kızıl bayrak 2013-16

32

Upload: kizilbayrak

Post on 15-Mar-2016

223 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2013-16/19 Nisan

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2013-16
Page 2: Kızıl Bayrak 2013-16

2 * Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Esmat MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mh. Yüksel Sk. No 19

Güngören / İSTANBUL Tel: 0 (212) 637 10 35

Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

İşçiler ve emekçiler, sermayenin kapsamlı saldırılarıeşliğinde 1 Mayıs’a hazırlanıyor.

Sermaye iktidarı, yıllardır uyguladığı ağır sosyal-iktisadi yıkım saldırılarına önümüzdeki dönemdeyenilerini eklemeyi planlıyor. Özellikle kıdemtazminatı hakkının gaspı, çalışma yaşamını tamamenkuralsız hale getiren taşeron köleliğinin yasaldayanaklarının oluşturulması bu saldırı başlıklarının ilksıralarında yer alıyor. Tüm bunların yanı sıraözelleştirme saldırıları da aralıksız devam ediyor.Sermaye devleti, gelinen aşamada binlerce işçininçalışma ve yaşam koşullarını etkileyecek olankarayolları, PTT ve demiryollarının özelleştirilmesisürecine hız vermiş bulunuyor. Yine metalde ve kamuişyerlerinde gündeme gelen TİS süreçlerinde sermaye,esnek çalışma koşulları ve düşük ücretlerle işçi sınıfınatam bir kölelik dayatıyor.

Kamu emekçilerini ve gençliği hedef alan saldırılarda dolu dizgin devam ediyor. Kamuda çalışanemekçileri tamamen güvencesizleştirmeyi amaçlayanyasal düzenlemeler gündemde. Gençlik ise her birigeleceksizlik anlamına gelen kapsamlı saldırılarla yüzyüze. Yapılan yeni düzenlemelerle eğitim alanınınpiyasanın ihtiyaçlarına yanıt verecek şekildebiçimlendirilmesi, öte yandan dinci-gerici bir içeriğekavuşturulması bunu gösteriyor. Tüm bunları, mücadeleeden gençlik güçleri üzerinde estirilen soruşturma-polis-ÖGB terörü ve gerici-faşist saldırılar tamamlıyor.

Fakat işçi sınıfını, emekçileri ve gençliği hedefleyenbu kapsamlı saldırılar öte yandan mücadeledinamiklerini harekete geçiriyor. Sermaye düzeninekarşı öfke ve mücadele isteğini büyütüyor. İşte grupTİS’leri üzerinden sokağa inen metal işçileri,özelleştirme saldırıları karşısında greve gidendemiryolları emekçileri, yine kendilerine dayatılankölelik koşullarını kabul etmeyerek greve hazırlananÇAYKUR ve THY çalışanları bu mücadeledinamiklerinin genişliğini ve yaygınlığını gözler önüneseriyor. Buna mevzilerde süren mücadeleleri vedirenişleri de eklemek gerekiyor. Yine kamu emekçilericephesinden girilen eylemli süreçler, grevler vegençliğin gerici-faşist saldırılar karşısında ortaya

koyduğu kitlesel militan eylemler, toplumun farklıkesimlerinde mayalanan mücadele dinamiklerini işaretediyor.

2013 1 Mayısı’na bu mücadele dinamiklerini taşımagörevi ise sınıf devrimcilerini bekliyor. 1 Mayıshazırlıklarına hız veren sınıf devrimcileri toplumunfarklı kesimlerinde mayalanan ve eylemli tarzda ortayaçıkan bu dinamiklerle buluşmasını başarabilmelidir. 1Mayıs’ta sermayenin kapsamlı saldırılarına ancak böylebir çıkışla yanıt verebilir.

***Okurlarımızın bildiği gibi 2006 yılının Mayıs

ayında yayın hayatına başlayan kizilbayrak.net,geçtiğimiz Şubat ayı itibariyle tasarım ve altyapısınıyenilemişti. Bu değişiklik nedeniyle Mayıs 2006 ileŞubat 2013 tarihleri arasında yayınlanan haber vemakalelerimize bir süredir ulaşılamıyordu. Sitemizdekieksiklerin tamamlanmasıyla birlikte arşiv de yenidenokurlarımızın ulaşımına açılmış bulunuyor. Mayıs 2006- Şubat 2013 tarihleri arasındaki yazılara bundan böylearsiv.kizilbayrak.net adresinden ulaşılabilir.

***Liselilerin Sesi dergisinin Nisan 2013 tarihli 51.

sayısı çıktı. Okurlarımız dergiyi Eksen Yayıncılıkbürolarından ve kitapçılardan temin edebilir.

MESS Grup TİS sürecinde

kritik gelişmeler ve görevler . . . . . . . . . 3-4

Emperyalist barbarlığa ve kapitalist köleliğe

karşı 1 Mayıs’ta alanlara! . . . . . . . . . . . . . 5

Direniş, grev ve 1 Mayıs! . . . . . . . . . . . . . 6

Sınıf devrimcileri

1 Mayıs’a hazırlanıyor. . . . . . . . . . . . . . . . 7

Anayasal hayallere karşı sınıfın devrimci

programını yükseltelim!... . . . . . . . . . . . . . 8

Akil İnsanlar Heyeti

“ikna” turlarına başladı . . . . . . . . . . . . . . . 9

Kıdem tazminatının gaspına,

taşeronluğa karşı mücadeleye! . . . . . . . . 10

İş cinayetlerine karşı mücadeleye! . . . . . 11

“Bu şiddet sona Ers!n!”. . . . . . . . . . . . . . 12

Demiryollarında grev! . . . . . . . . . . . . . . . 13

“İnşaat işçileri örgütleniyor!” . . . . . . . . . 14

Daiyang–SK Metal İşyeri Temsilcisi

Ali Rıza Köse’den açıklama . . . . . . . . . . 15

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... /6

Stratejik zaaf içinde kısır döngü

H. Fırat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

HDK ve “barış” süreci... . . . . . . . . . . . 20

Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’ndan

mücadele çağrısı. . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

Kuluçkaya yatmak, sınıfsal öfke ve kini

biriktirmek ve büyütmek

Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Venezuela’da sınıf çatışmaları

sertleşiyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

PYD’den gerici muhalefete

katılma sinyalleri . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Demiri büken ustalar Leydi’yi uğurlarken

T. Kor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Gerici-faşist çetelerin saldırıları

boşunadır!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Faşist-gerici ablukaya kitlesel yanıt . . . 27

Özgürlük ve gelecek için 1 Mayıs’a! . . 28

“Görüyorum ki çaresizliği

hiç tatmamışsınız hayatınızda” . . . . . . 29

“Burjuvazi katletmekle devrimcileri

yok etmeyi başaramadı!” - H. Eylül . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

LLiisseell ii lleerriinn SSeessii ’’nniinn

yyeennii ssaayyııssıı ççııkkttıı .. .. ..

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Page 3: Kızıl Bayrak 2013-16

Kapak Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Metal Grup TİS süreci şu an sınıf mücadelesinin enönemli gündemlerinden biridir. Öyle ki gerilimin hadsafhaya ulaştığı kapsam dahilindeki fabrikalarda yoğunbir mücadele isteği göze çarpmaktadır. Yapılan eylemlerebinlerce metal işçisi katılmakta, fabrikalarda yapılan TİStoplantılarına yine büyük bir ilgi gösterilmektedir. Metalişçileri MESS dayatmalarına karşı durmakta, bununlabirlikte en başta ücret olmak üzere katlanılması zorçalışma koşullarının düzeltilmesini talep etmektedirler.Yaklaşık 120 bin metal işçisini kapsayan bu süreç“arabulucu” aşamasında bulunmakta, eğer bu arada biranlaşma olmaz ise Nisan ayının sonuna kadar grevkararlarının alınması gerekmektedir. Grev kararlarınınalınması metal işkolunda yaşanan hareketlenmeninyoğunlaşması ve alanların daha da ısınması anlamınagelecektir. Böylelikle Türkiye işçi sınıfının öncü bölüğüolma konumuna sahip metal işçilerinin bu ileri çıkışıtoplamda sınıf mücadelesinin seyrinde çarpıcı değişimleryaratabilecek olanakları doğurabilecektir. Öyle ki THYve gıda işkolu başta olmak üzere TİS sürecinde bulunanbir dizi sınıf bölüğü de başta olmak üzere işçi sınıfınınileri kesimlerinin gözü metal işçilerinin üzerindedir.Bunun için bu alanda yaşanacak her olumlu gelişmegenel olarak sınıf hareketinin canlanmasına büyükkatkılar sağlayacaktır.

Bu denli hayati öneme sahip olan bu süreci farklıyönleriyle ele almak, taşıdığı dinamikler ve barındırdığıolanaklar kadar sorunları ve handikapları konusunda dabilinç açıklığı içerisinde olmak gerekiyor. Eğer buyapılabilirse sürece ilişkin doğru politik-pratikyaklaşımlar ortaya konulabilir ve hareketi doğru biryönde ilerletebilecek müdahale görevleri saptanabilir.Ama bunun için öncelikle hareketin mevcut tablosunukavramak gerekiyor.

Metal işçisinin büyük mücadele dinamizmi

Öncelikle tespit edilmesi gereken temel nokta metalişçilerinin büyük mücadele dinamizmidir. Bu dinamizmkendisini en net biçimde ise Türk Metal’in tutumundagöstermektedir. Öyle ki MESS’in metal işçisinidenetlemek ve onun elini kolunu bağlamak içinkullandığı basit bir alet olmanın ötesine gidemeyen,bunun için her türlü mafyavari yöntemi kullanan TürkMetal, bugün her zamankinden farklı bir pratiksergilemektedir. Oysa bugüne kadar bu aynı Türk Metalkapalı kapılar ardında satış sözleşmesi imzalamakta pekbir mahirdi. Bunu yaparken de sürecin her aşamasındabüyük bir hoyratlıkla davranır, metal işçisini netaslakların içeriği ne de sürecin seyri konusundabilgilendirme gereği duyardı. En sonunda satışsözleşmesini de bir biçimde imzalar ve dahası alayedercesine zafer kazanmış gibi de sunardı. Ama bugünaynı Türk Metal sadece metal işçisini sürecin heraşamasında bilgilendirmekle kalmıyor aynı zamandabirbirini izleyen eylemler de yapıyor.

Elbette Türk Metal değişmedi, aksine o hala daMESS’in basit bir aleti, metal işçisinin sırtına saplanmışbir hançer, mafyatik bir satış şebekesidir. Ama işte buaynı Türk Metal bugün kendi özüne aykırı biçimdedavranmak zorunda kalıyorsa bunu yaptıran metalişçilerinin tabandan yükselen büyük öfkesi ve mücadelekararlılığıdır.

Bu dinamizmin yakın dönemdeki dolaysız ifadelerinide biliyoruz. Bosch işçilerinin çıkışı bu bakımdan ençarpıcısı ve etkili örnektir. MESS ve Türk Metal’in onyıllar boyunca işlettikleri satış çarkına ilk büyük darbeyivurup yolu açan onlar oldu. MESS, Türk Metal ve devletelbirliğiyle Bosch işçilerinin bu çıkışını ezmek istedilersede sonuca ulaşamadılar. Bosch işçileri aradan bir yılgeçtikten sonra bile onca saldırıya rağmen yine demevzilerini koruyabiliyor. Böylelikle tüm metalişçilerinin önünde canlı bir örnek olarak durmaya devamediyor. Bunun üstüne de pek çok fabrikada TürkMetal’in allayıp pulladığı yüzde 18’lik yüksek görünentaslak bile büyük bir tepkiye konu oldu. Renault veArçelik işçileri büyük eylemler gerçekleştirdiler. MESSve Türk Metal’in bu eylemlere yanıtı yaygın bir iştenatma saldırısı olmakla birlikte yine de fabrikalarıdikensiz gül bahçesine dönüştüremediler. Öncülerden birkısmı biçilmiş olsa dahi ne işsizlik sopası ne de zorbalıkmetal işçisinin öfkesini yatıştırmaya yetmedi. Tamtersine bu saldırılar fabrikalarda yatan öfkenin derinliğinive yoğunluğunu göstermekten başka bir işe yaramadı.Bu, pek çok veriden anlaşıldığı gibi Türk Metal’inbugünkü pratiği tarafından da doğrulanmaktadır.

Bugün ortalama bir metal işçisinin bilincinde, kölelikkoşullarındaki çalışma şartlarının artık değişmesigerektiği düşüncesi yerleşmiştir. Bu bilinç ve buna eşlikeden yoğun öfkeyle yüklü metal işçileri patlamanıneşiğindedir. İşte metal işçilerinin böylelikle yarattıklarıbasınç Türk Metal’i önden gitmek zorundabırakmaktadır. Metal işçileri bununla da kalmamaktaTürk Metal’e zerrece güven duymamalarına rağmenyapılan eylemlere kitlesel katılım göstermekte,beraberinde de daha fazlası için zorlamaktadırlar. Bununiçin yapılan eylemler hava boşaltmak bir yana onyıllardır hareketsiz durumda olan metal işçisinin pasınıalmakta, onu daha fazlası için cesaretlendirmekte, herbakımdan ufkunu genişletmektedir. Öyle ki daha önceyüzde 10’luk ücret artışını sineye çekebilecekken şimdidaha fazlasını istemekte, bu oranı ise satış saymaktadır.Ayrıca daha önce eylemden uzak duran işçi şimdi grevidüşünmektedir. Tersinden de Türk Metal söz veeylemleriyle metal işçisinin mücadele ufkunugenişletmemeye özen göstermektedir. Öyle ki bukoşullarda MESS’i yenmenin sadece tek yolu grevken,grevin lafını dahi etmemektedir.

MESS-Türk Metal’in hesabı

Metal işçisinin öfkesi on yıllardır kendilerini ezensömürü düzenine, ama ondan önce de bu düzenin

kurulup pekişmesini sağlayan MESS-Türk Metal’in satıştezgahına yöneliktir. 12 Eylül darbesiyle kurulan butezgah ‘90’lı yıllarda yaşanan büyük işçi hareketininzorlamasıyla zaman zaman işlemez hale getirilmişse deparçalanamamıştı. Fakat bugün metal işçileri bu tezgahıparçalamanın eşiğindedirler. İşte bunun için TürkMetal’in şefleri yayınlarından aleni biçimde MESS’ekendilerini kurtarmaya çağırmakta, “biz yanarsak siz deyanarsınız” mesajını göndermektedirler.

Kuşkusuz ki MESS gibi son derece bilinçli bir sınıförgütü tehlike konusunda Türk Metal’den daha net birbilince sahiptir. Bu ölçüde de tüm gücüyle Türk Metal’inarkasında durmaya devam etmektedir. Öyle ki bugüntabandan yükselen basıncın sonucu olarak metalişçilerinin önünden gitmek zorunda kalan Türk Metal’intüm bu pratiği de MESS’in bilgisi, onayı ve planlarıdahilindedir. Amaç bellidir; her zamanki yöntem vebiçimler kullanılarak metal işçisinin büyük öfkesininönünde durmak mümkün olmadığı ölçüde, bu öfkeyiolabildiğince yatıştırmak, yormak ve giderek satışsözleşmesi imzalandığı anda üstesinden gelinebilecek birkıvama getirmeye çalışmaktadırlar.

Elbette düzeni kurtarmak uğruna metal işçilerinintaleplerini bir ölçüde yatıştıracak bazı kırıntılarıvermeleri de olasıdır. Fakat son derece keskin durumdaolan kapitalist rekabet, tüm avantajları ucuz işgücü olanMESS’i böyle bir manevra yapma olanağından mahrumbırakmaktadır. Elbette bu noktada ‘90’daki gibi bir yolabaşvurabilirler. O tarihte yıllar sonra büyük bir grevgerçekleştiren metal işçileri yüksek ücretler almış, ancakdaha sonra Körfez Savaşı bahanesiyle on binlerce işçisokağa atılmıştı. Bugün de aynı yolu izlemeleri olasıdır.

Diğer taraftan ise geçmişte sıklıkla yapıldığı biçimdeesnek çalışma ve sosyal hak gaspı dayatmasının geriçekilmesi karşılığında ücret artışı sınırlı tutulabilir.Böylelikle de “ücretler istediğimiz seviyeye ulaşmadı,ama bizim için önemli olan esnek çalışma vehaklarımızdı” aldatmacasına başvurulabilir. Ya da birsatış sözleşmesi imzalanır ve fabrikalarda tam birsıkıyönetim uygulanarak metal işçilerinin öfkesizorbalıkla bastırılabilir.

Bu ve benzeri senaryolar tek bir hedefe hizmetetmektedir; metal işçisinin öfkesi ve mücadele isteğiniboğmak, ucuz işgücü ve kölece çalışma üzerine kuruludüzeni sürdürebilmek…

Geçmişte yaşanan bir dizi örnek MESS veuşaklarının bunu nasıl yapabileceklerini açıklamaktadır.‘90’lı yılların başındaki büyük madenci yürüyüşününnasıl kırıldığı iyi bilinir. Çok uzağa da gitmeye gerekyok; TEKEL direnişinin nasıl bitirildiğini anımsayalımyeter. Bu her iki örnek bize işçi sınıfının, tabandanyükselen mücadele isteği, öfkesi ve basıncının sendikaağalarını bir yere kadar önde gitmeye zorlayabildiğinifakat son kertede onu aşabilecek bağımsız bir bilinç veörgütlenme kapasitesi yaratamadığı ölçüde ise dahailerisine gidemediğini göstermektedir. Kuşkusuz metalişçileri diğer deneyimlerle karşılaştırıldığında bağımsızbir bilinç ve örgütlenme kapasitesi bakımından çok dahaelverişsiz bir noktadadırlar. Zira metal işçilerinin kendi içdinamikleriyle bu doğrultuda yapabilecekleri oldukçasınırlı olduğu gibi, dışarıdan müdahale imkanları da TürkMetal’in bilinen mafyavari yöntemleriyle zayıftır. Fakatyine de Türk Metal’in sicili diğerlerine göre çok dahabozuktur. Bu da onun manevra imkanlarını daraltmakta

MESS Grup TİS sürecinde kritik gelişmeler ve görevler

Page 4: Kızıl Bayrak 2013-16

1 Mayıs4 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

tersinden dışarıdan müdahale imkanlarını dagenişletmektedir.

Birleşik Metal-İş’in misyonu

İşte bu noktada Birleşik Metal-İş Sendikası’nın rolübelirginleşmektedir. Birleşik Metal-İş’in sözleşmekapsamında yaklaşık 10 bin civarında üyesibulunmaktadır. Kuşkusuz bu Türk Metal’in üye sayısı vekontrol ettiği fabrikaların stratejik konumu ilekarşılaştırıldığında önemsiz gibi görünebilir. Fakatönceki yıllardan da biliyoruz ki, Birleşik Metal-İşsaflarında örgütlü olan bu nispeten az sayıdaki işçi, tümbir işkolundaki on binlerce işçiye önderlik edebilecek,onların mücadele ufkunu, gücünü ve tutumlarınıbelirleyebilecek bir öncülük olanağına sahiptir. Öyle kibugün MESS ve Türk Metal’in dizginlemekte zorlandığıbüyük mücadele azmi ve kararlılığının mayalanmasındaönceki TİS döneminde Birleşik Metal-İş cephesindensergilenen pratiğin özel bir rolü vardır. İşte bu dönemdede Birleşik Metal bir kez daha sürecin tüm bir seyrinibelirleyebilecek imkanları elinde bulundurmaktadır.

Eğer Birleşik Metal-İş kararlı bir biçimde mücadeleyisürdürür ve grev yolunda ilerlerse, MESS ve TürkMetal’in hareketin enerjisini küllendirmesi de o ölçüdezorlaşacaktır. Bu durumda da satış sözleşmesinin cilalarıdökülecek, metal işçisinin MESS ve Türk Metal’eyönelik öfkesi canlı kalmaya devam edecektir. Bu haliylede bağımsız bilinç ve örgütlenme kapasitesindenkaynaklanan handikaplar da Birleşik Metal-İş cephesindeyapılan yol açıcı müdahaleyle aşılabilecektir.

Fakat biliyoruz ki Birleşik Metal-İş cephesinden burolün hakkıyla oynanmasının önünde çok ciddi engellervardır. Bu engellerin başında da sendikaya egemenyasalcı-sendikalist anlayış gelmektedir. Bu anlayışBirleşik Metal-İş’in ufkunu daraltmakta, cüretkarhamleler yapmasını zorlaştırmakta, zaman zaman daedilgenleştirebilmektedir. Bu anlayış sendika içerisindekiileri ve öncü güçlerin bağımsız örgütlenme ve inisiyatifgeliştirebilme planındaki yetersizlikleriyle debirleştiğinde Birleşik Metal-İş’in gücünü ve enerjisinizayıflatmaktadır.

Fakat yine de Birleşik Metal-İş’in iç dinamikleri,ayrıca genel olarak metal işçilerinin mücadele isteği vekararlılığı, süreç içerisinde bu engellerin aşılmasınınimkanlarını da ortaya çıkarabilecektir. Zira bu aynı süreçBirleşik Metal-İş saflarını da toparlamakta, bilincini,enerjisini ve özgüvenini arttırmaktadır. Üstüne deişkolunda ortaya çıkan durum, Bosch’ta ve TİS yasasınınoluşturduğu baskı Birleşik Metal’i daha ileri veinisiyatifli davranmaya zorlamaktadır.

Sınıf devrimcilerini büyük görevler bekliyor

Ortada duran bu tablo hiç kuşkusuz kendisini işçisınıfı merkezinde konumlandıran ve işçi sınıfınındevrimci gücüne inanan sınıf devrimcilerine büyüksorumluluklar yüklüyor.

Sınıf devrimcileri, işçi sınıfının mevcut durumunu vesınıf mücadelesindeki dengeleri değiştirebilecek,böylelikle de giderek siyasal süreçler üzerinde çarpıcıetkilerde bulunabilecek, dolayısıyla da kendilerini siyasalve örgütsel bakımdan sıçratacak olanakları barındıran bugelişmeler karşısında azami bir dikkat ve ilgi göstermekzorundadırlar. Bunun gereği bir yandan güç ve imkanlarıbu alana yığmak, diğer yandan ise bu alandakigelişmeleri genel olarak siyasal çalışmanın merkezinekoymak demektir. Yani bir yandan daha cüretli biryönelimle alana yüklenmeyi başarabilmek, öte yandanise diğer alanlardaki çalışmanın gündemlerini buna bağlıolarak oluşturabilmektir.

Sınıf devrimcileri bu bilinç ve sorumluluklagörevlerini ele aldıklarında, kuşkusuz sınıf çalışmasındave özelde de alanda yaratılmış çok yönlü birikimedayanarak her bakımdan büyük bir yenilenme vesıçramanın yolunu da açacaklardır.

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele vedayanışma günü 1 Mayıs ile ilgili olarak işçilergörüşlerini gazetemizle paylaştılar...

“1 Mayıs, işçilerin haklarını savunması içinen güzel platformdur!”

Akan Yılmaz (Direnişçi Bosch işçisi): İşçiler içinbüyük bir manevi değeri vardır. Sadece 365 gününiçinde bir gün olarak görmemek gerekir. Nasıl bir 23Nisan, 30 Ağustos, 19 Mayıs, 29 Ekim gibi resmibayramlarımız varsa, dini bayramlarımız varsa,işçilerin de 1 Mayıs’ı vardır. 1 Mayıs sadeceTürkiye’de kutlanan bir işçi bayramı değildir. 1 Mayıs,Amerika’da bir işçi grubunun başlattığı ve daha sonradünyaya yayılmış tüm işçilerin bayramı olmuştur. 1Mayıs işçilerin birlik ve beraberliğini arttırarak,haklarını savunması için en güzel platformdur.Sermayeye karşı, işçilerin ne kadar güçlü olduğunuhissedebilmesi için yegane bir kaynaktır. Bumeydanları doldururken 10 bin, 100 bin olarakdoldurmamız lazım. Yaşadığı her yerde nüfusunçoğunluğunu oluşturan işçiler, milyonlar olarak alanlarıdoldurup, kendi aralarındaki dayanışmayı büyütmelidir.Biliyorsunuz ‘77 yılında bir katliam yaşandı. Budayanışmayı çekemeyen sermaye gruplarının yol açtığıolayla, mitinge katılan insanların üzerine rastgele ateşaçılması ile onlarca şehit verdik. Ve Taksim, ogünlerden bugüne kadar kapalıydı işçilere. 2010 yılındayine işçilerin mücadelesi ile Taksim yeniden açıldı.Ama o ‘80 yılındaki, nüfusun az olduğu yıllardakicoşkuya işçiler ulaşabilmiş değil. O bilince ulaşabilmişdeğiliz, beni en çok üzen şey bu. Giden 30 küsur yılbizi ilerletmemiş. İşçi bilinci olarak halen gerikonumdayız. O yıllara imrenerek bakıyorum. İnşallahbir gün biz de onlar gibi oluruz.

“İşçiler sermayeye karşı tek yürekolduklarını gösteriyorlar”

Serkan Erbay (Direnişçi Bosch işçisi): 1 Mayıs’ınen büyük özelliği işçilerin birlik ve beraberlikiçerisinde bulunmasıdır. Geçmiş yıllarda, 1 Mayıs’ı bugünlere taşımak için birçok arkadaşımızı,

büyüklerimizi kaybettik. İşçiler birliğini sürdürebilmekiçin 1 Mayıs’ta meydanlara çıkıyorlar. Daha önce 1Mayıs’ı resmi tatil günü olarak, yatıp dinlenebilecek birgün olarak düşünüyorduk. Ne zamanki bilinçlendik,işçilerin birlik olduğu, kucaklaklaştığı bir günolduğunu öğrendik. Bütün işçilerin 1 Mayıs’a katılmasıçok önemlidir. Çünkü işçi sınıfının kaderi ortaktır. Vemücadelesi de aynıdır. Sermayeye karşı birlik veberaberlik içinde olduğunu göstermektir. İşçilersermayeye karşı tek yürek olduklarını gösteriyorlar. Nesermaye ne de başka bir güç, tek yürek olmuş işçisınıfının karşısında duramaz.

Fakat bizleri bu alanlardan hep uzak tuttular,götürmediler. İnsanlara tatil, dinlenme günü olaraköğrettiler. İşçiler bu alanlara gitmedikleri için buralardane oluyor, ne anlama geliyor bilmiyorlar, görmüyorlar.Bu böyle olunca sermaye istediği gibi işçilerle oynuyor.Bu duruma son vermek için 1 Mayıs’a gitmemizgerekiyor.

“Yaşasın 1 Mayıs’ı yaşatanlara!”

İnşaat işçisi: Ben bir inşaat işçi olarak 1 Mayıs’taTaksim’deyim. Yıllarca çok zor koşullarda çalıştırıldık.Ama hakkımızın almak yerine işten çıkartıldık vemağdur edildik. Benim gibi milyonlarca mağdur edileninsan var. Neden güçlerimizi birleştirip birliktemücadele etmiyoruz. Hakkın ve özgürlüğün yolumücadeleden geçer. Onun içinde 1 Mayıs günüalanlarda olacağım. Sizleri de bekliyoruz değerliemekçi arkadaşlar. Ve son olarak diyorum ki; Yaşasın 1Mayıs ve onu yaşatanlara!

“1 Mayısı kazandık,sıra diğer günleri kazanmakta”

Keyap’tan bir kadın işçi: 12 Eylül öncesi 1Mayıslar’ın okullarda kutlanabildiği zamanlarıhatırlıyorum; ama devletin katliamlar gerçekleştirdiği 1Mayıslar da yaşandı. Buna karşın da 1 Mayıslar’ıkazanmak için işçiler sürekli olarak alanlara gittiler,katledilseler bile. Katledilenlerin anısına orada olmakgereklidir. 1 Mayıs’ta alanlara çıkmak aynı zamandabirliktelik demektir; çünkü devlet sürekli bizleriayrıştırıyor. Bizler ayrışsak bile Alevi olarak da, Kürtolarak da sürekli katliamlar yapan bu devletten hiçbirşey bekleyemeyiz.

Devlet sürekli bizler üzerinden oyun oynuyor. 1Mayıs insanların açlığı, yoksulluğu haykırdığı, kendiisteklerini ortaya koyduğu bir yerdir. 1 Mayısgerçeklerin haykırıldığı bir yerdir. Bu gerçekler dezenginlerin işine gelmiyor, sermaye devletinin işinegelmiyor.

1 Mayıs bizlerin günüdür, işçilerin bayramıdır. Tümdünya işçi sınıfının üzerinden geçiniyor ama yılda 1günü işçilere çok görüyorlar. 365 gün sömürülüyoruz. 1Mayıs ise bu sömürüldüğümüz günlerden çalıpkazandığımız bir gün; sıra diğer günleri de almakta.

Ben bu bir Mayıs’ta da alanlarda olacağım.Zincirlerimizi kırmak için hepimiz 1 Mayıs’ta alanlardaolalım!

İşçilerden 1 Mayıs çağrısı...

“Tek yürek olmuş işçisınıfının karşısında

duramazlar!”

Page 5: Kızıl Bayrak 2013-16

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

İşçiler, emekçiler! 1 Mayıs’ın devrimci mirası tüm dünyada devrimci sınıfı bir kez daha

göreve çağırıyor. Birlik, dayanışma ve mücadele mevzilerini geliştirmedekaybedilen her yeni gün, köhnemiş burjuva düzenin ömrünü uzatmaktadır.Dolayısıyla safları sıklaştırıp mücadeleyi büyütmek, yakıcı bir ihtiyaç vetarihsel bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Bu alandakizayıflıklardan güç alan dünya burjuvazisi işçi ve emekçilere daha yoğunbir sömürü, daha katmerli bir kölelik, daha karanlık bir gelecek dayatmakiçin her yolu deniyor. Çünkü emperyalist-kapitalizmi ayakta tutmanınbundan başka bir yolu yok.

Kapitalizmin ancak birkaç yüzyılı bulan tarihinde büyük buhranlardan,kitlesel işsizlik, yoksulluk ve açlıktan, ekonomik-sosyal yıkımlardan,kanlı savaşlardan, büyük soykırımlardan, eşi benzeri görülmemişzalimliklerden geçilmiyor. İnsanlığın ortak emeğinin ürünü olan uygarlıkve yine tüm insanların ortak zenginliği sayılan gezegenimiz, emperyalist-kapitalizmin vahşi sömürüsü ve açgözlülüğü yüzünden alabildiğine tahripolmuş durumda. Miadını çoktan doldurmuş olan bu köhnemiş düzen,bekası uğruna insanlığı uçuruma doğru sürüklemekten çekinmiyor.

Emperyalist-kapitalizm, günümüzdeki son büyük bunalımına rağmenhala nefes alıp verebilmektedir. Bunu ise son 30-40 yıldır neo-liberalsaldırı politikalarını tırmandırmasına, ekonomik, sosyal, siyasal her türlühakkı budayabilmesine borçludur. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerdurmaksızın 1970’lerden bu yana süregelen küresel krizin faturasınıödüyorlar. Başta Ortadoğu, Asya, Afrika’da olmak üzere dünya halklarısayısız bölgesel savaşın ve boğazlaşmanın acısını yaşıyorlar.

İçine girdiğimiz yeni tarihsel dönemde emperyalistler tüm dünyadaişçi sınıfı ve emekçi halklar için daha büyük yıkımların yolunu döşüyorlar.Emperyalist kapitalizmin kabesi ABD’de beş yıl önce yaşanan ekonomik-mali çöküntüyü aşmak için onca önlem alındı. Buna rağmen tekellerin,devletlerin, ülkelerin iflası hız kaybetmeden sürüyor. Ekonomik bunalımaeşlik eden emperyalist hegemonya krizi derinleşiyor. Savaş borularıOrtadoğu’dan sonra Doğu Asya’da da çalmaya başladı. Gezegenimizyeniden çok daha yıkıcı bir emperyalist paylaşım savaşının sahnesi olarakhazırlanıyor. Emperyalist nüfuz mücadelelerinin ve kışkırtmaların ürünübölgesel savaşlar bunun günümüzdeki işaretlerinden başka bir şeydeğildir.

Emekçi kardeşler! Emperyalist-kapitalizmin Türkiye’deki kolu olan sermaye iktidarı bu

süreçte her zamanki gibi en kirli rollerden birini üstlenmiş durumdadır.Başında AKP’nin olduğu Türk sermaye devleti “çuval geçirme” krizineyol açan tezkere kazası dışında Afganistan, Irak ve Libya’ya yönelikemperyalist saldırganlığa her türlü desteği sundu. Son olarak Suriye’de ikiyılı aşkın bir süredir terör çetelerini doğrudan sevk ve idare etmektedir.Gelinen yerde tüm bölge halkları emperyalizmin yeminli taşeronuAKP’nin düşmanca politikalarının hedefi durumundadır. Dinci-gericiakım bu uğursuz role kendini öylesine kaptırmıştır ki, Türkiye topraklarıemperyalist savaş makinası NATO’nun hummalı savaş hazırlıklarınınbaşlıca üssü haline getirilmiştir.

Bu aynı dönemde işçi sınıfına, emekçi kitlelere, gençliğe ve Kürthalkına yönelik saldırılar da alabildiğine pervasızca yürütüldü.“Ekonomik-sosyal istikrar” adı altında tekelci Türk burjuvazisinin kasalarıdoldurulurken, sınıf ve emekçi kitlelere uzun çalışma saatleri, ağır çalışmakoşulları, esnek üretim ve taşeronlaştırma dayatıldı. Eğitim, sağlık, ulaşımvb. temel kamusal hizmetler tümüyle ticari hale getirildi. Büyüyen işsizlikve yoksulluğun çözümü aranacağına, sadaka kültürü yaygınlaştırıldı.Bütün bunlara karşı tepki gösteren işçiler-emekçiler, devrimciler, ilericilerise polis terörüyle, cemaat mahkemeleriyle, F Tipleriyle zapturapt altınaalınmaya çalışıldı. Gelinen yerde Türkiye, AKP iktidarı tarafından darbedönemlerine dahi rahmet okutacak bir devlet terörü ve faşist baskıylayönetilmektedir.

Dinci-gerici zorbaların son hesabı, iktidar mevzilerini pekiştirmek ve

bölgede İsrail’le kol kola girip batılı emperyalistlerin taşeronluğunusorunsuzca yerine getirmektir. AKP, bunun önünde engel olarak gördüğüKürt halkının özgürlük taleplerini boğmak için yeni bir tasfiyecialdatmacaya başvurdu. Dinci iktidar bu oyunu sürdürebilme gücünü,reformist Kürt hareketinin yaşanan onca aldatılma deneyimine rağmenparlamenter çözüm hayallerine saplanıp kalmış olmasından almaktadır.Tasfiyeci çözüm oyununun sürdürülebilmesi, işçi sınıfı ve emekçikitlelerle birlikte Kürt halkının denetimde tutulması için zorunlugörülmektedir. Dinci-gerici taşeronlar bunu başarır da mevzilerinipekiştirirlerse, bunun faturasını Kürtler ve diğer bölge halklarıyla birlikteTürkiye’deki tüm işçiler, emekçiler ve gençlik ödeyecektir. DolayısıylaAKP’nin planlarını bozma sorumluluğu en başta bu kesimleredüşmektedir.

İşçiler, emekçiler, gençler! Tarih sahnesi yalnız emperyalistlere ve taşeronlarına ait değil. İçinde

bulunduğumuz bunalımlar ve savaşlar dönemi, aynı zamanda yeni birdevrimler dönemini de hazırlamaktadır. Bunu bize tarihsel gelişmeninbilimsel yasaları kadar, 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki emperyalistsavaş deneyimi de göstermektedir.

Geçmişte olduğu gibi bu son bunalım döneminde de işçi sınıfı, emekçikitleler ve gençlik giderek daha kitlesel ve yaygın bir biçimde mücadelesahnesine çıkıyorlar. Emperyalizm tarafından geçici olarak yolundansaptırılmış olsa da Tunus ve Mısır isyanlarıyla başlayan sosyal çalkantılarkâh soluklanarak kâh alevlenerek dünya sathında yayılmaya devamediyor. Düne kadar refahın ve bolluğun kalesi sayılan emperyalistmetropollerde bile işçi ve emekçi eylemlerinin, kitlesel gösterilerin, grevve genel grevlerin önüne geçilemiyor. Ülkemizde henüz bu düzeyde birçıkış yaşanmasa da, kesintisiz süren mevzi direniş ve eylemler, birleşik,kitlesel ve militan mücadelelerin imkanlarını biriktiriyor. Fakat dünyaçapındaki kitlesel patlamaların yaşadığı akıbetlerin de tanıklık ettiği gibi,en küçük birikimlerin devrimci mevzilere dönüştürülmesi için olduğukadar, devrime doğru ilerlemenin de yegâne güvencesi, işçi sınıfı veemekçi kitlelerin devrimci önderlik altında kenetlenmesidir.

TKİP, tüm işçi ve emekçileri, emekçi kadınları ve gençliğiemperyalist barbarlığa, kapitalist kölelik ve yıkıma karşı 1 Mayıs’ındevrimci çağrısına sahip çıkmaya, proletarya devrimi ve sosyalizmin kızılbayrağı altında kenetlenmeye, sömürüsüz, savaşsız, insanca yaşanacak birdünya için devrimci safları sıklaştırmaya çağırıyor.

Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gulan!Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Türkiye Komünist İşçi Partisi Nisan 2013

Emperyalist barbarlığa ve kapitalist köleliğe karşı

1 Mayıs’ta alanlara!

Page 6: Kızıl Bayrak 2013-16

1 Mayıs6 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

İşçi eylemlerinde belirgin bir artış var. Hareketlilikgiderek büyüyor. Metal sektöründe MESS’indayatmalarına karşı metal işçileri eylemlerinisürdürüyor. ÇAYKUR’da işçiler greve hazırlanıyor.THY işçileri de grevin arifesindeler. Bir dizi fabrikadada mevzi direnişler devam ediyor.

Metal, ÇAYKUR, THY’degrev süreci başladı...

Metal işçilerinin ekonomik ve sosyal haklarıbudandı. Çalışma koşulları ağırlaştı. Metal işçisi,düşük ücret, ücret eşitsizliği, esnek çalışma, yoğunsömürü altında yaşamaya mahkum edildi. BundaMESS’in dayatmacı tutumu etkili oldu.

2012-2014 yıllarını kapsayan grup toplusözleşmelerinde de MESS aynı tutumu sürdürdü.MESS bildiğini okumaya, metal işçilerinin ekonomikve sosyal haklarını budamaya yönelik çizgisinisürdürmeye devam etti. 8 Mart 2013 tarihinde MESSmerkezinde yapılan görüşmenin ardından anlaşmasağlanamayınca uyuşmazlık zaptı tutuldu.

MESS Grup TİS sözleşmelerinde uyuşmazlıktutulması üzerine eylem ve etkinlik süreci başladı.Birleşik Metal-İş Sendikası her hafta Cuma günüprotesto eylemi yapmak için düğmeye bastı. MESS’eyönelik Cuma eylemleri ülke sathına yayıldı.

Son dört yıldır ÇAYKUR’da emekli olan işçilerinyerleri doldurulmuyor. Emekli olan işçilerin, işlerinide mevcut işçiler yapıyor. ÇAYKUR işçisinin ücretlerieriyor, sosyal hakları budanıyor. Buna rağmenÇAYKUR’un toplu sözleşmeye ilişkin dayatmacıtutumu sürüyor.

ÇAYKUR yönetimi toplu sözleşmeye yönelikgerçek dışı açıklamalar yaparak, ÇAYKUR işçisininhaklı ve meşru taleplerini emekçiler nezdindekarartmaya çalışıyor. ÇAYKUR yönetimi yaptıklarısözleşme teklifli ile işçilerin eline 2080 lira geçeceğiyalanına sarılıyor. Aynı ÇAYKUR yönetimi Tek Gıdaİş’ten gelen “2080 lira aylığı içeren TİS’i hemenimzalarız” açıklamasını ise suskunlukla geçiştirmeyeçalışıyor.

THY yönetimi de TİS görüşmelerinde dayatmacıbir tutum sergiledi. Bunun üzerine anlaşmasağlanamadı. Arabulucuya giden görüşmelerde deanlaşmazlık sürdü. Arabulucu raporununaçıklanmasının ardından Hava-İş yönetimi THYyönetimine bir kere daha görüşme çağrısında bulundu.Sendikanın çağrısı üzerine masaya oturan THY,uzlaşmaz ve dayatmacı tutumunu sürdürdü. Anlaşmayine sağlanamadı. Hava-İş Sendikası THY’de çalışan14 bin işçiyi ilgilendiren toplu sözleşme ile ilgiliolarak grev kararı aldı.

Grev süreci vesendika bürokratlarının tutumları…

Grevlerin öznesi olan sendikaların tutumunabakıldığında ciddi engellerin bulunduğu rahatlıklahissedilebilir. Grev çağrısını yükselten sendikalarıntutumu ortadadır. Bu durumu daha net görmek için üçsendika şahsında yaşananlara bakmak yeterlidir.

Metalde eylemli bir süreç başlatan Birleşik Metal-İş yönetimi 2010 yılında da grev kararı almıştı. Grevbaşladı. Yönetim sadaka zammı dayatması ortadankaldırılana kadar grevi sürdüreceği iddiasındabulunmuştu. Birçok fabrikada işçiler bu çağrıyaüretimden gelen güçlerini kullanacaklarını söyleyerekyanıtlamışlardı. İşçiler grevi heyecanla karşılamışMESS patronlarının kölelik şartlarına boyuneğmeyeceklerini haykırmışlardı.

Metal işçileri ne istiyorlardı? İşçiler düşükücretlerin iyileştirilmesini, çalışma saatlerinindüşürülmesini, istihdamın arttırılmasını, kuralsız vegüvencesiz çalışmanın son bulmasını, TİS’lerdekiesnek çalışma hükümlerinin kaldırılmasını istiyorlardı.MESS uzlaşmaz bir tutum alınca grev kararlarıişyerlerine asıldı. Bir iki işyeri greve çıkartıldı. Grevlerve eylemler daha yeni başlamıştı ki, Birleşik Metal-İşyönetimi birbiri ardına grevleri protokollerle bitirmeyebaşladı.

Tek Gıda-İş’in TEKEL direnişi sürecinde aldığıtutum muhtemel ÇAYKUR grevine de ışık tutacakveriler sunmaktadır. TEKEL işçilerinin 78 gün süren

direnişini kırmak için Tek Gıda-İş Sendikası tümaraçları kullandı. Önce çadırları kaldırmakla işebaşladı.

Çadırların kaldırılmasından sonraki süreçte,sendikal bürokrasi rolünü oynamaya devam etti.İşçilere birçok eylem sözü veren Mustafa Türkel veekibi sözlerini ortada bıraktılar. Birleşik bir mücadelezemini olmayınca işçiler de sendikal bürokrasiye karşıduramadılar. Bu arada 1 Mayıs’ta Taksim’de kürsüişgali ve Türk-İş işgal girişimleri gibi örnekler, öncüTEKEL işçilerinin ihanete teslim olmadığınıgösteriyordu. Ancak yine de ihanet duvarı aşılamadı,işçiler bu arada birçok hak gasplarına maruz kaldılar.

Daha önce THY’de yaşananlar Hava-iş yönetiminingrev kararlılığını sürdürüp, sürdürmeyeceği konusundayeterli veriler sunmaktadır. Hava-İş yönetimi meşru-militan mücadeleden uzak durmuş, yasal süreceendekslenmiş, direniş hattını da bu anlayışçerçevesinde ele almıştır. Bu “direniş” hattı saldırıyıpüskürtmeye yetmemiş, zaman içerisinde direnişisürdüren işçileri yılgınlığa ve yorgunluğa itmiştir. Budurum Hava-İş yöneticilerince bilinmeyen bir gerçekolmadığına göre izlenen hat bilinçli bir yöneliminifadesiydi.

Grev açısından belli bir mücadele pratiğine sahipolan TEKEL işçileri, Metal işçileri, THY işçileri başlıbaşına bir imkandır. İşçiler deneyim ve bilinçnoktasında önemli avantajlara sahiptirler. Bu isedevrimci önderlik ihtiyacının yakıcılığının nedenliönemli olduğunu göstermektedir. Genel grev-geneldirenişi hazırlamak için, her şeyden önce, bu imkanlarada dayanarak işçi sınıfı ve emekçiler içerisinde sistemlibir örgütlenme çalışması yapmak gerekir.

Halihazırda değişik taleplerle sürmekte olan ancaközünde sınıfın ortak taleplerini dile getiren direniş vemuhtemel grevlerle dayanışma içinde olmak vegrevleri birleştirmek için 1 Mayıs önemli bir eşiktir.Grev kararları vesilesiyle fabrikalar zemininde genelgrev-genel direniş düşüncesini yaymak, çeşitliduyarlılık halkalarından yakalayarak ve öncülerdenbaşlayarak genel grev ve direniş komitelerinioluşturmak gerekiyor. Bugün kavranması gerekenhalka ise grev rüzgârını 1 Mayıs’a taşımak, 1 Mayıs’ıkazanmaktır.

Direniş, grev ve 1 Mayıs!

DİSK 1 Mayıs’ta Taksim’de!

DİSK Yönetim Kurulu, 16 Nisan günü yaptığı basın toplantısı ile 1 Mayıs 2013 hazırlık çalışmalarına ilişkinbilgi verdi.

DİSK Genel Merkez binasında yapılan basın toplantısında, genel başkan Kani Beko, yeni seçilen yönetimolarak basın emekçilerini ve katılımcıları selamladıktan sonra basın açıklamasını okudu.

“Sömürünün, savaşın, ırkçılığın ve gericiliğin kalesi Taşeron Cumhuriyeti’ne karşı alanlardayız!” başlığınıtaşıyan açıklamada, sermayenin işçi sınıfına, emekçilere ve başta Kürt halkı olmak üzere ezilenlere yöneliksaldırılarına dikkat çekildi.

Yaşanan saldırıların başlıklar halinde ifade edildiği açıklamada “işçi sınıfının birliği ve halkların kardeşliğitemelinde mücadelenin sürdürülmesi gerektiğinin bilinciyle 1 Mayıs’a gidiyoruz!” denildi.

Açıklama, 1 Mayıs günü İstanbul’da Taksim olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında toplumun tümkesimleri ile alanların doldurulacağı vurgulanarak sonlandırıldı.

Toplantıda ayrıca, diğer sendika ve odalarla ile birlikte en geniş bileşenle 1 Mayıs’ı gerçekleştirmeyeçaba harcandığı vurgulanarak, bunun için toplantıların sürdürüldüğü belirtildi. Mutabakata varılankurumlarla ileriki günlerde ortak açıklama yapılacağı bilgisi verildi.

Valilikle de görüşmelerin yapıldığı, alan konusunda bir yasaklama ile karşılaşılmadığı ifade edildi.İstanbul’da 1 Mayıs Tertip Komitesi oluşturulduğu ve alan hazırlıklarının sürdürüldüğü, alanın fiziki koşullarıne olursa olsun Taksim’de kutlanacağı söylenerek toplantı bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 7: Kızıl Bayrak 2013-16

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Yurtiçi Kargo işçileri1 Mayıs’ta Taksim’de!

80 günü aşkın süredir Yurtiçi Kargo’nunEsenyurt Haramidere’deki aktarma merkeziönünde direnişlerini sürdüren DİSK/Nakliyat-İşüyesi işçiler 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklar. Direnişçadırında 1 Mayıs’a ilişkin görüşlerini aldığımızişçiler birlik ve beraberlik çağrısında bulundular.

“1 Mayıs’ta Taksim’deyiz!”

Önder Odabaş: 83 gündür zorlu koşullararağmen Yurtiçi Kargo’da direniyoruz. 1 Mayıs’ınönemi büyük. Toplumsal barıştan söz ediliyor.Barış sürecinde işçi sınıfıyla beraber olarak hareketetmenin barışın teminatı olacağını düşünüyorum.1 Mayıs işçi bayramı ve sınıf bayramıdır. Bu yüzdenne pahasına olursa olsun 1 Mayıs’ta Taksim’deolacağız. Birlik ve beraberlik günü olan bugünbizim için önemli. Sorunlarımız ortak ve kimseninkimseden farklı bir yanı yok. Sorunlar temelindehepimizin birlikte olup bir güç oluşturmamızgerekiyor. Sermayeye, kapitalist sisteme,emperyalizme karşı tek bir ses olması gerekiyor.Herkesin bir bütün halinde hareket etmesigerektiğini düşünüyorum.

Zeynel Sungur: İlk defa 1 Mayıs’a katılacağım.Arkadaşlarımın 1 Mayıs alanında birlik veberaberlik içerisinde olmasını temin ederim. Ben 1Mayıs’a ilk defa katılacağım için heyecanlıyım.

Murat Doğan: Uzun çalışma koşullarına, düşükücretlere, angarya çalışmaya ve keyfi sürgünlerekarşı Yurtiçi Kargo’da sendikal hak veözgürlüklerimiz için mücadeleye başladıktan sonrapatronun işten atma saldırılarına karşı direnişkararlılığımızla aylardır Yurtiçi Kargo’ya ait birçoknoktada direnişler sürüyor. Bir yandan da sendikalörgütlenmemiz hız kesmeden devam etmektedir.

Geniş yelpazeli bu direniş ve çalışma içerisindeişçi sınıfının grev, direniş ve mücadele çıtasınındaha çok yükseldiği ve işçilerin mücadele adınamevzilere daha çok yüklendiği 1 Mayıs yaklaşıyor.Coğrafyamızın işçi mücadeleleri tarihinebakıldığında dilimizde 1 Mayıs ve dilimizde Taksimşiarı daha çok yükselmektedir.

Direnişçi bir işçi olarak işçi sınıfının mücadeletarihine sahip çıkılmasının ana tema olarakvurgulanması ve 1 Mayıs’ı pasifleştirmemek adına1 Mayıs’ta yüzbinlerce sınıf kardeşimle omuzomuza Taksim’deyim!

Kızıl Bayrak / Esenyurt

1 Mayıs’ı özüne uygun olarak geçirmek için sınıfdevrimcileri işçi ve emekçileri “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarı altında mücadele etmeyeçağırıyor.

ÜmraniyeÜmraniye’den sınıf devrimcileri yaklaşan 1

Mayıs’ı devrimci temellere dayalı ele alınması içinçalışmalarına başladı. Sınıfa Karşı Sınıf KurultayıÜmraniye Hazırlık Komitesi, “1 Mayıs Komitesi”nedönüştürüldü. Gerçekleştirilen toplantılarda 1 Mayısfaaliyetinin nasıl ele alınması gerektiği üzerinetartışmalar yapıldı.

Çeşitli eylem ve etkinlik kararlarının alındığıtoplantıda, ayrıca 20 Nisan Sarıgazi Meydanı’nda 1Mayıs etkinliği gerçekleştirme kararı alındı.

Her hafta düzenli olarak sabah işe giriş saatindeİmes A Kapısı’nda yapılan gazete satışı bu hafta dadevam etti. Gazete satışında ajitasyon konuşmalarıgerçekleştirilerek işçiler 1 Mayıs’ta Taksim’e çağrıldı.

EsenyurtEsenyurt’ta yapılan 1 Mayıs hazırlık toplantılarında

çalışmaları planlandı. Yeni ev ve fabrika toplantılarınınyapılması ve her alanda hazırlık komiteleri kurulmasıkararlaştırıldı.

Ayrıca Köyiçi, Sefaş, Tabela, Depo ana hattına,Yenikent, Ardıçlı ve Örnek mahallelerine ve Avcılarmerkeze BDSP afişleri yapıldı.

Esenyurt BDSP, 1 Mayıs hazırlıklarıçerçevesinde Esenyurt İşçi Kültür Evi’ndeyemekli toplantı düzenledi. 1 Mayıs’a yönelikhazırlıkların gözden geçirildiği yemeklitoplantıda, bölgedeki 1 Mayıs çalışmasıaçısından yapılması gerekenler ve somut tabloüzerine tartışmalar yürütüldü. 1 Mayıs’a kitleselbiçimde katılım sağlamanın imkan ve olanaklarıda toplantıda tartışıldı.

Toplantının yemek bölümüne direnişçiYurtiçi Kargo işçileri de toplu olarak katılımsağladılar.

KartalKartal Bankalar Caddesi’nde ve Kartal Tren

İstasyonu’nda BDSP bildirisi dağıtıldı. Ajitasyonlareşliğinde gerçekleşirilen dağıtımda işçi ve emekçilersaldırılar karşısında 1 Mayıs alanlarına çağrıldı. Yanısıra Kartal İşçi Kültür Evi’nin 21 Nisan günügerçekleştireceği 1 Mayıs pikniğine de çağrı yapıldı.

Kartal merkeze de BDSP 1 Mayıs afişleri ve“Dostların arasında güneşin sofrasında buluşuyoruz!Yaşasın 1 Mayıs! - Kartal İşçi Kültür Evi” yazılıozalitler yapıldı.

Gebze1 Mayıs afişleri Gebze merkezde ve Feniş köprüsü

civarında yaygın bir şekilde yapıldı. Otobüs saatlerinin yazılı olduğu bildiriler de servis

güzergahlarında işçilere ulaştırılmaya başlandı. SabahAkse hattında işçi servislerine bildiri dağıtım yapıldı.

AdanaŞakirpaşa’da yaygın BDSP afişleri kullanılırken

aynı zamanda yine Şakirpaşa’da BDSP bildirilerinindağıtımı yapıldı. 1 Mayıs bildirileri Meydan ve ObalarMahallesi’nde de yaygın dağıtılırken ek olarak işçi veemekçilerin geçiş güzergahı olan Obalar Caddesi’ndesabah saatlerinde bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye-Esenyurt-Kartal-Adana-Gebze

Sınıf devrimcileri1 Mayıs’a hazırlanıyor

14 Nisan 2013 / Ümraniye

Page 8: Kızıl Bayrak 2013-16

Güncel8 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Dinci-gerici akım sırtını dayadığı sermaye sınıfındanve emperyalist efendilerinden aldığı tam destekledevletin içindeki konumunu sağlamlaştıracak hamlelerinihızlandırdı. Başkanlık sistemi ve anayasa hazırlıkları buplan doğrultusunda hummalı bir şekilde sürüyor.Despotik başkanlık sistemine geçiş de burjuva devletaygıtının polis devleti biçiminde örgütlenmesine uygunbir şekilde ele alınmaktadır. Bu yüzden AKP iktidarı içinyeni anayasa bu planları hayata geçirmesinin birdayanağı ve sermayenin sınırsız tahakkümünügüçlendirmenin bir güvencesi olarak görülmektedir.AKP, BDP, CHP ve MHP’nin önerilerini içeren anayasataslaklarını TBMM’ne sunmaları ile yeni anayasasürecine ilişkin hükümetin belirlediği takvimişletilmektedir. Sunulan tüm anayasa taslakları istisnasızbir şekilde burjuva cumhuriyetin dünya kapitalist sistemiile daha ileriden bütünleşmesi ve ücretli emeğinsömürüsünün güvence altına alınması üzerine kuruludur.

AKP iktidarı bilindiği gibi burjuva cumhuriyetininşimdiye kadar yürürlüğe konmuş tüm anayasalardandaha özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa hazırladığıiddiasını taşıyor. Dilinden düşürmediği ‘ileri demokrasi’yalanı ile temelsiz hayaller pompalayarak kapsamlıekonomik-sosyal saldırılar karşında biriken sosyal öfkeyikontrol altında tutmanın, böylece toplumsal muhalefetidüzenin potasında eritmenin derdinde. Emperyalist birproje olarak gündeme gelen ve sistemin çok yönlüihtiyaçlarının ürünü olan bu sahte demokrasi oyunuişçilerde, emekçilerde ve Kürt halkında hatırı sayılır birbeklenti de yaratmış bulunuyor. Ancak bu beklentitemelsiz ve dayanaksızdır. Barış söyleminin sahteliğiniileri demokrasi vaadinin ikiyüzlülüğünü gözler önüneseren her yeni güncel gelişme bu olguyu kanıtlamakta,sermaye düzeninin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktadır.

İşçi sınıfının örgütlenme ve grev hakkınıntırpanladığı, sendikalaşma girişimlerinin büyük birzorbalıkla bastırılmaya çalışıldığı, faşist-dinci saldırılarındizginlerinden boşaldığı bir dönemde sermaye iktidarınınkendi eliyle yapacağı anayasal düzenlemelerin temel hakve özgürlükleri genişleteceğini düşünmek boş birhayalden başka bir şey olamaz.

Yeni anayasa milyonlarca işçi ve emekçinin hak veözgürlüklerini genişletmek bir yana bir avuç tekelcisermaye sahibinin hareket alanını genişletecek siyasaldüzenlemeler üzerine oturtulmuştur. AKP, CHP, MHP veBDP’nin anayasa önerilerine bakıldığında tartışmalarıntemel ekseninin ‘Türklük tanımı’ ve “başkanlıksistemi”nin oluşturması bunun göstergesidir. Sermayepartileri olarak AKP, CHP, MHP ele ele vermişmilyonlarca işçi ve emekçinin yakıcı sorunları vetalepleri karşısında üç maymunu oynamakta, burjuvaiktidarının bekası için yekvücut halinde hareketetmektedirler. BDP ise Kürt hareketinin tasfiyesineendekslenmiş sahte çözüm sürecinin bir parçası olarakAKP’nin önünü düzlemektedir.

Örneğin AKP, MHP ve CHP’nin anayasataslaklarında yer verdiği Türklük tanımı burjuvacumhuriyetin geleneksel inkarcı tutumunu sürdürmektekikararlılığın bir yansımasıdır. AKP ‘Türk milleti’, CHP‘Türk ulusu’, MHP ‘Türk vatandaşlığı’ tanımını yaparaksermaye düzenin temel ilkelerinde ortaklaştıklarını veprogramlarının bir olduğunu kanıtlamışlardır. BDP isetaslağında “Türkiye halkları” tanımını kullanmıştır.

Bilindiği gibi AKP’nin elde ettiği mevzileri güvencealtına almak ve iktidarını daha da güçlendirmek içinortaya koyduğu hamleler, CHP ve MHP’yi tedirginetmektedir. AKP’nin başkanlık sistemi üzerindenkurguladığı anayasa taslağının karşısında CHP veMHP’nin yürürlükte olan mevcut parlamenter sistemindevam etmesinden yana tutum aldıkları görülüyor. BDPise “anayasa taslağı ‘çözüm sürecinin’ taktikselpolitikalarına uygun bir şekilde kaleme alınmış. Taslakbölge meclisleri ve bölge başkanlıkları ile merkezidevlete-parlamentoya bağlı fiili bir fedarasyon fikrinitaşımaktadır. Aynı zamanda başkanlık sistemi konusunda‘çözüm süreci’nin taktiksel politikasına uygun bir şekildehazırlanmış” diyerek AKP ile birlikte hareket edeceğininsinyallerini vermektedir. Yani düzen siyasetinin birbardak suda estirdiği fırtınadan işçi ve emekçilerin veKürt halkının en ufak bir çıkarı yoktur. Tüm kavga işçisınıfının artı değer sömürüsü üzerinden elde edilenbüyük rantı ve sermayeyi bölüşmek üzerindençıkmaktadır.

Burjuva cumhuriyeti tüm kurumlarıyla işçi sınıfınaemekçilere ve Kürt halkına düşman, çürümüş vekokuşmuş bir aygıt olarak yıkılmayı beklemektedir.

“Tükenen bir cumhuriyetten sözümona bir‘demokratik cumhuriyet’ çıkarmak peşinde koşmak daaynı ölçüde hayalci ve dolayısıyla gerici bir ütopya ileoyalanmaktır. Bu beklenti dünya olaylarının genelseyrine, girmiş bulunduğumuz tarihsel dönemin geneleğilimlerine, bunun bulunduğumuz bölgeyeyansımalarına da aykırıdır. Kendi geçmişinden gelenilerici değerlerden bile kopan, toplum yaşamının tümalanlarını ortaçağ artığı bir ideoloji ve kültüre göre

yeniden şekillendirmeye çalışan, iç politikada polisrejimini kurumlaştıran ve dış politikada militarizmi vesaldırganlığı bir politika haline getiren bugünkücumhuriyet, demokratikleşmeyi değil fakat yıkılmayı,yerini sosyalist bir cumhuriyete bırakmak üzere köklü birbiçimde aşılmayı beklemektedir.

Bugünün Türkiye’sinde mevcut gerici dengeleri altüstedebilecek biricik toplumsal güç işçi sınıfıdır. Gericilikatmosferini dağıtmak, kent ve kır yoksullarınınhoşnutsuzluğunu düzen karşıtı bir mecraya taşımak,böylece devrimci süreci ilerletmek, devrim davasınıbüyütmek ancak bu sınıfa dayanmakla olanaklıdır. Kürtsorununu bugünkü kısır döngüden kurtarmak, ulusalözgürlük ve eşitlik mücadelesini devrimi büyütmenin birolanağına çevirmek de ancak işçi sınıfı hareketinindevrimcileşmesiyle, toplumda etkin bir güç olarak öneçıkmasıyla olanaklıdır.’ (Ekim, sayı 283)

İktidarda tekelci sermaye sınıfının olduğu kapitalistdüzende yasalar, hukuk ve anayasa sınıflar arasımücadelenin seyrine göre şekillenir. Burjuvademokrasinin işçi sınıfına çizdiği haklar ve özgürlükleralanındaki sınırları ve toplumsal yaşamdaki ideolojiktahakkümün seyrini değiştirecek olan bu gerçekliktir.Sınıf hareketinin bağımsız, birleşik, devrimci, militan birseyirden yoksun olduğu bir aşamada sermaye sınıfındanekonomik-sosyal-siyasal hakları söküp almak zordur.

Önümüzdeki tarihsel dönem başta sınıf devrimcileriolmak üzere ilerici ve devrimci güçler ile öncü işçilerinomuzlarına sınıfın tarihsel eylemini örgütlemesorumluluğunu yüklemektedir. İşçi sınıfının anayasalhayaller ve burjuva cumhuriyetin demokratikleştirilmesialdatmacası ile oyalanacak zamanı yoktur.

Anayasal hayallere karşısınıfın devrimci programını yükseltelim!

Esenyurt’ta gerici saldırılara karşı eylem

Esenyurt BDSP, Adana’da Alevi ailelereyönelik tehditlere ve üniversitelerde polisdestekli gerici faşist saldırılara karşı 15 Nisangünü yürüyüş düzenledi.

Eylem öncesinde, faşizme geçit vermemeyeve saldırılara karşı işçilerin birliği halklarınkardeşliği mücadelesini büyütmeye çağıranbildiriler Depo Kapalı Cadde üzerinde işçi veemekçilere ulaştırıldı. Kahvehaneler vedernekler gezilerek eylemin duyurusu yapıldı.

Depo Kapalı Cadde’de toplanan kitlesloganlarla ve kızıl bayraklarla yürüyüşe geçti.Yürüyüş boyunca sık sık yapılan konuşmalarlasaldırılar teşhir edilirken hesap sorma çağrısıyükseltildi.

Yürüyüş yolunun sonuna gelindiğinde BDSP tarafından basın açıklaması okundu. Maraş, Çorum, Sivas’takatledenlerin şimdi de Adana’da karşımıza çıktığı, on yıllardır bu topraklarda Alevileri katledip asimileetmeye çalışan zihniyetin bugün “başınızı keseriz” diyerek tehditler savurduğu söylendi. İşçilerin birliği vehalkların kardeşliği için 1 Mayıs’ta alanlarda olma çağrısı yapılarak açıklama sonlandırıldı.

Açıklamanın ardından etrafta toplanan sivil polisler teşhir edildi. Polislerin tüm katliamların baş aktörlerioldukları hatırlatılarak, Sivas Katliamı’nda da katliamı örgütleyen bildirilerin polis karakolunun faksındançıkartılmış olduğu hatırlatıldı. Adana’da ve üniversitelerde polislerin dinci gericilerle işbirliği içerisindesaldırdığı söylendi. Konuşmanın ardından “Katil polis hesap verecek!” sloganı atıldı.

Eylem bitiminde, çevredeki emekçilere 1 Mayıs çağrısının ve araç kalkış saatlerinin yer aldığı bildirilerindağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 9: Kızıl Bayrak 2013-16

Sınıf Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

++Bir sermaye devleti projesi olan “Akil insanlar”ilk toplantılarını çeşitli kentlerde gerçekleştirdiler.Sermaye devletinin Kürt hareketini tasfiye etmeyedönük politikalarının bir ayağı olan Akil İnsanlarHeyeti, toplumu “ikna” etmek için kendilerine verilengörevleri yerine getiriyorlar.

Bilindiği gibi, bu heyetteki isimler TayyipErdoğan’ın belirlediği, seçtiği isimlerdir. İçlerindekiçoğunun cemaatçi ve resmi ideoloji neyse ona görekürek sallayan liberal isimlerden olması bu yüzdenşaşırtıcı değildir. Akiller listesinde bu nedenle, Kürtsorununu hak ve özgürlükler temelinde ele alan birbakış egemen değildir. Tayyip Erdoğan’ın da açıktanifade ettiği üzere, Akil İnsanlar Heyeti’nin görevi;‘kamuoyunun algısını yönetmek’tir.

Devlet, nasıl ki Kürt halkına yönelik imha ve inkarpolitikalarını toplumun genelinde tek düşünce-tekdoğru olarak algılatmasını sağladıysa, bugün de girdiğibu yeni sürece uygun bir kamuoyu algısını yönetme-yönlendirme gibi bir ihtiyaç duymaktadır. Kuşkusuzşimdiye kadar asker cenazeleri vb. üzerinden fazlasıylakışkırtıcı propaganda edilen kitlelerin, şimdi de artık“kan dökülmesin”, “analar ağlamasın” sözlerine iknaedilmeleri gereklidir. Her ne kadar daha yakın bir süreönce böyle diyenler de “KCK operasyonları” sonucugözaltı ve tutuklama yaşasalar da, sermayecumhuriyetinde her şey mümkündür!

Sermaye devletinin ve hükümetinin bu “çözüm”sürecinde, sabit çizgisi olan imha ve inkar politikası,esası yönünden hiçbir değişikliğe uğramamıştır. EgeBölgesi’nde görevli Akil İnsanlar Heyeti başkanlığınıyapan Tarhan Erdem’in, bu ikna turlarında söylediği şusözler bu ikna sürecinin nasıl olduğunuözetlemektedir: “‘Çözüm süreci’ başarıya ulaştığızaman göreceksiniz Nevruz’da Diyarbakır MeydanıTürk bayraklarından kıpkırmızı olacaktır. Bayraklameselesi olan Kürt yok. Türkiye’de meselesi olan Kürtde yok.”

Akil insanlar, yaptıkları toplantılarda daha çokMHP, İşçi Partisi gibi milliyetçi ve ulusalcılarıntepkileriyle karşılaştılar. Kürt hareketinin verdiğiözgürlük mücadelesinde Kürt halkının yaşadığı hertürden baskı ve zorbalılığı alkışlayanların, idamisteğiyle hezeyan geçirenlerin şimdiki bu yönelimihazmedemeyeceği ortadadır. Tabii eklemek gerek ki,bu kesimlerin eleştirilerinde sanki AKP hükümeti Kürthalkıyla bir barış yapıyormuş, Kürt halkının taleplerikarşılanıyormuş gibi bir durum yaratılıyor. Oysa ortadaböyle bir şey olmadığı açıktır. Kürt halkının zaten

mücadelesiyle kendini kabul ettirdiği bir sürecinzorlamasıyla atılan adımlar söz konusudur ve bukesinlikle bir “çözüm” değildir.

Toplumun şovenizmle zehirlenmiş kesimi, dahageçen sene Erdoğan’ın idam tehditleriyle ortalıktadolaştığını hatırlarken, şimdi de “çözüm süreci” içindeAbdullah Öcalan’la müzakerelerin yapılmasınınşaşkınlığını elbette üzerlerinden atamamışlardır. “Kürtsorunu yoktur terör sorunu vardır”dan gelinen süreçteErdoğan’ın hızlı söylem değişikliğinin toplumun geneldüşünüş tarzında hemen onun ki kadar hızlıolmayacağı da ortadadır. Bundan dolayı akil insanlarikna turlarında çeşitli tepkiler de almaktadırlar.Toplantıların kimisi basına kapalı yapılıyor. Ancakhaberlere yansıyanlara bakıldığında heyet sözcüleribildik güzellemelerle sürecin olumlu olduğunuaçıklıyorlar. Bunun bir gerçeklik yanı varsa bu da,halkların kardeşliğinin emekçilerin özlemleri arasındaolmasındandır. Acıları ortaklaşan emekçilerin birbirinianlaması kolaydır. Ancak burada unutulmamasıgereken, emekçiler bunu kendileri dile getirdiğindeonları mahkemelerle, zindanlarla, soruşturmalarlasusturanların şimdi onları “ikna” etmek için heyetgöndermekteki samimiyetsizlikleridir.

Bir yandan akillerin yerel toplantıları ve yeni birBDP heyetinin İmralı’ya gidişi ile gerillanın geriçekilme sürecinin hızlandırılması yaşanırken, diğeryandan ise gerillaya yönelik askeri operasyonlar dadevam etmektedir. Bunlar karşılıklı bir “çözüm süreci”işletilmediğini göstermektedir. Akil insanlar iknaturlarındayken, operasyonların yapılması bir çelişkideğil, sermaye devletinin çözüm anlayışıdır.Operasyonlar, düzenin esas amacının Kürt hareketiniköşeye sıkıştırmak ve tasfiyeye zorlamak olduğunu birkez daha göstermiştir. HPG tarafından yapılanaçıklamaya göre 4 -14 Nisan aralarında Şırnak,Dersim, Hakkari, Ağrı ve Mardin’de askerioperasyonlar yapıldı.

Ortada olan gerçek şudur ki, sermaye devleti vehükümetinin Kürt halkıyla barışmak ve Kürt sorununuçözmek gibi bir derdi yoktur. Devletin Kürt hareketiniistediği noktaya getirmek için çeşitli dönemlerdemüzakereler yaptığı kimse için bilinmeyen bir durumdeğildir. Ancak bunu yaparken de elden geldiğince

şovenizm kışkırtılmış, emekçilerin gündemleri işgaledilmiştir. Şimdi de sermaye hükümetinin farklıçıkarları gereğince emekçilerin gündemi bir kez dahabu sefer daha farklı argümanlarla işgal edilmektedir.Akil insanları, medyası ve diğer araçları ile AKPbirden barışın ve kardeşliğin sesi oluvermiştir. İslamigeleneklere de vurgu yapılarak Türkiye’nin büyük vegüçlü hale gelmesi için bu adımların atıldığıpropaganda ediliyor. Ancak müzakere görüşmelerinin,“terörü ortadan kaldırmaya dönük” olduğunusöylemeye de devam ediyor, ırkçı ve gerici dilikullanmaktan da geri kalmıyorlar.

Kürt halkının bu çözüm sürecinde ilk eldenistedikleri düzenlemelere dair elle tutulur adımlar iseortada görünmüyor. Müzakerelerin sadece MİT-Öcalangörüşmeleriyle sınırlı kalmaması, meclisin de sürecedahil olması beklenirken, koruculuk sistemininkaldırılması, siyasi genel af, Terörle MücadeleYasası’nın kaldırılması, faili meçhul cinayetlerinsorumlularının ortaya çıkarılması gibi demokratiktaleplerin gündemde olmadığı ortadadır. Ana dildeeğitim, anayasada eşit temsiliyet gibi beklentilerin ise“çözüm” beklentisine girildiği düşünülen bu süreçtedaha somut adımlarla ele alınması ve tartışılmasıgerekirdi. Akil insanlar heyetinin de bu taleplerle ilgilibir şey söylemediği, muğlak bir Kürt-Türk eşitliğisöyleminden öteye gitmediği de ortadadır. Tüm bunlarbir kez daha unutulmaması gereken şu gerçeğe işaretetmektedir; sermaye devleti yıkılana dek yasalarındaeşitlik tanımını “Türkler daha eşittir!” olarakyapacaktır!

Gerçek eşitlik ve özgürlük sosyalizmde!

Sermaye devletinin Kürt halkının haklı ve meşrutaleplerini karşılamak gibi bir derdi yoktur. Harcındaırkçılıkla malul katliamlar olan bu devletin burjuvademokrasisine dahi tahammülü yoktur. Ortadaböylesine bir beklenti yayılması ise son derecetehlikelidir. Gerçek eşitlik ve özgürlük ancak sermayedevletini bir devrimle yıkıp, yerine kurulacak olansosyalizmle gelecektir. Her türden sömürünün,ayrımcılığın ortadan kalkmasının başka bir yoluyoktur. Yegane akilane çözüm budur.

Akil İnsanlar Heyeti “ikna” turlarına başladı...

Tek akilane çözümdevrim ve sosyalizmdedir!

Alevilere “baş kesme” tehdidi!

Alevilere yönelik tırmanan saldırıların Suriye’ye yönelik saldırgan politikalar ile de paralellik gösterdiğibiliniyor. Esad’ın alevi olduğunun vurgulanması ve aynı süreçte Alevilere yönelik evlerin işaretlenmesiolaylarının ardından bu kez Adana’da Aleviler ölümle tehdit edildi.

Adana’da Alevilerin yaşadığı mahallelerde kapıların altından atılan bildirilerde Esad’ı destekleyenlerinbaşının kesileceği söylenirken “Suriye Kutsal Sünni Devleti”nin topraklarının da Alevilerin kanıyla sulanacağıifadeleri yer aldı.

Dağıtılan bildiri şöyle: “Biz Allah yolunda cihat etmiş ve şehitlikle nasiplenmiş önderimiz Şeyh Muaz-El Hatip Taburu’nun

askerleri olarak Eset ve işbirlikçilerine sesleniyoruz. Kâfire destek vermeyin. Allah yolunda olun. Yoksabaşınız bedeninizden Allah yolunda kesilecektir. Sen Eset köpeğinin salyasında abdest alan kâfir, Suriyekutsal Sünni devletinin toprakları sizin dökülen kanlarınızla yunup arınacak. Yüce Allah’ın kolumuza vereceğikudretle hepinizin sonu yakındır”

Adana Valisi Hüseyin Avni Coş ise bildiriyi dağıtanların huzur kaçırmak isteyen birkaç kişi olduğunusöylemek ile yetindi. Vali’nin açıklamaları akıllara daha önce de işaretlenen evler için çocukları suçlayanresmi açıklamaları getirdi.

Page 10: Kızıl Bayrak 2013-16

Sınıf10 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Sermaye hükümeti AKP’nin uzun zamandırgündeminde olan kıdem tazminatının gaspını içerecekyasanın çalışmalarında son aşamaya gelinmişdurumda. AKP hükümetinin kıdem tazminatınınkaldırılmasının artık gündemlerinde olmadığınıaçıklamasına rağmen, uzun bir süredir üzerindeçalışılan yasa tasarısı bir-iki oynamayla artıktamamlanmak üzere.

AKP’den önceki birçok sermaye hükümeti bukonuyu gündeme getirmesine rağmen işçi sınıfınınmücadelesinden korktukları için herhangi bir girişimdebulunamamışlardı. Ama dinci-gerici AKP iktidarısermayenin çıkarları doğrultusunda bu hakkın gaspıiçin gözünü karartmış bir şekilde saldırıya geçmişbulunuyor. Ancak AKP hükümetinin, yasayı ilkgündeme getirdiği zamanki gözü karalığın şimdiolmadığı görülüyor. Yasayı ilk tartışmaya açtıklarındakendi denetimideki sendikaların dahi tabanınbasıncıyla zorunlu açıklamalar yapması AKPhükümetini harekete geçirmiş olacak ki yasa da bir-ikioynama yapılmış durumda. Yapılan bu sondüzenlemelerin göz boyamak, işçilerdeki tepkiyidizginlemek ve sendikalara işçileri kandırabilecekbahane sunmaktan başka anlam taşımadığı açıktır.

Ayrıca taşeronun çalışma yaşamında gittikçeyaygınlaştığı ve taşeron çalışan sayısının 1 milyonugeçtiği bir durumda taşeron çalışanların gözünüboyayacak maddelerin yasaya eklenmesi yasanıniçeriğini hiçbir şekilde değiştirmiyor. Amaçlanantaşeronluk sistemini daha kalıcı hale getirmek vekıdem tazminatının artık burjuvazi için bir yükolmaktan çıkartılması hedefleniyor.

Taşeronlukta yeni “düzenlemeler”

Yeni geçecek olan yasada, taşeron işçi çalıştıran birşirkette işçinin hangi işe verileceği üzerine daha nettanımlamaların olacağı söyleniyor. Yani asıl iş ileyardımcı işlerin daha net tanımlanacağı belirtiliyor.Ancak biz günümüzden de biliyoruz ki kağıt üzerindeüretimde veya asıl işte taşeron işçi çalıştırmak yasak.

Ancak bunun kendisi artık olağan bir durum. İşinkendisini Çalışma Bakanlığı tarafından sürekli takipedilecek olması hiçbir şey değiştirmez. Aynı şekilde işmüfettişlerinin şimdi vermiş olduğu kanuna aykırılıkbelgesinin artık mahkeme tarafından verilecek olmasıda yaşanacakları değiştirmeyecek. Bugün 3’te 1 veya4’te 1 oranında taşeron işçi çalıştıran fabrikalar var.Bugün nasıl bu kadar işçi yardımcı işlerde çalıştırılıyorgösterip, durum “sümen altı” edebiliyorlarsa yarın daaynı şeyin yaşanacağı kesindir.

Yeni yasada kanuna aykırı taşeron kullanılmasıdurumunda son sözü mahkeme kararı belirleyecek veiş mahkemesinin kararı Yargıtay’a gidebilecek.Mahkeme, taşeron işçinin yaptığı işi asıl iş olaraktespit ederse, hem işverene hem de taşerona 14 bin TLidari para cezası verecek. Taşeronda çalışan işçilerinaylarca ücret alamadığı, sigortaların eksik veya hiçyatmadığı, yani taşeron şirketlerin kârlarına kârtkattıkları bir düzende 14 bin TL’nin aslındagöstermelik bir meblağ olduğu ve işçilerikandırmaktan başka bir anlam taşımadığı açıktır.

Bir başka düzenlemede ise taşeron işçisine ödenenücretin bundan sonra asıl patronun denetlemesidüşünülüyor. Düzenlemeye göre; “işveren, taşeronaverilen her işte işçi ücretlerinin ödenip ödenmediğiniaylık olarak kontrol edecek, ödenmeyen ücret varsaişçinin banka hesabına yatıracak.” Yani “bozacınınşahidi şıracı” hesabı kimin kime soracağı belliolmayan bir düzenleme getiriliyor. Ödenmeyenücretlerden bundan sonra asıl patronun da sorumluolması yasada anlamlı olsa da, gecikmeli ödenen veyaeksik ödenen ücretlerin önünü kapatacak veya ücretlerödenmediği zaman asıl patronun ücreti ödeyeceğinigarantileyen bir düzenleme değil söz konusu olan.

Yeni yasa taşeron işçisine yıllık izin hakkınıkullanmanın önündeki engelleri kaldıracağını da vaatediyor. İşverenin sürekli değişmesi nedeniyle yıllıkizin diye bir şey göremeyen taşeron işçisinin bundansonra taşeronu değişse bile fabrikaya girdiği tarih bazalınarak yıllık izinlerini kullanabileceği ifade ediliyor.Patronlar için yıllık izinler esnek üretimin bir parçası

kullanıldığı için yasa bu haliyle geçse dahi işçiler içinbir kazanım söz konusu olmayacaktır.

Belki yasada işçiler lehine anlamlı olabilecek tekbir madde var. O da taşeron işçinin asıl işlerdeçalıştırıldığı tespiti halinde asıl işverenin işçisisayılacağı ve geçmişe dönük izin-ücret vb. farklarınıalabilecek olması. Ancak işten atma tehditleri vb. gibidurumlar düşünüldüğünde, işçinin mücadele etmedenherhangi bir hakkı alamayacağı ortadadır.

Kıdem tazminatı ilk öncetaşeronda denenecek

Birçok maddeyi içeren bir düzenlemeyiyasalaştırmayı düşünen sermaye hükümetinin enönemli düzenlemesi ise kıdem tazminatının gaspıylailgili. Kıdem tazminatının gaspını içeren “Bireyselkıdem hesabı” düzenlemesinin yer aldığı yasada işçisınıfının elindeki son hak da gasp edilmek isteniyor.Taşeronda ilk denenecek ve zamanla yaygınlaştırılacakolan uygulamanın bugünden tüm işçi sınıfınıhedeflediği açıktır.

Sermayenin bu hamlesindeki plan bellidir; işçisınıfından gelebilecek tepkiyi şimdiden yatıştırmak veyasayı sorunsuz geçirebilmek. Ayrıca tabandan gelenbasınç doğrultusunda açıklama yapmak durumundakalan Türk-İş gibi sendika ağalarının, böyle birdüzenleme karşısında özel bir tepki göstermeyeceği,hatta yasayı belirli yanlarıyla onaylayıp desteklemeleriçok şaşırtıcı olmayacaktır. Taşeronluk ile ilgili bir ikiolumlu gözüken maddelerin gerisinde de bir ölçüde buyatmaktadır.

“Taşeronluk sisteminde çalışma koşullarınıiyileştiriyoruz, kıdem tazminatını da deneme amacıylailk önce burada uygulayacağız!” söylemleri sıklıklakullanıp işçi emekçileri uyutmaya çalışacaklarıkesindir. Bu saldırıya karşı işçi sınıfı uyanık olmalıdır.Yasa işçi sınıfının elindeki son iş güvencesisayılabilecek kıdem tazminatını ortadan kaldırmayadönüktür.

Bunun için işçi sınıfı kıdem tazminatının gaspı vetaşeronluk sisteminin temel çalışma biçiminedönüştürülmesi saldırılarına karşı mücadele bayrağınıyükseltmelidir. Bu mücadelenin büyütülmesi için enyakın ve önemli gün 1 Mayıs’tır. İşçi sınıfı veemekçiler 1 Mayıs’ta mücadele alanlarında olmalı vesosyal yıkım saldırılarına karşı, kıdem tazminatınıngaspına ve taşeronluk sistemine dur demek içinalanlara çıkmalıdır.

Kıdem tazminatının gaspına, taşeronluğa karşı mücadeleye!

Teka Simeco’da direniş!

Gaziemir Serbest Sanayi bölgesinde bulunan İspanyol sermayesine ait Teka Simeco’da Türk MetalSendikası’nda örgütlendikleri için 23 işçi işten atıldı. Toplamda 186 işçinin çalıştığı ve ankastre set üretimiyapan fabrikanın Türk Metal Sendikası’nda örgütlü bir şubesi de İstanbul’da bulunuyor. Direnişteki işçilerin“Saddam yönetimi” diye tanımladıkları çalışma koşulları içerisinde telafi çalışmadan, prim üzeri şantajakadar bir dizi haksız uygulamalar yer alıyor. Bu koşullara karşı sendikal çalışmayı başlatmak için sendikaylagörüşen işçiler üç gün sonrasında genel müdür tarafından önce performans düşüklüğü sonrasında küçülmebahanesiyle işten atıldı.

Toplamda 23 işçinin işten atıldığı süreçte fabrika yönetimi atılan işçilerin Mart ayı hakları da dahil olmaküzere kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemedi. Patron temsilcileri ayrıca gasp ettikleri bu haklar üzerindendirenişten vazgeçilmesi için şantaj yaptı.

Fabrika içerisinde örgütlenme çalışmaları devam ederken hali hazırda çalışmaya devam eden işçilerişten atılma ve sendikanın fabrikaya girmesi durumunda fabrikanın kapanacağı yönlü tehditlerle baskıaltında tutuluyor. Bir yandan tehditler savuran yönetim öte yandan işçilere prim, zam ve tatil gibi çeşitlivaatlerde bulunuyor. İşçilerin örgütlenmesinden korkan fabrika yönetimi işçilerin birikmiş telafi borcunu dasildi.

1 Nisan’dan itibaren serbest bölge girişinde pankartlarıyla bekleyen işçiler ise servis giriş çıkışlarındasloganlarla sendikal haklarını haykırıyorlar.

Kızıl Bayrak / Buca

Page 11: Kızıl Bayrak 2013-16

Kapitalizm kanımızı emen, kanımızın, canımızınüzerinden beslenen, kârına kâr katmaktan başka biramacı olmayan bir sistemdir.

Yani insanlık dışı, vahşi, akıl dışı bir sistem...Dünyada milyonlarca emekçiyi sefalete sürükleyen

bu sistemde sermaye sınıfı milyarlarca işçiyi kuralsızbir çalışma sistemine mahkum ediyor. İşçi sınıfınınörgütsüz ve dağınık tablosundan güç alarak kuralsız,güvencesiz, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırmayazorluyor. Kuralsızlığın kural olduğu bir dünyayaratarak, işçiyi ölümle burun buruna yaşamakzorunda bırakıyor.

Ölümle burun buruna çalışmak

Türkiye’de her ay iş cinayetleri raporuyayınlanıyor. Bu raporlarda da görüldüğü üzereTürkiye’de her ay ortalama iş cinayetlerinden ölenişçilerin sayısı 50 ile 100 arasında değişmektedir.Sadece 2012 yılında toplam 878 işçi iş cinayetinekurban verilmiş. Bu sayılar sadece kamuoyunayansıyanlardır. Kayıtlara girmeyen iş cinayetleri ilesayı daha da artmaktadır. Bu korkunç tablo üzerindengörüldüğü gibi nazi kamplarını aratmayan iş yerleriinsan kanı üzerinde büyüyor.

İnşaat sektöründe son dönem palazlanan Ağaoğlubir çok yere gökdelenler, plazalar dikerken,reklamlarda boy gösterek yaptığı işlerin ne kadar gözalıcı olduğunu söylerken, adeta orman kanunlarınıngeçerli olduğu inşaatlarda bu gökdelenlerin, plazalarınyapımında kaç işçinin kanı olduğundan kimsebahsetmiyor.

Başta, sermaye sınıfının en büyüklerinden olanKoçlar olmak üzere birçok milletvekilinin de sahip

olduğu tersanelerde gemi tamamlandığı zaman yapılanrenkli, cümbüşlü açılışlarda havai fişekler atılırken,şampanyalar patlatılırken, kendilerine güzel metiyelerdizilirken, geminin yapım aşamasında kaç işçininhayatını kaybettiğinden kimse bahsetmiyor.

Yerin yüzlerce metre altında ortaçağ koşullarındaçalışmak zorunda bırakılan ve alınmayan üç kuruşlukiş güvenliği önlemleri yüzünden her yıl onlarcasınıkaybettiğimiz maden işçilerinden kimse bahsetmiyor.

Ancak, birden fazla ölüme yol açan iş cinayetlerizorunlu olarak gündeme geldiğinde, sermayedevletinin sözcüleri medyada boy gösterip timsahgözyaşları döküyor. Kimi durumlarda göstermelikcezalarla cinayet geçiştiriliyor. Hatırlanacağı üzeregeçmiş yıllarda Gisan Tersanesi’nde kum torbasıyerine işçileri denek olarak kullanılmış, yaşananişcinayetinde 3 işçi hayatını kaybetmişti. Bu olaydanGisan patronu hiç ceza almazken, işçilerin eylemsel

süreçleri ile oluşan kamuyou sonrası göstermeliktersane kapatma cezası verilmişti. Tekil yaşanan işcinayetleri ise sermaye devleti tarafından o kadarolağanlaştırılmış durumda ki gündeme dahi gelmiyor.

Sermaye devletinin“güvenlik önlemleri” masalı

Göçüklerin, patlamaların yaşandığı madenlerde,tersanelerde, fabrikalarda, inşaatlarda “önce işgüvenliği” yazısı gözümüze çarpar. Güvenlikönlemlerini bir tabeladan ibaret sayanlar, gerekliönlemleri aldığını, araç ve gereçleri (hiç bir anlamıolmayan baret, tulum, iş ayakkabısı, maske, gözlükvb.) temin ettiklerini ifade ederek gerçekleşenkazaların eğitimsiz işçilerden kaynaklandığınısöylerler. Yine kan emici asalak sermaye devleti üçkuruş için canını ortaya koyan işçiyi suçlu görür.

Son günlerde devlet tarafından bir rapor yayınlandı.Raporda 7 Ocak günü Kozlu’da gerçekleşen patlamadataşeron Star İnşaat ve Ticaret AŞ’nin “mevzuatauymadığı” gerekçesiyle 25 bin 333 lira cezaverilmesine dair ifadeler yer alıyor. Hazırlanan rapordataşeron firma işçiye fazla iş yaptırmak için “iş sağlığıiş güvenliği “önlemleri almadığı için suçlu görülmüş,bir de dikkatli çalışmadıkları için işçiler de suçlugörünmüş. Bu raporda ana firma olan TTK iledenetleme yükümlüğü bulunan Çalışma Bakanlığı’nıneksikliklerine dair hiçbir madde yer almıyor. Merkezigaz izleme istasyonu ile ocak arasında telefonharicinde iletişimin bulunmaması, galeride sondajlarınsayı ve özellik bakımından yeterli olmaması, degajriskinin önlenmesi zorunluluğuna rağmen taşeronuntek sondaj ustası çalıştırması, bakım işçisinin sondajdaçalıştırılması, işin güvenliği için ekip oluşturulmaması,işçilerin degaj konusunda eğitim almaması gibi,patronların daha çok kar hırsıyla gözardı ettikleriönlemlerin olmayışı ise ikincil planda tutuluyor.

Olağanlaştırılan iş cinayetleri için, belirli bir takımdüşük cezalar uygulayarak ve devlet tarafından suspayı anlamına gelen ailelere kan parası verilerek insanhayatı üç kuruşa satılıyor. İşçi ve emekçileri açlığa vesefalete sürükleyen sermaye devleti bu gibidurumlarda insanları üç kuruşa razı edip kendisuçlarının üzerini örtmeye çalışıyorlar.

Ama bilmelilerdir ki işçi sınıfı o kadar değersizdeğildir. Elleriyle dünyayı yaratan işçiler, bu rezaleteer ya da geç dur diyecek, iş cinayetine kurban gidensınıf kardeşlerinin hesabını soracaklardır.

Sınıf Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

PTT’nin özelleştirmesine karşı eylem

Haber-Sen PTT’nin özelleştirilmesi sürecindeçıkarılacak yasaların 11 Nisan’da mecliskomisyolarında görüşülmesini İstanbul veAdana’da protesto etti.

İstanbul Galatasaray Lisesi önünde buluşan Haber Sen

üyesi kamu emekçileri “PTT halkındır satılamaz!”pankartı ve KESK, Haber Sen flamaları taşıdılar.

Eylemde basın açıklamasını okuyan HaberSen Beyoğlu Şube Başkanı Engin Başcı, yasatasarısına karşı olduklarını ifade ederekbaşladığı açıklamada 27 Mart grevini hatırlattı.Başlangıçta grev kararına destek veren Memur-Sen’e bağlı Birlik Haber-Sen’in geri çekilmesinedeğindi.

Başcı grev sayesinde yasa tasarısınıngözden geçirilmek üzere TBMM alt komisyona havale edildiğinibelirtirken diğer yandan iş bırakan emekçilerin fişlenme ve sürgün tehditleri ile karşılaştığını ifade etti.

Adana Cemalpaşa Postanesi önünde yapılan açıklamada, Haber Sen Şube Sekreteri Yusuf Kösele tarafından

PTT’yi anonim şirkete dönüştürecek yasa tasarısı ile ilgili TBMM alt komisyonunda yapılan görüşmehakkında bilgi verildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Adana

11 Nisan 2013 / İstanbul

İş cinayetlerine karşı mücadeleye!

Page 12: Kızıl Bayrak 2013-16

Sınıf12 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Sağlık emekçileri, hastanelerde yaşanan şiddetolaylarına karşı, “Bu şiddet sona ersin!” şiarıyla 17Nisan’da greve çıktılar. Gerçekleştirilen grev, bir yılönce şiddet sonucu yaşamını yitiren Dr. Ersin Arslan içinyapılan anma ile başladı.

İstanbulİstanbul’da anmanın yapıldığı merkezlerden biri de

Çapa Tıp Fakültesi oldu. İstanbul Üniversitesi’ne bağlıÇapa Tıp Fakültesi amfisinde bir araya gelen hekimlerve sağlık çalışanları, anmayı saygı duruşu ile başlattılar.Anma sinevizyon ve konuşmalarla sürdü.

Etkinliğin ardından Çapa Tıp Fakültesi TemelBilimler önünde bir araya gelen sağlık emekçileri,burada diğer hastaneden olacak katılımları beklerken,konuşmalar gerçekleştirdi.

Yapılan konuşmaların ardından “Bu şiddet sonaersin! Sağlıkta şiddete karşı g(ö)revdeyiz!” pankartıarkasında yürüyüşe geçildi. Hastane önünden başlayanyürüyüş, Millet Caddesi üzerinden, Cağaloğlu’ndabulunan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önüne kadarsürdürüldü.

Hekimlerin, sağlık emekçilerinin, tıp öğrencilerinin,taşeron işçilerin katıldığı yürüyüşte, öğrencilerincanlılığı önü çıktı.

Haseki Hastanesi önünde bekleyen diğer emekçilerlebirleşen Çapa yürüyüş kolu, sloganlarla BeyazıtMeydanı’ndan geçerek devam etti. Ses aracından müzikyayını yapılan eylemde, sürekli olarak ajitasyonlarlaeylemin amacı çevredeki anlatıldı.

Yürüyüşün ardından, Müdürlük önündegerçekleştirilen anma programı Dr. Ersin Aslan’ınşahsında hayatını kaybeden hekimler için bir dakikalıksaygı duruşuyla başladı. Ardıdan “Yiğidim aslanımburda yatıyor” ezgisi hep bir ağızdan seslendirildi.

Eylemi örgütleyenler adına basın açıklamasınıİstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlugerçekleştirdi. Açıklamanın ardından yapılan anonslarlaeylemi bitirmeden önce Dr. Ersin Arslan coşkulualkışlarla selamlandı ve grevin sürdüğü belirtildi.

İzmirİzmir’de de tüm hastanelerde basın açıklamaları ile

başlayan greve hastalar da yoğun destek verdi. İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde

toplanan sağlık çalışanları basın açıklaması yaparakgreve başladı. Açıklamanın ardından tüm sağlıkçalışanları grev alanı olan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi’ne gittiler. 12.30’da ise Ege Üniversitesi poliklinikler önünde

basın açıklaması gerçekleştirildi. Her hastane kendipankartıyla katıldığı eylemde, ortak basın metnini iseİTO Başkanı Mete Güzelanıt okudu. Eylemde diğerkatılımcıların konuşmaları ile bitirildi. Eyleme KESKŞubeler Platformu, DİSK Ege Bölge Temsilciliği, Genel-İş Şubeleri, Belediye-İş 6 No’lu Şube Başkanı, TMMOBdestek verdi.

BursaSabah saat 09.00’da Uludağ Üniversitesi Tıp

Fakültesi’nde toplanan Bursa Tabip Odası, SES ve DevSağlık üyeleri burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi.Sağlık emekçileri üstünde kan lekeleri olan beyazönlükler giyerken “Bu şiddet sona Ersin” yazılı kokartlartaktılar.

Açıklamayı SES Bursa Şube Başkanı Ergin Uygunyaptı. Açıklamaların ardından metroya kadar yürüyensağlık emekçileri, buradan Fomara Meydanı’na gittiler.Yol boyunca metroda yolculuk edenlere broşür dağıtaraksohbet ettiler. Fomara Meydanı’na gelindiğinde buradabir süre beklenildi. ASM’lerden ve farklı hastanelerdenhekimler de buraya geldiler. Buradan da “Bu sağlıksistemi böyle olmaz – Bu şiddet sona Ersin – sağlıktaşiddete karşı grevdeyiz” pankartı arkasında MuradiyeDevlet Hastanesi’ne yürüyüş gerçekleştirildi. ÖzellikMuradiye Devlet Hastanesi’nin çevresindeki emekçiler,sağlık çalışanlarına alkışlarla destek verdiler.

Hastaneye gelindiğinde burada çalışan sağlıkemekçileri de eyleme katıldı. SES ve Bursa Tabip Odasıadına konuşmalar yapıldı. Eylemin sonunda sağlıkemekçileri kanlı önlüklerini yere atarak sağlıkta şiddetiprotesto etti.

AdanaGreve çıkan sağlık çalışanları Çukurova Tıp

Fakültesi Balcalı Hastanesi Poliklinikleri’nde eylemgerçekleştirdiler. Yapılan eylemde TTB, SES ve DevSağlık-İş adına açıklamayı Adana Tabip Odası başkanıAli İhsan Öktem okudu. Açıklamada sağlık sistemininyarattığı sorunlara işaret edilerek, sonuçlarının kabuledilemez olduğu vurgulandı.

Hasta yakınlarının da destek verdiği eylemde KESKMYK üyesi Baki Çınar da söz alarak sağlık alanındayaşanan şiddete ve piyasalaştırmaya karşı KESK olarakmücadele edeceklerini söyledi

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir-Adana-Bursa

“Bu şiddet sona Ers!n!”Sağlık emekçilerden

şiddete tepki...

Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi: Doktorların artıkölmesini istemiyoruz. Ölümler bizi yürekten üzüyor.Yapılan şiddet doğru değil. Ücretler, muayene içinverilen süre hakkı, ek çalışmalar gibi uygulamalardahaksızlıklar var. Ek ödemeler arttırılarak maaşaeklensin ve emekliliğe yansıtılsın. Taşeronlaştırmakapatılmalı. Burada yapılan hatalar hastanenin veyasağlıkçının değil, devletin çıkardığı yasalar nedeniyleoluşuyor. Çünkü buradaki koşulları belirleyen devletve kanunlardır. Ben de ilerde sağlık çalışanıolacağım, bu nedenle buradayım. Bu koşullarlailerde ben de karşılaşacağım, koşulların iyi olmasıiçin ben de eyleme destek oluyorum. Mümkünolmayan bir şey değil, devletin gayet rahatyapabileceği bir şey. Sesimizi devlete duyurmak içinburadayız. Burada verilen kararlar bizleri deetkileyecek, bu nedenle biz öğrenciler olarak dakatılmalıyız. Ben sabah haberlerden duydum vegeldim. Daha önce haberim olsaydı, arkadaşlarımıalıp gelirdim. Tüm öğrenciler de bu tür eylemlerekatılmalı, destek olmalı.

Tolgahan Sevimli (Doktor): Çalıştığım süreiçerisinde fiziki bir saldırı ile karşılaşmadım ama,sürekli tehditlerle karşılaştım. Ben Kars Digor’daçalışmıştım. Biz insanları iyi etmek için bu eğitimialıyoruz. Hiçbir doktor hastasına zarar vermek,öldürmek istemez. Biz tanrı değiliz ki. Elimizden negeleni yapıyoruz. Bunun karşısında, hastasıylailgilenilmediğini bir an düşünen insanlar şiddete,tehdite, küfre her şeye başvurabiliyorlar.

Sorunların sebebi biz değiliz. Hangi doktorsebep olabilir. Bizim içimizden bir bakan çıkıyor veher şeyi alt ediyor. Tepkilerin oraya yöneltilmesigerekiyor. Bu hastanelerin bu hale gelmesi, halkınözel hastanelerin eline bırakılması, bunun nedenibizler değiliz. Halk sıra beklemiyorum diye her yerdegeziyor ama, özel hastaneler insanları kazıklıyor. Bubir gerçek. Şimdi Dr. Ersin Arslan, Melike Erdemkime ne yaptı ki, hayatlarından oldular. Tepkilerinbize değil doğru yerlere yöneltilmesi gerekir.

Burhan Çabuk (Sağlık teknisyeni): AKP geldiğigünden bu yana sağlığı ticarileştirmek için öncekatkı paylarıyla, sağlık hizmetini meta halinedönüştürdü. İnsanlara paran kadar sağlık hizmetisistemini getirdiler. Sağlık Bakanlığı’nın çıkartmışolduğu kararlar doğrultusunda, sağlık hizmetiniteliksizleştirildi. Bunun sonucunda sağlıkçalışanları ile hastaları karşı karşıya getiriyorlar.Temel sorun sağlık sistemidir. Hastalarındayaşadıkları sorunların kaynağını bilmeleri, sağlıksistemini öğrenmeleri gerekiyor. İnsanlar ilkgördükleri kişiler olarak tepkilerini bizeyöneltiyorlar. Hastalar hem parasal olaraksoyuluyorlar hem de aldıkları sağlık hizmetlerindekiaksaklıklar nedeni ile bize yöneltiyorlar tepkilerini.Tepkilerini biz, değil hükümete yöneltmelerigerektiğini bilmeliler. Onlarda bu eylemlerekatılmalı, bunu sadece biz kendimiz için yapmıyoruz.Bize de bu sisteme karşı, ek ödemelerinücretlerimize yansıtılmasını istiyoruz, katkıpaylarının kaldırılmasını istiyoruz. Sağlıkta kişiddetin sona erdirilmesini istiyoruz. Özelliklesağlığın ticarileşmesine son verilmesini istiyoruz. Busağlık sistemi tüm halkı soyuyor. Sağlık çalışanları vehalk birlik olursa ancak bu sorunları aşabiliriz. Onlarıda yanımızda görmek istiyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 13: Kızıl Bayrak 2013-16

Sınıf Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

TCDD’nin özelleştirilmesine ilişkin yasa tasarısınınmeclise sunulmasına tepki gösteren demiryoluçalışanları 16 Nisan günü greve çıktılar. Günün ilksaatlerinden itibaren Demiryolu Çaşaınları Platformusaat 00.00’dan itibaren greve çıkıp 24 saat işbaşıyapmadı.

Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) veTürk Ulaşım-Sen’in de aralarında bulunduğu 12sendikanın oluşturduğu Demiryolu ÇalışanlarıPlatformu tarafından örgütlenen grevde demiryoluçalışanları geceden itibaren bulundukları şehirlerdekitren garlarında biraraya geldiler.

İstanbul İstanbul’da demiryolu çalışanları greve çıktılar.

Anadolu Yakası’nda, şehirlerarası tren seferlerinindaha önce kaldırılmış olması nedeniyle banliyöseferlerini etkilemesi beklenen grev Memur Sen’ebağlı Ulaşım Sen tarafından etkisizleştirildi. UlaşımSen’in grev kırıcılığı nedeniyle Anadolu Yakası’ndakibanliyö seferleri devam etti.

Ancak greve çıkan demiryolu çalışanları, banliyötren turnikelerinin olduğu yerde “Bu iş yerinde grevvar!” ve “Bu işyerinde grev kırıcılar var” ozalitleriniastılar.

Greve çıkan işçiler de Kutup Yıldızı’nın ezgileri vesloganlar eşliğinde bekleyişlerini sürdürdüler.

Avrupa Yakası’ndaki tren seferlerinin ise tümüyledurmuş olduğu gelen bilgiler arasında.

Grevin İstanbul ayağındaki basın açıklamasıHaydarpaşa Garı’nda gerçekleştirildi.

Eylemde yaptığı konuşmada üretimden gelen güçleyasa tasarısına karşı mücadele ettiklerini söyleyenTürk Ulaşım-Sen Şube Başkanı Saadettin Gültekin,grev kırıcıların yasayı olumlu bir gelişme gibigöstermeye çalışarak emekçileri kandırdığını ifade etti.

Ortak basın açıklamasını ise Birleşik Taşımaİşçileri Sendikası Eğitim ve Örgütlenme SekreteriMithat Ercan okudu. “Yasa tasarısıekmeğimize,işyerimize bir tehdit olarak karşımızda

durmaktadır” diyen Ercan yasa tasarısının geriçekilmediği takdirde mücadelelerinin devam edeceğinisöyledi.

İzmir İzmir’de grev kırıcılar ve polis saldırısına karşı

koyan demiryolu işçilerinin grevi coşkuyla sürdürüldü.Basmane Garı içinde basın açıklaması yapan emekçileradına açıklamayı BTS İzmir Şube Başkanı BülentÇuhadar okudu. Çuhadar, özelleştirmeden demiryollarıçalışanlarının yanında yolcuların da olumsuzetkileneceğini söyledi.

Basın metninin okunmasının ardından Kamu Senadına Nebi Yay ile KESK Şubeler Platformu adınaİsmail Akyol birer konuşma yaptı.

Eyleme KESK Şubeler Platformu, DİSK Ege BölgeTemsilciliği, Genel-İş şubeleri, TÜMTİS ve DevSağlık-İş destek verdi.

Müzisyenler Derneği’nin dinletisiyle devam edeneylemde “İşçi-memur el ele genel greve!” ve “Yaşasınsınıf dayanışması!” sloganları atıldı.

Adana Gece 00.00’dan itibaren başlayan eylemde

Adana’dan trenler hareket etmedi. Ancak MemurSen’e bağlı sendika polisle birlikte grev kırıcılığı yaptı.

Gar önünde yapılan basın açıklamasındademiryollarının neden özelleştirildiği ve iş bırakmaeyleminin neden yapıldığı anlatıldı. Ayrıca işbirlikçisendikanın grev kırıcılığı teşhir edildi.

Açıklama yapıldığı sırada, demiryolu yönetiminin,yandaş sendika ve polisin işbirliği ile Elazığ treninihareket ettirmek için demiryolu emekçilerine yoğunbaskı yaptığı, sefere zorladığı dile getirildi.Açıklamanın bitiminde, harekete zorlanan treninyanına topluca gidildi ve baskı protesto edildi. TrenMemur Sen’in makinist üyeleri tarafından hiç birbakım yapılmadan hazırlıksız olarak yola çıkarıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir-Adana

Demiryollarında grev!Söz grevcilerde...

Tufan Ergüneş:Sözde TCDD’niniyileştirilmesi adıaltında TCDD’nintasfiyesine yönelikmecliste olan meclisalt komisyonundangeçen demiryoluyasasına karşıyız.Çünkü biliyoruz ki, buyasa TCDD’nin

Telekom, TEKEL, Tariş gibi tasfiyesi ve AKPyandaşlarına peşkeş çekilme yasasıdır.

İbrahim Tuna (BTSŞube Sekreteri):Greve çıkmasebeplerimiz,TCDD’ninözelleştirilmesine karşıtutum almaktır. Uzunsüredir gündemdeolan TCDD’ninözelleştirilmesigeçtiğimiz hafta meclisgündemine geldi. Biz

başta BTS, TUS olmak üzere ve derneklerinkatılımıyla Demiryolu Çalışanları Platformuoluşturduk Platformun bir eylem takvimi vardı.Son olarak Mart-Nisan arası Ankara’ya yürüyüşgerçekleştirdik. Nisan’da meclis önünde basınaçıklaması yaptık. O dönemde bahsettiğimiz gibi 16Nisan’da uyarı grevi yapacağımızı ilan etmiştik.Bugün de bu uyarı eylemini gerçekleştiriyoruz. Buanlamda sabah trenler durdu. Demiryolları yükgarlarının gözden çıkardı. Sadece yolcu trenleriniçalıştırmayı hedefledi. Bu anlamda ehliyetiolmayan makinistleri trenlere çıkarak tren şefi vekondüktörler yerine de bölge müdür muavinleri vegar müdürleri ve yardımcılarını trenlerdegörevlendirerek hem trafik hem de yolcuların cangüvenliğini tehlikeye atarak trenleri çalıştırdılar.Bizler de tutanaklar tuttuk, yetkililer hakkında suçduyurusunda bulunacağız.

Mehdi Seyhan:Grevimiz 15 Nisangecesi başladı.Basmane Garı’nda ilkhareket edecek tren06.20 treniydi.Grevdeki arkadaşlarlaberaber treninbaşında durduk.Trende Memur-Senüyesi 2 makinist

görevlendirildi. Seyrüsefer talimatnamesine aykırıolduğu halde tren, şefsiz ve kondüktörsüz sevkedildi. Bizlerin yapmış olduğu uyarıları dikkatealmadıkları halde bir de güvenlik güçleriyle sertmüdahaleler gerçekleştirdiler. Bu müdahalesırasında bacağıma ağır darbe aldım. Bizler 20-30kişi grevde olduğumuz halde 150’ye yakın emniyetgörevlisi bulunmaktaydı. Biz sadece grevimizisavunuyorduk. Buna rağmen polis çok sertmüdahalede bulundu. Bu bizim demokratik birhakkımızdı. Yaptığımız uyarılara rağmen 06.45Bandırma Ekspresi ve 07.20 Uşak ekspresi trenşefsiz ve kondüktörsüz olarak sevk edildi. Biz budurum karşısında suç duyurusunda bulunacağız.Grev hakkımızı sonuna kadar devam ettireceğiz.

Page 14: Kızıl Bayrak 2013-16

Sınıf14 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

OSB-İMES İşçileri Derneği (OSİM-DER) İnşaatİşçileri Komisyonu 14 Nisan günü Sarıgazi’de “İnşaatişçileri örgütleniyor!” başlığıyla bir panelgerçekleştirdi.

Saat 14.00’te OSİM-DER toplantı salonundagerçekleştirilen etkinlikte İnşaat İşçileri Komisyonuüyesi ve Teknopark İstanbul İnşaatı direnişçisiŞevket Yalçınkaya, ÇHD MYK üyesi Av. ZeycanBalcı Şimşek, ÇHD üyesi Av. Bülent Şimşek veİstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisiüyesi Makine Mühendisi Ertuğrul Bilir konuşmacıolarak yer aldı.

Bölgedeki çeşitli şantiyelerden öncü-ilerici inşaatişçilerinin katılımıyla gerçekleştirilen etkinlikte,kuralsızlığın kural olduğu inşaat sektöründe işçilerinkarşı karşıya kaldığı sorunlar ele alınarak bu sorunlarakarşı nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerektiğitartışıldı.

Somut örnekler üzerinden sömürü ve kölelikkoşullarına karşı fiili-meşru bir mücadele örmeningerekliliğine vurgu yapılan etkinlikte, inşaat işçilerineOSİM-DER İnşaat İşçileri Komisyonu çatısı altındaörgütlenme çağrısı yapıldı.

Etkinlikte ilk olarak İnşaat İşçileri Komisyonuadına açılış konuşması gerçekleştirildi. Komisyonunçalışmalarına değinilen konuşmanın ardındanpanelistlerin sunumlarına geçildi.

Panelde ilk olarak Ertuğrul Bilir söz aldı. Devletiniş kazalarına ve meslek hastalıklarına ilişkin gerçekbilgi ve rakamları sakladığını dile getiren Bilir, “Devletgizliyor, kayda geçmiyor. Elbirliğiyle iş cinayetlerininörtülmesi sorunu var. Patronlar işçilerin ölmesini gözealıyorlar. Sermaye hesaplı-kitaplı bir biçimde cinayetişliyor” ifadelerini kullandı.

İş kazalarına ve cinayetlerine karşı her düzeydeörgütlenmek gerektiğine vurgu yapan Bilir sunumunuşu sözlerle sonlandırdı: “Sistem böyle de kurulsa,örgütlenerek bu zinciri kırmamız mümkün. İşçiler buçarkı ancak böyle kırabiliriler.”

Bilir’in ardından Av. Zeycan Balcı Şimşek sözalarak işçilerin hukuksal yönden sahip oldukları haklarave mücadelenin hukuksal yönüne ilişkin bir sunumyaptı.

Daha sonra söz alan Av. Bülent Şimşek isekonuşmasına “Haklarımız bir yerde yazıyor, Hakgasplarını önlemek için öncelikle haklarımızıbilmeliyiz” sözleriyle başladı.

“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” konusunda işçilerinyasal düzenlemeler çerçevesinde sahip olduklarıhaklara ilişkin bilgilendirmede bulunan Şimşek,işçilerin güvenlik önlemlerinin alınmadığı, tehlikeliortamlarda çalışmaya zorlanamayacağını dile getirdi.

İşçilerin hukuksal yönden haklarını bilmeleri vesorunlarla karşılaştıkları zaman bu kanalları zorlamalarıgerektiğini belirten Şimşek, asıl çözücü olanın isehukuksal değil fiili-meşru mücadele yöntemi olduğunuvurguladı.

Panelde son olarak Teknopark İstanbul İnşaatıdirenişçisi Şevket Yalçınkaya söz alarak kazanımlasonuçlanan mücadele deneyimlerini paylaştı.

Teknopark İstanbul İnşaatı projesine ilişkinbilgilendirmede bulunan Yalçınkaya, maruz kaldıklarıücret gaspına karşı OSİM-DER’in önemli katkısıylafiili-meşru bir mücadele ördüklerini ve direnişe geçerekhaklarını kazandıklarını vurguladı.

Teknopark işçileri olarak aynı zamanda Türkiye işçisınıfı için de direndiklerini vurgulayan Yalçınkaya,direnişin zaferle sonuçlanmasının ardındanmücadelelerini bitirmediklerini, daha uzun soluklu birmücadele için OSİM-DER çatısı altında İnşaat İşçileriKomisyonu’nu kurduklarını belirtti. Komisyonunbugüne dek gerçekleştirdiği çalışmalara değinenYalçınkaya, 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını söyledi.

Komisyonun çalışmalarını güçlendirme çağrısıyapan Yalçınkaya konuşmasını şu sözlerle noktaladı:“Mücadele etmeliyiz, mücadeleyi büyütmeliyiz. Ancakbirlik olursak haksızlıkların karşısında durabiliriz.”

Sunumların ardında soru-cevap kısmına geçildi. Etkinliğe katılan işçilerin söz aldığı bu bölümde,

fazla mesai, taşeron çalıştırılma ve meslek hastalıklarıgibi başlıklara ilişkin anlatımlar yapıldı. Teknoparkişçilerinin mücadele deneyimi üzerinde durularak, hakgasplarına karşı yalnızca hukuksal yollarabaşvurulduğunda kazanma olasılığının oldukça düştüğüve sürecin alabildiğine uzadığı vurgulandı, kazanmakiçin fiili-meşru mücadele örmenin zorunluluğuolduğuna dikkat çekildi.

Etkinlik örgütlü mücadele etme ve 1 Mayıs’taalanlarda olma çağrısıyla sonlandırıldı.

Etkinliğin ardından DLB’liler tarafından NazımHikmet’in “Kan ter içinde-yapıcılar türkü söylüyor”şiiri müzik eşliğinde okundu.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

BDSP’den YurtiçiKargo direnişçilerine

ziyaret

Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinde kargodağıtımı yapan Yurtiçi Kargo şirketinde sendikalıoldukları için işten atılan işçiler yaklaşık üç aydırdirenişlerini sürdürüyorlar. 15 Nisan günü,Haramidere Aktarma Merkezi önündedirenişlerini sürdüren Yurtiçi Kargo işçilerineBağımsız Devrimci Sınıf Platformu tarafındanziyaret düzenlendi.

Ziyaret sırasında işçilerle yapılan sohbetlerdeYurtiçi Kargo işçilerinin örgütlenme süreci üzerinekonuşuldu. Konya Yurtiçi Kargo işçilerininörgütlenme sürecine değinen Nakliyat-İşÖrgütlenme Uzmanı, sendikaya üye olan işçilerinYurtiçi Kargo yönetimi tarafından türlüyöntemlerle sendikadan istifa ettirilmeyeçalışıldıklarını vurguladı. Tüm baskı ve işten atmasaldırılarına karşı direnişlerin kazanacağının vebunun tüm işçi sınıfının kazanımı olacağınısöyledi.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu adınayapılan konuşmada ise direnen işçilerinin yanındaolunacağı, direnişlerin sermayenin saldırılarınakarşı birer mevzi olduğu ve korunması gerektiğiifade edildi. Yaklaşmakta olan birlik, mücadele vedayanışma günü 1 Mayıs üzerine yapılansohbetlerle ziyaret son buldu.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

BDSP’den Boschdirenişine ziyaret

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP),direnişlerinin 14. gününe gelen BOSCH işçilerini,direniş çadırında ziyaret etti. Direnişçilerin yalnızolmadığını gerçekleştirdiği ziyaretle gösterenBDSP’liler, direnişçi işçilerle her zaman dayanışmaiçerisinde olacaklarını ifade ettiler.

“BOSCH işçisi yalnız değildir! Yaşasın sınıfdayanışması!” ozaliti açan BDSP’liler çadıra yakınbir yerde kortej oluşturarak yürüyüşe başladı.

BOSCH direnişçileri, “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganı ile BDSP’lileri karşıladılar.Sloganlarla yapılan yürüyüşün ardından direnişçadırının bulunduğu bahçeye geçildi. Buradadireniş üzerinde sohbet gerçekleştirildi. BOSCHdirenişçileri BDSP’lilere teşekkür ederek,yaşadıkları mücadele sürecini anlattılar. BDSPtemsilcisi de söz alarak, Bosch sürecinde TürkMetal Sendikası’na karşı verilen mücadelenin,sınıf kavgası açısından önemine değindi.

Sohbet boyunca daha önce farklı direnişsüreçlerinde yaşanan deneyimler aktarıldı.Direnişlerin kamuoyu ve eylem ayağınıntartışıldığı, örneklerin konuşulduğu sohbette,direniş sürecinde bir eylem etkinlik programınıneksikliğine dikkat çekildi. Başlatılan imzakampanyası ve bildirilerin bilgisini paylaşandirenişçiler sınıf dayanışmasının önemine vurguyaptı.

Direnişçilerin çıkardığı bildiri ve imza metninialan BDSP’liler, dayanışmayı sürdüreceklerini dilegetirerek, Bosch işçilerinin yanlız olmadığını ifadeettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“İnşaat işçileriörgütleniyor!”

Page 15: Kızıl Bayrak 2013-16

Kızıl Bayrak * 15SınıfSayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013.

2009 yılının son aylarında başlatmış olduğumuzsendikal çalışmamızın 2010 yılının Şubat ayındaişveren tarafından öğrenilmesiyle birlikte içlerindebenim de olduğum 6 arkadaşımız işten atıldı. Bu iştenatma saldırısıyla işverenin bizlerin örgütlenmesinedönük saldırıları başlamış oldu. Bundan sonrası bizimaçımızdan zor ve yorucuydu. Sürecin devamında iştenatılan arkadaşlarımızın sayısı 16’ya kadar çıkarkeniçeride çalışan arkadaşlarımızın da işveren tarafındansürekli olarak baskı ve tehdit altında çalışmaları sıkıcıve çekilmez bir hal almıştı.

Bu süre içerisinde bizlerin işe iade davaları bitti vemahkemeler kazanıldı. 2 yıl aradan sonra tekrardanişbaşı yaptık ve sendikamız 2012 Nisan ayında resmiyetkiyi aldı. İşverenle olan toplu sözleşmegörüşmelerinin başlamasıyla birlikte işçilerinsendikaya üyelikleri arttı ve çoğunluk neredeysetamamen üye oldu.

TİS sürecinde işverenle olan görüşmeler tıkanmışara bulucu ise uzlaşmayı sağlayamamış ardından grevoylamasına geçilmiş, işçinin ezici bir çoğunluğuylagreve “evet” kararı alınmıştı. İşverenin işçilere süreklimesajlar atıp, evlerine sürekli ziyaretler yapmasıişçileri grevden caydırma çabaları bu noktadayoğunlukla devam etmişti. Patron bazı işçileri ikna etsede bizler bu yıldırma politikalarına aldırmadan 14Kasım 2012 tarihinde büyük bir coşkuyla greve çıktık.

Fakat grevin ilk zamanları çok sessiz geçmiş sadeceyasal prosedürler izlenmişti. Hiçbir şekilde işvereninyaptığı oyunların önüne geçilememişti. Ta ki yasadışıgrev kırıcı işçilerin Kore’den fabrikaya getirilmesinekadar. Bu grev kırıcı işçilerin grevde bulunan işçilerinmakinalarını çalıştırması ve üretimi devam ettirmesibardağı taşıran son damla olmuştu. Suskunluk, bir türlüdevlet tarafından gelecek müfettişlerin gelmemesine,kolluk kuvvetlerinin işçiye olan düşmanca tavrına,sürekli işveren destekçisi pratiğine ve Avrupa SerbestBölgesi (ASB) yönetiminin varlığını tam anlamıylakavrayana kadar sürdü. Ne zamanki ASB önünde kaçakişçilerin geri gönderilmesi yönündeki eylemimizeyönelik polisin gazlı, coplu saldırısı oldu, işte o zamanişçinin gözü açıldı. Bu yasaların tamamen işvereninlehine olduğu ve bizim grevimizin kesinlikle devlettarafından baltalanmak istediği işçi arkadaşlartarafından daha iyi anlaşıldı. Nasıl ki eylem ses getirdi,kamuoyu oluştu, müfettişler gelip işini yapmakzorunda kaldı. Ardından iki gün geçmişti ki kaçakişçilerin yapmış olduğu malların sevkiyatıgerçekleşirken yine engel olmak istedik. Fakat, bu kezyine polisin ağır saldırısına maruz kaldık, bu noktadaişçi gerçekten şunu iyi anladı; bu grev yasalcı veuzlaşmacı bir şekilde kazanılamaz.

Ama sendika yönetimi bu noktada işçiyi geriçekilmeye yönlendirerek anlaşılması zor bir şekildeÇorlu Meydanı’nda açlık grevi kararı aldı. İşçilerineylemlerin devam etmesi yönündeki talepleri yasalzorluklar öne sürülerek bir nevi işçinin gözükorkutularak sürekli ötelendi. Bu noktada işveren isetüm yasadışı uygulamalarına devam etti. Araya ÇorluKaymakamı’nın girmesiyle işverenle olan görüşmeler

başladı. Ortaya çıkan ise gerçekten çok gülünç birsözleşme oldu. Tamamen işverenin istekleridoğrultusunda bir taslağa imza atıldı. Bu süreç tabii kien çok biz grevci işçileri mağdur etti. Maddi ve maneviyönden çok zor bir durumun içerisinde kalan işçilerdağılma noktasına gelirken sendika bu durumda dahigrevi bitirme kararına gerekçe olarak yine yasalarınzorluklarını gösterdi.

İşçilerin bu zor durumdaki halinden yararlanarak bugülünç taslak kabul ettirildi. Daha sonrasında işvereninkapatma kararı almasıyla birlikte tamamen grevbitirilmiş oldu. Bu noktada işçilerin kıdem ve ihbarlarıalınarak %8 zam, 1 ikramiye,70 TL sosyal paket,karşılıklı davaların geri çekilmesi adı altında birsözleşmeye imza atıldı. Bunun öncesinde işverenleyapılan görüşmeye işçi temsilcilerinin alınmaması veardından net bir açıklama yapılmaması ise kafalardakalan başka bir soru işaretidir.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın gerek GenelMerkez yönetimi gerekse de Trakya Şube yönetimi busüreçte tam anlamıyla sınıfta kalmıştır. Kendiaralarındaki anlaşmazlık, politik çıkar kavgası vebunun ürünü olarak işçiye yansıyan huzursuzluklar dagrevin bu kötü gidişatının tuzu biberi olmuştur. Aslındabu grev en başında kaybedilmişti. Çünkü işçilereeğitimin verilmemesi, sınıf bilincinin aşılanmamasıkomitelerin kurulmaması en önemli sorundur. İşçinininisiyatifi eline almaması bir başka sorundur.Sendikamız DİSK Birleşik Metal-İş, işçilerin vekamuoyunun huzurunda özeleştiri yapmasınıbilmelidir. Bu bizi küçük düşürmez. Tersinegüçlendirir.

Bu grevler biz işçilerin grevidir, biz işçiler olaraksınıf bilincimizi kuşanıp ne zaman ipleri elimizealırsak, gerçek kazanımları o zaman eldeedebileceğimizi biliyoruz. Tüm işçi arkadaşlar bunoktada gereğince çaba sarfetmelidir.

Daiyang–SK Metal İşyeri Temsilcisi Ali Rıza Köse’denaçıklama…

“Sendikamız özeleştiriyapmasını bilmelidir’’

Daiyang-SK Metalgrevi sona erdi

Daiyang-SK Metal grevi 151. gününde resmiolarak da sonuçlandı. Daiyang patronu, sendikave Çorlu Kaymakamı’nın bir araya geldiğigörüşme 11 Nisan 2013 tarihindegerçekleştirildi.

Saatler süren görüşme sonrası toplusözleşmenin imzalandığı açıklandı. Toplusözleşmeye göre işten atılan 9 işçinin işe gerialınması, reddedildi. 25/2 maddeden atılan 9işçinin karşılıklı davaları geri çekerek ihbar vekıdem tazminatlarının ödenmesi karar altınaalındı. Atılan işçilerin yaklaşık 5 aylık grevsürecindeki hakları reddedilmiş oldu.

Geriye kalan işçiler için 70 TL sosyal paket,% 8 zam, 800 TL geriye dönük alacak, 1ikramiye noktasında uzlaşıldı. Ancak, sendikafabrikanın kapatma kararı aldığını, işçilerin tümalacaklarının (kıdem, ihbar vb.) işverentarafından karşılanacağını açıkladı.

Sözleşmeye göre karşılıklı açılan davalargeriye çekilecek. Dikkat çeken bir başka uzlaşmanoktası da Daiyang-SK sermayesinin işçileri 1ay daha çalışıyor gibi göstermesi. Buna göreişveren, işçileri sözleşmeden sonra 1 ay çalışıyorgibi gösterecek, işçilerin 1 aylık ücret vesigortası yatacak, bu 1 ayın sonunda da tümalacaklarını (kıdem, ihbar vb.) ödeyecek. Sözkonusu sözleşme işçinin işe giriş tarihinden, işakdinin fesih tarihi olan 13 Mayıs 2013 tarihinekadar geçerli olacak.

Kızıl Bayrak / Trakya

Eskişehir’de MESS’ekarşı yürüyüş

MESS’e s karşı Eskişehir’de kitlesel biryürüyüş ve basın açıklaması yapıldı.

Saat 17.00’de Atatürk Lisesi önündenbaşlayan yürüyüşün ardından Adalar Migrosönüne gelindiğinde, Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu bir basın açıklamasıyaptı. Birleşik Metal-İş olarak tüm işçi sınıfını,emekten yana olan herkesi MESS’e, sermayeye,sermayenin işbirlikçilerine ve uşaklarına karşıortak mücadeleye çağıran Serdaroğlu şunlarısöyledi: “İnsanca yaşayacak bir ücret, adaletlibir ücret sistemi, işyerinde huzurlu bir çalışmaortamı, Avrupa ülkelerine göre en uzun çalışmasüresi olan haftalık 45 saatlik çalışmanın 37.5saate düşürülmesi, herkese ‘sendikalı vegüvenceli iş’ istiyoruz.”

Serdaroğlu, bir yandan MESS süreci ile ilgilieylemler yaptıklarını bir yandan da sınıfa yöneliksaldırılara karşı mücadele ettiklerini söyledi.

Page 16: Kızıl Bayrak 2013-16

CMYKCMYK

(10 Eylül 2011)Kürt sorunu, üzerine yıllardır değerlendirmeler

yaptığımız bir konu. Bu türden her konferansta Kürtsorunu üzerine mutlaka değerlendirmeler yapılıyor, oesnadaki gelişmeleri de içerecek tarzda konununesasları döne döne ortaya konuluyor. Devletin “Kürtaçılımı” gündeme geldiğinde de, konusu tümüyle buolan çok kapsamlı bir konferans vermiştim. Oradasorunun bütün bir kapsamını çok değişik yönleriyleortaya koymaya çalışmıştım. Devletin açılımının hangiihtiyaçtan doğduğu, hangi sınırları içerdiği, gerçekçiolacaksa eğer Kürt hareketinin buradaki beklentilerininne olabileceği, beri taraftan Kürt hareketinin gerçekistemlerinin ne olduğu, bu istemlerin devletin Kürtaçılımıyla, buradaki hesap ve hedeflerle bağdaşıpbağdaşmadığı vb. konular üzerinde durmuştum.Özellikle Kürt sorununun bütün bir toplumsal, siyasalve tarihsel kapsamını ortaya koymaya çalışarak, busorunun bu düzen içinde temelden çözülemeyeceği,ancak belli sınırlar içerisinde yumuşatılabileceğiüzerine düşünceler ileri sürmüştüm.

Öte yandan PKK’nin yeniden kuruluş belgelerini(2005 yılı tarihli) inceleyerek temel noktalar üzerindenkısmi bir eleştirisini de yaptık. Bunu AbdullahÖcalan’ın özellikle “Bir Halkı Savunmak” kitabındaki(ki aynı zamanda PKK’nin yeniden kuruluşunu öndengerekçelendiren de bir kitaptır) yaklaşımlarınıneleştirisi ile birleştirdik. Bütün bunlarla bizim içinkonu hemen tüm yönleriyle yeterli açıklığı sahiptirdemek istiyorum. Ayrıca gelişmeler de döne dönedeğerlendirmelerimizi doğrulamaktadır. Bunun sonörneği, seçimler öncesi aşırı iyimser tablonun seçimlersonrasında olduğu gibi boşa çıkması oldu.

Aşırı iyimserlikten derin hayalkırıklığına

PKK’nin 2005 yılına ait yeniden kuruluşbelgelerinde (ki programatik belgelerdir bunlar) sorun,devleti pazarlık masasına zorlayacak “düşükyoğunluklu bir savaş” biçiminde ortaya konuluyor. Buyeterince açık bir yaklaşımdır. PKK’nin verdiği silahlımücadelenin stratejik hedefi, devleti müzakeremasasına zorlamak ve böylece sorunu kurulu düzeniçinde anayasal bir çözüme bağlamaktır. Bugünkü“devrimci halk savaşı” söylemleri ise yenidir ve bununne anlama geldiği konusunda henüz bir açıklık dayoktur. Daha çok devleti açmaza almaya yönelik birsöylemden ibaret görünmektedir. Oysa gerçek doğrultuyeterince açıktır: Ne edip edip devleti pazarlıkmasasına zorlamak ve masada soruna anayasal birçözüm bulmak! Silahlı mücadelenin dayandığı stratejide tümüyle budur.

12 Haziran (2011) seçimlerinden önce adeta bugerçekleşmiş gibi de oldu. Ama biz daha yerelseçimler evresinden başlayarak, seçim ya da Kürtsorunu konulu tüm değerlendirmelerimizde, şudüşünceyi en net biçimde ortaya koymuştuk: AKP’ningirişimleri samimiyetten yoksundur; o yalnızcaçatışmalı bir durumun seçim sürecinde yaratacağıyıpranma riskini ortadan kaldırmak peşindedir. Buhesapla gerçekte Kürt hareketini yanlızca umutlandırıpoyalıyor. Zira devletin Kürt açılımının amaçları vesınırları bellidir. Bu sınırlar Kürt hareketinin beklentive istemleri bağdaşmaz niteliktedir. Bu nedenle,taraflardan biri belirgin biçimde geri adım atmadıkça,bu işi masada bir sonuca bağlamak olanağı yoktur vb...

Özellikle bu son seçim öncesinde, AKP’ninhesaplarıyla ilgili kaygı ve kuşkularını zaman zamanÖcalan da dile getiriyordu. 2004’ten beri tam dört kez,genellikle de her seçim öncesinde kandırıldım, birbeşincisine müsaade etmem, artık somut adımlar, kesingüvenceler isterim, hükümet ne diyorsa, nelervaadediyorsa, çözümü neyse açıkça ortaya koysun,diyordu. Bunlar böyle söylendi ama sonuç bir kez dahadeğişmedi. AKP’nin İmralı’ya gönderdiği MİT heyetiÖcalan’ı bir kez daha ikna etmeyi başardı ve böylecebeşinci bir kandırılma gerçekleşmiş oldu.

Stratejisi devleti pazarlık masasına oturtmak olan,bu sınırlarda kalan bir silahlı mücadele bir çözümüretmiyor ama sonuçta bunun muhatapı olan herhükümet de bir biçimde yıpranıyor. Bütün geçmişdeneyimler bunu gösteriyor. PKK her zamanhükümetleri hedef alarak, çözüme yanaşmazsanız Kürtsorunu sizi de götürür der ve geçmiş hükümetlerinakibetini buna örnek gösterir. Kuşkusuz bunda birgerçeklik payı var. AKP de bunun farkında. Farkındaolduğu içindir ki, her seçim öncesinde Kürt hareketinibir beklentiye sokarak bir biçimde çatışmayıdurdurmayı ve böylece buradan gelen yıpranmayıbloke etmeyi yinelenen bir politika haline getirmişdurumda. Bunda bugüne kadar şaşırtıcı bir başarı dagösterdi. Abdullah Öcalan’ın ifadesiyle, “2004’ten beridört kere” bu oyalama ve aldatma gerçekleşti. Bunusöyleyen Öcalan bu kez bu olmayacak dedi amabildiğiniz gibi bir kez daha oldu. Sanki sorunun artıkçözülmekte olduğu ve çatışmanın bitirildiği, bunu tamda AKP’nin başardığı bir görünümle seçime girildi.Yani AKP bir çatışmalı sürecin getireceği yıpranmayıyaşamak bir yana, bir dizi başka sorunun yanı sıra Kürtsorununu da bu ülkede çözen parti görünümü kazandı.Buradan politik ve moral açıdan ek bir güç kazandı.

Tam aynı evrede Kürt hareketi çok büyük hayallerekapıldı. Bir yanıyla ayağa kalkışlar, kitle hareketleri,özellikle Yüksek Seçim Kurulu’nun kararına karşıbüyük kitlesel tepki, dolayısıyla kitle hareketiningücünün verdiği bir moral vardı. Ama öte taraftan da,artık başkan muhatap alınıyor, pazarlıklar yapılıyor, işyavaş yavaş protokollere doğru ilerliyor, bu meseleartık nihayet çözülüyor, Öcalan’ın ev hapsine çıkması,sonra da tümden serbest kalması en fazla birkaçsenenin meselesi türünden söylem ve düşüncelerle,Kürt hareketi gerçekçilikten koptu, büyük biriyimserliğe, giderek de temelsiz hayallere kapıldı.

Sonucun ne olduğu bugün artık gözler önündedir.Seçimler geride kaldığından beri ağır bir gerilim var.Bu, Hatip Dicle’nin milletvekilliği bile biledüşürülerek daha en baştan bizzat hükümet tarafındanyaratıldı. AKP seçimler öncesinde alacağını aldı veardından ucuz gerekçelerle gizli pazarlıklar sürecinikesip attı. Bu pazarlık süreci içinde Kürt hareketininkarşılanamaz istemler ileri sürdüğünü de görerekkuşkusuz.

Seçimler öncesi süreçte o kadar büyük hayallere

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... / 6

Stratejik zaaf iç

Kürt sorunu üzerine 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Page 17: Kızıl Bayrak 2013-16

kapıldılar, gerçeklikten öylesine koptular ki, bugünortaya çıkmış bulunan yeni durum, Kürtpolitikacılarını derin bir hayal kırıklığından da ötebüyük bir şaşkınlığa da düşürmüş durumda. Kürthareketinin temsilcileri şu sıralar ne diyeceklerini de,ne yapacaklarını da çok fazla bilemiyorlar. Seçimleröncesinde ve hemen sonrasında büyük bir güveniçinde idiler, çok üst perdeden konuşuyorlardı, oysaşimdilerde fazlası ile alttan alıyorlar. Meclise dönmekistiyoruz, ama başbakan demeçleriyle bizi engellemeyeçalışıyor, diyor Selahattin Demirtaş. Bu söylemgerçekten çok zayıf bir pozisyonun bir yansımasıdır.Siz açıkça kafa tutmuşsunuz, tutup demokratiközerklik ilan etmişsiniz, bizim meclisimiz artıkDiyarbakır’da toplanacak demişsiniz. Şimdi kalkıp dabiz Ankara’ya, TBMM’ye dönmek istiyoruz amabaşbakan engellemeye çalışıyor dediğinizde,karşınızdakiler bunlar işte bu dilden anlıyorlar derlerve üzerinize daha çok gelirler.

Yaşanan zayıflığın bir başka yönü daha var. Kandilulusal özgürlük mücadelesinin politik-manevi değeriyüksek bir alanıdır ve bir hafta-on gündür süreklibombalanıyor. Ama Kürdistan şehirlerinde fazla birheyecan yok, buna karşı anlamlı bir tepki yaşanmıyor,onca iyimserlik ve çözüm umudunun ardından gelenbir saldırı olduğu halde bu. 1 Eylül mitingineİstanbul’da bu sene onbinlerce kişi katılmalıydı, toputopu altı bin kişi katıldı. Bini sol gruplardan, beş biniKürt hareketi kitlesinden oluşan. Bu da belirgin birzayıflık göstergesidir. Siz, Kandil bombalanıyorken,gerilla hareketini ezmek hesapları yapılıyorken, karaharekatı planları ortaya dökülmüşken, dünkü o iyimserhavaya büyük bir darbe vurulmuşken, onbinlerceKürdü 1 Eylül’de sokağa dökmeyeceksiniz de nezaman dökeceksiniz? Ama demek ki dökemiyorlar,mesele budur zaten. Hareket bir anda büyük bir moralkırılma yaşadı. Olay budur, ortadaki şaşkınlık bununifadesidir. Seçimler öncesinde alabildiğine abartılmışumutların yolaçtığı derin hayalkırıklığının sonuçlarıdırbütün bunlar.

Kürt hareketi bunun altında kalmaz, bu ayrı birsorun. Türk devletinin muhtemel bir kara harekatı daesaslı bir sonuç yaratmaz, bu daha önce de denendi.Kürt hareketinin sonuçta bir direnme kapasitesi var.Kazanma yeteneği olmasa bile bir direnme, tutunmayeteneği var, bu tartışmasız. Ama çok büyük umutlara,çok büyük hayallere kapıldılar ve bu şimdilerde bununkarşılıksız kalmasının şaşkınlığını yaşıyorlar.

Kürt hareketinin stratejik zaafiyeti

Partimizin “Devletin Kürt Açılımı” değerlendirmesiyeterince sağlamdır, bütün bu süreç boyunca geçerlidirve olayların akışıyla da döne döne doğrulanmaktadır.Konuyu anlamak istediğiniz her durumda ona tam birgüvenle başvurabilirsiniz.

O değerlendirmenin girişinde net bir biçimde

deniliyor ki; burada tutarsız olan devlet değil fakat tamda Kürt hareketidir. Devletin kendi hesapları var, buhesaplar sınırı içerisinde belli tavizlerle hareketiehlileştirmek, özellikle silahlı biçimiyle de onu tümdentasfiye etmek istiyor. Belli tavizlerle bunu yapmakarayışı içerisinde olmanın devlet yönünden bir mantığıvar. Fakat Kürt hareketi olarak siz, devletle pazarlıkmasasında ancak devrimle elde edilebilir olanı eldeedebileceğinize neye göre düşünüyorsunuz, nasıloluyor da buna inanıyorsunuz? Siz ya çözümü pazarlıkmasasında aramaktan, ya da devrimci döneminizdenkalma istemlerden vazgeçmek durumundasınız. Buikisini birbiriyle bağdaştırmazsınız. Devrim, devrimedayalı çözüm terkedilmiş, ama devrimle elde edilebiliristemler yerli yerinde duruyor. Devrim bir yanabırakılmış, mesele bu düzenle uzlaşma temelinde veanayasal bir çerçevede çözülecek sonucuna varılmış,buna dayalı bir çizgiye geçilmiş, ama devrimdöneminden kalma hedefler korunuyor. Gerçeközgürlük ve tam eşitlik isteniyor. Ama ulusal sorundagerçek özgürlük ve tam eşitlik bir devrim programıdır,devrimin ulusal soruna ilişkin çözüm programıdır.Eğer bunları bu kapsamda elde etmek istiyorsanız,devrim yolunu tutunuz. Değilse, ne edip edip kuruludüzenle pazarlık masasında bir sonuca mı varmak

istiyorsunuz, bu durumda ancak pazarlık masasındaverilebilecek olanlarla, bu düzen içinde ve anayasalyollarla elde edilebilir olanla yetinmekdurumundasınız.

Kürt hareketi çok sınırlı bazı tavizlere razı olursa,tabii ki pazarlık masasından bir sonuç çıkabilir. Sizeğer Türk sermaye devletinin kimyasını, tarihselkarakterini, buna genetiğini de diyebiliriz, gözdenkaçırmadan, onun size ancak sınırlı tavizlerverebileceği gerçeğini gözönünde bulundurur vebunlara da razı olursanız, pazarlık masasına oturararakda sonuç alabilirsiniz. Ama gerçek bir ulusal özgürlükve siyasal planda tam eşitlik isterseniz, tamı tamınadevrimin ulusal sorun programını ileri sürmüşolursunuz. Ama halen devrim sürecinde, hele dezaferin ertesinde değil, kurulu burjuva düzeniylepazarlık masasındasınız ve anayasal çözümpeşindesiniz. Bunu unutursanız gerçekliktenkoparsınız, büyük bir tutarsızlık sergilemiş olursunuz.

Buradaki tutarsızlığın teorik özünü daha genelden,toplumsal sorundan giderek ele alalım. Toplumsalsorunu çözmek, bunun için de kapitalist özel mülkiyetdüzenini ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? O haldetoplumsal devrim yolunu tutmak zorundasınız. Amahayır, sorunumuz bu değil, biz mülkiyet düzenine

CMYKCMYK

inde kısır döngü H. Fırat

Burada tutarsız olan devlet değil fakat tam da Kürt hareketidir. Devletinkendi hesapları var, bu hesaplar sınırı içerisinde belli tavizlerle hareketiehlileştirmek, özellikle silahlı biçimiyle de onu tümden tasfiye etmek istiyor.Belli tavizlerle bunu yapmak arayışı içerisinde olmanın devlet yönünden birmantığı var. Fakat Kürt hareketi olarak siz, devletle pazarlık masasındaancak devrimle elde edilebilir olanı elde edebileceğinize neye göredüşünüyorsunuz, nasıl oluyor da buna inanıyorsunuz?

e konferanslar... / 6 Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Kızıl Bayrak 2013-16

Kürt sorunu üzerine konferanslar... / 618 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

dokunmaksızın yalnızca emekçilerin yaşam ve çalışmakoşullarını düzeltmek, bunu da siyasal özgürlüklerlebirleştirmek istiyoruz mu diyorsunuz? Bu durumdayapmanız gereken düzeni her yolla bu türden tavizlerezorlamaktan ibaret olacaktır.

Toplumsal devrim bir yana bırakılarak, bu düzeninsınırları içerisinde elde edilebilir bir mücadeleçizgisine geçiş, sosyal-demokrasinin klasik tutumu vetarihsel konumudur. Emekçilerin çalışma ve yaşamkoşullarının düzeltilmesi, bunun da siyasal plandademokratik hak ve özgürlüklerle elde edilmesiylebirleştirilmesi çizgisidir bu. Bu bir reform programı,bir reform çizgisidir. Nitekim klasik biçimiyle sosyal-demokrasi de bu programı esas almış, bu çizgidekonumlanmış ve buna uygun hedefler izlemiştir.Sosyal demokrat program üretim ilişkilerinideğiştirmeyi değil, fakat bölüşüm ilişkileriniiyileştirmeyi esas alır, tarihsel varlığı ile buna dayanır.Üretim ilişkileri alanı, hukuksal ifadesiyle mülkiyetilişkileri alanı, devrimin alanıdır, toplumsal devrimgerektirir. Oysa tümüyle bölüşüm ilişkileri alanında işgören sosyal demokrasi, kapitalist özel mülkiyetdüzenini, üretim ilişkileri alanını olduğu gibi kabulediyor, bunu dokunulmaz sayıyor, ama bu ilişkileriçinde yaratılan değerden emekçilere daha fazla paytalep ediyor. Daha yüksek ücretler, daha uygun çalışmave yaşam koşulları, elbette bunun da siyasal plandaburjuva demokrasisi ile birleştirilmesi. İşte klasikbiçimiyle sosyal demokrat konumun, bunun ifadesiprogramın başı ve sonu.

Sorunun bu konuluşu, yöntemsel bakımdan ulusalsorunda için de aynen geçerlidir. Gerçek özgürlük vetam eşitlik mi istiyorsunuz? O halde devrim yapmakzorundasınız. Bunu bu düzen içinde elde edemezsiniz.Ya bundan, gerçek özgürlük ve tam eşitlik istemindenvazgeçeceksiniz, ya da sorunu düzen içinde, pazarlıkmasasında, anayasal yollarla çözmek stratejisinden.Olayın teorik özü ve mantığı budur. Bu anlaşılmadığısürece sorun bir kör çıkmazda sürünür kalır. Kendiniaynı şekilde bir yıl, on yıl, yüz yıl tekrarlar durur.Elbette bir başka türlü çözülmediği sürece.

Kürt hareketinin temsilcileri Kürt ulusal sorunundatarihsel bir rol oynadılar. Bir ulusal uyanışın temsilcisioldular ve süreci bir yere kadar getirmeyi başardılar.Bu sürecin ürünü olan önemli bir politik birikime vedeneyime de sahipler. Ama sorunun kurulu düzenleuzlaşma zemininde çözümünü ele alışları gerçekteinanılmaz bir naiflik örneğidir. Burada ne sınıfsalbakıştan, ne tarihsel deneyimden, ne de genel olarakbilimden eser var. Burası Türkiye üstelik, neİspanya’ya ne İngiltere’ye benzeyen bir ülke, Türkrejiminin genetiğinden bunun için söz ettim. Memleket

toprakları üzerinde ameliyat yaptırmayız diyor, ülkeninbaşbakanı. Memleket toprakları üzerinde ameliyatnedir? Özerk ya da federal bir yönetim için bellicoğrafik sınırların tanımlanıp çizilmesidir. Üstelikadam bunu büyük bir kinle söylüyor. Bülent ArınçKürt meselesinde nispeten ılımlı biri, ayrıca böyledavranmak özel misyonunun da bir gereği. AmaAllah’ın izniyle bu ülkede terör nasıl ezilirmiş herkesgörecek bunu diyor. Hüseyin Gülerce, bu adamgazeteci, hükümet görevlisi de değil, ama sayın kiFethullah’ın hükümet nezdindeki temsilcisi. Türkiye‘90’lı yıllarda terörü ezemediyse bu askeri vesayetaltındaki sivil otoritenin duruma egemenolamamasından, devletin tüm güvenlik birimlerini tekelden yönetememesinden dolayı idi; oysa şimdi askerivesayet rejimi son buldu ve devletin tüm birimleriarasında gerekli ahenk kuruldu; dolayısıyla şimdi dostdüşman herkes tarih önünde Türkiye’nin terörü nasılezeceğini görecek, diyor. Bunu sayın ki bu kin venefret dolu sözleri Fethullah Gülen söylüyor.

Bunların bu kadar açık, bu kadar kesin, bu kadarküstahça söylenmesi bile insanı şaşırtıyor. Amaadamların bakışı işte bu, çözüme muhatapgörünenlerin sorunu ele alışları hiç değilse bugünüzerinden işte böyle. Yine de burada şaşılacak bir yanyok. Çünkü mevcut muhataplar Kürt hareketine, küçüktavizlere razı olursan gel birlikte çözelim, değilse seniezeriz, kendi sınırlı tavizlerimizle sorunu yine bizçözeriz diyorlar. Yani devletin “Kürt açılımı” geneuygulamada kalacak. Bu saatten sonra hiç kimseKürtlere bir şey vermeden sorunun üstünüörtebileceğini düşünmüyor zaten, yok böyle bir şey.Ezme ihtiyacı nereden doğuyor? Kürt hareketinindevletin verdiği tavizlere, dolayısıyla çizdiği sınırlararazı olmamasından. Pazarlık masası bunun içindevriliyor, çatışma bu nedenle yeniden alevleniyor.

Ama bir kez daha yineliyorum; burada tutarsızolan, gerçeklerden kopan, Kürt hareketinin kendisidir.Böyle tutarsızlık olmaz, bu türden bir strateji ile biryere varılmaz. Devrimle elde edilebilir olanı düşükyoğunluklu bir silahlı mücadeleyle pazarlık masasındaelde etmeye dayalı bir strateji yapısal bir zaafiyetinifadesidir. Ya geçmiş programınızdan kalmaistemlerden vazgeçeceksiniz, ya da halen tuttuğunuzyoldan. Geçmiş program herşeye rağmen devriminprogramıydı. O zamanlar milli demokratik devrimdiyordunuz, anti-emperyalist bağımsızlık savaşıdiyordunuz, feodalizmin, komprador kapitalizmin veemperyalizmin tasfiyesi diyordunuz. Ulusal özgürlüğübu temelde elde edeceğinizi düşünüyor, bunu iddiaediyor, bunu savunuyordunuz. Şimdi bütün bunları biryana bırakmışsınız, devrimden kategorik olarak

vazgeçmişsiniz, ama ancak devrimle elde edilebilirolanı gene de isteriz diyorsunuz. Olay bu, stratejikzaafiyet burada. Seçim öncesi o büyük iyimserliktenseçim sonrası bu derin hayal kırıklığına geçişingerisindeki yapısal tutarsızlık işte budur.

Sonuçta stratejiniz neyse politikanız da odur, onagöre belirlenir, o çerçevede bir anlam taşır. Sizin birstratejiniz, bu çerçevede bir hedefiniz vardır; bütüntaktik açılımlarınız, araçlarınız, davranışlarınız,yolunuz, yönteminiz hep o stratejik gayeye ulaşmak,onu kolaylaştırmak içindir. Öyle olmak zorundadır.Ama eğer stratejiniz sorunluysa, yapısal bir zaafiyet ilemalülse, gerçekçi değilse, gündelik politikada başarılıolsanız bile stratejik başarıyı yakalama şansındanyoksunsunuz demektir. Olup bitenler, yapıp ettiklerinizbir kısır döngü olarak kalır. 5 yıl geçer, 10 yıl geçer, 20yıl geçer, hep aynı sınırlarda döner durursunuz, birazileriden ya da biraz geriden.

Stratejik yaklaşımınızda tutarlı olmak zorundasınız.Ya Kürtler için sınırlı bazı haklar hiç değilse bugüniçin yeterli diyeceksiniz, o zaman biraz dayüklenirsiniz, devleti masaya zorlarsınız, üç aşağı beşyukarı karşılıklı tavizlerle bir yerde bir şeyebağlarsınız. Ya da gerçek özgürlük ve tam eşitlik miistiyorsunuz, devrim yolunu tutmak zorundasınız budurumda. O zaman devrime dayalı bir strateji izlemekzorundasınız. Devrime dayalı strateji ise toplumsalgerçekliği bütünlüğü içinde hesaba katmayı gerektirir.Karşısında mücadele verdiğiniz kuvvet belirlenmişcoğrafik siyasal sınırları olan bir sınıf devletidir. Busiyasal coğrafya içinde sınıfsal şekillenme organik birbütün oluşturur. Burjuvaziden proletaryaya kadar tümsınıfsal şekillenme, bütün milliyetlerden, dinlerden,mezheplerden öğeler üzerine kuruludur. Temelde birsınıfsal bölünme var, nesnel güç ilişkileri buna göredirve siz de stratejinizi bu toplam sınıfsal ilişkileriüzerine kurmak zorundasınız. Salt Kürt sorununueksen alarak, sorunu ulusal davaya indirgeyerek veböylece yalnızca ezilen ulusun bundan kaynaklananenerjisini harekete geçirerek, Türkiye’nin siyasalsınırları içerisinde devrim yapamazsınız. Bu, birleşikbir devrim olmak zorundadır. Stratejiniz Türkiye’dekibütün bu sınıfsal güçleri hesaba katmak ve içermekzorundadır, düşman kuvvetler olarak, ara kuvvetlerolarak ve elbette müttefik kuvvetler olarak. Kürthalkıyla Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşikmücadelesi ihtiyacı, boş bir söz kalıbı değil fakat katıbir toplumsal, dolayısıyla da bilimsel gerçeğinifadesidir. Stratejinizi buradan, bu toplumsal gerçektenhareketle oluşturmak durumundasınız. Elbettedevrimciyseniz ve sorunları devrimle çözmekhedefindeyseniz.

Suriye pazarlıkları kıskacında Kürt sorunu

ABD ile Suriye konusundaki pazarlıklar kesinolarak Kürt sorununu ve hareketini de içeriyor. Türkdışişleri bakanı nota vermek için Suriye’ye gidiyor.Gitmeden hemen önce Clinton’la uzun telefonkonuşmaları yapıyor. Adam Suriye karşısında ABDulağı ve bunun gerisinde Kürt hareketini ezmekkonusunda alınan destek de var. Düzen medyasışimdilerde Abdullah Öcalan hakkında bir karalamakampanyası yürütüyor, eski Suriye günlerine ilişkinifşaatlar birbirini izliyor. Bu kirli propagandanıngerçekte iki yönü var. Bir yönü doğal olarak PKK veÖcalan’ı hedefliyor. Fakat öteki yönü, şu sıralaremperyalizm hesabına hedefe konulan Suriye’yleilgilidir. Öcalan’ın Suriye döneminin yeniden gündemegetirilmesinin gerisinde aynı zamanda bu var. BöyleceSuriye topluma daha düne kadar PKK’yi barındıran“düşman” devlet imajıyla sunulmuş oluyor vemüdahale için buradan da bir kamuoyu oluşturulmakisteniyor.

Füze kalkanını kurdurdular, bunu Kürt sorunupazarlıklarından ayrı düşünmek mümkün değil. Türk

Page 19: Kızıl Bayrak 2013-16

Kürt sorunu üzerine konferanslar... / 6 Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

devleti Kürt hareketinin askeri kolunu ABD’dengerekli desteği alarak ezmek karşılığında Suriye’yegirmeyi prensip olarak kabul etmiş görünüyor. Girmeko kadar kolay değil, bunu bir yana koyuyorum.Bakınız Tayyip Erdoğan şu sıra Mısır gezisineçıkacak, ama gezi öncesinde Mısır basınında Türkiyebatı emperyalizminin ajanıdır diye yazılar çıkıyor.Lübnan’da önemli bir gazetede, Türkiye NATO’nunOrtadoğu’daki Truva atıdır diye yazılar yayınlanıyor.Son dönemin olayları Arap aydınlarının zihnini dahaçok aydınlatmış görünüyor. Tunus ve Mısır’daki halkisyanları Arap halklarına, özellikle Arap aydınına birözgüven kazandırdı. Bunlar düşünen, olup bitenlerideğerlendirebilen insanlar. Türkiye’nin NATO’nunneresinde durduğunu, Ortadoğu’da nasıl bir roloynadığını elbette biliyorlar. Tayyip Erdoğan’ınNATO’nun Libya’da ne işi var demesinden üç günsonra İzmir’i nasıl Libya’ya müdahalenin üssü halinegetirdiğini, Libya’da birkaç ay içerisinde 50 bininsanın nasıl yok edildiğini, ülkenin nasıl yerle biredildiğini, Libya petrolünün üçte birinin Fransa’yageriye kalanının ötekilere bir anda nasıl peşkeşçekildiğini izliyor, değerlendiriyorlar.

Demek istiyorum ki, Suriye’ye girmek o kadar dakolay değil, Arap dünyasının bir kesiminde buna karşıbir duyarlılık, bir tepki var. Ama günümüzdeemperyalist saldırganlıkta artık ölçü de yok,uluslararası ilişkilerde işler artık orman kanununadönmüş durumda. Suriye’ye bir askeri müdahalegerçekleşebilir de. Ama emperyalistler bunu ancakTürkiye eliyle yapabilirler. NATO bunu yapamaz,yapmaya kalkarsa bu aynen İsrail hesabına yapılmışbir müdahale olarak anlaşılır. Arap dünyasına bunukabul ettiremezler. Suriye’ye ancak Suudi Arabistanve Ürdün ile aşağıdan, Türkiye ile yukarıdangirebilirler. Yani Ortadoğu’daki işbirlikçi rejimlereliyle bunu yapabilirler. Bu çerçevede Türk devletinebir rol çıkıyor mu? Çıkıyor! Türk devleti bunu kabulediyor mu? Ediyor! Ama Türk devleti bunu kabulettiğinde karşılığında da bir şeyler alıyor demektir.Aldığı olsa olsa Kürt hareketinin ezilmesine onaydır.Nitekim düzen medyasında da olay halen tüm açıklığıile böyle tartışılıyor.

Bakıyorsunuz, tam aynı günlerde Amerikan işgalkuvvetleri komutanı bir açıklama yapıyor, Amerikandevriyeleri Kandil için harekete geçmiş bulunuyor,diyor. Irak işgalinden sonra ilk defa böyle sözsarfediliyor. Aynı dönemde bakıyorsunuz, BarzaniKandil eteklerindeki köyleri boşaltıyor. Basında bununiçin gerekli kaynakları Türk devleti sağladı haber veyorumları yer alıyor. Güney Kürtlerinin elbette birulusal bilinci ve duyarlılığı var; Barzani’nin kamuoyuönünde açıkça Türk işbirlikçisi gibi davranacak haliyok. Kamuoyu önünde diklenecektir, bu ev bizimdir,kapıyı çalmadan giremezsiniz diyecektir. Ama bütünyuları ABD’nin elinde olduğu için, bugünkü iktidarınıABD’nin kucağına oturmaya borçlu bulunduğu için,eğer Türk devletiyle ABD arasında böyle bir pazarlıkyapılmışsa, bu pazarlıkta da Kandil’i ezmek bir hak veolanak olarak Türk devletine tanınmışsa, Barzani’ninde buna itaat etmekten başka bir seçeneği yokdemektir.

Tarihsel akışın dışına düşmek

Dünyada olayların krizlere, savaşlara ve giderekdevrimlere doğru gittiği bir evrede, Kürt sorununureformlarla, üstelik tüm kapsamıyla çözmek arayışı birşaşkınlık durumudur. Arada bir yoldaş aktarıyordu;Avrupa’da uzman dergilerde AB’nin muhtemel birdevrim tehlikesine karşı alacağı tedbirlertartışılıyormuş. Devrim sözü artık kitlelerin olduğukadar düzen uzmanlarının da dilinde. Mısır halkıdevrim yaptığı inancında. Aynı şekilde Tunus halkı da.Mısır Devrimi, Tunus Devrimi, birçok kimsenin ortaksöylemi durumunda. Bunun bir yanında kuşkusuz bir

manipülasyon var. Ama öteki yanında da devrimingiderek meşrulaşması, bir olumlu değer halinegelmesi, sıradan insanın diline düşmesi var. Tarihselolarak yeni bir devrimler dönemine yakınlaştığımızınbir yansıması var.

Bu toplumsal patlamalar boşluktan doğmuyor,durduk yerde gerçekleşmiyor. Dünya ölçüsünde büyükbir sosyal enerji birikimi var, olup bitenler bunun birilk dışavurumu. Bunlar geleceğin devrimlerinin öncüsarsıntıları. Büyük tarihsel depremler henüz duruyor,zamanını bekliyor. Bunları önlemenin bir yolu da yok.Öyle havasını bir biçimde alarak yatıştırmakhesaplarının tutma şansı yok. İşte Yunanistan batıyorve bunun baş sorumlusu AB’nin kendisidir. Yirmiyıldır Yunanistan emekçisine kan kusturdular ve bunaparalel olarak ülkeyi iflasa sürüklediler. Şimdikurtarma planı adı altında yeni borçlar veriliyor,karşılığında ise Yunan emekçisinin onyıllardan berihak edilmiş kazanımlarından geriye kalanlar isteniyor.Buradan neyin havasını nasıl alacaklar. Bu büyüksorunlar ve günden güne büyüyen hoşnutsuzluklarbirikimini büyük depremlere yolaçmaksızın salt öncüsarsıntılarla nasıl atlatacaklar? Bundan çıkış, bundankurtuluş yok. Zira attıkları her yeni adım, aldıkları heryeni tedbir, bunun tam tersi sonuçlara yolaçıyor,sosyal çatışma birikiminibesliyor.

Demek istiyorum ki,olayların böyle birçerçeveye oturduğu birtarihsel evredeyiz. Tunus-Mısır isyanlarını konualandeğerlendirmelerimizde,devrimcilerin yenidentarihin önplanına çıkacağıevreye doğru gidiyoruzdeniliyor. İşte böyle birtarihi dönemin arifesinde,İmralı süreciyle birlikteAbdullah Öcalan tutupKürt hareketini dörtdörtlük bir klasik sosyaldemokratik programauyarladı. Devrimi kategorik olarak reddetti. Kuruludüzen ve devlet yıkıcılığını reddetti. Sosyalmücadeleyi önemsizleştirdi. Benim için toplumyaşamında sınıf gerçeğinin önemi ve rolü yüzde onugeçmez dedi. Özetle tarihin gidişatına, olayların akışyönüne tümüyle ters düştü. Ama tuttuğu yol üzerindenbir çözüm, bir çıkış görünmüyor. Ya da bu ancak enaza razı olmak ölçüsünde olanaklı, ki bu da sorununçözülmesi demek olmayacak. En fazla belirli sınırlariçinde ve gerçekte yalnızca geçici olarakyumuşatılması anlamına gelecek.

Kürt meselesinin pazarlık masasında bir biçimdeve bir parça yumuşatılması bizim işimizi birçokyönden kolaylaştırır aslında. Bu mümkün olsa,Türkiye’de sosyal mücadelenin önü biraz açılsa,bugünkü şovenizm biraz geri plana düşse, emekçidönüp sosyal sorununa, sınıfsal durumuna bakabilse,bu bizim işimizi birçok bakımdan kolaylaştırır. Amaortada böyle bir şans görünmüyor, buna ilişkinumutların büyümesi ile döne döne sönmesi içiçegidiyor. Yıllardan beridir sürüyor bu kısır döngü.

Düşünün ki en azgın dil şimdilerde kullanılıyor.Kökü nasıl kazınacakmış herkes görecek diyor, birincidereceden hükümet yetkilileri. ‘90’larda bu işyapılamazdı, çünkü devlet bölünmüştü; sivil otorite birtarafta, askeri vesayet bir tarafta, çeteler öbürtaraftaydı; oysa şimdi bütün bunlar tek elde toplanmışbulunuyor, bu sayede terör kesin olarak ezilecek, diyorFettullah Gülen’in basındaki sözcüsü. Şimdi dostdüşman Türkiye terörü nasıl ezecekmiş görecek diyor,Hüseyin Gülerce. Fetullah’ın bir başka adamı ABD veAvrupa ile pazarlıklar bir sonuca bağlandı, böylece bu

iş kapandı, 3-5 yıla kalmaz PKK’nin işi biter diyor.Kuşkusuz bunlar biraz da psikolojik harekatın gereğiolan propagandif sözler, aynı anlama gelmek üzeretemelsiz hayaller. Ama bu söylemin kendisi, işin nasılsarpa sardığını, iplerin nasıl koptuğunu, AKP eksenlidinci gericiliğin Kürt hareketi düşmanlığında işinölçüsünü nasıl kaçırdığını gösteriyor. Beri yandan busöylem, karanlık pazarlıklar hakkında bir fikir deveriyor. PKK’nin ipi çekildi diye yazı yazıyor adam,ABD ile yapılan pazarlıkları ima ederek. Öyle basit biryazı da değil bu, nitekim PKK yayınlarından bunaanında yanıtlar yetiştirildi.

Biz son seçimler öncesi süreçte bir hayal dünyasıiçinde yüzüldüğünün tümüyle farkındaydık.Değerlendirmelerimizin temel çerçevesi bunuaçıklıkla içeriyordu ve biz bunu yeni olaylar ışığındada yineleyip durduk. Ve işte şimdi, şu seçim sonrasıdönemde, tablo tüm açıklığı ile gözler önündedir. Birkez daha olduğu gibi doğrulanmış bulunuyoruz. Busorun mevcut istemlerin ana çerçevesi korunduğusürece masada çözülmez, bunu hep söyledik, halasöylüyoruz. Ama seçim öncesi dönemde Kürthareketinin tamamında, Türkiye solunun da büyük birbölümünde, bu temelsiz iyimserlik dalga dalgayayıldı. Bu Çatı Partisi projesine soldan her duyanın

koşması da bundan dolayı idi.Bunun heyecanı ulusal solunbir kesimine bile yansıdı.Ulusal solun sözcülerindenodatv’de Öcalan Türkiyesosyalist hareketinin doğallideri ilan edildi ve buulusalcılar arasında büyük birgürültüye de yolaçtı.Değerlendirmeyi yapanlartutumlarını savundular; bizyalnızca nesnel bir tespityapıyoruz dediler. Öcalan’ınTürkiye solunun manevi,giderek de politik liderihaline geldiğini söylediler.Seçim blokunu ve Çatı Partisiprojesini buna kanıt olarakgösterdiler.

Haksız da değillerdi. Solun önemli bir kısmınınkendi ekseninde bu denli kolay toplanıyor olmasınında verdiği güçle Öcalan artık kendi konumuna vemisyonuna tarihsel bir temel de sunuyor. MustafaSuphi’den alarak ‘71 devrimcilerine bağlıyor. Herzaman Mahirler’in ve Denizler’in takipçisi oldum,onların günümüzdeki temsilcisiyim diyor. DuranKalkan da Mihri Belli’nin ölümü üzerine yaptığıdeğerlendirmede benzer bir havada konuşuyor. MihriBelli, başkan şahsında, sana baktıkça hep Mahirler’i,Denizler’i görüyorum derdi, diyor. Bütün bunlarTürkiye solunun liderliğine çıkıyor. Mahirler’in,Denizler’in bayrağı artık benim elimde diyor, daha nedesin ki? Yeni dönemin Türkiye sol hareketi lideriolarak konuşuyor ve bu söylem tam da İmralı’dakigizli görüşmeler dönemine denk geliyor. Solun bütünbir kuyrukçu kesimi de bunu açıkça ya da zımnenonaylıyor. Ertuğrul Kürkçü seçim öncesi birröportajında, yıllar önce Beka’da görüştüğümde,Öcalan bana bütün yükü benim omuzlarıma bıraktınızdediğinde biraz fazla abartıyor diye düşünmüştüm,oysa şimdi bakıyorum da tümüyle haklıymış,gerçekten halen bütün yük onun omuzlarındadiyebiliyor. Bir bakıma kuyrukçu solun Öcalan’abakışını kendi üzerinden özetlemiş oluyor. Bu konudasöyleyebileceklerimin daha fazlasını sonrayabırakıyorum, birazdan ele alacağım Çatı Partisibahsine... (9-10 Eylül 2011 tarihli bu konferansın ÇatıPartisi konulu kısmının bir bölümü, “Çatı Partisi yada solun tablosu” başlığı ile Ekim’in Ocak 2012tarihli 278. sayısında yayınlandı –Red).

(Devam edecek...)

Abdullah Öcalan tutup Kürthareketini dört dörtlük bir klasiksosyal demokratik programauyarladı. Devrimi kategorik olarakreddetti. Kurulu düzen ve devletyıkıcılığını reddetti. Sosyalmücadeleyi önemsizleştirdi.Benimiçin toplum yaşamında sınıfgerçeğinin önemi ve rolü yüzde onugeçmez dedi. Özetle tarihingidişatına, olayların akış yönünetümüyle ters düştü.

““

Page 20: Kızıl Bayrak 2013-16

Güncel Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 201320 * Kızıl Bayrak

2013 Newrozu’ndan bu yana Türkiye’de “barışrüzgarları” esiyor. İmralı’da kapalı kapılar ardındayapılan pazarlıklar ve paralelinde İmralı-Kandilarasında yaşanan trafik, gerillanın çekilmesi evresinedayanmış bulunuyor.

Emperyalist politikalar çerçevesindeOrtadoğu’nun yeniden dizaynının bir parçası olarakişleyen “süreç”, AKP tarafından “terörü bitirme”olarak tanımlanıyor. AKP silahlı Kürt hareketinitasfiye etmeyi amaçlayan politikasını bir bir hayatageçiriyor. “Akil insanlar komisyonu” ve meclistekurulan “çözüm sürecini değerlendirme komisyonu”adımları, bu politikanın bir parçası göstermelikmanevralar. Bu sürece Dersim’de askeri operasyon,KCK tutsaklarının durumunu değiştirmeyen 4. YargıPaketi aldatmacası, Dicle Üniversitesi’nde yaşandığıgibi Hizbullah eliyle dinci-gericiliğin Kürdistan’dadenetim kurma girişimleri, Roboski katliamınınmecliste aklanması ve AKP’nin gerici anayasataslağı eşlik ediyor.

Kürt hareketi ise AKP’nin her hamlesinisessizlikle onaylıyor, gerillanın çekilmesininardından “çözüm süreci”nin ilerleyeceği hayalleriniyayıyor. Tasfiye politikalarını meşrulaştırma vegerekli desteği sağlama işi ise reformist kuyrukçusola düşüyor.

AKP’nin seçim hesaplarıyla birlikte,emperyalistlerin bölgeye dönük politikalarıçerçevesinde Kürtler’in denetim altına alınması veKürt hareketinin tasfiyesinin hedeflendiği yeterinceaçıkken, iktidar cephesinden yapılan her açıklama veatılan her adım bunu kanıtlıyorken, “barış” hayalleriile emekçi kitleler sersemletiliyor. HDK (HalklarınDemokratik Kongresi) bileşenleri şahsında reformist-kuyrukçu sol da yaşanan tasfiyeci sürüklenişihararetle savunuyor. Sürece eleştirel yaklaşanları isebarışı baltalamakla ve sosyal şovenlikle suçluyor.

Reformist solun misyonu!

Kürt hareketinin yedeğinde konumlanan HDK(Halkların Demokratik Kongresi) ve onun uzantısıHDP, “Türkiye’nin demokratikleşmesi” eksenindekuruldu. Solda birliğin yeni modeli olduğu iddiaedilse de, seçim ekseninde biraraya gelen güçlerbugüne kadar Kürt hareketinin politikaları eksenindehareket ettiler. Bugün ise “çözüm süreci”ninsahiplenilmesi misyonunu üstlenmiş bulunuyorlar.

Devrim fikrini çoktan terketmiş bulunan güçlertarafından oluşturulan HDK, silahların bırakılmasıve “demokratik siyaset”e geçişi büyük bir heyecanlakarşıladı. Newroz’un ardından yayınlanan bildirgedeşunlar söyleniyor:

“2013 Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ınçağrısıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin eşitlik veözgürlük mücadelesini silahlar olmadan sürdürmeyibenimsemesinin Türkiye’yi barış, çözüm vedemokrasi yürüyüşünde yeni bir evreninbaşlangıcına ulaştırdı…” “Türkiye’yi yönetenlerinbarış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesitaleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için istismar

ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarakkarşıtlarını da silahsızlandırdı…”

Bu arada “barış süreci”nin ilerlemesi için AKP’yegüven vermeye çalışılıyor, öte yandan hükümeteMHP’nin ırkçı saldırıları karşısında halkı korumagörevini yerine getirme çağrısı yapılıyor, düzenin enpespaye temsilcilerinden olan CHP “barış güçleriarasına katılmaya” davet ediliyor…

Dahası, İmralı görüşmelerinde ve Newrozmesajında A. Öcalan’ın solda tartışma yaratan sözleridüzeltilmeye çalışılıyor. Basına yansıyan İmralıtutanaklarında Öcalan’ın,“Ermeni lobisi etkili,2015’te gündem olmak istiyorlar”, “Anadoluİslamlaştıktan sonra bin yıllık bir Hıristiyanlık öfkesivar. Rum, Ermeni, Yahudi, Anadolu’da hak iddiaeder. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerinikaybetmek istemiyorlar” sözleri tepki toplamış,sonraki görüşmede Öcalan sözlerinin yanlışanlaşıldığını ifade etmek zorunda kalmıştı. HDKbildirgesinde de, etnik grup ve azınlıklarhatırlatılarak, “halkları birbirine bağlayan tarihseldostlukların yeniden canlandırılacağı” ifade ediliyor.Newroz’da okunan metinde,“Türk halkı bilmeli kiKürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortakyaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukunadayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlikhukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon veimha yoktur, olmamalıdır.” sözlerine de “açıklık”getiriliyor: Öcalan Türkiye’yi, “işgalci, fetihçiemperyalist siyasetlerin uzantısı olmaktan çıkan” ve“halklar dayanışması üzerine yükselen” bir dışsiyasete çağırıyormuş!

A. Öcalan’ın Newroz’da okunan mektubu,Türkler’in ve Kürtler’in ittifak kurdukları herdurumda kazandıkları argümanına dayanmakta,emperyalist proje Büyük Ortadoğu ve bölge lideri

Türkiye ekseninde dünya sistemi ve kapitalist düzenile bütünleşme hedefi ortaya konulmaktadır. Öcalan“barış” projesinin içeriğini İmralı savunmalarındanbu yana açık bir şekilde ortaya koyarken, tepkileriyumuşatma işi de kuyrukçu sol tarafındanüstlenilmektedir.

Barış üzerine boş hayaller!

HDK açıklamasına asıl ruhunu veren ise “barış”söylemi. Silahların bırakılmasıyla birlikte “barışikliminin doğduğu”, “silahlı mücadelenin” yerini“demokratik mücadelenin” alacağı söyleniyor. HDKbileşenlerinden kimilerine göre, yeni sürecin esasınıoluşturan mantık, “örgütsel ve askeri kuvvetintasfiyesi değil, ‘iktisatlı’ bir tutumla Kuzey şahsındademokratik-barışçıl mücadele biçimlerine geçerkenşovenizmi kırmak, faşizmi çözmek amacıyla Türkiyeemekçi solu ile türlü birliktelikler yaratmak”mış!Kimilerine göre de, “silah bırakmanın içi ‘eşitlik,özgürlük, adalet’ ile doldurulunca onurlu, kalıcıbarış” gelecekmiş! vb…

“Savaşların sona erdirilmesi, uluslar arasındabarış, yağmaya ve zora son verilmesi -bütün bunlarbizim idealimiz; ama bu ideal, doğrudan ve ivedi birdevrim çağrısının eşliği olmazsa, burjuvasafsatacıların yığınları ayartmasına yarar.” (Lenin,Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, SolYayınları, s.223)

Kuyrukçu sol bugün bu misyonu üstlenmişbulunuyor. Devlet ve iktidar gerçeğinin, sınıflıtoplum gerçeğinin, ulusal baskı ve ezilmişliğiningerisinde yer alan emperyalizme dayalı sömürüdüzeni gerçeğinin üzerini örterek “barış”ıngelebileceği hayallerini yayıyor, işçi ve emekçileriburjuva safsatalarla aldatma yolunu tutuyor.

HDK ve “barış” süreci...

Reformist soltasfiyeci sürecin hizmetinde!

Page 21: Kızıl Bayrak 2013-16

Kızıl Bayrak * 21SınfSayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Sınıf devrimcilerinin Ankara ve Kayseri’nin sanayihavzalarıyla emekçi semtlerinde haftalardır çalışmasınıyürüttükleri ve “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği”şiarıyla çağrısını yaptıkları Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı14 Nisan’da gerçekleştirildi.

Ankara’da emperyalizme karşımücadele çağrısı

Ankara’da Tüm Bel Sen Genel Merkezi KonferansSalonu’nda gerçekleştirilen kurultay için salona“Bütün ülkelerin işçileri birleşin”, “Kürt ulusunaözgürlük, eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik” gibi temelmücadele şiarlarının yer aldığı pankartlar asıldı.

Kurultay, son dönemde artan devlet terörü,emperyalist savaş, Kürt ulusuna ve sınıfa yöneliksaldırıları içeren bir sinevizyon gösterimi ile başladı.Ankara Kurultay Hazırlık Komitesi adına yapılanaçılış konuşmasında işçi sınıfının kazanılmışhaklarının gasp edildiği bir dönemde gerçekleştirilenkurultayın önemine vurgu yapıldı. Kurultayınemperyalist-kapitalist barbarlık düzenine karşı “sınıfakarşı sınıf” duruşunu ifade ettiğinin altı çizildi.

Açılış konuşmasının ardından devrim ve sosyalizmdavasında ölümsüzleşenler anısına bir dakikalık saygıduruşu yapıldı.

Kurultayda ilk olarak “Emperyalist savaş vedevrimci tutum” tebliği sunuldu. İkinci sırada ise“Kürt sorunu ve devrimci sınıf tutumu” tebliğininsunumu yapıldı.

Tebliğin sunulmasının ardından kurultaya araverildi.

Aradan sonra BDSP konuşması ile program devametti. BDSP konuşmasında işçi sınıfının tarihsel-devrimci misyonu vurgulandı. Devrimci siyasal birsınıf hareketi yaratılmasının ihtiyacına işaret edildi.Daha sonra BİR-KAR’ın kurultaya gönderdiği mesajokundu.

Kurultayın son bölümünde işçi ve emekçi kürsüsüoluşturuldu.

İlk sözü alan bir metal işçisi, şovenizmle ilgili birkonuşma gerçekleştirdi. Şovenizm zehrinin ancak işçisınıfının kenetlenmiş mücadelesiyle kırılabileceğinisöyleyen metal işçisi TEKEL direnişi örneğini vererek

“Kürt ve Türk işçiler kendi çıkarları etrafındabirleşerek bizlere yürünmesi gereken yolugöstermiştir” dedi. Konuşmasını “Yaşasın işçilerinbirliği halkların kardeşliği” sloganıyla bitirdi.

BDP Mamak İlçe Örgütü’nün mesajınınokunmasının ardından, Ankara’nın göbeğinde 78 gündirenen bir Tekel işçisi konuştu. “Onuruma sahipçıkmak için direndim” diyen Tekel işçisi, direnişinöğrettiklerini anlattı. İşçilerin direniş sırasındakardeşleştiğini ve sınıf bilincine ulaştığını söyleyenTekel işçisi “bütün işçi sınıfının umudu olduk” dedi.“Kürt, Türk, Laz birçok milliyetten sınıf kardeşimizlebirlikte direndik. Sınıfın bir tek amacı vardır, o dainsanca yaşamdır” diyen Tekel işçisi kurultayıselamladı.

İHD Ankara Şube temsilcisi her şeyin “neden”sorusunu sormakla başlayacağını söyledi. Aynızamanda bir ölüm orucu direnişçisi olan İHDtemsilcisi mücadele ve cezaevi süreçlerinde

yaşadıklarını anlattı. Sınıfın devrimci partisininsaflarında mücadele etme çağrısı yaptı.

TKİP’li tutsakların kurultaya gönderdikleri mesajokunurken mesajda parti saflarını güçlendirme çağrısıyapıldı. Mesaj “Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi”sloganıyla son buldu.

Daha sonra Sincan OSB’den bir işçi savaşbütçesiyle ilgili bir konuşma yaptı. Savaşa ayrılanbütçeyi istatistiklerle açıklayan ve teşhir eden OSBişçisi mücadele çağrısı yaptı.

Stuttgart BİR-KAR’ın mesajının okunduğukurultay işçi konuşmaları ile devam etti.

Çankaya Belediyesi’nden bir işçi, burjuvapartilerinin sınıf üzerindeki etkisine dikkat çeken birkonuşma gerçekleştirdi. Konuşmanın ardındanİzmir’de işten atılan belediye işçilerin mücadelesiselamlandı.

Yenimahalle Belediyesi’nden bir taşeron işçisiise taşeronlaştırmayla ilgili bir konuşma yaptı.“Taşeron sistemi köleliktir” diyen belediye işçisikonuşmasını “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni”sloganıyla bitirdi.

Kadın bir işçi, işçi kadınların yaşadıkları sorunlarüzerine konuştu. Kadın işçi “Ekim Devrimi bizekılavuzluk ediyor” sözleriyle bitirdiği konuşmasında“Yeni Ekimler” yaratma çağrısı yaptı.

Bir depo işçisi kendi yaşadığı sorunlardan bahsetti.“Bu 1 Mayıs’ta ne sarı sendikalar, ne de burjuvapartileri önde olmalı” diyen depo işçisi, işçileri 1Mayıs’ta en önde olmaya çağırdı ve konuşmasını“Yaşasın 1 Mayıs” sloganıyla bitirdi.

Sonrasında Ekim Gençliği tarafından “Anti-emperyalist mücadele ve görevlerimiz” konulu birsunum gerçekleştirildi.

Son olarak ise geleceğin işçisi, bir meslek lisesiöğrencisi konuşma yaptı. Meslek liselilerin stajsömürüsüyle ucuz iş gücü olarak sömürüldüğünüsöyleyen liseli devrim ve sosyalizm için örgütlenme vemücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.

Tüm konuşmaların ardından kapanış konuşmasıgerçekleştirildi. Kapanış konuşmasında tümkatılımcılara 1 Mayıs’ta omuz omuza olma çağrısıyapıldı.

Kurultay Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu tarafından seslendirilen Avusturya İşçiMarşı ve 1 Mayıs Marşı ile sona erdi.

Kayseri: “İşçilerin birliği halklarınkardeşliği” çağırısı yükseldi

Kayseri’de kurultay Hacıbektaş Kültür Derneği’ndegerçekleştirildi. Kurultayın başında mesajlar okundu.

Kayseri Kurultay Hazırlık Komitesi adına yapılankonuşmada Ortadoğu’da emperyalist güçlerin organizeetmeye çalıştıkları savaşa karşı mücadele çağrısındabulunuldu. Aynı zamanda halkların kardeşliği ve Kürtsorunun kalıcı çözümü için işçilerin birliğinin yaşamsalönemi vurgulandı.

Kurultay BDSP temsilcisinin konuşmasıyla devametti. BDSP temsilcisi işçi sınıfının öncüleşmesi vetarihsel misyonuna sahip çıkmasının önemine değindi.Suriye’de ve Kürt sorununa ilişkin gelişmeleri özetledi.Emperyalist savaşın ve ülkede süren kirli savaşınbedelini işçi ve emekçilerin ödediğini belirtti. İşçi veemekçilerin birliği ve devrimci sınıf mücadelesindealınacak mesafenin emperyalist savaş ve ulusalsaldırganlığın panzehiri olacağını ifade etti. Kurultayınbu noktada da atılmış mütevazi bir adım olduğunuifade ettikten sonra konuşmasını mücadele çağrısıylasonlandırdı.

Konuşmanın ardından emperyalist savaş ve Kürtsorununa ilişkin tebliğler sunuldu.

Bir öncü karayolu işçisi, kurultayı selamlayarakbaşladığı konuşmada özelleştirme süreci konusundaaçıklamalarda bulundu. Özelleştirmeye geçitvermemek için en kestirme yolun işçilerin birliğiolduğunu, birleşen karayolu işçilerininyenilmeyeceğini belirtti.

Bir organize sanayi işçisi fabrikasında yaşanansorunları dile getirdi. “Biz işçiyiz, Kürt-Türk farketmiyor. Eziliyoruz. Öyleyse birlik olup savaşın,sömürünün kaynağı olan sömürü düzenine karşımücadele etmeliyiz” dedi.

Bir karayolu işçisi, işçilerin birliği halklarınkardeşliği vurgusunu öne çıkaran bir konuşma yaptı.Karayollarının özelleştirme saldırısına komuta edengücün ulusal ezilmişliğin ve sömürünün de kaynağıolduğunu, emperyalist savaşın taşeronluğunu yaptığınıbelirtti. Tek merkezli saldırıları boşa çıkaracak gücünişçilerin birliği olduğunu, ancak bu koşullarda halklarınkardeşleşebileceğini belirtti.

Kürsüye çıkan bir işçi, kapıcıların yaşadığısorunları dile getirdi. İşçilerin birleşmesinin öneminivurguladı.

Kürt bir işçi sorunlarını dile getirdi. İşçilerinbirliği halkların kardeşliğine ekmek ve su gibiihtiyaçları olduğunu belirtti. “İşçiler birleşirse sömürüve savaş son bulur” dedi.

Urfa’dan gelerek kurultaya katılan Kamu ŞirketPersonelleri Derneği Başkanı Hakan Aydın yaptığıkonuşmada taşeronluk sistemini eleştirdi.Konuşmasının kurultayda emeği geçen işçileriselamladı.

Kurultayın ardından işçiler sokağa çıktılar…Sonuç bildirgesini işçi ve emekçilerle paylaşmak

için işçiler kurultay salonundan çıkarak KayseriMeydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdiler.Yapılan basın açıklamasında kurultayın başarıylatamamlandığı belirtildi. İşçi ve emekçiler emperyalistsavaşa ve Kürt sorununda inkar politikalarına karşımücadeleye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara-Kayseri

Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’ndanmücadele çağrısı

14 Nisan 2013 / Kayseri

Page 22: Kızıl Bayrak 2013-16

22 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013Sınıf

Finans kapital konsantre ve sistematik saldırılarınısürdürüyor. İşçi sınıfının bir enkaz yığınına dönüşmesi,hızla şekilsizleşmesi ve atomize edilmesi için sonderece soğukkanlı politikalar izliyor.

Özelleştirmeler, sınıfa yönelik ontolojik saldırınınen önemli ayağını oluşturuyor.

2013 yılı özelleştirme saldırılarının yoğunlaştığı biryıl olacak. PTT’nin hızla özelleştirilmesi ve ardındanTCDD’nin özelleştirilmesi gündeme alındı. Buözelleştirmeleri akarsu santrallerinin, iki mega termiksantralinin, şeker fabrikalarının, çok sayıda elektrikdağıtım şirketinin ve Seyit Ömer Termik Santrali,Tedaş-Boğaziçi Elektrik Dağıtım Şirketi gibi kârlı veyüksek gelirli yerlerin özelleştirilmesi izleyecek.

2013 yılı tam anlamıyla bir yağma ve talan yılıolacak. Finans kapitalin çok yönlü ve çok boyutlustratejik saldırılarının işçi sınıfı için anlamı işsizlik,güvencesizlik ve yoksulluktur. Sadece PTT’ninözelleştirilmesi 40 bin çalışanın geleceğinin gaspıanlamına geliyor.

Karşı devrim ve neoliberal yıkım

12 Eylül faşizmi bir karşı devrimdi. Neoliberalpolitikalar da bu karşı devrimin ruhu ve pratiği oldu.Ekonomik bir faşizm olan neo-liberalizmin radikaladımları 1980’nin ikinci yarısında atıldı.

Finans kapital bu süreçte sınıfa karşı stratejiksaldırıya geçti. “Washington Uzlaşışı” bu statejiksaldırının yol haritası olarak işlev gördü. Türkiye’deözelleştirme/piyasalaştırma adımları da bu yolharitasına uygun bir biçimde hayata geçirildi.

1986-2010 arasında (yani 25 yıllık bir kesitte)kamuya ait alanların hemen hemen tamamıözelleştirildi. Bu olağanüstü talan ve yağma hareketisonucunda 201 kamuya ait işletmenin, %90’ıözelleştirildi.

1990’lı yıllar özelleştirilmelerin ikinci aşamasınısimgeledi. Özelleştirilme dalgası son derece kritiksektörlerde kendini gösterdi. Eğitimde ve sağlıktaGATS’a uygun hızlı ve radikal özelleştirmeler yapıldı.

2000’li yıllar ise özelleştirmelerin üçüncü aşamasınısimgeledi. Bu dönemde özelleştirmelerin kapsamı veiçeriği genişledi.

Hayatın her alanının metalaşmasına uygun birşekilde, özelleştirme saldırısı hayata yöneldi. Finanskapitalin melez ve oportünist bir dille “yerelleşme”adını verdiği bu özelleştirmelerle sular, nehirler,topraklar, ormanlar, kıyılar, kıymetli ve stratejikmadenler özelleştirildi.

Kapitalizmin yapısal krizinin 2008 sonrası sarsıcıetkilerinin hissedilmesiyle, 2008-2013 arasındaözelleştirme operasyonlarının hızı arttı. Özelleştirmeler,bir yandan yağma ve talanla finans kapitalin “ilkelsermaye” birikim stratejisine hizmet etti, öte yandanTC’nin bütçe açıklarını kapatmada önemli birenstrüman oldu.

Bir proje partisi olan AKP, İslamcı-muhafazakargörünümü yanında, safkan bir neoliberal parti olduğunuiktidarları döneminde açıkça ortaya koydu. AKPiktidarları dönemi, özelleştirme saldırılarınınolağanüstü arttığı bir dönem oldu.

Son 25 yılda yapılan özelleştirmelerin %85’i AKPiktidarları döneminde gerçekleşti. Özelleştirmeoperasyonlarında totalde 46 milyar dolar “kaynak”yaratıldı. Bu miktarın 40 milyar dolara yakın bir kısmı,AKP iktidarları döneminde yapılan özelleştirmelerleelde edildi.

2013 yılında AKP, yeni bir özelleştirme saldırısıprogramı hazırladı. AKP, 14 milyar dolarlık birözelleştirmeyi gündemine aldı. PTT bu saldırınınmızrak ucu işlevini görüyor.

2013’te BEDAŞ’in özelleştirmesiyle start verildi.Köprü ve otoyolların özelleştirmesiyle saldırılar sürdü.İki boğaz köprüsü, sekiz otoyoldan meydana gelentoplam on “varlığın” özelleştirme ihalesini Koç veÜlker grubu (Malezya kökenli UEM’yle birlikte), 5milyar 640 milyon dolara aldı.

2013 - Özelleştirme saldırıları şiddetleniyor

AKP iktidarı PTT’nin hızla özelleştirmesi içinadımlar atıyor. PTT’nin önce anonim şirketinedönüştürülmesiyle başlayacak bu süreç, PTT’ninparçalanarak özelleştirilmesi/piyasalaştırılmasıyladerinleştirilecek.

PTT’nin ardından TCDD’nin özelleştirmesigündeme getirildi.

PTT’de olduğu gibi AKP iktidarı, bu süreci tekelhakkının tasfiyesi, KİT yapısının esnekleştirilmesi yada serbestleştirilmesi gibi demogojik tanımlamalarlaaçıklıyor.

TCDD anonim şirkete dönüştürülerek, hızlaözelleştirilecek temel alanlardan biri olarak dikkatçekiyor.

TPAO da Türk Petrol Kanunu Tasarısı altında örtükbir özelleştirme programının içine alındı.

2013 yılında bu adımları bor, toryum, uranyummadenlerinin piyasalaştırılması izleyecek. AyrıcaTelekom’un kamu hisselerinin satışı ve elektrikteyapılacak özelleştirmeler gündeme alındı. Özellikledağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi (Tedaş, BoğaziçiElektrik AŞ gibi) dikkat çekiyor. Bunun yanında HalkBank ve Vakıf Bank’ın kamu hisselerinin satışıyapılacak. Bir dizi liman, termo elektrik santralininsatılması (13 akarsu santrali, iki büyük termik santral)ve özelleştirmesi, 2013 yılında yapılacak özelleştirmeolarak ilan edildi.

Bu çok şiddetli özelleştirme saldırısı, yalnızca PTTbünyesinde 40 bin çalışanı güvencesiz bırakacak.PTT’de kısmi iş güvencesine sahip, 657 Sayılı DevletMemurları Kanunu’na tabi 40 bin çalışan, sözleşmelipersonel konumuna getirilerek iş güvencesinikaybediyor.

Bugün PTT bünyesinde 12 bin taşeron işçi çalışıyor.Bu operasyonla PTT’de işten atılmaların, sistematiktaşeronlaşmanın ve güvencesizleştirmenin önü açılıyor.

PTT operasyonunu izleyecek, TCDD’ninözelleştirmesi de benzer sonuçlar yaratacak. Demiryoluişçilerini sendikasızlaştırma, işten atılma,taşeronlaştırma ve güvencesizlik bekliyor. TPAO vediğer özelleştirmelerin de benzer sonuçlar doğurmasıkaçınılmazdır.

2013 yılı finans kapitalin ve AKP iktidarının

özelleştirmeler adı altında işçi sınıfına yönelik stratejiksaldırılarının yaşandığı bir yıl olacak.

İşçi sınıfı için sistematik işsizleştirme,güvencesizleştirme, sendikasızlaştırma veyoksullaştırma anlamına gelen özelleştirmelere karşı,saldırının gerçekleşeceği her işyerinde ve her kenttesınıfsal öfke ve kin birikecektir.

Önümüzdeki aylarda operasyonların yapılacağıişyerleri, sınıfsal mücadelenin yeni odakları halinedönüşebilir.

Finans kapital 2013 yılı özelleştirme yol haritasınıaçıkladı: Başta PTT, TPAO, TCDD, Türk Telekom,İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş.,Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş., Dicle Elektrik DağıtımA.Ş., Van Gölü Elektrik Dağıtım A.Ş., Halk Bank,Vakıf Bank, İzmir Kruvaziyer Limanı, bir dizi şekerfabrikası, Seyit Ömer Termik Santrali, Tedaş gibiişyerleri sermayenin açık ve soğuk kanlı saldırılarınamaruz kalacak yerlerdir.

Sınıfsal öfke ve kini biriktirmek

İşçi sınıfı bu saldırılara karşı her ne kadar hazırlıksızolsa da kolektif reaksiyon gösterecektir. İşsizlik,geleceksizlik ve güvencesizliğe karşı sınıfsalrefleksleriyle hareket etmesi yüksek bir olasılıktır.Ölümle eşdeğer olan bu saldırılar, sınıfsal öfke ve kiniarttıracaktır.

Özelleştirme saldırılarının gerçekleşeceği işyerleri,yeni sınıfsal öfke yataklarıdır. Bu alanlarda bugündentemaslar kurmak, yaşanacakların ajitasyon vepropagandasını yapmak, kuluçkaya yatmak yakıcıönemdedir.

Saldırı merkezlerinde sabırla ve inatla sınıfsal öfkeve kinin birikmesini sağlamalıyız. Bu biriktirme süreciyeni ve sarsıcı direnişlere, büyük patlamalara gebe birsüreçtir. Her şeyden önce sınıfla organikleşmeninolmazsa olmaz koşuludur.

Özelleştirmelerin yapılacağı her işyeri, 2013’tesınıfsal öfke patlamalarının odaklarıdır. Odaklarıolmalıdır...

2013 yılı, halen sürmekte olan metal ve kamuişçileri toplu sözleşmeleriyle her alanda yenibirikimlere yol açabilir. Ayrıca özelleştirmelere karşıgerçekleşecek her direniş ve eylem, havzalarda yaşananyaygın lokal direniş ve eylemlerle birbirini etkileyeceğigibi birbirini tetikleyecek içeriktedir. Bu manadagerçekleştirilecek her pratik yakıcı önemdedir.

Kapitalizmin yapısal krizinin ulaştığı yeni evre vekrizin yarattığı sınıfsal kutuplaşma her işçi havzasınıpotansiyel mücadele odağına dönüştürdü. Özelleştirmesaldırıları bu süreci besleyici bir faktördür. 2013 yılınınyazı sınıfsal kutuplaşmanın yoğunlaşacağı veşiddetleneceği bir dönemdir. Özellikle 2013 1 Mayısıbu faktörlerle birlikte, Kürt sorununun ulaştığı yenimomentle de bağlantılı olarak tarihsel önemde bir 1Mayıs olacaktır. Görev sınıfsal öfke ve kini her alandabiriktirmek ve açığa çıkarmaktır. Somut ve etkilipratikler yaratmaktır. “Havanın dönmesi” her anmümkündür. Bir kıvılcımın bile aleve dönüşebileceğinibilmeliyiz. Gerçekleşecek her pratik muazzamolanakların habercisi olabilir.

PTT, TCDD, TPAO’dan başlayan özelleştirme saldırıları, metal sektörü ve kamuda toplusözleşme süreci...

Kuluçkaya yatmak, sınıfsal öfke ve kinibiriktirmek ve büyütmek

Volkan Yaraşır

Page 23: Kızıl Bayrak 2013-16

Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013 Dünya

Venezuela devlet başkanı ve Bolivarcı hareketinlideri Hugo Chavez’in hayatını kaybetmesi, “BolivarcıDevrim”e diş bileyen Amerikancı faşizan muhalefeteyeni bir taarruz başlatma fırsatı olarak görüldü.Chavez’in ölümünden önce başlayan bu girişim,medya ve sokaklara salınan çeteler eliyle seçimgününe kadar sürdürüldü. Chavez’in halef ilan ettiğiNicolas Maduro’nun devlet başkanlığına seçilmesiüzerine kan dökmeye başlayan muhalefet, kudurgandişlerini pervasızca göstermeye başladı.

Bir kez daha seçimlerde yenilgiye uğrayanAmerikancı muhalefetin çeteleri sokaklara salıpcinayetler işlemeye başlaması şaşırtıcı değil. ZiraVenezuela burjuvazisinin en küstah en saldırgankesiminin temsilcisi olan Henrique Capriles’in başındabulunduğu bu muhalefet, 15 yıldan beri Chavez’e ve“Bolivarcı Devrim”e karşı sayısız saldırıda bulundu.Tüm girişimleri fiyaskoyla sonuçlanan muhalefetin,Chavez’in ölümü ile hırsla saldırıya geçeceğibiliniyordu. Nitekim öyle de oldu ve Amerikancımuhalefet çetelerini sokaklara salarak cinayet işlemeyebaşladı.

Maduro: “ABD destekli darbe girişimi…”

Seçimlerde oyların yüzde 48,97’sini alan sağcımuhalefet adayı Henrique Capriles, yenilgiyi kabuletmeyerek, seçim sonuçlarına itiraz etti. Başkanseçilen Maduro ile mensup olduğu Venezuela BirleşikSosyalist Partisi’ni (PSUV) suçlayan Amerikancımuhalefetin adayı, oyların tek tek tekrar sayılması içinkampanya başlattı.

Maduro’nun devlet başkanlığını “gayrimeşru” ilaneden muhalefet şefi Capriles, oluşturduğu motorizeçeteleri sokaklara saldı. PSUV merkezlerine ve sağlıkkurumlarına saldıran faşist çeteler, aralarında Kübalıdoktorların da bulunduğu 7 kişiyi katletti, 90’ı aşkınkişiyi ise yaraladılar.

Birçok kentte sokaklara çıkan Amerikancımuhalefetin çeteleri, ABD ve İsrail’den “yardım”istediler. Daha ilk adımda emperyalist/siyonistlerdendestek isteyen bu çeteler, Venezuela işçi veemekçilerine sağlık yardımı yapan Kübalı doktorlarıise, katlettiler.

Venezuela seçimleri, ‘dünyanın en şeffaf seçimleri’kabul edilmesine rağmen, faşizan muhalefetin,yolsuzluk olduğu gerekçesiyle harekete geçmesi,anında Washington’dan destek buldu. Chavez’in yerinegeçen Maduro, düzenlenen gösteri ve saldırıların,ABD’nin Karakas büyük elçiliği tarafından finanseedildiği açıklayarak, olayların arkasında BarackObama yönetiminin bulunduğunu belirtti.

Televizyondan halka seslenen Maduro, yaşananşiddet olaylarının sorumlusunun Capriles olduğunu,bununla birlikte ABD’nin de yaşanan olaylardabelirleyici bir rol oynadığını belirtti.

Faşist olarak tanımladığı Capriles’in darbe peşindeolduğunu vurgulayan Maduro, muhalefetin 17Nisan’da başkent Karakas’ta yapmayı planladığıgösteriye izin verilmeyeceğini ilan etti. Bu kararlıduruş, ABD-İsrail destekli bir darbe ile iktidarayerleşme hevesi içinde bulunan Henrique Capriles’i,gösteriyi iptal etmek zorunda bıraktı.

Sağcı politikacıların ülkede kaos yaratmak içinmotorize ekipler kurduğunu da açıklayan Maduro, “Bu

ülkede darbe yapılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

Emekçiler Amerikancı muhalefete karşıdireniyor…

Amerikancı muhalefetin çetelerini sokaklarasalması, PSUV merkezleri ile sağlık kurumlarınınhedef alınması, emekçilerin öfkeyle sokaklaraçıkmasına neden oldu.

Seçim günü planlanan provokasyonları önlemekiçin harekete geçen Büyük Yurtsever Cephe, KomünKonseyleri, öğrenci ve gençlik örgütlenmeleri ileBolivarcı Savunma Birlikleri, Venezuela’daki tümseçim sayım kurumlarını korumaya alarak Amerikancımuhalefetin planlarını boşa düşürdü.

Seçimlerin ertesinde, faşizan muhalefetin çetelerinisokaklara salması üzerine harekete geçen aynı örgütler,Amerikancı bir darbeye izin vermeme konusundakararlı olduklarını gösterdiler. Maduro’nun net birtutum alması ve emekçilerin sergilediği bu militanduruş, faşizan muhalefeti kısmen de olsa geri adımatmaya zorladı.

Venezuela’da yeni dönem…

Seçim kampanyası döneminde başlayan faşistprovokasyonlar, çetelerin cinayet işlemeye başlamasıile yeni bir boyut kazandı. Bu olayların önümüzdekisüreçte farklı boyutlar alarak devam edeceğinikestirmek güç değil. Zira Venezuela büyükburjuvazisinin ABD-İsrail desteği ile darbegirişimlerine devam edeceğinden kimse şüphe etmiyor.

Kapitalist özel mülkiyet sistemi ile ücretli emek-gücünün sömürüsüne dokunmadığı halde, Amerikancımuhalefet, Bolivarcı Hareket’in iktidarına ilk gündenberi diş biliyor. Zira bu iktidar işçiler, emekçiler veyoksullar lehine birçok düzenleme yaptı. Sağlık,eğitim, beslenme, konut gibi sosyal alanlara ciddikaynaklar aktardı. Yanı sıra Küba ile ilişkilerigeliştirdi, siyonist vahşeti mahkum etti, Filistin veLübnan’daki direnişleri destekledi vb..

CIA destekli Venezuela burjuvazisi, tüm bunlaraartık tahammül etmek istemiyor. Ülke kaynaklarınıemperyalist efendileriyle ölçüsüzce yağmalamakpeşinde olan burjuvazi, bu heveslerin önünde engelolan Bolivarcı iktidarı yıkmak için her tür kirli/kanlıicraata başvuracaktır.

Ücretli kölelik ve sömürüden kurtulamasalar da,belli kazanımlara ulaşan Venezuelalı işçi ve emekçilerde bu kazanımlarını korumak ve geliştirmekkonusunda kararlı olduklarını şu ana kadar pek çok kezkanıtladılar. Yani her iki taraf da çıkarlarını savunma

konusunda kararlı görünüyor. Bundan dolayı, çıkarlarızıt olan iki dünya arasındaki mücadele gidereksertleşecektir. Zaten mücadelenin “barışçıl” evresi,faşist çetelerin cinayetleriyle fiilen sona ermişbulunuyor.

Emperyalist/siyonist güçlere sırtını dayayanburjuvazi, Bolivarcı yönetimi yıkmak ve emekçilerinkazanımlarını gasp etmek için her fırsatta saldıracak;işçi sınıfı, emekçiler, gençler ve kadınlar isekazanımlarını savunmak için sonuna kadardireneceklerdir.

Venezuela’da sertleşme sürecine girmesikaçınılmaz olan sınıf çatışmalarında, yasallıktan çoksokaklardaki mücadelenin belirleyici olacağı birdöneme girildiğini öngörmek artık zor değil…

Venezuela’da sınıf çatışmaları sertleşiyor!

Şili’de grevler yol gösteriyor Şili’de dünyanın bir numaralı bakır üreticisi olan devlete ait Codelco bakır madeninde çalışan işçiler, iş

güvenliğinin artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle greve çıktı. Greve özel sektörde çalışanmaden işçileri de destek verdi.

Grevi ‘tam bir başarı’ olarak nitelendiren FTC Sendika Başkanı Raimundo Espinoza, hükümeti masayaoturmaya zorlayacaklarını, aksi takdirde eylemlerine devam edeceklerini bildirdi.

Puerto Angamos (MEJILLONES) liman işçileri de daha iyi çalışma koşulları için geçen haftalarda grevegitmişti. Grev 21 gün sürmüş ve ülkedeki bakır ve meyve ihracatını durma noktasına getirmişti. Geçtiğimizhafta işverenle anlaşma ile grev işçilerin kazanımıyla sona erdi.

Page 24: Kızıl Bayrak 2013-16

Dünya24 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

ANF’nin haberlerine göre, Halep’teki Kürtlerinyaşadığı Şeyh Maksut ve Eşrefiye mahallelerindeçatışmalar, aralıklı olarak devam ediyor. Özgür SuriyeOrdusu’na (ÖSO) bağlı çetelerin mahalleye girdiği 29Mart’ta başlayan çatışmalar, Baas yönetimi ile Kürthareketi arasındaki zımni ateşkesi sona erdirme riskiniarttırmış görünüyor.

Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) lideri SalihMüslim tarafından ANF’ye yapılan açıklamanıniçerdiği mesajlar, Suriye’deki Kürt hareketinin hemTürk devleti hem emperyalistler güdümündeki gericimuhalefete bir yönelim içinde olduğu izlenimi veriyor.Bu böyleyse eğer, PYD, son derece kaygan bir zeminedoğru yol alıyor demektir.

NATO’yu Suriye’ye çağıran koalisyonakatılma isteği

PYD lideri Müslim, 13 Nisan’da ANF’deyayınlanan açıklamasında, “Suriye Devrimci GüçlerUlusal Koalisyonuna (SUK) gelince, görüşme kabulederlerse biz varız, katılacağız bu koalisyona. Ki bizinanıyoruz ki Kürtsüz yapamayacaklar” diyor.

Müslim’in açıklamaları şu ifadelerle devem ediyor,“Onlarla aramızdaki bazı kişilerle ilişkiler var.Onlarda ciddi olarak tartışıyorlar. Örneğin AhmedMuaz el Hatib’in (SUK Başkanı) verdiği bir istifavardı. Geri döndürmek istiyorlar, kendisi Kürtlerolmazsa ben dönmem diyor. Şartı var yani. Kendisidönmesi için Kürtlerin içinde olması gerekiyor. Kürtleriçinde olursa o zaman Kürt Yüksek Konseyi olacak,başka birisi değil…”

Müslim’in, kabul ederlerse katılacağız dediği bu

koalisyon, emperyalistlerle bölgedeki karşı-devrimcicephenin güdümünde olan, dinci-gerici bir oluşumdur.Müslim’in adını andığı Müslüman Kardeşler şeyhiMuaz el Hatip, hem NATO hem ABD’den Suriye’yemüdahale etmesini talep ettiğini, Katar’ın başkentiDoha’da yapılan Arap Birliği zirvesinde, utanıpsıkılmadan açıklamıştı.

SUK ABD’nin, AKP iktidarının ve Katar emirinindestek ve yönlendirmesiyle hareket eden dinci-gericibir oluşumdur. Hal böyleyken, PYD lideri Müslim’in,bu oluşuma katılmak için çağrı beklemesi, son derecetalihsiz bir durumdur. Zira SUK’a katılmak, gerekçeveya niyet ne olursa olsun, sonuç itibariyleemperyalistler güdümündeki karşı-devrimcilerindeğirmenine su taşımak anlamına gelecektir.

Bu arada Müslim, ÖSO’ya bağlı “Faruk Tugayı”adlı silahlı çeteyle anlaştıklarını da açıklıyor. Oysa buçete işkence, tecavüz, cinayet, yağma, göç ettirme gibiicraatlara imza atan, sicili kirli/kanlı bir oluşumdur.Vurgulamak gerekiyor ki, bu karşı-devrimci güçlerdenKürt halkı adına medet ummak, abesle iştigaldir.

Belirtmek durumundayız ki, SUK’a katılmak, Kürthalkının özgürlüğü uğruna mücadele etmek içinkurulan bir hareketin meşruluğunu, ilerici-devrimcigüçler nezdinde tartışmalı hale getirecektir.

AKP’ye diyalog çağrısı…

PYD’nin hem siyasi hem askeri liderleri tarafındanyapılan çok sayıda açıklamada ifade edildiği üzere,AKP iktidarının desteği ve yönlendirmesi ile hareketeden silahlı çetelerin saldırıları başlayana kadar, Kürtbölgeleri Suriye’deki yıkıcı savaşın dışında kalmıştı.

Silahlı çetelerin Kürt halkı üzerine salınmasışaşırtıcı olmadı, zira Tayyip Erdoğan’la müritleri, PYDbelli kentlerde denetimi ele geçirdiğinde, buna seyircikalmayacaklarını ilan etmişlerdi. Hal böyleyken, SalihMüslim, AKP iktidarıyla da işbirliği yapmakistediklerini, aynı açıklamada dile getiriyor. Ancakbunun için herhangi bir şartın koşulmaması gerektiğinide ekliyor.

Müslim’in böyle bir kayıt koyması, DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu’nun “üç şartı yerine getirirsePYD’yi muhatap alırız” açıklamasındankaynaklanıyor.

Ahmet Davutoğlu, PYD’yi, Baas rejiminin yanındayer almamak, Suriye halkının seçimle işbaşınagetireceği parlamento oluşana kadar emrivakiyapmamak, Türkiye’de “teröre” destek vermemekkoşuluyla muhatap alacaklarını açıklamıştı.

Davutoğlu’nun dayattığı şartları kabuletmediklerini ifade eden Müslim, Türk hükümetiylekoşulsuz bir şekilde görüşmeye hazır olduklarınıvurguluyor.

Salih Müslim’in aynı anda hem SUK’a katılmayahem Türk devletiyle işbirliği yapmaya hazırolduklarını ilan etmesi, PYD’nin, emperyalistlergüdümündeki gerici güçlere doğru dümen kırmayahazır hale geldiğine işaret ediyor.

Gericilerle işbirliğiezilen hakları özgürleştiremez

PYD’nin bu talihsiz yönelimi; ister İmralı’dadevam eden gizli pazarlıklardan kaynaklansın, isteralanda yaşanan bir sıkışmanın sonucu olarak gündemegelsin, sonuç değişmiyor; dinci-gerici AKP iktidarı veemperyalistler güdümündeki SUK’la aynı mevziyegirmek…

Hem Türk devleti hem SUK, Ortadoğu’daki karşı-devrimci cephenin bileşenleri arasında yer alıyor.Tepesinde emperyalist/siyonist güçlerin bulunduğu bucephenin amacı sadece Baas yönetimini devirmekdeğil, bölgeyi etnik, dinsel, mezhepsel temeldeparçalamak, halkları birbirine kırdırmak veköleleştirmektir. Böyle bir plandan Kürt halkı payınaözgürlük çıkabilir mi?

ABD-Türkiye-İsrail koalisyonu, kokuşmuş ortaçağzihniyetli körfez şeyhleri ile Müslüman Kardeşleriiçeren bu cepheye yedeklenmek Kürt halkına özgürlükdeğil, olsa olsa yeni felaketler getirebilir. NitekimPYD’nin ÖSO çeteleriyle anlaşmasından sonraçatışmaların Kürt mahallelerine taşınması, bunun ilkişaretlerini veriyor. Kürt kaynakları, göç edenlerinsayısının şimdiden yüz bini aştığını belirtiyorlar.Olayların seyrine bakılırsa, yazık ki, Suriye’deki yıkıcısavaşın Kürt mahalle ve kentlerine yayılma olasılığıartıyor.

Tekrar vurgulayalım ki, Kürt halkı dahil, tümOrtadoğu halklarının kardeşleşmek ve emperyalizme,siyonizme ve onlar adına tetikçilik yapan dincigericiliğe karşı mücadele etmek dışında bir çıkışyolları bulunmuyor. Bölge halklarının kaderi birbirinebağlanmıştır. Halkları parçalayıp köleleştirmeyihedefleyen emperyalist/siyonist plan bozulmadığısürece ne Kürt halkının ne diğer halkların payınaözgürlük düşmeyecektir.

PYD’den gerici muhalefetekatılma sinyalleri

17 Nisan Filistinli Esirler Günü’nde eylemler

Cenevre anlaşmasına göre “savaş esiri” kabul edilen İsrail zindanlarındaki Filistinli tutsakların sorunları,aylardan beri Filistin halkının önemli gündemlerinden birini oluşturuyor. Zira İsrail zindanlarında baskı,işkence, keyfiyet ve kaba hak gaspları, Siyonist yetkililer için “sıradan icraat” sayılıyor. Son haftalarda biriişkenceyle diğer tedavi edilmeyerek iki tutsağın katledilmesi, esirler sorununu Filistin halkı açısından daha daönemli hale getirdi.

Yaklaşık 8 aydır süresiz açlık grevinde bulunan Samir el-İsavi, tutsak yakınları ve tutsaklarla dayanışmaörgütlerinin düzenlediği eylem ve etkinliklerde simge isim haline geldi. Keyfi bir şekilde tutuklanan el İsavi,eylemini serbest bırakılana kadar sürdürme kararı almıştı.

Tutsak yakınları, tutsaklarla dayanışma örgütleri ve emekçilerin katılımıyla gerçekleştirilen eylemlerde,Filistinli esirlerle dayanışma şiarları yükseltilirken, tutsaklar özgürlüğüne kavuşana kadar mücadelenin devamedeceği ifade edildi.

Filistin Yönetimi’nin uluslararası anlaşmaların esirlere tanıdığı haklara dayanarak Siyonist rejime karşıhukuksal mücadele başlatmasını talep eden tutsak yakınlarıyla tutsaklarla dayanışma örgütleri, ırkçı-siyonizme karşı her koldan mücadele edilmesi gerektiğini vurguladılar. İsrail zindanlarındaki tutsakların,ancak farklı cephelerde yürütülecek bir mücadele ile özgürlüklerine kavuşabilecekleri öne çıkan bir diğervurgu oldu.

Filistinli Esirler Günü dolayısıyla gerçekleştirilen eylem ve etkinliklere Gazze’deki Hamas ile Batı Şeria’dakiEl Fetih yönetimlerinin ise kayda değer bir ilgi göstermedikleri bildirildi. Görünen o ki, kendi hapishaneleriFilistinli gençlerle dolu olan her iki yönetim de, esirler konusunda açık tutum almaktan uzak duruyor.

Esirler günü vesilesiyle açıklama yapan tutsaklar ise, taleplerinin karşılanması için ırkçı-siyonist rejime 45gün süre tanıdılar.

Tutsaklar adına yapılan açıklamada, bu süre içinde taleplerinin İsrail yönetimi tarafından karşılanmamasıdurumunda, farklı eylem biçimleriyle siyonist zindanlardaki direnişin daha güçlü daha kitlesel bir şekildedevam ettirileceği belirtildi.

236’sı çocuk, 1200’ü hasta, 120’si hakkında herhangi bir dav a açılmadan (idari tutuklu) tutuklanan,toplam 4 bin 900 Filistinli tutsak, halen İsrail zindanlarında tutuluyor…

Page 25: Kızıl Bayrak 2013-16

Dünya Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013..

Gidiyor cadı ve biz bekliyoruz karşımıza konacakyeni karayüzlü temsilcilerini...

İngiltere’nin eski Başbakanı Margaret Thatcher,nam-ı değer “Demir Leydi” öldü. 17 Nisan günüDemir Leydi’nin ardından resmi tören yapıdı.Thatcher’ın ölümü yaşamı gibi yine emekçi kitlehareketinin bir mücadele alanına sahne oldu. Sonuçtaölen, işçi sınıfına, İrlanda halkına, tüm dünyaemekçilerine zulmeden emperyalist bir ülkenin simgeismi olunca bu da doğal oluyor tabii. Bir de sisteminkriz bahanesiyle emekçilerin kazanılmış haklarını gaspettiği bir dönemde ihtişamlı cenaze töreninin 10milyon sterlinlik bütçesinin devlet tarafındankarşılanması sınıfların çatışma alanına bir diğergerekçe oldu. Thatcher, adının sonuna “izm” eklenecekkadar kapitalizmi iyi temsil etmiş bir şahsiyet.Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile kolkolaverip dünyayı bir hamur gibi yeniden şekillendirenburjuzavinin temsilcisiydi Thatcher…

“There is no such thing as society /Toplum diye bir şey yoktur”

Thatcher, toplumun olmadığını söylerken elindekidemir topuza güveniyordu. Ezip geçtiği, örgütlülüğünüdağıttığı bir toplum yok sayılabilirdi. İşte bu yoksayılmanın biriktirdiği öfkeyle ölümünü sevinçlekarşılayan binler tarafından Trafalgar Meydanıdolduruldu.

Thatcher’ın yok saydığı ve ezdiği toplum kendiniyeniden vareden sınıf dinamiğiyle bugün cadınınarkasından sokaklara çıkıyor. İşçi sendikaları,Thatcher’ın kapattırıp özelleştirdiği eski madenlerinişçileri, eğitimdeki ticari dönüşümün mimarıThatcher’ı unutmayan öğrenciler meydandaydı. “Cadıöldü!” diye haykıran binler esasta yenemediklerisisteme mesaj veriyorlardı.

Asil Dizbağı Nişanı Örgütü Leydisi, Liyakat Nişanıbaşta olmak üzere Kraliyet Derneği üyeliği gibisıfatlara hak kazanan Thatcher, ABD’de de çabalarıkarşılıksız bırakılmayıp Ronald Reagan ÖzgürlükÖdülü, Başkanlık Özgürlük Madalyası, CumhuriyetçiSenatoryal Özgürlük Madalyası gibi verilen ne kadar“özgürlük” kavramını iğdiş eden ödül varsa aldı.

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve eşi Philip decenaze törenine katıldı. 2 bin yabancı konuk, 5 binpolis gibi devasa sayılarla ihtişamı vurgulanan törendekraliçenin olması ayrıca önemli. Zira Kraliçe, eski birbaşbakan için son olarak Winston Churchill’incenazesine de katılmıştı.

Evet, unutmadık. Bu kadar önem atfedilen kadınınkim olduğunu, nasıl bu noktaya geldiğini unutmadık.Zira unutmak, tek başına bir kişiyi unutmak değil, sınıfmücadelesinin bir dönemini unutmak demek olacak.Unutmadığımız gibi ardından gösterilen sevinci deböyle okuyoruz. Krizlerin gölgesinde, kapitalizminkıskacındaki emekçilerin geçmişten geleceğe mesajı;‘biz varız ve burdayız’. Thatcher gibi bugünün burjuvahükümeti yok saysa da yine de meydanlarda olacaklar.

Trafalgar Meydanı’ndaki kutlama sırasında verilenbazı demeçlerse İngiltere emekçileri için Thatcher’ınneyi temsil ettiğini gayet iyi yansıtıyor. Shaun Watsonisimli Essexli bir öğrenci Thatcher’ın özelleştirme

politikalarının ülkeyi mahvettiğini vurgulayarak“Thatcherizm hala ölmedi ama Thatcher öldü” diyor.

Thatcher’ın ölümünü kutlayan Londralı JessieNormaschild ise “Thatcher’ın ölümünü kutlamak içinburadayız. Thatcherizm’in ölmesini de istiyoruz.Mevcut koalisyon hükümetinin Thatherizmi takipetmesini istemiyoruz” diyor.

Trafalgar’dan son mesajımız ise bir dövizdekendine yer buluyor: “There ıs such a thing as society /Toplum olmak böyle bir şey!”

Cenaze töreninin gecesiyse meydanlar yineemekçilerin. İskoçya’nın Glasgow kentinde“Thatcher’ın politikaları yüzünden yoksulluk veumarsızlığa düşen kitlelerin anılması” tanımıyla birmiting düzenlendi. İşte tarihin akışında demiri bükenellerin hüneri. Leydi giderken sınıf hala sokakta...

Ve geçtiğimiz günlerde Thatcher’ın ölümüyleözdeşleşen “Ding Dong! Cadı öldü” şarkısıİngiltere’nin resmi devlet radyosunda çalındı.*Thatcher’ın ardından çalınan şarkı da bir mücadelealanı oldu. Emekçilere tüketim bağımlılığı yaratmakiçin kurulan bir mekanizma, emekçilerin elinde biranda gövde gösterisine dönüştü. BBC’nin en çokdinlenen listesine girmeye hak kazanan şarkınınyayınlandığı listeye “Ding Dong! Cadı öldü” birinciolarak girdi. Yok sayılmanın intikamı için devletradyosunda Demir Leydi’nin ölümünü müjdeleyenşarkı çalındı. Şarkıyı dinlerken ezgiler arasında başkabir şarkı da hatırlandı; Bobby Sands’ın ağıtları. DemirLeydi’nin ezmeye gücünün yetmediği Sands’ınardından gelen kavga şarkıları da yankılandı TrafalgarMeydan’nda, İrlanda bayrağıyla…

O düşünce ‘ben haklıyım!’ diyor...

Bir meşruluğun çağrısını taşıyor satır. Bobby Sands“H Blokları” zindanlarından sesleniyor. Açlık grevindede önderliği bırakmayan, ilk ipi göğüsleyen Sands,Thatcher’ın suratına vurulmuş bir tokat oluyor kimizaman, kimi zamansa İrlanda topraklarında kavganınmarşı. Thatcher ile aynı bölgeden aday olupmilletvekili seçilerek işgalcilere kök söktüren Sands, 5Mayıs 1981’de bedenini yatırdığı açlıktan, kavganın

sonsuzluğuna uğurlandı. Bugün Sands ölümsüz,Thatcher ise toprak altında çürüyecek bir zavallı.

Thatcher’ın toplumu yok sayma politikalarının birayağı da zindandaki İrlanda özgürlük savaşçılarınıteslim almak üzerineydi. “H Blokları” adıyla anılanyeni hücre sistemi zindanlara geçişi hazırlatanThatcher, İrlanda Cumhuriyet Ordusu tutsaklarının“politik” kimliğini elinden almak istedi. Sanki politikkimliği kemiğimizden ayırabilirmiş gibi. Sanki açlıkgrevini insanlık tarihine bir eylem olarak kazandıranbir halkı teslim alabilirmiş gibi. Hücrelerindenyalnızca pazar günleri blok kafeteryasındaki dinitörenlere katılma ve de ayda bir yarım saatliğinearkadaşlarıyla, aileleriyle görüşme hakkı verilditutsaklara. Yani tutsaklar beş yıl boyunca haftanın hergünü 24 saat tecritte kalmışlardı.

“Battaniye adamlar” ** tecritin en ağır ve en yalıtıkşekline bürünmüş H Blokları saldırısına 5 yıl içlerindebüyüttükleri sessiz direnişle karşılık verdiler. Ve günügeldiğindeyse içlerinde büyüttükleri direnişiaçlıklarıyla yücelttiler.

Thatcher ölüpde bugün törenle uğurlanırken, işçisınıfı arkasından şarkılar söyleyerek kutlamalaryapıyor. Fakat Bobby Sands denince şapkasını nasırlıeliyle göğsüne bastırıp sessizce anısı önünde saygısınısunuyor. Ve bir dakika sonrasında Sands’ın özgürlükezgileri eşliğinde yine kavgaya yürüyor.

* “Ding Dong! Cadı öldü” Radyo 1’de çalındı fakattam olarak yayınlanmadı. Şarkının 5 saniyelik birbölümü kullanılarak haberleştirilmiş formatta verildi.

Radio 1 emekçilerin yarattığı basınç karşısındatutunamayarak ara formül aradı. 51 saniyelik şarkıyerine 5 saniyesi yayınlanıp Newsbeat haberprogramından bir muhabir, şarkının Thatcher’ınanısını aşağılama amaçlı kampanya ile 1 numaraolduğunu anlattı. Böylece tüm dinleyicilere, şarkınınniçin birinci olduğu anlatıldı. Böylece emekçilerşarkının yayınlanmasına sıkışan sembolden de öteyebir propaganda zemini kazandılar.

** IRA tutsaklarına tek tip kıyafet dayatması ilebirlikte kıyafet dahi verilmeyerek uygulanan tecritsırasında üstlerini örtebilecekleri tek eşyabattaniyeydi.

Bir cenaze, iki sınıf...

Demiri büken ustalar Leydi’yi uğurlarkenT. Kor

Page 26: Kızıl Bayrak 2013-16

Gençlik26 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Kapitalist krizin derinleştiği, emperyalistsaldırganlığın yıkıcı boyutlar kazandığı, sermayedevletinin çok yönlü saldırılarının gündemde olduğuşu günlerde, toplumsal muhalefetin güçlenmesininönüne geçebilmek için faşist çeteler bir kez dahaortaya çıkmaya başladı. Bunun bir yansıması olarakgençliği hedef alan polis-ÖGB terörü ve gerici-faşistsaldırılar birçok üniversitede tekrar devreye sokuldu.

Dicle Üniversitesi’nde Hizbullahçı çeteninsaldırıları ile başlayan süreç bu dinci-gerici çeteninİstanbul Üniversitesi’nde yaptığı saldırılar ile devametti/ediyor. Keza halklar arasında düşmanlığıperçinlemek için misyonunu oynayan ülkücüfaşistlerin Ege Üniversitesi’nde başlattıkları saldırıdalgası, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde devametmiştir. Faşist çetelerin tüm saldırıları polis desteğiylesürdürülmektedir. Dicle Üniversitesi’nde faşist dinci-gerici çete bıçaklarla Kürt öğrencilere saldırırken, polissaldırganları engellemek yerine, Kürt öğrencileresaldırmıştır. İstanbul, Ege ve Ondokuz Mayısüniversitelerinde de senaryo aynıdır. Rektörler isefaşist çetelere arka çıkarak, devrimci, ilerici veyurtsever öğrencileri suçlu çıkarmaya soyunmuşlardır.

Dinci-gericiler yeni katliamlar peşinde

Dinci gerici çeteler ise yaşanan süreçten kaynaklıAlevileri ve devrimci-ilerici güçleri suçlamaktadır.Gerici örgütlenmeler yaptıkları açıklamalarda devrimcive ilericilerin “barış sürecini” baltalamak istediklerini,oysa “İslam bayrağı” altında birleşmeye yapılanvurgunun önemli olduğunu iddia ediyorlar. “İslam” adıaltında bugüne kadar yaptıkları katliamlara yenileriniekleme peşinde olan bu çeteler gerçekte minareye kılıfhazırlama derdindeler. Ayrıca kimi üniversitelerdedağıtılan bildirilerde de açıktan devrimci-ilericiöğrencilere saldırmanın zeminini hazırlamakta, İslam’akarşı olanların katlini vacip göstermekteler.

Adana’da Aleviler’in evine dağıtılan bildiriler isebunu ayrıca kanıtlar niteliktedir. “Esad’ın yanında veSuriye Sünni devletinin karşısında olanların başınınkesilmesi meşrudur ve Suriye toprakları bunlarınkanları ile yıkanacaktır” naraları atan bu çeteler, yeni

saldırılar peşinde olduklarını da pervasızca ilan etmişbulunuyorlar.

Unutursak hatırlatmaya devam edecekler

Dün Sivas davasında zamanaşımı kararı verenler,bugün yeni katliamlara zemin hazırlamaktadırlar. Eğerbizler bunun karşısında güçlü bir kitle hareketiöremezsek, yeni Sivaslar’ın yaşanması çok da uzakdeğildir. Dün Sivas’ta ‘Yaşasın şeriat’ diyerek 35 canıateşe verenler bugün ‘Yaşasın şeriat!’ sloganları ileİstanbul Üniversitesi’nde devrimci ve ilericiöğrencilere saldırmaktadır. Ankara’nın ortasında 7TİP’li öğrenciyi katleden ülkücü faşistlerinzamanaşımı kararı ile serbest kalması, Samsun da, EgeÜniversitesi’nde yeni faşist saldırıların önünü açmıştır.Eğer biz tarihimizi unutursak ve hesap sormabilincimizi yitirirsek yeni katliamlarla

hatırlatacaklardır.

Gün seyretme zamanı değil mücadeleyekatılma zamanıdır

Sermaye devleti pervasız ve amansız bir şekildesaldırmakta her türlü örgütlenme aracına karşıtahammülsüz davranmaktadır. Gerici faşistlerinarkasında duranlar, devrimci, ilerici faaliyetleriengellemek için elinden geleni yapmakta ve bir bütünhalinde davranmaktalar.

Üniversite gençliğine karşı başlatılan bu saldırılarda bunun bir parçasıdır. Bizler bu taraflaşmadayerimizi belirlemeli, seyirci olmak yerine gericiliğekarşı devrimci mücadelenin aktif bir parçası olmalıyız.Elimizde olanı korumanın ve yeni kazanımlar eldeetmenin, faşist saldırıları püskürtmenin tek yoluburadan geçmektedir. Gençlik gericiliğe, sivil faşist-polis-rektör işbirliğine karşı geleceği ve özgürlüğü içinmücadele etmeli, devrimci örgütlerle aralarındaki bağıgüçlendirmelidir.

Bu ırkçı ve gerici saldırılara karşı ise, Kürt halkınınhaklı ve meşru talepleri sahiplenilmeli, gerici odaklarakarşı aktif bir mücadele yürütülmelidir. Zira halklarınkardeşliğini sağlamak bugün bizlerin omuzlarındakiönemli bir sorumluluktur.

Faşist saldırılar beyhudedir

Bugüne kadar hiçbir faşist saldırı ve katliamgençlik mücadelesini engelleyememiş, gençliğindevrim yürüyüşü durdurulamamıştır. Zira devrimcigençlik hareketi Denizler’in, Mahirler’in,İbrahimler’in açtığı yoldan yürüyerek bugünlere kadargelmiştir. Son dönemde yükselen gerici-faşist saldırılarda beyhudedir. Gençlik özgürlük ve sosyalizmmücadelesini üniversitelerde büyütmeye devamedecek, kampüslerde, fakültelerde, sınıflarda ve heryerde sosyalizmin kızıl bayrağını dalgalandıracaktır.

Ekim Gençliği

Gerici-faşist çetelerin saldırılarıboşunadır!

Gericiliğe, faşizme geçit vermeyeceğiz!

Arkalarına iktidar ve polis gücünü alan dinci-gerici çeteler bir süredir başta Diyarbakır olmak üzere çeşitlikentlerde devrimci ve ilerici öğrencilere saldırıyorlar. Saldırılar halen devam ediyor. Son olarak, İstanbulÜniversitesi’nde devrimci ve ilerici öğrencilere yönelik saldırı sonucunda birçok devrimci ve ilerici öğrenciyaralandı. Onlarcası gözaltına alındı.

Dicle Üniversitesi’nde polisin tam desteğini alan bu çapulcular korunup kollanırken gerici-faşist saldırılarıörgütleyen, ırkçı, gerici, ulusalcı çeteleri harekete geçiren sermaye devletinin hedefinde ise gençlikmücadelesi yer alıyor.

Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan tanıdığımız eli kanlı gerici ve faşistlerin asıl amacı devrimci mücadeleyisindirmek ve boğmaktır. Son saldırıların da ırkçı-gerici-faşist çeteleri sokaklara salan sermaye devletinin bizzatörgütlediğinden kuşku duymamak gerekiyor.

Sermaye devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve Kürt hareketini tasfiye operasyonunun birparçası olarak devreye sokulan bu saldırılara karşı gençliğin birleşik-militan direnişini örmenin önemi bir kezdaha ortaya çıkmış bulunuyor.

Gözü dönmüş bir biçimde gençliğin devrimci mücadelesini hedef alan saldırganlığa karşı dün olduğu gibibugün de devrimci gençlik mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Gerici-faşist saldırılara vereceğimiz engüzel yanıt, darağacına korkusuzca yürüyen Denizler’in direniş ruhunu 1 Mayıs alanlarına taşımak olacaktır.Gerici-faşist saldırılarınız gelecek ve özgürlük mücadelemizi boğamayacak. Kazanan er ya da geç devrim vesosyalizm kavgası olacak.

Devrimci Liseliler Birliği (DLB)16 Nisan 2013

Page 27: Kızıl Bayrak 2013-16

Gençlik Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Gerici çete saldırılarına eklenen polis terörü, 16Nisan günü gerçekleştirilen kitlesel eylemle protestoedildi.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri sloganlarlakampüsün içerisinden Beyazıt Meydanı’na doğruyürüdüler. Ana kapı önünde çeşitli üniversitelerdenöğrencilerin biraraya gelmesiyle eylem başladı.

Üniversite emekçisiyle, öğretim görevlisiylegençliğin yanında...

Ana Kapı önünde yapılan eylemde ilk sözü alaraküniversite bileşenleri olarak öğrencisiyle, öğretimgörevlisiyle birarada olduklarını belirten üniversiteöğretim görevlilerinden Zekai Kanır saldırılara birliktekarşı durduklarını söyledi.

KESK Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı BarışUluocak, emekçiler olarak üniversitelilerin yanındaolduklarını ifade ederken özerk-demokratik üniversitetalebi için mücadele eden gençliğin her dönemsaldırılarla karşılaştığını belirtti.

Fen-Edebiyat Fakültesi’nden bir öğrenciyseyaşananları aktardı.

Gerici-faşist çetelere karşı gençlik birleşti

Eylemde basın açıklamasını Kübra Bıçak okudu.Bıçak, 11 Nisan gününden itibaren yaşanan saldırılarısıralayıp polisin göz yumduğu saldırılarda 4öğrencinin yaralandığını, ardından da 56 öğrenciningözaltına alındığını söyledi.

Açıklama üniversite öğrencileri olarak gerici-faşist

çetelerin saldırılarına karşı bir arada mücadeleedileceği vurgulanarak gözaltıların serbest bırakılmasıtalebiyle bitirildi.

Açıklamanın okunmasının ardından coşkulu eylemöğrencilerin Sirkeci’ye yaptığı yürüyüşle devam etti.Yürüyüş boyunca sloganlar toklukla atılırken Beyazıtve Çav Bella marşları söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Faşist-gerici ablukayakitlesel yanıt

Dinci gerici çetelersaldırıyor!

Dinci gerici çetelerin İstanbul Üniversitesi’ndedevrimci ve ilerici öğrencilere yönelik saldırılarıgeride kalan hafta boyunca sürdü.

12 Nisan günü faşist saldırılara dikkat çekmek içinİstanbul Üniversitesi önünde yapılan eyleme çeteleryine saldırmaya kalktı. Kitlenin kararlı duruşusonrasında eylem gerçekleştirildi. Dinci-gerici çetelereylem saati geldiğinde Beyazıt’ta toplanmayabaşlayan kitlenin üzerine saldırdı. Karakola 100metre mesafede bulunan ve neredeyse her gün polisablukası altında bulunan Beyazıt Meydanı’nda şeriatsloganları atan maskeli grup rahatlıkla hareketederken uzun süre polisten herhangi bir müdahalegelmedi. Saldırıya topluca çıkış yaparak karşılık verendevrimci, ilerici, Kürt gençlik sloganlarla faşist-gericiçetelere karşı kararlılıklarını gösterdiler. İÜ ana kapıönüne gelindiğinde ilk olarak okul içindekilerinçıkışını engellemek için kapatılan kapılar açtırıldı.Ardından faşist-gerici saldırılara rağmen okullarınterkedilmediği, eylemden geri durulmayacağı ifadeedilerek basın açıklaması okundu.

Aynı gün Taksim’de gerçekleştirilen eylemle DicleÜniversitesi’nde ve tüm üniversitelerde saldırılarakarşı örülen direniş selamlandı. Eylemüniversitelerde tırmanan faşist saldırı ve polisterörüne anlamlı bir yanıt olarak geniş bir devrimcive ilerici bileşenle örgütlendi.

13 Nisan günü de Taksim Tramvay Durağı’ndatoplanan devrimci ve ilerici öğrenciler “ODTÜ’denDicle’ye direniş sürüyor!” şiarının yer aldığı Türkçe-Kürtçe ozalitler ve saldırılara karşı mücadeleyivurgulayan dövizlerle yürüdüler.

Yürüyüş sırasında Diyarbakır’da polis tarafındankatledilen Murat İzol da “Murat İzol ölümsüzdür!” ve“Şehit namirin!” sloganlarıyla anıldı. KitleGalatasaray Meydanı’na geldiğinde basın açıklamasıiki dilde okundu.

Dinci çete 15 Nisan günü İstanbul Üniversitesi’nebıçak, satır, sis bombası ve spor musabakalarındakullanılan darbe koruyucularla girdi. Okulun içine tektek girerek saldırı için hazırlık yapan ve toplanmayaçalışan 7 Hizbullahçı polis tarafından gözaltına alındı.4 Hizbullahçı da okul dışında gözaltına alındı.

16 Nisan günü de üniversiteye giren MüslümanGençlik çetesi, Edebiyat Fakültesi’nde devrimci veilerici öğrencilere saldırdı. Dinci çetenin saldırısınınardından fakülteye giren çevik kuvvet polisleri dedevrimci ve ilerici öğrencilere biber gazı ve coplarlasaldırdı. Polis saldırısında 57 kişi gözaltına alındı.

17 Nisan günü İktisat Fakültesi’nin önünde taşlı,sopalı saldırıya hazırlanan dinci gerici çeteyi çemberealan polis, daha sonra dışarı çıkardı. Bir önceki günküsaldırıda gözaltına alınan öğrenciler ise serbestbırakıldı.

ODTÜ’de öğrenciler rektörlüğe yürüdü

Geçtiğimiz Cuma günü ODTÜ’de bir sivil polisin ODTÜ öğrencisi ve bir asistanı takip etmesi, teşhisedildiğinde de rektörlüğe girdikten sonra polisler tarafından kaçırılması 16 Nisan günü yapılan bir eylemleprotesto edildi. ODTÜ’de yaşanan olayın son dönemde yaşanan saldırılardan ayrı düşünülemeyeceğininbelirtildiği eylem Hazırlık Fakültesi E Blok’tan başladı. ‘Rektör açıkla ODTÜ’de polisin ne işi var!’ ozalitininaçıldığı eylemde yemekhaneye de girilerek öğrenciler son dönemdeki saldırılara karşı taraf olmaya çağrıldı.Rektörlüğe yapılacak olan yürüyüşe destek vermeleri için öğrencilere yönelik yemekhanede ajitasyonkonuşmaları yapıldı ve ardından rektörle görüşmek üzere yürüyüşe devam edildi.

Yağan yağmura rağmen yürüyüşlerini rektörlüğe kadar sürdüren öğrencilere burada da rektörlüğünkapıları kapatıldı. Öğrenciler ‘sivil polislere açılan kapılar öğrencilere kapatılıyor’ diyerek durumu protestoettiler. Daha sonra hep birlikte rektörlüğün camlarına vurarak protestolarını gerçekleştirdiler. 5 dakikalık birsürenin ardından 2 kişinin rektörlüğe girebileceği söylendi. Fakat bu kabul edilmeyerek oluşturulan barikatayüklenildi ve rektörlük katına fiili bir şekilde çıkıldı. Bu sırada daha önce rektörlüğe giren sivil polis bütünkatlar tek tek gezilerek teşhir edildi. Kimi odalarda hocalar öğrencilere tepki gösterse de ‘sivil polislerin girdiğiyerler öğrencilere kapatılamaz!’ denilerek tutumları boşa düşürüldü. Rektörlükte çalışanların günlerdirmedyada yer alan bu habere karşı ‘haberimiz yok’ demeleri de üç maymunu oynamaya devam ettiklerininaçık bir kanıtıydı.

Rektörlük katında bakılan yerlerden birisinde ise “gizli” ibareli bir belge bulundu. Belgede geçtiğimizgünlerde yapılan asistan eylemine katılan öğrencilerin ve akademisyenlerin isimlerinin yanı sıra atılansloganlar yazılıydı. Bu belgenin rektöre sorulması üzerine ‘bunu yapmak zorundayım’ cevabı alındı.

Öğrencilerin rektörle görüşmeden gitmeyeceklerini belirtmeleri üzerine rektör gelerek bir açıklamayapmak zorunda kaldı. Yaşanan olayın rektöre anlatılmasının ardından 2009 yılında yaşanan JİTEM davası vebu davanın 9 Nisan’daki sonucu da hatırlatılarak rektörlüğe taraf olun çağrısı yapıldı. Yaşanan süreçle ilgiliyazılı bir açıklama yapılmasını isteyen öğrencilere karşı rektör ise baştan savmacı bir tutum izledi.Öğrencilerin taleplerini geçiştiren rektör, daha sonra bir görüşme yapmak, okul adına açıklamayı senatodatartışmak ve çarşamba günü öğrencilerle yapılacak foruma katılmak kararı ile oradan ayrıldı.

Ekim Gençliği / ODTÜ

Page 28: Kızıl Bayrak 2013-16

Gençlik28 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Karanlıkta boy atıyoruz... Kölece çalışmakoşullarına karşı ezilenlerin isyanı yeni değil. Bu isyan1886, Amerika’da 1 Mayıs’ı yarattı. İşçi sınıfı tekyürek oldu ve kanını emen asalakların karşısınadikildi. Ben de varım dedi. Ona dayatılan karanlıktaçürümedi, aksine birlik ve beraberlik ile inanç vekararlılık ile beslendi; filizlendi, boy attı. Kendigeleceğini eline aldı.

1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, mücadele vedayanışma günü. 1 Mayıs bir kavga günü. 1 Mayıs’taiki dünya karşı karşıya geliyor; efendi ile köle,burjuvazi ile işçi sınıfı, ezen ile ezilen, servet ilesefalet, karanlık ile aydınlık. 1 Mayıs’ta sofrasındanekmeği alınan, geleceği çalınan milyonlar dünyanınbütün alanlarını dolduruyor. Meydanları kavganın kızılrengi sarıyor. Meydanlardan mücadelenin ortak dili,sesi yükseliyor.

1 Mayıs’ta geleceği çalınan milyonlar el eleveriyoruz; işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, bizliseliler... Derin bir geleceksizlik ve sefaletten başkabir şey sunmayan bu çürümüş düzenin efendilerinemeydan okuyoruz. Sessizliği yırtıyoruz. Çığlık olupsömürenlerin yüzüne çarpıyoruz. Özgürlüğümüzü vegeleceğimizi istiyoruz. “Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüzbir dünya!” umudunu büyütüyoruz. Bu 1 Mayıs’ta dabiz liseliler meydanlarda yerimizi alacağız.

Sizleri de sessizliği yırtmaya çağırıyoruz.Çünkü biz sustuğumuz için, eğitimine para

ayıramayan nice arkadaşımız okul sıralarını terketmekzorunda kalıyor. AKP dershaneleri kapatıp özelokullara dönüştürmeyi ve buralara giden öğrencilerinmasraflarının bir bölümünü karşılamayı vaat ediyor.

Bütçe sınırlı diyerek devlet okullarına kaynakayırmayan devlet, özel okulları besliyor. Devlet ileözel okullar arasındaki uçurumu derinleştiriyor.Nitelikli bir lise eğitimini dahi adım adım sadecezenginlerin yararlanabileceği bir ayrıcalık halinegetiriyor. Üstelik AKP gericiliği okullarımıza adımadım yerleşiyor. Dinci-gerici ideolojisini beyinlerimize

kazımak, dindar bir nesil yaratmak isteyen AKP,müfredattan bilimsel olan ne varsa alırken dersiçeriklerini dinsel öğelerle dolduruyor.

Ama bizler susmayacağız. 1 Mayıs alanlarında eşit,parasız ve bilimsel eğitim isteyeceğiz. Eğitimhakkımıza sahip çıkacağız.

Bizler sustuğumuz için meslek liselerinde derin bireşitsizlikle yüz yüze kalıyoruz. Stajda, okullarımızdaüretiyor fakat ürettiklerimizin karşılığını alamıyoruz.Bedava emek olarak görülüyoruz. Sömürülüyoruz.Üstüne mesleğimizle ilgili olmayan angarya işlerekoşturuluyoruz. Bizim sırtımızdan hem okul hem deyanında staj yaptığımız patronlar kazanıyor. Üniversitegiriş sınavlarında bize dayatılan koşullar tümhayallerimizin üstünden bir silindir gibi geçiyor.Örneğin fen lisesine giden ve lise boyunca 100 saatmatematik dersi alan öğrencilerle 20 saat matematikdersi gören meslek lisesi öğrencilerine aynı sorularsoruluyor. Parası olan dershaneye gidip açığıkapatmaya çalışıyor, ama ne kadar! Peki ya parasıolmayanlar?..

Bu yüzden bu 1 Mayıs’ta köle olmadığımızı

haykıracağız. Meydanlarda, bizlerin körpe emekleriniçalanlara dur diyeceğiz. Üniversite kapılarını bizlerekapatanların karşısına dikileceğiz.

Bizler sustuğumuz içindir ki, bizleri dershane-ev-okul üçgenine hapsediyorlar. Yıllarca üniversitekapılarını aralamak için harcadığımız emeği 160dakikalık sınava sığdırmaya çalışıyorlar. Bizleri enyakın arkadaşımızın dahi önüne geçmeye çalışan yarışatına çeviriyorlar. Çok farklı koşullarda, nitelikteeğitim gören zengin çocuklarıyla emekçi çocuklarınıaynı sınava sokuyor, emekçi çocuklarını eliyorlar.

Bundandır ki 1 Mayıs’ta geleceğimizi çalmakisteyenlerin karşısına dikileceğiz. Sınavsız üniversiteisteyeceğiz.

Biz sustuğumuz için eğitime yeterli kaynağıayırmayan bu devlet savaş ve saldırganlık için devasabütçeler hazırlıyor. ABD emperyalizminin bir dediğiniiki etmiyor, kardeş halklara karşı ülke topraklarınıPatriotlar’la donatıyor, füze kalkanları kuruyor. ÖzgürSuriye Ordusu’nun kökten dinci çetelerine her türlüdesteği sunuyor.

Onlar kendi çıkarları için, daha fazla sömürü veyağma için ulusal ve mezhepsel farklılıklarıkörüklüyorlar. Gün ağırmadan girdikleri fabrikalardaaynı kölece çalışma koşullarına mahkum olanları,sofrasına bir tas çorba, bir kap yemek koymak içingece gündüz çalışanları ayrıştırıyorlar. Bir yanımızı elüstünde tutuyor, diğer yanımızı aşağılayıp inkarediyorlar. Böylelikle onları birbirine düşman ediyorlar.Böylelikle birlik olarak haklarımızı almanın önünebizleri bölüp parçalayarak geçiyorlar.

İşte bu yüzden bu 1 Mayıs alanında eşitlik veözgürlük özlemlerimizi dünyanın tüm dillerindehaykıracağız. Böyle yapacağız ki “Yaşasın halklarınkardeşliği” nidaları bizleri bölmeye çalışanlarınsuratlarına bir tokat gibi çarpsın.

Bizler özgürlük ve gelecek istiyoruz. Ama özgürlükancak onu almaya cesaret edenlere verilir. Bunundışında esaret başlar. İstemediğimiz, sömürüldüğümüz,savaştırıldığımız bir dünyada köle gibi yaşamak mı;eşitlik ve kardeşlik üzerine kurulu bir dünyada bir ağaçgibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine yaşamakmı? Devrimci Liseliler Birliği, bu 1 Mayıs’ta özgürlükve gelecek için alanlarda olacak. Sen de karanlıkta boyverenlerin yanında ol, sessizliği yırt! Geleceğin veözgürlüğün için bir adım at. Haydi 1 Mayıs’a!

(Liselilerin Sesi’nin Nisan 2013 tarihli 51.sayısından alınmıştır...)

Karanlıkta boy atıyoruz, sessizliği yırtıyoruz...

Özgürlük ve gelecek için 1 Mayıs’a!

Ankara’da polis tacizleri sürüyor!

Ankara polisinin devrimci gençlik faaliyetine yönelik tahammülsüzlüğü devam ediyor. Polisler, kurultayakatılan Ekim Gençliği okurlarının ailelerini arayarak kurultayı “yasadışı” ilan ettiler. Bir Ekim Gençliği okurununailesinin evine giden polisler, iki Ekim Gençliği okurunun ailesini de telefonla arayarak “Çocuğunuz yasadışıetkinliklere katılıyor. Uyarılarımızın ardından hiçbir değişiklik yaşanmadı” diyerek kirli yöntemlerinisürdürdüler. Ayrıca “Biz çocuğunuzun kurultayda hangi koltukta, kimin yanında oturduğunu bile biliyoruz”diyecek kadar çaresizleşen TMŞ polisleri “Bu kurultaya katılanları tutuklayacağız” sözleriyle ailelerikorkutmaya çalıştı.

Gençlikten TCDD grevcilerine destek

16 Nisan günü, içlerinde Ekim Gençliği’nin de bulunduğu bir grup öğrenci, TCDD grevcilerine ziyaretdüzenledi.

Sirkeci Garı’na “Demiryolu işçisi köle değildir!” sloganlarıyla giren gençleri Birleşik Taşıma ÇalışanlarıSendikası 1 No’lu Şube Başkanı Hasan Bektaş ve grev gözcüleri karşıladı.

Bektaş, desteğe gelenlere teşekkür ederken işçiler ve öğrencilerin mücadelesinin önemine değindi. Bektaşbugün mücadelenin daha da zor olduğunu vurgulayarak kazanılmış hakları korumak için direnişe dikkat çekti.

Ekim Gençliği adına yapılan konuşmadaysa işçi sınıfının mücadelesinin önemine dikkat çekildi. Bugününiversitelerde yaşanan gerici-faşist saldırılara karşı da işçi sınıfının tek güç olduğu söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Kızıl Bayrak 2013-16

Gençlik Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Birkaç gündür ana akım burjuva medyada işlenen,sosyal medyada çığ gibi tepkiler üreten, insanlarınkendi aralarında konuştuğu; kısacası toplumsalgündeme oturan bir olay var. Hepinizin de tahminedebileceği üzere bu mesele, Çevre ve ŞehircilikBakanı Erdoğan Bayraktar’ın, Edirne programısırasında yanına gelerek durumunu anlatmaya çalışan,lenf kanseri hastası genç kadının, eline bir miktar parasıkıştırarak başından savmaya çalışması.

Bayraktar, etrafındaki sayısız koruması ile cumanamazını kaçırmamak için camiye doğru koşaradımlarla yürürken, Dilek Özçelik isimli TrakyaÜniversitesi öğrencisi genç kadın bakanın yanınagelerek, hastalığının tedavisi için gerekli olan ilaçlarıtemin etmekte zorluklar yaşadığını anlatmayaçalışıyor. Ama daha bir dakika bile kendini ifadeedemeden, Bayraktar’ın “namaz kaçmasın” endişesi ilekadının eline para sıkıştırdığını ve “Al işte bu parayı.Başka ne yapacağım? Onları sen kendin al. Parayı al.Epey para var orada. Cebinden düşürme” dediğinigörüyoruz. Korumaların araya girmesi ile geride kalankadının bulunduğu yere doğru dönen bakanın,korumalarına “Parayı düşürmesin. Dikkat etsin”dediğini duyuyoruz. Belli ki kadının eline parasıkıştırırken kamuoyunda iyi lanse edilecek, vicdanibir hareket yaptığını düşünen bakan, verdiği paranınmiktarını çok bulmuş ve para düşecek diye içiyanıyor…

Bu yaşananların ardından bakan, hızlıca SelimiyeCamisi’ne teşrif ederek, namazını kılıyor. Namazçıkışında bakanın yanına tekrar gelen Dilek Özçelikşöyle diyor: “Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilencideğilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayalkırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiçtatmamışsınız hayatınızda” ve parayı bakana geriveriyor. Bu “vicdani ve pek sempatik, bir o kadar damedyatik” yardımının sonrasında işlerin tersinedöndüğünü hisseden bakan, halihazırda orada bulunanbasın mensuplarının da tedirginliği ile “Kızım,yavrum, yardım edecektik sana, valla” diye bir şeylergeveliyor. Ama Dilek Özçelik ağlayarak oradanuzaklaşıyor.

Bakanın, işçi ve emekçilerin parasını, vatandaşıncebine gram gram sıkıştırarak popülizm yapmagayretini gayet iyi anlasak da şunu anlayamıyoruz:Kanseri para ile yenen “devlet büyükleri”, acaba insanvicdanını ne ile yenmeyi düşünüyorlar? Nitekiminsanlar salt vicdani tepkiler göstererek, bu olayımahkum ediyorlar günlerdir medya araçları üzerinden.

Düzenin “gönül alma” hamleleri

Dönelim bakan ve onun benzerleri cephesine…Medyada haberin yayılmasını engelleyememişolmalarının verdiği ezici ağırlık ve tedirginlikle,tepkilerin önünü almak için Çevre ve ŞehircilikBakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada şunlarsöyleniyor:

“Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar,Edirne programı sırasında önünü kesen ve ağlayarakyardım isteyen kıza yardım etmiştir. Bayraktar, EdirneValisi Hasan Duruer’e bu konuyla ilgili olarak talimatvererek konunun çözülmesini istedi. Söz konusuöğrenciyi valiliğe davet eden Hasan Duruer, konuyaçözüm bulmak için gerekenin yapılacağını ifadeetmiştir. Sayın bakanın yardım sözüne rağmen,

konunun basında ‘bakanın cevabı öğrenciyiağlatmıştır’ şeklinde yer alması üzüntüylekarşılanmıştır. Kamuoyunun bilgisine sunulur.”

Bu açıklamanın ardından da şöyle haberler düşüyormedyaya: “Ağlatmadı, yardım etti”, “Dilek Özçelikbakanı affetti”, “Dilek Özçelik hastaneye kaldırıldı”.Ardından SGK’nın, Özçelik ve benzeri hastalarınkullandığı Blemisin adlı ilacın Türkiye’deki eşdeğerinekarşılık verdiğini duyuruyorlar. Hastaların bu ilacıartık eczanelerden temin edebileceklerinimüjdeliyorlar! Yani “Bakın işte düzelttik durumu.Üstümüze düşeni yaptık” mesajı vermek istiyorlar.

Olaydan sonraki bir röportajda “Şifa bulsun gerisiteferruat” diyor bakan, Özçelik için. Bir gazeteci”gönül koymuş genç kız” dediğinde, bir de mağdurtarafına geçip “Halkın takdirine bırakıyorum. Canısağolsun” diyor. Canı sağolsunmuş! Bakınız şu yücegönüllüğe!

Münferit değil; mütemadi

Putperestlik dünyanın hala en büyük dinidir. Buputda paradır. Ve paraya iman edenlerin düsturu “herşeye rağmen kâr” olmuştur her zaman. Ki bu “herşey”in içinde de en başta işçi ve emekçilerinüzerindeki azgın sömürünün sürdürülmesi ile sağlık-barınma-eğitim vb. gibi temel hakların budanmasıvardır.

“Kendi ilaçlarım için gitmiştim bakanın yanınaama farkına vardım ki birçok kişinin aynı sorunu var.Herkes adına bunu, yani sağlık hakkını talepediyorum” diyor olaylar sonrasında, medyayakonuştuğu sırada Dilek Özçelik. Yani o da meseleninkendinden ibaret olmadığını ve sağlık politikalarınıntemelden birtakım sorunları içerdiğinin farkında.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın görme engelibulunan bir kişiye “Gözlerin görmüyor sana işvermişiz” diyerek “daha ne istiyorsun!” imasındabulunması, Ömer Dinçer’in “Madenciler güzelöldüler” çıkışı, Faruk Çelik’in 2008 yılındatersanelerde yaşanan iş cinayetlerinin ardından yapılaneylemlere ilişkin “Yatıyoruz Tuzla kalkıyoruz Tuzla”

diyerek “İş güvenliği önlemleri alınmadığı için öleninsanlardan bıkkınlığını” dile getirmesi vb. gibi birçokörnek sizce de bu şahısların münferit, bireyselvicdansızlığından mıdır yoksa sınıfsal konumlarınıngetirdiği mütemadi bir ruh halinden mi kaynaklanır?

Yani şunu kesinlikle vurgulamak gerekiyor ki budavranış biçimi yalnızca bakan veya bakanların kişiselözelliği ile değil, toplamda kapitalist rejimin karakteriile açıklanabilir. Ve bugün Dilek Özçelik ile ErdoğanBayraktar arasındaki olaydan hareketle ortaya saçılan,kapitalizmin muhtevasında var olan kimi “acıgerçekler” ne yenidir ne de şaşırtıcı olmalıdır.

Bu olay karşısında vicdanları doğrultusunda tepkiveren on binlerin dönüp şunu sorgulaması gerekir:Olaylar böyle acıtıcı bir şekilde önümüze gelmedenönce refleks geliştirmemiz gerekmez mi?

Vicdani tepkiler – toplumsal hassasiyetler

Günümüz sisteminde hergün onlarca insan, yanıbaşımızda yaşanan ve Türkiye’nin bizzat öncülüğünüettiği ve körüklediği savaşta yok oluyor örneğin?Örneğin istisnasız her gün polis, ÖGB, sivil faşistterörü ile karşılaşıyor üniversite öğrencileri? Yine yanıbaşımızdaki insanların yaşam alanları rant uğrunadarmaduman edilip, barınma hakkı ellerinden alınıyor?Daha geçen ay, kâr hırsına ve iş cinayetine kurban gitti13 yaşındaki çocuk işçi Ahmet? Sağ ve sol eline 4adet, vücudunun sırt bölgesinden 9 adet olmak üzere,13 adet merminin isabet ettiği, 12 yaşındaki UğurKaymaz’ı hatırlayanınız var mı peki?

Ve kapitalizmin getirdiği tüm gayri insani ve gayriahlaki koşulların karşısına tüm varlığını siper edendevrimcilerin, halihazırda yürürlükte olan faşizan yasalmevzuatları kendine kalkan edinen kolluk güçleritarafından sokak ortasında infazına ne diyorsunuzpeki? Tam da Dilek’in yaşadığı meselenin özünükavradığı ve bununla göğüs göğüse, soluk soluğamücadele etmeyi tercih ettiği için sokak ortasındakatledilmedi mi onlarca devrimci?

Çanakkale’den bir genç komünist

“Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda”

Çağlayan E.Ö.Y. öğrencilerinden toplantı

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen iki olay yurtta gelinen aşamayı ve faşistlerin pervasızlığını bir kez dahaortaya çıkarmıştı. Yurtta izlenen bir futbol maçı sırasında yabancı uyruklu öğrenciye bir faşist saldırmış vegerici ırkçı söylemler kullanmıştı. Yemekhanede “burası Türkiye sadece Türk takımlarını destekleyebilirsin, buyurtta PKK’lıların da olduğunu biliyoruz hepsini kovacağız” gibi söylemler kullanan faşist diğer öğrencilerinaraya girmesi ve tepki göstermesiyle yemekhaneyi terk etmişti.

17 Mart’ta Newroz’dan dönen bir öğrenci de yatağına astığı bileklik için faşistler tarafından yurtyönetimine şikayet edilmişti. Faşistlerin şikayeti üzerine yurt müdürü de öğrenciyi tehdit etmişti.

Tüm bu olanlardan sonra biraraya gelen öğrenciler faşistlerin artan saldırganlıkları karşısında bir toplantıyapma kararı aldı. Öğrenciler 14 Nisan günü, kısa sürede duyurusunu yaptıkları toplantıyı gerçekleştirdiler.Duyurusu yeterince yapılmamasına rağmen tüm öğrencilerin haberdar olduğu toplantıya katılım ve ilgioldukça iyiydi.

Kahvaltının ardından bir öğrencinin söz almasıyla toplantı başladı. Söz alan öğrenci öncelikle yurttakidurumu ve toplantının sebebini açıkladı. Ardından ülke genelindeki gençliğe yönelik saldırılar ve busaldırıların sermayeden ve onun ihtiyaçlarından bağımsız ele alınamayacağını vurguladı. Bu saldırılarıgöğüslemenin tek yolunun da örgütlenerek direnmekten geçtiğini ifade ederek örgütlü bir gençliğin aslasindirilemeyeceği ve teslim alınamayacağını söyledi.

Ardından çeşitli üniversitelerden öğrenciler söz alarak kendi okullarındaki saldırıları ve gelişmeleriaktardılar. Çeşitli öneri ve istekler doğrultusunda toplantının bir sonraki hafta sonu daha geniş bir bileşenletekrar gerçekleştirilmesi kararı alındı.

Çağlayan Erkek Öğrenci Yurdu’ndan öğrenciler

Page 30: Kızıl Bayrak 2013-16

Mücadele Tarihi30 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/16 * 19 Nisan 2013

Belleği zayıf olanlar için, zaman geride kaldıkçaanılar silikleşir. Emeği sömürülenlerin en büyük kaybıda yazık ki bu yaşanmışlıklar olur. Kapitalist sistemçok yönlü bir kuşatmayla, bir tuşa basma kolaylığındatoplumsal hafızayı dumura uğratır. Vahim olan ise buunutkanlığın sadece sıradan emekçiyle sınırlıolmamasıdır. Kendisine siyasal açıdan çokça anlamlaryükleyen örgüt, parti, çevre ve bireyler de unutkanlar,hatırlamak istemeyenlere dahildir.

Sınıflar mücadelesinin yaşadığımız coğrafyadaki izdüşümünde takvim yapraklarının hemen hepsine kızılkaranfiller iliştirilmiştir. Sadece unutulmamasıgerekmeyen, aynı zamanda yaşatılması, çoğaltılmasıgereken yaşanmışlıklardır tüm bunlar. Kendi payımıza,hayatını devrim davasının toplam birikim ve tarihineemanet etmiş yoldaşlarımız da böyledir.

“Kavga amansız ve katı, Kavga, dedikleri gibi destansı. Ben düştüm. Yerimi başkası alacak... o kadar!” *Yıl 2001, aylardan Nisan, günlerden bu bahar

ayının 22’sidir. Tarihimizde kendisine ayrı bir yer açanzindanlardaki ölüm orucu direnişinin ilk ekibindenolan Hatice Yürekli yoldaşın devrimci yaşamını bizleremiras bıraktığı gündür bu tarih. Ölüm Orucudirenişinin 182. gününde uğrunda tereddütsüz öldüğüpartisini geride kalanlara emanet ederek aramızdanayrıldı TKİP kurucu üyesi Hatice Yürekli.

1968’de Tokat’ın Almus ilçesinde doğan HaticeYürekli ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladı.1990 yılı başında bu kentte komünist saflara katılarakölümü yiğitçe göğüslemesine kadar kesintisiz olaraksürecek örgütlü yaşamına başlamış oldu. İlk dönemfaaliyetlerinden dolayı aynı kentte birçok kez gözaltınaalındı, bir süre hapishanede yattı. Sonraki yıllardaörgütlü yaşamına İstanbul’da devam etti. Bu kenttekaldığı tüm süre boyunca işçi çalışması yürüttü. Buamaç çerçevesinde birçok tekstil fabrikasında işçiolarak çalıştı. ‘95 Nisanı’nda gerçekleşen biroperasyonda, Habip Gül ile birlikte kaldığı evdengözaltına alındı. Siyasi poliste tam direniş göstererekifade vermeyi reddetti, hiçbir belgeyi imzalamadı.Yargılanma esnasında ise siyasi savunma yaptı. Birsüre Sağmalcılar’da tutuklu olarak kaldı. Dışarıçıktıktan sonra İstanbul ilindeki siyasal faaliyetineRumeli Yakası tekstil çalışmasının sorumluluğunuüstlenerek devam etti. Ardından Güney çalışmasınınihtiyaçları çerçevesinde bu bölgeye geçti. Buradaönemli sorumluluklar üstlendi. Parti KuruluşKongresi’ne bu bölgenin delegesi olarak katılan Haticeyoldaş, kongre sonrası Ankara’da gerçekleşenoperasyonda yeniden tutuklandı. Siyasi poliste bir kezdaha tam direniş göstererek ifade vermeyi reddetti,hiçbir belge imzalamadı. Yaptığı siyasi savunmayladüzeni ve düzen mahkemelerini cepheden yargıladı,tok bir tutumla komünist kimliğini ve mücadelesinisavundu. O, Ulucanlar katliamını da yaşadı vekatliamın ardından açılan davada yargılandı. Buyargılama esnasında da siyasi savunma yaptı,mahkeme kürsüsünden katliamın içyüzünü gözlerönüne serdi.

O, 20 Ekim 2000’de F Tipi saldırısına karşıbaşlayan Ölüm Orucu Direnişi’nin 1. Ekibi’nde yeraldı. Siyasi poliste tereddütsüz direnen, mahkemelerdehep siyasi savunma yapan Hatice Yürekli yoldaş,

zindan direnişçiliğinin gereğini de her zaman sağlamve sarsılmaz bir komünist devrimci olarak yerinegetirdi, bunu kendisi için en büyük onur saydı.

Ailesine yazdığı 12 Kasım 2000 tarihli vedamektubunda; “... siyasi kimliğimizi, devrimcikişiliğimizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönükbu kapsamlı saldırıya karşı ölümüne bir direnişibaşlatmış bulunuyoruz” diyor ve bunun, “yaşamıköleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklıdavasını savunmak” anlamına geldiğini söylüyordu.

“Çektiklerimiz için, yok ödül filan beklediğimiz. Ne de o koca ciltlerde resmimiz olsun isteriz. Yalnız yalın anlat öykümüzü geleceğin insanlarına. Yerimizi alacaklara anlat, nasılda cesurduk kavgada.” ** Hayata gözlerini kapattığında uğrunda ölümü göze

aldığı o haklı davanın kendinden sonra geleceklertarafından sahiplenileceğini, kızıllığına lekedüşürmeden devrettiği bayrağın başkaları tarafındandalgalandırılmaya devam edileceğinden emindi. Sonanında yüreği son kez bunun onuru ve gururuylaçarptı. Devrimci ve partili yaşamının ardındangelenlerin yolunu aydınlatacağını biliyor ve bu yolunsahipsiz kalmayacağına inanıyordu.

Devrimi iliklerine kadar hisseden, bu ideali sadeceuzak bir geleceğin sorunu olarak görmeyen HaticeYürekli’nin tüm örgütlü yaşamı dersler çıkarılmasıgereken örneklerle doludur. Hatice yoldaşın geçtiğiyollarda karşılaştığı sorunlar, bu sorunların aşılışbiçimi çok şey anlatmaktadır. O da Habip, Ümit,Alaattin gibi zor dönemlerin devrimcisidir. ‘60’lıyılların sosyalizmin prestijinin doruğunda olduğu,‘70’li yılların devrimci yükseliş dönemlerinin verimlizamanlarında değil, Doğu Bloku’nun çöktüğü,kapitalizmin ebediliğinin vaaz edildiği, ‘80yenilgisinin ağır faturasının hala etkisinin sürdüğü birdönemde devrimci ve örgütlü yaşamı tercih etmiştir.

Bir devrimci için yapılması gereken işin büyüklüğüya da küçüklüğünün değil, davaya katkısının önemliolduğu Hatice yoldaşın mütevazi devrimci yaşamındaaçığa çıkmaktadır. O, sınıflar mücadelesi tarihindeonurlu yerini almakla yetinerek, kendi tarihininyazılmasını ve anlatılmasını kendinden sonra gelecekyoldaşlarına bırakmıştır. Ölüm Orucu direnişinde deson nefesine kadar gözettiği davanın çıkarları olmuş,

tutumunu bu yönde belirlemiştir. Aile, sevgi, yaşam tüm bunların hepsi kavganın

sıcaklığında anlam kazanmış, hissedilen tüm bu güzelduygular bir vazgeçişin değil aksine devrimde ısrarınnedeni olmuştur. Elbette bilmekteydi o da, “el ele veripkırlarda dolaşmanın hazzını, sırt sırta verip türkülersöylemeyi, hem de en güzelinden, en coşkulusundan,en sevdalısından...” Bilirdi “çiçeklerin en renklisini, enkokulusunu”, bilirdi “bu dünya güzel, bu dünyayaşanası...” Ancak “yanıyordu dünya, ölüyorduinsanlar.” Bu yüzden “kadife tenli zamanlar” için,“şimdi artık savaş zamanıdır.”***

Hatice yoldaşı partide kullandığı isimlerle “Hazal”,“Ezgi” yapan, devrimciliğin, devriminde emekçisiolmak gerektiğinin bilince çıkarılmış olmasıdır. Şartlarne olursa olsun yolundan sapmadan yürüyebilmektir.

“Çizmişiz rotamızıdostların alkışlarıyla değilgıcırtısıyla düşmanın dişlerinin” ****İçinden geçtiğimiz dönemde birçok zorluklarla

dolu. Devrimci örgüt, devrimci yaşam fikri sermayedevletinin gerek fiziki gerekse ideolojik ve kültüreldarbeleri sonucu ciddi yaralar almış durumdadır. Sulariyice bulanmış, ihtilalci kimlik bu bulanıklıktaseçilemez olmuştur. Yapılan eylemler, savunulangörüşler devrim için değil sömürü düzeninin birazdaha demokratikleşmesiyle sınırlanmaktadır. Devrimkaçkınları devrim için büyük fedakarlıklar göstermişdevrimcileri sadece mazide bir hatıra olarak anmakta,onların fikirlerini ve eylemli duruşlarını reformizminideolojik mezarlığına gömmeye çalışmaktadırlar.

Tam da böyle bir zamanda Hatice yoldaşı anıyorolmak, yoldaşın devrimci yaşamını daha da önemlihale getirmektedir. Burjuvazi katletmekle devrimcileriyok etmeyi başaramadı, fikirleri öldüremedi. Ancakyaşatma ve çoğaltma sorumluluğu olanlar bizleriz.Ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızın lekedüşürmeden bizlere devrettiği bayrak ellerimizdedir.Büyük bir gururla dalgalandırmaya devam edeceğiz.Bizlere nasıl yaşanılması ve nasıl mücadele edilmesigerektiğini öğretenlere devrim sözümüz var.

* Nikola Vaptsarov ** Nikola Vaptsarov ***Sinan Kukul, Kadife tenli zamanlara**** Nazım Hikmet

“Burjuvazi katletmekle devrimcileri yok etmeyi başaramadı!”

H. Eylül

Page 31: Kızıl Bayrak 2013-16

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 Atatürk Bulvarı 109/19 Erciyes İşhanı, Kızılay / ANKARA

Yemek sektöründe yaşadığımız sorunlarısıralamak gerekirse az adamla çok iş yapıyoruz.Hiçbir sosyal hakkımız yok, sadece maaş. O damaaş sayılırsa, asgari ücretin üstüne çıkmaz,çıkarsa da fazla sayılmaz. Sözde mesai yaptırırlaronun da yarısını keserler. Sorunlardan bazılarıbunlar.

Ben büyük bir yemek şirketinde aşçıbaşı olarakçalışıyorum. Yirmi beş yıldır yemek sektöründeçalışıyorum. Senelerini aşçılığa vermiş birisi olarak1500 TL ücret alıyorum. Ücret konusunda hersektörde olduğu gibi yemek sektöründe deadaletsizlik var. Hakkımızı yiyorlar. Benim gibiçalışan bir sürü arkadaşlarım var, aşçı olarakçalışan arkadaşlarımız da çok az ücret alıyorlar.Saatleri de daha fazla oluyor. Bazı yerlerde 10 saatolarak da çalıştırılıyorlar, mesaisiz 800 ya da 900TL veriyorlar.

Sağlıklı çalışma denilince sözde sosyalgüvenlik yasaları var ama uygulamada yok. Bizlerzor şartlar altında çalışıyoruz. Çalışma koşulları hiçsağlıklı değil. Bizler alın terimizle çalışan işçiemekçiler her geçen gün tüm haklarımızdanoluyoruz ama işin acı tarafı emeğimizin peşinedüşmüyoruz. En basit ve de kolay örneklerden biriolan sağlık yasasına bakalım. Bir hastaneyegittiğimizde bizi düzgün muayene etmiyorlar,birkaç soru ile savuşturuyorlar. Bizlerin tek istediğisağlıklı bir yaşam, onu da çok görüyorlar.

Ben şimdiye kadar birçok firmada çalıştım amasadece bir yemek sitesinde düzenli maaşımıalabildim. Maaş bordroma aldığım maaş tek buradayansıtıldı. Diğer firmalarda ise maaş bordrosundagerçek kazanç üzerinden değil asgari ücretüzerinden gösterildi.

Firma değişikliği adı altında bir sürgün hayatı...Bir yere uyum sağlayamama ya da bir şeylere karşıçıktığında anında başka bir yerde buluyorsunkendini. Yemek sektöründe en çok yaşanansorunlardan biri de çalıştığın yerlerde beraberceçalıştığın arkadaşlarınla bile fazlakonuşmayacaksın diye yasaklar konulabiliyor.

Son olarak şunu söylemek istiyorum kiönümüz 1 Mayıs. İşçilerin emekçilerin birlik,beraberlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’taemeğimizin peşinde, alanlarda olalım. Bizler şunuçok iyi bilmeliyiz ki birlikten güç doğar. Tüm işçive emekçileri 1 Mayıs günü alanlarda olmayaçağırıyorum. Haklarımızı arayalım, bizlerin günüolan 1 Mayıslarımızı coşkuyla kutlayalım. İşimizi,emeğimizi, geleceğimizi, alın terimizi istiyoruzdiyen herkesin işçi emekçi gününü şimdidenkutluyor, alanlarda buluşalım diyorum…

Yemek sektöründe çalışan bir emekçi

Petro-kimya sektörünün yoğunolarak bulunduğu ÇerkezköyOrganize Sanayi Bölgesi’ndeçalışmaktayım. Çalıştığım sektördeuzun çalışma saatleri, düşük ücretler,taşeron işçilik, sözleşmeli işçilik,ücretsiz izin uygulamaları sektördekifabrikalarda yaşanan temel sorunlar.Bu sorunlar işçileri tedirgin ediyor.Kölece çalışma koşullarına karşıişçiler dik duramıyor, örgütsüzdavranıyor. Yani kölelik koşullarıbizim örgütsüzlüğümüze dayanıyor.

Bu örgütsüzlüğe karşı işçileriörgütlemek gibi temel birsorumluluğu olan bölgedekifabrikalarda örgütlü sendikalar ve işleyişleriüzerinden görüşlerimi ve tanık olduklarımı sizlerlepaylaşmak istiyorum.

Bu bölgede fabrikalarda örgütlü olan iki sendikavar. Biri DİSK Lastik-İş diğeri ise Türk-İş’e bağlıPetrol-İş.

Lastik-İş Sendikası bölgede iki fabrikada örgütlü.Yaklaşık ise 10 yıldan bu yana Çerkezköy merkezdeİstanbul Şubeye bağlı bir temsilciliği olan bir sendika.Burada bulunan temsilcilik tam anlamıyla umutsuzbir vaka. Yani anlayacağınız varlığı ile yokluğu birolan bu sendikada örgütlenmenin en ufak bir izinerastlamak mümkün değil. Arada bir asılı olantabelalarını görüp de sendikaya gelen işçileri ise yaoyalıyor ya da geri çeviririyorlar.

Petrol-İş’e gelince... Bölgede kısmen de olsaörgütlenmeye dönük bir ilgileri var ama bundan öteyegeçmiyor. Bunun bir dizi nedeni var. Bunları kısacagazeteniz aracılığıyla duyurmak istiyorum.

4 yıl önce açılan Petrol-İş Sendikası KapaklıLokali iki amaçla açılmıştı. Birincisi yereldeki üyeleriile dayanışmayı güçlendirmek. İkincisi ise kölelikkoşulları altında can çekişen işçileri örgütlemekti.Ancak aradan geçen zamanda hiçbir mesafe alınmadı.Bence geriye bile gidildi. Bu lokal bu işlevini yerinegetirmediği gibi tam anlamıyla işlevinden giderekuzaklaştı. Bölgedeki tüm işçilere durum böylegörünüyor.

Lokalde örgütlenme ile sorumlu olan kişilerinderdi ise kaç çay satarım kaç bira satarımdan öteyegeçmiyor. Bu durum o kadar vahim ki kaza ileörgütlenmek için lokale gelen işçilere akıllara ziyanşeyler söylenebiliyor. Bir sendikacının ağzındanişçilere dönük sendikayı ve örgütlenmeyigereksizleştiren açıklamalar duymak lokalde sonderece olağan.

Oysaki lokalin örgütlenme bakımından bir

potansiyeli de var. Düzenli bir şekilde lokale gidipgelen işçiler iyi bir şekilde yönlendirilip eğitilirse birdizi olanağın önü açılabilir. Ancak ilgi başka yerdeolunca hiçbir şey yürümüyor. Daha önce bazı işçiarkadaşlarla bir araya geldik. Bu sahiplenilmedi.

Önümüzde 1 Mayıs var. İyi bir çalışmayürütülmesi gerekiyor. Ancak fazlasıyla endişeliyim.Petrol-İş’in bölgede 2500 örgütlü işçisi var. Geçen yıl1 Mayıs’a giden işçi sayısı 25-30. Daha nesöyleyeyim durum bu işte!

Oysa sendika lokali gerçekten işletilebilse, işçileredönük düzenli eğitimler verilse, seminerledüzenlense, işçilerin birliği ve dayanışması o zamangüçlenir. Bir faaliyet programı oluşturulup örgütsüzfabrikalara dönük sendikayı tanıtan broşürler dağıtılsayeni örgütlenme olanakları yaratılır.

Sendika kendisini işçi mücadelesinde ayrı bir yerekoyuyor. Ancak kendi yaşadığım deneyimlerdegösteriyor ki gerçeklik öyle değil. Burdan Petrol-İş’esesleniyorum. Eğer gerçekten sınıfı örgütlemekkaygınız varsa burada yaşanan sorunlara çözümüretmelisiniz. İşçilere yüzünüzü dönmekzorundasınız.

Gerçekler ortada. Sendikalar tasfiye edilmekisteniyor. Yeni yasal düzenlemelerle bu yolda AKPhükümeti önemli bir mesafe aldı.

İşçilere güvenin, kesinlikle yarı yolda kalmazsınız.Ben lokalde bunu gördüm. İşçiler fazlası ile öfkeli vesorunlarını çözmek istiyor. Ancak asıl sorunsendikaların işleyişinde yaşananlardır. Bu yüzdenişçiler harekete geçmekte kararsız kalıyor. Her türlühesabı kenara atıp işçilerin çıkarlarını düşünürsenizbiz işçiler bu mücadeleye daha sıkı sarılırız.

Şurası da açık ki işçilerin bu sessizliği ebedideğildir. Önünde duran engeller bizzat işçilertarafından er ya da geç aşılacaktır.

Çerkezköy’den bir petro-kimya işçisi

İşçiler sendikalarına sahip çıkmalıdır!

Mücadele Postası

Haklarımızıisteyelim!..

Hacı Halil Mah. Hükümet Cad. No:24 / B, Gebze / KOCAELİ

Page 32: Kızıl Bayrak 2013-16