kızıl bayrak 2014 12

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 12 • 21 Mart 2014 • 1 TL Greif işçileri: DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-meşru mücadele değerlerine işçiler sahip çıkmalıdır! s.16-18 İhanete, işbirliğine ve saldırılara rağmen... » “Hakları kazanmanın yolu direniş!” DİSK Devrimci Yapı İşçileri Sendikası Örgülenme Uzmanı Haydar Baran’la Kayseri bölgesindeki yapı işçilerinin sorunlarını konuştuk. s.13 Sömürü ve kölelik düzenine oy vermiyoruz! EKK: Seçimler yoluyla bu kirli düzeni aklamaya çalışanlara karşı devrimin ve sosyalizmin çağrısını yükselten sosyalist adayları destekliyoruz. s.7 DİSK’in seçim taktiği ve örgütenme seferberliği! DİSK, “AKP’ye oy verme, sendikalı ol, DİSK’li ol” biçiminde formüle edilen örgütlenme programıyla AKP’yi hedefe çakıyor. s.4 Suriye krizi 4. yılında: Savaş sürüyor Suriye krizi, dördüncü yılına, yıkıcı savaşın eşliğinde girdi. Savaşın yarattığı yıkımın boyutunu kesin olarak belirlemek mümkün değil. s.27 Greif işçileri, DİSK/Tekstil Sendikası’nın ihanetçi tutumuna ve patronla yaptığı işbirliğine rağmen direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Geride kalan haftada, bir provokasyon girişimini püskürten işçiler, sendika bürokratlarını da dize getirdiler. Greif Direnişi Kazanacak!

Upload: kizilbayrak

Post on 01-Mar-2016

239 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 12/ 21 Mart

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 12

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 12 • 21 Mart 2014 • 1 TL

Greif işçileri: DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-meşru mücadele değerlerine işçiler sahip çıkmalıdır! s.16-18

İhanete, işbirliğine ve saldırılara rağmen...

»“Hakları kazanmanınyolu direniş!”DİSK Devrimci Yapı İşçileri SendikasıÖrgülenme Uzmanı Haydar Baran’laKayseri bölgesindeki yapı işçilerininsorunlarını konuştuk.

s.13

Sömürü ve kölelikdüzenine oy vermiyoruz!EKK: Seçimler yoluyla bu kirli düzeniaklamaya çalışanlara karşı devriminve sosyalizmin çağrısını yükseltensosyalist adayları destekliyoruz.

s.7

DİSK’in seçim taktiği veörgütenme seferberliği!DİSK, “AKP’ye oy verme, sendikalı ol,DİSK’li ol” biçiminde formüle edilenörgütlenme programıyla AKP’yihedefe çakıyor.

s.4

Suriye krizi 4. yılında:Savaş sürüyorSuriye krizi, dördüncü yılına, yıkıcısavaşın eşliğinde girdi. Savaşınyarattığı yıkımın boyutunu kesinolarak belirlemek mümkün değil.

s.27

Greif işçileri, DİSK/Tekstil Sendikası’nın ihanetçitutumuna ve patronla yaptığı işbirliğine rağmen

direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Geride kalanhaftada, bir provokasyon girişimini püskürten işçiler,

sendika bürokratlarını da dize getirdiler.

Greif Direnişi Kazanacak!

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 12

Yerel seçimlere sayılı günler kala burjuvasiyasetinde kazan kaynıyor. Kitle hareketi tarafındaniyice köşeye sıkıştırılan AKP’nin burjuva siyasetindekirakipleri üst üste hamlelerle onu iyiden iyiye yıprataraksandıktan kendileri için en iyi sonucu elde etmeyeçalışıyorlar. Onlar için en iyi sonuç AKP’nin en azındaniki büyük kentten birinde kaybetmesi ya da yüzde 40oy oranının altına düşmesi oluyor. Bu sonucu eldeedebilirlerse AKP hükümetinin ciddi anlamdasakatlanacağı umudunu taşıyorlar. Ancak genelmanzara AKP’nin gidişinin burjuva siyasetinin buolağan akışının dışında, daha olağanüstü biçimlerdeolabileceği ihtimalinin de güçlendiğini gösteriyor.

Şu haliyle de zaten AKP hükümeti siyasi-hukuki veahlaki meşruiyetini kaybetmiş durumda. Eğer yerelseçimlerde başarı sayılabilecek bir sonuç alabilirse,belki ömrünü bir parça uzatabilir. Bu koşullarda az-çokbir süreliğine kendisine nefes aldıracak bir seçimsoncunu ise, ancak ya rakiplerinin ipliğini pazaraçıkaracak çapta karşı hamleler ya da büyük çaplıusulsüzlükler yaparak elde edecektir. Bu ise düzeninsiyasal krizinin derinleşmesinden başka bir sonuçüretemez.

Muhtemel başarısızlık ise AKP’yi yolun sonunagetirecektir. Bu durumda da AKP ya kendi içerisindeçatlayacak ya da şeflerinin ellerindeki son kozlarıoynamasıyla savaşarak tükenecektir.

Öte yandan bugün hala da AKP’nin geleceğindenemin olamadıkları için ona karşı hayırhah bir tutumalan burjuva güçler de hızla batan gemiyi terk edecekve kurulması beklenen yeni siyasal düzendekendilerine bir yer edinmek üzere ona karşı aktifbiçimde çalışmaya başlayacaktır.

Bugün için AKP’ye yolun sonunda herhangi bir ışıkgörünmüyor. Öyle ki şimdilerde tartışılan konu, onunhangi yoldan gideceği ve yerine kimin geleceğidir.

AKP’yi gözden çıkardıkları anlaşılan emperyalistleriçin şu haliyle en uygun seçenek belli ki CHP ya da CHPmerkezinde oluşturulacak bir koalisyondur. Kuşkusuzbunu da burjuva parlamenter zeminlerden giderekyapmayı tercih etmektedirler. Ancak yine de bununtam olarak hangi biçimde olacağını belirlemek onlarınelinde değildir. Ne kadar güçlü olursa olsun burjuvasiyasal düzeni istediği gibi düzenleme şansına sahipdeğillerdir.

Çünkü düzenin efendilerinin AKP’nin yerineseçenek olarak sarıldığı CHP ya da başka bir düzenpartisi, ona istediğini verebilecek sahici bir toplumsaldesteğe sahip değildir. Bugün seçenek olarak ortayaçıkmalarını da zaten ilk olarak emperyalistler veCemaat’in operasyonlarına, öte yandan da bunlarıntam karşısında yer alan güçlü halk hareketineborçludurlar. Birinciler AKP’nin arkasından güçleriniçekip, ipliğini pazarlarken, kitle hareketi ise AKP’nintoplumsal meşruiyetini sarsarak onu köşeyesıkıştırmaktadır. Ancak bu halk hareketi bugün CHP’ningüdümünde olmadığı gibi güçlü bir anti-emperyalist/anti-kapitalist damara sahiptir. Öyle kibugünkü şekilsizliğine ve düzeni aşan bir siyasalönderliğe sahip olmamasına rağmen kendisini güçlüdüzen karşıtı eğilimler olarak gösteren siyasal birduruşu ve dinamizmi vardır.

Bu durumda da CHP ve diğer düzen partilerinin, butoplumsal hareketten beslenmesi ve yararlanmasımümkünse de, onu taşıyabilmesi mümkün değildir.Bugün seçim sandığından kendisine oy olarak büyükbir destek çıksa dahi bu CHP’nin arkasında aktif birtoplumsal yedeklenme değil, ancak AKP’ye duyulanöfkenin yarattığı anlık bir ilişki olmanın ötesinegeçmeyecektir.

Bu koşullarda emperyalistler ve burjuvazinin enazından orta vadede bir daha AKP ile yaşadıklarıtürden bir “siyasal istikrar” dönemi bulması mümkünolmayacaktır. Çünkü siyasal sahnede sadeceemperyalistler ile işbirlikçileri ile onların siyasetzeminleri yoktur. Haziran Direnişi’yle ortaya çıkan halkhareketi, gerek sosyal özü bakımından gerekse degüçlü bir sokak hareketi olarak kendisini burjuvasiyaset zeminleri dışında üreterek sahnede yerinialmıştır. Artık o Haziran’dan bu yana ülkenin siyasalsahnesinin değişmez bir öğesi olacaktır. Berkin’egörkemli uğurlama bunun bir kanıtı olmuştur.

Belirtelim ki, bu hareket öznel çabaların ürünügeçici bir olgu değil, tümüyle kurulu düzenin çelişki veçözümsüz sorunlarından (ekonomik kriz, sosyal yıkım,siyasal çürüme gibi sorunlar ile birlikte Kürt sorunu)doğmaktadır. Bu çelişki ve sorunların aşılmak bir yanaderinleşmesi kaçınılmaz olduğuna göre düzengüçlerinin, onun üstesinden gelmesi de mümkündeğildir. Bugün hala da emekleme devresindesayılması gereken hareket, emperyalist-kapitalistsistemin iktisadi ve siyasi krizi zemininde büyüyecek vemücadeleler içerisinde olgunlaşmaya, siyasal-sınıfsalayrışmalar ve saflaşmalarla da evrimleşerek dahabağımsız bir güç odağı haline gelecektir.

Bunun gerçekleşmesi hem kaçınılmaz hem dehareketin geleceği bakımından şarttır. Bunu ise sadecesiyasal bir sınıf hareketi başarabilir. Bugünkü halkhareketi de ancak böyle bir sınıf hareketinin önderliğialtında kurulu düzenin aşırılıkları ve sivri uçlarınıaşarak, onun iktisadi-sınıfsal-toplumsal temellerineyönelebilir, giderek de gerçek bir devrimci iktidaralternatifi haline gelebilir.

Zira siyasal-toplumsal bir düzende gerçek birdeğişim olabilmesi için bir burjuva partisinin yerinebaşka bir burjuva partisinin değil, bir sınıfın yerinebaşka bir sınıfın, sermayenin yerine işçi sınıfınıngelmesi gerekir. AKP’nin en kirli yönleriyle temsilburjuva sınıf ve onun siyasal-ekonomik sistemi deancak böylelikle geride kalacaktır.

İşte bugün toplumsal mücadelenin temel sorunugerçekte işçi sınıfının bu rolü oynayamamasındadır. İşçisınıfı siyasal alana kolektif varlığı ve siyasal kimliğiyleçıkamadığı ölçüde bu, bugünkü tüm imkanlara rağmengenel toplumsal muhalefetin önünde bir devrimci çıkışyolunun açılmasını zorlaştırmaktadır.

Bugün ortada siyasal bir sınıf hareketi yoktur, fakatyine de böyle bir hareketi yaratmanın olanaklarıartmaktadır. Tam da Haziran Direnişi’nin ruhunu sınıfzeminine taşıyan, yasaları aşan ve bürokrasiye meydanokuyan Greif işçileri kendi zemininden bunugöstermekte, bugün AKP’ye yönelik öfkeninbirleştirdiği şekilsiz halk hareketini sınıfsal bir eksendesaflaştırılabileceğini, bu durumda yeni türden birgeleceğin biçimlenmekte olduğunu göstermektedir.Öyle ki bugün genel bir AKP karşıtlığı vedemokratikleşme ekseninde kalan hareketin ilerisiyasal ve sendikal özneleri, söz konusu bir sınıfhareketi olduğunda onun karşısında ayrışmakta vesaflaşmaktadırlar. Oysa Greif örneği başka bir açıdanda AKP’yi ve düzen gericiliğini yenmenin yolunugöstermektedir.

Kuşkusuz ihtiyaç işçi sınıfının bir sınıf olarakkaynaşması, hem kendi sınıf çıkarları için hem detoplumsal sorunlar karşısında bir güç odağı olarakçıkmasıdır. Yani Greif’in hem aritmetik olarak hem degeometrik olarak büyümesindedir. Aritmetik büyümeGreif’lerin sayısının artması ve işçi sınıfının Greifişçilerinin mücadele ruhu ve kararlılığıyladonanmasıdır. Geometrik büyüme ise siyasallaşma vesosyalizmle buluşmadır. İşte bu alandaki başarıölçüsünde de siyasal bir işçi hareketi yaratılabilir. Bu dabugün büyük olanaklar barındıran ve giderek temeldedüzenin denetleyemediği büyük kitle hareketinikurtuluş yoluna çıkarabilir.

Düzenin seçimlerin ardından siyasal ve ekonomikkrizinin derinleşeceği kesin olduğuna göre yapılmasıgereken toplumsal muhalefeti bağımsız bir siyasal güçodağı olarak örgütlemek, ama bunun için de öncelikleGreif’i yaşatmak, Greifler’i çoğaltmak, Greifleşen işçisınıfını siyasallaştırmaktır. Bu bakımdan 1 Mayıs çokönemli bir eşik olacaktır. Yakın döneme kadar işçisınıfının politik damgasını taşıyan ancak fizikivarlığından yoksun 1 Mayıslar tablosu, bu 1 Mayıs’tabir parça aşılabilir ya da bu bakımdan anlamlımüdahaleler gerçekleştirilebilirse ülkenin devrimcigeleceği bakımından son derece önemli bir kazanımelde edilmiş olacaktır.

Siyasal bir sınıf hareketi!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 12

Greif işçileri, “fabrikayı kapattım” dedikten sonra“hepsini işten attım” diyerek manevra yapmaya çalışanpatrona, direniş ateşini Ünsa’ya taşıyarak yanıtverdiler.

Direniş ateşini Ünsa’ya taşıdılar!

Direnişin 39. gününde sabah saatlerindeSultanbeyli’deki fabrikanın önüne gelen işçiler, fabrikamüdürü ve sivil polislerin engelleme girişimlerinerağmen fabrikaya giriş yaptı. Fabrikada işçilere üretimidurdurup direnişe katılma çağrısı yapan işçiler dahasonra fabrikanın bahçesine indiler.

İşçilerin eylemi devam ederken patron da polisyığınağı yaptı. Bu arada da polis şefleri direnişçiişçilere, fabrikanın işçileri olmadıklarını iddia ederekdışarı çıkma uyarıları yapmaya başladı. Fakat işçilerintavrı net oldu. İşçiler üç taleplerinin olduğunu ve butalepleri karşılanana kadar fabrikada kalmaya devamedeceklerini bildirdiler. İşçiler yatmayan ücretlerininyatırılmasını, sendika üyelerinin işten çıkarılmayacağıgarantisinin verilmesini ve Ünsa’da sandık kurulmasıkonusunda açıklama bekliyorlar.

Taşeronluğa darbe!

Direnişin sömürü cehennemine girmesi karşısındaÜnsa’nın patronları paniğe kapılırken işçileri direniştenuzak tutmak için zorbalığa başvurdular. Alınan bilgileregöre bazı işçileri odalara kilitlediler, bir kısmını dafabrikanın dışına çıkardılar. Fakat buna rağmen çoksayıda taşeron işçisi sendikaya üye olarak direnişekatılım gösterdi.

An itibariyle (gazetemiz baskıya hazırlanırken-direniş sürerken) Greif işçileri, Greif patronuna veişbirlikçi hain Rıdvan Budaklar’a mücadelenin henüzyeni başladığı mesajını tok biçimde vermiş oldular.

Hesapları bozuldu!

Bu sömürücü asalaklar günlerdir çevirdikleridümenlerin boşa düşmesi üzerine işten atma gibisilahlara başvururken sandılar ki, Greif işçileri boyuneğecek ve evlerinin yolunu tutacaklar. Ancak Greifişçileri onların yazmaya çalıştığı bu senaryoyubozdular. Direnişi Greif’in bünyesinden kesin atmakisterken, direniş Greif’te yayılmaya devam ediyor.Böylelikle Greif işçileri sömürücü asalaklara ve özelliklede ihanete pek mahir Budak gibi işçi düşmanlarınakesin bir şekilde işlerini eskisi gibiyönetemeyeceklerini gösteriyorlar.

Vurdumduymazlık artık ihanettir,desteğin tam zamanı!

Öte yandan ise DİSK’in onuru olan Greif işçileri,DİSK’in yönetiminden, asıl olarak ise DİSK üyelerindenhak ettiği desteği alabilmiş değil. Direniş ateşiniÜnsa’ya yaymak üzere büyük bir bedeli göze alanişçiler, bu eylemi yaptıkları sırada DİSK Genel SekreteriArzu Çerkezoğlu’nu arayarak durumu bildirdiler.Çerkezoğlu işçilere destek vereceklerini ve desteklerinide bir basın açıklamasıyla duyurmasına rağmen busatırların yazıldığı ana kadar henüz herhangi bir adımatılmış değil.

Eğer bu tutumlarını sürdürür ve vurdumduymazlığadevam ederlerse, hem işçi sınıfına hem de DİSK’ebüyük bir ihanete imza atmış olacaklar. Greif’in onurluişçileri sömürücü asalaklara, taşeronluğa karşıdirenişin destanını yazarken onlar da DİSK tarihine birutanç sayfası eklemiş olacaklar.

Ünsa ile birlikte direnişlerinde yeni bir atılım yapanGreif işçileri, böylelikle kendilerinin işsizlik sopasıylaterbiye olacağını, susku fesadıyla oksijensiz kalıpyılacaklarını sananlara net bir yanıt verdiler.

Onurlu Greif işçilerine desteğin tam zamanıdır!

Direnişin ateşiGreif-Ünsa’da!

Budak polise başvurdu,muhabirimize gözaltı!

Tescilli hain Rıdvan Budak’ın ihbarıyla 20 Martgünü polisler DİSK Tekstil Sendikası Genel Merkezi’negeldiler. Sendikada kimlik kontrolü yapan polislermuhabirimiz Mehmet Ali Karabulut’u aranması olduğugerekçesiyle gözaltına alındı.

Alınan bilgilere göre, sendikayı kendi dükkanısanan Rıdvan Budak “ofisime giremiyorum” iddiasıylapolise başvurdu. Budak’ın bu ihbarıyla birkaç saatönce sendikaya gelen sivil polisler, sendikadabulunanların kimliklerini kontrol ettiler. Bu sıradamuhabirimizi de araması olduğu gerekçiyle gözaltınaaldılar.

Polisin sendikaya geçmesi üzerine canlı yayınageçen Eksen TV, yaşananları görüntüledi. BizzatKarabulut tarafından çekilen görüntülerde, polisin zorkullanarak Karabulut’u götürmeye çalıştığı, ancakişçilerin de müdahalesiyle geri adım attığı görüldü.

Karabulut eski bir davası nedeniyle karakolagötürülürken işçilerin sendikadaki bekleyişi sürdü.

DİSK’in tarihinde olmadık kirli işlere imza atanRıdvan Budak, böylelikle sınıfa karşı işlediği suçlara biryenisini daha eklemiş oldu.

Greif İşçilerinin Sesiçoğalıyor

Greif İşçilerinin Sesi, 25’inci sayısıyla okurlarıylabuluştu.

Greif işçisinin iç iletişim organı olan bültendedirenişin ana gündemi ile birlikte işçilerin yazıları vehaberler yer alıyor.

Bültenin ön sayfasında "Greif Fabrika Komitesi"imzalı yazıda DİSK Tekstil’de yaşananlar ele alınıyor.“Örgütlü gücümüz bürokratlara diz çöktürdü” başlığınıtaşıyan yazıda, sendikada yaşananlar aktarılırkenDİSK’in mücadele değerlerine sahip çıkmayanbürokratların hesap vermekten kurtulamayacağıbelirtiliyor. Yazı “Dün savunmadaydık, şimdi saldırmasırası bizde” ifadeleriyle noktalanıyor.

Bültenin düzenli yazarlarından olan Ahmet MekinDemir de “Gözler” başlıklı yazısıyla son gelişmelerideğerlendiriyor. Sendika bürokratlarına seslenenDemir, onları işçilerin gözünün içine bakmayaçağırıyor.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 12

DİSK yolsuzluklar, yerel seçimler ve “DİSKÖrgütlenme Seferberliği Programı’’nı 28 Şubat’taaçıklayarak ‘30 Mart’ta AKP’ye oy yok’ çağrısı yapmıştı.‘AKP’ye oy verme, sendikalı ol, DİSK’li ol’ biçimindeformüle edilen örgütlenme programı seçimlergündemi ile sınıfa yönelik saldırıları birarada işliyor veAKP’yi hedefe çakıyor. Böyle bir hat üzerinden inşaedilen ‘mücadele programının’ ilan edilmesininsonrasında DİSK’in seçimler üzerine düzenliaçıklamalar yaptığına tanık oluyoruz. Şimdiye kadar ikigenel başkanını sendika koltuğundan meclis koltuğunatransfer eden DİSK; AKP karşıtlığına indirgenmiş birçizgide işçi ve emekçileri sandığa çağırıyor. DİSK’ingeçmiş mücadele mirasına yaslanarak Rıdvan Budak’ınDSP’den, Süleyman Çelebi’nin CHP’den milletvekiliolmaları sermaye sınıfına verdikleri desteğin ve işçisınıfına yönelik ihanetçi pratiklerinin sonucudur. Bupratik şimdi sınıfın sermayenin saldılarına karşıdirenişinin sembolu olan Greif’a destek olmak şöyledursun direnişi bitirmek için sendika-patron işbirliğininen vahim örnekleri olarak kendini göstermektedir.Sermaye iktidarının açmazlarının büyüdüğü,sorunlarının ağırlaştığı ve sınıfın her türlü engellererağmen sömürüye karşı mücadele eğiliminingüçlendiği bir dönemde emekçilere çözümü sandıktaaramasını salık vermek sınıf hareketini söndürmek içinitfayeci rolüne soyunmak demektir.

DİSK seçimlere ilişkin tutumuyla işçi sınıfınadayatılan neolibarel saldırıların, sefaletin vesömürünün miladını AKP iktidarıyla başlatanaçıklamalarıyla sermaye sınıfının bu saldırıların teksorumlusu olduğu gerçekliğinin üzerini örtmektedir.Sermaye partisi AKP’ye oy vermeme çağrısı yaparak,sınıfın cehennem koşullarına mahkum edilmesindediğer düzen partilerinin AKP kadar sorumlu olduğugerçeğini karartmaktadır.

Öte yandan sendikal hareket kapsamlı yıkımsaldırılarının, köleliğin ve sendikal örgütlenmelerinönündeki engellerin püskürtülmesi acil görevi ileyüzyüzedir. Buna rağmen DİSK, bürokratik-uzlaşmacı,yasalcı çizgisi ile Türkiye işçi sınıfının cumhuriyet tarihiboyunca karşı karşıya kaldığı en şiddetli ekonomik-sosyal yıkım saldırılarına karşı utanç verici bir pratiksergiliyor. DİSK bürokratları mitinglerde, basınaçıklamalarında “sınıf sendikacılığı”nı dillerindendüşürmüyor. Pratikte ise filli-meşru mücadeledenkaçan beklemeci, düzenin icazet alanı içerisindehareket eden, direniş iradesi örgütlemekten uzakpratiğinin bir uzantısı olarak işçi ve emekçiler sömürüve baskının hesabını sormak için sandığa çağırılıyor.

DİSK’e hakim olan ilerici-solcu geçinen anlayışlarınideolojik-politik çizgisi sonucunda sınıf mücadelesineçekilmesi gereken işçilere ‘yolsuzluğa batmış, işçidüşmanı iktidar partisine asla oy verilmemelidir!’çağrısı yaparken işyerlerinde örgütlenmeyiyaygınlaştıracakları iddiasını ortaya koymaktan da geridurmuyorlar. İşçilerden ‘Emeğin talep ve beklentilerinibenimseyen, demokrasiden yana, toplumsal eşitlik,dayanışma ve barış yanlısı adaylara destek’ talep

ediyor. Ama DİSK ‘yalnızca sandık tutumunu ya daseçilecek belediye başkan adaylarından beklentilerinideğil, bunun da ötesine geçerek seçimden önce veseçimden sonra yerel yönetimler eksenindesürdürecekleri mücadele’nin başlıklarını açıkladığınıifade ederken tüm tartışmanın sandık etrafındaşekillendiğini kanıtlıyor. Genel geçer emekten vebarıştan yana adayların desteklenmesi çağrısı DİSK’ibugün doğrudan AKP karşısında düzen içi muhalefetinorganik bir eklentisi haline getirmiş oluyor. Bunun entemel nedeni elbette ki sınıfın acil ekonomik-sosyal vesiyasal sorunları üzerinden sınıfın üretimden gelenbirleşik gücünü eksen alan bir mücadele programınınhayata geçirilmemesidir. DİSK’in seçimlere ilişkintutumuyla birlikte açıkladığı program bir örgütlenmeseferberliği olarak ilan edilse de seçimlere ilişkinyaklaşımlarını maskelemek için yapılmış içi boş birçağrıdan başka bir şey değildir.

Bir taraftan seçimlerin AKP’den hesap sormanın birvesilesi olduğu belirtilirken öte yandan bunun yetersizolacağı vurgulanarak sokakta yükselen itirazların önemarz ettiği söylemi işçilerin siyasal bilincini bulandırmakanlamına gelmektedir.

Yapılan açıklamaya göre “Sendikalı ol, DİSK’li ol”çağrısıyla ‘AKP’ye oy yok çağrısını’ birarada sürdürerekve örgütlenme seferberliğine girişerek bölgetemsilciliklerinin sayısını artırmaktan pilot bölgelereyönelmeye ve örgütlü olmadıkları iki işkolundaörgütlenmeye kadar geniş bir yelpazade hedeflerikazanmaya çalışacaklarmış! Düşünün bu açıklamayısermaye devletinin ikiyüzlü, işçi düşmanı yasalarınakarşı büyük bir cüretle direniş iradesi ortaya koyanDİSK Tekstil üyesi Greif işçilerine tüm olanaklarınıseferber ederek ileri bir sınıf dayanışması örgütlemesigerekirken bundan geri duran DİSK yapıyor. Üstüneüstlük son yılların en güçlü, en direngen, sermayekarşısında net bir konumlanışa sahip olan işçidirenişinin ezilmesi için ellerinden geleni ardlarınakoymuyorlar. ‘Taşeron cumhuriyetini yıkacağız’ deyipduruyorlar ama 44 taşerona karşı dişe diş birmücadele vererek örgütlenmeyi başaran yüzlerce işçiyiyalnız bırakıyorlar. AKP karşıtlığı eksenine daraltılmışsınıfsal ayrımların silikleştirildiği seçim çalışmalarınısürdürürken ABD tekeli Greif’ın direnişi ezmek içinAKP iktidarından destek almasını ise görmezdengeliyorlar. Greif için zoraki bir ziyaret dışında kolunubile kıpırdatmayan DİSK aynı zaman içerisinde tüm

çabasını işyerlerinde, fabrikalarda “AKP’ye oy yok!”çağrısını yaymakla uğraşıyor.

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, 10 Martgünü taşeronlaştırma ile ilgili olarak Çalışma BakanıFaruk Çelik’in asıl işte taşeron çalıştırılmayacağını ifadeetmesine rağmen buna ilişkin herhangi bir girişimiçinde olmamasını eleştiriyor ve AKP iktidarının oy içinişçileri aldattığını ifade ediyor. Yasadışı, hileli taşeronsisteminin sorumlusu olarak AKP iktidarını gösteriyorve peşi sıra işçileri AKP’ye oy vermemeye çağırıyor.Diğer taraftan ise DİSK Tekstil yönetimi ve DİSKtarafından taşeron köleliğinin en kaba bir şekildesürdürüldüğü Greif direnişini boğmak için suskunlukfesatından Greif yönetimi ile işbirliği yapmaya kadarher türlü kirli oyun devreye sokuluyor. DİSK’in içinedüştüğü bu samiyetsizlik ve tutarsızlık; fiili-meşrumücadeleden kaçan yasalcı-uzlaşmacı sermaye yanlısısendikal anlayışın bir yansıması olarak karşımızaçıkmaktadır.

Sınıfın temel ekonomik-sosyal talepleri üzerindenuzun soluklu bir mücadele perspektifine sahipolmayan ya da sözde bir takım kampanyalar ilegörüntüyü kurtarmaya çalışan bu sendikal anlayışınsiyasal gelişmeler karşında gösterdiği refleksler isesınırlı ve güdük kalmaktadır. DİSK’in Haziran Direnişisırasında çağrısını yaptığı grev çağrısı gibi BerlinElvan’nın katladilmesine karşı yaptığı iş bırakma çağrısıda tam bu nedenle toplumsal muhalefetin içerisindekaybolmuştur. DİSK’in siyasal gelişmelerle bağ kurmaçabası son derece önemli iken sınıf hareketininçıkarlarına uygun militan, kitlesel, devrimci, bağımsız,birleşik bir hat üzerinden hareket etmiyor. Bu nedenlealınan iş bırakma kararları dahi tabanın üretimalanlarından güçlü bir sınıf tepkisi gerçekleştirmesineengel olmaktadır.

Sınıfın siyasallaştırılmasının yolu mücadeledeneyiminden ve birikiminden yoksun işçilerin sınıfbilincini, taban inisiyatifini geliştirmekten, sınıfın genişbölüklerinin örgütsüzlüğüne ve dağınıklığına sonvermekten ve tüm bunların sonucunda sınıfı kuşatansiyasal gericiliğin etkisini kırmaktan geçer. Sendikalarınişçilerin kitlesel mücadele örgütleri olarak siyasalgelişmeler karşında tutum alması sınıf mücadelesininçıkarları ve ihtiyaçları üzerinden şekillenmekdurumundadır. Bu da öncelikle sermayenin karşısındagüçlü bir konumlanışa sahip olmayı gerektirir. Sendikalhareket bugünkü tablosuyla böylesi bir konumlanıştanuzaktır. Tam tersine DİSK özgülünde olduğu gibibürokratik uzlaşmacı sendikal yapıları sarsılmasın diyetaban dinamizminin güçlenmemesi için sınıfın önünesayısız engelle çıkmakta ya da sınıfı sermaye karşısındaatalet içinde savunmasız bırakmaktadırlar.

Öncelikle bir sendikanın seçimler gibi temel birsiyasal süreçte işçi sınıfını tutum almaya çağırması vebunu sınıfın yakıcı talepleri ile birleştirmesi önemlidir.Ancak bu tutum burjuva düzen siyasetine eklemlenenve sermaye ile uzlaşmacı bir çizgi üzerindenşekilleniyorsa işçi hareketinin yozlaştırılması anlamınagelir.

DİSK’in seçim taktiği veörgütlenme seferberliği üzerine

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 12

Berkin’in cenazesinin ardından tüm düzen güçleri“gerilimin düşmesi” çağrısı yaptı. AKP, CHP, MHP veTÜSİAD başta olmak üzere, düzen güçlerinin tümütarafından yapılan açıklamalar, kitlelerin sokaktançekilmesini sağlamayı hedefliyor. Zira düzen güçlerikendi aralarında çatışsa da, giderek militan özellikleriöne çıkan kitlelerin sokak eylemlerinden fazlasıylakorkmaktadırlar. Zira düzen muhalefetinin makulgöreceği mücadelenin sınırı, her gün daha fazla işçi veemekçi tarafından aşılmaktadır.

Düzen cephesinden “sağduyu” çağrıları...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BerkinElvan’ın ailesine taziye ziyaretine bulundu. Aileyebaşsağlığı dileyen Kılıçdaroğlu, provokasyon uyarısıyaparak şunları söyledi: “Bütün yurttaşlarımızdan şunuistiyorum; sakın ola ki provokasyona gelmeyin.”

MHP lideri de yaptığı açıklamada emekçileri sabırlıdavranmaya çağırdı: “Son gün ler de de ği şik şey ler ol -ma ya baş la dı. Bir yer den baş la yan ge ri lim stra te ji siya vaş ya vaş uy gu la nı yor. Tür ki ye ’de her gün bir olay,her kü çük olay dan bü yük olay la ra doğ ru kıv rıl ma larolu yor. Şid det ar tı yor, ölüm olay la rı ge li şi yor.”

Kitlelerin giderek artan sol duyusunun korkusunuyüreğinde taşıyan kapitalistlerin örgütü TÜSİAD sağduyu çağrısı yaptı: “Hepimizi derin üzüntüye boğanBerkin Elvan’ın cenaze töreninin ardından yaşanansilahlı saldırıda ikinci bir büyük üzüntüyü de, BurakCan Karamanoğlu’nun kaybıyla yaşadık. Herkesi aklı-selime ve bu gerginlik ve kutuplaşma ortamını süratleortadan kaldıracak tutum ve davranışa davetediyoruz.”

Sağduyu çağrıları kitle hareketinden duyulankorkunun ifadesidir

Burjuva muhalefetin hesapları her gün biraz dahafazla bozuluyor. Öne çıkardığı sloganların, talepleringeniş halk kitlelerinin taleplerine cevap olmadığı her

gün daha net görülüyor, kitlelerle düzen arasındakikopukluk büyüyor. AKP iktidarının hesapları datutmuyor. Gezi sürecinde ortaya çıkan büyük halkhareketinin kazanımları hala korunuyor. Hakları vegeleceğine sahip çıkan milyonların sokakta kazanma,sokakta hesap sorma tutumu sürüyor. Bu nedenledüzen “istikrar” sağlayamıyor.

Berkin Elvan’ın ölümsüzleşmesine ilişkin kitlelerinkitlesel öfkesi sokaklara taştı. ülkenin dört bir yanındaemekçiler katillerden hesap sorma bilincini kuşanarakalanlara çıktılar. Ortaya çıkan bu tablo sadece AKPiktidarını değil, düzen muhalefeti ve düzenin efendisiolan sermaye baronlarını da korkuttu. Yapılanaçıklamalar, CHP, MHP, TÜSİAD’ın duyduğu büyükkorkunun açık göstergesidir.

Toplumsal mücadele, düzen muhalefetinin kontrolüdışına çıkmaya başladı. Artık kitle hareketi kolay kolaydizginlenemeyecek bir düzey kazandı. Her gün dahafazla emekçi farklı nedenlerle de olsa düzene yöneliköfkesini kuşanarak mücadele saflarına katılmayabaşladı. Giderek sorunu AKP iktidarından ibaretgösteren düzen muhalefetinin ve sermaye baronlarınınizledikleri çizgi kitleler tarafından daha fazla fiilenaşıldı.

Değişik, farklı biçimlerde gelişen halk hareketindenduyulan korku, düzenin saldırganlığının daha daartmasına yol açtı. Bunun için çocuk yaştaki Berkinvahşice katledildi. Katilleri korundu. AKP iktidarınısıkıştırmak için Berkin üzerinden siyaset yapan CHP,MHP ikilisi düzenin selametini zayıflatacak gelişmeleryaşandıkça kitlelere mücadeleden uzak durmaya,seçim sandıklarında ‘hesap sormaya’ yönelik çağırılaryaptı. TÜSİAD da benzer çağrılar yaptı.

Tüm sağduyu çağrılarına rağmen burjuvazinin vepartilerinin gelişen halk hareketi içinde pratik etkilerihala yetersizdir. Ancak buna rağmen burjuvazi veburjuva muhalefeti hala siyasal olarak süreciyönlendirme çalışmalarını sürdürmektedir.

Son süreçte kitle eylemlerine yönelik sermayeiktidarının takındığı sert tavır devletin faşistkimliğinden bağımsız olarak ele alınamaz. AKP iktidarı

kitlelerin kalkışmasından korkuyor. Ancak korkansadece AKP iktidarı değil tüm düzen güçleridir. Bukorku burjuva sınıf refleksinin doğal yansımasıdır. Kitlehareketine yönelik olarak uygulanan terör korkunundışavurumudur.

İktidar ve muhalefetiyle düzen cephesinin kitlelerindev gücünü sürgit yenilgiye uğratması olanaksızdır.Çünkü tarihi yaratan işçi ve emekçilerin mücadelegücüdür. CHP ve MHP ikilisinin bütün dertleri AKPiktidarını devirmektir. Zira onlar için AKP iktidarıyıkılırsa her şey güllük, gülistanlık olacaktır. Bunun için‘laikliğin bekçisi’ CHP ve faşist parti kısa bir süreöncesine kadar mesafeli durduklar Fethullah Gülencemaatin oylarını almak için birbirleriyle yarışıyorlar.Mustafa Sarıgül daha da ileri giderek Fethullah Gülen’eyapılanları zulüm olarak tanımlayıp, Gülen cemaatininoylarını almak için CHP’nin laiklik hassasiyetini yerlebir ediyor.

Burjuva muhalefeti ve sermaye baronlarıemekçileri sandık siyaseti içine kilitlemek istiyorlar.CHP, MHP ve TÜSİAD’ın tek derdi budur. Emekçileridevrimci politika yapmaktan, devrimci örgütsel biryaklaşımdan uzak tutmaktır. Burjuva baronlarının vedüzen muhalefetinin dar sınırlarını yırtmak içinemekçilerin daha fazla devrimci politikanın veörgütlenmenin öznesi olması, işçi sınıfının devrimciprogramı etrafında emekçilerin birleşik devrimcihareketinin yaygınlaşması acil ihtiyaçtır. Ancak bukoşullarda düzen muhalefeti ve düzen muhalefetininördüğü barikatlar parçalanabilir.

Düzen muhalefeti ve sermaye baronlarınınkitlelerin öfkesini sandık içine hapsetme manevralarınıboşa çıkarmanın bir boyutu da güçlü ve etkili şekildedevrim ve sosyalizm propagandasına hız vermektir.Harekete geçen kitlelerin düzene karşı devrimanlayışına kazanılması için devrimci politik önderliğihakkıyla yapmaktır. Ancak böylesi bir önderlik düzeyisergilenirse düzen karşıtı devrimci kitle mücadelesi güçkazanabilir. Her gün daha fazla emekçi devrimdavasına bağlanır. Devrim ve sosyalizm mücadelesinindoğal neferi olur.

Düzenin korkusunu büyütmek için!

Gezi Parkı’nın açılışının yapıldığı 8 Temmuz2013’te parka gelen halka polis saldırısının ardındangözaltına alınan Taksim Dayanışması üyelerine yönelikhazırlanan iddianame, 2. kez mahkemeye gönderildi.Bir önceki iddianamede, Gezi Parkı eylemlerisırasında otomobillerinin yakıldığı iddiasıyla“müşteki” olarak bulunan AKP İstanbul İl Başkanlığı,yenilenen iddianamede yer almadı.

Soruşturmanın yeni savcısı Mesut Erdinç Bayhan,iddianamede soruşturmaya konu otomobilinNurtepe’de yakıldığına, iddianameye konu Gezi Parkıeylemlerinin ise Taksim’de yapıldığına dikkat çekti.

Bayhan’ın hazırladığı iddianamede, Yapıcı veÇerkezoğlu’nun da aralarında yer aldığı 5 kişi

hakkında “suç örgütü lideri olmak”, “Toplantı veGösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek”suçlarından 3 yıl 3 aydan 13.5 yıla kadar hapis cezasıistendi. Diğer 21 kişinin de “Toplantı ve GösteriYürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri” iddiaedildi.

İddianamede, şüphelilerden ele geçirildiği iddiaedilen “kask”, “baret”, “deniz gözlüğü” gibi eşyalarınbireysel olarak kullanılmasının suç olmadığı ancaküzerilerinde ele geçirilmesi nedeniyle şüphelilerinGezi Parkı eylemlerine katıldığının delili olarak kabuledildiği belirtildi. İddianamede, Taksim Dayanışmasıtarafından yapılan çağrı ile insanların eylem yapılacakalana toplanması da “kışkırtma” olarak tanımlandı.

Gezi iddianamesi kabul edildi

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 12

Bir kez daha adına ‘demokrasi’ denen seçim oyunuile karşı karşıyayız. Adı ister AKP, CHP ya da MHP, DSPolsun programları tek ve aynı olan partilerden biriniseçmemizi istiyorlar. Ancak soygun, rant, rüşvet,yolsuzluk, milyonlarca emekçinin emeğinin azgıncasömürüsü ve emperyalizmin işbirlikçiliği söz konusuolduğunda, bu düzen partilerinin hiçbirinin birbirindenfarkı yoktur. Bu nedenle sermaye iktidarı ve düzenpartileri dün olduğu gibi bugün de sorunlarımızıçözmezler, çözemezler. Düşünün; bugüne kadar‘güvenerek’ ya da ‘umut bağlayarak’ oy verdiğimiz budüzen partileri hangi sorunumuza çare oldular, çözümbuldular?

İşsizliğe mi çözüm buldular? Kentlerin yağma verant alanı olarak sermayeye peşkeş çekilmesine miengel oldular? Vergiler yoluyla bizleri soyarkenulaşımdan alt yapıya kadar tüm hizmetleri tekrardanbizlere satmadılar mı? Peşinen vergisini ödediğimizhalde birçok hizmetten mahrum bırakılanlar yinebizler değil miyiz? Emeğimizin kuralsızca ve azgıncasömürülmesini sağlayan yasaları çıkaranlar onlar değilmi? Daha fazla kâr hırsına her gün birimiz ‘işcinayetlerine’ kurban edilmiyor muyuz? Eğitimdensağlığa tüm temel hakları özelleştirilerek ellerindenalınan bizler değil miyiz?

Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sermayeyepeşkeş çektiler. İşte bu yüzden de hepsi bu kapsamlıyıkım saldırılarını uyguladıkları için milyonlarcamızıngüvenini kaybedip tekrar oy avcılığı yapıyorlar. Şimdiyine sorunlarımızı çözme vaadinde bulunuyorlar. Birkez daha yalan söylüyorlar. Çünkü sermaye partileri veonları temsil eden adayları çözümün değil, sorununparçasıdırlar.

İşçi ve emekçiler olarak insanca yaşamak veçalışmak istiyoruz. Ama tüm büyük metropoller gibiİzmir’de de ciddi sorunlarla yüz yüzeyiz. Her yağmuryağdığında göle dönen sokaklarda çamurla boğuşmakve büyük bir dağ yığınına dönüşmüş sayısız sorunlaboğuşmak kaderimiz değil. Altyapı hizmetleritamamlanmış sağlıklı bir kentleşme, ihtiyaca uygunsağlıklı ucuz konut hakkı, temiz sokaklar, havası kirliolmayan bir kent yaşamı, çöp ve kanalizasyon gibisorunların doğaya zarar verilmeden giderilmesi,atıkların dönüştürülmesi, yenilenebilir enerjikaynaklarına yönelinmesi, nitelikli ve ulaşılabilirücretsiz sağlık hizmeti, nitelikli-ücretsiz ulaşım,semtlerimizde, fabrika ve işyerlerimizde kreş, çocukyuvası, herkesin ulaşabildiği kültürel ve sosyal yaşamalanları... Tüm bunlar her birimizin temel talebidir.

Günümüzde bu taleplerimizin hayata geçirilmesinisağlayacak yeterli kaynak ve koşullar vardır. Fakat butaleplerimize kavuşmamızın önündeki tek engel üretimaraçları üzerindeki özel mülkiyet düzenidir. Ve yine bumülkiyete dayalı sermayenin sınıfsal diktatörlüğüdür.İşte bu yüzden sermaye devleti bütçesinin tamamınayakınını baskı-zor aygıtlarına, savaşa, silahlanmaya,teşviklere ve borç faizine ayırarak sermaye sınıfınıpalazlandırıyor. Öte yandan sosyal harcamalar,belediye hizmetleri dâhil olmak üzere kamusalhizmetlere bütçeden ayrılan pay kırıntıdan öteye

geçmiyor. Bu yüzden sorunlarımız dün olduğu gibibugün de seçim sandıklarına ve belediye sınırlarınasığmıyor.

Sorunlarımızın çözümü toplumsal zenginlikleri gaspeden bir avuç asalak sermaye sahibinin mevcutiktidarının yıkılmasından geçiyor. İşçi ve emekçilerolarak ürettiğimiz zenginliklerin ve kaynakların tekrarbizler için kullanılması ancak bu şekilde mümkünolabilir. Yerel yönetimlerde söz, yetki ve karar hakkınasahip olmamızın başkaca bir yolu yoktur. Bunundışındaki her söz biz emekçileri yeni hayallerlealdatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu yüzden de“katılımcı, demokratik halkçı belediyecilik” vb.söylemler çekici ama bir o kadar da içi boş sözlerdir.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu adayları olarakoy avcılığı için değil, devrimci sınıf kavgasını büyütmekiçin seçimlere katılıyoruz. Ben de Burcu Koçlu olarakaltı boş, sahte vaatler, yalanlar ve sözde projelerlekarşımıza çıkan hepsi birbirinin aynı olan sermayeuşağı düzen partilerinin kirli yüzlerini teşhir etmek,kapsamlı sorunlarımız karşısında çaresiz olmadığımızıve gerçek çözümün devrim ve sosyalizmde olduğunuortaya koymak için İzmir Büyükşehir BelediyesiSosyalist Başkan Adayı’yım. 1987 doğumlu, yaşamınıişçi sınıfının haklı ve meşru davasına adamış genç birkadın devrimciyim. Haziran Direnişi’nde milyonlarınhaykırdığı “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”şiarını sanayi havzalarında, fabrikalarda, işyerlerindekampüslerde, emekçi semtlerinde dalgalandırmak,sorunlarımızın gerçek ve yegâne çözümünün devrimcisınıf mücadelesinin olduğunu göstermek için adayım.

İzmir’de sanayi havzalarında; Çiğli’den Bakırçay’a,Aliağa’dan Torbalı’ya, Gaziemir’den Buca’ya sefaletücretleriyle, uzun çalışma saatleriyle köleliğe mahkûmedilen on binlerce işçinin sermayeye karşı örgütlümücadelesini büyütmek için devrim ve sosyalizmbayrağını yükseltiyorum.

Haziran Direnişi’nde milyonlar olarak yalnız vegüçsüz olmadığımızı gördük. Ben ve benim gibi onbinlerce işçi, emekçi, genç ve kadın, polisin azgınşiddetine karşı direndik, mücadele ettik, bedel ödedik.Haziran günleri bize sermaye iktidarının zulmüne vezorbalığına ‘dur’ diyebilmenin hayal olmadığını vehaklarımızı kazanmanın tek yolunun mücadeledengeçtiğini gösterdi.

Gün gözaltılara, tutuklama terörüne, işkencelere,polis cinayetlerine karşı sokaklarda yaktığımız direnişateşini fabrikalara, sanayi havzalarına, iş yerlerine,üniversite kampüslerine taşıma göreviyle hareketetme günüdür.

Düzenin seçim oyunu bozalım, düzen partilerindenhesap soralım. Amerikancı düzen partilerine oy veripsuçlarına ortak olmayalım. Bağımsız devrimci sosyalistadayları destekleyelim. Bulunduğumuz her alandaörgütlü mücadeleyi yükseltelim!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü! Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!

Burcu Koçluİzmir Büyükşehir Belediyesi

Bağımsız Sosyalist Başkan AdayıİRTİBAT:0535 024 12 88

Düzenin seçim oyununu bozalım!Devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 12

30 Mart yerel seçimleri yaklaşıyor. Biz işçi veemekçi kadınlara çifte sömürü, baskı, eşitsizlik vegericilikten başka bir seçenek sunmayan bu düzeninsavunucuları şimdi karşımıza geçip bizden oy istiyorlar.Haramiler saltanatlarını daha rahat sürdürsünler diyeseçimler yoluyla bozuk düzenlerine onay vermemiziistiyorlar. Sadece seçim dönemlerinde hatırladıklarıişçi ve emekçileri süslü seçim vaatleriyle kandırmayaçalışıyorlar.

Özellikle toplumsal yaşamın her alanındaayrımcılığa uğrayan emekçi kadınlar seçimdönemlerinde oy deposu olarak görülüyor ve de düzenpartilerinin seçim çalışmalarının vitrinini süslüyor.Kurulu düzen içinde “sol” alternatif olarak seçimlerekatılan siyasal yapılar da kadınları seçim sandıklarınaçağırıyor, oylarla bir şeylerin değişebileceğini vaatediyorlar. Çivisi çıkmış bu düzene hala umutbağlıyorlar.

Oysa tüm çürümüşlüğüyle bu düzen yıkılmayıbekliyor. 17 Aralık’tan bu yana dinci-gerici koalisyonuniki kirli ortağı, birbirleriyle başa çıkabilmek uğruna,tüm pisliklerini ortalığa saçıyorlar. Yolsuzluk içindedebelenen bu düzenin tüm kurumlarının hiçbirmeşrutiyeti kalmadığı, düzenin siyasi kriziniderinleştiği böylesi bir dönemde işçi ve emekçilerinöfkesi seçim sandıklarında boğulmak isteniyor.

“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”

Haziran Direnişi’nde sokakları zapt eden işçi veemekçiler böyle haykırdılar. İşte bu nedenle sokaklarıboşaltmak, uyanan öfkeyi dizginlemek için seçimsandıklarını tek seçenek olarak koyuyorlar. Emekçikadınların örgütlenmesini ve mücadelesini esas alanEmekçi Kadın Komisyonları olarak diyoruz ki: Sandığaoyunlarını bozmak için gidelim! Biliyoruz ki buçürümüş düzenden kurtuluş sandıkta değil, sokaktaverilecek örgütlü mücadele ile gelecektir. Bu işçi veemekçi kadınlar için tek devrimci seçenektir. Bugüntutulacak yolu Greif direnişçileri göstermektedir. Birayı aşkın fabrika işgaliyle haklarına ve geleceklerinesahip çıkan, kendi güçlerine güvenen örgütlü işçilerinbu deneyimi, çözüm yolunu da göstermektedir.

Emekçi kadınlar; haklarımız, özgürlüğümüz için dişediş bir mücadele gerekmektedir. Ancak gerçek ve kalıcı

kurtuluşumuz insanın insanı sömürüsü üzerine kurulubu düzen toplumsal bir devrimle yıkıldıktan, sosyalizmikurduktan sonra gelecektir. Bu amaçla bugündendevrimci sınıf kavgasını büyütmek gerekmektedir.Bizleri seçim aldatmacalarıyla oyalayanlara bu şekildeyanıt vermeliyiz.

Emekçi Kadın Komisyonları olarak düzenpartilerine oy vermiyor, düzenlerini onaylamıyoruz!

Çünkü onlara oy vermek sömürü ve kölelikdüzenine onay vermektir.

Onlara oy vermek, son örneği Berkin Elvan olanpolis cinayetlerinin ve katliamların devamı demektir.

Onlara oy vermek, kadına yönelik şiddetin,ayrımcılığın ve baskının artması demektir.

Onlara oy vermek işsizliğin, yoksulluğun,geleceksizliğin devamı demektir.

Onlara oy vermek “kentsel dönüşüm” adı altındarant uğruna evlerimizin yıkımı demektir.

Onlar oy vermek paralı eğitim, paralı sağlıkdemektir. İnsanca yaşam hakkımızın çalınmasına gözyummak demektir.

Onlara oy vermek çevre katliamı, nükleer tehditdemektir.

Özetle onlar kapitalist düzeni temsil etmektedir. Bunedenle seçim sandıklarında onlara ve düzenlerinedeğil, bağımsız sosyalist adaylar şahsında devrime vesosyalizme oy ve onay vermeliyiz.

Sosyalizme oy ve onay veriyoruz!

Çünkü insanca bir yaşam sosyalizmde!Kadınların kurtuluşu, özgürlük ve eşitlik

sosyalizmde! Gündüzlerinde sömürülmediğimiz,gecelerinde aç yatmadığımız bir yaşam sosyalizmde!

Bu nedenle seçimler yoluyla bu kirli düzeniaklamaya çalışanlara karşı devrimin ve sosyalizminçağrısını yükselten işçi sınıfının devrimci sosyalistadaylarını destekliyoruz.

İşçi ve emekçi kadınları seçimlere düzenin seçimoyununu bozmak için katılan, işçi ve emekçileridevrimci sınıf mücadelesine çağıran bağımsız sosyalistadayları desteklemeye davet ediyoruz.

Kapitalist düzenin seçim aldatmacasına hayır!Kadının kurtuluşu sosyalizmde!

Emekçi Kadın Komisyonları 19 Mart 2014

Sömürü ve kölelik düzenine oy ve onay vermiyoruz!

Erdoğan polis terörünüyanında taşıyor

Yaptığı yolsuzluklar, hırsızlıklar açığa çıkan AKPiçine düştüğü krizden kurtulmak için polis terörünüdevreye sokmaktan çekinmiyor. Erdoğan’ın seçimmitingleri düzenleyeceği illerde polis terör estiriyor.

Adana ve Antalya’da düzenlenen AKP mitingidolayısıyla bu kentlere giden Erdoğan’ı protesto etmekisteyenler polis terörüyle susturulmuştu. Hemenarkasına denk gelen İzmir eyleminde ise polisterörünün dozajı iyice artmıştı.

Çevre kentlerden taşınan insanlarla İzmir’de seçimmitingi düzenleyen Erdoğan, kendisini bu kenttegörmek istemeyenlere karşı ise ne kadar tahammülsüzolduğunu göstermişti. Erdoğan’ı protesto gösterilerinepolis saldırıları olmuş, insanlar gözaltına alınmışlardı.Sokaklarda yükselen protesto sesleri polis terörüylebastırılmaya çalışılmıştı.

Bu görüntülerden tadı kaçtığı anlaşılan Erdoğan,arka arkaya gelen Çanakkale ve Edirne mitinglerindedaha baştan işi sıkı tutmayı tercih etti. İlerici partilerinbüroları basılarak kapılar kırıldı, içerde bulunan partiüyeleri gözaltına alındı. Erdoğan’ı protesto edenpankartlar zorla söküldü.

Çanakkale’de TKP bürosu basılarak TKP üyelerigözaltına alınmıştı. Polisin elindeki listeye göre gözaltıyaptığı kentte sokaklardaki protesto eylemelerindende gözaltına alınanlar oldu. Toplam gözaltı sayısı 30’ubuldu.

Tümüyle anti demokratik olan bu uygulamalarınhiç bir yasal dayanağa ihtiyaç gözetilmeden yapılmasıAKP ve Erdoğan’ın gözünün ne kadar döndüğünüfazlasıyla göstermektedir. Bu faşizan uygulamalarErdoğan’ın Edirne mitingi nedeniyle de sürdü. PolisEdirne’de terör estirdi. ÖDP ve TKP binaları basıldı,gözaltılar yapıldı.

Polis tarafından basılan ÖDP İl Binası’nın camlarıkırıldı, bina içerisine gaz atıldı. 14 ÖDP üyesi polistarafından dövülerek gözaltına alındı.

TKP Edirne İl Örgütü’ne de zorla giren polis çatıyaasılan pankartı indirdi. Baskın yerinde bulunan avukatapolislerin hiç bir izin belgesi göstermediği öğrenildi.Burada da 3 TKP’li gözaltına alındı.

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 12

Ankara Ankara’nın birçok noktasında ve sanayi

bölgelerinde yürütülen devrimci faaliyetlerle işçi veemekçilere düzenin seçim oyununa karşı dervim vesosyalizm mücadelesini yükseltme çağrısı yapıldı.BDSP’nin “Ne sandık, ne düzen... Çözüm devrimdekurtuluş sosyalizmde!” şiarlı afişlerini ve“’Sandık’larından güçlüyüz! Greif işçileri yolgösteriyor!” şiarlı Ankara Büyük Şehir BelediyesiBağımsız Sosyalist Başkan Adayı Melek Altıntaş imzalıafişler Ankara’nın birçok noktasına asıldı.

OSTİM’de seçim anketi ve BDSP’nin seçimbildirgelerini atölye atölye dolaşarak kullanan sınıfdevrimcileri, Greif işçilerinin yükselttiği mücadelenintüm işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolugösterdiğini vurguladılar.

Seçim afişleri OSTİM’in ana arterleri ve arasokaklarında, İvedik ve Batıkent’te yaygın bir şekildekullanıldı. Berkin Elvan’la ilgili ozalit ve yazılamalar daOSTİM ve Batıket’te yaygın bir şekilde yapıldı.

Sincan Çimşit’te, Plevne Caddesi’nde, Ayaş YoluCaddesi’nde, Pazar Pazarı’nda, Lale İstasyonDurağı’nda, Vatan Caddesi’nde BDSP’nin genel seçimbildirgesi dağıtıldı. Fatih ve 12. Cadde’de adaybildirileri dağıtılırken afişleri de asıldı.

BDSP’liler Pazar Pazarı’nda bildirge dağıtımıyaparken polislerin keyfi tutumuyla gözaltına alındı.Polisin bildiri dağıtmak için izin alınması gerektiğiyönündeki dayatmasına direnen BDSP’lilere “seçimlerekatılmamaya ve halkı isyana çağırmaya çalışmak”nedeniyle soruşturma açıldı. İki BDSP’li akşamsaatlerinde savcılıktan serbest bırakıldı.

Sınıf devrimcileri bir yandan seçim çalışmalarındaişçi ve emekçilere Greif işçilerinin yolundanmücadeleyi yükseltme çağrısı yapıyor, bir yandan dadayanışmayı örgütlemeye çalışıyor. Mamak’ta birçoknoktaya BDSP afişlerinin yanı sıra aday afişleri deTuzluçayır, NATO Yolu, Şahintepe ve Şirintepe’de asıldı.Greif işçilerine vurgu yapan, devrim ve sosyalizmçağrısı yapan aday pankartları da kullanıldı. TuzluçayırMeydan’da Greif işçileriyle dayanışma standı açıldı.

İzmirBDSP önlükleriyle Buca Mehtap Mahallesi’ne giren

sınıf devrimcileri kapı kapı dolaşarak bir taraftan KızılBayrak gazetesinin satışını gerçekleştirirken diğer birtaraftan da seçim bildirgeleriyle gündemler üzerinetartışmalar yaptılar.

BEGOS çevresi, Konak merkez ve İki Çeşmelik yolu“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”,“Haramilerin saltanatını yıkacağız, sosyalizmikuracağız!” şiarlı afişlerle donatıldı.

Şirinyer Tansaş önünde de Greif işçileri iledayanışma masası açıl destek imzaları toplandı.Masaya konulan dayanışma kutusu ile de işçi veemekçilerden Greif işçilerine maddi destektebulunmaları istendi.

Sınıf devrimcileri Harmandalı Pazar Yeri girişinestand açarak Greif işçilerine maddi ve manevi destek

çağrısında bulundu. İşçilerin mücadelesine destek için imza istendi.

Ayrıca standın yanına Greif işçilerinin ihtiyaç listesiasıldı. Ayrıca yaygın olarak seçim afişleriHarmandalı’da kullanıldı.

Soğukkuyu, Serinkuyu, Naldöken, Bayraklı,Alsancak, Basmane güzergahlarına da afişler asıldı.

Seçim afişleri Aliağa merkez yol güzergahlarına veservis geçiş hatlarıyla mahallelerde, Aliağa merkezdeve Aliağa-Bergama yolu hattında yoğun bir şekildeyapıldı. Afiş çalışmasının ardından sınıf devrimcileriemekçi semtlerinde Kızıl Bayrak dağıtımı yaparakemekçilerle seçimlerde sandıkların değil Greifişçilerinin yolundan gidilmesi gerektiği vurgulanarakfaaliyet bitirildi.

Çiğli merkezde açılan resim sergisi ve standla işçi veemekçiler Greif direnişine destek olmaya çağrıldı.İşçilerinin ihtiyaç listesinin olduğu bildiriler emekçilereulaştırıldı. Yine Çiğli’de Organize Sanayi Bölgesi’ndebulunan tekstil fabrikalarına bildiriler dağıtıldı.

Çiğli OSB’nin büyük tekstil fabrikaları olan MudeTekstil, Vena ve Belgü Tekstil, yine patronun sendikatasfiye saldırısının güncelliğini koruduğu RoteksTekstil’de işçilere “Bozuk düzende sağlam çark olmaz”şiarlı BDSP seçim bildirgeleri dağıtıldı.

İstanbulGreif işçilerinin Ümraniye’de sesi olan sınıf

devrimcileri, son olarak işgalci “Greif İşçileri” imzalıaçıklamalarını Dudullu OSB’de kurulu bulunan DİSKBirleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu ABBfabrikasında dağıttılar. “DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-meşru mücadelede değerine işçiler sahip çıkmalıdır!”başlıklı açıklamada, Greif işçileri, sendikanın asıl

sahipleri olan işçilere seslenerek DİSK’in gerçek yüzüyansıtılarak, direnişlerine sahip çıkmaya çağırıyor.

30 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, sınıfdevrimcileri işçi ve emekçilere düzen siyasetinincümbüşleri arasında gerçek kurtuluşun sosyalizmvurgusunu ön plana çıkararak faaliyet yürütüyor.Gerçek kurtuluşun sosyalizm olduğunu ve Greifişçilerin açtığı yolu izlemekten geçtiğini söyleyen sınıfdevrimcileri, kurtuluşun sandıkta değil devrimci sınıfmücadelesi olduğunu, Greif direnişi vesilesi ile işçi veemekçilere daha güçlü anlatıyor.

BDSP’nin seçim afişleri Sarıgazi ve Çekmeköy’deyaygın bir şekilde yapıldı.

Seçim bildirgesi de Demokrasi Caddesi, İnönü veAtatürk mahallelerinde dağıtıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız SosyalistBaşkan Adayı Burcu Deniz, seçim toplantılarındanbirini de 15 Mart’ta Esenyurt İşçi Kültür Evi’ndegerçekleştirdi. Toplantıda kısa bir açılış konuşmasınınardından sözü Burcu Deniz aldı.

Yaklaşan yerel seçimlerde, ülke ve dünyadaki genelsiyasal atmosfer üzerine yapılan sohbetlerle toplantıdevam etti. Sohbet havasında geçen toplantıkatılımcıların soru ve görüşlerini ifade etmeleriyleilerledi. Bu kapsamda Haziran Direnişi, rejim krizi,düzen siyaseti ve reformizmin seçimlere yaklaşımı gibinoktalara değinildi. Yerel seçim hayalleri üzerindenyürütülen tartışma Dikili, Şili, Fatsa gibi deneyimlerüzerinden verilen örneklerle zenginleştirildi.

Kavranması gereken asıl noktanın toplumdakiörgütlülük düzeyinin yükseltilmesi olduğu vurgulandı.Bağımsız Sosyalist Aday’ın boykot, seçim vaatleri gibikonular üzerine sorulan soruları yanıtlandırmasıylaetkinlik sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara-İzmir-İstanbul

Devrimci sınıf çalışmalarından...

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 12

İstanbul İÜ Edebiyat Fakültesi önünde toplanan öğrenciler

açtıkları pankartların arkasında sloganlarla BeyazıtMeydanı’na yürüdüler. Merkez Kampüs’ten çıkanöğrenciler de sloganlarla meydana gelerek buradakiarkadaşlarıyla buluştular.

Kürtçe ve Türkçe olarak okunan açıklamadakatliamlar hatırlatılırken, Beyazıt’ta gerçekleşenkatliamın ardından dava dosyası kapatılarak vekatliamın sorumlularının terfi ettirilerek devletinkatliamcıları ödüllendirdiği ifade edildi.

Halepçe’de yaşanan katliamın ise yıllardırTürkiye’de de devlet politikası olarak devam ettiğiifade edildi. Roboski, Gewer ve Paris’te katledilenKürtler hatırlatılarak bugünkü iktidarın da bu katliamgeleneğini devam ettirdiğine vurgu yapıldı.

AKP hükümetinin Haziran Direnişi sırasında polislereliyle terör estirdiği ifade edilerek katledilenleranılırken Berkin Elvan da ayrıca anıldı.

Açıklamanın ardından hep birlikte Beyazıt Marşısöylendikten sonra Beyazıt Katliamı’nın yaşandığıEczacılık Fakültesi önüne yüründü.

Burada ‘78’liler Girişimi adına katliamın yaşandığıanda orada olan Kamil Tekin Sürek bir konuşmayaparak yaşananları anlattı.

Katledilenler anısına yapılan saygı duruşununardından, her yıl katliamın yaşandığı yere karanfilbırakıldığı hatırlatıldı. Bu sene ise Berkin Elvan içinekmek bırakıldı.

AnkaraDem-Yöm, DPG, DÖB, Kaldıraç, Kurtuluş Yolunda

Dev-Genç’in örgütlediği eylem Cebeci Kampüsü’ndenyürüyüşle başladı.

“Beyazıt’da, Halepçe’de, Gazi’de, 13 Mart’takatliam yapan devlet, Berkin’i katletti. Hesapsoracağız!” parkartı açılan eylemde “Katil devlet hesapverecek” sloganlarıyla trafik kapatılarak yürüyüşegeçildi. Kampüste toplanarak Güvenpark’a yürümekisteyen öğrencilerin önü Kurtuluş Metrosu’nda çevikkuvvet polisleri, akrep ve TOMA’larla kesildi.

Devrimci ve ilerici öğrenciler barikatın önünde birsüre slogan attıktan sonra kaldırıma geçerek buradakısa bir açıklama ve anma gerçekleştirdiler.

Dün Gazi’de, Halepçe’de, Beyazıt’ta katleden

devletin Haziran’da da katlettiğine değinilenaçıklamada devletin bu kez 15 yaşındaki Berkin’i hedefaldığı belirtildi. Devletin katliamcı yüzünün teşhirininardından meydanlarda hesap sorulacağı vurgulandı.Saygı duruşunun ardından öğrenciler “Berkin’in katilipolis, sokaktan çekilene kadar biz de kampüstençıkmayacağız” diyerek Cebeci Kampüsü’ne çekildi veeylem burada bitirildi.

İzmirEge Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde bir

araya gelen öğrenciler, yürüyüşün ardından 1. No’luyemekhane önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.Katliamlarda yaşamını yitirenler için saygı duruşundabulunulmasının ardından yapılan basın açıklamasındaMart ayının insanlık dışı katliamlar nedeniyletoplumun hafızasında “Acılar, katliamlar ayı” olarakkazındığı söylendi “Tüm insanlığın barış içerisindeyaşayacağı bir dünya mücadelesi veren halkların veemekçilerin örgütlü gücü, yeni katliamlarınyaşanmasını engelleyebilecek tek güçtür.” denildi.

Antalya Akdeniz Üniversitesi Öğrenci Evi’nin önünde

toplanan kitle, “Unutmadık, unutturmayacağız!”pankartıyla kampus içerisindeki Olbia Çarşısı’nayürüdü. Katliamların hesabının sorulacağı yönünde sıksık slogan atan grup Olbia Çarşısı önünde bir basınaçıklaması yaptı.

BilecikBilecik Üniversitesi öğrencileri Halepçe katliamını

yürüyüşle andılar. Öğrenciler “Halepçe Katliamı’nıkınıyoruz” pankartıyla eylemdeydi. Eylemde katliamailişkin fotoğraflar taşındı. Eylemde katledilenleranılırken katliamın sorumluları lanetlendi.

Eskişehir Eskişehir Anadolu Üniversitesi’de Halepçe, Gazi,

Beyazıt ve Gezi’de katleden devlet lanetlendi. YunusEmre Kampüsü yemekhane önünde toplanandevrimci, ilerici ve yurtsever öğrenciler bir yürüyüşdüzenledi. Ana giriş kapısına yapılan yürüyüşünardından, burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Gençlik 16 Mart’ıunutturmadı

Mart ayı şehitleri anıldıAnkara Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği

ortak düzenlediği etkinlik ve eylemle Mart ayıkatliamlarını lanetlerken aynı zamanda bu ayda şehitdüşenleri andı.

“Ölenler kavganın ortasında öldü!”

Etkinlikte, Mart ayının katliamlarla olduğu kadardirenişlerle ve yiğitlik örnekleriyle dolu olduğubelirtilerek, bir süre önce yaşamını yitiren Berkin Elvanşahsında devrim ve sosyalizm mücadelesindeyitirilenler anısına saygı duruşu gerçekleştirildi. EkimGençliği ve DLB adına yapılan konuşmalarda, tarihtekikatliamlar üzerinden iki sınıfın, iki iradenin karşıkarşıya geldiği mücadeleler, direnişler anlatıldı.Sermaye devletinin kanlı yüzünü yüzlerce kezgösterdiği, ancak bunun karşısında da yüzlerce kezdireniş destanları yazıldığı vurgulandı.

Konuşmaların ardından serbest kürsü açıldı, bubölümde daha genel tartışmalar yürütüldü.

Tartışmaların sonrasında müzik dinletisigerçekleştirildi. Ezgiler ve marşlar devrim şehitlerineatfedildi.

“Ayakta kalabilmek için kanımızı döküyorlar!”

Anma etkinliğinin ardından Sakarya Caddesi’ndenYüksel Caddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirildi veburada basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada, Mart ayının katliamlar ayı olduğubelirtilirken sömürü düzenin koruyucuları çeşitlişekillerde düzeni korumaya devam ettiği ifade edildi.

Kızıldere’den Halepçe’ye, Beyazıt’tan Gazi’ye,sermaye devletinin korkusunu açığa çıkardığı ve buyüzden katliamlara başvurduğu söylendi. En sonHaziran’da ayağa kalkan milyonların katliamlar üzerinekurulu sistemi tarihin çöplüğüne göndermek için biryol açtığı ve mücadelenin kazanana dek süreceğivurgusu yapıldı.

Açıklama katillerden hesap sorma çağrısı vegençliğin üzerine düşeni yapacağı sözüyle bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 12

İstanbul13 Mart akşamı Esenyurt’ta liseliler okul çıkışında

toplanarak Berkin Elvan için bir yürüyüş gerçekleştirdi.Kendiliğinden tepki ile biraraya gelen liseli gençliğinyürüyüşünde genç komünistler de yer aldı.

Köyiçi’nden sloganlarla yolu trafiğe kapatan kitleEsenkent yönüne doğru bir yürüyüş başlattı. AKPseçim temsilciliği yanından geçerken “İşte burası katilyuvası!”, “Hırsızlar, katiler hesap verecek!”, “Berkin’inhesabı sorulacak!” diyerek gençlik düzen partisiniteşhir etti. Etraftan geçenler de araçlarındankornalarla liselilere destek verdi.

Köyiçi Meydanı’na yürüyen kitle Köyiçi’ndetoplanan gençlerle sonraki günlerdeki etkinlik veeylemler planladındıktan sonra eylem sonlandırıldı.

Kartal’da bulunan birçok lisede eylemlerörgütlendi. Berkin’in ölümsüzlüğe uğurlandığı ilkgünden itibaren haftasonuna kadar Kartal’da DevrimciLiseliler Birliği her gün eylem gerçekleştirdi.

Yürüyüşten önce Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’ndebir araya gelen DLB’liler nasıl bir yürüyüşgerçekleştireceklerini planladılar. Ve eylem disipliniüzerine bir tartışma yürüttü.

Kartal Meydan’ına gelen DLB’liler yaşanan polissaldırılarını ve provokasyon girişimlerini teşhir ederek“Berkin’e sözümüz Devrim olacak! DLB” imzalı pankartile bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Sloganlarla yürüyenDLB’liler Bankalar Caddesi’ni ve çay bahçelerinidolaşarak Kartal Meydanı’na yürüdüler.

Pendik Nuh Çimento Anadolu Lisesi’nde öğlearasında bir araya gelen liseliler bahçede oturmaeylemi gerçekleştirdiler. Okulda küçük bir grubundışında herkes eyleme katılırken içerisinde OkulBaşkanı’nın da olduğu küçük grup sorun yaratmayabaşladı. Okul Başkanı gelip oturan kitleye hakaretedince gerginlik yaşandı. Polis ekipleri okula geldi.Okul Başkanı ve arkadaşları polisler tarafındanuzaklaştırıldı.

Liseliler Berkin için siyah kıyafet giyerek okula geldi.Bir çok liseli siyah giyindiği için okula alınmadı ve siyahgiymek yasaklandı. Liseliler ise yine siyah kıyafet giymekararı aldı.

Kartal Hasan Ferruh Özgen Anadolu Lisesi’ndeöğrenciler sloganlarla okul içinde dolaştılar. Ardındankargaşa yaşandığı öğrenildi. Sonrasında duvarlaraBerkin’le ilgili sloganlar yazıldı.

Kartal Semiha Şakir Anadolu Lisesi’nde öğlearasında 1. katta oturma eylemi gerçekleştirildi.Müdür Yardımcısı’nın engellemesiyle birlikte liselilerdışarı çıkartıldı. Dışarıda beklendiği sırada Müdürgelerek temsilcileri yanına istedi. Görüşmeden sonra45 dakika beklendi ve eylem bitirildi.

Kartal Türk Kızılayı Anadolu Lisesi’nde liseliler okulçıkışında bahçede oturma eylemi yaptılar.

Atalar ve Kartal Endüstri Meslek Liseleri’ndeliseliler okullarında toplandıktan sonra Kartal’dakieyleme yürüdüler.

İhsan Zakiroğlu İlköğretim ve Zekeriya Göçerİlköğretim Okulu’nda öğrenciler bir araya gelerekoturma eylemleri gerçekleştirdiler. Sınıfların birçoğuna

Berkin’in fotoları yapıştırıldı. AKP ile ilgili karikatürlerpanolara yapıştırıldı.

50. Yıl General Refet Bele İlköğretim Okulu’nda iseBerkin’in resimleri sınıflara asıldıktan sonra okuldanbirkaç öğrencinin şikayet etmesi ile birlikte Müdürsınıfları tek tek dolaşarak resimleri toplattırdı.Ardından öğrenciler arasında gerginlik ve çıkıştakavgalar yaşandı.

Dershane öğrencileri yürüyüş gerçekleştirdiler.Ardından karakolun önüne gelen liseliler Berkin’inkatillerini protesto için kapı önüne ekmek bıraktılar.Ardından eylemi bitirdiler.

Erzincan Mahallesi’nde liseliler eylemgerçekleştirdiler. Hakmar’ın önünden başlayanyürüyüşle FSM Parkı’na gelerek oturma eyleminedönüştürüldü. Sloganlarla oturan liselilere yoldangeçenler ve arabalar destek verdi. Ardından eylemsonlandırıldı.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nde de oturma eylemigerçekleştirildi.

Esenyurt’ta çeşitli liselerden öğrenciler bir arayagelerek Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda saat 19.00‘da oturma eylemi yaptılar.

Alana gelen sivil polisler sözlü tacizlerde bulunaraköğrencileri tahrik etti. Liseliler “katil var!”, “hırsız var!”diye bağırarak tepki gösterince yaşanan arbedede 2kişi gözaltına alındı.

Gözaltı sırasında biber gazı ile saldıran polis dahasonrasında çevik kuvvet ile liselileri Bulut Durağı’nakadar püskürttü. Ardından bir araya gelen liselilergözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılması içinEsenyurt İlçe Karakolu’na doğru yürüdü. Karakolunönünde polis saldırıları devam etti. Karakol önündepolis gaz bombası kullandı. Karakol önünde yaşanansaldırıda 4 kişi daha gözaltına alındı.

GebzeGebze’de Berkin Elvan için yürüyüş düzenleyecek

olan Darıca Lisesi öğrencilerine korku salmaya çalışanDarıca polisi, bir öğrenciyi gözaltına alarak eylemyapmamalarını, aksi takdirde gözaltı yaparak eylemidağıtacaklarını söyleyerek tehditte bulundu. Müdür,

okula polisleri alarak eylem öncesinde okulu terörizeetmeye başladı. Yürüyüş saatinden önce okula gelenonlarca sivil ve çevik kuvvet polisi ise okul çevresindeve bahçesinde bekleyişe geçti. Eylemi sosyal medyaüzerinden organize eden öğrenciler ise bir öğrenciningözaltına alınmasının ardından yürüyüşü iptal ettiler.

Darıca Lisesi’nde Berkin Elvan için yürüyüşdüzenleyecek olan liselilere polis baskısı devam etti.Müdür iki lise öğrencisini okula çağırarak polislebirlikte sorguya çekti.

İzmirKarşıyaka’da liseliler kızıl bayraklarla ve Berkin’nin

fotoğraflarıyla eylem yaptı. İş Bankası önünegelindiğinde Berkin Elvan şahsında tüm HaziranDirenişi’nde katledilenler işçin saygı duruşu yapıldı.Eylemle Devrimci Liseliler Birliği olarak her daimsokaklarda olunacağı ilan edildi.

Açıklamanın ardından çarşının ortasına tekraryüründü ve burada oturma eylemi yapıldı.Provokasyon yaratmaya çalışan bir kişi ise Karşıyakalıemekçiler tarafından yuhalanarak kovuldu. Buradantekrar çarşı girişinden Karşıyaka iskeleye pankartla,sloganlarla yüründü. Yol kesilerek iskele önüne geçildi.

Alsancak vapuruna binen DLB’liler vapurda forumgerçekleştirdiler. Forumda, çeşitli liselerden eylemekatılan liseliler kendi okullarına dair aktarımlardabulundular.

Vapurdan inen DLB’liler tekrar pankartlarını açarakKıbrıs Şehitleri Caddesi’ne yürüdüler. Sevinç Pastanesiönünde Berkin anısına saygı duruşu yapıldı.Sloganların ardından Ekim Gençliği açıklamagerçekleştirerek çözümün seçim sandıklarında değil,sokakta olduğunu, Berkin’in hesabının ancak böylesorulacağını ifade etti. Eylem alkışlar ve sloganlarlabitirildi.

ManisaDLB’liler liselileri Berkin için eyleme davet ettiler.

Manolya Meydanı’nda oturma eylemine başlayanliseliler 1 saat oturma eylemi gerçekleştirdiler.

Liselilerin Sesi / İstanbul-İzmir

Liseliler Berkin’in sapanını devraldı!

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 12

Halepçe katliamınıprotesto eylemleri

Halepçe katliamını protesto etmek içinDiyarbakır’da yapılan eylem BDP Diyarbakır İl Örgütüönünden başladı. Buradan DTK’ya yürüyeneylemcilerin önü bir süre sonra TOMA’lar tarafındankesildi. Polisin çekilmesinin ardından yürüyüş sürüyon.

Eylemde Ceylan Önkol, Berkin Elvan ve UğurKaymaz’ın fotoğraflarının bulunduğu pankartlartaşındı. Yaklaşık 2 kilometre yürüyerek, DTK binasıönüne gelindi. AKP Bağlar ilçe binası önündengeçilirken sıkı güvenlik önlemleri alındı.

Demokratik Toplum Kongresi binasına gelindiktensonra açıklama yapıldı. Fikri Amedi, Kürtçe konuşmayaptı. BDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye BaşkanıGültan Kışanak da konuşma yaptı.

Roboski’de yaşanan katliam da bir soykırımgirişimidir. Sivil insanların üzerine savaş uçakları ilebomba yağdırılması, başka hiçbir şekilde ifadeedilemez. Türkiye, hükümet, bu insanlık suçununüstünü örtmeye gayret ediyor.”

Roboski’de de binler Halepçe katliamı kınamak içinRoboski mezarlığına yürüdü. Roboski mezarlığınagelindikten sonra Halepçe katliamında yitirilenleranıldı.

Batman’daki eylem Yılmaz Güney sineması önündeyapıldı.

Urfa’da ise BDP tarafından yapılan çağrıyla Halepçekatliamını protesto etmek için Ahmet Bahçıvan İşMerkezi önünde toplanıldı.

Eyleme BDP Urfa Milletvekili İbrahim Binici, BDP İlBaşkanı Celalettin Erkmen’de katıldı. Türkçe ve Kürtçedövizler taşıyan grup Halepçe katliamını kınayansloganlar atıldı.

Urfa’da basın açıklamasının ardından oturmaeylemi yapıldıktan sonra eylem bitirildi.

Bu eylemlerin yanı sıra yine BDP tarafından İzmir,Ankara, Adıyaman ve Kahta ilçesinde, Diyarbakır’ın

Çınar, Bismil, Hani, Hazro ve Ergani ilçelerinde, ŞırnakGüçlükonak’ta, Bingöl’de, Van’ın Erciş ve Çaldıranilçelerinde, Urfa’da ve Viranşehir ilçesinde, Batman veKozluk ilçesinde, Muş’un Bulanık ilçesinde, SiirtKurtalan ve Eruh’ta, Mardin’in Derik, Midyat veMazıdağı ilçelerinde, Ağrı Patnos’ta ve Kars’ta daeylemler yapıldı.

KESK Diyarbakır Şubeler Platformu ise Halepçe,Gazi, Qamışlo, Beyazıt ve Enfal katliamlarını protestoetmek için Eğitim-Sen binası önünde toplandı.Buradan DTK binasına doğru yürüyüşe geçen kamuemekçileri eylemi burada bir süre devam ettirdiktensonra bitirdiler.

KESK Ağrı Şubeler Platformu ise İHD, AKYAD ve AğrıBarosu ile birlikte, Halepçe katliamını KütüphaneCaddesinden Öğretmevi’ne düzenlediği yürüyüşleprotesto etti.

HDP İstanbul İl Örgütü ise 16 Mart Halepçe veBeyazıt katliamlarını Beyazıt Meydanı’nda yaptığıeylemle protesto etti.

İHD eylemleri

İHD tarafından da Halepçe katliamlarını protestoetmek için eylemler yaptıı. Bu eylemlerden biri AnkaraYüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde oldu. İHDGenel Merkezi tarafından yapılan bu açıklamadaHalepçe katliamı protesto edildi.

Yanı sıra Diyarbakır’da İHD ve Diyarbakır Barosu,Halepçe katliamında yaşamını yitirenleri anmakamacıyla Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önündebasın açıklaması gerçekleştirdi.

İHD’nin Halepçe katliamı gündemli eylemlerindenbiri de İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde yapıldı.Ayrıca Malatya’da da İHD tarafından Halepçe katliamıprotesto edildi.

Aydın’da mezarbaşı anmasıBundan 36 yıl önce, 16 Mart 1978 günü İstanbul

Üniversitesi Beyazıt kapısı önündeki öğrencilere atılanbir bomba ile Hatice Özen, Ahmet Turan Ören, CemilSözen, Murat Kurt, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl veBaki Ediz isimli 7 öğrenci faşistler tarafındankatledilmişti.

Eğitim-Sen Aydın Şubesi’nin çağrısıyla bir arayagelen emekçiler ve ilerici güçler Hatice Özen’inmezarının bulunduğu Çine/Böcek Köyü mezarlığınadoğru hareket ettiler. Mezarlığa varıldığında öncelikliolarak Hatice Özen’in mezarı temizlenerek çiçeklerekildi, karanfillerle süslendi.

Anma Eğitim-Sen Aydın Şube Başkanı Ali Gün’ün 16Mart 1978 tarihinde yaşanılanları ve sonraki sürecianlattığı konuşma ile başladı. Konuşmanın ardındanHatice Özen şahsında tüm devrim şehitleri adına saygıduruşu yapıldı.

Ardından Hatice Özen’in lise arkadaşı kısa biranısını anlattı. Kanlı 1 Mayıs ‘77 sonrasında HaticeÖzen’le bir sohbetlerinde “1 Mayıs’ta ölmedik ya artıkbize karada ölüm yok” dediğini aktardı.Arkadaşlarından derlenme Hatice Özen’in anlatıldığıbir yazı okundu ve sonrasında da katliamın bizzatdevletin tetikçileri tarafından organize edildiğianlatıldı. Davaların zamanaşımlarıyla düşürüldüğü,faillerin kan döktükçe rütbelerinin yükseldiği belirtildi.

Son olarak “16 Mart’ta 7 can, bugün BerkinElvan’dır” denilerek Grup Yorum’dan 16 Mart Marşı ileanma programı bitirildi.

Kızıl Bayrak / Aydın

Cizre Newroz’unda bir ölü

Şırnak’ın Cizre ilçesinde Yafes, Cudi, Nur, Sur veAlibey mahalleleri başta olmak üzere birçok noktadaNewroz etkinlikleri kapsamında kutlamalardüzenlendi. Yafes Mahallesi’ndeki kutlamalardahavaya açılan ateş sonucu Garip Taşkın ağır yaralandı.

Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Taşkın tümmüdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Kızıltepe’de bir yaralı

Yine Mardin Kızıltepe’de Newroz mitingi ardındanpolisin yürüyüş yapmak isteyen kitleye saldırmasıüzerine başlayan çatışmalarda polisin attığı gazbombası sonucu yaralanan 18 yaşındaki HamdullahBaşak’ın durumu ağırlaştı.

Edinilen bilgilere göre, Kilise Caddesi üzerindepolisin hedef gözeterek ateşlediği gaz bombası kapsülüile çenesinden yaralanan Hamdullah Başak, ilkmüdahalenin ardından götürüldüğü Kızıltepe DevletHastanesi’nde önümüzdeki saatlerde ameliyatedilmesi bekleniyor.

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 12

İzmir KESK İzmir Şubeler Platformu tarafından

“Emeğimize sahip çıkmak, zulüm ve yolsuzluk düzeninisıfırlamak için alanlardayız!” şiarıyla bir yürüyüşdüzenlendi.

Konak YKM önünde toplanılıp buradan Kemeraltıgirişine yüründü. Eylemde “Yolsuzluk ve yoksullukdüzenine hayır!” pankartı açıldı. KESK flamalarının yanısıra yolsuzlukları eleştiren dövizler taşındı.

Kemeraltı girişine gelindiğinde basın açıklamasınıİzmir KESK Şubeler Platformu adına BES İzmir ŞubeBaşkanı Selma Şen okudu. Şen açıklamaya, ülkeninAKP iktidarı tarafından yangın yerine çevrildiğinisöyleyerek başladı ve ardından son dönem ortayaçıkan yolsuzluklardan bahsetti. AKP iktidarının son 10yılına değinen Şen, artık AKP iktidarının meşruiyetininkalmadığını söyledi. Şen, rüşvete, talana hep karşıolduklarını ve bundan sonra da olmaya devamedeceklerini belirtti. Şen ayrıca Berkin Elvan’nınöldürülmesine değindi. Berkin Elvan için yapılanyürüyüşlerdeki azgın polis saldırısını kınadı.

İstanbulTMMOB ve KESK yolsuzluk ve zulüm düzenini

Taksim’de yaptığı basın açıklamasıyla protesto etti.Galatasaray Lisesi önünde “Emeğimize sahip

çıkmak zulüm ve yolsuzluk düzenini sıfırlamak içinalanlardayız” ozalitinin açılmasının ardından eylemsloganlarla başladı.

KESK İstanbul Şubeler Platformu ve TMMOB İKKadına ortak açıklamayı Eğitim-Sen 3 No’lu ŞubeBaşkanı Hüseyin Tosu okudu.

Açıklamada AKP’nin gerici ve muhalif güçlereyönelik saldırgan politikaları teşhir edildi. Berkin Elvanşahsında Haziran Direnişi’nde katledilenler anılırkenson süreçte AKP’nin provakatif söylem ve davranışlarlatoplumu kutuplaştırma girişimi teşhir edildi.

Yolsuzluk operasyonu sonucunda tutuklananlarınserbest bırakılmasının iktidarın gerçek yüzünü bir kezdaha gösterdiğine vurgu yapıldı. İktidarınyolsuzlukları yapanları korurken, işçi ve emekçilereyönelik uyguladığı yoksulluk politikaları da teşhiredildi. Yeni yasal düzenlemeler ve torba yasalarınberaberinde baskı ve hak gaspları getirdiği ifadeedildi.

AdanaAdana’da KESK Şubeler Platformu tarafından

İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen eylemde basınaçıklamasını KESK Dönem Sözcüsü ve SES AdanaŞube Başkanı Tekin Müjde okudu.

Açıklamada, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvetoperasyonu sonrasında yaşanan gelişmelere dikkatçekilerek, ‘başta sendikalar olmak üzere tüm emekve demokrasi güçlerinin asıl hedefi kendileri olan,AKP-Cemaat dalaşıyla perdelenmek istenensaldırılara set çekme görevi ile karşı karşıya’ olduğuvurgulandı. Açıklama ayrıca 17 Aralık yolsuzluk verüşvet operasyonu ile ortaya çıkan tabloya ilişkin

eleştirilerin yanı sıra AKP-MEMUR SEN mutabakatı iledayatılan toplu sözleşme ile maaşlara yapılan 123TL’lik artışın eridiğine dikkat çekildi.

Açıklama yolsuzluk düzeninden hesap sormak içinmücadelenin devam edeceği ifade edilereksonlandırıldı.

Eğitim-Sen eylemiİnönü Parkı’nda ayrıca Eğitim-Sen tarafından,

Adana’da özel okul, yurtlar ve dershanelerdegerçekleştirilen soruşturmalarla ilgili bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını EğitimSen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz okudu.

Açıklamada, Haziran Direnişi’nin parçası olanherkesin AKP iktidarının hedefi haline geldiğibelirtilerek şunlar söylendi: “İlimizde de geçtiğimizHaziran ayında yapılan Gezi Parkı eylemlerine katılanarkadaşlarımız hakkında, ‘eylemlere katılıp kitleleriyönlendirmek suçlamasıyla’ idari soruşturmalaryapılmıştı. Bugün ise “ekmek almaya giderken”polislerin hedef gözeterek attığı gaz fişeğiyle başındanyaralanan ve 269. gün sonunda yaşamını yitirenBerkin Elvan aynı zamanda bir öğrenci olmasınedeniyle ‘Çocuklar ölürken değil, uyurken susulur’,şiarıyla Berkin Elvan’nın ölümünü ve AKP’nin zulmünüprotesto eden öğrenciler, veliler ve öğretmenleregözdağı vermek için, İl Milli Eğitim müfettişleri; özelokullar, yurtlar ve kolejlere giderek öğrencileri sorguyaçekmesi ve birbirinden garip sorular sorması

manidardır.”Müfettişlerin okullarda aldıkları sınıf listelerindeki

1. 8. ve 17. sıradaki mevcut bulunan öğrencilere 13Mart 2014’te gerçekleşen sorguda bu sorularıcevaplamak mecburiyetinde bırakıldığı belirtilerek,bazı okullarda velilerin tepkileri üzerine öğrencilerdenifade alınması engellendiği ancak öğretmen vevelilerden ifadelerin alınmaya devam edildiğinin bilgisiverildi.

GebzeEğitim-Sen Gebze’de sendika binasından Gebze Eski

Çarşı Çeşme’ye yapılan yürüyüşte “Zam, zülüm,işkence işte AKP!”, “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk!”sloganlarını atıldı.

Çeşme’de yapılan basın açıklamasını Eğitim-SenGebze Şube Başkanı Güngör İltem okudu. AçıklamadaAKP’nin Türkiye’yi yangın yerine çevirdiğini, sokağaçıkanlara gaz, tazyikli su ve mermi kullanıldığını,yolsuzluk ve rüşvet ile emekçilerin birikimlerine elkonulduğunu, bunu yapanların emekçiye sefaletzammını reva gördüğünü dile getirdi. Açıklama şuifadelerle sonlandırıldı: “Onlar çalarken bizimyoksullaşmamız, onların çocukları çalarken bizimçocuklarımızın ölmesi üzerine kurulu bu düzene karşıemek ve demokrasi müzcadelemizden asla tavizvermeyeceğiz. Zulüm ve yolsuzluk düzenine boyuneğmeyeceğiz”

Kızıl Bayrak / İzmir-İstanbul-Adana

İllerde KESK eylemleri

15 Mart günü Kayseri’de bini aşkın emekçi ve genç “Emeğimize sahip çıkmak, zulüm ve yolsuzluk düzeninisıfırlamak için alanlardayız!” şiarıyla alana çıktı. Kayseri Forum önünde toplan öfkeli kitle, eyleminbaşlangıcından itibaren sloganlarla tepkisini dile getirmeye başladı. Kayseri Meydan’a kadar süren yürüyüşboyunca katılımın artmasıyla birlikte kitlenin sayısı iki bine yaklaştı.

Meydanda basın açıklamasını okuyan KESK Kayseri Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Fatmagül Bayat,AKP iktidarının kamu emekçilerine grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendikayı reva gördüğünü belirtti. İşçi veemekçilerin mücadelesinin büyüdüğünü belirten Fatmagül Bayat, Greif işçilerinin mücadelesini selamladı.

“Her zaman kamu emekçilerine karşı sorumluluğunun gereğini yerine getiren KESK tüm baskılara rağmenmücadelesini kararlılıkla sürdürecektir” diyen Bayat, işçi ve emekçilerin Berkin’in ekmeğine olduğu gibi kendiekmeklerine ve geleceklerine de sahip çıkacaklarını belirterek “Gün onurumuza, haklarımıza, geleceğimizesahip çıkma günüdür. Berkin’imizin şahsında şehitlerimize sahip çıkma, açlığın ve sömürünün kaynağı olansermaye düzenine karşı mücadele günüdür” dedi.

Eylemde Berkin Elvan da anıldı. Grup Yorum’un Berkin için bestelediği türkü kitleye dinletildi. Eyleminsonunda ise kitle katliamlara karşı öfke marşları eşliğinde halaya durdu.

KESK’in eylemine BDSP, HC, HDP, HAGED ve SDP destek verdi. Kızıl Bayrak / Kayseri

Kayseri’de öfke seli!

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 12

- Devrimci Yapı işçileri Sendikası örgütlenmeuzmanı olarak atandınız. Genel olarak Kayseribölgesinin durumundan bahseder misiniz?

- Kayseri’de 50, Nevşehir’de 3, Kırşehir’de 4,Niğde’de 3 büyük inşaat firması var. Bunun dışındataşeron firmaların sayısı tam olarak bilinmiyor. Çokyoğun bir sömürüyle karşı karşıya inşaat işçileri…Güvencesiz çalışma inşaat işçilerinin en önemlisorunu… Son yıllarında sigortalı işçi sayısında artışolmasına rağmen halen inşaat işçilerinin yüzde 60’ısigortasız çalışıyor. Dahası Kayseri ve çevresindekiillerde inşaatlarda işçiler yevmiye usulü çalışmakzorunda bırakılıyor.

Taşeronluk sistemi işçilerin birlikte davranmasınıengelliyor. Çoğu zaman inşaat işçileri, taşeronla akrabaolma, hemşeri olma vb. nedenlerle kölelik koşullarındaçalışmaya rıza göstermek zorunda kalıyorlar.

İnşaat işçilerinin çalışma süreleri oldukça uzun…İnşaat işçileri için iş günü sabah saat 06.00’da başlıyor.Zira sabahın köründe yollara düşmeden işe yetişmelerimümkün olmuyor. Patronların önemli bir kısmınınkitabında servis yazmıyor. İnşaat işçileri ortalama 10saat çalışmalarına rağmen mesai alamıyorlar. Çoğuinşaat işçisi yevmiye usulü çalıştığı için, hastalandığızaman işe gitmediği günlerde ödeme yapılmıyor. Kışıninşaat işçilerinin sigortası yatırılmıyor, herhangi birücret de alamıyorlar.

İnşaat işçileri aynı zamanda büyük sağlıksorunlarıyla cebelleşiyorlar. Uzun süre inşaat işçiliğiyapan inşaat işçilerinin önemli bir kısmında bel fıtığırahatsızlığı bulunuyor. Bel fıtığı ameliyatı olan işçileribile patronlar ağır koşullarda çalıştırmaya devamediyorlar. İnşaat işçileri için yemekhane, temiz tuvalet,dinlenme yerleri lüks bir hayalden ibarettir.

Kayseri’de hazır beton üreten onlarca firma var. Buişyerlerinde en az 60-70 işçi çalışıyor. Son yıllardasigortalı işçi çalıştırtmada bir artış var. Ancak halabüyük inşaat firmalarında bile sigortasız işçiçalıştırılıyor. Özellikle ilkbahar ve yazın yoğun betonüretiminin yapıldığı bu işyerlerinde günlük ortalamaçalışma süresi 11 saati buluyor. İşçiler cumartesi vepazar günleri de çalıştırılıyor. Bazen haftalık çalışmasüresi 70 saati aşıyor. Buna rağmen işçilerin mesaiücretleri ya ödenmiyor ya da budanarak ödeniyor.

En güzel evleri, daireleri inşaat işçileri yaparlar.Buna rağmen emek verdikleri, alınteri döktükleridairelerden birine sahip olmak inşat işçileri için birhayaldir. Bir inşaat işçisi onlarca yıl çalışmasına rağmenkirasını zar-zor ödeme, zar-zor karnını doyurma vb.dertlerden bir türlü kurtulamaz.

- Son dönemde Karayolu işçileri hareketleniyorlar.Buna rağmen Yol-İş bürokratları kıllarınıkıpırdatmıyorlar. Kayseri bölgesinde de bu nedenleişçilerin öfkesi büyüyor, tepkisi artıyor. İşçi sınıfınınmücadele dinamikleri de gelişiyor…

- Karayollarında çalışan kamu işçileri de önemlisorunlar yaşıyorlar. Taşeronluk köleliği ile 9 binkarayolu işçisi boğuşuyor. Taşeron işçilerininKarayolları Genel Müdürlüğü işçileri olduğuna dair

onlarca mahkeme kararı olmasına rağmen taşeronişçilerinin kadro sorunu hala sürüyor. Eşit işyapmalarına rağmen karayolu işçileri eşit ücretalamıyorlar. Tüm bunlar olup biterken Yol-İşbürokratları üyeleriyle ilgili ciddi girişimlerdebulunmuyor.

Yol-iş sürekli olarak üye kaybediyor. 1995 yılındaYol-İş’in üye sayısı 150 bine yakındı. Şimdi üye sayısı 35binlere gerilemiş bulunuyor. Bu rakamın içinde 9 bintaşeron işçisi de bulunuyor. 150 bin nere, 35 bin nere…

Yol-İş ağalarının değişmeyen geleneklerinden biride sayıları yaklaşık 1,5 milyona dayanmış olan inşaatişçileri ile ilgili kör-sağır halleridir. Örneğin Kayseribölgesinde sadece genel kurul süreçlerinde büyükinşaat firmalarına uğramışlar. Orda bulunan inşaatişçilerini üye yaparak sevindirmişler. Kendi elleriyleseçtikleri delegelere oy kullandırmışlar. Seçimikazandıktan sonra inşaat işçilerinin kapısına bir dahauğramamışlar. Zira sendika ağaları tıpkı karayollarındaolduğu gibi işverenleri üzmeden sendikacılık yapmayıvarlık nedenleri olarak görüyorlar.

Devrimci Yapı-İş Sendikası olarak DİSK’i DİSK yapangrev, direnişlerinden çok şey öğrenilebileceğinidüşünüyoruz. Grev yasağına rağmen Kavel’de grevyapan irade, bu şanlı grevi Türk-İş bürokrasisininengellemelerine rağmen yapmıştır. Kavel’de işçilerinkararlı grevi, grev hakkının sökülüp alınmasınısağlamıştır. Dönemin Çalışma Bakanı Ecevit ikramiyeler

için mahkeme kapılarını çözüm yolu olarak gösterirkenişçiler grev direnişinin yolunu seçtiler.

Ne garip bir tesadüf ki bugün de Yol-iş yöneticilerimahkeme kapılarını çözüm yolu olarak gösteriyorlar.Onca lehte karara rağmen 9 bin taşeron işçisininkarayolu işçisi olduğunu gösteren mahkeme kararı var.Ama AKP iktidarı kılını bile kıpırdatmıyor.Karayollarında taşeron işçilerin kölelik koşullarındaçalıştırılması çarpıklığı hala devam ediyor. Çözümünyolunu Kavel, Paşabahçe, Zonguldak kömür işçileri vebugün de Greif direnişini yaratan Greif işçilerigösteriyor.

Greif işçileri yasallık tuzağına düşmeden güçlerinimeşru-fiili mücadeleden alarak bir fabrika işgal eylemigerçekleştirdiler. Hala süren işgal eylemi işçilerintabandan ördükleri birliğin gücünü göstermesiaçısından çarpıcıdır. Genelde Türkiye işçi sınıfı özeldeyapı işçileri bu tür eylem ve direnişleri örerek, sendikalörgütlenmenin önündeki tüm engelleri ve sermayeninsaldırılarını boşa çıkarabilirler.

- Son olarak ne söylemek istersiniz? İşçi sınıfının söz, yetki karar sahibi olduğu, işçilerin

tabanda örgütlülüğünü büyütmeyi amaçlayan biryaklaşımı esas alarak yürüyüşümüzü hızlandıracağız.Kayseri bölgesinde mücadeleci sendikacılık anlayışı ileDİSK’i ve Devrimci Yapı İş Sendikası’nı güçlendireceğiz.

Kızıl Bayrak / Kayseri

“Hakları kazanmanın yolu direniş!”

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 12

Bosch işçilerinin işbirlikçi sendikal düzendenkurtulmak için yaptığı çıkışın üzerinden iki yıl geçti.Aradan geçen bu iki yılın ardından bir muhasebezorunludur. Çünkü gerçekleştiğinde büyük anlamlaryüklediğimiz bu çıkış, gelinen noktada kaybedilmeyeyüz tutmuştur. Böyle bir muhasebe yapıldığında daBosch işçilerinin deneyimi, sınıf mücadelesi içinoldukça yararlı bir ders olacaktır. Öte yandan iseBosch’a bakıldığında Greif’te yapılanların anlamı vedeğeri de daha iyi anlaşılabilecektir.

Çıkışları işçi sınıfında heyecan yaratmıştı

Bosch işçileri bundan iki yıl önce yıllar boyuncakendisini kölelik koşullarında bir çalışma düzeninemahkum eden işbirlikçi sendikal düzene “artık yeter”demişlerdi.

Bosch işçilerinin bu çıkışı işçi sınıfı açısından sonderece önemliydi. Çünkü işçi sınıfının öncü bölüğünüoluşturan metal işçilerinin ayağına 12 Eylül darbesiyletakılmış Türk Metal prangasını hedef alıyordu. Bupranga ki metal işçilerini sermaye karşısında güçsüzbırakıyor, onun mücadelesini ve örgütlenmesinisistematik olarak sakatlıyordu. Metal işçilerinin bubiçimde boyun eğdirilmesiyle de işçi sınıfı öncü birmücadele dinamiğinden yoksun bırakılıyordu.

Bunun için Bosch işçisinin bu prangadankurtulması, metal işçisinin de kurtulmasının önünüaçabilir, metal işçisinin kurtulması ise işçi sınıfınıntopyekûn olarak ayağa kalmasını sağlayarak sınıfmücadelesinde yeni bir dönemi başlatabilirdi. İştebunun için Bosch işçisinin bu çıkışı, işçi sınıfının ileri vedevrimci güçleri üzerinde büyük bir heyecan dalgasınayol açmış, geniş ana gövdesinin de umutlarınıarttırmıştı.

Geriye pek az şey kaldı

Fakat aradan geçen iki yılın sonunda barındırdığıbüyük imkanlara karşın Bosch işçilerinin bu çıkışıbüyük ölçüde sakatlanmış, yaktığı ateşsöndürülmüştür. Bosch işçilerine bağlanan umutlar dakırılmıştır. Öyle ki, o büyük mücadele dinamiğindenbugün geriye pek az şey kalmıştır.

Kuşkusuz hala da Bosch’ta süreç bitmemiştir, amaşu haliyle mahkemelerde süren bir sendikal yetkimücadelesi derekesine düşürülmüştür. Bunun iseBosch işçilerinin çıkışının sınıf için taşıdığı anlamla pekbir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü Bosch’taki çıkışındeğeri Birleşik Metal-İş’in çoğalacak üye sayısı değil,sınıf mücadelesinde sermayeye ve işbirlikçi sendikaldüzen karşısında büyük bir mücadele kapasitesi veiradesinin oluşmasıydı. Bunun sınıf mücadelesindeyaratabileceği sonuçlardı. Oysa şimdi bu kapasite veiradenin yerinde yeller esiyor. Öte yandan bugünkazanılmış olsa dahi Bosch işçilerinin yaşadıkları diğerişçi bölüklerine örnek olmak bir yana onları aynı yoludenemekten korkutabilir de.

Sorumlusu yasalcı-bürokratik anlayış

Bosch’ta ortaya çıkan bu sonucun sorumluluğunuBirleşik Metal-İş’e hakim bürokratik-yasalcı sendikalanlayış taşıyor. Bu anlayış iki yıl önceki o çıkışınardından Bosch işçilerinin büyük mücadele enerjisinitüketmiş, büyük olanakların heba edilmesine yolaçmıştır. Buna da tam olarak iki temel kusuru yolaçmıştır: Yasalcılık ve bürokratizm!

Öyle ki, bu anlayış daha ilk andan itibarenmücadeleyi yasal sınırların içerisine hapsetmiştir. Diğertaraftan sermaye ve Türk Metal cephesi amaçlarınaulaşabilmek için her türlü “yasadışı” yöntemebaşvurmuştur. Onların bu keyfiyetine AKP ve yargı dadahil olmuştur. İşçi kıyımları yaşanmış, bir gecededüzmece yetki belgeleri çıkarılmış, satın alınmışmahkemeler keyfi kararlar üretmiştir. Ama tüm bunlarolurken yasalcı anlayış hep boyun eğmiş, pasif veetkisiz protestoların dışına çıkmamıştır. Bu denli büyükve zorlu bir mücadelede kendisinden beklenencesareti ve iradeyi gösterememiştir. İşten atılanişçilerle ilgili sınırlı protestolarla yetinmiş, bu gibidurumlarda yapılan fabrika önüne çadır açmakbiçimindeki direnişlere dahi başvuramamıştır. Ancakişçilerin zorlamasıyla tutup en sonunda çadıraçtıklarında ise bunu fabrikanın önüne değilİstanbul’daki genel merkezin önünde yapmışlardır.Böylelikle Birleşik Metal-İş’i sürekli örselenen, ezilenama hep yasalar içerisinde boyun eğen bir sendikadurumuna sokmuşlardır. Bu da çok yönlü bir baskıaltına alınan işçilerin iradesini doğal olarak zayıflatmış,zaman içerisinde de dirençlerini kırmıştır.

Aynı yasalcı-icazetçi anlayış dışarıdan yaratılmış birdizi imkanı da heba etmiştir. Bosch’un etkisinin de roloynamasıyla ayağa kalkan Oyak Renault ve Tofaş’taBosch işçisinin açtığı yoldan yürümek isteyen işçilerisahipsiz bırakmış, bedel ödemeyi göze alan işçileri,avukatlara yönlendirmiştir. Bosch işçilerinin nefesalmasını ve açtıkları gediğin büyümesini sağlayacak buolanakları ellerinin tersiyle itmiş, sorumluluk almaktankaçınmışlardır. Üstüne de TİS sürecinde tutup

mücadele etmeden kopya sözleşmeye imza atarakyarattıkları bu tablonun üzerine tüy dikmişlerdir.Böylelikle de hem kendilerine güvenen metal işçileriniyüzüstü bırakmış hem de Bosch işçisinin yalnızkalmasına yol açmışlardır.

Bu anlayışın diğer özelliği olan bürokratizm isetabandan yükselen o büyük enerjinin kendisini örgütlübir güç olarak sendikanın söz ve karar zeminlerindeözgürce üretmesine engel olmuştur. Bunun için dahailk andan itibaren problem oluşturulacağı düşünülenbağımsız güç ve irade gösteren işçiler ayıklanmış vedışlanmışlardır. Öte yandan ise işçilerin aşağıdanyukarıya tüm sürecin egemeni olmalarına, yukarıdanaşağıya gelen bürokratik bir dayatmacılıkla engelolunmuştur. Bunun için her ne kadar işçilerinserbestçe tartışacağı zeminler varsa da, bu zeminlerinkarar zeminleri olarak işletilmesi çeşitli yöntemlerleengellenmiştir. Taban örgütlülükleri sendikayöneticilerinin hiyerarşisine tabi tutulmuş, onlarınbağımsız hareket etmeleri “disiplinsizlik” olarakgörülmüştür. Bu koşullarda da süreç içerisinde ortayaçıkan öncü işçi kuşağı, süreci baştan aşağı örgütleyipyöneten gerçek önderler haline gelmek yerine, enfazlasından yukarıdaki bürokratların kötü kopyaları veonların iradeleri karşısında ezik insanlar halinedönüşmüştür. Sendikal bürokrasinin en berbatyöntemlerini de savunur hale düşmüşlerdir.

Neşteri doğru yere vurmalı!

İşte bunu yaratan bürokratizm mücadelenin yasalsınırlarda kalmasına, giderek de genel olarak işçilerinmücadele azmini ve enerjisinin kırılmasına yolaçmıştır. Öyle ki ilk anlarda büyük işler yapacak enerjisoğutulup mücadelenin önderi olabilecek işçiler,yasalcı anlayışla eğitilip boyun eğdirilirken, sertmücadeleler kapıya dayandığında da ya yalnız kalmışya da gerekli gücü bulamamışlardır. İşte böylelikle deBosch işçilerinin sınıf mücadelesinde ileri sonuçlardoğurabilecek tüm olumlu özellikleri törpülenmiş vesonuç bir enkaz olmuştur.

Bu halde bugün bürokratik-yasalcı anlayışla kör

Yasalcılık ve bürokratizm süründürür!

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 12

edilmemiş her işçi bu döneme baktığında göz göregöre kaybedilen olanakları görüp de dizinidövmemezlik yapamaz. Ama işte bu kayba yol açan dayasalcılık ve bürokratizmden başkası değildir.Dolayısıyla sorunu böyle anlamadan, neşteri burayavurmadan da çözüm bulmak mümkün değildir.

Bu halde yetki davası kazanılsa da Bosch işçilerinineyleminin, kendisinden beklenen öncü-tarihsel rolüoynaması mümkün değildir. Bunu sadece Boschgerçekleri değil, tarih de doğruluyor. Öyle ki Kaveller’inde içinde olduğu o çığır açan mevzi mücadelelerininhiçbirisi yasalara, bürokratizme boyun eğilerekverilmemiştir. İşçi sınıfı fiili-meşru mücadeleyle vedoğrudan tabandan yükselen inisiyatifiyle yolu açmış,onun arkasından da yasalar ve bürokratlar gelmiştir.

Bosch’ta yapılmayanlar Greif’te yapılıyor!

Bu noktada anlattıklarımızın tam olarakanlaşılmasını kolaylaştırmak üzere Greif örneğinebaşvurmak istiyoruz. Zira şu an Greif’te yapılanlar,aslında zamanında Bosch’ta yapılması gerekenlerdir.

Bosch’ta yasalcı-icazetçi sendikal anlayış, Greif’teise fiili-meşru mücadele anlayışı egemendir. Bosch’tayasalcı-icazetçi anlayış hep boyun eğmiş, hep yasalsınırları göstermiştir. İşten atılmaları sineye çekmiş,fiziki saldırılara karşı mahkeme kapılarında soluğualmıştır. Böylelikle onlarca işçi işinden olurken buncabedele rağmen ise elde avuçta hiçbir şey kalmamıştır.Yetki kazanılsa da bu anlayış, bu yasalcılıkla sermayeyidize getiremez. Dolayısıyla da gerçek anlamda aslahaklar kazanılamaz.

Oysa Greif’te lafta değil gerçekte fiili-meşrumücadele çizgisinde yürünmüştür. Böyleliklesendikalaşma sürecini kırmak için öncü bir işçinin iştenatılması karşısında fabrika işgaline başvurulmuş ve 8saat içinde de başarıya ulaşılmıştır. Ardından da toplusözleşme sürecinde talepler bizzat işçiler tarafındanbelirlenmiş ve yasalcı-icazetçi anlayıştan yöneticilererağmen TİS masasına konulmuştur. Ama bu kadarla dakalmamışlar, yasal labirentlerde dolaşmak yerinepatronun süreci tıkadığı noktada sürmekte olan işgaleylemine başlamışlardır. Bugün henüz süreçbitmemekle birlikte şu an o yasalcı bürokratların dakabul ettiği gibi işkolunun en iyi sözleşmesini eldeetmeye çok yaklaşmışlardır.

Bosch’ta olmayan ama Greif’te olan ikinci temelunsur ise, lafta ve sınırlı bir sendikal demokrasi değil,her aşamada söz ve karar hakkını sonuna kadarkullanan bir işçi inisiyatifinin varlığı olmuştur. Öyle ki,

zamanında DİSK’i DİSK yapan süreçte olduğu gibi,birim komiteleri üzerinden yükselen işçi iradesibaşından itibaren Greif’in gerçek egemenidir. İplerinikimsenin eline vermeye de niyeti yoktur. İşte bugünküo büyük mücadeleyi yaratan da bu güç olmuştur. İştebunun için sermaye ile birlikte sendikal bürokrasi debu iradeyi boğmaya, Greif işçilerinin yaratığı bu fiili-meşru mücadele anlayışını ezmeye çalışıyor. Bununiçin Greif’teki mücadele onlar adına bir toplu sözleşmemücadelesinin ötesine geçti. Greif’in kazanarak diğerişçilere örnek olmasına engel olmak istiyorlar,sınıflarının davası için Greif işçilerine karşı çıkıyorlar.Onu boğmak için tüm kirli yöntemlere başvuruyorlar.Bunun için gerekirse Greif fabrikasını dahikapatmaktan çekinmeyeceklerini gösteriyorlar. Bunuda yapabilirler, çünkü işçilerin taleplerini kabuletmeleri halinde kaybedecekleri Greif’le sınırlıkalmayacak. Greif işçileri başkalarına da örnek olacakve böylelikle de giderek sömürü düzenleri tehlikeyegirecektir. Greif işçilerine büyük düşmanlıkları buyüzdendir.

Geleceğe kim kalacak?

Ama karşılarında sınıfının davası için mücadeleeden, bu mücadelede sınıfının ve işbirlikçileriaracılığıyla da sendikanın olanaklarını kullanan patronkarşısında Greif işçileri, kendi sınıflarının desteğinigörmeseler de, ucunda kırılmak dahi olsa boyuneğmiyor.

Böylelikle de belki yenilebilirler ama işçi sınıfınınasla unutamayacağı büyük direnişe imza atmışolacaklar. Bu halde de eninde sonunda mutlakadavalarının kazanacağını göreceklerdir. İşçi sınıfı onlarıhep güzel duygularla ve gururla anacaktır.

Peki 2 yıl önce Bosch işçilerinin açtığı ancaktaşıyamadığı bayrağı yeniden yükselten Greif işçileribunu yaparken, yasalcılık ve bürokratizm kıskacındasüründürülen, bu anlayışa teslim olan Bosch işçilerininmücadelesinden geleceğe ne kalacak? Bugün henüzikinci yılında unutulmaya yüz tutmuş bu çıkışı hangisınıf bölüğü hatırlayacak? Yanıtını Bosch’un her şeyerağmen direnen onurlu işçilerine bırakıyoruz.

Son olarak ise, neden başaramadığımızı ve nasılbaşaracağımızı anlamak için Greif’e bakmaya, hattamümkünse Greif işçilerini ziyaret etmeye çağırıyoruz.

Metal İşçileri Birliği17 Mart 2014

Feniş işçileri Çelik-İşmerkezinde

İşçiler 18 Mart’ta yola çıkmadan öncefabrikalarının bağlı bulunduğu Gebze Şubesiyöneticileri ayak oyunlarına devam ederek Ankara’yagidişi kırmaya çalıştı. İşçiler arasında gerilimyaratmaya, işçileri birbirine düşürmeye çalışan tutumişçilerin kararlı duruşu ve güçlü birliği karşısındasonuçsuz kaldı.

19 Mart’ta Çelik-İş Genel Merkezi’ne giden işçilersendika yöneticilerinden hiçbirini sendika genelmerkezinde bulamadılar.

Daha sonra Çalışma Bakanlığı önüne giden işçilerburada bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.Açıklamada Feniş işçilerinin gasp edilen haklarınınverilmesi için yapılması gerekilenlere çubuk bükülerekdevletin sorumluluğu hatırlatıldı. Bu tür hak gasplarıiçin yasal düzenlemelerin değişmesi ve Feniş işçilerininalacaklarının devlet alacağı olarak görülüp bir an önceödenmesi çağrısıyla açıklama bitirildi.

Açıklamadan sonra işçiler tekrar sendika binasınagiderek bekleyişlerini sürdürdüler. Ardından meclisönüne geçen işçiler burada da bir basın açıklamasıgerçekleştirerek yaşadıklarını anlattılar. İşçiler bir süresloganlarla meclis önünde beklerken HDP ve CHP’denmilletvekilleri yanlarına geldi. Süreç hakkında bilgisahibi olduklarını söyleyen milletvekilleri tekrarmeclise döndü.

İşçiler tekrar Çelik-İş Genel Merkezi’ne döndüler.İşçiler bir gün önceden geleceklerini bildirmelerine vesaatlerdir Ankara’da olmalarına karşın bürokratlargenel merkeze gelmedi. İşçilerin sendikada bekleyişlerisürerken Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)ziyarete geldi.

İşçiler akşam saatlerinde 25 kişilik bir ekibi sendikagenel merkezinde nöbetçi olarak bıraktılar. Diğerişçiler ise direniş alanındaki nöbetlerine devam etmeküzere döndüler.

İşçiler geceyi sendikada geçireceklerini belirttiler.İlk başta buna dair bir sorun çıkmamıştı. Ancak sivilpolislerin tacizinin ve güvenlik görevlilerinin sivilpolislerle görüşmelerinin ardından işçiler gönderilmekistendi. Feniş işçilerine sendikanın misafirhanesindekalma konusunda baskı yapıldı ancak işçiler sendikadakalma kararı aldılar.

İşçilerin gösterdiği kararlılık karşısında, sendikadakalmaları kabul edildi. Çalışanlar, sabah yönetim adınaÖrgütlenme Sekreteri Muharrem Şahin’in geleceğinisöylediler.

Ayrıca, sendika genel merkezinin Gebze Şubesi’niaradığı ve “Biz iki ay sonra bitiririz diye düşünüyordukancak işçiler başka türlü düşünüyorsa uymak lazım.Gerilim yaratmaya gerek yok” dediği öğrenildi.

İHD Ankara Şube ve Eğitim-Sen Ankara 5 No’luŞube üyeleri de işçilerin yanlarına gelerek sohbetettiler.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 12

Onurlu mücadelemizi kırmak için Greif yönetimi veuşakları kirli oyunlarını sergilemeye devam ediyor.Direnişimizin 33. gününde Greif yönetiminin ve DİSKTekstil yönetiminin kirli hesapları ve saldırısı ile karşıkarşıya kaldık. Örgütlü gücümüzle bu saldırıyı da boşadüşürdük. Fakat şunu biliyoruz ki, haklı ve onurludirenişimizi kırmak için bu tarz oyunlar va saldırılar sonbulmayacaktır. Sınıf düşmanlarımız her geldiğinde aynıcevabı alacaktır.

Direnişimizin 33. günündeki saldırıya dair açıklığakavuşturulması gereken bazı yanlar olduğu ortadadır.Özellikle Greif’in 45 taşeron firmasından biri gibidavranan DİSK Tekstil yönetiminin yaptığı yazılıaçıklamayla kamuoyunda yaratılmaya çalışılan bilgikirliliğini ortadan kaldırmak için bu bir zorunluluk halinegelmiştir.

Aslında “Greif İşgal Grev Direniş” adlı facebookadresimize bakıldığında bile bu saldırının iç yüzü,yayınladığımız fotolardan, videolardan, açıklamalardangörülecektir.

Bizim burada yapacağımız bu kanıtları daha derlitoplu ifade etmek olacaktır.

Saldırıya dair ön bilgi

Kirli provokasyondan bir önceki akşam, Greifyönetimi ve Greif taşeron patronlarının direnişimize karşıkirli bir saldırı içerisinde olduğu haberine ulaştık. Durumhakkında DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nuarayarak bilgi verdik. Böyle bir saldırıda DİSK’inyanımızda olması gerektiğini ifade ettik ve görüşmeyisonlandırdık.

Aynı gün Greif yönetimi, DİSK Tekstil İstanbul ŞubeBaşkanı ile “fabrikaya gelerek işçilerle toplantı yapmakistiyoruz” haberini gönderdi. Cuma sabahı HadımköyFabrika Komitesi olarak, Greif yönetiminin görüşmeteklifini konuşurken taşeron patronlarının öncülüğündesilahlı ve sopalı bir grubun fabrikaya 200 metre yakındabulunan benzin istasyonunda toplandığı haberini aldık.Bunun üzerine hızla görev dağılımı yaparak fabrikamızıkorumak için hazırlandık. Aynı zamanda DİSK Tekstilyöneticilerini ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nuaradık. Durum hakkında bilgi verdik. Saldırı karşısındadirenişimizin sahiplenilmesini istedik.

DİSK Tekstil yönetimi sürecin başından beridirenişimiz karşısında takındığı direniş kırıcı rolünüsürdürdü.

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ise kendisiniaradığımızda Greif yönetimi ile görüşme halindeolduklarını, Süleyman Çelebi’nin fabrikaya gelmek üzereolduğunu, kendilerinin de toplantı sonrası yola çıkarakfabrikaya geleceğini ifade etti.

Bu arada Süleyman Çelebi geldi. Fakat DİSK yönetimiadına hiç kimseyi direniş alanımızda görmedik. Bilgialmak için dahi aramadılar. Greif yönetiminin (DİSK

Tekstil yönetiminin bilgisi ve desteği ile olduğuna dairsayısızca kanıtın ortada olduğu) saldırı girişimi, örgütlügücümüzle boşa düşürüldüğünde dahi durum hakkındabilgi almak için arama ihtiyacı duymadılar. Sonradananladık ki direnişçi işçilere itibar etmek yerine Greifyönetimine ve taşeron patronlara itibar etmeyi tercihetmişlerdir.

DİSK Tekstil yönetiminin açıklaması ve DİSKyönetiminin tutumları bunu ortaya koymaktadır. Bazısomut durumları açıklayarak bu tutumun daha rahatanlaşılmasını sağlayalım.

1- Direnişimize karşı kirli saldırıyı gerçekleştirmeyeçalışan çeteci grup ile Şube Başkanı Kazım Doğan saldırıgirişiminden kısa bir süre önce Hadımköy’de birarayagelmiştir. Biz bu durumu sorduğumuzda ise inkaretmiştir. Olay, tanıklar ile kesinlik kazanmıştır. Neden buçeteci grupla bir araya geldiğini Kazım Doğanaçıklamalıdır.

2- Böylesine ciddi bir saldırı ile karşı karşıyakalmamıza rağmen ve bir gün önceden DİSK yönetiminibilgilendirmemize rağmen ilgisiz kalınması bizim içindüşündürücüdür. Direnişimize karşı gerçekleştirilensaldırı girişiminden bir gün sonra DİSK Genel BaşkanıKani Beko’yu aradığımızda saldırı günü ile ilgili bilgisiolmadığını ifade etmiştir. Ankara’da olduğunu Pazartesiİstanbul’a geleceğini ve durumu görüşebileceğimizi ifadeetmiştir. Bu durum üzerine biz de DİSK adına muhatapgösterilen Arzu Çerkezoğlu’nun kendisiyle kurduğumuzdiyalogları ve destek çağrısını yönetim kurulunailetmediği sonucuna varıyoruz. Eğer böyle değilse

açıklamak muhatabının görevidir. 3- Saldırı başladığında Arzu Çerkezoğlu’nu aradık,

bilgi verdik. Durumla ilgili bilgisinin olduğunu Greifyöneticileri ile görüştüğünü ve toplantıda olduğunu ifadeetti. Süleyman Çelebi’nin fabrikaya doğru yola çıktığınıkendilerinin de yola çıkarak fabrikaya geleceğinisöylediler. Ama gelmedikleri gibi patron tarafı ile nelergörüştüklerini dahi bize izah etme ihtiyacıduymamışlardır. Direnişe karşı saldırının olduğu kritik birgünde yapılan görüşmenin sonuçlarının bizeiletilmemesi kafamızda soru işaretleri bırakmaktadır. Birde bu tutumun, direnişimizin en zor gününde dahisahiplenilmemesi gibi bir tabloyla birleşmesi DİSKyönetimini zan altında bırakmaktadır.

DİSK yönetimi sitesinden birçok gündeme dairaçıklamalar yapmaktadır. “Taşeron Cumhuriyeti’ni”yıkmak gibi ciddi bir iddiayı ortaya atan DİSK’in kendiüyelerine karşı Taşeron Cumhuriyeti’nin temsilcilerindengelen saldırıyı pratik bir sahiplenmeye konu etmemesi,bir açıklama dahi yapmaması düşündürücüdür.

4- Süleyman Çelebi bizimle görüşmeye geldiğindebizden önce patron tarafı ile görüştüğünü ifade etti.Görüşmeye geçtiğimizde DİSK Tekstil’in açıklamasındakullandığı “TİS sürecinde işverenle müzakerelersonucunda gelinen nokta sektörün en iyi toplusözleşmesi durumundadır” gibi ifadeler kullanarakiknaya kalkıştı. Bu esnada patron tarafının direnişimizikırmak için attığı mesajlardan biri daha geldi. MesajdaSüleyman Çelebi’nin ve Kazım Doğan’ın bizi iknayageldiği ifade ediliyordu. Duyarlı işçilerin Çelebi’ye

DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-m işçiler sahip

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 12

yardımcı olmasını istiyorlardı. Mesajı Çelebi’ye gösterdik.Böyle bir şey olmadığını ifade etti.

Ardından Greif yönetimi ile yapılan görüşmedepatron tarafının daha önce kabul ettiği bazı konularda(taşeronluk vb.) dahi geri adım attığı ve bu haliyle birsözleşmenin imzalanmasının mümkün olmadığı ifadeedildi. Patron tarafının taleplerimizi karşılamayacağıanlaşılınca toplantı sonlandırıldı. Süleyman Çelebi patrontarafı ile yapılan toplantıda kendi adının kullanılarakmesaj atılmasına hiçbir tepki göstermemiştir. Yapılangörüşmeden hiçbir sonuç çıkmamıştır.

6- DİSK Tekstil Sendikası direnişimize karşı girişilensaldırıdan bir gün sonra bir açıklama yayınlamıştır. Buaçıklama direnişimiz karşısındaki ihanetin açık belgesidir.Çeteler kahraman ilan edilmiş direnişimiz hedefeçakılmıştır. Sürecin başından beri DİSK Tekstilyönetiminin direnişimize karşı sergilediği tutumlarderinleştirilmiştir.

7- Açıklamada taşeron patronları ve onlarla birliktehareket eden güruh, işçi olarak gösterilmiştir. Yaklaşıkolarak 120 kişi olan grubun içerisinde Greif’te çalışan işçisayısı 50’yi geçmez. Geri kalanı ise taşeron patronları veparalı adamlarıdır. Bu paralı uşak takımının bir kısmıPolimer gibi fabrikalarda çalışan patron uşaklarıdır. DİSKTekstil yönetimi de bu durumu çok iyi bilmektedir. Bunarağmen, çeteleri çalışmaya gelen işçiler olarakgöstermeye çalışmışlardır.

Direnişe katılmayan işçilerin büyük bir kısmı da “herşey bitti iş başı yapacağız” denilerek getirilmişlerdir.Fabrika yakınına geldiklerinde kandırıldıklarını anlayanişçiler ve kandırılarak getirilen bir taşeron patronu “bizioyuna getirdiniz, biz gidiyoruz” diyerek ayrılmışlardır. Budurumla ilgili bilgiler elimizde mevcuttur. İhtiyaçduyulduğunda paylaşacağız.

8- Direnişimize karşı DİSK Tekstil yönetimi tarafındanyapılan açıklama Greif patronlarının işgalimizi kırmak içinattığı mesajların ve işgalimize karşı kurulan facebookadresinde yayınlanan mesajların derlenmiş halidir. Greifyönetiminin direnişimizi kırmak için attığı mesajlarınbüyük bir kısmını Facebook (Greif işgal direniş)adresimizden yayınladık. Oradan bakılarak bu gerçekgörülebilinir.Bu durum DİSK Tekstil yöneticilerinin işçi sendikasıtemsilcileri gibi değil patron temsilcileri gibi hareketettiklerinin kanıtıdır. Direnişimizi kırmak için onlaradanışmanlık yapmış, işgalimize karşı yürütülenfaaliyetlerin parçası olmuşlardır.

9- DİSK Tekstil yönetimi adına yayınlanan açıklamayısormak için DİSK yöneticileri ve DİSK Tekstil yöneticileriniaradık.

Muzaffer Subaşı, Kazım Doğan, Kani Beko, CelalOvat’la görüştük. Arzu Çerkezoğlu ve Rıdvan Budaktelefonlarımıza yanıt vermediler.

Muzaffer Subaşı’na yayınlanan açıklamanın neolduğunu sorduk. Bize hiçbir bilgisinin olmadığını ifade

etti. Böyle bir açıklamanın yayınlandığını, bizden ve yeniöğrendiğini ifade etti. Açıklamayı okuyarak bizedönmesini istedik. Bize döndüğünde açıklamayısahiplenen tutum sergiledi. Direnişimiz karşısındagericilik yapmaya başladı. Patron temsilcilerinin sarfettiği sözlerin aynısını direnişimize karşı kullandı. Yaklaşıkyarım saat süren konuşmanın ardından işgalimizi kırmakiçin gelenlerin kendisine sendika üyesi işçiler olarakaktarıldığını, öyle olmadığını yeni öğrendiğini ifade etti.Benzer yanlış bilgilerin Rıdvan Budak’a da aktarılmışolabileceğini ifade etti. Açıklamanın Rıdvan Budaktarafından yayınlandığını söyledi. Her şeye rağmenaçıklamayı sahiplendi. Bu tutumun ihanet olduğunukendisine söyledik.

10- DİSK Tekstil Yönetim Kurulu adına yayınlananaçıklamayı görüşmek için Rıdvan Budak’ı aradık.Telefonlarımıza yanıt vermedi. Daha sonra MuzafferSubaşı’nı arayarak Rıdvan Budak’la ve yönetim kurulu ilegörüşme yapmak istediğimizi söyledik. Bize bir cevapvermedi. Rıdvan Budak’ın en azından telefonumuzaçıkmasını sağlamasını istedik, bu talebimizi de karşılıksızbıraktı.

11- Açıklamadan haberi olmadığını söyleyenMuzaffer Subaşı’na, o zaman yönetim kurulu imzasınınnasıl kullanıldığını söyledik. Bu imza varsa genel merkezyönetim kurulunun tamamının sorumlu olduğunusöyledik. Bizi taban iradesinin önüne geçmeklesuçlayanların yönetim kurulunun haberi olmadanyönetim kurulu adına açıklama yapması her şeyi ortayakoyuyor. Taban iradesinden, sendikal demokrasiden

bahsedenler kendi içlerinde demokrasinin zerresinihayata geçirmezken tam bir taban iradesi ve demokrasiörneği olan Greif direnişine saldırarak kirli yüzlerinigizlemeye çalışıyorlar.

12- Şube Başkanı Kazım Doğan’ı aradığımızda o da buaçıklamadan hiçbir bilgisinin olmadığını söyledi. Bizimaramamız üzerine öğrendiğini ifade etti. AçıklamayıRıdvan Budak’ın sendikanın Uluslararası İlişkiler Uzmanıve TİS Uzmanı’na hazırlatmış olabileceğini, onlarlailetişime geçmemizi söyledi.

13- Kani Beko ile görüşerek durumu izah ettik. Saldırıgirişimi ile ilgili saldırı günü ve bir gün öncesinde ArzuÇerkezoğlu’nu arayarak bilgilendirdiğimizi ve direnişimizisahiplenmelerini istediğimizi ifade ettik. Kendisine bilgiaktarılmadığını, Pazartesi İstanbul’a geldiğinde bizimlegörüşebileceğini söyledi.

DİSK yöneticileri ile yaptığımız görüşmede DİSKTekstil yönetiminin direnişimiz karşısında patron tarafı ileortak hareket eden tutumlarına ve açıklamasına tavıralmaları gerektiğini ifade ettik. Tavır geliştirmemenin bututuma ortak olmak olduğunu söyledik. Halihazırdaşimdiye kadarki tablodan bu sonucu çıkartmakmümkündür.

14- DİSK Tekstil Yönetim Kurulu açıklamasında işçilerarasında “gerilim çıktığı”ndan bahsetmektedir. Birgerilimin olduğu kesindir. Bu gerilim direnişçi Greifişçileri ile patron tarafından organize edilen çetelerarasındadır. Aralarında az sayıda işçinin olması budurumu değiştirmemektedir.

DİSK Tekstil yönetimi taşeron patronlarının gerici

meşru mücadele değerlerine p çıkmalıdır!

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 12

provokasyonundan yana tutum almıştır. Yayınladığımızvideolara bakarsanız işçilerin kaç kişi olduğunugörürsünüz. Açıklamayı yapan dahi taşeron patronudur.Çetenin sözcülüğünü yapan sömürücü taşeron patronuutanmadan yasalardan bahsediyor. O asalağın yanındaçalışan arkadaşlarımız konfeksiyoncu, çalıştıkları şirketgıda şirketi, işkolu ise liman işkoludur. Sendika da bununbilgisine sahiptir. Oyun içinde oyun çeviren bu sömürücüalçak sürülerini işçi diyerek sahiplenmek gibi açık birlekeyi sendikamıza sürmüşlerdir.

15- Bizim irademizin açık bir biçimde yansımadığınısöylüyorlar. İşgalimizi oylamak için fabrikaya sandıkkurmaktan bahsediyorlar. Açıklamadan çıkan sonuç o ki,zorla fabrikada tutulduğumuzdan bahsediyorlar.

Böyle bir iradenin birilerinin zoru ile ortayakonulduğu nerede görülmüştür. Varsa böyle bir örneksöyleyin de bilelim. Her gün nöbetleşe bir guruparkadaşımız evine gidiyor. Zorla tutulan adam bir dahadöner mi? Biz burada her gün oylama yapıyoruz, hem deiki kere. Birinci seçim, izinli arkadaşlarımızın fabrikayadönerek direnişten yana tercihini yapmasıdır. İkinciseçim ise düzenli yaptığımız genel toplantıdatutumumuzun ne olacağına dair yaptığımız oylamadır.Açın sayfamızı bu işçi demokrasisinin kayıtlarına fazlasıile rastlayacaksınız. İlla sandık kurmak istiyorsanız sizedaha önce ifade ettik, hem ÜNSA’ya hem de GREİF’esandık koyalım. Seçim öncesi herkes kendini ifade etsin,sonra oylama yapılsın. Varsanız hodri meydan. Bizhazırız.

16- Toplu İş Sözleşmesi’nde gelinen noktanın,sektörün en iyi sözleşmesi olduğu vurgulanıyor. Mademöyle ise açıklayın da biz de bilelim neymiş bu en iyisözleşme. Patron tarafının, sizin direnişimizin karşısındapatron gibi davranmanızdan güç alarak direnişin 3.gününde verdiklerini geri alması mı? Dudullu’yuişbirliğiniz ile işbaşı yaptırmanızdan sonra patrontarafının sözleşmede kabul ettiği bazı konulardasözleşmeyi daha da geri çekmesi midir, en iyi sözleşme?

Biz açıklayalım sizin iyi dediğinizi.a- Konfeksiyonlar taşeron olarak devam edecek.b- İlk 6.ay %9, ikinci 6. ay %7 , 3, 4, 5, 6 dönem 6. ayzamları %1c- İkramiyeler ilk 18 ay için 3, ikinci 18 aylık dönem için 4olarak öneriliyor.d- Aylık verilen prim yerine maşlara sabit 120 TLiyileştirme eklenecek.

Bu sözleşme kabul edilirse çoğumuzun asgari ücretaldığı düşünüldügünde hiçbir kazanım elde etmediğimizgörülecektir. Örgütlenmeden önce asgari ücret + aylıkprimle birlikte elimize geçen 920 TL civarında oluyordu.En iyi diye sunulan sözleşme imzalandığında elimizegeçen, 120 TL’lik iyileştirmeyle birlikte 975 TL olacak.Sendika aidatı düşüldüğünde 930 TL elimize geçmişolacak. 30 TL’lik zam artışımı sizin iyi dediğiniz sözleşme?Konfeksiyonda çalışan sendika üyesi arkadaşlarımızıtaşeron cellatlara teslim etmeniz mi sizin iyi sözleşmedediğiniz? Eğer buysa varın siz ağalar bu şartlarda çalışın.Bu sözleşmeye iyi demek bizim haklı, onurlu ve meşrudirenişimize ihanettir. Bu sözleşmeyi bu haliyledestekleyen herkes de ihanete ortak olmuş demektir.

17- DİSK Tekstil Yönetim Kurulu adına yapılanaçıklamada “İşçilerin tercihine ve sendikalörgütlenmesine hiçbir siyasi grup, işveren ve devletininkurumu ve polisi müdahale etmemeli, karışamamalı, dışmüdahalelerle işçinin tercihini etkilemeyeçalışmamalıdır” denilmektedir. Tercihlerimize saygıduymayan ve bizim irademizi tanımayan DİSK Tekstilyönetimidir. Direnişe başladığımız ilk gün yapılanaçıklamadan gelinen aşamaya kadar yaşananlar bununaçık kanıtıdır. Kendi yazdıklarınıza siz uyun, gelin Greif

işçilerinin iradesini tanıyın. Buradaki taban inisiyatifininkarşısında değil yanında durun. Kişisel çıkar vemenfaatlerinizi hayatınızda bir kere dahi olsa bir kenarabırakın. Bir kerede onurlu davranın, inanın ki size çok şeykazandıracaktır. İnsan olduğunuzu, işçi sendikasıyöneticisi olduğunuz hatırlayacaksınız.

Sonuç olarak

Direnişimizi kırmaya yönelik Greif yönetimi veuşakları her türlü ahlaksızlığı ve oyunu oynuyorlar. DİSKTekstil Sendikası yöneticileri de bu oyunların bir parçasıve yer yer örgütleyicisi olarak karşımıza çıkıyor.Dudullu’da direnişi kırmak için yaptıkları ortada. Tabanıniradesinden bahsedenler Greif yönetimi ile birlikteişçileri korkutmak ve istedikleri kararı aldırtmak için hertürlü adımı atıyorlar.

Greif yönetimi ile Süleyman Çelebi’nin katılımı ile 15Mart’ta yaptığımız toplantıda bu oyunu teşhir ettik.Greif yönetiminin ve sendika yönetiminin işçilere baskıkurarak aldırttığı kararın meşru olmadığını söyledik.Patron tarafı ve DİSK Tekstil Şube Başkanı’nın olduğutoplantıda her iki taraf da birbirini suçlamıştır. SüleymanÇelebi bu durumun tanığıdır. Her şey tanıkları ile birlikteortada iken daha neden bahsediyorsunuz?

DİSK Tekstil Yönetim Kurulu imzalı açıklamayı taşeronpatronları bize karşı kullanıyor. Direnişimize saldırı içinaçılan Facebook sayfasına DİSK Tekstil Sendikası’nıntaşeron patronlarının yanında olduğuna dair açıklamalaryapıyorlar. Sendika yönetiminin açıklamasını ise kanıtolarak yayınlıyorlar. Sendikamızın taşeron patronlarınınkoruyucusu gibi davranmasına ve gözükmesine nedenolanlar işçi sınıfının mücadelesinde kara bir leke olarakyer alacaklardır. Bu utancı sendikamıza yaşatanlar,bunun hesabını vermelidir.

Sonucu ne olursa olsun, direnişimizi sonuna kadarsürdüreceğiz. Bizim direnişimiz taşeron kölelik altındaezilen işçiler başta olmak üzere bütün işçi sınıfının veemekçilerin direnişidir. Bu nedenle, direnişimizin

kazanması için sınıf kardeşlerimiz bütün güçleri ileseferber olmalıdır.

Bizler artık sendika bürokratlarına direnişimizedestek olmaları çağrısı yapmıyoruz. DİSK ve DİSK Tekstilyöneticilerine 35 gündür çağrı yaptık. Direnişimizkarşısında en ufak bir adım dahi atmadılar. Bizi kazanımagötürecek kendi gücümüz ve sınıf kardeşlerimizindesteğidir.

Bunun için başta, fiili-meşru mücadele ile sokaklardakurulan konfederasyonumuz DİSK’in gerçek sahibi olanişçi kardeşlerimize, direnişimizle aktif dayanışma çağrısıyapıyoruz. Biz bu köleliği ancak birlikte sonlandırabiliriz.DİSK’in değerlerini ayaklar altına alanlara ancaktabandan birliğimizi sağlayarak dur diyebiliriz.

Bugün Greif’e sahip çıkmak sokaklarda kurulanDİSK’in mücadele değerlerine sahip çıkmaktır. Fiili-meşrumücadele değerlerini yaratırken ölümsüzleşen işçiönderlerinin mirasına sahip çıkmaktır.

Bugün Greif’e sahip çıkmak sınıf mücadelesini veDİSK’i patronların yasalarına hapsederek ehlileştirenlere,değersizleştirenlere karşı Kavel’in, 15-16 Haziran’ın,Alpagut’un mücadele değerlerini yaşatmaktır.

Bugün Greif direnişi DİSK’tir. DİSK ise tabandaniradesini açığa çıkarmış işçilerdir. Bunun için DİSK’e bağlısendikalarda örgütlü olan işçiler Greif direnişinisahiplenmeli, Greif kazanırsa işçi sınıfı ve DİSK kazanıranlayışı ile hareket etmelidir.

Yaşasın onurlu işgalimiz!Yaşasın işçi sınıfının DİSK’i, kahrolsun bürokratların

DİSK’i!Ferhat Alsaç: 0 536 977 19 93Engin Yılgın: 0 542 650 65 25

0539 414 35 45 E-mail: [email protected], Facebook: greif isgal

grev direnisAdres: Yeşilbayır Mah., Hadımköy İstanbul Yolu Cad.,

No: 59 Arnavutköy-İstanbul DİSK Tekstil üyesi işgalci GREİF işçileri

16 Mart 2014

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 12

DİSK Tekstil Sendikası’nın Şirinevler’de bulunanmerkez binasında biraraya gelen Greif işçileri basıntoplantısı gerçekleştirdiler. DİSK Tekstil SendikasıEsenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgın ve Greif işçileribiraraya geldi.

Greif işçilerinden Coşkun Alsaç toplantıyıbaşlatarak, direnişlerinde yaşanan süreci aktarmak vehem DİSK hem de DİSK TekstilSendikası’nın son dönemkitutumlarına yönelik açıklamayapacaklarını dile getirerek,sözü Engin Yılgın’a bıraktı.

Direniş süreci aktarılarakbaşlanan açıklamada, talepleryenilerek TİS sürecininbaşından itibaren sendikayönetimi ve Greif patronlarının“taşerondan size ne, bırakınonları sözleşmeyi imzalayalımsiz de keyfinize bakın” dediğibelirtildi. İşçilerinkomitelerdeki tartışmalarlabelirledikleri taleplerinhayalcilikle itham edildiğivurgulandı.

Direnişe başlanmasınınardından hem Greifyönetiminin saldırıları ile hemde sendika yönetimlerinindireniş karşısında aldıklarıişbirlikçi tutumlar ile karşıkarşıya kaldıkları ifade edildi.

DİSK/Tekstil yönetimi ile ilksorunlarını toplu sözleşmede yer alan taşeron işçilerinkadroya alınması ve taslağı bütün işçilerin iradesiyleyapıldığı vurgulanarak şunlar ifade edildi: “Bizimfabrikada oluşturduğumuz taban iradesini bir türlükabul edemediler. DİSK ve DİSK/Tekstil’in yöneticileriher fırsatta ‘söz, yetki, karar işçilerindir’, ‘biz yetkiyiişçilerden alırız’ dedikleri halde bizim kendigeleceğimiz adına karar vermemizi hazmedemediler.Bizler konfederasyonumuz DİSK’in varlık nedeni olanfiili meşru mücadele anlayışına ve taban iradesiilkesine sahip çıktık. Bunu yaptığımız için Greifyönetiminin toplu sözleşme görüşmelerini tıkayantutumları karşısında taleplerimizin arkasında durduk.”

DİSK’in fiili meşru mücadele değerlerine sahipçıkılarak işgal eylemi başlatılmasıyla DİSK TekstilSendikası yöneticilerinin patron tarafında yer alantutumları ile karşılaşıldığı, DİSK yönetiminin direnişkarşısında sessizliğe büründüğü ifade edilerek şöyledevam edildi: “Her fırsatta DİSK/Tekstil ve DİSKyöneticileri bizlere ‘Yasal süreci bekleyin. Yaptığınızdoğru değil, kendi kafanıza göre davranamazsınız’dediler. Bizim taban örgütlülüklerimiz üzerindenortaya koyduğumuz iradeyi sahiplenmek yerinekarşımızda oldular. DİSK/Tekstil’in direnişimize karşıyaptığı açıklamalar Greif yönetimi tarafından bizlerekarşı kullanıldı.”

Greif işçileri olarak defalarca DİSK/Tekstil ve DİSKyönetiminin uyarıldığı ve direnişin yanında olmalarınınistendiği dile getirildi. 38 gün boyunca bir kere direnişegöstermelik ziyaret gerçekleştirildiği, her görüşmedegeri adım atılması için işçileri ikna etmeye çalışıldığı

belirtildi. Bu tutumlarıyla DİSK’in mücadeledeğerlerinden ne kadar uzak olduklarını gösterdiklerivurgulandı.

Sendika yöneticilerinin 14 Mart’ta direnişe karşıGreif yönetimi ve taşeron patronlarının provokatifsaldırısında dahi, işçilerin yanında yer almadıklarıbelirtilerek şöyle devam edildi: “DİSK Tekstil

yöneticileri açıktan direnişimizikırmak için gelen provokatörlerinyanında yer almıştır. DİSKyönetimine saldırı olacağını 1 günönceden bildirmemize veyanımızda yer almalarınıistememize rağmen hiçbir adımatmamışlardır. Provokatif saldırıyıgerçekleştirenler toplanmayabaşladığında Arzu Çerkezoğlu’nutekrar aradık. Ciddi bir saldırıylakarşılaşmamıza rağmen DİSK’teyanımızda olmadı. Bir telefon dahiaçmadılar.

Başka yerlerde çok daha basitsorunlar karşısında ortalığı ayağakaldıran DİSK yönetimi çok ciddisonuçları olabilecek bir saldırıkarşısında neden sesiz kalmıştır.Sıradan basın açıklamalarına dahiDİSK’ in web sayfasında veyayınlarında geniş yerler verilirkenbizim işgalimizle ilgili ve işgalimizekarşı gerçekleştirilmeye çalışılanpatron saldırısı ile ilgili neden ikisatır yazı yazılmamıştır. Bir

açıklama yapılmamıştır.Bu durum DİSK yönetiminin de DİSK Tekstil gibi

direnişimizin karşısında patronla işbirliği içinde olduğudüşüncesini uyandırmaktadır.”

İşçi iradesi geri adım attırdı

DİSK/Tekstil Sendikası’nın Başkanlar Kurulutoplantısının yapılacağı 17 Mart günü sendikaya birgrup Greif işçisinin geldiğini, sendikanın yönetimkurulu ve diğer yöneticilerine direniş karşısındapatrondan yana tutum alınması ile ilgili “Bututumunuzu değiştirin, değiştirmezseniz artık inisiyatifbizde” demek için orada oldukları belirtildi. Fakat Greifişçilerinin DİSK/Tekstil yöneticilerinin fiziki ve sözlüşiddetiyle karşılaştığı, bunun üzerine bir grup işçinindaha sendikaya geçerek sendika yöneticilerinin bututumuna müdahale ettikleri ifade edildi. Sendikanıninternet sayfasında yayınladığı, Greif yönetiminin vetaşeron patronların gerçekleştirdiği provokatif saldırıyıdestekleyen açıklamanın kaldırttırıldığı, sendikayöneticilerinin direnişin yanında olduklarını ifade edenyeni bir açıklama yayınlandığı belirtildi.

Rıdvan Budak’ın kendi inisiyatifiyle yazıyıkoydurttuğu, direnişle her türlü maddi manevi desteğiörgütlemek için söz verildiği, Başkanlar Kurulu’ndaaktif dayanışma programı oluşturulacağı, şimdiyekadar yaşanan hataların hızlıca telafi edileceğininsöylendiği ifade edilerek açıklama şöyle devam etti:“Defalarca aynı sözü veren DİSK/Tekstil yöneticilerinegüvenmiyoruz. Biz ne zaman sırtımızı dönsek her

seferinde sırtımızdan vurdular. Bunun için direnişimizkazanımla bitene kadar dönüşümlü olarak sendikadagörev nöbeti tutacağız. DİSK /Tekstil yönetimi vebaşkanlar kurulu üyeleri kayıtlara geçen sözlerinihayata geçirmediği müddetçe de onlaragüvenmeyeceğimizi bilmelidir. GREIF işçilerininsoluğunun her zaman enselerinde olduğunubilmelidir.”

DİSK yönetiminin de direniş karşısında sessizliğinihalen koruduğuna işaret edilerek şöyle devam edildi:“Bazı yöneticilerin direnişimize karşı bir çaba içerisindeolduğu bilgileri bazı alt kademe sendika yöneticileridâhil olmak üzere birçok kişi tarafından bize iletiliyor.Madem bu mücadeleyi desteklemiyorsunuz barikarşımızda durmayın. Sizlerin bu tutumu patronlarınyanında olmakla eş değerdir.”

Direnişimizle ilgili hiçbir açıklama yapmayan DİSKyönetiminin her fırsatta “DİSK/Tekstil ne derse biz onuyaparız” dediği hatırlatılarak şunlar söylendi: “Peki, 3gün önce DİSK/Tekstil direnişimizin yanında olduğunuaçıkladı. Neden siz de bir açıklama yapmadınız.DİSK/Tekstil’in yeni açıklamasını neden DİSK’in websayfasına koymadınız. Biz bu konu ile ilgili DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu ile görüştük ve bize“facebook sayfamızda yayınladık” cevabını verdi. İlkbaşta, ‘sendikanız ne derse onu yaparız’ diyen DİSKyönetimi direnişimiz karşısında hala neden sessizkalıyor anlayamıyoruz. Sorularımıza net yanıtlarverilmesini istiyoruz.”

DİSK tutumunu açıklamalıdır

Ayrıca diğer DİSK yöneticileri arandığında saldırıgünü yaşananlardan haberdar olmadıklarınısöyledikleri, oysa bir gün önce ve saldırı günü DİSKadına muhatap gösterilen Arzu Çerkezoğlu’nunarandığı, bilgilendirildiği ve destek istendiği belirtildi.Bu durumun açıklığa kavuşturulması, bugün itibariylede DİSK’in direniş karşısındaki tutumunu açıkça ilanetmesi istendi.

Görüşmelerin büyük bir kısmını da Arzu Çerkezoğluile yapıldığı ifade edilerek açıklama şöyle sürdürüldü:“DİSK yönetimi hiçbir adım atmadı. Her seferinde biziçeşitli bahanelerle geçiştirdi. Bugünden sonra DİSKyönetimi ya direnişimizin yanında olduğunuaçıklayarak eylemli bir program oluşturmalıdır. Ya dayaşanan bunca olaydan sonra DİSK’in halen dahasessizliğini bozmaması patron tarafında yer aldığınınkanıtıdır. Artık iyi niyetlerimizi bir kenara bırakıyoruz.”

Bugün DİSK’in Greif işgali olduğu belirtilerek DİSKyöneticilerine şöyle seslenildi: “Ya siz Greif’isahiplenerek DİSK’in değerlerine sahip çıkacaksınız yada Greif işçileri DİSK’in varoluş ilkelerine ve değerlerinesahip çıkarak inisiyatifini arttıracaktır.”

Açıklama, başta DİSK’e bağlı sendikalara üyeişçilere olmak üzere bütün ilerici, duyarlı kamuoyunaDİSK’in değerlerine birlikte sahip çıkma, işçi sınıfınınDİSK’ini düzenin icazet sınırları içerisinde yok etmeyeçalışanlara karşı hep beraber mücadele etme çağrısıyapılarak bitirildi.

Açıklamanın ardından katılımcıların sorularıcevaplandıktan sonra toplantı bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Greif işçileri göreve çağırıyor!

DİSK yöneticileri arandığındasaldırı günü yaşananlardanhaberdar olmadıklarınısöyledikleri, oysa bir günönce ve saldırı günü DİSKadına muhatap gösterilenArzu Çerkezoğlu’nun arandığı,bilgilendirildiği ve destekistendiği belirtildi. Budurumun açıklığakavuşturulması, bugünitibariyle de DİSK’in direnişkarşısındaki tutumunu açıkçailan etmesi istendi.

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 12

Greif’te son yaşananlarla birlikte artık daha iyianlaşılmış olmalıdır ki, Greif işçileri sadece Greifpatronuna değil, kurulu bir düzene, bu düzenin köşebaşlarını tutmuş temsilcilerine karşı mücadeleveriyorlar. Patronu, taşeronu, sendika ağasını, sendikabürokratını Greif işçisinin karşısında birleştiren şey,düzenlerini kaybetme korkusudur.

Greif patronu düzeni için direniyor!

Greif patronu bu korkusundan dolayı büyük birdirenç gösteriyor. Hatta bugün fabrikayı kapatmaktandahi söz edebiliyor.

Kuşkusuz işçilerin taleplerini kabul ettiğindeekonomik kayıpları olacak. Fakat bu kadarı bu dünyatekeli için devede kulaktır. Zaten başlangıç evresindeişçilerin taleplerinin büyükçe bir bölümünü dekarşılamaya hazır görünüyordu. Ancak süreçilerledikçe uzlaşmaz bir tutum takınmaya başladı.Sözlerini de birer birer yuttu.

Böyle davrandı çünkü kayıplarının sadeceHadımköy fabrikasıyla sınırlı kalmayacağını fark etti.Hadımköy bir başlangıç olabilirdi. Hadımköy’dekindende beter koşulların hakim olduğu iki fabrikası dahavardı. Hadımköy’dekilerin kazanması demek, diğerfabrikalardaki işçilerin de onların yolunu tutmasıdemekti. Taşeronluk düzeninin sadece Hadımköyfabrikasında değil bütün fabrikalarda çökmesidemekti. O halde işçilerin taleplerini kabul etmesihalinde ödeyeceğinin kat kat misli bir bedeli dahi olsafabrikanın kapısına kilit bile vurabilirdi.

Ama onun daha büyük bir korkusu var: Hadımköyfabrikasının boyun eğmeyen örgütlü gücü.

Greif’in patronları “bu gücün karşısında boyuneğersek fabrikadaki otoritemizi tümden yitirir, bundansonra hiçbir dayatmayı işçilere kabul ettiremeyiz” diyedüşünüyorlar. İşte bunun için siyasal bir pozisyonalıyor, sertleşiyor ve işçilerin iradesini kırmak içinelinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar.

Dolayısıyla Greif patronu sorunu TİS’te verileceklerolarak değil, tümüyle fabrikada iplerin kimin elindeolacağıyla ilgili bir sorun olarak görüyor. “Bundansonra işçiye sözümüzü geçiremeyiz” diyedüşünüyorlar. Bu nedenle de anlaşma olacaksa bunu,işçilerin iradesini kırarak onları moral bakımdanezerek, özgüvenlerini zedeleyerek yapmak istiyorlar.

Sendika ağaları düzenleri yıkılmasın istiyor!

Sendika ağaları ile bürokrat takımı Greifişçilerinden alabildiğine korkuyor. Çünkü onlarındüzenlerinin iki temel direğinden birisi yasalcılık,ikincisi ise bürokratizmdir. Bu ikisinin üzerinde deişbirlikçi sendikacılık saltanat sürüyor.

Greif işçileri basit bir hak mücadelesi vermeninötesine geçerek bu işbirlikçi sendikal düzenintemellerini sarsıyor. Sermayenin keyfincesömürmesine set çekmek üzere tabandan yükselen ve

bürokrasiye iplerini vermeyen bir işçi iradesiyle sınıfmücadelesinin yasalarına göre davranıyorlar.

İşte bu da onları baştan aşağıya sendikalara hakimmevcut anlayış ve onun çeşitli tonlardan temsilcileriyleuzlaşmaz bir konuma sokuyor. Ağasıyla, bürokratıyla,solcusuyla sendikada iş tutanların, sendikaları geçimkapısı yapıp şirket gibi yönetenlerin uykusunukaçırıyor. Çünkü Greif işçilerinin yaptıkları onlarınsendikacılık adına pazarladıkları her şeyin üzeriniçiziyor.

Bunun için Greif’teki başı dik ve boyun eğmeyen,“ben yönetirim” diyen işçileri gördükçe öfkeyekapılıyorlar. Çünkü böyle işçilerin karşısındapabuçlarının dama atılacağını, sendikaları babalarınınçiftliği gibi kullanamayacaklarını iyi biliyorlar. Bunedenle de “nasıl yani bu ayak takımı mı beniyönetecek” diye düşünüyor, hırçınlaşıyorlar.

Greif işçilerini sendikadan çıkarmaya çalışanbürokratın ağzından dökülen “gidin sendikamdan”sözü bu sendikaları dükkanları sanan bu bürokratlarınzihniyetlerinin tüm kodlarını ortaya seriyor. Greifişçileri kazanırsa dükkan belledikleri sendikalardankovulacaklarını biliyorlar. Zira onların buanlayışlarından bıkan ve burnundan soluyan işçiler,başka türlü bir sendikacılığın ve mücadelenin mümkünolduğunu gördükten sonra hızla Greif işçilerininyanında saf tutacak, onlar gibi davranacak, sendikalarıbaştan aşağıya dönüştürecekler.

Bu gerçeği gören bürokrat takımı düzenlerini-iktidarlarını koruma kavgası veriyor. Belki önde DİSKTekstil’in bürokratları çarpışıyor, ama tüm bürokratlarda ya susarak ya da fırsat geçtikçe darbeleyerekonların arkasında bu mücadelenin sonucunu

bekliyorlar. Greif işçileri orda durdukça huzur yokonlara. Greif patronu ve Tekstil bürokratları Greifişçilerinin üstesinden gelsin de işlerimizi olduğu gibiyürütelim diye bekliyorlar. Ama Greif işçileri, onlarınkim olduklarını olduğu gibi deşifre ediyor. Bugünekadar defalarca yuttukları o kolay lokmalardanolmadıklarını gösteriyorlar.

Greif işçilerine yardıma koşmalıyız!

İşte tüm bunlardan sonra belirtelim ki Greif’tedevam etmekte olan zorlu mücadelenin sonucunda yaGreif işçisi kazanacak ve her yerin Greif olacağı birdönemin kapıları ardına kadar açılacaktır. Ya da Greifişçisi kaybedecektir ve kurulu düzen bu büyük badireyiatlatarak Greif’e hakim olarak ömrünü biraz dahauzatacaktır. Birinci durumda sadece Greif işçisi değil,onunla birlikte işçi sınıfı kazanacaktır. İkinci durumdaise Greif ile birlikte tüm işçi sınıfı kaybedecek, Greifpatronu ile birlikte tüm sermaye ve sendika patronlarıkazanacaktır. Yani her şeyi eskisi gibi yürüteceklerdir.

Greif işçisi şu anda sınıf adına ama sınıfının eylemlidesteğini görmeden yalnız başına bu düşman sınıfcephesine karşı mücadele ediyor. Fakat sınıfınındesteğini görmemesi hem mücadeleyi uzatıyor, hemde ödenen bedelleri arttırıyor.

Şundan eminiz ki bugün işçi sınıfının yüreği ve aklı,Greif’te süren bu mücadelenin üzerindedir. Ama günkenardan izleme günü değil bedel ödeme günüdür,eğer bu çirkef düzenin Greif’teki direniş ateşiniboğmasını istemiyorsak, tüm korkularımızı yenipGreif’e desteğe koşmalı, sınıfımız için kavgayaatılmalıyız.

Ya Greif işçisi kazanacakher yer Greif olacak ya da...

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 12

İhanetin ve işbirlikçiliğin belgesi!

DİSK Tekstil Sendikası yönetimi 15 Mart’ta yaptığıbir açıklamayla hem kendisinin hem de DİSKyönetiminin, Greif işgal fabrikasına yönelik olarakhayata geçirilen saldırıya ortak olduğunu belgeledi.

Öyle ki açıklamada verilen bilgiler ve dünkü saldırısırasında ortaya çıkan gerçekler, bu konuda herhangibir kuşkuya yer bırakmıyor. Anlaşılıyor ki DİSK veTekstil Sendikası’nın yöneticileriyle Greif patronu vetaşeronları işgale karşı aynı safta birleşmiş ve onubitirmek için dümen çevirmektedirler. Doğrusu tümbunlar DİSK yönetimi ve özellikle de bu yönetimdebulunan Arzu Çerkezoğlu payına ortada vahim birdurumun olduğunu göstermektedir.

Dünkü taşeron saldırısına ortaklar!

DİSK Tekstil yönetimi, itirafname niteliği taşıyanaçıklamasına direnişi kırmaya yönelik patronsaldırısına arka çıkarak başlıyor. Direnişi kırmayayönelik bu girişimi, çalışmak isteyen işçilerle eylemisürdüren sendika üyeleri arasında bir gerilim gibigöstermeye kalkıyor. Oysa dün fabrikanın önünegelenlerin bir kısmı işçi bile değildir. Dahası bazıları dazaten taşeron patronlarıdır. Ayrıca bu güruhu temsileden de tescilli bir taşeron olmuştur.

İşte bu aleni gerçeği böylesine çarpıtan yönetim,İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğan ile SüleymanÇelebi’nin iki işçi grubu arasındaki bu gerilime engelolduklarını iddia ediyor. Böylelikle de utanmazca busaldırıyı farklı fikirlere sahip işçiler arasında bir gerilimgibi sunmaya devam ederken saldırıdaki rolünü deaçığa vuruyor. Demek ki olan biten her şey baştanhazırlanmış bir mizansendir. Eğer işçiler kararlı birdirenişle bu mizanseni bozmasalardı, Doğan ve Çelebiaracı olarak bu düzmece seçimi gerçekleştirecek veböylelikle de direniş sözde kırılacaktı. DİSK Tekstilyöneticileri de tıpkı Dudullu’da yaptıkları gibi bunuişçilerin iradesi diye yutturacaklardı. Hesaplarıböyleydi.

İşte dün bu mizansen bozuldu, ama DİSK Tekstil’inutanmaz yöneticileri tutup hala da ona yaslanmayaçalışıyor.

Belirtelim ki bu işbirliği dün de olaylar yaşanırkenaçık görünümler kazanmıştı. Örneğin gerilimemüdahale etiği iddia edilen Kazım Doğan ancak grevkırıcı güruhun yanında yakalandıktan sonra kendiüyelerinin yanına gelebilmiştir. Öte yandan bizzatGenel Sekreter Arzu Çerkezoğlu başından itibarensürecin içindedir. Daha bir gün önce işçiler tarafındanbilgilendirilen Arzu Çerkezoğlu, işçilerin ertesi günaramalarından sonra “fabrikaya geliyorum” demiş,ama bir hakem rolü biçildiği anlaşılan Çelebi’ninkendileri adına orada bulunduğunu açıklayarak dahasonra ortada görünmemiştir. Tüm bunlar, DİSKyönetiminin de bu mizansenin kurulmasına ortakolduğunu gösteriyor. Aksi ispatlanmadıkça mevcut tümkanıtlar bu kapıya çıkmaktadır.

Taşeron patronlarıyla işçi iradesinitespit edeceklermiş!

Sendika yönetimi gelenlerin çalışmak isteyen işçilerolduğu yalanına sarıldıktan sonra bir de üstüne DİSK’inilkelerini kendisine paspas yapmaya kalkıyor. “Gelinenson aşamanın DİSK’in tabanın söz ve karar sahibiolması ilkesine uygun olarak değerlendirilmesigereklidir” diyerek Hadımköy fabrikasında işçileriniradesinin serbest şekilde açığa çıkmadığını iddiaediyor. Böylelikle dünkü saldırının arkasında olduğunukabul ediyor.

DİSK’in ilkelerini bu ölçüde ayaklar altına alan buyöneticiler, dünkü saldırının ardından yüzlerce işçininbir kez daha gösterdiği iradesini çiğnemeye kalkıyor.Bu tutumlarıyla da direnişin karşısında patronunsafında yer aldıklarını bir kez daha göstermektenbaşka bir şey yapmıyorlar.

Yüzlerce işçinin haklı direnişinin yanında olmayanbu sendika ağaları, bir yandan taşeron patronlarını işçidiye yutturmaya çalışıyorlar diğer yandan ise direnişisürdüren yüzlerce işçinin karşısına 40-50 kişidenoluşan ve sendika üyesi dahi olmayan, dahası “Sendikaistemiyoruz!” şeklinde slogan atan güruhla aynıkonumda yer alıyorlar. Onların katıldığı bir oylamayladirenişin kaderini belirleyeceklerini sanıyorlar. Bunu dabize işçilerin iradesinin serbestçe belirlenmesi diyeyutturuyorlar.

Dudullu örnekmiş!

İşte bu ağalar bu üç kağıtçılığı yaparken bir dedirenişe sonradan katılan Dudullu fabrikasındapatronla yaptıkları düzenbazlığı örnek gösteriyorlar.Greif işçileri bu düzenbazlığın ayrıntılarını ilgiliaçıklamalarında anlattılar. Burada bunun için buayrıntılara girmeye gerek duymuyoruz.

Elbette Greif işçileri onların bu düzenbazlıklarınıkabul etmeyecek, elbette demokrasi adına asalaktaşeronlar ve satın alınmış adamlarla gelip direnişe

leke sürmelerine izin vermeyecektir.Ayrıca belirtelim, Dudullu’da bu ağaların fabrika

yönetimiyle işbirliği yaparak neler çevirdiği iyi biliniyor.Gelinen aşamada Dudullu’daki fabrikada da direnişinbu şekilde bitirilmesine yönelik tepkiler büyüyor.

Patron ve taşeronla işbirliği yapanlarkimse müdahale etmesin diyor!

Ama patronla el ele verip bu dümenleri çeviren,dün görüldüğü gibi taşeronların yönetiminde birgüruhun arkasında saf tutarak oyun çeviren bu ağalar,açıklamalarında bir de, “işçilerin sendikalörgütlenmesine hiçbir siyasi grup, işveren vedevletinin kurumu ve polisi müdahale etmemeli,karışmamalı, dış müdahalelerle işçinin tercihinietkilemeye çalışmamalıdır” diyebilmektedir. Buutanmazlığın ve ikiyüzlülüğün çarpıcı bir örneğidir. Bu,bu bürokratların ne kadar çürümüş olduklarınatutulmuş bir aynadır aynı zamanda.

Yönetim, açıklamasında ayrıca fabrikanınkapatılacağı yönündeki patronun tehditlerine arkaçıkarken aynı kapanma halinde de sorumlulukalmayacağını bildiriyor. Böylelikle safını bir kez dahagösterirken “mücadelesini yasal ve meşru zemindesürdüren sendikamız” ifadeleriyle de yasalcıkonumuna işaret ediyor. Bu halde de fiili mücadeleyigayri-meşru ilan etmiş oluyor.

Direnişe yönelik bu ithamlarda bulunan sendikayönetimi, açıklamasında TİS sürecinde gelinennoktanın sektörün en iyi sözleşmesi olduğunubildirirken bunun da “işverenle müzakerelersonucunda” gerçekleştirdiğini iddia ederek komik birduruma düşüyor.

İbretlik bir işbirliği!

Sonuç olarak DİSK Tekstil yönetiminin buaçıklaması direniş karşısındaki gerçek konumunu veişbirliğini belgeliyor. Aslında Rıdvan Budak’ın başındabulunduğu yönetim bu tutumuyla da kimseyişaşırtmıyor. Ama bu belgeyle aynı zamanda da ArzuÇerkezoğlu da dahil DİSK yönetiminin bu işbirliğiiçerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Doğrusu, aksi net birbiçimde ortaya konulmaz ve bugüne kadar sürdürülenvurdumduymaz tutum aşılmazsa bu gerçek kesinolarak kabul edilmiş olacaktır. Doğrusu bu halde detaşerona karşı mücadelede iddialı Arzu Çerkezoğlu,direnişi kırmak için yapılan bir saldırının suç ortağıolacak, asalak bir taşeronla aynı konuma düşecektir.Doğrusu bu da devrimcilik iddiasındaki biri ve bağlıbulunduğu siyaseti açısından son derece ibretlik birdurumdur.

Greif işçisi bugüne kadar bu işbirlikçilerinoyunlarına düşmedi. Direnişi sürdürerek bugünleregeldi. Hiç kuşku yok ki bundan sonra da aynı kararlılığısürdürecek ve başına örülmeye çalışılan çoraplarıyırtıp atacaktır.

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 12

İşgalimizin 36. gününe girdik. Başta taşeron kölelikolmak üzere bizlere dayatılan baskı ve ağır çalışmakoşullarına karşı örgütlendik. Taleplerimizinkarşılanması için işgal eylemimizi başlattık. İşgaleylemimiz başladığı ilk günden itibaren birkaçcepheden mücadelemizi sürdürüyoruz.

Greif yönetimi, taşeron patronlar ve sendikamızDİSK/Tekstil yöneticileri mücadele ettiğimiz taraflardır.Sendikamızın yöneticilerini daha önce defalarcadirenişimiz karşısındaki ihanetçi tutumlarından dolayıuyardık. Dinlemediler. Bizimle birlikte olmalarıgerekirken Greif yönetimiyle ve taşeron patronlarlabirlikte oldular. 14 Mart Cuma günü direnişimize karşıgerçekleştirilen provokasyonu da patron tarafı ilebirlikte sendika yöneticileri organize etmiştir. 15Mart’ta DİSK/Tekstil yönetimi adına yapılanaçıklamada bu durumu bütün açıklığı ile göstermiştir.Gelinen aşamada sabrımız taşmıştır.

DİSK/Tekstil yönetiminin şimdiye kadardirenişimizin karşısındaki tutumlarını değiştirmesi içinuyardık. Patronların iradesi ile değil işçi sınıfının iradesiile hareket etmeleri gerektiğini söyledik. Uyarılarımızıdikkate almadılar. Bu sabah bile Dudullu’da patronlabirlikte aynı dili kullanarak oradaki arkadaşlarımızatehditler savurmaya devam etmişlerdir.

DİSK/Tekstil bürokratları Amerikanemperyalizminin temsilcilerinden biri olan Greifpatronlarının danışmanları haline gelmiştir.Sendikamızı taşeron patronların savunucusu halinesokmuşlardır.

Bu tutumlar artık bizim için kabul edilemez halalmıştır. Sendikamızın onuru için inisiyatifi ele alıyoruz.Taleplerimiz karşılanana kadar da sendikamızı

terketmeyeceğiz. Duyarlı kamuoyunu, patronlarauşaklık eden DİSK/Tekstil yöneticilerine ve onlarındestekçilerine karşı yanımızda olmaya davet ediyoruz.

DİSK/Tekstil Sendikası işçilerin örgütüdür. Patrontemsilcileri gibi davranan bürokratlar defolun.

Amerikan emperyalizminin maşası olan taşeronpatronları ve DİSK/Tekstil yöneticileri defolun.

Taleplerimiz:1- DİSK/Tekstil yönetimi adına şimdiye kadar

yapılan açıklamaların özeleştirisini DİSK ve DİSKTEKSTİL YÖNETİMİ vermelidir.

2- DİSK/Tekstil’i patron örgütü haline sokanlar bututumdan derhal vazgeçmelidir.

3- DİSK ve DİSK/Tekstil direnişimizi sahiplenenaçıklamalar yapmalı, basına duyurmalı ve internetsayfalarında yayınlamalıdır.

4- Fabrikadaki işgal eylemimize ve diğereylemlerimize yapılacak saldırılar ve sonuçlarınınsorumluluğu DİSK ve DİSK/Tekstil yöneticileri baştaolmak üzere patron tarafına ve saldırıyı gerçekleştirengüçlere aittir.

5- DİSK/Tekstil yönetimi Ünsa’da toplu sözleşmetaslağını ve sürecini bilmeyen işçilerin iradesini ortayakoymak için Greif işçilerini temsilcilerin katıldığıbilgilendirme toplantısı ve sandık koyarak oylamayapmalıdır.

Saldırı ile ilgili 16.03.2014 tarihli açıklamamızınlinkihttps://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1430618787181393&id=1421401451436460

İSK/Tekstil Sendikası Üyesi İşgalci GREIF İşçileri17 Mart 2014

DİSK/Tekstil’de inisiyatifGreif işçilerinde!

DİSK/Tekstil’den yeniaçıklama!

Greif işçileri patronla işbirliği yaparak sabırlarınızorlayan DİSK/Tekstil Sendikası’nın yöneticilerininkapısına dayandı.

17 Mart günü bir grup işçi sendikaya gitti,taleplerini sundu. Ancak işçilerin sayısının az olduğunabakıp onları oyalamaya, üstüne üstlük işçilere vedesteğe gidenlere zor kullanmaya-küfür etmeye kalkansendika bürokratları, Greif işçilerinin daha kalabalıkolarak sendikaya gitmesiyle yelkenleri suya indirdi. Biranda 180 derece dönüş yapan sendika yöneticileriaçıklamayı internet sitesinden kaldırıp,muhabirimizden ve işçilerden özür dilediler.

İşbirlikçiliğin belgesini yayınlayan ve sosyalmedyada paylaşıp duran DİSK de ilerleyen saatlerdeaçıklamayı facebook adresinden yayınladı.

DİSK Tekstil sitesinde yer alan işbirliğinin belgesinikaldırıldıktan sonra yerine konulan açıklama şöyle:

Greif sürecine dair açıklamaGreif işçilerinin 36 gündür vermiş olduğu toplu

sözleşme ve hak alma mücadelesinin DİSK Tekstilolarak yanındayız.

Cuma günü taşeron patronları ve işverenin yapmışolduğu provokatif eylemi kınıyoruz.

Toplusözleşmede yeni teklif ortaya çıktığı takdirdesandık konulması gerekirse Hadımköy, Samandıra veDudullu’da birlikte oylama yapılacaktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…

Dayanışma platformlarıdesteği sürdürüyor

BursaGreif Direnişiyle Dayanışma Platformu 16 Mart

günü gerçekleştirdiği eylemle işgal fabrikasının sesiniBursa’ya taşıdı.

“Bu daha başlangıç mücadeleye devam! İşgalciGreif işçileri onurumuzdur!” pankartı arkasındaSetbaşı’ndan yürüyüş başladı. Heykel’e gelindiğindeyapılan basın açıklamasında Greif işçilerininmücadelesinin taşeron köleliğine vurulmuş bir tokatolduğu dile getirildi. İşçilerin nasıl örgütlendiğianlatıldı.

İşçilerin bu direnişi tamamen kendi imkanlarıyla vesınıf dostlarının yardımlarıyla sürdürdüğü sendikabürokratlarının işçilere maddi ve manevi olarak yardımetmediği söylendi.

Eyleme Halkevleri, DHF, Antikapitalist Müslümanlarve SDP destek verdi.

İzmirİzmir Greif İşçileri İle Dayanışma Platformu yazılı

bir açıklama yayınlayarak Greif işçilerinin yanındaolduklarını, DİSK Tekstil yönetiminin tutumu karşısındayer alacaklarını ifade etti.

“DİSK/Tekstil sendikasının uzlaşmacı- ihanetciçizgisine karşı sessiz kalan herkes bu ihanete ortakolacaktır” denilen açıklamada, platformun direnişesahip çıkarak direnişin karşısında sessiz kalanları teşhiredecekleri ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Bursa-İzmir

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 12

Greif işçilerinin fabrika işgal eylemi, çeşitli biçimleralarak büyüyor. Bunun son örneği DİSK TekstilSendikası’nın Genel Merkezi’ne gittiler. Greif direnişi,öncelikli talebinin taşeronlaştırmaya karşı oluşu, tabaniradesine dayalı fiili-meşru bir mücadele yolunuseçmesi ve bundan dolayı sendikal bürokrasiyi dekarşısına alması açısından Türkiye sınıf hareketi içindeşimdiden önemli bir yer edinmiştir. Greif işçilerininözellikle ‘80 sonrası uzun yılları bulan sınıf ve kitlehareketinin genel durgunluğu içinde, ileri bir mücadeleyöntemi olarak, işgal eylemine imza atmaları ve bunubir ayı geçkin bir süredir başarıyla işçi demokrasini deişleterek gerçekleştirmeleri ayrıca önemlidir. BunlarGreif direnişinin sınıf hareketini ileriye taşıyacak, onagüç katacak önemli deneyimlerdir.

Sınıf mücadeleleri inişli-çıkışlı seyir izler. Türkiye işçisınıfı hareketi içinde Kaveller’den Paşabahçeler’e, 15–16 Haziran’dan DGM direnişlerine kadar pek çokönemli ileri örnek vardır. Ancak 1980 askeri faşistdarbe ile işçi sınıfı başta olmak üzere tüm toplumsalmuhalefet büyük bir sessizliğe mahkum edilmiş,yaratılan baskı ortamının etkileri bugünlere taşınmıştır.Yine de sınıf hareketindeki durgunluk 86 Netaş greviile başlayan, kamu emekçilerinin mücadelesi ve ‘89Bahar Eylemleri ile hareketlenen, 1991’de Zonguldakmaden işçilerinin yürüyüşüyle devam eden bir süreçile aşılmaya zorlanmıştır. Ancak yine de işçi sınıfıhareketi açısından olması gereken bir çıkışyakalanamamıştır. Zira Zonguldak maden işçileriningörkemli yürüyüşleri Mengen barikatlarındakesilmiştir. Sonraki yıllarda da mevzi direnişler halindekuşkusuz işçi eylemleri ve direnişleri hep olmuştur.Ama sınıf hareketi aşılması gereken eşiği aşamamıştır.

Bugün işçi sınıfı, üzerindeki “ölü toprağı”atamamışsa bunda en önemli katkıyı sendikalbürokrasi yapmıştır demek abartı olmayacaktır. Bugüngeriye dönük bakıldığında genel anlamda tüm toplumiçin örgütsüzlüğü hakim kılmayı başaran burjuvazi, işçisınıfının mücadelesini engellemekteki en önemlidesteğini sendikal bürokrasiden bulduğugörülmektedir. Mengen barikatında Şemsi Denizer’insözüyle dönmek zorunda kalan Zonguldak madenişçilerinde olduğu ya da kendilerini zincirlediklerifabrikayı sendika bürokrasinin isteğiyle terk eden SEKA(2005) işçileri örneği ve son olarak Tekel direnişiörneğinde olduğu gibi. Bu örnekler toplum genelindeetki yaratan ülke gündemine damgasını vurandirenişlerdir.

Yakın geçmişte yaşanan Tekel direnişi bu açıdanhayli önemli ve öğreticidir. Yukarıda özetlediğimizdurgunluk dönemi sonrasında sınıf hareketi Tekeldirenişi ile önemli bir soluk almıştır. Tekel işçilerinin,özelleştirmenin mağduru olarak güvencesizlik, esnekçalışma ve geleceksizlik demek olan 4C uygulamasınakarşı başlattıkları kendiliğinden direniş kendi sınırlarınıaşan bir niteliğe bürünmüştü. 78 gün başkentinortasında AKP hükümetine karşı ülkenin dört biryanından gelen işçiler direniş çadırlarıyla mücadeleyiateşlemişler ve önemli bir toplumsal destek desağlamışlardı. Ancak bilindiği gibi 4C’ye geçiş sürecinin

7 ay ertelenmesi hamlesi ile sendikal bürokrasi işçileriAnkara’yı terk etmeye ‘ikna’ etmiş, işçilerin umudunumahkeme kararına havale ederek direnişisönümlendirmişti. Sendikal bürokrasinin manevralarınıaşmayı olanaklı kılacak taban örgütlenmelerinden vedevrimci bir önderlikten yoksun olan Tekel işçilerisendikal bürokrasinin ‘katkıları’ sayesinde kendiekonomik taleplerini dahi kazanamadan bitmiş oldu.Sonuçta sendikal bürokrasi pazarlık süreciyle işçilerinfiilen başlattıkları ve kendi sınırlarını çoktan aşmış vegüvencesiz çalışmaya karşı direnişin sembolü olmuşgörkemli bir direnişi bitirme “başarısını” bir kez dahagösterdi.

Kuşkusuz “Kavga bitmedi daha yeni başlıyor”şiarını haykıran Tekel işçileri işçi sınıfı için oldukçaönemli bir deneyimi geride bırakmıştır. Amavurgulanması gereken nokta şudur ki, sendikabürokrasisinin ihanetine uğrayan Tekel işçilerinindirenişi eğer somut bir kazanım olarak da zaferlesonuçlanmış olsaydı, sınıf hareketinin önemli bireşiğinin aşılmış olacağıdır. Tıpkı Mengen’de işçilerinönüne koyulan askeri barikattan çok sendikal bürokrasibarikatı olmasaydı sonucun farklı olacağı gibi.Direnişlerin somut kazanımlarla sonuçlanmasınınönünde bir engele dönüşen sendikal bürokrasi, aynızamanda sınıf hareketinin geleceğini deetkilemektedir.

Tüm bu tarihsel deneyimler şimdi Greif direnişindetekrarlanmaktadır. Greif direnişi de taşeronlaştırmayakarşı sembolik bir eyleme dönüşerek, toplamda birmücadele dinamiğine çevrilme imkânları varkensendikal bürokrasi tarafından adeta yok sayılmakta,yalnızlaştırılmaktadır. Gerek taşeronlaştırmaya karşıyüklendiği misyon itibariyle gerekse mücadeleyöntemi ve taban örgütlenmelerinin belirleyiciönemini göstermesi bakımından Greif direnişininkazanımı kendi sınırlarının ötesinde bir anlamtaşıyacak, ön açıcı, diğer sınıf bölüklerine güven vericibir örnek olacaktır. Greif’le uzun süren durgunluksüreci içinde ilk kez karşı saldırıya geçilmiştir. Tümönemli kazanım ve etkisine rağmen Tekel direnişiözelleştirme saldırılarının en sonuna gelindiğinde,

kendiliğinden gelişen, savunma niteliğinde bireylemdir. Bu açıdan da Greif daha farklı bir yerdedurmaktadır. Sendikal bürokrasinin işi prosedüre göre“bitirme”sini tercih etmemişler, kendi tabaninisiyatiflerini kullanmışlar, işgal eylemiyle sürecibelirleyen bir konum elde etmişlerdir. Oysaki genelanlamda işçi direnişlerinde işçiler sürecin edilgen birparçası olmakta, sendikal bürokrasi de kendine göretabanın görüşlerini çoğu durumda sormadan direnişibir şekilde bitirmektedir.

Tüm bu deneyimleri unutmadan bugün Greifdirenişinin kazanımının gelecek açısından önemigörülmelidir. Bu anlamda Greif direnişi bir eşiktedurmaktadır. Bu eşiğin önünde zaten ücretli kölelikdüzeninin bekçileri karşı saldırı halindedir. Ancak neyazık ki sendikalara hâkim bürokratik anlayışbunlardan daha etkili olabilmekte, direniş ateşinindiğer sınıf bölüklerine ulaşmasında engeledönüşebilmektedir.

DİSK Tekstil üyesi Greif işçilerinin bu görkemlidirenişi karşısında, DİSK bünyesindeki işçilerin geçtikeylemli desteğe geçmelerini, pasif dayanışma bilegöstermelerinin önüne geçilmiştir. Bu durum “taşeroncumhuriyeti”ne savaş açmış bir DİSK’in inandırıcılığınıda sarsmaktadır.

Bu açıdan tekrar vurgulamak gerekir ki, tarihsel birfırsat bir kez daha sendikal bürokrasi eliyle boğulmakistenmektedir. Sınıf mücadelesinde haklar ve taleplerGreif gibi fiili çıkışların sonrasında gelişen, kuşkusuzdaha toplamda biriken eylem ve direnişlerinetkisi/basıncı sonucu yasal olarak da kazanılır. Grevhakkının grev yapılarak kazanılması gibi. Biliyoruz kitaşeronlaştırmaya karşı mücadele tek başına ne Greifleolur ne de başka bir tekil direnişle. Ancak öyleörnekler vardır ki direnişin kendisi tarihe önemli birdeneyim olarak yazılacağı gibi sonucu da sınıfhareketinin geleceği için önemli olabilmektedir. Greifişte böylesi bir imkândır. Bunu geliştirmek ve hareketiilerletmek ise bu alanda mücadele edenlerin işidir.Sadece taşeronlaştırmaya karşı mücadele için değilsermayenin sınıfa yönelik diğer saldırılarınıdurdurmanın da başka bir yolu yoktur.

Tekel’den Greif’e direniş sürüyor, sendikal bürokrasi ise engelliyor!

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 12

32. gün: Direnişe kararlılıkla devam eden işçilersabah kahvaltısı ve iş bölümleri yaparak günebaşladılar. Greif direnişine katılımın ilk günkü kadaryüksek sayıda seyrettiği toplantılarda, yemeklerdegözle görülür bir şekilde kendini ortaya koyması,yönetici ve sendikacıların saldırı ve oyunlarına karşı bircevap ve baskı niteliğinde.

Açıklık ve samimiyetin olmazsa olmaz bir kuralolduğunun daima üzerinde duran işçiler, direnişe gelenmaddi desteklerin ve harcamaların yer aldığı bir listeyifabrikada ortak kullanım alanlarının birçok noktasınaastılar.

Kahvaltının ardından fabrika komitesi toplantıyageçerek durum değerlendirmesi yaptı.

Greif yönetimi yine işçileri bölmeye çalışıyor. Toplusözleşmenin temsilcilerin tavrı nedeniyleimzalanmadığına dair bir not atan Greif yönetimiişçileri SMS yoluyla iletilen numara üzerinden iletişimkurmaya çağırdı.

Greif yönetiminin mesajında ayrıca DİSK Tekstilyönetimi ile TİS için anlaşıldığı, işgalci işçitemsilcilerinin engel çıkardığı aktarılıyor. Greifyönetimi sözleşme için attığı mesajda ayrıca yarın saat14.00’e kadar anlaşma sağlanamazsa fabrikayıkapatma tehdidinde bulundu.

Bu gelişmelerle birlikte genel toplantıya geçildi.İşçiler yönetimin ayak oyununa devam ettiğini,Dudullu’yu bu yalanlarla böldüklerini söylediler. İşçilertoplantının sonunda kararlılıklarını göstermek vetemsilcilerin arkasında durduklarını göstermek içinyeniden oylamaya gittiler. Temsilcilere destek olduklarıve taleplerde kararlı olunduğu bir kez dahagösterilerek toplantı bitirildi.

Wuppertal İşçilerin Birliği Halkların KardeşliğiPlatformu’ndan bir temsilci fabrikaya geldi. BİR-KARçalışanı Greif işçilerinin direnişi için Avrupa’dayaptıkları çalışmaları aktararak Türkiye’de kalacağıbirkaç gün boyunca Greif işçilerini ziyaret ederekdetaylı bilgi toplayacağını ifade etti.

Emek Sineması’nda “300 Spartalı” filmi izlendi.

İşgali kırma hamlesi boşa düşürüldü

33. gün: Direnişin 33 günü patronun yeni ayakoyunlarına sahne oldu. Direnişte olmayan işçilerfabrika önüne taşınarak direnişçilerle karşı karşıyagetirilmeye çalışıldı. Normal şartlarda Greifyönetimiyle görüşme yapmaya hazırlanan direnişçiişçiler patronun bu hamleyle işçileri karşı karşıyagetirmeye çalıştığını, Dudullu’da devreye sokulan ayakoyunlarının tekrarlandığını ifade ettiler.

Greif işçileri olası saldırılara karşı fabrikagüvenliğini artırdı. Ana kapı arkasındaki barikataforkliftle yeni malzemeler taşındı. Ayrıca fabrika önüneçıkan yol ana caddeden işçilerin arabaları yan parkedilerek kapatıldı.

Diğer işçilerin gelmesiyle birlikte çevik kuvvetpolisleri ve TOMA’yla fabrika dışında polis yığınağıyapıldı.

Bu saldırı karşısında direnişçilerin yaptığı destek

çağrısına BDSP, Alınteri, Liman-İş, DİSK Sosyal-İş veKumport Limanı işçileri, DİSK Genel-İş üyesi ŞişliBelediyesi işçileri, Belediye-İş İstanbul 2 No’lu ŞubeBaşkanı Hasan Gülüm, UİD-DER ve Çağrı yanıt vererekfabrika önüne gittiler.

Patronların habersizce çağırdığı işçilerin bir kısmıişin aslını öğrenince oradan ayrıldılar. Polis amirlerifabrika temsilcilerine, sendikanın direnişisahiplenmediğini ve buradaki eylemin “yasadışı bireylem” olduğunu söylediler. Bundan kaynaklı işlemyapacaklarını ifade ederek tehdit ettiler.

DİSK/Tekstil İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğanpolis barikatının olduğu noktaya gelerek polis amirlerive taşeronlara seslendi. Sendikanın bu eylemisahiplendiğini ve DİSK’in de destek için fabrikayageldiğini söyledi. Süleyman Çelebi de fabrika önünegelerek polislerle görüştü.

Greif yönetimi gazetemizi hedef gösterdi. İşçileremesaj atarak “Arkadaşlar, Güvenlik bizim birinciönceliğimizdir. Çalışanlarımızın kavga etmesini ve zarargörmesini istemiyoruz. Kızıl Bayrak ya da başkaherhangi bir kişi ya da yerden gelen provokasyonlarıdikkate almayın.” dendi.

Greif işçileri Facebook hesaplarından aşağıdakiyanıtı verdiler. Mesaj şöyle:

“Patron tarafı daha da gülünç olmaya devamediyor. Direnişimizin başından itibaren sesimizsoluğumuz olan Kızıl Bayrak ve onun çalışanları Greifyönetimi tarafından hedef alınıyor. Greif yönetimi, tümarkadaşlarımızın telefonlarına mesaj atarak ‘KızılBayrak’ı oradan çıkarın’ dedi. Neymiş, bizleringüvenliğini istiyorlarmış. Bizim güvenliğimizi şu andatehdit eden bir şey varsa o da patron temsilcilerinindirektifleriyle hareket eden ve kapımıza dayananemniyet güçleri ve taşeronlardır...”

Avrupa Gıda Sendikası (NGG) temsilcisi SelahattinYıldırım devletin güç kullanmasıyla doğacak tehlikeleriAvrupa Parlamentosu komisyonuna ilettiğini bildirdi.

İşçiler fabrika duvarlarını çevirerek dışardan sızma,

saldırı girişimlerine karşı önlem aldılar. Ayrıcapatronların bu saldırısı karşısında sloganlarla içerdecoşkulu bir şekilde bekleyişini sürdüren işçilerkararlılıklarını gösterdiler.

Zaman ilerledikçe taşeron patronların kapıyagetirdiği işçilerin geri dönmesi ve taşeron şirketpatronlarının yalnız kalmasıyla bu provokatif çababoşa düşürüldü.

Saldırının boşa düşürülmesiyle birlikte direnişçilerhalaylar çekerken OSİM-DER Emekçi Kadın Komisyonuda şiir dinletisi sundu.

İşçiler DİSK Genel Merkez’den kimsenin saldırıkarşısında desteğe gelmediğini ifade ettiler.

Temsilciler Greif yönetimiyle bir görüşme yaptılar.Yönetim son verdikleri, teklifin dışında bir teklifvermeyeceklerini, gerekirse fabrikayı kapatacaklarınıdile getirdi. Hadımköy işçileri adına işçi temsilcileri detaleplerinin arkasında olduklarını, direnişe devamedeceklerini Fabrika Komitesi’nin kararının buolduğunu dile getirerek son sözlerini iletti.

Görüşmenin sonrasında komite toplantısınınardından geniş katılımlı bir toplantı yapılarakmücadele kararlılığı yinelendi. Toplantının sonundaİşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu’nundirenişe büyük bir destek sunduğu, Almanya’da GreifGenel Merkezi önünde eylem yaptığı ve direnişe 20bin TL civarında maddi destek sunduğu söylenerek,BİR-KAR’a teşekkür edildi.

Direnişle maddi dayanışma artıyor

34.gün: Gündelik işlerle güne başlayan işçiler çayocağına yeni bir televizyon kurdular.

Bir anne direnişçi oğullarını ziyarete geldi. Anneişçilerle yaptığı sohbette oğullarının ve tüm işçilerinhaklı mücadelesinin yanında olduğunu vurguladı.

Eğitim-Sen 6 No’lu Şube üyesi öğretim görevlilerifabrikayı ziyarete geldiler. Eğitim emekçileri aydın veakademisyenlerden, Greif direnişine destek için

Greif direniş günlüğü

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 12

başlattıkları imza kampanyasının metnini okudular.Yrd. Doç. Dr. Kurtar Tanyılmaz’ın okuduğu metninardından Sungur Savran bir konuşma yaptı. Savran,işgal ile işçilerin “bu fabrika esas bizden sorulur”dediğini, bu durumunda sınıf hareketi açısından büyükbir atılım olduğunu dile getirdi. Greif’in çok önemli birmevzi olduğunu söyleyen Savran, ‘taşerona karşımücadele ediyoruz’ diyen sendikalara da yürütülmesigereken mücadelenin gösterildiğini işaret etti.

Söz alan Levent Dölek, sadece imza kampanyası ileyetinmediklerini, bunun yanında maddi destek için dekampanya yürüttüklerini kaydetti. Dölek 2 bin TLcivarında topladıkları maddi desteğin devamının dageleceğini ifade etti.

İsviçre BİR-KAR adına konuşan temsilci isemücadelenin Türkiye işçi sınıfı adına önemine işaretederek bu sebeple yürüttükleri kampanyalara değindive direnişin kazanması için tüm olanaklarınıkullanacaklarını söyledi.

Kimya Mühendisleri Odası ve MakineMühendisleri Odası üyesi iki mühendis HadımköyGreif fabrikasına gelerek işçileri ziyaret etti.Mühendisler birer yevmiyelerini işçilerle paylaştılar.Ayrıca arkadaşlarından topladıkları desteği de işçileriilettiler. Kartal BDSP, “1 yevmiyeni paylaş” kampanyasıçerçevesinde topladığı 1000 TL’yi işçilere ulaştırdı.

Dayanışmalar işçilerin yanında

35. gün: Her sabah olduğu gibi iş bölümü vekahvaltıyla güne başlandı. Öğlen saatlerinde komitetoplantısı gerçekleştirildi.

İDP Girişimi direnişçi işçileri ziyarete gelerekdirenişçilere maddi destek sundu.

İkitelli Dayanışması ziyarete geldi ve erzakyardımında bulundu. Dayanışma üyeleri işçilere direnişsürecine dair merak ettiklerini sorarak sohbet ettiler.

Beylikdüzü Kolektifi ve Avcılar Sanat Atölyesiziyarete geldi. Desteğe gelenler getirdikleri erzaklarıda işçilere verdi. Avcılar Sanat Atölyesi direnişi Avcılaryerel basının gündemine taşıyacaklarını ifade etti.

Beylikdüzü Dayanışması üyeleri de direnişçi işçileriziyarete geldi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde fabrika komitesiyaptığı toplantıyla gelişmeleri değerlendirdi.

Direnişçiler DİSK Tekstil’de inisiyatifi ele aldı

36. gün: Sabah kahvaltısının ardından genel birtoplantı yapıldı. Purhan, Dudullu’da direnen işçilerinpatron tarafından kandırıldığını, patronun vaat ettiğiprotokolün hala imzalanmadığını kaydetti.

Önümüzdeki hafta yasal grev kararınınçıkabileceğini söyleyen Purhan, emek dostlarınınyardımlarıyla ellerine bir miktar daha para geçtiğini,bu paranın işçilere eşit şekilde paylaştırılacağını ifadeetti.

Greif yönetiminin Dudullu’daki fabrikada taşeronlarve işyeri yöneticileri ile toplantı yaptığı öğrenildi.Hadımköy’deki direnişin konuşulduğu toplantıya DİSKTekstil Sendikası İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğanda katıldı. Greif yönetimi ve taşeronlarla yan yanagelen Kazım Doğan, Dudullu’daki işçilereHadımköy’deki fabrikanın kapatıldığını, Dudullu’da dapatronla yapılan protokolde 120 TL’lik iyileştirmeleriniptal edildiğini, patronun öne sürdüğü maddelerinkabul edilmesinden başka yapacak birşey olmadığınısöyledi.

İşçiler Dudullu’daki fabrikaya geçti. Fabrikakapısında polis barikatıyla karşılaşan işçiler duvardan

içerideki işçilere seslendi ve temsilciyle konuştular.Cihangir adındaki temsilciye, daha önce yapılan“Hadımköy işbaşı yapmadan Dudullu da işbaşıyapmayacak” anlaşmasını hatırlattı. Ayrıca, iki işçininişten atılmasıyla ilgili NOTER belgesinde temsilciCihangir’in de imzası bulunuyor. Ancak temsilci budurumu inkar ediyor. Purhan, eğer direnişidestekliyorlarsa iş bırakmalarını ve kapıya gelmelerinisöyledi. Ayrıca, Hadımköy’deki şeflerin Dudullu’dakifabrika bahçesinde bekledikleri görüldü.

Bu gelişmeler karşısında bir grup işçi de DİSK TekstilGenel Merkezi’ne giderek inisiyatifi ele aldıklarınıbelirttiler. İşçilerin DİSK Tekstil’in yayınladığı sonaçıklamayla direniş karşısında bir tutum aldığını, buyazının kaldırılarak sendikanın direnişin yanındaolduğunu belirten bir açıklama yayımlanmasını vedirenişe aktif destek örgütlenmesini istediler. Sendikayöneticileri başlangıçta orda olan işçilere ve destekiçin orda bulunanlara saldırgan bir şekilde yaklaşarakgöndermeye çalışsa da temsilcilerin de gelmesiyletehditkar söylemlerini bir kenara bırakmakdurumunda kaldılar. İşçilerin bir kısmı geceyisendikada geçirirken diğerleri fabrikaya döndüler.

Sendikada nöbet sürüyor

37. gün: Fabrika’daki işçiler rutin işlerle günebaşlarken sendikada kalan işçiler de kendi imkanlarıylakahvaltılarını yaparak güne başladılar. Sendikaya gelenBDSP’liler yanlarında getirdiği yiyecekleri işçilerlepaylaştılar.

DİSK Tekstil Genel Sekreteri Muzaffer Subaşısendikadaki işçilere direnişin taleplerinin yer aldığı biraçıklamayı internet sitelerinden yayınlamayı önerdi.İşçiler bunu kendi aralarında değerlendirecekleriniifade ettiler.

Fabrikadaki işçiler dünkü gelişmelerideğerlendirmek üzere bir toplantı gerçekleştirdiler.

Alınteri’nin Avrupa’dan maddi destek gönderdiğiduyuruldu.

Genel toplantının ardından komite toplantısıgerçekleştirildi. Sefaköy İşçi Kültür Evi’nden bir kadınemekçi sendikadaki işçilerin yanına gelerek, eşininGreif işçileri için yazdığı şiiri okudu. Ayrıca Yeni Dünyaİçin Çağrı okurları ziyarete geldi. DİSK/Tekstilyöneticilerinin tutumuna karşı Sefaköy BDSP

sendikadaki işçilerin öğlen yemeğini karşılayarakdayanışmada bulundu.

Volkan Yaraşır, Hadımköy’e Greif işçilerini ziyaretegelerek bir sunum gerçekleştirdi.

Sendikada nöbette olan işçiler yemek yediktensonra, şimdi Cesur Yürek filmini seyrettiler. Fabrikada,EksenTV’de canlı olarak yayımlanan “DirenişForumu”nda işçiler direniş sürecini, 37 gün boyuncayaşadıklarını anlattılar.

İşçilerden basın toplantısı

38. gün: Hem sendika binasında hem defabrikadaki işçiler kahvaltıyla güne başladılar. GreifEmekçi Kadın Komisyonu sabah saatlerinde birtoplantı gerçekleştirdi.

İşçiler, öğlen saatlerinde sendikada yaptıkları basıntoplantısıyla sendikada tutulan nöbetin sendikanındireniş karşısında aldığı tutumdan kaynaklı olduğunubelirttiler. Basın toplantısının ardından sendikadakiişçiler nöbeti diğer arkadaşlarına devrettiler.

Fabrikada öğlen yemeğini Garip Dede Dergahıkarşıladı. Sivil polisler fabrikaya gelerek araçlara zararverildiği yönünde şikayetler olduğunu ve araçlarıçıkaracaklarını ifade ettiler. Fakat işçiler araçlara zararvermediklerini ve dışarı çıkarılmasına izinverilmeyeceğini belirterek sivil polisleri gönderdiler.

çArşı Grubu’nun işçileri arayarak direnişin yanındaolduklarını ifade ettikleri bilgisi verildi.

Sefaköy BDSP, sendikadaki işçilere akşam yemeğiiçin gıda malzemesi getirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Greif işçisinin çağırısını DİSK’i yaratanlarlabuluşturalım!

Sınıf devrimcileri olarak, haftalardır büyük bir kararlılıkla devam eden Greif direnişini diğer sınıfbölüklerine anlatmak ve yeni Greif’ler yaratmak bakışıyla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bir yandandirenişin sesini geniş işçi ve emekçi kesimlerine taşıyor öte yandan bu önemli devrimci işçi eylemi karşısındaihanet batağına saplanmış olan sendika bürokratlarının gerçek konum ve kimliklerini işçi sınıfına gösteriyoruz.

Bu doğrultuda son olarak Greif işçilerinin yayınladığı “DİSK Greif’tir, DİSK’in fiili-meşru mücadeledeğerlerine işçiler sahip çıkmalıdır” başlıklı açıklamayı broşür haline getirerek DİSK’in örgütlü olduğufabrikalara ve işyerlerine ulaştırmaya başlamış bulunuyoruz. Zira bu büyük işçi direnişi karşısında kayıtsız vesorumsuzca davranan bürokratlar, bu tutumlarıyla muhatap olmaktan da çıkmış durumdalar.

Greif işçilerinin ve direnişin asıl muhatapları DİSK’in tabanıdır. DİSK’i yaratan sınıf iradesidir. Bu nedenleGreif işçilerinin sendika bürokratlarını mahkum eden ve onların gerçek konumlarını ortaya koyan açıklamasıDİSK’in örgütlü olduğu her alana en etkili bir şekilde taşınmalıdır. Bu konuda başta sınıf devrimcileri olmaküzere tüm devrimci ve ilerici güçler seferber olmalıdır.

Kahrolsun sınıfa sopa gösteren sendika ağaları! Kahrolsun işçi kahyaları!Yaşasın sınıf dayanışması!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu19 Mart 2014

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 12

Birleşik Metal-İş Sendikası facebook adresindenÇanakkale Savaşı ile ilgili, bu savaşta çekildiği iddiaedilen ve epeyce revaçta olan üzerlerindeki elbiseleridökülen iki kişiye ait fotoğrafın altından bir mesajyayınladı.

Mesajda şunlar söyleniyor: “Onları saygıyla anıyoruz99 yıl önce bugün, 18 Mart’ta, Çanakkale’de

verdiği mücadele ile, bu halk tarihin akışını değiştirdi.Emperyalizme, onun silah ve teknolojik üstünlüğünerağmen direnen, tek yürek ve tek yumruk olaraksavaşan dedelerimiz, bu mücadele ile bağımsız birdevletin yolunu açtılar. Bu savaşta canlarını feda edenşehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve saygı ileanıyoruz.”

Bu tutumu, şovenizmin bir türevi olan sosyalşovenizmin bir örneği sayarak bazı hatırlatmalardabulunmak istiyoruz.

Resmin bütününe bakmak!

Savaşlar söz konusu olduğunda ayrıntılara, resminküçük bir parçasına değil bütününe bakmak gerekir.Eğer ayrıntılara odaklanarak, ayrıntıları gösterenresimler üzerinden yargılar oluşturmaya kalkarsanızfena halde yanılır, yanlış yollara saparsınız. Bu resim debüyük resmi görmemize engel olmak için kullanılıyor.

Zaten egemenler tarih boyunca kendi suçlarınaemekçileri ortak etmek için hep küçük resimlerigözlerine sokmuştur. Bunu yapabildikleri ölçüde demilyonları kendi gerici çıkarları uğruna seferberedebilmişlerdir.

Hatırlatalım, Çanakkale Savaşı, Cumhuriyet’inkuruluşu sırasında yapılan kurtuluş savaşının değil,daha genel bir savaşın, 1. emperyalist paylaşımsavaşının bir parçasıydı.

Dönemin yöneticileri, ülkeyi Alman ve İngilizemperyalizminin liderliğini yaptığı iki kamp arasındakihaksız bir paylaşım savaşına sokmuştu. Böylelikle debu haksız ve gerici savaşın bir parçası halinegetirmişlerdi. Çanakkale Savaşı da bu savaş içerisindeİngiliz emperyalistlerinin bir harekatının sonucuydu.Amaç stratejik önemi büyük Boğazları tutmak,böylelikle de ortağı olan Çarlığa yardım götürmekti.Öte yandan ise karşılarında sadece Osmanlı devletiyoktu aynı zamanda Alman emperyalizmi askerigüçleriyle mevzilenmişti.

Yine unutulmasın ki, böyle savaşlarda saldırı savaşıile savunma savaşı arasında ayrımlar silinir. Emekçihalkı savaşa seferber etmek için bu özellikle de yapılır.Bunun için modern tarihin hemen tüm savaşları, tümtaraflar için “yurt savunması” adı altında yürütülür,böyle sunulur.

Kuşkusuz hemen her savaşta olduğu gibi ülkeninemekçi halkının büyük fedakarlıklarıyla bu savaşkazanıldı. Ama ne oldu, emperyalist savaş sürdü veyüzbinlerce emekçi insan bu savaşta kırıldı. Ensonunda da İngiliz savaş gemileri Çanakkale’yi geçipİstanbul’u işgal ettiler. Yani bu yönüyle savaş tarihinakışını değiştirmedi, aksine onu sadece bir dönem için

geciktirdi. Bu savaş on binlerce canın yok edilmesinin

ardından da devam etti ve daha yüzbinlerce insanınyok edilmesinin ardından 1918’de sona erdi. İşte ülkeyibu emperyalist savaşın parçası yaparak emekçi halkınbüyük bedeller ödemesine yol açan dönemin egemensınıfı ve yöneticileri de ya tam bir teslimiyetgösterdiler ya da ülke dışına kaçtılar. İşte bu savaşın birparçası olduğu haksız paylaşım savaşının sonaermesinden sonra emperyalistler Anadolu’yu işgalekalkınca Cumhuriyet’in kuruluşuyla sonuçlanacak bir“ulusal savaş” da ortaya çıkmış oldu. İşte bunun içinÇanakkale Savaşı ile 1919’dan sonra başlayacak olansavaş arasında bir organik bağ kurulamaz.

Dolayısıyla bu savaşı anarken, onun haksız birsavaşın parçası olduğunu ve bu savaşa yol açandönemin ülke yönetenlerinin sorumluluklarınıanmamak olmaz. Oysa o ülke yönetenleri,emperyalizmin eteğinde sefil çıkarlar uğruna, ülkesiiçin fedakarlık yapmaktan çekinmeyen emekçi halkınemeğini ve canını heba etmiş, Sarıkamış yollarında 90bininin ölümüne yol açmıştır. İşte bu gerçeğiunutursak, ülke yönetenleri tarafından emperyalizmekarşı savaş diyerek daha pek çok gerici savaşıniçerisine çekilmemiz zor olmaz. Ayrıca o savaşlarda canveren emekçi insanımıza da büyük yazık etmiş oluruz.

Bugün de kurban olmamak için...

Belirtelim ki bunları öyle tarihsel bir hatırlatma içindeğil, günümüzün dünyasının güncel bir politiksorununa değinmek için söylüyoruz. Çünkü bugünündünyası da genel hatlarıyla bakıldığında, 1914’ündünyasından pek farklı değil. Ağır bir kriz, keskin biremperyalist bloklaşma, militarizm ve savaş tehdidi ileşurada burada patlak veren yerel ve bölgeselsavaşlar... Türkiye’nin egemen sınıfı ve onlarınyöneticileri dahi bu sahnede 1914’teki gibidavranıyorlar. Tıpkı dönemin yönetici kadroları gibiemperyalizmin eteğinde “Büyük Osmanlı hayalleri”kuruyorlar.

İşte bu tabloda DİSK’e bağlı bir sendikanın tutup

Çanakkale üzerine şehitlik edebiyatı yapması da bize“anayurt savunması” adı altında işçi sınıfına ihanetedenleri hatırlatıyor. Bunun için önemsiyor veüzerinde durma gereği duyuyoruz. Öyle ya yarındünyadaki gelişmelerin yeni bir emperyalist savaşıdoğurması halinde, bugünkü AKP hükümeti değil deonun yerine gelecek başka bir burjuva hükümeti de busavaşa katılmaktan çekinmeyecektir.

Yine bir hatırlatma yapalım, 1914’te “anavatansavunması” adı altında, kendi burjuvalarının savaşınadestek veren sözde işçi önderleri, kaybedilendevrimler başta olmak üzere işçi sınıfına büyükbedeller ödettiler. Oysa dönemde başka bir yol seçipemperyalist savaş cephesine sürülmek yerine Çarlığakarşı devrimi derinleştirmeyi seçen Bolşevikler, tarihinakışını değiştirdiler.

Komünarlar’ı hatırlamak...

Son bir nokta olarak belirtelim ki, ÇanakkaleSavaşı’nın yıldönümü olan 18 Mart gününün aynızamanda göğü fethetme gözüpekliğiyle tarihin ilk işçiiktidarını kuran ve bunun bedeli olarak hayatlarınıkaybeden onbinlerce işçinin kanlarıyla yazdıkları oşanlı tarihin ilk günü olduğunu anımsatalım. Ama işte“devrimcilik” iddiasında olan ve“enternasyonalizm”den de zaman zaman dem vuranbu aynı sendika yöneticileri, Çanakkale’den birkahramanlık destanı yazarken Paris Komünarları’nıhatırlamıyor bile.

Kuşkusuz bu tutum, onların sosyal-demokratsiyasal kimlikleriyle uyumludur. Ama umut her zamanvar. Öyle ki fabrika işgal eylemini sürdüren Greifişçileri, aynı gün çıkardıkları bültenden ParisKomünü’nü selamladılar. Bu işçi sınıfının evrenseldeğerlerinin ve devrimci geleneğinin işçi sınıfısaflarında, bizzat yeni bir dönemi temsil eden Greif’inelinde yaşatıldığını gösteriyor. Yani Greif bu alanda damevcut sendikal anlayışa karşı işçi sınıfının gerçekdevrimci değerlerini temsil ediyor. Burjuvazininşovenizm ve sosyal-şovenizme bayrağına karşı işçisınıfının enternasyonalizm bayrağını yükseltiyor.

Çanakkale, sosyal şovenizm veenternasyonalizm

M. Yılmaz

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 12

15 Mart 2011’de Suriye’de başlayan olaylar,dördüncü yılına girdi. Demokratik, sosyal, siyasaltaleplerin yükseltildiği eylemler, kısa süredeaskerileştirilip hedefinden saptırıldı. Baas yönetiminin,ilk dönemde kitle hareketini polisiye önlemlerleezmeye çalışması, hareketin askerileştirilmesinikısmen kolaylaştırmış olsa da, esas sorun bu değildi.Zira Baas yönetiminin “defterini dürme” planı, yıllarönce emperyalist/siyonist güçler tarafındanhazırlanmış; işbirlikçileri, harekete geçirmek için uygunzamanı kolluyorlardı.

Başkent Şam, ticari başkent Halep, sahil kentiLazkiye gibi büyük kentlerde pek etkili olamayan kitlehareketi, sosyal sorunların daha belirgin olduğu küçükve orta büyüklükteki kentlerde yankı buldu. 1970’liyılların sonundan beri iktidarı ele geçirmek içinçabalayan dinci-mezhepçi Müslüman Kardeşler veonların uzantıları, kitle hareketini istismar ederek,gerici planlarını uygulamaya başladılar.

Halk isyanları ve Suriye’nin “özgün”lüğü

Tunus, Mısır, Bahreyn, Yemen ve Libya’nın ardındankitle hareketinin başladığı Suriye’de, Baas yönetimi,fiilen bir polis devletine dönüşmüştü. Siyasal alandamuhaliflere karşı acımasız bir baskı uygulayan Baasyönetimi, buna rağmen, laik bir politika izliyordu.Ulusal baskıya maruz kalan Kürt halkı dışta tutulursa,farklı etnik/dinsel/mezhepsel aidiyetleri olan toplumkesimleri, kimliklerinden dolayı belirgin bir baskıyamaruz kalmıyorlardı.

“Sosyalist” Baas partisinin kuruluş dönemindenberi azınlıklar için çekim merkezi olması, Aleviler’inpartide belli bir ağırlık oluşturmaları ve döneminSovyetler Birliği ile geliştirilen ilişkiler, bu ülkeye özgübir durumdur. Ek olarak Golan Tepeleri’nin 1967’denberi İsrail işgali altında olması ve Baas yönetimininhem Filistin hem Lübnan direniş hareketlerinidesteklemesi… Tüm bunlar, kapitalist üretimilişkilerinin egemen olmasına rağmen, Suriye’de “bazıözgünlükler”in devam etmesini mümkün kılmıştır. Buarada Baas yönetimi, özellikle 2000’li yıllarla birlikteneo-liberal politikalar uygulasa da, ekmek ve bazıtemel gıda maddeleri ile akaryakıt, halen devlettarafından sübvanse ediliyor ve Suriye dış borcuolmayan ülkeler arasında yer alıyordu.

Bu “özgün” yapı hem Baas yönetimi ve lideri BeşarEsad’ın emperyalist/siyonist güçler tarafından hedefalınmasının temel nedeni hem dış saldırılara karşıayakta durmasını sağlayan temel etmenlerden biriolmuştur.

Baas yönetimini yıkmak için pusuda bekleyenemperyalist/siyonist güçler ile bölgedeki Türkiye,Suudi Arabistan, Katar gibi karşı-devrimci güçmerkezlerinin aynı anda harekete geçmesi ve köktendinci tetikçileri Suriye’ye yığması, kitle hareketinihedefinden saptırdı, sonra da sönümlenmesini sağladı.Zira süreç askerileştirilince, kitleler sokaklardan çekildi.Olaylar, iktidarı ele geçirmeye çalışan emperyalistler

güdümündeki tetikçi Müslüman Kardeşler ile iktidarınıkorumaya çalışan Baas yönetimi arasında cereyaneden bir savaşa dönüştürüldü.

Olayların bu mecraya çekilmesi ve yıkıcı bir savaşadönüştürülmesi, sanılanın aksine, Baas yönetimini veEsad’ı güçlendirmeye yaradı. Eğer hareket baştaolduğu gibi demokratik, sosyal, siyasal taleplerekseninde devam etseydi, kuşkusuz ki, tersi olurdu.Baas yönetimine karşı biriken öfke hareketi güçlendirir,büyük kentlere taşınmasına vesile olurdu. Bu dasol/sosyalist muhalefeti güçlendirirdi.

Oysa Ortaçağ zihniyetli Müslüman Kardeşlerlebirlikte dinci çetelerin, cihatçı katillerin, 60 devlettendevşirilen birer ölüm makinesi gibi hareket edentekfircilerin olduğu yerde, Baas yönetimi, Suriyetoplumunun çoğunluğu için tercih edilir bir durumageldi. Laik Baas yönetimi, siyasal alanda baskıcı iken,kökten dinciler ise özel yaşam dahil, her alandabaskıcı, vahşi bir sistem dayatıyorlar.

Nitekim üç yıldır devam eden yıkıcı savaşa rağmen,Baas yönetiminin askeri, siyasi, diplomatik ve moralaçıdan önceki döneme göre daha iyi durumda olması,halk desteğinin artmış olmasıyla da bağlantılıdır.Kuşkusuz ki, Rusya, Çin, İran, Hizbullah gibi güçlerindesteği de, Baas yönetimini güçlendirmiştir. Ama halkdesteği olmasaydı, dış destek pek etkili olamazdı.

Tetikçi muhalefet ve cihatçılar

Suriye’de çok sayıda sosyalist/komünist parti var.Ancak Baas yönetimiyle uzlaşmayan sol yoğun birbaskı altındaydı. Komünist liderler, uzun yıllarınızindanlarda geçirdiler. Kitle hareketi başladığında da,yönetim sosyalist/komünist liderleri tutukladı. Zatengücü sınırlı olan sosyalist/komünist partilerinliderlerinin tutuklanması, alanın fiilen MüslümanKardeşler ve uzantılarına kalmasını kolaylaştırdı; birkaçay sonra çıkarılan afla bu liderler serbest bırakılsa da,durum değişmedi.

Emperyalist/siyonist güçler ve bölgedekiişbirlikçilerinden gelen desteğe güvenen köktendinciler, Libya senaryosunun Suriye’de uygulanacağınıumuyorlardı. Hareketin askerileştirilmesi, NATOsaldırısına zemin düzlemenin aracı olacaktı. Ancak buhesap ters tepti. Nitekim bu plana güvenen AKP şefiTayyip Erdoğan da, ilk aylarda, kısa süre sonraŞam’daki Emevi Camisi’nde, Müslüman Kardeşler’inşefleriyle namaz kılacağını vaaz ediyordu. Dinci-gericikoalisyonun şefi, sınırsız destek verdiği köktendincilerin, emperyalist savaş aygıtı NATO tarafındaniktidara taşınacağını hesap ediyordu. Tabii Suriye’yekarşı saldırıya geçen tüm gerici güç odaklarının şefleride, benzer bir beklenti içindeydiler.

Dinci-gerici muhalefetin emperyalistlerle bölgeninkarşı-devrimci güçleri elinde tetikçi konumunadüşmesi, cihatçı katilleri müttefik ilan etmesi, içbütünlükten yoksun, siyasi bir program oluşturmaktanaciz konumda olması gibi etkenler, bu muhalefetinzaten sınırlı olan kitle desteğinin iyice erimesine yolaçtı.

Cihatçılarla işbirliği yapan Suriye’deki dinci-gericimuhalefet hem emperyalistler hem bölgedeki gericirejimlerin elinde iğrenç işler yapan bir araç olması,kendi içinde de savaşı kaçınılmaz kıldı. Zira destekveren devletler kendi aralarında sorun yaşayınca, bu,cihatçı çeteler arasında da yankısını buldu. Türkiye,Suudi Arabistan, Katar üçlüsü tarafından güdülencihatçı çeteler, bu devletlerin arasındaki ortaklıkbozulunca, birbirini boğazlamaya başladılar.

Gelinen yerde, Suriye’nin cihatçılardanarındırılması, akıl almaz boyutlara ulaşan yıkımındurdurulması ve yeniden inşanın başlaması, halkınbüyük çoğunluğunun da özlemi haline gelmiştir.Kuşkusuz ki, bu durum, Baas yönetiminin olduğu gibikaldığı veya kalacağı anlamına gelmiyor. Nitekimyönetimde pek çok değişiklik oldu ve olmaya dadevam edecektir.

Yıkıcı savaş devam ediyor! M. Dağlı

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 12

Rojava ve çatışmaların seyri

Suriye krizinde “üçüncü yol” izlemeye çalışan PYD,inisiyatif kullanarak Rojava’da “geçici özyönetim”kurdu. Barzani çizgisine yakın partilerin, emperyalistleradına tetikçilik yapan muhalefetle işbirliği yapmasınave cihatçı çetelerin Türkiye üzerinden Rojava’yasaldırmalarına rağmen, siyasi ve askeri alanlardaörgütlenen PYD, bölgesini savunabildi.

Halk Savunma Birlikleri (YPG) öncülüğünde cihatçıçetelerin saldırılarına karşı direnmeye devam Rojavahalkı, cihatçıların bölgelerine girmelerine izinvermiyor. Cihatçı çetelerin birbirine düşmeleri veSuriye Arap Ordusu (SAO) tarafından birçok noktadayenilgiye uğratılmaları, YPG ve Rojava halkının işinikısmen de olsa, kolaylaştırıyor. Zira cihatçı çetelerçatışmada üstünlük sağlayabilselerdi, Kürt halkınakarşı çok daha azgın bir şekilde taarruza geçerlerdi.

Baas yönetiminin Rojava’da çatışmadan kaçınan birtutum içinde olması ve bölgedeki memurlarınmaaşlarını ödemeye devam etmesi, Kürt halkınıkarşısına almak istememesiyle ilgilidir. Son aylardacihatçı çetelerin kimi saldırı teşebbüsleri olsa da,Rojava’da çatışmalar hafiflemiş görünüyor.

Süreç devam etmekle birlikte, Rojava halkınınönemli kazanımları olmuştur. Bu kazanımlar, henüzgüvence altına alınmasa da, somuttur. Bununlabirlikte, mevcut koşullarda Rojava’da devrimden sözetmek mümkün değil.

İflas eden politikalar

Modeli AKP olan “ılımlı İslam” projesinin hayatageçirilmesi için, Baas yönetiminin yıkılması kritik birönem taşıyordu. Zira Tunus ve Mısır’da halk isyanlarınıistismar etme fırsatı bularak İhvancılar’ın (MüslümanKardeşler) başa geçmelerinin, Suriye halkasıylatamamlanması hedefleniyordu. Ancakemperyalist/siyonist plan Suriye’de tutmadı. Mısır veTunus’ta ise, İhvancı yönetimlerin ömrü kısa oldu. Ziraisyan eden bu iki ülke halkları, dinci-gericiliğetahammül edemedi. “Ilımlı İslam” modelinin çöpeatılmasına neden olan bu gelişmeler, Ortadoğu veKuzey Afrika’yı Amerikancı dinci-gericiliğinegemenliğine alma hesaplarını bozdu.

Baas yönetimini yıkmak için histerik bir şekildeçalışan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan rejimlerininbölgesel politikaları iflas etti. Nitekim Katar emirisahanın gerisine çekilirken, cihatçıları yöneten Suudiistihbaratının şefi de kızağa çekildi. AKP iktidarı ise,Haziran Direnişi, iflas eden bölgesel politika, yolsuzlukve rüşvet skandalı içinde çırpınıyor.

Bölge politikaları iflas eden bu üç karşı-devrimmerkezinin bütünlüğü de bozuldu. AKP iktidarıMısır’da Suudi Arabistan’la farklı düşerken, Katar ise,diğer Körfez şeyhleriyle, çözümü kolay görünmeyen birkapışmaya tutuştu. AKP şefleri dahil, Suriye ile arayıbulmak isteyenler, son aylarda Tahran’ın yolunututmaya başladılar. Bu arada bu Amerikancı devletler,finanse ettikleri, silahlandırdıkları, eğittikleri veSuriye’de savaşa sürdükleri tetikçilerini, “teröristörgüt” ilan etmek zorunda kaldılar.

Suriye ile bağlantılı jeopolitik rekabet

Suriye’nin Ortadoğu’da hem askeri hem siyasiaçıdan stratejik bir önemi var. Bu da bölge üzerindehegemonyasını sağlamlaştırmaya çalışan ABDemperyalizmi ile batılı müttefiklerinin, Suriye’ye “özel

ilgi” göstermelerine vesile oluyor. Bu arada ırkçı-siyonist İsrail rejimini rahatlatmak için de, Şam’daAmerikancı bir yönetimin kurulması, batılılartarafından önemsenen bir meseledir

Bilindiği üzere batılılarla aşık atmaya başlayanRusya için de, Suriye’nin özel bir önemi var. SovyetlerBirliği döneminde başlayan yakın işbirliğini devamettiren Putin yönetimi, batılı emperyalistlerin Suriye’yesaldırı için, BM’yi kullanmalarına izin vermedi.Uluslararası anlaşmalara uygun davranmanın daverdiği güçle hareket eden Rusya, ABD ileişbirlikçilerinin Ortadoğu’da istedikleri gibi at oynatmadöneminin geride kaldığını dünyaya gösterdi.

Elbette Putin yönetiminin önceliği kendi çıkarlarınıkorumaktır. Ama verili koşullarda bu tutum, Suriye’yiNATO saldırısından korumayı da sağladı. Suriye halkıve yönetiminin ABD ve işbirlikçilerinin planını bozgunauğratması, Rusya’nın işini kolaylaştırdığı gibi, Rusya’nınkararlı bir çizgi izlemesi de, en azından şimdilikSuriye’yi NATO saldırısından korudu. Gelinen yerdeSuriye’nin de dahil olduğu Rusya-Çin-İran odağı,bölgede avantajlı konuma gelmiştir. Bu arada batılıemperyalistlerin Ukrayna’yı karıştırmalarında,Suriye’de hezimete uğramış olmalarının da payı var.

Öte yandan ABD ile batılı müttefiklerinin -İsrail’intüm savaş çığırtkanlığına rağmen-, nükleer programlailgili İran’la görüşmelere başlamaları, Suriye’dekiolayların seyriyle de doğrudan bağlantılıdır. Zira Suriye,Lübnan ve Filistin direnişi yenilgiye uğratılabilseydi,sıranın İran’a gelmesi kaçınılmaz olacaktı. Oysa sonaylarda AB şefleri de Tahran’ı sık ziyaret edenlerkervanına katılmış bulunuyorlar.

Savaşın bedelini halk ödedi

Suriye krizi, dördüncü yılına, yıkıcı savaşın eşliğindegirdi. Savaşın yarattığı yıkım ve kıyımların boyutunukesin olarak belirlemek mümkün değil. Son açıklananrakamlara göre ölü sayısı 140 bini, yaralı sayısıyüzbinleri, mülteci sayısı ise, milyonları bulmuştur.Mültecilerin çoğunluğu, ülke içindedir. Savaşbölgelerinden “güvenli” bölgelere göç edenmilyonlarca kişi var. Lübnan, Ürdün ve Türkiye’yesığınan mültecilerin sayısının da iki milyonu aştığıbelirtiliyor.

Cihatçıların denetiminde olan ya da bir dönemdenetimlerinde kalan bölgeler, adeta enkazadönmüştür. Sanayinin merkezi olan Halep’tekifabrikaların bir kısmı ise sökülerek Türkiye’ye taşındı.Türk sermaye devletinin desteğiyle Suriye’nintoplumsal servetini yağmalayan cihatçılar, Türkiye’yetaşıdıkları makine ve araçları, “hurda” olarak sattılar.

Bu arada Suriye’de altyapı da büyük bir zarargördü. Şiddetli çatışmalara sahne olan bölgeler yerle

bir edildi. Yıkıcı savaşın ağır bedelini ödeyen Suriyehalkı, kısa sürede böyle bir duruma düşeceğini hayalbile edemezdi.

Bu dramatik durumu hem Baas yönetimi hemmuhalefet tarafı kabul ediyor. Ancak taraflar birbirinisorumlu tutarak, bu tablonun oluşmasında oynadıklarırolü inkar ediyorlar. Burjuvazinin farklı kesimleriarasında cereyan eden bir savaşta yaratılan yıkımda,tüm tarafların payı olur. Suriye’de yaşanan ve devameden sürece bakıldığında, emperyalist/siyonist güçler,bölgedeki Amerikancı devletler ve bunlarla işbirliğiyapan tetikçi muhalefetin bu ülkenin harapedilmesinde belirgin bir rollerinin olduğu görülür. ABD,işbirlikçileri ve suç ortaklarının Suriye’ye karşıyürüttükleri savaş olmasaydı, kuşkusuz ki, yıkımınboyutları bu şekilde dramatik bir noktaya varmazdı.

Kitle hareketi ve devrimci önderlik

Suriye’de emekçilerin baskıya, sömürüye, işsizliğeve diğer neoliberal saldırılara karşı harekete geçmelerimeşru, haklı ve ilerici bir nitelik taşıyordu. Ancakdevrimci önderlikten yoksun olan hareket, gerici güçodaklarının istismarına da açıktı. İlk haftalarda Baasyönetiminin polis terörüyle hareketi bastırmayaçalışması, dinci-gerici güçlerin işini kolaylaştırdı. Bunakarşın bilinç ve örgütlenme deneyimi az ve en önemlisidevrimci önderlikten yoksun olan bir hareket, yazık ki,hedeflerinden saptırılıp, gerici planların dolgumalzemesi yapılabiliyor.

Suriye’deki süreç, bu yönüyle trajiktir. Zira hareketkısa sürede hedefinden saptırılmakla kalmadı,emperyalist/siyonist güçlerle işbirliği yaparak iktidarıele geçirmeye çalışan, Baas yönetiminden daha gerici,daha ilkel, daha acımasız olan güçlerin kullandığı biraraca dönüştü. Harekete katılanların bir kısmıdurumun farkına vararak sokaklardan çekildi. Ama işişten geçmişti bu arada.

Hem Baas yönetimine hem kökten dincilere hemonların arkasındaki emperyalist güçlerin müdahalesinekarşı çıkan sol/sosyalist muhalefet ise, yazık ki, ilksüreçte hareketi kucaklayamadı, sonrasında ise, zatensomut olarak ortada kitle hareketi diye bir şeykalmadı.

Ağır bedeller ödeyen Suriye halkının farklıkesimleri, her şeye rağmen bu süreçte politize oldu.Ancak toplumsal ilerleme ve ilerici devrimci hareketindayanağı olan işçi sınıfı ve emekçilerin soluklanmayave yeniden toparlanmaya ihtiyaçları da var. Bundansonraki hareketin sınıf eksenli ve ilerici-devrimciönderlik etrafında kenetlenerek gelişeceğini öngörmekmümkün ve ancak o durumda, ülkede yaşanan çokyönlü yıkımın izleri silinmeye başlayabilir.

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 12

Kırım’da yapılan referandumda, Rusya’ya katılmayönünde oy kullananların oranı %96’yı aştı. Rusyaparlamentosu, Kırım’ın “anayurda” katılma isteğinihemen onaylardı. Rusya Devlet Başkanı VladimirPutin’de, Kırım’ın Rusya’ya katılma kararını onayladı.

Bu gelişme, Kırım ve Ukrayna’nın doğu vegüneyindeki kentlerde, kitlesel kutlamalara vesileoldu. Farklı kentlerde sokaklara çıkan on binlerce kişi,Rusya’nın anayurt olduğunu ve Kırım’ın katılımınıntarihsel önemde bir gelişme olduğunu belirttiler.

Ukrayna’nın doğu ve güney kentlerinde yaşayanhalkların eğilimi de, Kırım’ın izinden gitmek. Zira songünlerde o kentlerde Kiev’deki batı kuklası yönetimekarşı kitlesel eylemler yapılıyor. Göründüğü kadarıylaPutin yönetimi, en azından şimdilik bu kentlerinRusya’ya katılımından yana değil. Zira bu, ABD ilemüttefikleriyle yaşanan gerilimi daha da sertleştirir.Buna karşın Kiev’deki kukla hükümetin gerilimiarttırması ve yeni Naziler’in bu kentlerde giriştikleriprovokasyonların yayılması durumunda, Putinyönetiminin kararı değişebilir.

Rusya’dan geri adım yok

Kırım’ın Rusya’ya katılmasıyla ilgili basın toplantısıdüzenleyen Putin, ABD ileAB’den yükselen kınayıcıaçıklamalara yanıt verdi.Batılılar’ın uluslararası yasa vekuralları ayaklar altına aldığınıbelirten Putin, hal böyleykenRusya’yı suçlanmalarınınanlamsız olduğunu belirtti.Kırım’daki referandumun yasalve meşru olduğunu savunanPutin, bu konuda geri adımatmaya niyetli olmadıklarınıortaya koydu.

Washington, Londra, Paris,Brüksel gibi merkezlerdenyapılan tehditkar açıklamalarve Rusya’ya yaptırım uygulamakararı, Rusya’yı rahatsız etsede, bu geri adım atılmasıanlamına gelmiyor.Moskova’dan batılı güçlereverilen mesajlar net: “Rusya’yı kuşatma planındanvazgeçin. Biz çıkarlarımızı her koşulda savunacağız.Çatışma, gerilim istemiyoruz. Ama artık dünyadaistediğiniz gibi at oynatamazsınız. Adımlarınızıatarken, bizim çıkarlarımızı da hesaba katmalısınız. Odurumda ortak çalışmaya devam edebiliriz”

ABD tehditlere devam

Batılı emperyalistlerin Ukrayna’yı ele geçirmehamlesini Rusya’nın verdiği karşılık, en çok BarackObama yönetimini rahatsız etmişe benziyor. Üslubunusertleştiren Obama, tehdit üstüne tehdit savuruyor.Yasa kural tanımaz ABD emperyalizminin başı Obama,ortada Afganistan, Irak, Libya işgalleri varken,

utanmadan uluslararası hukuktan söz etmeye başladı. Kırım’daki referandumu gayr-ı meşru ve uluslararası

hukuka aykırı ilan eden Obama, Putin’i geri adımatmaya da çağırıyor. Ancak bu çağrılar beklenenkarşılığı yaratamadığı için, önümüzdeki günlerdeAvrupalı kuyrukçularını toplamaya hazırlanan Obama,Rusya’ya karşı daha sert önlemlerin alınmasınıisteyecek.

AB şefleri aynı telden çalıyorlar

ABD’nin kuyruğundan ayrılamayan ABemperyalistleri de, Rusya’yı hedef alan açıklamalaryapıyorlar. Afganistan, Irak, Libya işgallerinde ABD ilesuç ortaklığı yapan AB devletleri, şimdi uluslararasıhukuktan söz ediyorlar.

Rusya’ya yaptırım uygulayalım, G8’den tamamenuzaklaştıralım, anlaşmaları askıya alalım, Ukrayna’yıbiran önce NATO üyesi yapalım, Putin Kırımı işgaletmekten vazgeçmelidir, türünden açıklamalar yapanAB şefleri, gerçekte, kendilerine de zarar verecek olanekonomik yaptırımı bile göze almaktan acizler. Ancakhegemonya çatışması olunca, ABD emperyalizmininarkasında hemen saf tutular.

Savaş aygıtı NATO’nun şefi dekervana katıldı

ABD’nin başkentiWashington’da bulunan “düşünce”kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde,Kırım’la ilgili bir açıklama yapanNATO şefi Anders Fogh Rasmussende, Obama ve diğerleri gibisaldırgan bir üslup kullandı.

“Rusya’nın Ukrayna’daki askerisaldırganlığı, uluslararasıyükümlülüklerin apaçık ihlali veUkrayna’nın toprak bütünlüğü vebağımsızlığına saldırıdır. Silahtehdidi altında sözde birreferandum ile Kırım’ın ilhakı,hukuka ve yasalara aykırıdır. Bu,Avrupa-Atlantik toplumu, NATO vetüm, özgür ve barış içindeki bir

Avrupa’ya taahhüdü bulunan diğerleri için bir uyarıişaretidir” şeklinde konuşan NATO’nun şefi, Kırım’ınRusya’ya katılmasını, adeta bir felaket gibi sundu.

Tam bir arsız gibi konuşan Rasmussen, Afganistan,Irak ve Libya’nın yakılıp yıkılmalarından ve buülkelerde toplam milyonlarca kişinin öldürülmesinden,bizzat NATO’nun sorumlu olduğu gerçeğini örtmeyeçalıştı.

Görünen o ki, ABD ile onun güdümündeki ABemperyalistleri, Kırım merkezli gerilimi daha datırmandırarak, olası bir askeri çatışma için de zeminhazırlıyorlar.

Suriye’de ve Ukrayna’da savaş tamtamları çalanlar.Halkların geleceğini de tehdit ediyorlar. Bu durumdaanti-emperyalist mücadelenin önemini birkez dahaöne çıkartmak gerekiyor.

Batılı emperyalistlerde“Kırım hezeyanı”

Filistin halkı kuşatmayakarşı direniyor

ABD güdümündeki Filistin-İsrail görüşmelerininfiyaskoyla sonuçlandığı, kısa süre önce ilan edilmişti.Fiyaskoyu ilan eden Filistin Yönetimi lideri MahmudAbbas, kendilerine dayatılan koşullarda görüşmeleredevam etmeyeceklerini, zira İsrail’in anlaşmayıbaltaladığı, ABD’nin ise çözüm üretmekte aciz kaldığınıbelirtmişti.

Fiyaskonun bizzat Abbas tarafından ilan edilmesidikkat çekici, çünkü Abbas, “ABD barışı” safsatasınaumut bağlayanların başını çekiyor.

Bu aşamadan sonra ABD ile AB emperyalistleri,Abbas ve Filistin Yönetimi üzerindeki baskıyı arttırdılar.Emperyalistler, görüşmelerin uzatılmasına onayvermesi ve siyonist İsrail’le yeniden masaya oturmasıiçin, Abbas’a kaba dayatmalarda bulunuyorlar.

ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün, Filistin yönetimiüzerindeki diplomatik baskıları pervasızca devamederken, işgalci İsrail ordusu ise, Gazze’yibombalamaya başladı. Bombardımanlar sonucu altıFilistinli genci katleden siyonist rejimin parlamentosu(Knesset), yıllardan beri kuşatma altında bulunanGazze’nin yeniden işgalini tartışmaya açtı.

Gazze’yi bombalayarak, 2012’de imzalanan ateşkesanlaşmasını ayaklar altına alan İsrail’e, Filistinlidirenişçiler füzelerle karşılık verdiler. Gazze sınırınayakın bölgelerdeki İsrail yerleşimlerine 50’yi aşkın füzeatan Filistinli direnişçiler, siyonist rejimin saldırılaradevam etmesi durumunda, füze saldırılarının dadevam edeceğini ilan ettiler.

Üç gün süren olayların ardından, Mısır’ınarabuluculuğu ile anlaşma sağlandığı bildirildi.Anlaşmayı doğrulayan Filistinli direnişçiler, İsrail ihlaletmediği sürece, anlaşmaya uyacaklarını açıkladılar.

Anlaşma sağlanmış olsa da, bunun geçici olacağı veırkçı-siyonist İsrail rejiminin yeniden saldırıya geçeceği,farklı kaynaklar tarafından dile getiriliyor. Zira İsrailDışişleri Bakanı gibi ırkçı-faşistler, Gazze’nin yenidenişgal edilmesi gerektiğini açıkça dile getirmeyebaşladılar.

Bu arada İsrail bombardımanı devam ederken, TelAviv’i ziyaret eden İngiltere Başbakanı David Cameron,birkez daha İsrail’in arkasında olduğunu ilan etti. Aynıgünlerde ABD, BM ve Fransa tarafından yapılanaçıklamalarda da, ırkçı-siyonist rejim fütursuzcasavunuldu. Bilindiği üzere İsrail’in pervasızlığının temelnedenlerinden biri, emperyalist güçlerin sunduğu busınırsız destektir.

Emperyalist/siyonist kuşatmaya ve olası Gazzeişgaline karşı direnmeye hazır olduklarını ilan edenFilistinli direnişçiler, siyonist işgale ve katliamlara karşıdirenişin meşru bir hak olduğunu ve kendilerinin herolasılığa karşı hazırlıklı olduklarını beyan ettiler.

Filistin işgalinin Suriye ve Ukrayna’daki olaylarıngölgesinde kalmasını fırsat sayan İsrail’in, emperyalistgüçlerden aldığı desteğe de dayanarak, saldırılaradevam etme ihtimali yüksektir. Buna karşın Filistinhalkı ve direnişçi örgütler de, emperyalist/siyonistkuşatmaya karşı direnmeye kararlı olduklarını, yenidengösterdiler.

Görünen o ki, ABD ile onungüdümündeki ABemperyalistleri, Kırımmerkezli gerilimi daha datırmandırarak, olası bir askeriçatışma için de zeminhazırlıyorlar. Suriye’de ve Ukrayna’dasavaş tamtamları çalanlar.Halkların geleceğini de tehditediyorlar. Bu durumda anti-emperyalist mücadeleninönemini birkez daha öneçıkartmak gerekiyor.

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 12

Manisa İşçi Kültür Sanat Derneği açılıyor! İşçi sınıfımücadelesinin yeni bir mevziisi olacak Manisa İKSD 13Nisan Pazar günü gerçekleşecek etkinlikle açılışını ilanedecek.

İşçi toplantıları, kahve toplantıları, seminer veeğitim çalışmalarıyla güçlü bir ön hazırlıkla başlayansüreç İKSD genel yönetim toplantısınıngerçekleşmesiyle, açılış etkinliğini karar altına almışbulunmaktadır. 13 Nisan Pazar günü Şehir TiyatrosuSalonu’nda saat 17:00’de gerçekleşecek olan etkinliğinhazırlık çalışmalarının ve içeriğinin planlandığı vetartışılıp karar altına alındığı toplantıda çıkan sonuçlarımadde madde sıralıyoruz.

Gezi direnişinin ruhuyla yeni Greif’ler için ileri

Gerçekleşecek olan etkinlik herşeyden önce Gezidirenişinde kaybettiğimiz şehitlerimizin yaşatılacağı biretkinlik olacaktır. Görkemli Gezi direnişi,umutsuzlukların, karamsarlıkların ve korkunun artıkçatırdadığı, işçi ve emekçilerin yeni bir dünyaözleminin yeniden yeşerdiği bir gündür. Tam da bunoktada gerçekleştireceğimiz etkinliğimiz ilederneğimiz bu mücadelenin bir mevziisi işlevigörecektir. Gezi direnişinin korkuları yıkan özgürlükçığlıklarıyla Greif işgalcilerinin yeni bir dünyadananlaşılması gerekenin ne olduğunu öğreten işgali ve buişgalde açığa çıkan işçi demokrasisi, etkinliğimizintemel ekseni olacaktır.

Gezi direnişinin açığa çıkardığı muazzam direnişruhu ve Greif işçilerinin her türlü ihanet, işbirliği vebaskı karşısındaki sınıf iradesini ve mücadelekararlılığını derneğimizin sloganı olan “Yeni bir dünya,yeni bir kültür için ileri” şiarının karşılık bulacağı yol

gösterici bir pratik olarak görmektedir. Tam da buyüzden gerçekleştireceğimiz açılış etkinliğimizin üstşiarını “Gezi’den Greif’e, Greif’ten 1 Mayıs’a” olarakbelirledik.

Etkinliğimiz 1 Mayıs çağrısıdır

“Bu daha başlangıç” diyen Gezi direnişçileri ileGreif işçilerinin belirttiği bu başlangıcı işçi sınıfınınbirlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a taşımak, bizsınıf devrimcilerinin en öncelikli görev ve sorumluluğuolacaktır. İşte bu yüzden Gezi’nin ruhuyla bezenenGreif’le güçlenen mücadelemizin hesaplaşma günü 1Mayıs olmalıdır. 1 Mayıs, Gezi’nin rüzgârının fırtınayadöndüğü, yeni Greifler’in büyüdüğü bir gün olmalıdır.1 Mayıs, sermayenin ve sermayeye uşaklıkta sınırtanımayanların diz çökertildiği, bozguna uğratıldığı birgün olmalıdır. İşte tam da da bu yüzden işçi sınıfımücadelesinin Manisa mevziisi olma iddiası taşıyanderneğimizin açılış etkinliği aynı zamanda 1 Mayıshazırlık etkinliğidir.

“Yeni bir dünya, yeni bir kültür için”mücadeleyi yükseltmenin kürsüsüdür

Yeni bir dünyaya olan özlemin her geçen günbelirginleştiği, dünyanın her yerinde işçi ve emekçilerinnasıl bir dünya istediklerine dair sloganların gürleştiğibugün, işçi ve emekçilere “başka bir dünyanınmümkün” olduğunu anlatmak en önemlisorumluluklarımızdan biridir.

Dünyanın her yerinde baş gösteren çatışmalar ennet haliyle kapitalizmin krizinin yansımalarıdır. Fakateksik olan gerçek çözümün sosyalizm olduğu

gerçeğinin henüz kitleler tarafından benimsenmişolmamasıdır. Ama her şeyi ile kapitalizmin candamarlarını hedef alan bu görkemli direnişler açığaçıkan gelecek özlemlerinin en açık halidir. Mücadeleyetarihsel olarak önderlik yapması gereken sınıfdevrimcileri, yeni dünyanın adının sosyalizm olduğunudaha fazla haykırması gerektiği açıktır.

Aynı zamanda kapitalizmin onlarca yıllık varlığıylakirlenen ve yozlaşan insanlığın, gerçek insanlığıbulması yeni bir kültür yaratmasıyla doğru orantılıdır.Gezi direnişi ve dünyanın her yerinde baş gösterenmuazzam kitle hareketleri yeni dünyanın kültürünü deberaber yaratmaktadır. Paylaşımın, dayanışmanın, endoğrudan demokrasinin örnekleri bu direnişlerde vesomut olarak ise Greif de kendini göstermiştir. Bundanyüzlerce yıl önce sermayedarların rüyalarına giren veen korkulu rüyaları olan “hayalet” artık sadeceAvrupa’da değil bütün dünyada dolanmaktadır.

Etkinliğimiz direnişçi işçilerin kürsüsü olacak,İşçilerin birliğinin kuvvetini yansıtacaktır!

En nihayetinde işçi sınıfı tarihsel rolünüoynayacaktır. TEKEL’den Greif’e yakın dönem içerisindeaçığa çıkan işçi direnişleri yürünmesi gereken yolun işçisınıfının yolu olduğunu bir kez daha göstermektedir.Bu deneyimleri paylaşmak, gerçekleşen mücadelelerinortaya çıkardığı dersleri özümsemek ve işçi sınıfınınbirliğini büyütmek için herkesten önce etkinliğimizinkürsüsü başta Greif işçileri olmak üzere bütün direnişçiişçilerin kürsüsü haline getirilecektir.

Manisa İşçi Kültür Sanat Derneği açılış etkinliği butemelde gerçekleşecektir. Etkinliğimiz kendicephemizden mücadelenin Manisa safhasındabiriktirme işlevi görecektir. Güçlü bir açılış etkinliği ile1 Mayıs’a yürüyecek olan derneğimiz Manisaproletaryasının mevziisi olacaktır.

Derneğimizin açılış etkinliği, dostun ve düşmanıngözü önünde sermayeye ve hizmetkârlarına karşıaçılmış bir savaş ilanı olacaktır.

Derneğimizin açılış etkinliği, işçi sınıfının, grevlerin,direnişlerin ve işgallerin kürsüsü olacaktır.

Derneğimizin açılış etkinliği, soyguna, ranta, açlığave sefalete karşı işçilerin ve emekçilerin birlik çağrısıolacaktır.

Derneğimizin açılış etkinliği, yeni dünyanıntohumlarının savrulmasına yardım eden rüzgârolacaktır.

Bu iddia ve programla yola çıkan sınıf devrimcileriolarak bir kez daha ilan ediyoruz ki, artık Manisa’daGezi’nin ruhuyla donanmış, Greif’le tecrübe kazanmış1 Mayıs’la güçlenecek olan bir mevzi var. Manisa’daartık İşçi Kültür Sanat Derneği var.

İKSD Yönetim Kurulu19 Mart 2014

“Yeni bir dünya, yeni bir kültür İçinişçilerin birliği etkinliğinde buluşalım!”

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 12

“Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse birgünlüğüne,

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar. Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.

dünyayı çocuklara verelim. kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir ekmek

somunu gibi hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.”

Bir günlüğüne doyar mı çocuklar gülmeye,sevmeye, yemeğe? Savaşların, kıtlıkların, kıyımlarınortasında, yüzlerinde tarifi olmayan acıların çizgileriylegülebilirler mi gerçekten bir günlüğüne de olsa?Simsiyah bir gökyüzünü bir uçtan bir uca, özgürlüğünsoluksuz maviliğiyle delen bir uçurtmanın kanadınatakılıp yarabilirler mi karanlığın ölüm saçan dehşetini?Yoksa bir oyunun masumiyetine dalıp sessiz-sedasızgöçüverirler mi? Biz onlara sıcacık bir somun gibidünyayı versek, ekmek almaya giderken ölürler mi? Yada allı pullu balonlar versek, yaklaşınca kan kokanmetallere ellerini değerler mi?

O halde dünyayı verelim çocuklara. Ama yalnızcabir günlüğüne değil. Ekmeğin hep sıcacık olduğu,balonların da patlayınca öldürmediği bir dünyayı…Farisler’in, Uğurlar’ın, Berkinler’in ölmediği, doyasıyayaşayıp sevebildiği ve daha ağlamayı öğrenmedengülebildiği bir dünyayı…

Erken büyüyor çocuklarımız… Ve erken ölüyorlar…

Biz böyle bir dünyanın savaşını verirken,çocuklarımız da erken büyüyor. Evlerini başlarınayıkanlara, topraklarına her gün bombalar yağdıranlara,onları anasız-babasız, evsiz, aşksız koyanlara, dahaçocuk yaşta bileniyorlar. Yürekleri de tıpkı yüzleri gibierkenden kuşanıyor öfkenin harcını. Ve en öneatılıyorlar, oyun belledikleri için değil, kansız, kirsiz,yalansız oyunlar oynayabilmek için tanklara karşı taşoluyor yürekleri.

Faris’in elinde bayraklaşıyor önce, ölüm kokanmetallerin korkusunu ancak böyle yenebiliyor.Filistin’de bir bombanın ucuna takılıp gelen soğuklukFaris’in küçücük ellerine sığan yüreğinin sıcağıyla tuz-buz oluyor. Sonra binlerce ‘çocuk general’ izliyorFaris’in yolunu. Ne yaptığını çok iyi bilen, yaşamlarınakastedenleri masumiyet silahıyla yenen binlerce“çocuk general”, “büyük” cellatların kâbusunubüyütüyor.

Ortadoğu’dan esen bir rüzgâr gibi yayılıyor tümdünyaya çocuk çığlıkları. Kürdistan’da türküleşiyor,devleşiyor, direnişin en önünde simgeleşiyor. Esmeryüzlü, çıplak ayaklı, yürekleri yiğit Kürt çocukları onlarıbağlamak isteyen tutsaklık zincirlerini hiçe sayıp kirlive haksız savaşa başkaldırıyor. Bu yüzden çocuk yaşınabakmadan, 12 yaşına 13 kurşun reva görüyor gözü

dönmüş caniler. Bu yüzden patlıyor havan topları birdağ “Ceylan’ının” körpe bedeninin üzerinde. Buyüzden her ananın bağrı yanık oluyor Kürdistandağlarında, dudaklarından dökülüyor “Lori, lori…”feryatları…

Aynı ses bu yakadan da duyuluyor: “Oğul, oğul…” Bir ölümün yükünü daha taşıyor kara bulutlar,

sonra adeta yas tutar gibi susuyorlar. Kalleş bir griliğinortasında düşüyor kaldırıma bir çocuğun bedeni. Üçmevsim direniyor, adı Berkin oluyor. Türkiye’de Berkin,Yunanistan’da Alexis, Kürdistan’da Uğur, Filistin’deFaris… İsimleri değişiyor ama altı kıtada da çocukkalıyor adları. Hiç büyümüyorlar. Ve dünyanınneresinde olursa olsun, ölümü haksız, direnişigörkemli kılıyorlar.

“Genç iken ölene ölüm zor iştir…”

İnsan doğar, büyür, yaşar ve ölür… “Doğanınkanunu”dur çünkü bu. Ancak bu diyalektik zincir,tarihin her döneminde ve her coğrafyada aynıistikrarla sürüp gitmiyor. Birileri, bir yerlerde kırıyor buzincirin halkalarını. Kimileri daha doğarken ölüyor. Yada bir başkaları büyümeye çalışırken… Doğanın bu“doğal” işleyişine müdahale ediliyor. Ölüm tek başınaecel olmuyor/olamıyor, ya da bilimsel bir yollaaçıklanamıyor.

Daha toprağa tutunamadan kökleri, boyunlarıkırılıyor fidanların. Ne kadar sarılsalar da inatlaköklerine, tüm güzellikleri biçen bir paletin altındaeziliveriyorlar. Her ölüm erken olsa da, çocuk adıölümle anılınca göz pınarlarında çırpınıyor sabır. Amagözyaşı dökülemiyor bir türlü. Çünkü hınçla doluyoryürekler, çığlıklar düğüm düğüm olup tıkanırboğazlara. Bir yerden patlarsa öfke, işte ancak ozaman akıtıyor zehrini damar damar… Hesap soruyor…Bu acı hiçbir teselliyi kabul etmiyor.

Bir çocuğun 16 kilo kalan bedeni titretir mizalimlerin yüreğini? Titretmez! 14 yaşa hedef alıp ateşaçanların yüreği kabuk bağlamıştır çünkü. Adı aylarcaumudun adı olan bir çocuk, ancak bizim “Uyan artık!”diyen yüreklerimizin gülebilen yanıydı. Artık, “UyanBerkin” diyemesek de onun 16 kilo kalan bedenidirencin ve kavganın tutunacağı incecik amasapasağlam bir daldır şimdi. Ve Berkin gibi çocuklargelecek dünyaya, eğer biz tutunamazsak direncin vekavganın dalına, Berkin gibi çocuklar ölmeye devamedecek. Irak’ta, Filistin’de, Afrika’da, Kürdistan’da,Anadolu’da ve dünyanın dört bir tarafında “devlet”derslerinde en arka sıradan ayağa kalkan çocuklarınseslerine kulak vermezsek sınıfta kalmaya ve “devlet”derslerinde öldürülen çocukların katline tanık olmayadevam edeceğiz.

*Nazım Hikmet, Dünyayı Verelim ÇocuklaraZ. Eylül

Çocuklar alacak dünyayıellerimizden!*

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/12 * 21 Mart 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 12

Türkiye’nin politik gündemi hem ortaya çıkan yolsuzluk kayıtlarına hem de tekbir tarihe, 30 Mart yerel seçimlerine kilitlenmiş durumda.

Kaset savaşlarından diğer tüm gelişmelere, hepsinin belirleyici olacağı tariholan 30 Mart’ı düzenin siyasal kulvarında yarışan tüm aktörler bir milat olarak elealmakta. Hazırlıklar bu tarihe göre yapılmakta.

Düzenin kendi sınırı içinde önemli olan bu tarih, sonrasındaki yenibaşlangıçlara vesile olacak. Düzen güçlerinin bu seçim tarihini önemsemesi gayetanlaşılır. Başta AKP ve Erdoğan olmak üzere, ki “yola kefenimi giyip çıktım” diyenErdoğan’ın alabildiğine teşhir olduğu şu günlerde, hepsi seçim yarışına kendisinikaptırmış durumda.

Kefenin cebi olmadığı gibi başka yalanlarıyla da kendini savunmaya çalışanErdoğan, son virajda yeni bir kazaya uğramadan yarıştan birinci çıkmaya çalışıyor.Diğer tüm koşucular da 30 Mart bitiş çizgisini en önde geçme telaşında. Aynızamanda 30 Mart tarihi emekçilere yaşanan bunca kötülükten kurtulma umuduolarak pazarlanmakta.

Seçim muharebesi mi, sınıf savaşımı mı?

30 Mart öyle bir tuzak ki, AKP bile rakiplerine seçim sandıklarını siper yaparakmeydan okumaktadır. Böylece “demokrasi” oyununa dahil edilmek istenen,seçimin büyüsüyle uyutulmaya çalışılan emekçilere asıl hesaplaşma alanlarıunutturulmak istenmektedir. Kavga alanlarında değil sandıklarda hesaplaşalımdenilmektedir.

“30 Mart sonrasının Türkiye’sinde işçi ve emekçileri bekleyen aydınlık, şeffaf,güzel günler olacak.” On milyonlarca insanın inandırılmak istendiği ortak paydabu. Her şey, 30 Mart günü sandıkların açılmasıyla değişecek! Sağından solunakoro halinde söylenen masal bunun üzerine. 30 Mart tarihi işçi ve emekçilerinuyutulacağı bir tarih kesiti olarak hafızalara kazınacak.

Hangi ismi taşırsa taşısın “düzenin bekası için” çabalayanlardan başkasıbeklenemez zaten. Ancak söylemleri, kendilerine biçtikleri misyon üzerindendaha tahrip edici olansa çeşitli adlarla, ortaklıklarla 30 Mart’a endekslenenreformist güçler cephesinin durumu. 30 Mart onlar içinde yeni başlangıçlarınvesilesi olacak.

Siz seçim projelerinizi haykırın, biz kavga şiarlarımızı!

Oysa 30 Mart’ın bu topraklarda bir seçim tarihi olmasından öte çok ayrı biranlamı var. 30 Mart bir savaş çağrısıdır. 30 Mart Kızıldere’dir. “Biz burayadönmeye değil, ölmeye geldik” demektir. Yaşananlara tam da bu destansı tarihinüzerinden bakmanın vaktidir.

30 Mart’ta kim devrime, kim bu düzenin içinde kırıntılarla yetinmeyeçağırıyor. 30 Mart’ta neyin seçilmesi gerektiği nettir, çünkü rengi kızıldır. Seçimtarihi bir rastlantı mı yoksa bilinçli bir tercih mi bilinmez ama seçimler her açıdanilk defa bu kadar keskin bir ayrıma denk gelmiştir. Devrimci tarih, sandık hesaplarıyapılsın diye yaşanmamıştır. Devrim davası uğruna gösterilen bunca fedakarlık,adanmışlık, yiğitlik üzerinden 30 Mart’ta sandığa gömülecek olan ne AKP’dir, nede bu düzenin bir başka savunucusu.

Kızıldere mazide hatıra değil, bir savaş çağrısıdır!

Kızıldere’nin bıraktığı miras; bu düzenin tüm kurumlarıyla, partileriyle, işleyişyasalarıyla yıkılması için mücadele edilmesi gerektiğidir. Şimdi önümüzde durantüm çeşitleriyle düzen yelpazesinin 30 Mart korosu seçim şarkıları söylemektedir.Ancak bu koroda tok bir ses hala aynı şeyi söylemektedir: Biz bu yola sandıktançıkacak sonuçlar için gelmedik. Bu düzeni yıkmak için çıktık.

Varsın onlar projeler açıklayıp dursunlar. Varsın kimileri “hele bir AKP gitsinde” demeye devam etsinler. Tüm kötülüklerin bütün faturasını hırsızlık düzeniningerici bir şebekesine yükleyerek kapitalizmi aklasınlar. AKP karşıtlığı üzerindenakıllı siyaset yapıp, on milyonları bu düzene yedeklemeye çalışsınlar.

Kendi tarihimizin gerçekleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. 30 Mart’laemekçileri sandık sonuçlarına kilitlemeye çalışanlara inat, devrime kilitlenenbizler yüzümüzü devrimin sarp ve dolambaçlı yollarından çevirmeyeceğiz. Busömürü düzeni orta yerde dururken, evrim geçirerek düzenle bütünleşenlere ‘budüzeni önümüze kurulan sandıklardan değil, yıkarak değiştireceğiz’ diyeceğiz.

Bu düzende kendilerine bir yol bulmaya çalışanlar, bu 30 Mart’ta Mahirler’in,Kızıldere’nin ismini hangi cüretle, rahatlıkla telaffuz edeceklerdir bilinmez. Ancakbizler için Kızıldere sadece mazide bir hatıra olmadığı gibi, 30 Mart’ta bir savaşçağrısı olmaya devam edecektir.

30 Mart’ta seçiminiz

olsun!KIZILDERE