kredİ kavrami ve sektÖr kredİlerİne gÖre tÜrkİye’dekİ...
TRANSCRIPT
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME
ANABİLİM DALI
KREDİ KAVRAMI ve SEKTÖR KREDİLERİNE GÖRE TÜRKİYE’DEKİ BELLİ BAŞLI SEKTÖRLERİN ANALİZİ
Yüksek Lisans Tezi
Kaan Balkaş
Ankara-2004
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME
ANABİLİM DALI
KREDİ KAVRAMI ve SEKTÖR KREDİLERİNE GÖRE TÜRKİYE’DEKİ BELLİ BAŞLI SEKTÖRLERİN ANALİZİ
Yüksek Lisans Tezi
Kaan Balkaş
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Yalçın Karatepe
Ankara-2004
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME
ANABİLİM DALI
KREDİ KAVRAMI ve SEKTÖR KREDİLERİNE GÖRE TÜRKİYE’DEKİ BELLİ BAŞLI SEKTÖRLERİN ANALİZİ
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı :
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası .................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
Tez Sınavı Tarihi ..................................
İÇİNDEKİLER :
GİRİŞ...........................................................................................................................1
BÖLÜM I – KREDİ İLE İLGİLİ GENEL AÇIKLAMALAR...................................4
I.1– Kredinin Tanımı, Unsurları ve Ekonomik Hayata Yararları................................4
I.2– Kredi Kavramının Diğer Makrokeonomik Değişkenler ile İlişkisi....................10
I.3– Kredi Türleri.......................................................................................................11
I.3.1 – Kısa Vadeli Krediler .....................................................................................14
I.3.2 – Orta ve Uzun Vadeli Krediler........................................................................15
BÖLÜM II – ENFLASYONİST ORTAMDA İŞLETMELERDE TİCARİ KREDİ
POLİTİKASI..............................................................................................................18
II.1 – Enflasyon Kavramı ve Ekonomik Birimlere Olumsuz Etkileri.......................18
II.2 – Enflasyonun İşletmeler Üzerine Etkileri..........................................................20
II.3 – İşletmelerin Kredi Politikaları ile İlgili Amaçları............................................23
BÖLÜM III – KREDİDE PARASAL AKTARIM MEKANİZMASI, KREDİ
KANALI....................................................................................................................25
III.1 – Parasal Aktarım Mekanizmasının Kanalları..................................................26
III.2 – Kredi Kanalı...................................................................................................28
III.3 – Kredi Kanalının Çalışması İçin Gerekli Olan Varsayımlar...........................30
BÖLÜM IV – TÜRKİYE’DE KRİZ SONRASI SEKTÖREL KREDİLERİN
DURUMU..................................................................................................................35
IV.1 – Türkiye’deki Şubat 2001 Krizi ve Krizin Reel Sektöre Etkileri.....................35
IV.2 – Türkiye’de Kriz Sonrası Dönemde Yaşanan Kredi Çöküşü...........................37
IV.3 – Yakın Geçmişten Bugüne Ekonomik Gelişmeler...........................................40
IV.4 – Reel Sektördeki Ekonomik Gelişmeler..........................................................44
IV.5 – Reel Sektörde Ortaya Çıkan Ortak Sorunlar..................................................46
IV.6 – Genel Olarak Sektörlerdeki Gelişmeler..........................................................48
BÖLÜM V – SEKTÖR KREDİLERİ ve KAPASİTE KULLANIM ORANLARI
KULLANILARAK SEKTÖR ANALİZİNİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ................56
V.1 – Modelin Oluşturulması ve Regresyon Çıktısının Elde Edilmesi......................56
V.2 – Regresyon Çıktı tablosundaki Sonuçların Analizi ve Yorumu.........................59
V.3 – Modelin Bütüncül Olarak Test Edilmesi ve Genel Yorumu.............................65
V.4 – Model Vasıtası ile Değişken Katsayılarının Öngörüsü.....................................67
SONUÇ......................................................................................................................70
YARARLANILAN KAYNAKLAR........................................................................72
ÖZET.........................................................................................................................76
ABSTRACT...............................................................................................................78
Ek 1 : TABLOLAR ve GRAFİKLER LİSTESİ :
TABLOLAR :
TABLO 1 : Türk Bankacılık Sistemi’nde, 1987 – 1993 yılları arasındaki toplam kredilerin,
kredi türleri itibari ile dağılımı ................................................................16
TABLO 2 : 1994 ve 2002 yılları arasında, kredi kurumlarınca özel sektör firmalarına sağlanan
toplam kredilerin, gayrisafi yurtiçi hasılaya oranındaki değişmeler...........39
TABLO 3 : Son 5 yılda Türkiye’deki sektörlerin, bankalardan veya diğer kredi
kuruluşlarından elde ettikleri kredilerin oransal olarak değeri..................................48
TABLO 4 : 1999 – 2003 yılları arasında tekstil ve tekstil ürünleri sektörünün, bankalar ve
kredi kurumlarından elde ettikleri kredilerin, tüm reel sektöre verilen kedilere
oranı.............................................................................................................49
TABLO 5 : 2000 –2002 dönemi itibariyle ticaret sektörüne ilişkin büyüme oranları
...................................................................................................................................50
TABLO 6 : 1970 – 2000 yılları itibariyle Türk turizm sektörü gelirlerinin, GSMH içindeki
payı...............................................................................................................51
TABLO 7 : İnşaat sektörünün 1999 – 2003 döneminde banka ve kredi kuruluşlarından elde
ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı...................................52
TABLO 8 : 1999 – 2003 dönemi itibariyle Türkiye’nin belli başlı 10 sektörünün elde ettiği
kredilerin ayrı ayrı olarak toplam kredilere üçer aylık oranı............................57
TABLO 9 : 1999 – 2003 dönemindeki imalat sektörü üçer aylık kapasite kullanım
oranları.......................................................................................................................57
TABLO 10 : Regresyon Çıktı Tablosu......................................................................58
TABLO 11 : Katsayıların ayrı ayrı yorumlanması ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı
ile ilişki ve anlamlılık düzeyi............................................................65
TABLO 12 : Bağımsız değişkenleri oluşturan belli başlı sektörlerin kredi oranları ile bağımlı
değişken olan imalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 2004 yılı 1. çeyreğine ilişkin
öngörüleri.......................................................................................68
GRAFİKLER :
Grafik 1 : İmalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 1999 – 2004 yılı 1. çeyreği dönemine
ait öngörü ve standart hata........................................................................69
Ek 2 : KISALTMALAR :
AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
ELK. O. A. : Elektrikli Optik Aletler
FİN. ARC. : Finansal Aracılık
G. M. T. : Gıda, Meşrubat ve Tütün Sanayii
GSMH : Gayrisafi Milli Hasıla
GSYİH : Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
IMF : Uluslararası Para Fonu
KAPKUL : Kapasite Kullanım Oranı
KAPKULF : Kapasite Kullanım Oranı Öngörüsü
KDV : Katma Değer Vergisi
KOBİ : Küçük ve Orta Boy İşletmeler
TCMB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
T. D. H. : Taşımacılık, Depolama, Haberleşme
TEFE : Tüketici Fiyat Endeksi
Top. Tic. : Toptan ve Perakende Ticaret
TÜFE : Tüketici Fiyat Endeksi
TL : Türk Lirası
v.b. : ve benzeri
GİRİŞ :
“Kredi” kavramı ekonomik hayatta bütün karar birimleri için son derece
önemlidir ve kredi olanaklarının olmadığı bir finansal piyasa düşünülemez.
Ekonomik yapı içerisinde yer alan firmaların tümü, faaliyetlerini sağlıklı bir
biçimde devam ettirebilmek ve mali yapılarının bozulmasına olanak vermeden,
bilanço dengelerini sürekli bir biçimde koruyabilmek için belli miktarlarda kredi
kullanmak durumundadırlar. Bu durum kredilerin, sektörel bazda olan önemini
arttırmakta ve bunun sonucunda da kredi kullanımı ile üretim miktarları arasında
bir ilişki ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’deki firmalar, kredi ihtiyaçlarını genel olarak ticari mevduat bankalarından ve
özel kredi kuruluşlarından temin etmektedirler. Özellikle, kendi sektöründe etkin bir ağırlığa
ve pazar payına sahip olan firmaların bilançolarını inceleyecek olursak; ister kısa vadeli ister
orta ve uzun vadeli olsun, kredi kalemlerinin bilançolar üzerindeki ağırlığı oldukça fazladır.
Özellikle Kasım 2000 ve Şubat 2001 Ekonomik Krizlerinin ardından, Türkiye
İşletmeleri’ndeki mali yapılarda büyük değişiklikler olmuş ve ulusal paranın, “ABD Doları”
ve “EURO” gibi konvertibilitesi (çevrilebilirliği) yüksek olan yabancı paralar karşısında değer
yitirmesi sonucunda firma bilançoları büyük değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler
sonucunda, kredi kalemlerinin bilanço üzerindeki ağırlığı daha da artmış ve bunun sonucunda
firmaların mali yapıları, kriz dönemi öncesine nazaran daha riskli bir duruma gelmiştir.
Türkiye’deki firmaların % 80’ini oluşturan KOBİ’ler (Kısa ve Orta Vadeli İşletmeler)
için kredi olanakları oldukça sınırlıdır. Özellikle Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik
krizlerinden sonra, bankalar ve kredi kuruluşları kredi kullanım olanaklarını daha da
güçleştirmişler ve bu durum da KOBİ’leri olumsuz olarak etkilemiştir. Son yıllarda kredi
olanaklarının azalması nedeni ile birçok küçük işletme iflas etmiş ya da belli sektörlerden
çekilmek durumunda kalmışlardır.
Bütün bunlardan dolayı; günümüzde firmalar, kredi kullanımları üzerinde daha çok
durmaya, ayrıntılı analizler yapmaya başlamışlar ve daha iyi imkanlarla kredi elde edebilme
konusu üzerinde daha fazla durmaya başlamışlardır. Kredi olanaklarını firmalara sağlayan
bankalar ve kredi kuruluşları ise kredinin riskliliği üzerinde daha fazla durmaya başlamışlar
ve firmalara kısa, orta ve uzun vadede sağladıkları kredilerin verimli olarak kullanılıp
kullanılmadığı, geri dönebilme olasılıkları gibi konulara daha fazla dikkat etmişlerdir.
Bütün bunlarla ilgili olarak gerçekleştirilen bu tez çalışmasında asıl konu, belli başlı
sektörlerin kredi oranları ve imalat sektörü kapasite kullanım oranlarının veri olarak
kullanılması vasıtası ile Türkiye’deki belli başlı sektörlerin analizlerinin yapılması ve
sektörlere kullandırılan krediler ile imalat sektörü kapasite kullanım oranları arasındaki
ilişkinin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak, bu analizin yanında konunun daha iyi anlaşılabilmesi
için kredi kavramı ile ilgili açıklamalara, ülkemizdeki kredi kanallarına, ekonomik krizler
nedeni ile oluşan kredi çöküşüne de yer verilmiştir.
Sektörel analizlerden önce Türkiye’deki belli başlı sektörler ile ilgili
genel bir değerlendirme yapılmış, sektörlerin son dönemlerdeki gelişimleri ile
ilgili ayrıntılı bilgiler tablolar yardımıyla verilmiş ve bunlarla ilgili yorumlar
yapılmıştır. Bunun dışında tüm sektörler ile yakından ilgili olduğu ve bu
sektörlerin gelişimlerini doğrudan etkilediği için, Kassım 2000 ve Şubat 2001
ekonomik krizleri üzerinde de ayrıntılı olarak durulmuştur.
BÖLÜM I - KREDİ ile İLGİLİ GENEL AÇIKLAMALAR
I.1 - Kredinin Tanımı, Unsurları ve Ekonomik Hayata Yararları
Kredi ile ilgili olarak çok çeşitli tanımlar yapmak mümkündür. Latince’de “inanma”, “
güvenme“ anlamına gelen kredi, “crede” sözcüğünden gelmektedir. Bu kelime “saygınlık,
itibar” gibi anlamlara karşılık gelmektedir.1 Kredi genel olarak; “belirli bir süre sonra ödeme
vaadi ile; mal, hizmet ve para cinsinden satın alma gücünün sağlanması ya da var olan satın
alma gücünün belirli bir zaman sonra geri alınmak üzere başka bir kimseye devredilmesi”
şeklinde tanımlanabilir.2
Başka bir tanıma göre ise; “Kredi; taraflardan birinin, diğer tarafa fonlarını karşılık
isteyerek ya da istemeyerek kiralamayı kabul ettiği finansal veya ticari işlemdir.”3
Yine bir başka tanıma göre kredi; “para ile ödeme vaadinin değiştirilmesi”, anlamına
gelmektedir.4
Bankacılık açısından daha kapsamlı bir tanım yapmak gerekir ise, kredi; “bir bankanın
yapacağı istihbarat sonucunda, gerçek veya tüzel kişilere yasalar, iç politikaları ve kendi
kaynakları da göz önünde bulundurularak, teminat karşılığı ve teminatsız olarak para, teminat
veya kefalet vermek şeklinde tanınmış olan olanak ve limitler” diye tanımlanabilir.
Kredi işlemlerinde, işlemleri yapan taraflar kim olursa olsun, işlemi gerçekleştiren iki
taraf vardır. Bunlar; krediyi veren ve alandır. Krediyi alan taraf elindeki kaynağı, gelecekte 1 “Credit Management Handbook, National Associotion of Credit Management”, (Credit Research Foundation), Second Edition, Richard D. Irwin Inc. , 1965, s. 1 2 Credit Management Handbook, National Associotion of Credit Management, (Credit Research Foundation), Second Edition, Richard D. Irwin Inc. , 1965, s. 6 3 ROSENBERG, M, Jerry; “Dictionary of Banking and Finance”, John Willey and Sons Inc. , Canada, 1982, s. 312 4 ZARAKOLU, Avni; “Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi”, Bankacılar Serisi No : 5, Ankara, 1987, s. 42
ortaya çıkacak olan bir ödeme vaadi ile değiştirirken; krediyi alan taraf ise bu ödeme vaadinde
bulunur ve kredi verenin arz ettiği kaynakları vade süresi boyunca kullanır. Bu bakımdan
kredi; kullanılmayan paranın gelecekte satın alabileceği mal ve hizmetleri, bugünden satın
alabilme imkanı yaratır ve bu sayede ekonomideki işlem hacmini genişletir.5
Bir önceki paragrafta da bahsedildiği gibi kredi işlemleri ile ekonomiden dışlanmış
bulunan para stoku tekrar dolaşıma kazandırılmış olur ve bu sayede ekonomideki iddihar
azalır. Mal piyasası dengesi açısından değerlendirecek olursak; ekonomik birimler tarafından
harcanmayarak tasarruf edilen milli gelir, kredi işlemleri vasıtası ile yatırıma dönüşür ve bu
sayede milli gelir ve ekonomik istikrar düzeyinde artış gerçekleşir.6
Kredinin tanımlarına bakacak olursak, 4 tane temel unsur görürüz.7 Söz konusu
unsurlar; zaman, güven, risk ve gelir unsurları şeklinde sıralanabilir :
1 – Zaman Unsuru : Bankalar tarafından ödünç verilen ya da arz edilen para ve benzeri
hizmetlerin, makul bir süre içinde iade edilmesi gerekir. Ödünç verilen kredinin vadesi
uzadıkça, buna bağlı olarak o kredinin riski de artmaktadır.Bu yüzden; kredi işlemlerinde
durum ne olursa olsun, zaman unsuru çok önemlidir. Buna bağlı olarak; verilecek krediler için
vade saptanırken çok dikkatli olunmalı, ülkenin cari piyasa koşulları mutlaka dikkate
alınmalıdır.
2 – Güven Unsuru : Çeşitli şekillerde verilen krediler, belirli bir süre sonra geri
ödenme koşulu taşıdığından, krediyi veren ve alan taraf arasında güvene dayalı bir ilişki
5 ARDIÇ, Oğuzhan; YILMAZ, Pınar; “Para – Banka, Uluslararası İktisat ve Türkiye Ekonomisi”, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2002, s. 63 6 UNAY, Cafer; “Makro Ekonomi”, Vipaş Yayınları, Genişletilmiş ve Yenilenmiş 7. Baskı, Bursa, 1999, s. 264 7 GÜLMÜŞ, Bülent; ÇİFTÇİ, Oyal; “Krediler”, Garanti Eğitim Merkezi Yayınları, No 41, İstanbul, 1991, s. 1
olmalıdır. Kredi alan kişi veya kurumun bankalar açısından bir saygınlığı ve güvenilirliği
olması oldukça önemlidir.8 Unutulmamalıdır ki; güven, verilecek kredilerde en önemli
unsurdur.9
3 – Risk Unsuru : Genel olarak finansal risk; “finansal piyasalarda veya işlemlerde
beklenen bir durumun ya da bir sonucun ortaya çıkmama olasılığıdır.”10 Bankacılıkta ise risk;
“Ödünç verilen paranın tahsiline ve verilen garantiye konu olan taahhüdün yerine
getirilmesine kadar ortaya çıkması olası tehlikelerin toplamıdır.11 Bu durumda risk genellikle,
kredi sözleşmesinde verilen taahhütlerin vadede yerine getirilmemesi şeklinde ortaya çıkar.
Geleceğin getirebileceği tüm olumsuzluklar, kredinin önceden belirlenen biçimde geri
ödenememesine yol açabilecektir. Bundan dolayı, bankaların faaliyetlerinden doğan en
önemli risk faktörü, kredi riskidir.12
4 – Gelir Unsuru : Kredi, bankaların ve diğer finansal kredi kurumlarının
gelir sağlayan en önemli aktif kalemlerinden biridir. Çünkü, bankalar ve diğer
kredi kurumları, kredi yolu ile elde ettikleri gelirleri değerlendirerek faiz ve
komisyon gibi önemli gelirler elde ederler. Bankalar, mevcut olan fonları ve
çeşitli şekillerde elde ettikleri kaynakları ile faiz komisyon ve benzeri gelirler
sağlamak durumundadırlar. Bu gerekliliğin temel nedenleri :
8 DOĞANAY, Murat; “Bankacılıkta Kredi Riski Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s. 4 9 ARAS, Güler; “Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi”, SPK Yayınları, Yayın No : 30, Ankara 1996, s.4 10 KARATEPE, Yalçın; “İşletmelerde Finansal Yönetim”, Yüksel Lisans Ders Notları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,Ankara 2001 11 SINKEY, Joseph; “Commercial Bank Financial Management in the Financial Services Industry”, Forth Edition, Macmillian Publishing Company, New York, 1992, s. 390 - 391 12 DOĞANAY, Murat; “Bankacılıkta Kredi Riski Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s. 4
- Varlıklarını devam ettirebilmek ve gelişebilmek,
- Topladıkları mevduat nedeni ile mevduat sahiplerine karşı olan
sorumluluklarını yerine getirebilmek,
- Banka ortaklarına kar sağlamaktır.13
Bankaların kaynak kullanımlarında öncelikli bir öneme sahip olan
kredilerin, ekonomik hayatın sistemli bir biçimde yürütülmesine birçok yararı
vardır. Bu yararların en önemli olanlarını şu şekilde sıralayabiliriz :14
1 – Endüstri alanında faaliyet gösteren işletmelerin; kuruluşlarında,
yaşamalarında ve gelişimlerinde kredi unsuru en önemli etmenlerden biridir.
Krediler, aynı zamanda bankaların gelişimi için de oldukça önemlidir. Çünkü,
ülke ekonomisinde yer alan yatırımcıların belli dönemlerde ihtiyaç duymadıkları
nakit birikimler, “tevdiat hesabı” olarak bankalarda toplanır ve bankalar aracılığı
ile ihtiyacı olan kesimlere dağıtılır.
2 – Mal stoklarının verimli ve yararlı bir biçimde kullanılmasında, “kredi”
kavramı en önemli unsurlardan biridir. Üretici, elde ettiği ürünü, üretimin hemen
ardından pazarlayacak olursa, piyasada oluşması kuvvetle muhtemel olan arz
fazlalığı mal ve hizmet fiyatlarını düşürerek tüketim hızını arttırabilecektir.
13 ARAS; a.g.e., s. 5 14 ÖÇAL, Tezer; ÇOLAK, Ö. Faruk; “Finansal Sistem ve Bankalar”, Ankara, 1999, s. 126
Bunun sonucunda; eldeki mal stokları eriyecek, piyasada bir mal kıtlığı
yaşanacak ve buna bağlı olarak da mal fiyatları yükselecektir.
Böyle bir durumun oluşmaması için, paraya ihtiyaç duyan üretici, kredi
kullanarak mal stokunu korur ve böylece zaman içinde piyasalardaki arz – talep
dengesi sağlanabilir.
3 – Krediler; mal ve hizmet üretimi için gerekli olan araç – gereç,
hammadde, enerji gibi öğelerin gerekli yer ve zamanda sağlanabilmesi için mali
destek yaratırlar ve bu sayede verim artışı sağlanır. Bu durumun olumlu etkisiyle
milli hasıla düzeyi yükselir.15
4 – Ekonomik hayatın öğeleri olan bireylerin satın alma güçleri, çeşitli
yatırımlar için bankalardan sağladıkları krediler yardımı ile genişlemiş olur.
5 – Kredinin getirisi olan faiz, tasarrufları vasıtası ile kredi vererek faiz
geliri elde eden ekonomik birimleri tasarrufa yönelme doğrultusunda teşvik
eder. Kredi sisteminin geliştiği ülkelerde tasarrufların yatırıma dönüşümü daha
kolay bir biçimde gerçekleştiğinden, bu ülkelerde kredi hem tasarrufu arttırmada
hem de artan tasarrufu yatırıma dönüştürmede bir aracı rolü oynar.16
15 DOĞANAY, Murat; “Bankacılıkta Kredi Riski Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s. 5 16 KARLUK, Rıdvan; “Uluslararası Ekonomi”, Bilim ve Teknik Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 166
Kredi kullanımının gerçek nedenlerinin bilinmesi, krediyi sağlayan
bankalar açısından kredinin riskini azaltan bir etmendir. Firmaları, kredi
kullanımına yönelten başlıca nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz :17
- Kurumun, gerçekleştirdiği faaliyetler sonucu hızlı bir biçimde
büyümesi
- Kurumun, faaliyetlerinden dolayı zarar etmesi veya yetersiz bir
karlılık durumuna sahip olması
- Mevsimlik hareketler
- Duran varlıkların finansmanı
- Sermaye yükümlülüğünün yerine getirilmesi
- Yeni bir işletmenin satın alınması
- Firma tarafından gerçekleştirilen olağanüstü harcamaların, ileriki
dönemlerde sıkıntıya yol açmaması için finanse edilme zorunluluğu
Firmaların kredi kullanımlarının, bu saydıklarımız dışında birçok değişik
nedeni vardır. Verilen kredilerin nereye gittiğinin bilinebilmesi ve risklilik
durumunun ölçülebilmesi için, verilen kredinin nedeni bilinmelidir.
17 AKGÜÇ, Öztin; “Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi”, Avcıol Basım, 5. Bası, İstanbul, 1991, s. 3 – 4
I.2 - Kredi Kavramının Diğer Makroekonomik Değişkenler ile İlişkisi :
Kredi kavramı ile diğer makroekonomik değişkenler arasındaki ilişki uzun
süredir ekonomi literatüründe yer alan konulardan biridir ve bu ilişki 20.
yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır.18 Genel olarak kredilerin,
makroekonomik değişkenler üzerindeki etkileri ilk olarak 1929 Dünya
ekonomik buhranının ardından vurgulanmıştır. 1960 sonrasında ise, ticari
krediler ile makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkilere olan ilgi azalmaya
başlamış; para kavramı ve para politikalarının etkileri üzerinde daha fazla
durulmaya başlanmıştır.19 Firma Değerleme yaklaşımlarından dördüncüsünü
geliştirmiş olan bilim adamları Modigliani ve Miller tam bilgi varsayımı altında,
firmaların sermaye yapılarının ekonomik açıdan çok fazla anlamlı olmadıklarını
ileri sürmüşlerdir. Ancak daha sonraki yıllarda “tam bilgi” varsayımı ciddi
eleştirilere uğramış ve 1970’lerde başka bir bilim adamı Akerlof, “limon
problemi” isimli çalışması ile bilginin tam olamayacağını ve alıcı ile satıcı
arasındaki asimetrik bilginin20, piyasaların dengeye gelmesini nasıl engellediğini
göstermiştir. Buna bağlı olarak, kredi ile ilgili olan tartışmalar; ekonomistleri ve
akademisyenleri, para otoriteleri tarafından uygulanan para politikalarının reel
ekonomiyi nasıl etkilediği sorusunun cevabını araştırmaya yöneltmiştir.21 1983
yılında Bermanke, 1985’te ise Blinder ve Stiglitz gerçekleştirdikleri 18 CİVCİR, İrfan; “Türkiye’de Kriz Sonrası Dönemde Kredi Çöküşü”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara 2003, s. 5 19 Bu görüş ilk olarak ünlü ekonomistler Freidman ve Scheartz tarafından ortaya atılmıştır. 20 Asimetrik Bilgi : İşlemi gerçekleştirecek tarafların değişik zamanlarda, değişik kaynaklardan elde ettiği ve bunların etkileri ile değişik pozisyon oluşturmaya yöneldikleri bilgilerdir. 21 CİVCİR; a.g.e. s. 5
çalışmalarında, ödünç verilebilir fonların yani genel adıyla kredilerin, finansal
piyasalara ve kredi kullanan kesimlere olan reel etkilerini incelemişlerdir.
Sermaye piyasalarında ise, asimetrik bilgi sorununun olduğu bir ortamda, para
politikalarının reel ekonomiyi, kredi kanalı ile, etkileyebileceği
açıklanmaktadır.22
1988 yılında Bermanke ve Blinder’in, 1990 yılında ise Romer ve diğer
ekonomistlerin23 çalışmalarından sonra, kredilere özellikle de banka kredilerine
literatürde daha fazla ağırlık verilmeye başlanmıştır.
I .3 - Kredi Türleri
Günümüzde krediler sadece kısa vadeli ve kendi kendini likidite eden kredilerden
oluşmamaktadır.24 Bu tür krediler, uygulamada hala geçerli olmakla beraber farklı
özelliklerde, farklı vadelerde ve değişik amaçlara yönelik pek çok kredi türü uygulamaya
konu olmaktadır.
Krediler, türleri açısından değişik sınıflara ayrılabilirler. Kredileri sınıflandırmada;
kredinin vadesi, kullanım amacı, kullanıldığı sektör, kullanım alanı, güvence gibi kriterler
esas alınmaktadır. Buna uygun bir sınıflandırma şu şekilde yapılabilir :25
22 CİVCİR; a.g.e. s. 5 23 BERMANKE, B. S.; BLİNDER, A. S.; “Credit, Money and Aggregate Demand”, American Economic Rewiew, Papers and Proceedings 78, 1988, s. 435 - 439 24 JACOPS, P. Donald; FARWEL, Loring; NEAVE, Edwin; “Financial Institution”, Richard Irwin Inc. 1972, s. 82 25 ARAS; a.g.e. s. 8
1 – NİTELİKLERİNE GÖRE KREDİLER :
- Nakit Krediler
- Gayrinakdi Krediler
2 – TEMİNATLARINA (GÜVENCELERİNE) GÖRE KREDİLER :
- Teminatlı Krediler
- Teminatsız Krediler
3 – VADELERİNE GÖRE KREDİLER :
- Kısa Vadeli Krediler
- Orta Vadeli Krediler
- Uzun Vadeli Krediler
4 – KULLANIM AMAÇLARINA GÖRE KREDİLER :
- Yatırım Kredileri
- Yenileme ve Modernizasyon Kredileri
- İşletme Kredileri
- Tüketim Kredileri
5 – KULLANAN SEKTÖRE GÖRE KREDİLER :26
- Özel Sektör Kredileri
26 Tezimizin ana konusunu oluşturan bu ayrım, daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak incelenecektir.
- Kamu Sektörü Kredileri
6 – KULLANILDIKLARI ALANLARA GÖRE KREDİLER :
- Tarım Kredileri
- Sanayi Kredileri
- Turizm Kredileri
- Enerji ve Bayındırlık Kredileri
- Ulaştırma Kredileri
- İhracat Kredileri
- İç Ticaret Kredileri
Aslında krediler arasındaki en önemli ayrım, bu sınıflandırmaya göre 3.
ayrım olan “Vadelerine Göre” sınıflandırmasıdır. Çünkü, vadelere göre ayrım
yapılması hem diğer sınıflandırmalar için bir temel oluşturmakta, hem de ticari
ve finansal uygulama ile ilgili bilgi verirken kolaylık sağlamaktadır. Bu
sınıflandırmaya göre krediler; kısa, orta ve uzun vadeli krediler şeklinde üçe
ayrılmaktadır :
I.3.1 - Kısa Vadeli Krediler :
Kısa Vadeli krediler, bir yıl ya da daha kısa süreler için kullandırılan ve
kendi kendini likidite edebilen kredilerdir.27 Bu tür krediler genellikle çalışma
sermayesinin finansmanı gibi kısa vadeli kaynak ihtiyaçlarının karşılanmasında
kullanılmaktadır. Orta ve uzun vadeli kredilere göre daha az riskli ve
maliyetlidir. Açık krediler, cari hesap kredileri, hisse senedi karşılığı krediler,
tahvil karşılığı krediler, kefalet karşılığı krediler, ihracat kredileri, döviz
kredileri, akreditifler, teminat mektubu gibi değişik türleri ve kullanım alanları
vardır.
Bu tür kredilerin, bankaların veya kredi kuruluşlarının bilançolarında çok
yüksek bir yüzdeye sahip olması, finansal açıdan riski arttırmaktadır. Banka ve
kredi kuruluşlarının yüksek kur risklerine sahip olmaları, reel sektöre akacak
olan kredi hacmini düşünecek olursak, ülke ekonomisi açısından da olumsuz bir
durumdur. Çünkü; kur riski nedeni ile reel sektör kredilerinde meydana
gelebilecek bir daralma, yatırımları azalabilir ve bu nedenle GSMH büyüme hızı
yavaşlayabilir. Kısa vadeli krediler ile orta ve uzun vadeli krediler arasında iyi
bir denge kurulması gerekir. Aksi halde, ani kur değişmeleri, yüksek enflasyon,
kredilerin tahsil süresinin uzaması gibi hallerde banka veya kredi kuruluşlarının
bilançoları bir anda çık riskli hale gelebilecek, mali yapı bir anda
bozulabilecektir.
27 ARAS; a.g.e. s. 8
I.3.2 - Orta ve Uzun Vadeli Krediler :
Türk bankacılık sistemine göre, 2-5 yıl arası vadeye sahip krediler, “Orta
Vadeli Krediler”; 5 yıldan daha uzun bir vadeye sahip krediler ise “Uzun Vadeli
Krediler” diye adlandırılmaktadır.28
Bu tür krediler, İşletmelerin orta ve uzun vadeli finansal ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kullanılmaktadır. Bu amaçla, işletmeler bu tür kredileri
projelere dayalı kuruluş, yeniden yapılanma, modernizasyon, yeni yatırımlardan
dolayı oluşan işletme sermayesini karşılama ihtiyacı, uzun vadeli yatırım ve
donanım gibi amaçlarda kullanmaktadırlar. Türkiye uygulamasında,temel olarak
finansal piyasa faaliyetleri ve ticari faaliyetlerde kullanılmakla birlikte, orta ve
uzun vadeli krediler; sanayi, madencilik, gemi inşaatı, turizm, tarım, uçak ve
gemi ihracatı gibi alanlara yönelik olarak kullanılmaktadırlar.29
Kredinin vadesi uzadıkça buna bağlı olarak maliyeti de artmaktadır.
Çünkü, krediyi sağlayan banka veya kredi kuruluşu, fonlarını daha uzun sürelere
bağlamakta, bu yüzden de sağladığı bu fonları, uzun bir süre için, daha değişik
28 ARAS; a.g.e. s. 44 29 ÖNAL, Recep; “Türkiye’de Orta ve Uzun Vadeli Kredi Uygulaması”, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Yayınları, No: 170, Damga Matbaası, Ankara 1976, s. 3
ve karlı alanlarda kullanamamaktadır. Ortaya çıkan bu “fırsat maliyetini” de,
kredinin maliyetine yansıtmak durumundadır. Ayrıca, sağlanan kredilerin vadesi
uzadıkça, bu süreye bağlı olarak, kredinin sağlandığı ülkedeki finansal veya
ticari piyasalarda, o ülkenin yerli parasında ve ekonomik koşullardaki değişim
ve dalgalanma olasılığı yani belirsizlik artmaktadır. Bu yüzden, sağlanan
kredilerin risklilik durumu artmakta ve bu durum da kredi maliyetlerine
yansıtılmaktadır.
İşletmeler açısından orta ve uzun vadeli krediler, kısa vadeli kredilere
göre birçok konuda daha avantajlıdır. İşletmeler, uzun vadeli yatırım
olanaklarını, projenin ömrüne göre, orta veya uzun vadeli kredi sağlanması ile
daha zahmetsizce ve daha az riskli bir biçimde gerçekleştirebilmektedir. Ayrıca,
uzun vadeli kredilerin faiz oranlarının, kısa vadeli kredilerin faiz oranlarına
nispeten daha düşük olması, tercih edilmeleri için bir başka nedendir. Batılı
ülkelerde, uzun vadeli kredilerin sağlanma ve geri ödenme koşulları daha
caziptir. Miktar çok yüksek olmadığı sürece, uzun vadeli kredi kullanımı, diğer
finansman alternatiflerine göre daha ucuz, daha süratli ve daha zahmetsizdir.30
Türkiye’de orta ve uzun vadeli kredi kullanımına, özellikle 1980’lerdeki
kalkınma planlarına kadar pek sıcak bakılmamıştır. Tablo 1’de31, Türk
30 HEMPEL, H. George; COLEMAN, B. Alan; SIMONSON, G. Donald; “Bank Management Text and Cases”, Third Edition, John Wiley and Sons, New York 1990, s. 453 31 KAYNAK : Türkiye Bankalar Birliği yayınlarından faydalanılarak düzenlenmiştir.
Bankacılık Sistemi’nde, 1987 – 1993 yılları arasındaki toplam kredilerin, kredi
türleri itibari ile dağılımı görülmektedir :
Tablo 1 : Türk Bankacılık Sistemi’nde, 1987 – 1993 yılları arasındaki toplam kredilerin, kredi türleri itibari ile dağılımı (trilyon TL) YILLAR KISA VADELİ
KREDİLER ORTA ve UZUN VADELİ KREDİLER
İHTİSAS KREDİLERİ TOPLAM KREDİLER
MİKTAR ve % MİKTAR ve % MİKTAR ve % 1987 1988 1990 1991 1992 1993
10 042 53.7 14 335 51.7 47 937 59.9 82 778 63.7 143 978 62.2 278 237 64.2
3 623 19.4 5 467 19.7 10 145 12.7 15 001 11.5 23 777 10.3 49 648 11.4
5 043 27.0 7 947 28.6 21 950 27.4 32 194 24.8 63 775 27.5 105 822 24.4
18 709 27 750 80 034 129 973 231 532 433 707
Kaynak : Türkiye Bankalar Birliği yayınlarından faydalanılarak düzenlenmiştir.
Batı bankacılığında, uzun vadeli krediler bankaların kendi
portföylerinde artan bir öneme sahiptir. Büyük bankaların, ticari ve endüstriyel
kredilerin yarısından fazlasını bu tür krediler oluşturmaktadır. Ayrıca bu tür
kredilerin, banka bilançolarında daha yüksek bir orana sahip olması, bankaların
mali açıdan daha az riskli hale gelmelerini sağlamaktadır.
BÖLÜM II - ENFLASYONİST ORTAMDA İŞLETMELERDE TİCARİ
KREDİ POLİTİKASI
II.1 - Enflasyon Kavramı ve Ekonomik Birimlere Olumsuz Etkileri :
Enflasyon kavramı hakkında literatürde bugüne dek çeşitli tanımlar
yapılmıştır. Bir tanıma göre enflasyon, para arzındaki artış ile ilgili olarak,
toplam talebin toplam arzın sınırlarını aşması ile birlikte fiyatlar genel düzeyinin
yükselmesidir.32 Başka bir tanıma göre ise enflasyon, genel fiyatlar düzeyinin
sürekli bir biçimde yükseldiği ekonomik dengesizlik durumudur.33 Enflasyonist
durum belli bir ülkede, yüksek oranlarda süreklilik gösterir ise; gelir dağılımı,
yatırımlar, tasarruf hacmi ve dış ödemeler bilançosu üzerinde olumsuz nitelikli
ekonomik etkiler ortaya çıkar.34
32 ADAM, J. H.; “Longman Dictionary of Business English”, Longman Group Limited, Glasgow 1982, s. 242 33 MEISELMAN, David; LAFFER, Arthur; “The Phenomenon of Worldwide Inflation, American Entreprise Institue for Public Policy”, Washington 1975, s. 13 34 ERKAN; a.g.e. s. 8,9
Bir ülkede enflasyon sorununun sürekli olması durumunda, bu durumdan
en çok etkilenen kesimlerden biri, sabit gelirli olarak nitelendirilen çalışan
gruplarıdır. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, enflasyon sorununu
yaşayan ülkenin parası,fiyatlar genel seviyesinin devamlı yükselmesine bağlı
olarak, sürekli değer yitirir ve sabit gelirli çalışanların aldıkları ücretlerin eskiye
nazaran ekonomik alım gücü azalır.Bu durum ancak ülkenin merkez bankasının
para arzında bulunması ile bertaraf edilir ancak bu strateji de şüphesiz
enflasyonu daha da körükleyecektir. Bunu önlemek için, enflasyon
dönemlerinde sabit gelirli kesime enflasyon oranlarının çok altında zam
yapılmakta bu durum da, daha önce belirtildiği gibi, sabit gelirli çalışanların
ekonomik alım güçlerini azaltmaktadır. Sonuç olarak; enflasyonist dönemlerde
ülkedeki milli gelirin dağılımı zengin sınıf lehine değişmekte ve sabit ve dar
gelirliler ise daha da fakirleşmektedir.
Enflasyonun olumsuz etkileri, sadece tüketim harcamalarındaki artışla
sınırlı kalmamaktadır. Enflasyonist dönemlerde; üretim kapasitesini arttırma,
yeni ürün, makine ve teçhizat gibi yatırımlar daha riskli hale geldiğinden, bu tür
yatırımlara olan rağbet azalmakta ve spekülatif yatırımlar daha cazip hale
gelmektedir. Bu nedenle; ekonomideki kaynaklar, reel yatırımlardan, altın,
gayrimenkul gibi kısa sürede kar sağlayabilecek servet tipi yatırımlara
kaymaktadır. Servet tipi yatırımların, milli ekonomiye pozitif katkısı
olmadığından, bu durum ülke parasına olan güveni azaltmakta ve gelir
dağılımını adaletsizleştirmektedir.
Ayrıca enflasyonist dönemlerde, sabit gelirli çalışanların tasarruflarında, o
ülke parasının değer kaybetmesine bağlı olarak, erimeler gerçekleşir. Bu durum,
sabit gelirli çalışanların tasarruflarını tüketmeye yöneltir ve gönüllü olan
tasarruflar azalmış olur.
Enflasyonist dönemlerde, iç fiyatlardaki sürekli artış ve ülke parasının
değerindeki düşüş, ödemeler dengesinde de güçlükler yaşanmasına neden olur.
Ödemeler dengesindeki açıkların artmasında, enflasyonist ortam önemli bir
etkendir.35 Bu dönemlerde net ihracat açığı artma eğilimi göstereceğinden, dış
ticaret açığı artmakta ve ülkenin altın ve döviz rezervleri hızla erimektedir.
Hükümetler bu durumu, ihracatı destekleme ve ithalatı kısıtlama politikaları ile
bertaraf edebilirler. Bu da ancak ülke parasının devalüe edilmesi ile mümkün
olabilir.
Bir ülkede sürekli yüksek enflasyon olmasının ve fiyat istikrarının
bulunmamasının en önemli etkilerinden biri de, reel kesime kredi aktarma
işlevini yürüten bankacılık, aracı kuruluşlar ve kredi kuruluşları ile ilgilidir.
Enflasyonist ortamlarda uzun vadeli planlamalar çok sağlıklı bir biçimde
35 BARDA, Süleyman; Dış Ticaret Teorisi, İstanbul 1963, s. 145
gerçekleştirilemediği için reel kesime kredi aktarımında bulunan ekonomik
birimlerin kredi politikaları olumsuz olarak etkilenir. Bunun doğal sonucu olarak
da; reel kesimin elde ettiği kredilerde ciddi dalgalanmalar ortaya çıkar ve arz
edilen krediler ihtiyaca göre değil spekülatif olarak ortaya çıkar. Kredilerde
ortaya çıkan dalgalanmalar ve spekülatif nitelikli amaçlar da, kredileri elde eden
işletmelerin bilançolarında uzun vadede önemli aksaklıkları ortaya çıkarabilir.36
II.2 - Enflasyonun İşletmeler Üzerine Etkileri :
Her işletme, içinde bulunduğu ülke açısından belli bir üretim kapasitesine
sahip ekonomik bir birimdir. İşletmeler, faaliyetlerini gerçekleştirebilmek ve
bunlara süreklilik kazandırmak amacı ile belli miktarlarda girdi temin ederler.
Bilindiği gibi işletmelerde temel amaç, satışlardan elde edilen toplam hasılat ile
girdilerin temin edilmesi için gerçekleştirilen masraflar arasındaki farkı pozitif
olarak gerçekleştirmek ve yıllar boyunca büyütmektir. Ancak ülkelerin içinde
bulundukları enflasyonist ortamlar, o ülke işletmelerini olumsuz olarak
etkilemektedir.
Uygulamada ise, bazı işletmelerin enflasyonist ortamdan
yararlanabildikleri görülmektedir. İşletmeler, enflasyonist dönemlerde, mal veya
hizmet talebinde ortaya çıkabilecek olan artışları karşılayabildikleri ve bu
36 www.tcmb.gov.tr
karşılamayı, maliyetlerdeki artışlardan daha hızlı artan bir fiyat artışı ile
gerçekleştirebildikleri oranda enflasyondan yararlanabilirler.37 Ancak bu
olanaklar her zaman sınırlıdır. Alım veya satıma söz konusu olan malın arz ve
talep esnekliklerine bağlı olarak, enflasyonist etki ile malların maliyet artışları
hızlanabilir.38 Maliyetlerde meydana gelebilecek bu ani ve hızlı artışlar da;
işletmeyi, beklenmedik bir biçimde, olumsuz olarak etkileyebilir. Genel olarak,
enflasyonist ortam, işletmeleri şu şekillerde olumsuz olarak etkileyebilir :
1 – Enflasyonun, Mali Tabloların Homojenliğine Etkisi : Enflasyonun
hızla artığı dönemlerde, muhasebe verileri hazırlanırken, genel kabul görmüş
muhasebe ilkelerine bağlı kalınması, muhasebe verilerinin ve buna bağlı olarak
da mali tabloların gerçeği yansıtmayacağı durumunu ortaya çıkarır. Örneğin;
genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinden biri, değer ölçüsü olarak kullanılan
para biriminin kıymetinin değişmeyeceği varsayımıdır.39 Oysa, enflasyonist
dönemlerde paranın satın alma gücü sürekli olarak değişmektedir. Sonuç olarak;
mali tablolar, enflasyonist ortama rağmen, değer ölçüsü ile uzun süre
muhasebeleştirilirler ise, güvenilirliklerini ve doğruluklarını yitirirler.
2 – Enflasyonun Sermayeyi Aşındırma Etkisi : Enflasyonun işletmeler
üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden biri de, işletme sermayesinin 37 ERKAN a.g.e. s. 11 38 PEKER, Alpaslan; “Enflasyonun, İşletmenin Faaliyet Sonuçları Üzerindeki Etkileri Giderici Muhasebe Tedbirleri”, Enflasyon Ortamında Muhasebe, Finansman ve Vergi Problemleri, İ.Ü. İşletme Fakültesi, İstanbul 1974, s. 48 39 UMAN, Nuri; “İşletmelerimiz İçin Yeniden Değerleme Çözüm Olur mu?”, Rapor Gazetesi, 8 Aralık 1981, s. 3
korunmasının zorlaşmasına ve reel olarak korunmadığı takdirde de erimesine
neden olmasıdır. Enflasyonist dönemlerde, maliyete giren ve satış durumunda
bir hasılar teşkil eden bilanço kalemleri maliyet üzerinden işlem görürler.
Ancak; bu kalemler satıldıkları zaman, satış fiyatı ile muhasebeleştirilirler. Bu
durum, hasılat ile maliyet arasındaki farkın giderek büyümesine ve karın da
olduğundan daha büyük gözükmesine neden olur. Bu durumda işletme, karlılığa
bağlı olarak daha fazla vergi verir ve karpayı (temettü) dağıtır. Bu yüzden,
işletme sermayesi reel olarak değer yitirir.
3 – Enflasyonun Yatırım Planlaması Kararlarına Etkisi : Enflasyonist
Dönemlerde, yatırımların verimliliğinin ve gerçek değerlerinin doğru olarak
hesaplanamaması, işletme yöneticilerinin yanlış kararlar almalarına neden
olabilir. Alınan yanlış kararlar da, işletme değerinin yanlış hesaplanması,
karlılıkta azalma, Pazar payının azalması gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir.
4 – Enflasyonun, Benzer İşletmeler ve Dönemler Arasında Karşılaştırma
Yapmayı Anlamsız Hale Getirmesi :Enflasyonist dönemlerde, düzenlenen mali
tablolar, farklı satın alma gücüne sahip para birimleri ile ifade edilebilmektedir.
Bu durum, mali tabloların homojenliğinin bozulmasına ve dönemler arasında
kıyaslama yapılmasına, buna bağlı olarak da, işletmenin gelişme trendinin
görülememesine neden olabilir.
Aynı sektördeki işletmeler, enflasyon oranından farklı bir biçimde
etkilenir ve bilançolarını farklı satın alma güçlerine sahip para birimleri ile
düzenlerler ise; bu işletmeler arasında yapılacak olan karşılaştırmalar anlamlı
sonuçlar vermeyecektir. Bu nedenle işletmeler, gerçek verileri elde etme
olanağından yoksun kalmaktadırlar.40
II.3 - İşletmelerin Kredi Politikaları ile İlgili Amaçları :
Kredili mal ve hizmet satışı yapan işletmeler, satışlarındaki kredi
politikalarına, özellikle enflasyonist ortamlarda daha fazla dikkat etmek
durumundadırlar.Bazı işletmeler, rakiplerinin piyasada çok yüksek düzeyde
kredili satışlar yapmalarının sonucu kredi hacimlerini genişletebilirler.41 Kredili
satış hacmi, piyasadaki rakiplere göre belirlenir ise, o işletmede kredi politikaları
ve stratejilerinin önemi azalmış olur. Çünkü, kredi hacmi dolayısı ile kredi
stratejileri rakiplere bağımlıdır. Kredi hacminin rakiplere bağımlı olmadığı
işletmelerde kredi politikaları ve stratejileri daha ciddi bir biçimde ele alınmalı
ve o işletmenin ana amacı ile beraber değerlendirilmelidir.42
Türkiye’de, küçük boyutlu işletmelerin önemli bir kısmında orta veya
uzun vadeli finansal planlama yapılmamaktadır. Bu yüzden, finansal
40 UMAN; s. 28 41 ERKAN, Mehmet; Enflasyonist Ortamda İşletmelerin Ticari Kredi Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No : 380, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir 1990, s. 28 42 GÖNENLİ, Atilla; Finansal Tablolar Analiz ve Yorumu, Genişletilmiş 2. Baskı, İstanbul 1979, s. 245 - 246
planlamalarını ve satışlara ve pazara bağlı olan kredi politikalarını günlük olarak
yürütmektedirler. Bu işletmeler, aynı zamanda, sermaye yetersizliklerinden
dolayı büyük miktarlarda kredi ve buna bağlı olan büyük yatırım imkanlarından
yoksundurlar. Bu nedenle, bu işletmelerin kredi politikaları sağlıklı değildir ve
kredi olanakları dalgalanmaya müsaittir.
Büyük boyutlu işletmelerde ise durum biraz farklıdır. Bazı iş adamaları,
enflasyonist ortamlarda kredi planlaması yapmanın zaman israfı olduğunu ve
ancak birkaç ay sonraki satışların doğru tahmin edilebileceğini
söylemektedirler.43 Fakat bu planlama belli aralıklar ile sürekli yapılırsa, işletme
yönetiminin elinde, işletme faaliyetleri ve nakit kaynakları ile ilgili değerli
finansal bilgiler bulunabilir.
43 ERKAN; a.g.e. s. 38
BÖLÜM III : KREDİDE PARASAL AKTARIM MEKANİZMASI ve KREDİ
KANALI
Günümüzde, özellikle Türkiye’deki ana sektörler için önemli bir alan
olan parasal aktarım mekanizması; ülkelerdeki para otoritelerinin belli
dönemlerde uyguladıkları para politikalarının, o ülkedeki diğer makro ekonomik
değişkenler üzerindeki etkilerini gösterir.44 Bu alan, özellikle son yıllarda
Türkiye’deki temel sektörler ve bunlarla ilgili krediler konusunda çok sayıda
araştırmaya konu olmuştur.
Para otoriteleri, ülkelerinde uyguladıkları ekonomik programlarda,
özellikle hedeflenen makro ekonomik verilerin sağlıklı bir biçimde
gerçekleşebilmesi için ekonomideki genel likidite düzeyini kontrol ederler. Bu
kontrol sürecinde; açık piyasa işlemleri, “swap”, “repo işlemleri” gibi birçok
finansal araç ve mekanizma harekete geçirilir. Bu finansal araç ve
mekanizmalar, parasal aktarım mekanizmasının belli başlı unsurlarını
oluştururlar.
Bu unsurları da kendi aralarında iki gruba ayırabiliriz45 Birinci grup; kısa
vadeli faiz oranları, rezerv para büyüklüğü, kanuni karşılıklar gibi para
otoritesinin kontrolü altında bulunan araçlar ile kredi ve mevduat faiz oranları, 44 İNAN, Emre A. ; Bankacılar Dergisi, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Sayı 39, 2001, s. 3 45 İNAN; a.g.e. s. 3
döviz kurları, finansal varlıkların fiyatları gibi mali sektör haricindeki sektörleri
de ilgilendiren değişkenlerdir. Bu şekilde oluşturulan bir parasal aktarım
mekanizması, ülkedeki cari finansal koşulların ve sistemin yapısına bağlıdır.
Mekanizmanın ekonomide yarattığı değişiklik ve önemli etkiler de doğal olarak
bu yapı tarafından belirlenir.
İkinci grup ise; sektördeki firmaların ve ülkedeki hanehalkının harcama
tercihleri, bu karar birimlerinin finansal durumları gibi unsurlardan oluşur. Bu
grupta; firmaların borçlanma oranları, dış kaynak bağımlılığı gibi önceden
oluşturulmuş ve kısa vadede değiştirilemeyecek unsurlar mevcuttur. Bu unsurlar
da, uygulanan para politikasının etkinliği ve buna bağlı olarak gelişen parasal
aktarım mekanizmasının işleyişi açısından önemlidir. Ayrıca bu değişkenler;
özellikle son yıllarda bankacılık sistemini yakından ilgilendiren ve “kredi
kanalı” diye adlandırılan diğer bir parasal mekanizma açısından da önemlidir.
Bu mekanizma ile ilgili açıklamalar birazdan yapılacaktır.
III.1 - Parasal Aktarım Mekanizmasının Kanalları :
Daha önce de belirttiğimiz gibi; parasal aktarım mekanizması, ülkedeki
para otoritesinin uyguladığı para politikalarının, o ülkedeki makro ekonomik
değişkenler üzerindeki etkisini ifade etmektedir.Bu mekanizmaya, özel sektörün
uygulanan politikalar üzerindeki kısa ve uzun vadeli beklentileri ve bu
beklentiler paralelinde geliştirdiği tepki de etki eder.Modern finansal sistemler
açısından parasal aktarım mekanizmasının kanallarını beş grupta
sınıflandırabiliriz :46
1 – Faiz Oranı Kanalı : Kısa ve uzun vadeli faiz hadlerindeki değişimlerin
fon arzı ve talebini etkilemesi ile çalışan aktarım kanalıdır.
2 – Varlık Fiyatları Kanalı : Merkez bankalarının para politikalarının
yurtiçi varlıkların fiyatları üzerindeki etkisi aracılığı ile çalışan aktarım
kanalıdır.
3 – Döviz Kuru Kanalı : Yerel para ile yabancı para birimleri arasındaki
reel değer değişimlerinin yol açtığı dış ticaret hareketleri aracılığı ile çalışan
aktarım mekanizmasıdır.
4 – Beklentiler Kanalı : Piyasa ajanlarının gelecek dönemlere ait başta
enflasyon olmak üzere ekonomik şartlardaki değişim beklentileri aracılığı ile
çalışan aktarım mekanizmasıdır.
Anlatmış olduğumuz bu kanallar uygulamada birbirleri ile bağımlı olarak
hareket etmektedir. Örneğin; yabancı para biriminin değerinin belli bir dönemde
değişmesi üzerine, piyasa ajanlarının da bu duruma paralel olarak beklentileri
değişir ve mevcut pozisyonlarını değiştirme eğilimine girerler. Bu durumda,
döviz kuru kanalı ile beklentiler kanalı birlikte hareket etmiş olur. Başka bir
46 İNAN; a.g.e. s. 4
örnek olarak; kısa vadeli faiz hadlerinin ani olarak aşırı değer kazanması sonucu,
olası bir devalüasyonu47 engellemek üzere, ülkedeki para otoritesinin piyasaları
yabancı para ile fonlayarak rahatlatması durumu ortaya çıkabilir. Bu durumda da
faiz oranı kanalı ile varlık fiyatları kanalı birlikte hareket etmiş olur. Bu
kanalların tümü, parasal aktarım mekanizması için çok önemli olmakla beraber,
biz çalışmamızda daha çok konumuz ile daha yakından ilgili olan kredi kanalları
üzerinde duracağız.
III.2 - Kredi Kanalı :
Kredi kanalını, “sermaye piyasasının eksik kalan yanları” şeklinde
tanımlamak da mümkündür.48 Kredi kanalı teorisine göre para politikasının faiz
hadleri üzerindeki doğrudan etkisi dış finansman primindeki birikimli
değişiklikler ile büyümektedir.49 Dış finansman büyüklüğü, kredi verenlerin
beklenen getirileri ile potansiyel borçluların maliyetleri arasındaki farkı
yönlendiren kredi piyasalarındaki eksikliği yansıtmaktadır.50 Kredi kanalında
açık piyasa faiz oranlarını yükselten ya da düşüren bir para politikası, aynı yönlü
47 Devalüasyon : Yabancı ülke parasının, işlem gördüğü yerli ülke parasına göre piyasa şartlarına ve makro ekonomik değerlere bağlı olarak kısa sürede, ani bir biçimde değerlenmesidir. 48 BERMANKE, S. ; GERTLER, M. ; Inside Black Box: “The Credit Channel of Monetary Transmission”, Journal of Economic Perspectives, 1995, No: 4, s. 28 49 GÜNDÜZ, Lokman; “Türkiye’de Parasal Aktarım Mekanizması ve Banka Kredi Kanalı”, İMKB Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 18, Nisan/Mayıs/Haziran 2001, s. 15 50 GÜNDÜZ; a.g.e. s. 16
olarak, dış finansman primini de değiştirmektedir. Bu durumun sonucu olarak da
reel faaliyetlerdeki etki daha da büyümektedir.
Kredi kanalı iki ana mekanizma üzerinden işler.51 Bu mekanizmalar;
banka kredisi ve bilanço kanallarıdır. Banka kredisi kanalı; genişletici veya
daraltıcı bir para politikası sonucu bankacılık sisteminin firmalar kesimine
toplam kredi vermesi yeteneğinin artması veya azalması şeklinde işler. Buna
karşın; bilanço kanalı ise, belli dönemlerde bankalardan kredi almış olan
firmaların, uygulanan para politikası sonucunda bilanço yapılarının değişmesi ve
buna bağlı olarak da kredibilite yeteneklerinin değişmesi yolu ile işler. 52
Örneğin; piyasadaki faiz oranlarının yerli para birimdeki bir değer kazanma
sonucunda düştüğünü varsayalım. Bu durumda firmanın, o ülkenin ikinci el
piyasasında işlem gören hisse senetlerinin değeri yükselir. Eğer bu firma, daha
önce aldığı kredilerin teminatı olarak kendi hisse senetlerini göstermiş ise,
firmanın net değeri ve dolayısı ile teminatlarının değeri yükselecektir. Böylece,
firmanın kredibilitesi yükselecektir.
Banka kredi kanalının da iki önemli unsuru bulunmaktadır.53 Bunlardan
birincisi, banka kredilerinin özel nitelikte olmasıdır. Yani banka kredilerinin,
banka bilançolarının aktif veya pasiflerinde tam ikame edecek bir kalemin
51 İNAN; a.g.e. s. 4 52 İNAN; a.g.e. s. 4 53 GÜNDÜZ; a.g.e. s. 16
bulunmamasıdır.54 Özellikle hanehalkı kesimi ve küçük işletmelerin, banka
kredileri haricindeki kredi türlerine ve uzun vadeli finansman olanaklarına
erişme olanakları oldukça azdır.
Banka kredi kanalının ikinci önemli unsuru ise, ülkede uygulanan para
politikalarının, para arzı üzerinde doğrudan etkili olmasıdır. Uygulanabilecek
sıkı para politikaları sonucunda ticari bankalar, ihtiyacı olan firmalara
sağladıkları kredi arzında bir daraltmaya gidebilirler. Kredi arzı azalınca da,
bunun sonucu olarak, kredilerin faiz oranları yükselecek ve kredi miktarları da
azalacaktır. Bankanın kredi ile ilgili sürekli müşterileri de bu duruma,
harcamalarını azaltarak tepki verebileceklerdir.
Bilanço kanalı ise daha çok; para politikalarının, kredi talep edenlerin
finansal pozisyonları üzerindeki etkileri ile ilgilidir. Kredi talep edenlerin
finansal pozisyonları yani firmalarının net değerleri, onların kendi bilanço ve
gelir tablolarından belirlenmektedir. Bu belirleme yapılırken dikkat edilmesi
gereken en önemli nokta, kredi talep eden firmaların belirli aralıklar ile
yayınladıkları bilanço ve gelir tablolarının doğru ve gerçek bilgileri yansıtması
gerekliliğidir. Ayrıca kredi kanalının iki unsuru açısından da, firmaların
kredibilite olanaklarının yıllar boyunca gösterebileceği değişimlerdir. Bu
yüzden, kredibilite olanakları belirlenirken, özellikle ülkemizin ekonomik ve 54 BERMANKE, S. ; GERTLER, M. ; Inside Black Box: “The Credit Channel of Monetary Transmission”, Journal of Economic Perspectives, 1995, No: 4, s. 30
finansal piyasa şartlarında, enflasyon muhasebesi analizinin de
gerçekleştirilmesi gerekebilmektedir.
III.3 - Kredi Kanalının Çalışması İçin Gerekli Olan Varsayımlar55
1 – Banka kredileri ve finansman bonoları firma finansmanı
açısından mükemmel ikame mallar olmamalıdır :( Banka kredileri ile
finansman bonolarının tam ikame malları olabilmeleri için, piyasalarda bu iki
kaynağı talep edenlerin risk pozisyonlarının ve algı düzeylerinin uyuşmaları
gerekmektedir.)
Finansman bonoları, anonim şirketler tarafından hanehalkı kesimine ihraç
edilen menkul kıymetlerdir. Hanehalkı kesimi, finansman bonolarını satın
alırken hem ilgili firmaya borç verebilecek, hem de daha sonra o firmanın
finansal faaliyetlerini denetleyebilecek kadar yüksek bilgi düzeyine sahip
olmalıdır. Bu durum, kaynakları sınırlı olan hanehalkı kesimi için oldukça
maliyetlidir ve finansal açıdan risk taşımaktadır. Bu nedenle; hanehalkı,
firmalara borç vermemekte ve bu işlevi, iki taraf arasındaki koordinasyonu
sağlayacak ve finansal riski azaltacak bir aracı üstlenmektedir. Bu aracılar,
uygulamada bankalardır. Bankalar, hanehalkı kesiminin mevduatını sabit faizli
oranlar ile bir araya getirir ve bu işlevi yerine getirirken, aynı zamanda,
55 İNAN; a.g.e. s. 5
kaynakları kullanacak olan firmalar ile ilgili bilgi toplar. Daha sonra bu
bilgilerin ışığında, toplanan kaynakları firmalar arasında dağıtırlar. Finansman
bonosu ihraç edecek firmalar da, ihraç edilecek bonoların yanlış bir tercih
olmadığını hanehalkına göstermek için finansal aracılara yani bankalara ihtiyaç
duyarlar. Bu ihtiyaç da, finansman bonosu ihraç etme ile banka kredisi
kullanımının birbirlerini tam olarak ikame edemediğini göstermektedir.
Sonuç olarak kredi kanalının işleyebilmesi için karşımıza iki koşul
çıkmaktadır. Bunlar :
1 – Banka kredileri ve finansman bonoları birbirlerini tam olarak ikame
edememelidirler.
2 – Firmalar, azalan kredi imkanlarını finansman bonosu ihraç ederek
ikame edememelidirler.
2 – Para otoritesinin uyguladığı politikalar, bankaların kredi arzını
etkileyebilmelidir : Kredi kanalının çalışması için gereken ikinci koşul, para
otoritesinin uyguladığı politikaların, bankaların kredi arzını etkileyebilmeleridir.
Şimdi bu durumu bir örnek yardımı ile açıklayalım :
Para otoritesinin munzam karşılıkları kullanarak, piyasalara müdahalede
bulunduğunu varsayalım.56 Dolayısıyla, kredi hacmi üzerindeki etkinin munzam
karşılıklara, munzam karşılıkların da bankaların sahip olduğu mevduat miktarına
bağlı olarak değiştiğini düşünelim. Bu durumda, kredi kanallarının çalışması,
toplam mevduat büyüklüğüne bağlı olacaktır. Bu durumda kredi kanallarının
çalışmasını, munzam karşılıklara ve mevduat yapısına bağlı olarak dört unsur
belirleyecektir :
1 – Finansal sistem içinde bankalar dışında başka finansal aracılar
mevcutsa ve bu finansal aracılar sistem içerisinde önemli bir paya sahip ise,
kredi kanallarının çalışma olasılığı azalacaktır. Çünkü, mevduat dışındaki
kaynakların, toplam kaynaklara olan oranı artacak ve bu durum da, para
otoritesinin munzam karşılıkları kullanarak, toplam kredi arzını etkileyebilme
yeteneği azalacaktır.
2 – Bankalar; para otoritesinin uyguladığı para politikaları sonucu, ortaya
çıkması muhtemel olan likidite ihtiyaçlarını, kredi paylarını azaltarak değil de,
sahip olduğu tahvil stoklarını azaltarak karşılama yoluna giderler ise, kredi
kanallarının çalışma olasılığı azalacaktır. Çünkü, kredi miktarlarında bir
değişme olmayacak ve toplam kredi arzının değişebilme olasılığı da azalacaktır.
Bu durumun gerçekleşebilmesi için bankaların tahvil stoklarının, arzulanan
düzeylerin üzerinde olması gerekir. Bankalar, likidite ihtiyaçlarının çok fazla
56 İNAN; a.g.e. s. 5
artığını düşünürler ve bilançolarının aktiflerinde, tüketici kredileri gibi risklilik
düzeyi çok yüksek olan kalemlerin varlığının azalmasını isterler ise, tahvil
stoklarını arzulanan düzeylerin üzerinde tutarlar.
3 – Bankalar, mevduat toplama olanaklarının sınırlı olduğu veya
piyasalarda mevduat kaynaklarının yetersiz olduğu dönemlerde mevduat dışı
kaynak toplama yoluna giderler. Bankaların mevduat dışı kaynak toplama
yetenekleri arttıkça, kredi kanallarının çalışma olasılığı azalacaktır. Çünkü; para
otoritesinin, munzam karşılıkları kullanarak, uygulayacağı politikalar ile
mevduat dışı kaynakları etkileyemeyecekleri açıktır.
4 – Günümüzde bankalar, gerek ülke ekonomilerinde, gerekse uluslararası
ekonomik koşullarda belli dönemlerde ortaya çıkması muhtemel olan
dalgalanmalar ve daralmalar nedeni ile çok sayıda kısıtlamalara tabi
olmaktadır.Örneğin; belli kişi ve kurumlar için sağlanacak kredilerde tavan
miktar uygulamaları. Literatürde bu tür düzenlemelerin, parasal aktarım
mekanizmasını zayıflattığı yönde görüşler vardır. Ancak; bu düzenlemeler,
doğru zamanlama ile ve etkin bir biçimde yapılmaları halinde, banka
bilançolarının temelini kuvvetlendirici etkiler de gösterebilirler. Sonuç olarak;
bu tür düzenlemeler, ekonomik koşullara ve uluslararası piyasalardaki kur
risklerine bağlı olarak olumlu veya olumsuz sonuçlar doğurabilirler.
3 – Parasal şokları etkisiz olmaktan koruyacak nitelikte bir fiyat
ayarlaması olmamalıdır : Bu varsayım, sadece kredi kanalı açısından değil,
parasal aktarım mekanizmasının işleyişi açısından da önem arz etmektedir.
Para otoritesinin piyasalara karşı gerçekleştirdiği herhangi bir
müdahalede, ilk olarak finansal aracılar etkilenir. Uygulamada firmalar; finansal
aracılar ile, hanehalkına kıyasla, daha yakın ilişkiler içinde bulunduklarından,
parasal değişikliklere hane halkına nazaran daha kolay ve daha çabuk uyum
sağlarlar. Bu durum, kredi faizlerinin, mevduat faizlerine göre piyasa şartlarına
daha duyarlı olduğu, sonucunu doğurur. Bu yüzden parasal bir daralma, kredi
faizlerini daha kısa bir süre içinde yükseltir. Bu duruma tepki olarak bankalar,
kredi miktarlarında bir daralmaya giderler. Çünkü; bilançolarındaki aktif
kısımda ortaya çıkması olası olan likidite ihtiyaçlarını, pasif kısmı da aynı hızla
daraltarak karşılayamazlar. Eğer, kredi ve mevduat faizleri uyumlu bir biçimde
ve aynı hızla hareket etselerdi, bankalar bilançolarında düzenleme yapma
ihtiyacı duymayacak ve dolayısı ile kredi kanalı çalışmayacaktı.
BÖLÜM IV - TÜRKİYE’DE KRİZ SONRASI SEKTÖREL KREDİLERİN
DURUMU
Bilindiği gibi Türkiye’de sırası ile Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde
iki ekonomik kriz gerçekleşmiş ve bu krizler, başta mali sektör ve piyasalar
olmak üzere, ülke ekonomisindeki bütün sektörleri ve karar birimlerini olumsuz
bir biçimde etkilemiştir. Bu etki sadece dönemsel düzeyde kalmamış, başta
uygulanan kur politikası olmak üzere ülkedeki mali yapı kökünden değişmiştir.
Bu durum, faaliyetlerine devam etmek üzere finansal aracılar vasıtası ile kredi
talebinde bulunan tüm sektörleri ve bu sektörlerdeki firmaları da etkilemiştir.
Bazı sektörlerde daralmalar gözlenirken, birçok firma gerek likidite açısından,
gerekse mali açıdan birçok zorluklarla karşılaşmıştır.
IV.1 - Türkiye’deki Şubat 2001 Krizi ve Krizin Reel Sektöre Etkileri :
Bu krizin analiz edilebilmesi için, bu krizi hazırlayan etkileri iyi bir
biçimde saptamak ve ortaya koymak, analizimiz açısından faydalı olacaktır. Bu
etkilere bakacak olursak, Şubat ekonomik krizinin temelleri 1994 yılında
yaşanmış olan ve Türk Lirasının önemli ölçüde devalüe edilmesi ile sonuçlanan
ekonomik krize kadar uzanmaktadır. O dönemde yaşanmış olan büyük
ekonomik kriz; mali temelleri sağlam olmayan veya kişilere bağımlı olan birçok
mevduat bankasının iflas etmesine neden olmuştur. Yaşanan büyük
devalüasyona rağmen, o dönemdeki para otoritesinin bu sorunu piyasaya yüklü
miktarda Türk Lirası arzında bulunmak yolu ile çözmeye çalışınca, krizin
etkileri daha da büyümüştür. Krizin etkileri ile % 100’lerin üzerine çıkan
enflasyon ve döviz kuru artışları ile birlikte Türk Lirası önemli ölçüde değer
kaybetmiş ve buna rağmen dış ticaret açığı kapatılamamıştır. Özellikle sabit
gelirli kesimi oldukça yıpratan bu kriz sonucu Türkiye milyarlarca dolar zarara
uğramıştır. Daha sonra göreve gelen hükümetler ise, bu soruna kalıcı ve
istikrarlı çözümler üretmek yerine, dış borçlanmayı arttırma ve finansal
piyasalara daha da fazla yük bindirme gibi geçici çözümler ile yaklaşmışlardır.
1999 yılındaki Kocaeli depremi ise, ülkemizde maddi ve manevi olduğu kadar
ekonomik açıdan da büyük zarara uğratmış ve reel ekonomide gerçekleşen
büyük yıpranma sonucu, ülke ekonomisi bir kez daha milyarlarca dolarlık zarar
ile karşı karşıya kalmıştır. Mevcut para politikaları ile sorunların
çözülemeyeceğine kanaat getiren ilgili dönemin hükümeti, uygulanan para
politikalarında büyük bir değişikliğe giderek, sabit kur sistemine geçiş
yapmıştır.
Türkiye’nin Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizlerinden sonra
içinde bulunduğu ekonomik ortamda, para piyasalarında ortaya çıkmış olan
krizin, reel sektöre bazı etkileri olmuştur. Bunlar57 :
- Ekonomideki toplam talep düzeyinin azalması
- Üretim faaliyetlerinin devam ettirilebilmesi için gerekli olan banka
kredilerinin, kredi talep eden kesime doğru gerçekleştirilen arzının azalması
- Krizlerdeki genel kredi daralmasına bağlı olarak, vadeli satışlarda
ve piyasa kredilerinde bir daralma meydana gelmesi
- Yabancı kaynak kullanımı maliyetlerinin yükselmesi
- Üretim ve istihdam haddindeki daralma sonucunda, kapanan işyeri
sayısının artması
Banka kredilerindeki daralma ise iki boyutlu olarak gerçekleşmiştir : 57 PAMUKBANK A.Ş. RİSK ve KREDİ YÖNETİMİ BÖLÜMÜ;Banka Kredilerinde Sektörel Gelişimin Değerlendirilmesi, 2002, s. 1
- Ekonomideki iç talebe bağlı olarak, üretim faaliyetlerinin azalması
ve yatırım projelerinin ertelenmesi sonucu kredi talebinin düşmesi
- Mali sistemde likidite durumlarının bozulması ve likidite talebinin
artmasından dolayı kredi arzının daralması ve ihracat potansiyeli olan
sektörlerin bile finansman imkanlarının azalması ve bu sektörlerin ihracat
potansiyelinden yararlanamamasıdır.
Ayrıca ekonomik krizler sürecinde toplam 14 adet banka, değişik nedenler
ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiştir. Bu bankaların önceden
kullandıkları ticari kredilerin tamamı geri çağırılmıştır. Bu durum da,
ülkemizdeki değişik sektörlere verilen kredileri ve bu kredilere bağlı olarak ilgili
sektörlerin durumunu da önemli bir biçimde etkilemiştir.
IV.2 - Türkiye’de Kriz Sonrası Dönemde Yaşanan Kredi Çöküşü :
Genel olarak her türlü kredi daralması, kredi çöküşü olarak
değerlendirilebilir. Kredi daralması, kredi arz ve talebinin birlikte daralması
nedeni ile, kredi miktarlarının azalmasıdır.58 Kredi çöküşünü ise, sadece kredi
arzındaki daralmadan dolayı kredi miktarının azalması diye nitelendirebiliriz.
58 CİVCİR; a.g.e., s. 7
Dolayısı ile kredi çöküşündeki asıl sorun arz kaynaklıdır.59 Burada, daralmanın
neden kaynaklandığını ortaya koymak gerekir. Bir taraftan; firmalar, kredi ile
ilgili sorunların yaşandığı ekonomik bir ortamda yatırımlarını azaltmak
isteyecekler ve dolayısı ile daha az kredi talebinde bulunacaklardır.60 Bankalar
da, buna bağlı olarak kredi arzlarını azaltacaklar ve bunun için de kredi
taleplerini yanıtsız bırakacaklar veya kredi faizlerini yükselteceklerdir.
Kredi daralmalarını veya kredi daralmalarını ortadan kaldırmak amacı ile
değişik politikalar uygulanabilir. Değişik dönemlerde, firmalarda likidite
krizlerine de yol açan bu tür durumlarda; genellikle izlenen yol, firmaların kısa
vadeli borçlarını optimal bir zaman düzeyinde azaltmaya gayret göstermektir.
Bu durumla ilgili olan yasal düzenlemeler ise, firmaların bilanço yapılarına ve
ilgili sektörlerdeki ekonomik ilişkilere göre yeniden gözden geçirilebilir.
Likidite ile ilgili sorunlara bağlı ekonomik krizler, kredi daralmaları ve
kredi çöküşleri ile yakından ilgilidir. Kredi çöküşleri ile ilgili analiz yaparken,
bu durumu dikkate almak gerekir. Bilindiği gibi; kredi çöküşü dönemlerinde kişi
ve kurumlar tarafından gerçekleştirilen kredi talebi aynı kalırken, kredi
kurumları özellikle de bankalar tarafından gerçekleştirilen kredi arzı
daralmaktadır. Dolayısıyla, bu dönemlerde önceki dönemler ile aynı oranda
59 CANTOR R. ; WENNİNGER R. ; “Perrective on the Credit Slowdown”, Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review 18, s. 1 – 20 60 CİVCİR; a.g.e., s. 7
veya bu oranlara yakın faiz oranları piyasada ortaya çıksa bile, miktar olarak
daha düşük rakamlarda kredi verilmektedir.
Kredi daralmaları veya kredi çöküşü yaşanan dönemlerde, kredi
miktarının daralması ülkemizde de ortaya çıkan bir durumdur. Tablo 2’de, 1994
ve 2002 yılları arasında, kredi kurumlarınca özel sektör firmalarına sağlanan
toplam kredilerin, gayrisafi yurtiçi hasılaya oranındaki değişmeler
görülmektedir.61
Tablo 2 : Özel Sektöre Verilen Krediler / GSYİH (% değişme)
1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 ---------------------------------------------------------------------------------------------------- 1.Çeyrek %6 -%23 %36 %24 %11 -%1 -%12 %32 -%48 2.Çeyrek -%16 -%5 %30 %29 %15 -%11 -%3 -%1 -%39 3.Çeyrek -%22 %12 %28 %26 -%1 %1 %5 -%13 - 4.Çeyrek -%19 %31 %14 %18 -%8 -%5 %3 -%19 - Kaynak : CİVCİR, İrfan; “Türkiye’de Kriz Sonrası Dönemde Kredi Çöküşü”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara 2003, s. 8
Tablodaki düşey eksen oranlardaki yüzde değişimleri, yatay eksen ise
verilerin ait olduğu yılları göstermektedir. Tablo dikkatli incelenir ise, sırası ile
1994-95, 1998 – 99 ve 2001 – 2002 dönemlerindeki kredi verilerinde ciddi
daralmalar görülmektedir. İlk dönem, tezimizde de daha önce belirtildiği gibi
1994 ekonomik krizinin etkilerini taşımaktadır ve o dönemde yaşanan ciddi
likidite sıkıntılarının, özel sektör kredilerine yansıması grafikte açıkça
görülmektedir. İkinci dönemdeki daralmada ise, o dönemde Türkiye
61 CİVCİR; a.g.e. , s. 8
ekonomisinde ciddi kaynak sıkıntısına yol açan Rusya Krizi ve Ağustos 1999
Depremi’nin etkileri görülmektedir. Bu yıllar arasındaki en ciddi kredi daralması
ise, son dönemde yani Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinin etkilerinin yansıdığı
kısımda görülmektedir. Bu dönemde ticari bankaların yaşadıkları döviz
sıkıntılarının ve bu sıkıntılar sonucu bankaların hatalı aldıkları mali
pozisyonların, finansal piyasalarda ciddi likidite sıkıntıları yaratması, özel sektör
kredilerinde çok ciddi bir daralmaya yol açmıştır. Grafikten de görülebileceği
gibi, ekonomik krizin etkileri oldukça uzun sürmüş ve aradan yaklaşık bir yıl
geçmesine rağmen 2002 yılının ilk çeyreğinde, özel sektör kredileri / GSYİH
oranında % 50’ye varan bir azalma gözlenmiştir. Ekonomik krizlerin etkisi ile
2001 yılında GSYİH’nin % 25 oranında eriyerek 150 milyar dolar civarına
gerilemesine rağmen kredi oranındaki bu ciddi daralma, ilgili dönemde özel
sektör firmalarının, faaliyetlerine devam edebilmeleri açısından, ne kadar zor
durumda olduklarını açıkça göstermektedir. Bu verilerin eşliğinde, Türkiye’de
2001 yılının ikinci çeyreği ile 2002 yılının ilk çeyreği arasında bir kredi çöküşü
yaşandığını söyleyebiliriz. Ancak; bu görüşün, reel kredi faiz oranları, krediler
ile ilgili sektörel değişimler62, gayrisafi yurtiçi hasıla ve gayrisafi milli hasıla
arasındaki ilişki, firmaların bu dönemlerde üretim politikalarını değişmesi ile
ilgili aldıkları önemli kararlar gibi finansal piyasalar ile ilgili önemli veriler ile
desteklenmesi gerekmektedir.
62 PAMUKBANK A.Ş. RİSK ve KREDİ YÖNETİMİ BÖLÜMÜ;Banka Kredilerinde Sektörel Gelişimin Değerlendirilmesi, 2002
IV.3 – Yakın Geçmişten Bugüne Ekonomik Gelişmeler :
Yakın dönemde, Türkiye Ekonomisi’ndeki gelişmeler incelenecek olursa,
mal ve hizmet piyasalarında, para piyasalarında ve kamu kesiminde yapılması
gereken yapısal reformların zamanında yapılamaması ve finansal sistemin
işleyişi ile ilgili gerçekleştirilmesi gereken düzenlemelerin gecikmesi,
ülkemizdeki ekonomik ve buna bağlı olarak da sosyal yapıyı belirli dönemlerde
darboğaza sürüklemiştir.63 1999 seçimlerinden sonra uygulanmaya başlanan
ekonomik programda; bozulan kamu kesimi dengelerinin düzeltilmesi,
enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi ve buna bağlı olarak da işsizlik
hadlerindeki dalgalanmaların önüne geçilmesi ve ekonomide sağlanacak olan bu
dengelerin kalıcılığının sağlanması amaçlanmıştır. Döviz kurunu çıpa olarak
belirleyen ekonomik program, Uluslararası Para Fonu (İMF) tarafından da
stand-by anlaşmaları ile desteklenmiştir.
2000 yılı başlarında uygulamaya konulan bu ekonomik program, belirli
bir süre için ekonomide belirlilik ve istikrar sağlamıştır. Nominal faizlerin
belirlenmesinde etkili olan risk priminde azalmalar gerçekleşmiş ve nominal
faizler düşmüştür. Ancak enflasyon oranı hedeflenen ölçüde düşmemiştir.
63 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; Tüsiad Yayınları, No: 3, İstanbul, 2001, s. 11
Dayanıklı tüketim malları ve otomobil talebine bağlı olarak, üretim ve iç talep
tahmin edilenin aksine artmıştır.64
Yıl sonunda; gerçekleşen enflasyonun beklenen enflasyonun üzerinde
çıkması, Türk Lirasının değerinin artmasına neden olmuş ve buna bağlı olarak
nominal faizler daha da düşmüştür. İç talebin canlı olması ile birlikte ithalat
artmış, ihracatta ise Türk Lirası’nın değer kazanmasına bağlı olarak belirgin bir
duraklama gözlenmiştir. Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki beklenmeyen artışlar
üretim maliyetlerini olumsuz olarak etkilemiştir. Bütün bunlara bağlı olarak;
Türkiye’nin net ihracat ve cari işlemler açığı, beklenmedik bir biçimde artmıştır.
Enflasyonu düşürmek için gereken fon gereksinimi beklenenden daha
fazla gerçekleşmiş ve programın temel direklerinden biri olan özelleştirme
programı istenen düzeyde gerçekleşmemiştir. GSYİH’nin %7.4 artmasına
rağmen net ihracat açığının yüksek çıkması ve üretim maliyetlerindeki artışlar,
öngörülen kur politikalarının sürdürülebilirliğini tartışılır hale getirmiştir. Bütün
bu gelişmeler ve diğer ekonomik belirsizlikler sonucu, 2000 yılının ikinci
yarısından itibaren uluslar arası sermaye sahipleri Türkiye’ye kuşku ile
yaklaşmaya başlamıştır.65
64 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 11 65 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 12
Kasım 2000’de ortaya çıkan ekonomik krizde yaşanan kısa vadeli
faizlerin ani olarak yükselmesi sonucu; hisse senedi, bono ve tahvil fiyatları
belirgin bir biçimde azalmış, yabancı yatırımcıların önemli bir kısmının TL bazlı
yatırım araçlarını terk etmeleri sonucu TCMB rezervleri 6 milyar ABD doları
civarında azalmıştır.66 Ayrıca, ticari bankaların, yıl sonu olması nedeni ile, açık
pozisyonlarını kapama çabaları, çok yüksek olan ve giderek tetiklenen döviz
talebi ile birleşmiş ve bu durum da hedeflenen kur politikasının sağlıklı bir
biçimde sürdürülebilme olanağını zora sokmuştur. Alınan geçici tedbirler ile;
Merkez Bankası rezervleri arttırılmış, döviz kuru dengelenmeye çalışılmış ve
nominal faizler, kriz ortamına göre bir miktar düşmüştür.
Ancak, alınan bu geçici tedbirler yukarıda açıklamaya çalıştığımız
sakıncaların ortadan kalkması için yeterli olmamış ve Şubat 2001’de TL bazlı
yatırım araçlarından kaçış, bankaların çok yüksek fiyatlar vererek döviz elde
etmeleri, özelleştirme hedefinin tutturulamaması, üç ay önceki krize rağmen
yapısal reformların gerçekleştirilmemesi gibi nedenler ekonomik krizin ortaya
çıkmasına neden olmuştur.Yaşanan bu olumsuz ekonomik gelişmeler sonucu, 22
Şubat 2001 tarihinde çıpa sisteminden çıkış gerçekleşmiş ve dalgalı kur
sistemine geçilmiştir.
66 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 12
Yeni ekonomik programın ışığı altında; Türkiye, ekonomik reform
programı hazırlayacak resmi kaynaklardan (İMF, Dünya Bankası v.b.) dış
finansman sağlama yoluna gitmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan yeni programın
temel amaçlarını şu şekilde sıralayabiliriz :
- Döviz kuru rejiminin terk edilmesi sonucu ortaya çıkan
istikrarsızlığı ve güvensizliği ortadan kaldırmak.
- Yeni ve çağdaş kurumsal altyapılar oluşturmak.
- Ekonomide etkinliği arttıracak yapısal reformları gerçekleştirmek.
- Makroekonomik politikaları, enflasyonla mücadelede etkin bir
biçimde kullanmak.
- Gelir dağılımı bozukluklarını gidermek.67
Bu ekonomik programda öncelik, piyasaların yeniden işler hale
getirilebilmesine ve yapısal reformların kapsamlı bir biçimde
gerçekleştirilmesine verilmiş, enflasyonla mücadele ise biraz daha geri planda
kalmıştır. Çünkü; Türkiye’nin içinde bulunduğu borç – faiz sorunlarının aşılması
ve oturmuş finansal piyasaların sürekliliği gerçekleştiği zaman enflasyonla
mücadelenin daha kolay olacağı varsayılmıştır.
67 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 13
2001 yılındaki genel ekonomik duruma bakacak olursak; kurlardaki
dalgalanmaların durulması sağlanmış, iç borç stoku çevrilebilir hale gelmiş,
nominal faizlerde düşüş sağlanmıştır. Ancak, yaşanan ekonomik krizin çok etkili
olması ve ekonomideki uzun dönem etkileri nedeni ile işsizlik haddi, enflasyon
oranı, net ihracat dengesi v.b. makroekonomik göstergeler, bir önceki yıla oranla
daha yüksek bir biçimde gerçekleşmiştir.
22 Şubat 2001 krizinden sonra ekonomi aşırı belirsizlik ve
makroekonomik fiyatlardaki aşırı dalgalanmalar sonucunda cumhuriyet
döneminden bu yana görülmemiş bir daralma sürecine girmiş, istihdam kayıpları
ile reel ücretlerdeki düşüşler belirgin bir biçimde ortaya çıkmış, şirket
sermayeleri de reel anlamda erimiştir. Bankacılık reformu süresince uygulanan
popülist politikalar ve bankalarda yaşanan yolsuzluklar sonucu büyük açıklar
meydana gelmiş ve kamu borç stoku/GSMH oranı % 100’lere kadar ulaşmıştır.
TEFE bazında 2000 yılının sonunda % 33’lere kadar gerileyen fiyat artışları,
2001 % 95 civarında gerçekleşmiştir. Büyüme hızı ise % -9.4 olarak
gerçekleşmiştir.68
IV .4 – Reel Sektördeki Ekonomik Gelişmeler :
68 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 14
Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde gerçekleşen ekonomik krizlerin
etkisi ile Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük daralmasını yaşamıştır.
31.03.2002 tarihinde açıklanan Milli Gelir verilerine göre, GSMH bir önceki
yılın aynı dönemine göre % 12.3, GSYİH ise % 10.3 oranında küçülmüştür.
GSMH’deki daralma % 9.4, GSYİH’deki daralma ise %7.4 olarak
gerçekleşmiştir. İmalat sanayi de bu daralmadan payını almıştır. Buradaki
küçülme ise % 8.4 oranındadır.69
2000 yılında % 9.8 oranında artan yurtiçi talep, 2001 yılının birinci,
ikinci, üçüncü ve dördüncü üçaylık dönemlerinde sırasıyla % 10.7, % 23.5, %
17.1 ve % 16 oranlarında azalmıştır. 2001 yılına ilişkin yıllık yurtiçi talepteki
azalma ise % 13.3 olarak gerçekleşmiştir.
Şubat 2001 krizinin sonucunda ortaya çıkan belirsizlik ortamıyla yükselen
işsizlik ve düşen reel ücretlere bağlı olarak özel tüketimde ciddi azalmalar
meydana gelmiştir. Bu azalmalar sırası ile birinci çeyrekte % 2.5, ikinci çeyrekte
% 11.5, üçüncü çeyrekte 9.7 ve dördüncü çeyrekte % 11.7’dir. Özel tüketim
harcamaları yıllık bazda ise 2001 yılında % 9 oranında azalmıştır. Özel sabit
sermaye yatırımlarında da 2001 yılında, 2000 yılına göre ciddi azalmalar
meydana gelmiştir. Bu azalmalar da sırası ile birinci çeyrekte % 14.4, ikinci
çeyrekte % 32.1, üçüncü çeyrekte %41.5, dördüncü çeyrekte ise % 50.2’dir.
69 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 19
Sabit sermaye yatırımlarındaki yıllık bazdaki azalma ise % 35.1 oranında
gerçekleşmiştir. Özel sabit sermaye yatırımlarındaki bu azalmalar doğal olarak
üretim kapasitesindeki ve miktarlarındaki artışlara engel olmuştur.70 Sanayi
üretim rakamlarını inceleyecek olursak, 2000 yılına göre % 8.6’lık bir küçülme
söz konusudur.
IV.5 – Reel Sektörde Ortaya Çıkan Ortak Sorunlar :
Genel olarak reel sektörün sıkıntıları incelendiğinde, iki temel kategori
ortaya çıkmaktadır.71 Bu sorunlar :
1 – Konjonktürel Sorunlar
2 – Yapısal Sorunlar,
şeklinde ortaya çıkmıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra
konjonktürel sorunların ağırlık kazandığı görülmüştür. Ancak konjonktürel
sorunları, yapı itibari ile esas olarak zorlaştıran yapısal sorunlardır. Nitekim;
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren biriken kamu kesimi açıkları ve bu
açıkların kamu kesimi bankalarının bilançolarında gizlenen boyutu, finansal
kesimin yapısal sorunlarının yoğunlaşmasında önemli rol oynamıştır. Sektörlerin 70 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 19 71 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 22
belirlemelerine göre, reel kesimdeki başlıca ortak sorunlar şu şekilde
sıralanmaktadır :72
- Yaşanan krizler nedeni ile Türkiye genelinde önemli ölçüde bir
talep daralması meydana gelmiştir. Ayrıca, finansal sistemin aksaması nedeni ile
döviz kurundan sağlanan rekabet avantajı istenen biçimde
değerlendirilememiştir.
- Reel kesim şirketlerinde iyi yönetim, kurumsallaşma, şeffaflık,
adillik, denetlenebilirlik, ve sorumluluk konuları ile ilgili sorun ve şikayetler,
ortak sorunlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır.
- Mali krizler sonucunda bankacılık sektöründe ortaya çıkan güven
sorunu nedeni ile kredi olanaklarının ciddi ölçüde daralması, akreditif, teminat
mektubu ve benzeri bankacılık hizmetlerinin durma noktasına gelmesi
ekonominin bütününü etkilediği gibi imalat sanayiinde faaliyet gösteren
firmaları olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir.
- Şubat ekonomik krizi sonrası, döviz kurunun serbest dalgalanmaya
bırakılması Türk lirasının hızla değer kaybı sonucunu beraberinde getirmiş,
oluşan belirsizlik ortamı nedeni ile fiyat belirsizlikleri, tahsilat sorunları ve ithal
ara malı kullanan sektörlerde yüksek maliyet artışları ve ikmal sorunları ortaya
çıkmıştır.
72 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 - 2”; a.g.e., s. 23
- Uygulanmakta olan kur çıpasına dayalı ekonomik istikrar
programının hedefleri ile tutarlı olarak bağlanan uzun dönemli kontratların
yerine getirilmesinde önemli sorunlar ortaya çıkmıştır. Yaygın bir biçimde
kontrat iptalleri ve ödeme problemleri yaşanmıştır. Bu durumun, reel sektör
temsilcileri ile yapılan temaslarda hala devam ettiği beyan edilmektedir.
- Finansal sektör ile reel sektör arasında borç – alacak ilişkilerinin
yeniden yapılandırılabilmesi için gerekli kurumsal düzenlemelerin yapılmaması
veya gecikmesi, ülke ekonomisinin krizden çıkmasını geciktirmiştir.
- Kriz sonrası aksayan rutin işlemlerin yeniden yapılabilmesi
sevindirici olmakla birlikte, finansal kesimden reel kesime normal kredi akışı
başlayamamış, bu durum da sermayeleri eriyen şirketleri güç durumda
bırakmıştır.
- Ortak olan diğer sorunlar ise; ihracatta KDV geri ödeme süresinin
uzunluğu, genel olarak ortaya çıkan teşvik ihtiyacı, maliyeti yükseltip rekabet
gücünü düşüren yüksek vergi oranları ve ithal mallara karşı koruma ve haksız
rekabeti önleme düzenlemelerindeki eksiklikler ve gecikmeler olarak
belirtilebilir.
IV.6 – Genel Olarak Sektörlerdeki Gelişmeler :
Türkiye’deki bankalarca veya yurtdışı kaynaklarca, reel sektöre
kullandırılan kredilere bakacak olursak, 31 Aralık 2002 tarihi itibari ile toplam
kredi kullanımı 92,5 trilyon TL’dir. Bu kredinin % 53’ü nakit, % 39.2’si nakit
dışı ve % 7.8’i de tasfiye olunacak kredilerden oluşmaktadır. Toplam kredi
kullanımında en yüksek paya sahip olan sektör % 50.1’lik pay ile imalat
sanayiidir. Tablo 3’te, son 5 yılda Türkiye’deki sektörlerin, bankalardan veya
diğer kredi kuruluşlarından elde ettikleri krediler oransal (%) olarak
görülmektedir :73
Tablo 3 : Sektörlerin elde ettiği kredi oranları (%)
İmalat 50.0 Ticaret 9.5 Elektronik/Haberleşme 9.3 İnşaat 8.5 Taşıma 6.1 Emlak Komisyonculuğu 5.8 Finansal Aracılık 5.2 Diğer 5.5 Toplam 100.0
Kaynak : www.tcmb.gov.tr
Türkiye’deki belli başlı sektörleri, bu sektörlere verilen krediler açısından inceleyecek
olursak, tutar ve oran olarak en büyük payın “imalat sektörü” ne ait olduğunu görürüz.
Tablodan da görülebileceği gibi imalat sektörü, Türk reel kesiminin elde ettiği kredilerden
aslan payını almaktadır. Özellikle son beş yıl verilerini inceleyecek olursak; imalat
sektörünün diğer sektörlere göre açık bir farkla önde olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Yine
elde edilen krediler oransal olarak incelenecek olursa, imalat sektörü içindeki en yüksek payı
da “tekstil ve tekstil ürünleri imalatı” sektörü almaktadır. Bu bakımdan, bu sektörün ekonomi
ve verimlilik açısından iyi durumda olması, Türk reel kesimi ve Türkiye ekonomisi açısından
oldukça önemlidir. 1997 yılında ortaya çıkan ve dünya ekonomisini olumsuz yönde etkileyen
Asya Ülkeleri Ekonomik Krizi ve Türkiye ekonomisinde birçok olumsuzlukları beraberinde
73 www.tcmb.gov.tr
getiren Kasım 2000 ve Şubat 2001 Ekonomik Krizleri şüphesiz, ülkemizdeki tekstil
sektörünü, istihdam ve yatırım olanaklarını ve ihracat – ithalat paylarını olumsuz yönde
etkilemiştir. Buna rağmen tekstil sektörü, kredi piyasalarında hala en yüksek payı almaktadır.
Tablo 4’te, 1999 – 2003 yılları arasında tekstil ve tekstil ürünleri sektörünün, bankalar ve
kredi kurumlarından elde ettikleri kredilerin, tüm reel sektöre verilen kedilere oranı
görülmektedir :74
Tablo 4 : Tekstil ve tekstil ürünleri sektörünün, bankalar ve kredi kurumlarından elde ettikleri kredilerin, tüm reel sektöre verilen kedilere oranı (1999 – 2003)
Yıllar Sektörün elde ettiği kredilerin oranı (%) 1999 15,7 2000 13,9 2001 12,6 2002 11,5 2003 11,2
Kaynak : www.tcmb.gov.tr
Tabloda da görüldüğü gibi, tekstil sektörünün elde ettiği kredilerin oranında 1999’dan, 2003’e doğru bir düşüş gerçekleşmiştir. Bu durumun en önemli nedeni; tekstil sektörünün gelişmiş olduğu diğer ülkelerdeki işçilik ücretlerinin, ülkemize göre daha düşük olması, 2000 ve 2001’deki ekonomik krizler ve 2005 yılında bu sektörde oldukça iyi durumda olan Çin Halk Cumhuriyeti üzerindeki kotaların kaldırılacak olması, teknoloji sorunları gibi nedenler ile sektörde gerçekleşmiş olan daralmadır. Ancak; sektörün elde ettiği kredilerdeki daralma nedenleri sadece bu kadar değildir. Yaşanan Asya krizlerinin etkisi ve Çin üzerindeki kotaların 2005’te kalkacak olması nedeni ile tekstil sektöründe dünya çapında da bir durgunluk yaşanmaktadır. Ayrıca özellikle son iki yılda ülkemizde birçok yeni iş alanı ve sektör ortaya çıkmış ve bu nedenle sektörlerin elde ettiği kredilerde bölünmeler gerçekleşmiştir.
Toptan ve perakende ticaret sektörünü inceleyecek olursak; sektörün son birkaç yılda yaşadığı ekonomik gelişmeler, Türkiye’nin aynı dönemlerdeki ekonomik koşulları ile paralellik göstermektedir. Tablo 5’te, ticaret sektörüne ilişkin büyüme oranları 2000 – 2002 dönemi itibari ile verilmektedir :75
Tablo 5 : Ticaret sektörüne ilişkin büyüme oranları (2000 – 2002)
Yıllar Büyüme Oranları (%)
2000 %11.1
74 www.tcmb.gov.tr 75 DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI, Temel Ekonomik Göstergeler Raporu, Ekim, 2003
2001 - %12.8
2002 %12.8
Kaynak : DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI, Temel Ekonomik Göstergeler Raporu, Ekim, 2003
Tabloyu inceleyecek olursak; 2000 yılında sektörde ciddi bir canlanma yaşanmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasındaki başlıca etkenler; sabit kur sistemi uygulaması ile döviz/TL kurlarının o dönem için istikrar kazanması ve buna bağlı olarak da faiz hadlerinin düşmesinin etkisi ile tüketim ve yatırım harcamalarının artmasıdır. Ancak; Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde yaşanan mali krizlerin etkisi ile 2001 yılında faiz oranları ciddi bir biçimde yükselmiş, TL değer kaybetmiş ve sektör firmaları bu durumun etkisi ile ciddi kur riskleri ile karşı karşıya kalmışlardır. Belirlenen yeni kur politikasının da etkisi ile sektöre verilen kedilerde daralma yaşanmıştır. 2001 yılındaki % 12.8’lik küçülmenin başlıca sebepleri bunlardır. 2002 yılında ise yeni ekonomik politikaların sonucu olarak TL reel olarak değer kazanmış ve bu da iç talebi canlandırmıştır. Sektöre verilen kredilerde de, bu duruma bağlı olarak bir toparlanma vardır. 2002 yılında sektörde gerçekleşen % 12.8’lik büyüme de bu durumun bir yansımasıdır.
Hizmet sektörüne değinmek gerekirse; bu ana sektör içinde milli gelirdeki payı en yüksek olan sektör, turizm sektörüdür. Turizm sektörünü inceleyecek olursak; elde edilen yıllık gelir ve krediler bakımından Türkiye’deki en önemli sektörlerden biridir. 2000 ve 2001 yıllarında gerçekleşen ekonomik krizler, Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve global bazdaki terör olaylarına rağmen turizm sektörü, Türkiye’de en hızlı biçimde büyüyen sektörlerden biridir. Özellikle son 30 yılda turizm gelirlerinin, milli gelire oranında ciddi bir artış vardır. Tablo 6’da; 1970 – 2000 yılları itibariyle Türk turizm sektörü gelirlerinin, GSMH içindeki payı yer almaktadır :76
Tablo 6 : 1970 – 2000 yılları itibariyle Türk turizm sektörü gelirlerinin, GSMH içindeki payı
Yıllar Turizm Gelirlerinin GSMH İçindeki Payı (%)
1970 0.5
1980 0.6
1990 2.1
1991 1.8
1992 2.4
1993 2.2
1994 3.3
1995 3.0
1996 3.2
1997 4.2
76 ŞAHİNÖZ, Ahmet; “Türkiye Ekonomisi, Sektörel Analiz”, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 203
1998 3.8
1999 2.8
2000 3.8
Kaynak : ŞAHİNÖZ, Ahmet; “Türkiye Ekonomisi, Sektörel Analiz”, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 203
Tabloda da görüldüğü gibi, ilgili yıllar itibari ile Türk turizm sektöründe ciddi bir büyüme gerçekleşmiş ve turizm sektörünün, milli gelir içindeki payı oldukça artmıştır. Tabloyu inceleyecek olursak; 1999 yılında turizm gelirlerinin, milli gelire oranında ciddi bir gerileme meydana gelmiştir. Bu durum, terörist başı Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirildiği, ardından özellikle AB ülkeleri ile siyasi bunalımların yaşandığı ve Türkiye sınırları içinde terörist eylemlerin yaşandığı dönemde gerçekleşmiştir. Önümüzdeki yıllarda da özellikle Ortadoğu krizi gibi siyasi bunalımlardan ortaya çıkması muhtemel olan sorunların, Türk turizm gelirlerini olumsuz olarak etkileyebilmesi mümkündür.
Türkiye reel kesimindeki en önemli sektörlerden biri de inşaat sektörüdür. Çünkü; inşaat sektörünün, Türkiye’nin toplam harcamaları içindeki payı % 50 civarındadır. İnşaat sektörünün, GSMH içindeki payı ise yaklaşık % 5’tir.77 Tablo 7’de, inşaat sektörünün 1999 – 2003 döneminde banka ve kredi kuruluşlarından elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı görülmektedir :78
Tablo 7 : İnşaat sektörünün 1999 – 2003 döneminde banka ve kredi kuruluşlarından elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı
Yıllar Sektörün elde ettiği kredilerin oranı (%)
1999 %9,5
2000 %8,7
2001 %7,8
2002 %7,2
2003 %6,3
Kaynak : www.tcmb.gov.tr
Toplam harcamalar içindeki payı ve elde ettiği kredi oranı bu kader yüksekken, milli gelir içindeki payının nispeten oldukça düşük olması, inşaat sektörünün durumunun iyi olmadığını göstermektedir. Tablodaki verileri inceleyecek olursak, 1999 – 2003 dönemi itibari ile inşaat sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranının giderek
77 “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2002 – 2”, Tüsiad Yayınları, No : 3, İstanbul, 2002, s. 123 78 www.tcmb.gov.tr
azalmakta olduğunu görmekteyiz. Bu durum da, inşaat sektöründe – özellikle de 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krizlerin etkisi ile – bir daralma olduğunu göstermektedir.
Haberleşme sektörü de, büyüklük ve elde ettiği krediler bakımından Türkiye’deki en önemli sektörlerden biridir. Bilgi ve iletişim
sektöründeki olağanüstü gelişmeler, mal ve finans piyasalarının ülke sınırlarını aşarak dünyaya açılmasına imkan vermektedir. Klasik
kalkınma modellerinin yerini, bilgi kaynaklarını elinde bulundurmaya dayalı farklı bir gelişme modeli alırken, gelişmiş ülkelerin
ekonomileri giderek daha "bilgi yoğun" olmakta, "sermaye ve emek yoğunluğu" azalmaktadır. Kısaca ses, görüntü ve veri aktarımının
gerçekleştirildiği bir sektör olarak tanımlanabilen haberleşme sektörü uluslararası arenada teknolojik gelişmelerin en fazla etkilediği
sektörler arasındadır.79
İlerleyen teknoloji ve artan rekabet koşullarının ulusal haberleşme işletmecilerini
sektör dinamikleri dışına itmesi sebebiyle başlayan özelleştirme akımı bugün ülkemiz dışında,
Dünyada büyük ölçüde tamamlanmış bulunmaktadır. Bu süreç içerisinde sektör, hem
globalleşme adı altında büyük işletmecilerin kendi ülke sınırlarının dışına çıkarak daha geniş
bir yayılma politikası izlemelerine, hem de daha küçük çaplı yeni işletmelerin belirli
hizmetlere yoğunlaşmak suretiyle piyasaya girmelerine tanık olmuştur.
Ülkemizde yaşanmış olan 1994, 2000 ve 2001 ekonomik krizlerine rağmen haberleşme sektörü istikrarlı bir biçimde büyüyen sektörlerden biridir. Özellikle 90’lı yılların ortalarından itibaren mobil telefon sektörünün gelişmesi bu durumda oldukça etkili olmuştur. 2000 yılında mobil hat sayısı 20 milyonu aşmıştır ve 2005’te 40 milyon kişiye ulaşması beklenmektedir. Haberleşme sektöründeki yabancı sermaye oranı 1996’da %30’ken, 2001 yılında % 42’lere ulaşmıştır.80 Bu durum göstermektedir ki, haberleşme sektörünün, Türkiye’ye yabancı sermaye girişindeki katkısı oldukça büyüktür. 1980’li yıllarda ve 90’lı yılların ilk yarısında toplam krediler içindeki payı oldukça düşük olmasına rağmen, haberleşme sektörünün toplam krediler içinde aldığı pay son 5 yılda % 5’i aşmıştır.81 Bu durum da sektördeki istikrarlı büyümenin ve yatırım artışının bir kanıtıdır.
Son dönemlerde, Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmelerin reel sektör
üzerindeki etkilerinin oldukça olumsuz bir biçimde ortaya çıktığı ve ciddi izler
bırakacağı öngörülmektedir. Yakın geçmiş itibari ile, 1994 krizi sonrası ortaya
79 SAFEL; Ruhan, “Sektör Araştırmaları Serisi No:25”, Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O., Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grubu, 2001, s. 4 80 SAFEL; a.g.e., s. 19 81 www.tbb.gen.tr
çıkan global krizler ve Kocaeli ve Düzce depremlerinden sonra son dönemde
yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri; Türkiye ekonomisini bir
belirsizlik ortamına sokmuş, yapısal reformlar için çaba göstermekte olan reel
sektör, konjonktürel sorunlarla da mücadele etmek zorunda bırakılmıştır.
Günümüzde, ekonomik krizlerin üzerinden yaklaşık olarak 2.5 yıl geçmiş
olmasına rağmen reel sektörde ve istihdam olanaklarında gerektiği kadar bir
canlanma meydana gelmemiştir. Enflasyon oranı 2003 temmuz ayı itibari ile %
30’ların altına inmesine ve işsizlik haddinin ise % 10 seviyelerine gelmesine
rağmen; döviz kurunda ortaya çıkabilecek potansiyel dalgalanmalar, gerek
sermaye sahipleri gerekse hanehalkını oluşturan küçük yatırımcıların üretim
sektöründe faaliyet göstererek risk alma yerine finansal piyasalardan garantili
kazanç elde etmeyi tercih etmeleri, bazı sektörlerin durumunun sadece Türkiye
ekonomisinde değil, Avrupa Birliği ve Dünya ekonomileri baz alındığında da
çok iyi durumda olmaması ve 2003 yılı başında patlak veren Irak Savaşı’nın
önümüzdeki dönemde ortaya çıkarabileceği muhtemel belirsizlikler gibi
nedenlerden dolayı, gerektiği kadar sabit sermaye ve üretim yatırımları
gerçekleştirilememektedir.
BÖLÜM V – SEKTÖR KREDİLERİ ve KAPASİTE KULLANIM ORANLARI KULLANILARAK SEKTÖR ANALİZLERİNİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ :
Çalışmanın bu bölümünde; 1999 – 2003 yıllarında Türkiye’nin belli başlı sektörlerinin elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile yine aynı döneme ait imalat sektörü kapasite kullanım oranları kullanılarak, ekonometrik bir sektör analizi gerçekleştirilecektir. Bu analiz gerçekleştirilirken, “Çoklu Regresyon Analizi” analiz yöntemi olarak kullanılacaktır. 1999 – 2003 yılları arasında her bir sektörün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile aynı döneme ait kapasite kullanım oranları arasında bir ilişki kurulacak ve bu ilişkinin ekonometrik açıdan nasıl bir niteliğe sahip olduğu araştırılacaktır. Burada oranların kullanılmasındaki temel amaç, analizde ortaya çıkacak olan serileri trend niteliğinden arındırıp, durağan hale getirmektir. Modelde; 1999 – 2003 dönemi itibariyle Türkiye’nin belli başlı 10 sektörünün elde ettiği kredilerin ayrı ayrı olarak toplam kredilere üçer aylık oranı bağımsız değişkenler, yine aynı döneme ait olan imalat sektörü üçer aylık kapasite kullanım oranları bağımlı değişken olarak kullanılacaktır.
V.1 – Modelin Oluşturulması ve Regresyon Çıktısının Elde Edilmesi :
Tablo 8 ve 9’da sırası ile; 1999 – 2003 dönemi itibariyle Türkiye’nin belli başlı 10
sektörünün elde ettiği kredilerin ayrı ayrı olarak toplam kredilere üçer aylık oranı ile, yine
aynı döneme ait olan imalat sektörü üçer aylık kapasite kullanım oranları verilmektedir :82
Tablo 8 : 1999 – 2003 dönemi itibariyle Türkiye’nin belli başlı 10 sektörünün elde ettiği kredilerin ayrı ayrı olarak toplam kredilere üçer aylık oranı (%)
Dönemler Tekstil Top. Tic. G,M,T İnşaat Metal Ana Fin. Arc. T,D,H Turizm Kimya Elk. O. A.1999-1 16,46% 11,43% 10,67% 8,90% 6,40% 4,27% 3,60% 3,30% 3,63% 3,20% 1999-2 15,73% 13,20% 10,13% 9,47% 5,37% 4,30% 3,47% 3,43% 3,70% 3,43% 1999-3 15,47% 12,40% 11,20% 9,83% 5,30% 4,47% 3,60% 3,57% 3,27% 3,57% 82 www.tcmb.gov.tr
1999-4 15,13% 12,93% 11,43% 9,73% 5,10% 4,27% 3,47% 3,37% 3,13% 3,77% 2000-1 14,37% 12,40% 11,10% 9,07% 5,23% 3,90% 5,23% 3,20% 3,17% 3,70% 2000-2 14,23% 12,77% 10,77% 8,80% 5,13% 3,93% 5,40% 3,07% 3,17% 3,43% 2000-3 13,63% 13,33% 11% 8,67% 4,67% 3,87% 4,97% 2,90% 3,03% 3,43% 2000-4 13,27% 13,37% 9,37% 8,00% 4,33% 3,97% 5,17% 2,97% 3% 3,73% 2001-1 13,70% 10,17% 9,10% 7,70% 4,33% 4,47% 6,70% 2,47% 3,27% 2,80% 2001-2 12,87% 10,67% 8% 8,03% 4,73% 3,80% 7,40% 2,43% 3,40% 3,00% 2001-3 12,37% 10,33% 7,57% 7,73% 4,93% 3,80% 8,13% 2,37% 3,27% 3,07% 2001-4 11,63% 9,90% 7,30% 7,80% 5,43% 3,33% 8,27% 2,27% 3,10% 3,00% 2002-1 11,70% 10,03% 7,77% 7,33% 4,97% 3,33% 8,20% 2,23% 3,20% 2,90% 2002-2 11,80% 10,40% 7,20% 7,10% 4,97% 3,27% 7,00% 2,37% 3,37% 2,60% 2002-3 11,13% 8,90% 7,17% 7,27% 4,90% 3,43% 7,17% 2,27% 3,63% 2,40% 2002-4 11,33% 9,13% 7,37% 7,13% 4,60% 3,87% 7,07% 2,13% 3,67% 2,13% 2003-1 11,50% 9,30% 6,50% 7,00% 4,57% 4,97% 7,07% 2,17% 3,60% 2,03% 2003-2 11,03% 9,10% 6,73% 6,27% 4,37% 5,60% 6,43% 2,10% 3,47% 1,90% 2003-3 11,17% 9,07% 6,80% 6,03% 4,23% 5,37% 6,80% 2,00% 3,23% 1,87% 2003-4 10,93% 9,40% 6,80% 5,70% 4,10% 5,30% 6,70% 2,07% 3,03% 1,73%
Kaynak : www.tcmb.gov.tr 1999 – 2003 dönemindeki, imalat sektörü üçer aylık kapasite kullanım oranları ise şu
şekildedir :83
Tablo 9 : 1999 – 2003 dönemindeki, imalat sektörü üçer aylık kapasite kullanım oranları
Dönemler Kapasite Kullanım Oranları Dönemler Kapasite Kullanım Oranları1999-1 69,90% 2001-3 71,10% 1999-2 75,80% 2001-4 72,80% 1999-3 71,80% 2002-1 73,80% 1999-4 72,00% 2002-2 75,90% 2000-1 72,70% 2002-3 77,10% 2000-2 76,30% 2002-4 74,90% 2000-3 76,70% 2003-1 74,80% 2000-4 78,20% 2003-2 78,00% 2001-1 69,80% 2003-3 80,90% 2001-2 69,90% 2003-4 79,70% Kaynak : DİE, Aylık İstatistik Bülteni, Ocak, 2004, s. 51
Kullandığımız modelin aşamaları ise şu şekilde sıralanmaktadır :84
1 – X veri matrisi oluşturulur.
2 – XT * X matrisi elde edilir.
83 DİE, Aylık İstatistik Bülteni, Ocak, 2004, s. 51 84 AĞLI; Esen, “İşletme ve İktisat Uygulamalı Matematik – 1. Cilt”, Anı Yayıncılık, Genişletilmiş 4. Baskı, Ankara, 1997, s. 230
3 – (XT * X)-1 matrisi elde edilir.
4 – XT* Y matrisi elde edilir.
5 – B = ( XT * X)-1 * XT * Y formülü ile modelin denklemi elde edilir ve katsayılara ulaşılır.
Tüm aşamalar gerçekleştirildikten sonra, ortaya çıkan regresyon çıktı tablosu şu şekildedir :
Tablo 10 : Regresyon Çıktı Tablosu
Değişken Katsayı Standart Hata t-İstatistiği p - değeri Tekstil -3.056397 0.999266 -3.058642 0.0136
Top. Tic. 2.214761 0.967542 2.289060 0.0478 G,M,T, 0.505458 0.976877 0.517422 0.6173 İnşaat -2.884706 1.686685 -1.710282 0.1214
Metal Ana 1.236156 1.523020 0.811648 0.4379 Fin. Arc. 0.107995 1.303290 0.082863 0.9358 T,D,H, -0.776798 1.240830 -0.626031 0.5468 Turizm 5.853433 6.170519 0.948613 0.3676 Kimya 1.859528 3.533713 0.526225 0.6115
Elk. O. A. -2.550546 3.531142 -0.722301 0.4885 Sabit Değişken 92.43012 26.31526 3.512415 0.0066
R2 0.878345 Düzeltilmiş R2 0.743172 F – İstatistiği 6.497951 Olasılıklı F – İstatistiği 0.004782 Hata Kareleri Toplamı
25.37602 Regresyon Standart Hatası 1.679154
V.2 – Regresyon Çıktı Tablosundaki Sonuçların Analizi ve Değişkenlerin Ayrı Yorumu :
Değişkenler ile ilgili katsayıları yorumlarken; ilk olarak her bir değişken ile ilgili katsayı ; daha sonra da yine her bir değişken için t – istatistikleri ve olasılıklar yorumlanacaktır. T istatistiklerini yorumlamak için iki yol vardır :85
1 – I t – hesaplaması I > I t tablo değeri I ise, H0 yani boş hipotez reddedilir ve bulunan sonuç anlamlı olarak kabul edilir.
2 - Değişkenin olasılık değeri, 0.05’ten büyük bir değer alırsa (%5 hata payı ile); H0 yani boş hipotez kabul edilir ve bulunan sonuç anlamsız olarak değerlendirilir.
H0 : Bi = 0 (i = 1,…,11)
H1 : Bi ≠ 0 (i = 1,…,11)
85 GREENE; William H., “Econometric Analysis”, Mc Millian Publishing Company, Second Edition, New York, 1993, s. 59
Buna göre, modelin değişkenlerinin ayrı ayrı yorumlanması şu şekilde olacaktır :
“Tekstil ve tekstil ürünleri” Değişkeni : “Tekstil ve tekstil ürünleri”
sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım
oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken
“tekstil ve tekstil ürünleri” sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim artması halinde,
imalat sektörü kapasite kullanım oranı 3.056397 birim azalacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 3.058642,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır.86 Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.0136’dır. Olasılık değeri % 0.05’ten küçük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden büyük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 reddedilir ve değişken için
elde edilen katsayı sonucu anlamlıdır.
“Toptan ve Perakende Ticaret” değişkeni : “Toptan ve Perakende
Ticaret” sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite
kullanım oranı arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler
değişmezken “toptan ve perakende ticaret” sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim
artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım oranı 2.214761 birim artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 2.289060,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.0478’dir. Olasılık değeri % 0.05’ten küçük olduğu için ve t değerinin mutlak
86 AKDENİZ, Fikri; “Olasılık ve İstatistik”, Çukurova Üniversitesi Yayınları, No : 05, Adana, 1998, s. 535 (t20-11,
0.05/2 = 2.262 değeri bütün bağımsız değişkenler için geçerlidir ve t tablosu değeridir.)
değeri, t tablo değerinden büyük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 reddedilir ve değişken için
elde edilen katsayı sonucu anlamlıdır.
“Gıda, Meşrubat ve Tütün” değişkeni : “Gıda, meşrubat ve tütün”
sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım
oranı arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken
“gıda, meşrubat ve tütün” sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim artması halinde, imalat
sektörü kapasite kullanım oranı 0.505458 birim artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.517422,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.6173’tür. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“İnşaat” değişkeni : İnşaat sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere
oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Buna
göre; diğer bütün değişkenler değişmezken “inşaat” sektörünün elde ettiği kredi oranının 1
birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım oranı 2.884706 birim azalacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 1.710282,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.1214’tür. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Metal Ana Sanayii” değişkeni : “Metal ana sanayii” sektörünün elde ettiği
kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı arasında doğru
yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken “metal ana sanayii”
sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım
oranı 1.236156 birim artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.811648,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri(p –
değeri) ise 0.4379’dur. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Finansal Aracılık” değişkeni : “Finansal Aracılık” sektörünün elde ettiği
kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı arasında doğru
yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken “finansal aracılık”
sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım
oranı 0.107995 birim artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.082863,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.9358’dir. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Taşımacılık, Depolama ve Haberleşme” Değişkeni : “Taşımacılık,
depolama ve haberleşme” sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat
sektörü kapasite kullanım oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün
değişkenler değişmezken “taşımacılık, depolama ve haberleşme” sektörünün elde ettiği kredi
oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım oranı 0.776798 birim
azalacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.626031,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.5468’dir. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Turizm” Değişkeni : “Turizm” sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam
kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı arasında doğru yönlü bir ilişki
vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken “turizm” sektörünün elde ettiği kredi
oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım oranı 5.853433 birim
artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.948613,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.3676’dır. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Kimya” Değişkeni : “Kimya ve Kimya Ürünleri” sektörünün elde ettiği
kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat sektörü kapasite kullanım oranı arasında doğru
yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün değişkenler değişmezken “kimya ve kimya
ürünleri” sektörünün elde ettiği kredi oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite
kullanım oranı 1.859558 birim artacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.526225,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.6115’tir. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
“Elektrik ve Elektrikli Optik Aletler” Değişkeni : “Elektrik ve
Elektrikli Optik Aletler” sektörünün elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile imalat
sektörü kapasite kullanım oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Buna göre; diğer bütün
değişkenler değişmezken “elektrik ve elektrikli optik aletler” sektörünün elde ettiği kredi
oranının 1 birim artması halinde, imalat sektörü kapasite kullanım oranı 2.550546 birim
azalacaktır.
T – istatistiğine bakacak olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 0.722301,
değişkenin tablo değeri ise; t20-11, 0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p –
değeri) ise 0.4885’tir. Olasılık değeri % 0.05’ten büyük olduğu için ve t değerinin mutlak
değeri, t tablo değerinden küçük olduğu için, % 5 hata payı ile H0 kabul edilir ve değişken
için elde edilen katsayı sonucu anlamsızdır.
Modelin Sabit Değişkeni : Diğer bütün değişkenler değeri 0 iken; imalat
sektörü kapasite kullanım oranı 92.430120 değerini alacaktır. T – istatistiğine bakacak
olursak; değişkenin t değerinin mutlak değeri 3.512415, değişkenin tablo değeri ise; t20-11,
0.05/2 = 2.262 değerini almaktadır. Olasılık değeri (p – değeri) ise 0.0066’dır. Olasılık değeri
% 0.05’ten küçük olduğu için ve t değerinin mutlak değeri, t tablo değerinden büyük olduğu
için, % 5 hata payı ile H0 reddedilir ve değişken için elde edilen katsayı sonucu anlamlıdır.
Katsayıların ayrı ayrı yorumlanması ile, imalat sektörü kapasite kullanım oranı
arasındaki ilişki ve anlamlılık açısından şu şekilde bir sonuca varılır :
Tablo 11 : Katsayıların ayrı ayrı yorumlanması ile, imalat sektörü kapasite kullanım oranı ile ilişki ve anlamlılık düzeyi Değişken Bağımlı Değişken ile İlişki Anlamlılık Tekstil ve Tekstil Ürünleri Sanayii Ters Yönlü Anlamlı Toptan ve Perakende Ticaret Doğru Yönlü Anlamlı Gıda, Meşrubat ve Tütün Sanayii Doğru Yönlü Anlamsız İnşaat Ters Yönlü Anlamsız Metal Ana Sanayii Doğru Yönlü Anlamsız Finansal Aracılık Doğru Yönlü Anlamsız Taşımacılık, Depolama ve Haberleşme Ters Yönlü Anlamsız Turizm Doğru Yönlü Anlamsız Kimya Sanayii Doğru Yönlü Anlamsız Elektrik ve Elektrikli Optik Aletler Sanayii Ters Yönlü Anlamsız Sabit Değişken Doğru Yönlü Anlamlı
V.3 – Modelin Bütüncül Olarak Test Edilmesi ve Genel Yorumu :
Modelin bütüncül olarak test edilmesi ve yorumlanabilmesi için, modelin R2,
düzeltilmiş R2, F istatistik değerlerine ihtiyaç vardır. Bu veriler de; model değişkenlerinin ayrı
ayrı yorumlanmasında kullanılan veriler gibi regresyon analizi çıktısı vasıtası ile elde
edilmiştir.
Modelin analiz edilmesi sonucu elde edilen R2 değeri; modelin, bağımlı ve bağımsız
değişkenler arasındaki ilişkiyi açıklayabilme gücüdür.87 Bir başka deyişle; bağımsız
değişkenlerin, bağımlı değişkenin ne kadarlık kısmını açıklayabildiğini gösterir ve modelde
sabit terim varsa 0 ile 1 arasında bir değer alır.88 Buna göre; modelin analiz edilmesi sonucu
R2 değeri 0.878345 olarak gerçekleşmiştir. Yani, model; bağımlı ve bağımsız değişkenler
arasındaki ilişkiyi % 87.8345 oranında açıklayabilmektedir.
Modele anlamsız bir değişken eklense bile, R2 genellikle sınırlı bir biçimde olsa da
artış gösterir. Bu eksikliği gidermek için düzeltilmiş R2 terimi kullanılır. Çünkü; modele
anlamsız bir açıklayıcı değişken eklenirse, düzeltilmiş R2 değeri azalabilir. Bu değer de
normal R2 değeri gibi 0 ile 1 arasındadır.89 Bu duruma göre; modelimizin analizi sonucunda
düzeltilmiş R2 değeri 0.743172 olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani, düzeltilmiş R2 değerine
göre; bağımsız değişkenler, bağımlı değişkeni % 74.3172 oranında açıklamaktadır.
Modelin bir bütün olarak anlamlı ya da anlamsız olduğunu anlayabilmemiz için analiz sonucu ortaya çıkan F – istatistiği sonuçlarına bakmak gerekir. Anlamlı veya anlamsızlığı test edebilmek için iki yol vardır. Buna göre;
H0 = Boş Hipotez (Bütün değişkenler 0’a eşit), model bütüncül olarak anlamsız (Sabit terim göz ardı edilir.) H1 = Alternatif Hipotez (Değişkenler 0’dan farklı), model bütüncül olarak anlamlı ise;
1 – I t değeri I > I t tablo değeri I ise H0 reddedilir ve modelin anlamlı olduğu kabul edilir.
2 – Olasılıklı F – İstatistiği değeri > 0.05 (%5 hata payı için) ise, H0 kabul edilir ve modelin
anlamlı olduğu reddedilir.
87 UYGUR, Ercan; “Ekonometride Yöntem ve Uygulama”, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 174 88 KILIÇBAY, Ahmet; “Ekonometrik Metotlar ve Araştırma”, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1975, s. 325 89 KILIÇBAY, Ahmet; “Ekonometrik Metotlar ve Araştırma”, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1975, s. 326
Bu duruma göre modelimizin analizi sonucu ortaya çıkan F – istatistiği değerinin
mutlak değeri 6,497951, p - değeri ise 0.004782 olarak gerçekleşmiştir. F(10,9) tablo değeri
ise 3.18’tir.90 (% 5 hata payı ile) F – Değerinin mutlak değeri, tablo değerinden büyüktür ve
olasılıklı F değeri de 0.05’ten küçüktür. Bu yüzden H0 reddedilir ve model, bir bütün olarak
anlamlıdır.
V.4 – Model Vasıtası ile Değişken Katsayılarının Öngörüsü :
Modelde “Ex – ante” öngörü yapılmıştır. “Ex – ante” öngörüde açıklayıcı
değişkenlerin öngörü dönemindeki değerleri bilinmez ve bir şekilde tahmin
edilir. Modelde öngörü yapılırken önce tüm bağımsız değişkenler için ayrı ayrı
öngörüde bulunulmuş, öngörü yapılırken arma(1,1) modelinin geçerli olduğu
varsayılmıştır.91 Daha sonra da elde edilen bağımsız değişken öngörüleri ile
bağımlı değişkenin 2004 yılı 1. çeyreği için öngörüsü elde edilmiştir. Buna göre;
bağımsız değişkenleri oluşturan belli başlı sektörlerin kredi oranları ile bağımlı
değişken olan imalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 2004 yılı 1.
çeyreğine ilişkin öngörüleri şu şekildedir :
Tablo 12 : Bağımsız değişkenleri oluşturan belli başlı sektörlerin kredi oranları ile bağımlı değişken olan imalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 2004 yılı 1. çeyreğine ilişkin öngörüleri Değişken 2004 Yılının 1. Çeyreğine İlişkin Tahmini Değer (%) Tekstil ve Tekstil Ürünleri Sanayii 10.615850 Toptan ve Perakende Ticaret 8.452103 Gıda, Meşrubat ve Tütün Sanayii 6.617331 İnşaat 5.523881
90 AKDENİZ, Fikri; “Olasılık ve İstatistik”, Çukurova Üniversitesi Yayınları, No : 05, Adana, 1998, s. 537 91 UYGUR, Ercan; “Ekonometride Yöntem ve Uygulama”, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 175
Metal Ana Sanayii 3.973520 Finansal Aracılık 5.336289 Taşımacılık, Depo.ve Haberleşme 6.759026 Turizm 1.960765 Kimya Sanayii 2.903741 Elektrik ve Elekt. Optik Aletler Sanayii 1.712546 İmalat Sektörü Kapasite Kullanım Oranı 78.877110
Gerçekleştirilen öngörüye göre 2004 yılının 1. çeyreğine ilişkin imalat sektörü kapasite
kullanım oranı % 78.877110 olarak gerçekleşecektir. Bu analize ait olan öngörü aralığı ise şu formül
ile elde edilir :92
“ Öngörülen Katsayı – t0.05/2, n – k * Kapkul. Standart Hata ≤ Öngörülen Katsayı ≤ Öngörülen Katsayı
+ t0.05/2, n – k * Kapkul. Standart Hata “
İlgili değerleri formülde yerine koyarsak şu sonucu elde ederiz :
“ 78.877110 – 2.262 * 2.099911 ≤ 78.877110 ≤ 78.877110 + 2.262 * 2.099911 “
“ 78.8777110 – 4.75 ≤ 78.877110 ≤ 78.8777110 + 4.75 “
“ 74.12711 ≤ 78.877110 ≤ 83.62711 “
Görüldüğü gibi 2004 yılının 1. çeyreğine ilişkin “imalat sektörü kapasite kullanım oranı yaklaşık
olarak % 78.9, bu öngörüye ilişkin aralık ise yaklaşık olarak +/- %4.75 olarak gerçekleşmiştir.
Grafik 1’de, imalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 1999 – 2004 yılı 1. çeyreği dönemine ait öngörü ve standart hata grafiği görülmektedir :
Grafik 1 : İmalat sektörü kapasite kullanım oranlarının 1999 – 2004 yılı 1. çeyreği dönemine
ait öngörü ve standart hata
92 UYGUR, Ercan; “Ekonometride Yöntem ve Uygulama”, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 175
64
68
72
76
80
84
88
1999 2000 2001 2002 2003 2004
KAPKULF
SONUÇ :
Bu çalışmada, uygulamada ekonomi ve finans ile ilgili birçok önemli
konuya temel oluşturan, ancak literatürde bilimsel olarak çok fazla değinilmemiş
olan Türkiye’nin belli başlı sektörlerle ilgili temel bilgiler verilmiş ve bunlar ile
ilgili ekonometrik bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bu konuları incelerken de, bu
konular ile ilgili olan ve bu çalışmanın temeli olan “kredi” kavramı üzerinde de
ayrıntılı olarak durulmuştur. Ayrıca; Türkiye sektörlerinin gelişimini, özellikle
2001 ve 2002 yıllarında olumsuz olarak etkileyen “ekonomik krizler” ve
bunların nedenleri üzerinde de ayrıntılı bir biçimde durulmuştur.
Bu tez çalışmasını kısaca özetlemek gerekirse; sektörlerimizin hemen
hemen tamamında, ekonomik krizlerden kaynaklanan ciddi finansal sorunlar ve
büyüme ile ilgili problemler mevcuttur. Ancak; bu belli başlı sektörlerin önemli
bir bölümü, krizlerin etkisinin bir nebze atlatılması ile toparlanma sürecine
girmiştir. Yine de; her sektör için, bu sektörler içinde bulunan majör firmalar,
patronlar ve özellikle de devlet tarafından ciddi önlemler alınmazsa ve getirilen
düzenlemelerin sürekliliği sağlanmazsa, ileride de benzeri problemlerin ortaya
çıkabileceği ve Türkiye ekonomisinin de bu durumdan oldukça olumsuz bir
biçimde etkilenebileceği açıktır. Özellikle; ülkemizin en önemli sektörlerinden
olan tekstil sektörü ile ilgili problemler, ülke ekonomisinin geleceğini ciddi bir
biçimde tehdit etmektedir. Çin üzerindeki kotaların 2005 yılında kalkacak
olması gerek bu sektör gerekse Türkiye ekonomisi açısından son derece olumsuz
bir gelişmedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, Türk firmalarının sahip
oldukları ve elde etme potansiyeline sahip oldukları pazarların önemli bir
bölümünün kaybedilebileceği ve bu durumun da GSMH üzerinde son derece
olumsuz etkiler yaratacağı kesindir. Bu durumu bertaraf edebilmek için hem
sektör firmalarına hem de devlete büyük görevler düşmektedir. Sektör firmaları,
özellikle 2005’e kadar büyüme ve üretimi arttırma stratejilerine önem vermeli ve
finansal yapılarını mümkün olduğu kadar geliştirmelidir. Bu önlemleri almayan
firmaların, uzun vadede ayakta kalmaları oldukça zor olacaktır. Devlet
tarafından, ticaret kanunu ile ilgili gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmesi ve
gümrük birliği anlaşmalarından doğan olumsuzlukları bertaraf edebilmesi,
sektörün ayakta durabilmesi için gereklidir.
Sektörlerin analiz edilmesi ile ilgili açıklama yapmak gerekirse; bu
bölümde 1999 – 2003 yılları arasındaki dönemde, Türkiye’nin belli başlı
sektörlerinin ayrı ayrı elde ettiği kredilerin, toplam kredilere oranı ile sektörlerin
tamamını ilgilendiren ve yine aynı döneme ait “imalat sektörü kapasite kullanım
oranları” arasında ekonometrik bir ilişki incelenmiş ve bu paralelde bir analiz
gerçekleştirilmiştir. Analiz yapılırken; “Çoklu Regresyon Modeli” analiz
yöntemi olarak kullanılmış ve bağımlı ve bağımsız değişkenler bu modelin
ışığında oluşturulmuştur. Bu çerçevede; öncelikle regresyon denklemi elde
edilmiş ve denklemin değişkenlerinin aldığı değerler olan katsayılar, bağımlı
değişken ile ilişki ve anlamlılık açısından ayrı ayrı yorumlanmıştır. Daha sonra
da model bir bütün olarak analiz edilmiş, belli ilişkilere ulaşılmış, yorumlanmış
ve model denklemi kullanılarak 2004 yılının 1. çeyreğine ilişkin parametre
tahminleri gerçekleştirilmiştir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR :
1 – Kitaplar, Makaleler ve Diğer Yayınlar :
- ADAM, J. H.; “Longman Dictionary of Business English”, Longman
Group Limited, Glasgow 1982
- AĞLI; Esen, “İşletme ve İktisat Uygulamalı Matematik – 1. Cilt”, Anı
Yayıncılık, Genişletilmiş 4. Baskı, Ankara, 1997
- AKDENİZ, Fikri; “Olasılık ve İstatistik”, Çukurova Üniversitesi
Yayınları, No: 05, Adana, 1998
- AKGÜÇ, Öztin; “Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi”, Avcıol Basım,
5. Bası, İstanbul, 1991
- ARAS, Güler; “Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi”, SPK
Yayınları, Yayın No : 30, Ankara 1996
- ARDIÇ, Oğuzhan; YILMAZ, Pınar; “Para – Banka, Uluslararası İktisat ve
Türkiye Ekonomisi”, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2002
- BARDA, Süleyman; “Dış Ticaret Teorisi”, İstanbul, 1963
- BERMANKE, B. S; BLİNDER, A. S; “Credit, Money and Aggregate
Demand”, American Economic Rewiew, Papers and Proceedings 78, 1988
- BERMANKE, S. ; GERTLER, M. ; “Inside Black Box: The Credit
Channel of Monetary Transmission”, Journal of Economic Perspectives, 1995,
No: 4
- CANTOR, R. ; WENNİNGER, R. ; “Perrective on the Credit Slowdown”,
Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review 18
- CİVCİR, İrfan; “Türkiye’de Kriz Sonrası Dönemde Kredi Çöküşü”,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara 2003
- Credit Management Handbook; “National Associotion of Credit
Management”, (Credit Research Foundation), Second Edition, Richard D. Irwin
Inc. , 1965
- DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI, Temel Ekonomik Göstergeler
Raporu, Ekim, 2003
- DİE, Aylık İstatistik Bülteni, Ocak, 2004
- DOĞANAY, Murat; “Bankacılıkta Kredi Riski Yönetimi”, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 2003
- ERKAN, Mehmet; “Enflasyonist Ortamda İşletmelerin Ticari Kredi
Yönetimi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları No : 380, Anadolu Üniversitesi
Basımevi, Eskişehir 1990
- GÖNENLİ, Atilla; “Finansal Tablolar Analiz ve Yorumu”, Genişletilmiş
2. Baskı, İstanbul 1979
- GREENE; William H., “Econometric Analysis”, Mc Millian Publishing
Company, Second Edition, New York, 1993,
- GÜNDÜZ, Lokman; “Türkiye’de Parasal Aktarım Mekanizması ve Banka
Kredi Kanalı”, İMKB Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 18, Nisan/Mayıs/Haziran 2001
- GÜLMÜŞ, Bülent; ÇİFTÇİ, Oyal; “Krediler”, Garanti Eğitim Merkezi
Yayınları, No 41, İstanbul, 1991
- HEMPEL, H. George; COLEMAN, B. Alan; SIMONSON, G. Donald;
“Bank Management Text and Cases”, Third Edition, John Wiley and Sons, New
York 1990
- İNAN, Emre A. ; “Bankacılar Dergisi”, TBB Bankacılık ve Araştırma
Grubu, Sayı 39, 2001
- JACOPS, P. Donald; FARWEL, Loring; NEAVE, Edwin; “Financial
Institution”, Richard Irwin Inc. 1972
- KARATEPE, Yalçın; “İşletmelerde Finansal Yönetim Yüksel Lisans
Dersi Notları”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,Ankara 2001
- KARLUK, Rıdvan; “Uluslararası Ekonomi”, Bilim ve Teknik Yayınevi,
İstanbul, 1996
- KILIÇBAY, Ahmet; “Ekonometrik Metotlar ve Araştırma”, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1975
- MEISELMAN, David; LAFFER, Arthur; “The Phenomenon of
Worldwide Inflation”, American Entreprise Institue for Public Policy,
Washington 1975
- ÖÇAL, Tezer; ÇOLAK, Ö. Faruk; “Finansal Sistem ve Bankalar”,
Ankara, 1999
- ÖNAL, Recep; “Türkiye’de Orta ve Uzun Vadeli Kredi Uygulaması”,
Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Yayınları, No: 170, Damga Matbaası, Ankara
1976
- PAMUKBANK A.Ş. RİSK ve KREDİ YÖNETİMİ BÖLÜMÜ;Banka
Kredilerinde Sektörel Gelişimin Değerlendirilmesi, 2002
- PEKER, Alpaslan; “Enflasyonun, İşletmenin Faaliyet Sonuçları
Üzerindeki Etkileri Giderici Muhasebe Tedbirleri”, Enflasyon Ortamında
Muhasebe, Finansman ve Vergi Problemleri, İ.Ü. İşletme Fakültesi, İstanbul
1974
- ROSENBERG, M. Jerry; “Dictionary of Banking and Finance”, John
Willey and Sons Inc. , Canada, 1982
- SAFEL; Ruhan, “Sektör Araştırmaları Serisi No:25”, Türkiye Vakıflar
Bankası T.A.O., Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grubu, 2001
- “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 -
2”; Tüsiad Yayınları, No: 3, İstanbul, 2001
- “SEKTÖREL DURUM ANALİZİ, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2002 –
2”, Tüsiad Yayınları, No : 3, İstanbul, 2002
- SINKEY, Joseph; “Commercial Bank Financial Management in the
Financial Services Industry”, Forth Edition, Macmillian Publishing Company,
New York, 1992
- UMAN, Nuri; “İşletmelerimiz İçin Yeniden Değerleme Çözüm Olur
mu?”, Rapor Gazetesi, 8 Aralık 1981
- UNAY, Cafer; “Makro Ekonomi”, Vipaş Yayınları, Genişletilmiş ve
Yenilenmiş 7. Baskı, Bursa, 1999
- UYGUR; Ercan, “Ekonometride Yöntem ve Uygulama”, İmaj Yayınevi,
Ankara, 2001
- ZARAKOLU, Avni; “Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi”, Bankacılar
Serisi No : 5, Ankara, 1987
2 – Internet Adresleri :
- www.tcmb.gov.tr
- www.tbb.gen.tr
ÖZET :
Birinci bölümde kredi kavramı üzerinde ayrıntılı bir biçimde durulmuş; kredinin bir kavram olarak ne olduğu, unsurları, diğer makroekonomik değişkenler ile ilişkisi ve kredi türleri anlatılmıştır.
İkinci bölümde, sırası ile enflasyon kavramı,enflasyonun işletmeler üzerine olan etkileri ve işletmelerin kredi politikaları anlatılmıştır.
Üçüncü bölümde ise; Türkiye’deki parasal aktarım mekanizması ve buna paralel olarak kredi kanalları ile ilgili açıklamalar yapılmış ve daha sonra da ekonomik krizler ve kredi çöküşü üzerinde durulmuştur.
Dördüncü bölümde; Türkiye’nin ekonomik yapısını ve tüm sektörleri etkileyen Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Bununla birlikte tüm sektörlere paralel olarak, Türkiye ekonomisi ile ilgili son dönemlere ait genel bir değerlendirme de bu tez çalışmasının içeriğinde yer almaktadır. Türkiye’deki belli başlı sektörlerin hangileri olduğu üzerinde durulmuş ve Türkiye’deki belli başlı sektörler ile ilgili son dönemlere ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme yapılırken; ilgili sektörler ile ilgili önemli istatistikler tablolar yardımı ile aktarılmış, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ve bu krizleri izleyen dönemde ilgili sektörün durumu ile ilgili olarak, rakamlar ve istatistikler eşliğinde bilgiler verilmiş ve yorumlar yapılmıştır.
Bu çalışmanın içeriğinde yer alan altıncı ve son bölüm ise, çalışmanın ana konusunu
oluşturan analiz kısmıdır. Bu analizde; model olarak, Türkiye’nin elde edilen krediler ve
büyüklük bakımından belli başlı sektörlerinin banka ve diğer kredi kurumlarından ayrı ayrı
elde ettikleri kredilerin, toplam kredilere oranları bağımsız değişkenler ve imalat sektörü
toplam kapasite kullanım oranları bağımlı değişken olarak kullanılmıştır. “Çoklu regresyon
analizi” modelde yöntem olarak kullanılmıştır. İlk olarak regresyon denklemi elde edilmiş ve
bütün değişkenler ile ilgili katsayılar ayrı ayrı yorumlanmıştır. Daha sonra ise model bir bütün
olarak ele alınmış ve anlamlılık açısından yorumlanmıştır. Son olarak da; elde edilen denklem
vasıtasıyla 2004 yılının 1. çeyreğine ilişkin öngörü gerçekleştirilmiştir.
ABSTRACT :
At the first part of the thesis; the credit concept was stressed virtually and the credit as
an economic concept, types of credit and the relationship between the credit and the other
macroeconomic variables were told.
The inflation concept, effects of inflation on the firms, and the credit strategies of
firms in an economy are the subjects, which were told at the second part of the thesis.
At the third part of the thesis; the explanations about the monetary transfer
mechanisms and the credit canals were made. After that; the economical crisis and the
collapse of the credit mechanisms in Turkish economy were explained virtually.
At the forth part of the thesis, especially the November 2000 and the February 2001
economic crisis in Turkey, which affected the economical structure and the business sectors
depressively, are the subjects, which were mainly discussed essentially. Then, a critic about
the economic developments in Turkey was taken part at this part of the thesis. After that, the
main business sectors of Turkey were discussed and a critic about the economical
developments, which have been taken part in these business sectors, were made. While the
critic was being made, the graphs were showing much statistical information about these
business sectors.
The last part of the thesis was about the econometric analysis of the business sectors of
Turkey. The regression analysis method was used in the econometric analysis. The credit
ratios, which had been gained by the main business sectors of Turkey from 1999 to 2003 and
the ratios of used capacities of the manufacturing sector at the same term were the variables of
the analysis. First of all; the analysis was done and the parameters of the regression equation
were commented. Then the model was commented as a whole and lastly, the forecasts about
the first quarter of 2004 were done.