karagöz sayı 5
DESCRIPTION
Karagöz edebiyat dergisinin 5. sayısından örnek sayfalarTRANSCRIPT
3
Biyos derlerse hayat logos derlerse akılBunları sular seller gibi bilmeyi marifet sanma sakınMarifet aklın ne kadarı hayatın dahilindeBunu bilmekYahut keşfetmek hayatın Hangi kısmı dolduruş ne kadarı akıldırHasılı neye olursa olsun akıl yormakAklı takatten düşürmeye ister istemez varırHâlbuki insanların çoğu cehennemlik Yani dinç akıllıdır
Of hay Hak!
Her hâli lâtîf, etvârı zarif, elfâzı tatlı bir yâr-i vefâkâr olsa, oldukça Türkçe ve İngilizce bilse, birazcık da tipografiile şiirden anlasa, sohbete başlasak, o söylese tatlı tatlı ben dinlesem, ben de o güzele bir güzel mukabele etsem...Diyelim bu sefer de işimizi Mevlâm rasgetire!... Yâr bana bir eğlence meded!... Aman bana bir eğlence!...
Eylemez mi seyreden yârânı hayrân perdesiMûcid-i zıll-ı hayâlin ehl-i irfân perdesi
Ey Karagözüm uğurlar ola! Sinsileri sansarlar boğa!
Akıl baştadır derler. Akıl başta gelir. Başta gelenin (akıl / logos) başa gelenle (hayat / bios) bir ilgisi vardır. Başıayağa, aklı vücüda rapt eden şey nedir öyleyse? Göz mü, gönül mü? Gönül ya da dünya gözüyle bakmak, seyretmekmi? Gönle düşen; ama gözden kaçan şey ne?
Temaşa dedik de acaba ne demek istedik? “Bir veçheyi görmüş olmak,” diyor Heidegger, “bilmektir.” Bir şeyi bil-mek, anlamak, görmek için, o şeye dikkatlice bakmak gerekir. Nazar ile nazariye arasında dolaysız bir ilgi olduğumuhakkak.
Bu sayıda teknoloji ve şiir arasındaki ilişkiyi araştırdık. Şiir bize göre, üzerinde çalışılan bir şeydir. Eserdir.Dolayısıyla şiir teknik bir iştir ya da tersinden söyleyecek olursak “o poetik bir şeydir.” Tekniğin özü ise bilmeyedayanır. “Teknoloji bunun neresinde?” diyerek bir şekilde günümüz şairinin, şiirin oluşum sürecinde, teknolojiyleeser (şiir) arasına koyduğu mesafeyi vurgulamak istedik. Serkan Işın, “âyinesi iştir kişinin” diyerek işin yordamın-dan bahsetti. Klaus Peter Dencker, somut şiirden görsel şiire uzanan geleneği anlattı. Jean-Pierre Bobillot, tekno-loji ile şiirsel tecrübe arasındaki ilişkiyi açıkladı. Yavuz Altınışık teknoloji şiir ilişkisini dil üzerinden okudu. GeofHuth ise kendi şiirsel tecrübesinden söz etti. Kitasono Katue manifestosuyla, Andrew Topel ise yazılmamış olanıtaklit eden işleriyle bize katıldılar.
Bu sayının süprizi kuşkusuz İlhan Berk’le yaptığımız söyleşi. Yine Enis Akın’ın Türk Yazarlar Birliği tarafındanBursa’da düzenlenen “Şiirimizin Son Otuz Yılı” başlıklı panelde yaptığı konuşma Temaşa bölümümüzde yer alıyor.Osman Özbahçe ise bu programı düzenleyenlerin ve konuşmacıların aleyhinde atıp tutan hacıcavcavlara ara fasılgeçti.
Eh bizden bu seferlik bu kadar… Her ne kadar sürç-i lisân ettikse aff ola!
Vay aklı baştan gidene... Vay hacıcavcav vay!Seni gidi hergele...
KARAGÖZ
Başta Gelen Başa Gelen
PERDE GAZELİ
Turfanda Tufan
Enes Özel
“poşetli alışveriş merkezleri”
Kendimi buldum bileliburada zannederim tükürük saçıyorumsalya akıtır çapraşık bacaklarımıdüzenlemeye çalışıyorum poşet tutar ellerimimasaya seriyorum gözümü deri hizama göz hizama duvarda camekanlar açılıyorvitrinler seçiliyor ben bacaklarımıoturma gruplarından taşırıncabacaklarımı yerli yerine oturtuyorumyerliyorum ellerimi üzerimden ışınlar geçiyortopuklarımı fotoselli kapılar açıyorbacaklarımı üzerinden akar buluncakendimi seçilmiş bulamıyorum bacaklarımı ve ellerimi ve gözlerimi ezilikburnumu ve ağzımı ve kulaklarımı şaşırık bulupkendimi bulunuk bilemeyincemerdivenlerde iyice çarpılıyor merdivenlerzannederim ben duralıyorum.
Özür dilerim! Ben bir tüketim hatasıyım. 1- formlardaki boşlukları dolduruluyorum2- kendimi amfilerde sıralara dolduruluyorum3- klozetlere oturtulup dolduruluyorumçaprışıyorum merkezlerde düşün vuramıyorumsürtükleyip parlak önüme vitrinlerkendime gelince cüzdanımı aranıyorumbirikiyorum ki poşetlere doldurup ayrı doldurupçöplere eşelenen cam şişeleri ve karton kutularımutluyorum yutaklarımda yığılılışını.
parmak dökünük uçlarını taşırıyorumkıymık gibi bir imleç kanatıyor derimiimleçin eriyor kemiklerim poşetlerle kaynaşıyorçıkardığım çöpler kanaşıyor poşetlerderim poşete kayıyor içine etim dönmüşimleçler etimi dürtünce poşetler parmak uçlarımdan taşıyortaşıyor sıvılarım kemikleri imleçe özenmişpoşetlerin yumuşak kemiklerine dokun dokun parmak alışıyorumkendimden tıkışıppoşetlere boşalıyorum
4
5
poşet poşet taşınıyorum kendimigördükçe bir yansırık tutturup ben kendime dönemiyorumsürekli fırıl fırıl akışık fışırtıyorlar fırıl fırıl dönüyorlar üstlerine üstlerindebiniyorlar fırıldayarak poşetlerine her köşe başında üst üste kolları kollarına kendi değilve gözleri fazla göz olmuşlar girdap burup reyon soruyorlar
poşetlerimizi şarkısı
terliyoruz dip dibe çokuzher zaman bu kadar çokuz her zaman terliyoruzsürtünüyoruz birbirimize et reyonundan kıyma alıyoruzpoşetlere gerilmiş kaslarımıza terliyoruzekmek dolabının önünde birbirimizin kaslarını elliyoruzçünkü biz bu kadar yıldır terliyoruzterleyerek geliştirdiğimiz kardeşliğimizin kutsalıyazar kasa sıralarında öpüşerek dinimizkaslarımızı sıkıyoruz evet sıkıyoruzpoşetlerimizi derimize okşuyoruz.
6
Ben burada ben bu kör tıpanın altında benÇok demokrat bir yanlışlık kadrajında mücessemCesedini koklayarak saçlarını tarayarak cenazeminÇok doru taylar koşturdum haritamda eğersizÇok ölüler gömdüm ölümleri kortejsiz.
Sessiz bir morg gibi ölümlere alıştımÇok çirkin bir adamı olarak dünyanınGidip en çirkin kadınlarına bulaştım.Şaştım; açlığım bir mide spazmıydı o kadar!Çok arındım çok şaşılacak rakamlara ırmaktımDa aklım dar koridorlar arasında klonlandı bir büyükSiyanürlerle kodlandı dehamın yorgunluğuna ur.Bana yok bana hayret bana biçimsiz kaldı dünya.
Göz seğirtti ten titredi değince tene gevrek tizKalmadı kült bir devlet olarak bana semiz bir yokuş,Her savaş ortasında taburlara diz çöktüren yorgunluğumZılgıtlar yükselterek zırhımıza bir intikam olasılığı bıraktı.Kanattı yürekteki her coşkunun ifriti beniKanattı bana, yonttuğum oyuncağın balyalanmış taşları.
Ben bu gözü ben bu kaşı ben bu uyduruk karaltıyı benSabahlayıp dizimin dibindeki şeyh sakalıma raptettimBen soğuk ben büyük horhorluğu doldurunca ağzıma sokakİndim pos bıyıklı bir adam olarak otuzuma merdivenDayadım Caz dayadım Festivaller dayadım da bir adımAnılmadım bir adım sanılmadım girdim dehlizlerden tarihlere kir!İrilendim; kansızlığım arasında aktıkça somutsuz bıçak,Kestim bıyıklarımı döktüm saçlarımı uluorta ilendimKocadı linçliler fotoğrafı arasında bilgeliğim meczupça.
Ya Hay! Dedim.Ben dedim! Kurtar dedim! Daha kaç kere ya Hay!Kan bulaştırır ekmeğime mutfakta hınçlı bir mermiVirdi zamaneden bir çivi sökülüyorken ağzımda.Bu salaş kokteyl, bu senfoni kara, bu patlamış bateriDarmadağın bombardıman yağmurunda bu trajik simetriSızlatıyor kaburgamda soluklanan kadınlarınEte kemiğe soyunan kahkahalarını hunharca.
Ortadoğu Sevgilim
Yavuz Altınışık
7
Babam Gelmiş Babam GitmişTürkiye Varmış Türkiye YokmuşOsman Özbahçe
7.
Bakmayın ejderliğineBire yedi verir benim ekmeğimHer lokma için sofrayaYedi kere uzanırımÇocukluktan kalmaBir alışkanlığım
Balık hafızası derdi vaiz banaYedi kereden önceGirmezdi hiçbir lâf kafamaFakat bir seferde anlardımBazı kelimeleriEkmeğiDevletiAllah’ı
Nazlı bir bayrak dalgalanırdıBazı kelimelerin içindeBağışlamayan düşünceninKıpkırmızı
Pazularım yanıyor geldim ki 18’eSağımda devlet bana inatSolum serbes kalacakBiraz boşalsa o biçimYârime de yer açılacak
Bana kılık yapma Arzu!Güven olmaz bu ayaktakımınaBizim memlekette bazı kelimeler taştan
demirdendirGetiririm gene de dilimeBunlar giderŞehre ve şaraba yaltaklanırMikrop saçan evlerde
Nazlı bir bayrak dalgalanırSuyun özünden göğün sözündenSüzülerek demirKıpkırmızı
Bana kılık yapma dedikçe sinirlenirFena kızardı Arzu-Hep poolis! Hep poolis! Hep poolis!Böyle şiir olmaz kiSen en iyisiÇık poolis!
Katlanamıyorum Osman ben bu devletin polisŞunun içine bir defada yürek yakanBeni ağlatan bir söz kat
Polis
8
O Kapı
Berk İybar
Neydi sana öğretilen?Sessiz bir izleyici olmakkenMerakına yenik düştün, kabul et seni yaramazHiç kimse kalkıp yasak şehre bakamaz!Ve hiç beklemediğin bir günGördün gizli bahçede oynanan oyunlarıO kadar renkli, o kadar ateşliydi kiArkana bile bakmadın, çoktan kapanmıştı kapıO gün taylar bile yetişemedi sana
Neşeli günler artık geride kaldı,Şimdi bir arenadasın, burası bir er meydanıSavaşçı, sana yüklenen yeni rolün adıKaybedeceklerinin listesi verilmiş elineKulağında çınlayan hayalet misafirlerHepsinin üzerinde kırmızı bir miğferO kapıdan geçip hesap sorduklarında sanaKeyif bahçende bekçi olmaya devam mı?Söylesene hadi çılgın boğa!
Artık oyun bitti,Sessizce eve dönme vaktiBir daha o bahçeye giremeyeceğini bilsenBilsen seni kabul etmeyeceklerini bir daha aslâVe dönsen en başa,Yine de geçer miydin o kapıdan?Söyle şimdi misafir,Yoksa erken mi kalkardın sofradan?Yasak şehrin tadına hiç bakmadan…
9
Yoldaş
Evren Kuçlu
Yol burada bitmemiş bitsinSeni eğlenirken yolun sapaBelli bir çiğnemlik duran yoldaşCesedinden yola çıkılmıyorKol kola yürünecek meğerMesafeyi çoktan aşmışız
Bitmiyor yol burda nedense Şımartıyorum o üç günlük gelinAyvalar elimde tatları ekşiŞarkıları harfiyen okumuyorumCinnet önce banaGençliğimden daha çokPeşi sıra şöhretimi çiğneyerek
Belli mi hem alçak bir rüzgârEser bu damların üstünden Hoşgörüsüz nicedir koyun koyunaAşiret duygusunu yitirdik kesinkesKomadan aşk beni çıkarmayacakBir he desen belkiFırtına evi geri getirecek
Duygulu değilim anca bu pazaryeriKepazelik doğrusu böyle bir başınaKalbimi yokluyor karnım açEve dönmek zor bu sıralarBen felek nedir çemberindenOyalanmadan hem de nasıl Seri adımlarla birkaç dakkadaGeçilir bir gün elbet geçilirAlışkanlık değil kaburgalarımda soğuk
Tadı yok eski yazlarınYolu yok buranın buradan başkaKarların vaktinden önce yağmasınaTrafiği tıkamış bir trafiğeVe kanepelerin artık boş bir ucunaDayanabilirim bu satırların gürültüsü Gözyaşlarından önce biterse
Yumruk yumruğa bir hatıra buBen babadan dumrul doğmadımAnadan yetim ölmeyeceğimKaburgamda sıcaklığı bitinceKendime yeni bir ortam serbest piyasadanBöylece rüyalarım orta yerdeBense yerlisi değilim Gürültüye karışmadan benzimde kırmızıBilinsin Yoldaş öldü o PazarOna bir mendil yolladımYalandan hatırası sürsün Koyun koyuna gecelerin Kırp kırp kırpOnun yontucusu sensin
1 0
Neyi neyi bekler yengeçler
güneşin batışını mı suların yükselişini mi
bir sayfaya dizilen harfler gibisararıp düşerken çamların iğneleri, -çatırdayarak-
senin ayaklarına batan, o meltemlerle birliktebükülen yolun aşağısında birikerek
–güneye doğruinecekler keçiler,
taş basamaklardan elma kabuklarını yemek için
/ pet şişeler, naylon poşetler, kadın bağlarıve insan dışkıları arasındangeçerek… /
gökte bir broş belirecek, bir avcıdenize gömülecek gözyaşları
Byblis’inbir tek yengeçler
yengeçler bilecekler
yengeçler bizden ne beklersahi ne bekler bizden yengeçler
güneşin batışını mı yoksa tükenişini miinsan soyunun; onbinlerce yıllıkgelişimi bir zafer yahut bir zerredir belki evrenin geçmişindeki kendisi de bir zerreciktikendi zekerinden
gitsinler onlar pılı pırtılarını alarak tıkıştırarak örgü sepetlerine, hasırdanörtülerini, pet şişelerini ve iskambillerinive çocuklarını alarakve çevreci dostlarını alarak,
alarak bekçileri,o bilmiş turistlerle beraber,
çünkü ingilizlerden nefret ediyoruz bizçünkü kendilerini medeni sanançünkü babasının yeri sankiçilli suratları var üstelik
defolup gitsinlergitsinler nereye giderlersegitsinler ve dönmesinler bir daha da hiç
İndeks II: Âşıkların Ölümü
Hakan Şarkdemir
1 1
çünkü ölüler aslâ dönemezler;
çünkü küçük bir tümsektir onlardan kalan geri, bir tümsek, bir kurgan, bir ören yeri,bir kalp ağrısı, bir göz seğirmesi,bir elveda,bir uçurumun yamacındaki gideceği bir yer yoktu bu uçurumdan başka
sevgilininbıraktığı yerde kendini sularaaşağıda kayalıkların aşağsındayalnızca gözyaşları, yalnızca yengeçlerin takırdadığı yer
Zaten yengeçler ne bilir Boyuna takırdamaktan başka
Takılacak bir yer yok onlar içinYıldızlar bu kadar uzak
Ve ışıl ışıl parıldarken önümüzde
yalnızca kazıyıp çıkardıkları yolbir yol değil aslında
ne de bir yuvabir enkaz
/ ne soyut ne somutmuğlak bir ifadenin /
kulağa hoş geliyor yine debu lakırdılar
içi boş olsalar dabaşlarını sokacak bir yer nihayetbir ağaç kovuğu, bir inziva yeri, bir tür gölgelikya da bir hangartakırtılarla dolu,bu takırtılar ona işaret hepsanki birazdan taarruz edeceklerhiç duyulmamış
bir borunun ötüşüyledeniz onlara kur yapar gibionları kendine doğru çekerekbir gün çekilirse nereye vatan diyecekler
[o yassı kafalarında hep işleyenbir GPS]
yengeçler yıldızları bekleronları yakalamak için kıskaçlarının ucuylaçünkü onların ışığıdır yengeçlerin katığı
Birazdan carettalar gelecekler
1 2
bir konuşmaya başlarkenkimi kez gibi ve öyleyseçoğu kez ölesiye ya dave, bazen sevinçle kikesilmiş bir yerindenkafanı çevirmeden, içgeçirmeden, üç yerindenkırık, kurak, tuzak cümle
etiketinde yazmıyor, hangive nasıl olduğu bilinmiyordiye öyle, biliyorsun, çoğuyerinde eksik, gedik, nadikbir hikâye, biraz orasındanbir oradan, bir buradançeşitli olasılıklar ve
ruh, vektörel evet, hızrenk cenderesinde kenditavına doymuş şekilde, aevet, kesilmiş bir kaçyerinden nasıl da, akşamadoğru, kentin doruklarında
sen ben o, aramızda birkaçşerit ve ışıklı sokaklaradalıp bizi bir vatan dobralığıile çekip çevirecek vitesaralarında fülür fülürdilsizliğimize bandrollüakşam haberleri ve komedi
parlak, şey, hani, neredengeliyordu, basamaklar yaniişte matematik, çarpmasınyüzüne, sabahın eteklerindendökülüp gelen şu subu su vardı, hepbabadan miras umudunbin atom ağırlığında, pardonçekil göremiyorum ekranıbirşeyler deniyor, evet, kısmenbazen, neden, hiç de yararlı,canım, yalnız ölecek mi, taksitle
çekti cebinden aldı, tespihi,yüzüğü, cenke lâzım mıydı, nargile,çay, bişeydi, sonra kaçaydıattı, büyük yerden, kafasınıçevirip, bir nefes aldı, bir yudumgürültülü sokaklarda dökme demirheykellerde, kaldırımlarda tabelalardaokunamazken yüzünde, borç, evet, bizimoğlan, kız ve gelin, söndürışıklarını yüzünün arkasına doğrubüyüyüp duran, o vodvilin.
düşman evet, düşman, konuşmalıbir hareket, elinden geçen rüzgârürpertirken aklına getiriyorilk aklına gelen şeyin ismini.
kesin ve bazen, neden, illâ ki, evetdursana,
Drednot I
Serkan Işın
1 3
çıkışmamış olabilir mi,yoksa sonra da verebilirlâzım olduğundan mı, kesikkaldırımlar yine mi değişiyorbu kaçıncı, açıdan tamamlamakfasit birşeyi.
dil içinde, köşeyi dönüncerastlanılan coşku, pörtlemişdikilmesi gerek, sonra asfaltoradan da gidilebilir amakeskin tariflerle ancak tarhlarmezarlıklar, şehitlikler
“canım”, bitanem, çiçeğimsayfa, beyaz, satırsızmühür, pul, imza,bu kış da gelip, geçecekalmaz mısın, yeni, baksıcacık, teklifin arasınasıkışıp kalmış birkaç diş.
bloklar, çerçevelenmişoval, eğri, büğür, püğürfıkır fıkır sonra buz kesmiştersinden alınmış kirpikleringöz yapılırken çıkartılmışkaşların, bir türkü, sonrabakkal, sonra, hep sonracücük yerine doğru kentin.
keskin, az, sade ve kahramancaonlarla oldu, buraya gelişimizkupkuru, biraz, çatlak, kimi kezuykusuz, birşey mi dedin,hayır, dursana öyleyse.
etrafında toplaşmış gibi, ha, evet,hmm, cık, olabilir bak, of,şimdi bak, şurasından, hani şuşu demek, çözmek, vardı galibabir dilde, neresinden çözülürseorasından donsun, nehir, geçmiyorarasından.
sonra çok kızdı tabi, ama ne,yıkadılar, sessizdi, kanser miydiakciğer, belki de, başka, buradaniki kişi, uzatır mısınalnını uzattığın o kurumtrakşiddetin yumuk yumuk sözdizimine.
Drednot II
Serkan Işın
İsimsiz,A
nd
rew T
opel