ve
bozulmaların tamamının veya çoğunun sebebi ve kaynağıdır. Şu savaşlar, kan
dökücü hunhar insanların kalplerindeki o ukde ve komplekslerden çıkmaktadır işte.
Bunca hırsızlık ve bunca ihanetler genellikle bireydeki kompleks ve ukdeden
kaynaklanmaktadır. Çocuklarınızı sizden ayıracak olurlarsa, ana şefkati
görmeyeceklerinden ukde ve komplekse kapılacak ve fesada sürükleneceklerdir.
Bunların -şahın - düzeni bizim çocuklarımızı fesada sürüklemekle
görevlendirilmişti; ta başından itibaren çocuklarımızın bir sevgi ve şefkat
yuvasında yetişip büyümesini engellemek ve neticede kompleksli olmalarını
sağlamakla vazifeliydiler. Daha sonra da yine kendi tayin ettikleri öğretmenlerin
ellerine verdiler çocukları; sonra da, yine kendi kurdukları üniversitelere... En
aşağıdan en yukarıya varıncaya kadar hep fesat ve bozulma; "nurdan çıkarıp
zulümata götürme" olayı"([107]); insanî bir eğitim olmasına izin vermediler - kısacası
- (231) 26. 5. 1358
"İnsan" yetişmesini istemiyor bunlar, bu nedenledir ki çocuk yetiştirmeyi
annelerin nazarında çok aşağılık bir şey gibi gösterdiler, bunların o - zehirli -
propagandalarına bizzat anneler de inandı belki de! Bunlardan etkilenen - anne -
1er sevgili çocuklarını kendilerinden ayırıp çocuk yuvalarına gönderdiler ve
çocuklar orada şeytanî bir eğitim ve terbiye gördüler (232) 26. 5. 1358
Sizler sorumlusunuz, sorumluluğunuz pek büyüktür. Dürüst bir insan bir
dünyayı düzeltebilir, dürüst olmayan bozuk bir insan ise koca bir dünyayı fesada
boğar. Fesad ve selâhın her ikisi de - sizlerin elinde, sizlerin eğitim ve terbiyesinde
ve sizin çalıştığınız okullardadır, oradan kaynaklanmaktadır. Bunlar, çocukları
analarından ayırıp çocuk yuvalarına göndermek istiyorlar. (233) 26. 5. 1358
Hanımlar için daha önemli bir konu var, o da çocuk yetiştirme olayı...
Anneliği, çocuk sahibi olmayı, çocuk yetiştirmeyi küçümseyerek hep aşağılık bir
şey gibi göstermeye çalışanların - şah rejiminin - doğru söylediğini zannetmeyin;
bunlar, çocukların iyi yetişeceği ana kucağından ayrı düşmesini istemektedirler,
çocukları çocuk yuvalarına verip yabancıların ellerinde büyütmek, ağyarın
terbiyesine tabi tutmak istemektedirler. Bunlar, "insan" yetişmesini istemiyorlar;
sizin elinizde insan yetişmektedir. Bunlar buradan - çocuğun dünyaya gelişinden -
itibaren çocuğunuzun sizinle olmasını engellemek istemektedirler, "insan"
yetişmesine mani olmak istemektedirler. (234) 26. 5. 1358
ÇOCUKLARIN SAPMASINI ÖNLEME YOLUNDA AİLENİN ÖNEM VE
VAZİFESİ
Hz. Resul-ü Ekrem efendimizle hidayet imamları sallallahu aleyhi ve âlihi ve
aleyhim ecmâin'in mükerrem ruhları, nübüvvet ve velayet ağacının yapraklan
dökülür de hazana uğrar diye korku ve tedirginlik içindedir. Hazret "Evlenip çocuk
yapın; çocuğunuz düşük bile doğsa, sizin - fazla - çocuk yapmanız diğer ümmetlere
karşı iftihardır bana"([108]) buyurmaktadır.
Kırk Hadis, s: 147 (farsça metin)
Sizin aileniz okul olmalıdır; İslam ahkamının öğretildiği, minik yavrucakların
ahlaklarının eğitildiği bir okul.... Sizler, ahlaken iyi yetiştirilmiş çocuklar
vermelisiniz öğretmenlerin eline, öğretmenler de onları bu cihette daha iyi
yetiştirmelidir. (235) 20. 2. 1358
-İslam’da- evliliğe bunca teşvik ve evliliğin bunca övülmesinin nedeni hem
evlilik olsun, hem de sapma olmasın diyedir. Peygamberler bu "salt şehvet" e
karşıdırlar, fesad ve fahşâ merkezlerine engel olmaktadırlar, bizzat şehvetin
kendisine değil. Şehvet bizatihi tabii ve doğaldır ve kendisine düşen işlevi yerine
getirmesi gerekir zaten; ama sınırları çerçevesinde tabi. Eğitim ve terbiye olayı,
peygamberlerin buyurduğu ve öğrettiği gibi gerçekleşirse insanın hem bu dünyası
düzelir ve bir düzene kavuşur ve bunca bozulmalar, zulümler, tecavüzler ve sınıf
farklılıkları ortadan kalkar, hem de öbür dünyası. Zaten önemli olan da öbür
dünyadır, sonu sınırı bulunmayan o ölümsüz hayat... -Evet- öbür dünyası da temin
olmuş olur (236) 16.4. 1358
Bir toplumda iyilik ve doğruluk hüküm sürerse bireyler de kendiliğinden iyi
ve doğru insanlar olarak yetişirler. Bütün bireyleri iyi olan bir ailenin çocukları iyi
insanlar olurlar; bozuk bir topluma girip de onlar tarafından bozulmadıkça iyi
olurlar, doğal olarak böyledir bu. Küçük çocukların yaradılışı, işlenmeye müsaittir;
iyi veya kötü! -Yani iyi bir toplum olursa, çocuklar da iyi insanlar olarak yetişirler,
kötü bir toplum olursa çocuklar da kötü insanlar olarak yetişirler. (237) 10. 4. 1359
Sizler öyle aileler idiniz ki İslam için fedakârlıkta bulunan böyle yiğit gençler
yetiştirdiniz. (238) 27. 9. 1359
'Milletimiz şu şahıslar konusunda düşünsünler biraz; oyuna gelen şu
gençlerin, oyuna gelen şu kızlarla oyuna gelen şu oğlanların anne babaları biraz
düşünsünler de hidayet etsinler onları; biz sizin iyiliğinizi istemekteyiz (239) 1. 4.
1360
Şu annelerle çabalara ve oyuna gelen şu gençlere defalarca nasihatte
bulundum ben, evlatlarınıza öğüt verin diye, canilerin cinayetlerine alet olmalarına
engel olun diye!.. (240) 8.4.1360
Anne babalar çocuklarının ne yaptığına ve neler olup bittiğine dikkat etsinler.
Şu zavallı kızlarının onların tuzağına düşmesine izin vermesinler, şu zavallı
oğlanların onların tuzağına düşmesine izin vermesinler, kendileri bizzat nasihatte
bulunsunlar onlara, nasihatle düzelecek gibi değillerse ilgili resmi makamlara
bildirsinler (241) 19. 5. 1360
Ailenin çocuklar üzerinde; bilhassa annenin küçük çocuklar ve babanın da
gençler üzerindeki rolü fevkalâde hassas bir roldür. Çocuklar ahdine sadık dürüst
annelerin elinde ve böyle babaların himayesi altında doğru bir eğitimle ve
gereğince yetiştirilip okula gönderilecek olursa öğretmenlerin de işi kolaylaşmış
olur. Esasen eğitim, annenin tertemiz kollarında ve babanın yanında başlar ve
onların salih ve İslâmi eğitim ve terbiyesiyledir ki hürriyet, bağımsızlık ve ülkenin
yararına olacak şeylere karşı sorumluluk bilincinin temeli atılmış olur. (242) 31. 6.
1360
Bu masum çocuklarla tecrübesiz gençlerin([109]) anne babaları gençlerini,
dünya ve ahiretlerini tebah edecek olan bu uçurumdan kurtarmaya çalışsınlar;
mücadeleci ve ahdine sadık milletimiz uyanıklık ve azim göstererek, memleketin
değerli yatırım ve ana kaynağı durumundaki gençlerimizi ve yeni yetişmekte olan
yavrularımızı şu Amerikancı sapmışların([110]) şerrinden kurtarsın. (243) 31. 6. 1360
Ahdine sadık ve dindar aileler çocuklarının nerelere gidip geldiklerine çok
dikkat etsinler ki maazallah Amerikancı münafıklarla Rusçu sapmışlara yem
olmasınlar. Onların ders durumlarını da yakından izleyin. Çünkü ilkokuldan lise
sonuna kadarki yaşlarda çocukların muhafazasında anne babanın rolü fevkalâde
önemli ve kıymetlidir. Dikkat etmelidirler; çocuklar bu dönemlerde öyle bir
yaştadırlar ki saptırıcı bir sloganla - bile kolayca - aldanırlar ve Allah göstermesin,
öyle bir yola ayak basarlar ki bir daha kimseler önleyemez... Anne babalar dikkat
göstersinler buna; çocuklarının cehalet ve fesad girdabından kurtulmasında
herkesten daha etkilidir onlar. Bu nedenle, çocuklarının öğretmenleriyle sürekli
görüşüp konuşarak sorumluluk ve ilgi göstersinler, bu önemli konuda onlarla
yardımlaşsınlar. Bu genç fidanlarımızın yarınımızın kültürel, siyasi, iktisadi ve
askerî bağımsızlığını sağlamasını, süper güçlerin şerrinden bizi kurtarmasını ve
hakiki bir 3. dünyanın temelini atan kimseler olmasını temenni ederim. (244) 1. 7.
1361
AİLE BİREYLERİNE İYİ DAVRANMA YOLUNDA TAVSİYE
Gerçi bütün anneler örnek insanlardırlar, ama bazı annelerin kendilerine
mahsus birtakım özellikleri oluyor. Muhterem annenle geçirdiğim birlikte
yaşamımız boyunca, çocuklarıyla geçirdiği günler ve geceler sürecinde şahid
olduğum hatıralar neticesinde onun da böyle kendisine mahsus özellikleri olduğunu
gördüm. Şimdi yavrucuğum, sana([111]) ve diğer evlatlarıma şu vasiyette
bulunuyorum: Annenize hizmette kusur etmeyin ve benim ölümümden sonra onun
rızasını kazanmaya çalışın; hayatta bulunduğum şu sırada onun sizden razı
olduğunu görmekteyim, - ama yine de - benden sonra ona hizmette daha bir çaba
gösterin.
Rahmânî Tecelliler s: 47
Oğlum! Şahsî ve ailevî hususlarla ilgili birkaç cümle daha belirterek lafı kısa
kesiyorum:
Sevgili yavrum, benim sana en büyük vasiyetim pek vefakâr olan anneni sana
ısmarlamamdır. Anaların birçok hakkını sayabilmek ve hakkıyla edâ edebilmek
mümkün değildir. Bir annenin çocuğuna karşı bir gecesinin değeri, babanın -
çocuğuna verdiği - yıllardan daha üstündür. Annenin nurlu gözlerinde tecessüm
eden şefkat ve rahmet, Rabb'ul Âlemin hazretlerinin rahmet ve şefkat bulutudur.
Allah Tebarek ve Tealâ hazretleri anaların yüreğini ve canını kendi rahmet ve
rububiyetinin nuruyla katıp yoğurmuştur, öyle ki, kimseler vasıf ve analardan
başkası idrak edemez bunu; keza nutfenin ana rahmine düşmesinden başlayarak
hamilelik dönemi boyunca, doğum, doğum sonrası .... vb'den sonuna kadarki bütün
merhalelerin acı ve zahmetlerine katlanabilmesi analara Arş kadar tahammül
lütfedilmiş olması da Allah Teâlâ’nın sonsuz rahmetinden başka bir şey değildir.
Bu acılara babaların bir gece dahi tahammül edebilmesi imkânsızdır, -erkekler -
acizdirler böyle bir tahammülden esasen. Hadis-i şerifte geçen "cennet anaların
ayağının altındadır" buyruğu([112]) bir hakikattir. Hadiste böylesine lâtif ve zarif bir
şekilde beyan edilmiş olmasının nedeni de annelerin büyüklük ve azametini
vurgulamak içindir; keza çocukların, saadeti ve cenneti anaların ayakları altında,
onların ayaklarının mübarek tozunda araması içindir; "onlara gösterdiğiniz hürmeti,
Allah Teâlâ’ya kulluğun en yakın sebebi gibi görün; her şeyden münezzeh Hak
Teâla’nın rıza ve hoşnutluğunda arayın" denilmek istenmektedir.
Rahmânî Tecelliler s: 47
Ve - oğlum - Ahmed'e son vasiyetim, çocuklarım iyi yetiştirmesidir,
çocukluktan itibaren onları aziz İslam’la tanıştırsın, sevgili muhterem annelerine
saygıda kusur etmesin, akrabalarına ve tüm yakınlarına hizmette bulunmayı bir
vazife addetsin; Allah'ın selamı tüm salihlere olsun. Bütün akrabalarımdan, bilhassa
çocuklarımdan, onlar hakkında eğer bir kusur veya taksiratım olmuşsa, kendilerine
bir zulmüm dokunmuşsa, beni affetmelerini naçizen rica ediyorum; Allah
Teâlâ’dan benim için mağfiret ve rahmet dilesinler, O elbette ki merhametlilerin en
merhametlisidir. Mennan Allah Teâlâ’dan da âcizane dileğim, yakınlarıma saadet
ve yolundan şaşmama hususunda başarı lütfetmesi ve onları sonsuz rahmetine gark
etmesidir.
Rahmani Tecelliler s: 48
.... Oğlum Ahmed'e vasiyetim yakınlarına ve akrabalarına, bilhassa kız
kardeşlerine ve yeğenlerine sevgi, şefkat, samimiyet, sevecenlik, özveri ve adaletle
davranmasıdır. Bütün evlatlarıma vasiyetim yekdiğeriyle yürek ve yol birliği içinde
olsunlar, birbirlerine sevgi ve samimiyetle davransınlar, hepsi Allah Teâlâ’nın
yolunda ve O'nun mahrum kulları için adım atsınlar, dünya ve ahiretin hayrı ve
afiyeti bundadır çünkü. Gözümün nuru Hüseyin'e([113]) vasiyetim din bilimlerini
tahsille uğraşmaktan şaşmaması ve Allah Teâlâ’nın kendisine lütfetmiş olduğu
yeteneği boşa harcamaması, annesi ve kız kardeşine sevgi ve samimiyetle
davranması, dünyayı hafife alması ve gençliğinden itibaren başlayarak - ubudiyetin
doğru yolunda yürümesidir.
Rahmani Tecelliler s: 48
Bilhassa hatırlatmam gereken bir husus da, bütün yakınlara ve akrabalara
selamımı ilettikten sonra, güzel bir şekilde sabretmelerini ve kesinlikle ağlayıp
sızlamamalarını tembihlemenizdir. Allah Teâlâ neyi mukadder kılmışsa o vuku
bulacaktır. Size([114]) bilhassa hatırlatmam gereken husus şudur: Eğer Allah
Teâlâ’nın ve benim rızamı istiyorsanız annenize, erkek kardeşiniz ve kız
kardeşlerinize ve yakınlarınıza kesinlikle iyi davranın, hepsi sizin iyi davranmanıza
muhtaçtır şu anda. Herkese iyi davranmanızı rica ediyorum. Hareket edeceğimiz
sırada "ailenizin gelmesinde mahzur yok, isterseniz gelebilirler" denildi ve burada
da tekrar edildiyse de, herkesi yakından görmeyi pek arzu etmeme rağmen,
kimsenin gelmesini istemiyorum, gönlüm razı değil, çünkü gurbet ellerde([115])sizler
ve onun([116]) için çok zor olur... Benim orada rahat olmam sağlanacaktır inşaallah-u
tealâ (245) 13. 8. 1343
Anneniz, kız kardeşleriniz, Ahmed([117]) ve yakınlarımız hakkında size şunu
bilhassa hatırlatmam gerekiyor: Allah Teâlâ’nın rızası ve benim rızam, sizin onlara
iyi davranmanızdır. Annenizin size çok ihtiyacı var şimdi, maddi ve manevi her
açıdan onun gönlünü hoş tutmaya ve rızasını kazanmaya çalışın, tedirginlik
duygusuna kapılmasını önleyin, onun rahat olmasını sağlayın. (246) 19. 8. 1343
Anneniz ve diğer aile bireylerine karşı azami sevgi ve samimiyet göstermeniz
gerektiğini hatırlatmama gerek yok; bilhassa annenize -elinizden geldiğince -
hizmette bulunun, nitekim Allah Teâla’nın rızası bundadır. (247) 23. 8. 1343
NESİLLERİN EĞİTİM VE YETİŞTİRİLMESİNDE AİLE VE
KADINLARIN ROLÜ HAKKINDAKİ BAZI KONUŞMALARIN TAM
METNİ
Çocuk Yetiştirilmesi Ve Toplumun Düzelmesi Veya Bozulmasında Annelere
Düşen Kritik Görev Hakkında
Bismillahirrahmanirrahim
Siz hanımların annelik şeref ve onurunuz var ki, bu şeref ve onurda
erkeklerden daha öndesiniz ve çocuğunuzu - bizzat eğitip yetiştirmekle
mesulsünüz. Çocuğun ilk - gördüğü - okul, ana kucağıdır, iyi ana, iyi çocuk
yetiştirir; Allah göstermesin anne sapacak olursa çocuk da anne kucağından itibaren
sapmaya başlar ve çocuklar annelerine duydukları ilgiyi hiç kimseye
duymadıklarından ve anneleriyle olduklarında bütün arzu ve emelleri annelerinde
hülasa olduğundan ve her şeyi annelerinde gördüklerinden annenin sözü, annenin
huyu, annenin davranışı hep çocuklar üzerinde tesir bırakmaktadır. Aksi mümkün
değildir bunun; çocuğun ilkokulu olan ana kucağı temiz, ahlaklı, iffetli ve dürüst
olursa, çocuk gelişip serpilmeye başladığı ilk anlardan itibaren o - annesinin -
doğru ahlakla, o arınmış nefis ve o iyi amelle büyüyecektir. Ana kucağındayken
annesinin iyi ahlaklı olduğunu, doğru davranışlarda bulunduğunu, güzel sözler
konuştuğunu gören bir çocuk; o andan itibaren sözleri ve davranışlarıyla annesini
taklit ederek terbiye olacak, yetişecektir, çocuk herkesten ziyade annesini taklit
eder ve her telkinden ziyade annesinin telkinlerinden etkilenir çünkü.
Sizin bir de şu büyük mesuliyetiniz var:
Çocuklar küçük yaştayken kolayca eğitilebiliyorlar, çocuğunuz henüz
küçükken iyiyi de, doğruyu da kolayca alabilmektedir. Sizin elinizde büyüyen bu
çocukların davranış ve eylemlerinden de siz sorumlusunuz, nitekim iyi bir çocuk
yetiştirecek olursanız bir milletin saadetini temin edenin - gelecekte - bizzat o
çocuk olması pekâlâ muhtemeldir. Allah göstermesin kötü bir çocuğun sizin
elinizde yetişmesi halindeyse, toplumda - onun vasıtasıyla - bir fesat oluşması da
mümkündür. Çocuk deyip geçmeyin; kimi zaman bir çocuk - büyüyüp de - topluma
girdiğinde toplumun başına geçebilmekte ve toplumu fesada çekmesi pekâlâ
mümkün olmaktadır.
Onun - şahın - fesadı sadece memleketimizin servetlerini yağmalayıp
götürmüş olması değildir, Iran ülkesini yaltakça ecnebilere takdim edip varımızı
yoğumuzu ağyara vermiş olması da değildir, bundan daha beterini yapmıştır o;
memlekette öyle kitle ve sınıfları öylesine bozmuş ve hırsız haline getirmiştir ki,
sağlam ve dürüst bir insan bulabilmek için fellik fellik aramamız gerekiyor şimdi;
yani elimize bir kandil alıp dürüst bir insan aramak durumundayız şimdi; hırsız
olmayan, güvenilir olan, memlekete ihanet etmeyecek olan insanlar az şimdi,
neden? Çünkü 50 küsur yıl boyunca memleketin başında bunlar - Pehlevi Rejimi –
vardı.([118]) memleketi bozdular, kendileri bozuk olduğu için, onlara yakın duran
insanlar da bozuluverdiler, bu bozulmalara yakın olan diğer takım da bozuldu ve
böylece yukarıdan başlayarak aşağıdaki kesimlere kadar her yeri sardı bu bozulma,
her yeri öylesine bozdular ki memlekette "adam" bulamıyoruz şimdi, "insan kıtlığı
var, doğru dürüst ve nefsine hâkim insanlar çok az bulunabiliyor, nedeni şudur:
Bunlar şu elli küsur yıl boyunca bizim "insan" gücümüze verdikleri kadar milli ve
memleket servetlerimize zarar vermediler; gerçi memleketin tamamını yağmalayıp
götürdüler, ama asıl önemli olan bunlar - insan gücü - idi. Eğer bir kişi, bir şah, bir
memleketin başındaki insan dürüst ve namuslu olursa etrafındaki insanlar da hep
dürüst olurlar, onların dürüst davranışı da onlardan daha aşağıdakilere geçer,
böylece bir bakarsınız âdil birisi tarafından yönetilen bir memleket, yirmi yıl sonra
bütünüyle âdil oluvermiş!
Bizim "İslam cumhuriyeti" diye haykırışımızın sebebi, İslam’ın iyi ahlaklı ve
karakterli insanlar yetiştirmesidir. Kur'an, "insan yetiştirici" kitaptır. Peygamberler,
insanları düzeltmek için geldiler, - bundan -başka bir işleri yoktur onların. Büyük
peygamberlerle -s- mutahhar -masum - imamlar -s- ömürleri boyunca hep insanları
eğitmekle uğraştılar. Allah Tebarek ve Teâla peygamberleri, insanların ahlâkını
düzeltmesi, onların ıslah olması için gönderdi. Eğer - insanlar - ıslah olacak olursa,
bir toplumun başındaki bir adam ıslah olursa - mesela - bir toplumdaki bir molla
doğru bir molla olursa o toplum da doğru olur, çünkü herkesin dikkati onun
üzerindedir. Eğer bir yerde doğru bir hükümet olacak olursa, halkın dikkati hep o
hükümetin üzerinde olduğundan, halk da - o hükümete bakarak - doğru olacaktır ki
bu da siz hanımların elinde başlamalıdır; sizin kucağınızdaki çocuğu eğitip terbiye
etmenizle başlar bu iş; doğru İslami bir eğitim ve terbiye... Bilin ki kucağınızdaki,
yanı başınızdaki çocuğunuz sizin sözlerinize ve davranışlarınıza pür dikkat
kesilmiştir; dikkat edin, sizden yalan duymasın, o da yalancı oluverir sonra!
Annesinin yalan söylediğini görürse, babasının yalan söylediğini görürse o çocuk ta
yalancı oluverecektir. Annesinin doğru bir insan olduğunu, babasının doğru bir
insan olduğunu görmesi durumundaysa çocuk da doğru - bir insan -olarak
yetişecektir. Çocuk böyle doğru birisi olarak yetişti mi siz onu okula verdiğinizde
oradaki öğretmen de doğru bir öğretmen olursa o okuldan doğru çocuklar çıkacak
ve böyle bir toplum doğru olmuş olacaktır. Sizler daha sonra öğretmen olacaksınız
inşaallah, şimdi anne olmayanlarınız daha sonra anne olacak inşaallah, öğretmen
olacak; - o halde unutmayın - anne olduğunuzda çocuklarınızı iyi ahlaklı ve
karakterli yetiştirin, öğretmen olduğunuzda da çocukları iyi ahlaklı ve karakter
sahibi dürüst insanlar olarak yetiştirip topluma doğru insanlar kazandırmalısınız ki
bütün bir toplumun doğru olmasını sağlayabilesiniz, ama Allah göstermesin, bunun
tersi olursa onların acısı ve vebali de sizin boynunuza olacaktır; - sizin iyi
yetiştireceğiniz - bu çocukların yapacağı her iyiliğin kaynağı ve başlangıcı aslında
siz olduğunuzdan, onların her iyi ameli sizin de iyi ameliniz sayılıp size ecir ve
sevap kazandıracağı gibi; Allah göstermesin, topluma bozuk bir kesim
kazandırmanız ve onların gidip de fesatta bulunmaları halinde de bunun ateşi sizi
de yakacak ve zararını siz de göreceksinizdir.
Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımlar ve beyefendilere Tevfik inayet
buyurmasını, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın sizlere selamet ve saadet lütfetmesini
niyaz ederim. (248)
Vesselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâti
23. 2. 1358
Dini İlmiye Medresesi Ulemasının Hanımlarına Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
"Ey bizim elçimiz! Allah ve sana inanan müminler yeter sana([119])Mü'minler
için ne de iftihar verici bir hitap! Müminler için ne kadar da sorumluluk yükleyici!
İftihar vericidir, çünkü Allah Tebarek ve Teâla yeterli olduğu ve O'nun karşısında
zaten kimsenin gücü ve kuvveti bulunmadığı halde, herkes O'nun karşısında bir
"hiç" olduğu halde Allah Tebarek ve Teâla, bütün müminlere ki müminat, yani
mümin hanımlar da bu hitabın içine giriyor, onların ismini kendi mübarek isminin
yanında anma iftiharını lütfederek "Senin için Allah ve sana itaatte bulunan
müminler kâfidir" buyuruyor. Allah Teâlâ elbette ki yeter; ama buna rağmen Allah
Tealâ lütufta bulunmakta ve peygambere itaate bulunan kadın ve erkek müminleri
de bu lütufla şereflendirmektedir. Bizim için, biz müminler için, siz hanım
müminler, müminat için ne kadar iftihar edicidir bu! Yani Allah Tebarek ve
Teâlâ’nın mübarek ismiyle aynı sırada yer almakta isimleriniz, ne kadar da
sorumluluk getirici bir hitap bu! Yani müminler İslam için yeterli olmalıdırlar -
demektir bu - , İslam’ı korumalıdır onlar, İslam peygamberi için onlar yeter
demektir bu! İslam peygamberi, İslam ahkâmı ve İslam hedefi... Allah Tebarek ve
Teâlâ bu ayette bizlere İslam hedefleri, bizzat hz. Nebiyy-i Ekrem efendimiz ve o
hazrete ait olan herkes için "siz yeterli olmalısınız!" buyuruyor bize! Biz vazifeliyiz
bununla - yani - Allah'ın dinini korumakla görevliyiz, ilâhi hedefleri korumakla
görevliyiz Siz müminat - mümin hanımlar - , ulema ve fuzelâ ailesi olan sizler
diğerlerinden evlâsınız - bu sorumluluğa - , nübüvvet ailesindensiniz siz; İslam’ın
hedeflerini koruma hususunda daha evlâsınız siz! İslam’ı, İslam dinini Allah'la
birlikte korumayı lütfetmiştir Allah Teâlâ bize "Allah ve müminlerden sana itaatkâr
olanlar, yeterlidir senin için!" buyurmaktadır - hz. Peygamber efendimize -
Muhterem hanımlar! Hepiniz mesulsünüz, hepimiz mesulüz. Sizler,
çocukların eğitilmesiyle sorumlusunuz, takva sahibi evlatlar yetiştirip terbiye
ederek topluma kazandırmakla mükellefsiniz. Evlatların terbiye ve eğitiminden
hepimiz sorumluyuz ama sizin elinizde daha iyi yetişip eğitilebiliyorlar. Anneler,
çocuklar için en mükemmel okullardır! Kendi yavrularınıza karşı sorumluluğunuz
var sizin, kendi ülkenize karşı da sorumluluğunuz var ve siz, bir ülkeyi bayındır
hale getirebilecek çocuklar yetiştirebilirsiniz! Peygamberleri koruyacak,
peygamberlerin emellerine bekçilikte bulunacak çocuklar yetiştirebilirsiniz siz! Siz
hem bizzat bekçi olmalı, hem bekçiler yetiştirmelisiniz; sizin çocuklarınız olacak o
bekçiler; onları - gereğince - yetiştirin! Sizin eviniz, evlatlarınızın eğitim evi
olmalıdır. Ulema evidir sizin eviniz; ilmî eğitim, dinî eğitim ve ahlâkî eğitim
evidir! Bunların - çocukların - alınyazısıyla ilgilenmek babaların ve annelerin
uhdesindedir, anneler daha ziyade mesuldüler, anneler daha üstündürler çünkü
annelik onur ve şerefi, babalık onur ve şerefinden daha büyüktür. Annenin;
çocuğun psikolojisi üzerindeki etkileri de babadan fazladır.
Sizler sorumlusunuz; biz hepimiz sorumluyuz; Allah Tebarek ve Teâlâ herkesi
sorumlu kılmış ve bu ayet-i şerifede "Allah ve müminlerden sana itaatkâr olanlar
yeter sana' buyurmuştur. Yani Allah ve müminler içinden sana itaate bulunanlar,
İslam’a ve İslam peygamberine itaat edenler, Allah Resulü için yeterlidir. Allah'ın
peygamberi için kâfidir bunlar. Herkesin üzerine düşen büyük bir görevdir bu,
itaatkâr olan herkese, peygambere itaat eden herkese düşer, - öyle olan - herkesin
alnında "Allah ve müminlerden sana itaatkâr olanlar yeter sana" nişanının
bulunması gerekir, Allah'ın dinini korumalı, İslam’a ve Kur'an-ı Kerim'e bekçilik
etmelidir onlar. İnsan olmayan şu grupların İran'da estirdiği şu zayıf - terör -
havasından ürkmesinler asla; bu zayıf grupların kıpırdanmasından ve milleti
korkutacaklarını zannederek terör eylemlerinde bulunmasından çekinmesinler,
bizim milletimiz bu gibi mânialardan korkmaz asla, bizim hareketimiz asla terör
edilemez! Bireylerin terörü hareketin terörü değildir! Merhum "Mutahhari''([120]),
"Haşimi" Bey([121])ve onlar gibi daha niceleri - de - olmasa bile bizim hareketimiz
dimdik ayakta kalacaktır! Allah Tebarek ve Teâlâ’yla "itaatte bulunan müminler"
kâfidir, millet kâfidir ve bizim milletimiz - gitmesi gereken - yolu bulmuştur artık,
korkulacak hiçbir şey yoktur! Biz asla korkmayız bu terörlerden, yolumuzdan geri
dönmeyiz asla, Doğu'yla batı'nın ülkemizin işlerine karışmasına kesinlikle izin
vermeyiz!
Allah Teâlâ siz mümin hanımları korusun, İslami harekete yeterince katkınız
oldu; şimdi de düşkünlere yardım ettiniz ve sizin yardımlarınız fevkalâde
kıymetlidir; hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin yardımlarından kat kat
fazladır. Allah Teâlâ sizleri korusun; peygamberlerin mesleği olan "insan
yetiştirme" yolunda, bu peygamber mesleğinde - başarılı olmanız için - korusun
sizi! Selam olsun hepinize, Allah'ın rahmeti üzerinize olsun! (249) 5.3.1358
Dezfullu Bir Grup Hanıma Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Öğretmen olduğunu söyleyen siz hanımların iki onurlu mesleği var şimdi: siz
hanımlar pek onurlu iki mesleğe sahipsiniz. Biri, "çocuk yetiştirme mesleği" dir ki
bütün mesleklerden üstündür bu. Eğer topluma iyi bir evlat kazandırabilirseniz. Bu
sizin için bütün dünyadan daha iyidir. Eğer bir 'insan" yetiştirebilirseniz sizin için o
kadar onur ve şereftir ki bu, anlatamam. O halde sizin bir mesleğiniz iyi çocuklar
yetiştirmektir; ana kucağı öyle bir yuvadır ki insan orada yetişmeli, orada
düzelmelidir, yani eğitimin ilk merhalesi ana kucağında, ana elindeki eğitimdir,
çünkü çocuğun annesine duyduğu ilgi bütün diğer ilgilerden fazladır ve hiçbir
sevgi, ana - evlat sevgisinden daha üstün değildir. Çocuklar, - öğrenecekleri şeyleri
- annelerinden - öğrenince - daha iyi öğrenirler; annelerinden etkilendikleri kadar
babalarından etkilenmezler, öğretmen ve üniversite hocasından o kadar
etkilenmezler. Bu sebeple çocuklarınıza İslami ve insani bir terbiye verin ki bu
çocuğu ilkokula gönderdiğiniz zaman iyi bir çocuk; iyi ahlaka, iyi edebe sahip
dürüst bir çocuk göndermiş olasınız. Demek ki bir mesleğiniz çocuk yetiştirmektir
ki, o tağuti iktidar döneminde bu mesleği annelerin elinden almak istiyorlardı
maalesef, "kadın ne diye çocuk bakımıyla uğraşsın ki?!" şeklinde propagandalar
yaptılar, bu onurlu mesleği annelerin gözünden düşürdüler, çünkü anneleri
çocuklardan ayırmak, çocukları götürüp çocuk yuvalarında büyütmek, annelerin de,
onların - şah rejimi - istediği bazı şeylerle meşgul olmasını istiyorlardı. -Hâlbuki-
çocuk yuvasında yetişen bir çocuk, ana elinde büyüyen bir çocuk olmayacaktır
artık; kompleksle büyüyecektir o! Çocuk yuvalarında, tanımadığı insanların elinde
annesiz olarak yetişen ve ana şefkati görmeyen bir çocuk elbette ki ukdeyle
büyüyecek, kompleksli olacaktır. Toplumda baş gösteren bozuklukların çoğu, bu
kompleksli çocuklardan, kompleksli insanlardan kaynaklanmaktadır. Büyük bir
kompleksin nedeni ve kaynağı, şu, anayı çocuğundan ayrı düşürme olayıdır.
Çocuğun ana şefkatine ihtiyacı vardır. Binaenaleyh peygamber mesleğidir sizinki;
peygamberler de insan yetiştirmeye gelmişlerdi, sizin birinci mesleğiniz budur, her
şeyden önce çocuğun yetiştirilmesi gelir. Diğer taraftan, sizler öğretmen
olduğunuzdan ikinci bir onurlu meslek daha verilmiş demektir size; onurlu ve
şerefli olduğu kadar sorumluluğu da büyüktür tabi. Sizin mesleğiniz "insan
yetiştirme" mesleğidir. Öğretmen, "insan" yetiştirir; bu da peygamberlerin
mesleğidir zaten, ilk baştan ta sonuna kadar gelip geçen bütün peygamberlerin
yegâne işi sadece "insan yetiştirmek" olmuştur, insanları eğitip terbiye etmek
olmuştur. Öğretmenlik mesleği, peygamberlerin mesleğidir. Hz. Peygamber-i
Ekrem efendimiz - sav - bütün insanlığın öğretmenidir, ondan sonra hz. Emîr - Ali -
selamullah aleyh de bütün insanlığın öğretmenidir. Onlar bütün insanlığın
öğretmenidirler, siz de belli bir grubun öğretmenisiniz. Mesleğiniz aynıdır,
branşınız aynıdır, yaptığınız iş aynıdır - peygamberlerle - şu farkla ki onlar daha
geniş bir yelpazede çalışmakta, bizler daha dar bir alanda. Sizin bu mesleğiniz de
çok onurlu ve şerefli bir meslektir ama mesuliyeti de bir o kadar fazladır. Nitekim
peygamberlerin de mesuliyetleri çok büyüktü. Peygamberler insan yetiştirmek için
gelmişlerdi ve sorumlulukları da bir o kadar fazlaydı. Ama onlar sorumluluklarını
yerine getirdiler, kendilerine verilen işleri başarıyla bitirdiler. Sizin - de -
mesleğiniz pek onurlu ve şereflidir, peygamberlerin mesleğidir bu; sorumluluğunuz
da aynı - onların -sorumluluğudur.
Sizin yanınızda yetişen çocukların dinî ve ahlâki eğitim ve terbiye görmesine
dikkat etmelisiniz. Topluma dindar bir çocuk kazandıracak olursanız, bir de
bakarsınız ki o dindar ve dürüst çocuk koca bir toplumu ıslah edivermiş! -Evet, bir
birey pekâlâ bir toplumu ıslah edebilir. Binaenaleyh, yetiştireceğiniz o çocuk, Allah
göstermesin, iyi olmazsa, öğretmen olan sizlerin elinde iyi bir eğitim ve terbiye
görmezse, o çocuğun koca bir toplumu bozması ve bundan sizin de mesul olmanız
pekâlâ mümkündür -
Diğer taraftan, bir çocuğu iyi bir şekilde yetiştirebilirseniz o kadar onur ve
şerefi vardır ki bunun; tıpkı peygamberlerin onurudur bu... Ama bir de,
yetiştirdiğiniz çocukların, sizin elinizde yetişen çocukların Allah göstermesin kötü
yetişmeleri halinde ise onların koca bir toplumu bozması söz konusudur.
Allah Teâlâ sizleri korusun, mutlu kılsın, çocuklar için iyi bir eğitici olun,
eğitilmek ve yetişmek için sizlere gelen kız çocuklarına iyi bir öğretmen ve eğitici
olun inşaallah (250)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti
21. 3. 1358
Bir Grup Kadına Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Nasihatlerinizle bizleri doğru yolda bulunmaya sevk eden siz değerli
hanımlara selam olsun! Bu onurlu harekette erkeklere öğretmenlik yapan ve şimdi
de aynı konumunu sürdüren ülkenin bütün kadınlarına selam ve saygılar!
Ecnebilerin yardakçıları; ülkelerin doğru bir şekilde varlık bulmasının ancak
bunların güçlü eliyle mümkün olduğu bu muhterem kesimi -kadınları - ; İran'ı -
yeni baştan- kurup düzeltmesi ve erkekleri yetiştirmesi gereken siz hanımları birer
oyuncak bebek haline getirip ahlâksızların eline düşürmeye çalıştılar ama Allah'a
hamdolsun muvaffak olamadılar! Plânları şuydu: Etkin kadınlar ve erkekler
yetiştirebilen bu etkili kesimin - kadınların - çocuklarını kendilerinden uzak
tutmasını, götürüp çocuk yuvalarına bırakmasını ve sizleri analık şefkati
göstermekten, o çocukları da anneleri tarafından eğitilmekten mahrum etmeyi ve
sizin elinizde eğitilip yetiştirilmelerini önlemeyi sağlamak! Çocuklar sizden
ayrılmış ve neticede kendi memleketleri ve aziz İslam için hiçbir işe yaramaz bir
hale gelmiş olacaklardı! Plân şöyleydi:
Anlamaz cahil bir zorbanın teki olan Rıza Han zamanında rezilce bir
uygulama olan "kadınların İslâmi tesettürlerinin yasaklanması"([122]) suretiyle;
toplumu kurup düzeltmesi gereken bu aziz kesim - kadınlar -toplumun ahlâkını
bozan bir kesime dönüştürüverilecekti; üstelik sadece siz kadınlara yönelik bir plân
değildi bu; genç erkekleri de aynı şekilde fesat yuvalarına çekip onları da istedikleri
şekilde yetiştirmek ve böylece ülkelerinin başkasının elinde olduğunu
gördüklerinde hiç tepki göstermeyip kayıtsız kalmalarını hatta onların böyle bir
şeyi onaylayacak hale gelmesini sağlamayı plânlıyorlardı.
-İran’da gerçekleşen - bu İslami hareket ve bu İslâmi inkılabın, sırf
gençlerimiz ve kadınlarımızda yarattığı bu muazzam değişimlerden başka hiçbir
neticesi olmasaydı, bile sadece bu da yeterdi ülkemiz için! Köşe bucaklarda şunun
bunun kulağına 'bu inkılâp-hiçbir şey yapmadı, iş beceremedi" diye fısıldayanlar;
sizde baş gösteren bu değişimi kendileri ve yağmacı güçler için zararlı
bulduklarından küçümsemeye ve "inkılâbın - olumlu - hiçbir şey yapamadığı "
hususunda zehirli propagandalarla sizi şartlandırmaya çalışanlardır, sizi hiçbir şey
yapılmadığına inandırmak isteyenlerdir. Bundan daha mükemmel değişim mi olur:
Siz hanımlar böyle bir toplantıda bir araya gelmiş, yoksullarla düşkünler için ahlâki
faaliyetler göstermekte ve çok yönlü zahmetler çekmektesiniz, bundan iyi gelişme
mi olur?! Eski rejim dönemi olsaydı ne hanımların bu tür toplantıları olacaktı, ne de
Iran nüfusunun yarısını teşkil edenlerin -kadınlar - bu çok yönlü faaliyet ve
çalışmaları! Nüfusun bu yarısı, diğer yarısını - erkekleri - de eğitmektedir üstelik
kadının toplumdaki rolü erkekten daha üstündür, çünkü hanımlar bütün boyutlarda
bizzat faal bir kesim oldukları gibi, diğer faal kesimleri de yine onlar
yetiştirmektedirler. Bir annenin topluma verdiği hizmet, öğretmenin hizmetinden
üstündür, - esasen - herkesin hizmetinden üstündür, peygamberlerin istediği şeydi
bu; kadınların, toplumu eğitip yetiştiren bir kesim olmasını istiyordu onlar, topluma
aslan erkekler ve aslan kadınlar kazandırmasını istiyorlardı. Bu memleketi her nevi
nimetten mahrum etmek; ahlâki, İslâmi ve salih amel nimetlerinden mahrum
bırakıp - kadınları - fesat merkezlerine sürüklemek isteyenler ise sizin toplumla
kaynaştığınızı ve topluma hizmette bulunduğunuzu müşahede ederek hanımlar ve
erkeklere yönelik bütün plânlarının suya düştüğünü gördüklerinden "hiçbir şey
yapılmıyor!" diye bağırıp çağırmaktadırlar, "şimdi de tıpkı eski rejimdeki gibi, Rıza
Han ve oğlunun zamanındakinden farklı hiçbir şey olduğu yok!" diye yaygara
etmektedirler. Bunlar, gün gibi ortada olan hakikatlere aykırı olarak onların yaptığı
propagandalardır işte; ülke çapında bütün hanımlarda ve erkeklerde, bütün
insanlarımızda köklü değişimler vuku bulmuş durumdadır. Bugün İslam
ülkelerinde ve bilhassa İran'da oluşan değer şudur: Eski - şah - rejim döneminde
prestij ve değer; tiksindirici makyajlardan, o malum giysilerden ve o malum
evlerden ibaretti; bugün ise "insani değer" değerli olmuştur, ahlâki ve insani değer
kıymet bulmuştur. Zaten hanımlar arasında vuku bulan bu köklü değişim
nedeniyledir ki iğrenç makyajlar ve gösterişli giysilerle caka satmak isteyenler
bugün bizim kadın kesimimiz arasında kınanmakta ve utanç duymaktadırlar. O
dönemde - şah devrinde - bizim İslâmi hanımlarımız İslami örtüyle ve İslami
giysiyle topluma çıkmaya utanıyordu; zayıf kesim de böyle giyinmiş olması
halinde o müreffeh bozuk ve ahlaksız kesimin içine girmeye utanıyordu. Bugün iş
tam tersine dönmüştür; o iğrenç makyajlar, o iğrenç işler, o iğrenç şekilde kendini
teşhir etmeler... Dün öyle olan biri, bugün sizin aranızda mahcubiyet duymakta,
utanmaktadır. Bir toplumda vuku bulabilecek en büyük değişimdir bu; toplumumuz
Muhammed Rıza ve Rıza dönemindeki bazı kadınlardan; Zeynebimsi kadınlara
doğru, Fâtıma'ya -s- uyan kadınlara doğru dönüş yapmıştır. O gün Avrupa
makyajlarına uyuyorlardı, elbise modelinin ille de Avrupalardan gelmesi
gerekiyordu; bugün ise İslam okuluna tâbi olmuşlardır, İslam neyi beğeniyorsa o
makbuldür bugün! Bizim toplumumuzda vuku bulan en üstün değişim ve gelişme
budur işte. Bu -güzel - değişimi koruyan; kötü ellerin, kötü kalemlerin ve kötü
sözlerin sizi aldatmamasına, sizi yine eski halinize döndürmemesine dikkat edin.
Bu yolu sürdürün siz; milyonluk erkek kitleler ve milyonluk kadın kitlelerimiz
sürdürsünler bu yolu, zaten sürdürmekteler de! - Aleyhte- Söylenenlere ve
yazılanlara aldırmayın, kendiniz bağımsız olarak bizzat düşünün, başkalarının
fikirlerine tâbi olmayın, kendi memleketiniz için kendiniz uğraşıp didinin, ülkenize
faydalı olmaya çalışın, erkekleri hidayet edin, onlara yol gösterin siz, devlet
adamlarını hidayet edin ve onlara nasihatte bulunun, çocuklar için iyi birer anne
olun siz; toplum için iyi nasihatte bulunanlar, yoksullarla düşkünler için iyi
emektarlar olun siz ki Allah'a hamdolsun, öylesiniz de! Ülkenin dört bir yanında
faal şekilde çalışmakta olan sizler, ülkemizin ihtiyacı olan her sahada faalsiniz,
kimsesiz çocukların bakımını üstlenmişsiniz, yoksullara ve düşkünlere hizmet
ediyorsunuz, evsiz barksız yoksulları arayıp soruyor, onların gönlünü alıyorsunuz,
değerli hizmetlerdir bunlar, Allah Tebarek ve Teâlâ indinde çok değeri vardır.
Allah Teâlâ sizleri ve - diğer - bütün hanımları ve erkekleri de, sizin gitmekte
olduğunuz bu yolda yürümeleri için hidayet etsin. Hiçbir düzenbazlıkta
bulunmadan, nefsanî çıkarlar gütmeden sizlerin yürüdüğü bu doğru yolu İran'daki
diğer kesimler de yürüsünler. Bütün millet dikkat etsin şuna; bazen söylenen o
sözler ve bazı devlet adamlarının bazen yaptığı yanlışlar bizim İslam
Cumhuriyetimize zarar verecek çapta şeyler değildir ve ben Allah Tebarek ve
Teâlâ’dan, ister yukarıdaki bazı kesimler, ister halk kitleleri arasındaki ihtilâfların
bir an önce ortadan kalkmasını ve herkesin hep birlikte – el ele verip - bu ülkeyi
doğru yola hidayet ederek bayındır hale getirip kalkınmasına yardımcı olmasını,
İslâmi ve insanî ahlâkın toplumun bütün kesimlerine yayılmasını sağlama yolunda
çaba göstermesini niyaz etmekteyim. Hanımlardan erkeklere ve gençlere varıncaya
kadar toplumun bütün kesimlerine tavsiyem şudur: İran'da plânlanan bu ihtilaflara
bakıp da illâ sizin de ihtilaf içinde olmanız gerektiğini zannetmeyin, yukarıdaki
ihtilaflar giderilir inşaallah, bir de siz bu ihtilafları körüklemeyin, sizin bu ihtilafları
körüklemeniz, yukarıdakilerin de ihtilaflarını halledememelerine neden olmaktadır.
Ama halk kitleleri birlikte olur ve üst kesimlerde plânlanan meselelere kulak asmaz
ve bu toplumu ancak sözbirliği sayesinde saadete ulaştırabileceklerini bilirlerse ve
maazallah, aranızda sözbirliği olmaması halinde Allah Teâlâ’nın sizlere bulunmuş
olduğu özel lütfunun, Allah göstermesin, son bulacağı ve ülkenizin uzun yıllar
boyunca müptela olduğu o duruma tekrar müptela olacağı bilinirse - ihtilaflar da
son bulur. Ama eğer çeşitli kesimler arasında ihtilaflar olur da bu ihtilaflar Allah
göstermesin, savaşta yenilmemize veya Allah göstermesin, bu müşkülün uzamasına
neden olursa bunun vebali, ihtilafları körükleyen ve çarşı - pazarda huzursuzluk ve
tedirginlik yaratanların boynunadır. Müslümanlar, müminler, Allah Tebarek ve
Teâlâ’ya inananlar, halkın arasına sızmış bulunan ve eski rejimin artıkları olan,
hem fasid, hem müfsid olan bu kesime mecal vermesinler; bunlara kulak vermeyin
sakın, aksi takdirde sizleri Batı'nın veya Doğu'nun kucağına itmek isteyecektir
bunlar, uyanık olun, aranızdaki ihtilafları kendiniz giderin ve eğer bir ihtilaf varsa
bu ihtilaftan vazgeçmeleri için nasihatte bulunun onlara. Allah Tebarek ve
Teâlâ’dan İslam milletlerine, siz hanımlara ve diğer bütün Müslüman kadınlara ve
halkın bütün kesimlerine saadet temennisinde bulunuyorum; yine Allah Tebarek ve
Teâlâ’dan İslam ordusu ve İslam’ın silahlı kuvvetlerini küfür kuvvetlerine muzaffer
kılmasını diliyorum. Allah Teâlâ sizleri mesut kılsın ve hemcinslerinize hizmette
başarılı olmanızı sağlasın (251)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti
25. 12. 1359
4. Fasıl
İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ
- İslam İnkılâbıyla Birlikte Kadınlarda Yaşanan Değişim
- İslami Harekette Kadınların Önayak Olması Ve Erkekleri Teşvik
Etmesi
- Kadınların Yürüyüş Ve Gösterilerde Cesaretli Katılımı Ve Harekette
Pay Sahibi Olmaları
- Kadınların Mustaz'aflara Mâli Yardımı
- İslam İnkılabı'nın Zaferinde Kadınların Rolü Üzerine Bazı
Konuşmaların Tam Metni
İSLAM İNKILÂBIYLA BİRLİKTE KADINLARDA YAŞANAN DEĞİŞİM
Küçük çocuklardan koca adamlara, minik kızlardan yaşını başını almış
hanımlara varıncaya kadar halkın bütün kesimlerinde fevkalâde bir azim ve
iradeyle birlikte ruhi ve fikri bir değişim ve dönüşüm yaşandı, bütün kesimler hep
birlikte kıyam ettiler, direndiler "Allah için teker teker ve topluca kıyam edin
..."([123])buyruğuna uydular (252) 21. 2. 1358
Alışverişte fiyatı biraz indirmek veya çoğaltabilmek için birbiriyle çene vuran
bir millet; zamanın bir dilimi geldi, öylesine bir değişim ve tahavvüle uğradı ki...
Bir beyefendi, o günlerde yapılan gösteri ve yürüyüşlerden birinde, bir kadının
elinde bir kâse dolusu bozuk para taşıdığını görüyor, fakir - dilenci - olduğunu
zannediyor, yanına yaklaşınca kadıncağızın "bugün tatil, mağazalar kapalı, telefon
etmek isteyen kardeşler bozuk para bulamazlar düşüncesiyle bunları getirdim, çam
sakızı, çoban armağanı" ... ([124]) dediğini duyuyor! Küçük bir olay olsa da aslında
çok büyük bir eylemdir bu! Azameti pek büyük bir tahavvül ve değişimdir
bu! (253) 10. 3. 1358
İnsanoğlunun yapabileceği bir değişim değildi bu, ilahi bir tahavvüldü, yani
"mukallib'el kulub - kalplerde değişimler yaratan "ın işiydi bu. Kalplerdeki o korku
ve dehşeti siliverdi, bu - tür - rejimlerden herkesin duyduğu o korku ve dehşeti
silerek onun yerine kararlılık ve cesaret verdi insanlara, öyle ki kadınlar, çocuklar
ve erkekler hep birlikte - rejime karşı - kıyam ederek mücadeleye giriştiler. Kadının
-böyle - mücadele meydanlarına atıldığı, topun tankın karşısına dikildiği görülmüş
şey miydi?! Allah Tebarek ve Teâlâ’nın bu millete yarattığı bir değişim, dönüşüm
ve başkalaşımdı bu! Biz bu hareketi korudukça, bugüne kadar nasıl geldiyse, öylece
muhafaza edebildikçe zafer bizimdir.(254) 26. 3. 1358
İran'da baş gösteren bu köklü değişim çok yönlü bir değişimdi; Allah Tebarek
ve Teâlâ’nın siz millete nasib buyurmuş olduğu fikrî ve ruhî bir değişimdi bu. Sahil
bölgesinde yaşayan siz hanımların([125]) konuşmacı ve sözcünüzün gündeme
getirdiği meselelerin günün meseleleri olduğunu, güncel siyasi ve güncel sosyal
meseleler olduğunu görüyoruz bugün; nitekim İran'ın diğer bölgelerinde yaşayan
hanımlar da aynı şekilde güncel sosyal ve güncel siyasi meseleleri gündeme
getirmekteler, bu köklü değişim bu İslami hareketin bereketiyle hâsıl olmuştur. Bu
köklü değişimin baki kalmasını ümit ederim. Siz hanımlar, siz kardeşler ve diğer
kardeşler ve bacılarımız bu köklü ruhî değişimi koruma hususunda ciddiyet
gösterin ve siyasi meselelerinizde, sosyal meselelerinizde bizzat katılım gösterin ve
bu ruhi değişiminizi de müdahil edin. (255) 12. 4. 1358
Çiftçiler ve köylüler, hanımların evlerinden kalkıp da - buralara geldiğini -
Avrupa'lardan ve buradan, üniversitelerden, fakültelerden, diğer okullardan
gençlerin, kadın - erkek herkesin köylülere ve çiftçilere yardım için köylere akın
ettiğini görünce - ki dün akşam televizyon da gösterdi bunu - bu olay çiftçilerle
köylülerin moralini ne kadar etkiliyor biliyor musunuz? Doktorun, mühendisin,
böyle beyefendilerin kendilerine hizmet etmeye geldiğini görmek, bizzat onları -
köylüleri - ne kadar centilmenleştirir - biliyor musunuz?! -Bu çok değerli bir şeydir.
Şimdi siz de - onlara yardıma - hazır olduğunuzu söylemektesiniz; Allah Teâlâ’nın
sizlerde yarattığı - muazzam - bir değişim ve başkalaşımdır bu; sizin yüreğiniz daha
önce böyle şeylerin peşinde bile değildi; ama şimdi peşinde... Kim yaptı bunu?
"Kalpleri değişime uğratıveren" Allah Teâla elbet! (256) 30. 4. 1358
Başka meselelerle uğraşmakta olan bacılarımız bugün kardeşlerle omuz
omuza ve onlardan daha ileri saflarda kendi millet ve ülkelerinin almyazısıyla
uğraşmaktadırlar, düşünmekte, plân - proje sunmakta, kafa yormakta, eleştiriler
getirmektedirler. Bu öyle bir değişim ve başkalaşımdır ki - ancak - "kalplerde
değişim ve başkalaşımlar yaratan" Allah Tebarek ve Teâlâ yapmıştır
bunu. (257) 30. 4. 1458
Daha önce halleri bir başka olan ve rejim tarafından başka şeylerle oyalatılan -
bazı – hanımlar([126]) öyle bir değişime uğradılar ki, rejimin karşısına dikilen
hanımlara dönüşüverdiler, kardeşlerle omuz omuza, hatta onlardan da önde bu -
İslami - harekete katıldılar, bu değişim ve dönüşümler mucizemsi değişimlerdi.
Öte yandan vuku bulan bir diğer değişim de şu: Bugün kadın - erkek, bir grup
genç geldi yanıma, Avrupa'dan gelmişler, "köylere gitmek ve halkımıza hizmet
etmek istiyoruz" dediler. Geçmişte - bambaşka şeyler düşünen gençler bugün bu
gibi şeyleri düşünmekteler işte. Kalkıp Avrupa’dan geliyorlar; kadınıyla, erkeğiyle
geliyorlar, köylere gidip köylülere yardımcı olabilmek için... Ülke içinden de öyle;
üniversiteden, doktoru, mühendisi, hanımı, herkes gidip köylülerin yardımına
koşuyor. Bu işbirliği ve yardımlaşma duygusu mucizemsi bir değişimdir -gerçekten
- bu değişim ve başkalaşımı meydana getiren de bizzat Allah Tebarek ve
Teâlâ’dır.(258) 30. 4. 1358
Hem muhterem hanımlar ve bacılar, hem muhterem kardeşler olmak üzere
herkes meydana gelen bu değişimle umarım sorumluluk duydu; hepinizin sokaklara
çıkarak - tekbir sesleriyle - haykırıp düşmanınızı ülkeden kovmanızı sağlayan da bu
sorumluluk duygusuydu işte. Bu, sizin doğrudan doğruya siyasete katılım ve
müdahelenizdi (259) 25. 6. 1358
İran'da, bütün kesimlerde böyle bir değişim ve başkalaşımın vuku
bulmasından dolayı memnunum ben. İşte Ülkeyi Yeniden Yapım ve Onarım Cihadı
olayı... Her taraftan gelenler, tahsilliler, bilhassa hanımlar... Bugün bir
röportajlarını dinledim "şafakla birlikte - tarlaya -gidiyoruz, gurup vaktine kadar
çalışıyoruz" diyorlardı; - muazzam - bir olaydır bu, bir değişim ve dönüşümdür bu!
Yani "halk için çalışmalıyız" duygusu ve iştiyakıyla çalışıyorlar, sizde de kesinlikle
aynı mana vardır.(260) 25. 6. 1358
Şimdiye kadar, bir grup şehirli hanımın, köylere gidip ekincilerin arasına
girerek onlarla birlikte orak salladığını görmüş, duymuş değillerdi bunlar; böyle
birşey gözlerine çarpmış değildi, akıllarından bile geçmezdi bu. Şimdi böylesine
insanca bir duygunun yeşermekte olduğunu görüyorlar işte; İslam’ın sayesinde
vuku bulan bir gerçektir bu, zahiri güçlerin böyle bir değişim yaratabilmesi
mümkün değildir. İslâmi ve insani bir değişimdir bu. Böyle bir şeye şahid olmak
onları fevkalade sevindirmekte, verimlerine verim, güçlerine güç katmaktadır.
Binaenaleyh insana vakar hissi veren insanî ve ruhî bir değişim hasıl olmuştur;
güven veriyor insana. (261) 25. 6. 1358
O zamanlar Şimran([127]) taraflarına ve Şimran'daki o malum hallere ilgileri
çekilen bu gençler şimdi "Yeniden Yapım ve Onarım Cihadı" gibi yerlere ilgi
duyuyorlar.- Evet - bunlar, bu gençler, bu kadınlar; o dönemlerde her şeye karşı
ilgisizdi bunlar; kendi memleketlerine karşı lakayt idiler; şimdi bunlar da
sahnedeler, vazifeşinaslıkta da gayet iyi olduklarını gördük (262) 27. 6. 1358
Ben kadın camiasında, fevkalâde bir değişim görüyorum, erkeklerdeki
değişimden çok daha fazla... Bu muhterem kesimin bu zamanda İslam’a verdikleri
hizmet, erkeklerin hizmetinden daha fazladır. (263) 10. 10. 1358
İslam’ın bereketi sayesinde İslâmi hareket, kadın - erkek toplum bireylerinin
öz yapılarında öylesine köklü bir değişim yarattı ki bir asırlık yolu bir gecede kat
ettiler ve siz saygı değer milletimiz, İran'ın ahdine sadık muhterem inançlı
kadınlarının erkeklerden daha önde - mücadele -meydanına adım atarak
şehinşahlığın büyük şeddini nasıl parçaladığını bizzat gördünüz, hepimiz onların -
bu - kıyam ve girişimine minnet borçluyuz (264) 15. 2. 1359
Hepinizin değişime uğradığı o halde, kadınlar, erkekler, çocuklar, büyükler,
kucağında bebeğini taşıyan hanımlar, kısacası - bu mücadele -meydanına girmiş
olanların hemen hiçbirinde kesinlikle şeytani bir şüphe yoktu, o halinizde hiçbir
şeytani emel yoktu; o halinizi hatırlayın... Evlerinizin damına çıkıp "Allahu Ekber"
diye haykırıp tekbir getirdiğiniz ve şeytanların sizi vurmak için etrafta kol gezdiği o
halinizi... Allah korkusu bilmeyen ve sizi tanklarının altında ezmeye yeltenenlere
karşı sokaklara dökülüp mukabelede bulunuyordunuz hani ... O halinizi hatırlayın
... O öyle bir haldi ki, veliniz Allah'tı o sırada; yani her şeyiniz ilahiydi, hareketin
tamamı ilahi hareketti, o sırada sizler Allah'ın eli oluvermiştiniz, yedullah
kesilmiştiniz; yekdiğeriyle yek sedâ bir şekilde faaliyet gösteren bu gruplar, bu
cemaat Allah'ın eli kesilivermişti, değil mi ki: "Allah'ın eli, cemaatle birliktedir"
!([128]) O hal aklınızda bulunsun daima, işte o halinizi - koruyun. (265) 8. 3. 1359
Bu İslami hareket ve inkılap, gençlerimiz ve kadınlarımızda ortaya çıkan bu
köklü değişimden başka bir sonuç getirmemiş olsaydı, sırf bu bile yeterdi bizim
ülkemiz için (266) 25. 12. 1359
Bendeniz iftihar kaynağı olan İran kadınlarıyla gurur duymaktayım, çünkü
onlarda öyle bir değişiklik oldu ki, ecnebilerle onlara bağlı şerefsiz uşaklarının
herze şairlerden ücretli yazarlar ve satılmış medyanın propagandalarına varıncaya
kadar - türlü ellerle uygulamaya koyuldukları - elli yılı aşkın şeytani plân ve
çabalarını bütünüyle suya düşürdüler ve değerli Müslüman kadınların yollarını
kaybetmediklerini ve batıyla batı çarpılmışlarının o uğursuz komplolarına
kapılmadıklarını ve bunlardan etkilenmeyeceklerini ispatladılar. Nitekim
Pehlevî'nin gâsıbâne saltanatı boyunca, koparılan onca yaygara ve yapılan
propagandalara rağmen tağuti müreffeh kesimle, Savak elemanlarının yakınları ve
onların bağımlılarının oluşturduğu bir avuç azınlık kadın dışında, asıl Müslüman
milleti oluşturan çeşitli kesimlere mensup milyonlarca dindar kadından hiçbiri batı
hayranlarının tuzağına düşmedi ve 50 kara yıl boyunca Allah ve kulları nezdinde
yiğitçe direnerek yüzlerinin akını korudular. Şu son ilahi değişimde ise, batıyı kıble
edine gelmiş gönül gözü kör batı hayranlarının bütün ümidini suya düşürerek
kesinlikle ve ebediyen umutlarını yitirmelerine sebep oldular.(267) 4. 2. 1360
İran'da her şeyden büyük gelişme, İran kadınlarında gerçekleşen köklü
değişimdi (268) 2. 3. 1360
Kadınlarımızın bir kısmını gayri sahih bir yola yöneltmişlerdi tabi; giderek
artacaktı da; istikbar ve istikbarın yardakçılarının eliyle oynanan bu oyunlardan
Allah Teâlâ bizi kurtararak lütufta bulundu bize, kurtardı onlardan bizi,
kadınlarımızı kurtardı; bugün kadınlarımız öylesine Allah'ın nimetlerine gark
olmuş durumdadırlar ki belki kendileri bile haddi hesabı olmayan bu büyük ilahi
nimetlerden gafildirler (269) 1. 1. 1362
Gençlerimizde öyle bir değişim ve başkalaşım oldu ki gazino ve gece
kulüplerinden - koparak - kâfirlerle savaş meydanına yöneldiler, fesat
merkezlerinden salah, dua ve tazarru merkezlerine çekilmiş oldular, o zulümlere
uğramakta olan hanımlarımız bugün ülkenin dört bir yanında öğretim ve öğrenimle
meşguller, Allah yolunda cihad ediyorlar (270) 26. 5. 1362
İran'da hayat bulan bu İslam’ın kadınlara verdiği ve vereceği hizmet bizim
tavsif edemeyeceğimiz kadar değerlidir. Eğer bu inkılâp olmasaydı, İran'da
gerçekleşen bu değişim ve tahavvüller gerçekleşmeyecek olsaydı birkaç yıl
zarfında İslâmî ahlâktan eser kalmayacaktı İran'da! (271) 19. 1. 1363
Bakın, görün; kadın kesimi o zaman nasıldı, şimdi nasıl... Kadınlarımız şimdi
mektebi([129]) olmuş durumdadır artık (272) 5. 6. 1363
Kadınlar İran'da tamamen sahneden kenara - evlerine - mi itildiler yoksa
erkeklerle omuz omuza yapıcı işlerle mi meşguller şimdi? Bizim kadınlarımızın da
sorumsuz ve hercai olmasını, nasıl isterlerse öyle olmasını mı istiyorsunuz
siz([130]) Bizzat kadınlarımızda baş gösteren değişim ve tahavvüle aykırıdır bu,
ülkemizde, milletimizde vuku bulan değişim ve tahavvülün tersi cihette bir şeydir
bu. (273) 21. 11. 1364
KADINLARIN İSLAMİ HAREKETTE ÖN AYAK OLMASI VE
ERKEKLERİ TEŞVİK ETMİŞ BULUNMASI
Siz yiğit kadınlar bu zaferde ön ayak oldunuz ve şimdi de öylesiniz (274) 15.
12. 1357
Siz hanımlar ön safta olduğunuzu ispatladınız, erkeklerden önde geldiğinizi
ispatladınız, erkekler sizden ilham aldılar; İran'ın erkekleri İran'ın kadınlarından
ibret aldılar, hanımlardan ders aldılar, Kum'un erkekleri de siz muhterem
hanımlardan ibret ve dest aldılar; hareketin ön safındasınız siz (275) 17. 12. 1357
Onlar ön saftadırlar; çünkü erkekler de onlardan aldılar cesaretlerini, onların
mücahedelerinden cesaret buldular. (276) 17. 1. 1358
Siz hanımlar, hareketin en ön saflarında yürüdüğünüzü ispatladınız burada.
Bizim İslami hareketimizde sizin büyük payınız var. Gelecekte memleketimizin
dayanağısınız siz. (277) 21.1. 1358
Allah Teâlâ hepinizi korusun. Biz bu zaferi erkeklerden önce hanımlara
borçluyuz. Muhterem hanımlarımız ön saflardaydılar. (278). 23. 1. 1358
Aziz hanımlarımız, erkeklerin de cüret bulup cesaretlenmesini sağladılar. Siz
hanımların zahmetlerine minnet borçluyuz biz, sizler için, bütün millet için her
zaman dua etmekteyiz. (279) 23. 1. 1358
Bu harekette kendi erkek kardeşlerinizle omuz omuza, hatta onlardan da önde
bulunan siz hanımlara teşekkür ederim ve umarım sizler yine ön saflarda olur ve bu
hareketi sonuca ulaştırırsınız ve bir İslam devletinin kurulmasını sağlarsınız
inşaallah; böylece halkın bütün kesimleri, bütün mustaz'aflar kendi haklarına
kavuşur inşaallah. Allah Teâlâ sizleri korusun, İslam ve Müslümanlar için
muhafaza etsin sizi inşaallah. (280) 4. 2. 1358
İran milletinin büyük ismi, "siyasi rüşdüne ulaşmış" olarak geçti tarihe.
Kum'un büyük adı, İran milleti indinde "siyasi rüşdüne ulaşmış, faal ve
serdengeçti" olarak geçti tarihe. Çaharmerdan'ın büyük ismi fedakârlık ve
serdengeçtilik hususunda dünya tarihine geçti, İran’ın hanımlarının büyük ismi
tarihe geçti. Çaharmerdan kadınlarının büyük ismi tarihe geçti. Kum ve
Çaharmerdan hanımları bu İslami hareketin öncüleriydiler, siyasi rüştlerini
ispatladılar, hareketi yönlendirdiler. Hareketin liderlerisiniz siz, kadınlar bizim
hareketimizin lideridirler, biz onların devamıyız, onların peşinden gitmekteyiz. Ben
sizi lider ve rehber olarak kabul etmekteyim ve sizin hizmetinizdeyim. (281) 5. 2.
1358
Biz - bu İslami - hareketimizi kadınlara borçlu biliyoruz; erkekler
kadınlara uyarak dökülüyorlardı sokaklara, erkekleri kadınlar teşvik ediyordu,
kadın, ölümsüz gibi görünen şeytani bir gücü öldürebilecek böyle bir varlıktır
işte. (282)26. 2. 1358
Hepiniz birlikte olun, beraber olun. Bu harekette çok büyük nasip ve payınız
var sizin. Hatta denilebilir ki bu hareketi öne götüren kadınlar oldu, çünkü kadınlar
sokaklara döküldüler, sokaklara dökülmeleri kararlaştırılmış değildi onların, yine
de - tehlikeyi göze alıp - döküldüler. Erkeklerin zerrece gevşeklik gösterme ihtimali
vardıysa, kadınların bu hareketi - o ihtimali sıfırlayarak - onları da cesurlaştırıverdi.
Kadınların da işe başladığını görünce, erkekler cesurlaşıyor tabi. Bu zaferin İslam’a
nasip olmasını sağlayan sizler oldunuz, bu zaferde büyük payınız var sizin, bu payı
koruyun (283) 11. 3. 1358
Uzak yollardan kalkıp da benimle mülakata geldiğiniz için siz muhterem
hanımlara teşekkür ederim. Ben dua ediyorum sizler için; Allah Tealâ hepinizi
mesut kılsın, bu harekette önayak olduğunuz için teşekkür ederim. İran hanımları
bu harekette öncüydüler, tıpkı Sadr-ı İslam dönemi hanımları gibi... Hareketimiz,
onların sayesinde ilerledi, umarım yine sizin sayenizde ilerler bu hareket (284) 28.
3. 1358
Buraya gelerek bizi şereflendiren hanımların bu - İslam inkılâbıyla ilgili -
meselelerde payı vardır, bu harekette payı var onların, ortaktırlar, hatta onların
önayak olduğunu söylemek gerekir. (285) 11. 4. 1358
Biz, genç erkeklerden çok hanımlara minnet borçluyuz. Iranda hanımların çok
fazla payı oldu, yani hanımlar - gösteri ve yürüyüşlerde -dışarıya çıkınca halk daha
bir coşuyordu, halkın gücü ve morali kat kat artıyordu, oysa iman gücünden başka
hiçbir şeyleri yoktu. (286) 3. 6. 1358
Bu harekette daima önayak olan ve takriben başkalarını yönlendirerek sizin
önayak olduğunuzu görüp onların da daha bir güç -ve moral - bulmalarını sağlayan
siz hanımlar umarım muvaffak olursunuz inşaallah, mutlu ve sağlıklı olun
inşaallah; sözbirliği ve iman gücü ve kuvvetiyle - hareketi - buraya kadar
getirdiğiniz gibi bundan böyle adım adım - ilerler inşaallah – İslam’ın herkesin
yardımına ihtiyacı var çünkü bütün millet hep birlikte adım adım ilerleyelim ki her
şey İslam’ın istediği gibi olsun inşaallah. Hepinize selam olsun. (287) 22.6.1358
Siz hanımların cadde - sokaklara ve mücadele meydanlarına gelmesi
erkeklerin de güç bulmasına, moral kazanmasına, onların morallerinin
yükselmesine yaradı. Bu harekette büyük payınız var sizin, ama -unutmayalım ki -
yolun yarısındayız daha - ve kat etmemiz gereken uzun bir yol ver önümüzde -
(288) 22. 6. 1358
Bu harekette yılmaz bir adımlan olan hanımlara teşekkür etmemiz gerekir,
millete büyük bir yardımları oldu, hanımlar cadde - sokaklara dökülerek haykırınca
erkekleri coşturmuş oldular, onların gücünü kat kat artırdılar, binaenaleyh siz
hanımlar sadece gücünüzü göstermekle kalmadınız, başkalarını da güçlü
yaptınız.(289) 18. 7. 1358
Bu, "ülkeyi yeniden yapım ve onarım cihadı"na bazen hanımların da gidip
yardımcı olduğunu görüyoruz. Evet, hanımlar bu işin ehli değil tabi, bir çiftçi gibi
beceremezler çiftçiliği; ama köylülerin yanına gitmeleri, çiftçilere ellerinden
geldiğince yardımda bulunmaları o çiftçilerin gücünün kat kat artmasına neden
olmaktadır. Tahsil etmekte olan muhterem hanımların şehirden kalkıp da köylü
kardeşlerine yardıma geldiğini gören köylü ve çiftçinin gücü kat kat artmaktadır;
hacim olarak küçük olsa da çok değerli bir ameldir bu, manevi hacmi çok büyüktür
bu amelin (290) 18. 7. 1358
Siz bacıların, bu harekette özel bir payı oldu, her yerde yardımcı oldunuz,
erkeklere öncülük ettiniz, onlara güç vermiş oldunuz, bu açıdan da teşekkür
ederim.(291) 20. 7. 1358
Bunca zahmet çektiniz sizler; Allah Teâlâ hepinizi korusun, ülkenin bunca
kadın ve erkeği, bilhassa şu hanımlar, İslam’ın tahakkuk bulması için ilk safta öyle
zahmetlere katlandılar ki; herkesin gayesi bir İslam Cumhuriyeti kurulmasıydı,
ilahi bir adalet oluşmasıydı. (292) 25. 9. 1358
Erkekler de hizmetlerinin çoğunu kadınların hizmetlerine borçludurlar. Öyle
bir duygu var ki erkeklerde; kadınların bir gaye için evlerden dışarı çıkmış
olduklarını görünce, güçleri bir ise on oluveriyor. Bizim ülkemizde - de - böyle
oldu, hanımlar erkeklerle omuz omuza, hatta daha önce evlerinden çıktılar ve bu
İslami yolda zahmet çektiler, acı çektiler, gençlerini verdiler, kocalarını verdiler,
kardeşlerini verdiler, kısacası sıkıntılara, acılara katlandılar, - inançları
doğrultusunda - amel ettiler, İslam’a destek verdiler ve çoğu erkekler de kadınlara
bakarak aynı şeyleri yaptılar. (293) 10. 10. 1358
Siz değerli milletimiz, İran’ın dindar muhterem kadınlarının erkeklerden daha
önde mücadele meydanına girdiklerini ve şehinşahlığın büyük şeddini
parçaladıklarını bizzat gördünüz. Biz hepimiz onların kıyam ve girişimlerine
minnet borçluyuz. (294) 15. 2. 1359
Bu hareket halkın bağrından çıktı; kadınıyla erkeğiyle bütün bir halkın
sinesinden çıktı, muhterem kadınlar da tıpkı erkekler gibi meydana girdiler, hatta
hanımların katılım ve paylarının erkeklerden daha fazla olduğunu söylemek
gerekir. Çünkü hanımlar meydana girince erkeklerin gücü - ve morali - kat kat
artıyor, on kat artıyor; kadınların -er - meydanına girdiğini görünce erkekler çekilip
bir kenarda duramazlar (295) 21. 4. 1359
Hanımlar bir çıkar elde etmek veya mesela bir mevki makam edinebilmek için
dışarıya dökülüp kendilerini ve çocuklarını ölümün kucağına atmıyorlar. Hanımları
dışarıya çekip erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde siyaset sahnesine
sokan şey İslam ve Kur'an'dır (296) 21. 4. 1359
Görüş sahibi insanlar, İran'da vuku bulan bu hadisenin derinliklerine inmeli ve
bu hadisenin ne olduğunu anlamaya çalışmalıdırlar. Çoğunun hatırındadır, şu elli
yıl zarfında veya hepinizin ya da çoğunluğunuzun hatırladığı şu on - yirmi yıl
zarfında kadınların da erkekler gibi mücadele meydanına girdiği ve ön saflara
geçtiği ne zaman görülmüştü? (297) 21. 4. 1359
İslami hedeflerin ilerlemesi için kadınların en ön safta yer aldığı bir millet
darbe yemeyecektir. (298) 27. 5. 1359
Uzak yoldan, serhadlerden kalkıp da buralara kadar gelen siz muhterem
hanımlara([131]) teşekkür ederim. İslam Cumhuriyeti'ni neticeye ulaştırma yolunda
şimdiye kadar gösterdiğiniz kararlılığı bundan böyle de göstermenizi ve sık saflar
halinde erkeklerin önüne geçerek İslami hedefleri ileri götürme yolunda yürümenizi
ümit ederim. (299) 28. 5. 1359
Kadınların rolü erkeklerden daha etkin olmasa bile daha az da değildi. Onların
da er meydanına ayak basması üzerine erkeklerin gücü az idiyse artmış oldu veya
güçlü idiyseler, güçleri kat kat arttı. Bu İslami hareket ve bu İslâmi inkılâpta
sizlerin de bizzat şahid olduğu üzere bu İslam inkılâbında siz hanımlar, erkeklerden
daha fazla rol oynadınız. Yani hem kendiniz faaldiniz, hem erkekleri de faaliyete
geçiriyordunuz. Binaenaleyh sizin kazandığınız iftihar bir hayli takdire
şayandır.(300) 19. 1. 1363
Meselâ, savaş yapılmakta olan bir bölgeye kadınların da girdiğini farz edin; bu
kadınlar hem bizzat savaşacak, hem de erkekler kadınlara karşı özel bir duygu
beslediğinden, erkeklerin de gücünü kat kat artıracaklardır. Bunların, mesela, bir
savunma savaşına girdiklerinde sadece savunma yapacaklarını sanmayınız, hayır,
hem bizzat savunurlar, hem diğerlerini - erkekleri - de savunmaya teşvik eder
kadınlar. Erkek, kadına karşı hassastır; gözünün önünde yüz erkeğin öldürüldüğünü
görse belki fazla etkilenmez, ama bir kadına saygısızlık edildiğini görmeye
tahammül edemez, hiç tanımadığı, kendisiyle hiçbir alâkası bulunmayan yabancı
bir kadın dahi olsa, böyledir bu, erkeklerin yapısında böyle bir hassasiyet vardır.
Binaenaleyh sizin bütün meselelerde önayak olmanız, bu cümleden olmak üzere
müdafaa, cihad, cephelere yardım, vb. gibi her konuda girişimde ve hazır
bulunmanız erkeklerin daha fazla o işe girişmelerine, daha bir güç ve iştiyak
bulmalarına yardımcı olacaktır (301) 11. 12. 1363
Başarıların çoğunu siz hanımların hizmetlerine borçlu bilmekteyiz biz. Zira
sizler bizzat faal olduğunuz gibi erkeklerin faaliyetini de artırmaktasınız. Keza
tâğut döneminde ruhi işkence ve acılara maruz kalan ve Allah'a hamdolsun kendi
inanç ve gücünüzle o şeytani kudreti sahneden silip atan ve onların hayallerindeki
emellerini gerçekleştirip kafalarındakini neticeye ulaştırmasını engelleyen de sizler
oldunuz. Allah da bilir ya, bu - İslâmî - hareket olmasaydı; kadınıyla, erkeğiyle,
genciyle, yaşlısıyla, büyüğüyle, küçüğüyle Iran milleti gayret ve çaba
göstermeseydi bu millet her şeyini kaybedecekti, kesinlikle
kaybedecekti. (302) 21.12.1363
KADINLARIN YÜRÜYÜŞ VE GÖSTERİLERDE CESARETLİ KATILIMI
VE HAREKETTE PAY SAHİBİ OLMALARI
Milletin bütün kesimlerine, bilhassa bu mukaddes - İslami - harekette özel bir
paylan olan hanımlara tevazuuyla saygı sunmaktayım; kadınları bu harekette
"önayak olanlar" olarak görüyorum. Daha önce de defalarca belirttiğim gibi
hanımların İslam’ın üzerinde daha fazla haklan vardır, bilhassa Tahranın Güneyli -
fakir - kesimine mensup kadınlar diğer kesimlere yol göstermiş ve İslamî kıyamın
motor gücünü oluşturmuşlardır.
İmam’ın -ks- Eserlerini Tanzim Ve Yayınlama Mües. Henüz yayınlanmayan
belgeler no:246
Milletler uyandıktan ve kadınlar da bu zorbalara ve - zorba -devletlere karşı
kıyam ettikten sonra; böyle bir milletin muzaffer olmaması için hiçbir neden
yoktur, muzaffer olur inşaallah. (303) 19. 10. 1356
Muhterem hanımları bile hicaplı ve tesettürlü olarak gösteri ve yürüyüşlere
katılıp şah rejimine duyduğu nefreti ilan eden bir millet muzafferdir. (304) 2. 11.
1356
Sizler, tarihin erkekleri ve kadınları; zalimleri ezme, hakkı savunma yolundaki
azim ve kararlılığınızı bütün dünyaya ve gelecek nesillere ispatlamalısınız (305) 14.
7. 1357
Tarihin hangi diliminde gördünüz böyle bir şeyi?! Aslan yürekli kadınlar
kucaklarında bebekleriyle - şah - rejiminin cellatlarının makineli tüfeklerinin ve
tanklarının üzerine yürümektedirler bugün; kadınların böylesine bir fedakârlık ve
mertlik gösterdiği tarihin hangi diliminde görülmüştür.! (306) 20. 7. 1357
Soru: Kadınların inkılâba faal katılımını biraz açıklar mısınız?
Cevap: Şahın zindanları cesur ve aslan yürekli kadınlarla doludur. Sokak
gösterilerinde bizim kadınlarımız küçük çocuklarını da kucaklarına alarak tanktan -
toptan ve makineli tüfekten korkmaksızın mücadele meydanına girdiler. İran'ın
çeşitli şehirlerinde hanımlar birçok siyasi toplantılar düzenlemektedirler, onlar
bizim mücadelelerimizde fevkalâde değerli bir rol oynadılar. İslam evlatlarının
cesur anaları, kahraman kadınların tarih boyunca gösterdiği yiğitlik ve
serdengeçtiliklerin hatırasını yeniden canlandırdılar. Böyle kadınlar tarihin hangi
diliminde görülmüş? Hangi ülkede var - böyle kadınlar?!- (307) 20. 8. 1357
Siz süngülerinizi millete doğru çevirdiniz, ama millet - korkmadı ve -gelip
göğsünü siper etti sizin süngülerinizin karşısında, çocuklar da geldiler, kadınlarda
geldiler; kadınlar şu minik yavrularını da kucaklarına alıp halkın safında yer
aldılar.(308) 18. 9. 1357
Susacak gün değil bugün, faaliyet günüdür; hangi makam ve hangi işte olursa
olsun, kimse susmamalıdır bugün. Bunların feryatlarını duyuyorsunuz işte;
kadınların haykırışlarını, erkeklerin haykırışlarını duyuyor, görüyorsunuz, sizin
desteğiniz, dayanağınızdır bunlar 'Allah ecirlerini artırsın". Bunlar olmasaydı biz
hiçbir adım atmazdık, beni adım atmaya iten bunlardır (309) 13. 11. 1357
Hepimiz, siz aslan yürekli kadınların cesaretlerine minnet borçluyuz (310) 15.
12. 1357
Hepimizin bu harekette payı var ve siz hanımlar büyük bir paya
sahipsiniz(311) 24. 1. 1358
Herkese, bilhassa her zaman serdengeçtilikle bulunan ve hareketimizi sonuca
ulaştıran ve ulaştırmakta olan şu muhterem hanımlara teşekkür ederim. Allah Teala
hepinize izzet ve İslam’a azamet lütfetsin (312) 5. 2. 1358
Kadınları topun tankın karşısına çıkardı, makinelilerin karşısına çıkardı,
topların tankların üzerine yürüttü, hiçbir şeyden korkmadılar; mucizedir bu!
Kur'an'ın ve İslam’ın nurudur bu; sizin kalplerinizde ve Iran milletinin tamamının
kalbinde tecelli ediverdi. Siz hanımlar da şehadetten korkmuyorsunuz bunu
sağlayan şey iman nurudur. (313) 16. 2. 1358
Burada toplanmış bulunan ve bu eylemleriyle harekete destek veren aziz
bacılara teşekkür ederim. Allah Teâlâ sizleri muhafaza buyursun ve sizi İslam için
korusun. Bu hareketi sizler neticeye ulaştırmalısınız ve kuşkum yok ki
ulaştıracaksınız da! (314) 16. 2. 1358
Bizim hareketimizde elinizden geleni yaptığınız, erkeklerle omuz omuza
kıyam ettiğiniz ve yardıma muhtaç olanlara yardımda bulunduğunuz için sizlere
teşekkür ederim. (315) 20.2.1358
Siz hanımlar, İran'ın bütün hanımları, bilhassa Kumlu hanımlar bu harekete
ortaksınız, sömürü ve zorbalığa karşı verdiğimiz mücadelede erkeklerle •omuz
omuza, yardımcı oldunuz. Allah Teâla sizleri korusun. (316) 20. 2. 1358
Bu - İslâmi - harekette hizmeti geçenin, elinden iş gelen faal üyenin sizler
olduğunu gördük biz; burada bulunduğunuz şu halinizle([132]), şu durumunuzla
sokaklara dökülüp hareketimize yardımcı olan da sizdiniz yine. (317) 26. 2. 1358
Bu harekette kadınların ne yaptığını hep birlikte gördük, dünyada nasıl
kadınlar varmış, kadın neymiş, tarih gördü! Tarih şöyle dursun, İslam’ın ne
kadınlar yetiştirdiğini, şu son yüzyılda ne gibi kadınların kıyam ettiğini biz bizzat
gördük işte! Kıyam eden o hanımlar Güneyli -Tahran'ın fakir kesimi / çev / - ,
Kumlu ve bu İslam beldesinin diğer yerlerine mensup hicaplı ve tesettürlü
hanımlardı. Aryâmehri([133]) eğitimle yetişenler bu gibi işlere karışmadılar asla;
bozuk bir eğitimden geçmişti onlar, İslâmi eğitim ve terbiyeden uzak tutulmuşlardı.
İslâmî eğitim ve terbiye görmüş olanlardı o kan verenler, ölü verenler, sokaklara
dökülüp - yürüyüş ve gösteriler düzenleyerek İslâmî - hareketi zafere
kavuşturanlar (318) 26. 2. 1358
Bizim çağımızın kadınları da Allah'a hamdolsun onlar gibi tıpkı([134]); sıkılı
yumruklarla zorba egemenin karşısına dikildiler; kucaklarında taşıdıkları bebeklerle
harekete yardımcı oldular. (319) 26. 2. 1358
Kadınlar da, çocuklarını kucaklayıp dışarı çıkıyordu; işin sırrı, herkesin birlik
içinde olmasındaydı, herkesin ortak feryadı "biz bu bozuk rejimi istemiyoruz, biz
bir İslam Cumhuriyeti istiyoruz!" idi (320) 31. 2. 1358
Sokaklara dökülerek "Allah’u Ekber!" feryatlarıyla, sıkılı yumrukları ve
imanlarıyla şeytani güçlere aldırış etmeyenler, o rejim - şah - döneminin mahrum
kesimine mensup muhterem kadınlarla aziz ve muhterem erkeklerdi; bu şeytani
gücü kırabilenler ve bu şeddi parçalayanlar bunlardı işte, bundan sonra da yükümlü
olanlar yine bunlardır, esasen hepimiz yükümlüyüz. (321) 3. 3. 1358
Sizler zahmet çektiniz, kadın erkek - herkes - zahmet çekti; İslam’ın dirilmesi
için sokaklara döküldü, eziyetlere katlandı, kanlar verdi, İslam için kan verdi,
şehadeti istedi, gönüllü oldu şehâdet için; milletimizin istediği, oy verip tercih ettiği
şey "İslam Cumhuriyeti" idi, istenilen şey "İslam" di. (322) 4. 3. 1358
Hanımlar da bu konuda pay sahibidirler, çünkü her nevi tehlikenin olduğu o
zamanlarda hem siz sokaklara döküldünüz, hem o muhterem hanımlar; üstelik gelin
sokaklara dökülün, damlara çıkıp Allah’u Ekber feryatlarıyla haykırın ve icabında,
meselâ, kurşunlara hedef olun diye kimseler de zorlamış değildi sizi- Bu iman
gücüydü işte; sizleri ve hanımları sokaklara döken güçtü, amelin değeri de budur
işte! (323) 28. 3. 1358
Ey topun tankın karşısına dikilen gençler, ey gençlerini kaybeden ve bizzat
kendileri de gösteri ve yürüyüşlere katılarak "Allah’u Ekber" diyen bacılar,
koruyun kendinizi, - İslâmî - hareketinizi muhafaza edin, oturup başkalarının sizin
için çalışmasını beklemeyin, sizin için çalışmaz bunlar; ecnebiler nasıl sizin için
çalışmazsa bunlar da çalışmaz (324) 8. 8. 1358
Muhterem hanımlarla muhterem erkeklere varıncaya kadar - tüm -milletimizin
sokaklara döküldüğü o günlerde ne istediğine bir bakalım ve görelim bakalım o
istekleri yerine gelmiş mi, gelmemiş mi? Bu istekte bulunanların sesi memleketin
dört bir yanından, sokaklardan, caddelerden, okullardan... Her yerden
yükselmekteydi "İstiklâl! Hürriyet! İslam Cumhuriyeti!" diye haykırıyorlardı, bu üç
kelime kimsenin dilinden düşmüyordu. (325) 16. 8. 1358
Allah'ın rahmeti siz aslan yüreklilere olsun; sizin yüksek himmetiniz
sayesinde İslam, ağyarın esaret zincirinden kurtulmuş oldu. Allah Tebarek ve
Teâlâ’nın selamı İran milletine, bu milletin kadınlarına ve erkeklerine olsun! Siz
hanımlar, erkeklerle omuz omuza, İslam’ın zaferini garantilediniz. Ben İran'ın
bütün kadınlarına, bütün hanımlarına ve - bu cümleden olmak üzere - Kum kentinin
kadınlarına teşekkür ediyorum. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun, Asrın İmamı - Hz.
Mehdi as - / çev / sizlerden razı olsun. Siz, küçük çocuklarınızla sokaklara -
caddelere dökülerek İslam’a destek verdiniz. Kum ve diğer yerlerin haberleri
geliyordu bana, Çaharmerdan'ın haberlerin duyuyordum ben. Bu cesaret ve
yiğitlikleri görünce gurur duyuyorum ben (326) 12. 11. 1358
Bizim milletimiz İslam’a âşık olduğu için herkes bomboş ellerle, göğüslerini
siper etti, gençlerini alıp meydana çıktılar, kadınlar ve erkekler gidip mücadele
ettiler ve zaferi kazandılar (327) 29. 2. 1359
Kadınlar da çocuklarını kucaklarına alıyor, iki çocuğu olan diğerinin de
elinden tutarak gösterilere katılıyor ve şu topun, tankın vesairenin karşısına
dikiliyordu. İran'da halkın çeşitli kesimleri arasında böylesine bir insicam ve
kenetlenme ne zaman vardı? Memleket ve hükümet işlerine, siyasi işlere ne zaman
bunca katılım ve müdahale vardı? Ülkede bir vakıa vuku bulacak olsa Tahran'daki
bir mahallenin erkeklerinin bile haberi olmuyordu böyle şeylerden, hanımlar da
kayıtsızdı, bütün halk kayıtsızdı, haberdar olanlar da kayıtsızdı. Halkın bütün
kesimlerinin fiilen sahnede bulunduğu şimdiki gibi bir katılım hiçbir zaman
olmamıştır. Milletin bütün fertleri siyasi ve sosyal meselelere bilfiil katılmakta ve
herkes sorumluluk duymaktadır. Usule aykırı bir durum vuku bulacak olursa
kayıtsız kalmıyor artık hiç kimse, halk kayıtsız kalmıyor, hanımlar başka işlerle
meşgul etmiyorlar kendilerini, hayır, şimdi böyle değil artık! Allah Teâla sizi teyit
buyursun - hep birlikte sahnede hazırsınız şimdi! (328) 21.4.1359
Siz muhterem hanımlar Allah için kıyam ettiniz ve yine Allah için bu
kıyamınızı sürdürmektesiniz ve hiçbir zarara uğramayacaksınız siz; elinizden
geldiğince bu saflarınızı sıklaştırın, inkılabı koruyun ve ilerleyin (329) 27. 5. 1359
Bugün bizim kadınlarımızla, o şah hazretlerinin zamanındaki kadınlar aynı mı
acaba?! Biz - sadece - isim mi değiştirdik([135])?! "İslam Cumhuriyeti" hiçbir içeriği
olmayan salt bir isim mi yani; erkekler aynı erkekler, kadınlar aynı kadınlar mı,
değişen hiçbir şey yok mu yani? Tağut döneminde televizyona çıkan - o malum
kadınlar, sokaklara dökülen o tağut dönemi kadınlarıyla aynı mı bunlar?! Yoksa
onlar cehenneme gitti ve bizim kadınlarımız yiğit erkekler gibi, cesur aslanlar gibi
evlerinden çıkıp kendileri, kardeşleriyle beraber, kendi elleriyle İslam
Cumhuriyeti'ni kurdular... Muhteva değişmiştir; sırf bir isim değişikliği değildir bu.
Yani şimdi bizim cadde sokaklarımızdakilerin tamamı o eski - şah - dönemdeki
oyuncak bebekler mi ve biz sadece ismini mi değiştirmişiz, yoksa böyle değil de,
muhteva ve nitelik mi değişmiş?! (330) 27. 11. 1359
Bundan daha büyük iftihar mı olur; değerli kadınlarımız en ön safta zalim
sabık rejimin karşısına ve onu devirdikten sonra da süper güçlerle bağımlı
yardakçılarının karşısına dikilerek öyle bir direniş sergilediler ki hiçbir çağda
erkeklerin dahi böyle bir direniş ve yiğitlik gösterdiği kaydedilmiş değil. (331) 25.
1. 1361
Toplumun dindar kesimine mensup kadınların, bilhassa mahrum kesimin
direndiğinde hiç şüphe yok; ama hain sömürücüler müreffeh ve zevkine düşkün
varlıklı kesim arasında başarılı oldular, piyasayı patronlarının istediği hale
getirdiler ve Allah Teâlâ’nın inayetleriyle şanı büyük milletin, bilhassa aslan
yürekli kadınlar ve hanımların faaliyetleri sayesinde zalimlerin sahne dışı
bırakılmış olduğu şu sırada da nâçiz bir azınlık, cahilce işlerini sürdürmekte halâ...
Ümit ederiz ki onlar da büyük ve küçük şeytanların hilelerinin farkına varır da
onların tuzağından kaçıp kurtulurlar inşaallah-u Teâlâ. (332) 25. 1. 1361
KADINLARIN MUSTAZ'AFLARA MÂLÎ YARDIMI
Iran kadınları hem insani açıdan büyük mücahedelerde bulundular, hem mali
açıdan. Tahran'ın güneyinde, Kum'da ve diğer şehirlerdeki -toplumun mahrum
kesimine mensup - şu hicaplı tesettürlü kadınlar, iffet ve namus timsali olan bu
kadınlar - İslami - harekette önayaktılar, mali fedakârlıkta da önayak oldular.
Altınlarım, mücevherlerini bağışladılar; mustaz'aflar için verdiler, bu işte en önemli
olan o temiz niyettir. Hz. Emîr - Hz. Ali -s- selamullah aleyhle ailesinin sadaka
olarak verdiği([136]) birkaç ekmeğe karşılık Allah Teâlâ birçok ayet nazil
buyuruyor([137]), o ayetler birkaç parça ekmek için inmiş değildir, ameldeki İhlâs
için indi o ayetler, o amel Allah rızası içindi çünkü. Amellerin değeri, taşıdıkları
maneviyatla ölçülür. Hareket asrında - İslam inkılâbı hareketinde -harekete katılan
bacıların bu amellerinin değeri, erkeklerin amellerinin değerinden daha fazlaydı -
çünkü onlar iffet perdesinin gerisinden geldiler; iffetlerini koruyarak erkeklerle
hemsadâ oldular ve zafer kazandılar ve şimdi de, kara gün için biriktirdiklerini
tertemiz niyetlerle düşkünlere ve yoksullara verdiler. Bunun değeri var işte;
varlıklılar milyonlar verse bu kadar değerli olmaz. (333) 27. 2. 1358
Kadınlar paralarını veriyorlar; mücevherlerini veriyorlar, çeşitli kesimlerden
birçok hanım, kara gün için biriktirdiği şeyleri getirip bağışlıyorlar mustaz'aflara ev
yapılması için. (334) 31. 2. 1358
Allah Tealâ siz mümin hanımları korusun, İslâmi harekete yeterince
katılımınız ve payınız oldu ve şimdi de düşkünlere yardım etmektesiniz; sizin
yardımlarınız çok değerlidir; hanımların yardımlarının değeri, erkeklerin
yardımlarından kat kat fazladır. Allah Teâlâ sizleri korusun. (335) 5. 3. 1358
Kum şehrinin çevre semtlerindeki bu hanımlar, Güney Tahran'ın hanımları ve
diğer bütün şehirlerin güneyli kesimine mensup bu kadınlar (sizin([138]) dilinizle
konuşuyorum, fakirlere güneyli diyorsunuz ya) insan haklarını bilmekte ve
uygulamaktadırlar. 20, 30, 50 yıl boyunca - kara gün için - biriktirdikleri altınlarını
getirip fakirlere verdi bunlar. Ya siz?! Sizler ne yaptınız?! (336) 15. 3. 1358
İSLAM İNKILÂBININ ZAFERİNDE KADINLARIN ROLÜ ÜZERİNE BAZI
KONUŞMALARIN TAM METNİ
Güney Tahranlı Hanım Ziyaretçilere Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Bir mucizedir bu; siz bacılarla kardeşlerin yekdiğerinizle hemsada olup sıkılı
yumruklarınızla şeytani güçlerin karşısına dikilmesi büyük bir mucizedir. İslam’ın
mucizesidir bu, İslam’ın gücü sizde tecelli etmiş durumdadır. Bu mücadelede sizi
muzaffer kılan, iman kuvvetidir. Bir şehid verilmesiyle bütün dünyanın
dalgalanıyor olması mucizedir elbet. Siz hanımların topun tankın karşısına
dikilmesi, makineli tüfeklere, topa tanka kafa tutması ve hiçbir şeyden korkmaması
bir mucizedir. Sizlerin kalbinde ve bütün İran milletinin kalbinde tecelli etmiş olan
bu şey Kur'an'ın ve İslam’ın nurudur. Siz hanımların da şehadetten korkmamanızı
sağlayan bu şey iman nurudur.
Düşmanlarımız, bizim büyüklerimizin şehadetiyle bu -İslâmi- hareketin
durgunlaşacağını zannetmesinler. Fesadın bütün köklerini dibinden kurutmak için
yalım yalım tutuşan dipdiri bir harekettir bu. Bu hareket nihai zafere kadar baki
kalmaya devam edecektir ve ne zaman bir gevşeklik veya zaaf ihtimaline
uğrayacak olursa Yüce Allah Teâla bir vesileyle yine takviye edecektir bunu. Bizi
öldürmekle o uğursuz -şah- rejimin veya benzerinin tekrar geri dönebileceğini
zanneden düşmanlarımız yanılmaktadırlar. O durumların bir daha geri dönmesi
mümkün değil artık; Iran milleti o vaziyetleri kabullenmez bir daha. Amerika
yanılmıştır. Amerika, İngiltere ve diğerlerinin komplocuları, yanılgı içindedirler, bu
komplolar tesirsizdir. Asıl büyük şeddi parçaladık biz, şu naçiz damlalar hiçbir şey
değil artık.
Şimdi burada toplanmış olan ve katıldıkları yürüyüş ve gösterilerle hareketi
destekleyen aziz bacılara müteşekkirim. Allah Teâlâ sizleri korusun ve İslam için
hıfz eylesin sizleri. Bu harekette büyük payınız vardı sizin ve hâlâ da var. Bu
hareketi sizler sonuca ulaştırmalısınız ve ulaştıracaksınız da! Siz aziz bacılara,
milletimizin tamamına, bacı ve kardeşlere ve bütün Müslümanlara selam! Var olun
siz! (337)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti
16. 2. 1358
Kum Kentinden Gelen Hanımlara Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Yaşasın Kum kentinin sakinleri! Yaşasın Kum'un değerli hanımları ve
kadınları! Siz hanımlar hem bizim hareketimizin zaferi için cihad ettiniz, hem mali
cihadda bulundunuz. İslam askerleriyle aynı konumda ve sadr-ı İslam kadınlarıyla
omuz omuza - aynı saflarda - siniz siz. Sadr-ı İslam hanımları İslam’a yardımcı
olduğu, İslâmi hareketlerde ve savaşlarda ellerinden gelen yardımda bulunduğu
gibi, siz hanımlar da, İran'ın bütün hanımları ve bilhassa Kum'un hanımları da bu
harekete ortaksınız ve bizim sömürü ve dikta aleyhine verdiğimiz mücadelelerde
erkeklerle omuz omuza, yardımcı oldunuz bize, Allah Teâlâ kendi gücüyle korusun
sizi, siz hanımlar Allah indinde değerlisiniz inşaallah. Çocuklarınızı ahlaklı ve
edepli büyütün, İslâmi şekilde eğitip yetiştirin.
İslam’ın sizden istediği şey, çocuklarınızı kendi ellerinizde büyütmeniz ve iyi
bir ahlâki eğitim vermeniz, kucağınızı ve ellerinizi bu İslâmi çocukların nuruyla
nurlandırmanızdır; zira İslam’ın çocuğudur bu çocuklar, İslam’ın ve
memleketinizin mukadderatı bundan böyle onların elindedir. Bizim hareketimizde
elinizden gelen yardımı yaptığınız, erkeklerle omuz omuza kıyam ettiğiniz,
yoksullara yardımda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ederim; Allah Tealâ her iki
dünyada da saadet ve selamet nasip buyursun sizlere. (338)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakâti
20. 2. 1358
Güney İran’ın Sahil Kentlerinden Gelen Hanımlara Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Sahil bölgelerinde yaşayan siz hanımların ve İran'ın diğer bölgelerindeki
muhterem hanımların günün olayları ve siyasi meselelere vakıf ve müdahil hale
gelmesi - bu İslami - hareketin bereketlerindendir. -İran şahı– Muhammed Rıza'yla
babasının ellerinde kendisini gösteren cani eller, milletin bütün kesimlerini siyasi
ve içtimai işlerden uzak tutmuş, sahne dışı bırakmıştı. Siyasi meseleler hanımlar
arasında gündeme dahi gelmiyordu, kardeşler - beyler - arasında da söz konusu
edildiği yoktu; bazılarının söz konusu ettiği oluyorduysa da o malum yağmacılık
politikasına endeksliydi onlar da! O dönemlerde sözüm ona bazı siyasi kesimler
birtakım siyasi meselelere karışıyorduysa; Doğu'yu yağmalamak için Batı'nın dikte
ettirdiği politikalardan ibaretti onlarınki! İran'da baş gösteren bu köklü değişim ve
başkalaşım çok - her - yönlü bir tahavvüldü, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın siz millete
nasip ettiği fikrî ve ruhi bir tahavvül... Siz sahil hanımlarının sözcüsünün söylediği
şeylerin hep günün meseleleri, günlük siyasi meseleler ve günlük sosyal meseleler
olduğunu görüyorsunuz şimdi; nitekim İran'ın bütün diğer bölgelerindeki hanımlar
da günün meselelerini, günlük siyasi ve sosyal meseleleri getirmektedirler
gündeme. Bu değişim ve başkalaşım; bu İslâmi hareket sayesinde, bu hareketin
bereketiyle gerçekleşiverdi. Umarım bu değişim ve başkalaşım baki kalır. Siz
hanımlar ve siz kardeşler ve diğer bacılar ve kardeşlerimiz - herkes - ciddiyet
göstersinler; bu ruhi değişim ve dönüşümünüzü bu şekilde koruyun, siyasi ve
sosyal meselelerinize de müdahil edin.
Sabık - şah - rejim döneminde ülke nüfusunun yarısını meselelere müdahil
edeceğiz diyerek milletin tamamını günün meselelerinden, günlük yaşamın
meselelerinden, siyasi meselelerden dışladılar. Ama bugün halkın bütün kesimleri
kendileriyle ilgili meselelere ülkelerinin meselelerine ve hükümetin siyasi
meselelerine karışabilmektedirler. İster muhterem hanımlar, ister - erkek - kardeşler
olsun, halkımızın tamamı kendi kaderlerine müdahale edebilmektedir bugün. Onlar
- şah rejimi -"nüfusun yansım özgürlüğüne kavuşturduk" diye iddia ediyorlardı;
nüfusun yarısının özgürlüğü adı altında nüfusun tamamını hürriyetten mahrum
ettiler. Bugün hürsünüz siz. Bütün bacılar ve kardeşler hürdür bugün; devleti
serbestçe eleştirebilmektedirler, İslam’ın ve milletin çizgisine aykırı her şeyi
eleştiriyorlar, esas ve temel meseleleri devletten talep ediyorlar. İşte bu hareket
hürriyetinize kavuşturdu sizi, millete vurulmuş olan o zincirlerden - bu İslami
hareket - kurtardı sizi. Eğer bugün burada serbestçe toplanabiliyorsanız ve milletin
ihtiyacı olan siyasi ve sosyal meseleleri serbestçe görüşüp plânlayabiliyorsanız ve
tarihin bu diliminde halkımızın tek tek bütün fertlerinin üzerine düşen vazifeler -in
ifa yolu - görüşülebiliyorsa - bu İslami harekete borçluyuz bunları -
Önemle belirtiyorum bunu, bu hareketi buraya kadar nasıl ulaştırdıysanız
bundan sonra - da aynı kuvvet ve kararlılıkla - sonuca ulaştırmakla mükellefsiniz
siz; uzman adamları milletvekili seçin, milletin kaderi demek olan anayasayı
mütalaa edecek olan, dindar, bilgili, vâkıf, harekete bağlı ve inançlı, ne doğuya ne
batıya eğilimli olmayıp insaniyet ve İslam’ın doğru yolunda bulunan kimseleri
seçin, kaderinizi emin ve güvenilir insanların eline verin. (339)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti
12. 4. 1359
Erdebilli Hanımlara Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Uzak yoldan gelen siz hanımefendilere hoş geldiniz diyorum, Allah Teâlâ
sizleri mesut kılsın inşaallah. İslami gayeleri ileri götürebilmek için kadınları ön
safta yer almış bulunan bir millet zarar görmeyecek, darbe yemeyecektir. Savaş
meydanlarında süper güçlere ve şeytani güçlere karşı verilen mücadelede kadınları
erkeklerden önde yer alan bir millet elbette ki muzaffer olacaktır; İslam uğrunda
hem erkek hem kadın şehidler veren ve hem erkekleri hem kadınları şehadeti
arzulayan bir millete elbette ki hiçbir şey olmayacaktır. En ön saflarda milletin en
değerli kesimi olan ve İslami hedeflerin ilerlemesi için mücahedede bulunan
muhterem hanımların yer aldığı şu milletin coşkun selinden ümitliyim ben. İran
milletini kutlarım, hiçbir güçten korkumuz yoktur, çünkü kadınıyla erkeğiyle
kelleyi koltuğa alan ve şehadeti arzulayan bir milletle hiçbir güç baş edemez! Sizin
kudretiniz ilâhi kudrettir, siz muhterem hanımlar Allah için kıyam ettiniz ve yine
Allah için sürdürmektesiniz bu kıyamı, hiçbir zarar gelmeyecektir size. Elinizden
geldiğince, mümkün mertebe şu saflarınızı sıklaştırın ve inkılâbı koruyun ve
ilerleyin. Aranızda ayrılık çıkarmaya veya sizi inkılâptan soğutmaya çalışan
müfsitlerin laflarına kulak asmayın, şeytanın hoparlörleridir onlar, Allah Tebarek
ve Teâlâ onları bozguna uğratacaktır inşaallah. Siz muhterem hanımlara teşekkür
ediyorum, uzak yollardan buraya gelme zahmetine katlandığınız için sağ olun,
Allah Teâlâ sizleri aziz, azîm ve müreffeh kılsın inşaallah; İslam ve Müslümanlar
için hıfz eylesin sizleri inşaallah. (340)
Vesselamu aleyhim ve rahmetullahi ve berakati
27. 5. 1359
İsfahan Üniversitesi Cihad Üyesi Hanımlara Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
İran'da vuku bulan en büyük vakıa İran kadınlarında baş gösteren köklü
değişimdir. İran hanımlarının bu hareket ve inkılaptaki paylan erkeklerden daha
fazladır. Cephe gerisinde faaliyetle meşgul bulundukları bugün de onların payı
diğerlerinden fazladır. Keza meslekleri olan eğitim işinde, ister çocuklarının, ister
daha küçük yaştaki bebeklerin veya sınıflarda ya da diğer yerlerdeki eğitim
konusunda da yine bu inkılapta büyük payları var. Hanımlardaki duygu ve şefkat,
onlara mahsus duygulardır, erkeklerde yoktur bu duygular; bu nedenle de cephe
gerisinde bu duygusallıklar nedeniyle hanımlardan sâdır olan şeyler, erkeklerde
görülenlerden çok daha fazla, daha üstün ve daha değerlidir. Hanımlar, taşıdıkları
ince duygular nedeniyle cephe için çok faydalı şeyler yaptılar ve hâlâ da
yapmaktalar. Daha da önemlisi, hanımlar inkılâptan sonra fevkalâde bir gayretle ve
İslâmi hususlara riayet edip iffetlerini de korumak kaydıyla memleket
meselelerinde erkeklerle başa baş hatta onlardan daha ileri faaliyetler gösterdiler.
Sabık - şah - rejim döneminde dünyayı yağmalayanlar tarafından plânlanan
programlar doğrultusunda hanımlarımızın basma getirilmek istenen ve faciayı kat
kat artırmaya yönelik ameller, Allah'a hamdolsun başarılı olamazdı.
Bugün İran'ın muhterem hanımlarının ülkenin dört bir yanında faydalı bir üye
ve inançlı ve imanlı bir kesim olarak ülkelerine hizmette bulunduklarını ve bu
ülkeye dayanak olduklarını görmekteyiz. Umarım -hanımlar - bütün İslami
hususları nazara alır ve iman silahıyla ve İslam’a bağlılık göstermek suretiyle bu
zaferi ileri götürür ve inkılâbın desteği ve dayanağı olurlar. Anneler gençlerini
eğitip yetiştirerek cepheye gönderdiler, gençleri cephede şehid düştüğü halde analar
fevkalâde güler yüzlü bir halde ve iftihar etmekte, genç evlatları İslam uğruna şehid
olduğu için kıvanç duymakta ve "yine verecek gençlerimiz var, İslam’a feda olsun
hepsi de!" demektedirler! Bu inkılâp İslâmi olduğu için böyle bir tahavvül ve
değişim vuku bulmuştur. Onlar, bizim kadınlarımızı istedikleri şekilde teşhir edip
sunmak istiyorlardı, ülke nüfusunun bu büyük kesimini mahva sürüklemek
istiyorlardı, nitekim onların bozulmasıyla, gelecek nesillerde bütün ülke bozulmuş
ve mahvolmuş olacaktı, ama Allah Tebarek ve Teâlâ, milletimize lütufta bulunarak
bu zaferi ülkemize nasip etti. Hanımların inanç ve sadakati neticesinde, umarız
gelecekte bu milletin ve İslam’ın dayanağı - hanımlar - daha güçlü olur ve siz
muhterem hanımların çaba ve gayretleri sayesinde memlekete öylesine gençler ve
öyle fertler kazandırılır ki hem zafere kadar cephede savaşı başarıyla götürürler,
hem içeride, cephe gerisinde bayındırlık ve ülke yararına olan diğer işlerde kıyam
edebilirler. Sabık rejim sizi tanıyamamıştı ve bu nedenledir ki bütün İran
hanımlarının o birkaç kişiden ibaret sayılı sapmışlar ve ahlâksızlar gibi olduğunu ve
bunların da o ahlaksızların eliyle saptanabileceğini sanıyordu. Ama muhterem İran
hanımları böyle entrikalara gelmediklerini ve gelmeyeceklerini göstererek ismet -
namusluluk - ve iffetin sağlam kalesinde olduklarını ve bu ülkeye sağlam ve güçlü
gençlerle iffetli ve inançlı kızlar yetiştireceklerini ve büyük güçlerin, onları
saptırabilmek için önlerine açmış olduğu o kötü yollara asla düşmeyeceklerini
ispatladılar.
Allah Tebarek ve Teâlâ’dan bütün milletin, bütün kadınların ve erkeklerin,
bütün muhterem hanımların saadet ve selametini dilemekteyim ve umarım sizin
inançlı çaba ve gayretlerinizle bu ülke çarpıcı bir şekilde nihai zaferlere ulaşır.
Allah'ın selam ve rahmeti siz hanımların ve tüm milletin üzerine olsun! (341) 2. 3.
1360
Kum Kentindeki Mekteb-i İslâmi ve Narmek Mah. Büyük Cami Üyesi
Hanımlarına Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Muhterem bacıların, muhterem hanımefendilerin buraya kadar gelmiş olmaları
teşekküre şayandır; önceki dönemlerde bacılarımızın başına gelenler ve son yüz
küsur yıl boyunca İran'da kadınların rolü hususunda bazı noktaları arz etmek
istiyorum sizlere.
Tâğuti Pehlevi rejimi döneminde muhterem hanımlara yapılan zulümler kadar
erkeklere zulmedilmedi İran'da. İslam’a göre yaşamak, giyim ve davranışlarında
İslam’ın emirlerini esas almak isteyen hanımlar Rıza Şah ve - onun oğlu -
Muhammed Rıza rejimi dönemlerinde farklı şekillerde, olmadık zulümlere maruz
kaldılar. Ben Rıza Şah rejimi dönemini hatırlarım, siz iyi ki o günleri görmediniz...
O dönemde hanımlara yapılanlar anlatılabilir şeyler değil çünkü... O dönemde
milletin bu - kadın - kesimine - reva görülenleri ifade edebilmek mümkün değil.
Kadınlara o dönemde yapılan baskıların, o ahlâksız şahın zamanında hanımların
katlandığı o musibet ve sıkıntıların haddini hesabını belirleyebilmek mümkün
değil. Muhammed Rıza döneminde ise bu dönem ve durumlar apayrı bir hale
dönüştü, öyle ki Muhammed Rıza dönemi cinayetlerinin niteliği çok daha feci oldu.
O - Rıza Han -dönem zorbalık, - alenî - baskı, dayak, vurup götürmek, kadınların
çarşaflarını ve örtülerini başlarından çekip yırtmak, kadınların saçlarına el uzatma
cüreti gösterip saçlarını çekmek... Gibi facialarla geçti; bu ise -Rıza Han'ın oğlu
devrik şah - Muhammed Rıza - esasen kadınların iffet ve namuslarına karşı
ayaklandı, yani İran'ın her şeyine karşı ayaklandı ki biri de İran'ın kadınları oldu;
bunlar görülmemiş bir şekilde, özel bir dizi komplo ve plânlar uygulayarak
kadınları fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek, namus ve iffeti toplumumuzdan
büsbütün silmek istiyorlardı, ama Allah'a hamdolsun İran'ın kadınları direndiler ve
rejimin kendi yardakçıları olan Batı çarpılmışı bir avuç çömezden başka bütün
bacılar direndiler.
Binaenaleyh İran'da yeniden dirilen İslam’ın hanımlara yaptığı ve yapacağı
hizmetlerin değeri bizim ifade edemeyeceğimiz ölçüde fazladır. Bu inkılâp
olmasaydı, İran'da baş gösteren bu köklü değişim ve dönüşümler gerçekleşmeseydi
birkaç sene sonra İran'da İslâmi ahlâktan eser dahi kalmayacaktı.
Allah'a hamdolsun bu mesele halloldu ve şimdi durum öyle değişmiş ki
hanımlar, - erkek - kardeşlerle omuz omuza ilim, irfan ve felsefe tahsilinde, bilimin
bütün dallarında ve inşaallah sanayi ve teknolojide faaliyet göstermekteler. O
zamanlar "İran'ın perde gerisinde kalan yarı nüfusu işe yaramaz halde" diyorlardı.
Bir işe yarasınlar diye söylemiyorlardı bunu; nitekim erkekleri de faal işlerden
mahrum etti onlar - şah rejimi - . Bilakis, amaçları İran kadınlarını da kendileri ve
yanlarındaki yardakçılara benzeterek onların şekline sokup toplumu fesat ve
ahlaksızlığa doğru sürüklemekti. Allah Teâlâ onların başarılı olmasını istemedi ve
siz bacılar iftihar ve kıvanç kaynağımızsınız şimdi; dini ilmiye medreselerinde
tahsil ve tedrisle - öğrenim ve öğretimle - ve diğer İslâmi işlerle meşgul bulunan -
erkek kardeşleriniz gibi sizler de -bu dallarda - onlarla birlikte faalsiniz ve umarım
daha da faal olursunuz... Bugün - sizin çok dikkatli olmanız ve eski rejim - şah -
dönemindekinin tersini yapmanız gerekir. Onlar İslâmi ahlakı ortadan kaldırmak ve
yerine Avrupa ahlakını ikame etmek istiyorlardı. Siz, bunun tam tersini yapın ki
İran'da hâlâ bulunması muhtemel olan şu "kandırılmışlar" lardan bazısı sizden
etkilensin ve - size bakarak - onlar da sizin gibi olsunlar.
Toplumda kadınların rolüne gelince; hatırlayabildiğim ve tarihin de bizlere
anlattığı kadarıyla İran'da gerçekleşen Tütün Hareketi, Meşrutiyet Hareketi, 15
Hordad Hadisesi gibi kıyam ve hareketlerde kadınların rolü erkeklerden fazla
olmasa bile, daha az da değildi. Onlar mücadele meydanlarına çıktılar ve onların er
meydanına çıktığını gören erkeklerin de gücü az idiyse arttı, vardıysa daha güçlü
oldular ve bizzat sizlerin de şahid olduğu üzere bu İslâmi harekete ve bu İslami
inkılâpta da - kadınlar vardı, öyle ki - bu İslam inkılâbında siz hanımların rolü
erkeklerin rolünden daha fazlaydı. Yani siz hem bizzat faaldiniz, hem erkekleri de
harekete geçirmekteydiniz. Bu nedenledir ki sizin yarattığınız iftihar ve kıvanç
fevkalâde takdire şayandır.
Sizler İslam’ın izin verdiği ölçülerde ve yere kadar bütün sahnelere ve
meydanlara girmelisiniz. Tıpkı bugün, yerine getirilmesi gerekli olan ve İran'da
günün konusu durumunda bulunan seçim meselesi gibi. Seçim meselesinde
erkekler nasıl faaliyet içindelerse hanımlar da onlar gibi faaliyet içinde olmalıdırlar.
Çünkü kaderiniz konusunda sizinle diğerleri arasında herhangi bir farklılık söz
konusu değildir. İran'ın kaderi herkesin kaderidir bugün. Yani İslam size ettiği
kadar erkeklere hizmet etmemiştir, İslam korudu sizi, siz de mütekabilen İslam’ı
koruyun. İslam’ın korunması - derken kastettiğim - şudur: ikinci meclisi
belirleyecek olan bu seçim, biliniz ki sizin ve bizim kaderimizin belirlenmesinde
önemli rol oynayacaktır, hatta en önemli rolü seçimler oynar. Bu nedenledir ki hem
yurtdışında([139]) hem içeride bu seçimler yapılmalıdır.
Binaenaleyh siz hanımlar çok faal bir rol oynamalısınız ki meclis, Allah
göstermesin, salih olmayan bazı unsurların sızmasıyla tedricen Doğu veya Batı
tarafına çekilmesin ve geçmişte olanlar tekrarlanmasın, sizin ve bizim başımıza
gelenler tekrar başımıza gelmesin.
Allah'a hamdolsun bugün kurulacak olan meclis umarım önceki meclisten
daha iyi olur ve Allah'a hamdolsun, olacaktır da! Çünkü toplumun bütün kesimleri
faaliyetle meşguller ve bu - seçim - işleri değerlendirip inceleyenler bugün bütün
halkın sahnede olduğunu ve oy konusunda herkesin bizzat görüş sahibi
bulunduğunu söylüyorlar. Bu hususta hepinizin belli görüşü olmalıdır, siyasi
konularda siz de görüş sahibi olun. Çünkü mesela, bilim nasıl belli bir kesime
mahsus değilse, siyasi işler de belli bir kesime has değildir. Erkeklerin nasıl siyasi
işlere karışması ve kendi toplumlarını muhafaza etmesi gerekiyorsa kadınlar da
karışmalı ve toplumu muhafaza etmelidir. Kadınlar da sosyal ve siyasi faaliyetlerde
erkeklerle omuz omuza olmalıdırlar, tabi İslam’ın emretmiş olduğu prensipleri
korumak şartıyla ki Allah'a hamdolsun bugün İran'da uygulanmaktadır zaten.
Umarım meclis çok iyi bir meclis olur ve milletin tamamı serbestçe katılır;
"daha sonra hakkımızda şöyle veya böyle derler" gibi şeylere de aldırmasınlar.
Çünkü bize düşman olanlar bugün bu meclisi küçük düşürmeye, lekelemeye
çalışmaktadırlar, içeride ve dışarıda - yurtiçi ve yurtdışında bu cihette - faaliyetleri
var; siz bizzat sahnede bulunmak, bir araya gelmek ve seçim sandıklarının başına
gitmek suretiyle bu faaliyetleri etkisiz hale getirmelisiniz ki meydana gelecek olan
meclis iyi bir meclis olsun inşaallah. Ulemanın varlığı, kanun ve hukuk uzmanı
bekçilerin, "Şurâ-yı Nigehbân" ın ([140]) varlığı sayesinde içimiz artık rahattır bizim,
çünkü onların varlığı sayesinde meclisten İslam ve Müslümanların maslahatına
aykırı kanunlar geçmeyecek ve mecliste bir yanlışın vukuu halinde, bu dönemde (1.
mecliste - çev -) tamamen bağımsız ve güçlü bir şekilde vazifesini yerine getiren
muhterem "Şûra-yı Nigehban" bundan sonraki dönemlerde de aynı şekilde
vazifesini yerine getirecek ve bu milleti, bu hükümeti ve bu memleketi ileri
götürecektir inşaallah.
Aynı şekilde, umarım savaş ta İran'ın lehine biter ve Saddam'ı korumak ve
ayakta tutabilmek için bugün bütün dünyada gösterilmekte olan çabalar boşa çıkar,
bu çırpınmalar fayda vermez ve bu caniyi bulunduğu yerde tutamazlar ve savaş iyi
bir şekilde biter inşaallah. -Ve böylece- Sizler ve bizler, hepimiz, faaliyete geçip
maddi ve manevi açıdan bu ülkeyi ileri götürür ve diğer İslam ülkelerine örnek
olacak şekilde bu ülkeyi gereğince İslâmileştiririz inşaallah. Bildiğiniz gibi,
insanlığı tehdit eden Saddam'ın büyük cinayetini tespit edip savaş hakkında rapor
hazırlamak için gönderilen heyet gelip raporlarını hazırladılar ve götürüp verdiler,
ama Saddam'ı kınaması gerekenler, yine de kınamadılar onu! Bu heyeti
göndermeselerdi kendileri için daha iyi olurdu, çünkü böylece takke düşmüş ve
bütün dünya onların gerçek yüzünü görmüş oldu. "Biz müstakiliz, biz insan
haklarının hamileriyiz!" nutukları atanlar yapamadılar işte; takkeleri düşmüş oldu,
Doğu ve Batı bloğundan çekindikleri için isim belirtemediler - "Saddam" veya -
Irak diyerek kınayamadılar, "kimyasal silah kullanılmasını kınıyoruz" diye genel -
ve yuvarlak - bir laf ettiler. Bu kimyasal silahları kullananın kim olduğunu, kimin
kimi kınadığını ise söyleyemediler. Bunlar bu girişimde bulunmasalardı daha iyi
olurdu. Bu gibi - kimyasal silah kullanma / çev / -cinayetlere tenezzül etmeden
bizzat kendimiz, Allah'ın izniyle güçlü bir yumrukla Saddam ve Baas'ı tepeleyip
Irak milletini bu fasık herifin -Saddam - boyunduruğundan ve dayattığı
kısıtlamalardan kurtarırız inşaallah.
Allah Tebarek ve Teâlâ’dan siz hanımlar ve bacıların hem ilimde, hem amelde
hem ahlâkınızı eğitmede başarılı olmanızı dilerim. İlim nasıl tek başına işe
yaramazsa, körü körüne ahlâkını düzeltmek ve sırf nefsini arıtmayla uğraşmak da
tek başına hiçbir işe yaramaz. İlimle nefsini arıtma ve ahlaken olgunlaşma - ancak
birlikte - olursa insanı insanlık makamına yüceltebilir. Allah Tebarek ve Teâlâ’dan
siz hanımları muvaffak etmesini dilerim, aynı şekilde İran'ın dört bir yanındaki
diğer bacılar ve kardeşlerin de bu ikisini, yani ilimle ameli "İslâmi ahlak" la
yoğurarak ileri götürmelerini ve İslam’ın, Allah tebarek ve Teâlâ’nın istediği
şekilde İran'da uygulanmasını temenni ederim. (342)
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâti
19. 1. 1363
-----
Kaynakça:
(41) Şahın yeni hilesi üzerine a.e 3 / 82
(42) Şahın yeni hilesi üzerine a.e 3 / 82
(43) Alman 3. Dünya Dergisiyle röportaj 3 / 159
(44) Şahı destekleyen ülkelerle ilişkinin kesilmesi ae 4 / 60
(45) Kumlu hanımlara kon a.e 5 /153
(46) Kumlu hanımlara kon a.e 5 /153
(47) Kumlu hanımlara kon 5, 177
(48) Kadın gün. mün. 6/185
(49) Kadın gün. mün. 6. 186
(50) İslam Encümenine kon. 8 /162
(51) Bir grup kadına hitaben 6/194
(52) Kumlu Bir grup kadına hitaben 11 / 253
(53) A.e
(54) A.e
(55) A.e 11 /254
(56) A.e
(57) Kadın günü münasebetiyle 12/72
(58) Şehid aileleriyle kon. 10/87
(59) İran milletine hitaben ve şahı himaye eden ülkelerin devlet başkanlarına
ihtar 4/60
(60) Emel'le röpartaj 4/34
(61) Kumlu kadınlara konuşma 5/153
(62) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilere 5 / 221
(63) İslam Cumhuriyeti halkoylamasından sonra radyo TV mesajından
ae5/237
(64) Bayan rehinelerin serbest bırakılması emri 10 / 195
(65) Kumlu kadınlara 11/254
(66) A.e
(67) Hollanda Day - Wolt Grant'la röportajdan a.e 3 / 49
(68) Şehid ailelerine konuşma 10/78
(69) Amsterdam Nivero haftalık derg. Röportajdan a.e 3 / 92
(70) Uluslararası Af Teşkilatı temsilcisiyle röportajdan a.e 3 / 101
(71) İttılaat gazet. Röportaj 4 / 259
(72) Kumlu kadınlara hit. 5 / 153
(73) A.e
(74) Bir grup kadına hit. 9/110
(75) Lengerud eğitim kompleksi çalışanlarıyla görüşmeden 9 / 163
(76) Kum - 12 Ferverdin Mües. Bayan çalışanlarına konuşmadan 14/130
(77) Kadın gün. mün. 14 / 202
(78) Kadın gün. mün. 16. 125
(79) Kumlu kadınlara konuşma 5 / 177
(80) İslam Cum. halkoylaması münasebetiyle 5 / 207
(81) Halktan gelen bir grup ziyaretçiye konuşmadan 5 / 221
(82) Bir grup kadın ziyaretçiye konuşma 22 / 219
(83) Bir grup Meşhedli kadın ziyaretçiye konuşma 6 / 182
(84) Güneyli bir grup kadına hitaben, 7 / 262
(85) A.e
(86) Üniversite İslam Encümeni üyeleriyle 8 / 191
(87) Öğretmen kadınlara hitb 9 / 109
(88) Türbet-i Haydariye İslam Encümeni kadın üyelerine konuşma metninden
9/174
(89) A.e
(90) Kumlu hanımlara kon. 11/254
(91) Kadın Gün mün. 17 / 73
(92) Dr. ve hastabakıcılarla görüşme 12 / 83
(93) Kadınlar Camiası kuruluşu üyeleriyle 12 / 237
(94) Kadın Yar. 10. Yıl Konferansı'na katılan İranlılara hit. 13 / 69
(95) A.e 13 / 70
(96) A.e
(97) İttılaat Gaz. Kadın Dergisi çalışanl. 14 / 50
(98) A.e
(99) Üniversite Cihadı bayan üyeleriyle, 14 / 230
(100) 7 Tir faciası şehitlerinin aileleriyle, 15 / 67
(101) Üniversite - Medrese Birliği Güçlendirme Bürosu üyeleriyle, 17/89
(102) Bir grup bayan ve hastabakıcıyla 17 / 210
(103) Ae 17/211
(104) Kumlu kadınlara kon. 18 / 263
(105) A.e 18/264
(106) Siyasi - ilahi vasiyetten 21 / 172
(107) Bir grup kadın ziyaretçiye karşı konuşma metninden 6 / 195
(108) Bir grup bayan öğretmenle 9/110
(109) Lengerud Eğ. Komp. Çalışanlarıyla 9 / 137
(110) Cehaletle mücadele seferberliği mesajından 11 / 121
(111) Kadın günü mün. 12/72.
(112) Pakistanlı üniversite öğrencileriyle 13 / 54
(113) Okuma - Yazma Hür. Sorumlularıyla 13 / 231
(114) Şeh. Mutahharî Yüksekokulu çalışanlarıyla 14/112
(115) Kadın Gün. mün. 14 / 202
(116) Gilan Eyaleti Cuma imamlarıyla 16/5
(117) Ulema ve din öğrencileriyle 18 / 99
(118) Kumlu Kadınlara 18 / 265
(119) Kumlu Kadınlara 18/263
(120) Kum'daki Kadın Mektebi Müessesesi Mütevelli Heyetine dair emirnameden
19 / 33
(121) Kadın günü mün. 19 / 120
(122) Kadın günü mün. 19 / 121
(123) Fransa Le - Monde'yle rop. 2 / 44
(124) ABD Times Los - angles yorumcusuyla röportaj 4/39
(125) Şahı destekleyen ülkelerle ilişkilerin kesilmesine dair konuşma metninden
4/59
(126) Lüksemburg'un Sesi Gaz. Rop. 4 / 6 6
(127) Dr. Jım Kuklereft'le röp. 4 / 103
(128) A.e
(129) BBC Muhabiriyle röp. 4/139
(130) Lüsemburg ra. TV'siyle röp. 4/192
(131) Yabancı muhabirlerle röp. 4 / 200
(132) A 4/232
(133) A.e
(134) Ittılaat Gaz.'le röp. 4 / 259
(135) A.e
(136) İslam Cum. Halk oylamasından sonra İmam’ın - ra - rad - TV mesajından 5
/ 238
(137) Kirmanşah ve Dezfullu bir grup bayan ziyaretçiyle 5 / 261
(138) Güney sahillerinden gelen Bayan Ziyaretçilere 7 / 262
(139) Meşhedli bir grup bayan öğretmen ve öğrenciye 9 / 233
(140) Alman muhabirle röp. 3 / 143
(141) ABD CBS muhab. röp. 10 / 206
(142) Japon muhabirle röp. 10 / 234
(143) Kadın Günü mün. 12/72
(144) Siyasi - ilahi vasiyetten 21 / 185
(145) Elizabet Targoth'la röp: 2 / 259
(146) A.e
(147) Monte Karlo radyosu röp. 22 / 161
(148) Dr. Jım Küklereft 4 / 103
(149) Kum İlmiye Med. Ulema ve talebeleriyle 5/150
(150) Onana Fallachı'yla röp. 9 / 9 6
(151) Tesettürsüz kadınlara karşı şiddete başvurulmamasına dair mesaj 12 / 219
(152) Kumlu kadınlara hit. 14/131
(153) Kadın Gün. mün. 19 / 121
(154) Rad - TV Gnl. Müd'nün metubuna cevap 20 / 168
(155) Onbeş Şaban münasebetiyle, tahmili savaş zedelere, savaş muhacirlerine 21
/ 109
(156) Save milletvekili ve polis personeliyle 6/85
(157) A.e
(158) Demavend Ünv. bayan öğrencilerine 7 / 245
(159) Şiraz Ün. Çalışanları ve öğr'ne 8 /80
(160) Buşehr hava üssü şehid ailelerine 9/14
(161) Urmiye ve diğer bölgelerden gelen bir grup ziyaretçiye kon 11/230
(162) İşçi, memur ve Devrim Muh.'a hitaben kon. 13 / 289
(163) Kum'lu kadınlara kon. 5 / 153
(164) Kum'lu kadınlara kon. 5/176
(165) Yetkililerin görev ve sorumluluklarına dair 1/119
(166) Kur'an'ın siyasi - ibadî hükümlerinin rolü üzerine 1 / 235
(167) İslam’a eğilim duyan Fransız genç kızlarla erkeklere konuşma 22/142
(168) İslam’ın siyasi - ibadi boyutları üzerine bir konuşmadan 3 / 122
(169) A.e 3/123
(170) Şah rejiminin çirkin uygulamaları çevresinde 4 / 124
(171) Bir grup ulemayla 5 /20
(172) İran Yazarlar Derneği üyeleriyle 5/103
(173) Öğretmenlerle 5 / 107
(174) İran'daki Yahudi azınlıklara konuşma 6 / 163
(175) Hukuk Fak. Öğrencileriyle 6/231
(176) İran İstatistik Merkez Konseyi üyeleriyle 7/69
(177) Abâde şehrî İnkılâp Muhafızlarıyla 8/2
(178) Hava kuv. Personeliyle 12 / 223
(179) Öğretmenlerle 5 / 62
(180) Kumlu kadınlara kon. 5 / 153
(181) A.e 5 / 177
(182) A.e 5 / 178
(183) Kirmanşah ve Dezfullu kadınlara hit. 5 / 261
(184) Bir grup kadın ziyaretçiye kon. 22/219
(185) A.e 6/137
(186) Çocuk yetiştirmede annelerin rolü üzerine 6 / 157
(187) A.e 6 / 158
(188) Üniversiteli ve öğretmen ziyaretçilerle 6 / 261
(189) Kum'daki kadın âlimlerle 6 / 283
(190) A.e
(191) Dezfullu hanımlara hit. 7 / 76
(192) Kum - Daruttâlim-i Mehdeviye Kurumu üyeleriyle 8/119
(193) Sağlık Bak. Yetkilileriyle 8 / 163
(194) Ülke Öğretmenleri İslam Encümeni'yle 8 / 240
(195) İsfahan Kadınlar Hayır Derneği'yle 10/1
(196) Feth'ül Mübiyn askerî operasyonu münasebetiyle yiğit İran Müslümanlarına
hit. 16 / 96
(197) Şehit ve esir ailelerine mesaj 18 / 224
(198) Hava kuv. Personeline 5 / 283
(199) Merkez Komite Muhafızları'na 6 /11
(200) A.e
(201) Bir grup kadın ziyaretçiyle 6 / 137
(202) Çocuk eğitiminde annelerin önemli rolü çevresinde 6/159
(203) A.e 6/158
(204) A.e 6 / 157
(205) Öğretmenler ve üniversitelilerle 6 / 260 206-
(206) Bir grup kadın ziyaretçiyle
(207) Doktorlarla 6 / 280
(208) Kum kadın ulemayla 6 / 282
(209) Veliyy-i Asr Mektebi bayan çalışanları ve Ink. Muh'a hitaben 7/17
(210) Dezfullu hanımlara hit 7/ 76
(211) A.e
(212) Ahvazlı hanımlara hit. 7 / 249
(213) Kazvin Mehdeviye Kurumu üyeleriyle 8/119
(214) Sağlık Bak. İslam Encümeni'yle 8 / 162
(215) A.e
(216) A.e
(217) Öğretmenler İslam Encümeni'yle 8 / 240
(218) Rad TV çalışanlarıyla 9 / 262
(219) 12 Ferverdin Kurumu bn. üyeleriyle 14 / 130
(220) A.e 14/131
(221) A.e 14/131
(222) Üniversite Cihadı bn. çalışanlarına 14 / 230
(223) A.e 14 / 231
(224) Nur cepheleri yiğitlerine 19/40
(225) Kadın Günü mün. kadın ziy'e. hitaben 19 / 121
(226) Meşhedli hanımlara hit. 6 / 182
(227) A.e
(228) Öğretmen ve üniversitelilere hit. 6/261
(229) Dezfullu bn. ziyaretçilere 7 /76
(230) Sağlık Bak. İslam Encümeni'yle 8 / 162
(231) Öğretmenler İslam Encümeni'yle 8 / 240
(232) A.e 8 / 241
(233) A.e
(234) A.e 8 / 240
(235) Tecriş bölgesi öğretmenleriyle 6 / 140
(236) Veliyy-i Asr Mektebi bayan üyelerine 8/64
(237) İçişleri Bak. İslam Encümeni'yle 12 / 217
(238) İsfahan Şehid aileleriyle 13 / 213
(239) Gönüllü savaşçılarla 15 / 28
(240) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilerle 15 / 48
(241) Avrupa 'daki İranlı öğrencilerin İslam Encümeni'yle 15 / 90
(242) Yeni öğretim yılının başlaması üzerine 15 / 161
(243) A.e 15 / 162
(244) Hş. 1361 – 1362 yeni öğretim yılının başlanması mün. 17 / 37
(245) İmam’ın - ra - büyük oğlu rahmetli Hacı Seyyid Mustafa'ya mektubundan
22/32
(246) A.e 22 / 39
(247) A.e 22/42
(248) Çocuk eğitiminde kadınların önemli rolü çevresinde 6 / 157
(249) Kum bayan ulemayla 6 / 282
(250) Dezfullu hanım ziyaretçilere 7 /7 6
(251) Kum - 12 Ferverdin bayan çalışanlarına 14 / 130
(252) Üniversiteliler ve öğretmenlerle 6 /140,
(253) Fatimiyye Heyeti üyeleriyle 7 / 4 0
(254) Tahran vaizler camiasıyla 7 / 129
(255) Güney sahillerinden gelen bn. ziyaretçilere 7 / 262
(256) Üniversitelilerle 8 / 184
(257) İsfahan Bilimler Fak. çalışanlarına 8 / 195
(258) A.e
(259) Lengerud Eğ. mer. çalışanlarına 9 /138
(260) Hilal-i Ahmer (Kızılay) çalışanlarıyla 9 / 141
(261) A.e 9 / 142
(262) Eğitim ve Öğr. Bk. çalışanlarıyla. 9/156
(263) Tahranlı bn. ziyaretçilere 11 / 162
(264) Kadın Gün. mün. 12/72
(265) İnkılab Muh. Sorumlularıyla 12 / 127
(266) Kum - 12 Ferverdin bayan Çalışanlarına 14 / 130
(267) Kadın Gün. mün. 14 / 201
(268) İsfahan Ünivr. Cihadı bayan üyelerine 14 / 230
(269) Yeni yıl mün. İran milletine ht. 17 / 241
(270) Hacc kervanları dinadamlarıyla 18 / 71
(271) Mekteb-i Kum'un bn. ziyaretçilerine 18 / 262
(272) Üst düzey yetkililerle 19 / 209
(273) A.e 19 / 273
(274) Kumlu kadınlara hit. 5 / 153
(275) Ae 5 / 177
(276) Kirmanşahlı kadın ziyaretçilere 5/261
(277) Bir grup kadın ziyaretçiye 22 / 219
(278) Üniversiteli bayanlara 6 / 2
(279) A.e
(280) Kirmanşahlı kadın ziyaretçilere 6 /80
(281) Kum Çaharmerdan mahallesinden gelen kadın ziyaretçilere 6/85
(282) Kadın Günü mün. 6/185
(283) Ahvazlı kadın ziyaretçilere 7 / 4 7
(284) Mekteb' uzzehra bayan çalışanlarına 7 / 147
(285) Üniversiteli bayan ziyaretçilere 7 / 246
(286) Kuveytli erkek ve bayan ziyaretçilere 8 / 278
(287) Huneynişehir Dâr'ul Zehra bayan çalışanlarına 9/ 100
(288) Öğretmen bayanlara 9/109
(289) Mekteb-i Tevhid bayan çalışanlarına 9 / 279
(290) Tecriş bölg. Ulemasıyla 9 / 280
(291) İsfahan Kadınlar Hayır Derneği 9 / 285
(292) İnkılâp Muhafızları'na 11 /7
(293) Tahranlı kadın ziyaretçilere 11 / 162
(294) Kadın Gün. mün. 12/73
(295) Kadınlar Camiası üyeleriyle kon. 12 / 235
(296) A.e 12 / 236
(297) A.e
(298) Erdebilli bayan ziyaretçilere 13/31
(299) Kirmanşahlı bayan ziyaretçilere 13 / 36
(300) Kumlu bayan ziyaretçilere 18 / 262
(301) Kadın Gün. mün. 19 / 120
(302) Kadın Gün. mün.19/280
(303) 19 Dey katliamından sonra bu faciaya dair 1 / 267
(304) İran milletine 2 / 12
(305) Ae 2 / 111
(306) Tahran şehidlerinin 40'ı mün. 2 / 143
(307) El Kavm'il Arabi'yle röp. 3 / 102
(308) Müslümanların dini görevi üzerine 4/46
(309) Ulemayla 5 / 16
(310) Kumlu kadınlara hit. 5/153
(311) Merkez Komite Muhafızları 6/11
(312) Kum Çaharmerdan mah. kadınlarına hit. 6/86
(313) Tahran'ın güney - fakir - kesimi kadınlarına hit 6 / 120
(314) A.e
(315) Kumlu kadınlara hit 6 / 137
(316) A.e
(317) Meşhedli kadınlara 6/183
(318) Kadın Gün. mün. 6 / 186
(319) A.e 6 / 187
(320) Hukuk fak. öğrencilerine 6 / 224
(321) İslam İnk. Muh. Ordusu'yla 6 / 263
(322) Kadın ziyaretçilerine 6 / 269
(323) Mekteb'uz - Zehra üyesi hanımlara 7 / 147
(324) Tahran Yardım Ekibi'yle 10 / 83
(325) Üniversiteli öğrencilerle 10 / 148
(326) Kumlu kadınlara hit. 11/253
(327) İslam İnk. Komiteleri başkanlarıyla 12/98
(328) "Kadınlar Camiası" üyeleriyle 12 / 236
(329) Erdebilli hanım ziy. hit. 13/31
(330) Çeşitli kesimlerden gelen ziyaretçilere hitaben 14 / 86
(331) Kadın Gün. mün. 16 / 126
(332) A.e
(333) Kadın ziyaretçilere 6 / 194
(334) Hukuk Fak. öğrencileriyle 6 / 226
(335) Kum İlmiye Medresesi bn. ulemayla 6 / 283
(336) 15 Hordad'ın yıldönümü mün. 7 /57
(337) Güney - fakir - kesimden gelen ziyaretçi hanımlara hit. 6 / 120
(338) Kumlu kadın ziy. hit. 6 / 137
(339) Güney İran'ın sahil bölgesinden gelen ziy. kad. lara hit. 7 / 262
(340) Erdebilli kad. ziy. hit. 13/31
(341) Üniversite Cihadı üyesi kadınlara hit. 14 / 230
(342) Kum - Mekteb-i İslami üyesi kadın ziy. hit. 18 / 262
Dipnotlar:
[70]- Arap Yarımadası: Bugünkü Suudi Arabistan
[71]- Bugün İslami İran'ın meclis ve mahkemelerinde fakihin hükmü geçmektedir;
rahmetli İmam da -ks- buna işaret ediyor - çeviren -
[72]- Hş. 13 Aban 1358; da ABD büyükelçiliğini ele geçiren "İmam’ın
İzindekiÜniversiteliler" kastediliyor
[73]- Hadd: İslam dininde, belli bazı günahlara karşılık uygulanan bedenî cezalara
had (hadd) denilir. Had cezalarının ne kadar olması gerektiği - ilgili bütün hal ve
durumlarda - Şeriatta belirlenmiştir
[74]- Tâgut Döneminde: Sabık İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi rejimi zamanı
kastedilmektedir. İnsani haktan saptıran, dalalete düşüren, iyiden ve iyilikten
alıkoyan herkes, her put ve her şey İslami literatürde "tâgut" olarak adlandırılır.
"Tagut" kelimesi Kur'an'da 8 kez geçer, İslam’dan önce Kureyş kabilesinin
putlarından birinin adıydı. Şeytana da "tağut' denilmiştir, iyiliklere ve yüce
değerlere başkaldırıp çiğneyen, tuğyan eden kimseye de "tağut" ismi verilmiştir.
[75]- Yani nikâh kıyılırken kadın "Beni, azledilmez boşanma vekilim olarak kabul
etmen Şartıyla seninle evlenirim" der ve erkek de bunu kabul ederse bu şart
geçerlidir ve yerine getirilmesi gerekir; erkek veya bir başkası tarafından kadının
bu yetkisinin daha sonra elinden alınması ve onun vekâletinin azledilmesi artık
mümkün değildir.
[76]- İslam inkılabının gerçekleştiği ilk günlerde İran'ın resmi ve sosyal rejim Şeklinin
tayininde İmam - ra - "İslam Cumhuriyeti "ne evet mi hayır mı Şeklinde bir
oylamayapılmasını istemiş, bütün İran halkı da %98,2 gibi bir çoğunlukla "evet"
demişti Buarada "İslam Şeriatından başka ne gelirse gelsin" diyenler, İslam
Cumhuriyeti" ibaresineDemokratik, Halkçı, Liberal... vb. gibi ekler getirilmesi veya
"İslam" kelimesininçıkarılması gibi garazkâr önerilerde bulunmuş ne var ki
rahmetli imam - ra - eşsizbasiretiyle bunun farkına vararak "sadece İslam
Cumhuriyeti" demişti. - çevirenin notu -
[77]- İttilaat Gaz. Yayınlarının "Kadın Dergisi" nin yayına başlaması
[78]- Aynı olay
[79]- Tağut dönemindeki ahlâksız kadınlar
[80]- Rahmetli Şehid Mutahhari Yüksekokulu: Tahran'da Baharistan Meydanındaki
eski Milli Şûra Meclisi'nin yanında bulunan çok eski bir okul. Bu okulu yaptıran, Kaçar
ŞahıNasreddin 'in sadrazamı olan Kazvinli Mirza Hüseyin Han Sipahsâlar 'dır. İsfahan
'daki Çaharbag Okulu'ndan sonra İran’ın en büyük ve en görkemli dini binalarından
biridir. Hem okulu, hem büyük bir camii olduğundan her iki - okul ve cami - isimle de
anılır.
[81]- Camia't - üz Zehra Yüksek Dini Bilimler Medresesi
[82]- Kademine Ruhlarımızın Feda Olduğu Hz. Bakıyyetullah: "Bakıyyetullah"
kelimesi "Aranızda Allah'ın baki bıraktığı, Allah'tan bakiye kalan" anlamında
Kur'an-ı Kerim'de Hud, 86'da geçen bir terimdir, İslam rivayetlerinde hz. Mehdi
aleyhisselamın sırtını Kâbe’nin duvarına vererek zuhur ettiği zaman mübarek
ağzından çıkacak ilk cümlenin Şu olacağı geçer: "Ben, Bakıyyetullah'ım! O'nun
sizin için belirlediği yön ve halifeyim ben!" Bakıyyetullah, hâlihazırda gaybette
bulunan hz. imam Mehdi aleyhisselamın - Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın -
isimlerinden biridir
[83]- Rahmetli İmam -ks- bu sözünü de yerine getirdi. "Okuma Yazma
SeferberliğiHareketi" nin istatistikleri bu gerçeğin en güzel şahididir. - çev -
[84]- İmam'ın -ks- Sahife-i Nur'daki devrik cümlesi, konuşma dilinden yazıya
aktarılırken mümkün mertebe anlam ve cümle tarzını da korumaya çalıştık,
Müessesemizdeki orijinal kaset metninin yardımıyla, Sahife-i Nur'daki metni
tamamladık
[85]- Jimmy Carter: ABD elçiliği casusluk yuvası ele geçirildiği ve görevli casuslar
rehin alındığı dönemde ABD devlet başkanı Carter'di
[86]- Şah kastediliyor - çev -
[87]- İmam’ın -ks- kısa bir süre ikamet ettiği, Paris yakınlarındaki köy
[88]- İslam inkılabından hemen sonra fitneleri başlatan Siyonistler, İran’da kadın
haklarının çiğnendiği yaygaralarını koparabilmek için eski Savak ajanlarının
aileleriyle, mesleklerinden ve ruhsatlarından olan genelev kadınlarını çirkin
kıyafetlerle Tahran sokaklarına salmış, ama bu bir avuç densize karşı yüzbinlerce
Müslüman kadın, çarşaflarına bürünerek söz konusu iğrenç gösteriyi telin etmiş,
böylece Müslüman İran kadınının ne tür bir tercihten yana olduğunu bütün
dünyaya göstermişti. - çevirenin notu -
[89]- Bkz: Son Mesaj: İmam Humeyni'nin -ks- Vasiyetnamesi, İmam'ın bürosunca
yapılan Türkçe terc. 1991. 1. Baskı s: 45; diğer tercümeler sadece çevireni ve
yayıncıyı bağlar, büromuzca geçersizdir. - çev -
[90]- Fesat ve günaha zemine hazırlayan amele reybe denilir. Ecnebiden maksatsa
tanınmayan, yabancı olandır, mütrib müzik, dinleyeni gayri ihtiyari oynatan, dans
ve oynamaya teşvik eden "abes yere tahrik edici" müziktir - çevirenin notu -
[91]- Tanınmış İtalyan muhabir Oriana Fallachi
[92]- Komiteler - : İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra İran'da Müslüman
halktarafından oluşturulan bir kolluk kuvvetidir. İnkılap düşmanları, ayrılıkçı terörist
gruplar, sosyal ahlaksızlıklar, uyuşturucu kaçakçılığı vb.' ne karşı faaliyet gösteren bu
kuruluş, hş.1369'da alınan bir kararla Polis ve Jandarma kuvvetleriyle birleşerek
"Kolluk Kuvvetleri"adi altında çalışmalarını sürdürdü.
[93]- Şah döneminde rejime karşı verilen mücadelede önemli destek ve rolü olan -
Kum Şehrindeki - bir mahallenin adı
[94]- Hz. Mehdi selamulah aleyh - af - (Şia’nın 12. İmamı) -çev-
[95]- Çaharmerdan: Kum'daki bir mahalle. - çev –
[96]- Bu konuşma metni, "Sahife-i Nur" un II. cildinin 253. sayfasında 2. 11. 58
yanlış Şeklinde tarihle geçiyor, tarihin 15. 2. 1357 olması gerektiğini vurgulayarak
bu hatayı düzeltiyoruz.
[97]- Kum'da, hz. Masume'nin -s- türbesi yanındaki medrese
[98]- Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Şah - çev -
[99]- O Babası... Onun Zamanında Yurtdışı Edildiydi: Rıza Han, Hitler'in süratle
ilerlemesi ve Almanya'nın yayılmacılığı karşısında ona hayranlık duymuş ve
gelecekte bütün dünyanın fatihi olarak gördüğü bu güçle birleşmeye yeltenmişti,
ikinci Dünya Savaşı başlarında bir grup Alman uzmanı İran’a davet etti, bu da,
Rıza Han'ı tahta geçiren İngiltere ve diğer müttefiklerin hoşuna gitmemişti. Bu
nedenle, Alman uzmanları derhal İran'dan çıkarmasını emrettiler, Rıza Şah,
efendilerinin bu emrini hemen yerine getirdiyse de artık onun tahtta kalmasına izin
vermediler ve tam köleleştirici yeni bazı şartlarla tahtı, oğlu Muhammed Rıza'ya -
sabık Iran Şahı - devrettirerek Rıza Han'ı Moris Adası'na sürdüler.
[100]- Rıza Han'ın oğlu Muhammed Rıza Pehlevi, İran'ın devrik Şahı - çev -
[101]- 15 Hordad 1342: 5 Haziran 1963: İmam’ın -ks- tutuklanışını protesto eden
İran halkının geniş çaplı yürüyüş tarihi. Bu gösteri, Savak tarafından kanlı bir
şekilde bastırılmıştı
[102]- Onbeş Hordad: İmam Humeyni'nin - ks - başlattığı geniş İslami hareketi
bastırmaya çalışan Şah rejimi, batılı hâmileriyle danışıp görüştükten sonra çareyi
İmam’ı - ks - tutuklamakta buluyor ve Savak ajanları 5 Haziran 1963'te (hş. 15
Hordad 1342'de)gece yarısı 03.00'da İmam'ın - ks - Kum'daki evine baskın yaparak
onu tutuklayıp Tahran'a götürüyordu.
İmam'ın - ks - tutuklandığı haberi kısa sürede bütün İran'da yayıldı, Müslüman
halk 15 Hordad sabahının erken saatlerinden itibaren sokaklara dökülerek yoğun
protesto gösterileri başlattı Bu gösterilerin en önemlisi Kum Kentinde gerçekleşti
ve emniyet güçlerinin müdahalesi sonucu çok sayıda insan Şehid düştü. Tahran 'da
sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edilince o gün ve ertesi gün eylemler
şiddetlenecek ve Şaha bağlı birlikler masum binlerce insanın kanını dökecekti. 15.
Hordad faciası, İran sınırlarında gömülemeyecek kadar büyüktü, Şahın harcadığı
yıllık yüzmilyonlarca dolara rağmen bu kanlı facianın haberinin dünya kamuoyuna
sızması engellenemedi.
İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra 1979 Hordad'ında - hş. 1358 - bugünü
anma münasebetiyle bir mesaj yayınlayan imam Humeyni - ks - 15 Hordad'ı İslam
inkılabının başlangıç günü ilan edecek ve 15 Hordad'ın bütün yıldönümlerini o
günden itibaren genel yas günü ilan edecekti.
[103]- Tezkiye: Nefsin her nevi nefsani ve olumsuz eğilimlerden arıtılması, kişinin
mükemmel bir ahlâki ve insani karaktere sahip hale gelmesi - çev -
[104]- Kenz'ul Ummal 45439. hadis-i Şerif
[105]- Alâk Suresi, 1.Ayet
[106]- Lebbeyk: Evetlemek, olumlu cevap vermek, uymak, itaat etmek, çağrısına
koşmak -çev -
[107]- Bakara Suresi' nin 257. ayetine işaret ediliyor
[108]- İmam -ks- bu konuşmasında önce hadisin Arapçasını söylüyor, Türk
okuyucugenellikle Arapça bilmediğinden, farsça meali Türkçeye çevirmekle yetindim -
çev- Ayrıca: Müstedrek'il Vesail'in nikah kitabı 1. bab, nikahın mukaddimeleri 17.
hadiste "düşük bile doğsa' ibaresi geçmemekte, Ebu'l Fütuh Tefsiri, Nur Suresi 32. ayetin
tefsirinde bu ifadenin tamamı hadiste yer almaktadır.
[109]- Sapık, inkılap düşmanı örgütlerin oyununa gelen gençler
[110]- İnkılap düşmanı sapık grup ve örgütler
[111]- Merhum Hacı Seyyid Ahmed Humeyni'ye
[112]- Kenz'ul Ummal 45439. Hadis-i Şerif
[113]- Rahmetli Hacı Seyyid Mustafa Humeyni'nin oğlu Seyyid Hüseyin Humeyni
[114]- Rahmetli oğlu Hacı Seyyid Mustafa Humeyniye hitaben
[115]- Rahmetli İmam, o sırada İran'dan sürgün edildiği Bursa Şehrini kastediyor
[116]- Rahmetli İmam'ın eşi
[117]- Rahmetli Ahmed Humeyni
[118]- Elli Küsur Yıl Memleketteydiler: Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Pehlevi
toplam 57 yıl İran'da padişahlıklarını sürdürerek Müslüman halka 57 yıl süren bir
"kara gün" yaşattılar
[119]- Enfal 64
[120]- Merhum Mutahhari: Üstad Şehid Murtaza Mutahhari, üniversite ve
medreselerde İnkılap neslinin bilinçlenmesinde büyük rolü olan en etkili ve güçlü
âlimlerden biriydi. Şehadetinden yıllar geçmesine rağmen konuşma ve yazılı
eserlerinde bugünkü nesil için halâ yapıcı ve eğitici bir yenilik vardır. İslam
inkılabının doruğuna ulaştığı hş. 1357, 1979 ve Şahlık rejiminin yıkılmaya
başladığı günlerde inkılabın büyük rehberi imam Humeyni -ks - tarafından İslam
inkılabı Şûrası (İslam Devrimi Konseyi) başkanlığına atandı Bu büyük filozof ve
değerli mütefekkir araştırmacı hş. 1358 Ordibeheşt'inin 11. günü henüz inkılap
baharını doyasıya soluyamadan "Furkan" adlı satılmış bir terör örgütü tarafından
Şehid edildi
[121]- Hâşimî Bey Gibi: (İran İslam Cumhuriyetinin hâlihazırdaki
cumhurbaşkanı)Hüccet'il İslam vel Müslimin Ali Ekber Haşimi Refsencani hş.
1358'de satılmış terör örgütü Furkan tarafından silahlı saldırıya uğradı, iki terörist
tarafından uğradığı bu saldırıda ağır yaralanan Haşimi, mucizevî bir şekilde
kurtulabildi
[122]- Aynı yıllarda (1923 - 1930 lu yıllarda) diğer İslam ülkelerinde de aynı
plân uygulanmakta ve "kıyafet devrimi" yapılmaktaydı - çevirenin notu -
[123]- Saba (Sebe) suresi, 46
[124]- İran’da PTT bacalarından jetonla değil, bozuk parayla telefon edilir - çev –
[125]- İran'ın sahil bölgelerinde yaşayan hanımlara yapılan bir konuşma
[126]- Şah rejimi dönemindeki furyalara kapılan hanımlar
[127]- Şimran: Kuzey Tahran' da, sosyete mahallesi
[128]- Allah'ın Eli Cemaatledir: Sahih-i Tirmizi c: 9 s: 10
[129]- İslam mektebine tam inanan, İslam’ı bir ideoloji ve fiili hayat tarzı olarak
gören insan - çev -
[130]- Kadın haklan iddiasında bulunan ban hayranı garb zedelere hitaben
[131]- Kirmanşah eyaletinden gelen kadınlara hitaben
[132]- İslamî tesettür içinde, hicaplı olarak
[133]- Şah rejimi kültürü / çev /
[134]- Cani Yezid'in karşısına dikilerek hakkı savunan hz. Zeyneb -s- gibi
kadınlarkastediliyor
[135]- Biz Sadece isim mi Değiştirdik: İslam Cumhuriyeti nizamının bazı küçük dış
değişiklikler dışında Şah rejimiyle hiçbir farkı olmadığını ve gerçekte sadece bir
ismin değiştiğini iddia ederek zihinleri iğfale çalışan bazı garazkârlara cevaben
[136]- Hz. Ali -s- ve diğer Âl-i Aba'nın 3 günlük orucu üzerine inen "Ebrar
Ayetleri" -çevirenin notu -
[137]- İnsan Suresi (Hel Etâ Suresi olarak da bilinir) 5, 22. ayetler - çevirenin notu –
[138]- Batı hayranları ve inkılap düşmanlarına hitaben
[139]- Yurtdışında mukim bulunan İran vatandaşları elçilik ve konsolosluklarda oy
kullanabilirler - çev -
[140]- Şûra-yı Nigehbân: Anayasayı Koruma ve Kollama Şûrâsı olan bu konseyin
görevi İslam hükümleri ve İran İslam Cumhuriyeti anayasasını korumak ve
meclisten çıkan kanunların İslam ahkâmı ve anayasaya uygunluğunu denetlemektir.
Altı âdil ve bilge fakihle çeşitli hukuk dallarında uzman olan 6 hukukçudan
müteşekkil bu konsey anayasanın 11. aslı ve 10. maddesi gereğince oluşmuş olup
92/10. mad. gereğince de 6 yıllığına seçilirler. 93/10. mad. gereğince İslâmi Şûra
Meclisi, Anayasayı Koruma ve Kollama Şurası olmaksızın resmî geçerliliğe sahip
değildir. Meclis'te onaylanan her şey, İslam ahkâmı ve anayasaya uygunluğunun
da onaylanması için 94/10. mad. gereği bu konseye gider
5. Fasıl
KADINLAR VE KUTSAL SAVUNMA
- İslam’ı Ve İslâmi Bir Ülkeyi Savunmanın Kadınlara - da - Farz Olması
- Kadınların Askeri Eğitimi
- Kadınların Savaşa Katılması
- Kutsal Savunmada Kadınların Fedakârlıkları
- Şehadet Ve Kadınların Şehadete Âşık Yapıları
- Cephe Gerisinde ve İslam Savaşçılarına Destekte Kadınların Rolü
- Kadın Ve Mukaddes Müdafaa Hakkındaki Bazı Konuşmaların Tam
Metni
İSLAM’I VE İSLÂMİ BİR ÜLKEYİ SAVUNMANIN KADINLARA DA
FARZ OLMASI
Soru: Hakkın batıla karşı cihadı olayında Müslüman hanımlara düşen vazife
nedir?
Cevap: Cihad kadınlara farz değildir, ama savunma, herkese gücü ve imkânı
oranında farzdır.
Fetvalar c:l s: 503
Aziz bacı ve kardeşlerim! Hangi ülkede olursanız olun, İslam’ı ve milli
haysiyetinizi müdafaa edin ve hiç çekinmeden düşmanlarınızın karşısına, yani
Amerika ve uluslararası Siyonizm’in ve Doğu'yla Batı süper güçlerinin karşısına
dikilin ve hiçbir müsamaha göstermeksizin İslam ülkeleri ve İslam milletlerini
savunun ve İslam düşmanlarının zulümlerini ifşa edin. (343) 7. 7. 1358
Eğer, Allah göstermesin, İslam ülkesi bir gün bir saldırıya uğrayacak olursa
kadın ve erkek, bütün halk harekete geçmelidir. Müdafaa meselesi sırf erkeğin
üzerine düşen veya sadece belli bir kesimin vazifesi olan bir mesele değildir, herkes
katılmalı ve memleketini savunmalıdır. (344) 6. 10. 1358
Ben Kürdistanlı([141]) bacı ve kardeşlerimden diğer kardeşlerinin yanında yer
alarak hep birlikte ve kardeşçe kendi ülkelerini savunmalarını istiyorum. (345) 12.
1. 1359
Dünyanın büyük güçleriyle karşı karşıya bulunduğumuz şu sırada müdafaa
halindeyiz biz, bir müdafaamız var, yani - İslâmi - hareketimiz ve kıyamımızın
getirdiği değerleri, İslâmî ülkülerimizi ve İslâmi ülkemizi ve İslam’a ve bu İslami
ülkemize ait her şeyi müdafaa ve savunmakla meşgulüz biz ve - böyle bir -
müdafaa durumunda herkes seferber olmalıdır. Yani cihad meselesiyle müdafaa
meselesi iki ayrı şeydir; cihad meselesinin kendine has şartları vardır, özel bazı
insanların üzerine düşer, belli şartlarda belli bir grubu bağlar, ama müdafaa - savaşı
-umumidir, herkesi bağlar. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, küçük, büyük; herkesi! Akıl
da buna hükmediyor zaten; birinin evi saldırıya uğrayacak olursa o evdeki bütün
fertler evi ve kendilerini savunacaklardır. Birileri bir şehre saldıracak olursa o
şehrin ahalisi kendilerini ve şehirlerini savunacaklardır elbet, burada hiçbir şart ve
kayıt yoktur artık, herkesin bu müdafaaya katılması gerekir. Keza, eğer bizim
ülkemize, İslâmi ülkemize saldırırlarsa, bize karşı hücuma geçer de teaddi ve
tecavüze kalkışırlarsa halkımızın bütün fertlerine, ister erkek ister kadın olsun,
büyüğüyle küçüğüyle herkese - savunma farz olur - burada hiçbir şart söz konusu
değildir artık, savunmaya katılmak herkese farzdır. Binaenaleyh cihad durumuyla
müdafaa durumu arasında fark vardır; cihad vaziyetinin şartları vardır - ki -
müdafaa vaziyetinde - bu - şartlar yoktur, herkesin müdafaa etmesi gerekir, hatta
elinden pek bir şey gelmeyen bir ihtiyar bile müdafaaya katılmakla
mükelleftir, elinden geldiği, gücü yettiği ölçüde o da katılmalıdır bu
savunmaya. (346) 26. 1. 1359
Kardeşlerim! Bacılarım! Çok dikkatli davranmamız gereken bir vaziyetteyiz
şimdi; batı tarafından bir süper güç, doğu tarafından da bir başka süper güç dikilmiş
karşımıza, her ikisi de bizi yutmak istiyor. Allah Teâlâ’nın izniyle, İranlı iman
kardeşlerimiz ve iman bacılarımızın himmetiyle onların hepsinin karşısına azim ve
kararlılıkla dikilmişiz, hiçbir gücün bize sataşmasına, kaderimize müdahaleye
yeltenmesine izin vermeyeceğiz! Bu büyük güçlerden hiç korkmayın siz, çünkü siz
Allah'ın koruması altındasınız ve Allah Tebarek ve Teâlâ’nın gücü karşısında bütün
güçler fânidir. (347) 27. 2. 1359
Bu ülkenin kadını erkeği hep İslam muhafızıdır. Mesele inanç meselesidir,
çıkar elde etmek veya maddiyat meselesi değildir ki "efendim, mademki olmuyor,
bırakıp bir kenara çekilelim öyleyse" denilebilsin! Hayır, efendim, mesele inanç
meselesidir, İslam’ı savunma meselesidir. Hayatta kalan son ferdine kadar herkes
müdafaa etmelidir! 35 milyon insanı topyekûn yok etmeleri gerekir ki o zaman da
memleket diye bir şey kalmaz, kimsenin kalmadığı bir ülkede ihtilal mı
yapacaklar? Kaldı ki böyle bir şeyi asla gerçekleştiremeyeceklerdir. Yanılıyor
bunlar, anlamıyorlar! (348) 21. 4. 1359
Ey Dicle ve Fırat'ın yiğit göçebe boyları! Ey savaşçılar ve yiğit cengâverler!
Kalkıp harekete geçin ve İslam’ı koruyun, Kur'an'ı ve ahkâmını muhafaza edin,
ister kadın ister erkek bütün Müslümanlara, İslam’ı ve Kur'an-ı Kerim'i müdafaa
etmek farzdır (349) 12. 7. 1359
Şimdi bize - emanet - gelmiş olan bu İslam’ı korumakla vazifeliyiz hepimiz!
Hayatta kalan son bireyine varıncaya değin herkes, Allah göstermesin bu yolda,
öldürülünceye kadar İslam’ın korunmasıyla sorumludur. Hayatta kalan en son
kadınından erkeğine, büyüğünden küçüğüne varıncaya kadar herkes İslam’ı
savunmak, İslam beldesini ve İslami ülkeyi müdafaa etmekle yükümlüdür.
Müdafaa meselesi herkesi bağlayan genel bir yükümlülüktür, herkesin ne kadar
gücü yetebiliyorsa, herkes gücü ve kuvveti ölçüsünde İslam beldesini müdafaa
etmekle mükelleftir. (350) 27. 5. 1360
İslam beldesi İslam düşmanları tarafından tehdit altındaysa İslam beldesi ve
Müslümanların ırz ve namusunu müdafaa etmek hepimize, cümlemize farzdır, - bu
yolda - elimizden geleni yapmamız farzdır. Böyle bir mesele ortaya çıkarsa,
memleketimizin tamamı, kadınıyla erkeğiyle hepiniz Allah'a hamdolsun böyle bir
duruma hazırlıklı olduğundan; Paris'lerden veya başka yerlerden birileri kalkıp gelir
de şöyle veya böyle yapar gibi bir endişe söz konusu değildir artık, mahal bile
yoktur böyle bir şeyden çekinmemize. Bunu bir defa denediler de zaten; Saddam'ı
İran'ın üzerine saldılar ve - İran'dan - tokadı da yedi (351)27.5.1360
Umarım siz - bacılar - hem önemli işlerden biri olan tahsil meydanında
mücahede edersiniz, hem İslam’ı müdafaa meydanında; her erkeğe, her kadına,
büyük küçük herkese farz olan önemli işlerdendir bu. İslam’ı müdafaa etmek,
İslami ülkeyi savunmak... Bir tek İslam uleması, İslam’ı yaşamış ve Müslüman
olan hiç kimse bunun farz olduğu hususunda ihtilaf göstermiş değildir. Hakkında
tartışılan ve mevzuubahis edilmiş olan şey birinci cihaddır, o cihad kadına farz
değildir, ama kendi harimini müdafaa etmek, ülkesini, hayatını, malını ve İslam’ı
savunmak ise herkese farzdır. (352) 21. 11. 1364
Gün gelir de bütün ülke çapında herkesin müdafaaya girişmesinin farz olduğu
bir durum yaşanırsa; yani gücü ölçüsünde herkesin, istisnasız olarak hepimizin
savunmaya girişmemizin farz olabileceği bir anın yaşanabileceğini hesaba katarak
şimdiden - öyle bir - savunma için hazırlıklı olun. Tabi bilim siperi de bir savunma
siperidir, İslam’ın bütün kültürünün müdafaa siperi... Bildiğiniz gibi, İslam kültürü
bu müddet zarfında mazlumdu; şu birkaç asır boyunca, hatta ta başından beri, yani
hz. Peygamber efendimizden - saa - sonrasından başlayarak ta günümüze kadar
İslam kültürü hep mazlum oldu. Bu kültürü diriltmek gerekiyor, binaenaleyh siz
hanımlar da tıpkı ilmi ve kültürel cephelerde çalışmakta olan beyler gibi bu iki
cephede çalışmalısınız; bu siperde de ilerlemeniz ve başarılı olmanızı Allah
Teâlâ’dan niyaz etmekteyim; cephelerde İslam’ı ve ülkelerini savunmakla meşgul
bulunanların da inşaallah muzaffer olmaları için dua edin. Hepinizin - Allah
indinde - inşaallah teyid olmasını dilerim, muvaffak ve salim olun, sağlıcakla
kalın. (353) 21. 11. 1364
Mesele bir devlet ve iktidar meselesi değildir, mesele herhangi bir mesele
değildir, mesele İslam meselesidir. İslam meselesidir derken -şunu kastediyorum -
yani: Müdafaaya katılmak bu ülkedeki kadın erkek herkese farzdır, herkes elinden
geldiğince savunmaya katılmalıdır ve inşaallah Allah Tebarek ve Teâlâ’nın istediği
zaferleri kazanıncaya kadar da bu savunmayı sürdürmeliyiz. (354) 28. 4. 1365
KADINLARIN ASKERÎ EĞİTİMİ
Soru: İnkılâba hizmette bulunabilmek için İslam İnkılâbı Muhafızları
Ordusu'na([142])katılmak isteyen bir genç kızım, ama babam müsaade etmiyor, lütfen
bu meselenin şer'i hükmünü açıklar mısınız?
Cevap: Şer'i vazifelere uyulması şartıyla bacıların İnkılâp Muhafızı olmasının
da sakıncası yoktur, ama siz babanızın rızasına uygun davranın.
Fetvalar c: 1 s: 503
Daha önce de belirttiğim gibi kadınlar orduya girebilirler. İslam’ın karşı
olduğu ve haram bildiği şey "fesad" ve ahlâksızlıktır; - bu da - ister kadın, ister
erkek, olsun, fark etmemektedir İslam’da. (355) 7. 10. 1357
Şimdiye değin şerefli ve onurlu erkeklerle kadınların himmetleri sayesinde
vuku bulan çalışmaların - başarıyla sonuçlanmasını - umarım; ümit ederim ki her
yönlü seferberlikte; askeri, akidevî, ahlâkî ve kültürel eğitimlerde Allah Teâlâ’nın
izniyle muvaffak olurlar ve pratik askerî partizan ve gerilla eğitimlerini, kıyam
etmiş İslâmî bir millete yakışır bir şekilde başarıyla bitirirler inşaallah. (356) 1. 12.
1358
Aziz milletimiz bugün hamdolsun bacılar ve erkeklerden müteşekkil öyle
savaşçılara sahiptir ki ülke çapında gördükleri askeri eğitimlerle İran ve İslam
düşmanlarının düşünebilme gücünü felce uğratmış olup ilahi kudrete iman ve İslam
yolunda fedakârlıkta bulunmak suretiyle bütün müşkülatlara ve bütün şeytani
güçlere galebe çalacaklardır. (357) 17. 6. 1359
Müdafaa herkese farz oldu mu, müdafaanın ön hazırlıklarının da yerine
getirilmesi gerekir. Bu cümleden olmak üzere askeri disipline girilmelidir, durumu
müsait olanlar her nevi askeri eğitimi görmelidir; müdafaanın bize farz olması, ama
bizim nasıl müdafaa edileceğini bilmememiz düşünülemez; nasıl müdafaa
edileceğini de bilmemiz gerekir elbet. Tabi bu arada, sizin askerî eğitim
gördüğünüz o ortamın da sahih ve sağlıklı bir ortam olması gerekir, İslami bir
ortam olmalıdır, iffet için gerekli bütün şartlar yerine getirilmelidir. İslâmî olması
için gerekli bütün noktalara uyulmalıdır (358) 21. 11. 1364
Hanımların, kadınların, yaşlı ve genç demeden büyüğünden küçüğüne
tamamının kültürel, iktisadî ve askerî sahnelerde hazır bulunup, İslam’ın tealisi ve
Kur'an-ı Kerim'in gayelerinin yüceltilmesi yolunda erkeklerle omuz omuza, hatta
onlardan daha iyi bir şekilde faaliyet göstermekte olmalarıyla iftihar ediyoruz biz.
Keza savaşabilecek olanların, İslam’ı ve İslâmi ülkeyi savunabilmek için önemli
farzlardan olan askeri eğitimlere katılması ve düşmanların komplolarıyla dostların
İslam ve Kur'an hükümlerine aşina olmamaları neticesinde sadece kendilerine
değil, İslam’a ve bütün Müslümanlara tahmil etmiş oldukları mahrumiyetlerden
cesaret, sadakat ve inançla kendilerini kurtarmış bulunmaları ve düşmanların kendi
çıkarlarının temini için bazı cahillerle Müslümanların maslahatından bihaber bazı
din adamları vasıtasıyla meydana getirdiği hurafelerden kurtulmayı başarmaları
nedeniyle de kıvanç duymaktayız(359)15. 3. 1368
KADINLARIN SAVAŞA KATILMASI
Soru: Savaş cephesinde varlıkları faydalı olabilecek ilkyardım uzmanı sağlık
memuru kızların, anne babalarının razı olmaması halinde cepheye gitmesinin
hükmü nedir?
Cevap: Eğer anne - babanın rahatsız olmasına yol açıyorsa onların rızasını
almak gerekir.
Fetvalar c: 1 s: 49
Bunlar - İslam düşmanları İslam devletinden yersiz yere korkutuyorlar sizi;
"İslam devleti gelirse kadınları bir odaya kilitleyecek ve kıyamete kadar oradan
çıkmasına izin vermeyecek" diyorlar. -Hâlbuki- Kadınlar sadr-ı İslam’ın başlarında
savaşa katılıyorlardı, Müslüman kadınların çoğu, yaralıların tedavisi için savaş
boyunca cephede bulunuyordu. (360) 17. 8. 1357
Dış ülkelerde yazılıp söylenenler, o saçmalıklar ve propagandalar hep, Allah
göstermesin, bizim bazı gençlerimizi de yanılgıya düşürebilmek ve "İslam devleti
kurulacak olursa gelip kadınları evlere kilitleyecek ve dışarı çıkmalarına izin
vermeyecektir!" gibi yersiz bir korkuya kapılmalarını sağlamak içindir; -hâlbuki-
kadınlar sadr-ı İslam’da savaş meydanlarına gidiyorlardı, şu bildiğimiz İslami
savaşlara onlar da gitmedeydiler, yaralıların tedavisi vb. hizmetler için. "Kadınlar
odalık olacak" mış, "kadınlar odalara hapsedilecek" miş!?? Kim demiş böyle olacak
diye?!! Onlar - kadınlar - da tıpkı erkekler gibi hürdürler. (361) 18. 8. 1357
"Eğer İslam gelecek olursa kadınların gidip evlerinde oturması ve kapıyı
üzerlerine kilitleyip kesinlikle dışarı çıkmaması gerekecek artık!" şeklindeki bu tür
zehirli propagandalar da neyin nesi oluyor?! Neden böyle asılsız şeyler söyleniyor
İslam hakkında?! Sadr-ı İslam’da ordularda bile kadınlar vardı, savaş meydanlarına
bile gidiyordu kadınlar. (362) 20. 9. 1357
Sadr-ı İslam’da kadınlar erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı.
Kadınların erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde kıtal saflarında
durduklarını, kendilerini, çocuklarını ve gençlerini feda ettiklerini ve her şeye
rağmen direndiklerini bizzat gördük ve görmekteyiz. (363) 15. 12. 1357
İslam askerleriyle aynı safta ve sadr-ı İslam kadınlarıyla omuz omuzasınız siz.
Sadr-ı İslam kadınları nasıl İslam’a yardım ediyor ve İslâmi hareketler ve
savaşlarda yardımda bulunuyorduysa - sizler de onların yaptığını yapmaktasınız
şimdi - . (364) 19. 2. 1358
Sadr-ı İslam döneminde kadınlar erkeklerle birlikte savaşlara da katılıyorlardı.
Kadının konumu yücedir, kadınlar daha kıdemlidirler, kadınların İslam’da pek ileri
bir konumlan vardır. Hanımların erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha önde
kıtal safında durduklarını, çocuklarını verdiklerini, gençlerini kaybettiklerini ve
yiğitçe direndiklerini gördük ve görmekteyiz biz. (365) 12. 11. 1358
Süper güçler ve şeytani kuvvetlerle girişilen savaş meydanlarında kadınları
erkeklerinden daha önce hazır olan bir millet zaferi elbette ki
kazanacaktır. (366) 27. 5. 1359
KUTSAL SAVUNMADA KADINLARIN FEDAKÂRLIKLARI
Yaşasın hak ve zafer yolunda yiğitçe kıyam ve fedakârlıkta bulunup milleti -
mizin yüzünü bütün- dünyada ak çıkartan yaralı ve malul bacı ve
kardeşlerimiz! (367) 9. 10. 1358
Savaş ortamında dilâverce ve yiğitçe hayatını sürdürmekte olup Allah yolunda
Allah'ın düşmanlarınca öldürülmekten korkmayan, Allah rızası için aziz vatanını
dişiyle tırnağıyla savunup İslam savaşçılarına moral veren, fevkalâde bir ihlâsla
varından yoğundan geçerek gösterdiği mükerrer fedailiklerle baştanbaşa amansız
mücadelelerle dolu tarihine -yeni - cesaret ve yiğitlikler yazdıran ve yazdırmakta
olan; bu yiğitlik ve fedakârlık dersleriyle dünya mustaz'aflarına, Allah Teâlâ’nın
"yalınayaklıları iktidara getireceği" vaadinin hak olduğunu öğreten; taviz vermeyen
mücadeleleriyle süper güçler ve - onların yardakçısı olan diğer - güçlerin yüzünün
karalığını bütün dünyaya gösteren sizlere, -cephedeki - bütün bacılara ve kardeşlere
selam veriyor, sabrınız ve azimli direnciniz karşısında saygı ve takdirle
eğiliyorum.(368) 11. 1. 1359
İran'ın büyük - onurlu - kadınlarının İslâmi hareketi hep alnı açık, başı dik ve
muzaffer olsun! İslâmi vatan ve Kur'an-ı Kerim'i müdafaa sahnesindeki değerli ve
cesaretli varlığıyla inkılâbı zafere ulaştıran ve şimdi de cephe ve cephe gerisinde
faaliyetle meşgul olup fedakârlığa hazır olan bu onurlu kesim bütün takdirlere
şayandır! (369) 4. 2. 1360
Bu savaşta bu halkın nasıl fedakârlıkta bulunduğunu; bu gençlerin, bu
anaların, bu babaların nasıl fedakârlık göstermekte olduğunu görüyorsunuz
işte! (370) 24.1.1361
Bu büyük kadınların tahmili savaş sırasında gösterdiği direniş ve fedakârlıklar
öylesine şaşırtıcı ve hayret vericidir ki kalem ve beyan bunu anlatmaya
yetmemekte, hatta mahcup duruma düşmektedir.
Bendeniz bu savaş boyunca, azizlerini kaybetmiş analar, bacılar ve
zevcelerden öyle davranışlar gördüm ki bu inkılâptan gayrı hiçbir -inkılâpta- bir
başka benzerine rastlanabileceğini sanmıyorum! Her ne kadar - savaşın - bütün
sahneleri böyleyse de benim hafızamda hiç unutmayacağım bir hatıra olarak kalan -
en ilginç - sahne, genç bir kızın, savaşta her iki kolunu da kaybetmiş ve her iki
gözü ciddi şekilde yaralanmış bir aziz devrim muhafızıyla evlenmesiydi. Bu cesur
ve yürekli kız, o büyük, samimi ve şefkat dolu kalbiyle "mademki cepheye
gidemiyorum, hiç olmazsa bu evlilikle, dinime ve inkılâba karşı gönül borcumu
ödemiş olayım!" diyordu! Bu ruhani sahnenin azametini, taşıdığı insani değer ve
terennüm ettiği ilahi nağmeleri yazarların, şairlerin, hatiplerin, ressamların,
sanatkârların, ariflerin, filozofların, fakihlerin ve akla gelebilecek hiç kimsenin
beyan veya tasvir edebilmesi ve büyük ruha sahip bu kızın gösterdiği fedakârlıkla
taşıdığı maneviyat ve Allah'ı arama melekesini mevcut ölçü ve kıstaslarla hiç
kimsenin değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu mübarek gün böyle bir kadının,
böyle kadınların günüdür işte; Allah Teâlâ yüce İslam dini ve aziz İran için ve
bunların görkemi için korusun onları. (371) 25. 1. 1361
ŞEHADET VE KADINLARIN ŞEHADETE ÂŞIK YAPILARI
Sizin ve bütün Iran milletinin kalbinde tecelli etmiş olan bu şey Kur'an'ın ve
İslam’ın nurudur. Siz hanımların da şehadetten korkmamanıza sebep olan bu şey
iman nurudur. (372) 16. 2. 1358
Bizim bütün gençlerimiz şehadete hazırdır, kadınımız erkeğimiz şehadete
hazırdır bizim!(373) 19. 2. 1358
Muhterem hanımlardan bir grup buradaydı, içlerinden biri "ne olur
Kürdistan'a gitmemize izin verin" diye ısrar ediyordu([143]). Ben "hayır" dedim,
"Kürdistan hallolur, sizin oraya gitmenize gerek yok" dedim. Biri de önümü kesti,
ta oraya kadar, oraya kadar peşimi bırakmadı, "benim şehid olmam için dua edin,
ne olur!" diye... "Sizin şehid sevabı kazanmanız ve - hayatta kalıp İslam’a - hizmet
etmeniz için duacıyım" dedim. Böyle değişim ve başkalaşımlar olmuş işte!.. Sadr-ı
İslam’da da işte böyle bir şehadet aşkıyla öylesine ilerlemeler kaydettiler ve
takriben yarım asır zarfında dünyanın gelişmiş ülkelerini, o dönemin kalkınmış
medenî dünyasını fethettiler. (374) 12. 6. 1358
Bazı hanımlar gelip "Kürdistan için Allah yolunda şehid olmamıza dua edin"
diyorlar, bazı hanımlar gelip "izin verin biz de Kürdistan'a gidelim, biz de gidip
orada savaşalım" diyorlar, ben "hayır" dedim, "bu doğru değil, halk yapar bunu,
bizzat ordu, bu işi halleder" dedim. (375) 10. 7. 1358
Bazı hanımlar gelip "dua edin de biz şehid olalım" diyorlar, bazı kardeşler"
bizim şehid olmamız için duacı olun" diyorlar; milletin bütün kesimlerinde baş
gösteren bu - muazzam - ruhi ve fikrî değişim ve tahavvülde herkesin bir tek - ortak
- gayesi vardı: İslam Cumhuriyeti! İşte zaferi getiren bu oldu, çünkü hak bir
gayeydi ve hak da muzafferdir - daima - Bunu korumanız gerek işte. (376) 11. 7.
1358
Gayeleri uğrunda sarsılmaz bir irade, azim ve kararlılıkla her zorluğa
katlanmaya, hatta şehadete hazır olan muhterem hanımları her gördüğümde bu
yolun zaferle sonuçlanacağından bir kez daha emin oluyorum. (377) 10. 10. 1358
Burada genç bir çiftin nikâhını kıydım; genç kız, nikâhtan sonra, giderayak bir
kâğıt uzattı bana. Okudum, "gençlerimizin şöyle şöyle olması için dua edin... vs
"den sonra, sonunda" ben şehadete aşığım" diye yazmış... Bunun gibi çok var
daha... Bunlar, Allah Teâlâ’nın sizlerde meydana getirmiş olduğu - muazzam -
insanî değişimlerdir, kıymetini bilin, Allah tarafından hediye edilmiştir size
bu! (378) 12. 10. 1358
Gençlerimizin şehadete vurgun olduğunu biliyorsunuz; bunlardan bazıları
benimle görüşürken, bazı hanımlar, "şehid olmam için dua edin" diye yemin
verdiriyorlar bana; ben de onların şehid sevabı kazanması ve muzaffer olması için
dua ediyorum. (379) 26. 1. 1359
Bu hareket başlayalı beri her birkaç günde bir bazı kadınlar ve erkekler bana
gelip "şehid olmamız için dua edin" diye ısrar etmekteler; ben dua ediyorum ki siz
başarılı olasınız ve şehadetin sevabını kazanasınız, İslam için hizmetlerde
bulunasınız. Bu moral, ilerlemenizi sağlar, bu moral ve haleti ruhiyeyi ciddiyetle
koruyun. (380) 25. 2. 1359
Takriben hareketin ta başından - ki o zaman ben Necef’teydim([144]) -şimdiye
değin gençler kadınıyla, erkeğiyle gelip "bizim şehid olabilmemiz için duada
bulunun" diye rica ediyorlar. Ben de şehid sevabına nail olmaları için dua
ediyorum. Bir süre önce burada, Tahran'da bir nikâh kıydıydım, nikâhtan sonra
gelin hanım bir kâğıt verdi bana, açıp okudum, baktım ki "benim şehid olmam için
dua edin" diyor. Yeni evlenmiş, henüz yuva kurmuş genç kadın "dua edin ki ben
şehid olabileyim" diyor. Şehadete bunca vurgun olan ve şehid olabilmek için
başkalarının duasını isteyen bir millet, askerî müdahaleden korkar mı?! (381) 14. 3.
1359
Hanım ve erkeklerinden şehid vermiş, hem kadını hem erkeği şehadete vurgun
olan bir millete kimse zarar veremez. Milletin bu coşkun selinden ümit varız biz, en
ön safta da milletin en değerli kesimi olan ve İslâmî gayelerin ilerlemesi için
mücahedelerde bulunan muhterem hanımlar var. İran milletini - bu cihetle -
kutlarım! Hiçbir güçten korkumuz yoktur zira kadını erkeği - İslam uğrunda - can
vermeye hazır olan şehadet aşığı bir milletle hiçbir güç baş edemez. Sizin gücünüz
ilâhi güçtür. (382) 27. 5. 1359
Henüz yeni evlenmiş gelinleri ve damatları şehadet için gönüllü olan ve Allah
yolunda her şeye kendisini hazırlamış bulunan bir millet neden korkar artık?!
Şehadeti saadet bilen bir millet muzafferdir. Kendisini ve her şeyini İslam’a adamış
bir millet muzafferdir. Ölsek de, öldürsek de zafer bizimledir. (383) 17. 6. 1359
Bugün kadın erkek, büyük küçük halkımızın tamamı bugüne değin kendilerine
yapılmış olan ve bugün engellenmekte bulunan tecavüzlerin karşısına dikilmek ve
hürriyet, bağımsızlık ve zulümden kurtulma yolunda can vermek azmindedir; bütün
milletler ve bütün devletlerden bu insanî beklentimiz var. (384) 22. 11. 1359
Allah'ın selamı bu inkılâpta ve vatan müdafaasında yüksek şehadet
mertebesine nail olan kadınların üzerine olsun! (385) 4. 2. 1360
Kadınından erkeğine, büyüğünden küçüğüne, tamamının yüreği şehadet
aşkıyla çırpınan, şehid olabilmek için yekdiğeriyle yarışan, dünyevî ve hayvanî
şehvetlerden kaçarak gayb âlemine ve O Ulvî Dost'a inanmış bulunan bir millet, ne
kadar büyük olsa da uğradığı bu tür hasarlarla sahneyi terk etmez, mücadele
meydanından kaçmaz. (386) 22. 11. 1360
Bombardımanlar altında ve hastane odalarında hasta yataklarından şehadet
marşını terennüm ederek kopmuş kolları ve bacaklarıyla "insan yetiştirici cepheler"
e geri dönme hasretiyle tutuşan bu örnek kadınlar; erkekler ve çocuklar; bizim
tasavvur, ettiğimizin, filozoflarla ariflerin kaleme aldığının, sanatkârlarla
ressamların ifade etmeye çalıştığının çok ötesindedirler... Onların ilmî, mantıki ve
irfânî adımlarla bulduklarına, bunlar gaybî adımlarla ulaşmışlardır; onların kitap
sayfaları arasında aradığını bunlar Hak yolunda kan ve şehadet meydanında
bulmuşlardır. (387) 6. 6. 1362
Şehadet için yola çıkan, kadınıyla erkeğiyle şehadete âşık olan ve şehâdeti
haykıran bir millet falan şeyin yokluğundan, filan şeyin çokluğundan yakınıp
durmaz artık. Ekonomik duruma pek aldırmaz, ekonomiye bağımlı olan ve
ekonomiye bel bağlayanların derdidir çünkü bu. Allah'a bel bağlayan ve O'na gönül
verenler ise şu az, şu çok, şundan az geldi, bundan çok olmalı, fiyatı az olmalı,
fiyatı çok olmalı... vs. gibi şeylerle uğraşmazlar bile! (388) 29.11.1363
Siz, gelip Cuma namazını vuruyor - Cuma namazında bombalı terör eylemine
girişiyor - sunuz... Cuma namazını vurmakla milletimizi geriye adım atmaya
zorlayacağınızı sanıyorsunuz ha?! Cuma namazında -milletimizin - ne yaptığını
gördünüz işte! Gerçekten söylemeye değer, tarihi bir olaydır bu; orada olamayan, o
manzarayı gözleriyle görmeyen inanmaz buna; kadının kucağında çocuğu olduğu,
adamın yanında çocuğu olduğu halde hiç kıpırdamadan öylece durduğuna,
kalabalıktan gelen onca basınca rağmen kimsenin tınmadığına; bir taraftan o
namertlerin attığı bomba patlıyor - hemen yanı başında -, diğer taraftan da öylesine
makineli tüfeklerle taranma... Hepiniz gördünüz işte... Bütün bunlara rağmen halk
tam bir huzur ve güvenle oturmuştu öylece, kimse aldırmıyordu, kimse yerinden
dahi kıpırdamadı([145]). Bizim milletimiz böyle bir millettir işte. (389) 29. 11. 1363
CEPHE GERİSİNDE VE İSLAM SAVAŞÇILARINA DESTEK
HUSUSUNDA KADINLARIN ROLÜ
Tarihe bir bakın hele; tarihin başlangıcından bugüne değin nerede gördünüz
böyle bir şeyi; kadınların, gençliğini yaşaması gereken genç kadınlardan, ihtiyar
kadınlarına ve erkeklerine varıncaya kadar -tamamının - kendi ordusunu bunca
desteklediği, inkılâp muhafızlarına bunca destek verdiği bir halk nerede görülmüş?
Varsa, söyleyin, biz de bilelim; hani? Erkeklerle; inkılâp muhafızları, ordu,
jandarma kuvvetleri([146]) ve diğer bütün silahlı kuvvetlerle birlikte kadınların da
omuz omuza onlara destek verdiği böyle bir şey ne arar sizde?([147]) (390) 6. 8. 1359
Memleketimiz baştanbaşa savaş halinde işte; evlerdeki kızlar da savaş
halindeler, cephede savaşmakta olanlar için çalışmakta onlar da. (391) 12. 8. 1359
Irakta bunlara da([148]) böyle yardım eden bir köy bulabilir misiniz?! Onlar
zorla alıyorlar tabi, talan ediyorlar, zorbalıkla alıyorlar -köylülerden- Ama gençleri,
kadınları - cephe için gönüllü olarak -ekmek pişiren, paketleyen vb. hizmetlerde
bulunan - bizim köyler gibi -bir tek köy bulamazsınız Irak'ta. Böyle bir millet
kimden korkar artık? Niçin korksun ki?! (392)12.8.1359
Sizin savaş cephelerinde bulunduğunuz ve Allah yardımcıları olsun,
ordumuzun merkezlerde faal olduğu şu sırada - size ve - ordumuza kimler destek
vermekte şimdi? Sizler için ekmek pişiren o kadınlar, sizler için para bağışında
bulunan, gıda ve giyecek yardımı yapan, onca yardım malzemesi gönderen hep şu
Müslüman halktır. Televizyonunuza bir bakın; bir kadının elinde on tane yumurtası
var, onu getirip veriyor, on tümen parası([149]) olan bir çocuk getirip o on tümenini
veriyor... Bunlar niçin getirip veriyor bunları? İslam için getiriyorlar, İslâmi bir
ülke için veriyorlar bunları (393) 25. 8. 1359
Eğer Muhammed Rıza - şah - zamanında bir savaş olsaydı, mesela Ehvaz
şehrinde bir savaş olsaydı, Horasan eyaletindeki([150]) kadınlar onun - askeri - için
ekmek pişirirler miydi? "Inşaallah yenilir" diye dua ederlerdi belli ki; şimdi ise
durum böyle; dünyanın neresinde görülmüş böyle bir şey? Halkın devleti ve orduyu
böylesine desteklediği dünyanın hiçbir yerinde görülmüş şey değildir. Benzeri vuku
bulmuş değildir. Tarihte de bulamazsınız. Elinde on tümeni olan küçücük çocuklar
getirip orduya hibe ediyorlar onu; oradaki silahlı kuvvetlere bağışlıyor, 80'lik
nineler ellerindeki birkaç yumurtayı getirip veriyorlar... Çok değerli bir davranıştır
bu. Kıymetli şeylerdir bunlar, ama bu değeri korumamız gerekir, memleketimizin
zaferi de bu değerler içindir işte, kalplerin bu zaferi, memleketin zaferinden daha
önemli, daha üstündür. (394)
Halkımızın tamamı, sadece gençler ve cephedekiler değil, yaşlı kadınlarla
yaşlı dedeler ve henüz buluğuna dahi ermemiş küçük kız çocukları da zorluklarla
savaşmakta ve savaş meydanında varlık göstermektedir, herkes cephede
görmektedir kendisini (395) 28. 12. 1359
Orduya ve silahlı kuvvetlere cephe gerisi - lojistik - hizmetlerde bulunmakla
meşgul olan şu muhterem hanımları televizyondan gördüğüm zaman içimde onlara
karşı öyle bir değer duygusu hissediyorum ki başkasına karşı böyle bir değere kail
olmam mümkün değil. Çünkü onlar yaptıkları işlerin karşılığında bir mevki veya
makama sahip olabilmek ya da halktan bir şeyler koparabilmek gibi hesapların
içinde değiller, bilakis, cephelerde cihadla meşgul olduklarını söyleyebileceğimiz
isimsiz kahramanlardır onlar. Nitekim İslam Cumhuriyeti'nin; halkın bütün
kesimlerinin böylesine sahnede faal bulunmaları ve bütün kesimlerin her şeye
nezarette bulunuyor olmasından başka bir semeresi olmasaydı; bu bile tek başına
bir mucize sayılırdı, başkaca hiçbir yerde böyle bir bir mucizenin tahakkuk etmiş
olduğunu sanmıyorum, insanoğlunun elinin müdahalesi olmaksızın -gerçekleşmiş -
olan ilâhi bir hediyedir bu, Allah Tebarek ve Teâlâ bu hediyeyi lütfetmiştir bizlere.
Bize de bu nimetin kadrini bilmek ve cephe gerisinde hizmet vermekte olan ve
yerle bir olmuş veya yarı harabe hale gelmiş şehirlerdeki bu hanımlara, bu
bayanlarla çocuklara uymak düşer. İslam ahlakını, iman ve Allah'a bağlılığı
bunlardan öğrenmeliyiz biz.(396) 28. 12. 1359
Belki de tarihin hiçbir diliminde benzeri bulunmayacaktır bunun; küçük
çocuklar yaşı küçük gençler, kadınlar, yaşlı nineler, gelinler, damatlar, herkes bu
cephede hazırdır şimdi, savaş cephesi, bütün milletimizin katıldığı bir cephedir
bugün. (397) 16. 1. 1360
İran'da vuku bulan en büyük vakıa İran kadınlarında baş gösteren köklü
değişimdir. İran hanımlarının bu hareket ve inkılâptaki payları erkeklerden daha
fazladır. Cephe gerisinde faaliyetle meşgul bulundukları bugün de onların payı
diğerlerinden fazladır. Keza meslekleri olan eğitim işinde, ister çocuklarının, ister
daha küçük yaştaki bebeklerin veya sınıflarda ya da diğer yerlerdeki eğitim
konusunda da yine bu inkılapta büyük payları var. Hanımlardaki duygu ve şefkat,
onlara mahsus duygulardır, erkeklerde yoktur bu duygular; bu nedenle de cephe
gerisinde bu duygusallıklar nedeniyle hanımlardan sâdır olan şeyler, erkeklerde
görülenlerden çok daha fazla, daha üstün ve daha değerlidir. Hanımlar, taşıdıkları
ince duygular nedeniyle cephe için çok faydalı şeyler yaptılar ve hâlâ da
yapmaktalar. (398) 2. 3. 1360
Allah Tebarek ve Teâlâ, milletimize lütufta bulunarak bu zaferi ülkemize
nasip etti. Hanımların inanç ve sadakati neticesinde, umarız gelecekte bu milletin
ve İslam’ın dayanağı - hanımlar - daha güçlü olur ve siz muhterem hanımların çaba
ve gayretleri sayesinde memlekete öylesine gençler öyle fertler kazandırılır ki hem
zafere kadar cephede savaşı başarıyla götürürler, hem içeride, cephe gerisinde
bayındırlık ve ülke yararına olan diğer işlerde kıyam edebilirler. (399) 2. 3. 1360
İran ve İran'ın bütün Müslüman halkı orduyu sevmekte ve desteklemektedir.
Nitekim görüyorsunuz da; siz orada savaşırken halk da cephe gerisinde her nevi
yardımda bulunmakta, kimse mecbur etmediği halde hem de; hatta küçük çocuklar
bile kumbaralarını getirip hediye ediyorlar sizler için; yaşlı nineler kara gün için
sakladıkları altını getirip sizler için bağışlıyor.(400) 24. 3. 1360
Halkımızın bugün gösterdiği yardım ve destek gerçekten benzersiz bir hadise.
Kara gün için biriktirdiği ve yegâne tasarrufu olan küçük bir parça altınını getirip
Allah yolunda ve bu savaşın İslam lehine zaferi için infak eden kadınlara şahid
oluyoruz her gün. (401) 4. 3. 1361
Göçebe boylarının genel seferberliğine([151]) katılarak mali ve diğer
yardımlarını gönderen ve hem ileri hatlarda hem cephe gerisinde çeşitli
yardımlarını esirgemeyerek savaşçılarımıza moral veren ve askerlerimize samimi
ve sağlam bir destek oluşturup düşmanlarımızın oyunlarının anlaşılması ve
plânlarının suya düşürülmesine vesile olan siz aslan erkeklerle aslan kadınlara
selam! (402) 14. 3. 1361
İnsafla söylemek gerekirse, her şeyini getirip veren ve hiçbir karşılık da
beklemeyen bu değerli halk kitlelerine minnet borçluyuz biz; bir ömür boyu kara
gün için biriktirdiğini getirip İslam için veren o yaşlı ninelerden, kumbarasındaki
parayı getirip İslam’a bağışlayan - çocuk -lara varıncaya kadar hepsine borçluyuz.
Bu milleti tavsif edebilmem, onlardan hakkıyla teşekkürde bulunabilmem mümkün
değil, bu cihetle Allah Tebarek ve Teâlâ’dan onlara özel inayetlerini lütfetmesini
diliyorum. Allah Tealâ hepinizi korusun ve bu siperlerde dimdik ayakta kalmanızı
sağlasın inşaallah. (403) 25. 7. 1361
Kum halkına ve Kum'un değerli hanımlarına müteşekkirim ben; süper güçler
ve fasit güçlerle uğraşmakta olduğumuz ve İran'ın her taraftan onların saldırılarına
maruz kaldığı böyle bir zamanda siz hanımlar da cephe gerisindeki o
faaliyetlerinizle, cephedeki savaşçıların yaptığını yapmaktasınız aslında; onlar gibi
siz de faaliyetle meşgulsünüz: Bir yandan kendinizi, çocuklarınızı ve genç
hanımları eğitip yetiştirmekte, diğer yandan da cephedekilere destek verip - lojistik
hizmetlerde - yardımcı olmak - tasınız, son derece değerli ve takdire şayan bir
şeydir bu, Allah Tebarek ve Teâlâ indinde özel bir değere haizdir. (404) 22. 12.
1361
Millet yardım ediyor; şu çarşı pazardaki halk, köylerde, kasabalarda ve
şehirlerdeki halk yardım ediyor savaşa, cephelere ve cephe gerisine; kadınları,
çocukları ve büyükleriyle, herkes hizmetle meşgul işte. Bunlar yorulmuş değil!
Neden yorulsunlar hem?! İslam’dan yüz çevirir mi bu millet?! (405) 26. 5. 1362
Sizlerin ve değerli kardeşlerle bacılarınızın Kadir Allah Teâlâ’nın özel lütfuna
mazhar olan özel ihlâsınızla cephe ve cephe gerisindeki mücahedeleleriniz
olmasaydı sizin aziz ülkeniz İslam Cumhuriyeti'ni bu fırtınalı denizde boğabilmek
için el ele veren ve pazılarını- n gücünü- birleştiren Doğu, Batı ve bunların
yardakçılarının elinden hangi güç, hangi savaş silahı kurtarabilirdi sizi? (406) 18.
11. 1363
Bize düşen vazife, şehadet aşkı ve yiğitlikleriyle İslami ülkelerini savunan ve
tertemiz kanlarını vermek suretiyle bende vurulmuş bütün milletlerin hürriyet ve
bağımsızlık yoluna ışık tutan aziz savaşçılarımızdan, kendi acziyetimizi itiraf
ederek kadirşinaslıkta bulunmak ve İslami ve İslâmi beldenin mukaddes müdafaası
yolunda cephe gerisinde tam bir ciddiyetle aziz mücahidlere destek vermekte olup
bu uğurda hiçbir şeyini esirgemeyen, hiçbir ihmalkârlıkta bulunmayan değerli
analarla babalar, bacılar, kardeşler ve eşleriyle -mücadelenin - bütün sahnelerinde
varlıklarını gösteren inanç sahibi değerli milletimizin tamamına teşekkür
etmektir.(407) 10. 6. 1364
Siz hanımlar, siz bayanlar, şuna dikkat edin: Cephede öne doğru ilerlemek ve
önayak olmak nasıl erkeklerin vazifesiyse, sizler de cephe gerisinde yardımcı
olmakla muvazzafsınız.(408) 11. 12. 1364
Islama ve - İslam düşmanı - güçlerle onların aşağılık yardakçılarının şerrini
gidermek için kelle koltukta savaşan aziz İslam savaşçılarına daha fazla yardımda
bulunabilmeleri için Allah onlara tevfik inayet buyursun; Iraklı muhterem
hanımların bağışta bulunduğu pek değerli meblağ ulaştı. Allah Teâlâ’dan herkese
selamet ve saadet dilerim. (409) 28. 9. 1366
6. Fasıl
SÖMÜRÜ - EMPERYALİZM - VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA
YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİ
- Kendini Kaybetme Ve Batı Çarpılmışlığı
- Örtünme Yasağı / Kıyafet Devrimi!
- Kadınların Ismarlama Toplantı Ve Merasimlere Katılması
- Kadınlara Eşit Haklar İddiası
- Kızların Asker Olarak Orduya Alınması
- Kadın Erkek Karması
- Tağut Rejiminin Kadın Hürriyetinden Yanaymışçasına Görüntüsü
Sömürü -Emperyalizm- Ve Pehlevi Rejiminin Kadınlara Yönelik Plân Ve
Cinayetlerine Dair Bazı Konuşmaların Tam Metni
KENDİNİ KAYBETME VE BATI ÇARPILMIŞLIĞI
Siz hanımları haysiyet ve onurunuzdan etmek, haysiyetinizi elinizden almak
ve sizi batılılaştırmak için propaganda yaptılar. Makyajlar ille de Batı'dan gelecek,
moda ille de Batı'dan alınacak; her gün –moda- değiştikçe siz de değiştireceksiniz...
Her şeyiniz Batı’dan geliyordu sizin - Şah döneminde - propagandaydı işte,
herkeste alışmıştı artık. Yeni bir şey çıkacak olsa, meselâ bugün İngiltere'de şöyle
olmuş denilse hemen ötekiler bir kenara bırakılır ve o gelirdi, o - yeni - moda
getiriliverirdi. Sanıyorum taç giyme törenleri içindi; Farah -Dibaya bir elbise
hazırlayabilmek için modacılarla terziler defalarca uçakla ülkeye - gidip geldiler,
bilmem ne kadar da masrafı oldu; bir tek elbise için([152])!.. İşin komik tarafı, bir
konuşmasında “çocukların elbisesini giydirirken yanlışlık yapıyoruz, bununkini
küçüğe giydiriyoruz!" gibi bir laf da etmişti, gazeteler yazmıştı bunu. Modeli
belirleyebilmek için modacılar üç kere uçakla gidip geliyorlar, yüzellibin mi,
bilmem ne kadar tümen de para harcıyorlar bir tek elbisenin provası için... Nedir
bunların yapmak istediği - biliyor musunuz?. Sizi uyutmak istiyorlar - hepsi bu!-
(410) 12. 2. 1358
Bunlar insani eğitimi büsbütün ortadan kaldırdılar İran'da. Yerine batı eğitim
ve terbiyesini, üstelik batının doğru eğitimlerini de değil, bozuk ve ahlaksızını
yaydılar aramızda, şu, oğlunun([153])zamanında maneviyat daha fazla mahvedildi
hatta. Onun zamanında zulüm çok daha gözle görülebilir haldeydi; hanımlara daha
fazla eziyet ettiler, halkın diğer kesimlerine daha fazla eziyet ettiler - onun
zamanında- (411) 11. 4. 1358
Diyebilirim ki bu baba - oğul zamanında halkımızın diğer -kesimlerinden
ziyade hanımlar zulüm gördü. Rıza Şah döneminde bunların hanımlara neler
ettiğini sizler hatırlamazsınız belki; "İran'ı mesela, Avrupalılaştıracağız, İran'ı
yenileştirip modernleştireceğiz, İran nüfusunun yarısını topluma kazandıracağız"
gibi laflarla kadınların başına ne belalar getirdi bunlar, bilemezsiniz... (412) 11. 4.
1358
O hanımlara sesleniyorum - sizleri kastetmiyorum, sizler halk kitlelerisiniz,
ben öteki hanımlardan bahsediyorum - falan moda Batı'dan buraya gelmeli, filan
makyaj Batı'dan buraya aktarılmalı gibi laflar edip orada bir şey olur olmaz aynını
burada taklit etme sevdasından vazgeçmedikçe adam olamayacağınız gibi, bu
halinizle bağımsız da olamazsınız; eğer bağımsız olmak ve bağımsız bir millet
olarak tanınıp gerçek bir "millet" olmak istiyorsanız bu Batı taklitçiliğinden
vazgeçmeniz gerekir. Bu taklidi sürdürdüğünüz sürece bağımsızlık ve istiklal gibi
arzularınız olmasın boşuna. (413) 17. 6. 1358
Gençlerimizi yoldan çıkarmak için icad ettikleri her şey Batı'nın -uğursuz -
armağanlarıydı; yani bütün plânları hem erkekleri hem kadınları yoldan çıkaracak,
onların insanî bir rüşde ulaşmalarına mani olacak vesileler bulup
hazırlamaktı (414) 22. 6. 1358
Kadınları ahlâksız erkeklerin ve gençlerin oyuncağı haline getirmek isteyenler
haindirler. Kadınlar oyuna gelmemelidirler; süslenip püslenip üstü açık hallerde
dışarıya çıkmanın kadınlığın gereği olduğu gibi bir yanılgıya düşmemelidirler.
Kadının konumu bu değildir; kuklacılıktır bu, kadın-ın konumu - değil! (415) 12.
11. 1358
Zehirli yanlış kalemlerle kültürsüz konuşmacıların konuşmaları, siyah Pehlevi
döneminin bu yüz kızartıcı ve esaretle geçen yarım yüzyıllık sürecinde kadını bir
eşya ve meta haline getirmeye çalıştı ve direnci zayıf olanları öyle mekânlara
çektiler ki kaleme almak mümkün değil. O cinayetlerin bir kısmını merak edenler
Rıza Han döneminin zorunlu kıyafet devrimi ve tesettürün zorla kaldırıldığı o siyah
günlerin serseri ve rezil gazete, dergi ve şiirlerine bakabilir, o zamanın fesat
merkezleriyle ahlaksızlık yuvalarının durumunu inceleyebilirler, Yüzleri kara
olasıcalar! O – sözüm ona - aydın - geçinen - kalemleri kırılasıcalar! Özgür
erkekler ve özgür kadınlar adıyla işledikleri o cinayetlerin dünyayı sömüren
emperyalistlerle beynelmilel canilerin plânları dışında gerçekleştiği de
zannedilmesin! (416) 15. 2. 1359
Hep söyleye geldiğim şeylerden biri de şudur: Bizi öyle bir hale getirdiler ki
ya Batılı olmamız gerekiyor, ya da "hiç"! -Meselâ- genç bir hanım tepeden tırnağa
batılı bir görünüm içindeyse eğer çok prestijli ve değerli bir konuma girivermekte,
diğer Müslümanlar gibi - tesettürlü -olması halindeyse "çok geri kalmış"
oluvermektedir! İlericilik veya gericiliğin ölçüsü "batılılaşma" ydı yani; elbisesi
şöyle olacak, ayakkabısı şöyle olacak veya mesela kullandığı her şey yurtdışından
gelmiş olacaktı... vs. Tüketici olarak yetiştirdiler bizi, - evet - bunun - onları taklit
edip sadece onların mallarını tüketmemiz - için tüketici haline getirdiler
bizi(417) 17. 12. 1360
O zamanı hatırlayanlar bu alçak hainin, vatansız yardakçılarının da yardımıyla
neler yaptığını, plânlarının bir an önce hızla gerçekleşmesini sağlayabilmek için
mazlum hanımları birer tüketiciye dönüştürerek yoldan çıkarıp ahlaksızlıklara
sürükleyecek yollara başvurduğunu bilirler. O kara günleri görmeyen nesil hep o
çağın yadigârları olan kitaplara, şiirlere, yazılara, tiyatrolara, gösterilere, gazetelere,
dergilere, fuhuş ve kumar merkezlerine, şarap satan mekânlar ve sinemalara
bakacak veya -o dönemi - görenlerden soracak olurlarsa - facianın boyutunu -
anlarlar. Kadına; bu "insan yetiştirici ve eğitici" kesime "modern ve ileri kadın" (!)
gibi cafcaflı isimler ve aldatıcı görünümler altında ne zulümlerde bulunduklarını,
ne hıyanetler işlediklerini de sorsunlar onlardan... (418) 25. 1. 1361
İster kadın, ister erkek olsun, her iki kesime de baktığınızda halkın değer
ölçüsünün giyim - kuşam tarzı olduğunu görürdünüz, insanlar giyim tarzı, elbisenin
dikişi, makyaj ve süslenmeleriyle değer kazanıyorlardı. Kim daha iyi giyinmişse,
kim daha şık geziyorsa halkın nazarında o daha değerli ve daha bir başkaydı;
Avrupa stili makyaj yapan ve giyim kuşamını oradan aldığı ilhamla belirleyen bir
kadın diğer kadınların nazarında da daha değerli ve prestijli sayılıyordu; tabi
çoğunluğun nazarında - durum böyleydi ve - değerler hep maddiydi, maddi şeylerle
ölçülmedeydi (419) 5. 10. 1361
Son yüzyıllarda, bilhassa yakın tarih boyunca her nevi ilerleme ve
kalkınmadan mahrum bıraktılar bizi- Baştan Pehlevi sülalesi gelmek üzere hain
devlet adamları ve kendi özümüze ait her şeye karşı olan propaganda merkezleri,
kendisini küçük görme ve aşağılık duygusuna kapılmalar bizi ilerleme yolunda
yapılabilecek bütün faaliyetlerden alıkoydu. Türlü malların ithali, bayanları ve
erkekleri, özellikle de genç kesimi makyaj, süs ve konfor malzemeleri gibi ithal
malları ve çocukça oyunlarla oyalama, aileleri yanşa sokma ve alabildiğine
tüketicileştirme -ki bunun da pek acı hikâyeleri vardır - ve faal üyeler olan gençleri
fuhuş ve ayyaşlık merkezleriyle oyalayıp mahvına sebep olma... ve inceden inceye
hesaplanmış bu gibi onlarca felâket, ülkeleri hep geri kalmış bir halde tutmak
içindir. (420) 15. 3. 1368 (Vasiyet)
ÖRTÜNME YASAĞI / KİYAFET DEVRİMİ (!)
Din adamının dediği şudur: Bu utanç verici örtünme yasağı veya -başka bir
deyişle - bu "süngü zoruyla kıyafet devrimi" memlekete maddi ve manevi zararlar
verecektir ve Allah ve peygamberinin kanununda da "haram" dır! Din adamı şunu
demektedir: Ecnebi artığı olan o fötr şapka bir İslam ülkesi için utanç ve
yüzkarasıdır, istiklal ve bağımsızlığımızı lekelemektedir ve Allah'ın kanununa göre
de "haram" dır.
Keşful Esrar s: 213
Memleketin medenileşme ve kalkınmasını, kadınların sokaklarda
çıplaklaşmasında gören ve "örtünme yasağıyla birlikte ülke nüfusunun yarısı
topluma yararlı hale gelecektir" gibi ahmakça sözler sarf eden - ki nasıl yararlı
olacakları da şimdiden malum zaten - 1er, memleketin akıl ve mantık çerçevesinde
ve Allah'ın hükümleri ve akıl - mantık kanunlarıyla idare edilmesini
istememektedirler.
Keşful Esrar, s: 224
Biz diyoruz ki memleket kanunları ve adalet kurallarına ters düşerek "polis"
adı altında bir grup yamyam hayvan sürüsünü şehirlere ve köylere salıp Müslüman
halkın suçsuz günahsız iffetli ve namuslu kadınlarına musallat ederek onların ırz ve
iffet örtüsünü süngü zoruyla çekip alan ve Müslüman hanımların çarşaf ve
başörtülerini yağmalayıp talan eden ve yanında erkeği bulunmayan iffet sahibi
kadınları çizmeli tekmeler altında ezerek karınlarındaki mazlum bebeklerini
düşürten bir devlet ve hükümet zalim bir devlettir, zalim bir hükümettir ve böyle
bir devlete yardımda bulunmak küfre denktir ve biz diktatörce yönetimi "zalim" bir
yönetim saymakta, yöneticilerini "zalim" bilmekteyiz! Bu sözlere itirazınız varsa
söyleyin, söyleyin ki rezaletiniz daha da artsın!
İran'ın mazlum halkı kadınlara ve onların masum ve mazlum bebeklerine öyle
davranan ve yüzsüzlükler, rezaletler ve zulümlere irtikâp eden o günlerin diktatör
yöneticilerinin yüzünü dahi görmek istememektedir bugün. Keza kim o - zalim
diktatörleri muhterem ve saygıdeğer bilirse şeref ve insafın zerresi yok demektir
kendisinde. O kaçak diktatörün zalimane işlerine - ki bunların en fecisi kadınların
örtülerinin zorla açılması olan kıyafet devrimiydi - destek veren o gazeteler
vahşiyane diktatörlük aslına yardakçılıkta bulunmaktadırlar ki onların gazetelerini
meydanlarda ateşe verip yakmak gerekir.
Keşf'ul Esrar s: 239
Polis ve bekçinin halkın asayiş ve güvenliğini sağlayacağı yerde çizmeler ve
süngülerle mazlum ve masum hanımların örtülerini zorla açmak veya genel fuhuş
yaratmak ya da yine kendileri o utandırıcı melon şapkayı giymek için o yollara
başvurduğunu gören halkın, bütün bunlara rağmen yine de vergiyi devletin hakkı
olarak görmesini - ve devlete vergi ödemeyi bir vazife telakki etmesini - mi
bekliyorsunuz?!
Keşf'ul Esrar s: 250
Memleket böyle ilerleyecek diyerek elalemin genç kızı - kadınıyla dans edip
içki içerek serserilik yapmak isteyen bu şehvetperest hayvanlar, hassas
gençlerimizin iffet ve dürüstlüğünü yele veren ve Rıza Han'ın bu memlekete yaptığı
en büyük ihanetlerden biri olan "kadınların örtünmesini zorla engelleme"
ihanetinden bir türlü vazgeçmemektedirler. Hâlbuki çok geçmez, dindar insanlar
yakında Allah'ın izniyle demir yumruklarla onların o beyinsiz kafasını parçalayacak
ve o şehvetperestliklerini başlarına yıkacaklardır.
Keşf'ul Esrar s: 283
Bu ülkeye "ne mutlu" dediğiniz o mutluluklar nerede, hani?!
Evet, o mutluluk denilen şeylerden geriye kalan, başkalarının artığı bir melon
şapkayla kadınların örtüsünün zorla açılması şeklindeki iffet ve namusa aykırı, ev -
bark yıkan - ters uygulamalar ve birkaç büyük cadde ve sokak ve servet
kaynaklarımızın talan edilip ahlâki erdemimizin yağmalanmasından ibarettir
bugün; bu mutluluklara bakarak - geriden gelen - diğer mutlulukların ne olduğunu
varın siz düşünün artık!
Keşful Esrar s: 292
Hanımları, o malum toplantılara katılmaya zorluyorlardı. Erkekler, o ahlaksız
toplantılara hanımları ve kızlarıyla birlikte katılmaya mecbur edilmekteydi. Hatta
Kum'da; ulemanın merkezi olan Kum kentinde de buydu durum; diğer bütün
şehirlerde de aynı durum vardı (421)11. 9. 1341
İşte; örtünme yasağı rezaletinden yirmi küsur yıl geçiyor, bakın görün
yaptıklarınızı: Kadınları devlet dairelerine soktunuz, hangi daireye girdilerse felç
oldu orası! (422) 11. 9. 1341
Niçin 17 Dey'in bayram olarak([154]) kutlanmasına izin veriliyor hâlâ?
Menfurluk ve iğrençliktir böyle şeyler, memleketin saltanatını
iğrençleştirmeyin bu gibi şeylerle! Biz nasihat ediyoruz, bu 17 Dey'i bırakın artık!
Neyin fesad olduğunu biliyoruz biz! Bu memleketi korumaya bakın; memleketin
ilerlemesi 17 Dey'lerle olacak şey değildir! (423)11. 9. 1341
Şu örtünme yasağından Iran milletinin neler çektiğini bir Allah bilir...
insaniyet örtüsünü de yırtıp parçaladı bunlar!.. Ne kadar kadına saygısızlıkta
bulundular, ne kadar insanın onurunu çiğnediler, bir Allah bilir! Süngü zoruyla
âlimleri zorladılar, hanımlarıyla eğlence merasimlerine, halkın gözyaşlarına ve nice
acılara mal olan o tür toplantılara katılmaya zorladılar... Halkın diğer kesimlerine
de ayni şeyi yaptılar, grup grup davet ediyor, aileleriyle birlikte zorla sokuyorlardı
öyle toplantılara. Evet, kadın özgürlüğü dedikleri şey buydu işte; saygın insanları,
tacirleri, âlimleri ve esnafı "kendileri bu kutlamaları tertiplemişler" diyerek süngü
ve polis zoruyla bu toplantılara sokuyorlardı... Bu - kendi deyişleriyle, sözüm ona -
eğlence merasimlerinin bazısında halk o kadar ağladı ki; - yetkililerin - zerrece
utanma duyguları olsaydı, o eğlenceyi tertiplediklerine pişman olurlardı.(424) 19.
20. 56
Bir insanın Müslüman olup da bu yüz kızartıcı örtünme yasağını kabul etmesi
mümkün müdür? Nitekim Iran kadınları da ona karşı ayaklandılar "biz böyle bir
şey istemiyoruz!" dediler Evet, bizim hür olmamız gerekir, ama bu herif - Rıza Han
-" "siz hürsünüz, serbestsiniz, ama ille de çarşafsız ve başörtüsüz olarak okula
gitmeniz gerekiyor!" diyor! "Hem özgürmüşüz, hem de ille de örtünmeyeceğiz?!"
Ne biçim özgürlük bu?! (425) 29. 11. 1356
Bugün 17 Dey... Ben hatırlıyorum; şu beyefendi de hatırlıyordur belki, bizim
yaşımızda olanlar hatırlarlar bu herifin 17 Dey günü ne arsızlıklar yaptığını, bu
millete ne baskılar uyguladığını, ne namusları çiğnediğini, 17 Dey'de ne kadar
kadının bebeğini düşürdüğünü; şu 17 Dey ve onu takip eden günlerde bu herifin
cellatlarının, memurlarının halka ne zulümlerde bulunduğunu, kadınlara ne
zulümler ettiklerini, kadınları zorla evlerinden çekip çıkardıklarını... Sizin - şahın -
babanız yaptı bunları işte!... Teferruatını veremiyorum ben, onun yaptığı o işleri -
kepazelikleri - tafsilatıyla açıp söyleyebilmek mümkün değil, öbür dünyada belli
olacak orası... Bu dünyada biz anlayamayız bunu, onun ne - hunhar - canavar
olduğunu bu dünyada anlayabilmemiz mümkün değil.(426) 17. 10. 1357
Bu baba – oğul([155])'un ülkemizi ne hale getirdiğini bir, Allah bilir ... Allah
bilir ya, tarih boyunca bunlar gibi ihanet eden olmadı İran'a. İkibinbeşyüz yıl veya
daha fazla süre boyunca İran'da gelmiş geçmiş bütün krallar şahlar hep haindi, -
millete - ihanet etti hepsi de, hatta iyileri bile hıyanetkardı aslında, ama hiçbirinin
ihaneti bu ikisininki kadar değildi. Bunların kendi ülkelerine ne ihanetlerde
bulunduklarını bir Allah bilir; bunların işlediği cinayetler çok fazlaydı,
hıyanetleriyse cinayetlerinden de fazlaydı! Rıza Han dönemini çoğunuz bilmez -
hatırlamaz - belki; biz ne sahneler gördük o zaman... Şu Kum'da, şu Kum'un
muhterem hanımlarına, bütün şehirlerde muhterem hanımlara neler etmediler... Ona
- Rıza Han'a - öğretenlerin - ecnebi akıl hocalarının - işiydi bu, kıyafet devrimi adı
altında kadınlarımızın tesettürlerini zorla açtılar, İslam’ı ayaklar altına aldılar,
müminlerin onurunu çiğnediler, kadınlarımızın haysiyet ve onurunu çiğnediler
alabildiğine... Onun memurları kadınlarımıza neler etmediler ki... Örtülerine... O
şekilde hem de... Ne kadar çarşaf ve başörtüsü yağmalandı - kalleşçe - bunlara
bizzat şahittik biz; onun oğlunun -Muhammed Rıza Şah - "büyük medeniyet" (!)
adı altında bu memlekete neler ettiğine de bizzat sizler şahit oldunuz... (427) 17.
12. 1357
Kum'un hanımlarına bunların neler yaptığım bilemezsiniz siz .... Bir karakol
âmiri vardı, şimdi hayatta mı, yoksa ölüp gitti mi, bilmiyorum; hanımlara çok feci
davranıyordu. Anlatılanlara göre bir gün burnu kanadığı için, oturmuş... Burnundan
kan damlıyor... Bu sırada oradan geçmekte olan bir kadına ilişiyor gözü, kadın
çarşaflı veya başörtülü... Adam burnunun kanını unutarak kadıncağıza saldırıyor...
Böyleydi bunlar işte... Nitekim şu sonlarda da bunların millete neler ettiğini, bütün
şehirler ve kasabalarda ne katliamlarda bulunduklarını, bizzat Kum'da ne
felâketlere yol açtıklarını hepiniz gördünüz, şahid oldunuz.(428) 8. 1. 1358
Şehirlerde, kasabalarda, köylerde öyle şeyler oldu ki, ağza alınıp söylenecek
gibi değil... Bizim kadınlarımız öyle şeyler - gördüler ve -bilirler ki, tarihin
yüzünün karasıdır... Burada neler yaşandığını, neler olup bittiğini bilemezsiniz...
Burada, din adamlarının merkezi olan şu Kum şehrinde neler yaptıklarını, kadınları
gidip o kutlama ve eğlencelere katılmaları için evlerinden nasıl çekip dışarıya
çıkardıklarını, örtünme yasağını kutlamaları için kadınları nasıl zorladıklarını -
bilemezsiniz.(429) 3. 2. 1358
Asıl maksatları ahlaksızlık ve sapma yaratmaktı, ıslahat ve düzeltme gibi bir
gayeleri yoktu asla. Asıl gaye, bir memleketin ilerleyip kalkınmasına izin
verilmemesiydi. Binaenaleyh Rıza Han'ın Türkiye ve Batı'ya bakarak uyguladığı ve
esasen uygulamakla görevlendirilmiş olduğu o "örtünme yasağı" nın
memleketimizin maslahatına aykırı olduğunu buradan da anlamaktayız. (430) 26. 2.
1358
Şunu bilmeniz gerekir ki memleketimizin bütün fertleri baskı altında
bulunuyordu. Örtünme yasağı adına ve milleti mahva sürüklemek gayesiyle bundan
öncekinin([156]) o girişimi sırasında şu Kum'da diğer yerlerden daha fazla baskı
uygulandığı söylenebilir, Tahran ve diğer yerlere de öyle; her yere baskı
uyguladılar. (431) 23. 3. 1358
Halkın rahatsızlığına yol açan şeyler yapıyordu; meselâ örtünme yasağı
hadisesi gibi ... Örtünme yasağından o dönemde halkın neler çektiğini bilmezsiniz
siz, memurlar halka neler ettiler, kadınlara nasıl davrandılar bilemezsiniz, halk pek
rahatsızdı, ne var ki güç fazlaca artmıştı, halkı yönlendirebilecek bir - lider veya -
güç de yoktu, dolaysıyla da - halkın -elinden bir şey gelmiyordu, ama ukdeler pek
artmıştı - halkın içi şah rejimine kin doluydu / çev /(432)6. 3. 1358
Çoğunuz hatırlamaz belki, ben hatırlıyorum; bunlar Rıza Han döneminde
"ittihad -ı şekil (kıyafet birliği)"([157]) adı altında ve "örtünme yasağı" adına neler
neler yaptılar, ne ahlâksızlıklarda bulundular bu memlekete, ne zorbalıklarda
bulundular, çarşaflarını veya başörtülerini zorla açmak için saldırdıkları nice
kadının karnındaki çocuğunu düşürdü bunlar ...(433) 14. 8. 1358
Kum'da bulunduğum o son yıllardı, belki de akabinde 15 Hordad hadisesinin
vuku bulduğu o son seneydi; - rejime bağlı - kadınların Rıza Şah'ın mezarına gidip
şu örtünme yasağıyla ilgili olarak orada gösteri yapmak istediklerini duydum. Kum'
daki devlet yetkilileri yanıma geldiler, "Böyle bir şey yapılacak olursa halka,
Guherşâd Camii'nde yaptığınız katliam için([158]) matem tutmasını ilan ederim, her
biriniz ilgili bakanlığınıza böylece bildirin bunu!" dedim; bildirdiler ve o gösterinin
tertiplenmesinden vazgeçti rejim. Velhasıl halkımızın inanç ve gerekli yaşam
prensiplerine tamamen ters cihette bir durum yaratmışlardı. (434) 19. 6. 1359
Örtünme yasağı meselesi - rejimin iddia ettiği gibi - mesela on milyon kadım-
n işgücünü - topluma kazandırmak değildi asla; bunlar, bizim esaretimiz için -
yapılan plânların bir parçasıydı ve - yurtdışından gelen direktiflerdi aslında.
O hadiseleri hiçbiriniz hatırlamaz belki de, o zaman çok küçük yaşta olanlar
bilmez tabi, ama bunların yaptığı ve Rıza Han'ın oğlunun daha sonra "özgür
kadınlar" ve "özgür erkekler" adını verdiği "örtünme yasağı" olayının acısını hâlâ
dimağımda duymaktayım ben... Şu muhterem hanımlara neler ettiklerini, halka
nasıl davrandıklarını bilemezsiniz... Hem büyük tüccarları, hem esnafı, hem din
adamlarını, zorla o eğlence toplantılarına katılmaya zorluyor, "ille de hanımlarınızı
da getireceksiniz!" diyorlardı, uymayacak olurlarsa dayak atıyorlardı, arkasından
söylentiler yayıyorlardı, akla gelecek her şeyi yapıyor, her şeyi söylüyorlardı,
bunların gayesi kadınları gençlerin elinde vakit öldürmeye yarayan birer oyuncağa
dönüştürmekti, esaslı işlere girmesini istemiyorlardı. Gençlerimizin,
üniversitelilerimizin, diğer halk kesimlerinin bir lahza olsun kendi hallerini, kendi
memleketlerinin durumunu düşünmemesi için çeşitli yol ve yöntemleri vardı
bunların...
Örtünme yasağı öyle rezaletler çıkardı ki... Muhterem kadınlara neler
etmediler, ulemaya neler etmediler, hatta merhum Kâşani Efendi'ye([159]) bile gittiler
"ille de sizin de katılmanız gerekiyor bu toplantılara, siz de eğlence toplantıları
tertipleyeceksiniz!" dediler, o da "bunu diyen... ok yemiş!" diyor, memurlar
"efendim, emir çok yukarıdan, onlardan geliyor" deyince "ben de onları
kastediyorum zaten!" diyor. Evet... Bunlara bile gelip böyle tekliflerde
bulunmuşlardı. Şehirlerle kasabalarda, köylerde, bütün taşrada, hatta Kum'da bile...
Kum'da öyle bir rezillik yaptılar ki ağza alınacak gibi değil... Bütün bunlar şu
gençleri, şu gafil erkekleri ve kadınları sahneye sürüp oyalamak ve birbirleriyle
meşgul hale getirerek esas meseleleri düşünmelerine engel olmaktı. Bunlar öyle
fuhuş merkezleri açtılar, öyle yaydılar ki; Tahran'dan Tecriş'in ta ötesine kadar
yüzlerce pislik yuvası, meyhane vs. vardı, hepsinde kadın olduğunu gördünüz([160]),
binaenaleyh gençlerimiz, halkımız, düşünmeleri gereken esaslı meselelere kafa
yoracak zaman bulamıyordu artık; ne kadını, ne erkeği - ilgilenmiyordu esaslı
meselelerle. - (435) 19. 6. 1359
Plânları; anlamaz zorba haydut Rıza Han döneminde o rezilâne "örtünme
yasağı" nı çıkarmak suretiyle, toplumu eğitip yetiştirmesi gereken bu aziz kesimi -
kadınları- toplumu ahlaksızlaştırıp bozan bir kesime dönüştürmekti. Bu plân sadece
siz hanımlara yönelik de değildi, genç erkekleri de fesad yuvalarına sürüklemek ve
onları istedikleri gibi eğitip - mesela- memleketleri başkalarının eline geçecek olsa
buna karşı kayıtsız kalacak veya böyle bir durumu onaylayacak
şekilde([161]) yetiştirmek istiyorlardı. (436) 25. 12. 1359
Rıza şah zamanı bundan daha iyiydi diyen sizler([162]), Rıza şah zamanında ne
haldeydiniz - unuttunuz mu - ?!! Siz bir tarafa, bizim merhum şeyhimiz rızvanullah
aleyh nehaldeydi - unuttunuz mu - ?! Bir olayda, muhtemelen örtünme
yasağı olayında merhum şeyh rahmetullah, merhum Ağa Şeyh
Abdulkerim([163]) rızvanullah aleyh, Rıza şaha bir mektup yakarak -örtünme
yasağı hususunda- onu uyaracak oluyor, Rıza şah cevap dahi vermiyor
mektuba! Başbakan "Padişah hazretlerine ulaştı mektubunuz, ama cevaben,
siz kendi işinize bakarsanız daha iyi olur buyurdular!" diyor! (437) 1. 1. 1361
Şu baba - oğlun saltanat dönemi boyunca bu memleketin yaşadığı sıkıntılara
ben başkalarından daha iyi şahid oldum belki de; ömrü benim kadar vefa etmediği
için o meselelere şahid olabilecek çok az insan kalmıştır şimdi.
Siz hanımlar çoğunuz o dönemi hatırlamazsınız, o üzücü
dönemi hatırlayabilecek olanlarınız çok azdır şimdi. O dönemde, Iran
nüfusunun yansını faal hale getireceğiz diyerek o zalim ve cani haydut korkunç
bir cinayet işledi: örtünme yasağı cinayeti! Böylece, İran nüfusunun yarısını faal
edeceğiz derken, diğer yarısının, yani erkeklerin de çoğunu faaliyetten
ettiler; yetiştirdikleri o süs bebeklerini bütün devlet dairelerine
yerleştirdiler, sokaklara saldılar; devlet dairelerinde olanlar, oradaki diğerlerini de
çalışmaktan alıkoydular, sokaklara dökülenler de gençlerimizi fesat ve ahlaksızlığa
sürükleyerek faal olmalarını engellemiş oldular. Kendi deyişleriyle doğu
medeniyetini İran'a sokmak istiyorlardı; öyle bir ortam yarattılar ki büyük İslam
medeniyetini de mahvedip ortadan kaldırdılar. (438) 22. 12. 1361
Tâğuti Pehlevi rejimi döneminde muhterem hanımlara yapılan zulümler kadar
erkeklere zulmedilmedi İran'da İslam’a göre yaşamak, giyim ve davranışlarında
İslam’ın emirlerini esas almak isteyen hanımlar Rıza Şah ve - onun oğlu -
Muhammed Rıza rejimi dönemlerinde farklı şekillerde, olmadık zulümlere maruz
kaldılar. Ben Rıza Şah rejimi dönemini hatırlarım, siz iyi ki o günleri görmediniz...
O dönemde hanımlara yapılanlar anlatılabilir şeyler değil çünkü ... O dönemde
milletlin bu - kadın - kesimine - reva görülenleri ifade edebilmek mümkün değil.
Kadınlara o dönemde yapılan baskıların, o ahlâksız şahın zamanında hanımların
katlandığı o musibet ve sıkıntıların haddini hesabını belirleyebilmek mümkün
değil. Muhammed Rıza döneminde ise bu dönem ve durumlar apayrı bir hale
dönüştü, öyle ki Muhammed Rıza dönemi cinayetlerinin niteliği çok daha feci oldu.
O - Rıza Han - dönem zorbalık, - alenî - baskı, dayak, vurup götürmek, kadınların
çarşaflarını ve örtülerini başlarından çekip yırtmak; kadınların saçlarına el uzatma
cüreti gösterip saçlarını çekmek... gibi facialarla geçti; bu ise - Rıza Han'ın oğlu
devrik şah - Muhammed Rıza - esasen kadınların iffet ve namuslarına karşı
ayaklandı, yani İran'ın her şeyine karşı ayaklandı ki biri de İran'ın kadınları oldu;
bunlar görülmemiş bir şekilde, özel bir dizi komplo ve plânlar uygulayarak
kadınları fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek, namus ve iffeti toplumumuzdan
büsbütün silmek istiyorlardı, ama Allah'a hamdolsun İran'ın kadınları direndiler ve
rejimin kendi yardakçıları olan Batı çarpılmışı bir avuç çömezden başka bütün
bacılar direndiler. (439) 19. 1. 1363
İffetli Müslüman hanımların iffet çarşafını başlarından çekip alan şey nefis
için kıyam" oldu, dine ve kanuna aykırı bu olay şimdi de([164]) memleketimizde
süregitmekte ve kimse bunun aleyhine tek kelime söylememektedir (440) 11
Cemadi'elevvel 1363
O zamanlar öyle propaganda yapmışlardı ki kadın, giyinmesi gereken r.:
şekilde giyinmeye cüret edemiyordu, gizlice dışarı çıkıyordu -örtünenler...
Kendilerini - iffet ve örtülerini - korumak isteyenler ya evden dışarı çıkmıyor, ya da
geceleri gizlice, saklana saklana bir taraftan bir tarafa gidebiliyordu... Diğer
konularda da durum, bildiğiniz gibi, aynıydı. (441)5. 6. 1364
KADINLARIN ISMARLAMA TOPLANTI VE MERASİMLERE
KATILMASI
Bu okuma yazması olmayan haysiyetsiz hükümetin([165]) işbaşına geçer
geçmez ilk adımda İslam’ı hedef aldığını gördük; gazetelerde iri puntolarla
kadınlara seçimlere katılma hakkı tanıdıklarını yazdılar, ama bir şeytanlık
düşünüyorlardı. Halkın, İslam’ın ve Kur'an'ın çiğnenip iptal edilmekte olduğunu
anlamaması için kamuoyunun dikkatini bu mevzuya çektiler. Dolaysıyla burada
beylerle birlikte toplanıp da meseleye çözüm yolu bulabilmek için müşaverede
bulunduğumuz ilk toplantıda bizim de dikkatimiz o noktaya çevrilmişti, ama daha
sonra etraflıca mütalâa ettiğimizde meselenin kadın meselesi olmadığını anladık, o
küçük bir meseleymiş, asıl mesele - bunların – İslam’a karşı savaş açmış
olmalarıdır! (442) 10. 1. 1341
Şah’a Telgraf
Bismillahirrahmanirrahim
Sayın şah hazretlerinin mübarek huzurlarına Selam ve duadan
sonra([166]) gazetelerde de yayınlandığına göre hükümet "Eyalet ve Vilayet
encümenleri seçimlerinde([167]) seçmen ve adayların Müslüman olma kaydını
getirmemiş ve kadınlara da seçme hakkı tanımış... Bu durum değerli İslam
ulemasıyla diğer Müslüman kesimlerin rahatsızlığına sebep olmuştur. Memleketin
salâh ve hayrının din-i mübin-i İslam hükümlerinin korunması ve - vatandaşların
gönüllerinin huzur içinde bulunmasında olduğunu siz de pekâlâ takdir edersiniz.
Memleketin resmî dini olan mukaddes İslam dininin prensiplerine aykırı mevzuatın
hükümet ve parti programlarından çıkarılması yolunda lütfen gereken emirleri
veriniz ki Müslüman milletin duasına vesile olabilsin. (443)
Duayla: Ruhullah Musevi '7. 7. 1341
Esedullah Âlem'e Telgraf
Bismillahirrahmanirrahim
İran Başbakanı Sn. Esedullah Alem Bey'in Dikkatine – Tahran
Meclislerin uzun bir tatil geçirdiği bu ara dönemden sonra hükümetin,
mukaddes şeriat hükümleri ve anayasanın açık maddelerine aykırı birtakım
uygulama ve girişimlerde bulunmayı düşündüğü görülüyor!.. İslam, anayasa ve
Şûra Meclisi'nin sarih kanunlarına aykırı davranmanızın hem şahsınız, hem
hükümet kabineniz için Kadir-i Kahir Allah Tealâ'nın mukaddes indinde ve
Müslüman halkta kanun nazarında zâtı âlinize çok ağır bir mesuliyet
yükleyeceğinden kesinlikle emin olunuz!!.. Kadınların meclislere, Eyalet ve
Vilayet Encümenleri ve Belediye'ye girmesi İslam’ın muhkem kanunlarına aykırı
olup([168]) bunun teşhisi de, anayasada da sarihen belirtilmiş olduğu üzere fetva
yetkisine sahip büyük ulema ve müçtehitlerin uhdesine bırakılmıştır ve onlardan
başkasının bu hususa karışma hakkı bulunmamaktadır, İslam fakihleri ve
Müslümanların taklid mercii müçtehidiler bunun haram olduğuna dair fetva vermiş
ve vermektedirler. Binaenaleyh kadınlara seçim hakkı tanınması ve hangi
merhalede olursa olsun seçilmelerinin sağlanması, anayasanın 2. tamamlayıcı
maddesinin sarih hükmüne aykırı olup hk. 1325 Rebiussani'de onaylanan ve
yürürlüğe giren Şûra Meclisi kanunuyla da kadınların Eyalet ve Vilayet
Encümenleri'yle Belediye encümenleri seçimlerine seçmen ve aday olarak
katılması yasaklanmıştır. Bu hususta ve Vilayet Encümenleri kanununun 7. ve 10.
maddeleriyle Belediye Encümeni kanununun 15. ve 17. maddelerine müracaat
edecek olursanız böyle bir hakkın kendilerine tanınmasının kanuna aykırı olduğunu
görmüş olursunuz! Keza mezkûr kanunda kaydedilmiş bulunan seçmen ve adayın
Müslüman olması şartının kaldırılması ve Kur'an-ı Mecid'e yemin aslının "Semavi
kitaba yemin" şeklinde değiştirilmesi de söz konusu kanuna aykırı olup İslam ve
memleketin bağımsızlığı için büyük tehlikeler doğuracaktır ki ya bilmeyerek ve
gafletle, ya da maazallah kasten bu iş yapılmıştır. Şah hazretlerinin, ulemanın bu
isteğini hükümete havale etmiş olduğu ve neticede sorumluluğun sizin hükümet
kabinenizin üzerinde bulunduğu şu sırada İslam’ın değişmez hükümleri ve
memleketin de yürürlükteki kanunlarına uyarak bu meseleyi bir an önce ıslah edip
düzeltmeniz ve benzeri bir durumun bir daha tekrarlanmaması için gereken titizliği
göstermeniz umulur. Eğer sizin nazarınızda halâ müphem kalmış herhangi bir
mevzu varsa Kum'a müşerref olun ki her nevi belirsizlikler karşılıklı görüşmek
suretiyle tamamen giderilsin ve memleketin hayrına olup yazıya alınamayacak
mevzular belirtilebilirisin.
Sözlerimi bitirirken İran’ın değerli ulemasıyla mukaddes türbelerin bulunduğu
beldelerdeki âlimler ve diğer Müslümanların; şeriata aykırı bir vaziyetin vukuu
halinde kesinlikle sessiz kalmayacağını ve Allah Teâlâ’nın da izni ve yardımıyla,
İslam’a aykırı hiçbir şeyin resmiyet kazanmayacağını önemle hatırlatırım. (444) 28.
7. 1341
Eyalet ve Vilayet Encümenleri Seçimleri Konusunda Şeriata ve Devletin
Kanunlarına Aykırı Olarak Onaylanan Yasa Tasarısı Hakkında Kum Yüksek
ilmiye Medresesi Büyük Ayetullahların ve Taklit Mercii Müçtehitlerin
Görüşüdür:
Bismillahirrahmanirrahim
"Velâhavle Velâ kuvvete İllâbillâh'il Aliyy'ul Azıym" Alem Bey'in hükümet
kabinesi tuhaf şekilde aceleci bir tavırla ve anayasa usulüyle kendi beyanatlarındaki
mevzuat üzerinde hiç düşünmeden kadınların seçmen ve aday olabileceğine yönelik
yasa tasarısını onaylamış bulunduğundan; Müslüman milleti uyarmamız ve İran
Müslümanlarının hangi şartlar altında ve ne gibi hükümetlerin yönetiminde
yaşadığını izah etmemiz icabetti, bu nedenle kamuoyunun dikkatini şu noktalara
çekmeyi faydalı bulduk:
1- Sayın içişleri Bakanı, Başbakana sunduğu tasanda şöyle yazıyor: Bilindiği
üzere, anayasanın giriş kısmında sarih bir dille, her vatandaşın kamu işlerinin onay
ve denetiminde hak ve pay sahibi olduğu ve anayasanın 2. maddesi gereğince Milli
Şûra Meclisi'nin Iran halkının tamamını temsil ettiği ve böylece herkesin kendi
ülkesinin ekonomik ve siyasi işlerine fiilen katılma hakkı taşıdığı belirtilmektedir.
Bu durumda kadınların seçimlerden mahrum bırakılması sadece anayasayla
tamamlayıcı maddelerine uyumsuz değil, aynı zamanda anayasa girişindeki "bütün
vatandaşlar" ibaresiyle 2. maddede geçen "halkın tamamı" ibaresi gereğince
anayasa ve tamamlayıcı metne aykırıdır da! Bu nedenle Bakanlar Kurulu; Şûra
Meclisi seçim kanununun 10. maddesinin 1. şıkkıyla 13. maddenin 2. şıkkını ve
Senato Meclisi'nin seçim kanunlarıyla ilgili 6. ve 10. maddesindeki "erkek"
kaydının kaldırılması gerektiğini onaylamış bulunmaktadır." Ardından, İçişleri
Bakanlığına, Meclisler açıldıktan sonra, onaydan geçen bu tasarıya kanunî
geçerlilik kazandırması yolunda gerekli işlemlerin tamamlanmasını emretmişler.
Mevzuyla ilgili aşağıdaki tutarsızlıklara dikkatleri çekmek isteriz:
a) -Kadınların seçimlere katılması sayın İçişleri Bakanı'nın iddia ettiği ve
Bakanlar Kurulu'nun gözler önüne serdiği vaka üzere gerçekten anayasaya uygunsa
Bakanlar Kurulu'nun bunu onaylaması zaten anlamsız ve gereksiz olup tıpkı
erkeklerin seçimlere katılmasını onaylamakla eşanlamlıdır. Onayın doğru olması
ise Bakanlar Kurulu'na göre kadınların seçimlere katılmasının anayasaya aykırı
olduğunu gösterecektir.
b) -Kadınların katılmaması onlara göre eğer anayasaya aykırı bir durumsa,
Bakanlar Kurulu'nun İçişleri Bakanını meclisler açıldıktan sonra bu yasa tasarısının
resmî onayını almakla görevlendirmesi tamamen usule aykırıdır; yok, eğer mutlaka
resmî onay gereklidir deniliyorsa hükümete göre, kadınların katılmasının anayasaya
aykırı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çelişik beyanatlara yer verilmemesi için
hükümetin biraz olsun düşünce ve mantık yoluyla söz konusu tasarıya onay
bulması daha iyi olmaz mıydı gerçekten?
2- Anayasanın giriş kısmı, anayasanın kendisi demek değildir, dönemin şahı
olan zatın sözleri olup hiçbir resmiyet taşımamaktadır. Sayın İçişleri Bakanı bu
girişi hiç düşünmeden veya zihinleri iğfal ve olayı çarpıtmak amacıyla gündeme
getirmiştir. Ancak bu giriş kısmını sonuna kadar okumuş olsaydı en azından
kadınların seçimlere müdahale haklarının bulunmadığını, zira aynı önsözde "Millî
Şûra Meclisi'nin bizim mukaddes niyetlerimiz doğrultusunda açılmış olduğu şu
sırada..." ibaresinin geçtiğini görürdü. Maksat, kadınların katılması olsaydı
kadınların bulunmadığı bir meclisi "mukaddes niyetlerle" açmak mümkün olur
muydu? Bu ibarenin de net olarak ortaya koyduğu üzere meclisin açıldığı ilk
dönem, tamamen şahın niyetleri doğrultusunda vuku bulmuş ve bu dönemde
kadınlar katılmamışlardır, bu da o dönemde kadınlara böyle bir hakkın tanınmış
olmadığını göstermektedir.
3- Daha önceki beyandan da anlaşılmaktadır ki 2. maddede yer alan "bütün
vatandaşlar" dan maksat Bakanlar Kurulu'nun anladığı şey değildir, bilâkis, amaç,
meselâ - Tahran milletvekilinin bütün halkın vekili olduğu, - mesela - Kum
milletvekilinin aynı zamanda bütün halkın milletvekili olduğu, sadece seçildiği
bölgenin vekili olmadığıdır. Anayasanın 30. tamamlayıcı maddesinde de buna
değinilmiştir. Buna gösterilecek bir diğer delil de halkın çeşitli kesimleri arasında
10 kesimden fazlasına oy hakkı tanınmamış olmasıdır. Hâlbuki bu diğer kesimler
de "vatandaş" tırlar; binaenaleyh ya bunların seçime katılmasının önlenmesinin
anayasaya aykırı olduğunu söylemek gerekir, ya da kadınların katılmasının aykırı
olduğunu!
4- Söz konusu maddenin yorumunda bir aykırılık olduğu farz edilecek olsa
dahi anayasa tamamlayıcı kanunlarının 27. maddesi gereğince kanunların açıklama
ve yorumu Millî Şûra Meclisi'ne münhasır olup sayın bakanların böyle bir yorumda
bulunmaya haklan yoktur.
5- Kadınlar ve kanunen engellenen diğer kesimlerin anayasa gereğince
seçimlere katılma hakkı bulunduğunu söyleyen Bakanlar Kurulu'na göre meşrutiyet
döneminden günümüze kadarki süreçte toplanan Millî Şûra Meclisi anayasaya
aykırı olarak toplanmış ve kanunî geçerliliğe sahip olmamış demektir. Zira kadınlar
ve ondan fazla halk kesiminin bu süreçte seçimlere katılmasına izin verilmemiştir
ve bu da anayasaya aykırı bir durum demektir ki bu durumda birçok çarpıklık vuku
bulmuş olsa gerektir; işte bunlardan birkaçı:
a- Meşrutiyetten bu yana çıkarılan bütün kanunlar geçersiz ve usule aykırı
olup "kanunen geçersiz" oldukları resmen iblağ edilmelidir.
b- Kurucular Meclisi Alem hükümetine göre geçersizdir ve iptali resmen iblağ
edilmelidir, aksini iddia etmek kanuna aykırı düşecek ve iddia sahibi için kanunî
takibat lüzumu doğacaktır.
c- Meşrutiyetten bu yana kurulan bütün kabineler ve bu cümleden olmak
üzere Alem Bey'in hükümet kabinesi kanunsuz usullerle kurulmuş demektir; kanunî
olmayan hükümetlerime yasa tasarısını onaylama... vb. yetki ve hakları yoktur;
böyle bir hükümetin memleket ve bütçe işlerine karışması ise suçtur ve yasal
takibatı gerektirir.
d- Petrol anlaşması vb. bütün resmî anlaşmalar da Alem Bey'in hükümetine
göre geçersizdir ve iptallerinin resmen kamuya duyurulması icap eder.
6- Milli Şura Meclisi’nin hk. 1329' da onaylanan seçim kanununun 10.
maddesinin 1. şıkkıyla 13. maddesinin 2. şıkkının iptaliyle; anayasanın önsözü ve
2. maddeye istinaden düzenlenen Senato Meclisi'nce 14 Ordibeheşt 1339'de
onaylanmış bulunan seçim kanununun 6. ve 10. maddelerindeki "erkek" ibaresinin
kaldırılması kanuna aykırı olup hükümetin böyle bir müdahale hakkı
bulunmamaktadır. Çünkü istinad olunan gerekçe, daha önce de belirtildiği üzere
geçersizdir ve dahası, Millî Şûra Meclisi'nce onaylanmış bir kanunu iptal yetkisi de
hükümete tanınmış değildir. Ayrıca tamamlayıcı maddenin 28. aslı gereğince
yürütme gücü yasama gücünden tamamen bağımsız ve ayrıdır.
Buraya kadar belirtmiş olduklarımız, kanuna aykırı olarak onaylanan
maddenin kanunî yönleriyle eleştirileridir. Söz konusu kanun maddesi, anayasa
tamamlayıcı maddelerinin 2. ve 27. asıllarına da aykırıdır.
İran din adamları, hükümetten gördüğü ve görmekte olduğu bütün baskı,
zorluk ve tahkirlere rağmen iyiyle kötüyü Müslüman halka ve hükümetlere daima
açıklamayı ve gerekli uyanlarda bulunmayı dinî ve vicdani bir vazife telakki ede
gelmiş; yöneticilere müşfikçe nasihatlerde bulunmayı ihmal etmemiş, bu bedbaht,
zayıf ve aç milletin başına gelecek olan ve belirtileri ard arda belirmeye başlamış
bulunan hadiseleri kamuoyuna açıklamayı görev bilmiştir. Bir sayfalık bir öğüt
metnini yayınladığı veya duyurduğu için insanların hapislere düşüp tahkir edildiği
ve hatta işkencelere bile maruz bırakıldığı, basın - yayına bunca sansür ve baskının
uygulandığı ve emniyet güçlerinin baskısının giderek arttığı böyle bir ortamda Iran
din adamları camiası; devletin, memleketi resmi oyuncak haline dönüştürdüğüne ve
konferanslarda "kadınla erkek haklarının eşitliği" yolunda adımlar atıldığının
söylenmesine göz yumacak kadar işi ileri vardırdığını görmektedir. Halbuki İslam;
miras, boşanma vb. gibi İslam’ın zaruri hükümleri olan mevzularda kadınla erkeğin
eşit haklara sahip olduğunu iddia etmeye yeltenenlerin başına neler geleceğini
belirlemiştir! Ulema kesimi görmektedir ki memleketin ekonomisinin temelleri
çökmenin eşiğinde bulunmakta ve günden güne kabaran sahte borç senetleri ve çek
dosyalarının da ortaya koyduğu üzere piyasa iflasın eşiğine sürüklenmekte ve her
vilayeti memleketin tamamının tahıl ihtiyacını karşılaması gereken bu ülkede tarım
ve ziraat mahvoluşa terk edilmektedir. Zira kuraklık ihtimali vb. bahanelerle ikide
bir yurtdışından buğday ithalini sağlayan kanunlar çıkarılmakta, hatta
söylenildiğine göre son zamanlarda buğday yerine un ithal edilerek İran'ın
değirmenlerinin de dumura uğratılması istenmektedir.
Bu acı vaziyet karşısında hükümet çare arayacağı yerde kadınların seçimlere
katılması, kadın hakları veya İran nüfusunun yarısını topluma kazandırma... vb.
gibi bedbahtlık, fuhuş, fesat ve ahlaksızlıktan başka hiçbir neticesi olmayan aldatıcı
cafcaflı laflarla kendisini ve milleti oyalama yoluna gitmektedir. Beyefendiler;
İslam dininin herkesten ziyade kadınların hak ve hukukunu gözettiğini ve
kadınların sosyal ve ahlâki iffet ve haysiyetine duyduğu saygı nedeniyledir ki
onların onur ve haysiyetiyle bağdaşmayan bu tür birliktelik ve karma toplantıları
İslam’ın önlediğini ve bu uygulamaların, Allah göstermesin, kadının mahcuriyet ve
esaret altına alınması demek olmadığını bilmemektedirler. Sahi, kadınların
mahcuriyet altında bulunmadıklarını söyleyebilmek için ille de bu meclis ve
toplantılara mı katılması gerekiyor sizce?! Bu durumda herkesten önce silahlı
kuvvetler mensuplarıyla kolluk ve emniyet görevlileri ve azledilemez şahzâdeler ve
yirmi yaşın altındaki bütün vatandaşların mahcuriyet ve esaret altında
bulunduklarını söylemek gerekir!?
Şimdi gördüğünüz ve gelecekte de göreceğiniz bu hadiseleri ulema kesimi
daha önceden fark etmiş ve 2-3 ay önceki bildirilerinde gerekli uyarılarda
bulunmuştu. Şimdi de daha büyük tehlikelerin yaklaşmakta olduğu hususunda
uyarıda bulunmakta; şeriat ve anayasaya aykırı bu girişimlerin memleketin
bağımsızlık, hürriyet, ekonomi ve diğer bütün boyutlarına ağır darbeler indireceğini
hatırlatmakta ve bütün milletin bizzat şahid olduğu bu zor şartlar altında üzerine
düşen vazifeyi yaparak hiç çekinmeden şöyle demektedir: Kadınların seçimlere
katılmasına dair hükümetin onayladığı son tasarı şeriat açısından itibarsız ve
anayasaya göre de geçersizdir!
Matbuata uygulanan şiddetli sansür ve baskı emniyet güçlerinin yarattığı
hafakan ortamı ve gerçekleri yansıtan bu gibi yazıların yazılması ve yayınlanması
yolundaki yasak ve engellemeler... vb. gibi bütün manialara rağmen İran din
adamları kesimi elinden geldiğince bu tür nasihat ve uyarıcı nitelikli bildirilerini
yayınlamayı sürdürecek ve yetkililerin "bizim onayladığımız kanuna ulema ses
çıkarmadı" şeklinde imalarda bulunmasına meydan vermeyecek ve yeri geldiğinde,
Allah'ın izni ve de yardımıyla, bu tür şeyleri engellemek için gerekeni yapmaktan
da asla çekinmeyecektir!
Bu tür yasa tasarılarına İran milleti de karşıdır, nitekim baskının biraz
azaltıldığı 2-3 ay öncesinde yazdıkları mektuplar, çektikleri yığınlarca telgraflarla
ülkenin dört bir yanından İslam ulemasına bağlılığını bildirmiş, Eyalet ve Vilayet
Encümenleri seçim kanunuyla ilgili onaylanan yasa tasarısının derhal([169]) iptalini
istemiş, hükümet te bu haklı talebi kabul ederek meseleyi meclise intikal ettirmiştir.
Ulema ve halkın çeşitli dindar kesimlerine uygulanan bu hapis, baskı, hafakan ve
işkence ortamında hükümet zorla egemenlik yolunu seçmiş, İslam hükümleri,
anayasa ve seçim kanunlarını görmezden gelerek İslam ve Müslümanlar için çok
tehlikeli ve ürkütücü sonuçlar getirecek girişimlerde bulunmuştur. Allah Teâlâ
inşaallah hükümetlerimizi gaflet uykusundan uyandırır ve Müslüman milletle,
İslam ülkesine acıma merhametinde bulunur.
"Ya Rabbi! Peygamberinin - saa - yokluğu, imamımızın gaybeti,
düşmanlarımızın çokluğu, dostlarımızın azlığı, üzerimizde oynanan fitnelerin
çetinliği, devranın bize egemenliğinden sana şikâyet ederim. O halde hz.
Muhammed'e - sav - ve soyuna -s- salât gönder, bize başarı ver, hak hükümetini
kurmamız, bu sıkıntılardan kurtulmamız ve senin rızana nail olmamızı sağla
Allah'ım! (...)([170])
Murtaza Hüseyni Lengerudi, Ahmed Hüseyni Zencâni, Muhammed Hüseyin
Tabatabâi, Muhammed Musevi Yezdî, Muhammed Rıza Musevi Gülpaygâni, Seyid
Kazım Şerietmedâri, Ruhullah Museviyy'il Humeynî, Hâşim Âmulî, Murtaza
Hayri (445) İsfend, 1341
"Bu ileri ülke" ha?! Ne diyorsun sen?! Ne dediğiniz belli mi sizin?!! Lafla
olur mu hiç?! Dört tane kadını meclise yerleştirmekle ilerleme ve kalkınma mı
olur?! Erkekler oradaydı; onlar şimdiye kadar ilerleme ve kalkınma sağlayabildiler
de şimdi kadınlarınız mı memleketin ilerleyip kalkınmasını sağlayacaklar?! Biz
diyoruz ki bunları meclise sokmaktan tek amaçları fesat ve ahlaksızlık yaratmaktır,
başka şey değil! Daha sonra tecrübeyle göreceksiniz zaten! Gönderin bakalım
bunları; şöyle bir on yıl, yirmi yıl, otuz yıl geçsin hele, fesat ve ahlâksızlıktan başka
bir netice alacak mısınız bakalım?! Biz kadınların ilerlemesine karşı değiliz, bizim
karşı olduğumuz şey şu fahşâdır, şu yanlış işlere karşıyız biz! (446) 25. 2. 1343
Beyefendiler saraylarında oturmuş "ileri ve kalkınmış millet" diyorlar; ileri ve
kalkınmış millet dediğin açlıktan ölür mü hiç?! İslam’ın emîrî -yöneticisi - hz. Ali
aleyhisselam arpa ekmeği yiyordu, efendi!.. Patronlarının şerefine tertipledikleri
ziyafetlerde 500 bin tümen bir milyon tümen veya daha fazlasını harcıyor, sonra da
ikide bir ilerleme ve kalkınmadan dem vuruyorlar, "bizim ülkemiz 1. sırada yer
alan ülkeler arasında" diyorlar! Birkaç kadının meclise girmesiyle memleket mi
ilerler?! İsrail'in projeleriyle memleket düzelmez! (447) 21. 1. 1343
KADINLARA EŞİT HAKLAR İDDİASI
İran'a egemen olan sistem - şah rejimi – İslam’ın mukaddes hükümlerine
tecavüzde bulundu ve Kur'an'ın değişmez hükümlerine tecavüzde bulunma
niyetinde... Müslümanların ırzı ve namusu çiğnenmenin eşiğine gelmiş bulunuyor;
zalim düzen, meclisten şeriata ve anayasaya aykırı kanunlar çıkarmak suretiyle iffet
sahibi kadınları lekelemek ve İran milletinin şerefiyle oynamak istiyor.
Zalim düzen meclisten kadın - erkek haklarının eşit olduğu hususunda kanun
çıkarttırıp uygulamaya koymak emelinde... Yani İslam’ın ve Kur'an-ı Kerim'in
vazgeçilmez hükümlerini ayaklar altına almak istiyor açıkçası; 18 yaşındaki kızları
zorunlu olarak askere almak ve kışlalara götürmek istiyor; Müslümanların namus
ve iffet sahibi genç kızlarını süngü zoruyla fuhuş yuvalarına yollamak
istiyor (448) 1341
Eşit haklar dedikleri şey, İslam’ın zaruri birkaç hükmünün tamamen ayaklar
altına alınmasıdır, Kur'an'ın birkaç sarih hükmünün iptaline yeltenilmesidir. Daha
sonra birtakım rahatsızlıklara yol açtığını ve bazı laflar edildiğini görür görmez
hemen inkâra kalkıştılar; bir yerde bakanları hemen inkâr edip sözünü geri aldı, bir
yerde de şahları inkâr ediverdi...
Gazeteler "kadınlara mecburi askerlik tasarısı hazırlanıyor" diye açıkça
yazdılar; ama daha sonra bunun tam bir skandal olduğunu ve halkın tepkisini
kazandığını görünce patronun o malum uşakları gerçekten rezil oldular, rahatsız
oldular, iş bu noktaya varınca "yalandır!" dediler, sahte dosyalar açmaya kalkıştılar,
çocukça ve maskara sahte dosyalar açmaya yeltendiler! (449) 10. 1. 1341
Bu yıl - hş. 1341 - bu olayların vuku bulması cihetiyle kötü oldu; ama siz
beyefendilerin İslam’ı diriltmesi hasebiyle de iyi oldu; karşılarına dikilip direndiniz
siz, zulmün karşısına dikildiniz, dikilmeseydiniz Allah bilir ya, şimdi sonuna kadar
gitmiş olurlardı.... Sizin karşılarına dikilip direnmeniz kendi tükürdüklerini
yalamalarına neden oldu; "Hayır efendim, boşanma elbette ki erkek tarafından olur,
biz ne zaman tersini söyledik ki?!"([171]) dediler, herif Halk Partisi'nden
işte([172]) Diğer herif de "Her açıdan haklar eşit olmalıdır" diye bağırıp çağırırken
şuradan buradan" biz ne zaman söyledik boşanmanın kadın eliyle olacağını? Hayır,
boşanma erkeğin elindedir efendim!" demeye başladılar. Aynı şekilde "Hayır
efendim, mirasın öyle olacağını ne zaman söyledik biz, miras da Allah'ın emrettiği
gibidir" dediler, keza "Biz ne zaman kadınlar mecburi askerliğe alınmalıdır
dedik?!" dediler ... Sizin gazetelerinizde yazıyor bunları efendi! İstihbarat
teşkilatınızın dikte ettirdiği gazeteler yazıyor! (450) 10. 1. 1341
Hükümet memleketin resmi dinini, elinde oyuncağa çevirmiş; konferanslarda
kadın - erkek haklarının eşitliği yolunda bazı adımlar atıldığının söylenmesine
meydan veriyor; halbuki miras, boşanma vb. gibi İslam’ın değişmez kanunları
hususunda kadının hak eşitliğine inanan ve -bu hususta İslam’ın koyduğu kuralı
iptal etmeye kalkışanın durum ve akıbetinin ne olması gerektiğini İslam
belirlemiştir zaten!.. (451) 1341 - İsfend
Beyefendilerin dikkatini geçmişte ve hâlihazırdaki bazı noktalara çekmem
gerekiyor: Zalim düzen geçmişte İslam’a ve Kur'an'a saygısızlıkta bulundu ve
Kur'an'ı batıl kitapların mesabesine indirmeye yeltendi. Şimdi de hakların eşitliğini
ilan ederek İslam’ın birçok zaruri hükümlerini ortadan kaldırmak istiyor.
Geçenlerde Adalet Bakanı hükümete sunduğu bir projede hâkimlerin Müslüman ve
erkek olma şartlarının kaldırılmasını öngörmüştü (452).Ordibeheşt - 1342
Zalim düzen, hakların eşitliği şeklinde fısıltılarla İslam’a son darbeyi indirmek
olan uğursuz emeline ulaşabilecek bir yol bulacağını zannediyordu. Böyle bir şeye
yeltenmesi halinde nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını bilememişti (453) 12. 2. 1342
Muhterem beyefendileri uyarmam gerekiyor: Karinelerden anlaşıldığı
kadarıyla zalim düzen İslam’ın zaruri hükümlerine el atmak niyetinde... Allah
göstermesin, daha da ileri gitmeye yeltenebilir bunlar... Kepaze konuşmalarında
çok sarih bir şekilde siyasi ve sosyal bütün sahalarda kadın - erkek eşitliğine
değindiler defalarca ki bu da Kur'an-ı Mecid'in bazı hükümlerinin değişmesi
demektir! Ama Müslümanların yoğun tepkisiyle karşılaşınca sahtekârca inkâra
kalkıştılar ve günahlarından büyük özürler getirmeye başladılar. Ama bizim
kendilerini çok iyi tanıdığımızı ve onların sözüne güvenmediğimizi bilmiyorlardı
tabi (454)12.2.1342
Birtakım gerçekler var işin içinde... Bahaîlerin iki veya üç yıl önceki
takvimlerine bir bakıverin hele; "Abdulvahhab'ın([173]) görüşü: kadın erkek
haklarının eşitliği şeklindedir" diye yazıyor! Beyefendiler de ona uymuş işte! Şah
efendi anlamadan çıkıyor oraya - kürsüye - "kadın - erkek hakları eşitliği" diyor...
Hey, efendi, bunu başkaları aşılıyor sana!... Sen Bahâi misin ki kâfir olduğunu ilan
edeyim de tutup dışarı atsınlar seni! Yapma böyle!.. (455)13.3.1342
Zalim düzenin, kendi yapısındaki habislik ve kötülük gereği; esası ortadan
kaldırmaya niyetlendiğine dair deliller var elde... Fıkıh merkezine yaptıkları silahlı
saldırı ve İslam taklit mercileriyle fakihlerinin hakarete maruz bırakılması, Mekteb-
i İslam öğrencilerinin tutuklanarak işkenceye alınması, Kur'an-ı Kerim'e hakaret ve
diğer dini mukaddesata yeltenilen saygısızlık bunun en bariz örnekleridir. Her
hususta kadın - erkek hakları - nın eşitliğinin ilanı, seçmen ve aday kurallarından
Müslümanlık ve erkek olma şartlarının kaldırılması, hâkimlerin Müslüman ve
erkek olmaları gerektiği şartının yargı sisteminden kaldırılması... da apaçık ortada
olan bir başka örnek! (456) 16. 2. 1342
Allah Teâlâ’nın hışmına uğramaktan korkunuz. Sizin - İslam âlimlerinin -
suskunluğunuz nedeniyle İslam’a bir zarar gelecek olursa Allah Teâlâ ve
Müslüman millet karşısında mesulsünüz: "Bid'at ortaya çıktığında âlimler ilimlerini
izhar etmekle mükelleftirler, aksi takdirde Allah'ın laneti onların üzerine
olsun!"([174]). Hakların eşitliği iddiasından nefret ettiğinizi - yüksek sesle - duyurun
ve sayısız fesatları gerektiren toplulukların içinde kadınların da bulunması
görüşünü nefretle kınayın ve Allah'ın dinine yardımcı olun ve bilin ki: "... Eğer siz
Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır"([175])!
Emniyet teşkilatları ve polisten zerrece korkmayın; onlar da sizler gibi -Allah'ın
dinine yardımcı olmakla - mükellef ve mecburdurlar ve onların çoğu sizinle aynı
inanç ve düşünceleri paylaşmakta olup rejimden nefret etmektedirler (457) 28. 2.
1342
KIZLARIN ASKERLİĞE ALINMASI
Kandırılmış genç kızları asker kışlalarına götürmeyin, Müslümanların
namuslarına ihanet etmeyin! Daha önce inkar ettiğiniz ve beyanatta bulunan adamı
gerekli takibata alacağınızı söylediğiniz ve şimdi de bilfiil icra etmiş olduğunuz bu
acı hakikati yine inkara mı kalkışıyorsunuz?! 25.Yıl Şenlikleri faciaları([176]) ve
orada işlediğiniz kültürsüzlük ve seviyesizlikleri inkar mı ediyorsunuz
yoksa?! (458) 27. 1. 1346
Kızları Sipah-ı Daniş'e([177]) davet veya teşvik ediyor ve kendileri "önce
askerliklerini tamamlamaları gerekir" diyorlar açıkça! Kamunun nefret dolu
kınamayla karşılaşınca da hemen inkâra kalkışıyorlar! Gazeteler "Kızların askere
alınmasıyla ilgili yasa tasarısı hazırlanıyor" diye yazdığı halde bunu inkâra
kalkışıyor ve gülünç teşebbüslerde bulunuyorlar (459) 12. 2. 1342
KADIN - ERKEK KARMASI
Allah'a tapınma ve kulluğun âdâb ve prensiplerini öğrenmeye ayrılan vakitle;
memleketimizin gençlik kesiminin iffet ve namus duygularını yılışık hale getirip
onlardaki takva ve cesaret ruhunu boğan kızlı -erkekli dans partileri, karma yüzme,
tiyatro ve sinemalara ayrılan vakti şöyle bir karşılaştırın da sizin ne gibi işleri "iş"
ve ne gibi işleri "vakit öldürme" olarak tanımladığınız belli olsun!
Keşful Esrar s: 194
İlahiyat Fakültesi olarak açtıkları Sipahsalar okulundan([178]) tam tersi netice
aldılar. Daha sonra din adamı olmaları düşünülen ve gelecek neslin ahlak ve ruhunu
arıtacakları söylenen öğrencileri çıplak kızlarla aynı saflara sokup dansa zorladılar;
okullar devlet ve devletin bağlılarının elinde olduğu sürece bu esef verici akıbetten
kurtulamayacaklardır.
Keşful Esrar, 210
Ulemanın dediği şudur: Şehvetperest genç erkeklerle genç kızların bir arada
okutulduğu bu karma okullar hayat, iffet ve mertliğin kökünü kazımakta,
memlekete maddi ve manevi zararlar vermekte olup Allah'ın emirlerine göre
haramdır.
Keşful Esrar, 213
İslam kadınların hayrını her konuda ve herkesten ziyade düşünmüş ve kadının
sosyal ve ahlâkî haysiyet ve onuruna duyduğu saygı nedeniyle onun takva ve
iffetine aykırı bu tür birliktelik ve karmalıklara karşı çıkmıştır; Allah göstermesin,
onları mahcur ve mahkûmlar gibi bir konuma düşürmüş değildir (460) 1341
Eğer ulemanın nüfuzu olursa böyle kepazeliklere meydan verecek şekilde ve
süngü zoruyla meclis kurulmasına izin vermez. Eğer ulemanın nüfuzu olursa,
Şiraz'da olduğu gibi kızla oğlanın kucak kucağa görüşmesine([179]) müsaade etmez.
Eğer ulemanın nüfuzu olursa milletin masum kızlarının okullarda genç erkeklerin
eline düşmesine izin vermez. Ulemanın nüfuzu olursa kızların erkek okullarına,
erkeklerin kız okullarına gönderilip fesad ve ahlaksızlık çıkarılmasına izin vermez.
Ulemanın nüfuzu olursa bu hükümetin ağzına yapıştırıverir, bu meclisin ağzına
yapıştırıverir, - ısmarlama - milletvekillerini meclisten kovar (461) 4. 8. 1363
Egemen devlet, İran'ın iktisadını düzelteceği yerde; muhterem tüccarların
iflasını önleyeceği, yoksullara ve düşkünlere bir lokma ekmek, bir yudum su
teminine çalışacağı, evsiz barksızların kara kışlarını düşüneceği, tahsilini
tamamlamış gençlerle diğer bedbaht kesimlere iş bulacağı yerde sözünü ettiğimiz
kabilden işlerle uğraşmakta... Erkek liselerine kadın kadro atamak, kız liselerine
erkek kadro atamakla meşgul... Bunun yol açtığı ahlâki bozulmayı bilmeyen yok...
Kadınlar ille de devlet dairelerine alınmaya çalışılıyor; bunun ne denli abes olup
ahlaki bozulmaya yol açtığıysa herkesçe çok iyi bilinmekte. (462) 4. 8. 1343
İslam şehvetleri dizginler; İslam şu deniz kıyılarında gidip soyunup çırılçıplak
yüzmelerine izin vermez onların. Kadın erkek karışık ve mayolarla denize girecek,
kadınlar orada öyle soyunacak ve o halde de şehirlere gelecek toplum içine
çıkacaklar öyle mi?! Derilerini yüzerler onların!! Eğer o tâğut dönemindeki işleri
simde de yapmaya yeltenenler olursa halk derisini yüzer onların! Müslüman’dır bu
halk! Kadın - erkek demeden hep birlikte denize girilmesine, oralarda bunların
öylece birbirlerine karışmasına asla müsaade etmez bu halk! Bunların medeniyeti,
uygarlığı bu işte! Bunların medeniyet anlayışı işte bu! Özgürlük derken de böyle
şeyleri kastediyorlar işte! Batı özgürlüğüdür bunların istediği özgürlük! Yani kadın
- erkek hep birlikte soyunup denize girecek, bilmem nereye gidip yüzecek!..
Beyefendilerin istediği "uygarlık" (!) bu işte! Eski rejim döneminde memleketimize
zorla yüklenen medeniyet buydu işte: Kadın - erkek o halleriyle birlikte denize
giriyorlardı ve kadınlar o çıplak halleriyle, evet o çıplak halleriyle şehre, toplumun
içine çıkıveriyorlardı öylece!! Kimsenin de onlara bir şey diyecek cüreti yoktu.
Bugün eğer böyle bir şeye yeltenenler olursa biz onlara ne yapacağımızı biliriz...
Devlet te bilir... Tabi, içişleri bakanının dediğine göre engellemişler, eğer
engellenmezse, bilin ki halk engelleyecektir! Mazendaranlılar veya
Reştliler([180]) deniz kıyılarının yine o zamanlardaki gibi olmasına müsaade ederler
mi hiç?! Bender Pehlevi ahalisi, kadınlarla erkeklerin aynı yerlerde sahile girip
ayyaşlık ve serserilikte bulunmalarına izin verir mi hiç?! Bunların istediği
medeniyet budur işte, bunların istediği özgürlük ve serbesti kumar oynamak, böyle
kadınlı erkekli soyunmak ve bilmem daha ne haltlar etmektir! (463) 7. 4. 1358
Gençlerimizi saptırmak için kendisini satan o kiralık kalemler şimdi de
harekete geçmiş durumda; konuşuyorlar, yazıyorlar; hatta deniz kenarlarındaki o
rezillikler konusunda bazı gazete ve dergiler "böyle serbestîlerin engellenmesi
irticadır, gericiliktir! "diye yazdılar! "Medeniyet dediğin kadınlarla erkeklerin
birlikte soyunup denize girebilmesidir, eğer bu olmazsa, irtica ve gericilik olur,
uygarlık dediğin birkaç kez sinemaya giden bir gencin artık işinin gücünün
sinemaya gitmek olması, bütün arzu ve emellerinin bundan ibaret hale gelmesidir"
dediler. (464) 30. 4. 1358
Yaz mevsimi... Deniz kıyılarında plajlar yapmışlar; kadın erkek demeden
gençler birlikte girsinler diye... Plajlara çekiyorlardı bunları işte, her şey bedava
hazır ve amade ediliyordu oralarda, gençler gidip canlarının istediğini yapsınlar
diye... Mesele sırf bundan ibaret değildi tabi. Asıl mesele bu olayın arkasında -
daha çirkin - bir komplo olmasıydı, bu gençlerin tabii ve insani gelişmelerini
önlemek için bu tür şeylerle oyalanması isteniliyordu. (465) 30. 4. 1358
Halk denize girerken bunların habire körükleyip durduğu şeylerden biri de
kadın - erkek demeden gençlerin birlikte denize girmesini teşvik etmeleriydi, bunu
da gençlerimize gerçekten bir eğlence sağlayabilmek için yapıyor değillerdi asla,
gençleri mahva sürüklemekti amaçlan.(466) 30. 4. 1358
... Plajlarda kadınlarla erkeklerin bir arada olması da o oyunların bir
parçasıydı, halk ciddiyet göstersin, kendisi engellesin bunu, güvenlik güçleri,
hükümet vb. güçler engellesin böyle şeyleri, bizzat halkın kendisi engellesin, böyle
olmaması gerektiğine dair radyo programları yapılsın, bu işin getireceği kötülükler
anlatılıp izah edilsin. (467) 30. 4. 1358
Şu karma plajlar hakkında adamın biri - kim olduğunu bilmiyorum -bir
dergide "kadınların erkeklerden ayrı plajlarda bulunması bir skandaldır," demiş,
"medeniyet ve uygarlık, erkeklerle kadınların plajda bir arada bulunabilmesidir"
demiş! Bu medeniyet midir şimdi?! (468) 31. 4. 1358
... Şu mollalar kadınlarla erkeklerin birlikte denize girip o haltları işlemesine
müsaade etmiyorlar işte, şu mollalar gençlerimizin serbesti içinde olmasını,
gönüllerince barlara, meyhanelere, kumarhanelere gitmesini ve fuhşa gömülmesini
engelliyorlar (469) 17. 6. 1358
TAĞUT REJİMİNİN KADIN HÜRRİYETLERİNDEN YANAYMIŞÇASINA
GÖRÜNTÜSÜ
Milletin bir tek ferdine hürriyet hakkı tanımayan ve emellerine ulaşabilmek
için halkın hürriyetini yıllardır elinden almış bulunan zorba rejim, kadın hürriyeti
adına Müslüman milleti kandırabileceğini ve bu yolla İsrail'in uğursuz emellerinin
gerçekleşmesini sağlamayı başaracağını zannediyor. Ey Müslüman millet! Ben
sizleri bu tehlike karşısında defalarca uyardım ve şimdi yine uyarıyorum! (470) 12.
2. 1342
Erkekler hür mü ki kadınlar da hür olsun?! Hür kadın ve hür erkek dediğin şey
lafla olur mu?! Kadınlar ve erkekler hür müdür şimdi yani? Bu ülkede erkekler hür
mü şimdi? Hangi konuda hür?! (471) 25. 2. 1343
Pehlevi rejiminin zorbalığı altında şu elli yıl zarfında halkın hürriyetin yüzünü
dahi görmemiş olduğu böyle bir ülkede kadınların hürriyetinden dem vurmak
maskara ve aldatmacadır. (472) 2. 11. 1356
Kadınların hürriyetini engelleyen, gerçekte onları türlü ahlaksızlıklara boğan
şah rejimidir! İslam buna kesinlikle karşıdır! Bu rejim erkeğin hürriyetini olduğu
gibi elbette ki kadının da hürriyetini ayaklar altına almış, yok etmiştir, kadınlar da
tıpkı erkekler gibi şah İran'ının zindanlarını doldurmuş durumdadırlar. Onların
hürriyetini tehdit eden tehlike budur işte. Biz, kadınları, onları tehdit eden
tehlikeden kurtarmak istiyoruz. (473) 16. 2. 1357
Maalesef iki dönemde kadın mazlum olmuştur: Biri, cahiliyet döneminde...
Cahiliyet devrinde kadın mazlumdu; İslam, insanoğluna büyük bir iyilikte
bulunarak kadını cahiliyet devrinde içinde bulunduğu o zulümden çekip kurtardı.
Cahiliyet dönemi öyle bir devirdi ki kadına tıpkı hayvanlara olduğu gibi, hatta
ondan da aşağı - lık bir mahlûk olarak - davranılmaktaydı. Kadın, cahiliyet
devrinde zulüm altındaydı. İslam kadını o cahiliyet batağından çekip kurtardı.
Diğer dönem de, bizim İran... İran'da da kadın mazlum oldu, eski şahın
devrinde... Haktan kopan şahın devrinde; güya hürriyet ve serbestîye kavuşturma
adına, kadına zulmettiler, ne zulümlerde bulundular kadına. Kadını, sahip olduğu o
onurlu ve iffetli konumundan çekip alaşağı ettiler, kadını sahip olduğu o manevi
dereceden soyutladılar. Hürriyet adına; hür erkekler ve hür kadınlar adına, kadını
da erkeği de hürriyetinden ettiler. Kadınlarımızın ve gençlerimizin ahlâkını
bozdular. Şahın kadın hakkındaki görüşü, "kadının baştan çıkarıcı" olması gerektiği
şeklindeydi; tabii şahın kastettiği hayvani anlamda... Maddi ve fizik olarak "cazip"
olmalı diyordu. Aşağılık bir hayvan gibi görüyordu, kadını, "baştan çıkarmalı
erkeği" diyordu... Kadını insanlık makamından çekip hayvanlık mesabesine indirdi.
Kadına prestij kazandırma kılıfı altında, kadını kendi prestijinden de soyutladı,
daha aşağı bir konuma düşürdü. Kadını tıpkı bir süs bebeğine dönüştürdü. (474) 26.
2. 1358
Şah kadınların hürriyetinden söz ediyor, hangi kadın hürriyeti?! Bugün (hş.
1357) İran'da kendi insanî haklarını isteyen ve İranlı kadınların da çoğunluğunu
teşkil eden kişilik sahibi kadınların tamamı şaha karşıdır bugün (şah dönemi) ve
onun devrilmesini istemektedirler; yine hepsi bilmektedir ki şahın mantığına göre
bir "kadın hürriyeti", kadının mahva sürüklenmesi ve bir eşya mesabesine
indirgenmesi demektir. Şahın mantığına göre kadın hürriyeti demek, şehinşahlığın
ahlâkî çirkeflerine boyun eğmeyen İranlı kadınları zindanlara tıkmak
demektir(475) 24. 9. 1357
Kadını, Rıza Han'la - onun oğlu şah - Muhammed Rıza han düşürdüler
konumundan bu dönemde. Erkeği de konumundan alaşağı ettiler, gençleri de
izmihlale düşürdüler. Gençlerimiz için alabildiğine fuhuş merkezleri açtılar.
Hürriyet, kalkınma, ilericilik ve medeniyet adı altında gençlerimizi fuhuşa
sürüklediler. Hürriyet adı altında bütün hürriyetimizi elimizden aldılar. Rıza Han
döneminde yaşayanlar benim ne dediğimi bilirler, o dönemde bize ve muhterem
kadınlara neler yapıldığını görmüştür onlar... Muhammed Rıza'nın - şah - zamanını
görmüş olanlar da bilmekte ve görmektedirler... Aldatıcı sözler ve cafcaflı laflarla
memleketimizi harabeye çevirdiler. Daha da beteri, gençlerimizin ahlakını
bozdular. İnsan gücümüzü gerilettirdiler. Muhammed Rıza'yla Rıza Pehlevi
zamanında kadın mazlum mu mazlumdu, kendisi bilmez bunu... Kadına, bu ikisinin
zamanında zulmedildiği kadar cahiliyet döneminde bile zulmedilmişmiş değildir
belki de. Kadınlar bu çağda düştükleri izmihlale cahiliyet çağında bile düşmedi
belki de... Kadınlar her iki çağda da mazlum olup zulme uğradılar; o devirde islam
kurtardı onları esaretten, umarım bu devirde de yine İslam onların imdadına yetişir
de zillet ve mazlumiyetler batağından çekip kurtarır kadınları. (476) 26. 2. 1358
Bunlar([181]) kadınlara hürriyet vermek istemiyorlardı, nitekim bunların
zamanında erkekler de hür değildi. Ne erkekler hürdü ne de kadınlar. Onlar hürriyet
ve serbestîyi hep fesat ve ahlâksızlık olan şeylerde görüyorlardı. (477) 11. 4.
1358
Nüfusun yarısını hürriyetine kavuşturduklarını iddia etmekteydiler, nüfusun
yarısının hürriyeti adına toplumun tamamını hürriyetten mahrum
bıraktılar (478) 12. 4. 1358
Çeşitli adlar altında gençlerimizi, gençlik kesimimizi mahvettiler, çok aldatıcı
isimlerle hem de, "hür erkekler ve hür kadınlar olacak, memlekette herkes hür artık,
şu köylülerle çiftçiler ırgat değiller artık; köylü ve çiftçi denilecek bundan böyle"
dediler. (479) 14. 4. 1358
Sizlerin istediği hürriyet bu işte; sizlerin istediği hürriyet gençlerimizi
vurdumduymaz ve sorumsuz yetiştirmek; kim ne yaparsa yapsın, nerede ne olursa
olsun, büyük devletler bizim varımızı yoğumuzu götürürse götürsün, gençler
ayyaşlık ve serseriliklerine baksınlar... -Bu çirkin emel için - ayyaşlık ve serserilik
merkezleri açtılar, barlar açtılar, sinemalar açtılar, alabildiğine yaygınlaştırdılar
bunları, genç kadınlarla erkekleri birbirine karıştırdılar, hürriyet ve serbestidir
diyerek her ikisini de fesada sürüklediler. Memleketimizi alıp götürdüler de hür
olan ve güya hürriyetini yaşamakta olan bunlar, aldırmadılar bile! (480) 2. 6. 1358
"Evet, biz hür erkekler ve hür kadınlar yarattık, onlara biz hürriyet verdik -
mesela - 15 milyon kadına özgürlük verdik" diyorlardı; bunların istediği o hürriyet
ve özgürlük neyin nesiydi sahi? Erkekler hür müydü ki kadınlar da hür olsun?
Hangi konuda "Hür erkekler ve hür kadınlar"?! Siz hangi konuda hürdünüz? Biz
hangi hususlarda serbesttik?! Erkekler hür ve serbest miydi yani? Evet, bazı
şeylerde serbestti tabi, onlar da alabildiğine körüklemekteydi o şeylerde serbestîyi;
fesad merkezleri açmaktalardı; kendileri gibi olan o kadınlar yine aynı kumaştan
olan kendileri gibi gençlerle o fesad merkezlerine gidip canlarının istediğini
yapmakta serbestlerdi. O plajların ne halde olduğunu biliyorsunuz... Oralarda hür
ve serbesttiler işte! Onların sözünü ettiği hür erkek ve hür kadın buydu, böyleydi
işte... Yoksa, gazete ve dergilerimizden bir tekinin o zamanlar bir tek kelime yazma
hürriyeti mi vardı ki?! İçinizden biri olsun, hür müydü? Bir tek telime
söyleyebiliyor muydunuz?! Hayır, hür değildiniz, ama onların hür olmak istedikleri
husus, serbest olsun dedikleri şey fesat ve ahlâksızlıktı, buna zemine hazırlayan
şeylerdi, acı ve acı getiren şeylerdi, sıkıntı ve sıkıntı doğurucuydu. Şu birkaç yıl
zarfında - şah düzeninin bu uygulamaları - gençlerimizi mahvetti, gençlik kesimini
ortadan kaldırdı bunlar. (481) 25. 6. 1358
Dikkat ederseniz; geçmişte "hür kadınlar ve hür erkekler" adı altında kadınları
düşürmek istedikleri bir oyun vardı; hepsinin oyun olduğu, madrabazlık olduğu
anlaşıldı sonunda. Onların - şah rejimi - zamanında ne erkekler hürdü ne de
kadınlar; ne matbuat ne radyo, ne de başka bir şey... Hiçbiri hür değildi, hürriyet
diye bir şey yoktu esasen! Sadece adı vardı ortada, bol bol propagandasını
yapıyorlardı sadece! Memleketimiz için onların istediği hürriyet ise hem genç
kızlarımızı hem genç erkeklerimizi mahva sürükleyecek bir hürriyet ve serbestidir
ki bugün de bu tür bir hürriyet ve serbestîyi öneren bazı yazarlarımız yok değil...
Onların istediği hürriyete ben "ithal malı hürriyet" diyorum, bunu "sömürü
hürriyeti" olarak adlandırıyorum ben. Yani bunlar, kendilerine bağımlılaştırmak
istedikleri yerlere sokuyorlar bu tür hürriyet ve serbestîleri, bunları armağan
götürüyorlar bağımlılaştırmak istedikleri yerlere (482) 26. 6. 1358
Ulema, ilerlemeye karşı değildir "Muhammed Rızavârî([182]) türden
ilerlemeler" e karşıdır! Onun sözünü ettiği o - tür - medeniyete, o sözde - medeniyet
kapısına karşıdır, her şeyimizi rüzgâra savuran o medeniyet kapısına! Ulema, şahın
sözünü ettiği o "hür kadınlar - hür erkekler" e karşıdır, gerçek hürriyete değil.
Hürriyete evet, ama ya sorumsuzluğa ve lâkaytlığa?? Hürriyet, herkesin canının her
istediğini yapması mı demektir?! (483) 26. 6. 1358
Bu dönemlerde memleketimizin yüzünü görebildiği tek hürriyet, yıkıcı
hürriyetlerdi; - mesela - şarap içmekte herkes hürdü, kumar oynamakta herkes
serbestti, kadın erkek karma plajlarda birbirinin canına düşmekte serbestti, o fesat
yuvalarına gitmek serbestti; evet bunlar serbestti. Serbest olmayan ise, bu tür
şeylere ve memleketin -bunlardan ibaret olan - maslahatına aykırı kalem
oynatmaktı ve onun -şah - aleyhine tek kelime söylemek serbest değildi. "Hür
erkekler ve hür kadınlar" diyordu, evet, ama neydi, nasıl bir hürriyetti onun dediği?
Onların sözünü ettiği o hürriyete "ithal malı hürriyet" diyorum ben, "sömürü
hürriyeti" olarak adlandırıyorum ben bunu. Hepsi plândı bunların... (484) 27. 6.
1358
"Hür erkekler ve hür kadınlar" diye bağırıp duran o rejim - şah -zamanında
kadınların hangi faaliyeti söz konusuydu? Kadınlarda gördüğümüz tek faaliyet,
birkaçının bir araya gelip o yüz kızartıcı şekillerde Rıza Han'ın mezarının başına
gidip "bizi özgürlüğümüze kavuşturdunuz" (!) diyerek ona teşekkürde
bulunmalarıydı! Ne hürriyeti? Nasıl hürriyetinize kavuşturdu yani? Bunların onlara
ne tür bir hürriyet vermiş olduğunu, kadınlara ve erkeklere nereye kadar serbesti
vermek istediklerini hiç düşünmüyorlar işte. Evet, onların istediği serbesti ve
hürriyeti, İslam ve ulemanın aleyhine yazan bazı kalem sahipleri de istiyor bugün;
onların istediği hürriyet ve serbesti, gençlerimizi fesada ve ahlâksızlığa sürüklemek
için Batı tarafından dikte ettirilmiş bir hürriyet ve serbestidir. Bunların sözünü
ettiği kadın - erkek serbestîsine gelince; kadınların o malum toplantılara o malum
hallerde gidip erkeklerin hiç de pâk ve iyi niyetli olmayan bakışları altında o
malum durumlara meydan vermesiydi. Hem bacılarımızı, hem gençlerimizi ve
erkeklerimizi fesat ve ahlaksızlığa düşürecek olan bu tür bir serbesti ve hürriyettir
işte onların istediği. Onlar bütün fahşa ve kötülüklerin serbest olmasını istiyorlar.
Onun - şah - zamanındaki o serbestîde, kadınlara tanıdığı o serbestîlerde hangi
kadın kalkıp da -mesela günün meseleleriyle ilgili tek kelime söyleyebilme
serbestîsi buldu? Hangi erkek kalkıp da milletimizin ecnebiler ve içeridekilerin
elinden çektiklerine dair tek kelime yazabildi? Hangi yayınımız hürdü, hangisi
serbestti? Radyo televizyon ne zaman hür oldu? Halk, gençler, üniversiteliler ve
medrese bilimleri öğrencileri hür müydü?! Benim hadiselere bizzat şahid olduğum
bu elli yıl boyunca toplumun hayrına olabilecek gerçek hürriyet ve serbesti çarmıha
gerilmişti açıkçası, hiç yoktu! Yani - mesela - kadınlar toplumun meseleleri
etrafında faaliyette bulunmakta serbest değillerdi asla; milletin sorunlarını, Doğu ve
Batı'nın milletimize yüklediği sorunları konuşmakta serbest değillerdi, kesinlikle
hürriyet yoktu. Güdümlü kukla hükümetlerin elinden milletin neler çekmekte
olduğu hususunda tek kelime konuşma hürriyeti yoktu. (485) 8. 7. 1358
İki tür hürriyet ve serbesti var; hürriyetin faydalı olan türü o iki
câni([183]) döneminde yoktu; onların zamanında bu tür hürriyet ve serbesti kesinlikle
yasaktı. Onların istediği hürriyet ve serbesti ise - meselâ -kadınların istedikleri gibi
süslenip - püslenip o malum vaziyetlerde sokaklara dökülerek gençlerle, maazallah,
bilmem neler yapmasıydı... Onlar bunu serbesti ve hürriyet edinmişti işte. Şimdi
İslam’ın olmasını istemeyenler de o tür serbesti ve hürriyet için
üzülmekteler! (486) 8. 7. 1358
Onlar hürriyet ve serbestîyi sadece belli bir konuda tanımışlardı, "hür erkekler
ve hür kadınlar" diye bağırmadalardı. Yani "bunlar canlarının istediği her şeyi
yapmakta serbesttirler, istedikleri batak yuvasına gidebilirler" demek istiyorlardı.
Baskı ve engelleme ise başka konulardaydı; memleketin maslahatı, İslam’ın
maslahatı için bir tek kelime yazmak isteyenlere serbesti yoktu, böyle şeyler serbest
değildi, yasaktı, baskı vardı. (487) 4. 8. 1358
Gösteri yapan kadınlar, o malum meselelerin artıklarıydı, şahın, "hür kadınlar"
diyerek ortaya çıkardığı ve mahvedip batağa gömdüğü kadınlardı. Bu nedenle,
sürüklendikleri o duruma uygun serbestiler istiyorlardı; gençlerin canlarının çektiği
her şeyi yapmakta serbest olmasını istiyorlardı, çirkefe gömülmek istiyorlardı,
iffete aykırı şeyler yapmak istiyorlardı ve İslam’ın iffete aykırı şeylere, memleketi
mahva sürükleyip milleti geride bırakacak şeylere karşı olduğunu bildiklerinden
herkesin gördüğü gibi o malum vaziyetlerde sokaklara dökülüp o halleriyle gösteri
yaptılar. (488) 9. 8. 1358
Özgür erkekler ve özgür kadınlar diye ne yaygaralar kopardılar; ne milli ne
senato değil, saltanat meclislerindeki o parazitleriyle birlikte; emniyet teşkilatıyla
şu şahın bizzat kendi memurları ortalığı nasıl da velveleye verdiler" memleketimiz
artık hür oldu, özgür erkekler ve özgür kadınlar... vs" diyerek... Şu baba –
oğlun([184]); bilhassa tam o babaya uygun bir halef olan ve yaptıklarıyla babasını da
geride bırakan oğlunun saltanatı boyunca, bu iki caninin halka musallat olduğu
sürece hiç kimsenin hürriyeti olmadığını, kimsenin tek kelime hakkı söyleyecek
serbestisi bulunmadığını hepiniz gördünüz. Gençlik kesimimizi geriletmek için her
nevi pislik ve fahşayı yaratma hususunda hürriyet vardı sadece! Bunlar memleketin
insanî potansiyeline zarar verdikleri kadar, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine zarar
vermediler. İnsanları felç etti bunlar, gençlerimizi yok ettiler; bu memlekete hizmet
etmeleri gereken gençlerimizi öyle yerlere sürüklediler ki düşüncelerini felce
uğratıp memlekete hizmet veremeyecek hale gelmelerinden başka şey yoktu
oralarda...
Bütün fahşâ mekânlarının kapılarını ardına kadar açık bıraktı bunlar;
gençlerimizin o fahşâ mekânlarına sürüklenip felç olmaları için bu gibi şeyleri
teşvik edici reklam ve propagandalar yaptılar, alabildiğine yaymaya çalıştılar.
Gençliklerinin oracıkta gömülüvermesi gereken mekânlara... Gençlerimizin
gençliğini aldılar bunlar ellerinden, felç ettiler onları. Bunların tuzaklarına düşen o
muhterem bacılarımız, bunların teşvik ve özendirici tuzaklarına düşüp reklam ve
propagandalarına kapılarak insanî vazife ve konumundan soyutlanan o bacılarımız
o cinayetkârların oyuncağı oluverdiler. Namus ve gayret sahibi olanlar için çok
üzücüdür bu; bunların o muhterem kadınları özgürlük adına o hallere düşürmesi
insanlığını yitirmemiş kimseler için bitmeyecek bir eseftir bu. (489) 25. 9. 1358
SÖMÜRÜ, EMPERYALİZM VE PEHLEVİ REJİMİNİN KADINLARA
YÖNELİK PLÂN VE CİNAYETLERİNE DAİR BAZI KONUŞMALARIN
TAM METNİ
İmam 'ın - ra - Meşhedli Bir Grup Hanıma Yaptığı Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Ben her şeyden önce siz muhterem hanımefendilerden şu sıcak güneşin, şu
kavurucu güneşin altında oturduğunuz için özür diliyor, hepinize teşekkür
ediyorum. Yurtdışı ve aynı şekilde yurt içinde bulunduğum günlerde de, Meşhedli
hanımların o değerli faaliyetlerini duyuyordum ve böyle hanımlarla, böyle bacılarla
gurur ve kıvanç duymam gerekir elbet. Bu sıcak altında rahatsız durumda
olduğunuzdan sözlerimi birkaç kelimeyle özetlemekle yetineceğim. Devletler veya
güçleri ellerinde bulunduranların yaptıkları işlere - dikkatle - bakacak olursanız
muhtemelen müphem ve belirsiz noktaları keşfediverirsiniz: Rıza şah gelip darbe
yaptı,([185]) ihtilal yaptı ve İran’ı, İran hükümetini düşürüp kendisi tahta geçti,
ardından da - oğlu – Muhammed Rıza... Bunlar öyle şeyler yaptılar ki, gafil ve
dikkatsiz bazı insanlar için ilk bakışta olumlu ve faydalı görünebilecek nitelikteydi;
ıslah reform - ve medeniyet adına bazı şeyler yaptılar ki işin içinde bit yeniği
olduğu belli oldu; meselâ toprak reformu: Toprak reformu([186]) hususunda ilk
başlarda çok gürültü kopardılar "Köylüler için şöyle şöyle yapacağız, ırgat - ağa
ilişkisi bitti artık, her çiftçi kendi efendisi oldu artık, şöyle oldu, böyle oldu... vs."
dediler, halkı kandırabilmek için gazetelerde, radyolarda, nutuklarda hep bu cafcaflı
laflar söylenip duruldu, ama meseleyi anlamış durumdayız şimdi; daha önce de
biliyorduk zaten! Meselenin reform -falan - olmadığını, köylüye ve çiftçiye hürriyet
verme gibi bir niyet taşımadıklarını, "köylünün ve yoksul kesimin de kursağından
bir lokma geçsin" gibi bir kaygılarının bulunmadığını; bilâkis, İran'ı Amerika için
bir - tüketim - piyasaya dönüştürmek istediklerini, İran'ı her sahada Amerika'ya
muhtaç hale düşürmek için ülkenin ziraat ve tarımını felce uğratmayı
plânladıklarını biliyoruz şimdi; öyle ki dışarıya olan bağımlılık bugün bile sürüyor.
Toprak reformu deyip duruyorlardı, ama memleketi fesada sürüklediklerini gördük.
Veya mesela o "özgür kadınlar, özgür erkekler! Her kesime özgürlük! Kadınlara
özgürlük! Erkeklere özgürlük!" ... vs. gibi lafları... Ben ve siz, hepimiz gördük işte,
o baba -oğul döneminde İran'a egemen olan o baskı ve hafakan, bu ülkenin tarihi
boyunca benzersizdi belki de! Ne erkek hürdü ne de kadın; herkes baskı ve hafakan
altındaydı, herkes acı içindeydi; bir gün "biz kapitülasyonu kaldırdık" diye - Rıza
Han döneminde - kutlama eğlenceleri tertipliyorlardı([187]), bir gün "memleket
ilerlemiş durumda" diye nutuklar çekiyor, gazetelerde yazıyorlardı, bir başka gün
yine aynı anlamda şeyleri gündeme getirerek Amerikalılara dokunulmazlık
veriyorlardı. Bütün bunlar egemen gücün iradesine bağlıydı, gücü elinde
bulunduran o kesim ne yapar ne söylerse hemen ardından ötekiler gürültüyü
koparıyor, - onu destekleyici mahiyette - sansasyonlar yaratıyorlardı, güdümlü
kukla mecliste ortalık velveleye verilip övgülerde bulunuluyordu.
Rıza Han döneminde Atatürk’ten([188]) özenilerek yeltenilen girişimlerden biri
de kıyafet devrimi ve kadınların örtünme yasağıydı. O dönemde bu kıyafet devrimi
ve örtünme yasağını nasıl da dillerine doladılar, öve öve bitiremediler; bu şeylere
karşı olan ulemaya nasıl muhalefette bulundular, ne şiirler yazıp düzdüler, bu
şiirlerin bazısını duymuşsunuzdur belki de, öyle hiciv şiirleri düzüp koştular ki
ağza alınacak gibi değil! Örtünme yasağı hadisesinde, bunların gerçekten kadınlara
bir hizmette bulunmuş olma niyeti taşımadığı da daha sonra belli oldu zaten.
Bunlar, kadın kesimini de zorla, şiddet ve baskı yoluyla ortadan kaldırmak
istiyorlardı; bu kesimin sağlayabileceği o faydaları, millete vereceği o hizmetleri,
kadınlarımızın üstlenmiş olduğu değerli hizmetleri onların elinden almak ve onların
yapması gereken o asil hizmeti* gelecekte memleketin mukadderatını eline alacak
olan çocukları eğitip yetiştirmelerim önlemek istiyorlardı; çocukların annelerinin
elinde büyütülüp terbiye görerek takvayla yetişmesini İslâmî bir eğitim almalarını,
millî bir eğitim almalarını ve böylece ilkokula ve sonra da - orta - ve liseye
gittiklerinde onların - şah rejininin - okullara yerleştirdiği öğretmenler ve rejim
misyonerlerinin bu çocukları artık -rejim istikametine doğru - çevirmemesinden
korkuyorlardı. Bu nedenle plânları, bu hanımları o büyük asil konumlarından
soyutlamak ve kendi zanlarınca İran nüfusunun yarısını güya özgürleştirmekti.
Nasıl özgürleştirdiklerini gördünüz!... Ben gördüm, sizin çoğunuz hatırlayamaz
belki; İran'ın bu muhterem hanımlarına neler ettiklerini bizzat gördüm ben, ne
baskılarda bulundular, süngü zoruyla o çirkin şeyi yaptılar -çarşaflarını zorla
açtırdılar - sonra da meseleyi sonuçlandırmak ve o asil işi bunların elinden alıp,
onları çocuk yetiştiremez hale getirmek istediler. Çünkü bunlar, mesela, başka
işlerle uğraşacak olurlarsa, esaslı olmayan meşgalelerle uğraşırlarsa asaletle
davranamayacaklardır.
Kadının meslek sahibi olması, doğru bir mesleğinin olması elbette ki
kesinlikle sakıncasızdır, ama onların istediği şekilde değil tabi. Onların amacı
kadının bir meslek sahibi olması değildi; gayeleri kadınları da erkekler gibi kendi
konumlarından soyutlamak ve hem kadın kesiminin hem erkek kesiminin doğal bir
rüşd ve gelişmede bulunmasını engellemekti, çocuklarımızın doğru dürüst bir
terbiye ve eğitimden geçmesini önlemekti. Bu nedenledir ki daha işin başında mani
oldular, çocuk terbiyesinin merkezi olan annelerin çoğu bundan mahrum
bırakıldılar. Sonra da ilkokullara gitti çocuklar, orada da da kötü propagandalar ve
meselelerin saptırıldığı kitaplar vasıtasıyla saptırıldı çocuklar, - büyüyüp de -
üniversiteye gittiklerinde de yine onların -rejimin - piyonları bu çocukların doğru
bir gelişme ve rüşde ulaşmasına izin vermediler, doğru bilim adamlarının
yetişmesine engel oldular, doğru millî([189]) şahısların, doğru İslâmî şahısların
yetişmesini önlediler. Bunların yaptıklarının milli değerlerimize, memleketimizin
maslahatlarına aykırı olduğunu görüyoruz, mesela kapitülasyon hadisesi veya tarım
olayı ve diğer uygulamalarına baktığımızda asıl niyetlerinin sapma oluşturmak
olduğunu görüyoruz. Yoksa bunların ıslahat ve reform gibi bir gayeleri yoktu;
amaçları memleketin ilerlemesini engellemekti. Nitekim Rıza Han'ın
Türkiye'ye([190])bakarak ve - onun gibi - Batı'ya endekslenerek ve aldığı görev icabı
yeltendiği - kıyafet devrimi ve - kadınların örtünmesinin zorla yasaklanması
olayına baktığınızda bunun memleketimizin maslahatına tamamen aykırı olduğunu
görürsünüz. Elinden iş gelen asıl faal kesimin, bu -İslâmî- harekete hizmet veren
asıl kesimin sizler - Müslüman kadınlar - olduğunu gördük biz. Burada
bulunduğunuz şu - örtülü - halinizle sokaklara dökülüp - İslâmi -hareketimize
yardım eden de sizler oldunuz. Onların eğitiminden geçmiş olanlar içinde ise ancak
sizin şu durumunuza yakın - benzer - olan belli bir kesim katıldı harekete; eğitim
şekli öylesine olanlar ise bu tür şeylere hiç karışmıyorlardı zaten; nitekim bazı
erkeklerin de bu harekete hiçbir katılım veya katkıları olmadı ve şimdi gelmiş
faydalanmak istiyorlar. Şimdi bu mustaz'af kesim, başkalarının "zayıf olarak
tanımladığı ve gerçekte ise, hamdolsun, güçlü olan bu kesim... Onların "3. Sınıf
insanlar' adını verdiği - ki gerçekte kendileri 3. sınıf, hatta 7. sınıf cehennemiler
olarak adlandırılmalıdırlar - bu 1. sınıf insanlar bu memleket için iş yaptılar, bu
büyük şeddi - şah rejimi - yıkan bu -mustaz'af - kesim oldu, yolu açan bu kesim
oldu aslında; şimdiyse beyefendiler Amerika'dan, Avrupa'dan buraya akın edip
kendilerine pay çıkarmaya çalışıyorlar. Bu meselelerde hiçbir katılımı olmayan bazı
kadınlar da bedava açılmış bir sofra gibi gördükleri bu durumdan kendilerine pay
bulmaya çalışıyorlar. Allah Tealâ siz - mustaz'af - kesimi korusun, sizleri mesut
kılsın; sizin şimdi hiçbir beklentiniz yok işte! Siz İslam’a hizmet ettiniz, şimdi de
etmektesiniz, hiçbirinizin şöyle veya böyle - makam sahibi - olma beklentisi yok.
Asıl hizmeti sizler yaptınız, sonra da yapacak olanlar yine sizlersiniz; bu işlerde
hiçbir dahli olmayan o yersiz beklentilerde bulunanlar ise bir tek ölü vermedikleri
halde şimdi gelmişler, biri vezir - bakan - olmak istiyor, biri vekil - milletvekili -
olmak istiyor, biri bilmem ne olmak istiyor... Daha çok bekler onlar, yaptıklarını
şöyle yeniden bir gözden geçirseler iyi olur...
Boş bir hayal bu ancak; başkaları zahmet çekecekler, siz öylece rahat
yerinizde oturacaksınız, veya yurtdışında öyle duracaksınız, sonra da başkalarının
çektiği zahmetin meyvesini yemeye kalkışacaksınız?! Bu milletin üzerinde hakkı
olan ilk kesim şimdi şurada oturanlar ve bunların temsil ettiği o muhterem
Meşhedli ve İran'ın diğer kadınlarıdırlar. Erkekler arasında da yine o işçi kesimi,
çiftçi kesimi, küçük esnaflar, üniversitelerdeki mahrum kesim, bizim kesimden
olan mahrum insanlar ileri götürdü bu hareketi; yine de bunların beklentileri
ötekiler kadar değil işte. Beklentileri olan o kesim, hiçbir şey - inkılaba - hiçbir
hizmet yapmış değil, işte bu adamlar şimdi kalkıp gelmiş, mesela cumhurbaşkanı
olmak istiyorlar, başbakan olmak istiyorlar; şah rejiminin hoparlörü olan o adamlar
şimdi ne yapıp edip yine buraya gelmek ve mevki - makama konmak istiyor...
Herkes bir anda inkılâbı oluvermiş işte! Bugün kim yanımıza gelse "biz de inkılâp
için mücadele veriyorduk" diyor! Yalan söylüyor, bunu biliyorum, ama işte... Ne
diyeyim bu adama ben?!" O zamanlar biz de inkılâp için mücadele veriyorduk,
hapislere düştük, falan"... Böyle saçmalıklar... Benim bilmediğimi sanıyorlar tabi.
İyi ama, ben hepinizin, veya - en azından - çoğunuzun o zaman - şah rejimine -
uşaklık etmiş olduğunuzu biliyorum!! Çoğunuz onlara çalışıyordunuz, şimdi - her
nasılsa - inkılâbı kesilivermişsiniz!?! Hayır, siz inkılâbı değilsiniz ve
olmayacaksınız da! Günün birinde Allah göstermesin, itiraz yollu bir şeyler
söylenecek veya Allah göstermesin, - inkılap - bir yenilgi alacak olsa sizler hemen
öne çıkıp - inkılâp aleyhine saflaşır ve - "yaşasın falanca!" diye bağırırsınız! Biz
sizi tanıyoruz, kendinizi ıslah etmeye bakın, birazcık dikkat edin! Şu zayıf kesim
olan memur ve işçiler, sizin aşağı sınıf olarak gördüğünüz ve gerçekte sizin
hepinizden üstün ve sizlerden daha değerli olan şu - mustaz'af - kesim için
çalışmalıyız biz, hükümetlerin bunlar için çalışması gerekir. Sizin dağlarca mal -
mülkünüz var işte; bankalarda var, yurtdışında var, yurtiçinde var, şirketleriniz var,
ticaretleriniz var, ne diyorsunuz siz?! Bunlarınsa hiçbir şeyleri yok ve bu işlere -
inkılâp - katılmışlar. Allah bilir ya, geçen gün televizyonda gösterilen o sahneyi
gördüğümde... Tahran'ın gecekondularında yaşayanlar... Burada ne yapıyorsunuz
diye sorulduğunda" Gündüz olunca çocukları da alıp yürüyüşlere, gösterilere,
katılıyoruz" diyordu! gecekonduda yaşayan bu zavallılar yürüyüşler yapıp
gösterilere katılmış ve bu zaferi onlar getirmiştir, hükümetin bunlar için bir şeyler
yapması gerekir, - gösteriler yapılırken - bir kenarda oturan sizler şimdi gelmiş
menfaat arıyorsunuz öyle mi?! Menfaat arayanlar çekip gitsinler işlerinin güçlerinin
peşine! Allah Teâlâ bu kesimi -mustaz'af - korusun inşaallah! Allah Teâlâ siz
muhterem aziz hanımları korusun, sizlere saadet lütfetsin inşaallah. Onlar adına
buraya geldiğiniz bütün Meşhedli hanımlara benim selamımı götürün, ben sizlerin
hizmetindeyim, sizler için çalışmaktayım ben. (490)
Vesselamu aleykum verahmetullahi ve berekâti 26. 2. 1358
Meşhed, Âmul ve Abadan Şehirlerinden Gelen Öğretmen Ve Öğrenci Hanım
Ziyaretçilere Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Her şeyden önce şu küçük hanımlara teşekkür etmem ve okudukları şey için
kendilerine takdirlerimi bildirmem gerekiyor, keza Horasan'dan, Âmul'dan ve
Abadan'dan([191]) buraya kadar gelen bütün bacılara da teşekkür ederim, herkes için
duacıyım inşaallah.
Bizim şimdi şu noktaya dikkat etmemiz gerekiyor: Bunların - sabık Iran şahı -
ve hâlâ onun izinde, olanların istediği hürriyet nasıl bir hürriyettir? Bu adamdan -
şah - önce kadınların - toplumdaki - rolü neydi, onun zamanında nasıldı, ondan
sonra nasıl oldu? Bu yüzyılın tarihini inceleyenler, İran'daki hareketlerde, - yani -
şu Pehlevi rejiminden önce İran'da baş gösteren asil hareketlerde - ve bu cümleden
olmak üzere - Tütün Hareketi ve Meşrutiyet Hareketi'nde kadınların erkeklerle
omuz omuza faaliyet gösterdiklerini bilirler. O zamanlar kadınlar toplum
içindeydiler; sosyal meselelerde, siyasi meselelerde, memleketlerinin sorunlarıyla
ilgili konularda bilfiil faaliyet göstermekteydiler. O dönemlerde erkekler nasıl
kıyam ederek ayaklandılarsa ve her şeyimizi kaybetmemize yol açan Tütün
Anlaşmasını engelleyebilmek için kıyamda bulundularsa kadınlar da aynı şekilde
katıldılar bu harekete, keza Meşrutiyet hareketinde de erkekler gibi kadınlar da
faaliyet gösterdiler. Bunlar, şah rejiminden önceki faaliyetlerdi, bu rejimin
devrilmesi sırasında ve devrilmesinden sonra Müslüman milletimizin
gerçekleştirdiği kıyamda kadınların önayak olduğunu hepiniz gördünüz, hatta bu
hususta kadınların gösterdiği faaliyetin değer açısından erkeklerinkinden daha
üstün olduğu söylenebilir, çünkü sokaklara dökülüp topun tankın karşısında gösteri
yapan o kadınlar, bu girişimleriyle erkeklerin gücünü de kat kat artırmış oldular.
Kadınların topun - tankın karşısına dikildiğini gören erkekler daha bir güç bulurlar;
nitekim o bacılarımızın harekette çok büyük paylan olduğunu gördük, bu hareket
boyunca geçirdiğimiz süreçten, şah rejiminin yıkılmış olduğu şu ana kadar
hanımların bütün sahalarda; temizleme operasyonlarında, Ülkeyi Yeniden Yapım
Ve Onarım Cihadı'nda... vb. bütün mevzularda faal ve hür bir katılım
gösterdiklerini hepimiz gördük. Bu, - meselenin - o zamanlara ait olan kesimi.
Şimdiki durumu zaten görmektesiniz, teferruatla açıklamaya gerek yok.
Evet, şah rejimi döneminde "hür erkekler! Hür kadınlar!" diye bağırıp
duruyorlardı. Kadınların ne tür faaliyetleri vardı yani? O dönemde kadınlarda
gördüğümüz faaliyet, birkaçının bir araya gelip toplanarak o malum çirkin
vaziyetleriyle Rıza Han'ın mezarı başına gidip "bize özgürlük verdiniz" diye ona
teşekkürlerini sunmalarıydı. Ne hürriyeti?! Nasıl bir hürriyet? Ne yaptı yani - Rıza
Han - ?! Onların kendilerine ne tür bir hürriyet ve serbesti vermiş olduğunu,
kadınların veya erkeklerin nereye kadar hür olmasını istediklerini düşünmüyorlar
tabi. Evet, onların istediği bir hürriyet ve serbesti vardı; şimdi de ellerine kalem alıp
İslam ve ulema aleyhine yazan bazıları da aynı hürriyet ve serbestiyi istemekte; o
da, gençlerimizi fesat ve ahlaksızlığa sürüklemek için Batı tarafından dikte
ettirilmiş olan bir hürriyet ve serbesti!.. Kadınlarının da erkeklerinin de öyle serbest
olmasını istiyor bunlar. Kadınlar, o malum toplantılara gitsinler ve o malum
vaziyetleriyle erkeklerin hiç de iyi niyetli olmayan bakışları altında o malum halleri
sergilesinler diye... Onların istediği böyle bir serbesti ve hürriyet işte; böylece hem
bacılarımızı ahlâksızlık ve fesada sürükleyecekler, hem gençlerimizi, hem
erkeklerimizi!.. Her nevi kötülük ve çirkinliğin - fahşâ - serbest olmasını istiyor
bunlar; - yoksa meselâ şahın - onun zamanında kadının hürriyeti vardı da hangi
kadın ağzını açıp güncel bir konuda tek kelime konuşabiliyordu?! Veya hangi erkek
kalkıp da ecnebiler ve içerdeki -uşakları - nın elinden milletimizin çektiklerine dair
tek telime yazabiliyordu?! Hangi yayınımız serbestti o zaman?! Radyo ve
televizyon serbest ve hür müydü?! Halk, gençler, üniversiteliler ve din bilimleri
öğrencileri - ulema - serbest miydi o zaman?! Benim olaylara şahid olduğum şu elli
yıl sürecinde toplumun hayrına olabilecek gerçek hürriyet çarmıha gerilmiş
durumdaydı, hürriyet diye bir şey kesinlikle yoktu. Yani kadınlar toplumun
meseleleriyle ilgili faaliyetlerde bulunmak veya konuşmakta serbest değillerdi.
Milletin Doğu ve Batı'nın elinden çektiklerini söylemekte kimse hür değildi, kukla
hükümetlerin elinden milletin neler çektiğini dile getirmek - hususunda tek kelime
söyleme serbestîsi yoktu.
Binaenaleyh bunları üç zaman diliminde mütalaa edebiliriz; bir kısmını
hepiniz gördünüz, bir kısmı da tarihle sabit ve kayıtlıdır. Bu son yüzyılı üç - şu
şekilde - kesitte inceleyebiliriz:
Yüzyılın ilk başından meşrutiyet dönemine ve meşrutiyetten Rıza Han
zamanına kadarki dönemi bir kesit sayalım ve o dönemin özelliğini, kadınların o
dönemdeki haklarını, halkın hürriyeti durumunu - ki o zaman da bozuk ve ahlaksız
bir hükümet vardı - inceleyelim. Diğer bir kesitte bu rejimden sonra veya onun
yenilgi halinde olduğu o zamanlardan - ki artık hiçbir şey yapamaz bir hale gelmişti
- günümüze kadarki dönem olsun. Bir de, Rıza Han'ın ihtilalla iktidarı ele
geçirişinden, rejimin tamamen ortadan kalktığı ve gücünün bitip tükendiği zaman
kesitini değerlendirelim. Bu üç kesitin değerlendirmesini yaparak şu - şah - rejim
için veya benzeri bir rejim -gelsin - diye gözyaşı döküp hürriyet ve demokrasi adına
İslam’la ve Müslümanlarla cedelleşmeye tutuşanlara takdim edelim şimdi: Burada,
söz konusu üç kesiti arz ediyorum, tabi bu arada daha önceki kesitte, yani
Kaçarlar([192]) döneminde de İslam’ın pek rahat bırakılmadığını ve huzur yüzü
görmediğini de hemen hatırlatalım, Ama o zaman hiç olmazsa Müslümanlar daha
güçlüydüler ve hükümet, bugünkü gibi İslam’a ve ulemaya bunca musallat
olamıyordu, ulema ve millete karşı fazla bir gücü yoktu, zayıftı. Ama Rıza Han
iktidara getirilince ona güç ve destek verdiler, güçlendi, hem ulemayı hem halkın
diğer kesimlerini alabildiğine sindirdi. Derken onun da iktidarı zayıflamaya yüz
tuttu ve bu - oğlu -geldi; sonra bunun da gücü tükendi ve yenilgiye doğru
yaklaşmaya başladı; bu da zamanın bir başka dilimiydi işte. Üçüncü bir kesitte
bunun yenilgisinden ve yenilgiye yüz tutmasından şimdiye kadarki zamandır.
Şimdi şöyle bir inceleyelim bakalım o önceki dönemde mi kadınlarla erkekler
hürdü, yoksa Rıza Han'ın ihtilalından, oğlunun yenilgiye yüz tutmasına kadarki
dönemde mi? Önceki dönemde olan ve şimdi de hâlihazırda bulunan hürriyet ve
serbesti, İslam ve Müslümanlar için, kendi milletimiz için hayırlı ve faydalı bir
hürriyettir. Yani bunlar -kadınlar - toplum içine girme hususunda hürdürler, şimdi
toplum içindeler zaten, görüyorsunuz da; memlekete hizmet etmekte hürdürler,
nitekim hizmette bulundular ve bulunuyorlar da, görüyorsunuz işte. Keza,
memleketin maslahatları hususunda konuşup fikir yürütmekte, hükümetin
yanlışlarını eleştirmekte, resmi ve gayri resmi makamları eleştirmekte serbesttirler
şimdi. Nitekim şimdi eleştirdiler işte gördüğünüz gibi. Kendi memleketiniz ve
kendi milletinizin maslahatını ilgilendiren bu tür konularda, bu siyasi ve sosyal
meselelerde serbesttirler tabi, hiçbir engelleme, hiçbir kayıt ve şart yoktur,
görüyorsunuz işte. Memleketin maslahatı doğrultusunda olacak -bazılarının yaptığı
gibi komplo olmayacak - bir konuşma yapmak veya kendinizin ya da ülkenizin
hayrına olacak bir girişimde bulunmak isteyip de engellendiğiniz ve karşınızda
süngünün gelip hüküm sürdüğü bir tek durum gösterebilir misiniz şimdi? Hayır,
böyle bir durum bulamazsınız artık. -Rıza Han'dan - önceki dönemde de kadınlar
faaldi; memleketin uğradığı hadiselere fiilen müdahale edebiliyorlardı, ben örnek
olması açısından ikisine değindim, tütün ve meşrutiyet hadisesinden bahsettim daha
önce; bu ikisinde katılım daha fazlaydı, ama kadınlar ne zaman bir hadise vuku
bulacak olsa müdahale edebiliyor ve öne düşüp erkeklerle birlikte memleketin
maslahatına uygun buldukları tepkiyi göstererek söylenmesi gereken şeyleri
söyleyip haykırabiliyorlardı, halledebiliyorlardı meseleyi. Bizzat etken olarak
katıldığınız, faal bir şekilde etkili olduğunuz şu üçüncü kesitte -inkılâbın vukuu ve
sonrası- toplu gösterilere katılmayın, dışarı çıkmayın, kalabalıkların içine girmeyin,
haykırmayın, yapılan zulümleri söylemeyin diye size - ulema tarafından - hiçbir
engelleme getirilmediğini gördünüz, hatta sizlerin bu -konulardaki - faaliyet ve
hürriyetiniz sayesinde bu zafer milletimize nasip oldu.
Ama onların istediği o serbesti ve hürriyete bakalım bir de: Rıza Han'la oğlu,
bilhassa da oğlu döneminde istenen hürriyet hürriyet değildi aslında, milletin
mahvıydı. O hürriyeti de ikiye ayırabilirsiniz onların döneminde: Biri basın - yayın,
radyo, televizyon, kalem, konuşma, kitaplarda memleket ve milletin hayrı ve
maslahatı doğrultusunda hiçbir şeyin söylenememesiydi, her şey sansür ediliyordu,
hiçbir serbesti söz konusu değildi, çünkü başımıza ne geliyorsa hep devletten ve
onun patronlarından gelmekteydi zaten. Bir söylemek isteseniz, tabi ki önce Rıza
Han'dan başlamanız gerekiyordu, onun yaptığı ihanetler ve cinayetleri - ve sonra da
- oğlunun işlediği cinayetleri anlatmanız gerekirdi; hâlbuki bu konularda tek kelime
edemezdiniz, böyle bir hürriyet söz konusu dahi değildi. Polisi de eleştiremezdiniz,
tek laf edemezdiniz; devlete tek kelime eleştiri yöneltemezdiniz; basın -yayınımız,
mesela, orduya bir kelimelik bir eleştiride bulunamazdı asla. Böyle bir şey
kesinlikle mümkün değildi; memleketimizin lehine olacak bir hürriyet ve serbesti
tam anlamıyla çarmıha gerilmiş durumdaydı, kalemleri hep kırmışlardı, dilleri
kesmişlerdi, kimsenin bir tek laf etmeye hakkı yoktu. Bir şey söylemek isteyen
varsa, basın yayın veya radyo televizyon ya da herhangi bir kalem bir şeyler
söyleyecekse ancak ve ancak her şeyimizi yele veren bir adama - şah - övgüler
düzmekten ibaret olabilirdi bu! Onun - şahın - zamanında hiçbir hürriyet yoktu,
sağlıklı hiçbir hürriyet ve serbesti yoktu; ama bazı hususlarda pekâlâ hürriyet ve
serbesti vardı tabi: Sinemaların kapıları ardına kadar açıktı o malum vaziyetlerde...
Gençlerimiz birkaç gün oralara uğrayacak olsa mahvolup gidiyordu; memleketleri
için bir şeyler yapabilme kaygısını tamamen yitiriyorlardı. O kapılar açıktı işte,
kumarhanelerin de kapısı açıktı, fuhuş yuvalarının da kapısı açıktı bütün gençlere,
Tahran'dan ta Şimran'a([193])kadarki bölgede hadde hesaba gelmeyen fesat
yuvalarının bulunduğunu söylüyorlar. Bunlar serbestti işte, hatta körüklenmedeydi,
kalemler ve beyanlar destek vermede, memlekete ve millete zararlı olan bu tür
serbestilerin daha da yaygınlaştırılmasına çalışmadalardı. Onun zamanından
sonrasından günümüze kadarki dönemde yine o daha önceki döneme dönülmüş
oldu, hatta daha iyi bir durum var şimdi, Çünkü o önceki dönemde de Kaçar -
Geçer - hanedanı vardı, onlar da fasit ve kötüydüler, ama bunlar kadar ahlaksız
değildi onlar; bu baba -oğul (şah ve babası) fesat ve ahlaksızlıkta rekor kırdılar!
Bugün milletimizin sahip olduğu hürriyet, yani erkek, kadın, yazar... vb. herkes için
mevcut bulunan hürriyet, bizzat kendi lehinize olan bütün konularda geçerli bir
hürriyettir. Dışarı çıkıp lafınızı söylemekte serbestsiniz şimdi; hükümeti
eleştirebilir, ters bir adım atan herkesi eleştirebilirsiniz, kimse çıkıp da "neden
eleştiriyorsun?!" diyemez bugün. Gidin "Ülkeyi Yapım Ve Onarım Cihadı" na
katılın, milletinizle birlikte olun, yardımlasın, hürsünüz bunda, gidersiniz, yardım
edersiniz. İnsanın olgunlaşıp gelişmesinde, bacılar ve kardeşlerin, şu aziz
çocukların gelişmesinde etkili olan her şey İslam’da serbesttir; İslam’ın izin
vermediği ve engellediği şey - mesela - milleti mahva götüren kumardır, milleti
mahveden içki içme olayıdır, o cani herif - şah - zamanında serbest bırakılan ve her
türlü kolaylığı da sağlanılan çeşitli fahşâ - kötü işler - gibi şeyleri yasaklamıştır
İslam. Demek ki iki tür hürriyet vardı bizde; faydalı olan hürriyet o iki cani - şahla
babası - nın dönemleri dışında vardı, onların zamanında hürriyetin bu - faydalı -
çeşidi tamamen yasaktı. Onların istediği hürriyet türü, kadınların istedikleri gibi
süslenip - püslenip sokaklara dökülmesi ve gençlerle, maazallah, bilmem ne
yapmasıydı. Onlar buna hürriyet diyordu işte; şimdi de İslam’ın olmasını
istemeyenler o hürriyet için üzülmekteler, bu hürriyet onlar için söz konusu bile
değildir zaten! Onca laf ebeliği yapan, memleketimiz şöyle oldu, böyle oldu
diyenler yok mu; Yapım Onarım Cihadı'na katılanlar bilir, bacılarınıza,
kardeşlerinize yardım için gittiğiniz o yerlerde onlardan bir tekine
rastlayamazsınız! "Halk", halk "diye bağırıp çağıran o tipler halkın çiftini çubuğunu
gidip ateşe verenlerdir, köylünün çiftine çubuğuna yardıma giden - Müslüman
gönüllü - ler değil! Siz gidip zahmet çekiyor ve bacılarınıza, kardeşlerinize
yardımcı oluyorsunuz, harman dövüyorsunuz, çapa yapıyor, orak sallıyorsunuz; öte
yandan "halk" diye bağırıp duranlar ve "halk kitleleri" diye bağırıp çağıran - lâik
solcu - 1ar ise gidip o halkın harmanını ateşe veriyor! Sizin onca zahmetle
topladığınız o harmana elleri yetişecek olsa yakarlar! Petrol borularını
kurşunlayanlar da yine onlardır, halk için şöyle yaparız böyle yaparız diyenlerdir!...
İşte o malum "Demokrat' 1ar yani! Kürdistan'daki o Demokrat'lar - ki şimdi de var
bunlar - petrolü mahvetmek istiyordu işte; köylüleri mahvetmek isteyenler,
teknolojimizi, tarımımızı, her şeyimizi mahvetmek isteyenler de aynı adamlardı
işte! Bir İslam Cumhuriyeti kurulacak olursa onların kuyruğundan tutup dışarıya
fırlatır diye korkuyorlardı. Milletin tersi cihette hareket edenlerin korkusuydu bu.
Demek ki onların o "özgürlük" diye bağırıp çağırdığı şey özgürlük değil, milletin
mahvıydı, hürriyet dediğin şimdi var asıl, görüyorsunuz işte, ama onlar bırakırsa
tabi!... Şu eski rejimin artıkları, onların ve ecnebilerin yardakçı uşakları bırakırsa...
Allah Teâlâ siz bacıları, kardeşleri, şu çocukları, yeni yetişen yavrucakları,
cümlenizi korusun inşaallah, hepinize başarılar dilerim, inşaallah bu memlekete
hizmet verir ve şu çocukları - gereğince - eğitip yetiştirirsiniz. Sizler, öğretmenler
bunları - çocukları - İslâmî - insanî bir eğitimle eğitip yetiştirin ki bu hem
memleket ve ülkeniz için faydalıdır, hem onların kendi psikoloji ve moralleri için
faydalıdır, hem de dünya ve ahiretin faydası bu işte - çocukların İslâmî bir
eğitimden geçmesinde -dir. Sizlere, tüm bacı ve kardeşlere selam!... (491)8. 7. 1358
Kopenhag'da Düzenlenen Kadın Yarı 10. Yıl Konferansı’na Katılan İranlılara
Yapılan Konuşma
Bismillahirrahmanirrahim
Aslında şu büyük süper güçlerin elinin karıştığı her kuruluş ve teşkilat
neticede onların lehine iş bitirecektir... İşte şu bildiğimiz Birleşmiş Milletler...
Yurtdışındaki o toplantılar, Güvenlik Konseyi vb. bütün bunlar hep süper güçlerin
hizmetindedirler ve hepsi de diğer ülkeleri kandırmak içindir!... Bu yüzdendir ki
kendilerine "veto hakkı"([194]) tanımışlardır, isteklerine aykırı bir şey olunca veto
ediveriyorlar hemen, esasen bizzat onlar da yine süper güçlerin hizmetindedirler.
Onların şu veya bu isim altında kurdukları bütün kuruluş ve teşkilatlar, hep
başkalarını kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettirmek içindir. Süper güçlere hiç
güvenimiz yoktur bizim; hatta doğru bir şey bile söyleyecek olsalar "kamuoyunu
oyuna getirmek içindir" diye düşünürüz elbet.
Sizin bu girişiminiz çok değerlidir, inşaallah tam anlamıyla başarılı olursunuz.
Bildiğiniz gibi inkılâbımızı yurtdışında herkes, gerçekte olduğunun tam tersine
göstermiş durumda. Biz inkılâbımızı gerçek haliyle ve tedricen yurtdışına tanıtmalı
ve olduğu gibi aktarabilmeliyiz. Mesele sadece kadınlar değil ki şimdi onların
İran'da zaten tam hürriyeti var diyelim; evet kadın bugün hür ve ahdine sadıktır,
hatta onların erkeklerden daha inançlı oldukları da söylenebilir. Ama yurtdışında
"halkın bir kesimi" diye aktarılmış, niçin böyle denildiği de ortada, Rıza Han
zamanında bunlar gündeme gelmişti. O zamanki örtünme yasağı hadisesi, onların
gerçekten, mesela, 10 milyon kadını topluma kazandırmak istemesi falan değildi,
bütün bunlar, bizi köleleştirmek için yurtdışından aldıkları direktiflerin bir
parçasıydı.
Siz, hiçbiriniz hatırlamazsınız o olayları belki, o zaman yaşı küçük olanlar
hatırlamaz ama ben bunların getirdiği ve daha sonra Rıza Han'ın oğlunun "hür
erkekler ve hür kadınlar' diye adlandırdığı "örtünme yasağı" hadisesini olanca
acılığıyla dimağımda hissediyorum halâ. O muhterem kadınlara, esasen toplumun
bütün kesimlerine neler ettiklerini bilemezsiniz. Hem tüccarları, hem küçük esnafı,
hem ulemayı "toplantı ve partiler düzenleyip hanımlarınızı da getireceksiniz, onlar
da katılacak kadınlı - erkekli partilere" diye zorluyorlardı. İsteklerine uymayanlara
dayak vardı, ardından laflar ediliverirdi, her şey, her nevi laf söylenilirdi ....
Gençler için oyalayıcı bir meşgale olması, gençlerin önemli işlere hiç girmemesi
için kadınları bir araç şeklinde kullanmak istiyorlardı. Şu gençlerimizin,
üniversitelilerimiz ve diğer bütün kesimlerin kendi durumları ve memleketlerinin
hallerini düşünmemesi için - uyguladıkları - çeşitli yöntemleri vardı onların. Diğer
taraftan şu örtünme yasağı skandalında öyle rezaletler çıkardılar, o muhterem
kadınlara neler etmediler, bu konularda âlimlere de çok çirkin davrandılar. Hatta
merhum Kâşâni([195]) Bey'e de gelip "sizin de bu tür toplantılara katılmanız
gerekiyor, bizzat toplantı tertiplemeniz gerekiyor" demişlerdi, o da... demiş; bunun
üzerine görevliler "efendim emir yukarıdan" deyince "ben de onu kastettim zaten!"
diye cevabı yapıştırmış. Yani onlara - büyük ulemaya - bile götürmüşler bu tür -
çirkin -direktifleri. Küçük şehirlerde, köylerde, her yerde, hatta Kum'da bile ...
Kum'da öyle bir kepazelik yaptılar ki söylenecek gibi değil! Bütün bunlar şu
gençleri, gafil gençleri oyalamak ve kadınla erkeği sahneye sürüp birbiriyle
oyalayarak asıl meselelerle ilgilenmesini engellemek içindi. Bunlar o kadar fuhuş
yuvaları yaptılar ki Tahran'dan ta -Tahran'ın kuzeyindeki sosyete mahallesi -
Tecriş'in sonuna kadar yüzlerce meyhane, bar... vb. vardı, hepsinin de "kadınlı"
olduğunu gördünüz, bu yüzdendir ki gençlerimiz, milletimiz, ilgilenmeleri gereken
önemli meselelerle ilgilenmiyorlardı bile! Ne erkekler, ne de kadınlar... Ne erkekler
serbestti çünkü ne de kadınlar... Adına da "hür erkekler, hür kadınlar" diyorlardı
bunun! Rıza Han'la birlikte getirilen temel yapı buydu işte! Allah İngilizlere lanet
etsin, önce onlar getirdiler onu([196]) İran'ın başına ve böyle şeyler yaptırdılar ona;
sonra da şairleri, yazarları, basın yayınları, vb. geldi ardından! Bütün bunlar şu
milleti kendi sahip olduğu şeyden - İslâmî kimliğinden - alıkoymak, soyutlamak
içindi; dikkatleri şu barlara, gazinolara ve çirkin yerlere çekip onlarla oyalamak
içindi. Böyle şeyleri serbest bıraktılar, o lehvü-leib([197])yuvaları serbestti ama bütün
bir Tahran'da dini eğitim verebilecek bir tek yer yoktu... Ne erkekler, ne kadınlar
için - dini - serbestçe öğrenebilecekleri bir yer yoktu, olacağı da belli değildi ya.
Velhasıl bütün bunlar süper güçlerin uzman ve danışmanlarının çok ince
hesaplarının neticesiydi, bu şeylerle toplantılar falan düzenliyorlar, hepimizin
uyanık olması gerekiyor, bütün Iran milleti uyanık olmalıdır, bunların tuzağına
düşmemelidir. Eğer bu tür - kadınlı erkekli veya sazlı sözlü - toplantılara gidenler
olursa haysiyet ve onurlarını korusunlar, kendilerini kaybederek oradakilerden,
oralardaki kadınlardan etkilenmesinler. Sizin de söylediğiniz gibi, gereğince
davranmışsınız işte, öyle olması gerekir. Gidip –yabancı ülkelerdeki toplantı ve
konferanslara- katılma durumu olursa, bu, onların lehine sonuçlanacak şekilde
olmasın. Genellikle gafiller var, böyle oluyor; sizin yaptığınızı söylediğiniz o işler
değerli işlerdir. Yine -yurtdışında - toplantı olursa erkekler de gitsinler, ama
inançlarını koruyarak tabi, gidip de memleketimizin maslahatlarına aykırı
davrananlar değil! İnşaallah hepiniz muvaffak ve Allah Teâlâ’nın teyidine mazhar
olursunuz. Bugün o geçmiş devirlerden çok farklıdır artık. Bugün artık kadınlar
sosyal ve dini vazifelerine göre davranmalı, sosyal iffeti korumalı bu sosyal iffet
çerçevesinde sosyal ve siyasi faaliyetlerinde bulunmalıdırlar; geçmişte olduğu gibi
değil; onlar - şah rejimi bir kadını meclise sokuyorduysa da onun nasıl bir kadın
olduğu ve oraya ne amaçla gönderildiği belliydi. Şimdi de bazı hanımlar girdi
meclise, ama bununla o - şah dönemindeki - çok farklı birbirinden; aralarında çok
fark var bu ikisinin. Onların - karma - toplantı ve parti vs'leri vardı, kadın günleri
vardı, örtünme yasağı yıldönümü, vs .... O örtünme yasağıyla ilgili gündü, Kum'da
olduğum o son yıllarda, belki de ardından 15 Hordad hadisesinin vuku bulduğu o
son yıldı; bazı kadınların Rıza Han'ın mezarı başına giderek örtünme yasağıyla
ilgili - teşekkür amaçlı - gösteri tertiplemek istediğini duydum. Kum'daki devlet
dairelerinin reislerini - çağırttım - yanıma geldiler "Gidin her biriniz kendi
bakanlığınıza bildirin, eğer o gösteri yapılacak olursa, Goherşad Camii'nde
yaptığınız o katliam için halkı - genel yas tutmaya çağırırım" dedim, onlar
bildirdiler ve - sonra da - o gösteriden vazgeçtiler. Velhasıl öyle bir ortam
yaratmışlardı ki milletimizin, kadınlarımızın inançlarına ve takınmaları gereken
tavra tamamen aykırıydı. Bugün Allah'a hamdolsun o meseleler geçip gitti artık,
bütün erkekler, bütün kadınlar sosyal ve siyasi meselelere girmeli, nezarette
bulunmalıdırlar; hem meclisin, hem hükümetin işlerine nezaret etmeli ve
görüşlerini bildirmelidirler.
Milletin tamamı olaylara ve işlere nezaret etmelidir şimdi, siyasi ve sosyal
meselelerde fikir yürütmelidirler, hükümetin icraatına bakmalı, kanuna aykırı veya
uygunsuz bir iş gördüklerinde müdahale etmelidirler. Umarım bu - İslamî - hareket
zaferle sonuçlanır inşaallah, hepiniz inşaallah başarılı ve Allah'ın teyidine mazhar
olursunuz; her yerde toplantılarınızı en mükemmel haliyle yapın ki kadınlar
uyansınlar, geçmişteki o meseleler, o süslenmeler, o oyuncak bebeklere
benzemeler... vs. olmasın artık inşaallah. O malum meselelerin ekonomimize ne
zararlar verdiğini, kamu ahlakına, halkın iffetine ne zararlar getirdiğini hepiniz
biliyorsunuz. Bugün kadınlar da tıpkı becerikli erkekler gibi - dürüst ve yetenekli
erkekleri kastediyorum, ötekileri değil - meselelerle ilgilensinler, işin içine
girsinler, öğrensinler, sahih ve doğru bir eğitim ve öğretimleri olsun onların da,
meselelere sağlıklı müdahalelerde bulunsunlar; muvaffak ve Allah Teâlâ’nın
teyidine mazhar olursunuz inşaallah(492). 19. 6. 1359
Kaynakça
(343) Beytullah'il Haram ziy. hit. 9 / 224
(344) Uyuşturucuyla Mücadele İslâmî Kurumu'na hit. 11/117
(345) 12 Ferverdin mün. 12/31
(346) Kasabalardaki gönüllü savaşçılarla 12 / 44
(347) Cemaran sakinlerine hit. 12 / 92
(348) Kadınlar Camiası Şimran Bölg. üyeleriyle 12 / 236
(349) Irak milleti ve ordusuna hit. mesaj: 13/111
(350) Öğretmenler ve İnk. Muhafızlarıyla. 15 / 95
(351) Ae 15 / 101
(352) Kadın Gün. mün. gelen ziy. hit. 19 / 280
(353) Ae 19 / 281
(354) İnkılâp Muh. Komutanlarıyla 20 / 13
(355) Dr. Jim Kuklerefr 4 / 103
(356) Mustaz'af - 1ar için - Gönüllüler haftası mün. 11 / 275
(357) Onyedi Şehriver'in 2. yıldön. mün. 13/65
(358) Kadın Gün. mün. ziy. kad. hit. 19 / 280
(359) Vasiyetname'den 21/172
(360) Şahın yalan yere tevbe ve ahitlerde bulunması üzerine 3/69
(361) Şahın yeni hilesi üzerine 3 / 81
(362) Şahı destekleyen devletlerle ilişkilerin kesilmesine dair 4/59
(363) Kumlu kadın ziy. hit. 5 / 153
(364) A.e 6 / 137
(365) A.e 11/253
(366) Erdebilli kadın ziy. hit. 13/31
(367) Savaş yaralıları ve maluller haft. mün. II / 144
(368) İran İsl. Cum. Silah. Kuv.'e ve halka hit. 14 / 10
(369) Kadın Gün. mün. 14 / 210
(370) Cuma İmamlarıyla görüşme 16 / 122
(371) Kadın Gün. mün. 16 / 126
(372) Güney Tahran - fakir - kesimindeki kadın ziy. hit. 6 / 120
(373) Üniversitelilerle 6 / 136
(374) Yapım ve Onarım Cihadı üyeleriyle 9/20
(375) Bakanlar Kurulu'na hit. 9 / 242
(376) PTT çalışanları İslam Encümeni üyeleriyle 9 / 246
(377) Tahranlı Hanım ziyaretçilere 11 / 160
(378) Yapım ve Onarım Cihadı üyelerine 116177
(379) Kasabalar Gönüllü Savaşçıları'na 12 / 46
(380) Kürdistan Bölg. 28. Kolordu komutanı Albay Sedrî'yle 12 / 88
(381) Yabancı ülkelerden gelen misafirlere 12 / 138
(382) Erdebilli bayan ziyaretçilere 13 / 65
(383) Onyedi Şehriver'in 2. yıldönümü mün. 13 / 65
(384) Dış ülkeler büyükelçileriyle 14 / 67
(385) Kadın Gün. Mün. 14 / 202
(386) İran İslam İnkılâbı’nın 3. zafer yıldönümü mün. 16 / 48
(387) Şehid, esir ve malul ailelerine 22 / 329
(388) Yeni yıl - nevruz - mün. 19 / 126
(389) A.e 19 / 127
(390) Yetkililere hit. 13 / 135
(391) İmam'ın Hattındaki Müslüman Umiversitelilere hit. 13 / 145
(392) Ae 13 / 149
(393) İslam Cum. Askeri Akdm. mezunlarına hit. 13 / 171
(394) Valilerle 13 / 192
(395) İslami Şûra Meclisi başkan ve milletvekillerine 14 / 133
(396) A.e
(397) Güney Tahran - fakir - kesiminden ziyaretç. hit. 14 / 165
(398) Ün. Cihadı bn. üyelerine hit. 14 / 230
(399) A.e
(400) Ordu komutanlarıyla 15 / 7
(401) Gilan Eyaleti Cuma imamlarıyla 16 / 156
(402) Gönüllü savaşçılara hit. 16 / 176
(403) Ulemayla 17 / 64
(404) Kumlu kadın ziy. hit. 17/211
(405) Hacc kervanları din adamlarıyla 18 / 69
(406) İslam İnk. şehidleri anısına 19 / 97
(407) Nur cepheleri savaşçılarına 19 / 214
(408) Kadın Gün. mün. kadın ziy. hit. 19 / 281
(409) Iraklı Müslüman hanımların cepheye mali yardımlarını takdir münasebetiyle
20/166
(410) Veliyy-i Asr Mektebi bn. üyelerine 9/31
(411) Ahvazlı bin. ziyaretçilere hit. 7 / 248
(412) A.e
(413) Onyedi Şehriver mün. 9 /61
(414) Öğretmen bayanlara hit. 9/110
(415) Kumlu bayan ziyaretçilere hitaben 11 / 254
(416) Kadın Günü münasebetile 12 / 72
(417) TV - radyo çalışanlarına 16 / 64
(418) Kadın Gün. mün. 16 / 126
(419) Okuma Yaz. Seferberliği Hareketi öğretmenleriyle 17 / 127
(420) Siyasi - ilahi vasiyetnameden 21 / 184
(421) Müslümanların mücadele yöntemleri çevresinde 1 / 20
(422) A.e
(423) Ae 1 /18
(424) Ondokuz Dey hş. katliamında dair 2/3
(425) Kum şehitlerinin 40'ıyla ilgili 2 /3 0
(426) Şahın şeytanî propagandası 4 /153
(427) Kumlu kadın ziy. hit. 5 / 176
(428) Doktorlarla 5/215
(429) Kürt din adamları temsilcileriyle 6 /68
(430) Meşhedli hanım ziyar. hit. 6/183
(431) Huzistan Aşiretleriyle 7 /98
(432) Kâşân Polis Teşkilatıyla 7 / 4
(433) İran Merkez Sigorta çalışanlarıyla 10 / 139
(434) Kadın kongresi'ne katılan İranlılarla 13/69
(435) A.e
(436) Kumlu kadınlara hit. 14 / 130
(437) Üst düzey yetkililerle 16/92
(438) Bir grup kadın ziy. hit. 17 / 210
(439) Kumlu kad. ziy. hit. 18 / 262
(440) İmam'ın - sa - belgesel mücadele tarihinden ¼
(441) Ülke yetkilileriyle 19/29
(442) İslam’ın ihyasında ulemanın rolü üzerine 1/10
(443) Şaha telgraf 22/30
(444) Esedullah Âlem 22/30
(445) Eyalet ve vilayet encümenleri seçimleri konusunda taklid mercii
müçtehidlerin görüşleri 1/29
(446) Hapisten çıktıktan sonra 1/80
(447) Tebligat ve vahdeti korumaya özen gösterilmesi yolunda 1/66
(448) Şah rejiminin İslam hükümetine tecavüzleri hususunda Iran milletine mesaj
16/27
(449) İslam’ın ihyasında ulemanın rolü üzerine 1/10
(450) A.e 1 / 13
(451) Eyalet ve Vilayet Encümenleri konusunda taklit mercilerinin görüşleri 1/29
(452) Yezd ulemasına İmam’ın - ra - cevabı 1/44
(453) Hemedan esnafının telgrafına cevaben 1/49
(454) Ae
(455) İsrail'in plânlarına dair İmam'ın - ra - Feyziye Medresesi'ndeki bir
beyanından 1/56
(456) Hemedan ulemasının telgrafına cevap 1/50
(457) Vaizler ve vazifeleri 1/53
(458) İmam'ın - ra - Hüveydâ'ya açık mektubundan 1 / 134
(459) Hemedan esnafının telgrafına cevap 1/49
(460) Eyal. ve Vil. Ene' ine dair yüksek ulemanın görüşü 1 / 32
(461) Esaret getirici kapitülasyon plânı çevresinde 1 / 103
(462) Aynı kapitülasyonun zilletle tasvibine dair İran milletine mesaj 1/112
(463) Kum dini ilmiye medr. ulema ve öğrencileriyle 7 / 232
(464) Bâbil Fak. öğr.'e hit. 8 / 181
(465) A.e
(466) Deniz Radyosu personeline 8/197
(467) A.e 8 / 201
(468) İran Radikal Hareketi üyeleriyle 8 / 202
(469) Onyedi Şehriver mün. 9 /61
(470) Hemedan esnafının telgrafına cevap 1/49
(471) İmam'ın -ra- hapisten çıktıktan sonraki beyanatı 1/80
(472) İran milletine mesaj 2 /13
(473) Fransız Le - Monde 'yle röpr. 2 / 4 4
(474) Kadın Gün. mün. 6 / 185
(475) Filistin Vefa haber Ajansı'yla röpr. 22 / 153
(476) Kadın Gün. mün. 6 / 186
(477) Ahvazlı kadınlarla 7 / 248
(478) Güney sahillerinden gelen kadın ziyaetçilere 7 / 262
(479) "Handeniyhâ Dergisi" çalışanlarıyla 8/24
(480) Müslüman İran Ümmetine hitaben 8 / 282
(481) Lengerud Eğ. merkez, personeliyle 9/ 138
(482) İnkılap şehidlerinin ailelerine hit. 9/145
(483) Ae 9 / 147
(484) Eğitim ve Öğr. Bak. personeliyle 9/231
(485) Bayan öğretmenlere hit. 9/231
(486) A.e 9 / 233
(487) Lise ve ortaokul öğretmenleriyle 10 / 56
(488) Onbeş Hordad şehidlerinin aileleriyle 10 / 87
(489) İslam İnk. Muhafızlarıyla 11/5
(490) Meşhedli bayan ziyaretçilere 6/181
(491) Bayan öğretmenlere 9 / 230
(492) Kadın Konferansı'na katılanlarla 13 / 68
[141]- Kürdistan: İran'ın Kuzeybatısında yer alan ve kürt
vatandaşların yaşadığı 80.000 km'lik alanda yer alan bir eyalet.
[142]- Sipah-ı Pasdâran - İslam inkılabı Muhafızları Ordusu: İran İslam Cum.
Rehberinin emrinde olup İran İslam İnkılabını korumak, inkılabın getirdiği
değerlere bekçilik etmek, ilahi hedeflerin gerçekleştirilmesi için sürekli çaba
göstermek "İran İslam Cum. kanunları gereğince Allah'ın kanunlarının
egemenliğini yaymak, diğer silahlı kuvvetlerle yardımlaşarak İslam Cum.
nizaminin müdafaa gücünü artırmak ve halk güçlerini eğitip teşkilatlandırmak
göreviyle yükümlüdür.
[143]- Kürdistan'a Gitmemize İzin Verin: Kürdistan, İran'ın kuzeybatısında yer
alan bir eyaletin adıdır. İslam inkılâbının zaferinin ilk günlerinde emperyalist
istikbar odaklarına bağlı ayrılıkçı gruplar bu eyaletin Şehir ve kasabalarını işgal
edip askeri merkezlerini ele geçirmeye başladılar. Bu oyunların hedefi henüz
kurulmanın eşiğinde olan İran İslam Cumhuriyeti'ni tezyife uğratmak ve bölücülük
yaratarak bu eyaleti ülke topraklarından ayırmaktı. Müslüman kurt halkı ABD
destekli bu silahlı gruplara karşı direnişe geçti, bunun üzerine çeşitli Şehirlerden
gönüllü Müslümanlar Müslüman kürt kardeşlerinin yardımına koşmaya başladı.
Her bölgede olduğu gibi bu mıntıkada da İslam inkılâbının prensipleri ve İslâmi
İran'ın toprak bütünlüğünün korunmasında Müslüman kadınların çok büyük rolü
oldu
[144]- Ben O sırada Necef'teydim: Rahmetli İmam - ra – H.ş. 13 Mehr 1344'ten 2
Mehr 1357'ye kadar Irak'ta Necef Şehrinde sürgünde yaşadı
[145]- 24. 12. 1363 tarihinde Cuma namazına yapılan bombalı terör eylemi kastediliyor
[146]- Jandarma kuvvetleri: Kolluk kuvvetleri kurulmadan önce bu vazifenin
önemli bir kısmını jandarma kuvvetleri - bilhassa kırsal kesimlerle sınırlar ve
yollarda – yerine getirmekteydi
[147]- 25. 12. 1363 tarihinde Cuma namazına yapılan bombalı terör eylemi
kastediliyor
[148]- Irak'ın Eflakçı Baas rejimine
[149]- İran para birimi on riyal = 1 tümen
[150]- Ahvaz'da, Horasan’da: Ahvaz kenti Huzistan eyaletinin merkez Şehri olup
İran’ıngüneyinde, Karun Nehri'nin kenarında yer alır.
Horasan, İran İslam Cumhuriyeti'nin en büyük eyaletidir. Kuzeyinde
Türkmenistan, doğusunda Afganistan, güneyinde Kirmanla Sistan, batısında da Isfahan
ve Gorgan'la komşudur. Bu eyaletin merkezi, hz. İmam Rıza'nın -s- mutahhar
makberinin bulunduğu mukaddes Meşhed kentidir.
[151]- Aşiret Gönüllüleri, Göçebe Aşiretler: Göçebe aşiretler İran'ın yaylalı dağ
ve otlakları olan geniş ovalarında sade bir hayat sürdürürler. Mevsimlere göre göç eden
bu kesim, geçimini hayvancılıkla sağlar. Göçebe aşiretler öteden beri İran'ın siyasi,
sosyal ve ekonomik tarihinde önemli rol oynamıştır. Bu yiğit kesim bilhassa 1900 -
1960 ' il yıllarda İngilizlerin bölgedeki sömürü oyunlarını bozmuş, İslam İnkılabı
rehberi rahmetli İmam Humeyni'ye - ks - topyekûn biatte bulunmuş, başta tahmili
savaş gelmek üzere İslam inkılabının çeşitli dönemlerinde inkılaba büyük destek
vermiş ve İran’ın sosyal ve siyasi geleceğinde etkin ve olumlu bir rol oynamıştır
[152]- Farah için. Taç Giyme Töreninde: Pehlevi ailesinin astronomik rakamlara
değinilmek istenmektedir: Mesela töreni için, tıpkı hş. 1346'da görkemli bir merasim
ve astronomik harcamalarla taç giyen Şahta olduğu gibi dünyaca ünlü Fransız
mücevherci Piere Ariel'e altın ve beyaz altından bir taç ısmarlanmış ve paha biçilmez
mücevherlerle süslenmişti. Bütün bu harcamalar mustaz'af halkın boğazından
kesilen lokmalarla yapılmaktaydı
[153]- Rıza Han'ın oğlu, devrik İran Şahı -çev-
[154]- Yaklaşık 1935 - 1936'lı yıllarda Rıza Han tarafından uygulanan "örtünme
yasağı"yıldönümü (17 Dey 1314) kastediliyor. Aynı yıllarda Türkiye'de de kıyafet
devrimi adıyla aynı şeyin yapılmakta olması bir hayli düşündürücüdür - çev -
[155]- Rıza Han'la oğlu Muhammed Rıza Şah - çev -
[156]- Rıza Şah Pehlevi
[157]- Kılık Kıyafet Devrimi Veya "İttihad-ı Şekil: Miladi tarihle 1935'li yıllara
rastlayan hş. 1314'te Rıza Han, efendilerinin komşu ülkelerdeki piyonlarının
icraatlarını örnek alarak Müslüman halkın milli giysisine de el atmış ve geleneksel
giyimi - Ör: fes ve külah giymeyi - yasaklayarak Avrupalılar gibi giyinilmesini
emretmişti. O günlerin İran'ında İttihad-ı Şekil" (kıyafet birliği) adıyla kendisinden söz
ettiren bu emirname, din adamlarını da kapsamına alıyordu. Bundan son derece
rahatsız olan Müslüman halk ulemadan hal çaresi isteyince ulema kıyam emri verdi.
Bu kıyam sırasında 100'den fazla tanınmış âlim ve hatip tutuklanıp hapse düştü. Bu
çirkin uygulama neticesinde din adamları mecbur olmadıkça evlerinden sokağa
çıkmamış ve rejimin bu girişimini protesto etmişlerdir.
[158]- Güherşâd Cami'nde Katliam: Rıza Şah'ın Atatürk'ten esinlenerek İran’da
da uygulamaya kalkıştığı çarşaf ve örtünme yasağı üzerine Müslüman İran halkı
yoğun bir tepki göstererek olayı protesto eden din adamlarına katılmış ve İmam
Rıza'nın -s- türbesi yanındaki Güherşad Camii'nde toplanarak rejimi tel'in etmişti. Olayı
duyan Rıza Han, bu camide toplanan cemaatin acımasızca katledilmesini ve
kalabalığın üzerine makineli tüfeklerle serbest ateş edilmesini emretmiş bu vahşi ve
inanılmaz katliamdan sonra yaralılar da dâhil, olmak üzere kanlar içinde yerlere
serilen yüzlerce Müslüman’ı ölü - diri demeden askeri kamyonlara doldurup topluca
Şehir dışındaki hendeklere ve çukurlara gömmüşlerdi. Bu toplu mezarların bulunduğu
hendek "katlgâh" (katliam mekânı) adıyla meşhur oldu
[159]- Merhum Kaşâni Bey: Ayetullah Seyyid Ebul kasım Kâşani (hk. 1303 – 1380)
İngilizlere karşı verilen mücadelelerde ve İran Petrolünün millileştirilmesinde
önemli rolü olan büyük İslam âlimiydi
[160]- İslam inkılabıyla birlikte halk bu yerleri basmış, işlenen ahlâksızlıkların
boyutlarını herkes görmüştü böylece - çev -
[161]- Dikkatli okuyucular, bu acı gerçeği görerek kendilerine ne kadar yakın
durduğunu ve niçin "her yerde bir İslam inkılâbının gerçekleşemediğini" kolayca
anlayacak bu işin ancak İslâmi İran halkı gibi "canından ve zevklerinden
vazgeçmekle mümkün olabileceğini tasdik edeceklerdir - çevirenin notu -
[162]- Henüz inkılâptan birkaç yıl geçmediği halde bazı sorunları bahane ederek
İslam Cumhuriyeti nizamini temelinden reddetme gafletine kapılan bazı safdillere
hitaben
[163]- Rahmetli Âga Şeyh Abdulkerim Rızvanullah Aleyh: Ayetullah hacı Şeyh
Abdülkerim Hayrı Yezdi (hk. 1276 - 1355) h. 14. yy'ın büyük fakih ve taklid
mercilerindendir. İlköğrenimini tamamladıktan sonra Nece fve Samira'ya gidip
büyük üstadlardan ders aldı. Hk 1332 'de İran’ın Erâk Şehrine, 1340 'ta da Kum'a
gitti ve Şehir ahalisinin Israrları üzerine orada yerleşerek bugünkü Kum Dinî
ilmiye Medresesi Külliyatı'nı kurdu. Büyük âlimler yetiştiren Ayetullah Hayri'nin -
ra - en başta gelen öğrencileri arasında imam Humeyni - ra – yer alır
[164]- Miladi tarihle 1946'ya rastlayan hş. 1325
[165]- Emir Esedullah Âlem kabinesi
[166]- İmam'ın - r - bu mektubu, Şaha karşı emr-i bil maruf ve neyh-i anil
mimken başlattığı ilk merhaledir. Henüz 15 Hordad katliamı vuku bulmamış ve Şah,
İslam’a karşı henüz şiddet kullanmamıştır. Üstelik İslam’a uyma iddialarındadır.
Bu nedenle İmam -ra-ilk adımda onu iyilik ve güzellikle hayra davet etmekte,
davetin son merhalesini ilk ilk merhalede icra hatasına düşmemektedir. İran
Halkına şahın iyilikle yola gelmediğini gösterdikten sonra, gereken en sert üslubu
kullanan ilk âlim de yine İmam -ra- olacaktır çağdaşları olan ulema arasında -
çevirenin notu -
[167]- Eyalet ve Vilayet Encümenleri. Dönemin İran Yönetimi hş. 1'341'de -16
Mehr- onayladığı bir yasayla seçmen ve adaylarda Müslüman olma şartını
kaldırıyor ve yemin töreninde de Kur'an-ı Kerim yerine "Semavi Kitab"a yemin
edilmesi Şartını getiriyordu. Bu girişim halkın sert tepki ve protestolarıyla
karşılaşmış ve rejim aleyhine güçlü bir kamuoyu oluşmuştu
[168]- Kadınların Meclise Girmesi... İslâmi Hükümlere Aykırılık: Şah dönemi
İran'ının ahlâkî açıdan çok bozuk siyasi ve sosyal yapısı kadınların sosyal çalışmalara
girmesine hiç elverişli değildi. Aksi takdirde kadın bir eşya mesabesine iniyor, şehvet ve
heveslerin tatmin pazarı haline geliveriyordu. Nitekim İslami İnkılâptan sonra
toplumun yapısı değişince rahmetli imam - ks - kadınları sosyal ve siyasi çalışmalara
teşvik etmiştir ki hem onun diğer konuşmalarında, hem de bugünkü İslâmî İran'daki
uygulamalar bu gerçeği sarih bir şekilde gözler önüne sermektedir
[169]- Eyalet ve Vilayet Encümenleri Yasasının İptali: İslâmi akideye tamamen
aykırı bulunan bu yasa, önce İmam Humeyni - ks - ve ardından diğer büyük
ulemanın sert tepkisiyle karşılaştı; halkın güçlü desteği, İmam'ın - ks - sürekli
meseleyi kurcalayıp takip etmesi ve diğer ulemanın resmi bildiriler yayınlaması
gibi yoğun baskılar karşısında Şah rejimi hş 17 Azer 1341' de söz konusu yasayı
iptal etmek zorunda kaldı
[170]- Mefâtih 'te yer alan iftitah duasından aktarılmıştır. "Hepimiz Allah'tanız,
sonunda dönüş hep O'nadır "ayeti, Bakara Suresi'nin 156. ayetinden aktarılmıştır
[171]- Hayır, Boşanma Erkeğin Elindedir: Şah rejiminin "her hususta kadın erkek
eşitliği" ni ilke edinmesi, İslam hükümlerinin çiğnenerek batılı prensiplerin
yayılmasını sağlamaya elverişliydi. Kadınların boşanma hakkı önce Şah, sonra da
başbakanla diğer yetkililer tarafından resmen tekzip edilmişti. Ne var ki birkaç yıl
sonra, yani hş. 1346'da Hüveyda'nın başbakanlığıyla birlikte meclise onaylatılan
"Aileyi Koruma Kanunu" yla kadınların, mahkemenin onayı Şartıyla kocalarını
boşayabileceği ilkesi yasallaştırıldı Söz konusu mahkeme hâkimleri Şer'i kadılar
değildi, kanunlar da İslam Şeriatına göre düzenlenmemişti, İslam kanunlarına göre
erkek, fıkıh kitaplarında da sarihen belirtilmiş olan kurallar çerçevesinde, nikâh
kıyılırken boşanma hakkını kadına devretmeyi kabul edebilir, nitekim bu hüküm
bugünkü İslâmi İran 'da da geçerlidir ve uygulanmaktadır
[172]- Herif Halk Partisi'nden!: Uluslararası arenada baş gösteren gelişmeler
doğrultusunda hş 1339'a müsadif 1960'lı yıllarda Şah da, yönetimde birtakım
göstermelik derişiklikler yapmak zorunda kaldı. Güya ülkede hürriyet olduğu
görünümünü verebilmek için dönemin başbakanı Dr. ikbal'le Saray Bakanı Âlem’i,
yekdiğerine rakipmiş gibi görünen iki parti kurmakla görevlendirdi. Bu partiler
"Milliler Partisi - Hizbi Milliyun -" ve "Halk Partisi - Hizbi Merdom" du
[173]- Bahâiler... Abdulvehab: Hk 1260'da Seyyid Ali Muhammed kendisini
İmam'ın - hz. Mehdi as bâbı olarak tanıttı ve ardından Mehdilik iddiasına girişti.
Ali Muhammed Bâb, yakalanıp öldürüldü ama izleyicileri arasında "Subhi Ezel" ve
"Bahâ" adlı ifa kardeş onun vekilliği iddiasında bulundular. Subhi Ezel'in
izleyicileri "Bâbi" veya "Ezelî' adıyla, Bahaullah'ın izleyicileri de "Bahâi" adıyla
anıldılar. Osmanlı devleti Baha'yla izleyicilerini Filistin'deki Ulkâ'ya, Subhi Ezel'le
izleyicilerini de Kıbrıs Adası'na sürdü. Bahailik fırkası İngilizlerin de desteğiyle
Filistin'de yayıldı, çok geçmeden İsrail rejimi de bu bâtıl fırkayı var gücüyle
destekledi. Sabık Iran Şahı zamanında Bahailik İran'da da yayılmaya çalışıldı, Şah,
Bahâilere güçlü destek verdi, Şah İran'ının dış siyasetini belirleme ve Siyonistlere
İran'da çıkar sağlama hususunda İslam düşmanı fırkalar arasında en etkili rolü
oynayan Bahaîler olmuşlardır. Bu sapık fırka bugün de İslam ülkelerinde faaliyet
göstermekte ve yoğun misyonerlik çabalarını sürdürerek bilhassa Müslüman
gençliği İslam Şeriatından uzaklaştırmaya çalışmaktadır
[174]- Usul-i Kâfi c: 1 s: 54, İlmin faziletleri kitabı
[175]- Muhammed Suresi, 7
[176]- Yirmibeşinci Yıl Şenlikleri Faciası- Şah rejiminin 25. yıl kutlamaları
astronomik rakamlara varan harcamalarla yapılmıştı Halkın gafil kesimini oyalamaya
yönelik bu tür programlarda alkol, uyuşturucu, zina, israf, vb. hâkimdi. Bu israflar
yapılırken başkent Tahran'ın güneyinde ve diğer şehirlerle kasabalarda ve hele
köylerde, inanılmaz bir fakirlik hüküm sürmede ve nice insanlar yiyecek
bulamamaktaydı
[177] Sipah-ı Dâniş: Şahin "Ak Devrim" inin 6. doktrini gereği görünüşte herkesi okur
-yazar yapmaya yönelikti, ama aradan 15 yıl geçtikten sonra İran taşra
kesiminin % 70'ten fazlasının hâlâ okuma yazma bilmediği anlaşılacaktı
[178]- Sipahsalar Okulu: Daha önce 80 no'lu dipnot açıklamasında belirtilen Şehid
Mutahhari - ra - Yüksekokulu
[179]- Şiraz'da Kızla Oğlan Kucak Kucağa: Şahın İran’da İslam inancını baltalamak
için giriştiği iğrenç oyunlardan biri de sanat adına işlenen ahlâksızlıklardı Şiraz'da
tertiplenen "Sanat Şenlikleri" (!) nde bir erkek ve bir kadın oyuncu, seyircilerin
karşısında cinsel ilişkiye girmiş ve bu iğrenç hadise karşısında İngiltere büyükelçisi
Parsons bile sessiz kalamayarak "Bu gösteri, meselâ İngiltere’nin Manchester kentinde
yapılmış olsaydı, oyuncular ciddi tepkilerle karşılaşırdı" demişti
[180]- Mazenderanlılar, Reştliler, Bender Pehleviler: Mazenderan ve Gilan
eyaletleri İran'ınkuzeyinde yer alan yemyeşil ve pek verimli bir bölgeyi oluştururlar.
Reşt Şehri Gilan eyaletiSınırlarında, Sefidrud Nehri kıyılarına uzanır ve Gilan'ın
merkez şehridir. Bugünkü adı Benderenzeli olan Bender Pehlevi Gilan eyaletinin
kuzey şehirlerinden olup Hazar Gölü sahilleriyle bataklık bir bölgenin kenarında
yer alır
[181]- Pehlevi hanedanı
[182]- Muhammed Rıza Şah
[183]- Rıza Han ve oğlu sabık İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi
[184]- Sabık İran Şahıyla, babası Rıza Han
[185]- Rıza Han Gelip ihtilal Yaptı: Hş. 1299'da, Kazvin'de bir kazak birliğinde
onbaşı olan Rıza Han Mirpenc, İngiltere’nin komplo ve desteğiyle Tahran'ı işgal
edip askerî inisiyatifi ele geçirip bir ihtilalla Ahmed Şah'tan, Seyyid Ziyaaddin
Tabatabai'ye başbakanlık fermanı aldı. Rıza Han giderek kendi konumunu
güçlendirip geniş ve disiplinli bir ordu oluşturmaya başladı Ahmet Şah 1302'de
Rıza han'ın başbakanlığına evet demek zorunda kalıp tahtı tacı terk ederek
Avrupa'ya gitti. Nihayet hş. I304'te, Rıza Han'ın kiralık adamlarına dönüşmüş olan
meclis üyeleri Ahmet Şah 'ı tahttan indirip onun yerine Rıza Han'ı tahta çıkaran bir
yasayı mecliste onayladılar. Bu onay, Ayetullah Müderris ve diğer mücadeleci
ulemanın yoğun itirazlarına rağmen meclisten çıkmıştı
[186]- Toprak Reformu: Yeni sömürü sisteminin genel politikalarından biri de
toprak reformu ve güya "çiftçilerle köylülere toprak dağıtmak" (!) tı Latin
Amerika'dan Asya ve Afrika'ya kadar sömürü ve güdüm altında bulunan bütün
ülkelerde, bu ülkelerin güdümlü devlet başkanları tarafından takriben ayni
zamanda ve benzer yöntemlerle uygulandı Şah da 1962'ye rastlayan hş. 1341'de bir
yandan Amerikan kapitalizminin güvenini kazanmak ve yeni stratejiye uygun adim
atmış olabilmek, diğer taraftan Batı ekonomisi için yeni bir pazar yaratmak ve bir
yandan da halkın giderek artan öfke ve hincini azaltarak içerideki sosyal patlamayı
önleyebilmek için 6 doktrinli Ak Devrim'inin 1. doktrinini bu politikaya adayıp
ülkenin ekonomik yapısın! tamamen iflas ve felce uğrattı Başta ABD gelmek üzere
yabancı ülkelerin ticari ve sınai dallarda bağımlılık getiren yatırımlarını da
beraberinde taşıyan bu uygulama İran’ın tarımına ağır bir darbe indirmiş oldu ve
çok geçmeden Iran, yurtdışına buğday ihraç eden ülke konumundan, kendi
buğdayını yurtdışından ithal eden ülke konumuna düştü! Diğer taraftan köyden
Şehre başlayan yoğun akın ve bu gücün bağımlı teknoloji tarafından ucuz emek
olarak derhal emilmesi; 11 yıl zarfında İran’ın 20 bin köyünün tamamen boşalarak
sakinlerinin Şehre göç etmesine neden olacaktı
[187]- Kapitülasyonu Biz İptal Ettik Hş. 1207 ' den, yani Türkmençayı
Antlaşmasından başlayarak Rusya İran'da konsolosluk yargı hakkına sahip oldu ve
100 yıla yakın bir süre bu gayrimeşru gücü kullandı ve hş. 1300'de bazı nedenlerle bu
imtiyazından vazgeçti. Bu olaydan 6 yıl sonra -19 ordibeheşt 1306'da - Rıza Han
rejimi yıllar önce zaten iptal edilmiş olan kapitülasyonu "biz iptal ettik" diye komik
bir propaganda yaptı
[188]- Atatürk: Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti'nin çöküşünden
ve I. dünyasavaşından sonra Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Yeni Türkiye'yi
kalkındırma adı altında batı kültür ve değerlerini alabildiğine yayarak halkın İslami
inanç ve kültürünü zayıflatmak için elinden geleni yaptı ve bu İslam ülkesini
laikleştirmeye başladı. Belli başlı uygulamalarının en başta geleni lâikliği kanun
haline getirerek dinle siyaseti kanunen ayırmaya yeltenmek, Türk Müslümanların
900 yıllık alfabesi olan Osmanlıcayı yasaklayıp harf devrimi adı altında Latinceyi
resmileştirmek, kılık kıyafet devrimi adıyla örtünme ve fesi yasaklayıp batı tarzı
giyim kuşamı yaymak dinî inançlara önem vermemek, takke ve zaviyeleri kapatmak,
camilere gereken değeri vermemek... vb.' dir. İran'da da Rıza Han, komşu ülkedeki
Atatürk'ün bütün icraatlarını tıpa tıp taklit etmiş ve onun Türkiye'de yaptığı şeyleri
aynı dönemlerde İran’da uygulamış, hatta çarşafla sokağa çıkmayı yasaklayarak
çarşaflı kadınların başına copla vurulmasını emretmiştir
[189]- Rahmetli İmam - ra - doğru millî derken ırkçılığı değil, "her milletin kendine
has olumlu değer ve törelerine uygun olan kimliği" ni kastetmektedir. -çevirenin
notu-
[190]- Atatürk' ün uygulamalarına - çev -
[191]- Horasan, Âmul, Abadan: Horasan, İran'ın en geniş eyaleti sayılır, kuzeyden
Türkmenistan, doğudan Afganistan, güneyden Kirman'la Sistan ve batıdan da
Isfahan ve Gorgan'la komşudur. Bu eyaletin merkezi, büyük bir dînî yerleşim
merkezi olan Meşhed'dir. Amul ise Mazenderan eyaletinin Şehirlerinden biri olup
Kuzey Tahran'ın 240 km. uzağında yeralır, Heraz Nehri bu kentten geçmektedir.
Muhammed Cerir Taberî ve Fazl bin Ahmed Zuheri gibi tanınmış İslam bilim
adamları bu tarihi şehirde yetişmiştir.
Abadan Şehri Huzistan eyaletine bağlıdır. Kuzeyinde Huremşehir'le Kârım
Nehri, doğusunda Behmenşîr Nehri'yle geniş ve sulak ovalar, güney ve batısında da
Ervendrud Nehri vardır, İslam inkılâbından sonra Irak İran’ın üzerine
kışkırtılmadan önce Abadan kenti dünyanın en büyük petrol rafinerilerinden biri
olarak tanınmaktaydı
[192]- Kaçarlar Dönemi: Kaçar hanedanı 1795 – 1925 yılları arasında İran’da
egemenliklerini sürdürdüler. Sayısı 7'yi bulan Kaçar krallarının liyakatsizlik ve
zevke düşkünlükleri nedeniyle Kaçarlar dönemi Iran tarihi için bir facia sayılır.
Ülkenin çeşitli savaşlara sokulduğu bu dönemde alınan ağır yenilgi ve imzalanan
yüz kızartıcı antlaşmalarla İran’ın verimli topraklarının büyük bir kısmı kaybedildi,
İran milleti Kaçarlar döneminde sosyal, siyasi, kültürel, dinî ve ekonomik açıdan
büyük bir gerileme devri yaşamıştır
[193]- Tahran'ın zenginlerinin oturduğu Kuzey Tahran Bölgesi - çev -
[194]- Kendilerine Veto Hakkı Tanımlılar: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Daimi Üyesi sayılı özel devletlerin kendilerine ayrıcalık tanıyarak veto hakkini
kendi tekellerine almışolmalarındaki tutarsızlık ve adaletsizlik vurgulanmaktadır
[195]- Merhum Kâşâni Bey. 159 no'lu dipnot açıklamasına bakınız
[196]- Onu İngilizler İran’a Getirdi! Rıza Han, İngilizlerin adamıydı, hatta
birtakım yetkililerin de bulunduğu bir toplantıda kendisi de bunu açıkça ifade etmiş
ve "beni İngilizler getirdi hükümetin başına" demişti.
İngilizler, İran'daki tam yetkili sefirleri Sor Persy Learn 'ün raporları ve
tavsiyeleri doğrultusunda Rıza Han'ı kendi emelleri için kullanmaya karar vermiş
ve iktidarı tek elde toplamak istemişlerdi Rıza Han da İngilizlerle kendisi arasında
irtibatı sağlayan aracı önemli piyonların yardımıyla, kendisine verilen rolü
istenildiği şekilde yerine getirecekti.
Rıza Han ilk adımda hş. 23 Behmen 1299'da Kazvin şehrindeki Grand Otel'de
han'daki İngiliz işgal birlikleri Komutanı Iron Side'nin yardım ve direkt
müdahalesiyle İran Kazak ordusunun komutanlığını ele geçirmiş oldu. Ardından,
10 gün sonra, yani hş. 3 Isfend 1299 'da komutasındaki Kazak birlikleriyle
Mehrabâd bölgesinden Tahran 'a girerek Tahran Kazak kışlası, Polis Dairesi ve
diğer devlet dairelerini resmen işgal ederek darbe yapmış oldu. Daha önce İngiliz
komutan Iron Side'yle - Seyyid Ziyaaddin Tabatabai'nin de katıldığı - yapılan
görüşme sırasında direktifleri ve niceliği belirlenmiş olan askerî darbe böylece
gerçekleştirilmiş oluyordu. Rıza Han, cunta hükümetinin temellerini
sağlamlaştırdıktan sonra hş. 1304'te sarayda da bir ihtilal yaparak çocuk yaştaki
Şahı sahne dışı bırakıp kendisi tahta geçti ve İngilizlerin çıkarlarına gereğince
bekçilikte bulunduğu sürece iktidarda kaldı
[197]- Şehevî ve nefsanî günah eğlence ve meşgaleler - çev –