kamu emekçileri bülteni-2007 mart

12
Türkiye’deki siyasal atmosfer seçim gündemine kilitlenmiş durumda. Önümüzde iki önemli seçim bulunmaktadır: İlki Mayıs ayı başında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise milletvekili seçimleri. Programları, söylemleri, misyonları tekleşmiş olan düzen partileri seçimler üzerine “kıyasıya” rekabet içine girerken, hepsinin birleştiği zemin sermayeye kusursuz hizmet, işçi ve emekçilere düşmanlık olmaktadır. Düzen partilerinin hangisi hükümet olursa olsun sosyal yıkım saldırılarının artarak devam edeceği bilinmektedir. Burjuva partileri için olağan olan bu durum işçi sendikalarını da içine almış durumdadır. Başta sosyal yıkım olmak üzere saldırı dalgası sendikalar tarafından tam bir sessizlikle geçiştirilmektedir. Kürt sorunundan Ermeni soykırımına kadar birçok konu hakkında görüş belirtmekten, düzene yedeklenmekten çekinmeyen sendika bürokratları sıra işçi sınıfı ve emekçilere kölelik ve sefalet dayatan saldırılara gelince göstermelik dahi olsa söz söylemekten uzak duruyorlar. Mevcut saldırılara karşı duyarlılık yaratmaya çalışan birkaç sendika ise, Petrol-İş örneğinde olduğu gibi, “TPOA satılamaz” başlığı altında imza toplamakla yetinmektedir. Daha önce Tüpraş ve diğer KİT’ler özelleştirilirken söylediklerini tekrarlamaktadırlar. Mevcut tabloyu dönüştürücü, değiştirici bir pratik müdahalede bulunulmadığı için de inandırıcılıklarını yitirmektedirler. Sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleye! Mart 2007 * Sayı 20 * Fiyatı 0.5 YTL KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ! e-mail: [email protected] k k k k a a m m u u a a m m u u e e e e m m e e k k ç ç i i l l e e r r i i m m e e k k ç ç i i l l e e r r i i b b b b ü ü l l t t e e n n i i ü ü l l t t e e n n i i M K

Upload: sosyalist-kamu-emekcileri

Post on 31-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

TRANSCRIPT

Page 1: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

Türkiye’deki siyasal atmosfer seçim gündemine kilitlenmiş durumda. Önümüzde iki önemli seçimbulunmaktadır: İlki Mayıs ayı başında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise milletvekili seçimleri.Programları, söylemleri, misyonları tekleşmiş olan düzen partileri seçimler üzerine “kıyasıya” rekabet içinegirerken, hepsinin birleştiği zemin sermayeye kusursuz hizmet, işçi ve emekçilere düşmanlık olmaktadır. Düzenpartilerinin hangisi hükümet olursa olsun sosyal yıkım saldırılarının artarak devam edeceği bilinmektedir.

Burjuva partileri için olağan olan bu durum işçi sendikalarını da içine almış durumdadır. Başta sosyal yıkımolmak üzere saldırı dalgası sendikalar tarafından tam bir sessizlikle geçiştirilmektedir. Kürt sorunundan Ermenisoykırımına kadar birçok konu hakkında görüş belirtmekten, düzene yedeklenmekten çekinmeyen sendikabürokratları sıra işçi sınıfı ve emekçilere kölelik ve sefalet dayatan saldırılara gelince göstermelik dahi olsa sözsöylemekten uzak duruyorlar. Mevcut saldırılara karşı duyarlılık yaratmaya çalışan birkaç sendika ise, Petrol-İşörneğinde olduğu gibi, “TPOA satılamaz” başlığı altında imza toplamakla yetinmektedir. Daha önce Tüpraş vediğer KİT’ler özelleştirilirken söylediklerini tekrarlamaktadırlar. Mevcut tabloyu dönüştürücü, değiştirici bir pratikmüdahalede bulunulmadığı için de inandırıcılıklarını yitirmektedirler.

Sosyal yıkım saldırılarınakarşı mücadeleye!

Mart 2007 * Sayı 20 * Fiyatı 0.5 YTL

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!

e-mail: [email protected]

kkkkaammuu aammuu eeeemmeekkççiilleerrii mmeekkççiilleerrii bbbbüülltteenniiüülltteennii

M K

Page 2: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

2

Sermaye devleti sağlıktan eğitime, ulaşımdanenerjiye, sosyal haklardan kıdem tazminatına kadarbirçok alanda sosyal yıkım saldırılarına devametmektedir. Tüm bunlara dizginlerinden boşalmışdevlet terörü, şovenist histeri dalgası, baskı ve yasaklareşlik etmektedir. Saldırılar bu denli ağırlaşmışken sınıfcephesinden anlamlı yanıtlar verilememektedir.Ağırlaşarak devam eden saldırılar karşısında emekçilerarasında çaresizliğin boy verdiği, kendi öz gücüne vemücadeleye güvensizliğin derinleştiği bir dönemdehangi talepler öne çıkarılmalı, bu talepleri kazanmakiçin nasıl bir mücadele yol ve yöntemi izlenmelidir?Bugün yanıtlanması gereken temel sorulardan birisi debudur.

SGGSS: Kazanılmış hakların gaspı!

Uzun zamandır gündemde olan ve Ocak 2007’deyürürlüğe girmesi planlanan Sosyal Güvenlik ve GenelSağlık Sigortası (SGGSS) Tasarısı Cumhurbaşkanı’nınveto etmesi üzerine 2007 Temmuz ayına ertelendi. SGGSSsaldrısı sağlık ve sosyal güvenlik hakkının gaspı, sağlığınözelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi anlamına gelmektedir.Geleceksizlik dayatan bu tasarının bugün için veto edilmişolması sorunu hiçbir şekilde ortadan kaldırmıyor.Öncelikle Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yasayıveto gerekçesi bunu kendiliğinden olanaksız kılıyor.Sezer’in yasayı veto etmesinin gerekçesi memurlarla diğerçalışanların aynı statüde tanımlanmasını öngörmektedir. İşgüvencesi, sigorta hakkı, çalışma koşulları gibi görecedaha iyi haklara sahip olan kesimin kazanımlarınıntırpanlanmasını hedeflemektedir. Yani hakların en altseviyede eşitlenmesi gerektiğini söylemektedir. Sezer’intasarıyı veto nedeni budur. Bir başka deyişle Sezer,devletin yasama, yürütme, yargı, vergi, kolluk gücü vb.asli işlerini yürüten memurlarının ayrıcalıklı bir statüdetanımlanması gerektiğini ifade etmiştir. AnayasaMahkemesi’nin iptal kararının içeriği de bundan farklıdeğildir. Anayasaya göre devletin asli işlerini yapan kesim“memur” statüsünde olmalıdır ve özlük hakları, çalışmakoşulları vb. diğer çalışanlardan farklı düzenlemelidir.

Görüldüğü gibi her iki kurumun kararında da yasanınözüne dokunulmamakta, “devlet memuru” ile ilgilidüzenlemeler değiştirildiği taktirde yasada bir sorunkalmamaktadır. İşçi olarak ya da bu statüde çalışanlarınsağlık ve sosyal güvenlik, emeklilik haklarınıntırpanlanmasında yasalara ve diğer devlet organlarına görebir sakınca bulunmamaktadır.

Yasanın ertelenmesi ve seçimler

Cumhurbaşkanı’nın veto etmesinin, AKP hükümetitarafından ertelenmesinin altında yaklaşan seçimlerin deetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle yasanın seçim sonrasınabırakılması da söz konusu olabilir. AKP hükümetolduğundan bu yana İMF ve DB’nin dayattığı yıkımpolitikalarını eksiksiz uygulamış, Telekom, Erdemir,Tüpraş gibi birçok kamu kurumunu özelleştirmiştir. Sıradaişçi-emekçileri doğrudan ve yıkıcı biçimde etkileyecekolan SGGSS yasasının kabul edilmesi ve uygulanmasıvardır.

Saldırı bu kadar güncel, acil ve yakıcıdır. Ancak tümbunlara rağmen sendikalar cephesinden açıklanmış birmücadele programı, ilan edilmiş bir eylem takvimi, kararlıbir tutum ortada yoktur.

Emekçiler ve sendikalar ne yapmalı?

Toplu görüşme sürecinin hemen sonrasında ve SGGSStasarısı veto edildiği süreçte KESK bu tasarıya karşımücadele edeceğini açıklamıştı. Ancak aradan geçenzamana rağmen KESK cephesinden konuyla ilgili herhangibir mücadele programı ve eylem takvimi açıklanmışdeğildir. Sendika şubelerinde konuyu gündeme getiren ve“yasaya karşı bugünden harekete geçmeliyiz, sendika bukonuda ne yapacak” sorusunu soran üyelere verilen yanıt“Hele bir Temmuz ayı gelsin bir şeyler yaparız. Nasıl olsayasa geçecek...” vb. şeklinde olmaktadır. Yani bir kez dahagünü geçiştirmeye dönük etkisiz tepki eylemleriyle süreceteslim olunacaktır. Baştan “nasıl olsa yasa geçecek”şeklinde kullanılan söylem KESK’e hakim uzlaşmacı,reformist anlayışların iradesizliğinin ve iddiasızlığının biryansımasıdır.

Page 3: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

3

Emperyalist saldırganlığın arttığı, sosyal yıkımsaldırılarının yoğunlaştığı, faşist, ırkçı saldırılarıntırmandırıldığı bir süreçte KESK Danışma Kurulutoplandı.

5. dönem 3. Danışma Kurulu toplantısı 27-28 Ocaktarihleri arasında gerçekleşti. KESK 12 Şubat’tatoplantının sonuç bildirgesini sendika şubelerine gönderdi.

KESK özellikle yetkiyi kaybetmesinin ardından “Toplugörüşme hakkımız var, kullanacağız” diyerek toplugörüşmelerden çekildi. KESK “orta oyunu” olarak ifadeettiği ancak kendisinin de bir parçası olduğu toplu görüşmemasasını terkettikten sonra 4688 sayılı yasakçı yasayıteşhir etmiş, üyelerine işyerlerini ve alanları işaret etmişti.Sendika aktivistleri ve üyeleri tarafından KESK’inmasadan çekilmesi, fiili-meşru mücadele hattının işaretedilmesi yeni bir sürecin başlangıcı olarak algılanmış vebu yönelim taban tarafından olumlu karşılanmıştı. Böylesibir dönemde bu olumlu havanın değerlendirilerek fiili-meşru mücadele hattı temelinde bir mücadele programınınyaşama geçirilmesi oldukça önemliydi. Ancak KESKMYK bunun için bir irade göstermedi. Böylesi bir süreçsonrasında KESK Danışma Kurulu toplanmış, geçmişsüreci değerlendirmiş ve önümüzdeki süreci birçok anabaşlık altında tartışmıştır.

Toplantı istenen düzeyde bir katılımdan ve ilgidenyoksun coşkusuz bir atmosferde gerçekleşmiştir.Toplantıya 366 üyenin katılması gerekirken ilk gün 268kişi katılmış, ikinci gün bu sayı 208’e düşmüştür. İlk günkatılması gereken şube başkanı sayısı 287 iken 208 şube

başkanı katılmış, ikinci gün bu sayı 155’e düşmüştür.Katılması gereken 79 MYK üyesinden ilk gün 60’ı, ikincigün ise 53’si katılmıştır. 287 sendika şubesinin raporyollaması gerekirken 79 şube rapor göndermiştir. 208 şuberapor göndermemiştir. Kendi başına bu tablo bile kurulunön hazırlıkları için harcanan çaba ve ilginin ne kadar zayıfolduğunu göstermektedir.

Toplantıda emperyalizmin saldırıları, işgal, 301. madde,F tipi tecrit saldırısı, seçimler, Kürt sorunu, AB, neo-liberalsaldırılar, örgütsel durum, geçen dönemki mücadeleprogramı vb. birçok konu ele alınsa dahi Kurul’daönümüzdeki dönemi hak alıcı bir mücadele programınakonu edebilecek bir yönelim sağlanamamıştır. Yıllardırtekrar edilen tespitler sıralanmış, geleceğe dönük somut birşey konmadığı gibi sorunların asıl kaynağı bir kenarabırakılarak “suç”lular aranmıştır. Gelinen süreçten birinciderecede sorumlu olanlar kendini aklamaya, temizeçıkarmaya çalışmıştır.

KESK Danışma Kurulu toplantısı yapıldı...

Söz değil eylem, masa değil fiili mücadele!

Oysa bugünden çok yönlü ve çeşitli biçimlerde konu gündeme getirilmeli, kamu emekçileri bilgi, bilinç, örgütlülükvb. her açıdan donatılmalı, sert mücadelelere hazırlanılmalıdır. “Bu yasa geçmeyecek! Çünkü iddalı ve kararlıyız.Örgütlü gücümüzle süreci tersine çevireceğiz” iddiası ve bilinciyle hareket edilmelidir. Geniş emekçi kesimler konuyailişkin talepler üzerinden harekete geçirilmeli, süreç kazanmaya dönük bir mücadele programı çerçevesindeörgütlenmelidir.

Halihazırda tablonun böyle olmadığı herkes tarafından görülmektedir. Ancak önemli olan öncü, ilerici, devrimcikamu emekçilerinin buna uygun bir misyonla davranıp davranmayacaklarıdır. Zira iddia ve iradeden yoksun reformistönderliğin hak alıcı bir süreci örgütlemeyeceği, emekçi kitleleri harekete geçirmeyeceği ortadadır. Bu görev bir kez dahave çok daha yakıcı bir biçimde öncü, devrimci kamu emekçilerinin omuzlarındadır. Bugünden saldırılara karşı taleplerigündemleştirmek, bu talepler uğruna ve sosyal yıkım saldırılarına karşı tabanda, işyerlerinde mücadelenin örgütlenmesiiçin çalışma yürütmek gerekmektedir. Sendikaları harekete geçirecek biricik yöntem de budur.

Page 4: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

4

Yine sendikal krizden, devletin faşist baskı veuygulamalarından, şovenist dalgadan yakınılmış, toplugörüşme masasından çekilmekle ne kadar haklı olunduğuvurgulanmış ancak mevcut tabloyu tersine çevirecekdönemsel ve somut bir mücadele programıoluşturalamamıştır.

Sonuç bildirgesinde “Örgütsel Durum” başlığı altındayer alan paragrafa şunlar ifade edilmiştir,“Sendikalarımızın nicelik olarak büyümesi ve nitelikli biryapıya sahip olmasının önünde iç ve dış etkenler engeloluşturmuştur.” Toplantıda 4688 sayılı yasanın etkisiyleyıpranma ve daralmalar, genel merkezler ile şubelerarasındaki koordinasyon zayıflıkları, işleyiştekidemokratik kanalların tıkanması, her düzeyde güvenilişkisinin zedelenmesi, mücadeleyi birleştirmeye dönükgenel iradeyi açığa çıkaramıyor. Ortak iş yapmakültürünün zayıflaması, kadro ve yöneticilerin bir çoğundagörülen umutsuzluk- çaresizlik ve süreçten kopmalar,şubelerdeki çalışmaların kolektif yürütülememesi vebirkaç kişinin sırtında kalması, sendikalarımız veşubelerimiz arasındaki dayanışma ve işbirliğinin yeterinceolmaması, KESK Şubeler Platformu’nun canlılığınıyitirmesi ve birlikteliğindeki problemler, sendikalkazanımlarımızın üyelere ve emekçilere yeterinceaktarılamaması, eğitim ve kültür faaliyetlerinin eksikliği,çok eleştiri ve az iş yapma, sendikal anlayışlara göreduruşlar, dağıtıcı ve dışlayıcı tutumlar defalarca tekraredilmiş ancak bu durumu aşma iradesi gösterilememiş,buna uygun bir işleyiş ve yönelim tartışılmamıştır.

Tüm bu sorunlar daha önce Eğitim Sen ve KESKMYK’sı tarafından birçok bölge toplantısında dilegetirilmiştir. Yönetimler tüm bu süreçlerdeki esassorumluluklarının üzerinden atlayarak topu üyelere veaktivistlere atarak kendilerince “günah keçisi”aramışlardır.

Sonuç bildirgesinde ifade edilen birçok tespitin doğruolması sonucu değiştirmemektedir.

Zira en doğru tespitler, hatta en doğru mücadeleprogramı kaleme alınsa ve hareketin önüne konulsa bile bukendi başına bir şey ifade etmez. Asıl belirleyici olanmücadeleye bakış açısının kendisi ve pratik müdahaledir.Bugün KESK üyesinden temsilcisine, şube yönetiminden,genel merkezine kadar çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Busorunlar nedeniyle üye sayısında azalma, mücadeledenuzak durma vb. yaşanmaya başlamıştır. Kuruluşunun ilkyıllarında ortaya çıkardığı devrimci dinamizmdenuzaklaşan KESK’in tabanla bağları zayıflamış, iş yerleriüzerinden eylem örgütleyemez duruma düşmüştür. Bugün

kamu emekçilerine ve KESK’e hakim ruhhali örgütlümücadeleye, öz gücüne güvensizlik, umutsuzluk veedilgenliktir. Ancak bu kendiliğinden yaşanan bir süreçdeğildir. Bu reformist anlayışların harekette yarattığıkırılmanın sonuçlarıdır.

Bu nedenle KESK ve sendika yönetimlerinin yapmasıgereken şey sorumluluktan ve özeleştiriden kaçmak değilaksine bu sorumluluğu kabul etmek ve kamu emekçilerihareketinin yeniden yapılandırılmasının önünü açmaktır.Bu yeni sendikal örgütlenme formlarını çözüm olarak ilerisürmekle aşılacak bir durum değildir. Öncelikle uzlaşmacı,yasalcı mücadele anlayışının hızla terkedilmesi ve yerinefiili-meşru mücadele anlayışının tabi kılınmasıgerekmektedir. Hak alıcı bir mücadele programının bir anönce çıkarılması ve yaşama geçirilmesi için gerekençabanın gösterilmesi ve ön hazırlıkların yapılmasıgerekmektedir. Sendikal hareketin bugünkü dinamiklerinive aynı zamanda zayıflıklarını görmeyen, hareketin güncelihtiyaçlarını karşılayamayan bir politika ile sendikalhareketin mevcut mevzilerini korumak ve ilerlemesinisağlamak mümkün değildir.

Ancak biz biliyoruz ki, bu kendiliğinden olmayacaktır.Reformist anlayışlar ise bunu kendiliğinden hiçyapmayacaklardır. Bu ancak ancak öncü kamuemekçilerinin iradesiyle gerçekleştirilebilir. Unutmayalımki yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen KESK fiili-meşru-militan mücadelenin yaratılması için gerekli olandinamikleri hala içinde barındırmaktadır.

Sendikalarımızı yeniden ve iş yerlerinden yükselen,mücadeleci bir sınıf örgütü haline gelmek için bütün öncü,devrimci, sosyalist kamu emekçileri sürece müdahaleetmeli, bu bilinç, görev ve sorumlulukla davranmalıdır.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 5: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

5

Sağlık sektöründe özelleştirmeninadımlarını hızla atan sermaye iktidarı,sağlık hizmetlerini piyasaya açmanınbir ayağı olarak birçok farklıdüzenlemeyi içinde barındırantasarıyı meclisten geçirdi. 6 Şubat’taTBMM'de görüşülerek kabul edilen'Bazı Kanunlar ile Kanun HükmündeKararnamelerde DeğişiklikYapılmasına Dair Yasa Tasarısı', diğerbir adıyla 'torba yasa' ile sağlıktayıkım ve kamusal sağlık hizmetlerinintasfiyesinde bir adım daha atılmışoldu.

Yasanın içeriğine baktığımızdahavaalanlarının özelleştirilmesi, yeşilkart sahibi hastalardan alınan katkıpayının %20'ye çıkarılması gibibirçok farklı düzenlemeyigörebiliyoruz, ancak burada asılolarak yasanın sağlık hizmetleri ileilgili kısmını inceleyeceğiz.

Zorunlu Mali SorumlulukSigortası

Bu yasayla tüm hekimlere tıbbiuygulamalarındaki hatalarından kaynaklanan her türlütazminat talebinin karşılanması için zorunlu sigortagetirilmiştir. Kamuda çalışan hekimlerin primlerinin yarısıhekimlere ödenen döner sermayeden, diğer yarısıhastanenin döner sermayesinden karşılanacaktır. Bununanlamı sigorta şirketlerine ödenecek milyarlarca liranınhastane çalışanlarına verilen döner sermayedenödeneceğidir. Bilindiği gibi döner sermaye uygulaması,ücretleri düşük olan-belirlenen sağlık çalışanlarınınücretlerinin bir nebze de olsa iyileştirilmesi içinöngörülmüştür. Bu haliyle sigorta priminin çalışanaödenen döner sermayeden kesilmesi reel ücretlerindüşmesini de beraberinde getirecektir. Ayrıca sigortayaptırmayan hekim ve kurumlara 5 katı para cezası

uygulanacaktır.Kamu hastanelerinde çalışma koşullarının elverişsiz

olması, yetersiz ekipman, uzun ve yorucu çalışma saatlerinedeniyle yapılan hataların hekimlere yüklenmesi tam biriki yüzlülüktür. Devlet kamu hastanelerine yatırım yaparakkoşulları düzeltmek, daha kaliteli ve güvenilir bir sağlıkhizmeti sunmak yerine, sigortalama yoluyla hem özelsigorta tekellerine para aktarmayı hem de yapılanyanlışlıklara sus payı olması için mağdur olan hasta veailesine tazminat yolunu açmayı planlamaktadır.

Sonuç gitgide yükselen primler ve tazminat davalarınınbaskısı nedeniyle hekimlerin yüksek riskli hastaları tedavietmekten kaçınması olacaktır. Böylelikle hekim ile hastaarasına bir kez daha cüzdan girecektir.

“Torba Yasa” kabul edildi...

Mücadelemiz sürecek!

“6 Şubat’ta TBMM'de görüşülerek kabul edilen 'BazıKanunlar ile Kanun Hükmünde KararnamelerdeDeğişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı', diğer bir adıyla'torba yasa' ile sağlıkta yıkım ve kamusal sağlıkhizmetlerinin tasfiyesinde bir adım daha atılmış oldu”

Page 6: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

6

Yabancı hekimçalıştırmanın önü açılıyor

Yasaya göre dünyanınherhangi bir yerindeki tıpfakültesinden mezun olanhekimler mesleki bilgi veyeterlilikleri değerlendirilmedensadece denklik belgesiyle işebaşlayabilecekler. Uluslararasıbilgi ve deneyimden yararlanmakve hekim sayısının yetersizolması uydurmalarıyla süslenen'ithal hekim' uygulamasının asılamacını Başbakan '100-150dolara çalışacak yabancı hekimlervar' diyerek beyan etmiştir. Buyolla hükümet sermayeye açılansağlık piyasasına ucuz işgücüsağlamayı hedeflemektedir.Bilindiği gibi diğer sağlıkçalışanları sözleşmeli, taşeron vb.statülerle ucuz işgücü ordusunadönüştürüldü, şimdi sıra hekim emeğinin ucuzlatılması veişsiz hekim ordusunun yaratılmasındadır.

'İthal hekim' çalıştırmanın bir diğer amacı ise yabancısağlık tekellerinin önünün açılmasıdır. Bu tekellerkuracakları sağlık işletmelerinde düşük ücretle ithal hekimçalıştıracaklardır.

Bu şekilde hekimler daha kötü koşullarda düşükücretlerle çalışmaya mecbur bırakılacaktır.

Klinik şefini ve yardımcılarını Sağlık Bakanlığıbelirleyecek!

Bu yasayla klinik şef ve şef yardımcıları SağlıkBakanlığı’nın oluşturacağı bir jüri tarafından sözel sınav,jüri tarafından gerek görülürse yazılı sınava tabi tutularakbelirlenecek. Ayrıca 5 yılını doldurmuş şef ve şefyardımcıları yine bu kurul tarafından sınava tabi tutulacakve görevlerine devam edip etmeyeceği belirlenecektir.

Geçtiğimiz yıl yine eğitim ve araştırma hastanelerineşef ve şef yardımcılarının Sağlık Bakanlığı tarafındanatanması için bir yasa taslağı hazırlanmış, AnayasaMahkemesi’nin iptal etmesine rağmen 200 şef ve şefyardımcısı bu şekilde atanmıştı. Şimdi ise bütün eğitim vearaştırma hastanelerinde bu şekilde atama yapılarak sağlıkhizmetlerinde siyasi kadrolaşmanın önü tamamen açılmak

istenmektedir.Kadroları kendi yandaşlarıyla doldurmaya çalışan

Sağlık Bakanlığı, bilimselliği, liyakat ilkesini tamamenyok saymaktadır ve bu kadrolara hak edenleri değil kendisiyasi görüşünden olan kişileri getirmeyi planlamaktadır.

Tıpta Uzmanlık Kurulu da Sağlık Bakanlığı'nabırakılıyor

Yasayla, Sağlık Bakanlığı’nın sürekli kuruluniteliğinde, 'Tıpta Uzmanlık Kurulu' oluşturulacak. KurulTTB'nin seçeceği 1, YÖK'ün seçeceği 5, GATA'nınseçeceği 1, TDH'nin seçeceği 1 ve Sağlık Bakanlığı'nınseçeceği 8 üyeden oluşacak. Danışma kurulu niteliğindekibu kurulda tamamen Sağlık Bakanlığı'nın denetimi altındaolacaktır.

Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle kamu sağlık hizmetlerinikârlı bir piyasaya dönüştürmenin adımlarından birisi de'torba yasa'sıdır. Bu kadar hayati ve özel bir alandauygulanmak istenen yıkım politikalarına karşı herkese eşit,nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hakkı için mücadeleetmekten başka yol yoktur. Biz sağlık emekçileri demesleğimizin onurunu korumak ve sağlık sektörününpiyasaya açılmasını engellemek için yanyana gelipmücadele etmeliyiz.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 7: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

7

Eğitim-Sen program kurultayı 6-9 Şubat tarihleriarasında Ankara’da gerçekleştirildi. Kurultaya 260 delegeçağrıldı, kurultay sürecindeki komisyon çalışmalarına ise977 Eğitim-Sen üyesi katıldı, 64 şube rapor gönderdi.Kuşkusuz rakamlar tek başlarına bir şey ifade etmiyor.Ama şöylesi bir karşılaştırma belki işimizikolaylaştıracaktır. 120 bin üyesi olan Eğitim-Sen 977kişiyle mi program kurultayına hazırlandı? Ne yazık kibuna da evet diyemiyoruz. Çünkü başlangıç aşamasındaoluşturulan komisyonların bir bölümü sadece kağıtüzerinde varlığını sürdürmüş ya hiç çalış(a)mamış ya datebliğleri iletme tarihi geldiğinde kişisel raporlarhazırlanarak apar topar gönderilmiştir. Kurultaya çağrılıolan delegelerin ise sadece yarısını biraz aşkını kurultayakatılım göstermiştir.

Bu anlamıyla program kurultayı hiçbir biçimde örgütüntümüne maledilmemiştir/edilmek istenmemiştir. ZatenEğitim-Sen merkez yöneticileri üye toplantılarında“Program kurultayından çok şey beklemeyin” diyerek

üyeleri “teşvik” etmişti.

Programın anlamı ve önemi

Program, geleceğe nasıl ve hangi araçlarla yönvereceğinizi gösteren temel metindir. Sizin ne olduğunuzu,ne için mücadele ettiğinizi gösterir. Bundandır ki üyelerinkatılımı, taban inisiyatiflerinin harekete geçirilmesi,gündemlerin derli toplu açık bir biçimde tartışılmasıolmazsa olmaz koşuldur. Ancak Eğitim-Sen yönetimikurultayı kendilerini aklama, temize çıkarma, sözde yenibir başlangıç yapma olanağı olarak görmüş ve buna uygunbir pratik sergilemiştir.

Delegelerin belirlenmesinden, gündemlerinoluşturulmasına, raporların hazırlanmasına kadar yaşanansüreç buna örnektir. Özcesi, program kurultayı yapmakiçin yapılmıştır. Dostlar alışverişte görsün misali... Ama neyazık ki mevcut tabloda “dostlar”ın göreceği bir alışveriştesergilenememiştir.

Eğitim-Sen program kurultayı üzerine

Page 8: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

8

Saldırılara karşı çözüm olarak ne söylendi?

Kurultayda, konu başlıklarına paralel olarakküreselleşmeden çevre sorununa kadar bir dizi temelgündem tartışma konusu edildi. Neredeyse bir siyasipartinin programına eş başlıklar çerçevesinde görüşlerilan edildi.

Kurultayın gerekçelendirilmesi (dünyada değişenkoşullar, emek süreçlerindeki ve istihdam biçimlerindekideğişim), Ortadoğu’daki son durum ve Türkiye’ninkonumlanışı, Kürt sorunu, 301. madde ve demokrasimücadelesi, küreselleşme, emek süreci ve sendikalar,sendika siyaset ilişkisi, AB’ye bakış, cumhurbaşkanlığıseçimleri ve toplumsal saflaşma eğilimleri (laik-şeriatvb.) hem tebliğlerin hem de delegelerin temel gündemmaddeleriydi.

Ancak anlaşılmaz ve kabul edilemez olan bol bolsözedilen neo-liberal politikalara ve saldırılara karşı nasılbir mücadele hattı izleneceği noktasında sessiz kalınmışolunmasıdır. Türkiye’de kimi zaman devlet şovenizmi,faşist saldırıları vb. kışkırtarak bu gündemleri öneçıkarmaktadır. Örneğin Kürt sorununa bağlantılı olarakşovenist histeri yaratılmaya çalışılmaktadır. Tabii buarada esas olarak sosyal haklara yönelik saldırılaremekçilerden gizlenmeye çalışılmaktadır. Kurultaydayapılan/fiilen ortaya çıkan durum da biraz bu olmuştur.Ülkenin siyasi gündemi, küreselleşme enine boyunatartışma konusu edilmiş ancak pratik adım atılmasbeklenen sorunlar sosyal güvenlik reformu, eğitiminözelleştirilmesi, sağlık alanının talanı, işgüvencesiningaspı vb. ikincil kılınmıştır.

Ülkenin siyasi gündemi, küreselleşme enine boyunatartışma konusu yapılmış ancak milyonlarca emekçiyitehdit eden sorunlar karşısında sessiz kalınmıştır. Sosyalgüvenliğin tasfiyesi, özelleştirme saldırısı, sağlık hakkınayönelik saldırılar vb.

Kurultayın/tartışmaların örgütleniş biçimi ise Eğitim-Sen ve KESK seçimlerinde gördüğümüz tablonunminyatürü şeklindedir. Tebliğler okunmuş, ardındanEğitim-Sen’e hakim reformist, liberal anlayışlar kürsüyeçıkarak her bir konu başlığı üzerinden görüşlerinisıralamışlardır.

Birbirlerini tamamen dıştalayan görüşler iseKurultay’da Eğitim-Sen’in zenginliği olarak sunuldu.Tabii temel olarak devrimci güçlere yönelik bu söylem“birara yaşamı savunalım” liberal formülasyonunun

Eğitim-Sen üzerinden tezahürüydü. Farklılıkların birarada varolabileceği dillendirildi.

Kurultay bir nevi “büyük” sorunlarla uğraşırken“küçük” sorunların unutulduğu bir zeminde gerçekleşti.Büyük bir olasılıkla bu muğlaklık sonuca dayansıyacaktır.

Kurultay’ın gündemleri tabanla birlikteoluşturulabilseydi ve işyerleri temelinde tartışılabilseydi,işyerleri üzerinden örgütlenebilseydi ve delegelerburalardan seçilerek kurultaya gelebilseydi bu hemişyerleriyle bağı güçlendirmenin bir imkanı hem deeğitim emekçileri açısından iyi bir eğitim çalışmasıolabilirdi. Bu yapılmadığı için kurultay bilinenanlayışların kendilerini tekrar etmesi dışında bir amacahizmet etmedi.

Evet sorun var, ama neden?

Eğitim-Sen ve genel olarak sendikal hareketin içindeyer aldığı koşulların -sendikal harekette yaşananerozyonun -dışa dönük nedenleri çokça dillendirilmişolmasına rağmen, sendika bürokratlarına yüksek sesleeleştiriler yöneltilmedi. “Koşullar değişti, istihdam yapısıdeğişti, bu sendikal yapıyla biz süreci karşılayamayız”cümlesi çokça söylendi ama, “bu yönetim anlayışıyla, busendikal kavrayışla “biz mücadelenin ihtiyaçlarınıkarşılayamayız” denilmedi.

Page 9: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

9

5. Dönem 2.OlağanüstüTemsilciler Kurulu 27-28 Ocak 2007tarihlerinde Ankara, BaşkentÖğretmen Evi’nde yapıldı. GenelKurul’a Eğitim-Sen Genel BaşkanıAlaaddin Dinçer ile Türk Eğitim-SenGenel Sekreteri de katıldı.

Sendika temsilcileri konuşuyor

Divanın oluşturulmasından sonrasöz alan Eğitim-Sen Genel Başkanı,örgütün İLKSAN’a bakışını anlattı.Alaaddin Dinçer, hak kayıplarıolmadan sandığın ya kapatılmasıgerektiğini ya da gönüllü üyelikkonusunda gerekli yasaldeğişikliklerin bakanlık tarafından biran önce yapılması gerektiğini belirtti.Daha sonra söz alan Türk Eğitim-SenGenel Sekreteri, aslında sandığınkapatılmasını kendilerinin deistediklerini ancak mevcut kaynaklarınbunu karşılamadığını, bu yüzden 500trilyon civarında ek bir kaynağınbakanlık tarafından karşılanması halinde sandığıntasfiyesine evet diyeceklerini belirtti. Konuşmalar sonundaEğitim-Sen yürütmesi tarafından Divan başkanlığına sözlüolarak basın açıklaması yapacağız bilgisi iletildi ve tümsalondaki delegeler basın açıklamasına davet edildi.

Basın açıklaması

Ulusal basının ilgi gösterdiği basın açıklaması aslındabir önceki gün Hürriyet gazetesinin Ankara ekinde manşetolarak çıkan “İLKSAN’da 2. yolsuzluk” haberi üzerinedaha da önem kazanmıştı. Ankara’daki bazı sendikalaktivistlerin de destek verdiği basın açıklamasında 150’yiaşkın kişi katıldı. Burada yapılan basın açıklamasındaEğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, sandığınSincan’daki arsasının bilir kişilere yaptırdığı değer

ölçümünde ilk önce 11 trilyon bedel olarak belirlendiğiniancak sonra TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın arayagirmesi ile birlikte aynı arsanın 5.9 trilyona nasılverildiğini sordu. 6.6 trilyona Alanya’da alınan AnanasOteli’nde bir sezonda 2600 kişinin bedava kalarak, yine birsezonda kurumun 66 bin dolar zarara uğratıldığını belirtenDinçer, İLKSAN’daki sıkıntıların bununla da kalmadığınıbelirtti. Asıl şaibenin AKP Kahramanmaraş milletvekili Av.Mehmet Yılmazcan’ın sandıktan bir anda nasıl 20 trilyonalacaklı hale geldiğini sordu. Bunda döneminyöneticilerinin sorumluluğunun hangi boyutta olduğununaraştırılması gerektiğini belirtti.

“İLKSAN’da soyguna son!” sloganlarının atıldığı basınaçıklamasının ardından Eğitim-Sen’li delegeler GenelKurul salonuna döndüler. Delegelerin salona girişindenitibaren sözlü sataşmalara maruz kalan Eğitim-Sen

İLKSAN 5. Dönem 2. Olağanüstü Genel Kurulu

“240 bin kişilik üyesi ve her ay 4.7 trilyonluk geliri ileiştahları kabartan bir sandık yıllardan beri üyesine hiçbirkatkı sunmadan emekçilerin sırtında bir kambur gibidurmaktadır. Bu kamburdan kurtulmak elbette üyelerinçoğunluğunun dileğidir”

Page 10: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

10

delegasyonu olaya Divan başkanlığının müdahale etmesiniistedi. Divan başkanlığının sataşmaları durdurması biryana Alaaddin Dinçer’in kınanması konusundadakiönergeyi kabul etmesi ve önergenin aleyhinde Eğitim-Sendelegelerine söz vermemesi bardağı taşıran son damlaoldu.

Yaşanan arbede ve medyanın olaya bakışı

Eğitim-Sen yürütmesinden bir arkadaşımızın kürsüyakınında tartaklanması sonucunda çıkan arbedenin basıntarafından mesleğimizi ve sendikamızı küçük gösterentarzda kamuoyuna aktarılması aslında üzerindedüşünülmesi gereken bir konudur. İlksan GenelKurulu’nda yaşananlar ilk değildir. Yıllardır İLKSAN’dayaşanan yolsuzluklar bilinmektedir. Medyanın bunarağmen olayları veriş tarzı taraflıdır. Yolsuzluklarıyapanları korumak ve haklı göstermek şeklindedir.

Düzen medyasının yansıtmadığı diğer bir gerçek deşudur, zorunlu üyelik kalksın ya da sandık hak kayıplarıolmadan kapatılsın demek sendikamız tarafından destekgören yeni bir açılım sayılabilir. Bu açılım İlksanüzerinden nemalanan güçleri oldukça tedirgin etmiştir. Butedirginlik o kadar had safhadadır ki üyeleri bulundukları

sendikanın yöneticileri ile ayrıştığı noktalar açıkça belliolmuştur. Örneğin sandık yöneticileri “imajımızıdüzeltelim” derken sendika yöneticileri “şu kadar paraolursa sandık kapatılsın” diyebilmektedir. Bu çelişkilerini“üyelere yönelik bir anket yapalım” şeklinde düzeltmeyeçalışan Türk Eğitim Sen’lilerin neyi amaçladıklarını çokyakından takip etmek gerekiyor. Çünkü iyi hazırlanmamışanketler subjektif önerme ve sorularla yanıtları istenenyere çekebilmektedir.

Sonuç

240 bin kişilik üyesi ve her ay 4.7 trilyonluk geliri ileiştahları kabartan bir sandık yıllardan beri üyesine hiçbirkatkı sunmadan emekçilerin sırtında bir kambur gibidurmaktadır. Bu kamburdan kurtulmak elbette üyelerinçoğunluğunun dileğidir. Ancak bu sürecin zor ve sıkıntılıolacağı kesindir. Sandığın kapatılması ya da zorunluüyeliğin kaldırılması isteği kendi başına yeterli bir söylemdeğildir. Arkasından geliştirilebilecek söylem, etkinlik veeylemliliklerle bakanlık üzerinde baskı oluşturmakolmalıdır.

İLKSAN İl Delegesi/İzmir

Uzun zamandır sınıf mücadelesinin gündemini işgal eden en önemli ve acil konulardan biridir, sendikal tıkanmave bu yöndeki çözüm önerileri. Sendikal mücadeledeki tıkanma, sınıf mücadelesinin hem nedeni ve hem de sonucuolma özelliğini taşıyan bir sorun ve sonuçtur. Özellikle, yakın tarih ekseninde bakıldığında, dünyada ve bizim emekve toplumsal yaşamımızda, ciddi anlamda bir sefalet ve proleterleşme yaşanmaktadır.

Emperyalistler, militer, sosyo-kültürel ve ekonomik kurumları ve politikaları aracılığıyla, dünyadaki enerji,hammadde ve ekonomik kaynakları, kapitalizmin döngüsünü sağlayabilmek ve kârlarını arttırabilmek için kendiülkelerine transfer etmektedirler. Sömürüyü tüm dünyada daha da arttırmaktadırlar. Bu transfer ve sömürünün savaşkurumları aracılığıyla yapıldığı gibi, kimi zamanda uygulanan genel ve özel ekonomik, siyasal ve yapısal plan veprogramlar yardımıyla ‘savaşmadan’ da yapmaktadırlar. Fiili ya da politik ve ekonomik kurumlar yoluyla,müdahale edilen ülkelerin emekçileri ve halkları yukarda belirtildiği gibi yoksullaşma ve proleterleşme dehlizlerinesokulmaktadırlar. Aynı zamanda emperyalist kapitalizm sadece sefalet üretmekle kalmayıp coğrafyanın bitkiörtüsünü, doğal ve tarihi dokularını, kültürlerini, iklimlerini değiştirip yok etmektedir.

Elbette emperyalist kapitalizmin, işbirlikçi tekellerin ve yönetimlerin bu fütursuz politika ve vahşetlerine karşı,dünya emekçileri ve halkları direniş ve mücadele örnekleri göstermektedirler.

Ancak kendi mücadele tarzımız, sonuçları ve sendikal örgütlerimiz açısından bakıldığında dünyadaki bugelişmelere yeterli yanıt ve destek sunamadığımız gibi, kendi sınıf cephemiz açısından da yeni olanaklar ve haklar

Sendikal mücadeledeki tıkanıklığıaşma ihtiyacı ve önerileri

Page 11: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

11

kazanamadığımızın yanı sıraönceden kazanılmış olanları dakoruyamadığımız ortadadır. Artıksendikaların üst yönetimleritarafından da reddedilemeyen birsendikal çöküş ve tıkanıklıkyaşanmaktadır. Şu an yönetimlerehakim olan sendikal mücadeleanlayışları ve tarzlarıylayapılabileceklerin sınırınagelinmiştir. Bu tarz ve anlayışlardakiısrar ve inat sadece yönetimlerin veanlayışların kendilerini yönetici,anlayışlarının da hakim unsur olmagörüntüsü dışında bir nesnellikbırakmamıştır. Sınıfın veemekçilerin ideolojik, sınıfsalperspektif ve enternasyonalistmücadele politikalarının yaşamageçirilmesi, bu sendikal ve sınıfmücadelesi tıkanıklığını aşmanın tekyoludur. Bu, özelde bizim, geneldedünya emekçi ve halklarının,emperyalizme ve kapitalizme karşıayağa kalkmamızın en önemlibelirleyenidir. Aynı zamanda bu sınıfpolitikaları, emekçi sınıfların tarihselmisyonunun da ta kendisidir. Bumisyonun araçlarından olansendikamızın tıkanıklığını aşması ve ihtiyaçlara cevapverebilmesi için; sınıfın ihtiyaç ve taleplerine göreşekillenmesi gereken, fiili-meşru mücadele dinamiği veheyecanı mutlaka yaşama geçirilmelidir. Tabana ilham,güven ve cesaret verecek politikalar ve demokrasiyaşama geçirilmelidir. Sayısal çoğunluk denklemleriyleoluşturulan protokol yönetimler yerine, güçlü ideolojikve somut sınıfsal argümanlara dayanan politikalar veanlayışlar yönetimlerde hakim kılınmalı, yönetim ya dayürütme kurulları da bunları uygulayan tabaninisiyatiflerine çevrilmelidir. Üyeler mutlaka eğitilmeli,gerçeklerle yüzleştirilmeli, sayısal üye kaygısı biröncelik olmamalıdır. Sendikaların okul olma özellikleriyaşama geçirilmelidir. MYK-İş yeri temsilciliğihiyerarşisi demokratik bir tarzda korunmakla birlikte,fiili politika üretme tarzı bakımından bu hiyerarşi tersçevrilmelidir. Emek-sermaye çelişkisi asla göz ardıedilmeden, öncelikle gerçekleştirilecek talepler hedefekonulmalı ve her talebin dinamik, kararlı bir biçimde

takipçisi olunmalıdır. Ana dilde eğitim hakkı tekrartüzüğümüze ve pratik politikalarımıza yazılmalıdır.Demokratik bir tarzda ve işleyişi bürokratik kanal veunsurların dışına taşan orta vadeye yayışmış, geniş vekapsamlı tartışmaların yaşanacağı, şekil ve elitistkıskaçtan ve amaçsızlıktan arındırılmış bir programkurultayı yeniden ve acilen örgütlenmelidir.

Bu öneriler uzatılabilir, yer darlığından dolayıburada bitiriyoruz ancak tarihimizi bir önerilertarihinden kurtarıp mücadele ve kazanımlar tarihineçevirmek zorundayız. Bu, girişte vurgulamayaçalıştığımız entermasyonalist ihtiyaca ve dayanışmayakatkısı paralelinde bizim ve dünya emekçilerininhalklarına kavuşmalarının ve emperyalist kapitalizmdenkurtulmanın en önemli halkalarından biridir.

Yaşasın fiili-meşru mücadele geleneğimiz!Yaşasın sınıf sendikacılığı!

(Sendikal İnisiyatif Platformu Bülteni’nin 5.sayısından alınmıştır...)

“Sınıfın ve emekçilerin ideolojik, sınıfsal perspektif veenternasyonalist mücadele politikalarının yaşamageçirilmesi, bu sendikal ve sınıf mücadelesi tıkanıklığınıaşmanın tek yoludur. Aynı zamanda bu sınıf politikaları,emekçi sınıfların tarihsel misyonunun da ta kendisidir”

Page 12: Kamu Emekçileri Bülteni-2007 Mart

Fiyatı: 0.5 YTL * Sayı: 20 * Mart 2007 * Yayıncı: EKSEN Basım Yayın Ltd.Şti. * Sahibi ve S. Y. İşl. M.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * Baskı : Özdemir Matbaacılık/İSTANBUL * EKSEN Yayıncılık Büroları Merkez: Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd. (Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 6217452

NNNNEEEEWWWWRRRROOOOZZZZPPPPIIIIRRRROOOOZZZZ BBBBEEEE!!!!

YYYYüüüüzzzzbbbbiiiinnnnlllleeeerrrr uuuulllluuuussssaaaallllöööözzzzggggüüüürrrr llllüüüükkkk vvvveeee eeeeşşşşiiii tttt llll iiiikkkkiiiiççççiiiinnnn aaaallllaaaannnnllllaaaarrrraaaa ççççııııkkkktttt ıııı !!!!

M K