kitapencere sayı:03

28
encere Sincan ibni Sina lisesi Dijital Kitap Dergisi Nisan 2011 Sayı: 03

Upload: sami-celik

Post on 07-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sincan İbni Sina Lisesi Dijital Kitap Dergisi Kitapencere Sayı:03

TRANSCRIPT

Page 1: Kitapencere Sayı:03

encereSincan ibni Sina lisesiDijital Kitap DergisiNisan 2011 Sayı: 03

Page 2: Kitapencere Sayı:03

3 KitapenceremizPerihan Ceylan

4 Babil'de Ölim İstanbul'da AşkCennet Kayan

6 MevlanaSüleyman Harmancı

8 Yüzüncü AdHasan Eldemir

9 Mesmevi'de Geçen Bütün HikayelerVarol Hazinedaroğlu

10 Bin Muhteşem GüneşAyfer Özkan

11 Düşünce Gücüyle TedaviAylin Yıldırım Saraç

11 Menekşeli MetrupSibel Bayur

12 ZeytindağıSinan Kalaycı

13 Çocuk Terbiyesinde Doğru Bilinen YanlışlarOsman İnkaya

14 Altay DestanlarıVeli Gül

16 Aşk Böyle YaşanırBülent Yolcu

17 Fırat Suyu Kan Akıyor BaksanaNeşe Gül

18 Halide EdibEyyüp Çetin

19 Abdülhamid'in Kurtlarla DansıLeman Başar

20 Güneşe Dön Yüzünüİlkgül Çelebi

20 MurtazaNçKemal Arıcı

21 KayıpAdile Güngör

22 SevdalinkaMehmet Yaşar

23 SiddharthaHasan Yılmaz

24 Beyaz Zambaklar ÜlkesiVahide Akdemir

25 Resmi Tarih YalanlarıAzgelişmişlik Sürecinde TürkiyeAhmet Can

26 Gençlerle BaşbaşaEfkan Vural

27 Fosforlu Cevriyeİçlerinden HangisiHülya Yamen

Page 3: Kitapencere Sayı:03

kitapencere

Sincan İbni Sina LisesiDijital Kitap Dergisi

Sayı:03

Editör

Ahmet CanHülya Yamen

Tashih

A.Fuat DoçanN.Kemal Arıcı

Tasarım

SaÇe

İrtibat

Dijital Dağıtım

http://issuu.com/ibnisina/docs

[email protected]

Kapak Karikatürü: Alireza Dervish

encere

Page 4: Kitapencere Sayı:03

Babil’de Ölümİstanbul’da Aşk

İskender PalaL&M Yayınları

392 Sayfa

Dicle'nin serin yamaçlarında bir çilek iken, kara kaşlı kara gözlü Arap kızı Leyla tarafından koparılan ve kazana atılarak kaynatılan, güneşte kurutulup, parşömen o lan b i r kağıdın d i l inden baş lar hikaye.Leyla adını verdiği bu Arap kızı, aşkını ilerde Fuzuli'nin eline geçerek Leyla ile Mecnun kitabı olacak olan bu parşömen kağıdına emanet eder.

itap, Hileli Mehmet Fuzuli'nin Roman, Kanuni'nin Bağdat'ı fethettiği ölümsüz aşk kitabı "Leyla ile günlerde başlayarak, Tanzimat'ın ilan KMecnun" mesnevisini, tarih ve edildiği güne kadar geçen yaklaşık üç yüz

edebiyatın harmanlandığı mükemmel bir elli yıllık bir zaman dilimini anlatır. Kitabın roman kurgusuy la yen i nes i l le re her bölümünün bir beyitle başlaması, tanıtmaktadır. Divan şiirini sevdiren adam romana akıcılık sağladığı gibi okuyucuyu sıfatıyla tanıdığımız İskender Pala, bu da şiir iklimine çekmiştir.romanında "Leyla ile Mecnun" (L&M) mesnevisini ve Mecnun'un -belki de Fuzuli, yeni yazacağı kitabı için Fuzuli'nin - aşk elemini (eLeM) kitaba kütüphanede araştırma yapmaktadır. anlattırır. Bağdat'ın fethedildiği gün kütüphanenin

âmâ görevlisi, siruş başlıklı murassa Yazar, romanın ilk sayfasında "Bize hançeri ve Babil Cemiyeti'ne ait bazı sırları kalırsa aşkı tanımayan bir okuyucu bu kitabı vererek, Fuzuli'den bunu saklamasını ister hiç okumamalıdır." diyerek aslında aşkın, ve oracıkta kuşağında sakladığı zehiri herkesin can sıkıcı bulduğu acı, hasret, içerek ölür. Fuzuli, murassa hançer ayrılık en çarpıcısı da ELEM olduğunu üzerindeki Babil Cemiyeti 'nin yedi anlatmaktadır. Eleme dair en güzel üyesinden Akeldan'ın sakladığı BUAM dizelerin ise Fuzuli'nin kaleminden çıktığı (Babil Uzay Araştırmalar Merkezi) kil vurgulanmaktadır. tabletlerinin ve altın ilahların saklandığı

İştar Tapınağı'nın şifresini çözer ve bu Dicle'de bir küçük çilek idim ben şifreleri Leyla ile Mecnun mesnevisinin Mecnun olup hayat buldum yeniden beyitleri arasına gizler.

Page 5: Kitapencere Sayı:03

Cennet Kayan

undan sonra gelişen olaylar, Leyla ile Mecnun Leyla'yı bulma ümidiyle Mecnun kitabının şahit olduğu yanar, Babil Cemiyeti şifreyi. Babil Cemiyeti Bolaylardır. Kitap elden ele, diyardan üyeleri yıllarca "Leyla ile Mecnun"u didik

diyara üç yüz elli yıl dolaşır durur. Okuyucu didik ederek, minyatürlerdeki, dizelerdeki kitapla birlikte Roma'yı, Paris'i, Londra'yı, sözcük le rdek i ş i f r e l e r i çözmeye Mısır'ı, Haleb'i, Osmanlı saraylarını gezer. çalışacaklardır. Padişahların (Genç Osman, Sultan Murat, S u l t a n M e h m e t , I I I . A h m e t … ) , Sonunda Koldewey adlı bir arkeolog sultanların(Kösem Sultan, Hürrem Sultan, tarafından ele geçirilen kitabın şifresi Safiye Sultan), cariyelerin eline geçer. çözülür. Üç buçuk asırlık sır artık Yazar kitabı , Nev'izâde Atâî, Nef'î, Evliya bulunmuştur. İştar Tapınağı açılır. Kitap son Çelebi, Nâbî, Nedim, Şeyh Galib, Hâlet olarak BUAM'ın bin yıllara uzanan, uğruna Efendi, Şeyhülislam Yahya gibi Divan canlarını veren bilgelerin emeklerinin, Edebiyatı'nın usta şairlerinin elinde birkaç altın parçası için nasıl feda edildiğine dolaştırarak bu şairler hakkında okuyucuya şahit olacaktır. bilgi verir.

Romanın ifadesine göre Fuzuli, aşkı Kitap, şairlerin eline geçtiği gibi ilimden üstün tutar ve gönlü akla tercih eder. bazen de Babil Cemiyeti'nin eline geçer. Belki hiçbir Türk şairi aşkı onun kadar Babil Cemiyeti, artık bilim ve insanlığa samimiyet, coşku, duyarlılık ve içtenlikle hizmet edecek bilgeler kulübü olmaktan anlatamamıştır. Aşkı ilahi bir zirveye doğru çıkmış altın ilahların peşine düşen bir ihtiras yükseltmiş onu adeta bütün insanlığın bankası olmuştur. Yazar, Babil Cemiyeti'nin k a b u l e d e c e ğ i e s t e t i k b o y u t t a faaliyetlerini anlatırken aynı zamanda anlamlandırmıştır:Avrupa dünyasının bilime bakış açısıyla İslam dünyasını karşılaştırmaktadır. İlim ve «İlim kesbiyle pâye-i rif'at

Bir hayâl-i muhâl imiş ancakaşk arasındaki bağlantıyı sorgulayarak bu Aşk imiş her ne var âlemdekonuda son sözünü kitabın sonunda İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak»Fuzuli'nin dizeleriyle söyleyecektir. (Fuzuli)

Kitap son olarak Paris'te Namık (Bil imsel çalışmalar yaparak yüce Kemal' in el ine geçecek ve Divan makamlara erişmek, asla olmayacak bir Edebiyatına karşı batılı edebiyatın hayal imiş. Dünyada her şey aşktan oluşumuna Divan Edebiyatının artık ibaretmiş; bilim ise yalnızca bir dedikodu.) hükmünün kalmadığına incinerek şahit

olacaktır.

Page 6: Kitapencere Sayı:03

MevlanaEthem Cebecioğlu

Sami Efendi Vakfı Yayınları

360 Sayfa

MEVLANA'NIN AYAK İZİ, KİMİN? Tasavvufta bir kural olarak her veli, genelde Hz. Peygamber (as)'ın özelde ise bir nebinin

z. Mevlana yedi yaşında çucukken (peygsmberin) kademi (kişiliği) üzeredir. Yani Belh'ten babasıyla Abadoluya hicret hepsi Hz. Muhammed (sav) den manevi Hyolundadır. Babası Sultanül Ulema verasete ermiş olmakla birlikte, kişilik, meşrep

Bahaeddin Veled, bu uzun yolculukta, o ve makam olarak bir veya birkaç nebinin dönemin önemli ulema evliya ve Suleha meşrebinden feyz alır. Ayak izinde olur. merkezlerinden Şam'a uğrar, burada bir süre kalır. Bu süre içinde burada ikamet etmekte Muhyiddin Arabi, Hazret ler i Fususûl olan Muhyiddin-i Arabi Hazretleriyle (1240) Hikem'inde her peygamberin kendine has buluşur ve onunla görüşür. İnsanı basiretiyle meşreblerini, insan sarrafı basiretiyle ve bu çözmüş o büyük Allah dostu Muhyiddin Arabi, peygamberlerin geneli ile bir insan-ı kamil Celaleddin ve babası Sultanü'l Ulemayı profili çizmiştir.görünce:

Ancak Hz. DAvud (as) ın kademi üzere olan Hz. "- Sübhanallah bir umman bir ırmağın peşinde Mevlânâ bu pencereden bakılıdğında nasıl yürüyor!" der. Küçük Celaleddin'deki velayet-i gözükür? Evet Hz. Mevlana'nın makam ve Kübra istidadını keşf nazarıyle gören meşrebi Hz. Davud (as) la benzeşen ayak izleri Muhyiddin-i Arabi Hazretleri devamla şu nelerdir? Şimdi bu hususu anlamaya çalışalım.açıklamayı yapar;

A. "Hz. Davud (as) yaptığı dualarda, "Bu çocuk (yani Mevlana) ilerde çok büyük veli niyazlarda mizmar kullandığı kaydedilir."olacak inşallah.. ve Hz. Davud (as)'ın kademi (karakteri) üzere bulunacaktır!" ".MİZMAR, bilindiği gibi "NEY" veya ona çok

benzeyen b i r müz ik enst rümanıd ı r. Bu anekdotu ünlü Mevlana hayranı Nakşi Aralarındaki fark ney'in 7 delikli, mizmarın ise 7 ulularından Molla Cami Hazretleri, Nefahatü'l veya 9 delikli oluşudur. Bugün Paris Louvre Üns'ünde kaydeder. Müzesinde "İnsanlık Tarihi" ile ilgili kalıntılar

teşhir edilirken, burada bulunan en eski müzik Bu yazımızda Hz. Davud (as)'ın kademi aleti (MÖ 5000) neye benzer bir çalgı aleti üzerine olan Mavlana'yı bu yönüyle ele almak yeralmaktadır. Buna göre yeryüzündeki en eski istiyoruz. müzik entrümanlarından biride "NEY" dir.

Kadem, malum olduğu üzere; ayak manasına Hz. Davud (as) ma indirilen ilahi kitap Zebur, gelen Arapça bir kelimedir. Tasavvufda meşreb ahkam kitabı olmaktan daha çok şiir tarzında ve makâmı ifade eder. Mesela Yunus Emre bir i lahi, dua, niyaz ve münacatlar Hazretleri Hz. Yusuf (as)'un kademi üzeredir mecmuasıdır. Bu bağlamda Hz. Davud (as) denilince, O büyük Hak dostunun O dağları, taşları, kuşları ve vahşi hayvanları peygamberin meşrebinden olduğu ve O'nun istiğrak (manevi sarhoşluk) haline sokan makamından îrs ve soy ile nasibdar olduğu sözlerinde, ilahilerinde mizmarı yani NEY'i anlaşılır. kullandığı kaynaklarda zikredilir.

Page 7: Kitapencere Sayı:03

Süleyman Harmancı

unun mahiyeti tam belli olmamakla birlikte, B. "Hz. Davud (as) tek başına bir orduyu câlut'u Hz. Davud (as) ın mizmarla bir bağlantısı yenmiştir." Ve Mevlana…Bolduğu muhakkaktır. Kuyumcu Zerkub'un

dükkanının önünden geçerken, altın dözen Kudusü istila eden Amelika kavminden geri almak çekiçlerin ezeli ritmini yakalayan Mevlana, o esnada için Tâlut, bir ordu hazırlar. Hz. Davud (as) 12 manevi bir sıçrama ile vecde gelir. Manevi bir yaşında bir çocuktur. Savaş öncesi Hz. Davud (as) girdapta boğularak semaa başlar. Calut'la vuruşmaya çıkar. Hz. Davud (as) sapanıyla

Calut'u alnından vurarak öldürür. Calut'un ordusu Hz. Mevlanayı istiğraka boğan çekicin kozmik ilahi dağılır. Kudus de geri alınır. Aynı şeyleri Mevlana da ritminin Allah deyişini herkesin hissedemeyeceği yaşamıştır. Şöyleki;harfsiz ve sessiz ilahi lafızlardır. Bu sırları duymak erbabına ait bir keyfiyettir. Yunus Emre'nin "Sarı Baycu Noyan (ö. 1261) Konya 'yı kuşattığında çiçek" le sohbet etmesi bu kabildendir. Mevlana Noyan'ın otağı karşısında namaza durur,

adamları ve kendisi hücüum ederler, okları hemen Aynen bu şekilde Hz. Davud (as) ın mizmarındaki bu önlerine düşüverir. Şehir halkı da topluca tekbir ritim, ateşleyici ve ulviliklere yükselten bu özellik Hz. getirirler. Bunu gören Baycu, Mevlana'nın hürmetine Mevlana'nın NEY'inde de mevcuttur. Ney'de sihirli şehri bağışlar. Mevlana ; "Allah tarafından buraya nağmeleri nice istidatlı ruhları, Hakka cezp etmek sahip çıkmak bize emanet edilmiştir. Bizim rızamız için böyle insanları gönülden avlar. olmadan Konya alınamaz." Der. Mevlana'dan sonra

da Konya'ya düşman ayağı basmamıştır. Hz. Hz. Davud (as) ın kuşları, vahşi hayvanları istiğraka, Mevlana'da Davud (as) gibi aynı meşreb de manevi sarhoşluğa sürükleyen kendi sesi ve olduğundan tek başına bir orduyu yenmiştir.mizmarının da aynı ilahi tesiri göstermesinden başka bir şey değildir. C. Hz. Davud (as) ve Hz. Mevlana'da nazm şiir."

Ney hakkında Nakşibendiler: "bizde ney yoktur. Hz. Davud (as) dağları, taşları, kuşları vahşi Fakat inkârda etmeyiz." Sözü ile Hz. Mevlana'nın bir hayvanları tamamen şiir tarzında indirilmiş Zeburu veli olarak bu içtihadına saygı gösterdiklerini davudi sesiyle terennüm ederek vecde ve aşka belirtmişlerdir. boğmuştur.

Mevlana'nın vefatıdan sonra da ney meselesi Hz. Mevlana'da içindeki ilahi aşkı, şiirle dile getirip tartışılmış. Kadı Siracüddin ve Sadreddin Konevi asırlarca her dinden insanları ilahi duygulara gibi zirve isimler; "her peygamberin bir sünneti sevketmesi aynı meşrebin cilvelerindendir. Mevlana olduğu gibi her velinin de kendine özel bir sünneti ve bu davudi özelliğini eserleri; Mesnevi ve Divanı ictihadı olduğu ve ney'inde bu kabilden bir husus Kebir'de ortaya koymuştur. olarak değerlendirilmesini söylemişlerdir.

Sonuç olarak Hz. Davud (as) ve Mevlana arasındaki Hz. Davud (as) meşrebi üzere olan Mevlana bu meşreb benzerliği, daha başka konularda da hazretleri gönülleri titreten neyi şerifi vuslata açılan devam eder. Bu tevafuklar üzerinde düşünülünce bir kapı olarak benimsemiştir. Muhyiddin-i Arabi Şeyhi Ekber Muhyiddin Arabi ve Hz. Mevlana Hazretlerinin yıllar önce yaptığı keşfi aynen önünde saygı ile eğilip hürmetle minetle anmamız gerçekleşmiştir. gerekiyor.

Page 8: Kitapencere Sayı:03

Yüzüncü AdAmin Maalouf

Yapı Kredi Yayınları

409 Sayfa

Baldassare bu olayı 1665 yılında yaşar. Meşhur beklenen 1666 felâketle yılından bir yıl önce bu durumda kurtuluş

u kitabı 2001 yılının nisan ayında için de fazla zamanı yoktur. Kitabı tekrar okumuştum. Yaklaşık on sene alabilmek için düşer yollara, bu öyle bir Boldu. Bazı ayrıntılar aklımda seyahat ki İstanbul'dan, İzmir'e,

kalmasa da genel anlamda unutmadığım S a k ı z ' d a n , C e n o v a ' y a , o r a d a n bir kitap. Aslında okunduğu zaman Amsterdam'a ve Londra'ya ve Konya'ya...unutulmayacak bir kitap desem daha iyi olur. Öncelikle kitabın ismi sizi Yazar bu yolculuğu o kadar iyi meraklandırıyor. Malümunuz üzere anlatmış ki sizi bir zaman tünelinden Allah(cc)'ın bilinen 99 ismi vardır(aslında geçiriyor sanki 1665-1666 yılları için sonsuz isim ve sıfatların sahibidir Osmanlı, Yunanistan,İngiltere gibi yaratıcımız).Fakat burada 100. bir ad'ın yerlerde sosyo-ekonomik durumunu varlığından bahsedilerek bu adı öğrenen gözler önüne seriyor. Konya'da veba k i ş i n i n h e m i s t e d i ğ i ş e y l e r e salgınından, İzmir'de Sebetay Sevi'nin kavuşabileceği gibi, hem de kitapta şaşırtıcı başkaldırısına ve büyük Londra bahsedilen (bugünlerde meşhur 2012 yangınına tanıklık ediyorsunuz.kehanetleri gibi) 1666 yılının canavarın yılı-mahşer-kan,ateş,yıkım-herşeyin Bütün bu yolculuk içerisinde hiç sonu-zamanın sonu olacağı söylentisi ile beklenmedik bir anda tamda dünya kendini ve insanları kurtarabilirdi. hırsıyla koştururken olacak iş miydi Aşk.

Baldassare hayal mi gerçek mi sonunu İşte Yüzüncü Ad romanı bu kestiremediği bu yolculukta her şeyi şekilde başlıyor. Kahramanımızın ismi düzeltebileceğine inandığı bir Ad'ın Baldassare Emriaco, kendisi doğuda peşinde koşarken karşısına çıktı Aşk. kalan son Cenevizlilerden ve antika Bilseydi aslında her şeyin varlık tüccarı. Ucuza aldığı eski değerli ne varsa hakikatinin aynasının yokluk olduğunu, gayet iyi bir fiyata müşterisine satan bir ulaşılamazlık ve iskânsızlığın aşk tüccar. Günlerden bir gün eline bir el olduğunu ve aradığı ne varsa özünde her yazması kitap geçer. Aslında kitabın şeyi aşkla yaratan yaratıcı olduğunu. önemini ilk önce anlamamıştır. Kitapta Bilseydi...Allah(cc)'ın Yüzüncü adı yazmaktadır. Bu Kitabın sonunda Baldassare gerçeği kitabı başkasına öyle sıradan bir idrak etmiş midir? Etmemiş midir? Tam kitap gibi sattı gün anlayacaktır.İşte hatırlamıyorum ama bu kıyameti bitiren, serüvende, aşkta, yolculuk ve çilede bu bu yolculuğu sona erdiren, yine onun noktada başlayacaktır. Aşk'ı olmuştur. Yüzüncü Ad'ında az çok

ne olduğu anlaşılmıştır sanırım...

Hasan Eldemir

Page 9: Kitapencere Sayı:03

Varol Hazinedaroğlu

Mesnevi'de Geçen Bütün Hikayeler

Mehmet ZerenNar Yayınları

288 Sayfa

olmaya mahkumdurlar. Bugün batı medeniyeti dediğimiz izafi toplum kü l t ü re l kök l e r i n i hep doğu medeniyetlerinden almıştır. Bugün bir l ik olarak karşımıza çıkan

amamı altı cilt olan Mesnevi, Avrupanın aslında kökeni ortaçağdır, yirmialtı bin beyit, yani elli ikibin sömürgeciliktir, misyonerliktir. Tsatırdan oluşur. Mesnevi'de Hz.

Mevlana; anlatmak istediklerini yer Bugünkü gelişmişlik düzeyi yer hikayeler şeklinde ifade etmiştir. Müslüman ve Türk medeniyetlerinden Ancak bu hikayeler çoğu zaman iç içe almış oldukları bilgiler sayesinde anlattığı için okuyanın hikayeyi ve yakalanmıştır. Avrupalı pek çok hikayede verilmek isteneni kavraması y a z a r ı n v e b i l i m i n s a n ı n ı n biraz zordur. çalışmalarına bu eserler ışık

tu tmuştur. Örneğin Lafonta in Bu eserde Mesnev i 'dek i masalları, Ezop masalları gibi daha bir

hikayeleri tamamını içine alan altı cilt çok yazarın anlattıkları hikayelerin içinde geçen hikayeleri derleyen ve kaynağı Mevlana hazretlerinin ö z e t l e y e n b i r ç a l ı ş m a y l a Mesnevisi'dir.karşılaşmaktayız.

Geleceğimiz ancak geçmiş Bu çalışmalarla meydana gelen kültürel değerlerimize sahip çıkarak

bu eseri okuyan herkes kültürümüzün ve geliştirerek koruyabiliriz. Tüm t e m e l k a y n a k l a r ı n d a n o l a n gençlerimizin bunun gibi eserleri Mesnevi'ye ve oradaki hikayelere okuyarak bilgi birikimine ulaşmaları ve kolayca olaşmış olacaktır. Kültürlerini geleceğe miras bırakmaları ümidiyle korumayan ve bilmeyen toplumlar yok iyi okumalar dilerim.

Page 10: Kitapencere Sayı:03

Bin Muhteşem Güneş

Everest Yayınları

430 Sayfa

Khaled Hosseini

Ayfer Özkan

itap okumayı, sorumluluklarımın arasına yerleştirmemde çok büyük katkısı olan Sami Bey'e teşekkürü borç biliyorum. Kitap okumaya vaktim yok, okurken uykum Kgeliyor diyenlere Uçurtma Avcısı'nın yazarından Bin Muhteşem Güneş güzel bir

başucu kitabı.Kadınlara verilmiş ve yine kadınlardan, tüm insanlarda çalınmış haklar ve bu

döneme damgasını vurmuş hayatlar.

Bir haram çocuk Meryem ile bir dönemini genç bir çocuk gibi yaşayan Leyla'nın bir gün kesiştiği hayatları… Mücadeleleri, dayanışmaları, annelik duyguları…"Kabil hakkındaki bu şiir bütün gün beynimde çınlayıp durdu. Saib-i Tebrizi, yanılmıyorsam onyedinci yüzyılda yazmış. Tamamını ezbere bilirdim, ama şuan yalnızca iki dizisini hatırlayabiliyorum:

Bu kentin ne çatılarını ışıltıdan ayları sayabilirsin,Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi»

Leyla başını kaldırıp bakınca babasının ağladığını gördü. Kolunu onun belini doladı. "Ah, Babi. Geri döneceğiz. Savaş biter bitmez. Kabil'e döneceğiz, inşallah. Göreceksin."

Sonra müthiş bir kükreme.Leylanın arkasında, bembeyaz bir parıltı.Ayağının altındaki toprak silkelendi.…İrice kanlı bir parça. Üzerinde, kırmızı köprünün kesif pusu delen ayağı. Leyla'nın

anımsadığı son şey buydu.

"Meryem'le aranız nasıl?"Gayet iyi, dedi."Güzel, güzel."İlk gerçek kavgalarını yaptıklarını söylemedi.

Ama her nasılsa, şu son aylarda Leyla ve Azize (Tıpkı kendisi gibi harami olduğunu öğrendiği Azize) onun bir parçası olup çıkmıştı; bunca zaman tahammül ettiği yaşam Meryem'e şimdi, ansızın, onlarsız katlanılmaz çekilmez görünüyordu.

Bu bahar gidiyoruz; Azize'yle ikimiz. Bizimle gel Meryem.

Page 11: Kitapencere Sayı:03

Düşünce Gücüyle TedaviLouise Hay

Altın Kitap Yayınları

208 SayfaAylin Yıldırım Saraç

ğer ıssız bir adaya düşseydim ve İyi, olumlu, ve gerçek. Kitap küçük bir yanıma üç şey alma imkanım sivilceden, kansere kadar birçok Eolsaydı, Louise Hay'in "Düşünce hastalığın nedenlerinin psikolojik

Gücüyle Tedavi" kitabı bunlardan biri olumsuzluklarından kaynaklandığını olurdu. satır satır anlatıyor. Hangi hastalık için

Yazar bu kitabında düşünce gücüne hangi olumlu öneriyi düşüncelerinizin dayanarak yepyeni bir dünyanın kapılarını besini olarak kullanacağınızı da açıyor. Bu öyle bir dünya ki sevginin ve söylüyor. Üstelik şimdiye kadar binlerce özgüvenin temelleri üzerine kurulu. Sevgi kişiye yol göstermiş ve kurtulmalarını ve özgüven üzerine kurulu bir dünya bu sağlamış.ikisinin başaramadığı hiçbir şey yok. Eğer bundan sonra yaza-

Okumaya başladığınız anda olumlu caklarınızın sizi mutlu etmesini b i r d e ğ i ş i m i ç i n e g i r d i ğ i n i z i istiyorsanız mutlaka bu kitabı okuyarak hissediyorsunuz. Bu bir düşünce tedavisi. bir başlangıç yapabilirsiniz…

Menekşeli MektupMustafa Kutlu

Dergah Yayınları

161 SayfaSibel Bayur

ocuklar, koşturmam daha doğrusu İkinci hikâyede kahramanımızla hacca tembelliğim yüzünden epeydir kitap gidiyoruz. Gerçekten oraları gezmiş, görmüş; Çokumuyordum. Sevgili arkadaşlarım oradaki insanlarla konuşmuş gibiyim. Allah bu

Adile Hanım ve Sami Bey sayesinde tekrar maneviyatı bize de nasip etsin diyerek kitap okumanın tadına vardım. hikâyeyi bitiriyorsunuz.

Mustafa Kutlu'nun Menekşeli Mektup Üçüncü hikâye kısa bir aşk öyküsü. adlı hikâye kitabını Sami Bey önerdi. Dördüncü hikâye ise; I. Dünya savaşı Söylediği gibi bir solukta keyifle okudum. sırasında Sarıkamış Cephesine ve İçinde dört hikâye, dört dünya var. askerlerimizin nasıl helak olduğunu anlatıyor.

İlk hikâye adını kitaba veren Menekşeli Baş yapmış ayaklar çekmiş her zamanki Mektup bir postacının yalın hayatı içinde gibi…sevginin peşinden koşuşunu anlatıyor. Final Okunmaya değer, güzel bir kitap Menekşeli postacının güzel yüreğine yakışıyor. Mektup.

Page 12: Kitapencere Sayı:03

ZeytindağıFalih Rıfkı Atay

Pozitif Yayınları

165 SayfaSinan Kalaycı

O topraklarda vatanları uğrunda yitip giden, bugün çoğumuzun bilmediği, bilenlerin ise pek önemsemediği binlerce kahramanın anılarına olan şükran d u y g u l a r ı n ı n b i r s i m g e s i d i r ZEYTİNDAĞI. Kitapta dikkati çeken ilk

arih dersinde Birinci Dünya Savaşı şey yazarın öyküsünü Cemal Paşa ve adı verilen büyük boğazlaşma önde gelen komutan ve yöneticileri Tbizim açımızdan hep şu cümleyle özetle, ama bölgede yaşayan etnik ve

son bulur: "Bağlaşığımız olan Almanya dinsel unsurları çok geniş kapsamlı yenilince biz de yenik sayıldık." Öteden olarak inceleyerek başlamasıdır. beri olayın kendisinden çok işte bu son Dönemin ittihat ve terakki partisi cümle benim ilgimi çekmiştir. Daha yöneticileri ve askeri önderlerinin ortaokuldayken tarih öğretmenime bu analizleri ise bize olanaksızlıklar içindeki yanlışı gösteren ansiklopedi sayfasını yoksul bir ülkenin hırslı ve kapasitesiyle u z a t t ı ğ ı m ı a n ı m s ı y o r u m . E v e t ters orantılı yetkilere sahip insanların Gelibolu'da düşmanı püskürtmüştük ama elinde nasıl felakete sürüklendiğini Türk ordusu yalnızca Çanakkale'de mi öğretiyor. Bölgede yaşayan Arap çarpışıyordu? kabilelerin düşmanla bir l ik olup

ordumuza saldırmalarının nedenlerini Hayır. Diğer cephelerde durum bulabilirsiniz bu kitapta.tam bir çöküş manzarası gösteriyordu. Özellikle Filistin cephesi ordumuzun Sina yarımadası'nda 1916 yılında bütünüyle imha edildiği, kurtulabilenlerin yapılan büyük hazırlıkların geniş biçimde ise Mustafa KEMAL'in başarılı önderliği anlatılması ise Alman tekniği ve Türk s a y e s i n d e H a l e p d o l a y l a r ı n d a çalışkanlığının birleştiğinde çölde tutunabildiği felaketli bir yer olmuştu. yarattığı mucizeyi gözler önüne seriyor. Sonuç olarak Alman orduları henüz "Alman tekniği" sözünü buraya kasten cephedeyken biz savaşı bırakmak aldım çünkü o dönemde bir "Türk tekniği" zorunda kaldık ve teslim olduk. Peki, bu nden söz edilemiyordu. Atay işte bu duruma nasıl geldik? İşte bu soruyu nokta üzerinde fazlasıyla duruyor ve her so rduğum anda öğre tmen le r im cümlesinde bağımsızlığın önemini tarafından tanıştırıldığım ve tarihsel vurguluyor. Bağımsızlığın birinci koşulu olarak yalnızca dünün değil bugünün ise gençliğin her şeyden önce bilimle olaylarına da ışık tutan o kitabı, F.Rıfkı ilgilenmesi, bilime inanmasıdır. Çünkü en ATAY'ın gözlemci subay sıfatıyla çetin savaş bu alanda verilmektedir.bulunduğu bölgedeki anılarını topladığı Sözün kısası kesinlikle alıp okumalısınız. büyük eserini tanıtmak istiyorum sizlere; Kütüphanenizin süsü değil tam bir ZEYTİNDAĞI. başucu kitabı ZEYTİNDAĞI.

Page 13: Kitapencere Sayı:03

Çocuk TerbiyesindeDoğru Bilinen Yanlışlar

Adem GüneşNesil Yayınları

204 Sayfa Osman İnkaya

edagog Âdem Güneş kitabında, çocuk Ne zaman ki biz, bizi kaybettik, terbiyesinde batı yerine Anadolu çocuklarımızı da kaybettik...Pkü l tü rünün re fe rans a l ınmas ı Bizim zamanımızda çocuk suçları

gerektiğini ifade etmektedir. Anadolu usulü olarak okul koridorlarında koşmak, İstiklal çocuk yetiştirmenin hayati derecede önem Marşı okunurken düzgün durmamak, el t a ş ı d ı ğ ı n ı k a y d e t t i ğ i n i b u k i t a p t a kaldırmadan öğretmenle konuşmak geliyordu.savunmaktadır. Ya da bayramda, bayram namazına

Anadolu medeniyetinin Mevlanalar, geç kalmak, şeker toplarken birkaç şekere Hacı Bektaşi Veliler, Yunus Emreler, Fatihler birden el uzatmak, arabaların arkasından ve Yavuzlar yetiştiğini hatırlatan Güneş, "Bu koşmak, çocuk suçları olarak konuşuluyordu. insanların yetişmesindeki metotların Ne oldu bize ki artık çocuk suçları olarak günümüzde de uygulanması ile daha duyarlı annesini kesmek, babasını silahla tehdit bireyler yetişecektir. 'Anadolu Pedagojisi' etmek, sokakta araba yakmak, öğretmenini hisseden birey yetişmesini sağlarken, batı köşe başında şişlemek, güvenlik kamerasına pedagojisinde ise duygularını bastıran, el sallayarak hırsızlık yapmak kayıtlarageçer hissetmeyen bireyler yetişmektedir. Toplum oldu?olarak batı pedagojisini taklit etmemizden O çocuklar mı başkaydı, bu çocuklar mı dolayı duygudan yoksun, hastalıklı bir toplum başka?haline geldik." diyen Adem Güneş, batı eğitim O anne babalar mı başkaydı, bu anne metodunun örnek alınması ile toplumda babalar mı başka?bozulmaların meydana geldiği anlatmaktadır. O günkü terbiye metotları başkaydı, Batı endeksli pedagoji usullerinin, İslamî bir bugünkü terbiye metotları mı başka?kültürle yoğrulmuş Anadolu insanının üzerine Biz nerede hata yapıyoruz?oturmadığını vurgulayan Güneş, "Ya bol Yapıyoruz ki yanı başımızda büyüyen o geldi ya da dar. Gün geçtikçe ailelerin masum yüzlü çocuklar, bir süre sonra çocuklarla olan iletişiminde sorunlar dünyamızı zehir edecek hale geliyorlar.artmaya başladı. Ailede başlayan sorunlar İşte bu kitapta, bu soruların cevaplarını çocukların ilerleyen dönemlerini de bulabilmek için bir mum yakılıyor.etkiledi ve artık günümüzde psikiyatr ve Çocuk terbiyesinde doğru zannedilen psikologların kapılarını aşındıran bir yanlışlarla yüzleşiliyor.toplum haline geldik." Belki de herkes kendisi ile yüzleşiyor.

Çocuk terbiyesinde batı yerine Anadolu Çünkü kendimizi kaybettiğimiz kültürünün referans alınması gerektiğine yerde, çocuklarımızı da kaybettik, işaret eden Güneş, "Bu yaklaşım tarzını da biliyoruz...'Anadolu Pedagojisi' olarak isimlendiriyoruz. Bizlerde kendi öz değerlerimizden Anadolu Pedagojisi'ni 'çocuğun yaratılışta var vazgeçmeden bizlere verilen emanetlerin olan özelliklerini bozmadan yetiştirmek' olarak kıymetini bilelim. Unutmayınız ki, her çocuk bir tanımlıyoruz. Anadolu Pedagojisi'nin temel emanettir. Bize düşen görev hayata yaklaşımını 'edilgen çocuk' değil 'etken çocuk' haz ı r l amak ve Anado lu kü l tü rüy le yetiştirmek şeklindedir." diye anlatmaktadır. donatmaktır…

Page 14: Kitapencere Sayı:03

Altay Destanları1-2-3

İbrahim DilekTürk Dil Kurumu Yayınları

365-472-463 Sayfa

ocukluk yıllarımdan gençlik yıllarıma kadar Popüler kültür yokmuş yani, gerçek kültür varmış babamla tarlaya giderdim. Tohum o zamanlarda. Okuyanın azlığından mı yoksa Çekmenin ne demek olduğunu, tohuma yazanın azlığından mı bilemem; yazılanlar yazar

bakımın verim için ne kadar önemli olduğunu ve şair kahvelerinde tartışılır, bir ameliyat anlatırdı babam. O, sık sık anlatırken ben masası oluşturulurmuş yazılanlar hakkında. Hiç başlarda ne olacak toprağa at tohumu, yeşersin, kimse kimseye falancayı okudun mu filanca eser derdim küçük yaşlarda; çünkü yetişme güzel değil mi diye sormazmış. Yazana, gel aşamalarını pek takip edemezdim. Toprağa bakalım buraya, şunu neden öyle yazdın; ne atılmasından sonra bakılmasının ne kadar düşündün, nereden düşündün diye sorarmış. önemli olduğunu bir gün ekim aşamasının Yazan da bunların sorulacağını düşünüp öyle ardından uzun uzun dinledim. Kökümüze kalemine dokunur mürekkebe ona göre rota benzermiş toprağa ektiğimiz. Ne kadar ustalıkla çizermiş. Para kazanma gayesi diye bir şey hiç ekilirse o kadar iyi verim getirirmiş. İnsanoğlu da olmazmış o dönemlerde çünkü yazarlar varlıklı böyleymiş toprağına ne kadar sıkı sarılırsa birikimli ailelerin çocuklarıymış. Hatta varlıklarını gövdesi o kadar iy i ver im get i r i rmiş da bu gayede harcayanlarmış. Özellikle de sözlü insanoğlunun. Kendini, kökünü benimsemeyen, geleneklerini, destanlarını, halk hikâyelerini, kökünün gücünü ve özelliğini bilmeyen topraktan masallarını iyice öğrenen bilen insanlarmış. fışkıramaz; toprağa gark olurmuş. Buğdayken mısıra ya da mısırken elmaya özenip erken Deniyor ya okuryazar oranı azmış o fışkıran, modaya uyanlar da köklerinin gücüne dönemlerde diye. O dönemlerde dinler aktarır göre hareket edemediği için erkenden yok oranı o kadar çokmuş ki, onların bilgi birikiminin olurmuş. Başakken gereksiz bir yaz modasına ölçüsüne diyecek yokmuş. Destanlar, masallar, uymaya çalışanlar da buğday olmanın tadına tekerlemeler, bilmeceler, efsaneler, deyimler, varamadan firik kavurması olurlarmış. halk hikâyeleri o yüce bilgeler sayesinde hep

canlı kalmış; ama kimse de Yaşar Kemal gibi ben Tohum ve insanoğlu, bakım ve kitap; kültür roman yazdım değişik bir hikâye diyerek yazar ve köken; okumak ve moda birbirleriyle ikiz sıfatıyla dolaşmamış mesela. Mesela İskender kardeş gibi geliyor bana günümüzde. Kitap Pala gibi ben böyle bir roman yazdım diyerek okumanın yararlarına inananlardanım; ancak tezkirelerden mazmunlardan kendinden modaya uyarak popüler olan her kitabın öncek i le rden zamandaşı insan lardan okunmasını şiddetle dışlayanlardanım. Eski duyduklarını kendi cümleleri ve üslubuymuş gibi dönemlerde, şair, yazar olmanın bir erdemi bir de yalan yanlış yazarak kimseyi varmış, bir ağırlığı bir zahmeti varmış. Kılı kırk kandırmamışlar mesela. İskender Pala akıcı yaran dinleyici, okuyucu, eleştirici ve çiziciler yazıyormuş! Bu akıcılık İskender Pala'nın kendi varmış. Yani tohum toprağa atılmadan önce akıcılığı mı yoksa bu akışkan sıvıyı incirin içinden incelenir atılmaya değer görülürse atılmasına ya da sakız ağacının içinden alıp bakın ben sakız izin verilirmiş. Yazılanlar ince elekten geçirilir reçinesi icat ettim ya da ben değişik bir şeker balı eksik, yanlış ya da uydurma olanlar telkin ya da ürettim diyerek oluşturduğu akıcılık mı. Bunun uyarı ile düzeltilerek yeniden yazdırılırmış. cevabını ben biliyorum.

Page 15: Kitapencere Sayı:03

Veli Gül

ültürel kökeni biraz araştıran herkesin başaranların yüzde kırkının casusluk de benim gibi İskender Pala'nın şüphesiyle öldürüldüğü bir dönemde hem Kyazdıklarının kendi üslubu olup Dağlık Altay Cumhuriyetinde destanları

olmadığını soruşturması kolay olur diye derlemeyi başarmış hem de sağ kalmayı. Bu düşünüyorum. Şahmaran hikâyesini, Ağrıdağı yüzden kendisine destan anlatıcılarının son efsane-lerini, kurtuluş savaşı yıllarında yıllardaki nefesi demeyi borç biliyorum. Bir insanların yer değiştirme öyküsünü, Köroğlu kusuru var ama onun. Bilmem nerenin destanını benim yaşımda Çukurova'da üzerimizde değişik oyunlar oynayan bilmem duymayan yoktur. Yaşar Kemal bunu yazınca ne adamlarının bi lmem ne parayla Yaşar Kemal akıcı yazan yazar mı olur; yoksa yazdırmadığı bu eserler tabii ki caddelerde başka bir türlü mü? Bunun cevabını, boy boy afişlenmediği, televizyonlarda parası Çukurova'da hala aynı akıcılıkta efsane, verilmeyip röportaja tabi tutulmadığı ve destan, halk hikâyesi anlatan insanları gazetelerde aynı şartlarda kritiği edilmediği dinlediğinizde almış olursunuz. için Türk Dil kurumu raflarında okuyucusunu

samimi bir şekilde bekliyor. Destanlar, efsaneler, halk hikâyeleri dediğimize göre popüler yazarlar ile kültür Dil kültürünün emektarı Doç. Dr. taşıyıcıları arasındaki farkı ölçebilenler ve İbrahim Dilek, Altay destanları adlı üç eser ölçemeyenlere de gelmek lazım. Elif Şafak'ı meydana getirdi. Bunlar Altay destanlarının okudun mu, İclal Aydın'ı okudun mu, Orhan transkript metinlerini ve karşılarında Türkçeye Pamuk'u okudun mu, Harry Potter'i okudun çevirileri içermektedir. Çeviri bakımından Altay mu, Yüzüklerin Efendisi'ni okudun mu? Türkçesinden Türkiye Türkçesine birebir Sorularına verdiğim cevap her zaman masal çevirisinde kusur olmayan eser, heyecanlı bir okudun mu, mazmun okudun mu, destan destan anlatımının tüm özelliklerini yansıtıyor. okudun mu olur benim. Günümüzde popüler Eserin girişinde destan aktarıcıları ve yayıncılık, popüler yazarlığı; popüler yazarlık destanların gelişimleri hakkında bilgiler da popüler okurluğu tetikliyor. Çocuklarımıza bulunmaktadır. Eserin kusursuzluğuna gölge Harry Potter izlettik. Onlardan bir kısmı okudu düşüren tek eksiklik sonunda dizin sözlüğün da. Yüzüklerin efendisi fi lmini izledi bulunmayışıdır. Destanları okuduğunuzda, bazılarımız, okudu da. Destanlarımız deyince kahramanların olağanüstü özelliklerini, aile yabancıyız konuya nedense. Oysaki ilişkilerindeki saygı ve sevgi anlayışını, Türk d e s t a n l a r ı m ı z , ö z e l l i k l e d e A l t a y sivil ve askeri yapısını, devlet adamı halk destanlarımız, her biri Harry Potter'den bin kat ilişkilerini devlet ve halk uyumunu işlenmiş kaliteli ve gerçek bir de samimi; çünkü şekliyle görebilirsiniz.yüzyıllardır binden fazla nefes var her birinin üzerinde. Binden fazla nefesin samimiyeti o Popüler okurlara reklama girmemiş, destanları günümüze kadar taşımayı yalan dolan olmayan, tamamen samimi bir başarmış. Bu nefeslerin sonuncusu da derlemenin ürünü olan bu eseri okumak Doç.Dr. İbrahim Dilek. Sovyet Sosyalist yaraşır mı bi lmem; ama unutmayın Cumhuriyetler Birliğine girmenin yasak olduğu tohumunuza iyi bakarsanız ürününüz kaliteli bir dönemde, girmeyi zorla da olsa olur.

Page 16: Kitapencere Sayı:03

Aşk Böyle YaşanırHalit Ertuğrul

Nesil Yayınları

144 Sayfa

Aşk d iye yo la koyu lan , sinelerde yoğunlaşıp olgunlaşan

özülmeyen bir muamma… aşkı, suretlerde arayan nasipsiz İnsanlığın var olduğu günden i n s a n l a r ı n s a y ı s ı g ü n ü m ü z Çberi, varlığını her ortamda kabul gerçeğinde bir hayli artmıştır. İnsanın

ettiren duygu… Kimilerini göklere ruhunu arındırıp olgunlaştıran bu yükseltirken kimilerini çukurlara cevher nasipsizleri maskara, sefil ve indiren esrarengiz bir güç… Kerem'i perişan etmiştir. Aslı ile yakan, Şirin uğruna Ferhat'a dağları deldiren, Kays'ı Mecnun edip Günümüz insanının ve özellikle Leyla'sı için çöllere düşüren kontrolü de gençlerin en fazla problem imkânsız güç… Onun varlığıdır yaşadığı ve genellikle de mağlup insana dünyayı sevdiren, onun olduğu konuların başında yanlış yokluğudur her şeyden nefret ettiren. anlaşılan "AŞK" gelir.İnsanların bilinçsizce daldığı ve birçoğunun yanıp kavrulduğu… İşte bu eser, aşk diye yanlış

ilişki içinde olan ve çoğu zaman da bu Hemencecik dudaklarınızın uğurda kişilik değerlerini, insanlığını

k ı skac ından süzü lüve rd i bu yitirip, hayatını zindana çeviren bazı muhteşem sözcük. Evet, evet insanlara yol göstermesi bakımından yanı lmadın ız . Dudak la r ın ız ın paha biçi lmez bir kılavuzdur. arasından süzülen bu muhteşem, Başından sonuna kadar ibretli esrarengiz sözcük elbette ki AŞK' tır. olaylarla dolu bir şaheser…

Baş tacı edilecek, kalbin en Aşk'ı, gerçek yüceliği ile ulaşılmaz yerinde saklanacak bir yaşamayı, dünyasını saadetle kıymeti haiz olan bu duygu, ne yazık doldurmayı arzu edenlere tavsiye ki günümüz gençliğinde değersiz, edebileceğim bir eserdir. ayaklar altında çiğnenen, sıradan bir duygu halini almıştır. Nasiplenebilmek dileği ile…

Bülent Yolcu

Page 17: Kitapencere Sayı:03

Neşe Gül

alk anlatır dilden dile, kulaktan zorunluluğunuz olursa anlarsınız Fırat kulağa, elden ele. Kültür suyuna kanın nasıl karıştığını. Ht a r i h i m i z d e n h a b e r i m i z Aklınızda soru, kalbinizde boşluk,

olduğundan bu yana dilden dile anlatım d i z l e r i n i z d e d e r m a n s ı z l ı k geleneğinin kültür taşıyıcıları tarafından hissett iğinizde sizin için bütün gerçekleştirildiğini geçmiş dönem kaynaklardan kan oluk oluk akmaz mı? eserlerimizi takip ettiğimizde rahatlıkla Kurtuluş savaşının iki taraf için de anlarız. Çocukluğumuzda da bize vatana dönüş kabul ettiği mübadele, iki h ikâye ler an la tan n ine ler imiz , tarafta ikamet edenlerde vatandan dedelerimiz, köyümüzün yaşlı amcaları kopuş olarak korkuyla karşılanmıştı. Bu ya da zaman zaman köyümüze misafir arada bulunduğu topraklar için savaşan olan kültür zengini insanlardan savaşa, insanların vatan kavramına ayrı bir yaşama, geçmişe dair ilgimizi çekici bakış açısını da yansıtmaktadır eser. hikâyeler, destanlar, efsaneler işitiriz. Bir yanda gelmek zorunda olduğu yeni Bildiklerimizi gelecek kuşaklara yabancı bir elde sığıntı olan insanların anlatmayı da vazifemiz biliriz. Çoğumuz yaşama devam etme mücadelesi, diğer sözlü gerçekleştirir bunu. İçimizden yanda onları rahatsız etmek için zamanı bazıları da kendilerine aktarılanları baştan kaybetmemiş açıkgöz fırsatçılar, yoğurma gücüyle yazıya aktarmayı gözümüzün önünde her zaman karşı başarır. Yaşar Kemal de bu hamur karşıyalar. ustalarından sadece biridir. Dense ki kendi üslubu mu hayır kendi üslubu Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, değildir mutlaka anlatıcıların üslubudur Karınca'nın Su İçtiği ve Tanyeli Horozu yazdıkları; ama öyküleri birikiminde adıyla yayınlanan üçlü bir serinin ilk tutarak yazıya aktarma ustalığı kitabı, yani olayın sonucunu öğrene-tamamen kendisine aittir. b i l m e n i z i ç i n , Ç a n a k k a l e ' d e

kahramanca savaşan Vasi l i 'n in Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana vatanına sıkı kökler gibi nasıl sıkı sıkı anlatılanların ayrıntılı bir resme bağlı olduğunu öğrenebilmeniz için, dökülmüş halidir. Bir gün bir karanlık Poyraz Musa'nın cebbarlığı ve gecede kimseyi tanımadığınız elinizden cevvalliğini görebilmeniz için bu kitapla t u t a c a k y a r d ı m ı n ı ş i d d e t l e diğer iki kitabı dikkatle okumanız i m d a t l a y a c a ğ ı n ı z k i m s e y i gerekiyor.bulamayacağınız bir yere gitme

Fırat Suyu Kan Akıyor BaksanaYaşar Kemal

Adam Yayınları

307 Sayfa

Page 18: Kitapencere Sayı:03

Eseri okurken zaman zaman Ha l ide Ed ib ' i n Tü rk Kur tu luş S a v a ş ı n d a k i c e s a r e t i n i , kahramanlıklarını ve fedakârlıklarını g ö r ü p h e y e c a n f ı r t ı n a s ı n a tutulacaksınız; zaman zamanda bu büyük şahsiyete karşı yapılan hiçte hak

ukarıda adı geçen eser i etmediği eza ve cefaları görüp okumaya başlamadan önce üzüleceksiniz. Eserin tamamını YHalide Edip Adıvar hakkında bir okuduğunuzda da kendi değerlerimize

şeyler bildiğimi sanıyordum. Fakat karşı ne kadar vefasız olduğumuzu eseri okudukça bu ünlü yazarımız görerek suçluluk hissedeceksiniz.hakkında ne kadarda bilgisiz ve o kadarda ilgisiz olduğumu anlayarak Eserin tanıtımını eserin arka kendimden utandım. Demek ki biz kapağında yer alan sözlerle yapmak öğrenc i le r im iz i sebeps iz yere istiyorum. İşgale karşı isyanını hatibi...eleştiriyormuşuz. Çünkü bizlerde bize 1915 Ermeni tehcir inde sesini ait değerleri yeteri kadar tanımak için yükseltmiş; idam cezasına yüzyıl önce gayret sarf etmemişiz. karşı durmuş birkaç aykırı isimden

biri...Sayın İpek Çalışlar, Halide Edib

adlı eseri yazarken ciddi manada arşiv Mahatma Gandhi'nin, Bertrand çalışması yapmış ve gerek Halide Edib Russell'in ve Yahya Kemal'in yakın Adıvar'ın gerekse de yakın tarihimizin dostu... Ali Ayet ile Hasan Zeki'nin aydınlatılmasını sağlayacak bir eser annesi... Yüzlerce makalenin, onlarca hazırlayarak okuyucuların hizmetine kitabın yazarı...sunmuş. Benzer çalışmaların devam ettirilmesi hem kendi değerlerimizin Aşkın ve hürriyetin her gün yakından tanınması hem de yakın yeniden kazanılması gerektiğine tarihimizin daha iyi anlaşılmasına inanan, dünya çapında entelektüel bir yardımcı olacaktır. kadın. Halide Edip…

Aşk ve hürriyet!Her gün

yeniden kazanılmalı.

Halide Edib &

Biyografisine Sığmayan Kadın

Everest Yayınları568 Sayfa

İpek Çalışlar

Eyyüp Çetin

Page 19: Kitapencere Sayı:03

Leman Başar

arih bana hep sıkıcı gelmiştir bu kitap bir tarih dindar, hem dünyevi olduğunu belki de ilk defa kitabı, bu yazar bir tarih yazarı ve ben bu duyduğunuz şeylerle görüyorsunuz.Tkitap ve yazar sayesinde tarih kitapları " Pasteur'a kuduz aşısı çalışmaları için

okumaya başladım. yard ım göndermes i ; fo toğra fç ı l ığ ın ve Bizim kadar köklü tarihi olup da o tarihe kütüphaneciliğin babası olması; atlara, kitaplara,

sırtını dönen,iftira atmaktan zevk alan,Osmanlıyı tiyatro ve operaya olan ilgisi; Osmanlı kötülemeyi Cumhuriyetçilik sayan,laik düşünceyle donanmasına ilk denizaltını getirtmesi ve bunun dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren,okumak gibi Hamid ile ilgili bilmediğimiz bir çok yön kitap yerine duymakla yetinen,araştırmadan her konuda sayfaları içerisinde sizi bekliyor. Ne bileyim uzman olan başka millet var mı acaba?Yıllarca okudukça; İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern "Kızıl Sultan" olarak tanıttılar bize, biz de öyle eczanemizi açtıran,tanıdık onu. Neden?Okumadığımız araştırmadı- - İlk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu ğımız için. İşte Osmanlı için, Hamid için olumsuz yaptırtan,önyargıları olanlar için cevap olabilecek güzel bir -Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim kitap "Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 1" Daha arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,önce Abdulhamit hakkında ciddi bir araştırma - Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yapmadıysanız ya da onu tanıtan başka kitaplar yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonunu okumadıysanız, ilkokul yıllarından kulağımıza da tabi),aşina olan Kızıl Sultan lakabıyla, bize lanse edilen - İstanbul'un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji şahsın yani Abdülhamid'in bir Kızıl Sultan değil de müzeciliğini başlatan,Bilge Sultan olduğunu akıcı, etkileyici bir şekilde - Okullara(Hıristiyan okulları dahil) gönderdiği anlatıyor yazar. Onu sadece sert ,acımasız, katı emirde Türkçe'nin iyi öğretilmesini isteyen mizacı ile tanıdık yıllarca kulaktan dolma bilgilerle. ,Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Tamam onun belki sert bir mizacı var imiş ama Paris'te İslam Külliyesi kuran !bunun yanı sıra entelektüel, gelenekçi ama bir o - Ziraat Bankasını kuran,Ticaret, Sanayi ve Ziraat kadar da yenilikçi ,ileri görüşlü, stratejist, modern, Odalarını açtıran,proje adamı sıfatlarını da üzerinde nasıl taşıdığını - Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren, belgelerle, tanıklarla vermekte yazar bu kitapta. - İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir Abdülhamid insanlık ve medeniyet tarihinin, tanesi tam bu günkü Fatih S.M. köprüsünün bilimsel ve teknolojik gelişmelerin son derece kritik bulunduğu mevkidedir),bir dönüm noktasında hükümdarlık yapar. - Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami Böylesine aşındırıcı bunalımlarla, etrafının kurtlar koyduran,tarafından kuşatıldığı kritik bir dönemde - Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) iç,dış,sosyal,siyasi ve iktisadi ilişkiler komleksinin açtıran,kıskacında kalmış bir coğrafyada nasıl olurda - Posta ve Telgraf teşkilâtını kurduran (Sirkeci "Hasta Adam" denilen bir yapının içinde bir adam Büyük Postane binası..),çıkıyor ve devlet işlerini toparlayıp olumsuz gidişatı - İstanbul'da Darülfünün (Üniversite) açan, 30 yıl dondurabiliyor. Okudukça bunu anlıyor, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran, görüyor ve hayran kalıyorsunuz. İnsan bu kitabı kişinin "O" olduğunu görüyorsunuz.okuyunca "10 YIL SADECE 10 YIL DAHA Elinizde olmadan Hamid'e karşı bir YAŞASAYDI" demekten kendini alamıyor hayranlık duygusu oluşturuyor kitap. Söyleyecek Abdülhamid için. çok şey var kitap için aslında .Tarihi seven

Kitabın sayfalarını çevirdikçe onun hem sevmeyen herkese tavsiyemdir bu kitap.

Abdülhamid’in Kurtlarla DansıMustafa Armağan

Timaş Yayınları

326 Sayfa

Page 20: Kitapencere Sayı:03

Güneşe Dön YüzünüAyşe Kulin

Everest Yayınları

109 Sayfaİlkgül Çelebi

ıllar önce okuduğum bu günlerde yeniden okuma ihtiyacı duyduğum trajikomik bir eser Murtaza. Kimbilir Murtazaların ve murtazalıkların çoğaldığı bir zamanda yaşadığımızdan Yyeniden okuma arzum kabarmıştır.Murtaza, kuralları ve yararı her şeyin üstünde gören kendini göreve! adamış bir insan. Gerekirse aç açıkta kalır; çocuklarını bile feda edebilirdi. Yeterki bir aferin alsın, gururu

okşansın. "Tükürecek idi kan, söyleyecek idi içtim kızılcık şerbeti!""-A be ne sanarsınız siz onu?" dolaşır damarlarında kanı, dayısı Kolağası Hasan Bey'in.

Yukarda Allah, Ankara'da devlet, hem de hükümet. Burada da Murtaza! Görmüştü kurs, almıştı sıkı terbiye amirlerinden. Görevini aksatırsa bozulurdu memleketin disiplini! Bundandır beslenir sürüyle Murtaza buralarda…

Okuyun okuyun, çok seveceksiniz… laf aramızda sinemaya da uyarlandı ve oyunlaştırıldı. Ama ben her zaman olduğu gibi kitabı tercih ederim.

MurtazaOrhan Kemal

Everest Yayınları

360 SayfaN.Kemal Arıcı

üneşe Dön Yüzünü, 1940'lı yıllardan 1980'lere ülkemizin içinde bulunduğu durumu çeşitli öykülerle anlatan bir kitap. Kitap sade bir dille yazılmış. Öykülerin isimleri şöyle: Güneşe GDön Yüzünü, Bozkırda Susuz Büyür Çiçek, Yoksullara Yardım, Bir Cenaze Töreni, Vitrinde,

Bir Çekim Günü.Benim en etkilendiğim öykü, 1970'li ve 1980'li yılların anlatıldığı ''Vitrinde'' adlı öykü. Ben o

yıllarda çocuktum, bu öyküyü okuduktan sonra unuttuğumu sandığım birçok şeyi aslında hiç unutmadığımı anladım. Öyküde bu yıllar şöyle anlatılıyor; ''Siyasi partiler kapatılmıştı, kitaplar, kasetler, resimler yasaktı. Tüm yasaklar halkın iyiliği içindi. İnsanlar yasaklarına alıştıkça yeni yeni yasaklar geliyordu. Sanki konuşmak, sevinmek, üzülmek, düşünmek de yasak olmuştu. Bir süre sonra insanlar düşünmez ve konuşmaz olmuşlardı, böylesi çok daha rahattı kuşkusuz. Herkes sonsuz bir emniyet içindeydi artık, korkulacak ürkülecek hiçbir şey kalmamıştı. Bir cam koza örmüştü insanların çevresini…''

Ayçiçeği gibi güneşe dön yüzünü,Günebakan olsun adın,Güneş görsün yüzünü.

Page 21: Kitapencere Sayı:03

KayıpHarlan Coben

Martı Yayınları

408 SayfaAdile Güngör

arlan Coben'in "KAYIP" adlı ölümüne neden olabiliyor. Fiziksel ve e s e r i n i o k u r k e n " A s l a psikolojik düzensizliklere neden HVazgeçme" kitabındaki gibi olabiliyor. İntihar ile sonuçlanabiliyor.

merak, heyecan ve korku hissettim. Kan testi sonucu öğreniliyor. Fakat Sanırım, merak daha ağır bastı ki 408 kesin sonuç verdiği düşünülemiyor.sayfası iki gün içinde bitirdim. Ev işlerim aksadı, çocuklarımın beslenme Terese'nin eski kocası Rick'te işini geciktirdim. kone belirtileri ile başlıyor. Yani

kontrolü dışında sarsıntılı hareketler Okumak isteyenlere tavsiyem, yapıyor.

yapılacak işleriniz var ise erteleyin öyle başlayın. Kök hücre araştırmalarını

öğrendim. Teorik olarak beyinde hasar Macera, gizem kim bilir gerçek görmüş nöronların yerine kordon

hayatta olabilen yaşananlar. Bir kanından alınan kök hücreleri polisiye yazısı. nakletmek mümkün. Göbek bağı

dondurulup saklanıyor. Ayrıca tüp Myron ve Terese'nin on yıl sonra bebek ve embriyo stoklanıyor.

buluşmaları ile başlayan sırlar dolu Embriyoları çocukları olmayan çiftlere maceraları. vermek yerine aynı davaya baş

koymuş kadınlar kullanılarak yavrular "Kayıp" kitaptan öğrendiklerim. ilk doğdukları günden itibaren birer

Huntigton hastalığı; kalıtsal Genetik terörist olarak yetiştirilmiş. Özellikle Noörolojik bir hastalık. Bu hastalık sarışın mavi gözlü anne babalardan i n s a n d o ğ r u d a n ö l d ü r m e y e n alınan embriyolar kullanılıyor.ilerledikçe oluşturduğu zatürre, kalp krizi ve değişik belirtiler hastanın Tavsiye edebileceğim güzel bir kitap.

Page 22: Kitapencere Sayı:03

Sevdalinka(Sevda Şarkıları)

Ayşe KulinEverest Yayınları

340 SayfaMehmet Yaşar

aha önce Ayşe KULİN'nin Köprü'sünü kaybedecek kadar alkol tüketimi yoğun şekilde okumuştum. Ülkemde bulunan yıllardır işlenmiş.Dyaşadığımız sorunlara sıra dışı bir valinin Ne acıdır ki modern dünya (!) bu kadarcık

çözüm arayışlarını anlatıyor ve hislerimize tercüman Müslümanlığa bile tahammülü yok. Daha doğrusu oluyordu. Sevdalinka Bosna'yı anlattığı için merak kendisi gibi olmayan hiç kimseye tahammülü yok. etmiştim. Cuma günü başladığım yaklaşık 430 Bazen din adına, bazen özgürlük adına, bazen sayfalık kitabı Pazar günü bitirdim. Bu kadar kısa demokrasi adına, bazen insan hakları adına sürede bitirdiğime göre çok çekici, akıcı, sürükleyici bağnazlık, baskı, zulüm, kıyım ve soykırım diyeceğimi düşünüyor olabilirsiniz. Keçiboynuzu yer uyguluyorlar. Dünyada kendileri gibi olmayan bütün gibi; bir şey çıkacak diye devam ediyorsun. Ne bir milletlere (Asya, Afrika) bunu uygularken, Avrupa'da sevda, ne bir sevda şarkısı bulabildim. ise Boşnaklar'a uygulamaktadır. Ya benim gibi

Bosna'yı ve Boşnaklar'ı Boşnak asıllı bir olacaksın, ya bana hizmet edeceksin, ya da yok yazardan daha iyi tanıtan biri olamaz diye olacaksın. Modern Avrupa'nın (!) dünyaya getirdiği düşünüyorum. Ancak Bosna ve Boşnaklar bu kan, gözyaşı ve zulüm olmuştur. Bosna'ya da bu romanın bana tanıttığı gibiyse içimde bir şeylerin gözle bakmış, ırkçılığın, bağnazlığın, despotizmin kırılıp döküldüğünü itiraf etmeliyim. Bazı şeylerin en acımasızını uygulamıştır.ayrıntısını bilmeyip gönlündeki gibi kalması mı, Roman, Bosna'ya uygulanan bu zulmü yoksa gönlündeki kırılıp dökülse bile gerçeği bilmek gözler önüne sermesiyle önemli bir görev ifa etmiştir. mi daha iyi kestiremiyorum. Bu yönüyle takdir ediyorum. Ancak Boşnaklar'ın

Sevdalinka'daki sevda ve sevda şarkısı uğradığı bu zulmün Boşnak bir kadının yasak aşkı, Burhan'la Nimeta'nın sevdası ise dünyada hiç sevda gazeteci Hırvat Stefan tarafından dünyaya yaşanmamıştır. Romanın kahramanı Nimeta aşık bir duyurulmuş olduğu; bu Hırvat gazetecinin aslında kadın mı yoksa genç kızlığında İstanbul'da bir gence evlilik dışı bir ilişki sonucu dünyaya gelen Boşnak bir tutulan, annesi izin vermeyince ağlayıp sızlayan; asilzadenin soyundan geldiği anlayışının verilmeye Bosna'ya dönünce Burhan'la tanışıp İstanbul'u çalışılması, Boşnaklar'ın verdiği var olma unutan; evli ve iki çocuklu bir kadınken evliliğin mücadelesine gölge düşürdüğü için ise üzücü.yeknesaklığından sıkılıp Hırvat Stefan'la yasak ilişki Romanın kahramanı örgüsü içinde anlatılanların yaşayan; yaptığı çirkinliği Stefan'a duyduğu aşktan münferit olduğunu var sayıyorum. Boşnaklar'ın kaynaklandığı mazeretine bağlayan; kocası her verdiği mücadeleye saygı duyuyorum. Avrupa'nın türlü desteği vermesine rağmen onu aldatmaya ortasında Modern Avrupa'nın (!) gerçek yüzünü devam eden bir kadın mı? Sevda ve sevda şarkısı bütün dünyaya gösteren Boşnak kardeşlerimle bunun neresinde ben anlayamadım. gönül bağımı koruyorum. Zalimler bir gün müstahak

Romandan, Boşnaklar'ın arada kalmış, ne olduklarını bulacaklar, mazlumların üzerine de bir Hıristiyan ne Müslüman olabilmiş bir halk olduğu gün güneş doğacaktır. izlenimi çıkıyor. Katolikliği veya Ortodoksluğu Okurken bazen Burhan, bazen Raziye benimsememiş, günah çıkarmayı, İstavroz (Haç Hanım, bazen Fiko, bazen Raif, bazen Ban Kulin, işareti) çıkarmayı, vaftiz olmayı reddetmiş; bu bazen Boşnak oldum ancak Nimeta, Stefan, Sonya sebeple Hıristiyan Avrupa tarafından sürekli zulüm olamadım. O karakterleri kendime yakın görmüş; Osmanlı ile Müslümanlığı tanımış, kendi bulamadım. İlişki sahnelerinin bir film ayrıntısında isteği ile Müslüman olmuş, bu seferde Müslüman anlatılması ise okurken yüzümü kızarttı. Romandan diye Hıristiyan Avrupa tarafından zulüm görmüş bir benim çıkardığım sonuçlar bunlar. Bir başkası başka halk. Ancak kitapta Müslümanlık adına kayda değer şeyler tabiî ki bulacaktır. Herkesin çıkarımlarına ve hiçbir şey yok. Duvarda asılı bir Kur'an-ı Kerim ve tercihlerine saygı duyuyorum.Boşnaklar Müslümandır, o kadar. Fakat yasak ilişkiler, evlilik dışı yakınlaşmalar, her fırsatta kendini

Page 23: Kitapencere Sayı:03

SiddharthaHermann Hesse

Can Yayınları

176 SayfaHasan Yılmaz

" görü r ve yaşamı yü reğ inde dostluğunduyumsamayı öğrenir. İnsanların senden alacağım ücret dünyevi is tekler i , kaygı lar ını olsun"anlamaya başlar. Çünkü artık öğrenmiştir; bilgelik bir başkasına on derece yalın bir dille anlatılamaz.anlatılmış olağan üstü bir Söykü…

Sidarta bir Hermann Hesse klasiğidir. Yazar doğunun mistik Çeşitli sınavlardan geçtikten havasından yola çıktığı bu öyküde, sonra, türlü acılara katlanıp türlü sidarta isimli bir gencin gerçeği zevkler tattıktan sonra insan olmayı, arayışı ve bilge bir insan olma insanları sevmeyi öğrenen bir insanın yolunda çektiği zorlukları, aşamaları öyküsü…(arka kapaktan)anlatıyor. Yalın ve akıcı bir dille yazılmış olan bu öyküyü okumanızı Hermann Hesse ''siddhartha'' tavsiye ediyorum. Özellikle kitabın için bir hint masalı der.(siddhartha' sonunda sidartanın bulmuş olduğu nın kelime anlamı; hedefine ulaşmış gerçeğin yüzyıllardır anadolumuzda bir kişidir.)varolan tasavvuf felsefesi i le örtüşmesi kitabı sevmenize daha çok Kitap da Soylu bir Brahman yönelteceğine inanıyorum. Yunus ailesinin oğlu sidartanın öyküsü Emrenin dediği gibi;anlatılmaktadır. Sidartanın amacı

gerçek bilgeliğe ulaşmak ve buddha Aşktır bu derdin dermanı

olmaktır. Bu nedenle ailesinden Aşk yoluna koydum bu canı

ayrılıp uzun bir yolculuğa çıkar. Bu Yunus Emre söyler bunu

yolculuğun sonunda sidarta kendi Bir dem aşksız olmıyayım.

yüzünü, öldürdüğü sandığı ben'ini

Page 24: Kitapencere Sayı:03

Beyaz Zambaklar ÜlkesiGrigory Petrov

Koridor Yayınları

299 SayfaVahide Akdemir

rigoriy Petrov 1866-1925 yılları Finlandiya'nın gelişmesinde halka arasında yaşamış bir yazardır. liderlik eden Johan Wilhelm SNELMAN GFikirlerinden ve yazılarından dolayı adında bir filozoftur. Snelman'ın bu liderlikte

Rus devriminin ardından Lenin'den kaçan eğitimi nasıl ön planda tuttuğunu; halkı, Rus Beyaz Ordusuyla birlikte Kırım'a gençleri, köylüyü, orduyu nasıl eğittiğini yerleşmiş. Beyaz Ordu Kırım'ı terk edince göreceksiniz bu kitapta. Bir ülkenin 1920 yılında gemiyle İstanbul'a geçip kalkınmasında, ülke olmasada, güçlüler Gelibolu'da ki mülteci kampına sığınmıştır. arasında bende varım demesinde eğitimin ne Petrov'un daha önceki yazılarını okumuş olan kadar önemli olduğunu öyle güzel anlatmış ki Yugoslavlar onu Belgrada davet etmiş. yazar.Petrov hayatının sonuna kadar mülteci olarak Yugoslavya'da yaşamıştır. Kitap bugüne kadar Bulgarca, Sırpça,

Türkçe, Arapça, Fince ve Rusça olarak Beyaz Zambak la r Ü lkes i ' nde yayınlanmış. Balkan ülkelerinde büyük ilgi

Petrov'un 1923'te yazdığı son kitaplarından görmüş. Farklı ülkelerde; gelişmiş, modern ve biridir. Petrov bu kitabı Finlandiya'ya hitaben kültürlü milli bir devlet oluşturulmasında yazmıştır. başvurulan bir reçete haline gelmiştir.

(Sübhane Mitzayeva)Finlandiya bataklıklar içine yerleşmiş, doğal madenlerden yoksun, fakir, verem gibi

Beyaz Zambaklar Ülkesinde Mustafa bir çok bulaşıcı hastalığın kaynağı haline Kemal Atatürk zamanında ilk kez Türkçeye gelmiş Rusya'nın kuzey batısında İsveç çevrilmiş. Atatürk kitabı okuduğunda bu sınırında küçük bir ülkeymiş. Tam altı yüzyıl destansı başarıya tek kelimeyle hayran İsveç yönetimi altında yaşadıktan sonra Rus olmuş. Derhal kitabın ülkemizdeki okulların, yönetimi altına geçen küçük bir eyalet. İsveç özellikle askeri okulların müfredatlarına dahil yasalarının geçerli olduğu, yasal dili İsveç dili edilmesini emretmiş.olan, Fin dili halk dili olarak kabul edilen, kendi

tarihi ve kültürü olmayan küçük bir eyalet. B u k i t a p t ü m y o k s u l l u ğ a , Bataklıklar ülkesi anlamına gelen "Suomi"

imkânsızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına ismiyle anılırmış. rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden Finlandiya 1809'da Rusya'dan ayrılıp öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına özerkliğine kavuşmuş. 19. Yüzyılın sonunda kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir kendi para birimi, gümrüğü, yönetimi, eğitimli dayanışma sergileyerek, ülkelerini geri bir toplumu, resmi dili Fince olan gelişmiş bir kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir Avrupa ülkesi halene gelmiş.mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak şekilde gözler önüne sermektedir.Grigoriy Petrov bu süreç içinde

Bataklıklar Ülkesi olan Finlandiya'nın nasıl Beyaz Zambaklar Ülkesi haline geldiğini anlatmış bu kitabında.

Page 25: Kitapencere Sayı:03

Resmi Tarih Yalanları

Azgelişmişlik Sürecinde TürkiyeKomisyon / Stefanos Yerasimos

Belge/Profil YayınlarıAhmet Can

zellikle son bir iki yıldır memlekette tarihe ilgi ilişkileri ile ilişkileri nelerdi gibi sorulara yanıt artmaktadır. Dergilerin, gazete eklerinin ve vermektir. Tarihi bu açılardan incelemeden sadece Öen önemlisi televizyon programlarının sayısı sonuçlarla ilgilenilmiş olacaktır.

artmaktadır. Bu ilgi artışında asıl tetikleyici tabiî ki Tabiî ki bunların gerçekleşebilmesi için de diğerlerine göre daha etkili olan televizyon önce tarihi gerçeklerin olduğu gibi bilinmesi programlarıdır. Bu olumlu bir gelişmedir. gerekmektedir. Bu noktada birçok kitap önerilebilir. Başlangıçta tarihe ilgi artsın da nasıl olursa olsun Ama tarihin nasıl çarpıtıldığı ve tarihi gerçeklerin diye düşünüyordum. Zaman içerisinde ne yazık ki nasıl değiştirildiği noktasında içinde 11 yazının yer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da raydan aldığı "Resmi Tarih Yalanları" adlı kitabı kısaca çıkılmış ve bir takım olumsuzluklar yaşanmaya tanıtmak istiyorum. başlanmıştır. Özellikle televizyon programları ilk Özellikle 2 numaralı Mustafa Armağan'a ait başlarda tarihe daha çok magazinel yönüyle yazıda Mustafa Kemal'in Erzurum Kongresinde yaklaşmakla doğru bir yol izlemiş olabilirler ama bu yaptığı konuşmanın nasıl makaslandığı anlatılmış. bakış açısının, izlenme oranları her şeyin önünde Şu yıllardır tartışılan mesele, Mustafa Kemal'in tutularak, hâlâ devam ettiriliyor oluşu yarardan çok Samsun'a gönderilmesinde Sultan Vahidettin'in zarar vermeye başlamıştır. rolü meselesi o üç sayfa makaslanmasaydı

Tarihi olmayan bir ulusun geleceği de sanırım bugün farklı bir düzlemde tartışılıyor olmaz. Bu gerçekten hareketle milletler topluluğu olacaktı. içine çok yakın zamanda katılmış olan birçok millet Yazımı, yukarıda anlatmaya çalıştığım bizzat devlet eliyle suni tarih oluşturma çabalarına magazinden uzak ve bilimsel bir bakış açısıyla girişmiştir. Çok eski bir tarihe sahip bizim gibi birçok tarihe bakma gerekliliği doğrultusunda okunması ulus da ne yazık ki her geçen gün tarihinden gerektiğine inandığım bir kitaptan söz ederek uzaklaştırılmış daha doğrusu tarihini unutmaya bitirmek istiyorum: zorlanmıştır. Tarih ya toptan reddedilmiş ya da 1942'de doğduğu kentin, İstanbul'un gerçekler değiştirilerek yanlış bilgilerin kabulü tarihine merak sarıp mimarlık mezunu olduğu istenmiştir. Bunun sonucunda da bizde tarih halde doktora çalışmalarını yürütmek için gittiği tekerrür etmeye devam etmiştir. Evet bu söz Paris'te Türk tarihi üzerine çalışmalar yapmaya özellikle bizim için çok geçerli bir söze dönüşmüş başlayan ve 1994-99 yılları arasında İstanbul'daki bulunmaktadır. Çünkü tarihi bilimsel yaklaşımlarla Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nün incelemek yerine "resmi tarih" dediğimiz bakış başkanlığını yapacak kadar tarihçiye dönüşen açısından görmeye zorlandık yıllardır. Tarihini Stefanos Yeras imos 'un "Azgel işmişl ik doğrusuyla eğrisiyle kısaca her şeyiyle sahiplenip Sürecinde Türkiye" adlı kitabı… Üç ciltten oluşan bilimsel bir bakış açısıyla değerlendiren uluslar bu eserin birinci cildinde Bizanstan Tanzimata, ondan dersler çıkarmayı başarmışlar ve böylece ikinci cildinde Tanzimattan 1.Dünya Savaşına, tarih içinde yaptıkları hataları tekrar etmemişlerdir. ücüncü cildinde de Dünya Savaşından 1971'e

Bilimsel bakış açısından ne kastettiğimi kadarki Anadolu Tarihi bilimsel bir bakış açısıyla kısaca açıklamak istiyorum. Tarihi olgular ve incelenmektedir. Tarih okumalarına başlayacak olaylar bizde genellikle kronolojik sırası doğru olanlar için doğru bir ilk basamak olacağına verildiğinde açıklanmış sayılırlar. Ne oldu ne bitti, inandığım bu eserin akademik diline karşın sabır bunlar ne zaman oldu, içinde kimler yer aldı gibi gösterildiğinde okuru içine çeken ve zevkle okunan sorulara yanıt verildiğinde tarih anlatılmış bir esere dönüştüğünü söyleyebilirim.sayılmıştır. Halbuki asıl olan bu olgu veya olayları doğuran sosyo-ekonomik yapı neydi, üretim

Page 26: Kitapencere Sayı:03

Efkan Vural

encereerdeP

ise yıllarımızda hocalarımızın tavsiyesi - Çalıştığın bir iş(bir ders, bir kitap, bir yazı)üzerinde üzerine okuduğum Ali Fuat BAŞGİL'in kaleme herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile Laldığı "Gençlerle Başbaşa"adlı eser gençlerin gerileme. Ve bil ki, yılgınlık maskeli bir tembelliktir.

en değerli çağları olan gençlik çağında onlara yol - Devamlı ve düzenli çalış. Ve her gün aynı göstermektedir. Özellikle gençlerin ve başarılı saatlerde mutlaka çalışmaya otur.olmak isteyen herkesin okuması gereken bir kitap. - Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini Kitap 2006 yılında Pursaklar Belediyesi tarafından değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinleme bastırılarak gençlere sunulmuştur. bahanesiyle asla boş oturma. Boş oturanın içi, Kitapta üzerinde durulan konular kısaca işlemeyen demir gibi pas tutar.şöyle; - Gece yağına uzandığın zaman, o gün ne iş 1-Başarıya giden yolun tehlike ve düşmanları: yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan Başarının ilk düşmanı tembelliktir. Başarının uyuma.diğer bir düşmanı da kötü arkadaş ve kötü - Her şeyden evvel ana dilini iyi konuşmayı ve iyi örneklerdir. yazmayı öğren.2-Başarılı olmanın şartları: - Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. İlk şart iradeli olmaktır. İrade ve iradeli olmanın - Dilini tut ve bil ki, dil yarası bıçak yarasından daha önemi, bize ait olan ve olmayan hareketler, vahimdir.alışkanlıklar ve telkinler başarıyı etkilemektedir. - Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini 3-Eğitimin ruh ve karakter üzerindeki etkileri: arkasından söyleme. Yaratılıştan getirdiğimiz huyların bazılarını - Yalan söyleme, yalan söyleyen, tutulma korkusu değiştirmek, elimizdedir. İnsanlar çeşit, çeşit içinde yaşayan hırsız gibidir.karaktere sahiptir. - Daima olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol.4-Verimli çalışmanın şartları: - Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta Verimli çalışmanın ilk şartı sağlıklı olmaktır. kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı İkinci şartı çalışmayı sevmektir. Üçüncü şartı ise teneke lehim tutmaz.çalışmanın tekniğini ve yolunu bilmektir. - Ahlakını güzelleştirmeğe çalış. Ahlak güzelliği 5-Çalışma hayatının ve başarılı olmanın genel insan için kıymetli bir servettir.kanunları: - Dost ol, ta ki sana da dost olsunlar. Kitabın son bölümünde Ali Fuad Başgil hoca - Sonunda pişman olacağın bir işi başında düşün.okuyucularına başarılı olmanın altın kurallarını - Hayatta cesur ol. Fakat bil ki cesaret gözü kapalı sıralamaktadır. tehlikeye atılmak değildir.- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, - Kendine yapılmasını istemediğin bir davranışı her gün ve her saat çalışmanın en müsait başkasına yapma.zamanıdır. - Kendinden üstekilere değil, kendinden alta kilere - Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her bak, rahat edersin.yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. - Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız - Herhangi bir işi yarına bırakma. Zira her günün gibidir. Herkesi kendinden uzaklaştırır.derdi gibi işi de kendine yeter. Yazar kitabını şu cümlelerle sonlandırır.- Başladığın bir işi bitirmeden başka bir işe başlama.Çalışmaya başlamadan hangi işi Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım yapacağına karar ver. kaideleri okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe - Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında yapasın ve ileride beni anasın diye yazdım. Senden düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve beklediğim, beni hayırla anmandır.dikkat kesil.

Gençlerle BaşbaşaAli Fuad Başgil

Yağmur Yayınları

80 Sayfa

Page 27: Kitapencere Sayı:03

Fosforlu Cevriye

İçlerinden HangisiDevlet Tiyatroları

Hülya Yamen

eleneğimi bozmayıp yeni bir izlediğimiz Fosforlular etine dolgun tiyatro yazısı yazayım. Kültür kadınlardı. Bu sıska Fosforlu'ya Gdolu haftamızın iki oyunu vardı. alışmanız biraz zaman alıyor.

İlk oyun Fosforlu Cevriye. Önemli Oyunda eski mamalardan birini kadın yazarlarımızdan Suat Derviş'in canlandıran emekli kantocu Sümbül oyunu. Suat Derviş pek çok edebiyat Dudu rolündeki Nermin Uğur Sanat eleştirmenine göre Halide Edip Kurumu'ndan En İyi Kadın Oyuncu Adıvar'ın gölgesinde kalmış ama teknik Ödülü almış. Görünce hayranlığınızın açıdan ondan çok üstün bir yazardır. sadece size ait bir duygu olmadığını Bence de öyle. Halide Edip'in aynı anlıyorsunuz. Oyun 9 Nisan'a kadar kalemden çıktığı belli, köylü de olsa Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde izlenebilir.şehirli de olsa aynı İstanbul Türkçesiyle konuşan, şehre sıkışıp kalmış karakteri Diğer oyunumuz ise Yılmaz arasında Suat Hanım'ın kişileri daha Keskin' in yazdığı, Al i Hürol 'un gerçekçi durur. sahnelediği bir oyun: İçlerinden

Hangisi. Basit, izleyeni yormayan iki Bu oyunda da öyle. Sokaktan, en perdelik bir komedi. Medeni Kanun

kötü sokaklardan gelmiş, daha doğrusu yürürlüğe girince dört karısından bir aileye değil bir sokağa doğmuş olan hangisine resmi nikâh kıyacağını bir kızın hikâyesidir Fosforlu Cevriye. bilemeyen bir sivil paşanın hikâyesini Nüfus cüzdanı bile olmayan, varlığı anlatıyor. Eğlence ikinci perdede ancak gönül eğlendirmek istendiğinde, tırmanıyor, özellikle eşlerin seçilme Barba'nın meyhanesinde olursa o da, telâşı görülmeye değer. "Seçilmeyen hatırlanan, masalara meze bir genç sokağa mı atılacak?" korkusuyla kadındır. Herkesin yaşadığını yaşar hareketli bir yarışma başlıyor. Özellikle Fosforlu da âşık olur. Sonra başına "İyi ki Cumhuriyet ilan edilmiş." gelmeyen kalmaz. Oyun çok etkileyici mesajını veren bu sevimli oyunu bir müzikal. Şarkıları Attila Özdemiroğlu görmek isterseniz 5-23 Nisan tarihleri bestelemiş, sözlerini Gülriz Sururi arasında Altındağ Tiyatrosu'nda yazmış. Kostümleriyle, kullanışlı sahne izleyebilirsiniz.dekoruyla etkileyici bir oyun. Gülü'nün, Top Melahat'ın, Marka'nın, Barba'nın Hamiş: Belli mi olur? Belki hikâyesini öğrenmek istiyorsanız çok okuduğum kitapları tanıtmak da nasip eğleneceğiniz bir üç saat sizi bekliyor olur bir gün.demektir. Gerçi daha önce sinemada

encereerdeP

Page 28: Kitapencere Sayı:03