kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

68

Upload: bekir-bektas

Post on 31-Mar-2016

275 views

Category:

Documents


15 download

DESCRIPTION

Kocasinan Anadolu Lisesi Okul Dergisi Nisan 2014

TRANSCRIPT

Page 1: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014
Page 2: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Kişisel beklenti ve gerçekleri dikkate alarak, sınava girecek öğrencinin, ailesinin geleceğe ilişkin kaygılarını ve beklentilerini paylaşır. KAVRAM DERSANELERİ, zamanı profesyonel bir anlayış ve verimlilikilkelerine göre planlar.

Ben artıkunutmuyorum!

Türkiye’de İlk ve Tek

“gebös”Geri Bildirimli Öğretim Sistemi

ile öğrenciler işlenen

konuları unutmuyor.

KAVRAM DERSANELERİ

Kitlesel Başarıda 1 numara

İstasyon Cad. No: 18 Kocasinan / KAYSERİ

Page 3: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

İSTİKLAL MARŞI’NDAN

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;

MEHMET AKİF ERSOY

Page 4: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014
Page 5: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

İÇİNDEKİLER Sunuş Noman SALIN......................................................................... Okul Müdürünün Yazısı Hayret YILDIZ.........................................

100 Yılında Üç Türkünün Hikayesi Ruhi AKGÜMÜŞ...................

Okulumuz 100. Yıl Çalışmaları Ruhi AKGÜMÜŞ.........................

I. Dünya Savaşı Osmanlı Cepheleri Kaan DÜYGÜN....................

Savaşın Tanığı Türküler Seda ÇALIŞKAN......................................

Esaret Yokluk Demektir Arzu ALTAY..............................................

1914-2014 Gündem Berrin TOGA..................................................

Cephelerden Hikayeler Ayşenur KANCI........................................

Kayıplar, Bekleyenler Merve GÜRBÜZ...........................................

Savaşın Çocukları Büşra MANTICI.................................................

Savaşın Kadınları Rabia SEZER........................................................

I. Dünya Savaşı ve Mektuplar Canan DERİCİ................................

I. Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal Aybüke YİĞİT......................

Çanakkale’nin Kahraman Mekteplileri V. Furkan YILMAZ........

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’da Futbol Ali ÖZDİN......................

Kar Melekleri Şifanur ALİBAZ.........................................................

Çanakkale Merzuka ALLI.................................................................

Yemen Cephesinden Kesitler Rüveyda BULUN.............................

100 Yılında, Kayseri’nin I. Dünya Savaşı Şehitleri

Ruhi AKGÜMÜŞ Seda İRİZ Aybüke YİĞİT ................................

Kayseri’nin I. Dünya Savaşı Şehit Haritası.....................................

I. Dünya Savaşı’nın İlkleri ve Enleri Sedat ASLANTAŞ................

I. Dünya Savaşı Osmanlı Yetimleri Ruhi AKGÜMÜŞ...................

Öğrencilerimizden Damla BAYRAM Zeynep ÜNSAL.................

Okulumuzdan Kareler........................................................................

Üniversiteyi Kazanan Öğrencilerimiz..............................................

Son Sınıflarımız..................................................................................

Ygs’de Dereceye Giren Öğrencilerimiz...........................................

Dergi Ekibimiz...................................................................................

2346 81012141618202224262830323436

3844 4648505254566061

12 I. DÜNYA SAVAŞI OSMANLI ESİRLERİ

I. DÜNYA SAVAŞI VE MUSTAFA KEMAL

26

I. DÜNYA SAVAŞI KAYSERİ ŞEHİTLERİ

44

I. DÜNYA SAVAŞI OSMANLI YETİMLERİ

Kocasinan Anadolu Lisesi Yayın İletişim Kulübü Yayın Organıdır

2013-2014 Eğitim öğretim yılıSayı: 13/ Nisan 2014

Sahibi Kocasinan Anadolu Lisesi Adına Hayret YILDIZ

Yazı İşleri Müdürü Noman SALIN

Genel Yayın Yönetmeni Ruhi AKGÜMÜŞİnceleme Kurulu

Cüneyt ERCAN Hülya GÜRBÜZYayın Kurulu

Ruhi AKGÜMÜŞ Noman SALIN Berrin TOGA Veli Furkan YILMAZ

Tashih KuruluNoman SALIN H. Selman BEKTAŞ

ReklamHakan TUNÇ Ersin PALA Cüneyt ERCAN

Grafik-TasarımHilmi Selman BEKTAŞ

Haberleşme AdresiYavuzlar Mah. Lokman Cad. Çaykara Cad. Çaykara Sok.

Tel: 352 339 40 58 Web: ksal.meb.k12.trDergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına ait olup,

MEB’in fikirlerini yansıtmaz. Sorumluluk yazı sahiplerine aittir.

48

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

1

Page 6: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

SUNUŞTakvimlerden düşerken zaman yaprak yaprak, kalın bir sis perdesi girer yaşananlarla ara-mıza. Unutmak çağın hastalığı olsa da unutmamalı bazı şeyleri insan, özellikle de geçmi-şi… Silkinmeli arada kendine gelip, ders almalı acılarından, hatalarından ve de kayıpların-dan. Milletlerse söz konusu olan, bu durum daha da hayâtî… Âkif’ in dediği gibi: “Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Mâzimizin perdelerini araladığımızda - çok değil, yüzyıl önce- dünyanın ilk büyük kanlı savaşı çıkar karşımıza. Osmanlı kana batmış, Brütüs’lerin hançerleri sinemizde… Tek dişi kalmış medeniyet sırtlanları kapmış her bir yanımızdan. Vatan imdat etmede, soluğu boğa-zında. Sadık evlatları koşup gelmekte vatanın dört yandan; kimi yavrusunu, kimi sevdasını bırakmış memleketinde, kimi okulda kitaplarını… Yüreklerine ekili umutları, hayalleri, özlemleri; yarınsızlık hasadında yarınları… Ama hepsi, ama hepsi de serdengeçti, yârdan geçti, candan geçti. Abdestlerini kanla almışlar, Mustafa Kemal’le yeniden dirilmişler Çanakkale’de; Allah’larına teslim olmuşlar Sarıkamış’ta, yitip gitmişler esarette analarının kınaladığı, vatana kurban can Mehmet’ler; peygamberin kucak açıp beklediği yiğitler.Böylesine bir mazi hatırlanmaz; çünkü hiç ama hiç unutmamaktır onu asl’olan. Bizler de Kocasinan Anadolu Lisesi olarak tarihimize sorumluluk, ecdadımıza minnetimiz gereği dergimizin bu yılki sayısında “Birinci Dünya Savaşı”na ışık tutmaya çalıştık; ama bu savaşı, sadece tarihi açıdan değil, insani yönüyle de ele almaya gayret ettik. Savaşırken aslan kesilen Mehmet’lerimiz; yüreklerinde sevdaları, yarınlara umutları olan bizler gibi bi-rer insanken; bağrı yanık analarının, kavuşamadıkları sevdalılarının yüreklerinden yakılan ağıtlardı aynı zamanda. Sizleri dergimizle baş başa bırakırken büyük bir istek ve özveriyle hazırladıkları yazılarla, dergimizin ortaya çıkmasını sağlayan öğrencilerimizin hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Siz olmasaydınız, bu dergi olmazdı. Hepinizin ellerine, yüreklerine sağlık…Ayrıca kütüphanesini bizlere açan ve içerikten tasarıma kadar her konuda yardımcı olan müdür yardımcımız Ruhi AKGÜMÜŞ’ e, reklam konusunda destek olan öğretmenlerimiz Hakan TUNÇ’ a ve Ersin PALA’ ya, tasarım aşamasında büyük bir sabır ve titizlikle yar-dımcı olan bilgisayar öğretmenimiz Hilmi Selman BEKTAŞ’ a teşekkürlerimi sunarım.Böylesine kapsamı geniş ve önemli bir konuda elbette eksiklerimiz, hatalarımız olacaktır. Bundan dolayı şimdiden siz okuyucularımızın affına sığınıyorum. Meramımız karınca kararınca da olsa tarihte bir iz bırakmaya çalışmaktır. Bu çalışmamızı, ecdadımızın aziz anısına kısa bir saygı duruşu olarak değerlendirmeniz dileğiyle…

Noman SALIN Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

100 Yıl Önce Ağıt Yakanlar ve Ağıt Yakılanlara...

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

2

Page 7: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

TÜRKÜLERLE TÜRK’ÜN HİKAYESİ Aslında hikaye değil, destan. Türkü de değil; özlem, vefa, fedakarlık,

dostluk, sabır, azim, cesaret, ötelerin ötesine uzanmak. Anadan, yârdan, serden geçmek; ölmemek, diri kalmak. Lime lime parçalara ayrılarak gül bahçesi oluşturmak. Karların altında beyaza bürünerek sonsuza uyan-mak. Kızgın güneşe meydan okumak; suya inat susuz ayakta kalmak. Ne hikaye ne türkü ne de destan bu kalıplara sığmaz. “Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber; /Sana âguşunu açmış duruyor peygam-ber!”diyen Akif, kainatın en değerli nesnelerini vermiş; ama bunların hiçbirini bu şehitlere layık görmemiştir. Onları peygamberimizin kuca-

ğına emanet etmiştir. “Ecdâd-ı fatihân”ın Orta Asya bozkırlarından yürüyerek cihan devleti olma arzusu hiçbir zaman bitmemişti. Adı Hun olmuş, Göktürk olmuş, Selçuklu olmuş, Osmanlı olmuş; ama sevdası hep aynı olmuş. Önderi Oğuz Han olmuş, Bilge Kağan olmuş, Alparslan olmuş, Osman Gazi, Yavuz, Fatih olmuş, Mustafa Kemal olmuş; ama sevdası hep aynı olmuş. Bu sevda bazen kor ateş olmuş, bazen de küllenmiş; bir rüzgar bekleyip bayrak olmuş.Sevgili gençler, DÜŞÜNÜN!Ecdadınızın yaşadığı coğrafyayı, zamanın mevcut koşullarını göz önünde bulundurarak bir düşünün! Dün hangi tehditler varsa bugün de aynı tehditler devam etmektedir. Bilmem kaç haçlı seferiyle bu topraklar tarumar edilmiş, ocaklar söndürülmüş, o güzelim eserler yağma edilmiştir. Bu coğrafyada her zaman Lawrence(Lovrıns)’lar olmuş, silahları fitne ve bozgunculuk olmuştur. Birlikteliğimiz bozulmuş, birbirimize muhabbetimiz azalmış, o zaman Law-rence(Lovrıns)’lar çoğalmıştır. 20.yüzyılın başını düşünün! Size giydirilmek istenen kefeni düşünün! Yemen’e gidip gelmeyeni, yıldızlarla, rüzgarla sevdiğine selam yollayan anaları, sevgilileri, kardeşleri düşünün! Kimin dost, kimin düşman olduğu belli olmayan, kum fırtınalarıyla birbirine girmiş insanları düşünün. Mübarek beldeleri korumak için aç kalanları, çekirge yiyenleri, kızgın çölde bir damla suya hasret gidenleri DÜŞÜNÜN! Yani Yemen cephesini, Filistin cephesini, Medine-yi Münev-vere savunmasını, Irak cephesini… Bu milletin evladı, buralarda, Lawrence’lara ve seni tarih boyunca bu topraklardan atmak isteyen Batı emperyalizmine karşı kanını sebil etmiştir. Yıldızlara bakarak gözleri açık gitmiştir. Bir an empati yapın, öyle bir empati yapın ki o an kendinizi o çölde hissedin ve düşünün!Bir emirle, emri sorgulamadan, karakışta, eksi otuz-kırk derecede, yazlık elbiseyle, yeterli yiyeceği olmadan, sırtında silahıyla Sarıkamış’a, Allahuekber dağlarına doğru yürüyen 90 bin kişilik bir ordu… Ya şehit oluruz ya gazi diye düş-man üstüne yürüyen askerlerimizin her biri birer kardelen olmuş, her bahar yeniden açmış; bizi unutmasınlar diye…Çanakkale son kale… Yedi düvel, tek dişi kalmış medeniyet denen canavarla bütün vicdansızlığı, merhametsizliği ile gelmiş; gökten ateş püskürtmüş, yerden ateş… Bu canavarlar mazlumu mazluma kırdırmış. “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum! ”diyen Gazi Mustafa Kemal gibi bir komutanla ve bu emri üç beş saniye içinde yerine getiren bir ordusu olan milletle hangi canavar, hangi medeniyet baş edebilir? Size söylüyorum size, ey şehit oğulları! Okuyun ve Düşünün!Şeyh Edebali, Osman Bey’e şöyle vasiyet eder: ”İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Güçlü-sün, kuvvetlisin, akıllısın; ama bunları nerede kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip ol.”Sizler de şafak vakti doğup, akşam ezanında ölenlerden olmayın. Şimdiye kadar ölmediniz, bundan sonra da ölmeyin. Gerçek olan aşktır. İnsanları sevin, toprağı sevin, yaratılanı yaratandan ötürü sevin. Önce kendinize dost olun. Ken-dinize dost olmazsanız başkasına dost olamazsınız. Kendinizle barışık olun, kendinizle barışık olmazsanız gayrıyla barışık olamazsınız. Tarihinize dost olun, coğrafyaya dost olun, sizi siz yapan değerlere dost olun. Siz şehit oğlusunuz. Siz mazlum milletlerin ışığısınız. Bu yüzden tarihinizle, coğrafyanızla ve kendinizle dost olun ve de dost kalın.Kelimeler ecdâd-ı fatihânı anlatmakta o kadar yetersiz ki bu, ancak hissetmek ve sevmekle mümkün olabilir. Türk milletini Orta Asya bozkırlarından Viyana kapılarına, Endonezya’da Açe‘ye, Arakan’a, Hindistan’a, Pakistan’a taşıyan ruhu bilmek için kendinize, tarihinize ve değerlerinize dost olup onları sevmeniz lazım. UNUTMAYIN! ”Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklal ve istikballerini kaybederler.”diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, size maddi miras olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni bırakmış ve değerlerinizle barışık olarak dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmayı hedef göstermiştir. Dünyanın sizin gücünüze çok ihtiyacı var. Bir olun, diri olun. Sevgiyle kalın, dostlukla kalın. BİZE VATAN TOPRAĞINI BIRAKAN, ÖZGÜR YAŞAMAMIZI SAĞLAYAN ŞEHİTLERİMİZİ, GAZİLERİMİZİ, ONLARI YETİŞTİREN ANALARI, BACILARI, SEVDASINI YÜREĞİNE GÖMÜP YILDIZLARI GÖZLEYENLERİ RAHMETLE, MİNNETLE, MUHABBETLE YAD EDİYORUM.

BU MİLLET SİZİ ASLA UNUTMAYACAK!

Hayret YILDIZOkul Müdürü

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

3

Page 8: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Kerkük tarihine büyük kat-kı sağlayan Suphi Saatçi, bir söyleşisinde şöyle demiştir: “Öm-rümü Kerkük’e adadım; fakat bir Kerkük türküsü kadar etkili olamadım.” 2 İşte bu yazı yüzyıl öncesinde yapılmış, etkisi sonsuza kadar sürecek olan üç türküye bakarak bir tarih okuması yapmaya çalışacak-tır. “1910-1922 arasındaki 12 yıl içinde yaklaşık 5 milyon Müslüman, cephelerde veya cephe gerisinde açlıktan, salgın hastalıktan ya da göç yollarında bitkinlikten hayatını kaybetti. Yunan işgalinin olduğu Ege’de ve Rus işgalinin olduğu Doğu Anadolu’da kadınların yaklaşık %30’u dul kaldı. Bu yüzden meydana gelen erkek nüfus eksikliği 1965 yılına kadar sürdü. 1933’te, geçmişteki bu 10 yıllık savaşın baki-yesi olarak 15 milyonluk Türkiye nüfusunun yaklaşık 1 milyonu topaldı, çolaktı, kördü; bir türlü sakattı. I. Dünya Savaşı, Türkiye için 10 yıl sürmüştür. Hiçbir ülke için bu kadar sürmemiştir”3 200 yıl öncesinden 11 milyon km2 olan topraklarımız bugün için 800 bin km2’ye, Balkan Savaşı öncesinde 22 milyon olan nüfusumuz, 1927 yılında 13 milyona gerilemiştir. İşte bu nedenle 1910-1922 yıl-ları arası Türk tarihinin en zor ve en acılı zamanıdır. Bu zorluğu ve acıyı en iyi anlatan da üç türküdür:

“…Dedem diyor ki, geçmiş zamanların birinde, bir han başka bir hanı tutsak almış. Bu han tutsağına: “Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm.”demiş. Tutsak han düşünüp cevap vermiş: “Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce vatanımdan herhangi bir

çobanı buraya getirtmeni istiyorum.” Esir alan han: “Ne yapacaksın o çobanı? ” diye sormuş. Tutsak hanın son sözü ise: “Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum…” olmuş. Dedem diyor ki, “İşte böyle, vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış. Böyle insanları görmeyi ne kadar isterdim !..”Türküyü dinlerken dedem kulağıma fısıldar: “İlahi! Ne büyük insanlarmış eski insanlar! Ne türküler yakmışlar ya Rabbim!..”

Beyaz Gemi-Cengiz AYTMATOV

100. YILINDA ÜÇ TÜRKÜNÜN HiKAYESi

“Türkülerimizi bilmeden Türk’ü bilirim demek, alfabeyi öğrenmeden kitap okumaya benzer. Anadolu insanının; ha-yatındaki mağduriyeti, yaşadığı mahrumiye-ti, tevekkülündeki mazlumiyeti, tavrındaki mahcubiyeti, aşkındaki masumiyeti, gön-lündeki muhabbeti, hayalindeki saadeti, iç dünyasındaki samimiyeti, heyecanındaki kudreti, ruhundaki asaleti, sevdasındaki iffeti, kalbindeki ülfeti, kızgınlığındaki hid-deti, öfkesindeki şiddeti ve duygularındaki haşmeti ancak türkülerimiz anlatabilir. Türk milleti olarak bizler; bir yürek yangınında önce kendimiz yanar, sonra bir türkü yakar, daha sonra bu yanık türkü-lerde serinlemek adına “Değmen benim gam-lı yaslı gönlüme/ Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım.” türküsünü söyleyerek Mecnun olup yollara düşeriz. Türkülerde nice dağlar aşar, türkülerle yaramızı deşeriz. Düğünlerde türkülerle coşar, askerlikte türkülerle koşarız. Kısacası, biz hayatı türkülerde yaşarız. Çünkü türküler, duygu penceresinden ömür rüyasını seyreden bir hayat destanıdır. “ 1

Türkler belki çok iyi tarih kitabı ya-zamazlar ama büyük tarih yaparlar; yapılan tarih içinde en güzel destanları yazar, en güzel türküleri yakarlar. Bundan dolayı da Türk tarihini araştıran bir tarihçinin, araştırdığı dönemle ilgili söylenmiş türkülere bakmasında büyük fayda vardır.

1. D

ÜN

YA S

AVAŞ

I TAR

İHİM

İZİN

EN

YÜK

ŞEH

ADET

HAR

EKET

İDİR

.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

4

Page 9: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

1. Türk Yurdu, Türkü Dosyası Sayısı2. Bizim Külliye Dergisi, Türkü Dosyası Sayısı3. Taha Akyol Bilinmeyen Lozan4. İsmail Çolak, Tarihimizin En Beyaz Dramı Sarıkamış5. Yahya Yeşilyurt, Yemen

Çanakkale türküsü, Sarıkamış türküsü ve Yemen türküsü. Aslında ağıt olan bu üç türkünün hikayesi ve sözleri, bu 12 yılın adeta bir özeti, ön ve son sözüdür: “Gençliğim eyvah!”,

“Giden gelmiyor, acep nedendir?” ve “Sarıkamış’ta yatanın kanı, donmuş buza benzer .” Tarihimizde en fazla şehidi, bu on iki yıllık süreçte- Trablusgarp, Balkan, I.

Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde verdik. Dolayısı ile en fazla yetimi-miz, dulumuz, esirimiz ve kaybımız da bu dönemde oldu. “Sarıkamış’taki 13-14

günlük bir muharebeden sonra Anadolu’da, 50.000 çocuk yetim, 30.000 kadın dul kaldı. Bir Türk, Sarıkamış’ın kışını ağlamadan ve utanmadan nasıl seyre-debilir!” 4

“Çanakkale ve Yemen türkülerini dinlerken içi sızlamayan bir Türk olabilir mi? Yemen üzerine yazılmış, bestelenmiş; yazarı belli olan yahut olmayan

58 türkünün varlığı bu acıların dile gelmiş halidir. “Havada bulut yok, bu ne dumandır? ”, “Mızıka çalındı, düğün mü sandın? ”, “Yemen bizim ne-yimize? ”, “Kara çadır ismi tutar? ” ve “Eledim, eledim; höllük eledim.”

türküleri bunların en bilinenleridir.Yemen türkülerine baktığımızda Tür-kiye’nin her yöresinden manzara ve hikayeler bulabiliriz: Niğde, Gaziantep,

Adana, Rumeli, Çukurova, Rize, Erzurum, Elazığ, Kahramanmaraş, Yozgat, Di-yarbakır, Sivas, İzmir, Kayseri, Kütahya, Konya gibi yurdumuzun dört bir tarafını

buna örnek gösterebiliriz.” 5

Ayrılığın kader kavuşmanın hayal olduğu, gidip de gelmeyenlerin çok olduğu bu yıllar “oğul”un anaya, ananın “oğul”a; babanın “oğul”a, “oğul”un babaya; yavuklu-

ların, nişanlıların birbirlerine hasretlerinin önce ümitsizliğe, ardından acıya dönüştüğü, acının yürekleri dağladığı, dağlanan yüreklerin dile geldiği; ağıt olduğu, türkü olduğu yıllardır. Anado-lu’nun her köşesi gibi Kayseri de bu acıyı resmi rakamlara göre 1771 kere yaşadı. Pınarbaşı Sin-del köyünden Gara Zala, Sarız Kemer Köyünden Emiş Ana, Sultan Ana ve binlercesi, gidip de gelmeyenler için ağıtlar yaktılar. Evet, pek bilinmez belki ama Kayseri’nin hem Çanakkale hem Sarıkamış hem de Yemen için yakılmış ağıtları vardır. Yakılan bu ağıtların üzerinden tam yüzyıl geçti. Ağıt yakanlar ve ağıt yakılanlar, sizleri unutmadık; dualarımız ve Fatiha’larımız sizinle. İnşallah Türkler için yüzyılın sonu, başına benzemez. Türkülerimiz, savaş ve şehitler üzerine değil; barış ve yaşam üzerine söylenir.

“Sarıkamış’ta dondum, Çanakkale de yandım, Yemen de piştim, Kanal da boğuldum, Şehit oldum; Dirildim, bayrak ve vatan oldum!

Ruhi AKGÜMÜŞ Tarih Öğretmeni

KAYNAKLAR

Memleket ahvalini onlardan sor; Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni... Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i Ben türkülerden aldım haberi. Bedri Rahmi EYÜPOĞLU

100. YILINDA ÜÇ TÜRKÜNÜN HiKAYESi

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

5

Page 10: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

KOCASİNAN ANADOLU LİSESİ 100. YIL ÇALIŞMALARI2012-2013 Eğitim-öğretim yılı Balkan savaşlarının, 2013-2014 eğitim öğretim yılı da Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılıdır. Her iki savaş da, Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe götüren iki ana kırılma noktasıdır. Bu günü anlamamız için 100 yıl önce yaşadığımız bu iki travmayı derinle-mesine analiz etmemiz ve yeni yetişen nesillere aktarmamız gerekmektedir. İşte bu amaçla oku-lumuz “Kültür- edebiyat ve tarih kulübü” olayların 100. yılını da fırsat bilerek, 2012-2013 yılını okul için “Balkan Yılı”, 2013-2014 yılını da “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı-Üç Türkünün Hikayesi Yılı” ilan ederek bir dizi kararlar almış ve uygulamıştır.

Balkan Yılı İçin Alınan ve Uygulanan Kararlar:1. Balkan savaşlarının neden ve sonuçlarını anlatan duvar gazeteleri çıkarıldı.2. Balkanları anlatan sunular hazırlanarak okul koridorların-daki büyük ekran televizyonlardan yayınlandı.3. Balkanlarla ilgili ödüllü kompozisyon yarışmaları düzen-lendi.4. Balkanları anlatan kitaplar ve dergiler tanıtıldı ve edebiyat zümresinin okutacağı kitaplarda Balkanlar’a öncelik verildi.5. Tarih, edebiyat, müzik ve coğrafya derslerinden verilecek yıllık ödevlerde Balkanlara öncelik verildi.6. Okulumuzda Balkan göçmeni olan öğrencilerimizin dedelerinin Anadolu’ya geliş hikayelerini anlatan kom-pozisyonlar yazdırıldı.7. Kabartmalı Balkan haritası temin edilerek öğrencilerin görebileceği yerlere asıldı.8. Balkanlarla ilgili belgeseller seyrettirildi. (Ölüm ve Sürgün, Elveda Rumeli)9. Balkan türküleri, hikayeleri ile tanıtıldı.10. Çıkarılacak okul dergisinde konu ağırlığı Balkanlara verildi.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

6

Page 11: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

KOCASİNAN ANADOLU LİSESİ 100. YIL ÇALIŞMALARI

100. Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Yılı İçin Alınan Kararlar:1. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın savaştığı cephelerle ilgili duvar gazetesi çıkarıldı.2. Büyük ekran televizyonda bu cephelerdeki kahramanlıklara, kayıplara, hikayelere, çekilen acılara yıl boyunca yer verildi.3. “Birinci Dünya Savaşı’nda Kayseri ve Kayıpları” konulu bir proje hazırlandı ve TÜBİTAK’a başvuruldu.4. “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Cepheler” konulu bir bültenin çıkarılması.5. Okul dergisinin ana temasının “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı Üç Türkünün Hikayesi” olması.6. “Türkülerle Cepheler” konulu sunular hazırlanması.7. “Şehit Olan Futbolcular ve Hikayeleri“ konulu sunuların hazır-lanması.8. Mehmet Niyazi ÖZDEMİR’in “Çanakkale Mahşeri” ve “Yemen” ile İsmail BİLGİN’in “Sarıkamış” romanlarının okutulması.9. “Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Esirler ‘Esaret Günlüğü’” adlı DVD’nin seyrettirilmesi.10. “Vatan Yıldızlar Kadar Uzak Mı?” adlı kitabın okutulması.11. Öğrencilere verilecek projelerde (yıllık ödev) bu konuya öncelik verilmesi.12. Şiir dinletisinde seçilecek şiir ve türkülerde bu konuya öncelik verilmesi.13. Dedeleri bu savaşlarda şehit olan öğrencilerin tespiti ve hikayelerinin yayınlanması.14. Müzik derslerinde cephe türkülerine yer verilmesi.15. Okul gezilerinde Çanakkale veya Sarıkamış’ın tercih edilmesi.16. Konuyla ilgili kompozisyon yarışmalarının düzenlenmesi.17. Üniversitelerle iş birliği yapılarak konferanslar verilmesi.18. Konuyla ilgili filmler ve belgesellerin seyrettirilmesi. 19. Konuyla ilgili uygun internet sitelerinin tanıtılması.Yukarıdaki kararlar alınmış olup, bir kısmı hayata geçirilmiş; diğerleri için ise süreç devam etmektedir. Ruhi AKGÜMÜŞ

Tarihin Önemi:Bir ağaç için kök, bir tesbih için ip, bir insan için hafıza ne anlam ifade ediyorsa bir millet için de tarih aynı anlamı ifade eder. Tarihlerini bilmeyen milletler sömürülmeye mahkumdur. Üç tür sömürgecilik vardır:1. Siyasi: Askeri işgal yoluyla yapılır, bedeninizi esir alır.2. Ekonomik: Borçlandırmak sure-tiyle yapılır, cebinizi esir alır.3. Kültürel: Yabancı kültüre özenti ve hayranlık yoluyla yapılır. Gön-lünüzü esir alır. Üç şeyi zayıflatır: Din bilincini, dil bilincini, tarih bilincini.Birincisinden savaşarak, ikincisin-den çalışarak kurtulabilirsiniz. Üçüncüsünden kurtulmak ise çok daha zordur.

1. D

ÜN

YA S

AVAŞ

I, TA

RİH

İMİZ

İN E

N B

ÜYÜ

K ŞE

HAD

ET H

AREK

ETİD

İR.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

7

Page 12: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI CEPHELERİ ve AÇILMA NEDENLERİ| w

ww.

ksal

.meb

.k12

.tr

8

Page 13: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI CEPHELERİ ve AÇILMA NEDENLERİBUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?1870 yılında Afrika’nın ancak onda biri sömürge iken, yirmi yıl sonra, 1890’da kıtanın sömürgeleşmemiş kısmı onda bir oranında kalmıştı.1914 yılı-na gelindiğinde ise, İngilizlerin sadece Afrika’da en verimli 3 milyon 700 bin km2’yi aşan büyüklükte sömürgeleri vardı.Benzer şekilde aynı kıtada, Fransızların daha az verimli 4 milyon km2’yi bulan sömürge alanları vardı.Almanların ise bu kıtada 960 bin km2’lik, diğerlerine göre doyurucu ol-mayan bir sömürge alanı vardı.(Yavuz GÖLBAŞI, Sarıkamış Düştü)Birinci Dünya Savaşı 1565 gün sürer. Savaş boyunca 9 milyon insan ölür. 22 milyon insan sakatlanır ve yaşam boyu işsiz kalır. Bunlar aktif olarak cephede savaşan kurbanların sayısıdır. Sivil ölü ve yaralıların sayısı ise hesaplanamaz. Savaşın tahmini maliyeti ise 400 milyar doların üzerinde- dir. Carnepie Barış Kuruluşu “Yirminci Yüzyıl Dünyası” adlı raporunda, o zamanın fiyatlarıyla, bu rakama İngil-tere, İrlanda, İskoçya, Belçika, Almanya, Rusya, ABD, Kanada ve Avusturya’da her aileye bir ev yapılabileceğini iddia etmiştir. Savaşın yıkıntıları İkinci Dünya Savaşı’na kadar onarılamaz. İkinci Dünya Savaşı, 35 milyon insanın ölümüne neden olur. 20 milyon insan uzuvlarını kaybeder.17 milyon litre kan akar. 12 milyon çocuk, sakat doğar. 13.000 ilk ve ortaokul, 6.000 üniversite ve 8.000 bilim laboratuarı yıkılır. 319 trilyon kurşun harcanır. Savaşta Sovyetler Birliği 11 milyon asker, 7 milyon sivil; Almanya 3 milyon 400 bin asker, 780.000 sivil; Japonya 1 milyon 310 bin asker, 2.2 milyon sivil; Britanya 265 bin asker, 93 bin sivil; ABD 292 bin asker, 6 bin sivil yurttaşını kaybeder. Yaklaşık 6 milyon Polonyalı ölür. (Sedat Cereci Vahşi Batı)

Kaan Düygün 10/C

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

9

Page 14: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Türküler vardır yürekteki yangınları dışa vuran, türküler vardır gidip de gelmeyenlerin ardından

çaresizliğin halini anlatan. Bazen farkına varamıyoruz, duyunca hissedemiyoruz, belki de bilmiyoruz ama her türkünün derinliklerinde yaşanmış acı gerçekler vardır. Özellikle bunlar vatan türküleriyse… Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda dokuz cephede birden savaştı. Yaklaşık bir buçuk milyon Anadolu insanı bu savaşlarda öldü. Dokuz cepheye birden asker bulmak oldukça güç bir işti. Onun için devlet seferberlik ilan etti. Eli silah tutan herkes askere çağrıldı.O günlerde çocuk yaşta olanlar: ”Bir ölüm kalım günü gibiydi, berihay(hayberi) davulları çalındı, seferberliğin ilan edildiğini bu davul seslerinden anladık. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu,sanki kıyamet kopuyordu.” diye anlatırlar.Türkmen kocaları 1315(Miladi 1899) doğumlu olanların hemen hepsinin bu savaşlarda öldüğünü, sakat kaldığını ya da esir edildiğini söylerler.Ve bunların ardından yakılan ağıtlar, söylenen türküler hala belleklerimizdedir: Hey on beşli on beşli Tokat yolları taşlı On beşliler gidiyor Kızların gözü yaşlıOn beşlilerden sonra 1316(Miladi 1900) doğumlu olanlar askere alındı. Sonra çocuk denecek yaşta askere çağrılan on yedililer. Bir kısmı okullarından alınıp cepheden cepheye koşturulan on yedililerin çok azı, bu savaşlardan sağ olarak kurtulabilmiştir. Onların gidişine bakın nasıl ağlamış milletimiz: Mızıkalar çalınıyor, Asker olan gelsin deyi. On yedili asker olmuş, Topluyorlar ölsün deyi.Çocuk yaşta cepheye gidenlerin acısı yürekleri dağlarken, memleketin bir ucunda iç burkan başka bir dram yaşanmaktadır; adı, Sarıkamış. Enver Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusu daha Kars’a ulaşamadan Allahüekber dağlarında, Soğanlı dağının eteğinde Şenkaya’ya yakın Bardız deresinde, Çil Horoz dağında, Çakır Baba’da donarak şehit oldular.Asıl donma, zirveye yakın yerde Taht yaylalarında oldu.Daha savaşa başlamadan Şubat 1915’te, doksan bin asker şehit oldu.Sağ kalanlar Ruslar tarafından esir edildiler.Bunlar Gediksatılmış köyündeki esir kampına konuldu. İşte bu esir kampındaki askerler, şehit olan arkadaşlarının ardından yürekleri dağlayan, yanık bir ağıt yaktılar. Bu ağıt o günden bu güne söylenegeldi: Allahüekber Kars’ın dağı, Mübarek şehit yatağı. Allahüekber’de söndü hep, Doksan bin evin ocağı.I.Dünya Savaşı’nda, başta Muş 25.Redif Alayı olmak üzere Anadolu’nun her yerinden Yemen’e de as-ker gönderilmişti. Askerlik şubelerinin ve kışların önünden Yemen’e sevk edilen askerlerin ayrılık saati görülmeye değerdi. Analar, babalar, çocuklar, gözyaşları... Ve onların yürek yankıları: Kışlanın önünde redif sesi var, Bakın çantasına acep nesi var, Bir çift kundurası, bir al fesi var.

SAVAŞIN TANIĞI TÜRKÜLER Seda ÇALIŞKAN 11/C

“Bir yiğit düşer toprağa, Sonra bir od yüreklere…

Yanık bağrından Anadolu’nun Yaslı ağıtlar tüter göklere.”

Noman SALIN

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

10

Page 15: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Askerlerimiz kutsal topraklara düşman ayağı bastırmamak için mücadele ederken, Muşlu kadınlar da ko-calarından mektup beklemektedirler. Tam bu sırada Redif yüzbaşısı İstanbullu Selahattin Ethem Bey, Muş’a asker toplamaya gelir. Ancak bir de bakar ki ortada hiç erkek yok; kadınlar da oturmuş ağıt yakıyor.Yüzbaşı kadınlara:”Havada bulut yok, bu ne dumandır? ”diye sorar. Kadınlar da: “Yok kumandan beyim,bizim erle- rimiz askere gitti, bir daha gelmedi.Hiç haber de yok mektup da…” derler. Yüzbaşı, erlerin nereye gitiklerini sorunca, “Yemen’e” yanıtını alır. Yeniden, “Yemen neresi? “ diye sorunca, artık yanıt alamaz. Çünkü kadın-lar Yemen’in neresi olduğunu bilmezler. İşte böyle doğar Yemen türküsü: Havada bulut yok, bu ne dumandır? Mahlede ölü yok, bu ne figandır? Şu Yemen elleri, ne yamandır! Ah! O Yemendir, gülü çimendir; Giden gelmiyor, acep nedendir? Ayrıca asker mektuplarının çoğunda, asker bulunduğu yerden bir çiçek koparıp zarfa koyarak karısına yollar.Fakat Yemen’de çiçek bulamayan asker, zarfa çimen koyup yollamıştır.Türküde geçen “Orası Ye-men’dir,gülü çemendir.”sözü de buradan gelir.Dumanlı türkülerimizin tüttüğü, milletimizin ciğerinin yandığı bir başka kahramanlık diyarı da Çanak-kale’dir. Askerlerimizin kanının sel olup aktığı, kavuşamadığı yârine koşar gibi ölüme koştuğu, tayfun olup estiği, şimşek olup çaktığı; ama düşmana “Çanakkale geçilmez! “ dedirttiği destan diyarı Çanakkale’de de türküler bakın nasıl dile gelmiş: Çanakkale içinde aynalı çarşı, Ana ben gidiyom düşmana karşı. Of, gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde bir Uzun selvi, Kimimiz nişanlı kimimiz evli. Of, gençliğim eyvah!

Daha bir çok türkü ve hikayeleri vardır bahsedemediğimiz. Hepsi de Türk’ün acıları, kederleri, hüzünleri ve de isyanları ile dolu. Yaşanan zorlu yıllardan geriye kalan izler onlar. Söylendikçe hatırlanacak, hatır-landıkça unutulmayacaklar. (Kaynak: A.Z. ÖZDEMİR, Öyküleri ile Ağıtlar)

OKUMA PARÇASITürküler bizi söyler yüzlerce yıldır, biz türküleri … Türkü “biz”iz aslında; en sade, en yalın, en insan halimizle biz. Sevdalarımız, gurbetlerimiz, ayrılıklarımız, yoksulluk ve acılarımız kadar, dualarımız ve beddualarımızı da türkülere ısmarlarız. Gün olur türküle- rimiz serapa insan, insanımız tepeden tırnağa türkü kesilir. Türkülerimizin buram buram insan, insanımızın burcu burcu türkü kok-ması bundandır. Türküye uzak olmak, kendimizden uzaklaşmaktır bir bakıma. Türkü vatansız, vatan türküsüz olur mu hiç. Türküsüz kalmak ise gurbette olmanın diğer adıdır. Türküsünden ayrı kalan insan, ümmetinden ayrı düşmüş peygamber gibidir. Bin bir acı ve gözyaşı ile dolu coğrafyayı vatan yapma maceramızdan, en mahrem gönül serüvenlerimize kadar her şeyimizi türkülerle dile getirmişiz. Türkülerin dili Türk’ün dilidir; yalın, yapmacıksız, ana sütü gibi ak, ana sütü gibi helal. “At, avrat, silah”ın yanına türküyü koymayışımız unuttuğumuzdan değil, her üçünü de türkülerle sarıp sarmaladığımız ve türkülerin vicdanına emanet ettiğimiz içindir. Şimdiye kadar emanete ihanet eden, yalan söyleyen bir türkü ise ne görülmüş ne duyulmuştur. Sözün kısasını Tan-pınar söylemiş: “Biz bu türkülerin milletiyiz.” Yozgatlı bir Türkmen gelininin, Sarıkamış’a giden nişanlısının arkasından söylediği şu türküde olduğu gibi: Trene bindi de savuştu m’ola? Erzurum dağlarını aştı m’ola? Ela gözlerine kurban olduğum, Asker elbisesi yakıştı m’ola? İki oğlunu yemene göndermiş, ikisinin de şehadet haberini almış bir ana: Alnında parıldar kaşı, Ağzında ışıldar dişi. Ben getirdim iki oğul, Birin bana ver yüzbaşı. 7 sene o cepheden bu cepheye savrulan asker yâri için “Asker ağam gelse yaralarım iyi olur.” diye seslenen Sivaslı geline : Başındaki tülbendi, Ben dokudum, dokudum. Sevdanın mektebinde, Yedi sene okudum. (Bayram Bilge TOKEL Türküler Kalır, Kapı Yayınları,)

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

11

Page 16: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Bir devlet düşünün, hedefi cihan hakimiye-ti... Viyana kapılarından, Arap yarımadasına kadar geniş bir coğrafyaya hakim, altı yüzyıl bütün ihtişamıyla hükümranlık sürmüş, çok uluslu bir devlet. Evet, Osmanlı Devleti... Bir zamanlar tüm dünya devletlerini dize getiren Osmanlı, son kırk yılını savaşlarla geçirmişti. Dört bir yandaki vatan evlatları cepheden cepheye koşmuştu. Vatan evlatlarının şeha-dete ulaştığı yerler, düşman diyarı olmuştu. Ordusu yorgun, ekonomisi çökmüş devlet, dünya devletlerinin siyasi çekişmeleri or-tasında kalarak, büsbütün kaosa sürüklen-mişti. Çökmenin eşiğindeki Osmanlı, maddî açıdan ve moral bakımından hazır olmadığı halde, kendini Birinci Dünya Savaşı ateşinin içinde bulmuştu. Kazanmaktan başka ça-resi yoktu. Bunu anlayan on binler cepheye koştu.Sarıkamış, Çanakkale, Galiçya... Dört yılda dokuz cephe... Her cephede kopan kıyamet, yeryüzündeki cehennem...Sarıkamış'ta donanlar, Sina'da yananlar, Çanakkale'de namlunun ucundakiler.... Canını hiçe sayarak ateşin bağrına giden toplamda 2.608.000 asker... Onlar vatanları için öl-meye gözlerini bile kırpmadan gittiler. Onlar, şehitlik veya gazilik şerefine ulaşmaya koştular. Fakat hepsi o kadar şanslı değildi; cepheye giden her on bir askerden biri silah arkadaşları gibi şehitlik veya gazilik yerine esaretle karşılaştı. Esaret yokluk demektir. Artık özgürlükleri yoktu. Onlar için hayat-ta kalmak ölmekten de zordu. Çünkü bu topraklarda esaret yok sayılmaktı. Yaşadığını bile bile yok saymaktı. Ondan gelecek ölüm haberine bile razı olmaktı. Osmanlı Devleti’nin 202.000 askeri, farklı iklim ve coğrafyalarda şehadet peşinde koşarken, esaretin tuzağına düştü. Esaretle tanışan askerler, vatanlarından kilometrelerce uzak-taki esir kamplarına götürüldüler.Esirlerimiz bataklık diyarı Mymar’a, Meiktila’ya, beyaz ölüm diyarı Vetluga’ya, Petersburg’a, Ce-hennem adası Nargin’e götürüldüler.

Esirlerimiz için bu bir başlangıçtı. Esaret ateşi ile tanışan askerler, ilk önce cephe gerisinde sorgu-lanıp, yürütülerek toplama ve karantina bölgele- rine götürüldüler. Karantina merkezleri, bulaşıcı hastalıklara önlem olarak kurulmuştu. Bir süre burada tutulan askerlerimiz,esir kamplarına, yük vagonlarıyla taşındılar. Ufacık yük vagonlarında yüzlerce asker. Üstelik vagon içinde ölseler bile bir dahaki merkeze kadar bu şekilde taşındılar.Savaş bitmişti. Ancak kamptaki ağır koşullar nedeniyle, ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu. Çünkü olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından İngilizlerin beynine işlenmişti. Çözüm toplu kat-liamdı. Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak, suya normalin çok üzerinde “krizol” maddesi katılmıştı. Mehmetçik, suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeni ile haşlanıyordu. Ancak İngiliz askerleri, dipçik darbeleri ile askerleri- mizin havuzdan çıkma-larına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler. Bu kez de İngilizler havaya ateş etmeye başladı. As- kerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran, artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı. Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda et-medi ve 15 000 askerimiz kör oldu.

“Bölüşürken biz düşmanla ekmeğimizi bile, Hasret kaldık esarette şerefli bir ölüme.”

Noman SALIN

ESARET YOKLUK DEMEKTİR

Arzu ALTAY 11/E

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

12

Page 17: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Askerlerimizin bir kısmı Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, “Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-ı Harbiye Kampı” idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. tümenin 48. alayına bağlı Osmanlı as- kerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar. İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi. Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı haline gelmişlerdi. Çanakkale Savaşı'nda Fransızlara esir düşmüş yüzlerce Türk askerinden biriydi İzmir'in Tire ilçesi Kireli Köyü'nden Çalık Hüseyin. Fransa'daki esaret günlerinde, Bernadette adlı bir Fransız kadına tutuldu ve bir de çocuğu oldu. Çalık Hüseyin, 1920'li yıllarda çeşitli işlerde çalışma-ya başladı. Seyyar satıcılık, demiryollarında ve tarlalarda işçilik yaptı ve yokluklar içinde yaşamını sürdür- meye çalıştı. Uzun yıllar Fransa'da yaşayan Çalık Hüseyin, ömrünün son dönemlerinde, Türkiye'ye dönmeye çalıştı. Vatan toprağında ölmek isteyen Çalık Hüseyin, bürokratik nedenler-le bir yabancı gibi oturma izni almak zorunda kaldı. Savaştan sonra memleketine dönemeyince askerlik şubesinde, künyesine şehit; nüfus dairesinde ise kütüğüne ölü yazılan Çalık Hüseyin, o dönem "Dirilen Şehit" başlığıyla haber bile oldu. Esir düşen askerlerimizden yalnız yüzde yirmi beşi 1930'lu yılların başında vatana dönebilmiştir. Savaştan yıllar sonra...Bizler bu kayıp kuşağın torunlarıyız. Şu an üstünde yaşadığımız toprakları bize miras bıra- kabilmek için yok sayılan atalarımızı unutmadık, unutmayacağız. Emanet ettikleri vatana ve bayrağa gözümüz gibi bakacağız.

15 bin Mehmetçik Nasıl Kör Edildi?1. Dünya Savaşı'nda esir düşen 15 bin askerimizin, aşırı krizol maddesi bulunan havuza sokularak kör edilmesi olayının belgelerinin Genelkurmay'da olduğu ortaya çıktı.

Zehirli Havuza Süngüyle Soktular1918 yılında Mondros Ateşkes Antlaşması’yla biten Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen 48. alaya bağlı Osmanlı asker-leri, Mısır’da Seydibeşir Usare kampında, İngilizlerin çeşitli işkencelerine maruz kaldı. Mehmetçik, dezen-fekte edilmek bahanesiyle krizol (cresol) maddesinin döküldüğü havuzlara sokuldu. Ancak fazla miktarda kullanılan maddenin etkisi ile 15 bin Mehmetçiğin gözü kör oldu.

Krizol Nedir?Krizol, metilfenol sınıfından organik bileşiklerdir. Çoğunlukla, doğal halde ya da aromatik bileşiklerin üre-timiyle elde edilirler. Krizol en çok Lysol isimli markayla bugün tuvaletlerde dezenfekte edici olarak kullanılan keskin kokulu temizlik maddesinin kimyasal ismidir.

OKUMA PARÇASI

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

13

Page 18: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

100 yıl önce bugün yoksulluğun, çaresizliğin ve karanlığın gölgesinde yeni umut-ların tohumları atılsın diye, nice fidanlar feda etti kendini; yeşerip, kök salma düşüncesi gütmeden. Hayatlarının baharını yaşamaktan vazgeçtiler, her şey-den vazgeçtiler. Onların çıkmasını hevesle bekledikleri şarkıları yoktu, ödüller

yağdırıp, övgüler dizecek müzik listeleri de yoktu. Kendi yüreklerinden dökülen sözleri vardı ancak her birinin. Bazen yakarış, bazen sitem, bazen özlem doluy-du her kelime. Onların türküleri vardı; kalplerinden kopan, duygularıyla beze-

dikleri, vatan kokan... Yemek seçmez, nimete yüz çevirmezlerdi. Kuru ekmeğe talim ettiler de; doymadım demedi hiçbiri. Onlar tek bir zeytini üç öğüne katık etti, börtü böcek yedi, yahut onu dahi bulamadı çoğu zaman; yılmadılar, düşmeyeceklerdi ki. Bunlara boyun eğmeyeceklerdi, yalnızca yaşamak için yiyordu her biri. Lakin yarışmalar da düzenlemediler yemek uğruna; beğenmiyoruz demediler. İmkanları, ziyan edilebilecek bir şey gibi düşünmediler. Minnetsiz olmadı hiçbiri yine de. Ne olduğunu bilmedikleri otları yediler, maksatları tadına varmak değildi bir yemeğin, lezzet duymak değildi; açlığın verdiği o karın ağrısını bastırsa yeterdi. Şükürsüz olmadılar, şükran duymayı bildi hepsi.

1914-2014 GÜNDEM

1914 GÜNDEMİMİZ

1914 TOP10 1) Annem beni yetiştirdi, bu yerlere yolladı. 2) Çanakkale içinde vurdular beni.3) Havada bulut yok. 4) Hey on beşli on beşli 5) Mızıka çalındı, düğün mü sandın?6) Bitlis’te beş minare 7) Yemen bizim neyimize? 8) Kara çadır is mi tutar?9) Sarıkamış Altınbulak 10) Davul zurna çalınıyor.

DİYET, YEMEK TARİFİ

KITLIK: Zorunlu diyet Yemekler:*Zeytinyağlı, limonlu çekirge salatası *Bir zeytin tanesinin, üç ayrı lokmada, ekmeğe katık edilmesi kararlaştırılmıştır...

FUTBOL 1) Balkan Savaşı nedeniyle1912 - 1913 sezonu oynanmadı.2) Beşiktaş’ın kırmızı-beyaz olan forma rengi, Balkan Savaşı’nın kaybedilmesi nedeniyle, siyah-beyaz olarak değiştirildi. 3) 1915 - 1916 sezonu derbi maçı, Fenerbahçe 2-1 galipken, bitime 25 dakika kala çıkan olaylar nedeniyle yarıda kalmıştı. Kalan 20 dakika 4 ay sonra oynanabildi. Bu sefer de Galatasaray 1-0 öne geçtiği için maçın sonucu 2-2 olarak tescil edildi.4) Futbolcuların önemli bir kısmı askerdi; cepheden sahaya, sahadan cepheye koşturup duruyorlardı. 5) Şehit futbolcular: Kürt Celal (Galatasaray), Kemal (Fenerbahçe), Kaplan Kazım (Beşiktaş) (Sadece birer örnek alınmıştır.)

SINAVLAR 1) Savaş dönemlerinde, öğrencilerin askere gitmesi sebebiyle okulların tamamına yakını boşalmış ve okullar tersane, karargah gibi çeşitli yan hizmetlerde kullanılmıştır.2) Üniversitelilerin büyük kısmı silah altına alındığından sıra liselilere gelmiştir. İlk önce liselerin 11. ve 12. sınıf talebeleri askere alınmıştır. Birçok lise talebesi de gönüllü olarak Çanakkale’ye gitmek için askerlik şubelerinin önlerine koşmuştur. Mayıs ayının sonlarına gelindiğinde, birçok lisenin son sınıfında öğrenci kalmamıştır.3) Diplomalarını cephelerde aldılar, üzerinde “ŞEHİT” yazıyordu.4) Tüfekler çalınca son okul zilini, onlar şehadet diplomalarını aldılar. En yüce merte-beyle şereflendirildiler.6)” Biz Çanakkale’ye bir darülfünun(üniversite) gömdük.” (Mustafa Kemal ATATÜRK)

HASTALIKLAR 1) I. Dünya Savaşı’nda Türkiye, hastalıktan ölenlerin, savaşarak ölenlerden daha fazla olduğu tek ülkedir. Bu savaşta, asker ve görevli olarak orduya katılanların üçte biri hastalıktan ölmüştür.2) Hastalıklar:Dizanteri, Kolera,Tifüs, Tifo

Berrin TOGA 11/F

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

14

Page 19: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Tadında bırakılırdı her şey. Yaşananları olduğu yerde bırakır, yine eski benliklerine dönerlerdi. Taraftarlık uğruna ne can yakarlardı ne birine kıyarlardı ne de varlarını yoklarını ortaya koyup, ona umut bağlarlardı. Aralarında 17 - 18 yaşlarında gençler de vardı, dengimiz gençler. Fakat hep-si asırlar devirmişçesine olgundu yeri geldiğinde. Onlar çocuk da olamamıştı ki, hepsi asker olarak doğdu. Sahadaki rakipleriyle cephede kardeşlerdi. Kendilerinden önce onların sırtını kollarlardı. Çünkü düşman karşı takımı tutan değildi, bilirlerdi bunu. Düşman, vatandan atılması gerekendi. Bizlerin tek sorunu sınavlar değil mi şu günlerde? Yalnız bunun stresi, bir tek bunun kaygısı. Başka ne derdimiz var sanki? Ancak bu da fazla geliyor bize, bundan da yüksünüyoruz. Biz iki saatlik sınavlara hayatı sığdırmaya çalışırken, onlar iman savaşı vermişlerdi cephede. En yüce mertebeyle ödüllendirildiler bir bir, 'Şehit' yazdı karnelerinde. Tek dertleri, ne olursa olsun yen-mekti düşmanı. Kurtaracaklardı vatanı, hainlerin elinden. O zamanlarda açlıktan ölüyordu insanlar, bizlerse tokluktan, doymazlıktan. Hasta olacak kadar çok yiyoruz, yetmiyor. Bir de “Su içsek yarıyor.” diyoruz. Bize ait olmayan bedenlere hakimiyet kuruyor, ihanet ediyoruz. İmkansızı yapıyor, imkanlarımızda boğuluyoruz. Atalarımız torunları için kimleri dize getirmiş, acaba çabuk mu unutuyoruz?

2014 GÜNDEMİMİZ

2014 TOP 10

1) Daft Punk - Instant Crush 2) Rihanna ft. Eminem - Monster 3) Tom Odel - Another love4) Martin Garrix - Animals 5) Shakira ft. Rihanna - Cant remember to forget you6) Pharrell Williams - Happy 7) One republic - Counting stars 8) John Newman - Love me again9) Pitbul ft. Kesha - Timber 10) Imagene dragons - Radioactive

DİYET YEMEKTARİFİ

Zayıflamak adına yapılmış bir diyet listesi:Kahvaltı: Bir bardak meyve suyu, bir ince dilim light ekmek, 40 gram peynir domates ve salatalık.Öğlen: 50 gram light ekmek, tavuk söğüş, bir bardak ayran, bir tabak az yağlı salataAkşam: Bir kase mercimek çorba, 180 gram ızgara köfte, üç yemek kaşığı light yoğurt ve salataSayısız yemek tarifine ve imkana sahibiz. Ancak yine de yeni nesil, asla doyurulamıyor.

FUTBOL 1) Taraftarlık uğruna birbirini kıran, katleden bir spor sevgisine sahibiz.2) Bu uğurda kendi halkımıza düşman oluyor, düşüncesizce abartıyoruz.3) İnanılmaz lükse sahip statlar inşa ediliyor, yetmiyor yenilerinin temeli atılıyor; kimse muhtaç değilmiş gibi, gerçekten büyük paralar harcıyoruz.4) Elimizden gelse tüm varlığımızı hibe edecek, yüksünmeyeceğiz. Sanki buna ihtiyacımız varmış gibi...

SINAVLAR 1) Günümüz sınav öğrencileri, yarış atı gibi, bir sınavdan diğerine koşturuyorlar. 2) Karmakarışık bu sınav sisteminde bir çıkar yol bulmak için destek alınıyor.3) Şimdiki gençlerin tek sorunu ve sorumluluğu bu sınavlardan oluşuyor.4) Rekabeti, kişisel başarıyı öne çıkaran sınav cenderesinde sıkışmış ve dayanışmayla birlik-telik ruhundan uzak bir nesil...

1) Obezite: İnsan vücudunda yağ hücrelerinde depolanan doğal enerji rezervlerinin ciddi risk oluşturacak düzeyde artması ve sonuçta ölüm oranlarının kaçınılmaz olarak yükselmesi şeklinde tarif edilen bir hastalıktır.2) Anoreksiya Nervoza: özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyu-mak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bozukluk.3)Blumia Nervoza: Kontrol edilemeyen ve kısa sürede fazla miktarda yemek yeme, ardından kendini uyararak kusma, aç kalma ya da kilo almamak için aşırı egzersiz yapmayla seyreden bir hastalık.

HASTALIKLAR

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

15

Page 20: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Onlara...Birinci Dünya Savaşı’nda,Çanakkale’de ve diğer cephelerde,

Daha açmadan koparılan Analarının gonca güllerine;Vatan için türkü söyler gibiÖlümlere koşan gencecik fidanlara,Bu memleketin koç yiğitlerine,Kaşları bıyıklarından daha çok ikenKaybedilen daha nicelerine!

Çanakkale… Ah Çanakkale! Nasıl unuturuz seni ve bu vatan bizim diyerek can verdiğimiz diğer cepheleri? Memleket has-reti çekenleri, dondurucu soğuğa, çöl sıcağına, susuzluğa vatan için dayananları; fedakâr ninelerimizi, analarımızı, gazileri-mizi, bu vatan aşkı ilen yanıp tutuşan daha nicelerini… “I.Cihan Harbi”nde dokuz cephede, yedi düvele karşı durmuş ecdadımız. Ne yana başımızı çevirsek ayrı bir dram, ayrı bir hüzün, ayrı bir destan çıkar karşımıza. İşte niceleri arasından güçlükle seçtiğim insan manzaraları:

“Seyit Onbaşı’ma selam! Kara kışa meydan okuyanlara selam!

Kendisinin yerine düşmanın sarıp yarasını, İnsanlığa, insanlığı öğreten ‘Mehmet’ime’ selam!”

Noman SALIN

CEPHELERDEN HİKAYELER

Kirli MendilPamukçu kasabasından Çanakkale’ye gidecek olan Mustafa’ya, sevdiği kız Hatice içine gizlice kekik dalı koyduğu bir mendil vermiş. Mustafa savaşta, her gün mendili çıkarır, kekiği koklar, gizli gizli ağlarmış. Gündüz düşman, geceleri sevdiğinin özlemiyle gün-ler günleri kovalamış. Ve bir gün Mustafa esir düşmüş. Bir günü bin yıla bedel esaret günlerinde de kokladığı mendili gözyaşlarıyla ıslatmış. Esarete dayanamayan Mustafa, son nefesini vermeden önce mendili, ar- kadaşı Süleyman’a teslim eder ve :”Artık benden hayır yok. Eğer memlekete sağ varırsan bizim köye var, bu mendili Ahmet kızı Hatice’ ye ver; artık beni bekle-mesin.” der. Esaretten kurtulup Mustafa’nın köyüne giden Süleyman, Hatice’nin evlendiğini öğrense de arkadaşının emanetini yerine ulaştırır. Olanları öğ-renen Hatice yıllarca beklemiştir Mustafa’yı. Ama bir türlü haber alamayınca, şehit olduğuna kanaat getirip içi kan ağlasa da evlenmiştir bir başkasıyla. Yıllarca içinde saklı yarasıyla yaşayan Hatice, artık yaşlan-mıştır. Ölüm döşeğinde oğlu Mustafa’ya vasiyet eder: ”Evladım! Sandığımda içinde keklik dalı olan kirli bir mendil bulacaksın. Öldüğümde onu, tabutumun üstüne örtersin.” Hatice defnedilirken ne köydekiler ne de oğlu akıl erdiremediler tabuttaki kirli mendile.

Telleri Bırakmadı20. topçu alayı 5. bataryadan Abdul-lah oğlu Hüseyin Çavuş, birinci hattı-mızla gözetleme yeri arasındaki tele-fon bağlantısının korunmasıyla görev-liydi. Hüseyin akşama kadar on defa kopan telefon hattını her defasında onararak haberleşmeyi sağladı. Son kırıldığında, teli onarmaya çalışırken vurularak düştü. Düştüğü yerde teli onarmaya gayret etti ama başaramadı. Gittikçe kan kaybediyordu. Haber-leşmenin devam etmesi için yattığı yerden tellerin uçlarını birbirine do-kundurarak avucunda sımsıkı tuttu. Birinci hatla gözetleme yeri arasında-ki haberleşme onun avucunda tuttuğu tellerle sağlandı. O, öleceğini bile bile telleri bırakmadı. Oracıkta şehit oldu.

AYŞENUR KANCI 11-E

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

16

Page 21: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Tarihin Görmediği SahneRus Kafkas ordusu kurmay Başkanı Alexsandroviç Pietroviç elindeki dürbünü gözlerinden çek-meden:” Delirmiş bu Türkler! Açık hedef olmuşlar! “ diye bağırır ve ateş emri verir. Dürbünle tekrar dikkatlice baktığında ise tarihin daha önce hiç tanık olmadığı bir sahneyi görür: İlk sırada diz çökmüş beş kahraman, omuz çukurlarında yuvalanmış mavzerleri ile nişan almışlar, ama

tetiği çekememişlerdir. Bıyıkları ve sakalları fütuhat oku gibi dimdik, dinmiş olmasına rağmen kahredici tipinin bile kapatamadığı gözleri ve semaya dikilmiş başları ve soğuktan kaskatı kesilmiş bedenleri ile bile düşmana korku veren on sekiz yiğit. Kim mi bu yiğitler: 400 metrelik mesafeyi 8 saatte alabilen, 79 yiğitten geriye kalan 18 yiğit. Rus kurmay başkanının, karargâhına gönderdiği rapor hıçkırıklı bir ağıt gibidir: “Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım; biz- den çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı.”Ölünün KundurasıBir subay, erleriyle birlikte İngilizlerin şiddetle dövmekte olduğu mevzilerimizin önünde patlamamış mermi aramaktadır. Bir Mehmetçik top ateşi ve yeri yalayan piyade ateşi altında dün toprağa gömdüğü bir İngiliz gemi topunu çıkarmaya uğraşmaktadır. Bir komutan hücuma kalkan askerlerden birini anlatıyor-du:” Uzaktan bizim taarruz kuvvetlerine bakıyordum. Bir asker cesetlerin üstünden geçerken bir şey dik-katimi çekti. Dönüp ateş altında gayet soğukkanlı bir şekilde ölünün kunduralarını çıkardı ve kendi ayağı-na giydi. Bundan başka ne esvabına, ne ceplerine, ne de çantalarına dokundu. Sonra sağlam ayakkabısı ile hücuma devam etti. Yiğitlik ve dayanıklılık ise şüphe-siz Gazze’ye de damgasını vurmuştu.Su Üzerindeki Soluk Kan İzleri

İngilizler kanal boyunca otuz beş bin asker yerleştirmişti. Gemideki İngiliz kuvvetleri de yüz elli bine çıkarılmıştı.15 Ocak 1915’te kanala doğru yürüyüşe geçen Türk askerinin sayısı yirmi beş bin idi. İngiliz ateşi kanalın ortasını bir düz çizgi gibi yalamıştı. Mehmetçiklerin çoğu o düz çizgi üzerinde şehit oldu-lar. Kanal hücumundan sonra hatıra olarak onların su üzerindeki soluk kanları kalmıştı. Çekirge YedilerI.Dünya savaşının bitmesinin ardından, çevresi tamamen İngiliz ve Arap as-kerleri ile sarılmış olmasına karşın, " Peygamberimizin mezarını bunlara teslim etmem. " diyerek açlığa ve susuzluğa rağmen, devlete karşı çıkma pahasına Medine'yi 72 gün daha savunan, Mustafa Kemal’in kendisi için, “ Sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran komutan. ” dediği, İngilizlerin "çöl kaplanı" lakabını taktığı, tarihimize “Medine Müdafii” ünvanıyla geçen Fahrettin Paşa, açlıktan muzdarip olan askerini doyurabilmek için Türk askerine hitaben bir emirname yayınlar. Emirnamede, Maliki ve Hanefi alimlerinin görüşlerini de zikrederek, çekirgenin yenilebileceğini belirtip, çekirgenin faydalarını anlatır ve birkaç çekirge yemeği tarifi bile yaptıktan sonra, askerlik tarihinin ilgi çekici emirnamesini şu cümlelerle noktalar: “Neticede, dün çekirgeyi bahçelerden kovma çarelerini düşünürken, bu gün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyo-rum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse tarifim üzere istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim.”

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

“Osmanlı’nın ömrünü tamamladığı son yüzyılın-da çöküşü berraklaştıran 3 ana kırılma noktası yaşan-mıştır. Bunlar: 93 Harbi, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı ve devamın-da Kurtuluş Savaşı.1912-1922 arasındaki 10 yıl içinde yaklaşık 5 milyon Müslüman cephelerde veya cephe gerisinde açlıktan, salgın hastalıktan ya da göç yollarında bitkinlikten hayatını kaybetti. Yunan işgalinin olduğu Ege’de ve Rus işgalinin olduğu Doğu Anadolu’da kadın-ların yaklaşık yüzde otuzu dul kaldı ve bu yüzden gelen erkek nüfus eksikliği 1965’e kadar sürdü.1933’te, geçmişteki bu 10 yıllık savaşın bakiyesi olarak, 15 yıllık Türkiye nüfusunun yaklaşık bir milyonu topaldı, çolaktı, kördü; bir türlü sakattı. Birinci Dünya Savaşı, Tür-kiye için 10 yıl sürmüştür. Hiçbir ülke için bu kadar uzun sürmemiştir.” (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan)200 yıl öncesinde 11 mil-yon km2 olan toprak-larımız 800 bin km2’ye, Balkan Savaşı öncesinde 22 milyon olan nüfu-sumuz, 1927 yılında 13 milyona gerilemiştir.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

17

Page 22: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Merve GÜRBÜZ 11-B

Türk milletinin namusu kabul ettiği aziz toprağını, canı pahası-na koruyup kolladığı günlerde yüz binlerce vatan evladı, mem-

leketinden ayrılıp savaşmak için yola koyulur. Gidenlerin kimi şehit olur kimi gazi olarak döner memleketine. Kimi de yiter gider gurbet ellerde. Ne haberi gelir ne de kendisi…Dönenler vatan kucağında yatarken, onlar kim bilir nerede garip yatmaktalar? Ve bir de onları bekleyenler… Bir yanda “ Akşama fasülye pişir. ” deyip evden çıkıp bir türlü gelmeyen erini, her gün fasülye pişirip bir ömür bekleyen eşler, öbür yanda evlat hasreti ile gözü açık giden ana-babalar… Bunlardan biri de aynı zamanda annemin ninesi olan, Yozgat'ın Yamaçlı(eski ismiyle Salep) köyünden Fatma Anne. Fatma Anne'nin vatan uğruna feda edebileceği

üç evladı vardır: Yusuf, Mutullah ve Ömer. Köye, eli silah tutan tüm erkeklerin cephelere gönderilme-si haberi gelince Fatma Anne’nin yüreğine bir ateş düşer. Ama yine de hiç tereddüt etmeden evin en büyük oğlu olan Yusuf 'u, kavurucu sıcağın altına: Yemen'e, Mutullah'ı ise mermilerin havada çarpıştığı yere: Çanakkale'ye gönderir. Ömer de annesi ve babasıyla her gün abilerinin yolunu gözlemektedir. Köyde duyulan şehit haberlerinin ardı arkası kesilmemektedir. Ve bir gün Fatma Anne’nin evine de o kara haber ulaşır. İlk göz ağrısı olan Yusuf şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Haberi getiren Hasan Ağa, şehit olan askerlerin, içinde künye gibi özel eşyalarının oldu-ğu bir kutuyu da baba ocaklarına getirir. Fatma Anne bu kutuyu aldığında bir yandan gurur du-yarken diğer yandan evlat acısıyla

yanmıştır. Yusuf 'un savaş anında vücuduna saplanan şarapnel parçasını, Fatma Anne kalbinin derinliklerinde hissetmiştir. Savaşın kızıştığı, isyanların arttığı dönemde yine cephelere asker çıkarılması için köye haber gitmiştir. Ömer de abisinin intikamı için yaşının küçük olmasına bak-madan, koşarak eve gidip anne ve babasıyla vedalaştıktan sonra yola koyulmak ister. Fakat annesi-nin yüreği el vermez gitmesine. Yusuf gazi olmuş, Mutullah'tan haber yok. Ömer ise savaşa gitmek ister. Bir anne nasıl izin verebilir ki en küçük oğlunu da düşmanın karşısına çıkarmaya. Ama Ömer annesini dinlemeden, gece gizlice yola koyulur. Ardında sadece bir mektup bırakır. Mektup-ta abisinin kanını yerde koymayacağı, gerekirse bu vatan için canını vereceği yazmaktadır. Fatma Anne okuma yazma bilmediğinden mektubu alıp Hasan Ağa'ya götürür. Hasan Ağa da mektubu okur. "Senin diğer oğlan da harbe gitmiş Fatma bacı." der, üzülerek. Artık Fatma Anne'nin tek ümidi Mutullah'tır. Her gün Mutullah'ın haberini bekleyen gözü yaşlı anne, Hasan Ağa'yı köyün girişinde bekler. Aradan aylar, yıllar geçmiş; savaş bitmiştir. Fakat buna rağmen, ne haberi gelir Mutullah'ın ne de kendisi...

KAYIPLAR, BEKLEYENLER

“Gidenler ya şehit oldular ya gazi, Ama ya bekleyenler…

Yüreklerinde tutuklu umutları, Sabırla, sadakatle bir ömür Beklediler, beklediler…”

Noman SALIN

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

18

Page 23: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Köydeki herkes Fatma Anne'nin durumuna çok üzülür. Kimse oğlunun döneceğine inanmaz, "Şehit olmuştur, gurur duy." diyerek teselli etmeye çalışırlar. Ama Fatma Anne, tüm bu söylenenlere kulak asmaz ve ümidini kaybetmez. Ve bir gün bu bekleyiş sona erer. Mutullah sağ salim eve dönmüştür. Fatma Anne oğlunun dönme-si için adak adamıştır. Oğlunun eve geldiğinin ertesi günü her oğlu için ikişer tane olmak üzere 6 koç kurban eder ve şehit ailelerine dağıtır. Ve içinden de dua eder: “ Allah’ım, bu memlekete, bir daha savaş gösterme! “

Tarhanam yerde kaldı, Gözyaşım serde kaldı, Çanakkale’ye giden Gül yârim nerde kaldı?

19

Page 24: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

BED

ENLE

Rİ K

ÜÇ

ÜK

, YÜ

REK

LERİ

YÜK

TÜ.“Tüm savaşların tek kaybedeni, çocuklardır.”

Noman SALINDokuz cephe, milyonlarca insan, yüz binlerce Mehmetçik, binlerce çocuk; tek yürek, tek vatan, her biri bir diğerinden kahraman. En küçüğü 13 yaşında içti şehâdet şerbetini. Şehit olacağını, bir daha geri dönemeyeceğini bile bile gitti cepheye. Kalem tutan elinde silah, kitap taşıyan çantasında kurşun… Tebeşir tozu yutacağı yere barut yuttu o. Tek o mu peki? Daha nice Mehmetçik vücutlarını siper, canlarını feda ettiler bu vatanın her bir karış toprağı için. Aç karınlarıyla, kuruyan ağızlarıyla savaştılar yılmadan; dağda donarken, çölde kavrulurken dahi yılmadılar; muhtaç oldukları kudret damarlarında mevcuttu çünkü.Savaş başlamıştı; fakat cephede savaşacak asker sayısı yeterli değildi. İlk Darülfünun’da okuyanları aldılar cepheye. Geleceğin aydın insanları kurdukları hayale son adımlarını atarken yönlerini cephe-lere çevirdiler; “Bu vatan Türklerin olmadıkça bu millet her gün ölür, milletin yaşaması için ölüm günü bugündür.” dediler. 12. sınıflara, cepheye gitmek için gönüllü olmak isteyenler isimlerini yazdırsın dediler. İlk sıralardan gönüllü olmak için sabaha kadar kapının önünde beklediler. Okul sıraları boşaldı bir bir. Yerlerini cephede yaralananlar aldı. Tebeşir kokan sınıflarda iyileşip cepheye tekrar gitmeye hazırlananlar vardı, bir de gazi olanlar… Buruk bir sızı vardı içlerinde. Silah arkadaşları son nefeslerinde şehadet getirirken kucaklarındaki halleri kazınmıştı hafızalarına. Ne zaman gözle- rini kapatsalar cepheyi görüyorlardı rüyalarında. Onlar da cephede vermek istiyordu son nefeslerini; ama gitmelerine izin yoktu. Belki kolları, bacakları yoktu, sakattılar; ama yürekleri hala sağlamdı. Sıra 10.ve 11.sınıflara geldiğinde sadece iri yapılı, güçlü çocukları seçtiler. Yürekleri el vermiyordu tazecik fidanları elleriyle cepheye göndermeye. Buna rağmen “Beni de seçin!” diye çırpınanlar, ayak ucunda durup boyunu uzun göstermeye çalışanlar ve yüreği büyük ama görünüşte ufak yapılı olanlar vardı karşılarında. Biliyorlardı ki onlar da cepheye gidip düşmanı Çanakkale sularında boğmak istiyordu. Fakat seçemezdiler, seçemediler. Diğerleri gitti onlar kaldı. Onlar da savaşı içlerinde yaşadı. Kimisi haykırdı mısralarında, kimisi türkü yaktı içindeki savaşa; kimi kazandı, kimi mağlup oldu bu des- tanda. 8. ve 9. sınıfların haykırışı duyuluyordu okulun acı sessizliğinde. Buruk bir çaresizlikten ibaretti onlarınki. Babaları, amcaları, dayıları, ağabeyleri eli silah tutan herkes cephedeydi. Geride kalanlar yaşlılar, kadınlar, bir de çocuklardı. Kalanları korumanın gururu yetmiyordu, gidenlerden olama-manın acısını dindirmeye. Giden birkaç çocuk geliyordu akıllarına. Babalarının intikamını almak için gitmişlerdi. Geri dönemeyeceklerini de biliyorlardı arkadaşlarının. Bir daha göremeyeceklerinin hüznü de ekleniyordu buruk çaresizliklerine. Ali gibi, Nezahat gibi, Kerim gibi kahramanlıklarını tarihe yazdıranlar kadar, yaptığı kahramanlıklardan kimsenin haberi olmadan şehit olanlar vardı. Hikayeleri de onlarla çürüdü kefensiz bedenleri ile vatan toraklarında. O topraklarda can veren babası için yalvaran, küçücük bedeninde kocaman yüreği olan çocuğun yalvarışı yankılanıyordu cephenin ardında: “Komutanım, bırakın babamın intikamını alayım!” diyordu. Beş yaşındaki çocuğun baba deyişi, içini sızlattı komutanın; çünkü kendisi, şehit olan babasını biliyordu, baba nedir biliyordu, baba şefkatini biliyordu; belki o beş yaşındaki yavrunun da babası, ona ninniler söylemiş masallar okumuş, vedalaşırken başını okşamıştı. Az da olsa şanslıydı çocuk; çünkü baba nedir bilmeyenler de vardı. Babası gittiğinde kundakta olanlar, hiç doğmamış olanlar, savaşa doğanlar vardı. Başkalarının ağzın-dan dinliyordu onlar babalarının kahramanlıklarını. Babamızın mezarı diye gidebilecekleri soğuk bir mezar taşı bile yoktu geriye kalan. Baba sözcüğünün geçtiği her cümle, bir kor oluyordu minicik yüreklerini yakan. Asıl savaş buydu işte, asıl zaferin çocukları bunlardı. Ama tarih, maalesef bunları yazamadı. Onlar şimdi Türk milletinin yüreğinde, atılan her adımda, basılan her toprakta… Onlar şimdi içilen her şehadet şerbetinde, her duada…

SAVAŞIN ÇOCUKLARI

Al bayraklar şehadetlerle bezendi, Türk milleti şehitlere özendi. Doğdu çocuktu, büyüdü şehit oldu, Çocuk Mehmet’ler Türk milletine destan oldu.

Büşra MANTICI 10-E

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

20

Page 25: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Olmak ve ölmek kav-gasının verildiği yerdir Çanakkale. Böyle bir mücadeleye çocuklar ve gençler de kayıtsız kalamazlar.Çanakkale savaşlarına katılan ve çok büyük bir kısmı şehit düşen bu çocukların oyuncakları silah,oyunları savaş olmuştur.İstanbul Sultanisi, Galatasaray Lisesi,Vefa Lisesi, Balıke-sir Lisesi gibi pek çok okuldan gelen bu lise talebeleri, günümüzde yaşıtlarının ne yaptıklarını sorgularcasına cephede görev almışlardır.Bugün kabirleri dahi bilinme-yen bu kahramanların verdikleri mesaj çok farklı olsa gerektir. Şehit kayıtlarındaki yanlışlıkla yazıldığı aşikar kayıtlar dikkate alınmaz-sa, en genç şehit kaydı olarak Afyon Emirdağ İkizce köyünden Satılmış oğullarından Mustafa oğlu Ali görülmektedir.1319 (1902) doğumlu olan Ali, 13 Ekim 1915’te Kirte muharebesinde şehit düşmüştür.Şehit olduğun-da 13 yaşındadır. Genç şehitlerden bir diğeri, Zonguldak Ereğli’den Mehmet oğlu ‘Eyüp’tür. 1318 (1901) doğumlu olan Eyüp, yaralı olarak kaldırıldığı Tekirdağ Hastanesi’nde, 9 Ağustos 1915’te 14 yaşın-da şehit olmuştur.Bir diğer genç şehit ise, Çankırı Korgun Maruf köyünden Abdullah oğlu Mehmet ‘tir. 1318(1901) doğumlu olan Mehmet, 14 yaşında 24 Mayıs 1915’ te yapılan meydan harbinde şehit düşmüştür. “Bir milletin imtihanı Çanakkale, sayfa 33, hazırlayan Mehmet Baha-dır Dördüncü”BE

DEN

LERİ

ÇÜ

K, Y

ÜRE

KLE

Rİ B

ÜYÜ

KTÜ

.

KONYA BİLİYOR MUSUN?

Konya’da Birinci Dünya Savaşı’nda şehit olanların yaş dağılımı:

Şehitlerin %38 |-25-31 yaş arası %28 |-32-38 yaş arası %26 |-18-24 yaş arası %8 |-39-44 yaş arasıdır.

(Türk Dünyası Arş. Der. sayı 129 sayfa 67)

DENİZLİ BİLİYOR MUSUN? Çanakkale’de en çok şehit veren illerden biri olan Denizli’nin, verdiği şehit sayısı ve şehitlerin yaş dağılımı ile ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre 2195 şehitten 489’u 25 yaşın altındadır. Bu sayı içinde, yaşları belirlenemeyen 315 kişi yaş gruplarına paylaştırıldığında şehitlerin % 26’sının 16 – 25 arasında olduğu görülmektedir. (Kan ve Mürekkep, Yarımada yayınları, Sümeyra Sağlam SAYDAN sayfa 23)

KAYSERİ BİLİYOR MUSUN?

Birinci Dünya Savaşı’nda, toplam 1771 şehitten 1536’sının yaşı belirlenmiştir. 1- En küçük şehit, 14 yaşındadır. 2- En yaşlı şehit, 48 yaşındadır. 3- En fazla şehit veren yaş grubu, 23’tür. 4- Şehitlerin % 51’i, 14-29 yaş arasındadır. 5- Şehitlerin % 44’ü, 30-39 yaş arasındadır. 6- Şehitlerin % 5’i, 40-45 yaş arasındadır.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

21

Page 26: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Esm

e rüz

gar,

kal a

rtık

,G

özüm

yaş

ı sel

artık

.

Çana

kkal

e’de k

aldı

n,Ço

k be

klem

e, ge

l art

ık.

“Yârini yollamış vatan diye, Yavrusunu kınalamış kurban diye!…” Noman SALIN

Gecenin en koyu zifirisini delip geçiyor-du zihninin kıvrımlarında dolaşıp duran ürperti. Ardından yürüyordu sanki yiti-rilmişlerin gölgesi. Günlerdir aç, susuz, yorgun. Göz pınarlarının titrekliğinden süzülüyordu gözyaşları, içerisinde matemi barındırarak. Yüz hatlarındaki pürüzlerde parçalanıyordu damla damla. Göğe tırmanıp ardından yedi kat dipte boğulsa da umutları defalarca, aldırmadı henüz kuru-mamış olan sızısına. Düştüğü yerden doğruldu, başını dik tuttu. Yüreğinde her an biraz daha büyümekte olan azim duygusu yankılandı dört duvarda. Şimdi şu cennet vatanın her toprağın-da haykırılacak, geçmişte, gelecekte tüm yeryüzü duyacaktı. Bu vatan toprağının hiçbir zerresi teslim olmayacaktı. Türk anaları eğik bükük sırtına saplanan ağırlığı yok sayıp, içemeden bir yudum suyunu, henüz kucağındaki yavrusunun ağlayışlarını susturamadan koşuyordu varlığını feda etmeye. Zamanında yavrusunun canının acımasına dayanamayan analar, şimdi gözünü kırpmadan yolluyordu yavrusunu kıyamet ortası-na. Türk kadını vardı, yüce benliğiyle cephe ardında. Kaç mermi, kaç cephane taşıdı sırtında, kağnısında, kucağında yavrusuyla kar, kış, kıyamet, sıcak demeden. Gerektiğinde cephede Meh-metçiklerimizle birebir omuz omuzaydı. Şarapnel parçalarıy-la onlarca yerinden yaralı, elinde silahı kurşun altında canla başla savaştı. Nezahat Onbaşı’lar vardı, henüz 12 yaşındayken düşmanla karşı karşıya kalan. Nene Hatun’lar vardı sopayla, taşla, kazmayla, kürekle dimdik duran düşmanın hırçın bakışları önünde. Düşman askerlerini yerle bir ederken evinde bırak-tığı üç aylık çocuğunu, karnı deşilmiş halde buldu. Kimi adını Ahmet, Mehmet koyup şehit düştü çetin, acımasız muharebe- ler ortasında. Kimi Nazife Kadın gibi esir düştü Yunan askerine. Türlü türlü işkencelere katlanıp ardından da vatanı uğruna hayatını feda etti. Türk kadını vatanını yalnızca silahla savunmadı. Geride kalanlar çift sürdü, tarlayı ekti, erkeklerin yaptığı işleri üstlendi. Küçük bedenlerinin büyük yüreklerinde, aile ocaklarının dumanını tüttürdüler. Yüzlerce bombanın altında, askerin göreni parçalayan yaralarını sardı. Son sözlerini işitti onların ve de sayıklanan binlerce ismi…Cephede er kalmasa da, sussa da artık kurşunlar, Türk kadını ümidi kırık; ama yıllarca bekle-di şehit yavrusunu, eşini. Cepheden her gelene haykırdı kaybettiklerinin ismini. Acı sessizlik düğümleyemedi kalbinin tam ortasından kopup gelen feryatları. Duyulmamış, görülmemiş fedakârlıklar yapan Türk kadını, adını yalnızca taşa toprağa değil; tüm tarihe ve yüreklere ka-zıdı. Kazanılan her zaferde Türk kadınının parmak izleri vardı. Vatanın kara talihini zaferin doruğuna taşıyan, adı bilinen veya bilinmeyen analarımız, kalemlerin mürekkebinde ve her zaman yüreğimizin en derininde nefesini soluyacak. Kahraman kadınlarımızın her soluğunda barındırdığı azmi, içimizde hissediyoruz. Aslında onların hep içimizde olduğunun, yaptıkları an-latıldığında -üzeri ne kadar kabuk bağlasa da- hala içimizde kanayan bir yara olduğunun farkın-dayız. Türk kadınına olan minnettarlığımız, durulmayan bir deniz gibi… Vuran her dalgasında ise bize bıraktığı büyük emanetler var. Emanetlerini yaşatmak için bir söz verdik. Ve bu sözü, ruhumuz bedenimizden ayrılana dek tutacağız.

SAVAŞIN KADINLARI

Rabia SEZER 10/E

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

22

Page 27: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

1954 yılında memuriyeti dolayısıyla Sındırgı’dan Balıkesir’e geldik. Babam daha önce gelmiş, bir evin üst katını kiralamıştı. Alt katta, ev sahibi Ayaşlı bir kadın oturuyordu.

Aksi ve huysuz bir hanımdı. Biz çocuktuk. Oynarken gürültü yaptık mı, bize çıkışır dururdu. 16 yaşında evlenmiş, kısa bir süre evli kalmış, seferberlikte eşi, ihtiyat zabiti (yedek subay) olarak askere alınıp Çanak-

kale’ye gönderilmiş. Eşinin Çanakkale’den yolladığı mektupları ve zarflarını evinin içeriye bakan pencerelerine yapıştırmıştı.Hatta o zamanlar bende pul biriktirme merakı vardı. Cama yapışık zarflardan birinin üzerindeki pulu yırtıp almak istemiştim de, nene bana kızmıştı. Kim bilir neler yazıyordu o mektuplarda? Ama nene, her sabah namazdan sonra her mektubu ayrı ayrı okur, her mektubu okuduktan sonra şehit kocasına Fatiha’lar okur, günlük işlerine başlamadan önce de, bir gün önce bıraktığı yerden başlayarak kocasının ruhuna hatim indirmeye devam ederdi. Nenenin ziyaretçileri çok olurdu. Kocaları, oğulları Çanakkale’de ve diğer cephelerde şehit olan hanımlar gelir ,bitmez tükenmez dualarla,hatimlerle onları anarlardı .Şemsi Nine ‘’yakmacılık’’denilen bir usul ile çıbanları iyileştirir, geçimini böyle sağlardı. Geleni gideni çok olmasına rağmen Şemse Nene hiç sokağa çıkmazdı.‘’Nasıl çıkarım, beyim Çanakkale’ye giderken dış kapının arkasında ellerimi tuttu, gözlerimin içine bakarak ‘Karıcığım, gençsin, güzelsin. Gözüm arkada kalmasın, ne olur söz ver bana!’ dedi. Ben de ona söz verdim. Nasıl sokağa çıkabilirim?” derdi. İşlerini, alışverişleri-ni, hep konu komşu yapardı. Çünkü söz vermişti.S özden dönülmezdi. Onun köşede, küçük tek bir pencere ile koridora bakan merdivenin dibinde, karanlık bir odası vardı. Bir akşam üstü babamla eve çıkarken neneyi o odanın köşesinde bir gelinlik giymiş, ayakta, ellerini göğsüne kavuşturmuş beklerken gördük.Boynunda iri taneli uzun inci gerdan-lık vardı. Babam şaka olsun diye takıldı. “Nene hayrola, bugün pek süslüsün ya! Ne var, bir şey mi oldu?” Nene, gözlerini yerden ayırma-dan kısık, çok derinlerden gelen bir sesle cevap verdi : “Oğlum ben bugün evlendim. Bak, kocamın yüz görümlüğünü de taktım, kocamı bekliyorum.’’ Babam hiçbir şey demeden gözlerinde yaşlarla, kaçarmış gibi yukarı çıktı. Neneyi orada bütün gece o yalnızlığıyla baş başa

bıraktık. Gürültü olur diye bizi erken yatırdılar.Soba bile yakmadık. Ertesi gün günlük hayat eskisi gibi de-vam etti. Öğrendik ki kocası şehit olduğundan beri, evlendikleri gün ,nene süslenip hep kocasını beklermiş. Nenenin hiç çıkmadığı evden, sonra cenazesi çıktı. Ev uzun süre boş kaldı. Hep evin fotoğrafını çekmek isterdim. Bir türlü fırsat bulamadım. Birkaç yıl önce o binlerce gözyaşıyla, acıyla beklemenin yaşandığı ev yıkıldı. Şimdi yeri bomboş… İstanbul-Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’nde Şehit Mehmet Nese’nin mezar taşında şöyle bir yazı vardır. ‘’Ben şimdi bu mezarda değil, milletimin kalbinde yaşıyorum.’’ (Aydın AYHAN Çanakkale Ah Çanakkale)

Esm

e rüz

gar,

kal a

rtık

,G

özüm

yaş

ı sel

artık

.

Çana

kkal

e’de k

aldı

n,Ço

k be

klem

e, ge

l art

ık.

Avusturyalı piyade er J. C. Davies annesine yazdığı bir mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçısıyla ilgili olarak şunları anlatıyor: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu…”

BİLİYOR MUSUN?

ŞEMSE NENE

Kastamonu’nun bir köyü var ki, hikâyesi gerçekten de ilginçtir. Bir zamanlar ‘Dereköy’ adıyla anılan köy, zamanla Ersizler Köyü ismini almıştır. Bu köyden, Çanakkale Savaşı’nda cepheye giden erkeklerin hiçbirinin geri dönmemesi, bu ismi almasına neden olmuştur. | w

ww.

ksal

.meb

.k12

.tr

23

Page 28: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MEKTUPLAR Anadolu.. Tarih

boyunca başın-dan geçen sayısız felakete karşılık, aynı ölçü de efsanevî mücadelelere, sayısız kahraman-

lara ev sahipliği yapan Anadolu.1914-1918 yılları arasında tarih sahnesinden bir savaş geçti ki o savaş, ne eşi benzeri olmayan bir savaştır. Kahraman ruhlar cephelerde şehitlik makamı-na erişirken, bir yandan halk çeşitli sınavlardan geçiyordu; fakirlik, cehalet, ayrımcılık, dış güçlerin baskısı, disiplinsizlik bunlardan sadece birkaçıydı.18 Mart günü kapıya dayandığında yurdun dört bir yanı, tek bir yürek olup Çanakkale’ye koştu. Hani bir insanın en önemli şeyi canıdır ya, o canı Çanakkale’nin alacağını bile bile gittiler. Şehitlerimizden arda kalan, manevi değeri paha biçilemez şeylerden biri de onların yazdıkları ve onlara gelen mektuplardır. Cepheye gelen mektupların birçoğu sahiplerine ulaşamadan geri döndü. Cep-heden gelen bir mektupta bu olay şöyle anlatılmaktadır :” Sai cepheye gelmişti. Asker onu gördüğü anda ‘ Sai geldi ! Sai geldi ! ‘ diye naralar atmıştı. ‘ Mehmet oğlu Kara Ali ?!’ diye seslendi Sai. Askerler ce-vapladı: ‘Cennet-i Âlâ’da . ! .’ “ Bu ve bunun gibi onlarca örnek vardı. Onlar gitti; ama kahramanlıkları sonsuza kadar kaldı.Biri Anzak, biri Türk; ikisinin de yaşı on beş, ikisinin de sol göğsünde sevgiliye yazılmış bir mektup ve uçları kana bulanmış resimleri… “Duvaklar kalktı sandığa, okul bahçeleri boşaldı. Bak iki gözüm üzülme, beni dinle. Eğer şehit olursam, Çanakkale gazisi bir zabitle evlenerek insanlığın sana yüklediği güzel görevi yerine getirmeye çalış. Yalnız senden bir ricam var: Kanlı Tepe’ de açılacak damarlarım-dan sıcak bir damla kan, kalbinin en samimi köşesinde sonsuza kadar asılı kalsın.”diyerek sesleniyordu sevgiliye güzel sanatlar lisesinden Semih son mektubunda ve ardından ekliyordu: “Vatana olan aşkım pek etkili, pek ziyade yakıcıdır. Bu aşkın devası, canı feda etmektir!”Yine arkadaşlarının “kınalı” diye takıldıkları Hasan, komutanının “Saçların niye kınalı evlat?” sorusuna cevap veremez ve saçlarının niye kınalı ol- duğunu bir mektupla anasına sorar. İşte anasının Hasan şehit olduktan sonra cepheye ulaşan ve bir ibret vesikası olan cevabı:” Ey gözümün nuru Hasan’ım, Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben senin anan isem; beni ve seni Al-lah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın. Hasan’ım söyle zabit efendiye, bizim köyde kur-banlık ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni evlatlarım arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım. El-Hükmü Billah (hüküm Allahın’dır.)Allah seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler, şimdiden rahmetle anacaklar. Gözlerinden öperim. Anan Hatice’’ Bu mektuplar daha binlercesi içinden sadece birkaçıdır. Bunlar hem askerlerimizin hem yavuk-luların hem de anaların nasıl bir maneviyata sahip olduklarının, nasıl bir vatan aşkı taşıdıklarının göstergesidir ve Mehmet Âkif ’in “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” sözünün canlı birer ispatı niteliğindedir. Aziz şehitlerimiz, yaptıklarınızla, yazdıklarınızla unutulmadınız, unutulmuyorsunuz, unutulmayacaksınız.

Canan DERİCİ 10/D

“Mektuplar taşır umutları, isyanları, özlemleri yüreklere, Umutsuzluk hasadında umutlar biçilirken.” Noman SALIN

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

24

Page 29: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MEKTUPLAR

Kahraman Bir Validenin Mektubu“Gazanız mübarek olsun oğlum! Allah Müslüman askerlerine kuvvet, iman,sabır ve sebat buyur-sun amin.” Kadırga’da Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde taht-ı tedavide bulunan (tedavi olan) Kayserili Mehmed oğlu Mustafa namındaki (adındaki) kahraman bir mecruh (yaralı) gazimize validesinden âtideki mektup vasıl olmuştur (ulaşmıştır). Bu kadar necib (asil) kahramanâne hissiyata (hislere) malik bulunan (sahip olan) validelerin ağuşunda (kucağında) büyüyecek olan her yavrunun , din ve vatanı uğrunda kan döken birer ‘ Mehmed oğlu Mustafa’ olacağına şüphe mi vardır: “Oğlum, 29 Nisan 331 tarihli kartınızı aldım. Valide kalbi değil mi, müteessir oldum (etkilendim). Fakat büyük bir maksat ve emel-i dini (dini amaç) uğrunda cansiperâne bir fedakarlık olduğıyçün sevindim. Din-i İslam’ın ve Müslümanların düşmanlara karşı devam ve beka-yı şevket ve aza-meti (büyüklüğünün ve gücünün devamı) , ulu dinimizin büyük emirlerinden olan cihada süluk (katılma) ile kabildir (mümkündür) . Bu yolda cihadın mematında (ölümünde)hayat, hayatında bir hayat-ı diğeri (diğer hayat) vardır. Gazanız mübarek olsun oğlum ! Allah Müslüman asker-lerine kuvvet, iman,sabır ve sebat ihsan buyursun amin. Düşmanlarımızı Kahhar ismiyle kahret-sin. Emellerine kavuşturmasın amin. Bihurmeti’s seyyidi’l-murselin. Ailemizde mucib-i endişe (endişeyi gerektirecek) bir şey yoktur ; selamlar ederler,merak etmeyesin. Kolunun o hafif yarası yüz bin Müslüman namusunu kurtardı. Afiyette ol. Allah bütün ümmet-i Muhammedi zalimlerin esareti altında yaşamaktan masun eylesin(korusun) oğlum.” Kayseri 7 Mayıs 1331 (1915) Valideniz Gülsüm

Bir Şehit Validesinin Enver Paşa’ya MektubuÇanakkale’de.. Alay’ın Birinci Tabur Dördüncü Bölük Kumandanı Ali Haydar bin Rıza Efendi’nin Şam’da validesi (annesi) Münire Hanım, Başkumandan vekili Paşa Hazretlerinin (Enver Paşa) imzasıy-la kendisine gönderilen karttan oğlunun şehadet haberini alınca, Başkumandan Vekili Paşa Hazret-leri’ne âtideki cevabı takdim eylemiştir: Bismillahirrahmanirrahim ve bihi nestain İnna fetahna leke fethan mübina (Nasrun minallahi ve fethun karib ve beşşiri’l mü’min) ( Ya Muhammed) Muzaffer ordu-yı Osmani Başkumandan Vekil-i âlişanı Enver Paşa Hazretlerine, Devletlü Efen-dim Hazretleri,26 Temmuz1331 tarihinde Çanakkale sahne-i harbinde Seddülbahir, Kanlısırt nam mevkiinde ihraz-ı mertebe-i şahadet eden (şehitlik mertabesine erişen).. Alay’ın Birinci Tabur Dördüncü Bölüğü Kumandanı mahdumum (oğlum) Ali Haydar Efendi ibn-i Rıza Efendi hakkında irsal buyrulan (gönderilen) yeşbirname-i asafaneleri (vezire yakışır suretteki açıklamaları) vasıl-ı dest-i ta’zim oldu (elime ulaştı). Bir şehid validesi (annesi) olmaklığımdan mahdumumla (oğlumla) beraber millet-i necibe-mizin (soylu milletimizin) intikamını alacak olan aile-i hakikisi (gerçek ailesi) şanlı ordumuzun tevali-i muvaffakiyatından (art arda gelen zaferlerinden) dolayı Samim (öz) vicdanımla mesrur ve müftehir olduğumu (sevindiğimi ve öğündüğümü) arz (bildirir) ve teali-i vatan (vatanın kurtulması)uğrunda sa’y ve ikdamı (çalışıp çabalaması) cihanı hayrette bırakan asker evlad ve kardaşlarımıza tezyid-i muvaf-fakiyat (başarılarını artırma) duasını yâd ile (hatırlayarak) bi’l cümle (tüm) ma’iyyet-i Celileleri (yüce arkadaşları) hakkındaki teveccühat-ı samime-i hazret-i kumandanîlerine (değerli komutanlarının içten ilgilerine) karşı medyun (borçlu) bulunduğumuz ihtiramat-ı ta’zimkâranemi (sevgi ve saygılarımı) huzur-ı sami-i asafalarına (yüce huzurlarına) arz eylerim (sunarım) ferman. 9 Teşrin-i evvel 1331 (22 Ekim 1915), Merhum Ali Haydar Efendi’nin validesi Münire

25

Page 30: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur elbet kurtaracak baht-ı kara maderini.”

Mustafa Kemâl ATATÜRK

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA

Birinci Dünya Harbi başladığında Mus-tafa Kemal, 14 Ekim 1913’ten beri Osmanlı

Sofya Sefareti’nde ataşemiliter olarak bulunmaktaydı. Sofya sefiri olan Fethi Bey’le(Okyar) birlikte biraz da mecburi biçimde İstanbul’dan uzaklaştırılmışlardı.Mustafa Kemal, Avrupa’da çıkan büyük savaşta Almanların galip gelmelerinin zor olduğu kanaatinde olduğundan, Osmanlı’nın Almanya ile ittifak yaparak savaşa katılmasına karşıydı. Almanya ile ittifak yapıldıktan sonra da yine savaşa girilmeden tarafsızlığın sürdürülmesi fikrindeydi ve bu fikrini mektuplarında ar- kadaşlarıyla paylaşıyordu.Osmanlı’nın fiilen harbe girmesi üzerine Mustafa Kemal, muharebe alanların-dan birinde aktif görev almak istedi ve Başkomutanlık’tan “ordu içinde münasip bir vazifeye tayin edilmesini” talep etti. Bu talep önce reddedildi; fakat Mustafa Kemal’in ısrarı üzerine O, önce 28 Kasım 1914’te 1.tümen kumandanlığına tayin edildi; ancak bu emir nedense uygulanamadı. Nihayet 20 Ocak 1915’te, yeni ku-rulmakta olan 19.tümen kumandanlığına tayin emri çıktı ve Sofya’dan İstanbul’a gelerek Tekirdağ’da tümenin kuruluşunu tamamladı. Mustafa Kemal bu sırada yarbay rütbesindeydi.19.tümen şubat ayında Gelibolu’ya gönderilerek Mustafa Kemal’e, Maydos (Ece-abat) bölgesi kumandanlığı görevi verildi. Böylece askerlik hayatında yıldızının parlayacağı “Çanakkale Savaşları” sahnesine adımını atmış oldu.Tümeni Alman Liman Von Sanders’e bağlanan Mustafa Kemal’in, inisiyatif alarak bizzat başında bulunduğu 57.Alay’la Arıburnu’ndaki düşman çıkarmasına müda-hale etmesi, O’nun ileri görüşlülüğü ve askerî dehasıyla Çanakkale Savaşları’nın en kritik anlarında duruma müdahale edişinin ilkiydi. Gerçekten de düşman Arıburnu’na çıkmış, buradaki zayıf birliğimizi imha ettikten sonra ilerlemeye başlamıştı. Tam bu sırada yetişen 57. Alay, Arıburnu’nda durumu kurtarmış ve düşman sahile kadar sürülmüştü. Bu başarısından dolayı Mustafa Kemal, “Gümüş imtiyaz Harp Madalyası”yla ödüllendirildi.Mustafa Kemal, 25 Nisan’dan 8 Ağustos’a kadar 19.tümenle birlikte Arıburnu cephesinde, daima cephe hattında bulundu. 1Haziran 1915’te albaylığa terfi etti.28 Temmuz’da 15.kolordu kumandanlığına tayin emri çıkmasına rağmen bu emir uygulamaya geçmemiştir. Mustafa Kemal, hemen 10 gün sonra bu sefer Anafartalar bölgesine çıkan düşmana karşı bu bölgeyi savunmak üzere kurulan “Anafartalar Grup Kumandanlığı”na tayin edildi. Bu görevde iken Conkbayırı ve Kireçtepe muharebelerini kazanarak büyük bir şöhret kazandı. O, artık “Anafartalar Kahramanı” olarak tanınıyordu. M. Kemal, savaşın sonlarına doğru iyice yılan ve bıkan düşmanın, bir geri çekilmeye fırsat bırakılmadanezilmesi için taarruz yapılmasını üstlerinden istemiş; ancak kendisine olumsuz yanıt verilince O da, 10 Aralık 1915’te Çanakkale’deki görevinden ayrılıp İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. Mustafa Ke-mal’in Çanakkale Savaşları’ndaki askerlik hayatı büyük başarılarla doludur. Çanakkale Savaşları’nın Türk ordusu için son derece buhranlı günlerinde Mustafa Kemal, şahsi gayreti ve sorumluluk almaktan çekin-meyen tavrı ile tehlikenin atlatılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bundan dolayı Çanakkale Savaşları, O’na haklı bir ün kazandırmış ve O’nun tüm yurtta tanın-masını sağlamıştır.

Aybüke YİĞİT 10/D

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

26

Page 31: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

MUSTAFA KEMAL Mustafa Kemal, Edirne’de bulunan 16.kolordu komutanlığına tayin edildi ve görevi devralmak üzere 15 Ocak 1916’da Edirne’ye geldi.16.kolordunun Doğu cephesine gönderilmesi kararlaştırılınca Mustafa Kemal, 27 Şubat’ta Edirne’den ayrıldı ve 14 Mart’ta Diyarbakır’a ulaştı. 16.kolordu, 2.ordunun bünyesindeydi ve bu ordunun Van Gölü güneyine kadar uzayan sağ kanadını, Rus ordusuna karşı tutmaktaydı. Mustafa Kemal kısa bir süre sonra 1 Nisan 1916’da tuğgeneralliğe terfi etti. 1917’de yeniden, ama bu sefer asil olarak, 2. ordu komutanlığına tayin edildi ve Doğu cephesine döndü. Mustafa Kemal, 5 Temmuz 1917’de yeni kurulan 7.ordu komutanlığına tayin edildi.

Bu ordu, 1917 yılı ortasında Alman generali Falkenhayn komutasında Bağ-dat’ı geri almak için kurulan Yıldırım Orduları’na katılmıştı. Ancak Filistin cephesinde durumun kritikleşmesi üzerine, Yıldırım Orduları Bağdat yerine Filistin cephesine yönlendirildi.Mustafa Kemal bu cephedeyken Falkenhayn ile yıldızı hiç barışmamıştı. Alman generalin iç meselelere karışması, Filistin cephesinin savunulmasın-da taktik hatalar yapması yüzünden ona muhalefet etmekteydi. Nitekim Mustafa Kemal, Başkomutanlık Vekaleti’ne bir rapor yazarak, Suriye ve Filistin’de idarî ve askerî durumun vehametini ve bu cephedeki yabancı orduların bir yabancının elinde olmasının mahzurlarını belirtmişti. Ancak Başkomutanlık Vekaleti’nin bu görüşlere itibar etmemesi üzerine 7.ordu komutanlığından affını istedi. Kendisine teklif edilen 2.ordu komutanlığını da kabul etmemesi üzerine, izinli sayılarak, 1917 Ekim ayında İstanbul’a döndü.İstanbul’dayken Veliaht Vahdettin’in Almanya seyahatinde, yanında bulun-mak üzere, görevlendirildi. 15 Aralık 1917 - 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Almanya’da bulundu. Almanya seyahatinden İstanbul’a hasta olarak döndü. Bir- iki ay sonra tedavi olmak amacıyla Viyana- Karlsbad’a gitti. Mustafa Kemal Karlsbad’da iken hem İstanbul’da hem de Filistin cephesinde değişiklik olmuştu. Mehmet Reşat’ın vefatı üzerine Vahdettin padişah olmuş, Filistin cephesindeki başarısızlığı yüzünden geri çağrılan Falken-hayn’ın yerine, yine bir Alman olan, Liman Von Sanders getirilmişti.Viyana’dan İstanbul’a çağrılan Mustafa Kemal, bizzat padişahın emriyle 7 Ağustos 1918’de yeniden 7.ordu komutanlığına tayin edildi. Ancak bu cephede durum iyice ümitsiz bir hal almıştı. Yıldırım Orduları adı altındaki üç ordunun toplam muharip gücü ancak 20-30 bin kişiydi. İngilizler ise, son derece iyi donatılmış piyade ve süvari birliklerinin yanı sıra denizde savaş

gemileri, havada uçakları, karada ise yeni icat tankları ile kıyas kabul etmez büyük bir askerî güce sahipti.Nitekim 19 Eylül 1918’de başlayan İngiliz taarruzu 8.orduyu ezmişti.7.ordu düzenli ve başarılı bir geri çekilmeyle 5 Ekim 1918’de Halep’e kadar geriledi.Artık harbin sonuna gelinmişti. Talat Paşa kabinesi istifa etmiş, yerine 15 Ekim’de Ahmet İzzet Paşa hükümeti kurulmuştu. Mustafa Kemal, bu kabinede harbiye nazırlığını(savaş bakanlığı) talep ettiyse de kabineye alınmadı. Mustafa Kemal, 7.ordu ile Halep’in hemen kuzeyindeki Katma’ya çekilerek, buradan Antakya’ya uzayan bir hattı savunmaya başladı. 30 Ekim’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ne kadar bu hattı elinde tuttu. Mütare-ke hükümleri gereği Türk ordusunda bulunan Almanların ayrılması gerektiğinden Liman Von Sanders’in yerine Yıldırım Orduları Grubu’nun komutanlığına tayin edildi. 7 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grubu kaldırılınca, Mustafa Kemal Adana’dan ayrılarak 13 Kasım 1918’de İstanbul’a döndü. Ve 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçene kadarki altı aylık süreçte, daha Adana’dayken başlattığı Milli Mücadele hazırlıklarını sürdürdü. Ayrıca Mustafa Kemal, Mondros ateşkes anlaşmasıyla ilgili çekincelerini-anlaşma maddelerinin net ol-madığını, uygulamada sıkıntı yaratacağını, düşmanın anlaşma maddelerini kendi isteğine göre yorumlayıp istediği her yeri işgal edebileceğini- hükümete telgraf yoluyla defalarca bildirmesine rağmen, O’nun bu uyarıları dikkate alınmamıştır ve maalesef tarih, O’nu haklı çıkarmıştır. Mustafa Kemal’in Birinci Dünya Savaşı boyunca Çanakkale, Doğu Anadolu, Suriye-Filistin cephelerinde-ki askerlik görevi sona eriyor; ancak kendisini, işgal altındaki vatanın istiklali için milletle el ele vereceği zorlu bir “Kurtuluş Mücadelesi” bekliyordu. (Kültür Dergisinin “I. Dünya Savaşı Özel Sayısı”ndan yarar-lanılmıştır.)

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

27

Page 32: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Sınıfa girer öğretmen, Merhabası çınlar boşlukta.

Bir çığlık kopar cepheden: ‘Vatan çağırırken imdada, Nasıl dururduk hocam!’ ”

Noman SALIN

Veli Furkan YILMAZ 10/A

ÇANAKKALE’NİN KAHRAMAN MEKTEPLİLERİ

Çanakkale Savaşı’na, İstanbul ve diğer illerimizden gönüllü olarak giden üniversite gençliği, lise öğren-cileri ve ülkemizin geleceğinin te-

minatı olan gençlerimizi yetiştiren öğretmenleri- miz… En genci daha 15 yaşında tertemiz delikanlılar… İlim tahsilini ifa ederken patlak veren Bal-kan ve Çanakkale savaşlarına katılıp yok olup giden üniversite gençliği… Boş kalan sıralar… Mezun veremeyen liseler…Art arda patlak veren savaşlarda can kaybı oldukça fazla oluyor ve asker açığı gitgide büyüyordu. Bundan dolayı Osmanlı Devleti de seferber-lik ilan etmişti.Duvarlara afişler asılıyor, gazetelere ilanlar veriliyordu. Bu ilanlara en duyarlı kesim yine öğretmenler ve onların öğrenci- leri olmuştu. Talebeler milli duygularla doluydu. Büyükleri cephede savaşırken, kendileri eğitimlerine devam edemezlerdi. Talebelerin bir kısmı Darülfünun’da, bir kısmı idadilerde, bir kısmı medreselerde eğitimlerine devam ederken; bir kısmı ise mezun olmuş görevine atanmayı beklerken, Çanakkale savaşı başlayınca, adeta bir-birleriyle rekabet edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar, başta Çanak-kale olmak üzere çeşitli cephelerde milletinin bağımsızlığı uğruna ha-yatlarını feda etmekten çekinmemişlerdir. Aslında bütün talebeler, 1914 yılındaki kanun gereğince askerlikten muaf tutulmuş, zaruret olmadıkça onların harbe katılmalarına müsaade edilmemişti; çünkü II. Meşruti-yetle birlikte Osmanlı Devleti’nde aydın kesim yetiştirmeye büyük önem verilmiş, eğitim alanında hizmetler artırılmış ve ‘’NİTELİKLİ EĞİTİM ORDUSU’’ hazırlama anlayışı benimsenmişti. Bundan ötürü öğrenci ve öğretmenlerin askere alınmamasına özen gösterilmişti. Ancak onlardaki vatan aşkı, bütün engelleri yenmişti. Çanakkale Savaşı’na katılan mek-teplilerin hiçbiri, bu kanunun söylediklerine bakmamış; hepsi de savaşın en kritik anında cepheye koşmuşlardır. İşte, Türk evladındaki vatan sevgi-si ve işte, bizi Çanakkale’de yeniden dirilten maneviyat ! Hele bunlardan Galatasaray Sultanisi öğrencisi Celal İbrahim’in savaşa katılma hevesi pek şaşırtıcıdır doğrusu. Adını gönüllü listesinin en başına yazdırmak için gece geç vakitte askerlik şubesinin kapısına gitmiş ve sabaha kadar kapıda beklemiştir. Savaşa yedek subay olarak katılan 646 Celal İbrahim cephede şehit düşmüştür. Adı, o andan itibaren altın harflerle tarihe kaydedilmeyi hak etmişti zaten. Şehitlerin yanında gazilerimiz de vardı talebelerin arasında, vücudundan bir parçayı cephede bırakan, köyünde adı Çolak Salih’e, Topal Ahmet’e çıkan. Kalem tutan elleri yoktu, ölüme koşan ayakları yoktu, geleceğe umutla bakan gözleri yoktu artık. Onların arkadaşlığı da bir başkaydı. Okulda da beraber, savaşta da bera-ber olmuşlardı. Onlar ebedi arkadaştılar: Ali İhsan ile Kazım. Aynı mahallede doğup büyümüşler, aynı mektebi bitirmişlerdi. Gençlikleri de beraber geçmişti ve cephede de yine bir aradaydılar. Düşman ummadıkları bir anda taarruza geçmiş ve Kazım vurulmuştu. Ali İhsan, arkadaşının yanına gitmek istedi, onca yağan mermilerin arasında. Komutanı : ”Sen delirdin mi ? Bu kurşun yağmurunda sen de mi vurulacaksın; boşuna gitme, değmez.” demişti. Ali İhsan yalvar yakar komutanından izin almış, bir koşuda arkadaşının yanına koşmuştu. Arkadaşını sırtlayıp sipere getirince komutanı: ’’ Ben sana gitme boşuna, değmez dememiş mi idim?” diye sorunca Ali İhsan:

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

28

Page 33: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Değdi, komutanım her şeye değdi. Arkadaşım yanına vardığımda sağdı ve onun son sözlerini duymak, benim için ölmeye bile değerdi.” deyince komutanının: “Arkadaşının son sözleri neydi?” sorusuna Ali İhsan’ın cevabı, “‘Geleceğini biliyordum Ali İhsan, geleceğini biliyordum.” olmuştur. Gerçekten bu sözleri duymak her şeye değmez mi sizce? Can arkadaşınızın son sözlerini duymak. Gitmeseydi yanına, ömür boyu pişmanlık duyacaktı belki de. Onun son sözlerini duymak için ölümü bile göze almaya değerdi bence. Çok geçmeden Ali İhsan da şehit olmuş ve arkadaşını, ahirette de yalnız bırakmamıştı. Kimisi ise geride sevdiğini bırakıp gelmişti. İşte bunlardan, Çanakkale semasında batan iki mektepli: Semih ile Şefika. Darülfünun resim bölümü son sınıftay-

dılar. Nişanlanmışlardı. Okulu bitirince evleneceklerdi. Fakat vatan savunması söz konusu olunca herkes gibi Semih de Şefika’ya olan tarifsiz sevdasını, bir başka bahara hatta ebedi aleme erteleme yiğitliğini göstermiştir. Semih, evlenip düşmanın işgal ettiği topraklarda çocuk yetiştirmektense hiç evlenmemeyi yeğliyordu. Savaşa katılmış ve Şefika’yı hiç mektupsuz bırakmamıştır. Birçoğu gibi Semih de şehit düşmüş ve geride gözü yaşlı bir nişanlı bırakmıştır. Böyle böyle eriyip gidiyordu bir nesil; hem de her şey yok olsa bile, onu yeniden inşa edebilecek olan, eğitimli, koca bir nesil: Bizim Çanakkale’deki en büyük kay-bımız…İşte Çanakkale Savaşları; öğrencisi, öğretmeni, üniversite hocaları ve medreselileriyle topyekün bir eğitim sınıfının içinde yer aldığı bir harp olmuş ve harbe katılan birçok eğitim neferi şehit olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün :”Çanakkale Savaşı, Türk milleti açısından bir aydın kesimi olmuştur.” diye be-lirttiği gibi. Bizler buralarda şimdi refah içerisinde yaşayabiliyorsak hepsi onların sayesinde değil mi sizce? Bizler şu anda cepheye, dillerinde: “Anam beni yetiştirdi, bu ellere yolladı. Al sancağı teslim etti, Allah’a ısmarladı. ‘Boş oturma çalış.’ Dedi, hizmet eyle vatana. Sütüm helal olmaz sana; saldırmazsan düşmana.” türküsüyle yollara düşen o, kahraman mektepliler sayesinde okulumuza gidip gelebiliyoruz. Acaba biz onların yerinde olsaydık, Celal İbrahim gibi, Semih gibi, Ali İhsan ve Kazım gibi cepheye gitme konusunda bu kadar hevesli olabilecek mi idik? Genç yaşımızda kendimizi ateşe atabilecek mi idik? Belki de tereddüt edecektik? Gitmekle kalmak arasında bocalayacaktık. “Yaşım küçük, ben daha hayatımı yaşayamadım, başkaları gitsin.” diyecektik. Kim bilir; belki kendi ha-yatımızı, vatana tercih edecektik. Ama onlar öyle dememişlerdi. Hepsinin akıbeti belliydi. Pek çoğu şehit düşüyor, geride gözü yaşlı anne babalarıyla öğretmenle-rini bırakıyorlardı. Öğretmenleri de anne babaları gibi talebelerin şehadet haberi gelince kahroluyorlardı ve halen cepheye koşmakta olan vatan evlatlarına, değil öğretmenleri, ana babaları da engel olamıyordu. Cepheye gidip şehit olan ağabeylerinin haberleri kendilerine acı bir şekilde ulaşmasına rağmen, onlar

da cepheye koşuyorlardı. Öyle ki bir gün öğrenciler öğretmenlerine: “Hamama gidiyoruz öğret-menim.’’ diyerek, hepsi de cepheye gitmiş ve şehit düşmüşlerdi. İşte onlardaki vatan sevgisi böy-leydi. Savaşa katılmama gibi bir imkanları da varken. Şu an üzerinde yaşadığımız topraklarda o öğrencilerin kutsal kanları var ve bizler farkında değiliz belki de kana doymak bilmeyen topraklar üzerinde yaşadığımızın. Atatürk, onların yaptıklarını, “Onlar mukaddes vatan toprakları için can-larını seve seve vermişler, Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştirmişlerdir. “sözüyle özetlemiştir. Bizler asil bir milletin evladı olmaktan gurur duymalıyız. Tarihimizi, geçmişimizi çok iyi öğren-memiz gerektiği, Ata’mızdan bize bir vasiyettir: “TÜRK GENÇLİĞİ, ECDADINI TANIDIKÇA, DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK İÇİN KENDİNDE KUVVET BULACAKTIR.” Bu kahraman Türk öğrencilerinin torunları olmaktan gurur duymalıyız. Onları hatırladıkça eminim ki ken-dimizde güç ve kuvvet bulacağız…

ÇANAKKALE’NİN KAHRAMAN MEKTEPLİLERİ

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

29

Page 34: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

I.DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI’DA FUTBOL “Hayatlarının maçını oynadılar.”

Noman SALINAli ÖZDİN 11/E

1. Dünya Savaşı sırasında Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Ankaragücü’nün toplam 70 futbolcusunun, çeşitli cephelerde şehit düştüğü ifade ediliyor.

MAÇA BEKLENİRKEN ŞEHİT OLDUĞU HABERİ GELDİ

1. Dünya Savaşı sırasında futbolcuların yeşil sahalar ile savaş alanı arasında gidip gelenlerden, Çanakkale’nin ardından Fransızlarla savaşmak için Niğde’ye giden Fenerbahçeli Arif ’in hazin hikayesi şöyle:"Fenerbahçe, 1919-1920 sezonuna iddialı girmek istiyordu. Bunun için, ilk kez sa-haya çıkacakları İdmanyurdu maçında, sağ bekleri İstihkam Subayı Mülazımıevvel Arif ’in mutlaka oynamasını istiyorlardı.Ulukışla’da bulunan kaptanları için, kumandanlıktan izin aldılar. Arif ’in oynamasını sağlama almışlardı. O mutlaka gelmeliydi. Gelecekti. Fakat onun yerine kara haberi geldi. Arif Ulukışla’dan Niğde’ye giderken kalbine aldığı bir kurşunla şehit oldu."Arif ’in şehit olduğu haberinin ardından Fenerbahçe’nin İdmanyurdu karşılaşması-na, şehide saygı olsun diye 10 kişiyle çıktığı, şehit Arif ’in 2 numaralı formasının ise saha kenarına bırakılan bir sandalyeye asıldığı kaydediliyor. Karşılaşmanın ise sahaya 10 kişiyle çıkan Fenerbahçe’nin 11-0 üstünlüğüyle sonuçlandığı belirtiliyor.

Balkan Savaşı nedeniyle 1912-1913 sezonu oynanmadı. Beşiktaş’ın kırmızı-beyaz olan forma rengi, Balkan Savaşı’nın kaybedilmesi nedeniyle, siyah-beyaz

olarak değiştirildi. 1915 - 1916 sezonu derbi maçı, Fenerbahçe 2-1 galipken, bitime 25 dakika kala çıkan olaylar nedeni ile yarıda kalmıştı. Kalan 20 dakika, 4 ay sonra oynanabildi. Bu sefer de Galatasaray 1-0 öne geçtiği için maçın sonucu 2-2 olarak tescil edildi. Futbolcuların önemli bir kısmı askerdi; futbolcular cepheden sahaya, sahadan cepheye koşturup duruyorlardı. * (Bunları biliyor musun? köşesi Ali Sami ALKIŞ’ın “Yedi Kandilli Avize” adlı kitabından yararlanılmıştır.)

BUNLARI BİLİYOR MUSUN? *

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

30

Page 35: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

ŞEHİT FUTBOLCULARIMIZ

ÜÇ BÜYÜKLERİN ŞEHİT FUTBOLCULARI Adı Takımı Şehit Düştüğü Yer1. Arif Fenerbahçe Bor Ovası2. Nurettin Fenerbahçe Fikirtepe Bataryası3. Halim Fenerbahçe Fikirtepe Bataryası4. Kemal Fenerbahçe Cephesi Bilinmiyor5. Zeki Fenerbahçe Çanakkale Savaşı6. Hüsnü Fenerbahçe Çanakkale Savaşı7. Neşet Fenerbahçe Çanakkale Savaşı8. Refik Bey Fenerbahçe Kulüp Binası9. Mustafa Bey Fenerbahçe Kulüp Binası10. Ethem (Bellisan) Fenerbahçe Erenköy Bataryası11. Haldun Fenerbahçe Cephesi Bilinmiyor12. Kaplan Kazım Beşiktaş Çanakkale Savaşı13. Rıdvan Beşiktaş Çanakkale Savaşı14. Kürt Celal Galatasaray Çanakkale Savaşı15. Kaleci Hamdi Galatasaray Çanakkale Savaşı16. Hasnun Galip Galatasaray Çanakkale Savaşı17. Neşet Galatasaray Çanakkale Savaşı18. Refik Ata Galatasaray Çanakkale Savaşı19. Mehmet Ali Galatasaray Çanakkale Savaşı20. Hasip Galatasaray Çanakkale Savaşı21. Cemil Galatasaray Çanakkale Savaşı22. Nazmi Galatasaray Çanakkale Savaşı23. Doktor Ali Beşiktaş Kafkas Cephesi24. Asım Beşiktaş Kafkas Cephesi25. Muallim Sadi Beşiktaş Kafkas Cephesi26. Doktor Mehmet Beşiktaş Kafkas Cephesi27. Abdurrahman Galatasaray Kafkas Cephesi28. Hali Galatasaray Kafkas Cephesi29. Celal İbrahim Galatasaray Irak Cephesi30. İdris Galatasaray Trablusgarp Cephesi

Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndan çok sayıda şehit vererek geçen Türk milleti nihayet Cumhuriyet’ine kavuşmuştur. Bu dönemin Fe-nerbahçe kadrosuna dikkat edin. Çünkü kadrosunda-ki tüm futbolcular yüksek tahsilliydi ve birçoğu lisan biliyordu.

Önce Vatan Savunması, Sonra Fener MüdafâsıTrak... Trak... Trak... Harb-i Umumi’den silah sesleri geliyordu. Mülazım-ı evvel Arif, biraz genç insan-ların aceleciliği içinde, atının eyerini son kez gözden geçiriyordu. Yolu uzundu. Bir ara, cepheden gelen top seslerine kulak verdi. Sonra çevresindekilere “Selametle kalın!” diyerek atını mahmuzladı. Mülazım-ı evvel Arif; Çanakkale’de vatanını, İstanbul’da ise Fenerbahçe’yi müdafâ ediyordu. Sarı-lacivertli kulübün sağ bekiydi. Fenerbahçe olmadan Arif, Arif olmadan Fenerbahçe olmazdı. Savaş çıkıp cepheye gönderilince, takımından ayrı kalmaya gönlü razı olmamıştı. Cepheye koşan tüm askerler için parola “Önce vatan”dı ama Arif için “Sonra Fenerbahçe” vardı. Takımını yalnız bırakmak istemi-yordu. Bu yüzden de kendisi ya da kulüp yöneticile-ri, kumandanından izin alıyor, cepheden cuma ligine koşuyordu. Burada Çanakkale geçilmez. Orada, yine İstanbul’da Arif hiç geçilmez. Fenerbahçe 1919-20 sezonunun ilk maçı olan İdmanyurdu mücadelesi için, Papazın bağında Arif’i bekliyordu. O gelmeliydi, gelecektir, gelir. Fakat onun yerine, kara haberi gelir: “Arif, tam kalbine yediği bir kurşunla, şehit oldu.” Olmaz... Olamaz... Olmamalı. Fenerbahçeliler bir anda mateme boğuldu. Herkes birbirine sarılıp ağlıyor, Türk futbolunun yetiştirdiği gerçek kahramanının kaybı-na kahroluyordu. Hüzün, dalga dalga tüm İstanbul’a yayılmıştı. Ancak maç oynanmalıydı. Fenerbahçeli yöneticiler, santra çizgisinin başladığı yerdeki sahanın kenarına bir sandalye koydular ve üzerine Arif’in 2 numaralı formasını astılar. Takım, sahaya 10 kişi çık-mıştı. Ama Fenerbahçe eksik değildi. Saha kenarındaki sandalyede asılı duran forma, Arif’i sahaya sürmüş gibiydi. Sanki rakibin ataklarını hala o durduruyordu. Fenerbahçe, kahramanının huzur içinde yatması için o denli çoşkulu oynadı ki, rakibi İdmanyurdu’nu tarihinin en farklı skoru ile yendi: 11-1. O günden bu yana, o rekor hala kırılamadı. Fenerbahçeli tüm futbolcular, bu galibiyet sonrasında hep birlikte 2 numaralı formanın önünde saygı duruşuna geçerek, “Ruhun şad olsun Arif!” dediler.

Tahsilliydiler...Vazifeleri uğruna hiçbir zorluktan yılmadılar...Sahada centilmence, savaşta aslanlar gibi mücadele ettiler...Sizce onlar mı fanatik, bizler mi?

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

31

Page 36: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Ne düşmana ne zalime, Sadece Allah’a teslim oldular.”

Noman SALIN

KAR MELEKLERİŞifanur ALİBAZ 11/E

Yıl 1914. Mevsimler ateş. Aylar ce-hennem. Bir zamanlar dünyayı dize getiren Osmanlı son ve en büyük savaşına girmiş. Dağılması an meselesi olan

devlet bir değil, iki değil toplam dokuz cephede savaşmak zorunda kalmış. Çocuk, genç, yaşlı on binler cepheden cepheye savaşa koşmuş. Savaş her zaman çetin her zaman zordu ama Osmanlı’nın içinde bulunduğu koşullar, savaşı daha içinden çıkılmaz bir hale sokuyordu. Ekonomik ve mali açıdan bitkin devlet, askerlerini malzemesiz yolluyordu düşman kucağına. On binler aynı yolda yürüyor-lardı. Yolun sonu düşmanla çakışıyordu. Yolun sonu felaketti. Bunu bile bile düşmüş-lerdi yola. Ateşten çekinip kaçmak olur muydu? Bu ateş vatan uğrunaydı. İbrahim’in atıldığı ateşten ne farkı vardı. İkisi de imtihandı. Bu imtihanı vermek on binlere şart olmuştu. Olmuştu olmasına ama… Başarı için silah yoktu, malzeme yoktu, teçhizat yoktu. Yalnız yokluk vardı.Birinci Dünya Savaşının cephelerinden biri de Kafkas cephesiydi. Ruslar bütün kuv-vetleriyle işgal etmişti yurdun doğusunu. Askerler Rusları durdurmak için cepheye gelmişlerdi gelmesine ama dondurucu soğuk onlara engel oluyordu. Dondurucu ayazda giyecekleri paltoları yoktu, buz kesmiş karların üzerine basan ayaklarındaki çarıkları yırtıktı. Dondurucu soğukta karlı dağları aşacak kudreti, besledikleri umutlardan buluyorlardı. Bu umut Turan fatihi olma umuduydu. Bu umut Rusları yenilgiye uğratma umuduydu. Yokluk her cep-hede vardı; ama Kafkas cephesinde yokluğun yanında olumsuz hava şartları da vardı. Hava şart-ları o kadar olumsuzdu ki binlerce askerimiz, düşmana tek bir kurşun dahi atamadan, donarak can vermişti. Kar ve tipi o kadar şiddetliydi ki bir gün karşılarındaki birlikleri düşman sanıp 4 saat boyunca savaştılar. Fakat sonradan her iki taraf da ateşkes isteyince durum anlaşıldı. Birbirleriyle savaşmışlardı ve 2000 askerimiz şehit olmuştu.3. ordu komutanı Hasan İzzet Paşa taarruzun bahara ertelenmesini istemişti; çünkü 3. ordunun altı aylık ihtiyacı için gerekli olan 88.000 ton tahıla karşılık, sadece 1.250 ton tahıl bulunmaktaydı. Hasan Paşa’nın bu itirazı üzerine Enver Paşa, “ Eğer Harp Okulu’ndan hocam olmasaydınız, sizi astırırdım! ” cevabını verir. Daha sonra Hasan Paşa istifa etmiş ve 3. ordunun başına Enver Paşa geçmiştir; bundan sonra çetin bir harekat başlamıştır.Her ne hikmetse Enver Paşa, başındaki beyazlığın cihangirlik alameti olduğunu düşünmektedir. Kendini bu hayale o kadar kaptırmıştır ki içinde bulunduğu mevcut durumu düşünmeden ken- dince bir plan hazırlamıştır: Adam boyu karla kaplı, eksi 30-40 derece soğukta gece gündüz durmadan yürüyerek, Rusları arkadan kuşatma planı. Bu plan kendine göre dahiyaneydi. 22 Aralık’ta plan yürürlüğe girdi. Binlerce Mehmetçiğimiz günlerce nevalesiz, aç ve yazlık kıyafetlerle beyaz ölüme yürüdü. Ayaklarını donmaktan kurtarmak için ağaçlara çıkmakta ve orada kaskatı kesilmekteydiler. Ağaçlar adeta insandan meyve vermişti.Harekat öncesinde mevcudu 16.300 olan 30. tümenden geriye sadece 1.400 asker kalmıştır. Daha sonra 10. kolordu da gelmiştir. Gelmiştir; ama 32.000 Mehmetçikten kala kala 3.400 civarında asker kalmıştır. Parmakları donmuş olduğundan tetik çekmekte güçlük çekmektedirler. 5 Ocak günü Ruslar ordumuzu kesin yenilgiye uğrattılar. Sağ kalan askerlerimiz esir edilmiştir. Esir edilenlere Sibirya’daki esir kamplarında işkence edilmiştir ve askerlerimiz orada şehit olmuştur.Savaş bittikten sonra Enver Paşa İstanbul’a dönmüş, haberleri sansürleyip halkın duymasını engellemiştir. Bu dramı, halk yıllar sonra öğrenmiştir. Koskoca cihan devleti büyük bir hezimete uğramıştır. Binlerce Mehmetçiğimizin ruhları şad olsun.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

32

Page 37: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Eş hele bir dağları örten karı;Ot değil onlar, dedenin saçları!Dinle: şehit sesleridir,rüzgarı!” Mehmet Akif ERSOY

KAT KAT ŞEHİT MEZARIHarekatın devam ettiği

günlerde hüküm süren şiddetli kış ve zorlu yürüyüşler, Türk birliklerinin şehitleri defnetme-

sine bile fırsat vermemişti. Soğuğun şiddetiyle donan toprak, kaya gibi sertleştiği için zaten yorgun olan askerler, şehit arkadaşları için birer

mezar bile kazamamıştı. Bu sebeple,kahraman şehitlerin aziz naaşları dağ başlarında,orman içlerinde, ıssız vadilerde öylece bırakıldı. Bu mübarek naaşlar, bulundukları yerlerde aylarca durdular ve bir kısmı ne yazık ki kurda kuşa yem oldu. Nisan ayı başlarında karların eri- mesiyle birlikte açığa çıkan şehit naaşları vicdanları sızlatıcı bir hal

almaya başladı. Bunun üzerine Rus yetkililer Sarıkamış Kaymakam-lığı’na emir vererek cesetlerin bir an önce defnedilmesini istediler.Bu

emir üzerine civardaki Türk köylerinden getirilen amelelerden yüzer kişi-lik gruplar oluşturuldu ve defin işlemlerinin dini vecibelere uygun olarak

yapılabilmesi için her grubun başına birer imam tayin edildi. Bahtsız Türk köylüler şehit kardeşlerinin cenazelerini dağ başlarından topladılar ve

kazdıkları mezarlara defnettiler. Bu mezarların kimi 500, kimi 800, kimi de 1000 şehide ebedî istirahatgah oldu. Şehitler üst üste, koyun koyuna toprağa verildiler. Bir sıra şehit dizili-yor, üzerine kireç dolduruluyor ve bir sıra daha şehit diziliyordu. Bu iş bitince, başlarına, orada kaç şehidin yattığına dair bir levha konuluyordu. Definler bir hafta sürdü ve tamamlandıktan sonra General Yudaniç’e 23.000 şehidin toprağa verildiği rapor edildi. (Bu şehitlikler Sayın Prof. Dr.Bingür Sönmez tarafından tespit edilrek açıklandı. Şehitliklerin isimleri şunlardır: Azap Şehit-liği, Bardız Çakır Baba Şehitliği, Bardız Yayla Şehitliği, Divik Yayla Şehitliği (90. alay), Tek Çam Şehitliği, Kırklar Şehitliği, Divik Köyü Şehitliği, Allahuekber Şehitliği, Ersenik Yayla Şehitliği, Hamanlı Şehitliği, Narman Şehitliği, Dikenli Tabya Şehitliği, Sarıkamış Şehitliği )AĞAÇLARDA DONAN ASKERLER İlk taarruzdan sonra Enver Paşa, istemeyerek de olsa askerlerin dinlenmesine müsaade etmişti. -25 dereceyi bulan soğukta sabahı etmek kolay değildi ve dahası ateş yakmak da yasaktı. Çünkü en küçük alev belirtisini gören Ruslar, orayı yoğun top ateşiyle hemen hallaç pamuğuna çeviriyordu.Donmamak için sürekli hareket etmek gerekiyordu ve bunun adı da güya dinlenmek oluyordu.Gün ışıyıp da subaylar, dağınık halde geceleyen birlikleri toparlamaya çıkınca, tüyler ürpertici bir gariplik göze çarpmıştı.Büyük çamların alçak dallarında,kimi oturmuş vaziyette kimi de ayakta duran askerler, komutanlarının çağrılarına icabet etmemekteydiler. Subaylar biraz daha yaklaşın-ca, insanın kanını iliklerine kadar donduracak feci gerçek fark edilmişti: Biçare askerler ayakları donmasın diye çamlara tırmanmış ve oracıkta donarak abideleşmişlerdi. Ağaçların diplerinde donmuş cesetlerse, şiddetli zemheri rüzgarının dallardan düşürdüğü askerlerdi. (Bir Hüzün Tarihi Sarıkamış, Muzaffer TAŞYÜREK)

“ON ÜÇ,ON DÖRT GÜNLÜK BİR MUHAREBEDEN SONRA ANADOLU’DA ELLİ BİN ÇOCUK YETİM, OTUZ BİN KADIN DUL KALDI.BİR TÜRK, SARIKAMIŞ’IN KIŞINI AĞLAMADAN NASIL SEYREDEBİLİR!”

ŞAHİTLER VE ŞEHİTLER

Bu dizelerin geçtiği ağıt, bir ana tarafından, Avşar ellerinden çıkıp da geri dönmeyen beş çocuğu için yakılmıştır.Kim ne derse desin ağıtın içinde

Sarıkamış Harekatı sırasında Mehmet’lerin ne giydiği açık açık söylenmiştir: “Bizim uşak böyle gezer;/Aklı zıbın, kara yelek.” Ayrıca kim ne derse desin kaç şehit olduğu da ağıtlarda vardır: “Sarıkamış diye yıkıldı 90.000 evin ocağı.”

Sarıkamış Altınbulak Soğanlı’yı biz ne bilek. Bizim uşak böyle gezer; Aklı zıbın, kara yelek.

“SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ,BİR

GÜNEŞ AKSİNİN HASRETİ İLE,YE-MEN ŞEHİTLERİBİR SU DAMLA- SININ HASRETİ İLE ÖLDÜLER.

BİRİNİN GÜNEŞİ TÜRK CESEDİNİ

BİR KAR GİBİ ERİT-

Tİ,ÖBÜRÜNÜN KARI BİR MAD-DE GİBİ DON-

DURDU, FAKAT TÜRK’ÜN RUHU-NA NE OLDU? BU

RUH GÖSTER-Dİ Kİ,HALA GÜNEŞTEN

DAHA ZORLU VE BUZDAN DAHA

YAKICIDIR.’’

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

33

Page 38: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Milletler, tarihi yalnızca krono-lojik bir sıralama olarak görmekten kurtulduklarında, onu gelişme yolunda atıla-cak bir adıma, kimliklerini kazanmalarında yardımcı bir güce dönüştürebilirler.

Tarihi anlamlı kılabilmek, atalarımızdan miras kalan topraklara vatan diyebilmek ve üzerinde yaşayanları millet sayıp, sahiplenebilmektir. İşte Çanakkale, bir milletin dersler çıkarıp, aldığı derslerle yeni yeni yollar keşfederek ilerleyebileceği muazzam bir diriliş destanıdır. Bu destan ki büyük acılarla ve aydın bir neslin kanıyla yazılmıştır ve de her dev-letin gelecekte anılmak isteyeceği kahramanlıklarla doludur. Bu destanın kahramanı olup, savaş sahnesinde boy gösteren yiğitlerimizin el birliği ile Batılı mağrur sömürgecilere verdikleri insanlık dersinin, Türk milleti-nin teslim alınamayacağını ortaya koyduğu aşikârdır. Çanakkale muharebesinde yakılan hürriyet meşalesi yolumuza ışık tutup, maneviyatımızı pekâlâ güçlendi-rirken, sözde medeni milletlerin yüzlerine atılan bir Osmanlı to-kadıdır. Balkanlarda yaşanan hezimetin düşmana kazandırdığı cüret ve cesarete rağmen, ve-rilen mücadele ve alınan zafer tüm dünyayı şaşkınlığa uğratmıştır. Ulaşılan zafer, ancak cephe yollarına düşen erlerin azmi, kalplerindeki iman gücü ve asker yolu gözleyenlerin dua gücü ile mümkün olup açıklanabilir. Çünkü dönemin olumsuz şartları ve imkânsızlıkları, harbin sonunda bir galibiyetin müjdelene-bilme ihtimalinin muhtemel bile olamayacağını ortaya koyar. Tüm bu zorluklar içerisinde dahi Anadolu’nun cefakâr insanlarının içerisinde bulunduğu milli şuur, bizi bir namus davasından, cihanı sarsan bir zafer ile çıkarmıştır. Metrekareye altı bin merminin düştüğü bu can pazarında, şehitlerimizin kanı acımasızca akıtılmış; derelerden günlerce su yerine kan akmıştır. Bu mey-danda nice ibretlik belgelere rastlanmış, bir zeytinin kaç lokmada yenileceği hesabı yapılmış; kolu, bacağı noksan erler türlü türlü mücadelelerle vatana sahip çıkmışlardır. Çanakkale savun-masını destanlaştıran, bu mücadelede neferlerin ferdi vicdanlarından sıyrılıp tek yürek, tek vücut oluşlarıdır. Ne zaman Çanakkale cephesinde yaşanan olaylar kaleme alınsa yahut dile dökülse, kişilerin kahramanlıklarının anlatılanlarda yoğun şekilde yer alıyor olması, bu hususa dayanır. Çanakkale anlatılınca içimizde uyanması neredeyse kesin olan, mücadelede yer alan kahraman-ların cengâverliklerine ve harikulade yaratılışlarına olan hayranlıktır. Mübalağasız tüm dünyayı yerinden oynatan bu zafer, vatanı müdafa uğrunda canını vermiş binlerce isimsiz kahramanın eseridir. Bu eser her hatırlandığında içimizde perçinlenen milli şuur, yaşadığımız istiklal yolunda akan kanların her damlası için yüreğimizin bir köşesinde nükseden sızı, yakılan hürriyet meşalesinin taşınıyor olmasının en derin kanıtıdır. Umuyorum ki, o meşale asırlarca hiç sönmeden, gururla taşınır.

Merzuka ALLI 10/C “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!” M. Âkif ERSOY

ÇANAKKALE| w

ww.

ksal

.meb

.k12

.tr

34

Page 39: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

ÇANAKKALE NASIL BİR SAVAŞTIR?-ÇANAKKALE, insanlık tarihi boyunca, o güne kadar gerçekleşen 14 bin savaştan, dünyanın gidişatını değiştiren en büyük ve en kanlı savaşlar-dan biridir.-ÇANAKKALE,ölüme gülerek gidenlerin, ölme-mek üzere savaşanları yüzgeri ettikleri muhteşem bir direniş destanıdır.-ÇANAKKALE,Cideli Mehmet Çavuş, Yozgatlı Kınalı Murat, Libyalı Üsteğmen Mevsuf, Ezineli Yahya Çavuş gibi, mukaddesleri için şehadetle şereflenen binlerce vatan evladını toprağında barındıran şehitkale, destankale ve son kaledir.-ÇANAKKALE, kendilerini yenilmez sanan mağrur Batılı sömürgecilerin yüzlerine patlayan bir Osmanlı tokadıdır.-ÇANAKKALE, ”bir hilal uğruna” okullarını bırakarak gönüllü cepheye koşup da dönemedikleri için birçok okulun, o dönem, mezun veremediği bir münevverler savaşıdır. Bundan dolayı Musta-fa Kemal Paşa’nın “Çanakkale’de bir darülfünun (üniversite) gömdük.” sözü çok anlamlıdır.-ÇANAKKALE, Türk toplumunun elitini oluştu-ran,Doğu ve Batı kültürüne vakıf, eğitimli aydın bir nesli şehit verdiğimiz ve bunun yokluğundan kaynaklanan sosyal sarsıntıların günümüze kadar devam ettiği bir varoluş mücadelesidir.-ÇANAKKALE, “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanıyorsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”(AL-İ İMRAN 139) ilahi beyanına, bütün yüreği ile iman eden Mehmetçiğe, Hazreti Peygam-berin (sav)kucağını açtığı bir savaştır.-ÇANAKKALE, sözde medeni milletlerin, barbar addettikleri bir milletten unutulmaz bir insanlık dersi aldıkları bir savaştır.-ÇANAKKALE, çarpışma yoğunluğundan dolayı, uzmanların 160 milyonda bir olma ihtimali var dedikleri, kurşunların havada çarpıştığı bir ölüm kalım savaşıdır.-ÇANAKKALE, vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un , “Ölüm indirmede gökler, ölü püskür-mede yer; / O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer!” diye tasvir ettiği, derelerin su yerine kan akıttığı, buğday tarlaları gibi ceset tarlalarının oluştuğu, metrekareye 6.000 merminin düştüğü eşi görülmemiş bir kan ve can pazarıdır. (Ertuğrul EFEKAN, Çanakkale)

ÇANAKKALE’DE SAVAŞAN KARDEŞLERİzmitli yedi kardeşten altısının Çanakkale’de şehit olduğu bilinmektedir.Memleketine dönebilen yedinci kardeşin adı Cemal’dir.Çorum’dan beş kardeşten beşinin de Çanakkale’de şehit olduğu söylenir.Kuzey ve Güney cephelerine komutanlık eden Vehip Paşa ile Esat Paşa da kardeştirler. Çanakkale 5.Ko-lordu Komutanı Fevzi Çakmak’ın kardeşi Üsteğmen Nazif, 8 Ağustos 1915 günü Conkbayırı’nda şehit oldu.Bastırılan Barbaros Hayrettin Paşa zırhlısının komutanı, Müstahkem Mevkii Komutanlığı Kurmay Başkanı Selahattin Adil Paşa’nın kardeşi idi.3.Kolordu Kurmay Başkanı Fahrettin Altay Paşa, İstanbul’dan gelen bir kafilenin içinde kardeşi Rafet’i görür ve “ Seni yarın ararım.” der. Arar ama onu şehitlerin arasında bulur.Ayrıca şimdi Şehitler Abidesi’nin yanında olan ve kaldırılan şehitlikte de iki kardeşin isimleri yazılıydı.“Bolu, Düzce Bekiroğullarından Osman oğlu Hüse-yin,1887 doğumlu 24 yaşında. Ve Düzce Bekiroğul-larından Osman oğlu Hasan,1887 doğumlu 24 yaşında”Bu iki şehidimiz, eski jandarma genel komutanların-dan Orgeneral Rasim Betir’in dedesi ve kardeşidir. Hasan 15-16 Mayıs günü 83 rakımlı tepede,kardeşi Hüseyin Çavuş ise 15 Ağustos 1915 günü Alçıtepe yakınlarında şehit olmuşlardır.

ÇANAKKALE’DEN KESİTLER

ÜÇ ŞEHİT KARDEŞLER1.Dünya Savaşı içinde Osmanlı Harbiye Nezareti, Harp Mecmuası adı altında “Yaşayan Ölüler” sa-hifesinde 3 fotoğraf vardır:57.Alay - 6.Tabur Kumandanı Kemal Paşaoğlu Mehmet Ali Bey, 9.Alay - 3.Tabur 16.Bölük Zabit Vekili Kemal Paşaoğlu Mehmet Refik Efendi,On buçukluk Obüs Müstakil Taburu - 1.Bölük Zabit Namzedi Kemal Paşaoğlu İsmail Fehmi Efendi. Bu şehit mertebesine erişen askerlerin babalarının da “paşa” olduğu yazılıdır.Bu üç kardeş babalarının makamını rahatlıkla kullanabilirler ve askere gitme- yebilirlerdi. Onlar böyle yapmadılar; üçü birden harbe katıldılar.En büyük ağabey Mehmet Ali Bey, yüzbaşı ve tabur komutanıydı.En ön safta olmalı ki şehit oldu.Ortanca kardeş Mehmet Refik Efendi,”zabit vekili” yani belki de daha harp okulu öğrencisi… En küçük kardeş İsmail Fehmi Efendi zabit namzedi daha, belki de Kuleli Askeri Lisesi öğrencisi… “Üç kardeş ardı ardına şehit oluyorlar.Bir eve üç ateş birden düşüyor.Bir anne üç yavrusunu bu vata-na kurban ediyor. Bir annenin yüreği üç yerinden yanıyor.” (İsmail BİLGİN, Çanakkale Destanı)

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

35

Page 40: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Rüveyda BULUN 9/D

YEMEN CEPHESİNDEN KESİTLER “Yandılar, savruldular, yittiler…”

Noman SALIN

Yemen’den Dönüşte Çekilen ÇilelerSadece Yemen’ giderken yahut Yemen’deki mücadelelerde, hastalıklardan değil, aynı zaman da Anadolu’ya

dönüş yollarında da çeşitli nedenlerle hayata gözlerini yuman şehitlerimiz mevcuttur:“…Mağara Taburu’nun, Yemen’den dönüşte Tifolu hastaları vardı. Bir binbaşı dahil olmak üzere Akabe’ye vardıklarında 15 asker vefat etti… Hastayı yatıracak yatak yok, üstünü başını değiştirecek çamaşır yok, yemek vermek için kap yok ve hastane tertibatı olmadığından hastaya usulünce yemek vermek ihtimali yok. İlaç bile yoksa, çaresizlik içinde kalan asker hakkında ne umulur?..” Tevfik (Biren) Bey ise:“… Dönüş yolunda, 13 Ağustos 1905 tarihinde vapurumuz Kamaran Adası’na doğru hareket etti. Gece orada kaldık ve geceyi orada geçirdik. O dönemde Yemen’den asker sevkiyatı devam ediyordu ve gelen kafilelerin her birine birer doktor katılmakta olduğundan, bizim Doktor Kemal de bir kafile ile o gün Hudeyde’ye varmış:‘Askerle geldiğim vapur hemen bugün geri dönüyor, bende onunla gideceğim. Sizin burada başka bir vapur beklemenize lüzum yok, birlikte yola çıkıverelim. Seyahat esnasında ben size bakarım, zaten vücutça çok nahif gözüküyorsunuz.’ demişti.… Anlaşılan Doktor Kemal kalbinde bir rahatsızlık hissediyordu. Zaten bir hayli şişman olan vücudu yüzün-den böyle bir hastalığa müsait gibi görünmekte idi. ‘Bir ara Kamaran’daki Tahaffuzhane’yi beraber gezelim.’ dedi. Ancak o biraz rahatsız olduğundan tek gitmemi, ben döndükten sonra da durumunun iyi olacağını söylemişti. Beni gitmeye teşvik etmesi üzerine tereddüt ettim ve derhal vapurdan çıkıp tahaffuzhaneyi çabucak gezdikten sonra acele ile geri döndüm. Doktor Kemal vefat etmişti.Vapur beş dakika içinde limandan ayrıldı. Doğruca Süreyş’e gidiyorduk.Aradan bir müddet geçtikten sonra kaptan, cenazenin bu sıcak havada kokacağını ve denize atılmasının kaçınılmaz olduğunu söylemeye başladı. Nihayet zavallı doktorun cenazesini, üstünde benim gecelik entarim olduğu halde denize attılar…”diye başından geçen bu üzücü durumu aktarmaktadır. Bir gazete haberinde ise, Yemen’de asilere karşı mücadele eden askerimiz anlatılmaktadır. Osmanlı askerinin Kunfuda Limanı’na yaptığı çıkarma ve akabinde yaşadıkları çatışma hakkında bilgi veren habere göre 158 askerimiz orada şehit olmuştur. Şehit olan birçok askerimiz kötü muamelelere maruz kalmıştır. Birçoğu da yaralanmış, yaralı 250 kişi Necd Vapuru ile İstanbul’daki hastanelere sevk edilmişlerdir. Vapur, İstanbul’a 39 günde ancak varabildiği için vapurdaki yaralı 12 askerimiz denize atılmıştır.Yemen’den Sarıkamış’a Fedakar Osmanlı- Türk Askeri Yemen’de ve Yemen yollarında bunca çileye maruz kalan askerlerimizin kara bahtları, bunlarla sınırlı kalmamıştır. Birbirini takip eden savaşlar, onların bir vatan toprağından bir diğerine koşmalarına neden olmuştur. Yemen’deki askerlerimiz, Anadolu’ya gelince bu kez de seferberlik emri ile karşılaşıp yeniden cephelere koşmuşlardır. İşte Yemen’den gelen iki alayın gittiği bu cephelerden biri de Doğu Cephesi’dir. Özellikle de Sarıkamış harekatında bulunan Yemen’den gelen erlerimiz, Bağdat’tan gelen 13. Kolordu’ya bağlı 37. Tümen ile Erzurum’a, oradan da savaş alanlarına sevk edilmişlerdir. Hem de üzerlerindeki yazlık elbiselere aldırmadan ve mevsimin de kış olmasına bakılmaksızın… Bakın bu konuda Yemen’den gelerek Sarıkamış harekatına katılan Iğdırlı Ali Çavuş, mektubunda nelerden bahsediyor: “… geçen yaz, iki alayımızla, Yemen’den buraya nakil olduk. Yola çıktıktan 4 ay sonra buraya geldik ki Arap’ın nâr-ı cehennemi, Köprüköy’deki ayaz yanında ilahi bir nimetmiş. Burada çadırın perdesi, buza kesmiş oğlan kulağı misali temas ile kırıl-makta ve kopmakta. Bölük kumandanım beni sıhhiyeye sevk etmiş ise de tabip, ecza ve deva yokluğundan çaresiz kalınca yeniden takımıma döndüm. Zevali saatin varması ile gece Köprüköy’e dağlardan tipi boşalır. Kumandanımız gelecek cumaya, başkumandan paşa hazretlerine teftiş ve hücum için intizar olduğunu haber etti. Paşa’nın teftişine kadar postal, yün, içlik ve kaputların verileceği-ni ve Yemen yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah devlete, millete zeval vermesin. Başkumandan Paşa Hazretlerinin gelişi ile Moskof ’un kahrolacağından ve kafirin elindeki bazı karargahları ele geçireceğimizden subaylarımız emindi. Paşa Hazretleri acele gelse de ateşe kavuşsak. Görüldüğü gibi çetin kış şartları altında Yemen’den gelen erlerimiz bu cepheye gönderilmiştir. Fiziki şartlarına bakıl-maksızın, yazlık kıyafetler içinde Doğu Cephesi’ne gönderilen binlerce askerimizden sadece birinin hikayesidir bu. Daha doğru-su birçok kahramanlıklara sahip askerimizin destansı hikayelerinden bir tanesidir. Bu destanlaşan hayat hikayelerindeki dramı türkülerimizde de görmek mümkündür:“Sarıkamış üstünde kar, Kimi yemen kimi Harput,Kar altında Mehmet’im yatar, Üzerinde nice çaput.Gülüm donmuş kara dönmüş, Avut yiğit, gönlüm avut.Gören sanmış, yârini sarar. Yâr sarmazsa Mevla’m sarar!” Yukarıda anlatılanlar, öykü ya da romanlardan alınmış kesitler değildir. Binlerce vatan evladının en acıklı hayat hikaye- lerinden birkaç tanesidir. Yemen’de şehit düşen her askerimizin hayatı, birer kahramanlık destanıdır. Bu destanı yazan şehitleri- mizin sayısının ise 100.000 ila 400.000 arasında olduğu söylenmektedir. Mehmet Nurettin Bey, “Yemen Layihası” adlı eserinde, sadece 1901/02 yılında Yemen’deki şehit olan asker sayısını 55 bin, toplamda ise 300.000 olarak vermiştir. Maalesef yeterli düzey-de çalışma yapılmadığından Yemen’deki şehitlerimizin sayısı hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut değildir. Araştırılmaya

muhtaçtır.

“Türk mil-leti Birinci

Cihan Harbi’nde iki yerde tabiat ve imkansızlıkla boğuşturuldu : ÇÖL VE SARIKA-MIŞ! Allah’ın bi- rini ateşten,birini buzdan yarattığı iki müthiş ce- hennemden Türk sabrı,Türk cüreti sınavdan geçti.’’

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

36

Page 41: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Yiyecek, İçecek ve Elbise Sıkıntısı.Yine bu yolculuk esnasında askerlerimiz peksimet, soğan ve zeytinden ibaret olan yiyecekle

karınlarını doyurmaya çalışmışlardır. Yolun uzun olması ve sıcaklar düşünüldüğünde bu yiye-ceklerin suya ihtiyacı artıracağı da düşünülmelidir. Nitekim yollarda su sıkıntısı da çekilmiştir. Yemen’de 1904-1905 yılları arasında valilik yapmış olan Tevfik (Biren) Bey, San’a’da muhasara

altındayken yiyecek sıkıntısını,“San’a’ da artık öküz eti de bulunmadığından, yerli- lerin bahçelerinde bostan dolabı çeviren sair yerlerde ele geçirilen develer yenmeye başlandı, lakin ben bu eti hazmedemiyordum. Bir takım eski memurların evvelden biriktirmiş bulundukları bazı zahireyle iyi kötü geçinmekte oldukları malumdu. Bende ise sadece beş on kutu sardalya kalmıştı. Bahçede ekili bir miktar sebze de vardı. Lakin bunları pişirmek için artık yağ da bulamıyor ve ancak çok büyük güçlüklerle çok az miktarda ekmek tedarik edebiliyordum. Hudeydeli tüccardan biri, San’a’yı muhasara eden asiler tarafından fark edilmeksizin büyük bir torba dolusu ceviz tedarik etmiş ve gizlice bana getirmişti. Bir müddet bunu bula-bildiğim ekmeğe katık ettim. Bu arada sardalyaları da kendi adamlarımdan biri, aç kaldığı için aşırıp yemiş, ben de ona bir şey söyleyememiştim.” sözleriyle dile getirmektedir.Askerlerimizin fiziki olarak eksikleri de Yemen’de büyük sıkıntılar çekmelerine sebep olmuştur. İstanbul’ dan gönderilen askerler, İstanbul’ dayken giydikleri elbiseler ile Yemen’e gelmişlerdir. Özellikle de giydikleri kesik kun-duralar, uzun süren yolculuklar sırasında ayaklarını vurmuştur. Açılan yaraların bir çoğunun kangrene neden olduğu bilinmektedir. Yine iskorpit hastalığına yakalanan birçok askerimiz de Yemen iskelelerinin bulunduğu hastanelerde vefat etmişlerdir. Yemen içlerine yapılan askeri harekatlarda, yeterli ulaşım aracının bulunmaması, askerlerimizin yükünü fazlasıyla artırmıştır. Çeşitli askeri teçhizat-ları, taşıma araçları yerine kendileri taşımış, bir saldırı ile karşılaştıkları zaman da güçsüz olduklarından gereği gibi mücadele edemeyerek kayıplar vermişlerdir.

Yahya YEŞİLYURT, Ye-men)

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?Yemen üzerine yazılmış, bestelenmiş yazarı belli olan yahut olmayan 58 türkünün varlığı, bu acıların dile gelmiş halidir. Bunlar arasında en bilinenleri olarak “Havada bulut yok, bu ne dumandır?”, “Mızıka çalındı, düğün mü sandın?”, “Yemen bizim neyimize?”, “Kara çadır ismi tutar?”, “Eledim, eledim; höllük eledim.” türkülerini sayabiliriz. Yemen türkülerine baktığımız-da Türkiye’nin her yöresin-den manzara ve hikayeler bulabiliriz: Niğde, Gaziantep, Adana, Rumeli, Çukurova, Rize, Erzurum, Elazığ, Kahra-manmaraş, Yozgat, Diyarbakır, Sivas, İzmir, Kayseri, Kütahya, Konya gibi yurdumuzun dört bir tarafını buna örnek göste- rebiliriz.

“Türk mil-leti Birinci

Cihan Harbi’nde iki yerde tabiat ve imkansızlıkla boğuşturuldu : ÇÖL VE SARIKA-MIŞ! Allah’ın bi- rini ateşten,birini buzdan yarattığı iki müthiş ce- hennemden Türk sabrı,Türk cüreti sınavdan geçti.’’

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

37

Page 42: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)*Bu proje; 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında, Kocasinan Anadolu Lisesi’nde, tarih öğretmeni Ruhi AKGÜMÜŞ’ün danışmanlığında, 10/D öğrencileri Aybüke YİĞİT ve Seda İRİZ tarafından hazırlan-mıştır.

ÖZETI.Dünya Savaşı tarihimizin en büyük şehadet hareketidir. Kayseri’den, bu savaşlara yaklaşık 23.000 kişi silah altına alınmıştır. Bunlardan, resmi rakamlara göre, 1771 kişi şehit olmuştur.Kayseri bu rakamla 81 il içinde 18. sıradadır. 1771 şehidin en fazlası, 753 şehitle Çanakkale’de verilmiştir. En fazla şehit veren ilçe, 361 şehitle Develi’dir. Yaşı hesaplanabilen 1536 şehidin en küçüğü, 14 yaşındaki Abdullah oğlu Mehmet’tir ve Galiçya’da şehit olmuştur. En büyüğü 48 yaşındadır. Şehitlerin %51’i 14-29 yaş, % 44’ü 30-39 yaş, % 5’i de 40-48 yaş arasıdır. En fazla şehit veren yaş grubu 23’ tür. 1771 şehide 221 farklı isim verilmiştir. En fazla şehit ismi, 250 kişi ile Mehmet’tir. Bu da askerimize Mehmetçik dememizin ispatıdır. Askerlerinin tamamı Çanakkale’de şehit olan meşhur “57. Alay”ın Kayserili şehit sayısı 7’ dir. Bunlardan beşi Çanakkale’de, ikisi de Galiçya’da şehit olmuştur. Hiç muharebe kaybetmediği için “Kasap Alayı” adını alan ve ağırlığı Kayserililerden oluşan 44. alaydaki şehit Kayserili sayısı 278 kişidir. Kay-seri, 1914 yılında 9 cephede şehit olan fidanları için ağıtlar yakmıştır. Sarıkamış’ta donmanın, Çanakkale’de yanmanın, Kanal’da boğulmanın, Yemen’de pişmenin acısını derinden hissetmiştir.Davul zurna çalınıyor,Onbeşliler gelsin deyi.Onbeşliden asker mi olur?Topluyorlar ölsün deyi.1771 şehidin Kocasinan Anadolu Lisesi’ndeki torunları tespit edilmiştir. Okul müdürü Hayret YILDIZ ve felsefe öğretmeni Mustafa HİTHİT’in şehit torunu olduğu anlaşılmıştır. 28 öğrenci şe-hit yakını olduğunu söylemiş; fakat bunlar resmi kayıtlarda bulunamamıştır.Bu çalışma, Kayseri için bu alanda yapılmış ilk çalışmadır. Çalışma ile Kayseri’nin Birinci Dünya Savaşı şehit hari-tası yapılmıştır.

AMAÇBundan tam yüzyıl önce Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na girdi. Seferberlik emri ile 20 ile 45 yaş arası erkek nü-fusunu silah altına çağırdı. Osmanlı coğrafyasının her bölgesi, bu seferberlik emrine yüksek düzey-de katılım gösterdi. Askerlik şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluştu. “Acaba içinde yaşadığımız Kayseri, bu çağrıya nasıl cevap verdi? Kaç şehit verdi? Bu şehitlerin sosyal kültürel ve demografik yapısı nasıldı?” gibi tarafımızdan hazırlanan 15 soruya vereceğimiz bilimsel cevaplar, bu projenin de amacını oluşturacaktır. Proje ile cevap aranacak 15 soru:1- 1914 yılı Kayseri nüfusu nedir?2- Kayseri şehrinin Kırım savaşından, 2014 yılına kadarki toplam şehit sayısı nedir?3- Kayseri’nin I. Dünya Savaşı’ndaki toplam şehit sayısı nedir? Verdiği şehit sayısı itibari ile Türkiye sıralaması nedir? Şehit sayısının yaklaşık olarak Kayseri nüfusuna ve hane sayısına oranı nedir?4- Şehitlerin cephelere dağılımı ve ilçe dağılımı nedir?5- Cepheler düzeyinde şehitlerin Kayseri ilçele- rine dağılımı nedir?6- Şehitlerin yaş dağılımı nedir? 7- En küçük yaştaki şehit kimdir, nerede şehit olmuştur? En yaşlı şehit kimdir, kaç yaşında ve nerede şehit olmuştur? En fazla şehit hangi yaş grubundadır?8- Şehitlerin isim dağılımı nedir? Kayseri kaç Mehmet’ini kaç Mustafa’sını vb. kaybetmiştir?9- En fazla şehit veren ilçe ve köy neresidir?10- Meşhur “57. Alay”da şehit olan Kayserili sayısı nedir?11- Kayseri’nin meşhur Kasap Alayı’nda (44. Alay) şehit düşen asker sayısı kaçtır?12- Şehitlerin şehit olma şekilleri nasıldır? (Cephe ve hastane oranları)13- Şehitlerin rütbe dağılımı nedir? (Er, Subay oranı)14- Şehitler için Kayseri hangi ağıtları yakmıştır?15- Şehitlerin Kocasinan Anadolu Lisesi’nde tespit edilen torunları kimlerdir?*Proje 100. yıl çalışmaları kapsamında hazırlan-mıştır. 2014 Tübitak projesine katılmıştır. Kayseri için kendi alanında ilk olan bu çalışma, yine ilk defa bu dergide yayınlanmıştır.

Kayseri, bir sanayi ve ticaret şehri olduğu kadar bir

şehitler şehridir.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

38

Page 43: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

SONUÇLAR1- Osmanlı Dev-leti’nin I. Dünya Savaşı’na girdiğinde 15.044.000 civarın-da Müslüman nü-fusa sahip olduğu, 9 cephede yaklaşık 7.500.000 erkek nüfusun 20-45 yaş arasında olanlarını silah altına aldığı, savaşın sonuna doğru silah altına alınan asker sayısı 2.608.000’e kadar çıkarken, aynı za-manda silah altına alma yaşının 20 yaş altına düştüğü tespit edilmiştir.

2- Kayseri’nin 1914 yılında yapılan nüfus sayımında 184.292 kişilik Müslüman nü-fusa sahip olduğu, bu nüfusa Pınarbaşı’nın dahil olmadığı, Pınar-başı nüfusunun 50.344 bin olduğu, toplamda Kayseri nüfusunun 244.636 olduğu tespit edilmiştir.

3- Kayseri’nin,1856 Kırım savaşın-dan 2014 yılına kadarki savaşlar-da, toplam 2244 şehidinin olduğu tespit edilmiştir.

I. Dünya Savaşı ta-rihimizin en büyük şehadet hareketidir.

Kayseri’nin de, resmi kayıtlara göre, bu

savaşta 1771 şehidi vardır.

Kayseri’nin hem Çanak-

kale hem Yemen hem de Sarıkamış için yakılmış ağıt-

ları vardır.

KAYSERİ TOPLAM ŞEHİT SAYISI

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)*

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

39

Page 44: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)4- Bu 2244 şehidin en fazlasının, 1771 şehitle, I.Dünya Savaşı’nda ve- rildiği tespit edilmiştir.5- Kayseri’nin I. Dünya Savaşı’nda verdiği 1771 şehitle, bugünkü 81 il içerisinde 18. olduğu tespit edil- miştir.6- Kayseri’de I.Dünya Savaşı’nda silah altına alınan asker sayısının yaklaşık 23.000 olduğu ve bunların resmi rakamlara göre 1771’inin şehit olduğu, bunun oranının da %8 ol-duğu tespit edilmiştir.7- I.Dünya Savaşı sırasında Kay-seri’nin hane sayısının, yaklaşık 47.000 olduğu, 1771 şehit sonucun-da hanelerin %4’ünün bu durumdan doğrudan etkilendiği tespit edil- miştir.

8- 1771 şehidin 1629’unun cephesi-nin belli olduğu ve 753 şehitle en fazla şehidin Çanakkale cephesinde verildiği tespit edilmiştir.

9- 1771 şehidin 1115’inin ilçesinin belli olduğu, en fazla şehit olan ilçesinin 361 şehitle Develi olduğu tespit edilmiştir.

10- 1771 şehitten 1536’sının yaşının hesaplanabildiği, en küçük şehidin 14 yaşında olduğu, en büyük şehidin 48 yaşında olduğu tespit edilmiştir.11- Yaşı tespit edilen 1536 şehit-ten en fazla şehit veren yaş grubunun 23 olduğu, şehitle- rin %51’ inin 14-29 yaş, %44’ ünün 30-39 yaş, %5’ inin de 40-48 yaş arasın-da olduğu tespit edilmiştir.

EN KÜÇÜK ŞEHİTŞEHİTLERİN YAŞ DAĞILIMI

EN YAŞLI ŞEHİTLER

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

40

Page 45: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

12- 1771 şehidin, 221 farklı ismin olduğu, en fazla ismin 250 kişiye verilen Mehmet ismi olduğu tespit edilmiştir. Bu, askerimize Meh-metçik dememi-zin ispatıdır.

Bu savaşlar-da Kayseri 250 Meh-met’ini, 138 Mustafa’sını, 114 Ali’sini şehit ver-miştir.

13- 1771 şehitten 480’ inin köyünün belli olduğu, en fazla şehit veren köyün Develi’ye bağlı Sindel Höyük köyü olduğu tespit edilmiştir.14- Meşhur “57. Alay”da şehit olan Kayseri-li sayısının 7 olduğu, bunun 5’inin Çanak-kale’de, 2’sinin de Galiçya’da şe-hit olduğu tespit edilmiştir.

57. A

LAY:

Bu,

Arı

burn

u m

uhar

ebel

erin

de tü

şehi

t düş

en ü

nlü

“Şeh

itler

Ala

yı”d

ır.

Kays

eri d

e, 7

şehi

tle , b

u ka

hram

anlığ

a ort

ak o

lmuş

tur.

15- 1771 şehitten 1597’sinin şehit olduğu alay belirlenmiş ve Kayseri’nin meşhur “Kasap Alayı”n-da şehit düşen asker sayısının 278 kişi olduğu tespit edilmiştir.

KASAP ALAYIBozmadık cephe, basmadık düşman, dağıtmadık ordu koymayan, hepsi Kay-seri uşağı, adı dillere destan, şanlı 44. Alay. 44. Alay, askerlerini genellikle Kay-seri’den, Bünyan ve Pınarbaşı’na kadar olan Koramaz dağı eteklerinden, alırdı. Öyle ki bu köylerden biri olan Tavlusun 1919-1922 yılları arasında, çoğu subay ol-mak üzere, 48 neferle Kurtuluş Savaşı’nda en çok şehit veren köy olacaktır. Alay hem Çanakkale’de hem Irak’ta hem de Sarıkamış’ta savaşmıştır. Bir rivayete göre hiç muharebe kaybetmediği için “Kasap Alayı” denmiştir.

16- Şehitlerin cephe ve ilçe dağılımları yapılarak Kayseri şehit haritası yapılmıştır. (Bakınız Sayfa 44-45)

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

41

Page 46: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

17- Kayseri’nin şehitler için yaktığı ağıtlar tespit edilmiştir.

1910 yılından 1922 yılına kadar geçen 12 yıllık dönem, Türk tarihinin en zor ve en acılı zamanıdır. Bu zorluğu ve acıyı en iyi anlatan da üç türküdür: Çanakkale türküsü, Sarıkamış türküsü ve Yemen türküsü. Aslında ağıt olan bu üç türkünün hikayesi ve sözleri bu 12 yılın adeta bir özeti, ön ve son sözüdür. “Gençliğim eyvah!”, “Giden gelmiyor, acep nedendir?”, “Sarıkamış’ta yatanın kanı, donmuş buza benzer.” Tarihimizde en fazla şehidi, bu 12 yıllık süreçte -Trablus-garp-Balkan-I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele dönemi- verdik.Dolayısı ile en fazla yetimimiz dulumuz esirimiz ve kaybımız da bu dönemde oldu. Sarıkamış’ta 13-14 günlük bir muharebe-den sonra Anadolu’da 50.000 çocuk yetim, 30.000 kadın dul kaldı. Bir Türk, Sarıkamış’ın kışını ağlamadan ve utanmadan nasıl seyredebilir! Çanakkale ve Yemen türkülerini dinlerken içisızlamayan bir Türk olabilir mi? Yemen üzerine yazılmış, bestelenmiş yazarı belli olan yahut olmayan 58 türkünün varlığı, bu acıların dile gelmiş halidir. Bunlar arasında en bilinenleri olarak “Havada bulut yok, bu ne dumandır?”, “Mızıka çalındı, düğün mü sandın?” , “Yemen bizim ne-yimize?”, “Kara çadır is mi tutar?” ve “Eledim, eledim; höllük eledim.”türkülerini sayabiliriz. Yemen türkülerine baktığımızda Türkiye’nin her yöresinden manzara ve hikayeler bulabiliriz. Niğde, Gaziantep, Adana, Rumeli, Çukurova, Rize, Erzurum, Elazığ, Kahramanmaraş, Yozgat, Diyarbakır, Sivas, İzmir, Kayseri, Kütahya, Konya gibi yurdumuzun dört bir tarafını buna örnek gösterebiliriz. Ayrılığın kader kavuşmanın hayal olduğu, gidip de gelmeyenlerin çok olduğu bu yıllar, “oğul”un anaya, ananın “oğul”a; babanın “oğul”a, “oğul”un babaya; yavukluların, nişan-lıların birbirlerine hasretlerinin önce ümitsizliğe, ardından acıya dönüştüğü, acının yürekleri dağladığı, dağlanan yüreklerin dile geldiği; ağıt olduğu, türkü olduğu yıllardır. Anadolu’nun her köşesi gibi Kayseri de bu acıyı, resmi rakamlara göre, 1771 kere yaşadı. Pınarbaşı Sindel köyün-den Gara Zala, Sarız Kemer köyünden Emiş Ana, Sultan Ana ve binlercesi gidip de gelmeyenler için ağıtlar yaktılar. Bu ağıtlar,Talas Belediyesi tarafından Kayseri şehitlerinin türküleri adı altında cd ve dvd haline getirildi. Bunlardan I. Dünya Savaşı şehitleri için yakılan ağıtlardan örnekler aşağıda verildi:

SARIKAMIŞ DRAMI Sarıkamış Altınbulak,Soğanlı’yı biz ne bilek.Bizim uşak göğcek gezer;Ağca zıbın, kara yelek.

Yüzbaşılar, binbaşılar Tabur taburu karşılar.Bir kar yağar ince ince,Yatan şehitler ışılar.

Gözünü sevdiğim eşe,Tekerin dayandı taşa.Seferberliği durdur,Elin öpem Enver Paşa.

Pınarbaşı-Sindel Köyü-Gara Zala

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ(DÜŞÜMDE GÖRDÜM)Düşümde gördüm düşümde, Babam oğlu kaç yaşında?Babam oğlu şehit düşmüş,Çanakkale Savaşı’nda.

Aşağıda ince tarla, Hacım kollarını salla.Bir ocağın bir umudu,Aman Allah, yardım eyle!

Mucuklar’a varıncağız,Orda çıkardırım oyun.Ver bedeli, sağma ağam;Havlu dolu bölük koyun.

Pınarbaşı Aslanbeyli Köyü Molla Mustafa’ nın Oğlu Hacı’nın Ağıdı

GİTME YEMEN’EGitme Yemen’e Yemen’e,

Karışın, toza dumana.Mektubunu sal da oğlum,Kalbimi koyma gümana.

Asker uşağı dizilmiş,Hasan’ımın boyu uzun. Irahma’ma kıyamıyom,On günlük misafir kızım. Gitme Yemen’e Yemen’e,Yemen sıcak dayanaman.Tan borusu er çalınır,Sen cahilsin uyanaman.

Bir mektupcuk yazsan oğlum,Okutsak sağlık,selamet.Altı yıl nasıl edeyim?Sabaha canım emanet.

Tomarza Çanakpınar Köyü Kır Sultan’ın Oğlu Hasan’a Ağıdı

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)| w

ww.

ksal

.meb

.k12

.tr

42

Page 47: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

18- 1771 şehidin Kayseri Kocasinan Anadolu Lisesi’ndeki yakınları araştırılmış ve okul müdürü Hayret YILDIZ, felsefe öğretmeni Mustafa HİTİT, edebiyat öğretmeni Noman SALIN’ın ve 28 öğrencinin şehit torunu olduğu anlaşılmıştır.

19-1771 şe-hidin 1642’si-nin nasıl şehit olduğu bel-lidir. Bunlar-dan 374 asker hastanede, 1268 asker ise cephede çarpışarak şe-hit olmuştur.(%23’ü has-tanede, % 77’si cephede)

Şehit Olma Şekilleri

Kaynaklar:1- Güler Ali,3.Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri,Kayseri 2000, 2- EriksonEdward,Size Ölmeyi Emrediyorum,çev:TanjuAkad,Kitap yayınevi İstanbul,2003, 3- Karpat Kemal, Osmanlı Nüfusu,Timaş ,İstanbul,Ocak 2010 4- Çanakkale Tarihi Ansiklopedisi, Değişim yayınları, 4.ve5. cilt, ocak 20085- Özdemir Ahmet.Öyküleri ile Ağıtlar 1,Tc Kültür Bakanlığı yayınları 2.baskı Ankara 1994 6- Dörüncü,Mehmet Bahadır,Bir Milletin İmtihanı Çanakkale,Yitik Hazine yayınları,İzmir 2007 7-Kalkan Emir,Afşar Ağıtları,Ötüken yayınları,İstanbul,2012 8 -Yeşilyurt Yahya,Yemen,Babıali Kültür yayıncılık,aralık 20119- Eren Bilal,Karatekeli Hakkı, Bir Hilal Uğruna,Cihan yayınları,İstanbul 2012 10-Kalkan Emir,Hoşcakal Şehir,Ötüken yayınları, Ocak 200511- www.msb.gov.tr şehit listeleri12- Talas Belediyesi Kültür yayınları, Kayseri Şehitlerinin Türküleri CD si ve Kitapçığı, 2013

- Kay

seri’

nin

I. D

ünya

Sav

aşı,

şehi

t har

itası

yapı

lmışt

ır. (

Bkz.

Sy.

44-4

5)

Bu fotoğraf Hayrettin OĞUZ’un Erciyes albümünden alınmıştır.

GİDİP DE DÖNMEYEN MUSTAFA, DÖNEMEYEN MUSTAFAErciyes’in bağrında bir dağ köyü; kervanın geçmediği, devletin görmediği bir yer…Dağ köyü olunca toprak yok, çoluk çocuk çok… Memleket ateş içinde yanarken; devlet kervanın geç-mediği, kuşun dahi zor ulaştığı yerlerden vatanın imdadına yetişecek er kişi aramaktadır. Der-ken bir gün devletin eli uzanır Mustafa’nın kardeşine, “Gel!” der, o da hazırlanır. Lakin kardeşi molladır, okumuş- yazmıştır. O giderse bu kadar nüfusa kim bakacak, kim göz kulak olacaktır. Düşünür Mustafa, kara yağız Mustafa, boylu poslu Mustafa. “Sen dur!” der kardaşına, “Sen dur! Ocağımızın tütmesi için senin burada kalman lazım. Sen okumuşsun, sen bilgilisin, ben gideyim senin yerine.” Kırk yaşlarındadır Mustafa. Güçlüdür, kuvvetlidir kuvvetli olmasına; ama gidenlerin gel-mediğini bilir. Gidenlerden hiç haber alınamadığını da bilir, gidenlerin HAKK’A yürüdükle-rini de… “Çanakkale neresidir, nerededir?” der. Duymuşluğu vardır; amma bilmişliği yoktur. Ötelerde olduğunu duymuştur; lakin ne kadar ötelerde olduğunu bilememiştir. Karındaşına emanet etmiştir evdeşlerini: beş oğlunu, üç kızını, karındaşlarını. Son bir kez bakar köyünün dağlarına, yamaçlardaki ardıçlarına, buram buram kekik kokan kırlarına. Belki de bir daha hiç göremeyecektir. Gider Çanakkale’ye, gidiş o gidiş. Ses vermez Çanakkale Mustafa’dan. Yakın bir köylü gelir, “Mustafa’yı bir çalının dibinde vurulmuş olarak gördüm.” der. Artık gördüğü Mustafa mıdır; yoksa her yer Mustafa’larla dolmuş da ona Mustafa olarak mı görünmektedir? Bilinmez.Ölüm tarihi nüfus kayıtlarına 1915 olarak düşmüştür. Şehitler listesinde adı yok, gaziler liste-sinde adı yok. Bu topraklarda şehit envanteri tutmak mümkün değildir. Her ocakta şehit, her ocak şehitliğe namzet. Bu vatan, adı şanı unutulmuş kahramanlarla dolu. ”Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!” diyen şair, işte bu kayıp Mustafa’ları dillendiriyordu. (Okul müdürü Hayret YILDIZ’ın şehit olan dedesinin hikayesi)

20- 1771 şehidin 1709’unun rütbesi bellidir. Rütbe dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

100. YILINDA KAYSERİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI ŞEHİTLERİ (100 Yıl Önce Kayseri Gündemi)

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

43

Page 48: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

KAYSERİ’NİN I. DÜNYA SAVAŞI ŞEHİT HARİTASI

Page 49: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

KAYSERİ’NİN I. DÜNYA SAVAŞI ŞEHİT HARİTASI

Page 50: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

RAKAMLARLA ÇANAKKALE

NE KADAR ÖLÜ- YARALI- KAYIP ASKER VARDI?

I. DÜNYA SAVAŞI’NIN İLKLERİ VE ENLERİSedat ASLANTAŞ 11/E

Kaç Asker Silah Altına Alındı?İttifak Devletleri

1)Almanya:11 milyon2)Avusturya-Macaristan:7 milyon 800 bin3)Osmanlı Devleti:2 milyon 900 bin4)Bulgaristan:1 milyon 200 bin TOPLAM:22 milyon 900 bin İtilaf Devletleri1)Rusya:12 milyon2)İngiltere:8 milyon 900 bin3)Fransa:8 milyon 400 bin 4)İtalya:5 milyon 600 bin5)ABD: 4 milyon 750 bin6)Japonya:800 bin7)Sırbistan:750 bin8)Romanya:750 bin9)Belçika:300 bin10)Yunanistan:250 bin11)Portekiz:100 bin12)Karadağ:50 bin TOPLAM:42 milyon 700 bin

İTİLAF DEVLETLERİ

Ülkeler Ölü Asker Yaralı Asker Esir Ve Kayıp AskerRusya 1.700.00 4.950.000 2.500.000İngiltere 908.301 2.090.212 191.652Fransa 1.257.800 4.266.000 537.000İtalya 650.000 947.000 600.000ABD 126.000 234.300 4.500Japonya 300 907 3Sırbistan 45.000 133.148 152.958Romanya 335.706 120.000 80.000Belçika 13.716 44.686 34.659Yunanistan 5.000 21.000 1000Portekiz 7.222 13.757 12.318Karadağ 3.000 10.000 7.000TOPLAM 5.152.115 12.831.004 4.121.090

İTTİFAK DEVLETLERİ

Ülkeler Ölü Asker Yaralı Asker Esir Ve Kayıp Asker Almanya 1.773.700 4.216.058 1.152.800 Avusturya- 1.200.000 3.620.000 2.200.000 Macaristan Osmanlı Dev. 325.000 400.000 250.000 Bulgaristan 87.500 152.290 152.390 TOPLAM 3.386.200 8.388.448 3.629.829

Yaklaşık bir sene süren Çanakkale Savaşı’nda, her iki tarafın toplam kaybı 500.000’dir. Türklerin o gün için toplam askeri 700.000’i buluyordu.

(Bu askerlerin tamamı elbette yarımadada bulunmuyordu.) 259 gün karada savaşılmış, bu savaşa başından beri toplam 21 Türk tümeni katılmıştır. Britanya İmparatorluğu’ndan bu savaşa 469.000 asker katılmış; bunlardan 328.000'i sırası geldikçe bizzat cephede savaşmış, 141.000'i ise bunlara destek vermiştir. Kara savaşları sırasında karşılıklı hücumlar yapılırken, on milyonda bir ihtimal olan mermilerin havada çarpışması vuku bulmuştur. Yine kara savaşlarının en şiddetli anın-da yere düşen mermi sayısı 1.500 adet olup, metrekareye 6.000 mermi düşmüştür. 19 Mayıs saldırısında 10.000 kayıp olmasına karşın; An-zaklarda ise 160 ölü, 468 yaralı vardı. Anzakların o saldırıda makineli tüfeklerle attığı mermi sayısı 948.000’dir. Her bir askerimize 95 adet mermi düşmüştür. Örneğin Batı cephesinde toplam 2.112 subay ve 57.070 er kaybı olmuş iken, Çanakkale’de ise 1.632 subay ve 248.367 asker kaybı söz konusudur. Ayrıca 26 Ağustos’ta “Büyük Taarruz”başladığında -Batı cephesinde- 105.000 askerimiz karşısında 150.000 Yunanlı asker vardı. Bu taarruz sırasında 2.542 şehit, 9.977 yaralı verilmiştir.

Avru

pa’da

ort

aya ç

ıkan

sava

şın so

nund

a im

para

torlu

klar

yıkı

ldı.

Yeni

dev

letle

r or

taya

çıkt

ı. Fa

şizm

, Naz

izm

ve K

omün

izm

gib

i yen

i rej

imle

r ort

aya ç

ıktı.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

46

Page 51: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?* I. Dünya Savaşı’nın

esirleri, genel olarak 1922’ye ka-dar yurda döndü. Fakat 1952’de bile dönen esirler vardı. 9-10 yıl sonra dönenler içinde, eşlerini yeniden evlenmiş bulanlar oldu. Bunlardan biri de Balıkesir’in Kamçılı köyünden Ali idi. Bir duvarın dibinde oynayan çocuk-lardan hangisinin kendi oğlu olduğunu öğrendi, çocuğunun cebine bir avuç leblebi koydu, onu öptü ve köyden ayrıldı. Bir daha da ondan bir haber alınamadı. * Çanakkale’de esir düşüp sağ kalanlardan zaman zaman dünyanın çeşitli yerlerinden vatana dönenler oldu. Kepsut köylerinde on dokuz sene sonra dönenlere, dokuz sene sonra iki gözü kör dönenlere rastladım. Zannediyorum, en son dönen esir 1952 ‘de idi.

*Osmanlı Devleti, savaş boyunca 2.873.000’e yakın asker seferber etti. Bunun 710.357’si mu-harebeler sırasında veya hastalıklar yüzünden şehit oldu, 303.150’si ağır olmak üzere 763.754’ü yaralandı, 61.478’i kayboldu. 202 bin asker de esir düştü. Hasta ve yaralılardan, daha sonra ne kadarının öldüğü bilinemez. 1915’te Çanakkale’de yaralanan İskenderunlu Yusuf Oğlu Meh-met, Ezine merkez hastanesinde öldüğünde, tarih 6 Ağustos 1918’di. Bütün olaylar göz önüne

alındığında, şehit sayısının 1 milyon civarında olduğu anlaşılır. I. Dünya Savaş’ının Kaderi-

ni Etkileyen Gemiler*Lusitania, Amerika’nın savaşa girmesine neden olan gemidir. *Goben ve Breslau ( Yavuz ve Midilli), Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesine neden olan gemilerdir.* Sultan Osman ve Reşadiye gemileri: Osmanlı Devleti’nin parasını ödediği halde, İngi-lizlerin teslim etmediği gemiler.*Nusret Mayın Gemisi: Osman-lı’ya “Çanakkale Deniz Zaferi”ni kazandıran gemidir.*Agamemnon: Türk’lerin 18 Mart’ta safdışı bıraktığı, ama Mondros’un imzalandığı İngiliz kaptan gemisidir.

* Dogfight, yani “İt Da-laşı” terimi 1. Dünya Savaşı

esnasında ortaya çıktı. Bunun sebebi pilotların beklenmedik manevralar yapmak için zaman zaman uçakların motorlarını havada kapamaları ve tekrar çalıştırdıkları zaman, uçakların köpek havlamasına benzer bir ses çıkarması.* 1. Dünya Savaşı esnasında ünlü “İspanyol gribi”, tüm as- kerî kayıpların yaklaşık 1/3’üne sebep oldu.* İlk kimyasal silahlar I. Dünya Savaşı’nda kullanıldı.* Topyekün savaş kavramı ortaya çıktı. Sivil ölümleri, asker ölüm-lerinin önüne geçti. Sivil savun-ma fikri doğdu.

* Sömürge yarışı 15. yy. son-larından itibaren başlamıştır.

Sonraki yüzyılda dünyadaki karaların %35’i Avrupalıların işgali yada denetimi altına girmiştir. Bu oran 1878’de %67, 1914’te yani savaşın başlangıcında %84’ün üzerine çıkmıştır.* Avrupa’yı yerli halklara karşı üstün kılan şey ileri teknolojidir. 1898’de cereyan eden İngilizlerle, Sudanlılar arasındaki savaşta, İngiliz ordusunun kullandığı son model makineli tüfeklerle, bir günde 48 İngiliz askerine karşı 11 bin Sudanlı yok edilmiştir. * Ama bilinmelidir ki savaş, silah, petrol ve enerji ile ilaç tüccar- larının dışında hiç kimsenin çıkarına değildir.Uç

akla

r, de

niza

ltıla

r, ta

nkla

r ve z

eplin

ilk

defa

etki

n bi

r şek

ilde

I. D

ünya

Sav

aşı’n

da k

ulla

nıld

ı.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

47

Page 52: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Savaşların en büyük mağdurları çocuklar ve kadınlardır. Tıpkı yakın zamanda Bosna’da, Irak’ta ve günümüzde Suriye’de yaşananlarda olduğu gibi. Televizyon ekranlarında yüreğimizi burkan, lokmaları boğazımızda düğümleyen, in-san olarak yaşamaktan utanmamıza neden olan ölmüş, yaralanmış ve kimsesiz kalmış çocuk manzaraları… Aynı şeyler yüzyıl önce bu topraklarda vuku bulmuştur. Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya Savaşı ve devamı olan Milli Mücadele sonunda, Anadolu adeta yetimler ve öksüzler yurduna döndü. İnsanlar şehit, gazi, esir, şehit annesi, şehit babası, öksüz, keli-melerini birbirleri için en fazla bu dönemde kullandı. Hatta Anadolu’da babaların çocuklarını, büyükleri-nin ve başkalarının yanında sevmesinin ayıplanmasının sebebi olarak toplumda çok sayıda yetimin olması gösterilmektedir. Bu topraklarda, yüzyıl öncesinde sadece toprak bütünlüğünü koruma mücadelesi verilmedi; aynı zaman-da yıllarca süren savaşlar,yokluk,kıtlık ve salgın hastalıklar nedeniyle kimsesiz kalan ,yardıma ve himaye edilmeye muhtaç binlerce çocuğun dramı ile karşı karşıya kalındı. ‘’1877-1878 Osmanlı –Rus Harbi, Balkan Savaşları ve I.Dünya Savaşı olmak üzere birçok savaşa giren Osmanlı’da savaş yetimlerinin sayısının, diğer yetimlerle beraber, 100.000 olduğundan bahsediliyordu. 100 bin yetimden ancak 10.000’i barındırılabiliyor, diğerlerine imkan sunulamıyordu. Kalan 90.000’inin hepsi açıkta değildi; ama açıkta kalanların çokluğu dikkat çekiciydi. Yetimlerin çokluğu ve çoğunun eytamhanelerde barındırılamaması mecliste tartışılırken, onların açıkta kaldıklarından bahse-diliyordu. Yetimlerin sayısı 11.680 kişiydi. Yetimhanelere yetiştirilemeyen ve ailesi tarafından bakılamayan çocuklar, daha sonra sokakta çalışan çocuklar ve dilenen çocuklar olarak kentsel asayişle ilgili sorunların kaynağı olmaya başladı.Tek başına sivil inisiyatiflerin baş edemeyeceği çapta bir savaş yetimleri, kimse-sizler ve korunmaya muhtaç çocuklar kitlesi ortaya çıkmıştırOsmanlı devleti pek çok alanda yaşadığı büyük sorunlara rağmen şehit çocuklarının ihtiyacı ve bakımınoktasında önemli çalışmalar yaptı. (Ebubekir Safoğlu, ‘’Osmanlı Devletinde Yetimler İçin Alınan Bazı Ted-birler) Darüleytamlar (Yetimhaneler)Darüleytamlar, 25 Kasım 1914 tarihinde Trablusgarp (1911-1912) ve Balkan Savaşları nedeniyle ortaya çıkan açlık ve sefaletin tesiriyle istilaya uğrayan yerlerde yetim ve öksüz kalan çocukların himayesi için kuruldu.1915 yılı başlarında faaliyete geçti.Kısa zamanda yetim çocuk sayısı 16.000’e ulaştı.Kimse-siz ve yetim çocuklar darüleytamlarda barınıyor ve ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıyordu.Ancak savaşın artan bilançosu yetim sayısını hızla arttırıyor, yetimhaneler ihtiyacı karşılamakta zorlanıyordu. 1916 yılında çocuk sayısının olağanüstü artışıyla da darülacezelerin bir kısmının darüleytamlara dönüştüğünden bahsediliyor.Darüleytamlar 1920 yılında kaldırılır.Yerine “Hi-maye-i Eftal Cemiyeti” kurulur. Söz konusu dönemde,yetim kimsesiz kız ve erkek çocukların eğitimine imkanlar ölçüsünde önem verilir.Kız çocukları için darüşşafaka açılması gündeme geldi. Bunun yanında yetim kız çocukları, öğretmen yetiştirilen darülmuallimatlara; ayrı-ca özellikle savaşlarda şehit düşen askerlerin yetimleri de o dönemin askeri okullarına öncelikli olarak kabul edildi.(Kültür dergisi,Nurdan Şafak, sf. 147)

I. DÜNYA SAVAŞIYetim idim, anam beni büyüttü.

Evimizde kara baykuşlar öttü. Kulübemiz viran kaldı, inledik. Mezarcığın nerededir bilmezdik. Türk oğlunun ölüm okşar başını, Akıtmadan babası için yaşını.

(Bir Şehit Kitabesi)

Yine o menekşe gözler aralı,O yay kirpiklerde yaşlar sıralı,Uyu ey gönlümün nazlı maralı,Susun garip kuşlar, ötmeyin susun.

Yetimler güzeli yavrum uyusun,Uyu yavrum, ninni diyeyim sana.Şu mahsun kalbimi salma hicrana;Sen kaldın gidenden hatıra bana.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

48

Page 53: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

OSMANLI YETİMLERİOsmanlının Almancıları (Gurbetçileri) Çoğu 14-16 yaşları arasındaki Osmanlı yetimlerinden 500’e yakını ticaret,ziraat ve madencilik öğrenmesi için 1917 yılın-da Almanya’ya gönderildi. Anasız, ba-basız kaldıkları yetmezmiş gibi, şimdi de vatansız kaldılar.Onların Almanya ma- cerası, maalesef pek çoğu için, arzu edile-nin tersine hüsranla bitti. Almanya’da kaldıkları sürede pek çok sıkıntı çektiler. En çok şikayet ettikleri şeyler ise yemeklerde domuz eti olma şüphesi ve tuvaletlerde taharet musluğunun olmayışı idi. Savaş Almanların ve Osmanlı’nın um-duğu gibi bitmedi.İttihatçı liderler ortadan kaybolurken Almanya, Türk yetimleri ile ilgili ne yapacağına bir müddet karar veremedi. Ancak 1919 yılında, Osmanlı vatandaşlarını geri getirecek olan Akdeniz ve Gülcemal vapurlarına askerler, diplomatik görevliler ve talebelerle birlikte onların da binmesine karar verildi. (Bu konuda geniş bilgi için Tarih Toplum Dergisi, sayı 243, Mart 2014), Kırmızı Yayınları, Savaş Çocukları-Öksüzler ve Yetimler 2003, sf 87)

BUNLARI BİLİYOR MUSUN?

Dârüleytamlardan Bir Portre: Tarihçi Enver Ziya Karal (1906-1982)Dârüleytam çocuklarının bu kurumlardan çıktıktan sonraki hayatlarına ilişkin çok az bilgiye sahibiz. Ancak bunlardan biri, ünlü bir tarih pro-fesörü olarak ilim aleminde tanınmıştır. Bu kişi, meşhur tarihçi Enver Ziya Karal´dır. Burada Enver Ziya´nın tarihçiliğinden ziyade dârüleytamla tanışması hikâye edilecektir. Enver Ziya, 1906 yılında Kosova´nın Osmani-ye kasabasında doğdu. Annesinin ismi Zeynep, babasının ismi Ağalı Meh-met idi. Balkan Savaşı´nda babası, amcası Hüseyin ve dayısı Hüseyin şehit edilmişti. Annesi ise koleradan ölmüştü. Savaştan önce Anadolu´ya göçmüş olan ikinci amcası Hoca İbrahim Efendi, Birinci Dünya Savaşı´na gönüllü olarak katılmış; O da Çanakkale´de şehit düşmüştü. Balkan Savaşları´ndan sonra, Enver Ziya, ağabeyleri Kâzım ve Mustafa ile İzmir´e göç etti. Ancak yolda Kâzım´ın kaybolması talihsizliğini yaşadılar. Üç kardeş ancak on sekiz yıl sonra tekrar buluşabildiler. Enver Ziya, büyük ağabeyi Mustafa ile bir süre İzmir´de yaşamış, ağabeyi tarafından 1916 yılı başlarında İzmir´in Alaçatı kasabasındaki dârüleytama kaydettirilmiştir. Mütarekenin imzalan-ması üzerine Alaçatı´daki dârüleytam kapatılmış olduğundan, buradaki öğrenciler Bursa´da aynı adı taşıyan okula nakledilmişti. Yunan ordularının İzmir´den sonra Bursa´ya doğru ilerlemeleri üzerine dârüleytam öğrencile-ri bu sefer İstanbul´daki dârüleytamlara yerleştirildi. Enver Ziya da Ortaköy Dârüleytamı´na verilmiş ve bu okulu 1922 yılında bitirmiştir. Dârüleytam-dan mezun olan Enver Ziya, 1923 yılında Edirne Sultanisi´ne leylî meccanî ( parasız-yatılı) öğrenci olarak kabul edildi ve 1928 yılında mezun oldu. Aynı yıl, devlet tarafından yurtdışına öğrenci gönderilmek üzere açılan imtihanlara girdi. Bu imtihanı ka-zanınca, Ekim 1928´de Fransa´ya gönderildi. Yüksek öğrenimini ve doktora çalışmasını Fransa´da (Lyon Üniversitesi´nde) bu şekilde tamamladıktan sonra 1933 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakülte-si´nde doçent olarak göreve başladı. 1942 yılında profesör olarak geldiği Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi´nde Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü´nü kurdu. 1982 yılında ise vefat etti. Ruhi AKGÜMÜŞ

Unicef raporuna göre: Birinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin %80’i asker, %20’si sivil; İkinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin %50’si asker, % 50’si sivil;Vietnam Savaşı’nda ölen-lerin %20’si asker, %80 i sivil;1990 yılından sonra ise savaşlarda yaşamını kaybe-den insanların %90’ı kadın ve çocuklardan oluşmak-tadır.Ayrıca savaşın etki- leriyle yaşadıkları yerden ayrılarak mülteci durumu-na düşen savaşzedelerin %80’i kadın ve çocuklar-dan oluşmaktadır.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

49

Page 54: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Orhan Baba der size “okuldaki her kişi”Rahatça uyursunuz takmadan dersi, işi. Her yıl verirsiniz yazılı öncesi tüyoları,Ama istediğiniz gibi gelmez sınav sonuçları.Nidalarla bağırırlar “BAŞBAKAN ORHAN DURAN” Dersiniz “Susun, tez oturun yerinize heman!”Umudunuz yok belki bu yıl bizden, Rahat olun hukukçu çıkar içimizden.ALLAH razı olsun verdiğiniz emekten,Ne yapsak seversiniz bizi yürekten.

Şarkılar besler o güzel ruhunuzu,Üzülüp bükmeyin o narin boynunuzu,Kıskanırlar sizin o müthiş ses tonunuzu. RABBİM sizden her daim razı olsun,Anılarımız aklınızda hep taze dursun.Ne yazık ki geldik artık yolun sonuna,Paylaştık nice acı tatlı hatıra.En nihayetinde karışacağız bizde maziye,Lakin unutmayın bizi seneler geçse bile.Takılar yaptınız bize kendi ellerinizle,Emeğinize sağlık, yüreğinize de…Kızlarınız unutmayacak sizi, olacaksınız hep kalbimizde.

Cümle alem bilir sizin temiz yüreğinizi,En içten duygularla yazarız biz şiirimizi.Mademki verdiniz öğle arası bir çay sözü, Aklınızdan çıkmasın tutun sözünüzü. Labrador diye su akıntısı mı olur ? Öğrettikleriniz aklımızın bir köşesinde bulunur,Zannetmeyin ki bu gariban öğrenciler sizi unutur;Bütün emekleriniz İnşallah yerini bulur.En büyük destekçimiz olarak arkamızda durdunuz,Ramak kalmıştı pes etmeye, kurtarıcımız oldunuz.Kocaman kalbinizle aydınlattı her yeri nurunuz.

ÖĞRENCİLERİMİZDEN...

Ezbere okuyamadınız Talipoğlu’nun şiirini, Roket hızıyla okudunuz şiirin dizelerini, Suç sizde değil, adam yazmış dört sayfa şiiri. İnsan ancak bu kadar profesör ruhlu olur. Niyazi Emmi İngilizcenize katkıda bulunur. Profesör olunca sakın unutmayın bizi, Allah’a emanet olun, çok izlemeyin acıklı dizi. “Last week, you ate my intense”imi, Almayı unutmayın ısmarlayacağınız şeyleri.

ZEYNEP ÜNSAL 12/G DAMLA BAYRAM 12/G

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

50

Page 55: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

“Anlamıyoruz dersi.” diye kaç kez çektirdik size “La Havle!” Daha ders başlamadan biz başlarız esnemeye.“Esneme kız!” dersiniz “ALLAH, boyun posun devrile!” Mümkün değil ki hocam, sesiniz ninni gibi gelir bizlere. Yılın sonu geldi artık ne yapsak nafile, Anlamıyoruz bu matematiği, sınavda gerek mucize. Velhasıl kelam çok eğleniriz dersinizde, Uzun uzun güleriz Tayfun’a yaptığınız esprilere.“Zahmet buyurun.” dersiniz “Yazın tahtadakileri deftere.” Saçlarını taramadan gelirler diye takılırsınız bedencilere (Gökhan Hoca), Üzülürsünüz ”Keşke PDR okusaydım.” diye. Ne güzel lakaplar takarsınız Hacı Memmed’lere,“Bismillahirrahmanirrahiym” çektirirler derinden size. Üzülüyoruz bu yıl ayrılacağız diye, Lakin sizi unutmayacağız matematiği sevmesek de.

“Mantı var yin mi?” diye takılırsınız Ahat’a, Usanmadan başlarsınız “Ben Şırnak’tayken…” diye anlatmaya. Somun ekmaaağ banarsınız yemeklere, çorbaya Takılır dilinize “Ringo Ringo Şişeler” ALLAH bilir bu şarkıların sonu nereye gider? Felsefede öğrettiniz bize neler neler: Aristotelesler, Sokratesler, Farabiler… Hepsi bir yana, Mustafa Hoca en çok Kant’ı sever. İrahat ittirmez size bu deli öğrenciler, Topalladığınız için sizinle ne dalga geçtiler. Hicaz makamından söylersiniz Pappi Çüloo’lu besteler, İnşallah geçer “Booğöönnn yiğinnn bilim ağrıyo”lu şikayetler. Tarif edilemez size karşı duyduğumuz bu sevgiler.

Canla başla çalışırsınız dinletilere, dergilere, törenlere; Üzüldünüz aldığınız tepkilere.“N’apalım?” dediniz kaderimiz böyle, Elden ne gelir; bir SERSERİ yazın yine. Yalnız geziyorsunuz arkadaşınız nerde? Tek takılmak geliyor tabi işinize. Ersin Hoca’ya da yazık, yapmayın böyle. Rica ediyoruz, onu da taşıyın, gittiğiniz her yere; Canı sıkılmaz o zaman, bulur kendine meşgale. (Facebook dışında tabi) ALLAH bağlasın sizi birbirinize, Niyazi Emmi’lerle daha nice bol sohbetlere.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

51

Page 56: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Okul basketbol takımımız...

2013 Okul Birincisi Tuğçe Baştemur...

Bilkent ve Hacettepe Üniversitelerine Ziyaret...

Sınıflar arası bilgi yarışması...Başarılı öğrencilerimizi ödüllendirdik...

Fizik Projemiz Tübitak Sergisinde...

OKULUMUZDAN KARELER

52

Page 57: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

12. hava ulaştırma ana üs komutanlığı ziyareti... Kız takımımızla oryantiringde Kayseri 1.’si olduk...

Şehitlik ziyareti...

Okul kermesimiz...

Okulumuz yeşilleniyor...

Okulumuz, siyer bilgi yarışmasında finalde...

53

Page 58: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Adı Soyadı Üniversite/Bölüm Adı Soyadı Üniversite/ Bölüm

ŞEYDA ÇELEBİ ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi NEVİN PER ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi

AYŞE KAFA ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi HÜLYA TAŞEL İNÖNÜ ÜNV Tıp Fakültesi

AHMET ÇOLAK ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi YAĞMUR EROĞLU KATÜ Tıp Fakültesi

BUSE NUR ÜGE ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi SEYİDE TUĞÇE BAŞTEMUR

ANKARA ÜNV Diş Hekimliği Fakültesi

MERVE ŞULE YILDIRIM ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi NİHAL ARIKAN ERCİYES ÜNV Diş Hekimliği Fakültesi

FATMA AKAY ERCİYES ÜNV Tıp Fakültesi SELMA TUNÇ CUMHURİYET ÜNV Diş Hekimliği Fakültesi

MELİSA SÜLLÜ CUMHURİYET ÜNV Eczacılık Fakültesi

YASİN DELİ İNÖNÜ ÜNV Diş Hekimliği Fakültesi

HATİCE YILDIRIM HACETTEPE ÜNV Fizik Tdv. Rehb.

GÜLAY GÜN DUMLUPINAR ÜNV Fizik Tdv. Rehb.

YASİN ŞEN KIRIKKALE ÜNV Fizik Tdv. Rehb. FATİH USTA KARA ELMAS Fizik Tdv. Rehb.

ELİF BEDİR NUH NACİ YAZGAN ÜNV Diyetisyenlik

TUĞÇE ŞEBNEM GÜMÜŞHANE ÜNV Diyetisyenlik

RABİA NEBİOĞLU SELÇUK CUMHURİYET ÜNV Diyetisyenlik

FERDA GEYİN ERCİYES ÜNV Diyetisyenlik

TUBA AYDOĞDU NUH NACİ YAZGAN ÜNV Diyetisyenlik

HİKMET TAYMAN ONSEKİZ MART ÜNV Ebelik

GÖKÇEN SAKİNE MARAL ABANT İZZET BAYSAL ÜNV Hemşirelik

ÖZGE TAŞCI AHİ EVRAN ÜNV Hemşirelik

MAHİYE RÜMEYZA İLTER CUMHURİYET ÜNV Hemşirelik KÜBRA SÖNMEZ AHİ EVRAN ÜNV Hemşirelik

SEVDA NEBİOĞLU ERCİYES ÜNV. Hemşirelik GÖKÇE BEGÜM METİN

ERCİYES ÜNV Hemşirelik

ASLI ŞİMŞEK OSMANGAZİ ÜNV Hemşirelik ANIL KARAKUŞ GATA Hemşirelik

DÖNDÜ KARACA NEVŞEHİR ÜNV Hemşirelik MEHMET GÖKŞEN NİĞDE ÜNV Hemşirelik

HİLAL BAYAR NİĞDE ÜNV Hemşirelik EMRE AKBAŞ 19 MAYIS ÜNV Hemşirelik

FİRDEVS GÜLER KILIÇ İNÖNÜ ÜNV Hemşirelik GÖKÇEN MARAL ABANT İZZET BAYSAL ÜNV Hemşirelik

SERKAN DURAN NİĞDE ÜNV Hemşirelik KÜBRA BABAOĞLU ERCİYES ÜNV Hukuk Fakültesi

BEYZA BALBAŞIO GAZİ ÜNV Hukuk Fakültesi HASAN BİROL HACETTEPE ÜNV. Hukuk Fakültesi

AYŞE NUR ÇINAR MELİKŞAH ÜNV. Hukuk Fakültesi PINAR KAYA MELİKŞAH ÜNV. Hukuk Fakültesi

BETÜL GÜNEŞ MELİKŞAH ÜNV. Hukuk Fakültesi ŞEYMA ÖCAL MELİKŞAH ÜNV. Hukuk Fakültesi

MEHMET AKİF AVCI SELÇUK ÜNV. Hukuk Fakültesi NALAN TURAN İPEK ÜNV. Uluslararası İlişkiler

MUHAMMED TAHA AHİ İSTANBUL ÜNV. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

HİLAL DURSUN MELİKŞAH ÜNV. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

ŞEYMA YILMAZ NİĞDE ÜNV. İlköğretim Matem-atik Öğretmenliği

ONUR ÖZ ONDOKUZ MAYIS ÜNV. İşitme Engelil-er Öğretmenliği

AHMET ULUSOY ODTU Fizik MELİKE NUR GENÇ CUMHURİYET ÜNV. İlköğretim Matem-atik Öğretmenliği

GÖKÇE KARABUDAK ODTU Fen Bilgisi Öğretmenliği ZEYNEP ÇALIŞKAN ATATÜRK ÜNV. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

EMEL EDA ARDIÇ CUMHURİYET ÜNV. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

OĞUZHAN HARPUT-LU

KATU Rehberlik ve Psikolojik Danışman-lık

KÜBRA ERHAN ZİRVE ÜNV. Rehberlik ve Psikolo-jik Danışmanlık

TANIŞ ŞENOL ANAKARA ÜNV. Sosyal Hizmet

İLKNUR ADANIR GİRESUN ÜNV. Bankacılık ve Finans

SUHAN ATICI ULUDAĞ ÜNV. Veterinerlik

2013 YILI ÜNİVERSİTEYİMİSYONUMUZ

Biz, öğrencilerimizin ahlaki bir olgunluğa, düşünsel bir derinliğe, entelektüel bir biri-kime, duygusal bir inceliğe ve biz bilincine sahip bireyler olmaları için varız.

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

54

Page 59: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Adı Soyadı Üniversite/Bölüm Adı Soyadı Üniversite/ Bölüm

ZEHRA TUĞÇE YU-MUTĞAN

SELÇUK ÜNV. Uluslararası İlişkiler

HASAN HÜSEYİN KIZILDAĞ CELÂL BAYAR ÜNV. Elektrik-Elektronik Müh.

ALİ YILDIRIM CUMHURİYET ÜNV. Makine Müh.

SEZER OSMAN AKDEMİR ÇUKUROVA ÜNV. Otomotiv Müh.

FUNDA PAZAN ERCİYES ÜNV. Şehir ve Bölge Planlama Müh.

SÜMEYRA YAMUK ERCİYES ÜNV. Biyomedikal Müh.

RÜMEYSA ALAN ERCİYES ÜNV. Çevre Müh. ALİRIZA KAHRAMAN ERCİYES ÜNV. Harita Müh.

MEHMET ALPER ACAR

ERCİYES ÜNV. Makine Müh. ALPEREN GÜNER ERCİYES ÜNV. Makine Müh.

ALPEREN GÜNER ERCİYES ÜNV Makine Müh. TALİP YAĞANOĞLU ERCİYES ÜNV. Mekatronik Müh.

ONURCAN ÖZYÜREK ERCİYES ÜNV. Elektrik-Elektron-ik Müh.

EMRE ERDOĞAN KATÜ Gemi İnş. Müh.

MEHMET AKİF BALAK KATÜ Gemi İnş. Müh. MUSTAFA ALP KOCAELİ ÜNV. Bilgisayar Müh.

ELİF YAYLACIOĞLU MELİKŞAH ÜNV. Elektrik-Elek-tronik Müh.

EMRE ALP MELİKŞAH ÜNV. Elektrik-Elektronik Müh

SERGEN ŞEN MELİKŞAH ÜNV. Elektrik-Elek-tronik Müh.

MUAMMER YURDAKUL MELİKŞAH ÜNV. İnşaat Müh.

TUĞÇE GÜL HAMİ-DOĞLU

NUH NACİ YAZGAN ÜNV. Mimarlık

SELMAN KASIM NUH NACİ YAZGAN ÜNV İnşaat Müh.

YUNUS FAYDACI AKDENİZ ÜNV. Elektrik-Elek-tronik Müh.

MEHMET KARA CELÂL BAYAR ÜNV. İnşaat Müh.

FAZIL GÖLEÇ ATATÜRK ÜNV. Endüstri Müh. BUSE YILDIZ KATU İç Mimarlık

EDANUR DAĞAŞAN ANADOLU ÜNV. Elektrik-Elek-tronik Müh.

BİLAL KARKAN ATATÜRK ÜNV. Çalışma Ekonomisi ve End. İlişkileri

ALİ ÖNDER ERCİYES ÜNV. İktisat SALİH KORKMAZ ERCİYES ÜNV. İktisat

LEYLA KILINÇ ERCİYES ÜNV. Maliye TUNAHAN OKUR ERCİYES ÜNV. Uluslararası İlişkiler

OSMAN OĞUZ GAZİ ÜNV. İşletme OĞUZHAN YILMAZ MELİKŞAH ÜNV. Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik

GAMZE KARATAŞ HACETTEPE ÜNV. Mütercim Tercümanlık

FURKAN UTLU MELİKŞAH ÜNV. Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik

YASEMENNUR PEŞKİRSOY

KIRIKKALE ÜNV. Mütercim Tercümanlık

MURATHAN KARAKOÇ ANADOLU ÜNV. İlahiyat Fak.

YAHYA YÜCEÜNÜVAR AHİ EVRAN ÜNV. Sosyal Bilgiler Öğretmenliği

ŞAHİNDE KILINÇ ANKARA ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

İREM POLATDEMİR CUMHURİYET ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

SUNA YILDIRIM CUMHURİYET ÜNV. İngilizce Öğret-menliği

EBRU DOĞAN CUMHURİYET ÜNV. İngilizce Öğretmenliği

GÖZDE BOZTÜRK ERCİYES ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

SİNEM YILDIZ ERCİYES ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

ZEYNEP DURAN ERCİYES ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

HALİL ONUR UYANIK ERCİYES ÜNV. İngilizce Öğret-menliği

HÜMEYRA TALHAOĞLU ERCİYES ÜNV. İngilizce Öğretmenliği

GÜLER TURAK ERCİYES ÜNV. İngilizce Öğret-menliği

MAHMUT ARIK OSMANGAZİ ÜNV. Karşılaştırmalı Edebiyat

MELİKE YÖRÜKOĞLU GAZİ ÜNV. İngiliz Dili ve Edebi-yatı

RABİA SARISOY GAZİ ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

EMSAL YILMAZ GAZİ ÜNV. İngilizce Öğretmenliği ÖZGE ELMA GAZİ ÜNV. İngilizce Öğretmenliği

ESRA ATALAN GAZİ ÜNV. İngilizce Öğretmenliği DUYGU KARAKAYA GÜMÜŞHANE ÜNV. İlköğretim Din Kült. Öğretmenliği

GİZEM TİTİ AYDIN ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

SELEN SİMİTÇİ MELİKŞAH ÜNV. İngiliz Dili ve Edebiyatı

LATİFE MERVE YAĞAN

MELİKŞAH ÜNV. Psikoloji ORHAN TÜYLÜ NECMETTİN ERBAKAN ÜNV. İlköğre-tim Mat. Öğretmenliği

KAZANAN ÖĞRENCİLERİMİZ

| ww

w.ks

al.m

eb.k

12.tr

55

Page 60: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

12-A

12-B

56

Page 61: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

12-C

12-D

57

Page 62: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

12-E

12-F

58

Page 63: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

YENİ BAŞLANGIÇLARA…Sizler yeni bir ufka yelken açarken büyük bir heyecan ve umutla, hayatın kendisini es geçmeyin. Sadece başarıdan ibaret değildir hayat. Sağlıktır, huzurdur, sevdiklerinizle beraber mutlu bir ömürdür; üstünüzü örten anneniz, size kol kanat geren babanızdır hayat. Bazen de soğuk bir kış akşamında, bir yudum sıcak çaydır buharında hayallerinizi demlediğiniz. O yüzden yoğun bir sınav stresi yaşadığınız şu günlerde hayatın sadece sınavdan ibaret olmadığı bulunsun aklınızda. Hayatınız-daki zorlu dönemeçlerden sadece bir tanesi olan LYS’de hepinize yürekten başarılar dileriz. Yolunuz açık olsun.

Noman SALIN

12-G

59

Page 64: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

2014 YGS-1 BAŞARI SIRASINA GÖRE İLK 10 ÖĞRENCİMİZ

SINIFI ADI SOYADI TOPLAM NET

TÜRKİYE BAŞARI SIRASI

1. 12-A MUSTAFA ÇELİK 137,5 1764

2. 12-A CANSU BAK 129 9458

3. 12-B ŞEYMA KARAHAN 116,25 10543

4. 12-D DENİZHAN KORKUT 121,5 14252

5. 12-A D. ORHAN GELDİ 116,75 18328

6. 12-D M. ABDULLAH SOYTÜRK 114,25 30262

7. 12-C OLCAY ÜLGER 106,5 34339

8. 12-A MEHMET BUĞRA AYDIN 104 34696

9. 12-C KÜBRA GÜT 101,5 40981

10 12-C BİLGEHAN DUMAN 100,5 44118

60

Page 65: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

Yolumuz uzun, işimiz zordu. Başlarda zorlandık açıkçası. En zoru da uyum içinde çalışacak insanları ve bu işe gönül verenleri bulmaktı. Sağ olsun-lar, öğrencilerimiz bizi yalnız bırakmadılar. Büyük bir özveri ile uğraştılar, didindiler. Ağır bir sorumluluktu üstlendikleri. Söz konusu olan yüzyıl öncesi-nin acılarıydı. Zordu o günün şartlarını hissetmek, yaşamak ve de yaşatmak. Bunu denemek bile başlı başına bir başarıyken, onlar zoru başardılar. Tek onlar değildi tabi; planlama, içerik ve kaynak konusunda hiçbir yardımı esirgemeyen müdür yardımcımız Ruhi Bey, bu hazırlığımızın sizlere ulaşması için büyük bir sabır, titizlik ve özveri ile hep yanımızda olan bil-gisayar öğretmenimiz Hilmi Selman Bey ve de reklam konusunda destek olan müdür başyardımcımız Mithat Bey, coğrafya öğretmenimiz Hakan Bey, edebiyat öğretmenlerimiz Cüneyt Bey ve Ersin Bey... İyi ki varsınız! Sizler olmasanız bu dergi olmazdı.

Dergi ekibi adına Noman SALIN

61

Page 66: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014
Page 67: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014
Page 68: Kocasinan anadolu lisesi okul dergisi nisan 2014

www.agu.edu.tr

Abdullah Gül Üniversitesi, İngilizce eğitim yapan bir devlet üniversitesi.

Geçen yıl kabul ettiği öğrencilerini ABD’ye, dil okuluna gönderiyor. Konaklama, eğitim ve yol masrafları iş dünyasının önde gelen isimlerinden oluşan güçlü vakfı tarafından karşılanıyor.

AGÜ, ilk kez öğrenci aldığı geçen yıl, en iyiler arasına girmeyi başardı.

Öğrencilerine cazip burs, dizüstü bilgisayar ve kampüs içinde ücretsiz konaklama imkânları sundu.

Bu yıl da ilk 20 bine giren öğrencilerini bireysel gelişimlerini destekleyecek burs ve olanaklarladünya vatandaşı olmaya hazırlıyor.

İş dünyasıyla kurduğu güçlü bağları, uluslararası tecrübeye sahip akademik kadrosu ve öğrenci odaklı yenilikçi eğitim

anlayışıyla AGÜ, dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeyi hedefliyor.

AGÜ, hayallerini gerçekleştirmek için sınava giren tüm öğrencilere başarılar diler.

GELECEK YIL SİZ DE BİRAGÜ ÖĞRENCİSİ OLABİLİRSİNİZ

ŞİMDİ AGÜ ZAMANI

Bu ilan Abdullah G

ül Üniversitesi’ni D

estekleme Vakfı tarafından verilm

iştir.

AGU ilan A4.indd 1 4/15/14 3:19 PM