keşmir üzerinde güç mücadelesi

20
Keşmir Üzerinde(n) Güç Mücadelesi 08.07.2011 11:12:27 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto Dünyadaki sınır ve egemenlik sorunlarını sıraladığımızda, belki de en kanlı ve en çözümsüz bırakılan sorunlarının başında ‘Keşmir meselesi’ gelmektedir. Pakistan ve Hindistan’ı dört defa savaş meydanlarında karşı karşıya getiren, üzerinde küresel çapta hesapların yapıldığı ancak çözümü noktasında yeterince istekli davranılmayan Keşmir sorunu, kanayan bir yara olmaya devam etmektedir. Eski ABD Başkanlarından Bill Clinton görev yaptığı dönemde Keşmir’den bahsederken burası için ‘dünyanın en tehlikeli bölgesi’ tabirini kullanması boşuna değildir. [1] Her yıl yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, zaman zaman intihar saldırılarının ya da bombalama eylemlerinin görüldüğü, devlet güçlerinin aşırı güç kullandığı ve halkın baskı altında tutulduğu Cammu-Keşmir, daha geniş düzlemde bir Müslüman-Hindu gerginliğine de sebep olmaktadır. Ülke olarak dost ve kardeş bildiğimiz Pakistan’ın, ticari ve tarihsel ilişkilere sahip olduğumuz Hindistan’ın 60 yıldır çözüm bulamadığı Keşmir sorunu hakkında bilgisiz ve ilgisiz kaldığımız açıktır. Coğrafi anlamda bize Batı Avrupa kadar uzak olan bu bölgeyi tanımadan, sorunlarını ve hassasiyetlerini bilmeden, Güney Doğu Asya’ya yönelik etkili bir dış politika geliştirilmesi mümkün değildir. Bu makalede, Keşmir sorununun arka planı, tarihsel süreci, dinamikleri, etkileri, bölgesel ve küresel aktörlerin meseleye bakış açısı ile muhtemel bir çözüme giderken atılması gereken adımlar hakkında kısa bir değerlendirmede bulunulacaktır.

Upload: yavuzselim1959

Post on 30-Oct-2014

47 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Keşmir üzerinde güç mücadelesinin ana hatları anlatılıyor.

TRANSCRIPT

Page 1: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Keşmir Üzerinde(n) Güç Mücadelesi08.07.2011 11:12:27

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Dünyadaki sınır ve egemenlik sorunlarını sıraladığımızda, belki de en kanlı ve en çözümsüz bırakılan sorunlarının başında ‘Keşmir meselesi’ gelmektedir. Pakistan ve Hindistan’ı dört defa savaş meydanlarında karşı karşıya getiren, üzerinde küresel çapta hesapların yapıldığı ancak çözümü noktasında yeterince istekli davranılmayan Keşmir sorunu, kanayan bir yara olmaya devam etmektedir. Eski ABD Başkanlarından Bill Clinton görev yaptığı dönemde Keşmir’den bahsederken burası için ‘dünyanın en tehlikeli bölgesi’ tabirini kullanması boşuna değildir.[1] Her yıl yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, zaman zaman intihar saldırılarının ya da bombalama eylemlerinin görüldüğü, devlet güçlerinin aşırı güç kullandığı ve halkın baskı altında tutulduğu Cammu-Keşmir, daha geniş düzlemde bir Müslüman-Hindu gerginliğine de sebep olmaktadır. Ülke olarak dost ve kardeş bildiğimiz Pakistan’ın, ticari ve tarihsel ilişkilere sahip olduğumuz Hindistan’ın 60 yıldır çözüm bulamadığı Keşmir sorunu hakkında bilgisiz ve ilgisiz kaldığımız açıktır. Coğrafi anlamda bize Batı Avrupa kadar uzak olan bu bölgeyi tanımadan, sorunlarını ve hassasiyetlerini bilmeden, Güney Doğu Asya’ya yönelik etkili bir dış politika geliştirilmesi mümkün değildir. Bu makalede, Keşmir sorununun arka planı, tarihsel süreci, dinamikleri, etkileri, bölgesel ve küresel aktörlerin meseleye bakış açısı ile muhtemel bir çözüme giderken atılması gereken adımlar hakkında kısa bir değerlendirmede bulunulacaktır. Bölünmeye Kadar Keşmir Keşmir, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ile sınırdaş bir bölgedir. Dünyanın en yüksek sıradağları olan Himalayalara sırtını vermiş olan coğrafyada verimli ve tarıma elverişli topraklar ile yer altı ve yer üstü zenginlikleri bulunmaktadır. Dünyadaki ülkelerin üçte birinden daha büyük olan Keşmir’in yüzölçümü 380 bin kilometre kareye yakındır. 14. yüzyıla kadar Hindu egemenliğinde kalan Keşmir, 1339 yılında Türk kökenli Şah Mirza tarafından fethedilmiş ve bu tarihten itibaren 19. yüzyıla kadar Hindistan’ın diğer bölgeleriyle birlikte, Müslümanların hâkimiyetine geçmiştir. Bu tarihten sonra Keşmir’i ve Hindistan’ın tümünü etkileyen iki önemli hadise yaşanmıştır. Bunların ilki, 1819 yılında Pencab’ın Sih kralı Ranjit Singh’in Keşmir’i ele geçirmesidir. Sadece Keşmir değil Hinduların yoğun olduğu Cammu

Page 2: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

ve Budist ahalinin yoğun olduğu Ladhak da bu prensliğin sınırları içine katılmıştır. Diğer önemli hadise ise, 17. yüzyıldan itibaren Doğu Hindistan şirketi aracılığıyla Hindistan’ın yer altı ve yerüstü zenginliklerini tekeline alan İngiltere’nin, 1858 yılında Hindistan’da İngiliz idaresini resmen kurmasıdır. Bu tarihten sonra İngiliz kolonisi haline gelen Hindistan toprağı ve idaresi doğrudan İngiliz hükümetine geçmiştir. Bunu sağlarken kendi denetim ve kontrolü altında olmak kaydıyla yerel prensliklerle de anlaşma yolunu benimseyen İngilizler, Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu Keşmir’i, Sih prensin yönetimine bırakmıştır. II. Dünya savaşında maddi ve manevi olarak yorgun düşen İngilizler, bağımsızlık ateşinin yakıldığı, diğer taraftan Müslüman-Hindu çatışmalarının başladığı Hindistan’ı ellerinde tutamayacaklarını anlamışlar ve 1947 yılında Hindistan Bağımsızlık Bildirgesini kabul etmişlerdir. Bu tanımadan sonra Hindistan topraklarında Pakistan ve Hindistan adıyla iki ayrı devlet kurulmuştur. İngiliz genel valilik ofisleri ise, bu devletlerin anayasaları hazırlanıp yürürlüğe girene kadar mevcudiyetini devam ettirmiştir. Bölünmeyle Doğan Keşmir Sorunu Hindistan’ın ikiye bölünmesi öncesinde ülkede tartışmalar yaşanmıştır. Muhammed Ali Cinnah’ın liderliğindeki Müslüman Hindistanlılar, Müslümanların kendi yönetimlerini kurmaları ve Hindistan’ın geri kalanından ayrılması ve Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerin de bu yeni kurulacak idarenin bayrağı altında toplanması gerektiğini savunmuştur. Milliyetçi Hindular da ayrılık fikrini destekleyenler arasındaydı. Mahatma Gandi ve birlikten yana olanlar ise, kültür, dil, din farklılıklarının Hindistan’ı ayrıştıran değil zenginleştiren ve güçlendiren temel unsurlar olduğunda ısrar etmiştir. Zaman zaman silahlı çatışmalara da sebep olan bu tartışma, İngilizlerin de ağırlığını koymasıyla bölünmeden yana bir kararın alınmasıyla neticelenmiştir. Bu çerçevede Hindistan, 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olarak ikiye ayrılmıştır. Bu kararın uygulanmasında Müslümanların çoğunlukta olduğu yerler Pakistan’a, diğer yerler de Hindistan’a bırakılmıştır. Bölünme nedeniyle yeni çizilen sınırlar arasında büyük insan hareketleri yaşanmıştır. Bunun neticesinde yaklaşık 400 milyon insanın yaşadığı bu coğrafyada milyonlarca insan evsiz kalmış ve yüz binlercesi de göç yollarında hayatını kaybetmiştir. Bölünmeden sonra Hindistan’ın nüfusu, yaklaşık onda biri Müslüman olmak üzere 345 milyona düşerken, 35 milyon nüfuslu yeni bir devlet olarak Pakistan tarih sahnesine çıkmıştır. Bölünme prenslikleri de bu iki ülkeden birine katılmaya zorlamıştır. Genellikle sorunsuz uygulanan bu tercihlere istisna olabilecek üç eyalet bulunmaktadır. Bunlardan ilk ikisi Haydarabat ve Gujarat’tır. Müslüman prenslerin yönettiği ancak halkının çoğunun Hindu olduğu bu eyaletlerde idareciler Pakistan’la birleşmek ya da bağımsız kalmak istedilerse de halkın ayaklanması ve baskısı nedeniyle Hindistan’da kalmaya rıza göstermişlerdir. Üçüncü istisna ise halen çözülemeyen Cammu-Keşmir’dir.

Page 3: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Cammu-Keşmir’in Kaderi 1947 yılında yaşanan bu bölünme sancısı, Cammu-Keşmir’in nereye bağlanacağı sorusuyla daha çetrefilli bir hal almıştır. O dönemde Cammu-Keşmir’in idaresini elinde bulunduran Hari Singh, bağımsız bir devletin başına geçebileceği düşüncesiyle Pakistan ya da Hindistan’dan yana tercihte bulunmama politikasını izlemiştir. Bunu yaparken de idaresi altında bulunan ülke nüfusunun yüzde 80 itibariyle Müslüman olduğunu gerçeğini göz ardı etmiştir. Müslüman ahalinin tepkisine sebep olan bu basiretsizlik ülkede ayaklanmaların çıkmasına neden olmuş ve ülkenin güney batısında Azad Keşmir adıyla Müslüman bir Hükümet kurulmuştur. Ayaklanmanın Başkent Srinagar’ı da etkisi altına alacağından korkan prens, çareyi başkenti terk etmekte ve Hindistan’dan yardım talep etmekte bulmuştur. Hindistan, Cammu-Keşmir’in kendisine katılması halinde ancak bu talebe olumlu cevap verebileceğini söyler. Cammu-Keşmir prensinin Hindistan’a bu yönde yazılı garanti vermesinin ardından Hint ordusu isyan çıkan bölgelere sevk edilir. Bunun üzerine Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Pakistan ordu birliklerini isyancılara katılmak üzere gönüllüler şeklinde Keşmir’e gönderir ve böylece iki ülke savaş meydanında karşı karşıya gelirler. Keşmir’in Paylaşılamaması Bu savaşın neticesinde Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasında fiili olarak ikiye bölünmüştür. Pakistan’ın elinde kalan kısım Azad Keşmir, Hindistan’da kalan kısma ise Cammu-Keşmir olarak anılmıştır. Diğer taraftan Çin, Hindistan’ın elinde kalan Keşmir topraklarından Aksai Çin buzullarını 1962 yılında işgal ederek sorunun küçük ortağı haline gelmiştir. Ayrıca Pakistan’ın kendi kontrolündeki kuzey Keşmir’in bir kısmını 1963 yılında Çin’e devretmesi meseleyi daha da karmaşık bir hale getirmiştir.Böylece Keşmir, bugün itibariyle yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si Çin’in kontrolünde olmak üzere 3 ülke arasında bölünmüş durumdadır. Keşmir’in, Keşmirlilerin ve Pakistan’ın kabul etmediği bir şekilde bölünmesi, 64 yıldır devam eden çatışmaların, huzursuzluğun, savaşların, ayrılıkçı hareketlerin ve şiddetin kaynağı olduğunu düşündürmektedir. Keşmir Üzerindeki Hak İddiaları Her iki ülkenin ileri sürdükleri hak iddiaları ve argümanlar 60 yıldır pek bir değişime uğramamıştır. Hindistan’ın temel görüşü, 1947 yılında Hindistan’a katılan Keşmir’in bu tarihten itibaren bir Hindistan toprağı olduğu, Pakistan’ın Hindistan Keşmir’inde şiddeti ve ayrılıkçı hareketleri körükleyerek Hindistan’ı zayıflatmak istediği yönündedir. Pakistan ise, bölünmede kabul edilen prensibe göre, Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’in Pakistan’a bağlanması gerekirken ülkesini terk eden bir prensin verdiği yazılı taahhütle Hindistan’ın kontrolüne geçtiğini, bunun da hukuka uygun olmadığını ileri sürmekte; meseleyi 1947’deki bölünmenin tamamlanamayan kısmı olarak görmektedir.

Page 4: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Keşmir’le ilgili olarak her iki ülkenin de üzerinde anlaştığı tek husus ise bazı Keşmirli grupların savunmuş olduğu ‘Keşmir’in bağımsızlığı’ konusuna olumsuz yaklaşmalarıdır. Keşmir için Yapılan Savaşlar Hindistan ve Pakistan arasında 1947, 1965, 1971 ve 1999 yılarında Keşmir yüzünden savaş çıkmıştır. Ayrıca, 1962’de Hindistan ve Çin arasında yine Keşmir’i ilgilendiren bir savaş gerçekleşmiştir. Başvurulan bu silahlı müdahale, sorunu çözmek yerine eklenen yeni boyutlarla daha da kronik bir hal almasına yol açmıştır. 1947 savaşını BM Güvenlik Konseyi’nden 1949 yılında her iki tarafı da ateşkese çağıran bir kararın çıkmasıyla ilk savaş neticelenmiştir. Kararda, bölgenin askerden arındırılması ve plebisit uygulanması istenmiştir. Bu savaşın sonunda BM’nin arabuluculuğunda varılan ateşkes neticesinde, her iki ülke de askerlerini ateşkes hattının gerisine çekmiştir. Ancak Keşmir halkına geleceğini tayin etme hakkını veren plebisit kararı, Hindistan tarafından bugüne kadar uygulamaya koyulmamıştır.1965’teki savaşta Pakistan, Keşmir’in Hindistan’da kalan kısmını 3 haftada ele geçirmiş olsa da araya giren Sovyetlerin arabuluculuğunda 1966 yılında Taşkent anlaşmasına varılmış ve bu anlaşmaya göre Pakistan ateşkes hattının gerisine çekilmiştir. Yine anlaşmaya göre, tarafların Keşmir meselesini güç kullanmadan çözmeleri kabul edilmiştir. 1971’de, o zamanlar Pakistan’ın bir parçası olan Bangladeş’in bağımsızlığı ile neticelenen diğer bir savaş yaşanmıştır. Bu savaşta Bangladeş, Hindistan tarafından işgal edilmiştir. Pakistan’ın yenilgisiyle neticelenen savaşın sonunda 1972 yılında imzalanan Simla anlaşmasıyla Pakistan, Hindistan’ın toprak bütünlüğüne ve bu ülkeyle arasındaki kontrol hattına saygı göstereceğini kabul etmiştir. O güne kadar ateşkes hattı olarak anılan ve Keşmir’i Hindistan ve Pakistan arasında ikiye bölen sınır hattı bu anlaşmadan sonra Kontrol Hattı olarak anılmaya başlanmıştır. Bugün kontrol hattında mayınlar döşeli ve Hindistan’ın inşa ettiği elektrikli tel örgüler kuruludur. 1999 yılında General Pervez Müşerref’in komutasındaki Pakistan ordusu Cammu-Keşmir’deki Kargil tepelerini ele geçirmiştir. 1 ay süren sıcak çatışmaların büyümesini engellemek amacıyla ABD devreye girmiş ve Pakistan’ı Kargil’den çıkmaya ikna etmiştir. Bu hadiseden kısa bir süre sonra General Müşerref, Navaz Şerif hükümetine devirerek Pakistan’da iktidar koltuğuna oturmuştur. Nükleer Savaş Tehlikesi Var mı? Nükleer silah denemesini 1974 yılında gerçekleştiren Hindistan, 1970 yılında tesis edilen uluslararası nükleer kontrol rejimini ihlal eden ilk ülke olmuştur. ABD ve Avrupa tarafından kınanan bu hadise asıl etkiyi Pakistan üzerinde yapmış ve bu gelişmeyi kendisi için yaşamsal bir tehdit olarak algılayan

Page 5: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

İslamabat, 1972’de başlattığı nükleer silah programını hızlandırma kararı almıştır. 1998 yılında Hindistan’ın yaptığı ikinci nükleer denemeye cevap niteliğinde Pakistan ilk nükleer silah denemesini bundan 2 hafta sonra gerçekleştirmiştir.[2] Her iki ülkenin ordusu ve konvansiyonel silah kapasitesi kıyaslandığında Hindistan’ın bariz bir üstünlüğü bulunmaktadır. Ancak nükleer silah, bu konvansiyonel üstünlüğün bir noktada anlamsızlaştığı bir merhaleyi ifade etmektedir. İki ülke arasındaki gerginliğin arttığı ve orduların sınıra yığıldığı dönemlerde Pakistan liderlerinin ‘gerekirse nükleer silaha başvurabileceklerini’ ima eden beyanatları, bu durumu gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla, bu tür silahların karşı tarafı caydırıcı bir etkisi olduğu açıktır. Ancak bu göreceli caydırıcılık, bu ülkeleri daha yüksek kabiliyetlerde nükleer silah üretme ve bu tür silahlara karşı savunma hattı oluşturma gibi büyük bütçeler gerektiren harcamalara yöneltmektedir. Hindistan nükleer yakıt ve teknoloji konusunda son günlerde ABD ile stratejik ilişkiler geliştirirken, Pakistan da Çin’den nükleer reaktörler satın almaktadır. Pakistan ve Çin’den kendisini hedef alabilecek nükleer füze saldırılarını durdurabilmek üzere Hindistan, ulusal bir füze savunma sistemi geliştirmiştir. Hint ordusu bu alandaki çalışmalara ağırlık vermektedir. İki ülkeyi, nükleer silahların kullanılmasına zorlayan kritik bir durumun vuku bulması en olumsuz ve istenmeyen bir senaryodur. Bunun engellenmesi için iki ülke arasındaki kırılgan ilişkilerin mutlaka daha sağlam temellere oturtulması gereklidir. Son 20 Yıllık Bilanço: 70 Bin Ölü 1989 yılında Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir bölgesinde geniş katılımlı gösteriler, protestolar ve eylemler başlamıştır. Hint yetkililere göre, bu isyan dalgasını Pakistan tarafından eğitilip silahlandırılan gruplar tetiklemiştir. Hindistan bu olaylardan Pakistan İstihbarat Servisini (ISI) sorumlu tutmaktadır. Yine Hindistan makamlarına göre, Pakistan kaynaklı radikalizm Keşmir’deki şiddeti körüklemekte ve bazı Pakistanlı militanlar cihat fikriyle sınırı geçerek Hindistan topraklarında saldırı eylemleri yapmaktadır.[3] Bu olaylar üzerine Hindistan, Keşmir’e, 1 milyonluk ordusunun dörtte birini sevk etmiştir. Önemli bir kısmı halen Keşmir’de bulunan Hint ordusu 20 yıldır Keşmir’de askeri yönetim şartlarını uygulamaktadır.[4] Hindistan’ın Keşmir Bölgesi’ndeki istikrarsızlık ve çatışmalar, geçmişe göre azalsa da halen devam etmektedir. 2000’lerin başında Keşmir’deki can kaybı yıllık 5 bin düzeyindeyken son dönemde yılda 400-500 kişiye kadar düşmüştür. Geçen yıl sivil ölümler ilk defa 100’ün altına inmiştir. Son on yılda can kayıpları ciddi oranlarda düşmüş olsa da her yıl 500 kişinin hayatını kaybetmesi ve binlerce kişinin yaralanması, kötü muameleye maruz kalması, sorunun çözümü noktasında her iki tarafın da daha cesur adımlar atması gerektiğini ortaya koymaktadır.[5]

Page 6: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Silahlı Eylemler ve Terör Saldırıları 11 Eylül 2001’den sonra uluslararası terörizm kavramının öne çıkmasıyla birlikte Keşmir’in Hindistan’dan ayrılması için silahlı eylemler yapan grupların ‘özgürlük savaşçısı’ yerine terörist olarak anılma eğilimi artmıştır. 2008 yılında Pervez Müşerref’in yerine cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Asıf Ali Zerdari’nin dahi, Keşmirli silahlı grupları ‘terörist’ olarak nitelemesi bu eğilimin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.[6] Hindistan’la Pakistan arasında Keşmir’den dolayı yaşanan sorunlar Pakistan’daki radikalleşmeyi besleyen temel gerekçelerden birisidir. Hindistan makamlarına göre, Pakistan’da özellikle Taliban’ın temsil ettiği radikalizm, Keşmir’deki şiddeti körüklemekte ve Pakistanlı militanların sınırı geçerek Hindistan topraklarında eylemler gerçekleştirmesine neden olmaktadır.[7] Keşmir’de yaşanan şiddet, radikal Hinduları da Müslümanlara karşı saldırı eylemlerinde bulunmaya itmekte ya da bu tür fiili müdahalelere mazeret teşkil etmektedir. Hizbul Mücahidin, Leşker-i Tayyiba ve Harekât-ül Mücahidin gibi çeşitli silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen eylemlerin birçoğu başlangıçta Keşmir bölgesiyle sınırlıyken 2000’li yılların başından itibaren yabancı yatırımların yoğun olduğu, ticari, turistik ve siyasi önemi haiz Hint şehirlerini de hedef almaya başlamıştır. Bombay’da ve Yeni Delhi’de düzenlenen silahlı saldırılar, Hindistan’ın Kabil Büyükelçiliğine gerçekleştirilen intihar saldırıları bu değişimi gösteren hadiselerdir. Bu eylemlerden en önemlisi 26-29 Kasım 2008 tarihlerinde Hindistan’ın liman şehri Bombay’a gerçekleştirilen silahlı saldırıdır. 174 kişinin hayatını kaybettiği bu planlı eylem nedeniyle iki ülke arasındaki temaslar kesilmiştir. Hindistan’ın 11 Eylül’ü olarak nitelenen bu saldırıda Pakistan’ın Karaci limanından hareket eden bir tekneyi ele geçiren teröristler, deniz yoluyla Bombay’a varmış ve daha sonra planlanan hedeflere saldırılar düzenlemişlerdir. Saldırının sağ ele geçirilen tek faili olan Pakistan vatandaşı Ajmal Amir Qasab, yapılan sorgusunda Leşker-i Tayyiba ile bağlantılı olduğunu ifade etmiştir. Hindistan bu saldırıya karıştığını düşündüğü kişilerin listesini Pakistan’a vermiş ve bunların kendisine iadesini talep etmiştir. Bu kişilerin başında Leşker-i Tayyiba’nın lideri Hafız Said bulunmaktadır.[8] Saldırının arkasında Pakistan’ın olduğunu düşünen Hindistan, barış görüşmelerinin devam edebilmesi için sorumlularının yargılanması ya da kendisine iade edilmesi şartını öne sürmüştür. Pakistan makamları ise, Hindistan’ın iddialarını destekleyecek herhangi bir bilgi ya da delilin bugüne kadar kendileriyle paylaşılmış olmadığını ileri sürmektedir.[9] Dolayısıyla, her iki tarafın da Bombay saldırısıyla ilgili elindeki bilgi ve belgeleri açık yüreklilikle paylaşması ve saldırının aydınlatılması amacıyla birlikte hareket etmesi iki ülke arasında kaybolan güvenin belli bir düzeye çıkarılmasına katkı verecek en önemli adımlardan birisi olacaktır.

Page 7: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Pakistan da ağır bir terör mağdurudur. Taliban ve El-Kaide’ye karşı ABD’nin yürüttüğü savaşa Pakistan’ın aktif olarak destek vermesi, bu ülkedeki radikal grupların asker ve polis olmak üzere toplumun farklı kesimlerine yönelik intihar saldırılarında ve bombalama eylemlerinde bulunmasına neden olmuştur. Pakistan İçişleri Bakanı’nın verdiği rakamlara göre ülkede geçen yıl 1330 bombalı saldırı düzenlenmiş bu saldırılar neticesinde 1500 kişi hayatını kaybederken 5 bine yakın kişi de yaralanmıştır.[10] Taliban’ın, Suudi Arabistan’ın Vahhabi anlayışına yakın Deobandi geleneğine bağlı olması ve bunların ‘kendilerinden olmayanları dinden sapmış kimseler olarak görmesi’ nedeniyle bu tür bombalama saldırılarında asker-polis-vatandaş ayrımı söz konusu olmamaktadır.[11] Sonuç Vermeyen Çözüm Çabaları Taraflar, 60 yılık süreç içerisinde Keşmir meselesine çözüm bulabilmek için birçok siyasi ve diplomatik girişimlerde bulunmuşlardır. Bu çabalar kapsamında karşılıklı güven tesisine yönelik belli bazı adımlar atılmışsa da bunlar genellikle uygulamaya koyulamamış ya da çok kısa ömürlü olmuştur. Bunun başlıca sebebi, iki ülke arasında bir türlü tesis edilemeyen güven ve diyalog ortamının yokluğudur. Artık halkın geneline sirayet etmiş olan kuşkucu yaklaşım ve her iki tarafın da ‘mevcut politikaları devam ettirmeleri halinde istedikleri sonuca ulaşabileceklerine dair’ sahip oldukları inanış, çözümün önündeki en büyük engellerdir. Ayrıca, iki ülkenin bugüne kadar aralarında güçlü bir ekonomik ortaklığın ve karşılıklı bağımlılığın geliştirilmemiş olması da çözüm çabalarına olumsuz yönde etki etmektedir. [12] Barış girişimlerinin ya da görüşmelerin son 10 yıllık geçmişine baktığımızda, tarafların Keşmir meselesini barışçıl yollarla ve ikili görüşmelerle çözeceklerine dair birçok sefer karşılıklı irade beyanında bulunduğu görülmektedir. Örneğin, 1999 yılında iki ülkenin Başbakanları Lahor’da buluşarak bu yönde bir mutabakat zaptı imzalamışlardır. Müşerref döneminde 2004 yılında ilan edilen ortak deklarasyonla ‘Pakistan’ın sınır aşan terörizmle mücadele edeceği, Hindistan’ın ise Keşmir sorununun çözülmesinde Pakistan’la diyalog kuracağı’ taahhüt altına alınmıştır. Bu tarihten sonra başlatılan müzakere sürecinde, Keşmir meselesi dâhil olmak üzere dostane ilişkilerin geliştirilmesi, ekonomik işbirliğinin artırılması 1965 yılından beri kapalı olan Pakistan-Hindistan arasındaki tren ve otobüs seferlerinin başlatılması, uyuşturucuyla mücadele, nükleer silahlar konusunda güven artırıcı tedbirler alınması ve Sir Creek nehrindeki sınır ihtilafının giderilmesi gibi ikili düzeyde çözüm bekleyen birçok mesele masaya yatırılmıştır. Bu görüşmelerin devam ettiği 2006 yılının Temmuz ayında Bombay’da bir trene yapılan intihar saldırısında 186 kişi hayatını kaybetmiştir. Hindistan, saldırının Pakistan istihbarat örgütünce organize edildiğini ileri sürerek barış görüşmelerini terk etmiştir.[13] Kesilen görüşmeler, tarafların 2006 yılında ortak bir deklarasyonla kurdukları terörle mücadele ortak kurumsal mekanizması sonrasında yeniden başlamıştır.

Page 8: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Aynı yıl Müşerref, Keşmir’in sorun olmaktan çıkarılmasına dair somut öneriler ortaya atmıştır. Bu öneriler, Keşmir’in askerden arındırılması ve her iki ülkenin ortak yönetiminde ve kendi içinde özerk bir anlayışla idare edilmesi şeklinde özetlenebilir.[14] Sınırların kısmen de olsa tekrar çizilmesini gerektirecek olan bu öneri Hindistan tarafından olumlu karşılanmasa da müzakereler devam etmiştir. Uzun süren müzakere süreci beraberinde ne yazık ki herhangi bir uzlaşı ve anlaşmayı getirememiştir. Bunun en önemli sebebi, Müşerref yönetiminin ülke içinde yaşadığı siyasi ve hukuki sorunlar nedeniyle meşruiyet problemi yaşamasıdır. 2008 yılında Müşerrefin yerine cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Asıf Ali Zerdari, 24 Eylül 2008 tarihinde BM Genel Kurulu toplantısında Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ile görüşerek kapsamlı barış görüşmelerine devam edilmesi ve terörizmle mücadelede işbirliği yapılması konusunda anlaşmaya varmışlardır. Kasım 2008’de Bombay’da düzenlenen terör saldırısı bu olumlu havayı sona erdirmiştir. Bu saldırı nedeniyle kesilen görüşmeler üç yıl aradan sonra 27 Mart 2011 tarihinde içişleri bakanları seviyesinde tekrar başlatılmıştır. Ancak görüşmelerden olumlu sonuç alınacağına dair beklentiler düşüktür. Yapılan görüşmenin ana gündemini Bombay saldırısının soruşturulması, terörle mücadele ve vize konusunda yapılabilecek iyileştirmeler oluşturmuştur. Bu toplantıda varılan karara göre, 2011 Mayıs ayının ortasında Pakistan’dan bir mahkeme heyeti Hindistan’daki şahitlerle görüşmek üzere bu ülkeye gidecektir. Bu adli işbirliği şayet gerçekleşirse, iki ülkenin Bombay krizini aşma yönünde olumlu bir sürece girmeleri mümkün olabilecektir. Olağan Dışı Halin Keşmir’e Etkisi Bu bölünmüşlük ve tartışmalı egemenlik Hindistan’ın elinde bulunan Keşmir topraklarının yüksek oranda militarize edilmesi sonucunu doğurmuştur. Keşmir’deki ordu birliklerinin, sosyal, ekonomik, ticari, kültürel ve dini hayatı her açıdan kontrol ettiği ve Keşmir’de insan hak ve özgürlüklerinin ağır darbeler aldığı, uluslararası sivil toplum örgütleri tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Buna karşın bölgede konuşlanan ordu personeline yönelik herhangi bir iddianın soruşturulabilmesi için Yeni Delhi’den izin alınmasını gerektiren sistem, burada yapılan işlerin denetim ve gözetimden uzak olduğu fikrini güçlendirmektedir.[15] Bu çatışma ve istikrarsızlık Keşmir’in ekonomik hayatını ve kalkınmışlık düzeyini de çok olumsuz yönde etkilemektedir. Yer altı ve yer üstü kaynaklar bakımından zengin, doğal güzellikler bakımından eşsiz bir coğrafyaya sahip olan Cammu-Keşmir, maruz kaldığı bu ağır travma nedeniyle hiçbir kaynağını gerektiği ölçüde değerlendirememektedir. Bölgenin ekonomik anlamda refah bulması için gerekli olan yatırımlar, hem güvenlik endişesi hem de Hindistan Anayasasında Cammu-Keşmir’den gayrimenkul edinmeyi 3. kişilere- ki buna Hindistan’ın diğer bölgelerinde oturan

Page 9: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Hindistan vatandaşları da dâhildir- yasaklayan hüküm nedeniyle gerçekleşememektedir. Silahlı Kuvvetlerin Keşmir Kartı Keşmir meselesinin diğer önemli etkisi ya da yansıması da, bu meselenin en önemli tarafı haline gelen askeri otoritelerin ülkelerindeki siyasi hayata yaptıkları etkidir. Özellikle Pakistan ordusunun ülkenin siyasi hayatında baskın bir rol oynadığı görülmektedir. 60 yıllık siyasi hayatı çeşitli darbeler, müdahaleler ve darbe girişimleriyle dolu olan Pakistan’ın, Keşmir meselesinden dolayı Hindistan’la yaşadığı savaşlar ve halen var olan savaş ihtimali asker-sivil yönetim arasındaki ilişkilerin demokrasilerde olması gerektiği şekilde yürütülmesini engellemektedir. Sivil siyasetle ordu arasındaki ilişkilere güncel bir örnek verecek olursak; Ülkenin Başbakanı Yusuf Rıza Gilani, Taliban’la bağlantıları olduğu iddia edilen ve Keşmir’le bağlantılı silahlı gruplara destek verdiği öne sürülen Pakistan İstihbarat Servisi’ni (ISI) İçişleri Bakanlığı’na bağlamaya teşebbüs etmiştir. Ancak Pakistan Genel Kurmayı’nın itirazı nedeniyle bu teşebbüs sonuçsuz kalmıştır. Mevcut sistemde ISI’nın başına silahlı kuvvetlerden bir kor generalin atanması zorunludur ve bu atamayı Genel Kurmay Başkanı yapmaktadır.[16] Diğer bir örnek de, Pakistan Genel Kurmay Başkanı Ashfag Kayani’nin, Time dergisinin 2010 yılında yayınladığı ‘dünyanın en güçlü 100 adamı’ listesine Pakistan’dan adını yazdıran yegane kişi olmasıdır.[17] Hindistan’a baktığımızda, ordunun herhangi bir siyasi emeli olmasa da Keşmir sorunun birincil muhatabı olmak ve bu konuda öncelikli söz hakkına sahip olmak istediği bilinmektedir. Örneğin, 2011 yılının başında Hindistan İçişleri Bakanı’nın ‘Cammu-Keşmir’de bulunan güvenlik güçlerinin yüzde 25 oranında azaltılacağını’ söylemesi üzerine, Hindistan Genel Kurmay Başkanı’nın ‘bu yönde bir planlarının ve düşüncelerinin olmadığını’ ifade etmesi manidardır. Daha da manidar olanı Genel Kurmay Başkanı’nın yorumundan sonra bu konunun basın önünde bir daha hiç konuşulmamasıdır.[18] ABD’nin Keşmir’in Çözümünde Etkili Olabilir mi? Hindistan ekonomik güç itibariyle bölgenin en önemli ülkelerinden birisidir. Asya’nın Çin’den sonra en büyük gayri safi milli hâsılasına ve nüfusuna sahip ülkesi olan Hindistan soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler geliştirmiş ve silah ihtiyacının büyük bir bölümünü bu ülkeden temin etmiştir. Ancak SSCB çökünce Hindistan büyük bir müttefikinden mahrum kalmıştır. Hindistan’ın 1974 ve 1998 yıllarında yaptığı nükleer silah denemeleriyle uluslararası nükleer kontrol rejimini ihlal etmesi Batı’yla ilişkilerini gergin bir sürece sokmuş olsa da 11 Eylül saldırıları Hindistan’a Batı’yla ilişkilerini normalleştirmek için iyi bir fırsat vermiştir. Asya’nın göbeğinde başlayan teröre karşı savaş ABD ile Hindistan’ı birbirine yakınlaştırmıştır.

Page 10: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

Hindistan, 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından ilan edilen teröre karşı savaş kapsamında ABD’nin Pakistan’a baskı yapacağını hesap etmişse de bu baskı Pakistan’la Afganistan üzerinde daha fazla işbirliği yapmak şeklinde tezahür etmiştir. Afganistan’daki ABD politikalarının uygulanmasında Washington’un Pakistan’a ihtiyaç duyması bu sonucu doğurmuştur. 2001 sonrasında ABD-Pakistan ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlese de Afganistan’daki savaş devam ettiği müddetçe bu ilişkiler karşılıklı bağımlılık çerçevesinde sürecek gibi görünmektedir. El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in Pakistan’da ölü ele geçirilmesinde de bu bağımlılık kendini göstermiştir. Hindistan’ın ABD dış politikasında giderek ağırlık kazanan rolüne baktığımızda ise, en az Pakistan kadar kritik bir konumda olduğunu söylemek zor değildir. Çin’den sonra bölgesel hegamonik emelleri ve politikaları olan Hindistan’ın dostluğunu kazanmak, ABD açısından bölgede nüfuz sahibi olmak ve Çin’i kendine dost olan ülkelerle çevrelemek isteyen ABD için önemli bir dış politika tercihi haline gelmiş durumdadır.[19] Obama Yönetimi, Bush döneminde Hindistan’la imzalanan sivil nükleer işbirliği anlaşmasına onay vermiştir. Daha önceki dönemlerde Hindistan’a nükleer teknoloji ambargosu uygulayan ABD, bu anlaşmayla Hindistan’ı nükleer bir güç olarak kabul etmiş olmaktadır. Ancak bu durum, ‘ülkelerin barışçıl nükleer yardımı, nükleer silahlardan vazgeçmeleri halinde alabileceklerini’ düzenleyen 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na aykırıdır. Uluslararası politik dengeler açısından baktığımızda ise, bu anlaşmayla ABD, o bölgede Çin karşısında güçlü bir stratejik ortak kazanmış olmaktadır.[20] Yukarıda özetle bahsedildiği gibi, Pakistan ve Hindistan’la stratejik hedefleri gereği yakınlaşan ABD, her iki taraf için de büyük önem taşıyan Keşmir sorununda doğrudan ara bulucu bir rol üstlenmekten kaçınmıştır. Ancak her iki taraf arasında iletişimin kurulması ve güven inşası noktasında çeşitli girişimlerde bulunmuştur.[21] Pekin’in Keşmir Politikası Çin’in bölgede askeri ve ekonomik anlamda büyümesini kendisine bir tehdit olarak algılayan Hindistan, geçen yıl Çin’den gelebilecek tehdit derecesini orta seviyeye yükseltmiştir. Yeni Delhi’nin savaş doktrininde ‘Çin tarafından gelebilecek bir işgal tehdidi’ önemli bir yer tutmaktadır. 1962 yılında Çin-Hindistan arasında yapılan savaş sonrası Cammu Keşmir’in Çin sınırına komşu küçük bir bölümü olan Aksai Çin bölgesi Pekin tarafından işgal edilmiştir. Hindistan-Çin ilişkilerini gergin tutan etkenlerden birisi de bu fiili durumdur. Pakistan’ın 1963 yılında Shaksgam Vadisini, Keşmir meselesine nihai bir çözüm bulunana kadar Çin’in kontrolüne bırakması da Hindistan’ı Çin’le bağlantılı olarak rahatsız eden diğer bir husustur.[22] Ayrıca Çin’in, Pakistan’ın kontrolündeki Azad Keşmir’de 20 milyar Doları aşan alt yapı, ulaşım ve enerji projelerine başlaması Hindistan’ın tepkisini çekmektedir.Çin uzun bir süreden beri, Keşmir meselesini Pakistan ile Hindistan arasında bir sorun olarak görmüş ve bu konuda tarafsız kalmayı yeğlemiştir. Bunun en

Page 11: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

önemli sebebi, statükonun devam etmesini Keşmir’e verilecek bir self determinasyon hakkının, Tibet ve Uygur bölgeleri üzerinden kendisine de olumsuz yansıması olacağı düşüncesiydi. Ancak son dönemde Çin’in bu politikadan vazgeçtiğine dair çeşitli işaretler alınmaktadır. Cammu-Keşmirliler için, herkese uygulanan resmi vize prosedürünün dışına çıkılması, Keşmir’in Hindistan’dan bağımsızlık kazanmasını savunan Hürriyet grubu liderlerinin Pekin’de ağırlanması ya da Keşmir’de görev yapan Hindistanlı bir generalin Çin’e resmi ziyarette bulunma isteğinin geri çevrilmesi bu değişimi doğrulamaktadır.[23] Çin, bu politika değişikliğiyle kendisinin de Keşmir sorununun bir tarafı olduğunu göstermek istemektedir. Keşmir meselesine Çin’in dâhil olması, Çin-Pakistan arasındaki ilişkiler dikkate alındığında Hindistan’ın pozisyon ve güç kaybetmesi anlamına geleceği açıktır. Çin’in bu aktif ve belli ölçüde ofansif politikalarına karşılık Hindistan, Çin’in yumuşak karnı olan Tibet ve Doğu Türkistan meselesinde ya da Tayvan sorununda bugüne kadar Çin’i endişelendirecek bir politika takip etmemiştir. Doğu Türkistan liderlerinden Rabiya Kader’in vize başvurusunu reddetmesi, Çin’in 1950’de Tibet’i işgali ve kendi topraklarına ilhak etmesine karşı kararlı bir tepki göstermemesi, ülkesinde yaşayan Tibetlilerin siyasi bir oluşum kurmalarına izin vermemesi bu sessiz politikanın tezahürleridir. Ancak Çin’in son dönemde Keşmir meselesindeki tarafsız tutumdan vazgeçer bir görüntü vermesi, Hindistan’ın da Çin’e yönelik aynı silahı kullanması sonucunu doğurabilecektir. Belki de karşı bir tepkiyi dengelemek ve yumuşatmak amacıyla Çin, Keşmir dışındaki konularda Hindistan’a yakın bir politika izlemeye gayret göstermektedir. Örneğin, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olması yönündeki yaklaşımlara yıllardır soğuk bakan Çin, geçen yıl Brezilya’da yapılan Çin, Rusya Federasyonu, Brezilya, Güney Afrika dörtlü liderler zirvesinde ilk defa bu konuda Hindistan’ı desteklediğini açıklamıştır. Ayrıca, iki ülke arasında 70 milyar Dolar civarında olan ticaret hacminin 2015’e kadar 100 milyar Dolara çıkarılması konusunda iki ülke liderleri anlaşmaya varmışlardır. Barışın Önündeki Engeller Hindistan’ın Pakistan’la, Pakistan’ın da Hindistan’la ilişkilerinin direngi noktası Keşmir meselesidir. Her iki ülkenin orduları ve siyasileri iki ülkeyi birbirinden ayıran sınır bölgesine odaklanmış durumdadır. Hindistan’la Pakistan arasında Keşmir meselesi üzerinde yaşanan sorunlar Pakistan’daki radikalleşmeyi besleyen ana damarlardan birisidir. Bu durum, radikal Hindular için de geçerlidir. Pakistan açısından Keşmir, Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılma sürecinin bitmeyen kısmıdır ve ayrılık sürecinde benimsenen genel prensibe göre (Müslümanların çoğunlukta olduğu yerler Pakistan’a dâhil edilmelidir) bu sorun çözülmelidir. Bugün artık 130 milyon Müslüman’ın yaşadığı Hindistan açısından bu prensibin

Page 12: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

hayata geçirilmesi çok zor görünmektedir. Zira Hindistan böyle bir şeye müsaade etmesi halinde geriye kalan 120 milyon Müslüman nüfusun da buna benzer taleplerle gelebileceğini düşünmektedir. Keşmir, Pakistan açısından milli bir mesele olarak kabul edilmektedir. Herhangi bir hükümetin bu konuda Hindistan’a ödün verir gibi görünmesi dahi siyaseten büyük bir risk alması anlamına gelecektir. Diğer taraftan, ülkenin siyasi hayatında önemli bir nüfuza sahip olan ordunun bu gücünü devam ettirmesi meselesi de, Keşmir meselesinden bağımsız değildir. Keşmir sorunu, Hindistan’dan Pakistan’a yönelik işgal ya da savaş tehdidini Pakistanlıların zihninde hep canlı tutmaktadır. Ülke içinde ciddi bir ekonomik gücü elinde bulunduran Pakistan ordusunun Keşmir sorununu yönetirken ülke içindeki konumunu hesaba katmadığını söylemek doğru değildir. Pakistan ve Hindistan’a, Keşmir meselesini çözmeleri konusunda bugüne kadar güçlü bir uluslar arası baskı gelmiş değildir. Çoğunlukla uluslar arası kamuoyu meseleyi iki ülke arasında yaşanan bir sorun olarak algılamayı tercih etmektedir.Çözüm Fırsatları ve Atılması Gereken Adımlar Her iki ülkenin de öncelikle Keşmir’in geleceğini yani yeni statüsünü belirleyecekleri bir anlaşma zeminine kendilerini hazırlamaları gerekmektedir. Mevcut durumu ilelebet devam ettiririm düşüncesi, bölgenin istikrarsızlık içinde hatta bir nükleer savaş tehdidiyle sürekli karşı karşıya kalması sonucunu doğuracaktır. Hindistan’ın bugüne kadar çözüm sürecine dâhil etmekten kaçındığı ara buluculuk rolü, BM Güvenlik Konseyi tarafından üstlenilebilir. Keşmir meselesini sadece askeri yöntemlerle ya da silahlı eylemlerle çözülemeyeceği açıktır. Keşmir’deki hayatın normale dönmesine yönelik adımların atılması gereklidir. Bu çerçevede öncelikle Hindistan’ın bölgeye konuşlandırdığı asker sayısını aşağıya çekmesi, askere dokunulmazlık zırhı veren kanunların gözden geçirilmesi ve silahlı eylemlerin ve bombalı saldırıların sona erdirilmesi şarttır. Dünya kriket şampiyonasının yarı finalinde karşılaşan iki ülke milli takımları, iki ülkenin liderini bir araya getirebilmiş ve sportif etkileşim iki ülke arasında olumu bir hava esmesine vesile olmuştur. Bu olumlu sinerji genişletilerek sürdürülmeli; her iki ülkenin halkları arasında birbirlerine karşı var olan önyargıların kırılmasına yönelik kamu diplomasisi devreye sokulmalıdır. Bombay soruşturmasında her iki ülkenin daha yakın bir işbirliği ve adli yardımlaşma içine girmesi, iki ülke arasında ciddi bir kırılmaya yol açan bu durumun tamir edilebilmesi için son derece önemlidir. Ayrıca, çözüm sürecine Keşmirlilerin de dâhil edilerek onlara da gerçek anlamda söz hakkı verilmesi nihai çözümün meşruiyeti ve kalıcılığı açısından isabetli ve öngörülü bir tutum olacaktır. (Ömer Ersoy, Araştırmacı)

Page 13: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

[1] Peter Popham'The World's Most Dangerous Place' İs Already At War”, http://www.independent.co.uk/news/world/asia/the-worlds-most-dangerous-place-is-already-at-war-722023.html[2] “A Brief History of Pakistan’s Nuclear Program”, http://www.fas.org/nuke/guide/pakistan/nuke/[3] Nadia Maiwandi, “In the Valley of Kashmir”, 25 Mayıs 2010, http://www.indiacurrents.com/news/view_article.html?article_id=aa93c19db44a058c8bd8eb6693c0e650[4] “Military Governance In Indian-Administered Kashmir”, http://www.countercurrents.org/iptk300610.htm[5] “Jammu and Kashmir Assessment - Year 2010” http://www.satp.org/satporgtp/countries/india/states/jandk/ (erişim tarihi:01.04.2011)[6] “Zardari: Militant groups in Kashmir ‘terrorists’”, http://archive.arabnews.com/?page=4&section=0&article=115182&d=7&m=10&y=2008[7] Nadia Maiwandi, “In the Valley of Kashmir”, 25 Mayıs 2010, http://www.indiacurrents.com/news/view_article.html?article_id=aa93c19db44a058c8bd8eb6693c0e650[8]http://www.guardian.co.uk/world/mumbai-terror-attacks[9]Susanne Koelbl 'Terror Is Our Enemy, Not India'http://www.spiegel.de/international/world/0,1518,599724,00.html[10]'1,500 killed in Pakistan blasts in 2010', http://www.presstv.ir/detail/173866.html[11]Omar Waraich, “Why Pakistan's Taliban Target the Muslim Majority” http://www.time.com/time/world/article/0,8599,2063794,00.html[12] Noor Ul Haq, “Pakistan-India Peace Process”, http://ipripak.org/factfiles/ff84.pdf[13] “Pakistan 'role in Mumbai attacks” , http://news.bbc.co.uk/2/hi/south_asia/5394686.stm[14] “Musharraf Pushes Kashmir proposal”, http://news.bbc.co.uk/2/hi/6208660.stm[15] http://online.wsj.com/article/SB10001424052748704123604575322770886841554.html[16]http://www.economist.com/node/12341689?story_id=12341689[17] http://www.time.com/time/specials/packages/article/0,28804,2036683_2036767_2036797,00.html[18]http://www.thaindian.com/newsportal/india-news/army-chief-rules-out-military-cut-in-kashmir_ 100487946 .html[19] Hallinan, C.. (2010, November). Kashmir: Obama and the Vale of Tears. Foreign Policy in Focus, 5(46),[20] Esther Pan, Jayshree Bajoria, “The U.S.-India Nuclear Deal”, http://www.cfr.org/publication/9663/[21] K. Shankar Bajpai, “Untangling India and Pakistan” http://www.foreignaffairs.com/articles/58979/k-shankar-bajpai/untangling-india-and-pakistan

Page 14: Keşmir üzerinde güç mücadelesi

[22]Nick Easen, “Chin: China's disputed slice of Kashmir”, http://edition.cnn.com/2002/WORLD/asiapcf/east/05/24/aksai.chin/[23] Sudha Ramachandran, “China Opens a New Front in Kashmir” http://www.atimes.com/atimes/South_Asia/KJ21Df02.html