kişisel gelişim dergisi temmuz 2012

32

Upload: oemer-arslan

Post on 24-Mar-2016

230 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012 Sayı: 11

TRANSCRIPT

Page 1: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 2: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Merhaba arkadaşlar.

Yorucu bir ayın ardından yine sizlerin karşısında olmanın mutluluğunu taşıyoruz. Neredeyse bir yılını dolduracak olan bu çalışma sizlerin de desteğiyle inanıyoruz ki başarısı katlanarak artacak.

Sizleri yaşadığım şehirden - Muğla’nın Köyceğiz ilçesi – çektiğim bu çay fotoğrafıyla selamlamak istedim. Çünkü hayalimiz bir yandan çayınızı yudumlarken bir yandan da dergimizi okuyabilmeniz. Adeta bir çay sohbeti gibi yanınızda olabilmek.

Bu samimiyeti aldığımız eleştirilerden oluşturabildiğimiz görüyoruz ancak daha da başarılı olmak hedefimiz.

Her sayıda vurguluyoruz ancak yine de vurgulamak da fayda var. Unutmayınız, bilgi paylaştıkça çoğalır. Lütfen dergimizi sevdiklerinizle paylaşınız.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 3: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

İçindekiler

Sil Baştan Başlamak Gerek Bazen 5

Lider Ne Demek ? 6

Bumerang Yasası 10

Hayat 13

Mucize Organ: Beynimiz 14

Yüzme Yarışması 17

En Büyük Öğretmen 21

Her Şeyde Var Hayat 22

Kar Helvası 24

Karmaşık Hayatlarımız 26

Özsaygı 27

Ali Şir Nevai 29

Künye 31

Page 4: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 5: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Sil Baştan Başlamak Gerek Bazen

Dibe vurduğunuz oldu mu hiç? İşte, ilişkinizde, sosyal çevrenizde… Umduğunuzu bulamayıp ne kadar çabalasanız dahi çıkamadığınız, bataklıkta git gide boğulduğunuz oldu mu? Benim oldu. Bir kaç sene önce dostumu, düşmanımı ayırt edemediğim günlerde, hayatı tozpembe gördüğüm anlarda, hayatımın nasılda avucumdan akan kum taneleri gibi kayıp gittiğini, göz göre göre tanık olmuştum.

Ne yapacağımı bilmiyordum, bir şeyler düşünmeliydim… En azından bu gücü kendimde buluyordum. O zamanlar karşıma tesadüf eseri Mümin Sekman’ın ‘Ya Bir Yol Bul, Ya Bir Yol Aç, Ya da Yoldan Çekil’ kitabı denk geldi. Kişisel gelişimi az çok bilen, araştıran, okuyan ama çok da inanmayan insanlardan biriydim. Bu düşüncelerle yinede bir umut kitabı aldığım gibi hemen okumaya başladım. İçindeki soruları ajandama birer birer yazdım, kendime defalarca sordum. ‘’Hayattan ne istiyorum, başarmam için neler yapmam gerekir, nasıl biriyim?’’ diye. Yanıtları düşündükçe deftere döktüm, yazdıkça aradığım farkına varamadığım

sorularıma cevap buldum.

Güçlü olmalıydım, başarmalıydım her şeye rağmen sil baştan başlamalıydım. Bu inançla eksikliklerimi bulmam hiç de zor olmadı. Önce çevremde beni olumsuz etkileyen akrabalarımı, arkadaşlarımla olan iletişimimi kestim, sonra kalan eksik derslerimi tamamladım kendimi nerede görmek istiyorsam oraya nasıl ulaşabileceğime dair planlar yaptım, bu sırada kişisel gelişimimi bırakmadım daha çok kitaplar okudum, seminerlere katıldım, ortaokuldan bu yana tuttuğum günlüklerimi şimdilerde arkadaşımla çıkardığımız e-dergi ile yazarlığa çevirdim. Birçok yazarla tanıştım aslında onların ne kadar da yanı başımızda olduğunu gördüm.

Kendi gelişimimi her zaman nefes almaya benzetirim. Taze nefesler almak varken değişmeyen aynı ortamlarda alınan nefesler bizi oksijensiz bırakır.

Şimdi ise nerde miyim? Çıkmam gereken koca bir zirve var önümde ve ben heyecanla, zevkle çıkmaya hazırım, karşıma ne tür olumsuzluk çıkarsa çıksın o zirveye ulaştığıma şimdiden inanıyorum. Sizlerde inanın, hayallerinizden, hedeflerinizden bir an olsun vazgeçmeyin, ufacık sorunu gözünüzde dert etmeyin ederseniz en başından zaten kaybetmiş olursunuz. Gücünüzü bırakmayın, hiç bir şey için geç değil. Zirvede tekrar görüşelim olur mu?

Özlem ÖZTULUM

Page 6: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Lider Ne Demek ?

Dr. Cihanser Erel “ Liderlik “ kitabı ile birçok insana vizyon, bakış açısı ve öğretmenlik yapmıştır. Yeni baskısında benden Liderlik konusunda düşüncelerimi samimiyetle okuyucuları ile paylaşmamı istedi.

50 yaşına girmiş, 30 senedir özel sektörde profesyonel olarak çalışmış, 26 senelik evli, 2 çocuk babası, eğitmen, danışman ve koç olarak Liderlik konusunda görüşlerimi sizlerle paylaşmak, benim için büyük bir mutluluk. İnsanoğlu, hayatta anlam arayan tek varlık olarak, yaşam boyunca var olmak, değerli olmak için mücadele verir. İnsan hayatının büyük kısmını maddi ve güç açlığını doyurmak için çalışarak geçirir. İnsan, muhteşem gücü, yaratıcılığı ve sınırsız düşünce kapasitesi ile mucizevî bir varlıktır. Diğer yandan, kendini keşfedemeyen insan yaşam boyu mutsuz, huzursuz, değersiz ve anlamsız yaşamaya devam eder. İnsan değerli bir varlıktır.

İnsan duygusal bir varlıktır. İnsanın mantığı (bilinci) sınırlıdır. Bilinçaltı sınırsızdır. Bilinçaltının sınırsızlığı harekete geçiren

hedefler, hayaller ve tutkulardır. İnsanı harekete geçiren duyguları, amaçları ve inandığı değer ve inançlarıdır. İnsanı diğer yandan durduran, koruyan “EGO “ve konfor alanın dışına çıkmasını engelleyen kaybetme ve başarısızlık korkularıdır. İnsan kendisini ifade etmediği durumlarda, kabuğuna çekilir, savunmacı davranır ve çevresi ile ilişkisini keser. Motive olduğu zaman ve herhangi bir konuda başaracağını düşündüğünde ise harekete geçer. Liderin duyguları aktarma becerisi ne kadar fazlaysa, duygular o kadar güçlü bir biçimde yayılır.

Goethe’nin şu sözleri bunu çok güzel açıklıyor: “ Bir insana görüntüsüne göre davranırsan onu daha kötü hale sokarsın. Ama o insana potansiyel olarak olabileceği kişiymiş gibi davranırsan, onu olması gereken yere getirebilirsin. " İnsanlar sizin onlardan performans beklediğinizi sezerlerse her zaman performans gösterirler. İnsanlar saygı duydukları birinin kendilerine güvendiğini anladıklarında özgüvenleri de artar. Hem duygusal olarak güçlenirler, hem de başarılı olmayı daha çok isterler.

İnsanın en önemli ihtiyaçlarından biri anlaşılmak ve kendini ifade etmektir. Övülmek, takdir edilmek, beğenilmek insanın yemek ve içmek gibi ihtiyaç duyduğu ve kendisini değerli olduğunu hissettiren şeylerdir. Etkili dinleme yeteneği, iş dünyasında bir numaralı yetenektir. Etkili (derin) dinlemek, etkili konuşmaktan çok daha değerli bir yetenektir. Dinlemek için insanın duygusal kontrole, meraka, sabra ve empatiye ihtiyacı vardır. Bunlar, insanın duygusal ve sosyal zekâ düzeyinin de göstergeleridir.

Page 7: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Goethe “ Dinlemek yaratmaktır” sözü ile dinlemenin ne kadar güçlü bir eylem olduğunu anlatmıştır.“İyi konuşmacı, size sizden söz ettirendir” – William King bu sözü ile insanların etkilemede konuşmaktan çok, karşınızdaki kişiyi konuşturmanın marifet olduğunu çok güzel ifade etmiştir.

“Bana yapılan en büyük kompliman, birinin bana ne düşündüğünü sorması ve benden cevap beklemesi oldu “ – Henry DavidThoreau .

“Liderler insanlara ihtiyacı olanların kendileri olduğunu idrak edemezse, büyük Lider olmazlar.”

Bunları neden mi yazdım? Bu anlattıklarım günümüzde Lider olmak isteyen kişilerin bilmesi gereken önemli bilgilerdir. Liderin başlıca görevinin, önderlik ettiği kişilerde iyi duygular uyandırmaktır. Bu ise, lider insanların en iyi yanlarının ortaya çıkaran olumlu durgular yarattığında gerçekleşir.

Bana göre Liderlik başkalarına hizmet etmektir. Liderlik, almakla değil vermekle olunur. John Maxwell “ Lider, takipçisi olan kişidir “der. Daniel Goleman ise “Büyük Liderler bizi harekete geçirir. İçimizde tutku uyandırır ve elimizden geleni yapmamızı sağlayan bir esin kaynağı olurlar..

Robin Sharma “Unvansız Lider“ kitabında herkes liderlik edebilir demiş.

“Lider “ bana göre şu özelliklere sahip olmalıdır;- Güvenilir- Tutarlı

- Değişime açık- Alçakgönüllü- Vizyoner-Yüksek Duygusal Zekâ’ya sahip (kişisel ve sosyal yeterliliğe sahip)- Sıcak, duygusal- Tutkulu ve coşkulu-Motive edici- Gülümseyebilen- Bağlılık yaratabilme-Mücadeleci- Takım ruhuna inanan-“Ben “değil “Biz” diyebilen- Fark yaratmak isteyen-İletişim uzmanı- İnsan sarrafı-Dinlemesini bilen-Empatik- İlham verici-Hata yapmayı kabul eden- Doğru tavır ve tutum sahibi- Sonuç odaklı- Gerektiğinde risk alabilen- Kendine inanan- Özgüvenli-Cesaretli (cesaret veren)- Karizmatik (zorunlu değil)- Takdir etmeyi bilen- Destekleyici (eğitici)- Kararlı- Alkışlamasını bilen-Olumlu, Pozitif…Daha birçok özellik sayabilirim.

Özetleyecek olursam, Liderlik sonuçlar ile ilgilidir. Liderlik, değer yaratmaktır. Liderlik, takip eden kişilere yol göstermektir. Liderlik, sorumluluk almak ve gerektiğinde inisiyatif

Page 8: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

kullanabilecek cesareti göstermektir.

Liderlik bana göre en önemlisi diğer insanlardaki potansiyeli ortaya çıkarmalarına yardımcı olmak, onları cesaretlendirmek ve kapasitelerini geliştirmelerine destek olmaktır.

Yeni nesle söylemek istediğim “ Önce kendinizin lideri olun. Kendinizi yönetmeden kimseye liderlik yapamazsınız. Kendisini keşfedin ve ölene kadar kendinize yatırım yapın ve geliştirin “

Diğer yandan, Hellen Keller’in dediği gibi “ Liderlik, zor zamanlardan yararlanmak ve onları kendi avantajına kullanmaktır.”

Yazımı Michael Jordan”ın şu muhteşem sözleri ile sonlandırmak isterim : “ İnsanlar sana başarısız olacağını ya da yeterince iyi olmadığını söyledikleri zaman ayaklarını yere sağlam bas, güçlü ol ve seni mahvetmelerine izin verme. Çünkü liderlik kimsenin sana inanmadığı zamanlarda bile kendine tamamen inanıyor olmaktır.”

Dr. Cihanser Erel’i "Liderlik" gibi önemli bir konuyu gündeme getirdiği ve bu değerli başyapıtı gücü yettiğince ücretsiz dağıtarak Türk toplumuna harika bir liderlik yaptığı için, en içten şekilde kendisini tekrar kutlarım.

“Sana asla karşılığını veremeyecek olan biri için bir şey yapana kadar, yaşamamış sayılırsın bugün”John Bunyan.

Liderlik her konuda yüzde 100 sorumluluk almaktır...

Çevrenize İyi ve örnek bir Lider olmanız dileklerimle,

Sevgilerimle,

Taner ÖZDEŞSatış ve Pazarlama Uzmanı

www.tanerozdes.com.tr

Sözle iyilik güven oluşturur,düşünce ile iyilik derinlik oluşturur,vermek ile iyilik ise SEVGİ oluşturur.

Lao -Tzu

Page 9: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 10: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Bumerang Yasası

Adından da anlaşılacağı üzere, bu evrensel yasa, gönderdiğimiz her şeyin bize eninde sonunda geri geleceğini anlatır. Bumerang bazen hemen gelir, bazen de gelmesi biraz zaman alır.

Yaptığınız bir iyiliğin karşılığını da bazen hemen alırsınız, bazen de aradan uzun ya da kısa bir zaman geçmesi gerekir. Ama her durumda yaptığınız şeyler size geri dönecektir. Bazen yaptıklarınızın karşılığını birebir aynı şekilde almazsınız. Bumerang size, şekil ve renk değiştirmiş olarak gelebilir.

Bugün, içinde bulunduğumuz bütün durumlar, bu yasaya göre yorumlanırsa eğer, bir zaman önce yaptıklarımızın bize dönmüş hali olmalı. Bugünkü yaşamınıza bir bakın. Muhtemelen geçmişten getirdiğiniz oldukça fazla şey vardır. Bugünkü hayatımız ya geçmişte yaptıklarımızın bir sonucudur, ya da yapmadıklarımızın. Öyle ya, insan hem yaptıklarının hem de yapmadıklarının sonuçlarıyla karşılaşır yaşamda.

Bumerang ilkesi, onu bilinçli bir şekilde

kullanmaya başladığınız anda sizin dostunuz olur. Her gün yaptıklarınız, gelecekte karşınıza çıkacak olan şeylerle ilgili güzel bir ipucu verecektir size.

Diyelim çocuğunuzu yaptığı her davranıştan dolayı eleştiriyorsunuz. Gelecekte aynı şeyle karşılaşırsanız sakın şaşırmayın.

Eğer kredi kartınızı bol keseden kullanıyor, gittiğiniz her yerde “Ağanın eli tutulmaz” diye gaza gelerek “Çek şuradan” diyorsanız, ay sonunda gelecek faturayı görünce, “Devlet bize bakmadı” demeye hakkınız yoktur sanırım.

Bugün yaptıklarınız, gelecekte karşılaşacaklarınızın bir ön izlemesidir.

Gladiator filminde söylendiği gibi, “Bu dünyada yaptıklarınız, sonsuzlukta yargılanacaktır”

Şimdi içtiğiniz her sigara, evrensel “Bumerang Yasası” gereği size farklı kılıklarda ve farklı zamanlarda görünecektir. Mesela şimdi içtiğiniz masum bir sigara, gelecekte yine masum bir “Gırtlak kanseri”nedönüşebilir. “Atın ölümü arpadan olsun” derneği üyesiyseniz bir sorun yok elbette!

“Yıllar önce kovduğun, o fakir ama onurlu genç…” senaryosu da bu yasayla ilgilidir. Fakir ama onurlu genç kovulur, yıllar sonra döner. Tıpkı bumerang gibi. O yüzden fakir ama gururlu bir genç görürseniz onu sakın kovmayın.

Bumerang yasasıyla ilgili çok önemli konulardan birisi de, bazen gönderdiğiniz

Page 11: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

bumerangı, peşinden koşsanız bile durduramayacak olmanızdır. Evet, bazı şeylere anında müdahale edebilir. Ama bazı durumlarda müdahale etmek için çok geç kalmışızdır.

Hayatta geri getiremeyeceğimiz üç şey.

“Ağızdan Çıkan Söz”Ağzınızdan bir söz çıktığı zaman, onu geri yutmanız mümkün değildir. Söz ağızdan çıktığı anda, hedefe anında ulaşır.

O kişinin karşısına geçip de, “Artık seni sevmiyorum” dediğiniz anda iş bitmiştir. İsterseniz vakumlu elektrik süpürgeleriyle ağzınızdan çıkan sözü daha o anda çekmeye çalışın, başaramazsınız. Artık olay bitmiştir. Geçmiş olsun! Ağzımızdan çıkan söz bize bumerang etkisi gereği; boşanma, işten atılma, terk edilme, evlatlıktan reddedilme, bizi görünce birilerinin yol değiştirmesi gibi farklı şekillerde geri dönebilir.

“Silahtan Çıkan Mermi”Hepimiz Red kid gibi, silahla gezmediğimize göre, bu mermiyi; tokat, bardak, oklava ve terlik gibi şeylerle de bir tutabiliriz. Birisi öfkeyle birlikte tetiğe dokundu ve aynı anda da pişman oldu diyelim. Sonra da kurşun havada hızla yol alırken, peşinden tam gaz koşup onu yakalamaya çalıştı. Üzgünüm ama, iş işten geçmiştir artık. O kurşunu ancak, “Matrix” filminde rol alsaydınız tutabilirdiniz. Bir anlık bir öfke, bazen bir hayatın mahvolmasına sebep olabiliyor. Bu bir tek mermi bize; müebbet hapis yatma, işkence görme, ömür boyu vicdan azabı çekme gibi farklı şekillerde dönebilir.“Geçip Giden Zaman”

Zamanı elinizden kaçırdığınız anda, ne yaparsanız yapın onu geri getiremezsiniz. İsterseniz deneyin. Bir gün öncesine gitmeye çalışın. Gidersiniz… İnanıyorum…

Zaman elimizden akıp gittiği anda, yapabileceğimiz tek bir şey bile yoktur. O yüzden artık geçip giden zamanı yakalamak yerine, elimizin altındaki zamanı kavramak çok daha mantıklıdır. Harcadığımız zaman bize bumerang ilkesi gereği; pişmanlık, acı, yakınma ve “Ah ben senin yaşında olacaktım ki…” gibi düşünceler olarak geri dönecektir.

Bumerang yasası her an her yerde aktiftir. Bu yasa kolay kolay hiçbir şeyi unutmaz. Anında not alır ve sonra zamanı geldiğinde o durumu karşımıza çıkartır. Etkileri bazen katlanarak büyür. Tıpkı kredi kartı faizleri gibi. Bu katlanarak büyüyen etki bazen iyi, bazen de kötü anlamda olur. Yaptığınız bir iyilik, size katlanarak gelebileceği gibi, kırdığınız bir kalbin bedelini kemiklerinizle de ödeyebilirsiniz. Hiç bana bakmayın öyle! Yasa bunu söylüyor, ben ne yapayım?

Bu ilkeyle dost olmak için, düşüncelerimize, duygularımıza ve davranışlarımıza sürekli olarak hâkim olmak durumundayız. Hayatımızı tesadüflere göre değil, evrensel ilkelere göre yaşamak istiyorsak, gözümüzü dört açmalıyız.

(Mutsuz Olmak Günahtır Kitabından Yazarın İzniyle Alınmıştır.)

Mustafa ÇAYNLP Master Trainer, Yaşam Koçuwww.mustafacay.com

Page 12: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 13: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Hayat

Gülerken her zaman bir tarafı ağlar insanın.Ve aslında gülerken ağlamak deyimi buradan gelir.Birine güvenirken, ihanet edersiniz başka birine.Birine giderken, diğerini terk edersiniz.Biri mutlu olurken, diğeri üzülür.... Seçmek, diğerlerini istememektir. Seçmek her zaman diğerlerini istememek midir?Buna çelişki diyorlar. Siz hiç çelişkide kaldınız mı?Her zaman akla gelen ilk seçenek doğru seçenek midir?İnsandan başka kendisiyle çelişen bir canlı var mıdır?Tıpkı doğru yanlış gibi... Doğru ve yanlış iç içe...Geçenlerde bir danışanım, insan olmaktan utandığını söylemişti; karısını başka birinin kollarında gördüğünde...Zor bir durum. Hayat nelere gebe?Kararsızlığı da yaşayacaksınız bu hayatta, çelişkiyi de...Üzüleceksiniz ve nefret de edeceksiniz bazen hayattan.İhaneti de görecek, yalnız da kalacaksınız.Pişman da olacaksınız, pişmanlıktan öte duyguları da yaşayacaksınız.Hayatta her şey zıttıyla bir bütün. Yaşam

ölümü dışlamıyor, mutluluk mutsuzlukla bir bütün.Sahip olmak kadar, kaybetmeyi de seveceksiniz.İyiyi sevdiğiniz kadar kötüyü de seveceksiniz.DENGE BUDUR.Siz DENGENİN neresindesiniz?Cesareti seviyorsan korkuları da seveceksin.HAYATIN SIRRI BU.Kaybetmeyi öğrendiğinizde dengeyi anlarsınız.

İnsan günlük yaşamda kirleniyor. Sizi kirletecek çok şey var dışarıda.Sizi koruyacak olan inançlarınızdır. Güçlü inanç alanları olmalı insanın.Bir bardak su çabuk kirlenebilir. Bir şeker tadını değiştirebilir bir bardak suyun. Okyanusa atılacak bir şekeri anlamanız mümkün değildir oysa. Okyanuslar gibi inanç alanlarınız olmalı.Çok güçlü, çok büyük... Temizleneceğiniz yer orasıdır. Zihin banyonuzu yapacağınız yer orasıdır.

Orası özünüzdür. Sizi siz yapan yerdir.Bilinçaltınızdır.İnsanın Tanrı'ya en yakın yönü özüdür. Öz Tanrısaldır. Özünüze indiğinizde, güçlü inanç alanlarını bulursunuz. Temizlenir ve yaşamınıza kaldığınız yerden, ama daha güçlü devam edersiniz.

Sağlıcakla mutlu kalınız.

Siran KALELİPsikolojik Danışman [email protected]

Page 14: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Mucize Organ: Beynimiz

MUCİZE ORGAN: BEYNİMİZDÜNYANIN EN MÜKEMMEL BİLGİSAYARI

İlk insanlardan bu yana, tehlikeleri ve gereksinimleri fark etmeyip bunlarla baş etmeye hazır olmasaydık insan nesli bugüne kadar gelemezdi. Yaşamsal tehlikeler ve gereksinimlerle biçimlenen duygusal repertuarımız teknolojik gelişmelerle beraber ihtiyacımıza yanıt vermemeye başladı. Tüm dünyada yaşanan depresyon salgınının da temelinde yatan neden budur. Genetik mirasımız bize hayatta kalmanın yollarını öğretti ancak duygularımızla baş etmekte geride kaldı. Geçmişimizden öğren(t)ilmiş ve alışkanlık haline gelen kötümser düşüncelerimiz dikkatimizi çekmekle kalmaz zihnimizin içinde ellerini kollarını sallayarak cirit atar ve bize kafa tutarlar. Kendilerini hiç unutturmazlar. Çocuklarımız ergenlik dönemi öncesine kadar iyimserlik ile donanmışlardır. Sağ beyinleri ile hayal kurar, durmaksızın fikir üretirler. Ergenlik Sonrası, biz yetişkinler kaygılarla dolu olarak gelecek için planlar yaparak hayatta kalmayı garantilemeye çalışırken sol beynimizin sağ

beynimizi kapatmasıyla, genetik kodlarımızın bize hazırladığı KARAMSAR DÜŞÜNCELER’intuzağına düşeriz. Sonrası ise malum: Gerçek kapasitesinin altında yaşayan ve duygularıyla baş edemeyen mutsuz bireyler ordusu.

İçimizde ne kadar güçlü sonsuz ve büyük bir enerji olduğunu tahmin edemezsiniz. Onu harekete geçirecek olan bizleriz. Bu gücün anahtarı bizim elimizde. O anahtarla kalbinizdeki sevginin, içinizdeki sonsuz enerji kaynağının kapılarını açabilirsiniz. İçimizdeki sonsuz enerji kaynağının gücü beynimizden gelir ve farkına varıp kullananlar için beynimizle aklımız en büyük sermayemizdir. Beynimizin yapısını ve nasıl çalıştığını bilmeden gücümüzün farkına varamayız. Önümüzde iki seçenek var: ya biz beynimizi sınırsız güç kaynağı olarak kullanmayı öğreneceğiz, ya da beynimiz kontrolsüz güç kaynağı olarak bizi yönetecektir. “Sahip olamadığınız şey size sahip olur “

Ruhumuzun donanımı olan beynimizi doğru çalıştırmazsak olmak istediğimiz kişi olamayız. Mutluluğumuz, iş yapabilme kapasitemiz ve çevremizle olan iletişimimiz beynimizi etkin kullanmamızla doğru orantılıdır.

Mucize organ beynimize ait bazı rakamları paylaşmak istiyorum:

* Beynimiz, ortalama 1400 gram ağırlıktadır. Vücudumuzun %2'si aralığında olmasına rağmen geri kalan %98'ini yönetir.* Beynin yaklaşık % 80'i su, % 10'u yağ ve % 8'i proteinden oluşmaktadır.* Her insanın beyni, kendi yüzü ya da parmak izi gibi diğerlerine benzemez.* Korteks açıldığında bir A4 kâğıdı kadar yer

Page 15: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

kaplar.* Beynimizin “nöro-plastisite” özelliği sayesinde ölen nöronların görevlilerini başka nöronlar üstlenir.* Bir nöron 10000 nöronla bağlantı kurabilir.* 100 milyar nöron 1000 trilyon bağlantı oluşturabilir. Ortalama yirmi nanomikronboyutundaki bu bağlantı noktalarına sinapsadı verilir.* Bir milyar nöron 1 milimetreküp alana sığabilir.* Beyin gücümüz nöronlar arasındaki bağlantıların yoğunluğuna bağlıdır, kullanmadığınız nöronlarımız ölürler.* Bir mesaj nöronlar içerisinde saniyede 120 metre ilerleyebilir(saatte dört yüz kilometre)* Beynimizdeki hücrelerin % 90'ı glia(destek) hücrelerinden oluşsa da nöronlar daha popülerdir. İnsan beyninde nöron olarak adlandırdığımız 100 milyon hücre var. Çocuklarda bu sayı daha da artar. * Londra College Üniversitesi Nöroloji Birimi’ne göre: Her bir hücrenin 1 byte veri taşıdığını var sayarsak 4 terabayt bir kapasiteye erişiriz. Bu da 4000 gigabyte eder. * Nöronlar boş durmaz biri diğerine sürekli mesaj aktarır. Bir nöron başka nöronlarla 50 bin bağlantı yapabilecek yetenektedir. Bu durumda beynin kapasitesinin 500 terebayttan daha fazla olabileceği ortaya çıkar. Bu sayı 1000 tane bilgisayarın gücüne eşit bir sayıdır. Ancak bilgisayarların aksine beynin belleği dolmaz, öğrendikçe genişler.(nöro-plastisite özelliği sayesinde) BU RAKAMLAR İNSAN BEYNİNİN ŞU ANA KADAR TASARLANMAMIŞ EN MÜKEMMEL BİR BİLGİSAYAR OLDUĞUNU ORTAYA KOYAR.

Genetik mirasımızın negatif

bilinçaltı kodlarına günümüzde ihtiyacımız varmı? Bu anımsatıcı kodlar ortaya çıkarak duygusal dünyamızı alt üst edebilir ve enerjimizi aşağıya çekebilir. Peki, öylece durup ÖĞREN(T)İLMİŞ DUYGUSAL ALIŞKANLIKLARIMIZ: BİLİNÇALTI’ mızlayaşayıp hayatı kendimize zehir mi edeceğiz? Yoksa onlara DUR DİYEREK VE YÜZLEŞEREK onları ait oldukları zamana mı göndereceğiz?

DUYGUSAL REPERTUAR'ınızı bilinçaltınız seslendiriyorsa ve aynı müziği dinlemekten bıktıysanız, dünyanın en mükemmel bilgisayarı olan beyninizin kontrolünü elinize almanızın zamanı gelmiş demektir. Bu mucize organımızın mucize güçlerinin farkına varıp onu istediğimiz hayatı yaşamak için kullanmaktan bizi kim alıkoyabilir? SteveCHANDLER “HER iNSANDA BİR DAHİ KAPASİTESİ VARDIR “ derken yukarıdaki rakamları bilerek söyledi diye düşünmeden edemiyorum. İçinizdeki dâhiyi uyandırmak istiyorsanız bilinçaltınızı alt ederek dizginleri ele alın ve hayatınızın yönetiminin başına siz geçin.

Değiştirmek istediklerinizi kolayca değiştirebilmenizi diliyorum.

Sevgi KARACA Yaşam Tasarım Uzmanı

"DÜZELTEBİLECEĞİN TEK ŞEY KENDİNSİN“www.sevgikaraca.orgE-mail: [email protected]://twitter.com/SevgiKaraca

Page 16: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 17: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Yüzme Yarışması

“Bir gün bir yerde…

Küçük çocuklardan oluşan bir grup için yüzme yarışması düzenlenmişti. Yarışmanın koşulları arasında, yarışmacıların yedi yaşlarını geçmemiş olmaları gerekiyordu. Üstelik yarışmaya sadece yüzme bilmeyen öğrenciler katılacaktı. Bu yüzden her yarışmacının yanında anneleri de bulunabilirdi.

Herkes şaşkındı. İnsanlar aralarında ” Nasıl olurda yüzme bilmeyen çocuklara böyle bir yarışma düzenlerler” diye konuşuyorlardı. Çok geçmeden kontenjan dolmuş, yarışın başlaması için gerekli hazırlıklar bitmişti.

Çocuklar kulvarlarında startı beklerken, anneleri de yanlarında hazır durumda beklemekteydiler. Annelerin düşüncesi: Start verildikten sonra çocukları ile birlikte havuza atlamak ve boğulma tehlikesi geçirmemeleri için onları sırtlarına almaktı.

Ne de olsa böyle bir yasaklama yoktu. Anneler dilediği gibi çocuklarına

karışabileceklerdi.Havuzun derinliği 150cm’ydi. Uzunluğu ise 100 metre. Yüzme bilmeyen bir çocuk, annesinin sırtından düşerse, bu ölçülerdeki bir havuzda rahatlıkla boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdi.

Bu yüzden anneler büyük bir kaygı içindeydiler. Anneler her ne kadar da yarışma boyunca yavrularının yanlarında olacaklarını bilseler de bu, onların kaygılarına çare olmuyordu.

Aradan günler geçti, yarışma günü gittikçe yaklaşıyordu. Anneler yarışmadan bir gün önce bir araya toplandılar ve ne yapacaklarını konuştular. “Her ne kadar da çocuklarımızın yanında olsak bu riskli bir iş” dediler. Aralarında yaptıkları toplantının sonucunda ise, birbirlerine destek kararı aldılar.

Bu bir yarışma olabilirdi onlar için, ama onlar aynı zaman da bir anne yüreğine sahiplerdi. Toplantıda aldıkları karara göre: Kimin yavrusu boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalırsa, çevresinde ki en yakın yarışmacının annesi ona yardımcı olacaktı.

Ve sonunda beklenen gün geldi. Hava yarışma için oldukça müsaitti.

Yarışma saati yaklaştıkça annelerin kaygıları da biraz daha artıyordu. Annelerinin bu endişeli ama kararlı halini gören çocuklar ise korkudan tir tir titriyorlardı. Ancak annelerinin bu denli kararlı olmaları, minik yavruları yarışmaya mecbur kılıyordu. Tek bir kelime bile etmeden, o minicik bedenlerinin içinde bulunan dev yüreklerini ortaya koymak için bekliyorlardı…

Page 18: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Sonunda yarışma saati geldi. Yarışmacı çocuklar, yanlarında anneleri ile birlikte kulvardaki yerlerini aldılar. Bir anda ortalığa büyük bir ses hâkim olmuştu. Çocuklar annelerinin gözlerinin içine bakıyorlardı korkulu gözlerle.

Anneler çocuklarının kulaklarına doğru eğilerek “ Sakın korkma yavrum. Ben her zaman yanında olacağım senin. Sen boğulma tehlikesi geçirirsen seni sırtıma alır yine yarışı bir şekilde tamamlarız. Buna hiç kimsenin bir şey dediği yok zaten. O yüzden sakın korkma canım. Sen rahat ol, ben yanındayım annem! “ diye fısıldadılar.

Ve start verildi…

Start ile birlikte küçük çocuklar havuza atladı, ardından anneleri de…

Anneler boğulmasınlar diye hemen çocuklarını sırtlarını aldılar, bir anne hariç! Çocuklarını sırtlarına alan anneler hızlı bir şekilde bitiş noktasına doğru ilerlerken, çocuğunu sırtına almayan anne, kulvarın kenarında durmuş yavrusuna yüzme öğretmeye çalışıyordu.

Bir ara arkasına baktığında mesafenin de açıldığını fark etti ama umursamadı bile. Farkı açan anneler arkalarına bakıp alaycı bir şekilde gülümsedilerse de, yüzme öğretmeye çalışan anne buna aldırmadı; çünkü onun tek hedefi, yavrusunun kendi başına yüzmesiydi.

Fark gittikçe açılmaya başlıyordu. Neredeyse yarışı yarılamışlardı ve bekledikleri gibi bir risk ile karşılaşmamışlardı. Sırtlarına çocuklarını almış annelerin az önce

duydukları kaygı da bir anda kaybolmuş yerini cesarete bırakmıştı. Yüzlerinde hafiften tebessüm vardı.

Hemen hemen hepsi aynı sıradaydılar. En öndeki ile en arkadaki yarışmacı arasında sadece iki metrelik bir fark vardı. Yavrusuna yüzme öğretmeye çalışan anne ise zaten yarışa başlamamıştı bile. Ama ne olursa olsun hala yarışmacıydı…

Bir anda anneler için hiç beklenmedik bir gelişme oldu. Önde giden anneler artık yavaş yavaş yorulduklarını hissetmeye başlıyorlardı. Birkaç metre sonra artık adım atacak hallerinin kalmadıklarını fark ettiler.

Sırtlarında taşıdıkları çocuklarının vermiş olduğu ağırlık, attıkları her adımda nefeslerinin biraz daha kesilmesini sağlıyordu. Birkaç metre ileriye gitmelerine bile imkân yoktu artık. O an anneler göz göze geldiler. Hepsinin zihinlerinde toplantıda aldıkları birbirlerine yardım kararı vardı.

Ve bir anda ayakları sendeledi annelerin, önce dizleri büküldü sonra da düştüler havuzun ortasında. Annelerinin sırtlarında sıkı sıkı tutunan yavrular da çaresizce bir anda havuzun dibini boylamışlardı. Düşen yavrular suya batıp çıkarken, her anne kendi yavrusunu kurtarmak için çırpınıyorlardı.

Kısa bir süre sonra, yavrularının o minicik ellerinden tutarak suyun üstüne çıkarmayı başardılar. Artık tek amaçları vardı: çocuklarının yaşamda kalması. Yarışı kazanmak umurlarında bile değildi…

Anneler çocuklarını havuzun dışına taşımak

Page 19: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

için seferber olurken, çocuğuna yüzme öğreten anne ise arkasına bile bakmıyordu diğerleri yarışı bitirdi mi diye. Olan biten de habersizce yavrusuna yüzmeyi öğretmeye çalışıyordu hala…

Zaten yavrusu da yüzmeyi öğrenmişti artık. Bunu fark eden annenin yüzünde bir tebessüm belirdi. Ve yavrusuna güvendiğini belli eden bir ses tınlamasıyla “Hadi yavrum” dedi “ yüz ve hedefine ulaş”

Daha sonra havuzdan çıktı ve çocuğunu izlemeye başladı.

Yüzmeyi öğrenen çocuk emin kulaçlarla hedefine doğru ilerliyordu. Artık o rakipsizdi!

Havuzda tek başına kendini yormadan devam etti yüzmeye. Adeta oynaya oynaya yüzüyordu. Ve bitiş noktasına geldiğinde, yarışı kendi başına kazanmanın vermiş olduğu mutluluğu annesi ile birlikte yüreğinde yaşıyordu…

Yarışmayı oğlu kazanmıştı ama sevincini birlikte paylaşmışlardı. “

Uğur KOŞAR / Ruhsal Danışmanhttp://www.ugurkosar.com/https://www.facebook.com/ugurkosar

Page 20: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Ampulü icat eden Thomas Edison aslında karanlıktan korkardı.

Ketçap önceleri ilaç olarak kullanılıyordu.

Dracula, tarih boyunca sinemaya en fazla uyarlanan hikayedir.

Page 21: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

En Büyük Öğretmen

İnsanoğlu doğduğu andan öldüğü ana kadar öğrenme devam eder. Şüphesiz, öğretmen sürekli değişmektedir. Bazen anne-babamızdan bir şeyler öğreniriz, bazen küçük bir çocuktan. Bazen yaşlı ninelerimizin, dedelerimizin nasihatleriyle bir şeyler öğreniriz, bazen kendi tecrübelerimizle. Şüphesiz, hepsi birbirinden değerlidir, ama bence en büyük öğretmen hayatın kendisidir.

Hayatın her alanında her yaştan insan için öğrenilecek çok şey vardır, yeter ki görmesini bilelim. Eğer hayatı öğretmen olarak kabul ederseniz ve hayata öğrenmek için bakarsanız gün içerisinde öğrenecek birçok şey bulacaksınız. Örneğin, bir ağacı ele alalım. Ağaç küçük bir fidanken yeterince sulanırsa yaprakları daha yeşil olacaktır, meyvesi daha güzel olacaktır. Ayrıca ilkbahar mevsimi, ağaçların verimli ve canlı olmaya başladıkları mevsimdir. Bu verimlilik ve canlılık yaz mevsiminde en üst seviyeye çıkar. Sonbahar mevsiminde ise yaprak dökmeye başlarlar ve kış mevsiminde kuru bir ağaç olurlar. Bundan birçok ders çıkartabiliriz. Örneğin, bir çocuğu küçükken nasıl yetişirseniz büyünce de öyle olacaktır. Çocuğu küçükken başarı için yönlendirirseniz, büyüyünce başarılı olmak için elinden geleni yapacaktır. Ayrıca insanoğlunun da en verimli ve güçlü olduğu yıllar gençlik yıllarıdır. Bu yüzden gençlik yıllarımızı iyi değerlendirmeliyiz. Kendimize, ailemize, çevremize ve insanlığa faydalı işler

yapmalıyız. Bir diğer ders şu olabilir: Her ağaç kışın ölecek diye bir kural yoktur. Nitekim birçok ağaç ilkbaharda tekrar çiçek açar, meyve verir. İnsanoğlu da hayatta zaman zaman başarısız olabilir, dibe vurabilir. Ama Mevlana’nın dediği gibi, “Sanmayın yıkıldık, sanmayın çöktük; Bir başka bahar için, sadece yaprak döktük.” diyerek yeni başarılar için kendimizi motive etmeliyiz. Bedenen ve zihnen ölmediğimiz sürece ruhumuzu öldürmemeliyiz ve yeni başarılar için yılmadan çalışmalıyız. Ağaçlara bakıp alabileceğimiz bir diğer ders şu olabilir: Meyve vermeyen ağaç kötüdür diyemeyiz. Kavak ağacının meyvesi, çiçeği yoktur ama yaz sıcaklarında gölgesiyle insanların serinlemesini sağlarken yapraklarının sesiyle de insan ruhunu dinlendirir. Yani insanlar da farklı alanlarda insanlığa faydalı olabilirler. Hepimiz bilim adamı, doktor vs. olacak değiliz. Önemli olan küçük büyük demeden insanlığa faydalı olacak işleri en güzel şekilde yapabilmektir.

Hayatı en büyük öğretmen olarak göstermek için birçok örnek verebilirim. Yalnız sizin düşünüp farklı örnekler bulmanızı istiyorum. Yapmanız gereken tek şey sadece hayatın her anında ve hayattaki her şeyde öğrenilecek bir şeyler olduğu aklınızdan çıkarmamak olacaktır. Farklı açılardan hayata bakmalısınız ve bakış açılarınızın temelinde sürekli öğrenme isteği yatmalıdır. Bu sayede hayattan öğrenilecek birçok şey bulacaksınız.

Öğrenmenizin hiç bitmemesi dileğiyle…

Tayfun [email protected]://twitter.com/#!/Brain_Searcher

Page 22: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Her Şeyde Var Hayat

Hayat karşılığında yıl almaya devam ediyorum işte diyoruz “Napıyorsun?” diye soranlara. Ortalama 70 yıla 1 hayat düşüyor dünya terazisinde. Tabi bu rakam az mı çok mu değişir biz insanlara göre. Ama çoğunluk da az der. Doymamıştır hayata ya da doyuramamıştır hayat torbasını istediği gibi.

Genelde o torbaya konulanlar da bellidir hani. Sevinç, mutluluk, gülümseme, hoşgörü(buraya kadar saydıklarımın toplamı neredeyse torbanın %1 ini kaplamakta),kızgınlık, öfke, kin, tatmin olmama, asık surat, güvensizlik, çıkarcılık, kalp kırma, küçümseme, Sanırım bu kısmın örneklerine devam etmeye kalksam sayfam yetmez. Özellikle dikkatimi en çok çeken mutsuz yüzler. Kim dağıttıysa o asık mutsuz surat maskelerini sanırım bedava eline geçiren takmış suratına. Bana göre insanın içinde biriktirdiği kötü duyguların karışımının metabolik olarak dışa vurumu.

Ailenden birini mi kaybettin? Öleceğin günün çok yakın olduğunu mu öğrendin? Ya da çok sevdiğin birine mi hasret kaldın? Eğer bunlar

dışındaki sebeplerden kaynaklanıyorsa mutsuzluk üzgünüm ama sanırım hayatın verdiklerine karşı bir nankörlük içindesin. Çöp toplayarak evine iki ekmek götürüp çocuklarımın karnını doyurabildim diyerek mutlu olan insan varsa sen hala elindekilere rağmen L şekilde dolaşıyorsan sanırım biraz daha dikkatli toplaman gerek elindeki hayat meyvelerini. Çok kötü şeyler yaşasan bile bu hayattan bir nefes çekemeden ölen bebekler var. Pek çok savaş ülkesinde sürekli ailem ölecek korkusuyla yaşayan insan var. Peki, sen neden düştüğün an kin çeltiklerini çoğaltıp mutsuzluk tablonu kalıcı kılıp kalbinin ortasına çiviliyorsun? Hayattan bu şekilde intikam falan da alamazsın eğer niyetin oysa.

Eğer neyim var ki diyorsan hala sadece bir kalem ve boş bir kâğıt al eline ve aldığın nefesten tut da beğenmediğin ayakkabına kadar sahip olduğun her şeyi yaz sadece eminim listen çok da az olmayacak şaşıracağını da düşünüyorum.

Sahip olduklarınızın kıymetini fark etmeniz dileğiyle.

Hamide Şimşek

Page 23: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012
Page 24: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Kar Helvası

Evimin balkonunda oturduğum kıymetli bir yaz gününde yoğun iş dönemini geride bırakmış olmanın verdiğini düşündüğüm bir miskinlik çökmüştü üstüme. İlerleyen günlerde gelen bir haberle iyice ağırlaştı yüreğim. Şuna benzer bir şeyler geçirdim aklımdan aldığım haber üzerine, “Her doğan ölür ölmek için doğmak şart. At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, acısı kalır. Bazen bir İmdat’lık umut vardır gönlünde, usulca kapanıverir gözleri, yumruk olur boğazında.” Ama bilirsin mutlu ölmüştür İmdat Amca. Yanında çocukları, torunları, sevdiklerinin büyük bir bölümüyle. Eksik bir yaşantısı kalmamıştır, “keşke”leri yok denecek kadar azdır.

Kişisel gelişime katkısı olacağını düşünüyorum ölüm denen kavramın. Dostlar, üç günlüğüne gelmedik mi şu dünyaya? Öyle ya da böyle bilinmez bir zamanda çekip gitmeyecek miyiz kendi demlediğimiz çayı bile içemeden? Öyleyse diyorum kendi kendime oğlum Fatih derdin ne? Neden bu kadar harap ediyorsun kendini olur olmaz işlere? Biraz da akışına bırak, olayların kendi mecrasında ilerlemesine izin ver. Bu

mücadeleyi bırakmak demek değil. Gerçekçi olup neye gücünün yeteceğini neye yetmeyeceğini bilmekle ilgili bir durum olsa gerek.

Anlaşılacağı gibi bir büyüğümü kaybettim bu ay dostlarım. O sebeple kişisel gelişimin son noktası olan ölüm aşamasında buldum kalemimi. Doğru bildiklerimi gözden geçirdim, kendimi dinledim, sessizliği anlamaya çalıştım.

Hiç ölmek istemediğimi gördüm bu sondan kaçamayacağımı bile bile. Ölüm bir yenilgi midir? Kaybediş midir? Yok oluş çürüyüş tükeniş midir? Yoksa Mevlana Celâlettin Hazretin anlayışıyla düğün, Sevgili’ye erişme günü müdür? Demek ben de öleceğim ha? Ölüm dedikleri ne soğuk ne boğucu... Ama yok ölüm bana uzak sanırım. Hep böyle geçmez mi aklımızdan ölüp gitmek? Sanki bize çok uzakmış gibi, değil mi?

O sebeple etmez miyiz en büyük kavgaları tartışmalarımızın odağına konan şeyler hep ölümü unutmamızın sonucu değil midir sanki? İlan ediyorum dostlar ölüp gideceğiz ansızın, sızısını bile duymayacağız çatlayan

Page 25: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

tohumun yüzümüzü unutacak insanlar. Günden güne erimekte bir avuç kar misali hayat ellerimizde. Usul usul damlamakta parmak aralarımızdan canımız, kanımız...

Boğulmayın dostlar karartmayın içinizi, bilmediğiniz bir şey yazmadım size. Soruyorum o halde ey ahali madem sonu var bu saydıklarımızın, sözlerimizin neden hala parçalıyoruz kendimizi olmuş ya da olmamış şeyler için? Bir an gözlerinizi kapatıp şu sayfanın sonu gelmeden ölmüş olduğunuzu

düşünün lütfen, bakalım o zaman da şu an sıkıntısını çektiğiniz şeylerin bir kıymeti kalacak mı? İlter Yeşilay ustanın da dediği gibi:“Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu?Ömür dediğimiz şey küsecek kadar çok mu?”

Sağlıcakla esen kalın dostlarım.

Fatih KEŞKEKÇİ

Page 26: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Karmaşık Hayatlarımız

Hayatlarımızı ne denli tutarsızlıklar içerisine attığımızı hiç düşünüyor muyuz? Konuşuyoruz ama söylemiyoruz, bakıyoruz ama görmüyoruz, duyuyoruz ama dinlemiyoruz.

Nasıl mı oluyor dersiniz?

Kendi hayatımız da dâhil çevremizi de eleştirel bir gözle düşünelim. Söylediklerimiz ya da düşündüklerimizle yaptıklarımız arasında farklar görmüyor musunuz hiç? Bir karar alırız ancak uygulamasında sıkıntılar yaşarız. Bunun sebebi pek çok şey olabilir elbet. Kimi zaman alışkanlıklarımızdan sıyrılamamamız kimi zaman da üşengeçliğimiz. Ne dersiniz?

Kaç defa spor yapmaya karar verdiniz? Kaç defa kitap okumayı alışkanlık yapmayı düşündünüz? Ya da kaç defa başka kararlar aldınız?

Sadece aldığımız kararlar değil elbet. Söylediklerimizle yaptıklarımızın farklı oluşu da buna bir örnektir. Mesela pek çoğumuz evimizin temiz olması için çaba sarf ederiz. Sarf ederiz de sokağa çıktığımızda her türlü çöpü yere atma özgürlüğünü(!) yaşarız. Bu

hayatımızdaki köklü bir tezat değil midir?

Çevremizde pek çok kere karşılaşmışızdır. 30lu yaşlarından itibaren insanlar bir genci alır karşımıza, okumaktan, okuldan vb. şeylerden öğüt veririz. Öğüt dinlerken genç saygısından “Sen ne yapıyorsun?” diyemez. Ama önce o kişi kendi hayatına baksa kitap okumak bir yana gazete dahi okumuyordur. Şahsen ben çok rastladım.

Neden böyle bir davranış içerisine gireriz ki?

Aslında hepimizde bir aşağılık kompleksi mi var ki başkalarına akıl verirken kendimizi sorgulamıyoruz? Bu üstünlük kurma isteğinin kaynağı nedir? Acaba aile yapımızdan mı kaynaklanıyor, yoksa toplumdan mı? Pek çok sebebi olabilir.

Sebepleri her birimiz kendi hayatımız için düşünüp çözmeye çalışmalıyız. Bence hayatımızı karmaşıklaştıran, tezatlara iten en temel sebep bu özümüzü sorgulamayışımız.

Örnekler elbet çoğaltılabilir. Ancak dikkat çekmeye çalıştığımız nokta: Hayatımızı sorgulamadan, yapacaklarımızı düşünmeden yaşamımızı sürdürdüğümüzde, sonuç olarak karmaşıklıklara boğulmuş olduğumuzu görmek olacaktır.

Her boş anımızı televizyon ya da zaman kaybettirecek işlere ayırmayalım. En azından günde 15 dakika o gün neler yaptıklarımızı neler yapacağımızı düşünelim. Böylelikle hayatımıza olumlu bir ivme kazandırırız.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 27: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Özsaygı

Değerlilik ve yeterlilik duygularının gelişkin olduğu bu alandaki kişileri hepimiz fark ederiz. Onlar mütevazı kişilikleri ve becerikli duruşlarıyla dikkat çekerler.

Ukalalık olarak algılanmayan bir kendilerine güvenleri vardır.İnatçı gibi algılanmayan bir kararlılıkları vardır.Başkalarının zaaf ve eksikliklerine karşı da anlayışlıdırlar.Esnek, uyumlu ve etkiseldirler.Sanki herkesin içindeki iyiyi ortaya çıkarmaya programlanmışlardır.Dengeli, ölçülü ve yakındırlar.Dürüst, güvenilir ve duyarlıdırlar.Özsevgileri, özsaygıları, özdeğerleri, özfarkındalıkları, özönemleri, özgüvenleri etraflarındaki herkes tarafından fark edilecek kadar yüksektir.

Yaşamlarının sorumluluğunu üstlenmekten mutludurlar. ''Bugünkü hayatımı ben yaratım, beğenmiyorsam değiştirebilirim.'' diye düşünürler.Sezgilerine güvenirler.

Yeniliklere açıktırlar.Hem ben olmayı hem biz olmayı bilirler.Hem kendilerine hem başkalarına adildirler.Serüvencidirler. Dünyayı dost bir ortam olarak algılarlar ve buna uygun davranırlar.Onları motive eden, kendilerinin en iyi versiyonu olma arzularıdır.Kendilerine yardım edilmesine izin verir ve yardım istemekten çekinmezler.Vericidirler ve paylaşmaktan haz alırlar.

Özsaygısı yüksek insan, kendini gerçekleştiren insandır.Özsaygısı yüksek insan sürekli kendisini geliştirmekten haz alır. Bilgiye ve öğrenmeye daima açıktır. Gelişimin hayat boyu sürdüğünün bilincindedir. Çünkü canlı olan her şeyin asla olduğu gibi kalamayacağını, ya gelişeceğini ya çürüyeceğini bilir ve gelişmeyi seçer. Meraklıdırlar. Bildiklerinin bilmediklerinin yanında çok az olduğunu bilir. Bireysel gelişim bir lüks değil, temel bir ihtiyaçtır ve özsaygısı gelişkin insanın öncelik listesinin tepesinde bireysel gelişim yer alır.

Özsaygısı yüksek kişi asla sözel, duygusal, cinsel, fiziksel şiddete başvurmaz, intikam peşinde koşmaz, kendisini başkalarıyla kıyaslamaz ve zararsızlık ilkesini düstur edinir.

Özsaygısı yüksek insan elbette zaafı olmayan insan değildir. Mükemmel insan yoktur; çünkü mükemmellik sondur, daha ötesi yoktur. Mükemmellik, insan olmanın doğasına aykırıdır. Ama bu kişi zaaflarını gizlemek yerine cesaretle üzerine gider.

Özsaygımız yükseldikçe insanların içindeki iyiyi ortaya çıkarırız.Dünyamız sevecen bir dünyayı yansıtır.

Page 28: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Her şeyde sevecenliği görür, insanların sevecenliğini ortaya çıkarırız.İnsanları olduğu gibi kabul eder ve daha çok olmalarına destek veririz.Daima en yüksek gerçeği arar ve bunu söylemekten çekinmeyiz.

Gelişkin bir özsaygıya ulaşmak kendimizi

objektif değerlendirmeden geçer. Öncelikle hangi noktada olduğumuzu tespit etmeliyiz ki, ne tarafa doğru gideceğimizi bilebilelim.

Saim KOÇ / Özsaygı “Öncelikler Listende Kaçıncı Sıradasın?” kitabından alınmıştır.

Page 29: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Ali Şir Nevai (1441 - 1501)

1441'de Herat'ta doğdu. Babası Timur'un meliklerinden Sultan Ebu Said'in veziri Kiçkine Bahşi idi. Ali Şir Nevai'nin ilk eğitimini babası verdi. Daha sonraki eğitimine Horasan ve Semerkant'ta devam etti. Sultan Hüseyin Baykara ile okul arkadaşı idi. Hatta okurken aralarında kim devlet idaresine geçerse diğerini unutmamak üzere sözleşmişlerdi.

Sultan Hüseyin Baykara, Herat'ta yönetimin başına geçince sözleştikleri gibi Ali ŞirNevai'yi aradı. Onun Semerkant'ta olduğunu öğrendi ve Maveraünnehir Meliki Ahmet Mirza'ya bir mektup yazarak Ali Şir Nevai'yikendisine göndermesini istedi. Ali Şir Nevai, Ahmet Mirza'nin adamları tarafından Herat'agötürüldü. Sultan Baykara onu önce mühürdar yaptı daha sonra vezirlik görevine tayin etti.

Görevi sırasında bol bol kitap okumak, ilim çevreleriyle sohbet etmek ve araştırma yapmak imkanı bulan Ali Şir Nevai, bir süre sonra yaptığı işten sıkılmaya başladı. İstifasını Hüseyin Baykara'ya sunduysa da kabul edilmedi. Aksine Esterabad Valiliği'ne tayin

edildi. Ali Şir Nevai, valilik görevinde fazla durmadı ve 1490 yılında ayrıldı.

Valilik görevinden ayrıldıktan sonra bilim ve sanat konularında yoğunlaşan Ali Şir Nevai, 1501 yılında doğduğu şehir olan Herat'tavefat etti.

Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şir Nevai, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut'tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan Ali Şir Nevai, Muhakemet-ülLügateyn adlı kitabında Türkçe ile Farsça'yıkarşılaştırarak pek çok yerde Türkçe’ninüstünlüğünü savunmuştur. Nevai, bu kitabını Türkçe’yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Ali Şir Nevai, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevai, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fani mahlaslarını kullanmıştır.

Ali Şir Nevai'nin dördü Türkçe, biri de Farsça olmak üzere beş ayrı divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazain-ül Maani'dir. Türkçe divanlarını, Garaibü’s-Sağir, Nevadir-üş Şebab, Bedayi-ül Vasat ve Fevaidü’l- Kiberadları altında yazmıştır.

Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse'si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan Ali ŞirNevai’nin divanlarından hariç 18 ayrı eseri daha vardır.

(Alıntıdır.)

Page 30: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 31: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012

Kişisel Gelişim DergisiTemmuz 2012 – Sayı: 11

Dergi Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Resmi:Howard Fogg

Dergi Koordinatör:Özlem ÖZTULUM

Muhabir:Şenan Deniz HAVA

Yazarlar:Özlem ÖZTULUM

Taner ÖZDEŞMustafa ÇaySiran KALELİ

Sevgi KARACAUğur KOŞAR

Şenan Deniz HAVATayfun SOYLU

Hamide ŞİMŞEKFatih KEŞKEKÇİÖmer ARSLAN

İletişim:www.facebook.com/kgelisimim

www.kisiselgelisimim.comwww.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta:[email protected]

Page 32: Kişisel Gelişim Dergisi Temmuz 2012