kızıl bayrak 2013 39

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2013 / 39 • 4 Ekim 2013 • 1 TL Başörtüsü, dinsel gericilik ve sosyalist tutum... - A. Suat » s.16-18 Hasan Ferit’le... - T. Kor » s.6 G ünlerdir büyük propagandalar eşliğinde, emeğin toplumsal kesimlerinin umutlarını köpürtme temelinde gündemleştirilen paket nihayet açıklandı. Tayyip Erdoğan’ın ‘şatafatlı’ bir şekilde açıkladığı, ‘muhteşem’ sözcüğü ile tanımladığı ve Türkiye tarihinin en büyük “reform hamlesi” olarak sunduğu paketin temel amacının seçimleri kazasız-belasız atlatmaya yönelik bir ortamın sağlanması olduğu da ortaya çıktı. Paketin cüceliğini görmek için ayrıntılarına bakmak fazlasıyla yeterlidir. » sayfa 3 İ şçi sınıfının mevcut örgütsüzlüğüne ve bilinç düzeyindeki geriliğe yaslanarak kıdem tazminatı hakkının gaspı sürecine hız vermeyi amaçlayan AKP iktidarı, önümüzdeki günlerde çok daha kapsamlı bir yıkım programını devreye sokmayı amaçlıyor. Bunların en başında ise kuralsızlığı kural haline getiren esnek çalışma düzenlemeleri yer alıyor. Yine taşeron çalışmanın yasal zeminlere kavuşturulması da yeni saldırı paketinde ilk sıralarda yer alıyor. » sayfa 9 Önden büyük bir yaygaraya konu edilen “demokratikleşme paketi” göz boyama konusunda dahi sınıfı geçemedi. Oysa paketin “çözüm sürecinin” sürdürülür kılınmasına hizmet etmesi bekleniyor, en azından bazı çevrelerce içten içe böyle umuluyordu. Siyasi din tacirleri paketin bir yıllık bir çalışmanın ürünü olduğunu iddia ediyor olsalar da her şey herkesin gözü önünde yaşandı. Son bir yılda “reform” adı altında, tümü de AKP’nin despotizmine yeni perçinler atan düzenlemeler yapılmıştı, fakat Eylül ayına kadar hiç de “demokratikleşme paketi” diye bir gündem yoktu. Ne zaman ki Kürt hareketi silahlı güçlerini geri çekmeyi durdurduğunu açıkladı, birden gündemde “demokratikleşme paketi” hazırlıkları olduğu, bunun ha şimdi ha haftaya (en son 30 Eylül’de) açıklanacağı propagandası yapılmaya başlandı. Kısa zamanda toplumda beklentinin had safhaya çıkarılması amacıyla da her zamanki gibi satılmış burjuva medya kullanıldı. Son güne kadar kulakları sağır edercesine, “şaşıracaksınız”, “sürprizler yaşayacaksınız”, “Türkiye’yi yavaşlatan sorunlar çözülecek” vb. türünden şaşalı bir kampanya yürütüldü. Şatafatlı boş bir ambalaj Hazırlık aşamasında tüm toplumsal kesimlerin hiçe sayılması, açıklama gününde karşı kamptan görülen basının alınmaması, soru sorma yasağı vb. gibi anti-demokratik yaklaşımların yarattığı tepkilere rağmen, açıklama gününe kadar beklentiler diri tutulmaya çalışıldı. Oysa yalnızca bunlar bile, “demokratikleşme paketi” diye şişirilen balonun, bilinen basınçların dayattığı hızlandırılmış bir manevra olduğunu açıkça gösteriyordu. » » Gerçek çözüm ve kalıcı barış için devrimci mücadele! » devamı 2. sayfada...

Upload: kizilbayrak

Post on 20-Feb-2016

229 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2013-39/04 Ekim

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2013 39

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2013 / 39 • 4 Ekim 2013 • 1 TL

Başörtüsü, dinsel gericilik ve sosyalist tutum... - A. Suat » s.16-18 Hasan Ferit’le... - T. Kor » s.6

Günlerdir büyük propagandalareşliğinde, emeğin toplumsalkesimlerinin umutlarını

köpürtme temelinde gündemleştirilenpaket nihayet açıklandı. TayyipErdoğan’ın ‘şatafatlı’ bir şekildeaçıkladığı, ‘muhteşem’ sözcüğü iletanımladığı ve Türkiye tarihinin en büyük“reform hamlesi” olarak sunduğupaketin temel amacının seçimlerikazasız-belasız atlatmaya yönelik birortamın sağlanması olduğu da ortayaçıktı. Paketin cüceliğini görmek içinayrıntılarına bakmak fazlasıyla yeterlidir.

» sayfa 3

İşçi sınıfının mevcut

örgütsüzlüğüne ve bilinç

düzeyindeki geriliğe yaslanarak

kıdem tazminatı hakkının gaspı sürecine

hız vermeyi amaçlayan AKP iktidarı,

önümüzdeki günlerde çok daha kapsamlı

bir yıkım programını devreye sokmayı

amaçlıyor.

Bunların en başında ise kuralsızlığı

kural haline getiren esnek çalışma

düzenlemeleri yer alıyor. Yine taşeron

çalışmanın yasal zeminlere

kavuşturulması da yeni saldırı paketinde

ilk sıralarda yer alıyor.

» sayfa 9

Önden büyük bir yaygaraya konu edilen “demokratikleşmepaketi” göz boyama konusunda dahi sınıfı geçemedi. Oysapaketin “çözüm sürecinin” sürdürülür kılınmasına hizmetetmesi bekleniyor, en azından bazı çevrelerce içten içe böyleumuluyordu. Siyasi din tacirleri paketin bir yıllık bir çalışmanınürünü olduğunu iddia ediyor olsalar da her şey herkesin gözüönünde yaşandı. Son bir yılda “reform” adı altında, tümü deAKP’nin despotizmine yeni perçinler atan düzenlemeleryapılmıştı, fakat Eylül ayına kadar hiç de “demokratikleşmepaketi” diye bir gündem yoktu. Ne zaman ki Kürt hareketisilahlı güçlerini geri çekmeyi durdurduğunu açıkladı, birdengündemde “demokratikleşme paketi” hazırlıkları olduğu,bunun ha şimdi ha haftaya (en son 30 Eylül’de) açıklanacağıpropagandası yapılmaya başlandı. Kısa zamanda toplumdabeklentinin had safhaya çıkarılması amacıyla da her zamanki

gibi satılmış burjuva medya kullanıldı. Son güne kadarkulakları sağır edercesine, “şaşıracaksınız”, “sürprizleryaşayacaksınız”, “Türkiye’yi yavaşlatan sorunlar çözülecek” vb.türünden şaşalı bir kampanya yürütüldü.

Şatafatlı boş bir ambalaj

Hazırlık aşamasında tüm toplumsal kesimlerin hiçesayılması, açıklama gününde karşı kamptan görülen basınınalınmaması, soru sorma yasağı vb. gibi anti-demokratikyaklaşımların yarattığı tepkilere rağmen, açıklama gününekadar beklentiler diri tutulmaya çalışıldı. Oysa yalnızca bunlarbile, “demokratikleşme paketi” diye şişirilen balonun, bilinenbasınçların dayattığı hızlandırılmış bir manevra olduğunuaçıkça gösteriyordu.

» »

Gerçek çözüm ve kalıcı barış için

devrimci mücadele!

» devamı 2. sayfada...

Page 2: Kızıl Bayrak 2013 39

İçi boş yaldızlı bir ambalajdan ibaret olan paketinkampanyası kadar sunumu da şatafatlıydı. Fakatşatafatlı cümleler arasında dahi dinci-gerici akımınkaranlık zihniyeti ve genetik kodları akıyordu. Özelliklekendi döneminin hafızalarda yer etmiş despotuMenderes ile 12 Eylül faşizminin ürünü ve neo-liberalsaldırganlığın öncüsü Özal’ın “demokrasikahramanları” ilan edilmesi ve onların miraslarınınvurgulu bir şekilde sahiplenilmesi başka söze gerekbırakmıyor aslında. Gerçekten de AKP tam olarak bumirasın din tacirliğini önde tutan bir versiyonundanbaşka bir şey değildir. Ve dünya haklarına “ılımlı İslammodeli” olarak sunulan bu gericilik odağı, yakın yıllarakadar yalanlar üzerine kurulu bir itibar yaratabildiğiOrtadoğu halkları nezdinde dahi limitini doldurmuşdurumdadır.

Yine de AKP’nin despot şefi, “bir son olmayan” buyeni manevranın 11 yıllık sürecin yeni bir halkasıolduğunu söylerken, hala “AB uyum yasaları”,“demokratikleşme adımları” gibi yalanlara inanıldığınısanıyor. 11 yıllık iktidarlaşma sürecinin yolunu döşeyenbütün o düzenleme ve uygulamalar, din tacirleritarafından bilinci-beyni felç edilmiş yığınlar dışındaherhangi bir kesim tarafından reform-ilerleme olarakgörülüyor mu, bilemiyoruz. Fakat örneğin bugün aklıbaşında kim çıkıp 2003 tarihli İş Kanunu’nun daha fazlakölelik ve sömürüden başka bir şey getirdiğini iddiaedebilir? Ya da AKP döneminin TCK, TMY, PVSK gibiyasalarının polis devletini tahkimattan, muhalif olanherkesi içeri tıkmaktan, burjuva hukukunun en kabaşekilde ayaklar altına alınmasından başka ne gibisonuçları olmuştur? Yargı, yükseköğrenim, sağlık,eğitim vs. alanlarda “reform, demokratikleşme,ilerleme” diye yapılan düzenlemelerin dinci-gericiakımın mevzilerini güçlendirmekten, Türkiye’yi Tayyipdiktatörlüğüne dönüştürmekten başka bir amacıolduğuna hala inanan var mıdır? Öncesinde değilsebile Haziran Direnişi ile birlikte 11 yıllık “reform-uyum-demokratikleşme” söylem ve düzenlemelerininyalandan ibaret olduğunu dünya halkları bile görmüşbulunuyor.

Yalnızca göz boyama ve seçim yatırımı

Paketin içeriği, AKP iktidarının artık midelerinkaldırmağı pişkin ikiyüzlülüğünün bayat birversiyonudur. Mücadele yoluyla zaten fiilen kazanılmışve uygulamada aşılmış kimi hakları “bahşediyoruz”pozlarına, isim değişikli gibi kimseyi kafeslemeyen gözboyamalar ve esasen dinsel-gericiliğin toplumsalkurumlaşmasını pekiştiren, seçim oyununda avantajsağlayan gerçek adımlar eşlik etmektedir. Kürtsorununun “çözümü” ile ilişkilendirilen vaatler iseonca büyük umutlar bağlanan, büyük beklentilerekonu edilen, aylar boyunca üzerine iyimserlikrüzgarları estirilen İmralı sürecini alaya almaktanibarettir. Üstelik bu salt içerikte değil, üslup ve biçimdede böyledir. İşte AKP’nin demokratikleşme diyesunduğu manevranın başı sonu budur.

Nitekim AKP’nin Eylül’deki yalan rüzgarındanetkilenmiş olan burjuva liberal çevreler ile Türkiyesolunun hala tasfiyeci “çözüm sürecine” inananparlamenter hayallere kapılmış kesimleri bile, “içindedemokrasi olmayan pakete” tepki gösterdiler. Tabiibirçoğu her şeye rağmen anlamlı, fakat eksikliolduğundan dem vuruyor. Yani “yetmez ama evet”ingüncel bir sürümüyle gösteriyor tepkisini. Oysa ortadabir şey yok ki eksikleri de olsun. AKP’nin emperyalisthamileri tarafından dahi anlamsız bulunan paketininsadece eksikli algılanıp yansıtılması, bilinçli ya da

bilinçsiz (çoğunda bilinçli olarak) onun ekmeğine yağsürmekten başka bir anlamı yoktur. Bu konuda onunimdadına yetişen odaklardan biri de her zamanki gibiMHP oldu. O da sanki Kürt hareketinin talepleri kabuledilmiş havasında. Böylece AKP’nin 30 Eylül’de bir kezdaha yere çalınmış inandırıcığına koltuk değnekliğiyapıyor.

Dinci-gericilik korosu ve hizmetindeki burjuvamedya bütün bunlara da yaslanarak, beklenti içindeolup da hayal kırıklığı yaşayan tüm kesimlere karşıyalanlarına devam edebilme yüzsüzlüğü gösterebiliyor.

Her şeye rağmen demokratik kitle örgütleri ileilerici-sol çevrelerin esas gövdesi, bu arada ciddi ciddiAKP’nin demokratikleşme adımını atabileceğiniumanlar bile, paket karşısında aşağı yukarı ortak birpaydada buluştu. Bu kesim, paketin demokrasiiçermediği, yalnızca AKP despotizminingüçlendirilmesine hizmet ettiği şeklindeözetlenebilecek tepkiler verdi.

“Çözüm sürecinin” son halkası

AKP manevrasının siyaseten öncelikli muhatabıolan Kürt hareketi ise önümüzdeki günlerde birdeklarasyon yayınlayacağını belirttiği bir açıklamayaptı. KCK adına yapılan açıklamada şu görüşlere yerverildi:

“AKP’nin Kürt sorununu anlamadığı ve ciddiyaklaşmadığı bir daha görülmüştür. Açıklanan paket,AKP’nin çözümü değil, çözümsüzlüğü bir politika olarakbenimsediğini ortaya koymuştur. Bu paketteaçıklananlarla oyalama yapıp bir seçim dahakazanmaktan başka bir şey düşünülmediğianlaşılmıştır. Türkiye’nin en temel sorununa bir seçimhesabı ekseninde yaklaşmak ve oyalama için toplumunönüne birkaç kırıntı atmak bu hükümetin bu sorunuçözme zihniyeti ve kapasitesinde olmadığınıgöstermiştir. Zaten yöntemi demokratik olmayan birsiyasi çalışmadan temel demokratikleşme sorunlarınıçözmesi beklenemezdi. Demokratik olmayanlar gerçekdemokratikleşme adımları da atamazlar.”

Tartışmasız gerçeğe parmak basan bu ifadeler içinTayyip Erdoğan’ın açıklamasını beklemekgerekmiyordu şüphesiz. Fakat yine de gelinen yerdetasfiyeci bir aldatmacanın Kürt halkı ve onunla birlikteTürkiye’nin AKP’den beklenti içine sürüklenmekistenen tüm işçi ve emekçi kitleleri tarafından

anlaşılması bakımından önemlidir. Bundan sonraönemli olan ise fiilen noktalanmış olan tasfiyecisürecin İmralı görüşmeleri üzerinden sürdürülebilirkılınmasının önüne geçmektir. Zira dün olduğu gibibugün de AKP’nin ve dolayısıyla sermaye iktidarınıntek umudu İmralı’da kurulan masanın ayaktatutulmasıdır.

Gerçek çözüm ve kalıcı barış içindevrimci mücadele!

Sürecin daha ilk evrelerinde döne dönevurguladığımız gibi, burjuva sınırlardademokratikleşme ve bununla paralel olarak Kürtsorununun düzen sınırlarında bir çözümü dahi,AKP’nin genlerine, zihniyetine, hedeflerine aykırıdır.Bunu mesnetsiz bir iddia olarak değil, onun 11 yıllıkiktidarlaşma sürecindeki tüm manevralarına, özelliklede Kürt sorunu konusundaki aldatmaca-oyalamacapratiklerine yaslanarak dile getirdik. Dahası o tümsüreç boyuncu, özelde ise son birkaç yılda dışarda tümkomşu halklara, içerde ise sınıf ve emekçi kitlelere,Kürt halkına, Alevilere, emekçi kadınlara, gençlere,kısacası kendinden saymadığı hemen her kesime karşısaldırı ve savaş dışında bir çizgiye sahip değildir.Roboski’den Rojava’ya, 1 Mayıslar’dan Gezi Parkı’nayaşanan her şey bunu döne döne teyit etmiştir. Veevet Eylül’de bir kez daha tescillendi ki AKP iktidarınınİmralı görüşmeleri ile başlattığı süreç, onun 2014-15seçim dönemi hedefleri içindeki kaba bir tasfiyecialdatmacadan başka bir şey değildir.

Günümüzde Türkiye’deki tüm demokrasisorunlarının ve elbette Kürt sorununun çözümü AKPile değil, AKP’nin başında olduğu sermaye iktidarınınyıkılması mücadelesiyle sağlanabilir. Sermaye düzeninekarşı kıyasıya bir savaşım veya bunun güçlerinihazırlamak çerçevesinde tüm mücadele dinamiklerininetkin bir katılımla yer aldığı kitlesel, militan, devrimcibir işçi ve emekçi hareketi geliştirmek de bir süreçtirve bugüne kadar olduğu gibi devrime varmadan bilesonuçlarını verecektir. Son olarak bir kez dahaekleyelim ki halkların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşçebirliğine dayalı sosyalist çözümden başka bir yol, başkabir kurtuluş yoktur. Olmadığını egemenler de siyasihedef, pratik ve tercihleriyle döne döne ortayakoyuyorlar.

Page 3: Kızıl Bayrak 2013 39

Günlerdir büyük propagandalar eşliğinde, emeğintoplumsal kesimlerinin umutlarını köpürtmetemelinde gündemleştirilen paket nihayet açıklandı.Tayyip Erdoğan’ın ‘şatafatlı’ bir şekilde açıkladığı,‘muhteşem’ sözcüğü ile tanımladığı ve Türkiyetarihinin en büyük “reform hamlesi” olarak sunduğupaketin temel amacının seçimleri kazasız-belasızatlatmaya yönelik bir ortamın sağlanması olduğu daortaya çıktı. Paketin cüceliğini görmek için ayrıntılarınabakmak fazlasıyla yeterlidir.

Pakette neler var?

Tek taraflı ve demokratik içerikten uzak olan veemekçilerin kolektif haklarını içermeyen paketiniçeriğinde neler var? Pakette devlet yardımı alma oranıyüzde 3 olması öngörülüyor. Siyasi partilerin beldeörgütü kurma zorunluluğu ve partilerde eş genelbaşkanlık önündeki engellerin kalkması vaat ediliyor.Farklı dilde seçim propagandası yapılabileceği ifadeediliyor. Nefret içeren suçlarla ilgili cezalarınarttırılacağı belirtiliyor. İbadete engel olanın hapislecezalandırılması da pakette yer alıyor.

AKP iktidarı açıkladığı pakette TCK’da belirliharflerin kullanılması önündeki engellerin kaldıracağıbelirtiliyor. Toplantı ve gösteri süresinin uzatılacağı,toplantı ve gösterilerde hükümet komiseriuygulamasının kaldırılacağı ifade ediliyor. Özel eğitimkurumlarında farklı dil ve lehçelerle eğitim yapılmasınaonay verileceği, köylerin eski isimlerinin iade edileceğisözü veriliyor. Nevşehir Üniversitesi’nin adınınHacıbektaş Üniversitesi olarak değiştirileceği ve kişiselbilgilerin anayasal güvence altına alınacağı da müjdehavasında ilan ediliyor.

Pakette, kurban derisinin istenilen yere verilmesi,kamuda başörtüsü yasağı, okullarda okutulan öğrenciandının kaldırılması da var. Ayrıca Roman’lara enstitükurulması ve Mor Gabriel Manastırı arazisininmanastır vakfına verilmesi sözleri de pakette yer alıyor.

Paketin içeriği ile ilgili olarak yaptığımız bu dökümbile paketin Kürt sorunu konusunda tek bir şey vaatetmediğini gösteriyor. AKP’nin büyük bir şatafatladuyurduğu sözde “demokrasi paketi” laiklik,örgütlenme, söz-basın özgürlüğü, din ve vicdanözgürlüğünün olmadığı Türkiye’yi biraz olsun olumluyönde etkilemek bir yana sorunları daha daağırlaştırma potansiyelini içinde taşımaktadır.

AKP iktidarının böylesi bir makyaj paketine ihtiyacıvardı. Zira Kürt sorunu konusunda uyguladığı baskı veşiddet politikaları Kürt halkının haklı tepkisine yolaçmaktadır. Haziran’da tüm görkemiyle ortaya çıkanbüyük halk hareketine yönelik terörü nedeniyle AKPitibarsızlaşmıştır. Tüm bu nedenlerle AKP iktidarıaçıkladığı paket aracılığı ile yerlerde sürünen itibarınıbiraz olsun kurtarma derdindedir.

Pakette neler yok?

Pakette, anadilde eğitim sorununa kalıcı çözüm

konusunda tek bir adım vaat edilmiyor. Anadildeeğitim görmek isteyen emekçi çocuklarına özel okulseçeneği dayatılıyor. Yerel yönetimler üzerindekidevletin kuşatıcı baskısı en küçük bir şekilde bilehafifletilmiyor. Kırıntısı olmayan laik eğitime dair herşey yok edilmek istenirken, dinsel gericilikle eğitimsistemi tümüyle felç edilmek isteniyor.

‘Demokratikleşme paketi’nde siyasi tutsaklarınözgürlüğüne ve burjuva hukuku açısından bile ucubeolarak tanımlanan Terörle Mücadele Kanunu hakkındaherhangi bir değişikliğe dair tek kelime edilmiyor.Anadilde eğitim talebi bir defa daha yok sayılıyor.

‘Demokratikleşme paketi’nde Kürtler’in, Aleviler’in,azınlıkların, çeşitli inanç gruplarının, demokratik hakve özgürlük taleplerini yok sayan anlayış varlığınısürdürüyor. Kürt halkının taleplerini yok sayansömürgeci yaklaşım sürdürülüyor. Milyonlarca Aleviemekçisi yok sayılıyor. Alevileri sünnileştirmeye yönelikdevlet paradigmasına bağlılık devam ediyor.

Pakette seçim barajı kalkmıyor. Kürt halkınınkolektif hakları yok sayılıyor. Güya köy isimleri iadeediliyor. Ancak il ve ilçelerde son sözü devletinsöylemesi tutumu sürüyor.

Dinsel gericiliğin güçlendirilmesi temelinde kılıkkıyafet serbestisi adı altında başörtüsü serbestisigetiren AKP iktidarı, Aleviler’in taleplerine yönelik yoksayıcı tutumunu sürdürüyor. Cemevlerinin inançmerkezi sayılması, Hacıbektaş türbesi de dahilAlevilere ait inanç merkezlerinin iade edilmesi, Diyanetİşleri Başkanlığı’nın kapatılması vb. Aleviler’intaleplerine pakette yer yok.

Pakette, asimilasyoncu eğitim sisteminin ortadankaldırılmasına yönelik tek kelime edilmiyor. Öteyandan “andımızı” kaldırma manevrasıyla Kürt halkınınağzına bir parmak bal çalınmak isteniyor. Romanlarıyerlerinden, yurtlarından eden AKP iktidarı enstitümanevrasıyla Romanlar’ın desteğini almayı planlıyor.Ruhban Okulu’na ilişkin talepler ise yine yok sayılıyor.

Yine AKP iktidarı ve şefi tarafından defalarca dilegetirilen Dersim ve Norsin adlarının iade edilmesisözüne dair tek bir cümle pakette yer almıyor. Kürtsorununa yönelik devletin bir katliam şebekesi olarakçalıştırdığı köy korucularının görevlerine devam

edecekleri belirtiliyor. Pakette ölüm sınırında olantutsaklarla ilgili bir tek düzenlemeye yer verilmiyor.Böylece AKP iktidarı siyasi tutsaklara yönelik devletinölüm politikalarına sahip çıktığını ilan ediyor.

Demokratik hak ve özgürlüklerikazanmak için…

AKP gericiliği demokrasi, özgürlük ve “ileridemokrasi” söylemlerini bolca kullandı. Bu söylemlereşliğinde işçi ve emekçilerin haklarını tırpanladı.Muhalif güçlerin hiçbir talebini karşılamadı. Baskı vezorbalıkta ise sınır tanımadı. Kürt halkına yönelikdevlet terörünü tahkim etti. Polis devletiuygulamalarına hız verdi. Devletin devrimcileri sokakortasında infaz etme geleneğine sahip çıktı. İşçi veemekçilerin çalışma koşullarını daha da ağırlaştırdı.Sendikal hak ve özgürlükler sınırını iyice daralttı.“Büyük reform” diye yutturmaya çalıştığı sendikayasasını sendika ağalarının desteği ile sermayedarlarınistediği şekilde düzenledi.

AKP iktidarını vahşi uygulamaları ortadayken,olumlu bir reform paketi açıklaması eşyanın tabiatınaaykırıdır. Dinci partinin demokratik, özgürlükçü,emekçilere yönelik haklar içeren, Aleviler’in taleplerinikarşılayan, Kürt halkının asgari taleplerine yanıt verenbir reform paketi açıklaması ölüden gözyaşıbeklemekle eşdeğerdir. İşçi sınıfı sermayenin yürütmegücü olan AKP iktidarının karşısına kendi, devrimcibağımsız gücüyle çıkmadığı sürece demokratik hak veözgürlüklerin eksiksiz kazanılması ve kazanılan haklarınkorunması mümkün değildir.

Emeğin toplumsal güçlerinin zorlayıcımücadelesiyle gündeme gelmemiş olan‘Demokratikleşme paketi’ sermaye iktidarının zemininisağlamlaştırmaya yönelik ucuz bir manevradır. Çeşitlimilliyet ve mezheplerden işçi ve emekçilerin talepleriiçi boş paketlerle karşılanamaz. Bu taleplerinkazanılması devrim ve sosyalizm mücadelesininbüyütülmesiyle ve aynı anlama gelmek üzere devrimcisınıf mücadelesinde alınacak mesafe ile doğrudanbağlantılıdır.

‘Demokratikleşme paketi’ucuz bir manevradır

Page 4: Kızıl Bayrak 2013 39

“Devlet dersindeöldürülenleri unutma!”

2009 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlıŞenlik köyünde atılan havan topuyla katledilen 12yaşındaki Ceylan için, Barış için GençlikDayanışması’nın çağrısıyla 28 Eylül’de eylemgerçekleştirildi. Mis Sokak’ta toplanan kitle açılanpankartın arkasında oturma eylemine başlayaraksloganlar attı.

Bir süre sloganlar atılmasının ardından basınaçıklamasının okunmasına başlandı. AçıklamayıDeniz Özgür okudu. Açıklamada, Ceylan’ın atılanhavan topuyla nasıl katledildiği anlatılarak aradangeçen dört yıla rağmen sorumluların yargılanmasıiçin hiçbir adım atılmadığı ifade edildi. CeylanÖnkol’un devlet tarafından ilk katledilen kişiolmadığı gibi son kişi de olmadığı ifade edilerekyapılan bir dizi katliam hatırlatıldı.

Açıklamanın ardından İlkay Akkaya da söylediğiezgilerle eyleme destek verdi. Akkaya, Çav Bellamarşı ile dinletisini sonlandırdı.

Eylemin ardından şablonlarla duvarlara CeylanÖnkol’un ismi ve resimleri çizilirken, hazırlananstickerlarla sokağa “Ceylan Önkol sokağı” yazısıasıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Türk sermaye devleti Suriye üzerinden sürdürdüğüsavaş ve saldırganlık politikalarını derinleştiriyor.Kökten dinci çetelerle yapılan işbirliğinin bu saldırganpolitikaların ürünü olarak daha da güçlendirildiği iseaçık bir gerçektir. Ortadoğu’da emperyalistlerintetikçiliğini yapan sermaye devletinin el Nusra çeteleriile yaptığı kirli suç ortaklığı, yürüttüğü savaşkışkırtıcılığı Rojava’da sürdürülen savaş ile çok dahakapsamlı bir hal almış, adeta çığırından çıkmışdurumdadır. Profesyonel katillerden, paralıaskerlerden oluşan bu dinci çeteleri eğiten, besleyen,silah-askeri mühimmat başta olmak üzere her türlülojistik desteği sağlayan sermaye devleti türlü yalanlarve inkarlar eşliğinde bu politikasını sürdürmekte kararlıgörünüyor. AKP hükümeti savaşı körüklemek için,cihatçıları eğitmekle kalmamakta Türkiye de içindeolmak üzere 40’ı aşkın ülkeden toplanan paralıaskerleri savaş alanına taşımakta, Körfez şeyhlerininparasını ödedikleri silahları Suriye topraklarınaulaştırmakta, çatışmalarda yaralanan çetecilerintedavileri için özel hastaneler tahsis etmektedir. Türkordusunun ABD-İsrail gizli servisleri ve askeri örgütleriile işbirliği içerisinde organize ettiği bu savaşemperyalist güç dengelerinden kaynaklı bugün fiili birişgale dönüşmemiş olsa da şiddetlenmektedir.

AKP iktidarı bir taraftan dış politikasını Esad’ıdevirmek için askeri müdahale çağrısına kilitlerken,Suriye’de süren iç savaşı ABD’nin direktifiyle ve çeteleraracılığıyla büyütmeye de kararlıkla devam ediyor. Türksermaye devletinin emperyalistlere kusursuz birşekilde hizmet ederek 2,5 yıldır uluslararasıkamuoyunda türlü oyunlarla yürüttüğü savaşkışkırtıcılığını cihatçı katiller eliyle Suriye’de fiilensürdürülen savaşla ve emperyalist orduları da busürece dahil etme girişimleri ile pratiğe döküyor.

Türk ordusu Rojava’ya saldırıyor

AKP iktidarı bir süre önce savaşı özel olarakRojava’ya da taşımış, Suriye’ye yönelik emperyalistkuşatma dahilinde bir cephe daha oluşturmuştur. Busayede Türk sermaye devleti gerici çıkarları için birtaşla iki kuş vurmanın telaşındadır. Suriye tezkeresininuzatılması, sınırdaki askeri yığınağın güçlendirilmesigibi gelişmeler sermaye devletinin emperyalist savaşayönelik hazırlığının iç ve dış politikanın temel birgündemi olmaya devam edeceğini göstermektedir.

Bu hazırlık hiç kuşku yok ki Kürt halkınınkazanımlarının ezilmesine yönelik bir mahiyet detaşımaktadır. Geçtiğimiz günlerde Türk ordusunun YPG

savaşçılarını katletmesi ise sermaye devletinin Kürthalkının kazanımlarını yok etmek için giriştiğisaldırganlığa yeni bir boyut kazandırmıştır. Rojava’yayönelik gerçekleştirilen askeri ve ekonomikkuşatmanın ve cihatçı katiller sürüsünün saldırılarınınsorumlusu yine Türk sermaye devletidir.

Türk devletinin kanlı icraatlarıortalığa saçılıyor

Savaş baronları kirli icraatlarının üstünü örtmeyeçabalaya dursunlar sermaye devletinin katillerle olanişbirliğini kanıtlayan bir belge daha açığa çıktı.Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin internetsitesinde yayınlanan ve bilinen gerçeğin ilanı anlamınagelen bu belge, AKP-El Nusra işbirliğini net bir şekildeortaya çıkarıyor.

İçişleri Bakanı Muammer Güler imzasıyla HatayValiliği’ne gönderilen 15.03.2013 tarihli, 21714546-47201 (81340) 224-5825/42438 sayılı ve 2013/12 sıranumaralı genelgede yer alan ifadeler şöyle:

“Bölgesel çıkarlarımız temelinde PYD güçlerine

karşı desteklediğimiz el Nusra mücahitlerine aşağıda

belirlenen çerçevede desteğin sunulması, iliniz sınırları

içindeki kamu kurumlarına ait sosyal tesislerde

barındırılmaları uygun görülmüştür…”

“Milli İstihbarat Teşkilatımız denetiminde çeşitli

ülkelerden getirilerek bölücü örgüt PKK uzantısı PYD’ye

karşı savaştırılan, ağırlıkta Çeçen ve Tunusluların

bulunduğu el Nusra’ya bağlı mücahitlerin, iliniz

sınırları içinden Suriye’ye geçişlerinde, istihbarat

görevlilerine gerekli desteğin sağlanarak,

güvenliklerine ve konunun gizliğine riayet edilmesi

önem arz etmektedir.”

Sermaye devleti destekli El Nusra çetesi ile PYDarasında çatışmaların şiddeti her yeni gün daha daartmaktadır. Dolayısıyla sınır hattı büyük bir savaşcephesi haline getirilmiş durumdadır. AKP iktidarıSuriye’ye yönelik emperyalistler adına yürüttüğüsaldırganlığı kendi gerici çıkarları için çok boyutlu birşekilde örgütlemekte bunun için denetimindeki gericiçeteleri istedikleri biçimde yönlendirmektedir.

Bütün bu gelişmeler başta Kürt halkı olmak üzereOrtadoğu halkları üzerindeki savaş ve saldırganlıkpolitikalarının şiddetleneceğini göstermektedir.Emperyalistlerin ve işbirlikçisi Türk sermaye devletiningerici hesaplarının boşa düşürülmesi için ‘işçilerinbirliği, halkların kardeşliği’ şiarına uygun bir politikhatla mücadeleyi büyütmek yakıcı bir ihtiyaçtır.

Türk sermaye devletiRojava’dakatlediyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 2013 39

Abdullah Gül ABD’de Marill Lynch’in çalışmakahvaltısı için düzenlediği toplantıda röportaj vererekkendilerini “ileri demokrasi” mavallarıyla pazarlamayaçalıştı.

“Gezi olaylarının başlangıcıyla gurur duyarım”diyen Gül, bir yandan “ileri demokrasi” ile eylemlereduydukları saygıyı ifade ederken diğer yandan bununAKP’nin eseri olduğunu iddia etti. Gül sözlerine şöyledevam etti: “Türkiye’yi bilenler tanıyanlar, 10-15 yılönce Türkiye hangi gündemler ile dünya kamuoyunagelirdi veya Türkiye’nin problemleri neydi, bugün iseTürkiye’nin problemleri nedir diye baksınlar.İstanbul’daki olayların başlangıcı aynı Washington’da,Londra’da, New York’ta olduğu gibi çevre bilinci, şehrinyapılmasıyla ilgili, buraya bu bina yakışır yakışmazkaygıları ile ortaya çıkan bir olay.”

Gül’e göre eylemin zemini olan çevreci hassasiyetiddiası bile Haziran Direnişi’nin tüm gerçekliğini örtbasetmeyi amaçlamaktadır. Zira Abdullah Gül de iyi biliyorki mesele Gezi Parkı’na sahip çıkmak ve Topçu Kışlasıyapımını engellemek için başlayan eylemler,başlangıçta kitlesel sahiplenmelere dönüşmemişti.Fakat eylemlere yönelik polis saldırısının ivmelereksürmesi başta İstanbul olmak üzere dört bir yanda yüzbinleri sokaklara çıkarttı. Ve bu on yıllarca birikmiş biröfkeydi. 31 Mayıs’ı anlamak için 1 Mayıs yasağınaverilen tepkiye ve ardından yaşanan 6 Mayıs, 18Mayıs, 25 Mayıs eylemlerine de bakmak gerekiyor.Haziran Direnişi’nin hemen öncesi polisin azgınsaldırılarına ve yoğunlaşan yasaklara karşı öfke giderekmayalanmaya başlamıştı. Fakat Gül bu gerçekliğibilinçli olarak çarpıtarak Haziran Direnişi’ni “çevreciduyarlılık” sınırlarına indirgiyor. Direnişin TaksimDayanışması üzerinden cisimleştirdiği temel taleplerbile çevreci duyarlılığın ötesinde olunduğunu, polisşiddeti ve yasakçı dayatmalara karşı söz ve eylemözgürlüğü talebinin öne çıkarıldığını gösterecek kadaraçıktır. Zaten bu çevreci duyarlılığı kat be kat aşan vekendisini “Vali istifa!”, “Hükümet istifa!” gibisloganlarda ifade eden politik platformdan duyulanrahatsızlıkla Haziran direnişçilerine anayasal düzenibozmak, hükümeti devirmeye çalışmak, terör örgütüüyeliği gibi gerekçelerle davalar açılıyor.

Kaldı ki Gül, süreçle gurur duyma teriminikullanabilecek son kişidir. Sözde hükümetten bağımsız,kucaklayıcı, partiler üstü olarak sunulanCumhurbaşkanlığı, sermayenin amaçlarıdoğrultusunda hareket eden bir kurumdur. Aldatıcı birkurumsallıkta görev alan Abdullah Gül, polis şiddetini,AKP’nin dediğim olacak zihniyetini, işlenen cinayetleribilmekte fakat sessiz kalarak ortağı olduğunugöstermektedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de en azAKP hükümeti, polisler, hakimler kısacası tüm düzenkurumları kadar yaşanan baskı ve zorbalıktansorumludur. Tek başına Haziran sürecinde değil,sermayeye hizmet ettiği tüm dönemlerde işlenencinayetlerden, onay verdiği sefalet ve sömürüyasalarından, emperyalistlerle işbirliği kararlarındandolayı da sorumludur. Gül’ün “gurur tablosu” olsa olsabunlardan ibarettir. Zaten bu yapmacık replikler

ABD’de dünya basını önünde sarf edilirken Türkiye’deCumhurbaşkanlığı sitesinde sansürlenerek kırpılmasıbile kendi ikiyüzlülüklerinin ifadesidir. Sermaye devletiCumhurbaşkanlığı sitesinde bu manipülatif amaçlıcümleye bile yer vermeye tahammül edemeyerekgerçek kimliğini bir kez daha açık ediyor. Zira onlarıntemsil ettiği “ileri demokrasi” ancak düzenin izinverdiği, düzenin çıkarına hizmet ettiği sınırdamümkündür.

Biz Gül’ün demokrasiden anladığını nice örneğiylezaten iyi biliyoruz. Meclis’te yaptığı konuşma daABD’dekinin bir tekrarıydı. Gül, “Bu süreç içerisinde

zaman zaman şahit olduğumuz başta aşırı güç

kullanımı olmak üzere tüm hukuk ihlalleri

araştırılmakta, yargı süreçleri devam etmektedir.

Millet olarak bu olaylardan gerekli dersleri çıkartmalı,

yapılacak ayrıntılı sosyolojik çalışmalarla özellikle genç

kuşakların hissiyatını anlamak için duyarlılık

göstermeliyiz.” derken İstanbul’da uyuşturucu çeteleritarafından katledilen Hasan Ferit’in cenazesininkarşısında polis ordusu dizilmişti. Cenazeye katılmakiçin gelen Abdullah Cömert’in abisi Zafer Cömert“kontrol” adı altında uzun süre alıkonulmuştu. Gül,duyarlılık kıstasının altını çizerken bunun pratikyansıması baskı düzeninin aynen devam ettirilmesiyleyaşanıyor. Aradan aylar geçerken katil polisler, palalıesnaflar tutuksuz yargılanmak için bırakılıyor.

Gül’ün hesabı havale ettiği yargı daha Roboski’ninsoruşturmasını ‘bitirememişken’, mahkeme salonlarıise katil polislerin aklandığı tiyatro salonlarıykenGül’ün yargıyı işaret eden yönlendirmesinin ne anlamageldiği ise fazlasıyla açık. Tehdit karşısında yılmayan, kırılmayan hareketi

Gururu olmayanlar sözlerle oynuyor

Ethem’in katiline tayin

Ankara’da direniş eylemlerinde Ethem

Sarısülük’ü başından vurarak öldüren katil polis

Ahmet Şahbaz, Ankara’dan başka bir ile tayin

edildi. Daha önce yakın koruma verilen ve aktif

görevden pasif göreve çekilen katil polis Ahmet

Şahbaz’ın “can güvenliği” bahanesiyle başka bir ile

tayinin gerçekleştirildiği öğrenildi. Ayrıca katil

polis hakkında verilen yakın koruma kararının,

tayin edildiği bu ilde de sürdürüldüğü belirtildi.

Katil polisin tayin edilmesinin davanın başka bir ile

kaydırılması anlamına geldiği ifade ediliyor.

23 Eylül günü görülen ilk duruşmada yaşanan

arbede sırasında Ethem Sarısülük’ün yakınları

Ahmet Şahbaz’ın üzerine yürümüştü. Bu sırada

Ahmet Şahbaz’ın kafasındaki peruk, Ethem’in

kardeşi İkrar Sarısülük’ün elinde kalmıştı. Polis

saldırısı ile geçen duruşmada mahkeme kararı 28

Ekim’e ertelemişti.

Ahmet Şahbaz’ın duruşma sonrasında darp

raporu alarak, kendisine saldıranlar hakkında suç

duyurusunda bulunduğu öğrenildi. Darp

raporunda vücudunda ve yüzünde morluklar ve

eziklikler oluştuğu iddia edildi.

Page 6: Kızıl Bayrak 2013 39

Hasan Ferit Gedik. İsmin yabancı lakin yüzünüanımsıyorum. Bilmiyorum belki... Ama o gözlerihatırlıyorum. Kirli sakallı halinle biraz bulanık ama... YaArmutlu Mahallesi’nde bir devrim şehidiuğurlamasından ya da son gelişimden hatırlıyorumseni. Evet kesinlikle, Eylül’ün sonunda o poyrazınortasında.

Ya da emin değilim. Belki de sırf seni dekaybetmenin verdiği hissiyat beynimi yorduğu için,senle de tanışsaydık, sarılarak ayrılsaydık derken banaoyun oynuyor.

Hasan Ferit, belki de seni ölmeden bir gün öncegördüm. Tanışmamıştık ama kavga yolunun solundayürüdüğümüz için aynı mekanda yan yana gelmiştik.En azından ben böyle anımsıyorum. Fakat şunu iyibiliyorum. Kalbin durmasa adını duymayacak olurdum,fotoğrafına bakmazdım ama bilirdim yüreğinin aynıdava uğruna atan gençlerden biri olduğunu.

Bilirdim yine de kavganın içinde yitenlerin ardındantüm samimiyetiyle yürüdüğünü. Çünkü bu sonsuzgüveni yaratan barikatlarımız var bizim. Taksim’de,Gazi’de, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, Kızılay’da, Dersim’de...Devleti sarsan, bir adım geriye savuran barikatlarımız.Yumrukları sıkılı senin gibi yüz binlerin nöbette olduğuo görkemli barikatlar şimdi seni uğurluyorArmutlu’dan.

Fakat sen gittin 29 Eylül’ü 30’una bağlayan gece.Gittin mahalleni bırakıp geride, Gülsuyu’nda yüzünübile görmediğin emekçi halkını çetelerden savunmakiçin. Ne güzel demiştin “Tüm yoksul mahalleleribizimdir. Tüm yoksul mahalleler bizimleözgürleşecektir!” diye. Evet tüm mahalleler, sokaklar,caddeler bizimdir. Asfaltını döken, kumunu karan,kepçelerini kullanan, temel demirlerini döken nasırlıellerle insanlığın tüm değerleriyle birlikte o mahallelerbizimdir. Ve zehirli yılanın zehrini mahallelerimizedökmesine, devletin piyonu olarak mahallemizikirletmesine izin vermeyeceğiz. Sen de böyle yaptınzaten. Nasıl direndiysek 1 Mayıslar’da, gecekonduyıkımlarında öyle direndin Gülsuyu’nda...

Ve çeteler yine geldiler savaş arabalarıyla yinekorku yüklüydüler. Fakat bu sefer can almayayeminliydiler. Karşısında sadece yüreğiyle duranlaracellatlar bu sefer öldürmek için ateş açtılar. İlk sen

düştün toprağa Hasan Ferit, seni hiç tanımasam da

Gülsuyu sokaklarında aynı anları yaşadım seninle. Yıllar

gerideydi, uyuşturucu satıcılarının, çetecilerin karşısına

çıktık bizde. Silahını indirttik korkak çeteciye, kovduk

mahalleden. Ve biz yürürken Heykel’e arkamızdan

gelip ‘uyarı’ ateşi açtı çeteler. Camdan çıkan namluları

gördük. Yürekleri gibi siyah camlı arabadan yüzlerini

çıkarmadan aynı korku ve sinmişlikle saydırdılar

mermilerini. Bizi vurmak için ateş etmediler o gece

ama o gece devletin beslemesi çetelerin çıktıkları

yoldaki ilk duraklarıydı. Beslendikçe palazlanan yılan

zehrini saldıkça Gülsuyu’nda daha çok saldırdılar. Artık

kan dökmeden durmayan bu katiller çetesi kaç

gencimizi vurdu. Belki de bu yüzden seni tanımış

sayıyorum. Senin gibi ölebilirdim ya da sen benim gibi

yaşayabilirdin diye...

Yaşamak uğruna direndiklerin varsa anlamlı artık.

Ben o kurşunların vücudumu bulmadığı andan beri

bunun için yaşıyorum. Ve senin yazdıklarına bakınca

tanımasam da artık biliyorum. Her gün direndin sen

de. Teslim alınamadın. Çetecilerden bahsederken

kızgın ama mahalleler bizimdir derken kendinden

emindi kelimelerin. Evet mahalleler bizim bir gün

bizim olacak tüm taşı, toprağı ve suyuyla. Ama şimdi

çürümüş düzenin çeteleşen devleti en kirli

yöntemleriyle karşımızda duruyorken, bir gün

Antakya’dan bir gün Gülsuyu’ndan yitenlerin adlarını

kazıyorsak kalplerimize, yürümek gerek Gülsuyu’nu

kuran iradeyle.

Gülsuyu’nun gecekondularına nice devrimcinin

kanı harç, bedeni duvar oldu. Nice devrimcinin elleri

Gülsuyu Mahallesi’ni kurarken nasır tuttu.

İstanbul’un kent planlaması, altyapısıyla en iyi

örnekli mahallesi. Zira devrimciler çizdi sokak planını,

altyapısını devrimci mimar ve mühendisler yaptı.

Gecesinde şafak nöbeti tutup, gündüzünde tuğlasını

taşıdı.

Yoktan bir mahalle yaratan devrimci iradeydi. O

iradeyle yürümek gerek işte. Çete denip yüzünü

kaçıran devlet gerçeğini işaret ederek yürümek, Hasan

Ferit’in kurşun sesleri arasında yürüdüğü gibi

yürümek. Hasan Ferit’i aramızdan alan çeteyi

besleyenleri bilerek yürümek.

O devlet ki “demokrasi”den dem vurup yıkıma,

yağmaya her yolu mubah sayar. Gülsuyu çeteleri de

aynı rant için mahallede korkuyu yaymak için kullanılır

zaten. Kepçeyle, polis zoruyla gönderemeyecekleri için

çetelerin korkusu öne sürülüyor. Demokrasiyi

dillerinden düşürmeyenlere bunun için son sözü Hasan

Ferit söylüyor...

“Bizler, mahallelerimizi yıkmak, talan etmek bizleri

yurdumuzdan sürgün etmek isteyen kimseyi

istemiyoruz. Bundan daha demokratik talep var mı!”

Hasan Ferit’in sahip çıktığı değerler için bugün her

mahalle yangın yeri, her mahalle kavga meydanı. Ve

şimdi Hasan Ferit’in vasiyetini yerine getirerek her

mahallede horona durup gökyüzüne içinde alev yüklü

balonlarla umudumuzu taşıyoruz...

Hasan Ferit’lehorona duranlara...

T. Kor

Polis suçunu gizliyor

İstanbul Gülsuyu Mahallesi’nde polis-çete

işbirliği ile gerçekleşen saldırı sonucu yaşamını

yitiren Hasan Ferit Gedik’in üst giysilerinin savcıya

ulaşmadığı ve “kaybolduğu” ortaya çıktı.

Uyuşturucu çetelerinin saldırısında başından

vurulan Hasan Ferit hastanede tedavi edildiği sırada

polis, asistan kılığı altında yoğun bakım ünitesinde

kıyafetlerin ve delillerin tutulduğu odaya girmiş ve

bu durum fark edilince kendilerini odaya

kilitlemişlerdi. Bu sırada odanın camı kırılarak

hastane çalışanları tarafından Gedik’e ait ve olayla

ilgili eşyalar dışarı çıkarıldı. Çevik kuvvet polisleri

hastaneye gelerek, delilleri çalan sivil polisleri

hastaneden çıkardılar.

Savcının “Ben delillere el konulması talimatı

vermedim” dediği ve delil dosyasında Hasan Ferit’in

üst giysilerinin olmadığını söylediği belirtildi. Ayrıca,

Gedik ailesine de yalnızca Hasan Ferit’in pantolon,

kemer ve diğer alt giysilerinin geri verildiği aktarıldı.

Çetelerin yaşanan birçok saldırı sonrası

tutuklanmaması, sermaye devletinin azılı

katillerinden Mehmet Ali Ağca ile birlikte çekilmiş

fotoğrafları bile çetelerin devletle olan ilişkisini

ortaya koymaya yetiyor. Fakat polislerin hem

çeteleri koruması hem de delilleri kaybetmesi de

aynı zamanda bu kirli katliamdaki rollerinin ortaya

çıkmasını önlemek için olduğunu gösteriyor.

Şu ana kadar yaptıkları tüm katliamlarda

pratikleri aynı olan polisin delil çalması hiç de

yabancı olunan bir durum değil. Türkiye Komünist

İşçi Partisi militanı Alaattin Karadağ’ın 2009 yılında

Esenyurt’ta polis tarafından katledilmesi sonrası

yine polis, delilleri çalmış, aylarca mahkemeye

sunmamıştı. Karadağ katledildiği sırada üstünde

olan gömleğin, poliste olduğu avukatların ısrarı

belgelerle ortaya çıkartılmıştı.

“Hastaneler karakola dönüştürülemez!”

Yoğun bakım ünitesine sivil polislerin girip

eşyaları çalması, SES Anadolu Yakası Şubesi ve

İstanbul Tabip Odası tarafından 1 Ekim’de

düzenlenen basın toplantısında kınandı. İTO Genel

Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi

Dr. Ümit Şen’in katıldığı basın toplantısında şunlar

ifade edildi: “Yoğun bakım ünitesine sağlıkçı kıyafeti

giymiş sivil polislerin girmesinin hukuksuz ve etik

dışı olduğunu, en temel hasta ve insan hakkını ihlal

etmiş olduklarını, bunu yapanlar hakkında gerekli

yasal işlemlerin yapılmasını; söz konusu girişim ve

hastane içi çevik kuvvet müdahalesi için hastane

idaresince izin verilmiş olması durumunda aynı suça

idarenin de ortak olmuş olacağını, ayrıca hastane

yöneticisi hekimlerin bu durumda mesleki etik

değerleri de çiğnemiş olacaklarını hatırlatmak

istiyoruz. Ülkemizin hiçbir mahallesinde uyuşturucu

satışının yapılamadığı, delillerin polis değil savcı

gözetiminde toplandığı, hastane yoğun bakım

ünitelerine sağlıkçı kılığına girmiş polislerin

giremediği ve hastane koridorlarında ölü

yakınlarının çevik kuvvet tarafından

tartaklanmadığı, demokratik bir ülkede yaşamak

istiyoruz.”

Page 7: Kızıl Bayrak 2013 39

Gülsuyu’nda yozlaşmaya, uyuşturucuya ve deçetelere karşı yapılan eyleme yine silahlı saldırıgerçekleşti. Gülsuyu çetesi 29 Eylül akşamı bu seferHalk Cephesi tarafından gerçekleştirilen eylemesaldırırken katletmek için ateş açtı. Bu saldırısonucunda Hasan Ferit Gedik ve Gökhan Aktaşkafasından vuruldu. Ayrıca dört kişi daha silahlayaralandı. Çete saldırının ardından kaçarken KartalEğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Hasan FeritGedik hayatını kaybetti.

Hastanede ölüm haberini alan aile ve devrimcileryoğun bakım odasından çıkan kişilerin şüphelidavranışlarını fark ettiler. Kim oldukları sorulduğunda‘teknisyen’ diyerek kaçmaya çalışan kişlerin polisolduğu ve Hasan Ferit’e ait eşyaları çaldığı, silahkullanıp kullanmadığını anlamaya yarayan SWAP testiyaptıkları anlaşıldı. Polisler deşifre olduktan sonrakendilerini bir odaya kitleyip ardından çevik kuvveteşliğinde dışarı çıktılar.

Ertesi gün avukat Zeycan Balcı Şimşek, Hasan Feritsoruşturmasını yürüten savcı Ersoy Yüce ilegörüştüğünde, savcının “Ben delillere el konulmasıtalimatı vermedim” dediği ve delil dosyasında HasanFerit’in üst giysilerinin olmadığını aktardı. Şimşekayrıca polisin tüm eşyalar için savcıya el koyma kararıçıkarmasını isterken üst giysiler için bu talep aranmadı.Böylece resmi belgelerden üst giysilerin varlığı daçıkarılmış olundu. Üst giysiler ateş mesafesinintespitinde gerektiği için katillerin aklanması sürecindeönemli bir faktör olacağı açıktır.

Polislerin bu delili kaybetmesi hem çetelerikorumak hem de bu kirli katliamdaki rollerinin ortayaçıkmasını önlemek için olduğu görülüyor. Keza polisçetenin geçmiş saldırılarında da benzer pratiklersergilemişti. MOBESE’ler her saldırıda bozuk denerekgörüntü bulunamadığı açıklanırken çeteler araçlarlagelip mahallede saldırılar düzenlerken polis failleri birtürlü bulamadı. Alenen mesaj vermek isteyen devletçetelere sahip çıktığını bir çok kez kanıtladı.

Gülsuyu çetesi Ağca’yla kol kola

Geçtiğimiz ağustos ayında BDP İstanbul İl Yöneticiside olan esnaf Besim Yılmaz’ın dükkanına silahlı saldırıdüzenleyen faşist çete “Baban bizimle çok uğraşıyor.Kellesini alacağız, vuracağız. Basında sağda solda ilerigeri konuşmasın, haddini bilsin. Ben ülkücüyüm,herkes haddini bilecek” diyerek tehditler yağdırmıştı.

Aynı çete üyeleri, polislerin korumasından aldığırahatlıkla Heykel Meydanı’ndaki MOBESE’nin önündedurarak “Ben ülkücüyüm, basına konuşanlara haddinibildireceğim” demişti.

Gülsuyu çetesi üyelerinin devletin bilinentetikçilerinden Mehmet Ali Ağca ile yakın ilişkileriolduğu da açığa çıktı. Çetecilerin, Ağca ile birlikteDilovası Belediye Başkanı’nı ziyarete gittikleri ve çeteliderinin oğlunun sünnet düğününde hatıra fotoğrafıçektirdikleri görülüyor. Ayrıca Sedat Peker’in yolladığı

çelenk fotoğraflarda yer alıyor. Gülsuyu çetesi üyelerinden Yusuf Turhan’ın

akrabası olan Zafer Turhan, Hasan Ferit’in katledildiğisaatlerde internetten şu mesajı yazdı: “Ey namusubütün ve adalet için savaşan Gülsuyu gençleri asılhedef sinmek yılmak bilmeyen gençlerin hikayesi Allahsize yar ve yardımcı olsun Allah sizle beraber olsun”

ulkucuhaberajansi.com sitesinde de çetenin 9 kişiyivurduğu saldırılar “teröre karşı mücadele edenvatanseverler” başlığıyla haberleştirilmişti.

Devlet Gülsuyu’nda operasyonla faşist çeteninbirkaç maşasını gözaltına aldı. Son olarak 2 Ekim’desaldırılarda kullanıldığı iddia edilen silahlardadenizden(!) çıkarıldı. Böylece polis kendi yazdığısenaryoyla soruşturma oyununu sürdürüyor.Çetecilerin kimlikleri aylar önce gerçekleşen ilksaldırıdan beri belliyken gözaltına alınanlar buisimlerden oluşmuyor.

Radikal’den yalan haber

Radikal gazetesi Hasan Ferit’in cenaze töreni içinArmutlu’ya gelen destek hala sürerken haberi“Gülsuyu’nda öldürülen Hasan Ferit toprağa verildi”başlığıyla girdi.

Armutlu’da saatlerce yağmur altında oturmaeylemi yapan kitle cenaze törenini gerçekleştirmek içinbeklerken yalan haberle desteğe gelenlerin önükesilmek istendi.

Polisin cenaze törenine koyduğu yasağı dameşrulaştırmaya çalışan haberde polis için “karşılıklıgruplar arasında çatışma çıkma ihtimaline karşıcenazenin Gülsuyu’na götürülmesine izin vermedi”ifadesi kullanılıyor.

Gülsuyu çetesi katletti,polis aklıyor!

Cenaze törenidirenişe evrildi

Gülsuyu çetesinin Hasan Ferit Gedik’ikatletmesinin ardından sokaklar yeniden eylemleresahne oldu. Uyuşturucuya, yozlaşmaya ve çetelerekarşı mücadele ederken katledilen Hasan Ferit içinbaşta yaşadığı Armutlu Mahallesi olmak üzerebirçok yerde eyleme çıkıldı. Direniş forumlarıkatledilen genç devrimciyi selamlarkenüniversitelerde de eylemler yapıldı.

Devletin çeteleri koruması ve cenazenin GülsuyuMahallesi’ne götürülmesine izin vermemesi öfkeyidaha da büyüttü.

Polis, cenaze törenini engelleyebilmek içinArmutlu Mahallesi’nin tüm giriş-çıkışlarını kontrolaltına alırken yüzlerce polis, TOMA’lar, Akrepler ileabluka her geçen gün artırıldı.

Polisin yasakçı tutumu üzerine cenaze töreni içineylemli bekleyiş başladı. Gazetemiz yayınahazırlandığı sırada Armutlu Mahallesi’nde bekleyişsürüyordu. Yüzlerce kişi Hasan Ferit için ArmutluMahallesi’nde yağmurun altında eyleme devamediyordu.

Hasan Ferit için yapılan eylemlerde çetenindevletle işbirliği teşhir edilerek “Katil devlet hesapverecek!”, “Çeteler vuruyor polis koruyor!”sloganları sıkça atıldı. Eylemlerde kitle desteği deeksik olmadı. Battaniye, kıyafet, yağmurluk, yemekgibi Armutlu’daki kitlenin ihtiyaçları gelendesteklerle karşılandı.

Devletin kitlesel sahiplenmeye duyduğutahammülsüzlükle cenaze törenini yasaklamasıkarşısında ortaya konulan irade sonucu törendirenişe evirildi. İki gün boyunca polis barikatınınönünde sabahlandı. Yapılan eylemlerle yasakprotesto edildi. Hasan Ferit’in ailesi direniş iradesini“ne olursa olsun cenazemizi Gülsuyu’nagötüreceğiz” diyerek gösterdi.

Page 8: Kızıl Bayrak 2013 39

Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalenin temelvurucu gücü olarak hareket eden Türk sermaye devletitezkereyi gündemine aldı. Tezkerenin meclistegörüşüleceği açıklamalarının ardından, emekçilersokaklara çıktı. Halkların kardeşliğinin haykırıldığıeylemlerde, Suriye’ye gerçekleştirilecek operasyonlarve çıkacak olan saldırı tezkeresi reddedildi.

İzmirİzmir’in birçok yerinde toplanmaya devam eden

halk forumları, Alsancak İskele ve Karşıyakaforumlarının çağrısı, İzmir Dayanışması’nın dakatılımıyla 1 Ekim’de eylem gerçekleştirdi.

Alsancak Sevinç Pastanesi önünde toplanan kitlesloganlar eşliğinde Talat Paşa Caddesi’ni trafiğekapatarak Konak Meydanı’na yürüdü.

En önde “Halk Forumları” imzalı pankart, arkasındaise Gündoğdu Karşıyaka Forumu ve İzmirDayanışması’nın ‘’Suriye’de emperyalist savaşa hayır!’’şiarlı pankartları yer aldı. gerçekleştirilen yürüyüşe,Gülsuyu’nda çeteler tarafından katledilen Hasan FeritGedik damgasını vurdu. Yol boyunca devletin çetelerleişbirliğinin teşhiri yapılarak Hasan Ferit Gediksloganlarla anıldı.

Ayrıca yürüyüş boyunca sık sık Haziran Direnişi’ndekatledilenler anılarak, ‘aramızda’ diye haykırıldı. Gezitutsaklarının da unutulmadığı yürüyüşte AKP’ninaçıkladığı demokratikleşme paketi de teşhir edildi.

Valilik önüne gelindiğinde okunan basın açıklaması

ile devletin emperyalist savaş politikaları teşhir edildive “tezkereye geçit vermeyeceğiz!” denildi.

Açıklamanın ardından devletle işbirliği içerisindebulunan ve özel olarak devlet tarafından devrimcilerekarşı kullanılan çetelerin Gülsuyu’nda katlettiği HasanFerit Gedik ve Haziran Direnişi’nde katledilenleranısına saygı duruşu gerçekleştirildi.

KayseriKESK Kayseri Şubeler Platformu’nun çağrısı üzerine

biraraya gelen emekçiler 2 Ekim’de eylem yaptı.Yapılan eylemde basın metnini KESK Kayseri ŞubelerPlatformu Dönem Sözcüsü U. Sedat Ünsal okudu.

Tezkere sürecine değinen Ünsal şunları söyledi:“AKP, emperyalizm güdümlü politikalarla ülkemizi içsavaşın kirli üssü haline getirdi. İnsanların kalbinisöken cihadist çetelerin ortaklığını yapan AKP, şimdi desözde insanlık ve vicdan adına, askeri müdahaleçağrıları yapıyor. Ve bu askeri müdahalenin yasalzeminini oluşturmak için meclise tezkere sunmuştur.Biz emek ve demokrasi güçleri Suriye’ye askerimüdahaleyi meşru gösterecek, ülkemizi emperyalistsavaş cephesinin içine sokacak bütün adımlara karşıdemokratik tepkimizi göstereceğiz. Suriye ile ilgilitezkerenin bir an önce geri çekilmesi Suriye’de taraflararasında kalıcı bir barışın sağlanması için her türlüçabanın gösterilmesini istiyor. Tezkereye hayır diyoruz.”

Eyleme BDSP ve HDK destek verdi. Kızıl Bayrak / İzmir - Kayseri

Reyhanlı’yı El-Kaideüstlendi

Hatay Reyhanlı’da 50’den fazla kişinin ölümüneneden olan saldırıların üzerinden 4 aya yakın bir süregeçerken El Kaide kolu Irak ve Levant İslam Devleti(ISIL), saldırıyı üstlendi.

Gerici-dinci çeteler Suriye’de gerçekleştirdiklerikatliamları Türkiye topraklarına taşımış, iki ayrıbombanın arka arkaya patlaması sonucu onlarca insankatledilmişti. Sermaye hükümeti AKP, saldırılarınarkasında Suriye devleti olduğunu iddia ederek savaşçığırtkanlığına malzeme yapmaya çalışmıştı.

Fakat aylar sonra El Kaide çetelerinin Suriye’dekikolu olan Irak ve Levant İslam Devleti (ISIL) isimli gericiçete bir bildirisinde saldırıları gerçekleştirdiğini ifadeetti.

Odatv’nin yer verdiği habere göre, gerici çetekonuya dair açıkladığı bildirisinde Türk hükümetini,Bab’ul Hava ve Bab’ul Selam sınır kapılarını açmamasıdurumunda yeni intihar saldırıları düzenlemekletehdit ediyor.

“Aslanlarımız İslam toprakları üzerindeki Türkdevletine iyilik mesajını iletmek ve burayı kafirlerdentemizlemek için hazırlar” ifadelerine yer verilen çetebildirisinde Reyhanlı ve Cilvegözü Sınır Kapısı’nınSuriye tarafındaki Babel Hava Kapısı’nda yaşananpatlamalar üstlenildi. Birçok katliamın altında adı olanbu gerici çete Suriye’ye yönelik emperyalist saldırıpolitikaları için uzun süredir destekleniyor. Fakatçeteler artık daha fazla destek ve imkan için tehditlersavuruyor.

Suriye sınırını boylu boyunca çetelerin hizmetineaçan, her türlü yardımın sağlanması için genelgeleryayınlayan AKP hükümeti, her ne kadar Suriyedevletini suçlasa da saldırının gerici çeteleringerçekleştirdiğini biliyordu. RedHack TSK istihbaratbelgeleri ile bunu deşifre ettiğinde Utku Kalı isimli bireri tutuklayarak gerçeği örtbas etmeye çalışmıştı.Utku Kalı casusluk iddiası ile halen tutuklu bulunurkenRedhack’in yayınladığı belgelerle gerici çetelerineylem hazırlığında olduğu, Suriye’ye giriş çıkışyaptıkları rapor edilerek katliamın geldiği görülüyordu.

Sermaye hükümeti AKP’nin savaş çığırtkanlığınadolgu malzemesi yapmaya çalıştığı Reyhanlı ve sınırkapısındaki bombalı saldırılar, başta bölge halkı olmaküzere, ülkenin geniş bir alanında yapılan eylemlerlekatliam lanetlenmiş, halkların kardeşliği şiarlarıyükseltilmişti. Hatay’daki eylemlerle bölgedekiçeteciler teşhir edilerek AKP’nin oyunu boşadüşürülmüştü.

Emekçilerden savaştezkeresine hayır!

Page 9: Kızıl Bayrak 2013 39

AKP iktidarı, meclisin açılmasıyla birlikte işçi sınıfınıhedef alan saldırılara hız vermeye hazırlanıyor. Baştakıdem tazminatının fona devri olmak üzere, taşeron veesnek çalışmanın önündeki engelleri kaldıracak olankapsamlı saldırı programının Ekim ayı sonundatamamlanacağı ve Tayyip Erdoğan’a sunulacağıbelirtiliyor.

Yeni Yasama Yılı Resepsiyonu’nda konuşan Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik konuyla ilgiliolarak şunları söyledi: “Sendikalar da çalışıyor,işverenler de çalışıyor. Çalışma Meclisi’nde bunlartartışıldı. Tekrar nihai olarak taraflarla bir görüşeceğiz.Biz de mutfakta çalışmamızı, bürokrasi ve bütünbakanlıklar ile yaptık. İşçi ve işveren taraflarıylagörüşeceğiz, sonra Başbakan’a sunacağız”.

Kıdem tazminatı hakkı yine hedefte!..

Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz yıl AKP şefi TayyipErdoğan kıdem tazminatının fona devri üzerinden önce“böyle bir çalışmamız” yok demiş, ardından ise AKPhükümeti kıdem tazminatının fona devrini taşeronişçileri hedef alan yasal düzenleme ile birlikte tekrargündeme getirmişti. Önceki gün Faruk Çelik tarafındanyapılan açıklamalar ise, meclisin ilk işinin kıdemtazminatı hakkının gaspı da dahil olmak üzere bir dizisaldırıyı hayata geçirmek olduğunu gözler önüne serdi.

Resepsiyonda konuşan Çelik, işçi sınıfına Feniş’teyaşananları örnek vererek adeta ölümü gösteripsıtmaya razı etmeye çalıştı. Her türlü olanağı Fenişpatronuna sunan, bunun karşısında direnişçi Fenişişçilerine kulak tıkayan ve tek bir adım dahi atmayanFaruk Çelik, kıdem tazminatının fona devrini haklıgöstermek için arsızca Feniş sürecinden örnek vermeyide ihmal etmedi. Bakan Çelik konuyla ilgli olarakşunları söyledi: “Bugün bana işverenler geldi, ‘ne olur,o kıdem tazminatından bizi kurtarın’ dedi. Niye?Ödememek için değil. İşçiler de aynı şeyi söylüyor.Bugün, Gebze’de bir fabrika kapanmış, 630 işçitazminat alamamış. Adam, ‘17 günüm kaldıemekliliğe.’ 110 bin lira tazminat alacakmış, dün itibariile bitti. 20 yıl çalışmış, bugünü beklemiş, şimdi patron‘iflas ettim’ diyor. Sürdürülebilirliği kalmayan birsistemle karşı karşıyayız, hem işçi açısından hem deişveren açısından.”

Taşeronlaştırma ve esnek çalışma yasalgüvenceye alınıyor

İşçi sınıfının mevcut örgütsüzlüğüne ve bilinçdüzeyindeki geriliğe yaslanarak kıdem tazminatıhakkının gaspı sürecine hız vermeyi amaçlayan AKPiktidarı, önümüzdeki günlerde çok daha kapsamlı bir

yıkım programını devreye sokmayı amaçlıyor. Bunların en başında ise kuralsızlığı kural haline

getiren esnek çalışma düzenlemeleri yer alıyor. Yinetaşeron çalışmanın yasal zeminlere kavuşturulması dayeni saldırı paketinde ilk sıralarda yer alıyor.

Aynı konuşması içerisinde saldırının kapsamına dairişaretler veren Faruk Çelik, Ekim ayının sonunda TayyipErdoğan’a vermeyi hedefledikleri saldırı programınadair şunları söyledi; “Kamuda 600 bin taşeron işçisivar. Kamudaki yargı kararlarından yalnız Karayolları ileilgili olanın yükü 1,5 milyar lira. Bu olay kamuaçısından da özel sektör alt-işveren açısından da işçileraçısından da ciddi hak mahrumiyetleri ve ciddi sorunoluşturan bir alan. Onun için çözülmesi lazım. Yarınseçim olsa, bugün çözmek lazım, o kadar acil bir olay.Taraflar, bu boyutuyla bazıları yaşamadığı içinbilemiyorlar ama sorun büyük. Sendikalar da çalışıyor,işverenler de çalışıyor. Bizim, Ekim’in son haftasındaSayın Başbakan’a takdim etmemiz gerekiyor bukonuları. ‘Neye uzlaştık, neye uzlaşmadık’ diye. Yalnızkıdem değil, bunlar çok kapsamlı yasalar. Taşeronunçalışma koşulları var, kadınların çalışma izinleri var, oizinlerde meydana gelen boşluğun doldurulması, esnekçalışma modelleri var, uzaktan çalışma gibi. Bunlar birbütün.”

Sermaye tam kölelik dayatıyor

Faruk Çelik’in açıklamalarından da anlaşılacağı gibi,hazırlıkları süren saldırı programı ve yasaldüzenlemeler bütünlüklü. Özetle işçi sınıfı birbirinitamamlayan kapsamlı bir kölelik dayatması ile karşıkarşıya.

Saldırı programının öne çıkan başlıkları kıdemtazminatı hakkının gaspı ve taşeron köleliği olsa dabununla sınırlı değil. Faruk Çelik’in sözleri bu açıdanmalumun itirafı niteliğinde. Zira bu iki temel saldırıyıuzaktan çalışma, yarı zamanlı çalışma, kiralık işçi, Özelİstihdam Büroları vb. saldırılar tamamlıyor.

Yıkım saldırılarını durdurmak içinmücadeleye!

Sermayenin bu kapsamlı saldırılarının işçi sınıfı veemekçilerin yaşamlarını daha da çekilmez kılacağı açık.Bununsa sınıf ve emekçi kitlelerde öfkeyi ve mücadeleisteğini mayalayacağından ve hareketli günlerin çokuzak olmadığından kuşku duymamak gerekiyor.

Öncü işçiler, devrimci, ilerici güçler ve emekçikitleler bu bakışla sermayeye karşı dişe diş birmücadele hazırlığına girmelidir. Zira bu kapsamlısaldırılar ancak böylesine bir mücadeleyle geripüskürtülebilir.

Kuruş’luk peformansaprotesto

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bahçesindeki havuzluparkta biraraya gelen sağlık emekçileri, 2 Ekim’deaçıklama yaptılar. Açıklamada, Sağlık Bakanlığı’na bağlıbaşka hastanelerde performans ödemelerinin 100-500 lira olduğu, fakat İstanbul ve Cerrahpaşa TıpFakültesi, Haseki Kardiyoloji ve Onkoloji Enstitüsüçalışanlarına ise 40-50 kuruş olarak yatırıldığıbelirtilerek açıklama şu sözlerle bitirildi: “Buradanhastane yönetimine sesleniyoruz, hastanenin zararetmesinin sorumluluğu çalışanlara yıkılarakperformans ödemelerinin 40-50 kuruşa indirilmesiniasla kabul etmiyor ve performans olarak hesabımızayatan Kuruş’ları Başhekimliğe iade ediyoruz.”

Açıklamanın ardından, Başhekimliğe verilmeküzere hazırlanan bağış kutusuna Kuruş’lar atıldı.Yapılan bu açıklamanın bir uyarı olduğu söylendi, aynıdurumla yine karşılaştıklarında üretimden gelengücün kullanılacağı belirtildi. Eylem sloganlarlasonlandırıldı.

Kapsamlı yıkımsaldırılarıkapıda!

Hava-İş eylemine polissaldırısı!

Türk Hava Yolları’nda grevde olan Hava-İşSendikası’na üye işçilerle 29 Eylül’de yapılandayanışma eylemine polis saldırdı. THY GreviyleDayanışma Komitesi bileşenleri saldırıya rağmençoşkulu bir atmosferde grev nöbetinin tutulduğualana yürüdüler. Alanda Hava-İş Sendikası BaşkanıAtilay Ayçin ve grevci bir işçi tarafından, yapılandestek için ayrı ayrı teşekkür konuşması yapıldı.Komite adına yapılan açıklamada ise dayanışmanınsüreceği belirtildi. Açıklamaların ardından GrupEmeğe Ezgi’nin söylediği marşlar ve türkülereşliğinde halaylar çekilerek eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: Kızıl Bayrak 2013 39

Öncelikle Çalışma Meclisi’nde işçilerin ve işçitemsilcilerinin önünde yine bir oyun oynandığınısöylemek gerekir. Çalışma Meclisi’nin bugünkü planı,kıdem tazminatının fona devredilmesini, taşeronçalışmanın yaygınlaştırılmasını, özel istihdambürolarının açılmasını toplum nezdindemeşrulaştırmaktır. Yine salonda işçilerin hiçbir talebisonuç bildirgesine yansımamıştır. Gerek TayyipErdoğan’ın konuşması, gerek sonuç bildirgesi yineemekçilerin çalışma yaşamından bihaber, sermayenintaleplerinden bir o kadar haberdar içeriğe sahipti.

Enerji sektöründe taşeron çalıştırma biçimi, hemgüvencesizliğe ve hak gasplarına dayanak oluşturmakiçin hem de özelleştirmelerin ön basamağı olarakkullanıldı. Devlet kadrosunda çalışan işçilerin yerineözellikle son 10 yıl içerisinde taşeron çalıştırmabiçimiyle işçi alındı. Yüksek ve orta gerilimli işler dedahil tüm enerji sektörü taşeron çalıştırma biçimineteslim edilmekte bir mahsur görülmedi. Bundankaynaklı sürekli işten çıkarma, işten çıkarma tehdidiylebaskı altında işçi çalıştırma, sürekli işçi sirkülasyonu ileenerji sektörünün mevsimlik işçi çalıştırma mantığınateslim edilmesi yöntemleri uygulanabilir hale geldi.AKP’nin bu savurganlığı ise başta güvencesizliği kalıcıhale getirirken, işin niteliksiz yapılmasına ve işkazalarına davetiye çıkarmıştır. Her taşeron çalıştırmabiçiminde olduğu gibi enerji sektöründe de kısa süreliusulsüz ihalelerin yapılması, maaşların eksik ve geçyatması, sigortaların eksik yatırılması gibi birçok sorungün yüzüne çıkmıştır. DİSK Enerji-Sen sendikamızınçatısı altında bir çok yerde taşeron çalıştırmanın yasakolduğunu ispatlayan yargı kararları çıkarttık. Hiçbirtanesi uygulamaya geçirilmedi. Diğer taraftan ÇalışmaBakanlığı taşeron işçilerin üyeliklerini saymıyor. DİSKEnerji-Sen sendikamızın üyesi toplam 290

görünmekte. Oysa sadece Diyarbakır’da 350 tanetaşeronda çalışan üyemiz var. Ne zaman ki örgütlümücadele ortaya çıkmış, o zaman taşerondan kaynaklıbu sorunlar nispeten çözülmüştür.

Kıdem tazminatının fona devredilmesi senelerdirgündeme getiriliyor. Bir kere Türkiye’de fontecrübelerinin tamamı kötü tecrübelerdir. İşsizlikfonundan işsizler yararlanamaz, deprem fonundandepremzedeler yararlanamaz. Kıdem tazminatıfonundan da muhtemelen hak edenler bundan sonrayararlanamayacak. Taşeronlar bahane edilerek kıdemtazminatı fonu tüm emekçilere dayatılmak isteniyor. Veilk çıkan taslaktan itibaren fon olayı bir çok hak gaspınıde beraberinde getirecek. Kıdem tazminatınınemekçiler gözünde iki tane anlamı vardır. Bir tanesiişsiz kaldığında veya iş değiştirirken idare edecek kadarbir birikimdir, ikincisi ise emekçinin emekli olduğundaişi bırakırken kendisini güvence altında hissedeceğitoplu parasıdır. Kıdem tazminatının fona devredilmesikısmen var olan o güvencenin de ortadan kaldırılmasıdemektir. Şimdilerde çalışma bakanı taşeron çalıştırmabiçiminin işçi için dezavantajlarını fonun bahanesiolarak sunuyor. Gerçekten emekçiler düşünülüyorsataşeron çalıştırma ortadan kaldırılmalı. Ama bizbiliyoruz ki kıdem tazminatının fona devredilmesi detaşeron ilişkisinin yaygınlaştırılması da, özel istihdambürolarına geçici iş ilişkisi kurma yetkisinin verilmesi deAKP’nin güvensizleştirme stratejilerinin bir parçasıdır.Taşeron işçiler bu kadar çok düşünülüyorsa, taşeronişçilerinin sendikalaşması önündeki barajlarkaldırılmalıdır. Keza taşeronda çalışan işçiler yasalardaolan haklarını dahi örgütlenmeden, sokağa çıkmadanalamamaktadır. Biz biliyoruz ki bu haklar bizebahşedilmeyecek ama biz bu haklarımızı gaspettirmeyeceğiz. Haklarımızı sokakta kazanacağız.

“Haklarımızı sokaktakazanacağız!”

DHL’de cinsiyetçi saldırı

Esenyurt’ta kurulu bulunan taşımacılık şirketiDHL’de kadınlara yönelik gerici uygulamalargündemde. DHL’de çalışan kadın emekçiler şirketyöneticilerinin gerici tutumlarına karşı dururken,yaşanan olayla ilgili Esenyurt Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP) bir açıklama yaptı.

Esenyurt BDSP’nin açıklamasını yayınlıyoruz:

DHL’de ortaçağzihniyetine ilk yumruğuişçi kadınlar vuracak...

TÜMTİS Sendikası’nın örgütlendiği DHLLojistik’te yüzlerce taşeron işçi çalıştırılıyor. Esenyurtbölgesinde yeni açılan DHL depolarında ise işçileraylardır izin yapmaksızın günlük 15 saati bulançalışma temposuyla çalıştırılıyorlar. İşçilerin süreklimesai yapılmasına karşı oluşan tepkilerini, DHLsermayedarı işten atma tehdidi ile sindirmeyeçalışıyor.

Taşeron işçilerin örgütsüz ve iş güvencesindenyoksun oluşundan faydalanan DHL sermayedarı,sömürü zincirine sürekli yeni bir halka ekliyor.Almanya merkezli lojistik devi DHL Lojistik’inİstanbul Esenyurt’taki depolarında ayrıca, kadınişçilere yönelik gerici ve cinsiyetçi uygulamalar dahız kazandı.

Kadın işçiler, makyaj yapmamaları yönündesürekli uyarılara maruz kalırken “erkeklerin çalıştığıbir ortamda makyaj kabul edilemez, depoda kadınerkek bir aradasınız” türünden gerici söylemlerkullanılıyor. Kadın işçilerin bedenlerine yönelik busaldırıya, DHL’nin baskıcı uygulamalarına karşı,normalde makyaj yapmayanlar da dahil kadın işçilerişe makyajlı gelerek yanıt verdiler.

DHL Lojistik’te kadın emekçilere yapılan gericibaskı ve taşeron köleliğiyle sömürünün daha dakatmerli hale gelmesine dur diyebilmek için işçilerinbireysel tepkilerden ziyade taban örgütlenmelerioluşturarak, bulundukları çalışma alanlarınısermayeye karşı bir direniş mevzisi halinegetirmeleri gerekmektedir.

Taşeron işçilerin kadroya alınması ve insancaçalışma koşulları talepleriyle kadın-erkek omuzomuza yürütülecek bir mücadelenin en önündekadın kimliklerine yönelik saldırıya başkaldıran işçikadınlar yer almalıdır.

Esenyurt Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP)

01 Ekim 2013

Page 11: Kızıl Bayrak 2013 39

Baro Lokali’nde yapılacak olan forum havanıngüzel olması nedeniyle Gezi ruhuna uygun olarakHeykel’deki amfitiyatroya alındı. Direniş ruhununhakim olduğu foruma 200’ü aşkın kişi katıldı. Forumdayapılan konuşmalar çevrede oturanların da ilgisiniçekti. Direnişçi işçilerin de konuk olduğu forumaişçiler enerjilerini kattılar.

Bursa Emek Forumu, hazırlık komitesi adınamoderatörün yaptığı konuşmayla açıldı. Emek Forumudüşüncesinin nasıl ortaya çıktığı ifade edildi.

Ardından ilk sözü Volkan Yaraşır aldı. HaziranDirenişi'nin birdenbire patlak vermediğini belirterekarka planını ele aldı. Kapitalizmin krizindenbahsederek bunun dışavurumu üzerinde durdu. Bunoktada Avrupa ve Ortadoğu’daki neoliberal saldırılarkarşısında işçi sınıfının yaygın eylemlerinden örneklerverdi. Haziran Direnişi'nin bu dinamikler üzerindenyeşerdiğini söyledi.

Geleneksel proletarya olarak tanımlanan sanayiproletaryasının örgütlenme sorunu olduğunubelirterek Gezi Direnişi'ne örgütlü olarak katılımınınzayıf olduğunu söyledi. Bunu da sendikal bürokrasininişçi sınıfını bloke etmesine bağladı.

Konuşmasının diğer bölümünde Kürt özgürlükhareketiyle işçi sınıfı arasında bağ kurmak gerektiğinedeğindi.

Bursa’nın bir işçi kenti olduğunu belirten Yaraşır,Bursa gibi 6-7 kentin daha olduğunu söyledi. GeziDirenişi'nin siyasal olarak merkezi olan kentlerleburalar arasındaki dinamikleri birleştirmek gerektiğiniifade etti.

Tüm bunlardan sonra işçi sınıfının önderliğindekibir devrimin Ortadoğu, Ön Asya, Doğu Avrupa’dagelişecek bir devrimin ön ayağı olabileceğini söyledi.

Ardından sözü alan Arzu Çerkezoğlu, Gezi sürecini2 temel olgu üzerinden açıkladı. Birincisinikapitalizmin yapısal krizi olarak tanımladı. İkincisininde AKP’nin yönetimdeki beceriksizliği olduğunubelirtti. Gezi Direnişi'nin neo-liberalizme karşı sınıfsalbir isyan olduğunu sözlerine ekledi. Bundan sonrahiçbir şeyin Haziran Direnişi'nden öncesi gibi

olmayacağını söyledi.

Kazova işçisi: “İşgal et, diren, üret!”

İkinci bölümde ilk sözü Kazova işçisi aldı. Fabrikayıişgal ettiklerinde fabrikanın ne durumda olduğundanbahsetti. Fabrikada üretime yeniden başlamakoşullarını nasıl sağladıklarını, çalışamaz haldekimakineleri onardıklarını anlattı. Ürettikleri mallarınkendileri tarafından bir defile ile tanıtıldığını söyledi.Aynı zamanda fabrikada sosyal bir ortamoluşturduklarını, burada film gösterimleri gibietkinliklerde bulunduklarını sözlerine ekledi. Busüreçteki sloganlarının “işgal et, diren, üret!”olduğunu belirtti.

Feniş işçileri: “Her yer Feniş, her yer direniş!”

Ardından Feniş işçileri adına işyeri temsilcisi sözaldı. Fabrika işgalinden önce ücretlerinin geçödenmesine karşı üretimden gelen güçlerinikullandıklarını ve üretimi durdurduklarını belirtenişçiler, bugünkü direnişlerinin buralardan doğduğunusöylediler. Feniş patronu Aloğlu’nun hammaddealamaması dolayısıyla siparişlerini yetiştiremediğibahanesiyle fabrikayı kapatmak istediğini söyleyenFeniş işçileri, 400’ü aşkın işçinin kıdem ve ihbartazminatları verilmeden işten çıkarıldığını belirtti.Alacakları için fabrikayı işgal ettiklerini, aynı zamandafabrikayı bir yaşam alanı olarak kullandıklarınısöyleyen Feniş direnişçileri 24 saat burada nöbettuttularını belirttiler. Bu süreçte Aloğlu holdinginönünde eylemler yaptıklarını, yol kesme gibieylemlerle seslerini duyurmaya çalıştıklarını, diğeryandan da Ankara’da bürokratik görüşmelerinsürdüğünü söylediler.

Bursa’daki TÜMTİS işçilerinin grevi adına daTÜMTİS Bursa Şube Başkanı Özdemir Arslan konuştu.

Forum bölümünde ise pek çok kişi söz aldı.Çalışma yaşamındaki sorunların ele alındığı

konuşmalar yapıldı. Ataması yapılmayan öğretmenlerde kendi sorunlarından bahsetti. Savaş tezkeresininçıkarılmak istendiğine dikkat çekildi.Forumuörgütleyen komitenin devamlılığının önemli olduğu vebunun Emek Dayanışması ismiyle yoluna devametmesi gerektiği belirtildi. Forumda lise ve üniversiteöğrencileri de söz aldı. Ayrıca Berkin Elvan daunutulmadı.

Forumda şu kararlar alındı:* Emek Forumu Komitesi forumdan yeni

katılımlarla genişlerken, platform Emek Dayanışmasıadıyla çalışmalarını sürdürecek. Önümüzdeki dönemiçin çalışma başlıkları oluşturacak.

* İlk olarak grevin eşiğinde olan Leroy Merlinişçilerine greve çıkacakları gün dayanışma ziyaretiörgütlenme kararı alındı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa Emek Forumu’ndadireniş ruhu

Ankara İşçi Okulu’nda2. gün

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu tarafından“İşçi sınıfı ideolojisi ile buluşuyor” çağrısıylagerçekleşen İşçi Okulu’nun 2. programı 29 Eylül’degerçekleşti.

İlk olarak “Türkiye’de işçi hareketi tarihi” başlıklısunum gerçekleşti. Bu sunum çerçevesindeOsmanlı’dan günümüze kadar Türkiye’de sınıfhareketi tarihi özetlendi. Türkiye’de kapitalizmingelişimi ekseninde ele alınan sunum çerçevesinde;burjuvazinin işçi sınıfına yönelik saldırıları, solhareket ve sınıf ilişkisi, sınıfın örgütlenmedeneyimleri ele alındı. Sunumun ardından yapılantartışmada ise, tarihsel sürecin köşe taşlarına ilişkinayrıntılı tartışmalar yapıldı.

3 saati aşkın sunumun ardından ara verildi.Peşisıra “İşçi sınıfının tarihsel devrimci misyonu”başlıklı sunuma geçildi. Bu başlık eksenindekapitalist sömürüye karşı verilen mücadelede işçisınıfının özel rolünün nereden kaynaklandığı ve butarihsel görevini nasıl yerine getirebileceği elealındı. Sunumun ardından konuya dair günceltartışmalar yaşandı. İşçi sınıfının değişen yapısı, işçisınıfının tarihsel misyonu ekseninde örgütlenmesorunu, Gezi Direnişi ve işçi sınıfı üzerine tartışmalaryapıldı.

İşçi Okulu’nun bir sonraki programı 6 Ekim günüdevam edecek. 6 Ekim günü “Savaş, anti-emperyalist mücadele ve işçi sınıfı” ve “Kürt sorunuve işçi sınıfı” başlıkları ele alınacak.

Kızıl Bayrak /Ankara

Adana’da kreş talebiyle

eylem

KESK Şubeler Platformu ücretsiz kreş hakkı için

29 Eylül’de Adana’da eylem yaptı. Son bir haftadır

basın açıklamaları ve işyerlerinde kokart takarak

kreş gündemli çalışma yürüten KESK Adana Şubeler

Platformu, 28 Eylül Cumartesi günü de “İşyerimizde

ücretsiz kreş istiyoruz” talepli bir eylem

gerçekleştirdi. İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen basın

açıklamasını SES Adana Şube Kadın Sekreteri

Gülistan Atasoy okudu. KESK üyeleri eyleme

çocuklarıyla birlikte katıldı.

Basın açıklamasında kreş ve çocuk bakım

hizmetinin temel sosyal bir hak olduğuna dikkat

çekilerek, hükümetin kreşler ile ilgili bir düzenleme

yapacaksa öncelikle kamuda var olan kreşleri

kapatmaktan vazgeçmesi gerektiği belirtildi. Çocuk

bakımının sadece kadınların değil, ebeveynlerin

ortak sorumluluğu olduğu vurgulanan açıklamada,

kreş ve ebeveyn haklarının düzenlenmesine ilişkin

tartışmaların yalnızca kadınlar üzerinden

yürütülmesine itiraz edildi.

Basın açıklaması taleplerle son buldu. Eyleme

Adana Emekçi Kadın Komisyonu da katılarak destek

verdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 12: Kızıl Bayrak 2013 39

Feniş’in direnişcisi işçiler, yapılan ziyaretlerle yalnızbırakılmıyor. İşçilerin aileleri, sınıf kardeşleri ve dostlarıyaptıkları destek ziyaretleri ile işçilere moral oluyor,direnişle dayanışmayı büyütüyor. Bu hafta ayrıca VolkanYaraşır’ın ziyareti ile direnişin kazanımı için gerekli olan,bir eğitim çalışması da yapıldı.

Direniş kararlılıkla sürüyor...

Direnişteki Feniş işçileri, Mecidiköy’de bulunan FenişHolding binası önünde 26 Eylül’de dönüşümlü olarakoturma eylemi başlattı. Sabah itibari ile başlayan eylem17.00 civarlarına kadar sürdü. Pankartları ve yapılankonuşmalarla yaşanan gelişmeler anlatılarak, haklarınıalana kadar mücadeleye devam edeceklerini dilegetirdiler.

Feniş direnişinde günler ilerledikçe yeni gelişmelerlekarşı karşıya kalınıyor. 27 Eylül’de sabah saatlerinde eskimemurlardan biri Feniş müşterilerine ilişkin evraklarıfabrikadan kaçırmaya çalışırken yakalandı. Arabasınınaranması sonucunda yapılan işlerin çözümleri ile birlikteevraklar bulundu.

Patron avukatı ile yapılan görüşmeden beri protokolimzalamak için sendika avukatı ile patron avukatıarasındaki görüşmeler sürüyor. Gönderilen protokolmaddeleri üzerinden hemfikir olunması durumundaprotokol imzalanacak.

27 Eylül’de öğlen yemeğinden sonra Çelik-İş GebzeŞube Başkanı Şerafettin Koç tarafından işçilere birkonuşma gerçekleştirildi. Yapılan açıklamada, SedatAloğlu’nun Ankara’da Çorum Milletvekili ve TBMM İdareAmiri Salim Uslu, Hak – İş Konfederasyonu GenelBaşkanı Mahmut Aslan, Çelik-İş Sendikası Genel BaşkanıCengiz Gül, Çelik-İş Sendikası Genel Sekreteri YunusDeğirmenci’yle görüşme yaptığı ifade edildi.

Protokol için yapılan görüşmede alacakların tahsiliiçin haciz işleminde anlaşılabildiği ama haciz işleminin

yapılıp paraya dönüştürülmesinin kısa vadedeyapılmasını patronun istemediği, bu noktada görüşmeyapılacağı, anlaşılamadığı takdirde Pazartesi günü başkayöntemlerle haczin en kısa zamanda başlatılacağı ifadeedildi.

Feniş işçileri direnişi sürdürürken forumlara vetelevizyon programlarına katılarak direnmenin öneminevurgu yapıyorlar. Feniş direnişçileri seslerini duyurmakiçin Ankara’ya heyet gönderdiler.

Feniş işçileri 29 Eylül Bursa’daki Emek Forumu’na veHayat TV Ekmek ve Gül programına katıldılar.

Feniş direnişi ziyaretlerle büyüyor

26 Eylül’de TKP Feniş işçilerine bir ziyaretgerçekleştirdi. Direnişle dayanışmayı devamettireceklerini ifade eden TKP’liler ile direniş ile ilgilisohbetler edildi.

Gündüz vardiyası çıkışında ise biraraya gelen DİSK’ebağlı sendikalardan işçiler, temsilciler ve sendikayöneticileri Feniş işçileri ile dayanışmayı yükseltmeyegeldiler. Çoğunluğunu Birleşik Metal’e bağlı fabrikalardangelen işçilerin oluşturduğu ziyaret coşku ile karşılandı.

27 Eylül’de Petrol-İş’te örgütlü Enplast fabrikasıişçileri Feniş direnişini ziyaret etti. “Birlik, Mücadele,Dayanışma! / Enplast İşçileri” pankartı ile dayanışmaziyaretine gelen işçiler, “Feniş işçileri yalnız değildir!”sloganları ile fabrikaya girdiler. Feniş işçileri de “Yaşasınsınıf dayanışması!” ile Enplast işçilerini karşıladılar. Fenişve Enplast işçileri adına yapılan konuşmalarda sınıfdayanışmasının önemi üzerinde duruldu. Yapılansohbetler sonrasında Enplast işçileri dayanışmayıbüyütme sözüyle fabrikadan ayrıldılar.

Eğitim-Sen Gebze Şubesi de işçilerin okula gidençocuklarına verilmek üzere kırtasiye malzemesi getirdi.Ayrıca işçilerden okula giden çocuklarının ihtiyaçlarıdahilinde kırtasiye malzeme listesi çıkarılması istendi.

Emekçi kadınlardan dayanışma sofrası

28 Eylül’de direnişin destekçisi emekçi kadınlarınhazırladıkları yiyeceklerle dayanışma sofrası kuruldu.Direnişteki işçilerin birkaçının eşleri, çocukları vemahalleden kadınlar hazırladıkları yemeklerle fabrikayadoğru yürüdüler. Fabrikanın bahçesinde sofra kurmaçağrısı yapıldı, hep birlikte yiyecek ve içeceklerin dağıtımıyapıldı.

İşçiler dayanışma için hazırlanan yemekler içinemekçi kadınlara teşekkür ettiler. Dayanışma yemeğiniorganize eden kadınlar adına yapılan konuşmada,direngenliği ile direnişe güç katan Feniş direnişindekikadınlar selamlandı. Direnişin görünmeyen kadınlarınında olduğu, erkek direnişçilerin eşlerini direnişe dahafazla katmak gerektiği belirtildi. Ailelerin, akrabaların,arkadaşların direnişe katılımının önemli olduğu, 6 EkimPazar günü fabrika bahçesinde yapılacak etkinliğeailelerin katılımıyla güçlendirme çağrısı yapıldı veetkinliğe katılımın güçlü olması için çaba harcanacağıifade edildi. Geç saate kadar süren sohbetlerin ardındanfabrikadan ayrılındı.

Gündüz yine, İkitelli Atakent Dayanışması’ndanziyarete geldiler. Yaptıkları forumda Feniş direnişindenbahsedildiğini ifade eden ziyaretçiler, kalabalık birşekilde direnişin sürmesinin umut verici olduğunubelirttiler. Dayanışmayı sürdüreceklerini vurguladılar.

Cezaevinden dayanışma mektubu

Kocaeli F Tipi Cezaevi’nden tutsak ÇHD avukatlarınında yer aldığı devrimci tutsaklardan mektup geldi.Dayanışma yazıları ve mücadele şiirlerinden oluşandirenişe destek defterini el emekleri ile hazırlamışlar.Mektubu ilgiyle okuyan işçiler cevap yazacaklarını ifadeettiler.

Yaraşır’dan Feniş işçilerine eğitim

Direnişlerin kazanımında eğitim çalışmaları herzaman temel bir faktör olmuştur. Araştırmacı-yazarVolkan Yaraşır’ın 2 Ekim’de Feniş direnişçilerini ziyaretederek, bir eğitim çalışması gerçekleştirdi. Direnişlerdenedindiği deneyimleri Feniş direnişindeki işçilerle paylaştı.

İşçilerin bir sınıf olarak davranmasının önündekiengelleri, sistemin alt kimlikleri nasıl ve neden ön planaçıkardığını, emekçileri nasıl da bencilleştirdiğini ve budirenişte de bunun nasıl bir faktör olduğunu anlattı. Üstkimlik olan işçi kimliğinin kazanılmasında bu türdirenişlerin önemine vurgu yaptı.

Ardından direnişlerde ve çeşitli hak almaeylemlerinde komitenin öneminin altını çizerek,komitenin nasıl işlemesi gerektiğini de çeşitli örneklerleanlattı. Komiteye ilişkin çeşitli öneriler de sunan VolkanYaraşır, anlatımının ardından işçilerin çeşitli sorularınayanıt verdi.

Sohbetlerin ardından “Birlik, mücadele, zafer!”sloganı atıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Feniş işçileri kazanacak!

Page 13: Kızıl Bayrak 2013 39

Emekçilerin yoğun ilgi gösterdiği imza kampanyasıve direnişle dayanışma çalışmaları çeşitli araçlarlasürecek.

Feniş direnişiyle dayanışmaya

28 Eylül’de Eski Çeşme önüne dayanışma standıkuruldu. Standda Feniş işçilerinin yaşadıkları sürecianlatan ve dayanışmaya çağıran bildiriler dağıtıldı.

29 Eylül’de de yaklaşık iki saat açılan masa, “Kıdemhakkımız gasp edilemez... Feniş işçileriyledayanışmaya!” başlıklı bildiriler bittikten kısa bir süresonra kaldırıldı.

Sınıf devrimcileri ayrıca aynı gün Mudurnutepe,Erişler, Yavuz Selim ve Beylikbağı’nda yaptıkları afişçalışmasıyla emekçileri Feniş direnişiyle dayanışmayaçağırdı. “Feniş işçileri hakları için direniyor! Direnenişçilerle dayanışmaya! / BDSP” ozalitleri ve “Kıdemtazminatının gaspına izin verme! Kıdem tazminatıhakkı için direnen Feniş işçileriyle dayanışmaya!”başlıklı duvar gazetesinin asıldığı yerlerde emekçilerlesohbet edildi. Direnişten birçok kişinin haberinin

olduğu gözlemlenirken, mahallelilerden fabrikayıziyaret ederek destek olmaları istendi.

Feniş işçileri içinimza kampanyasına yoğun ilgi

Öte yandan Feniş işçilerinin haklarınınkarşılanması, kıdem tazminatının fonadevredilmesinin durdurulması ve kıdemtazminatını gasp eden patronlarıncezalandırılması için BDSP’nin düzenlediği imzakampanyası da devam ediyor.

Eski Çeşme önünde iki gün açılan imza masasındayüzlerce imza toplandı. BDSP’liler bir taraftan Feniş

direnişine destek olma çağrısı yaparken, diğer taraftanda kıdem tazminatı hakkının gasp edilmemesi içinFeniş direnişiyle birlikte mücadeleye çağırdı. Kıdemtazminatı hakkının kazanılması ve korunması ile ilgiliajitasyon konuşmaları yapılan standda Emekçi KadınBülteni ve Kızıl Bayrak tanıtımı da yapıldı.

Direnişin Sesi yükseliyor

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP),direnişteki Feniş işçilerine “Sömürüye karşı DirenişinSesi”nin 4. sayısı ile de seslendi. Sermayenin örgütlüsaldırısına karşı işçilerin birliğini güçlendirmeyeçağıran, Tariş deneyimine yer veren, Polisan direnişçisigözüyle Feniş direnişine mesaj ileten, devam edendiğer direnişlere, direnişteki Feniş işçilerinineylemlerine ve BDSP’nin yürüttüğü dayanışmaçalışmalarına yer veren yazılardan oluşan 4. sayıişçilere ulaştırıldı.

Gebze BDSP, işçi ve emekçilere seslenmeye devamedecek.

Kızıl Bayrak / Gebze

Feniş işçileri için kampanya

28 Eylül 2013 / Gebze

Kayseri’de sempozyumhazırlıkları...

“Taşeron İşçiliğe Karşı Mücadele Sempozyumu”öncesi temsilciler biraraya geldi. Kayseri’de farklı işkollarından 24 temsilcinin katılımıyla düzenlenensempozyum hazırlık toplantısı, sempozyumtemsilcisinin açıklamasıyla başladı.

Taşeron işçiliğinin konuşulduğu toplantıda,Türkiye’de olduğu gibi Kayseri’de de taşeronfirmaların çoğaldığı, taşeron işçi sayısının hızlaarttığı ifade edildi. Toplantıda Suriye’ye yöneliksavaş tehditlerinin arttığı bir dönemdegerçekleştirileceğine değinilerek sempozyumun,aynı zamanda emperyalist savaş karşıtı duruşun,işçilerin birliği halkların kardeşliği haykırışının dakürsüsü olacağı belirtildi. Toplantıda sempozyumçağrısının işçi sınıfına taşınmasının önemi üzerindeduruldu. İşyeri toplantıları planlandı.

Bülten dağıtımı

Ağırlıklı olarak “Taşeron İşçiliğine Karşı MücadeleSempozyumu”na ilişkin yazıların yer aldığı Kayseriİşçi Bülteni Eylül sayısı, önemli işçi servisgüzergahları içinde yer alan Belsin, Eskişehir Bağları,Argıncık, Karamete’de ajitasyon konuşmalarıeşliğinde dağıtıldı.1000 adet bültenin kullanıldığıdağıtım sırasında işçilerle sempozyumla ilgili bilgiveren konuşmalar gerçekleştirildi.

Ayrıca, Karayolu işçileri Bülteni, karayoluişçileriyle buluştu. Karayolu İşçileri Bülteni Eylülsayısının dağıtımı tamamlandı. “Taşeron İşçiliğeKarşı Mücadele Sempozyumu” çağrısı Karayolları 6.bölge işçilerine ulaştı. Yaklaşık 400 taşeron işçininbulunduğu karayolları şubelerinde bülten ilgiylekarşılandı.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Trakya Döküm’de Türk

Metal çetesinden itiraf...

Trakya Metal İşçileri Birliği (MİB), Lüleburgaz yolu

üzerinde kurulu bulunan Trakya Döküm fabrikasında

bildiri dağıtımı yaparken, Türk Metal’e üye işçi

temsilcilerinin saldırısına uğradı.

Trakya MİB, tarafından 30 Eylül’de Trakya Döküm

işçisine bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Bu sırada Türk

Metal çetesinin temsilcileri birbirlerinden güç alarak

bu dağıtımı engellemeye çalıştı. Bu arada arbede

yaşandı. İşçiler araya girdi ve bu hainlerin saldırısını

boşa düşürmeye çalıştı. Arbede sırasında temsilciye

sarfedilen “patronun köpeğisiniz, işçi düşmanısınız!”

sözlerine temsilcinin cevabı ise çok samimiydi; “evet

patronun köpeğiyim, işçi düşmanıyım!”

Trakya MİB, şunu ifade etti: “İşyerlerimizde söz,

yetki ve karar hakkının biz işçilerde olduğu

komitelerimizde birleşelim. Türk Metal çetesine ve

uşaklık ettiği sermayeye karşı hak ve özgürlüklerimizi

koruyalım. Çocuklarımıza insanca yaşanabilir bir

dünya kuralım.”

Trakya Metal İşçileri Birliği

Page 14: Kızıl Bayrak 2013 39

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu (MİBMYK) Ekim ayı toplantısını gerçekleştirdi. Toplantınıngündemi şu başlıklardan oluşturuldu:

- İşkolunun gündemi- Genel saldırılar ve mücadele- Feniş direnişi- BültenBu konu başlıkları üzerine yapılan tartışmaların

sonuçlarını özetleyelim.

- İşkolunun gündemiToplantıda işkolundaki gelişmeler tablosu üç ana

başlık altında değerlendirildi:1. Genel olarak metal kapitalistleri ve özelde onun

yönetici çekirdeğini oluşturan MESS cephesindendurum ele alındı. Yapılan değerlendirmelerin ortaknoktası, sömürücü asalakların ağır sömürü koşullarınısürdürmek ve daha da ağırlaştırmak için kesintisiz birçaba içerisinde olduğu yönündedir. Öyle ki pek çokyerelden ve fabrikadan gelen bilgiler hep bu gerçeğinaltını çizmektedir. Kitlesel işten atmalar aralıksızsürmekte, ücretler düşürülmekte, taşeronlaştırmayaygınlaştırılmakta, işçilerin üzerindeki iş yüküarttırılmaktadır. Emeğin bu şekilde hoyratçakullanımıyla meslek hastalıkları ve iş cinayetlerikabarmaya devam etmektedir. Bu ağır ve karanlıksömürü tablosunu değiştirmek için sert bir sınıfmücadelesi vermenin dışında da bir çıkış yolugözükmemektedir. MYK, bu koşullara uygun bir kararlımücadele ve örgütlenmenin öneminin altını çizmiştir.

2. Ne iyi ki işçiler, tüm fiziki ve siyasal engellererağmen bu koşullarda, mücadele ve örgütlenmeyönünde güçlü bir eğilim, yoğun ve yaygın birhareketlilik göstermektedirler. Bu eğilim kendisini,

birincisi güçlü bir sendikalaşma çabası olarak, ikincisitek tek işyeri ve fabrikalarda hak mücadeleleri olarak,üçüncüsü de sendikal bürokrasiye karşı yoğun öfkebiçiminde ortaya koymaktadır. Bu güçlü mücadele veörgütlenme eğiliminin arkasında, pek çok etkeninyanında özellikle ağır sömürü koşullarınınmücadeleden başka hiçbir yol bırakmaması ile Gezisürecinin özel bir rol oynadığına inanan MYK,tartışmalarını bu eğilimin somut biçimleri üzerindensürdürmüştür. Mevcut deneyimler ışığında devameden tartışmaların sonuçları başlıklar halinde şöyledir:

a. Mevcut halde işçiler, dayanılmaz sömürükoşullarından kurtulmak için çareyi en baştasendikalaşmakta görmektedirler. 7 Kasım tarihindenoter şartının kalkarak sendika üyeliklerinin e-devletüzerinden yapılacak olması sendikalaşma yönündekibu isteği daha da büyütecektir. Dolayısıyla buradançıkarılması gereken öncelikli sonuçlardan birisi buisteği kucaklayabilmek, özellikle bu isteğin işçi sınıfınınbilinç ve örgütlenme düzeyinde gerçek bir sıçramayadönüşmesini sağlayacak tedbirler almaktır. Bu ise herşeyden önce, buna uygun bir konumlanma,olanakların bu bakışla değerlendirilmesi ve inisiyatiflidavranmak anlamına gelmektedir.

b. Bu doğrultuda mesafe almak bakımındanüstesinden gelinmesi gereken en önemlisorunlarından belki de ilki işbirlikçi Türk Metal çetesinietkisizleştirmektir. Zira bu çete şu sıralar sermayetarafından her zamankinden de etkili bir biçimdekullanılmaktadır. Baskı ve yıldırma çabalarının yetersizkaldığı hemen her durumda bu çete işin içerisinesokulmaktadır. Böylelikle büyük bedeller ödemeyi gözealarak harekete geçen işçiler bir de bu çeteyleboğuşmak zorunda kalmaktadırlar. Son zamanlardayaşanan bir dizi örnekten de görüleceği üzere bu

çeteye sert ve kararlı bir mücadele zorunlu bir halegelmektedir. Bu mücadele hakkıyla verilmediği ölçüdenoter şartının kaldırılmış olmasının işçi sınıfına biryararı olmayacaktır.

c. Son dönemdeki Bosch, Arabus, Dinex gibiörneklerle de görüleceği üzere Türk Metal çetesinin bubiçimde kullanımı karşısında, sermaye ve onunişbirlikçi çeteleri karşısında Birleşik Metal Sendikası’naegemen yasalcılık ve icazetçilikle malül sendikacılıkanlayışı iflas etmiştir. Mevcut şartlarda fiili-meşrumücadele anlayışı ve buna uygun bir sendikacılıkpratiği gösterilemeden ne bu çeteyi yıkmak, ne deayakta kalmak mümkün değildir. İşte bu düşüncelerleMYK, icazetçi yasalcı sendikal anlayışa karşımücadeleyi daha etkili bir biçimde sürdürecektir.

d. Bu tabloda komite, platform, meclis gibi tabanörgütlenmelerinin önemi artmaktadır. Sendikalbürokrasiyi aşmak, işbirlikçileri etkisizleştirmek,sendikaları mücadelenin araçları olarak etkin birşekilde kullanabilmek ve aynı zamanda mücadelezeminleri olmak üzere, bu örgütlenmeleri daha büyükbir enerji ile gündeme getirmeliyiz. Diğer taraftan daBirliği de bir öncü işçi platformu olarak, metalişçilerinin birleşme zemini olarak kullanabilmeliyiz.MYK bu amaçla tüm birlik bileşenlerini bu zeminleriörgütlemek için daha etkin bir çaba içerisinde olmayaçağırmaktadır. Bu kapsamda ayrıca “Fabrikada,sendikada söz, yetki ve karar hakkı işçilere!” şiarını öneçıkaran bir faaliyet örgütlenecektir. Bürokrasiyiaşağıdan gelen bir inisiyatifle aşmak bakımından da,“geri çağırma”, “profesyonelliğin sınırlanması”, “enyüksek sendika yöneticisinin ücretinin ortalama işçiücretini geçmemesi” gibi talepleri metal işçilerinemaledecek bir çalışma yürütülecektir.

3. 2014-2016 MESS Grup TİS sürecinin resmenbaşlamasına aylar olmasına rağmen, aslında bu süreçönümüzdeki birkaç ay içerisinde üyelikler ve yetkisüreciyle fiilen başlamış olacaktır. Esasen örgütlenmeve sürece hazırlanma anlamına gelecek bu süreboyunca taraflar kendi cephelerinden konumlarınısağlamlaştırmak, rakibini de zayıflatmak için hamlelergeliştirecektir. MYK bu düşüncelerden hareketleşimdiden bu sürece Birlik cephesinden düşünsel vepratik bir hazırlık içerisine girmek gerektiğinin altınıçizmiştir. Birlik önümüzdeki toplantılarında öncekidönemin deneyimlerinden de hareketle somut birplanlama yapmayı önüne koymuştur.

4. Feniş direnişini selamlayan MYK, bu direnişinbüyük değerinin altını çizerek, Feniş işçileriyledayanışmayı yükseltmek için yapılabilecekler üzerindedurmuştur.

- Genel saldırılarSermaye, hükümet ve sendika ağalarının işbirliğiyle

yıllardır gündemde olan kıdem tazminatının gaspındason aşamaya gelindiği görülmektedir. Sermaye veonun soysuz uşakları bu kez amaçlarınaulaşabileceklerini sanıyorlar. Bunun için “taşeronişçileri de faydalanacak” gibi yalanlar ve “işverenlerle

Değerlendirme ve sonuçlar

Page 15: Kızıl Bayrak 2013 39

işçiler oturup anlaşsın” türü oyunlarla tezgahlarkurulmuş, Kumlu gibi yorulan atlar değiştirilereksendikalarımızın başındaki hainlerle pazarlık masasınaoturulmuştur. İşçi sınıfının bu tuzağa düşmesinibeklemektedirler. Fakat bu o kadar kolay da değildir.Hükümet, sermaye ve uşakları meydanın boşolduğunu sanıyorlar, ama meydan boş değildir. İşçisınıfı bu emek düşmanlarına izin vermeyecektir,vermemelidir.

MYK bu düşüncelerle tüm sınıf güçlerini kurulantuzağı bozmaya, kıdem tazminatına dokunma cüretinigösterenlere karşı üretimden gelen gücün kullanımınavaran eylemlerle karşı koymaya çağırmaktadır.

Bu çerçevede mücadele görevlerini başlıklarhalinde şöyle ortaya koyabiliriz:

1. “Taşeron işçiler de yararlanacak” yalanıylakıdem tazminatı hakkını budayarak onu bir bireyselsigorta haline dönüştürmek isteyenlere karşımücadelemizi, “Taşeron çalışma yasaklansın!” talebive “Kıdem tazminatına dokunma!” tutumu eksenindeörmeliyiz. Böylelikle kıdem konusundaki her türlüpazarlığı reddetmeli, pazarlık masasına oturanları dahain olarak görmeli ve hesap sormalıyız.

2. Bu çerçevede yalanları açığa çıkaran vegerçekleri anlatan etkili bir aydınlatma vebilinçlendirme çalışması yürütmeliyiz. Bu amaçlaçeşitli materyaller çıkarılabileceği gibi konuyla ilgilisöyleşi ve forumlar örgütlenebilir.

3. Mücadeleyi büyütmek hedefiyle sendikalı-sendikasız fabrikalarda ve fabrikalar arasında yanyanagelişi sağlamak üzere mücadele komite ve platformlarıinşa etmeliyiz. Bu amaçla en yakınımızdakifabrikalardan başlayarak işçi arkadaşlarımızla irtibatageçmeliyiz. Ayrıca konuyla ilgili örgütlenecektoplantıları bu yönde değerlendirmeliyiz.

4. Saldırıya karşı bulunduğumuz her yerde tepkiyiortaya çıkarmalı ve sokağa çıkmalıyız.

5. Sendikalarımızı harekete geçirmek üzereaşağıdan yukarıya basınç uygulamalı, onları göreveçağırmalı, bu çapta bir hak gaspını durdurmak üzeregenel grevi örgütlemeye zorlamalıyız.

MYK tüm Birlik bileşenlerini de bu görevleringereklerini yerine getirmek üzere düşünmeye vedavranmaya çağırmaktadır.

- BültenToplantıda bültenin Ekim sayısının kısa süre

içerisinde yayına hazırlamak üzere planlamayapılmıştır.

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

2 Ekim 2013

Dinex’te Birleşik Metal-İş örgütlenmesi patron veTürk Metal çetesinin saldırısıyla karşılaşmış, BirleşikMetal-İş yasal süreci bekleyerek içerdeki üyeliklerinikaybetmişti. Son olarak 28 Eylül günü fabrikadan ikivardiya işten atma tehdidi ile Türk Metal’inAnkara’daki oteline götürülmüş ve üyelik baskısıdevam ettirilmişti. Türk Metal çetesi bu süreçte fabrikaönünde nöbet tutarak Birleşik Metal-İş yöneticilerininiçeri girmesini de engellemişti.

Dinex’te yaşanan sürece dair Birleşik Metal-İş’intutumuna ilişkin Metal İşçileri Birliği’nin açıklamasınısunuyoruz.

Dinex’te bir kez daha yasalcılık kaybettirdi...

Çerkezköy’de kurulu bulunan Dinex fabrikasındayaşananlarda olağanüstü bir şey yok. Metal işçisisadece birkaç ay içerisinde Dinex gibi sayısız deneyimyaşadı. Birleşik Metal-İş’in bin bir zahmetleörgütlendiği fabrikalarda patronlar, Türk Metal silahınıkullanıp metal işçisinin elini kolunu bağlıyorlar. İştenatılmalar, yıldırma operasyonları vb. ile Birleşik Metal-İş’i fabrikadan kovuyorlar. Dinex’te de bunlar yaşandı.

Ama Dinex’te olanlar da bir kez daha gösterdi ki,patronlar ve Türk Metal’in her defasında bu kavgadanbaşarıyla çıkmasının en önemli nedenlerinin başındaBirleşik Metal-İş’e hakim icazetçi-yasalcı anlayışgelmektedir. Dinex’te bu anlayışın rolü bir kez dahanet biçimde görülmüştür.

Dinex’te neler yaşandı?

Birleşik Metal-İş yakın zamanda yetkiyi aldığı bufabrikaya giriş yapamıyor. Çünkü fabrikadaki işçilerinhemen tümünü üye yapıp bakanlığa yetkibaşvurusundan sonra, patron Türk Metal’i fabrikayasokarak, baskı ve yıldırmayla işçilerin ezici birbölümünü Türk Metal’e geçirdi. Kalanları da iştenattırdı. İşte tüm bunlar olup bittikten sonra nihayet

Birleşik Metal-İş’e yetki geldi ve Birleşik Metal-İşyönetimi de yetkili sendika belgesiyle ve işten atılanüyelerine de dayanarak fabrikaya yeniden girmeyeçalışıyor. Fakat işte bu aşamada da patron ve TürkMetal işbirliği yaparak, dahası polisi de arkasına alarakBirleşik Metal-İş’i fabrikaya sokmuyor. Yasalarıçiğneyerek fiili engellemede bulunuyorlar, bunuyaparken de içeride fiili çoğunluk Türk Metal’deargümanına dayanıyorlar. Nitekim geçtiğimiz günlerdebu amaçla yapılan girişim bu işbirliği ile ve böylelikleengellendi.

Asıl sorun yasalcılık!

Elbette burada Türk Metal çetesi metal işçisi içintanıdık bir kirli işbirliğinin içerisindedir. Fakat öteyandan Türk Metal ve patronun gücünün büyükölçüde Birleşik Metal-İş’in yasalcılığından ileri geldiğinide kabul etmek gerekir. Öyle ki bugün yetki belgesinedayanarak fabrikaya girmeye çalışan Birleşik Metal-İş,patron ve Türk Metal harekete geçtiğinde hiçbir şeyyapmamış-yapamamıştır. Bu gerici saldırıya karşıbarikat kurmak yerine, “nasıl olsa çoğunluk bizde yetkide bize çıkacak” anlayışıyla suskun kalınmış, izlemekleyetinilmiştir. Sonuç da böylelikle bir kez daha ağır birfaturaya dönüşmüştür.

Patron-Türk Metal barikatını yıkmak içinyasalcılığı aşmalıyız!

İşte bunun için metal işçisi eğer örgütlenecek veTürk Metal tuzağına düşmekten kurtulacaksa bu ancakkendi içerisindeki yasalcı-beklemeci anlayışın sendikaüzerindeki egemenliğine son vermekle mümkündür.Aksi halde daha çok Boschlar, Arobuslar, Dinexleryaşanacak... Metal işçisi bin bir zahmetlekazandıklarını kolaylıkla kaybetmeye devam edecek.

Metal İşçileri Birliği30 Eylül 2013

MİB’den Dinex veBirleşik Metal-İş açıklaması

Page 16: Kızıl Bayrak 2013 39

Geçen yıl öğrencilere dönük olarak yapılan kılık-kıyafet düzenlemesi sonrasında başörtüsütartışmaları bir kez daha gündemleşmişti. Memur

Sen’in “kılık-kıyafet serbestliği” adı altındaözünde başörtüsüne özgürlük isteyen imza

kampanyası sonrasında ise bu tartışmalaralevlenmişti. AKP’nin sahte

demokratikleşme paketinden de“başörtüsü serbestliği” çıktı.

İşçi ve emekçilerin dinselinançlarını, iktidar gücü olmanın

manivelası olarakdeğerlendiren AKP iktidarı,

12 yıllık iktidar dönemiboyunca

süründürdüğü“başörtüsü”meselesini nihayet

bir sonuca bağlamışgörünüyor. Kemalist

rejimin dinsel gericiliğinhizmetine sunduğu başörtüsü

yasakları, böylece ortadan kaldırılmışolmakla kalmıyor, AKP iktidarının 28 Şubatçılarla

girmiş olduğu dalaşta, rövanşı almış olmanın gücünüde yansıtıyor. Başörtüsü sorunu, rejimin iç iktidardalaşının bir ürünü olarak, “inanç özgürlüğü”kavramının sınırlarını aşan siyasal bir sorun halinegelmiş, “laik/anti-laik” eksenli burjuvazinin içdalaşının sembollerinden biri olmuştu. Bugün buhamle ile AKP iktidarı, hem zaferini (!) teyit etmiş,

hem de önümüzdeki seçim dönemlerine dönükgüçlü bir yatırım yapmış oluyor.

AKP’nin sahte demokratikleşme paketininaçıklanmasıyla özellikle de kamu

işyerlerinde başörtüsü tartışmasınıngündeme geleceği aşikar. Başörtüsü

meselesi; konunun istismara açıkyönleri, burjuvazinin iç iktidar

mücadelesindeki yeri, kılık kıyafetserbestliği ve inanç özgürlüğü,emekçi yığınların inanç sistemiyleolan bağları, kadın sorunu gibi birdizi olguyla iç içe geçmiş birmesele olması nedeniyle hassasbir konudur. Bu hassasiyetlerinedeniyledir ki, burjuva

gericiliğinin iç iktidar mücadelesininbir parçası olarak on yıllardır

üzerinde tepindiği, işçi sınıfı,emekçiler ve gençliğin sermayenin çeşitlisiyasal odakları arasındakutuplaştırılmasında önemli bir silaholarak kullanılan bir konu olagelmiştirbaşörtüsü. Bu nedenle de, konunun belli

yönleri ile incelenmesi, sol-sosyalist hareketin veKESK’in alması gereken tutumun belirlenmesiaçısından gereklidir.

Din ve devlet

Cumhuriyet tarihi boyunca burjuva iktidarın dinile olan ilişkisi iktidar ilişkilerinin dışında olmamıştır.Daha cumhuriyetin ilk yıllarında kemalist rejimin dinkarşısındaki tutumu doğası gereği bu eksendebelirlenmiştir. Osmanlı’da din, feodal devletin iktidararacı olarak rol oynamış, siyasal egemenlik hakkı vehilafet Osmanlı hükümdarının elinde toplanmıştı.Kemalist rejim ise 1922 yılında saltanatı kaldırarakOsmanlı hükümdarının egemenlik haklarına sonvermiş, halife unvanını ise Osmanlı hanedanındanVeliaht Abdülmecid Efendi’ye vermişti. Ne var kihalifelik, Osmanlı iktidarının izlerini taşıyordu vekemalist iktidar açısından önemli bir tehdit olarakalgılanıyordu. Kemalist rejimin dinsel örgütlere karşıttutumu, bu kurumların Osmanlı iktidarınındayanakları olmasından da ileri geliyordu. Kemalistrejim, geçmiş iktidarın dayanaklarını doğası gereğiortadan kaldırmaya-sınırlamaya yönelirken, öteyandan da siyasal ve toplumsal yaşamın her alanındaüstten bir dayatma ile toplumu biçimlendirme çabasıiçindeydi. Nitekim hem dinsel hem etnikmeselelerde asimilasyoncu bir devlet çizgisioluşturuluyordu. İktidar mücadelesiyle de bağlantılıolarak gündeme gelen hilafetin kaldırılması, tekke vezaviyelerin kapatılması gibi ilerici adımlar, aynızamanda dinin devlet tekeline alınmasının olanağınada çevrilmişti. Zira söylemde din ile devlet işlerinibirbirinden ayıran kemalist rejim, Diyanet İşleriBaşkanlığı kurumunu oluşturmuş ve dini, devleteliyle toplumu yönetmenin bir aracı olarakkullanmıştır. Üstelik hilafetin Sünni mezhepüzerinden şekillenmesi gibi, Diyanet İşleri de aynımezhep üzerinden şekillendirilmişti.

İlerleyen yıllarda ise din, burjuva düzenintoplumu dizginlemekte ve yönetmekte kullandığıönemli araçlardan biri olacaktı. ABD güdümüne girenburjuvazi, 1960’larda yükselen sosyal mücadelelerinönünü alabilmek için dinsel gericiliği siyasetsahnesine çıkarttı. 12 Eylül askeri faşist darbesisonrasında ise, görünürde dinci partileri yasaklayanAmerikancı cunta, sınıf hareketini, ilerici ve devrimcigüçleri zorbalıkla bastırırken, özel politikalarla dinci-gericiliğin önünü açmıştır. Osmanlı feodallerininiktidar aracı olarak kullandıkları din, burjuvaiktidarının da aracı olmuş, cunta döneminde isepervasızca kullanılmıştır. Örneğin Sünni mezhepüzerinden şekillenen din eğitimini zorunlu halegetiren faşist cunta, yüzlerce yeni imam hatip okuluaçmış, Kur’an kurslarını alabildiğine yaygınlaştırmış,

Başörtüsü, dinsel geric

Page 17: Kızıl Bayrak 2013 39

ahmakça bir uygulama ile Alevi köylerine camilerinşa edip, imamlar atamıştır.

Toplumsal muhalefeti ezmek üzere devlet eliylepalazlandırılan ve kullanılan dinsel gericilik, öteyandan emperyalizmin çıkarlarıyla da uyuşmaktaydı.Sovyetler Birliği’ni kuşatmak amacıyla “Yeşil Kuşak”projesi ile ABD emperyalizminin özel desteğiylegelişen radikal siyasal İslam, ‘90’lar sonrasında yineABD’nin bölgesel çıkarlarıyla uyumlulaştırılmış birbiçimde “ılımlı İslam” projesi ile iktidarahazırlanacaktı. Ne var ki bu yıllar aynı zamandaİslami sermayenin giderek büyümesini dedoğuracak, burjuvazinin çıkar ve iktidar çatışmalarıyükselecekti. 1995 yılında Refah Partisi önemli birbaşarı elde etmiş ve Refah-Yol hükümeti kurulmuştu.“Laik/anti-laik” çatışması olarak kendisini göstereniktidar dalaşında “milli görüşçü” dinsel gericilikönemli mevziler kazanmış, ancak, sahte laik burjuvacephenin devletin belkemiği olan ordu ve yargıüzerindeki hakimiyeti sürmeye devam etmişti.Nihayetinde ordunun “balans ayarı” gecikmedi ve 28Şubat muhtırası gündeme oturdu.

Başörtüsü ve AKP gericiliği

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısıkararları dönemin başbakanı Erbakan’a dikte edilmişve imzalatılmıştı. Bu kararlardan biri ise kamudabaşörtüsü yasağının sürdürülmesiydi.

AKP iktidarı 12 yıllık dönemi boyunca başörtüsüyasağını kaldırmamış, ancak bu sorunu kullanarakişçi ve emekçilerin dinsel inançlarını istismaretmiştir. AKP son yıllarda kemalist iktidarı sarsmış,ordu ve yargıya müdahale ederek dinci-gericiiktidarını pekiştirmiş ve buna dayanarak başörtüsümeselesini tekrar gündeme getirmiştir.

AKP’nin başörtüsü meselesini, gerici iktidarsavaşının bir aracı olarak kullandığı, onu “din vevicdan özgürlüğü” ekseninde değil de, toplumugericileştirme hamlesinin bir aracı olarak ele aldığı,din eğitimini yaygınlaştırması ve yeni bir imam hatipokulları açma hamlesinden de görülebilir.

Başörtüsü meselesini “özgürlük” sorunu olaraktartışan AKP’nin, sahte demokratikleşme paketindegöstermelik düzenlemeleri bir yana bırakırsak,beklendiği gibi “inanç özgürlüğü”ne dönük hiçbirdüzenlemesi bulunmuyor. Aleviler’in taleplerigörmezden gelinirken, Kürt sorunu gibi diğer temelsorunlarda da göstermelik adımların ötesine geçendüzenlemeler yer almıyor. Kısacası AKP’nin“özgürlük” algısı iktidarını pekiştirme niyet vetutumundan ötesine geçmiyor. Bu ise AKP’ninbaşörtüsü sorununu “inanç özgürlüğü” çerçevesindedeğil, dinsel gericiliğin siyasal amaçlarıyla örtüşenbir noktadan ele aldığını gösteriyor. Zorunlu din

dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi mezhebinin

yok sayılması vb. yerli yerinde duruyor. Kuşkusuz

AKP’nin zorunlu din derslerini kaldırması, devlet

eliyle din eğitimi verilmesine son verilmesi gibi

adımları atmayacağı, sadece AKP’nin değil,

burjuvazinin sahte “laik” kesimlerinin dahi buna

yanaşamayacağı ve din gibi toplumu uyuşturmada

kullanılan temel bir araçtan vazgeçemeyecekleri

biliniyor.

Başörtüsü, sol ve KESK

Başörtüsü meselesi “kamusal alan”ı yakından

ilgilendiren bir mesele olması nedeniyle, bu alanda

örgütlü sendikaların ve KESK’in alacağı tutum da

büyük önem taşımaktadır. Ne var ki, KESK’in bu

konuda tutarlı bir duruş sergilemekten uzak

olduğunu söylemek gerekir. Bununla birlikte solun

reformist kanatlarının belli kesimleri “başörtüsü

karşıtlığı” üzerinden bir tutum geliştirmekte ve

KESK’in tutumunu belirleyen de bu olmaktadır.

Düzen solunun ve ulusalcılığın etkisi altındaki sol

siyasetlerin, düzenin sahte “laik / anti-laik”

çatışmasında “laik” cephede konumlandığını, gerek

siyasal mücadele sahnesinde ve gerekse de kılık-

kıyafet serbestliği meselesinde düzenin kemalistgüçlerinin yedeğine düştüğünü söylemek yanlışolmayacaktır.

Geçtiğimiz yıl öğrencilere dönük “serbest kıyafet(!)” düzenlemesi karşısında Eğitim-Sen’in eşofmanlıeylemi hafızalardaki yerini koruyor. Eğitim-Sen odönemde “Milli Eğitim Bakanlığı `Kılık-KıyafetSerbestliği` Uygulaması İle Neyi Amaçlıyor” başlıklıbir açıklama yayınlamıştı. Bu açıklama iledüzenlemenin sınırlayıcı yanları ve AKP’nin gerçekniyetleri teşhir edilirken, kendi serbestlik algısını ise“dinsel sembollere” karşıtlık üzerinden kurmayolunu tutmuştur. Öyle ki bu karşıtlık, serbestkıyafetin “çocukların sınıfsal aidiyetlerinin” açığaçıkması gibi ‘olumsuz(!)’ bir sonucu açığa çıkaracağıdüşüncesiyle Eğitim-Sen’i “tek tip” kıyafeti savunmadurumuna düşürmüştür.

KESK ise, Memur-Sen’le girdiği “lüzumsuzpolemik” ile bir yandan Memur-Sen’i sahte özgürlükanlayışı nedeniyle haklı olarak kınarken, öte yandanda “Kamu kurumlarında yaratılmaya çalışılan ‘tektip, biat eden’ emekçi tipine karşı mücadele etmek;insanların kültürel, dinsel kimliklerini öne çıkartarakbir arada eşit ve kardeşçe yaşamın önüne koyulanengellerle de mücadele etmek olacaktır. KESK, kamuhizmeti veren emekçilerin herhangi bir dinsel simge

cilik ve sosyalist tutumAlper Suat

Page 18: Kızıl Bayrak 2013 39

(türban, sarık, takke, haç vb.) kullanarak kamu

kurumlarında çalışmasına karşı durmaya devam

edecektir” diyerek kendi bakış açısını ortayakoymuştur. (KESK’in “Memur-Sen’in Yaptığı ‘Kılık-

Kıyafet Serbestliği’ Tartışması Özgürlük Talebi

Değildir!’ başlıklı açıklamasından…)KESK “aydınlanmacılığın” damgasını taşıyan bu

bakış açısı ile emekçilerin dinsel veya mezhepsel birtalep ile parçalanmasına hizmet etmesine karşınyazının sonunda “Ezilenlerin ve emekçilerin

birlikteliklerini dinsel simgeler üzerinden

parçalamaya çalışanlara karşı eşitlikçi ve özgürlükçü

bir zeminde gerçek bir laikliği savunmak, aynı

zamanda toplumda gelişen muhafazakârlık ve

gericiliğe karşı mücadelenin ilerici adımları

olacaktır” diyebilmektedir. KESK’in Memur Sen’in “kılık-kıyafet serbestliği”

arkasına gizlediği “başörtüsüne özgürlük”kampanyası karşısında yapması gereken, “başörtüsü”üzerinden emekçilerin ayrışmasına hizmet edecekbir tutum geliştirmek değil, eksiksiz bir laikliği, kılık-kıyafet serbestliğini, din ve inanç özgürlüğünüsavunmak, pratikte de buna uygun bir mücadelebiçimi geliştirmek olmalıdır. Aksi bir durumdaemekçileri parçalayan bir algının içerisine düşülür ki,KESK’in yaptığı tam da budur.

Dinsel gericiliğe karşı mücadele görevi vesınıfsal tutum

Kuşkusuz dinsel gericiliğe karşı mücadeledevrimci sınıf mücadelesinin temel görevlerindenbiridir ve sol-sosyalist hareket bir an olsun bumücadeleden geri duramaz. Ne var ki, temel sorundinsel gericiliğe karşı mücadelede izlenecek çizgi ileilgilidir. Bu mücadelede sol hareket ve KESK, düzeniniç iktidar dalaşının bir parçası olarak gündeme gelmişbir mesele üzerinden, kitlelerin düzen güçleriarkasında yedeklenmesi sonucunu doğuracak birtutumdan özenle kaçınmak zorundadır. Kılık-kıyafetmeselesi gündeme geldiğinde “başörtüsü

karşıtlığı”nı eksen alan bir çizgi, gerisin geri emekçikitlelerin bu dar eksende kutuplaşmasına hizmetedecektir. Sınıf mücadelesinin katı gerçekleriiçerisinde bir mücadeleye atılmadan emekçikitlelerin dinsel yargı ve inançlarından beslenenbaşörtüsü tutsaklığının biçimsel olarak belirlenenyasaklarla aşılamayacağı, tam tersine bu türdenyasakların gericiliği besleyip kışkırtan ve emekçileride böylece dinsel-mezhepsel bölünmeye iten birsilaha döndüğü açıktır.

“…1874’te Londra’da sürgünde yaşayan blankicimülteci komüncülerin ünlü bildirilerini yorumlarkenEngels, onların dine karşı gürültülü savaş ilanını biraptallık olarak niteledi, ve böyle bir savaş ilanınındine olan ilgiyi canlandırmanın ve onun gerçektenölüp gitmesini önlemenin en iyi yolu olduğunusöyledi. Engels, blankicileri, ancak, proletaryanın engeniş tabakalarını bilinçli ve devrimci toplumsalpratiğe kapsamlı bir biçimde çekerek, çalışanyığınların sınıf mücadelesinin ezilen yığınları dininboyunduruğundan gerçekten kurtarabileceğinianlama yeteneğinden yoksun oldukları içinsuçlarken, dine karşı savaş açmanın işçi partisininsiyasal görevi olduğunu ileri sürmenin anarşistçe birlafebeliği olduğunu söylemişti.”

“Ve 1877’de de Anti-Dühring’inde, idealizme vedine verdiği pek küçük ödünlerinden ötürü filozofDühring’e acımasızca saldırırken Engels, dininsosyalist toplumda yasaklanması gerektiğikonusundaki Dühring’in sahte-devrimci düşüncesinidaha az bir kararlılıkla suçlamıyordu. Engels, dineböylesine bir savaş ilanının, ‘Bismarck’tan çokbismarkçı’ olmak, yani Bismarck’ın din adamlarınakarşı açtığı aptalca mücadeleyi (ünlü ‘Kültür İçinMücadele’, Kulturkampf, yani Bismarck’ın 1870’lerde,katolikliğe polis baskıları aracıyla, Alman katolikpartisine, ‘Merkez’ partisine karşı mücadele)yinelemek demek olduğunu söylüyor. Bu mücadeleile Bismarck, yalnızca katoliklerin militan papazyandaşlığını canlandırmış, ve yalnızca gerçek kültürezarar vermiştir, çünkü siyasal bölünmelerden çok,dinsel bölünmelerin öne geçmesini sağlamış, ve işçi

sınıfının bazı kesimlerinin ve öteki demokratikunsurların dikkatini sınıfın ivedi görevlerinden,devrimci mücadeleden uzaklaştırarak, en gereksiz vesahte burjuva papaz yandaşlığına karşı çekmiştir.”

“Dinin en derin kökleri bugün, çalışan yığınlarıntoplumsal olarak ayaklar altına alınmış durumundave onların, her gün ve her saat sıradan çalışaninsanlara, savaşlar, depremler vb. gibi olağanüstüolayların verdiğinden bin kez daha şiddetli olarak,acıların en korkuncunu, işkencelerin en vahşisiniveren kapitalizmin kör güçlerinin karşısında,görünüşteki tam çaresizliklerindedir. (...) Hiçbireğitsel kitap, kapitalist zor çalışma koşullarıyla ezilenve kapitalizmin kör yıkıcı kuvvetlerinin insafınaterkedilmiş yığınların zihninden, bu yığınlarınkendileri, birleşmiş, örgütlü, planlı ve bilinçli biryoldan dinin bu köküne karşı savaşmayı, her türlübiçimleri içerisinde sermayenin düzenine karşısavaşmayı öğrenmedikçe söküp çıkaramaz.”

“Proletaryanın partisi devletin, dinin kişisel sorunolduğunu ilan etmesini ister, ama halkın afyonunakarşı mücadeleyi, dinsel boş inançlara vb.’ye karşımücadeleyi ‘kişisel bir sorun’ olarak görmez.”

Lenin’in 1909 tarihli “İşçi Partisinin Din KarşısındaTutumu” başlıklı o ünlü makalesinden alıntıladığımızbu sözler, konumuz açısından tutulması gereken yolaışık tutmaktadır. KESK’in ve Eğitim Sen’in yapmasıgereken “başörtüsü karşıtlığı” eksenine oturan veaslında böylece dinsel yargı ve inançları kışkırtan birtutum geliştirmek değil, inanç özgürlüğü sorununu“devletin, dinin kişisel bir sorun olduğunu” ilanetmesi yönünde tutum geliştirmektir. KuşkusuzKESK’in veya Eğitim Sen’in laiklik eksenli bu taleplerisavunmadığını iddia etmiyoruz. Fakat bu talepleri“başörtüsü” gibi bir mesele eksenine oturtmak,inanç özgürlüğünün kişisel bir sorun olarakgörülmesi yönündeki bakış açısını dazedelemektedir.

Gerçek bir laiklik inanç özgürlüğü dışındadüşünülemeyeceği gibi, kılık-kıyafet serbestliği de“dinsel sembollerin yasaklanması” gibi bir bakışlasavunulamaz. Devlet tarafından dinsel sembollerinkullanılması ile emekçilerin inançlarının gereği olarakgördükleri yaşam tarzı arasında ayrım yapamayan biralgılayış, inanç sisteminin etkisi altındaki genişyığınların düzen içi iktidar dalaşında dinsel gericiliğesığınmasını kolaylaştırır. Başörtüsü yasağınıngerisindeki sınıfsal ilişkileri görmekten ve teşhiretmekten uzak olan bu anlayışın, emekçi kitlelerindinsel gericiliğin etkisinden sıyrılması yönünde dehiçbir olumlu katkısı olmayacaktır.

İnanç özgürlüğü ve laiklik kavramları devletin dinile bağlarının tümüyle kopartılması, somut plandaise Diyanet İşleri ve zorunlu din derslerininkaldırılması, din temelli eğitim veren kurumlarındevletle ilişkisinin kopartılması vb. gibi günceltalepleri içermek zorundadır. Bunun gündemdekibaşörtüsü tartışmalarıyla ilişkisi ise kılık-kıyafetyönetmeliklerinin tümüyle kaldırılarak tam birserbestlik tanınması ekseninde kurulmalıdır. Bu aynızamanda AKP’nin “başörtüsü” ile sınırlı sahteözgürlük anlayışının da pratik bir teşhirinisağlayacaktır.

Burada meselenin özü emekçi kitleler üzerindekidinsel etki ve yargıların ortadan kaldırılmasının,başındaki örtüyü yasaklarla kaldırıp atmaklamümkün olmadığını görebilmek, dinsel gericiliğinetkisi altındaki geniş yığınlar nezdinde AKP’nin sahteözgürlükçülüğünün pratik bir tutum geliştirilerekaçığa çıkartılmasını sağlamaktır.

Page 19: Kızıl Bayrak 2013 39

İşçiler, emekçi kardeşler ve devrimciler!

Partimizin kuruluş yıldönümü vesilesiyledüzenlediğimiz merkezi gecelerden bir yenisininarifesindeyiz. İlk elden belirtelim ki, yurtdışı olarakgeceye dönük politik-pratik çalışma için, geçenyıllardan daha fazla hazırlıklıyız.

Her defasında dile getiriyoruz; geceyi,emekçilerden yalıtık, kendi içinde bir etkinlik olarakgörmüyoruz. Kimilerinin düzenlediği popüler sanatçılargeçidi ağırlıklı, politik niteliği oldukça zayıf bir çalışmaolarak da düşünmüyoruz. Tam tersine, gecemizkültürel ağırlıklı bir etkinlik değil, devrimci politikniteliği gelişkin bir etkinlik olacaktır. Tam da bunedenledir ki, gece çalışmamız bir ayı aşkın bir süreboyunca yurtdışındaki Türkiyeli işçi ve emekçileredönük gerçek bir politik kitle faaliyeti olarakgerçekleştirilecektir.

Bu yılki gecemizi, “Çözüm devrimde, kurtuluşsosyalizmde!” şiarı ile düzenliyoruz. Bu şiar, Partimizin“bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi” olaraktanımladığı içinden geçmekte olduğumuz dönemdedünyada ve bulunduğumuz coğrafyada cereyan edentüm olayların, bugüne dek görülmemiş çeşitlilikte vezenginlikteki heyecan verici tüm sınıf ve kitlehareketlerinin döne döne önümüze sürdüğü anahtarbir şiardır. Dünya işçilerine ve ezilen halklarına, temelve güncel sorunlarının çözüm adresini vermekte vekurtuluş hedefini göstermektedir. Aynı anlama gelmeküzere biz komünistlere, dönemin omuzlarımızayüklediği görev ve sorumluluğu tanımlamaktadır.

Demek oluyor ki, bir ayı aşkın süre boyuncayürüteceğimiz çalışma, bu şiarın emrettiği doğrultudaolacaktır. Bir kez daha, emekçilere Partimizin programve politikalarını, bu çerçevede, onların temel ve güncelsorunlarının çözümüne ilişkin görüşlerini anlatacağız.Yanısıra da, biz komünistler için anahtar bir kavramolan ‘tarihsel dönem’ kavram ve tespitinin geçekanlamını, somut olarak da bu tespitin emekçi yığınlarve bizler için ne ifade ettiğini dile getirecek, yoğun birpolitik propaganda faaliyeti yürüteceğiz. Ve elbette ki,emekçilerle siyasal gündemler üzerinden temaskuracağız. Yani, yığınlara dönük sosyal yıkımsaldırılarından emperyalist saldırganlık ve savaşa,Suriye üzerinden gerçekleştirilen savaş çığırtkanlığı veişgal tehdidinden ırkçı-faşist saldırganlığa vb. şu andakisiyasal gelişmelere değineceğiz.

Haliyle tüm bu konularda donanımlı olacağız.Donanımlı olacağız ki, çalışma sırasında bire bir temaskurduğumuz emekçilere bunları başarılı biçimdeanlatabilelim. Partimizi emekçilere en yalın, en tok veen tam biçimde tanıtabilelim.

Bu yıl, geçen yılkinden daha nitelikli bir çalışmakapasitesi ortaya koyarak, daha kitlesel bir etkinlikgerçekleştirmek istiyoruz. Bu örgütlü, planlı, disiplinlive hedefli bir çalışma yürütmek demektir. Bunun içinörgütlü çalışmayı, yani ekip çalışmasını esas alacağız,işimizi tesadüflere ve şansa bırakmayacak, döne dönemasa kuracağız, değerlendirmeler yapıp, ortak kararlar

alacağız. Bu anlama gelmek üzere her aşamada planlıçalışacağız. İşlerimizi mümkün olduğu ölçüde gün gün,hafta hafta planlayacak, aksatmadan hayatageçireceğiz. Kararların hayata geçirilip geçirilmediğinidenetlemek ve varsa aksaklıkları saptamak, ihtiyaçlarıbelirlemek, geleceğe dönük değerlendirmeler yapmakve bunlardan yola çıkarak yeni planlar yapabilmek sonderece önemlidir. Bu bir çalışma tarzıdır ve biz debunu esas alacağız. Bu çalışma tarzını esas alacağız,çünkü gece çalışmasının her açıdan hedeflerineulaşması, yani başarı buna bağlıdır. Bu tarz, başarınıngüvencesidir.

İşlerimizi belirlemekle yetinmeyeceğiz, ayrıntılı birişbölümüne başvurarak, hayata geçmesini güvencealtına alacağız. Geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz ki,etkinliği en geniş çevrelere duyurmak, iyiden iyiyeyoğun, yaygın, etkili, demek oluyor ki, kitlelerindikkatini çekip, akılda kalan bir seslenme faaliyeti degecenin kaderinde hatırı sayılır rol oynayacaktır. Bunubilerek, eldeki yazılı ve görsel materyalleri (bildiri, elilanı ve afişleri) en yoğun ve en yaygın biçimdekullanacağız. Her imkanı (politik toplantılar, eylem veetkinlikler, düğünler, elden dağıtımlar, posta kutuları)değerlendirerek, materyallerimizin emekçilere, ilericive devrimci çevrelere ulaşmasını sağlayacağız. Alanlarıdövme ve döne döne hedef kitleyi kuşatma olaraknitelenecek bu çalışma, güçlerimizi harekete geçirmek,bu yönlü seferberliği büyütmek ve bunların toplamsonucu olarak, bir gece havası yaratmak bakımındanda son derece yararlı olacaktır, ki buna ihtiyacımız davar. Materyallerimizin her zamanki gibi, devrim vesosyalizmin tok bir propagandasını içermesi, busembollerle süslenmesi hem kitle üzerinde kalıcı etki

bırakacak, hem de bu etki ölçüsünde katılımayansıyacaktır.

Gece günü sergilenecek pratik, gece öncesi çabalarkadar, hatta ondan da önemli bir role sahiptir.Böyledir, zira bir aylık, hatta bir yıllık çalışma, gecegününün birkaç saatine sığdırılacaktır. Artık finalegelinmiştir ve her şeyin en akıcı biçimde sunulmasıgerekir. Programın hiçbir boşluğa izin vermeden, enakıcı biçimde sunulması başta gelmek üzere, gecegününün tüm işlerinin koordineli biçimde, tam birdisiplin ve düzen içinde hayata geçirilmesi şarttır. Buise, bir kez daha, tüm işlerin önden ayrıntılı biçimdebelirlenmesine ve ayrıntılı bir işbölümü ilegüvencelenmesine bağlıdır. Bu konuda da gerekenhassasiyeti göstereceğiz.

Gecenin tam başarısı için görsellik de çokönemlidir. Her şeyden önce gecenin ana pankartı çoközenli biçimde hazırlanmalı ve hak ettiği yereasılmalıdır. Salona başka hangi pankartlar ve hangiposterler asılacaktır, hangileri nerelere asılacaktır? Buda tam bir isabetle saptanmalıdır. Büyük ve küçük boykızıl bayraklarla sahneyi ve de salonu donatmak da çokçok önemlidir. Katılımcıları etkiler, heyecanlandırır vedoğallığında salonda coşkulu bir atmosferin oluşmasınısağlar. Bunu başarırsak eğer, gecelerimizin en temelzayıflığı olan, coşkudan yoksunluğu da gidermişolacağız ki, buna da şiddetle ihtiyacımız var.

Partimiz devrim tarihimizinen büyük kazanımıdır

Partimizin, TKİP’mizin kuruluşunun üzerinden 15 yılgeçmiş bulunuyor. Bu 15 yıl içinde son derece

Devrimci, kitlesel vecoşkulu bir merkezigece için ileri!

Page 20: Kızıl Bayrak 2013 39

elverişsiz koşullarda, imkansızlıklarla ve yalnızlıklarlaboğuşa boğuşa bugünlere geldik. Bizi önceleyendevrimci birikimden de beslenerek, devrimci bir çizgiortaya koyduk, bunun süzülmüş bir hali olarakdevrimci sınıfa, işçi sınıfına ait bir program inşa ettik.Geçmiş geleneği tümden inkar etmeden, amadiyalektik biçimde onu aşarak yeni bir gelenek ve yenibir kültür, demek oluyor ki, bu 15 yılda her şeydenönce yeni bir kimlik yarattık. İşte bu TKİP’dir.

Elbette ki tarih bizimle başlamıyor. Yadsıyacakdeğiliz, elbette ki devrimci tarihimizde başkakazanımlar da var. Fakat, TKİP yeni bir kimliktir.Gelinen yerde, büyük bir inançla söylüyoruz ki; TKİPdevrim tarihimizin en büyük kazanımıdır. O, herbakımdan geleneksel hareketten apayrı bir yerdedurmaktadır.

Partimiz bu onbeş yıl içinde her alanda ve herbakımdan sınanmış ve pek çok sınavdan alnının akıylaçıkmıştır. Çizgisi, programı, devrimimizin temel vetaktik sorunlarına ilişkin tezleri, politikaları, içindengeçmekte olduğumuz döneme ilişkin tespitleri,değerlendirmeleri ve öngörüleri esasta hepdoğrulanmıştır, doğrulanmaya devam etmektedir.Bunun için Partimizin günümüz dünyasının çeşitlicoğrafyalarında gelişen proleter kitle hareketleri vehalk isyanlarına ilişkin değerlendirme ve öngörülerinebakmak yeterlidir. Haziran ayında Türkiye’yi boydanboya sarsan büyük halk hareketi, Partimizin tarihseldönem ve bundan hareketle yaptığı tümdeğerlendirmelere ve geleceğe ilişkin öngörülere yenibir kanıt olmuştur.

Bunun kendisi bizim için başlı başına bir moralgüçtür, bir motivasyon nedenidir. İşçi ve emekçiler,ilerici ve devrimci çevreler karşısında her bakımdantok olmamızı sağlamaktadır. Bu çok şey demektir. Buböyleyse eğer, propaganda faaliyetinde tok olmalı, tokbir biçimde muhatap emekçi kitleye seslenmeli, onlarıikna etme başarısını göstermeli ve gecemizekatılmalarını sağlamalıyız. Tok ve inandırıcı biçimde,gecemize verecekleri desteğin, kendi davalarınaverilmiş bir destek olduğunu onlara anlatabilirsekeğer, çağrımız karşılıksız kalmayacaktır. Bunainanmalıyız.

Partimizin döne döne vurguladığı gibi, dönem“bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemidir.” Uzungericilik dönemi yavaş yavaş sona yaklaşıyor. Tunus,Mısır ve son olarak da Türkiye’de patlak veren halkisyanları, yeni ve daha şiddetli depremlerin, yanizincirleme biçimde birbirini izleyecek olan devrimlerinhabercisidir. Zamanın ruhu giderek devrimden vedevrimcilerden olmak yönündedir. Devrimcilerinyeniden siyasal sahnenin önplanına çıkıp inisiyatifalacağı bir evreye doğru ilerliyoruz. Bu sadecekomünistlerin ve devrimcilerin algısı değil, isyan edenemekçilerin de algısı ve bilincidir. Tahrir ve Taksim-Geziruhu bunu anlatır.

Kısacası, zaman bizden yanadır, koşullar elverişlidir.Başarmak için gerekli imkanlar fazlasıyla vardır. Bunainanır, tok biçimde yığınların karşısına çıkarsak,çabalarımız ve çağrılarımız karşılıksız kalmayacaktır.Geçen yıl başardık, bu yıl da başaracağız. O haldedevrimci, kitlesel ve coşkulu bir merkezi gece için ileri!Taksim-Gezi ruhunu kuşanalım, devrimci seferberliğibüyütelim!

Partimizin 15. yılı kutlu olsun!Yaşasın Partimiz, TKİP’miz!Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

Gece Tertip Komitesi

Gezi tutsakları ile dayanışmak için kampanyaörgütleyen İşçilerin Birliği Halkların KardeşliğiPlatformu (BİR-KAR), kampanyanın gidişatı üzerineyaptığı bilgilendirmede Avrupa’daki Türkiyeli işçi veemekçilerin Gezi tutsaklarını sahiplenişini aktardı.

BİR-KAR’ın kampanyaya dair yaptığı bilgilendirmeşöyle:

“Gezi tutsaklarıyla dayanışma kampanyamızdevam ediyor. Türkiye’deki gibi, yurtdışında da GeziDirenişi herkesin dilinde. Sıradan emekçilerin gönlündeve bilincinde derin izler bırakmış. O kadar ki, emekçileriçin bir ‘Gezi’den önce’ ve bir de ‘Gezi’den sonra’ var.

Önceleri dinci-gerici kuşatmanın dağıtılamayacağıdüşünülüyordu, rahatsız edici bir korku vekaramsarlıkla bakılıyordu geleceğe. Gezi olaylarındansonra tüm korku duvarları yıkıldı. Gelinen yerde direniş

dinci-gerici iktidar için bir gelecek korkusu iken,emekçiler için apaydınlık bir gelecek umudu oldu.

Kampanya sırasında bir kez daha tanık olduk;Türkiyeli işçi ve emekçiler Gezi Direnişi ile ilgili herşeyesıcak bakıyor, yakınlık duyuyor ve açık destek veriyor.Bu aynı şey Gezi tutsakları için de geçerlidir. Onlarıkendilerinden sayıyor, maddi, politik ve moral herbakımdan sahip çıkıyorlar, destek sunuyorlar. Nitekim,kampanya sırasında ‘Sözkonusu olan Gezi ve Gezitutsakları ise canımız feda’, ‘Gezi tutsaklarıonurumuzdur’ diyerek maddi destek talebimizikarşılıksız bırakmıyorlar.

Gezi ve sonrası hareket, işçisi, emekçisi, kadını,erkeği, yaşlısı ve genci ile tam bir halk hareketiydi.Harekete katılan alt sınıflardan çeşitli kesimlerin özgültaleplerini de içeren, ama öte yandan ve esas olarakbu alt sınıfların patlayıcı maddeler halinde birikensosyal sorunları temelinde yükselen kendiliğnden birhareketti. Kısacası, halkın eseriydi. Dolayısıyla, Gezişahsındaki bu sahiplenişin şaşılacak bir yanı yoktur,tam tersine çok doğaldır.

Gezi tusakları milyonlarca emekçinin haklı davasınısavunarak sokağa çıktığı, onlarla birlikte dinci-gericiiktidarla ve katliamcı polis sürüleri ile göğüs göğüseçatıştığı, barikat kurduğu, başında nöbet tutuğu,deyim yerindeyse harekete soluk aldırıp yaşattığı içintutsak edilmişlerdir. Emekçiler, onlara sahip çıkmanınkendi davalarına sahip çıkmak demek olduğunu biliyorve çok doğal olarak Gezi Direnişi’ne ve tutsaklarınasahip çıkıyorlar.

BİR-KAR olarak, kampanya sonucu elde ettiğimiztüm geliri son kuruşuna dek dava tutsaklarınagöndereceğimizi ilan etmiştik. Bunun gereklerini tamolarak yerine getireceğiz. Şu ana dek topladığımızmütevazi katkıyı göndererek bunun ilk adımınıatıyoruz.”

BİR-KAR tutsaklara desteğisürdürüyor

Stuttgart halkı unutmuyor, boyun eğmiyor

S21 yağma projesine karşı yapılan Montagsdemo/Pazartesi Yürüyüşleri devam ediyor. 30 Eylül Pazartesiakşamı da, 191. Montagsdemo gerçekleştirildi.

30 Eylül aynı zamanda “Kara Perşembe”nin üçüncü yıldönümüydü. “Vatandaşı gözetleme yerine, sorumlular cezalandırılsın!” şiarı altında yapılan 30 Eylül yürüyüşüne 7 binin

üzerinde insan katıldı. Merkez Gar’ın önünde başlayan yürüyüş, kent merkezinden geçerek, yıkım projesininhedefinde olan Schlossgarten Parkı’nda yapılan mitingle bitirildi.

Mitingde yapılan konuşmalarla devletin polis aracılığı ile gerçekleştirdiği vahşi saldırı kınanarak, S21 yıkımve yağma projesinin durdurulması için mücadelenin sürdürüleceği vurgulandı.

Eylemden notlar:- Stuttgart kentinde belediye ve eyalet seçimlerinde eyalet yönetimini, S21 karşıtı eylemlerini kullanarak

kazanan Yeşiller, 22 Eylül’de yapılan seçimlerde sahtekarlık ve yalancılıklarının bedelini ödediler. Stuttgartkentinde ortalamanın üzerinde oy kaybına uğradılar. Yapılan konuşma ve taşınan pankartlarla Yeşiller’in ihanetişiddetle kınandı.

- Eylemde MLPD, Die Linke gibi yerli partilerin yanı sıra BİR-KAR da yer aldı. - “Kara Perşembe”nin yıldönümü vesilesi ile Linken Zentrum Lilo Herrmann, Böblinger Straße 105, 70199

Stuttgart adresinde, “Maskeli şiddet - Almanya’da polis şiddeti” başlığı altında açılan resim sergisi 12 Ekim’ekadar sürecek.

Kızıl Bayrak / Stuttgart

Page 21: Kızıl Bayrak 2013 39

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK),Suriye’deki kimyasal silahların imhasını düzenleyenkarar tasarısını kabul etti. Tüm üye devletler kararlehine oy verdiler.

Bu kararla, Güvenlik Konseyi ilk defa Suriye ile ilgilikarar almış oldu. Daha önce ABD ve işbirlikçileritarafından gündeme getirilen karar tasarıları Rusya-Çinikilisi tarafından veto edilmişti. Zira söz konusu karartasarılarının amacı, emperyalist orduların Suriye’yesaldırmasına zemin hazırlamaktan ibaretti.

Karar, askeri saldırıyı dışlıyor

Kabul edilen karar metninde Suriye’nin tüm zehirlimadde stoklarını imha etmesi ve uzmanların ülkeyeengelsiz girişini temin etmesi gerektiği belirtildi. BMŞartı’nın 7. Maddesi kapsamı altına girmeyen veşartların yerine getirilmemesi durumunda SuriyeDevlet Başkanı Beşar Esad hükümetine karşı otomatikgüç kullanımını öngörmeyen 2118 sayılı kararda,Rusya-ABD çözüm planının ihlal edilmesi veyakimyasal silahın kullanılması durumunda, BM GüvenlikKonseyi’nin acil eylemleri uygulama lehine oylamahakkına sahip olacağı belirtiliyor.

Suriye’ye doğrudan saldırı gerekçesi yaratabilmekiçin 7. Madde’yi karara eklemek isteyen ABD-Fransa-İngiltere üçlüsünün hevesleri, bir kez dahakursaklarında kaldı. Sonuç itibarıyla Rusya DışişleriBakanı Sergey Lavrov ile ABD’li meslektaşı JohnKerry’in Cenevre’de gerçekleşen son görüşmelerindeüzerinde anlaştıkları metin esas alındı.

“Çeteler ve onların destekçileri desorumludur”

Şartların yerine getirilmesinden sadece Esadrejiminin sorumlu olduğunu iddia eden John Kerry,“Eğer rejim taahhütlerini yerine getirmezse sonuçlarıolacak” tehdidini savurmaktan geri durmadı.

Konuyla ilgili açıklama yapan Sergey Lavrov ise,kararın uygulanmasından sadece Suriye hükümetinindeğil, muhalefetin de sorumlu olduğunu vemuhalefetin, kimyasal silahların militanların elinedüşmesini engellemekle yükümlü olduğunu belirtti.

Çetelere silah akışını durdurun

Kararın onaylanması üzerine açıklama yapanSuriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, BMGKkararının pozitif olduğunu ancak uygulanmasısorumluluğunu sadece Suriyelilerin değil, muhaliflereyardım eden devletlerin de üstlenmesi gerektiğinihatırlattı.

Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Fransa, ABD veİngiltere’nin de karardan sorumlu olduğunuvurgulayan Caferi, bu devletlerin çetelere sağladıklarısilah akışını durdurmaları gerektiğini de vurguladı.

2. Cenevre Konferansı Kasım’da…

Güvenlik Konseyi’nin kararı onaylamasınınardından konuşan Genel Sekreter Ban Ki-mun,Suriye’deki siyasi geçiş için tasarlanan barışkonferansını Kasım ayının ortalarında yapmayıplanladıklarını açıkladı.

Ban Ki-mun, BM ve Arap Birliği Özel TemsilcisiAhdar el İbrahimi’nin, bu sürede muhalefet ile rejimintemsilcilerini biraraya getirmek için, konferans öncesiçalışma yürüteceğini ifade etti.

“Tüm şiddet sona ermeli. Bütün silahlar susmalı”çağrısında bulunan Ban Ki-mun, Güvenlik Konseyi’ninSuriye’nin kimyasal silahları ile ilgili aldığı kararıselamladı.

ABD ve suç ortakları kararı sabote etmek içinprovokasyonlara girişmezlerse eğer, savaş olasılığızayıflayacak. Buna karşın kaypak emperyalistlerle ilkeve ahlak yoksunu tetikçilerinin, yıkıcı savaşıkörüklemek için yeni hamleler yapmaları olasılıkdahilindedir.

Suriye’yle ilgili BM kararıonaylandı

Dünyadan işçi ve emekçieylemleri…

İşçi ve emekçiler, dünyanın çeşitli yerlerindeeylemleri ve mücadeleyi sürdürüyor.

Manchester’da 50 bin kişihükümeti protesto etti

Hafta sonu, İngiliz hükümetine ve onun sağlıkpolitikalarına karşı 50 bin kişi yürüdü. Çağrısınısendikaların yaptığı protesto yürüyüşüne,işyerlerinin yok edilmesine karşı direnen NHS’den(Ulusal Sağlık Servisi) doktorlar ve hemşireler dekatıldı.

Balear Adaları’nda protestolar

Mallorca’da onbinlerce kişinin katıldığı ve sonyılların en büyük gösterilerinde Balear Adaları’nda“eğitim reformu” protesto edildi. Yerel kaynaklarınverdiği bilgiye göre pazar günü Palma deMallorca’da gerçekleşen gösterilere 90 bin kişikatıldı. Komşu adalardan Menorca ve İbiza’da dagösteriler yapıldı, her iki adada da 8 bin kişisendikalar ve eğitim emekçileri sendikalarınınçağrısına uyarak sokağa çıktı.

Gösterilerde Balear Adaları’ndaki gerici yerelhükümetin bu öğretim yılı içinde hızla uygulamayakoyduğu “üç dil modeli” protesto edildi. Bu modelegöre devlet okullarında eşit olarak İspanyolca,Katalanca ve İngilizce eğitim verilecek. Şimdiyedeğin Katalan dilinin öncelliği vardı ve BalearAdaları’nda İspanyolca resmi dili olarakokutuluyordu.

Kolombiya’da grevler birinci ayında

Kolombiya’da on yıllardır görülmemiş grev veprotesto dalgası bir aydır hız kesmeden sürüyor.Gösterilerde 12 kişi yaşamını yitirirken, 600 kişigözaltına alındı.

Protestoların gövdesini, ABD ve AB’nin ucuzüretim için toprakları talan etmesine karşı çıkaraktoprak reformu talep eden binlerce tarım emekçisioluşturuyor. Ardından öğretmenlerin grevleri geldive son olarak Avianca Havayolları’nda çalışan binpilotun grevi eklendi.

Page 22: Kızıl Bayrak 2013 39

Barack Obama’nın Suriye’ye ilan ettiği savaşıbaşlatması için çaba harcayan İsrail ile ABD’deki Yahudilobisi, emperyalist saldırının geri çekilmesiyle hüsranauğradılar.

Suriye’ye ilan ettiği savaşı başlatma fırsatı bulamayanObama’nın, aynı zamanda İran’la yakınlaşma sinyallerivermesi, Tel Aviv’deki siyonist şeflerle Yahudi lobisinidiken üstünde bıraktı. Zira sırasıyla Suriye, LübnanHizbullahı ve İran’dan kurtulmanın hesaplarını yapansiyonistler, bu beklentinin gerçekleşme ihtimalinin çokdüşük olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmışken,

bir de ABD-İran yakınlaşması “belası” çıktı ortaya. BM Genel Kurulu’na katılmak için ABD’yi ziyaret eden

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in meslektaşı JohnKerry’le görüşmesi, Obama’nın ise yeni İranCumhurbaşkanı Muhammed Ruhani ile bir telefongörüşmesi gerçekleştirmesi hem siyonist şefleri hemYahudi lobisini tedirgin ettiği için, Washington’danyatıştırıcı sesler yükselmeye başladı.

Örneğin “J Street” adlı bir Yahudi kuruluşununkonferansında konuşan ABD Başkan Yardımcısı JoeBiden, İran’a en sert yaptırımların Obama dönemindeuygulandığını belirterek, siyonist rejime verdikleri destekve önemin altını özellikle çizme ihtiyacı hissetti.

“ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan sarsılmaz desteğisadece İsrail’e ahlaki bağlılığımız değil, karşılıklı ulusalgüvenlik çıkarlarımızı da temel alıyor. Eğer bir İsrailolmasaydı, çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmakiçin bir tane icat ederdik” şeklinde konuşan Biden, ırkçı-siyonist rejimin şeflerini teskin etmek için epey eforharcamış görünüyor.

Bununla birlikte Biden’in sözlerinin teskin etmeçabasının da ötesinde anlamları var. Bu da Ortadoğu’nunkalbine saplanan siyonist varlığın, ABD emperyalizmiaçısından oynadığı uğrusuz misyonu açıkça dile getirmişolmasıdır.

Siyonist şef yüksekten atıyor…

“Ahmedinejad kurt postu içindeki kurttu ama Ruhani

koyun postundaki kurt…” BM Genel Kurulu’nda buküstahça sözleri sarf eden İsrail Başbakanı BenyaminNetanyahu, “Suriye’ye saldırmayı göze alamadınız amaİran’a mutlaka saldırmalısınız” mesajını Beyaz Saray’ınşeflerine kabul ettirmek için adeta çırpınıyor. Nitekim bugirişimlerin ardından Obama tarafından yapılanaçıklamada, “ İran’a karşı askeri seçenek” masadadırnakaratı tekrarlandı. Ancak bu sözlerin, en azındanşimdilik, pratik bir değeri bulunmuyor.

Askeri seçeneğin masada durması gerektiğini vaazeden İsrail Başbakanı, boyunu aşan sözler de sarf etti.Tek başlarına kalsalar bile İran’ın nükleer silahüretmesine izin vermeyeceklerini iddia eden siyonist şef,“gerekirse biz İran’a askeri müdahalede bulunuruz” diyekonuştu.

Görünen o ki, siyonist şef, yapabileceklerini değil,gönlünden geçenleri söylüyor. Zira ABD ile diğeremperyalist güçlerin desteği olmadan İsrail’in İran’asaldırabileceği iddiasının hiçbir ciddiyeti yoktur. Kaldı ki,siyonist rejimin bunu yapacak gücü olsaydı, çoktanyapardı.

İsrail’in yalanlarına dikkat çeken Cevad Zarif, siyonistblöfün İran’da da pek bir işe yaramadığına işaret ediyor.“Netanyahu ve meslektaşları, 1991’den beri ‘İran 6 ayiçerisinde nükleer silah geliştirecek’ diyor. 22 yıl geçti,hâlâ aynı şeyi tekrarlıyorlar” şeklinde konuşan Zarif,İsrail’in yalan, şantaj ve tehdit üzerine politika inşaettiğine dikkat çekti.

Son günlerdeki gelişmelerin hangi yöne evrileceğihalen belli olmamakla birlikte, siyonist şeflerin ezberinibozmuş görünüyor. Hizbullah’ın direnişi karşısında geriçekilmek zorunda kalan siyonist rejimin, “biz tekbaşımıza da kalsak İran’a saldırırız” efelenmeleri, İsrailrejiminin batılı emperyalistlerin “küstah çocuğu”olmasıyla izah edilebilir ancak. Buna karşınOrtadoğu’nun “kitle imha silahlarından arındırılması”konusunun gündeme gelmesi ve İsrail’in de denetimeaçılması gerektiğinin vurgulanması, önümüzdekigünlerde Tel Aviv’deki siyonist şeflerin kabusu olmayaaday görünüyor.

“İsrail olmasaydıbiz icat ederdik…”

ABD’de hükümet krizi

Barack Obama’nın Demokrat Partisi ilemuhalefetteki Cumhuriyetçi Parti temsilcileri bütçegörüşmelerinde anlaşamayınca, ABD Başkanlıkİdaresi, birçok devlet kurumunun çalışmalarınındurdurulması için talimat verdi.

Kongre’nin Cumhuriyetçi üyeleri, bütçeyionaylamalarının karşılığında Obama’nın sağlıksigortası girişiminin bir yıl ertelenmesini şartkoştular, Demokratlar ise, bu dayatmayı kabuletmeyince, görüşmeler fiyaskoyla sonuçlandı. (40milyon kişinin sağlık hizmetlerindenyararlanamadığı ABD’de, sağlık sigortasıkonusundaki düzenleme, Obama’nın seçim vaatleriarasındaydı. Cumhuriyetçiler ise, bunu “gereksizmasraf” olarak görüyorlar.)

Dün akşam hükümet kriziyle ilgili konuşanObama, devlet kurumlarını tatil etmenin ABDekonomisine büyük darbe olacağı konusundauyarıda bulundu. Fakat buna rağmenCumhuriyetçiler bütçeye onay vermeyince,hükümet mecburen “kepenk kapattı.”

Devlet kurumlarını kriz aşılana kadar kapatanObama yönetimi, bu kurumlarda çalışan 800 binkişiyi, zorla “ücretsiz izne” çıkarttı. Buna göre Milliparklar ve Washington’un Smithsonian müzeleriaçılmayacak. Emeklilik ve gazilik ödemeleriertelenecek. Vize ve pasaport işlemleriyapılmayacak. Uçuş kontrol merkezi hariç NASA’nınçalışmaları durdurulacak. Bunların yanısıra, birçokdevlet kurumu da işlemlerini durduracak.

Hükümet krizinin faturasını, sadece ücretsiz izinemecbur bırakılan yüz binler değil, ABD’nin enalttakileri ödeyecek. Örneğin yaklaşık 2.5 milyonyaşlı insan, başta yiyecek yardımı olmak üzerebirçok hizmetten yararlanamayacak. Çocuklara veannelere sağlanan beslenme yardımları kesilecek.Öte yandan krizin uzaması durumunda,Amerikalılarda “az harca tasarruf et” psikolojisioluşacağı için, işyerleri de olumsuz etkilenecek.

Hükümet krizine rağmen Obama, ABD savaşaygıtındaki üniformalı askerlerin görevine devamedeceğini, özel olarak vurguladı. Zira bütçeyi yutanen büyük kara deliklerden biri olan ordu,emperyalist ABD rejimi için kritik bir önem taşıyor.Zira dünyanın birçok bölgesinde onlarca üssübulunan ordu, emperyalist rejimin elindeki enbüyük kozdur halen. Hükümet krizine rağmenüniformalıların işlerine devam edecek olmaları,Obama’nın da militarist kuruma verdiği önemingöstergesi kabul ediliyor.

Kapitalizmin küresel krizinin yansımalarından biriolan hükümetin “kepenk kapatma” kararı,emperyalist saldırganlığa maruz kalan halklar için,özellikle de Ortadoğu halkları için hayırlı olmuştur.

Page 23: Kızıl Bayrak 2013 39

Katar: Köle işçi cenneti!

Katar’da 2020 Dünya Kupasının hazırlıkları tümhızıyla sürerken İngiliz Guardian gazetesinde yeralan bir haberde, ülkede inşaatlarda çalışantoplam 44 Nepalli işçinin 4 Haziran ile 8 Ağustostarihleri arasında hayatını kaybettiği bildirildi. Kalpyetmezliği ve iş kazalarında hayatını kaybettiğiaçıklanan işçilerin 50 dereceyi aşan sıcaklıktaçalışmak zorunda kaldığı, kötü şartlardabarındıkları ve hastalıkların kolayca yayıldığıvurgulanıyor.

Haberde ayrıca Hindistan elçiliğinden alınanbilgiye göre beş ayda 82 Hintli işçinin öldüğü,2010 ile 2012 yılları arasında da 700 Hintli işçiçeşitli sebeplerden dolayı Katar’da hayatınıkaybettiği yer alıyor.

Guardian’ın yaptığı araştırmalarda şu bilgilerde yer alıyor:

- Dünya Kupası altyapı projesi için angarya(zorunlu çalışma) yaptırıldığına dair kanıtlar var.

- Nepalli işçilerin aylarca maaş alamadıklarınıve bu maaşların “kaçmamaları” için bilerekverilmediğine dair iddiaları var.

- Başka bazı şantiyelerde çalışan işçilerin,patronların pasaportlarına el koyduğu, kimliklerinivermediği ve işçileri yasadışı yabancılar halinedüşürdüğü iddiaları var.

- Bazı işçilerin çöl sıcağında bedava içmesuyuna erişimlerinin engellendiği iddiası.

- Yaklaşık 30 Nepallinin, acımasız çalışmakoşullarından kurtulmak için Doha’dakibüyükelçiliğe sığınmaya çalıştığı iddiası var.

Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu(ITUC)’da yaptığı açıklamasında, Dünya kupasınınbaşlamasına kadar ülkedeki göçmen işçilerinsayısının 2.2 milyona ulaşacağı, ülkedeki işçihaklarının geriliği ve gerekli önlemlerinalınmaması durumunda ölümlerin süreceğibelirtildi. İşçi sınıfının en temel haklarından biriolan örgütlenme ve grev hakkının yasak olduğuKatar’da ortaçağ kalıntısı Emirlik rejimi, Nisanayında işçi haklarında birtakım iyileştirmelergerçekleştirildiğini iddia etmişti. Ancak sözkonusu iyileştirmelerin ne olduğu konusundabugüne değin hiçbir açıklık yok.

12 Haziran 2012 tarihinde de İnsan Haklarıİzleme Örgütü 146 sayfalık “Daha İyi Bir DünyaKupası İnşa Etmek: FIFA 2022 Öncesi Katar’daGöçmen İşçilerin Korunması” başlıklı bir raporhazırlamış ve göçmen işçilerin ağır sömürükoşullarında çalıştırıldığına dikkat çekmişti. İHİÖraporunda, hem hükümetin hem de UluslararasıFutbol Federasyonları Birliği’nin (FIFA), 2022Dünya Kupası’na hazırlanırken işçi haklarınıkoruması ve uluslararası çalışma standartlarınasaygı göstermesi gerektiğini vurgulamıştı.

Katar, Dünya Kupası için toplamda 100 milyardolar harcayacak. Dünya Kupası izleyicileri içininşa etmeyi planladığı son moda yüksek teknolojistadyumların yanı sıra, yeni yollar için 20 milyardolar, Bahreyn ile arasına yapılacak yol için 4milyar dolar, yüksek hızlı tren ağı için 24 milyardolar harcanacak. Tüm bu işler, işçilerin vahşisömürüsü ve bir kısmının katledilmesi pahasınagerçekleştiriliyor.

Tunus Genel İşçi Sendikaları (UGTT) sekreteri BualiMebruki, haftalardan beri Ennahda hükümetiyle yapılangörüşmelerde anlaşmaya vardıklarını açıkladı.Muhalefetle görüşmelerin başlamasıyla hükümetin istifaedeceğini belirten Mebruki, ülkedeki siyasi, ekonomikve güvenlik krizinin aşılması için görüşmelerin yakındabaşlayacağını söyledi.

Müzakerelerde, Nahda ile Halk Cephesi çatısıaltında birleşen muhalefetin üzerinde anlaşabileceği“bağımsız/yurtsever” bir şahsiyetin belirlenmesi veerken seçimlere kadar işbaşında kalacak geçici birhükümetin oluşturulması hedefleniyor.

Nahda hükümeti adına yapılan açıklamada ise,hükümetin işinin başında olduğu belirtildi. Fakat busöyleme rağmen, Nahda hükümetinin yolun sonunageldiği konusunda ortak bir kanı oluşmuş bulunuyor.Nitekim Fransız La Figaro gazetesine demeç verenNahda şeflerinden Lütfi Zeytun da UGTT ileanlaştıklarını kabul etti. 

Genel grev tehdidi dize getirdi

Tunus siyasal yaşamında etkili bir yeri olan UGTT,muhalefetteki Halk Cephesi ile Müslüman Kardeşler’inTunus kolu En Nahda arasında “köprü” misyonuoynuyordu. Hem bir çeşit “arabulucu” hem işçileritemsil eden bir taraf olduğunu söyleyen sendikaliderleri, Nahda hükümetinin istifayı reddetmesi üzerine,hükümeti istifaya zorlamak için genel grevegideceklerini ilan ettiler.

Genel grev ilanıyla panikleyen Nahda şeflerinin ilktepkileri, UGTT’yi “taraf” olmakla eleştirmek oldu.Ancak UGTT’nin, “işçilerin tarafı” olduğunu ilan etmesive hafta sonu eylemlere başlaması üzerine Nahda şefleriyelkenleri indirmek zorunda bıraktı.

Nahda şefleri, yönetimi elden kaçırmamak için ayakdirediler. Ancak bu ısrar başarısızlığa mahkumdu. Zira

Nahda dışındaki tüm güçler, başarısız olan İhvancıhükümete karşı birleşmişti. Halk Cephesi ile İsyanHareketi’nin de genel greve destek ilan etmesi,kaçınılmaz sonu getirdi.

İhvan’ın ikinci kalesi de düştü

Tunus’un İhvancıları olan Nahda, “başarılı”sayılıyordu. Zira bazı liberal partilerle koalisyonhükümeti kurarak dinci bir rejim dayatmadığı imajıyaratmak istemişti. Bu arada Tayyip Erdoğan’ın “değerli nasihatlarını” can kulağıyla dinleyen Nahdaşefleri, aşamalı bir şekilde dinci rejimi kurabileceklerinihayal ediyorlardı.

Bu gerici akımın şefleri, halk isyanına yol açantoplumsal sorunları görmezden gelmiş, selefileringüçlenmesine göz yummuş, Tunuslu gençlerinSuriye’deki el Kaide tuzağına düşürülmeleri için alandüzlemiş, solun liderlerinin katledilmesini önlemek içinise, çaba harcamayı “gereksiz yük” saymışlardır.İzledikleri bu ve benzeri politikalar, Tunusluİhvancıların kaçınılmaz olan başarısızlıklarınıhızlandırmış oldu.

Nahda şefleri, Mısır’da İhvan yönetimi ve Mursialaşağı edildiğinde, aynı akıbete uğramamak içinhazırlığa başladılar. Ancak bu hazırlık, kaçınılmaz sonuönlemeye yetmedi. Zira Nahda’nın “dinci gömleği”,isyan ederek diktatörlüğü yıkan Tunus halkına dar geldive ne iyi ki, emekçiler bu gömleği parçalamayıbaşardılar.

Vurgulamak gerekiyor ki, İhvancıların Ankara’dakişubesi olan AKP iktidarının şefleri, Mısır’dan sonraTunus’ta dinci-gerici yönetimin iflasından dolayı, derinbir hayal kırıklığına sürüklenmiş olmalılar. Mısır veTunus İhvancılarının yönetimi elden kaçırmaları,“kaçınılmaz sonu” gösterdiği için AKP şefi TayyipErdoğan ve müritleri için tam bir kabus olmuştur.

Tunus’tadinci Nahda yönetimi yolun sonuna geldi

Page 24: Kızıl Bayrak 2013 39

Dev-Genç (Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu)9 Ekim 1969’da kuruldu. Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP)reformist-parlamentarist ufku ve politikalarıçerçevesinde hareket eden, mücadele perspektifinibuna uygun belirleyen Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun(FKF) ’69 yılında Dev-Genç’e dönüşmesi dönemingençlik hareketinin ihtiyaçlarından bağımsız değildi.Üniversitelerde Fikir Kulüpleri ismiyle örgütlenen vetoplumsal hareketin bir parçası haline gelen gençkitleler TİP’in düzen içi, uzlaşmacı çizgisini parçaladı veyarınlara büyük bir deneyim olarak kalacak olan Dev-Genç’i yarattı. Dev-Genç bugünkü yanılgıların aksineiçerisinde birçok farklı ideolojik ve örgütsel yapıyıbarındıran kitlesel-politik gençlik örgütü idi. Öğrencigençliğin üniversite kampüslerinde, amfilerinde,dersliklerinde ortaya çıkardığı inisiyatif ve iradeninürünüydü. FKF’nin 4. Kurultayı esnasında alınan isimdeğişikliği kararıyla oluşturulan Dev-Genç bu yönüyleoldukça kitlesel bir gençlik örgütlenmesi haline geldi.

Dev-Genç’i yaratan koşullara kısaca değinmekteyarar var. ‘68 yılı dünyada ve ülkemizde toplumsalmücadelelerin, gençlik hareketlerinin, grevlerindamgasını vurduğu tarihsel bir dönemeci ifade ediyor.Dünyanın dört bir yanını saran mücadele dalgasıTürkiye’yi de vuruyor ve her alanda bir uyanış vehareketlenme meydana geliyor. Bu hareketlenmeninen yoğun yaşandığı alanlardan birini de kuşkusuz kiüniversiteler oluşturuyor. Öğrenci gençlik bu dönemdedestansı direnişlerle, işgallerle, boykotlarla ve kitlesel

eylemlerle mücadeledeki yerini alıyor. Bu süreçtabandan şekilleniyor ve gençlik örgütleri,örgütlenme ihtiyacının ürünü olarak ortaya çıkıyor.“Gençlik, kendi sorunları, demokratik talepleri içinharekete geçtiği bu aynı dönemde, geneltoplumsal ve siyasal sorunlarla da yakındanilgiliydi. Hareket dar akademik alanın çokötesinde, guçlu bir politik nitelik taşıyordu.Nitekim boykot ve işgal hareketlerini 1969-1970yıllarının yaygın anti-emperyalist kitleselgösterileri izledi. Gençlik hareketi hızla buyudu vedevrimcileşti. Üç buyuk kentten taşraya yayıldı.Yuksek öğrenim gençliğiyle sınırlı olmaktan çıktı,diğer gençlik kesimlerini de kapsadı. FKF adınıDEV-GENÇ olarak değiştirdi. Bu değişime,mucadelenin önunu kesen, onu sınırlayanyönetim değişimi de eşlik etmişti. DEV-GENÇgençlik hareketine paralel olarak surekli guçkazandı ve dönemin tek kitlesel politik gençlikörgutu oldu. Gericilerin ve reformistlerin elindekigençlik örgutleri (MTTB, TMTF vb.) hızla tecritoldular.” (EKİM, Sayı 7 / Nisan 1988)

Önce FKF, ardından ise Dev-Genç zırhıylakuşanan gençlik kitleleri on yıllar sonra dahidersler çıkarılabilecek bir deneyim yarattı.Dönemin devrimci gençlik hareketi Türkiyedevrim tarihinde bir kilometre taşı olan, ’71devrimci çıkışını bağrında mayaladı. Dev-Genç

bu kez Denizler’in, Mahirler’in ve İbrahimler’inönderliğindeki devrimci örgütleri yarattı.

Dev-Genç, gençliğin devrimci istemlerine,dinamizmine yanıt üretebildiği için uzun yıllar gençlikhareketinin sürükleyicisi konumunda kaldı. “Buanlatımların ışığında Dev-Genç deneyimi, gençlikhareketi için bugün hala aşılamamış bir eşiği ifadeediyor. Ancak bu örgüte sahip çıkmak, hiçbir biçimdeonu dar bir gençlik örgütüne indirgemekle ya dagelenekçilik yaparak mirasta hak iddia etmekle olmaz.Bu yoldan yürüyenler ya nostaljik söylemlerin arkasınasığınarak onun devrimci özünü karartıyor, ya da Dev-Genç’i salt dar militanlığa indirgeyerek devrimcidemokrasiye hapsoluyor.” (Ekim Gençliği, Sayı 140 /Ekim 2012)

Dev-Genç deneyimi ışığındagünün ihtiyaçları

Dev-Genç’in mirasını ve onu yaratan tarihselkoşulları kısaca hatırlattıktan sonra bugünüdeğerlendirmek ve bir karşılaştırma yapmak gerekiyor.31 Mayıs günü başlayan ve bir gün içinde tümTürkiye’ye yayılan Haziran Direnişi milyonları sokaklaradöktü. Altını özel olarak çizmek gerekiyor ki, budirenişe nitel ve nicel olarak damgasını vuran gençlikti.Derin bir suskunluk içinde bekleyen gençlik kitleleriHaziran’da zincirlerini kırdı, korku duvarlarını yıktı,meydanları bir bir özgürleştirirken kendi bilincini de

özgürleştirdi. Direniş günlerinde üniversitekampüslerinde, yurtlarda yapılan kitlesel eylemler biryana, kent merkezlerine akan üniversiteliler özgürlükve gelecek talebiyle direnişte yerini aldı. Direnişe çokşey katan öğrenci gençlik aynı zamanda direnişten çokşey öğrendi, kendi gücünün farkına vardı.

Kitle hareketinin geri çekildiği, farklı gündem veyerellerde zaman zaman tekrardan ortaya çıktığıgünleri yaşıyoruz. Tuzluçayır ve ODTÜ örnekleriüzerinden değerlendirecek olursak, bu ruhun kolaykolay yok edilemeyeceğini ve sermaye düzenini haylizorlayacağını somut olarak görüyoruz. Elbette savaşınkarşı cephesinin savunma mekanizmasınısağlamlaştırması, bunun yanı sıra yeni saldırılarahazırlık yapması kaçınılmazdı. Nitekim statlara veüniversitelere polislerin yerleştirilmesi girişimleri bukaygının bir ürünüdür. Saldırılar bununla da sınırlıkalmayacaktır. Gençliği fiziksel olarak zapt etmeyeçalışan sermaye devleti ablukayı daraltacaktır.

Tüm bu uygulamalara gençliğin yanıtı ise elbettedireniş olacaktır. Ancak direnmeyi öğrenen ve budüzende kendisine gelecek olmadığının farkına varangençlik halen örgütsüzdür. Binlerle sokaklara dökülenkitleler geri çekilmiştir. Fakat ardında muazzamolanaklar bırakarak… Şimdi en temel görevörgütlenmektir. Üniversitelerin açılmasıyla birlikteHaziran ruhuyla gençliği örgütleme çabasınıkuşanmak, bunun için tüm zeminleri değerlendirmekbüyük önem taşımaktadır. Gençlik, taban inisiyatifiylederslik derslik, fakülte fakülte, kampüs kampüsörgütlenmeli ve sözünü söylemelidir. Gençlikhareketinin parçalı, dağınık tablosunu ortadankaldırabilecek tek seçenek budur. Yeni kitlesel-politikdevrimci bir gençlik örgütü yaratma iddiası ise tam dabu noktada kendini sınamaktadır. Gençliği militan birruh ve devrimci eylemler etrafında örgütlemeyeçalışmayan her pratik bu iddianın zayıflaması anlamınagelecektir.

“Devrim saflarının terk edildiği, devrimci iddia veiradenin zayıfladığı bir sol hareket tablosu ile karşıkarşıyayken, reformizmin bir odak olarak tasfiyeci bircereyan estirdiği günümüzde, bu topraklardakidevrimci mirası sahiplenebilmek onu geleceğetaşıyacak devrimci ideolojiye, bakışa, devrimci sınıfyönelimine ve devrimci örgütsel zemine bağlıdır. Bu daDev-Genç’in sahiplenilmesi sorumluluğunu tümdevrimci miras ile birlikte komünistlere yüklemektedir.”(Ekim Gençliği, sayı 140 / Ekim 2012) Bu nedenleDev-Genç mirasını sahiplenmek bugün herzamankinden daha yakıcıdır. Ancak Dev-Genç’iyaşatmak ve yarınlara taşımak bugünün gençlikhareketine yön verebilecek ve onu devrimci birprogram etrafında harekete geçirebilecek bir çabayızorunlu kılıyor. Haziran Direnişi’nin ardından sokaklaraçıkan, onlarca yıllık suskunluğunu parçalayan gençliğiörgütleyebilmek ve gençliğin kitlesel-politik devrimciörgütlülüğünü yaratma iddiası ise devrimci birsamimiyet ve buna uygun bir pratik gerektiriyor.

Bugün yine var!

Page 25: Kızıl Bayrak 2013 39

Geçtiğimiz hafta içi önce Ege Üniversitesi’nde,daha sonra ise paralel olarak İstanbul Üniversitesi’ndeyaşanan ve Devrimci Yol’da Devrimci Gençlik ileÖğrenci Kolektifleri arasında karşılıklı şiddetuygulamaya varan gelişmeler nedeniyle, devrimci-ilerici kamuoyuna böylesi bir açıklama yapmayıdevrimci sorumluluklarımız çerçevesinde gereklibuluyoruz.

Gerek gençlik hareketine, gerekse tarihe karşıduyduğumuz devrimci sorumluluk gereği busorumsuzca davranışların tüm taraflarını parçasıoldukları tutumdan vazgeçmeye çağırıyor, devrimci veilerici kamuoyu önünde açık bir şekilde özeleştirivermeye davet ediyoruz.

Çünkü:- Nedeni ve gerekçesi her ne olursa olsun Devrimci

Yol’da Devrimci Gençlik ile Öğrenci Kolektifleriarasında yaşanan ve karşılıklı şiddet kullanmaya varanolaylar hiçbir şekilde kabul edilemez. Zira ilerici-solgüçlerin eleştiri-özeleştiri ve karşılıklı diyaloğu birkenara bırakarak birbirine şiddet uygulamasının hiçbirmeşruluğu bulunmamaktadır.

- Tüm bu yaşananlar somutta gençlik hareketinedaha genel planda ise yılların birikimi üzerindenşekillenen birleşik mücadele zeminlerine karşı açıkbir sorumsuzluğun ifadesidir. Üniversitelerde oncasaldırı gündemdeyken, dahası birçoğu fiili olarakuygulanıyorken, kayıt döneminde birçok üniversitedeafişlere, bildirilere, stantlara saldırılar yapılıyorken,İÜ’de bölümler arası geçiş, bina içlerine afiş asma-masa açma yasakları uygulanmaya çalışılıyorken,üniversitelerimizde polis meşrulaştırılmaya vesistematik bir şekilde kalıcılaştırılmaya çalışılıyorkengerçekleşen olaylar gençlik hareketine karşı tam birsorumsuzluktur. Bırakalım devrimci değerleri, sol veyainsani değerlerle bile bağdaşmamaktadır. Sonolaylarda saldırının ne şekilde gerçekleştiğindenbağımsız olarak, her iki siyasal hareketin de meseleyeyaklaşımı aynıdır. Kullanılan dilden, saldırgantutumlara kadar bakış ve zihniyet aynıdır. Yaşananolaylardaki sorumsuzluk her iki çevreye aittir.

- Her siyasal hareket yaptıklarınıgerekçelendirmeye çalışacaktır. Ancak sol içiyasakçılığın hiçbir gerekçesi olamaz. Yasakçı zihniyet,ideolojinin, politikanın tükendiği yerde karşımızaçıkar. Kendi ideolojisine ve politikasına güvensizliğinifadesidir. Küçük burjuvazinin karakteridir. Meselehiçbir şekilde isim tartışması veya teknik bir tartışmadeğildir. Meselenin özü politik ve ilkeseldir.

- Sol içi şiddet hiçbir gerekçe ile kabul edilemez.Buna başvuranlar kadar, göz yumanlar da builkesizliğin bir parçasıdır. Zira tarihsel deneyimler degöstermektedir ki sol içi şiddet ve yasakçı davranışlar

devrimci-ilerici harekete hiçbir şey katmamıştır, dahasıdüşmanın ekmeğine yağ sürmektedir.

- Her ne şekilde ve nedenle olursa olsun yasakçıtutum ve sol içi şiddet, tüm sol güçlere, devrimcideğerlere, gençlik hareketine zarar vermektedir. Bunedenle bugüne kadar Ekim Gençliği olarak sol içiyasakçılığın ve şiddetin karşısında olduk, bundansonra da olmaya devam edeceğiz.

- Devrimci Gençlik veya Dev-Genç ismi hiçbirsiyasetin tekelinde veya mülkiyetinde değildir. Böylesiyaklaşımlar kabul edilemez. Dev-Genç, devrimcigençlik hareketi tarihine mal olmuş kitlesel, politik vedevrimci bir gençlik örgütlenmesidir. Kolektivizmin,dayanışmanın, omuz omuza mücadelenin adıdır.İçinden devrimci hareketlerin çıktığı, ‘71 devrimcikopuşunu gerçekleştiren Denizler’in, Mahirler’in,İbrahimler’in gençlik hareketi içinde geliştiği zemindir.Bugün Dev-Genç’e sahip çıkmak adına sol içi şiddetebaşvurmak demek, Kızıldere’de siper yoldaşlığıgeleneğini yaratan bu büyük devrimcilerin anılarına vemücadele değerlerine en büyük saygısızlık demektir.Bu nedenle Dev-Genç’e mülkiyetçi yaklaşım hiçbirşekilde kabul edilemez. Dev-Genç’e sahip çıkmakdevrimci değerlere sahip çıkmak, gençlik hareketinidevrimci temelde geliştirmekle olur.

- Sol içi şiddeti engellemeye ve bu sorumsuzcadavranışa son vermeye çalışan güçlere ÖğrenciKolektifleri “haddinizi bilin” diyebilmekte, laf arasındaözür dileyip kendini aklamaya çalışmaktadır. ÖğrenciKolektifleri eğer samimiyse tüm gençlik güçlerikarşısında açıktan özeleştiri vermeli, bu saldırgantutumu yaratan bakışla ve tutumun sahipleriylehesaplaşmalıdır. Bu yapılmadığı sürece yapılanözürlerin hiçbir anlamı yoktur.

- Buradan başta Öğrenci Kolektifleri ve DevrimciYol’da Devrimci Gençlik içerisinde çalışma yürütengüçler olmak üzere, tüm sol güçlere ve gençlikgüçlerine çağrımızdır. Sol içi yasakçı ve saldırganzihniyetle hesaplaşalım, hesaplaşmayanlarınkarşısında duralım.

- Biz Ekim Gençliği olarak bu sol içi yasakçısaldırgan tutumun karşısında olduğumuz için ÖğrenciKolektifleri bizim “taraflı” olduğumuzu söylüyor. Evet,tarafız. Bu yasakçı, saldırgan küçük-burjuva zihniyetinkarşısında tarafız, taraf olmaya da devam edeceğiz.Bu bizim tarihimiz boyunca sahip çıktığımız devrimciilkeler gereğidir. İlkelerimize titizlikle sahip çıkacağız.Nasıl ki Kızıldere’de, Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta barikatbaşında devrimci siper yoldaşlığı geleneğiniyarattıysak, bu değerle zarar vermeye kalkan her türlütutumun karşısında da aynı kararlılıkla durmaya devamedeceğiz.

Ekim Gençliği3 Ekim 2013

Sol içi yasakçı zihniyet veşiddet hiçbir koşulda

kabul edilemez!

Devrimci gençlikfaaliyeti...

Ekim Gençliği okurları, üniversitelerde devrimcisiyasal faaliyeti sürdürerek gençliği direnişeçağırıyorlar.

ManisaGeride kalan hafta boyunca, gençliği direnişe

çağıran Ekim Gençliği afişleri kent merkezinde veüniversite geçiş güzergahında kullanıldı. Gençliğinyoğun olarak bulunduğu yerlerde ve okullarda“Gençlik direnişe” şiarlı stickerlar kullanıldı.

Öte yandan, 29 Eylül günü Manisa Ekim Gençliğive DLB hem tanışmak, hem de Haziran Direnişi’ndenalınan coşkuyla yeni dönem gençlik faaliyeti üzerinesohbet etmek üzere bir kahvaltı gerçekleştirdi.

Kahvaltının ardından Haziran Direnişi üzerinesohbet gerçekleştirildi. Yeni dönem gençlik çalışmasıüzerine tartışmalar yapıldı ve Manisa’da gençliğeulaşmanın olanakları tartışıldı.

Ankara30 Eylül günü derslere başlayan Hacettepe

Üniversitesi’nde Ekim Gençliği okurları faaliyete ilkgündem başladılar. Gençliği Haziran Direnişi’ninruhuna sahip çıkmaya çağıran materyaller buçerçevede kullanıldı. Ekim Gençliği dergisiöğrencilere ulaştırıldı.

Ekim Gençliği / Manisa-Ankara

KYK Suriyeli öğrenciyi attı

Suriye nüfusuna kayıtlı bir Kürt öğrenci, geçen yılgöstermelik birçok uygulamadan sonra ÇağlayanErkek Öğrenci Yurdu’na alınmıştı. Yurtta bir yılınıdoldurmadan bu sefer de hiçbir açıklamayapılmadan atıldığı bilgisi verildi.

Daha önce de kaydının silindiği ve yurttançıkması gerektiği ifade edilen öğrenci, kalacak başkayer bulunmadığı için bu uygulama karşısında fiili birşekilde yurtta kalmayı sürdürmüş, yurt yönetimi isebuna sessiz kalmak zorunda kalmıştı. Son günlerdeise baskıların iyice artması ve yurt idaresi tarafındantacizlerin sürmesi üzerine, öğrenci yurdu terk etmekzorunda kaldı. Zorla kaydı silinen ve atılanöğrencinin evraklarına ise bu durum “kendi isteğiyleayrıldı” ifadesiyle geçirildi.

Ekim Gençliği / İstanbul

Page 26: Kızıl Bayrak 2013 39

DLB faaliyetlerinden...

Devrimci Liseliler Birliği, gericiliğe, faşizme veemperyalizme karşı direniş çağrısı yükseltiyor.

Ankara28 Eylül günü, Yüksel Caddesi’nde DLB’nin

“Gericiliğe, faşizme ve emperyalizme karşı direnişe,özgürleşmeye!” başlıklı bildirisinin de kullanıldığıstand açıldı. Standda liseliler ile yapılan sohbetlerdebirliğin ve örgütlülüğün önemine vurgu yapılırken,aynı zamanda DLB’de örgütlenme çağrısı dayükseltildi. Gezi Direnişi ve daha büyük kazanımlarelde etmek için neler yapılması gerektiği üzerinesohbetler edildi.

Gezi Direnişi’ne katılan birçok gencin örgütlülüğeaçık olduğu gözlemlendi. Standda birçok liseliyletanışılırken bu liselilerin bir kısmıyla daha ayrıntılıtartışmalar yürütme imkanı yakalandı.

DLB, her hafta cumartesi günleri YükselCaddesi’nde stand açmaya devam edecek.

İstanbul30 Eylül günü, Samandıra ve Ticaret Meslek

Lisesi öğrencilerinin yoğun olarak kullandığı SarıgaziDemokrasi Caddesi’nde yapılan bildiri dağıtımındaöğrencilerle sohbet edildi. Sohbetlerde yoğunlukluolarak düz liselerin kapatılması sonucu meslek veimam hatip liselerine zorunlu kayıt yaptırma,devamsızlık hakkının 10 güne indirilmesi, eğitimalanındaki güncel gelişmeler ve Haziran Direnişiüzerine konuşuldu.

Liselilerle ayrıca anket yapıldı. DLB’nindüzenleyeceği etkinliklere katılmak ve liselerdekarşılaşılan sorunlara karşı birlikte eylem, etkinlikvb. faaliyetler örmek için iletişim ağı oluşturuldu.

Liselilerin Sesi / Ankara-İstanbul

Mersin’den Van’a dayanışmaMersin Üniversitesi öğrencileri Van’da açlık grevi

yapan depremzedelerle dayanışma amacıyla 26 Eylülgünü bir eylem düzenledi.

Fen-Edebiyat Fakültesi’nden yemekhane önünekadar alkış ve sloganlar eşliğinde yapılan yürüyüşünardından Mersin Üniversitesi Forumu adına basınaçıklaması yapıldı.

Medyanın direniş sürecinde takındığı suskunluk vepenguencilik tavrını Van depremzedeleri için detakındığına vurgu yapıldı.

ODTÜ yaşamı inşa ediyorAKP ve Melih Gökçek’in ODTÜ’den yol geçirme

ısrarına karşı, forumlarda alınan karar sonucuODTÜ’lüler 30 Eylül günü yürüyüş ve çadır kurmaeylemi gerçekleştirdi.

Eylem öncesinde standlar açılarak ve okula afişlerasılarak öğrenciler eyleme çağrıldı.

“Rantın yoluna karşı, yaşamı inşa ediyoruz!” şiarıile örgütlenen eylem öncesinde yemekhane veyurtlarda ajitasyon ve sloganlarla öğrenciler eylemekatılmaya, ODTÜ’ye sahip çıkmaya çağrıldı. Yurtlardayapılan yürüyüşün ardından 5. Yurt önüne gelinerekburada çadır kuruldu ve forum gerçekleştirdi.

Forumdan, A4’teki ormana ODTÜ’ye destekeyleminde yaşamını yitiren Ahmet Atakan’ın ismininverilmesi ve basın açıklaması yapılarak burada 2.çadırın kurulması kararı çıktı. Ayrıca bölümlerbelirlenerek bu bölümlerde daha yaygın çalışmayapma kararı alındı. İnterneti yaygın bir şekildekullanmak için bir ekip oluşturuldu. Son olarak iseçadırlarda kalacak nöbetçiler belirlenerek forumsonlandırıldı.

100. Yıl Mahallesi’nden emekçiler de ODTÜ’yedestek için foruma katıldılar.

2 Ekim günü ise Hazırlık önünde biraraya gelen

öğrenciler “Gökçek elini ODTÜ’den çek!” ve “AhmetAtakan ölümsüzdür!” ozalitleri açarak A4 Kapısı’nayürüyüş gerçekleştirdi. Kapı önünde yol yapımınıgören bir yere çadır kurulurken, A4’te bulunanormana da Ahmet Atakan Ormanı ismi verildi.

Basın açıklaması 30 dakikalık oturma eylemininardından çekilen halaylarla sona erdi.

EÜ’de LeGeBİT’ten yürüyüşLeGeBİT, katledilen ve kendi aileleri tarafından

öldürülen eşcinsellere dikkat çekmek için 2 Ekimgünü Ege Üniversitesi’nde bir yürüyüşgerçekleştirdi. Devrimci, ilerici ve demokratöğrencilerin de destek verdiği yürüyüş EdebiyatFakültesi’nden başlayarak yemekhanenin önündeyapılan açıklama ile son buldu.

Eyleme İzmir Müzisyenler Derneği müziği iledestek verdi.

EÜ’de ilk forum“Sen neredeysen özgürlük orada” çağrısıyla

toplanan ve aralarında Ekim Gençliği okurlarının dabulunduğu öğrenciler, Edebiyat Fakültesi önündeforum yaptı.

Forum, Edebiyat Fakültesi önünde İzmirMüzisyenler Derneği’nin dinletisi ile başladı. Ardından,Hazırlık Fakültesi ve Ege Öğrenci Çarşısı’nı dolanan biryürüyüş yapıldı.

Tekrar Edebiyat Fakültesi önüne gelinmesininardından başlayan forumda ilk olarak açılış konuşmasıyapıldı. Mersin Üniversitesi’nden gelen bir öğrenci deoradaki forum deneyimini paylaştı. Forumlarınmisyonu ve Gezi üzerine tartışmalar yapıldı. Eğitim-Sen’in yapmış olduğu forum ile birleşme tartışmlarıyapıldı ancak birleşme kararı çıkmadı.

İÜ’de üçüncü forum1 Ekim günü İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi bahçesi ve Beyazıt Kampüsü HukukFakültesi’nde iki ayrı forum gerçekleştirildi. Öncekiforumda ele alınan ve karara bağlanamayan konulartekrar konuşuldu. Forumda özellikle üniversite içindedüzenlenmesi düşünülen halkların kardeşliği şenliğikonuşuldu.

Ayrıca, Gülsuyu’nda çeteler tarafından katledilenHasan Gedik Ferit de sloganlarla anıldı.

Forumda geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkantablonun bir benzeri meydana geldi. Katılımın gittikçedüştüğü forumda yine birçok öneri olmasına ramenbunları hayata geçirilecek iradi çabanın ortayakonulmaması forumun öğrencilerin gözündekiciddiyetinin sorgulanmasına, böylece foruma katılımındüşmesine neden oldu. Forumda hiçbir somut kararalınamadı.

Ekim Gençliği / Mersin-Ankara-İzmir-İstanbul

Üniversitelerdenhaberler...

26 Eylül 2013 / Mersin Üniversitesi

Gericiliğe karşı eylem

Yenidoğan Çok Programlı Lisesi okul müdürüMakbule Çiçek’in görevden alınması liselilerinyaptığı eylemle protesto edildi. Liseliler, yaptıklarıeylemle müdürlerinin yanında olduklarını ifadeederken AKP’nin gerici-baskıcı uygulamalarına geçitvermeyeceklerini belirttiler.

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bulunduğuSarıgazi Kaymakamlık Binası önünde basınaçıklaması yapan liseliler, topladıkları 600’ünüzerindeki imza dilekçelerini de Milli EğitimMüdürlüğü’ne ulaştırdılar.

Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nden yürüyüşlegelen liselilerin eylemine Devrimci Liseliler Birliği dedestek verdi.

Liselilerin Sesi / Sarıgazi

Page 27: Kızıl Bayrak 2013 39

Kadınlara dönük kendini bilmez cümleleri ile sonzamanlarda gündeme gelen Ömer Tuğrul İnançer, busefer de kadınların evliliğe son verme ve boşanmakonusunda aldıkları kararlara saldıran açıklamalaryaptı. Hamile kadınların dışarı çıkmasını edepsizlikolarak ifade eden İnançer, bu sefer de “çalışan kadınkocasının emrinde olmayı uygun bulmuyor amapatronuna hizmeti haysiyetine uygun buluyor” diyerekbir kadının kocasının boyunduruğundan nasıl çıkmayıisteyebileceğini tartışmaya açıyor. Ve aynı cümleye birkadının işgücünü satarak çalışmayı nasıl onurunayedirebileceğini de sığdırıyor.

TRT’deki programda sarf ettiği “Evlilik kurumundabugünkü empoze edilen, ‘ben kendi ayaklarımınüzerinde dururum’, ‘kadının ekonomik hürriyeti’ gibialdatmacalardan vazgeçilmesi lazımdır. İstatistiklemeşgul olanlar boşanmaların kimler arasındaolduğunu bir istatistiki anket yapıversinler”cümleleriyle ekonomik özgürlüğün aldatmacaolduğunu dile getiriyor. Boşanma vakalarını ise çalışankadınların “ben kocama muhtaç değilim deyip yuvasınıdağıtıyor” cümlesi ile sığ bir şekilde ortaya koyuyor.

Bir kendini bilmezin cümleleri bize sistemin kölelikanlayışına ve gericiliğine dair hatırlatmalardabulunuyor. Ekonomik özgürlüğün aldatmaca olduğunuhatırlatmış bay kendini bilmez. Elbette kadınınözgürleşme sürecine tek başına ekonomik özgürlüğesahip olması sınırında bakamayız, kadınınözgürleşmesi bu sınırlarda ele alınamaz. Ücretli kölelikdüzeninde yaşadığımız sürece sadece kadın değilemekçi her iki cins de işgücünü satarak, bir patronunemrinde yaşamını idame ettirmek zorundabırakılmıştır. Ama paranın eksen olduğu bir toplumdaekonomik özgürlükten yoksunluk kadını erkeğe çokdaha bağımlı hale getiriyor. Bu nedenle kadının bubağımlılık zincirini koparabilmesinin belirleyicihalkalarından biri de ekonomik olarak bağımsızhareket edebileceği koşullara sahip olabilmesidir.

Toplumsal yaşamın ekonomik temelleri, tümilişkileri belirler. Ailenin yapısının, aile içerisindekikadın ile erkeğin, ebeveynlerle çocukların ilişkisininekonomik bir temeli vardır. Toplumsal düzenin işleyişyasaları kadına toplumsal bir rol biçerek üzerinegörevler yıkmıştır. Kendine dayatılan yaşamı reddedipkendi yaşamını çizme iradesi gösteren kadın üzerikırmızı çarpı işareti ile işaretlenmesi gereken birtehlikedir. Bu sistemin, devletin kadın üzerindeplanları var, yılların boyunduruğundan çıkmaya çalışan

herhangi bir kadın planların önünü tıkayabilecek birtehlikenin sinyalidir. Aslında bu toplum kadının hemeşinin hem de patronunun kölesi olmasını ister.Köleleştirebildiği kadın sistemin dayatmalarını kabuledecektir. Düşük ücretle, güvencesiz çalışmaya sessizkalacaktır, “en az üç çocuk” emri veren başbakanınınbuyruklarını görev bilecektir, eğitimden koparılarakgelin edilmeye çalışılan kız çocuklarına göz yumacaktır,“hamileyken sokağa çıkma, her ne yaşarsan yaşa dizinikır eşinin yanında dur” denildiğinde kendini evekapatacaktır.

Kadının yaşamdaki yerine baktığımızda, dolaysız birşekilde içinde olunan toplumsal düzenin kriterlerinegöre şekillendiğini görüyoruz. Anaerkil döneminbitmesinin ardından bugüne, kadın köle pazarlarındabir et yığını olmaktan makine tezgahlarında ucuzişgücüne dönüştürülmüştür... Kendini bilmez soruyor,“bir kadın patronun emrinde çalışmayı nasılhaysiyetine yedirebiliyor” diye. Kadın ve erkeğinbirlikteliğini, evliliğini patron-işçi ilişkisi olarak görenbir zihniyetin sorusudur bu. Bu algıya göre evlilikilişkisinde kadın çalışan, hizmet eden, çocuk bakan,cinsel bir obje olan, yani her boyutuyla köle olan,erkekse hakimiyet elinde emirler yağdırıp kadının tümgörevlerini yapmasını bekleyendir. Bir işçininistemediği zaman gerekirse açlıktan ölmeyi tercihederek işi bırakma tercihi varken, eşlerin arasındakiilişkiyi bu şekilde gören zihniyet söz konusu kadınınboşanma talebi olunca hakaretler yağdırıyor. Kadınınköleleşmesi o kadar kanıksanmış ve kanıksatılmış ki,kadının kendi kararlarını verebilecek güçte olması,kendi geleceğine dair kararlar vermesi ayıplanan,kınanan bir “kendini bilmezlik” olarak gösteriliyor.

Bay kendini bilmez sistemin dışavurmuş birgörüntüsüdür. Yer yer başbakandan, yer yer sözdekadından sorumlu bakandan duyuyoruz kendinibilmezce dökülen cümleleri. Görüntüde karşımızahangi yüz çıkarsa çıksın sistemin ihtiyaçlarıdoğrultusunda söylenmesi gerekeni söyleyip,yapılması gerekeni yaparak misyonlarını yerinegetiriyorlar. “Kadınlar evden çıkmasın, kuluçkamakinası olsun ama biz istediğimizde makinetezgahının başında, reklam panolarının renklifotoğraflarında yer almasını da bilsin” zihniyetiylehareket ediyorlar. Bu gerici ve kölece zihniyetiparçalamanın yolu “özgürlük” diyerek sokağa çıkankadınların örgütlü gücünün büyümesinden geçecektir.

Z. İnanç

Gericilik kıskacında kadın!Kim olduğunuzu biliyoruz!

Emekçi kadınları dini söylemlerle üretimden,toplumsal yaşamdan ve sokaklardan uzaklaştırmakisteyen ve kendini bu konuda “Türkiye’deki emektarkadınların namus bekçisi” olarak gören Ömer Tuğrulİnançer’e yanıt verme tenezzülündebulunmadığımın altını çizerek başlamak isterim.

Elbette ki geçimini dinsel gericiliği pazarlayaraksürdüren bir mahluk, işçi ve emekçi kadınlarınneden üretim alanlarında olduğunu anlayamaz.Böyle birini bir emekçi kadın olarak muhatap almakbir kenara, zerre kadar kale de almadığımı ifadeetmek isterim. Fakat din kisvesi ile kadınları yoksayan zihniyete, yine biz emekçi kadınlarınbeyinlerini sulandırmaya çalışanlara cevap vermek,her şeyden önce insani bir görev olarak önümüzdeduruyor.

Bize yıllarca cennetin annelerimizin ayaklarınınaltında olduğunu söyleyip durarak annelerimizinsözünden çıkmamamız gerektiğini anlatanlar, biryandan da “kutsal aileye” vurgu yapanlar bugericiler değildi sanki... “Çocuk da yapın kariyerde...” diyen zihniyet şimdi bizleri evlerimizehapsetmek için özel bir çaba içinde. Hoş bunlarısöylerken fabrikalarımızda kreş veya emzirmeodalarından yoksun bırakıldık.

Onlar oturdukları koltuklarından emekçikadınların nasıl baskı altında çalıştıklarını veçalışmak zorunda olduklarını göremezler. Bizlerkocalarımızdan veya ailemizden sıkıldığımız içinçalışmıyoruz. Kocalarımız veya ailemiz yetiremediğiiçin çalışıyoruz. Biz emekçi kadınlar çalışmakzorundayız. Çünkü insan üretir. Bizler insanız vebizler insan olarak görevlerimizi yerine getiriyoruz.Hiçbir şey üretmeden dini pazarlayanlar bizlerielbette ki anlamayacaktır. Geçim sıkıntımızı azaindirgemek için çalışmak zorunda olduğumuzgerçeği de önümüzde kale duvarları kadar gerçek.Çok merak ediyorum; hiç fabrikada işçi olarakçalışmış mı acaba emekçi kadınlara dil uzatan bumahlukatlar? Hasta olduğu halde çalışmak zorundabırakılan kadınları, ağrılarına dayanamadığı haldeağlayarak çalışmak zorunda kalanları hiç görmüşmüdür acaba?

Ama zatı muhteremlere göre bizlerkocalarımızın emri altıda olmaktansa patronlarınemri altında kalmayı yeğliyoruz. Bilmiyor ki bizlerher ikisinin de baskısı altında ezilmek istemiyoruz.Birileri bu akıl fukaralarına sormalı artık, askeriücret ne kadar? Eminim saf saf yüzlerinize bakarlar;o çok bilmiş insanlardan zerre kadar eser kalmaz.

Neden emekçi kadınlara bu kadar dil uzattığınızıgünümüz toplumundaki on yaşındaki bir çocuğasorsanız söyler. İşsizlik hiç olmadığı kadar artmışdurumda ve evde oturan kadınlar işsiz sayılmıyorsizin gözünüzde. Mezarda emeklilik yerineinsanların çocuklarına, torunlarına da zamanayıracak bir emeklilik yaşı size fazla gelir. Bizler çokiyi biliyoruz ki, sizler, etimizden ve sütümüzdenfaydalanmak isteyenler, ellerinizden gelse Hitler gibibizleri sabun da yaparsınız; kemiklerimiz boşagitmesin diyerek...

Son olarak, din aracılığıyla emekçi kadınları evegönderebileceğini zanneden zihniyetlerin, TayyipErdoğan’la ne kadar yakın olduklarını ve buuşakların sermayeye hizmet ettiklerini iyi biliyoruz.

Sarıgazi’den bir emekçi kadın

Page 28: Kızıl Bayrak 2013 39

AnkaraUlucanlar Cezaevi 2006 yılında kapatıldı ve Altındağ

Belediyesi tarafından “müzeye” dönüştürüldü. 4 yıldıraçık olan müzenin resmi açılışı da katliamın yıldönümünedenk getirildi. Basın açıklaması için cezaevi önünegelindiği ilk andan itibaren cezaevi önünde alınan yüksekgüvenlik önlemleri dikkatlerden kaçmadı. Katil devlet,Ulucanlar giriş kapısı arkasına yığdığı çevik kuvvetten,cezaevi etrafı ve kapı önünde yığılı beklettiği sivilpolislerine kadar aradan geçen yıllara rağmen ON’lardanaldıkları mücadele bayrağını yükseltmeye devam edenve kanlı katliamını yüzüne bir kez daha çarpmak içinhazır bulunan devrimcilerden ne kadar korktuğunugöstermiş oldu.

26 Eylül’de Cemil Çiçek’in katılacağı töreninöncesinde Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu ve HalkCephesi tarafından Ulucanlar Cezaevi önünde eylemgerçekleştirildi. “Ulucanlar şehitleri ölümsüzdür-Devrimci irade teslim alınamaz!” şiarının yazılı olduğupankartın açıldığı eylemde ilk olarak ortak basın metniokundu. Basın metninde devletin katliamcı yüzü teşhiredildi. Aynı zamanda, sergilenen direniş selamlandı.

Basın metninin okunmasının ardından TAYAD veBDSP adına konuşmalar yapıldı. Sloganlarla bitirileneyleme İHD Ankara Şubesi, ÇHD Ankara Şubesi, ESP veAnkara Düşünceye Özgürlük Girişimi destek verdi.

Mezar başında anma

Basın açıklamasının ardından Ulucanlar şehitlerindenİsmet Kavaklıoğlu, Mahir Emsalsiz ve Önder Gençaslan’ınmezarlarının ziyaret edilmesi için Karşıyaka Mezarlığı’nahareket edildi. Mezarlığa girişte açtıkları pankart ileyürüyüşe geçen devrimciler burada da sloganlarınıhaykırarak katledilen üç devrim şehidinin mezarlarınaulaştılar. Devrim şehitleri anısına gerçekleştirilen saygıduruşunun ardından yapılan konuşmada şehitlerindevrimci mücadeleye ışık tuttukları ve mücadeleleri

devam ettirildiği sürece yaşayacakları vurgulandı.Daha sonra “Bize ölüm yok” adlı marş hep birliktesöylenerek devrim şehitlerine bir kez daha selamgönderilmiş oldu ve mezarlıktaki anma sloganlareşliğindeki yürüyüşün ardından sona erdi.

İzmir“Ulucanlar’dan Gezi’ye katliamların hesabını

soracağız!” şiarıyla Konak İş Bankası önündebiraraya gelen kitle, sloganlar eşliğinde EskiSümerbank önüne yürüyüşe geçti. Eski Sümerbankönüne gelindiğinde ilk başta ON’lar şahsındadevrim ve sosyalizm davasında şehit düşenleranısına saygı duruşu gerçekleştirildi. ArdındanBDSP, Devrimci Hareket, ESP, EHP, DHF, Partizan,Alınteri tarafından hazırlanan ortak basınaçıklaması okundu. Açıklamada devletinkatliamcı geleneğinden bahsedilerek, Buca,

Diyarbakır ve Ulucanlar katliamlarının yıldönümündeolunduğu belirtildi ve hapishanelerin yüzyıllardır ilerici-devrimcileri bastırmak, sindirmek ve yok etmek amaçlıolarak kullanıldığına vurgu yapıldı. Açıklamanın ardındanHabip Gül’ün cenazesinde kolluk güçlerinin azgınsaldırısına uğrayarak yargılanan ve 6 ay tutuklu kalanHacay Yılmaz söz aldı. Konuşmaların ardından eylembitirildi. Açıklamaya BDP de destek verdi.

Habip Gül’ün mezarında anma

29 Eylül Pazar günü, Habip Gül’ün mezarı başındaBDSP ve EHP tarafından gerçekleştirilen anma, HelvacıMezarlığı’nın girişinde Helvacı’dan gelen aileylebuluşulmasıyla başladı.

En önde “Ulucanlar’ı unutmadık, unutturmayacağız!Kanla yazılan tarih silinmez!” şiarlı pankart veUlucanlar’da katledilen on yiğit devrimcinin resimleritaşındı. Mezarlık yolu boyunca ajitasyon konuşmaları vesloganlar eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşte, Ulucanlardireniş geleneğinin Gezi barikatlarında yaşatıldığıvurgulandı.

TKİP MK üyesi Habip Gül’ün mezarı başına gelinceyürüyüş sonlandırılarak anma programına geçildi.

Anma, ilk olarak Ulucanlar Direnişi’nin selamlanmasıve Habip Gül şahsında devrim şehitleri anısına saygıduruşuna geçilmesiyle başladı. BDSP ve EHP temsilcileribirer konuşma yaptı. Daha sonra Ölüm Orucu GazisiMuharrem Kurşun söz aldı. Konuşmanın ardından NazımHikmet’in “Zafere dair” ve “Düşman” adlı şiirleri okundu.Anma programı hep birlikte okunan marşlarla devametti. Habip Gül’ün ve ailesinin mezarına karanfillerbırakıldı.

İstanbulSınıf devrimcileri Sarıgazi Derya Market önünde

“Yaşasın Ulucanlar Direnişimiz! Devrim yürüyüşümüzOn’larla sürüyor!” şiarlı pankart açarak öfkeli sloganlarlaDemokrasi Caddesi girişine doğru yürüyüşe geçti.

Kaymakamlık önünde yoğun bir polis ablukasıbulunmaktaydı. Kaymakamlık önünde bir süre duransınıf devrimcileri ajitasyonlarla devletin katliamcı yönünüteşhir ederek, Sarıgazili işçi ve emekçileri bu çürümüşdüzenden hesap sormaya çağırdı. Ardından DemokrasiCaddesi girişine gelinerek basın açıklaması okundu.Eyleme Halk Cephesi, Mücadele Birliği ve DemokratikHalklar Federasyonu destek verdi. Eylem sonrasında sınıfdevrimcileri sloganlarla Sarıgazi içinde tekrar yürüyüşgerçekleştirdi.

AydınUlucanlar’da katledilen devrim şehitleri Aydın’da 28

Eylül’de yapılan etkinlikle anıldı. Ulucanlar şehitleri,Ahmet Savran’ın memleketi Aydın ili Umurlu beldesindeEğitim-Sen’in çağrısı ile emek ve demokrasi güçleritarafından anıldı.

Etkinlik Ahmet Savran nezdinde devrim şehitleri içinyapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından AhmetSavran’ın mücadele azmi ve kişiliği üzerine bir konuşmayapıldı. Konuşmanın ardından şiirler ve marşlar okunarakanma bitirildi. Anmaya KESK’e bağlı sendika temsilcileri,BDSP, TKP, ÖDP, BDP, EMEP ve İHD katıldı.

BursaUlucanlar Direnişi, Bursa’da gerçekleştirilen bir

söyleşi ile selamlandı. Söyleşi Ulucanlar’da katledilendevrimciler için saygı duruşu ile başladı. Ardındankatliamın nasıl bir süreçte hayat bulduğu anlatıldı.Ecevit’in “içeriyi teslim almadan dışarıyı teslim alamayız”sözleri hatırlatılarak, devletin devrimcilere uyguladığıterör ve katliamlarla, işçi ve emekçileri korkutmak vesindirmek, devrimciler ile buluşmasını engellemekistediği belirtildi. Fakat devrimcileri teslim almak isteyendevletin direniş duvarına çarptığı ve Ulucanlar’da birdireniş destanı yazıldığı dile getirildi.

Gezi Direnişi boyunca devlet zorbalığı karşısındahayat bulan direniş ruhunun buralardan mayalandığıvurgulandı. Denizler’in, İbolar’ın, Mahirler’in,Ulucanlar’ın, 19 Aralık’ın direniş ruhunun bugünsokaklarda olduğu söylendi. TKİP MK üyeleri Habip veÜmit üzerine yapılan konuşmaların ardından onlarınyaşamlarını öğrenme çağrısı yapıldı.

AdanaBuca, Diyarbakır ve Ulucanlar cezaevi katliamları İHD

Adana Şubesi tarafından geçekleştirilen eylemleprotesto edildi. 28 Eylül’de İnönü Parkı’nda gerçekleşenbasın açıklamasında “Buca, Diyarbakır, Ulucanlarcezaevlerinde yapılan katliamı unutmadık,unutturmayacağız. Katliamı yapanlardan hesabınısoracağız!” yazılı pankart açıldı.

Eyleme BDSP de destek verdi.Kızıl Bayrak /Ankara – İstanbul – Aydın – Bursa -

Aydın

Kanla yazılan tarih silinmez!

26 Eylül 2013 / Ankara

Page 29: Kızıl Bayrak 2013 39

Bielefeld’de Ulucanlar

anması

Ulucanlar�Katliamı’nın�14.�yıldönümü�vesilesiyleBielefeld’de�bir�anma�etkinliği�gerçekleştirildi.�

Anma,�on�yiğit�devrimci�ve�onların�şahsındadevrim�ve�sosyalizm�kavgasında�ölümsüzleşendevrimcilerin�anısına�saygı�duruşuyla�başladı.�

Ardından,�“Zafere�on�yıldız”�isimli�şiir�okundu.Bunu,�sunulan�sinevizyon�ve�akabinde�katliam�vedireniş�hakkında�yapılan�konuşma�izledi.��

Hem�sinevizyon�ve�hem�de�konuşmada�ilk�eldenbu�acımasız�saldırının�arka�planına�değinildi.

Saldırının�tutsakları�teslim�alamadığı,�devrimcitutsakların�sermaye�devleti�ve�onun�katliamcıgüçlerine�bir�kez�daha�destansı�bir�direnişle�cevapverdikleri,�etten�barikat�olup,�kurşun�yağmurunuhalaylarla�karşıladıkları�vurgulandı.�

Anmada�Gezi�tutsakları�da�unutulmadı.Halihazırda�cezaevlerinde�onlarca�Gezi�tutsağıolduğu�belirtilerek�tutsaklarla�maddi,�politik�vemoral�açıdan�dayanışma�içinde�bulunulması�çağrısıyapıldı.�Bunun�dışardaki�toplumsal�muhalefetinenerjisini�arttıracağı�dile�getirildi.�

Kızıl Bayrak / Bielefeld

Ulucanlar�Direnişi’nin�14.�yılı�dolayısıyla�forumlardaanma�düzenlendi.�Anmayla�Ulucanlar�Direnişi’ndenTaksim�Direnişi’ne�katledilenler�selamlanırken,mücadele�bayrağının�devralındığı�ifade�edildi.�

Esenyurt Yeşilkent’te�mücadelenin�geleceğinintartışıldığı�forumlardan�biri�de�25�Eylül�akşamı�2Temmuz�Parkı’nda�gerçekleştirildi.��

Ulucanlar�Katliamı’nın�14.�yıldönümüne�denkgelmesi�nedeniyle�bu�haftaki�forumda�Ulucanlarşehitleri�anılırken�devletin�katliamcı�geleneği�teşhiredildi.�

Ulucanlar�şehitleri�şahsında�devrim�ve�sosyalizmmücadelesinde�yaşamını�yitiren�devrimcilerin�anıldığıforum�saygı�duruşuyla�başladı.�Denizler’in�idamınagiden�süreci�anlatan�“Delikanlım”�belgesi�gösterildi.Forum,�gündemde�olan�eylemlerle�ilgili�yapılankonuşmaların�ardından�bitirildi.

Esenyurt Depo Forumu’nda�30�Eylül’de�AKPhükümetinin�“demokrasi�paketi”�üzerine�tartışıldı.Esenyurt�Depo�Kapalı�Cadde�girişinden�yürüyüşebaşlayan�kitle�forum�alanına�kadar�sloganlarla�yürüdü.Yürüyüş�boyunca,�Gülsuyu�Mahallesi’nde�yaşanan�çetesaldırısı�ajitasyon�konuşmaları�ile�tehşir�edildi.Çeteleşmeye�ve�faşizme�geçit�verilmeyeceği�haykırıldı.�

Forum,�Esenyurt�Dayanışması�Kültür�SanatKomisyonu�Müzik�Korosu’nun�sunduğu�dinleti�ilebaşladı.�Ardından�forumun�ana�gündemi�olan“demokrasi�paketi”�üzerine�bir�sunum�yapıldı.�Yapılansunumda�“demokrasi�paketinin”�içeriği�ve�AKPhükümetinin�hedefleri�değerlendirildi.�

Sunum�sonlandıktan�sonra�gündem�üzerine�forumkatılımcıları�söz�alarak�düşüncelerini�paylaştı.�

Ardından�geçtiğimiz�günlerde�yaşamını�yitirenTuncel�Kurtiz’in�anısına�filmlerinden�kısa�bölümlergösterildi�ve�Gezi�direnişçilerine�gönderdiğimesajından�oluşan�slayt�gösterimi�gerçekleşti.Gösterimin�ardından�yeniden�gündem�tartışması

yürütüldü.

“Ulucanlar’dan Gezi’ye direniş sürüyor!”

İstanbul�direniş�forumlarından�Yenibosna,�Esenler,Esenyurt,�Bakırköy,�Şahintepe,�Küçükçekmeceforumları�tarafından�29�Eylül’de�ortak�anmadüzenlendi.�

Bakırköy Özgürlük�Meydanı’nda�toplanan�forumbileşenleri�Ulucanlar�ve�Haziran�direnişlerindekatledilenlerin�fotoğraflarını�taşıdılar.�“Ulucanlar’danGezi’ye�direniş�sürüyor!”�ozaliti�açılarak�meydandakiemekçilere�Ulucanlar�Direnişi’ni�anlatan�konuşmalaryapıldı.�Ana�caddede�yolun�bir�şeridi�kapatılarakyapılan�yürüyüş,�Bakırköy�forumlarının�yapıldığı�ÇamlıkParkı’nda�bitirildi.�

Etkinlik�alanında�ilk�olarak�Ulucanlar’da�şehitdüşenler�şahsında�tüm�devrim�şehitleri�için�saygıduruşu�yapıldı.�Ardından�program�forumların�ortakaçıklamasıyla�devam�etti.�Açıklamanın�ardındanprogram�sinevizyonla�devam�etti.�UlucanlarHapishanesi’ni�anlatan�sinevizyonun�ardındanEsenyurt�İşçi�Kültür�Evi�Tanyeri�Şiir�Topluluğu�bir�dinletisundu.�Tanyeri’nin�direniş�ezgilerinin�bitiminde,Ulucanlar�Direnişi�şehitlerinden�Ümit�Altıntaş’ınkardeşi�bir�konuşma�gerçekleştirdi.�Anma�GrupÇapulcu’nun�söylediği�ezgiler�ve�halaylarla�sürdü.�HEYTekstil�direnişçilerinden�Zeki�Gördeğir,�direnişler�vekatliamlara�dikkat�çekerek�devletin�sermayedarlarıkorumak�için�katlettiğini,�hangi�parti�gelirse�gelsin�bukatliamların�devam�edeceğini�söyledi.�Forumda�sözalan�bir�kişi�de�Osman�Yaşar�Yoldaşcan’ın�ölümyıldönümü�olmasını�anımsatarak�devrimcilerinfedakarlıklarını,�devlet�karşısındaki�başeğmezliğiniaktardı.�Forum,�Ulucanlar�Direnişi’nden�bugünleremücadelenin�devam�ettiği�vurgusuyla�sona�erdirildi.�

Kızıl Bayrak / Esenyurt - Bakırköy

“Ulucanlar’dan Gezi’yedireniş sürüyor!”

Ulucanlar Katliamı’nı

unutmadık,

unutmayacağız!

26�Eylül�1999�tarihinde�Ankara’da�bir�hapishanedekatliam�yaşandı:�Ulucanlar�Katliamı.�UlucanlarHapishanesi’ne�düzenlenen�operasyonda,�İsmetKAVAKLIOĞLU,�Ahmet�SAVRAN,�Aziz�DÖNMEZ,Abuzer�ÇAT,�Halil�TÜRKER,�Mahir�EMSALSİZ,�ÖnderGENÇASLAN,�Zafer�KIRBIYIK,�Habip�GÜL�(NevzatÇİFTÇİ),�Ümit�ALTINTAŞ�isimli�siyasi�tutsaklarişkenceyle�katledildiler.�

...Çağdaş�Hukukçular�Derneği�İstanbul�Şubesi

olarak�1999�Ulucanlar�Katliamı’nda�yaşamını�yitirendevrimcileri�bir�kez�daha�anıyoruz.�Katliamıngerçekleştirildiği�hapishane�bugün�bir�müzeyedönüştürülmüş�durumdadır.�Bir�cezaevi�müzesi...Deniz’in,�Hüseyin’in,�Yusuf’un�can�verdiğidarağacının�ev�sahibi,�on�siyasi�tutsağın�hedefgösterilerek�katledildiği�bu�cezaevi,�olsa�olsa�birutanç�müzesi�olabilir.�Katliamın�vahşi�izleri�okoridorlardan,�o�koğuşlardan,�en�önemlisiyüreklerimizden�silinmedi,�silinmeyecektir.Ulucanlar�Katliamı’nı�unutmadık,�unutmayacağız.Saygılarımızla.�

Çağdaş Hukukçular Derneği

İstanbul Şubesi

Page 30: Kızıl Bayrak 2013 39

Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutmaUmuda kurşun işlemez gülüm

Alsa da çukuruna bizi ölüm Hatırla ki fidanlar çukurlarda

Büyür gülüm*Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 35 yıl geçti. 35

yıl önce devlet eliyle yönlendirilmiş faşistler 7 TİP’liöğrenciyi katlettiler. Devlet eliyle planlanan bukatliamın sebebi ise çok açıktı: O dönemde yükselenmücadeleyi engellemek ve bu mücadele içerisinde enön saflarda yer alan öğrenci gençliği yıldırmak,sindirmek.

8 Ekim 1978’de Ankara Bahçelievler’de ODTÜElektrik bölümü öğrencisi Serdar Alten, Ankara DevletMimarlık Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses, Ankaraİktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi GazetecilikBölümü öğrencisi Efraim Ezgin, Hacettepe Üniversitesiİstatistik bölümü öğrencisi Latif Can ve HacettepeÜniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Osman NuriUzunlar ve daha sonra eve gelen Faruk Erzan ve SalihGevence faşistler tarafından katledildi. Serdar Alten,Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Latif Can ve Osman NuriUzunlar bulundukları evde, Faruk Erzan ve SalihGevence ise Eskişehir yolunda kurşuna dizilerekkatledildiler.

Faşistlerin telle boğduğu ve öldüğünü düşündükleriSerdar Alten komada kaldığı süreçte katilleri tarif etti,katliamda kullanılan aracın plakasını verdi. Alten, 9gün komada kaldıktan sonra 17 Ekim’de hayatınıkaybetti.

Devlet katillerin arkasında…

Aralarında 1996’da “çete-emniyet-devlet” işbirliğinigözler önüne seren Susurluk kazasında ölen AbdullahÇatlı gibi faşistlerin bulunduğu katiller katliamdanbugüne kadar devlet tarafından korundu, kollandı.Hiçbir katil gerçek anlamıyla cezalandırılmazken çoğuyerde ödüllendirildiler. Örneğin İbrahim Çiftçicinayetin ardından serbest bırakıldı. BahçelievlerKatliamı’nın ardından adı savcı Doğan Öz’ünkatledilmesine karışan Çiftçi, bir kez daha ceza almadıve MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koydu.

7 kez idam cezasına çarptırılan, firar eden ve 2004tahliye eden Haluk Kırcı ise firarda iken Erzurum’daevlendi ve nikah şahitliğini dönemin Erzurum Valisi

Mehmet Ağar yaptı. Bulduğu her fırsatta pişmanolmadığını ifade eden Kırcı, Abdullah Çatlı’nın olaydakisorumluluğunu da şöyle ifade ediyordu:

“Kapı açılır açılmaz içeri girdik, hepsini yere

yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için

Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve

pamuk verip, “Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim”

demiş. Dışarı çıkıp arabada bekleyen Abdullah’la

konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer

götürüp öldürelim’ dedim, ‘olur’ dedi. İki kişiyi büyük

reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük.

Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp üçer el

kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını

anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir

tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde

öldürmek de zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim.

Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın

mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım.

Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.”

Tutuklu olan katiller de geçtiğimiz yıl AKP’ninçıkardığı yargı paketi ile salıverilirken Bahçelievlerkatillerinden Osman Engin ise ancak 35 yıl sonra, yanigeçtiğimiz Nisan ayında Adana’da yıllardır işlettiği çayocağında yakalanabildi (!) ve şöyle dedi: “Vatan millet

için yaptım, şimdi olsa yine yaparım, yaptıklarımdan

pişman değilim”

Katliamların hesabı sorulacak!

Bahçelievler Katliamı tıpkı Maraş, Sivas, Çorum,Gazi, Roboski katliamları gibi devlet eliyle planlanmışbir katliam olarak tarihe geçti. Bahçelievler’de,Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Gazi’de, Roboski’dekatleden devlet aynı katliamcı zihniyetine ise devamediyor.

Tıpkı Bahçelievler’de olduğu gibi devletin beslediği,yönlendirdiği faşistler Ali İsmail Korkmaz’ı sokakorasında döverek, son olarak da Hasan Ferit Gedik’ikurşunlayarak katlettiler. Devlet katliamcı geleneğinedevam ederken, özellikle Haziran Direnişi’nde vesonrasında katledilenlerin emekçiler tarafındankitlesel ve militan eylemlerle sahiplenilmesi devletkatliamlarının unutulmayacağını, hesabınınsorulacağını kanıtlar nitelikte.

* Nazım Hikmet

Bahçelievler Katliamı35. yılında...

Polis saldırıları sürüyor

Gezi Direnişi sonrası yapılan eylemlerin büyükçoğunluğuna saldıran polis, halen aynı tutumunusürdürüyor. Yaşanan halk hareketinin korkusunuyaşayan sermaye devleti, yeni gelişecek toplumsalhareketi polis şiddeti ile önlemeye çalışıyor. Polis 28Eylül’de Tuzluçayır ve Taksim Gezi Parkı’ndayapılmak istenen eylemlere saldırdı.

TuzluçayırAnkara Tuzluçayır’da sermaye devletinin

Alevilere yönelik asimilasyon uygulaması cami-cemevi projesine karşı annelerin yapmak istediğieyleme polis saldırdı.

Yürüyüş için biraraya gelen anneler, meydandancami-cemevi yapılması planlanan inşaat alanınayürümek istedi. Yürüyüşe geçen annelere, inşaatalanına yaklaşıldığı sırada polis saldırdı. Polisintazyikli su ve gaz bombaları ile gerçekleştirdiğisaldırıda yaralananlar oldu.

Polis saldırısının ardından Tuzluçayırlı emekçilertekrar meydanda toplanmaya başlayarak sloganlarlapolis saldırısını protesto ettiler. Eylem, emekçilerinsokaklarda barikatlar kurarak direnmesiyle geceyarısına kadar sürdü. Polisin darbe etkili köpüklü gazbombası kullandığı eylem, kitlenin geri çekilmesi ilebitirildi.

TaksimYeryüzüne Özgürlük Derneği, Gezi eylemlerinde

yaşamını yitiren tüm canlılar için Gezi Parkımerdivenlerinde eylem yapmak istedi.

Gezi Parkı merdivenlerinde 28 Eylül’de basınaçıklaması yapmak için toplanmaya başlayan kitle,eylem öncesinde yapılan çevik kuvvet yığınağıylaengellendi. Polis kalkanlarla kitleyi öncemeydandaki anıta doğru sürdü. Burada kitleyi iyicesıkıştıran ve darp eden polisle kitle arasındatartışmalar yaşandı. Sonrasında ise polis bir dizieylemciyi darp ederek gözaltına aldı. Devamındageri kalan kitleyi de kalkanlarla iterek SıraselvilerCaddesi’ne doğru sürdü. İstiklal Caddesi’nin girişi dedahil her yere barikat kuran polis, kitleyiSıraselvilere sürdükten sonra dağıttı. Birden fazlagözaltının olduğu eylemde, gözaltılar ilerleyenzamanda serbest tbırakıldı. Görüntü almak isteyenbasın da yine polisin tacizleri ve engellemeleriylekarşılaştı.

Kızıl Bayrak / Ankara - İstanbul

Page 31: Kızıl Bayrak 2013 39

Gezi tutsak aileleri İstanbul ve İzmir’de 28 Eylül’deyaptıkları eylemle çocuklarına sahip çıkmaya devamettiler. Devlet terörünün teşhir edildiği eylemlerde,tutsakların serbest bırakılması talep edildi.

İstanbul Gezi tutsak aileleri Galatasaray Lisesi önüne

gerçekleştirdikleri eylemlerin on üçüncüsünügerçekleştirdi. Aileler pankartlarını açarak oturmaeylemine başladılar. Tutsakların resimlerinin taşındığıeylemde, ilk olarak gündemdeki Ethem Sarısülükdavasında yaşananlar, avukatlara ve Talcid ilacı sataneczanelere soruşturma açılması teşhir edildi.

Boran Atıcı’nın annesi Ayten Atıcı bir konuşmayaptı. “Çocuklarımız onurlu bir iş yaptılar” diyen Atıcı,“bizim paramızla bize acı çektiriyorlar” dedi.

Tutsak Emek Ulaş Suna’nın annesi de bir konuşmayaparak hükümetin Gezi’de aldığı yenilginin acısınıçıkartmaya çalıştığını ve çocuklarının eğitimiengellenerek geleceklerinin de engellendiğini ifadeetti.

Goncagül Telek’in kardeşi Deniz Telek de,Goncagül’den getirdiği selamla konuşmasına başladı.İddianamenin hala hazırlanmamasını eleştiren Telek,“devlet-sistem şunu bilmelidir, sizin baskılarınız varsabizim de direnme hakkımız var” dedi.

Cumartesi Anneleri’nden Hanife Yıldız da birkonuşma yaptı. Devletin yandaş medya aracılığıylahala Gezi eylemlerine saldırmaya devam etmesiniteşhir eden Hanife anne, ülkede demokrasi nutuklarıatanları teşhir ederek Ali İsmail’e sahip çıkan herkesisokağa çağırdı.

Ali Haydar Akdeniz’in babası Hasan Akdeniz birkonuşma yaparak tutsakların serbest bırakılmalarınıistedi.

CHP Milletvekili Hüseyin Aygün Tekirdağ’dakitutsaklardan selam getirdiğini söyleyerek konuşmasınabaşladı. Tutsakların morallerinin iyi olduğunu vepişman olmadıklarını söylediklerini aktaran Aygün“onlar onurumuzdur, sahip çıkalım” diyerek

konuşmasını sonlandırdı.

Aygün’ün konuşmasının ardından tutsak Mehmet

Kara’nın gönderdiği ve direnişin cezaevlerinde de

devam ettiğini yazdığı mektup okundu. Sonrasında ise

basın metni okunarak eylem sonlandırıldı.

İzmir Gezi tutsak aileleri ve yakınları eylemlerinin 9.

haftasında da YKM önünde biraraya geldi.

Aileler ve tutsakların yakınları “Gezi Parkı

tutsaklarına özgürlük” pankartının arkasında yürüyüşe

geçti. İş Bankası önünde son bulan yürüyüş boyunca

devletin Gezi Direnişi karşısında tahammülsüzlüğüne

ve AKP iktidarının kendine muhalif olan her kesime

azgınca saldırdığına dikkat çekildi, sloganlar atıldı.

Oturma eylemine destek olmak için biraraya gelen

İzmir’in yerel sanatçıları, tiyatrocuları ve müzisyenleri

de Konak Eski Sümerbank önünden yürüyerek İş

Bankası önüne geldiler. Oldukça coşkulu olan eylemde

basın açıklamasına geçildi. Basın açıklamasında “Bizler

Gezi tutuklu aileleri olarak bu hafta 9. oturma

eylemimizi yapmaktayız. Bu gün itibariyle çocuklarımız

100 gündür Kırıklar, Şakran, Tekirdağ, Edirne, Kandıra,

Bakırköy, Adana, Antalya, Erzurum, Bursa

hapishanelerinde tutulmaktalar. Hala biz aileler ve

çocuklarımız neden yargılandığını bilmemekteyiz”

denildi.

Basın açıklamasından sonra, Gezi tutsaklarını ve

ailelerini yalnız bırakmayan Duvara Karşı Tiyatro

Topluluğu sergilediği oyunda Gezi Direnişi’ni anlattı.

Ardından Yenikapı Tiyatro Grubu bir oyun sergiledi.

Son olarak İzmir Müzisyenler Derneği söylediği

marşlarla oturma eylemine destek verdi.

Oldukça coşkulu geçen oturma eyleminde sivil

polislerin yoğun tacizi vardı. Kitlenin içine kadar

girmeye çalışan sivil polis kamerasına müdahale

edilerek uzaklaştırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

“Çocuklarımızneden yargılanıyor?”

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2013/39 * 4 Ekim 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

KESK’li tutsaklar

7 aydır hapis!

Tutsak KESK’lilerin aileleri ve Kamu EmekçileriCephesi her pazar gerçekleştirdikleri eyleme buhafta da devam ederek tutsaklara özgürlük istedi.Galatasaray Lisesi önünde toplanan kitle buradapankart ve tutsakların resimlerini yere sererekoturma eylemine başladılar.

Yapılan konuşmalarla KESK’lilerin neden ve nasıltutuklandıkları anlatılarak sergilenen hukuksuzlukteşhir edildi. Sloganların atıldığı eylemde basınaçıklamasını BES 2 No’lu Şube’den Sevim Kayhanokudu.

Açıklamada, 19 Şubat’ta yapılan operasyonlarsonucunda gözaltına alınan arkadaşlarınınmahkemelerde tek tek serbest bırakıldığı ifadeedilerek, mahkemeye çıkarılıp da serbestbırakılmayan KESK’li olmadığı belirtildi. İzmir veİstanbul’daki KESK’li tutsakların hala tutuklubulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, İzmir’dekitutsakların 30 Ekim’de mahkemeye çıkarılacaklarıbelirtildi. Açıklama, arkadaşlarının 7 aydırcezaevinde tutulduklarının belirtilmesi ve demokrasiyalanlarının teşhiriyle sonlandırıldı. Ayrıca tutsaklariçin 6 Ekim Pazar günü Bostancı Gösteri Merkezi’ndeyapılacak olan dayanışma etkinliğine katılım çağrısıyapıldı.

33’ü 19 Şubat operasyonuyla olmak üzeretoplam 54 KESK’linin hala cezaevinde olduğubelirtiliyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul İzmir

Page 32: Kızıl Bayrak 2013 39

Katledilmesinin üzerinden geçen 46 yıla rağmenonun yaşamını bu sayfaya sığdırmanın zorluğunubilerek başlıyoruz söze...

Ernesto Che Guevara, Arjantinli bir aileninçocuğu olması dolayısıyla genç yaşta, yaşadığıkıtanın emperyalizmden kaynaklanan sorunlarınıkavramıştı. Ezilen ve sömürülen halkların sesiolabilmek için siyasal mücadeleye atılmasındakidönüm noktası da emperyalizmin bu kıtadaçevirdiği kirli dümenlerdir. Onu enternasyonalyapan da tam olarak budur. Arjantin’de doğan Che,Meksika’da Fidel Castro ve arkadaşlarıyla tanıştı,onların davasına ortak olup Küba Devrimi’ne adınıyazdırdı.

Küba Devrimi’ne katkısından ve üstün askerieylemlere önderlik eden bir komutan olmasındandolayı Merkez Bankası Başkanlığı’na ve SanayiBakanlığı’na getirildi. Küba’da sosyalizmin inşaçabasına ortak oldu. Rusya’da Ekim Devrimi’nin ilkyıllarında uygulanan “Komünist Cumartesiler”iörnek alarak “Gönüllü Çalışma”yı Küba Devrimi’ninilk yıllarında uygulamaya çalışan Che’dir.

Bu görevdeyken bile yerini sağlamlaştırıpkoltuğunda oturmayı düşünmedi hiç. Afrika, Asyave Latin Amerika’da yükselen devrimci hareketleridikkatle izledi. Küba Devrimi’nin başarısını diğerülkelerde yapılacak devrimlerle güçlendirmekistiyordu. Küba Devrimi’nin tam anlamıyla başarıyaulaşabilmesinin yolunun buradan geçtiğininbilincindeydi. Küba vatandaşlığına kabul edilen Che,Küba Devrimi’nin diğer ülkelerde de yankıbulduğunu bilmekteydi ve bu duruma bizzatmüdahale etme isteği ile enternasyonalist ruhu onuharekete zorluyordu.

Küba’da olgunlaşan devrimden sonra içindekidevrim ateşiyle yanıp tutuşmaktaydı. BöyleceKüba’daki görevlerini ve dostlarını geride bırakıpuzun bir yolculuğa doğru adım attı. Küba’danayrıldıktan sonra Afrika kıtasında yükselenbağımsızlık savaşlarına katılan Che, sonra o çoksevdiği Latin Amerika dağlarına doğru yola çıktı.Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro’dan bile gizliolarak kurduğu ilk gerilla birliğini Bolivya’yagönderdi. Artık eksik olan kendisiydi ve bunun içintüm görevlerinden istifa ederek Bolivya’ya gitti.

Küçük sayılabilecek bir grupla Bolivya dağlarındagerilla mücadelesi yürüten Che’nin karşısında iseAmerikan emperyalizmine boyun eğmiş Bolivyahükümeti ve onun silahlı güçleri vardı. Kendisini veyoldaşlarını katletmek için arayan kollukkuvvetleriyle son mermisine kadar çatışan Che,yaralı olarak tutsak edildi. Tutsakken her türlüsoruyu karşılıksız bıraktı ve katillerinin elindesonuna kadar direndi. Bunun üzerine elleri titreyenbir asker tarafından 9 Ekim 1967’de makineli tüfeklekurşuna dizildi. Dünya halklarından alacağıtepkilerden dolayı Bolivya hükümeti infazı hemenoracıkta gerçekleştirdi.

Milliyetçiliğin, ırkçılığın, şovenizmin karşısındaChe, enternasyonalizm bayrağını dalgalandırırkenMarksist teorinin ışığında hareket etti. Marksist-Leninist dünya görüşünü hayatında pratikleştirdi.Proletarya enternasyonalizmini hem görev hem dedevrimci bir zorunluluk olarak algıladı.

Bugün dünyanın her köşesinde onu tanıyan,hayatını ve mücadelesini bilen insanlara rastlamakmümkün. Sadece 20. yüzyılın devrimci bir simasıdeğil, bu yüzyıla adını silahıyla yazmış birkomutandır o.

Che, ezilen halkların ve proletaryanın kalbindeyer etmiş büyük bir devrimcidir. Anısı ve mücadelesikavgamızda yaşamaya devam ediyor, edecek.

Komutan Chekavgamızda yaşıyor!

“Bayrağı altındadoğmadığımız bir ülkenintoprakları üstündedökülen her damla kan,orada hayatta kalankişinin daha ilerde kendiülkesinin kurtuluşmücadelesine uygulamakiçin edineceği bir deneyolacaktır. Ve kurtulan herhalk, bir başka halkınkurtuluşu için verileceksavaşta kazanılmış biraşamadır.”

CHE GUEVARA