kur'an ve tefsİrktp.isam.org.tr/pdfdrg/d119871/2000/2000_avcic.pdf · 66 k ur 'ci n-İ 1...

23
TOPLANTILAR 34 KUR'AN ve II Prof. Dr. Mustafa UZUN Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR Yrd. Doç. Dr. M. Nuri lJYGUN Dr. Casim AVCI Prof. Dr. Dr. Tahsin GÖRGÜN Dr. Mustafa Doç. Dr. Hüseyin SARIOGLU Doç. Dr. KUTLUER Prof. Dr. Mustafa ÇAGIRICI Prof. Dr. Ali Selçuk Dr. Sabri ORMAN Prof. Dr. Fevzi SAMUK Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE - 2001

Upload: others

Post on 20-Jan-2020

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

TARTIŞMALI İLMİ TOPLANTILAR DİZİSİ: 34

KUR'AN ve TEFSİR ARAŞTIRMALARI

II

Prof. Dr. Mustafa UZUN Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR

Yrd. Doç. Dr. M. Nuri lJYGUN Dr. Casim AVCI

Prof. Dr. İsmail YİGİT Dr. Tahsin GÖRGÜN

Dr. Mustafa SİNANOGLU Doç. Dr. Hüseyin SARIOGLU

Doç. Dr. İlhan KUTLUER Prof. Dr. Mustafa ÇAGIRICI

Prof. Dr. Ali Selçuk BİRİCİIL.Prof. Dr. Sabri ORMAN

Prof. Dr. Fevzi SAMUK Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE

İstanbul - 2001

ENSAR NEŞRİY AT : 67 ·İSLAMI İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI

Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 34

Tebliğlerin, bilim ve dil bakımından sorumluluğu

tebliğ sahiplerine aittir.

Editör: Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER

Yayma Hazırlayanlar: Dr. İsmail KURT

Seyid Ali TÜZ

Dizgi: Selahattin Uslucan

Baskı: Step Ajans

KUR'AN ve MEDENiYET TARİHİ

Dr. Casim AVCI İSAM

Bu tebliğde Kur'an-ı Ker'im'in medeniyet tarihine bakışı ve medeniyet tarihindeki yeri ile ilgili bazı hususlar dile getirilmeye çalışılacaktır. Her şeyden önce medeniyet kavramının yeni olduğunu belirtmek gerekir. XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında Batı toplumunun ulaştığı maddi ve manevi seviye­yi ifade eden Fransızca "civilisation" kelimesine karşılık Osmanlı'da XIX. yüzyılın ortalarında Arapça şehir anlamına gelen "medine" kelimesinden ha­reketle medeniyet kavramı kullanılmaya başlanmıştır.

Ortaya çıkışından bu yana medeniyet kavramının çeşitli tarifleri yapılmıştır. Medeniyet bir hayat tarzı; insanın maddi' ve manevi eserlerinin bütünü; insanlığın ahlak, fikir, teknik ve sosyal bakımdan ilerlemesi; insan, hayat ve kainat arasındaki etkileşimin ürünü ve akll, ahlaki, maddi, ruhi, dini

- ve dünyevi değerler manzumesi şeklinde tarif edilir. 1 Şu halde medeniyetin

Medeniyet kavramının ortaya çıkışı ve farklı tanımları için bkz. Tuncer Baykara, Osmanh/arda Med~niyer Kaı-ram1 ı·e Ondoku::uncu Yii:y1la Dair Araşrmnalar, İz­mir 1992, s. 72; M. Orhan Okay, Kiilrti'r \'e Edebiyarmu::dan, Ankara 1991, s. 7-9; Erdoğan Pazarbaşı, Kur' fin ı·e Medeniyer (Do,~uşu, Gelişimi ı·e Çiikiişii), İstanbul 1996, s. 18. Fernand Braudel Uygarilkiann Grameri adlı eserine, "Keşke mümkün olsaydı da bir doğru parçasını, bir üçgen i, kimyasal bir ci sm i tanımladığımız gibi uygarlık keli­mesini de açık ve basit bir şekilde tanımlayabilseydik" cümlesiyle başlar.

(Uygarhklarm Grumeri, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara 1996, s. 27). Daha son­ra uygarlık (civilisation) kelimesinin ortaya çıkışı ve anlam bakımından çeşitli dö­nemlerde geçirdiği safhalardan bahseder. Brauclel'e göre uygarlık kavramı, en azından ikilidir; hem manevi hem de ımıeldi değerleri işaret etmektedir. Ona göre uygarlık, tarih dahil bütün insan bilimlerinin bir araya getirilip alanı aydınlatmaları halinde tanımlanabilir. Uygarlıklar mekiinlardır: Uygarlıktan söz etmek mekiinlardan, topraklardan, engebelerden, bitki örtüsülerinden, hayvan türlerinden, hazır veya kazanılmış avantajlardan söz etmek olacaktır. Uygarlıklar toplumlardır:

64 Kur'an-İlimler

bir dünya görüşünü, bir hayat anlayışını veya bu anlayış etrafında oluşmuş maddi ve manevi değerler taşıyan yapıyı ifade ettiği görülmektedir. Burada işaret edilen tanımlamaya yönelik farklılıkların yanı sıra medeniyet ve me­deniyet tarihi ifadeleri müstakil olarak veya belirli bir toplum, coğrafya, din ya da din mensuplarına izafetle kullanılmaktadır. Mısır medeniyeti, Yunan medeniyeti, İslam mederıiyeti vs.

Medeniyet diğer birçok kavramla bağlantılı olarak da ele alınmaktadır. Umran, hadare, kültür, terakki, teknik, sanayileşme, kalkınma vs. bunlar

arasındadır. 2

Medeniyet tarih felsefesi, sosyoloji ve antropoloji gibi disiplinlerin ilgi alanına girmekte ve çeşitli açılardan incelenmektediL Burada konu, Kur'an merkezli olarak medeniyet tarihi bağlamında ele alınacaktır. Zaman ve mekan boyutuyla evrensel olup zengin anlamlar ihtiva eden Kur'an'ın yine uzun bir tarih ve geniş coğrafyayı ilgilendiren medeniyet tarihiyle alakasını bütün yönleriyle ortaya koymanın bir tebliğ çerçevesinde mümkün olmadığı dikkate alınarak bu tebliğde bazı temel noktalar belirtilecektir. Kur'an'ın medeniyet tarihiyle iki ana noktada ilgisi bulunmaktadır:

a) Kur'an indirildiği dönemden önceki bazı toplum ve medeniyetlerden bahsetmiş ve değerlendirmeye tabi tutmuştur.

b) Getirdiği mesajı, ferdi ve toplumsal ilkeleriyle İslam medeniyetinin temel kaynağını teşkil etmiştir.

Toplum uygarlıktan asla ayrılamaz. Kültürler ile uygarlıklar arasındaki bu farklılıklar içindeki en güçlü dış işaret, hiç kuşkusuz kentlerin varlığı veya yokluğu­dur. Uygarlıklar ekonomilerdir: Her toplum, her uygarlık ekonomik, teknolojik ve nüfussal verilere bağımlıdır. Uygarlıklar ortak zihniyetlerdir: Ortak ruh hali, bilinç­lennıe, zihniyet veya zihinsel alet kutusu. Uygarlıkların kalbinde, zihniyet alanında onların hem geçmişi hem de şimdisi olan din en güçlü hattı meydana getirir (Brau­clel, Uygarliklarm Grameri, çev. Mehmet Ali Kılıçbiıy, Ankara 1996, s. 33 vd.). Medeniyeti kültürel yaratmayı harekete geçiren sosyal bir düzen olarak tanımlayan Will Durant, mecleniyetin dört unsurdan oluştuğunu belirtir: Ekonomik şartlar, siyasi düzen, ahlaki gelenekler, bilgi ve güzel sanatlar (Will Durant, Medelliyerin Temelle­ri, Çev. Nejat Muallimoğlu, İstanbul 1996, s. 13).

2 Medeniyetin başta kültür olmak üzere diğer kavramlarla ilgisi hakkında şu eseriere bakılabilir: Ziya Gökalp, Hars ve Medeniyet, Hazırlayan: Yalçın Toker, İstanbul I 995, s. 19, 32; Mümtaz Turhan, Kültür Del{işmeleri, İstanbul 1987, s. 34 vd.; Ce­mil Meriç, Unzra11dan Uygarl!,~a, İstanbul 1998, s. 93 vd.; Bozkurt Güvenç, Kültü­rün ahc'si, İstanbul 1997, s. 97; İbrahim Canan, Ha11gi Meden(vet, Kiiltiir, Dünya, İstanbul 1996, s. 15-32; Pazarbaşı, s. 19-30.

Kur'an ve Medeniyet Tarihi 65

Kur'an'da Genel Olarak İnsan ve Medeniyet3

Medeniyetin temel unsurlarını bir yerleşim yeri ve toplumun oluşturdu­ğu görülmektedir. Kur'an'da yerleşim yeri için medine (ç. medain)4, karye

(ç. kurai , beled/belde .(ç. bilact)6, mesken (ç. Mesakinf, dar (ç. diyar)8 ve

arz9, toplum için ise kavm 10 ve ümmet (ç. ümem) 11 gibi kavramlar kullanı­

lır12. Bunlardan medine ondört yerde, çağulu medain ise üç yerde geçerP Peygamberlerin gönderildiği yerler hakkında kullanılan karye ve çoğulu oları, kura kelimesi kasaba, şehir, memleket gibi insanların toplu halde yaşadıkları yerleşim birimlerini, bazan da buralarda yaşayan toplumu ifade etmekte ve toplam 56 yerde geçmektedir14. Kavm kelimesi 383 15, ümmet ise çoğulu ile birlikte toplam 64 yerde 16 zikredilmektedir.

Medeniyet toplumla, dolayısıyla insanla ilgilidir. Diğer bir ifadeyle me- · deniyeti kuran ve ona şekil veren insandır. Siyaset felsefecileri tarafından da öteden beri vurgulandığı gibi insan sosyal bir varlıktır. Bu husus "el-İnsanu

3 Kur'an'da medeniyet ve Kur'an'ın geçmiş medeniyetlere bakışı konusu Erdoğan Pazarbaşı tarafından yukarıda zikredilen eserinde geniş bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca İmadüddin Halil eserinin önemli bir bölümünü bu konuya ayırmıştır (İslam' m Tarih Yorumu, Çev. Ahmet Ağırakça, İstanbul 1988, s. 165-320).

4 Yasin 36/20. Ayrıca bk. El-A'raf7/123, Hicr 15/67, et-Tevbe 9/101 (Burada Medine şehri kastedilmektedir).

5 Yasin 36/13. Aynı Sure'nin 20. Ayeti de dikkate alındığında medine ile karye ke!ic melerinin şehir anlamında birbirlerinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca karyen in şehir anlamına geldiğine dair bk. İbn Manzur, Lisanü' 1-Arah, Beyrut, ts. VI, 177

6 el-Beled 90/1-2. 7 Se be' 34/1 5; Taha 20/128. 8 EI-A'rilf 7/78; el-Bakaı·a 2/84 9 İbrahim 14/14. 10 El-A'raf7/69; et-Tevbe 9/70. ll El-Bakara 2/134, 141; en-Nahl 16/36. 12 Bu kavramlar hakkında geniş bilgi için bkz. Pazarbaşı, s. 30-44. 13 Bkz. Muhammed Fuad Abdülbi\ki, ei-Mu'cemii' 1-Miifi!lıres, İstanbul 1986. s. 662-

663. .

14 Bkz. Muhammed Fuad Abdülbaki, s. 543-544. "Rabbin kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezine göndermedikçe o memleketle­ri helilk edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri heHik etmişiz­dir" (ei-Kasas 28/59). Bu manada Mekke için ele ümmü'l-kura (şehirlerin anası) ta­biri kullanılmaktadır: ''Şehirlerin anası (olan Mekke'cle) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutınan için sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik". (eş-Şura, 42/7).

15 Muhammed Fuild Abdülbaki, s. 582-587. 16 Muhammed Fuacl Abdülbaki, s. 80.

66 K ur 'Ci n-İ 1 imi er

medeniyyun bi't-tab"' ifadesinde formüle edilmiştir. 17 Bu bakımdan insanın iyi tanımlanması, kainattaki konumunun iyi belirlenmesi gerekmektedir. Kur' an insanın malılUkatın en şerefiisi olarak en güzel bir şekilde

yaratıldığını 18 ve yaratılışının temel gayesinin de Allah'a kulluk olduğunu 19

belirtir. Bunun içindir ki, insan yaratılmadan önce kainat onun yaşamasına elverişli bir şekilde düzenlenmiş ve insan Allah 'ın hallfesi olarak varlık alemindeki yerini almıştır:w. ilgili ayetlerden insanın hak ve adaleti gerçek­leştirmek, yararlı ve iyi işler yapmak üzere ağır bir sorumluluk yüklenip bir bakıma Allah'ın güvenine de mazhar olarak yeryüzüne gönderildiği anlaşılmaktadır.

Müsait şartların hazırlanmasından sonra yaratılan insan başıboş ve yalnız bırakılmamış, çevresindeki varlıklar konusunda Allah tarafından bil­

gilendirilmiştir: "Allalı Adem' e bütün isimleri (her şeyin ismini) öğretti. "2 1

Diğer ayetlerde de insana beyanın22 . (düşünme, konuşma ve anlatma yetene­

ği) ve bilmediği şeylerin23 öğretildiği belirtilmektedir.

Hayat ve ölümün sırrının imtihan/ibtila olduğunu24 belirten Kur'an, insanın bu sorumluluğunu yerine getirmesine imkan sağlamak için kainattaki her şeyin onun hizmetine sunulduğunu beyan etmektedir: "Dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan ve sonra göğe yönelip yedi kat olarak düzenleyen O'dur. Ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan. "25

ı 7 İbn Sina, eş-Şifa ei-İlahiyyar ( Nşr. G. C. Anawati-Said Zayed), Tahran I 943, s. 441 vd.; İbn Haldun, Mukaddimr:tii İbn Ha/d(in (Nşr. Ali Abdülvahid Yafl), Kahire 1401, 1, 337.

18 "Gerçek şu ki biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu aşağıların en aşağısına indirdik. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır." (et-Tin 95/4-6).

I 9 "Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zariyat 51/56).

:w "Hani Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım,' demişti de onlar 'Orada bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek kimseler mi yaratacaksın? Halbuki biz seni hamdile tesbih ve takdis ediyoruz' demişlerdi. Allah da onlara, 'Ben sizin bil­mediğiniz çok şeyi bilirim' demişti". (el-Bakara 2/30).

21 cl-Bakara 2/31. 22 "O insanı yarattı ve ona beyanı öğretti" (er-Rahman 55/4). 23 "İnsana bilmediğini öğretti". (cl-Alak 96/5). 24 "O , hanginizin daha güzel davraııacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır"

(el-Mülk 67/2). 25 el-Bakanı 2/29.

Kur'an ve Medeniyet Tarihi 67

"O göklerde ve yerde olan her şeyi kendinden (bir bağış olarak) emrinize

vermiştir. Bunda düşünen bir topluluk için mesajlar vardır."26

Gökyüzü, güneş, ay ve yıldızlar, gündüz ve gece, yağmurlar, rüzgarlar, kara ve denizler, dağ ve ovalar, nehirler, madenler, çeşitli bitkiler ve hayvan­

lar vs. hepsi insan için yaratılmış ve onun hizmetine sunulmuştur.27 Kur'an bu varlıklara dikkat çeker, insan için çeşitli faydalanndan bahseder. Şüphe­siz bu hususlada ilgili ayetler temelde insanlara Allah'ın varlığını, yüceliğini ve kudretini hatırlatma amacı taşımaktadır. B unun yanında insanın kendisine verilen güç, kuvvet, akıl ve zeka gibi özelliklerini kullanıp kendisinin hiz­metine hazır olan eşyayı keşfetmesi, faydalı bir şekilde kullanması ve değer­tendinnesi de istenmektedir.

İnsanın kendisine verilen nimetlerden yararlanırken ölçülü bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. İnsana mülkün gerçek sahibinin Allah oldu­ğu, kendisinin geçici bir süre için bu dünyada bulunduğu hatırlatılarak dünya

ve ahiret dengesini sağlaması öğütlenir.28

Kur'an'a göre insanın yeryüzünü imar etme sorumluluğu da bulunmaktadır. Bu onun halifelik görevinin bir parçasıdır: "Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki :'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur. Sizi topraktan yaratıp orayı imar etmenizi

dileyen/sağlayan odur."29 Bu ayette geçen "ve'sta'mereküm fiha" ifadesi, "Allah size ömür verdi, yeryüzünde yaşattı" anlamına geldiği gibi imardan

26 el-Casiye 45/13. "Allah'ın göklerdeki ve yerdeki her şeyi emrinize verdiğini, nimet­lerini açıkça veya gizlice size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz?" Lokman 3 l/20.

27 "(0 öyle lütufkiir) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirip onunla size rızık olsun diye ürünler çıkarttı, buyruğuyla denizde yüzüp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi, nchirieri de sizin (yararlanmanız) için akıttı. Düzenli olarak kendi yörüngelerinde seyreden güneşi ve·ayr·size faydalı kıldı; gece ile günclüzü ele istifa­elenize verdi. O size kendisinden isteyebileceğiniz her şeyelen verdi. Öyle ki Allah' ın nimetlerini saymaya kalksan ız sayamazsınız. İbrahim 14/32-34.

28 ·'Allah'ın sana verdiği (bu servet) içinde ahiret yurclunu ara, dünyadan cia ııasibiııi

unutma". El-Kasas 28/77. "Ey iman edenler! Allah'ın size helili kıldığı güzel ve temiz şeylerelen kendinizi malırum bırakmayın, ama hakkın sınırlarını cia aşmayın. Doğrusu Allah sınırları aşanları sevmez. O halde Allah'ın size verdiği rızıklarclan helili ve temiz olarak yiyin (yararlanııı) ve iman ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinele olun". el­Maide 5/87-88. "Ey Ac!emoğulları! Her ınescicle girişinizele süslü, güzel giysilerinizi alın. Yiyiııiz. içiniz fakat i sraf etmeyiniz. Çünkü O i sraf edenleri sevmez. De ki: Allah 'ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini ve temizini yasaklayan kim?". e l-A 'raf 7/31-32

29 Huclll/61.

68 Kur'ôn-İlimlcr

hareketle, Allah size yeryüzünü onarma, imar etme, medeniyetler kurma

özelliği verdi anlamına da gelmektediı·30. Cessas (ö. 370/981) daha açık bir şekilde Allah'ın insana ihtiyaçlarını karşılaması için yeryüzünü imar etmesi­ni emrettiğini ve bu ayetin ziraatla uğraşmak, ağaç dikmek ve binalar yap­mak suretiyle yeryüzünü imar etmenin zorunlu olduğuna delalet ettiğini

belirtmektediı31

Kur'an insanın, Allah ve eşya karşısındaki konumunu iyi tayin etmesini ister ve bu konuda ona yardımcı olur. İnsan Allah' a karşı kulluğunu

unutmamalı, çok yönlü ihtiyaç ve isteklerini karşıtayabilecek eşyanın da bir imtihan/ibtila vesilesi olarak kendi eİnrine verildiğini, Kur' an tabiriyle "tes­bir edildiğini" batırdan çıkarmamalıdır. Yaratıcısı, kendisi ve eşya arasında bu dengeyi kuramayan insan ya haddini aşıp Allah' a karşı üstünlük tasıaya­cak veya eşyaya mahkum olacaktır. Kur'an bu temel yaklaşım çizgisini kay­betmeksizin insanın bütün keşiflerine, bütün üretim ve düzenlemelerine açıktır. Dahası bütün bedeni ve ruhi kapasitesini kullanarak çalışmasını ve yeryüzünü imar etmesini de ister.

Kur'an'ın Geçmiş Medeniyetlere Bakışı

Kur'an insanın yaratılışı, özellikleri, sorumluluklan yanında tarihi hakkında da bilgi vermektedir. Kur' an' da yer alan geçmiş bazı toplumların hayatianna dair kesitler, insanın geçmişle bağ kurarak İbret almasını, dersler çıkarmasını sağlar. Ancak Kur'an 'ın temel hedefi hidayet olduğu için anlatımlarda bu nokta ön plana çıkar. Dolayısıyla olayların tarihine yer veril­mez, ayrıntılara girilmez. Bazan yer ve şahıs adları da belirtilmez. Kur'an daha ziyade bir peygamber vasıtasıyla ilahi vahye muhatap olmuş toplumlar­dan bahseder. Hz. Adem'den itibaren birçok peygambere dair kıssalann Hz. Peygamber'in kalbini tatmin ve teskin etmek, inananların da öğüt ve ibret

almasını sağlamak için anlatıldığını beyan eder. 32 Ayrıca birçok ayette de

30 Ateş, Süleyman, Yüce Kur' an' uı Çağdaş Tej:1·iri, IV, 3 I 8. Ayrıca b k. Buhar!, "Hibe", 32; Zemahşeri, ei-Keşşaf; Beyrut ts. II, 278; Fahreddin er-Razi, et­Tef.i·fru' 1-Kebfr, Beyrut ts., XVIII, I 7 ..

31 Cessas, Alıkamii'f-Kur'an, İstanbul 1335, III, 165. Ramazan el-BQtl de Kur'an'ın insana medeniyet kurma sorumluluğu yüklediğini belirtir. Sa'ld Ramazan el-Biltl, Menlıecü' 1-/ıadareri' 1-insaniyye.fi' /-Kur' an, Diınaşk I 402/1982, s. 25 vd.

32 "Peygamberlerin haberlerinden senin yüreğini güçlendirecek her şeyi sana ani atıyoruz. Bu kıssalarla sana gerçeğin bilgisi, mü' miniere de bir öğüt ve bir ibret gelmiştir". Hile! 11/120. ·

Kur'an ve Medeniyet Tarihi 69

yeryüzünde dolaşıp geçmiş insanlar hakkında bilgi edinilmesi, onların

sonlarından ibret alınması istenir.33 Kur'an, Hz. Adem'den Hz. Muham­med'e (s.a.v.) kadar bütün peygamberlerin insanlığı tevhide davet ettiklerini ve getirdikleri mesajın özü itibariyle aynı olduğunu vurgular. Bu bakımdan peygamberler arasında ayırım yapmaz ve kendisinden önce indirilen kitapları tasdik eder. Böylece ilk insan ve ilk peygamberden "Hatemü'l­

enbiya" olan Hz. Muhammed'e kadar bir bütünlük sağlanmış olur.34

Kur'an'da önceki toplumlardan bahsedilmesinde medeniyet tarihi açısından en dikkat çekici nokta şudur: İnsan yeryüzünde yalnız

bırakılmamış, peygamberler ve kitaplar aracılığıyla ilahi vahiy tarafından yönlendirilmiştir. Hemen bütün toplumlara gönderilen peygamberler insanlığı Allah' a kulluğa ve tevhid çizgisine davet etmişler, doğruluk, dü­rüstlük, yardımseverlik, hak ve adalet gibi yüce değerlerin toplumda yerleş­mesi için gayret göstermişlerdir.

Kur'an-ı Kerim'in madde ve mana bütünlüğünü esas alan yaklaşımı geçmiş toplumların değerlendirilişinde de kendisini gösterir. Kur' an' a göre maddi gücü veya sayısal üstünlüğü elinde bulundurmak mutlak üstünlük anlamına gelmez. Başka bir ifadeyle, maddi ilerleme manevi ve ruhi ilerle­meden ayrı bir şeydir. Ama bu iki ilerleme biçimi bir arada var olabilir ve

karşılıklı olarak birbirini destekler.35 Kur'an'a göre maddi açıdan yükselmiş olmak çöküşe mani olamamaktadır. Aksine maddeye bağlanıp kalan ve elin­deki zenginliklerden dolayı şımaranların hem kendilerini hem de içerisinde

bulundukları toplumu yıkılışa götürecekleri haber verilmektedir. 36

Kur'an'ın tarihe bakışını, İnıadüddin Halil ve Mazharueldin Sıddıkl müstakil çalışmalarda ele almışlardır. İmadüddin Halil, İs/dm' m Tarih Yorumu, Çev. Ahmet Ağırakça, İstanbul 1988; Mazharueldin Sıc!c!ıkl, Kur' an' da Tarih Kaı·i·wm, Çev. Süleyman Kalkan, İstanbul 1990. , .. , ...

33 "De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da sizden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görün. Onların çoğu mlişriklercli" er-Rum 30/42. ··De ki: Yeryüzünde clolaşırı da hakikatı yalanlayanların sonlarının ne olduğunu görün". el-En·am 6/11.

34 "Biz Allah'a, bize indirilerıe, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'<ı, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa ve lsa'ya verilene ve Allah tarafından eliğer peygamberlere verileniere inaııdık, onlar arasıncia ayırım yapmayız. Biz Al!ah'a teslim olanlarız deyin". el-Bakanı 2/136. Kur'fırı bu mi\rıfıda "musaddık'' ve "müheymirı" (emin, kollayıp koı:uyucu) olarak da vasıflanır. el- Milicle 5/48.

35 Mazharueldin Sıdclıki, s. 55. 36 ''Biz bir toplumu helilk etmek istediğimiz zamarı o toplumun zenginlik sebebiyle

şımarmış seçkinlerine (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen orada kötülük işlerler.

70 Kur'an-İlimler

Kur'an-ı Kerim'de birçok toplumun helak edilişine dair ayetlerde zikre­dilen ve toplumu bu kötü akibete götürdüğü anlaşılan tutum ve davranışlar, aynı zamanda sağlam bir toplumun dayanması gereken esasları da belirleyici mahiyettedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Kur'an'a göre Allah insanı iyi­ye ve doğruya davet etmekle birlikte, hem iyiliği hem de kötülüğü tercih ko­nusunda iradesini serbest bırakmıştır. Ancak sorumluluk yine kendisine ait olmakta ve insan tercihinin neticesine katlanmak durumunda kalmaktadır. Bu husus sadece fert için değil toplum için de söz konusudur. "Bir toplum

kendisini değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez"37 ve "Başınıza gelecek herhangi bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yü-

. zündendir,"38 ayetleri fert ve toplumun bütününe sorumluluk yüklemekter.lir.

"Aranızda yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak bir fitneden sakının,"39

ayeti de kötülükleri önlemede toplumsal sorumluluğa dikkat çekmektedir.

Kur' an' da helak edildiği bildirilen toplumların ortak vasfı, kendilerine apaçık uyarılarda bulunan peygamberlerin gönderilmiş olmasıdır. Ancak on­lar bu peygamberleri yalaniayarak cephe almışlar, dahası başlarına gelecek azap konusunda defalarca yapılan uyanlara aldırış etmeksizin alaylı bir tavırla azabın bir an evvel gerçekleşmesini isteyerek meydan okumuşlardır. Bütün gayretlerine rağmen getirdikleri ilahi mesajı tebliğ imkanı bulamayan peygamberlerin onların yok edilişini istemesi sonucu azap ve helak gerçek­leşmiştir. Hz. Nuh, Hud, Salih, Lut ve Şu 'ayb peygamberlerin toplumlarının

akibetleri böyle olmuştur.40

Kur'an-ı Kerim bir toplumu çöküntüye ve yıkılışa götüren sebeplerin başında zulmü zikretmektedir. Bunun yerine islah kavramını yerleştirmekte

Böylece o toplum helake müstehak olur ve biz de orayı darmadağın ederiz". el-İsra ı 7/16. "Onlar hiç yeryüzünü dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar kendilerinden daha kudretli idiler; yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler ve onu bunların imar ettiklerinden daha iyi imar etmişlerdi.'" cr-ROm 30/9. Ayrıca bk. Muhammed 47/1 3; el-Kasas 28/76-8 I.

37 er-Ra·d, I 3/1 I. 38 eş-Şura 42/30. 39 el-Enn\1 8/25. "Sizden önceki nesillerden akıl sahibi kimselerin yeryüzlinde

bozgunculuk yapmaktan menetmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından ancak kendilerini kurtardığımız pek ·az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyen insanlar olup çıktılar". Hud ı l/1 16.

40 Bu açıklamalar için bkz. Pazarbaşı, s. 271-272. Kur'an'da inanmayanların da azap isteyecek kadar ileri gittikleri, ancak Hz. Peygamber aralarında olduğu sürece Allah'ın azap göndermeyeceği belirtilmektedir. el-Enfill 8/32-33.

Kur'ônve Medeniyet Tarihi 7 ı

ve halkı "muslih" olduğu sürece o toplumun yıkılmayacağını ifade etmekte­dir. "Halklar musljb (iyi, uslu, birbirlerine karşı dürüst) oldukları sürece Rabbin haksızlıkla (bi-zulmin) memleketleri helak etmez," ayetinin yoru­munda bazı müfessirler halkın iyilik ve adaletle muamele etmesi, hile ve haksızlık yapmaması ve birbirlerine karşı dürüst davranması halinde Al­lah 'ın onları haksız yere cezalandırınayacağını, hatta şirk ve inkar gibi çarpık inançlarından dolayı helilk edilmeyecekleri şeklinde anlamışlardır. Bu hususta "Mülk küfür ile devam edebilir, ama zulüm ile devam etmez" sözü­

ne de atıfta bulunmaktadırlar.41 İbn Haldun da, "Zulüm umranın harap oldu­

ğunu ilan eder" sözüyle bu hususu dile getirir.42 Toplumu yıkılışa götüren diğer sebepler arasında, günahlara dalına, şımanp haddi aşma, bozgunculuk yapma, çeşitli hilelere başvurma gibi fiiller de yer almaktadır.

Kur' an' da peygamberlerin manevi alanda insanlan irşad ettiklerine yapılan vurguların yanında maddi açıdan bazı bilgi ve tekniklerin elde edil­mesini de sağladıkları anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında medeniyerin maddi unsurlarının oluşumunda ve gelişiminde peygamberlerin de rol

aynadıkları görülür43. Her şeyden önce ilk insan ve ilk peygamber olarak Hz. Adem, eşi Havva ile aynı zamanda ilk aile müessesesinin de kurucusu olmuş ve çocuklarıyla birlikte yiyecek, giyecek ve barınma gibi beşeri ihtiyaçlarını karşılamıştır. Kur'an Hz. Adem'in iki oğlunun Allah'abirer kurban sunduklarını, bunlardan birinin kabul edilip diğerinin kabul edilme­diğini, kurbanı kabul edilmeyen kardeşin (Kabil) kıskançlık yüzünden kar­deşini (Habil) öldürdüğünü, ancak cesedi ne yapacağının şaşkınlığını yaşar­ken Allah'tan gelen bir işaret sonucu toprağa gömdüğünü haber verir44

. Tef­sir kaynakları da bu ayetlerde Hz. Adem'in çocuklarından Habil ve Ka­bil'den bahsedildiğini, Kabil'in ziraatle Habil'in de hayvancılıkla uğraştığını kaydederler45 . Böylece aile, kurban, ziraat, hayvancılık ve ölü gömme gibi hususların ilk ortaya çıkışları hakkırı_~a__ipuçları yakalamış olmaktayız.

Kur'an-ı Kerim'deki Nuh kıssasından Hz. Nuh tarafından dağ gibi dal­

galara dayanabilecek güç ve büyüklükte bir geminin yapıldığı46 ve bunun

41 (el-nıülkü yebka ma'a'l-küfri ve la yebka ma·a'z-zulın''. Razi. ct-Te{l·fru'l-/.:chfr, XVlll, 76; Süleyman Ateş, Yiicc Kur'ôn'111 Ça,~daş Trj:1·iri, İstanbul 1989, IV, 349.

42 İbn Haldun. Mu/.:addimr, 1, 710. 43 Bu konuda derli toplu bilgi için bkz. Celal Kırca, "İnsanlık Tarihi Açısından Kur'an-

ı Kerim'de Medeniyet", İslômf Araştmıwlar, sayı:2, Ekim 1986, 33-47. 44 el-Maide 5/27-31. 45 SüleymanAteş,II,510-512.

46 "Ve derken onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu". Hud 11/42.

72 Kur'an-ilimler

Allah'ın vahyi neticesinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır: "Bunun üzerine ona (Nuh'a) şöyle vahyettik: Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şe­

kilde gemiyi yap."47 Diğer bir ayette bu geminin tahtadan yapıldığı ve çivi­

lerle çakılmış olduğu da belirtilir.48

Kur'an'da Ad ve Semud kavminden bahsedilirken onların şehireilik ko­nusunda ne kadar ileri bir noktada bulundukları da ifade edilir. Hud peygam­berin gönderildiği Ad kavmine ait Ahkaf veya İrem adı verilen şehir yüksek binalan, görkemli saraylan, bağ ve bahçeleri ile o güne kadar görülmemiş bir şehir olarak tavsif edilmektedir.49 Şam ile Hicaz arasında Hicr (Medain-i Salih) adı verilen bölgede yaşayan ve Ashabü 'l-Hicr adı verilen Salih pey­gamber'in kavmi Semud da taş ayınacılığında ileri bir düzeye ulaşmış ve kayalan yontarak köşkler ve saraylar inşa etmişlerdi. 50

Hz. Yusuf döneminde keskin bıçaklann yapılıp kullanıldığı51 , yine onun tavsiyesiyle yedi yıl süren bolluk döneminde ihtiyaç fazlası ekinin biriktiri-

47 el-Mü'minun 23/27, Hud ı 1/37. 48 "Nuh 'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemi üzerinde taşı dık." el-Kamer

54/13. 49 "Ad kavminin kardeşini (Hud 'u) hatırla. Zira o, kendinden önce ve sonra

uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum de­mişti" El-Ahkaf 46/2 ı. (Ahkiif, uzun ve yüksek kum yığın ı manasma gelen h!!<f'ın çoğul udur. Ad kavmi Yemen'de denize nazır kum tepeleri arasında oturduğundan bu bölgeye Ahkaf denilmiştir.) " (Hud, Ad kavmine şöyle demişti) Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar (muazzam köşkler ve müstahkem kaleler) mı ediniyorsunuz? Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman hiçbir sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? Artık Allah'tan korkun (ona karşı sorumluluk bilincini taşıyın) ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, size sürüler, çocuklar, bağlar ve pınarlar İhsan eden Allah'tan korkun (ondan yana duyarlı olun)" Eş-Şu'ara 26/129-134. "Bilmez misin Rabbin neler yaptı Acı kavmine? Çok sütunlu olan (yi.iksek binaları bulunan), ülkelerde bir benzeri inşa edilmemiş İreın şehrine" El-Fecr 89/6-8.

50 ''(Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti) Siz burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler ve zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında hep böyle güvenlik içiı;ıde bırakılacağınızı ve dağlarda hep böyle ustalıkla evler yontabileceğinizi mi sanıyorsunuz?" eş-Şu'ara 26/146-149. "Andolsun Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı. Onlara fıyetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı. Dağları yontarak kendilerine güvenli evler yapıyorlardı." El-Hicr.lS/80-82. '·Ve vadiele kayaları oymuş olan Semud halkına" el-Fecr 89/9.

51 (Kadın yemeğe davet ettiği kadınların) her birine birer bıçak verdi ... Kadınlar

Yusuf'u görünce güzelliği karşısında şaşırıp kaldılar ve ellerini kestiler." Yusuf 12/3 ı.

Kur'an ve Medeniyet Tarihi 73

lerek depolandığı ve ardından gelen yedi yıllık kıtlık döneminde kullanıldığı anlaşılmakta ve böylece zahire arnbarı ve siloların yapımına işaret edildiği görülmektedir. 52

Medyen halkına gönderilen Hz. Şu'ayb'ın onlardan ölçü ve tartıda hile

yapınama yı, haksız kazançtan uzak durmayı istediğini belirten ayetler53 ' o dönemde ölçü ve tartı aletlerinin kullanıldığını göstermektedir. Burada üze­rinde durulan nokta itibariyle maddi yönü ön plana çıkarılan bu ayetlerde gözden kaçınlmaması gereken husus, bir peygamberin haksız kazanç karşısında takındığı açık ve kesin tavırdır.

Kur'iin'da, demirin birçok faydaları bulunduğu belirtilerek54 Hz. Da­vud'un demiri..işleyerek zırh yaptığı5S, Zülkarneyn'in demir ve bakın erite­rek bir set inşa ettiği56 kaydedilir.

Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. Süleyman dönemlerinde çeşitli resim ve hey­keller yapı-ldığı da yine Kur'an'da yer verilen hususlardandı27 . Ayrıca Hz. Süleyman'ın saiayı Sebe melikesini (Belkıs) şaşırtmış, kraliçe camdan yapılan şeffaf salona girdiğinde zemini su sanarak eteğini çekmişti58 .

52 Yusuf 12/47-49. Celal Kırca, "İnsanlık Tarihi Açısından Kur'an-ı Kerim'de Medeni­yet", s. 43.

53 "Ölçüyü ve tartıyı tam olarak gözetin". el-Araf 7 /85; Hud 1 1/84-85. 54 "İçinde büyük bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri (kullanma ye­

teneği) bağışladık" ei-Hadid 57/25. 55 "Biz onun için demiri yumuşattık. Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap". Se­

be 34/10-1 1. "Sizi savaşın şiddetinden korumak için ona zırh yapmayı öğretti k" el­Enbiya 21/80.

56 "(Zülkarneyn) 'Bana demir kütleleri getirin' dedi. Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca), 'Körükleyin' dedi. (Demir iyice) kor haline gelince 'bana erimiş bakır getirin ü;ıerintJ dökeyim' dedi. Ve böylece (set inşa edil­miş oldu. Öyle ki) artık onların düşmanları ne onu aşabildiler ne de onu delebildiler" el-Kehf 18/96-97.

57 Hz. Nuh'un davetine uymayanların şöyle söyleelikleri kaydedilir: ''Taıırılarınızı hiç­bir zaman terketmeyin. Ne Yede! ne Suva', ne YegCıs, neYeCık ve ne de Nesr'i terk edin" Nuh 71/23. Cinlerin Hz. Süleyman'a, "mabedler/kaleler (meharib), heykeller (temilsil), havuzlar kadar geniş leğenler ve sabit kazanlar yaptıkları" zikredilir. Sebe 34/13. Hz. Musa Sina Dağı'na gidince gericle kalanlar Samiri adlı birinin teşvikiyle beraberlerinde ge-tirdikleri süs.eşyalarını ateşte eriterek boğuk bir ,ses çıkaran buzağı heykeli yapmış ('iclen ceseclen lehCı huvar) ve ona tapmaya başlamişıarclı. EI-A'rilf 7/148; Tahil, 20/87-88.

58 "Ona saraya gir dendi. Fakat sarayı görünce zemini su sandı ve eteğini yukarı çekti. '>üleyman, 'Bu zemini camla döşenmiş bir sarayclır, dedi" en-Neml 27/44.

74 Kur'an-İlimler

Kur'an'da Arap yanmadasının güneybatısında yaşayan Sebeliler'in yaptıkları su seddine işaret edilmektediii9.

İshlm Medeniyetinin Temel Kaynağı Olarak Kur'an

Kur'an-ı Kerim bugün İslam Medeniyeti adı verilen ve dünya tarihinde zaman, mekan ve tesir açısından dikkate değer bir yeri bulunaıı olgunun te­mel kaynağıdır. Onu medeniyet tarihiyle ilgili kılan en önemli nokta da burasıdır. Medeniyet tarihine bakıldığı zaman m. VII. yüzyıldan itibaren asırlar boyu devam eden ve geniş coğrafyaya yayılan İslam Medeniyeti'nin gözardı edilmesi mümkün değildir. Gerçekten de bir dünya haritasına bakıldığında tarih içerisinde Mekke ve Medine'den (Haremeyn) başlamak üzere tüm Arabistan yarımadasını, Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Af­rika'yı, Anadolu 'yu, Sicilya'yı, Endülüs 'ü, Balkanlar'ı, İran, Afganistan ve Hindistan'ı, Maveraünnehir ve Doğu Türkistan'ı içine alan geniş bir coğraf­ya ile karşılaşılır. Bu coğrafya üzerinde Hz. Peygamber ve Hulefa-yi Raşidlrı döneminden sonra Emeviler, Abbasller, Endülüs Emevlleri, Fatımiler, Gaz­neliler, Karahanlılar, Selçuklular, Eyyubiler, Memlükler, İlhanlılar, Timurlu­lar, Babürlüler ve Osmanlılar gibi çok sayıda devlet ve hanedan döneminde ortaya çıkan maddf ve manevi ürünlerde (mimari yapılarda, sanat ve edebi­yat eserlerinde, hukuki, siyasi, sosyo-kültürel, askeri ve iktisadi alanlarda) Kur'an'ın etkisini görmek mümkündür.

Kur'an her şeyden önce muhatabı olduğu ilk toplumda büyük bir deği­şim gerçekleştirmiş insanın yaratılış gayesine ve şerefine yakışmayan putpe­restliğin, şirkin yerine tevhid inancını yerleştirmiştir. Putperestlik geleneğin­den olan her şeye başta şirk ve onun inanç, ibadet, ahlak, siyaset, ticaret, hu­kuk, örf ve adet sahalarındaki bütün tezahürlerine cephe alan Kur' an, bu ge­leneğe Cahiliye adını vermiştir. Putperestlik temeline dayalı Cahiliye döne­mini kapatarak tevhid temeline dayalı İslam dönemini başlatmıştır. Habeş muhacirleri adına Necaşi ile konuşan Ca'fer b. EbU Talib'in şu sözleri

59 Sebe Devleti'nin merkezi Me'rib yakınlarında yapılan Me'rib Sedeli'nin (veya Se­be/ Ari m Seddi) ilahi bir ceza olarak büyük sel baskınıyla yıkılelığına Se be Suresi 'nde işaret edilir: "Gerçekten Se be kavminin oturduğu yerde büyük bir ibret vardır. Orada biri sağcia diğeri solda iki bahçe bulunmaktadır. Onlara, 'Rabbinizin verdiği rızıktan yiyiniz, ona şükredin iz. Güzel bir bel deniz, çok bağışlayıcı bir rabbi­niz var' denildi. Fakat onlar yüz çevirdiler. Bu sebeple üzerlerine Arim selini gön­derdik ve iki bahçelerini buruk yemişli, acı ılgınlı, içinde biraz da sedir ağacı bulu­nan iki (verimsiz) bahçe haline getirdik" Sebe' 34/15-16.

Kur'an ı·e Medeniyet Tarihi 75

Kur'an'ın ilk muhataplarında meydana getirdiği değişikliği göstermesi bakımından önemlidir. ''Ey hükümdar! Biz Cahiliye zihniyetine sahip bir ka­vimdik; putlara tapar, ölü hayvan eti yer, fuhuş yapardık. Akrabalık bağlanna riayet etmez, komşularıımza kötülük ederdik. Güçlü olanlarmuz zayıflarımızı ezerdi. Allah, aramızdan doğruluk ve iffetini bildiğimiz, güven duyduğumuz peygamberi gönderdi. O bizden putlara değil, sadece Allah'a tapmamızı, emanete riayet etmemizi, akraba ve komşulan gözetmemizi, doğru davranıp yalan, iftira, kan davası ve yetim malı yemekten uzak durmaınızı istedi. Biz de ona iman ettik."60

Arap yarımadasının köy ve şehirlerinde yerleşik hayat yaşayan Araplar ('m·ab) ile çölde göçebe olarak yaşayan bedeviler (a'rô.b) arasında ayının

yapan Kur'an, Hz. Peygamber'in çağdaşı olan bedevllerin birçok olumsuz

tavır ve davranışıarına dikkat çekmiş ve tenkit etmiştir. 61 Hz. Peygamber'in

60 İbn Hi şam, es-Sfretii' n-Neheviyye, nşr. Mustafa es-Seka ve dğr., Kah i re I 375/1955, I, 336; Mustafa Fayda, "Asr-ı Saadet Döneminde Gelenek ve Yenileşme", islam Gelenek ı•e Yenileşme, I. Uluslararası Kutlu Doğum İlın! Toplantısı, İstanbul 1996, s. 19-20. Asr-ı Saadette Hz. Peygamber, Cahiliye dönemine açıkça cephe almış olmakla bir­likte tevhid inancına muhalif olmayan, şirk! ve cilhill zihniyeti çağrıştırmayan gele­nekleri, ahiilk kaidelerini belli esaslar dahilinde muhafaza etmiş veya daha geniş ve faydalı nıuhtevaya kavuşturmuştur. Onun sahabilerden S ai b b. Abdullah 'a söylediği, "Ciihiliye çağında yaptığın faziletli şeylere İslam devrinde de devanı et; ınisafiri ağırla, yetime ikramda bulun ve komşuna iyi davran" (Ahmed b. Hanbel, el- Müs­ned, III, 425) şeklindeki sözleri buna örnek verilebilir. "İnsanların Cahiliye devrin­de hayırlı olanları İslam devrinde de hayırlıdır" (Buhar!, "Enbiya", 19, "Menakıb", ı; Müslinı, "Fedailü 's-sahiibe", 199) hadisi de aynı anlayışa işaret etmektedir. Hz. Peygamber Cahiliye döneminde bazı Kureyş kabilelerinin Mekke'de haksızlığa uğ­rayan insanlara yardım etmek amacıyla yaptıkları ve Hilfu'l-fudQJ adı verilen anlaş­ınaya katıldığı gibi, İslam döneminde de bu ittifaktan övgüyle bahsetmiştir (İbn Hi şam, I, I 33- I 35 ).

61 Hendek Savaşı'nda Müslümanlar'a GrŞ; Kureyş ile birleşen bedevlierin savaşla ilgili gelişmeleri uzaktan takip edip çok defa savaşa katıimamayı düşündüklerini (el­Alızab 33/20), hicrctin 6. yılında (ın. 628) Hz. Peygamber tarafından umre için Mek­ke'yc davet edilen bedevlierin ileri sürelükleri mazerctin geçersiz olduğunu, aslında onların Hz. Peygamber'in ve mü' minierin bir daha ailelerine dönmeyeceklerini dü­şündükleri için bu davete katıl maciıkiarını (el-Fetih 48/1 I- I 2) belirtmiştir. Bazı

bedevlierin inandıklarını söylemekle Hz. Peygamberi minnet altında bırakmak isıe­diklerini bununla birlikte gerçekte inanmadıklarını (el-H ucurat 49/14, I 7), bedeviler arasında münafıkların bulunduğunu (et-Tevbe 9/101. Aynı iiyette Medine'deki münafıklara da elikkat çekilmektedir), Müslümanlar'ın başına bela gelmesini istedik­lerini (et-Tevbe 9/98) açıklayan Kur'an, Bedeviler küfür ve nifak bakımından hem daha beter hem ele Allah'ın resulüne inclirdiği hükümleri tanımamaya daha yatkındır! ar" (et-Tevbe 9/97) iiyetiyle ele en ağır bir şekilde tenkit etmiştir.

76 K ur' an-İ !imf cr

hicretten sonraki siyasi hedefi Cahiliye devri bedevi kabile teşkiHl.tına son vermek, onun yerine inananlardan oluşan bir şehir toplumu kurmak olmuş­tur. Bedeviler Müslüman olunca Medine 'ye hicret etmeleri istenmiş ve İsli1miyet'in yayılması uğruna cihad ile mükellef tutulmuşlardır. Hicretten sonra yerleşik hayatı terkederek tekrar bedeviliğe dönmek de cemaatten uzaklaşmak, İslam'ı müdafaa hususunda Müslümanlar'a verilen vazifeyi ter­ketmek, iyi ve güzel şeyleri, cemiyeti kalkınduacak işleri bırakmak

anlamında kabul edilerek büyük günahlardan sayılmış ve yasaklanmıştn152 .

Kur'an fert ve toplumu bütünüyle ilgilendiren inanç, ibadet, hukuk, ahlak, ilim, siyaset, sosyal ve ekonomik alana yönelik temel prensipler orta­ya koymaktadır. Burada ayrı ayrı zikredilmesine lüzum görülmeyen bu pren­sipler Hz. Peygamber ve onun yetiş{irdiği sahabiler tarafından uygulama alanına konmuş ve böylece İslam medeniyetinin temelleri atılmıştır.

Bilindiği gibi m. VII. yüzyılın hemen öncesinde Araplar ya birbirine düşmanlık besleyen müstakil kabileler halinde ya da Gassaniler ve Lahmiler örneğinde olduğu gibi Bizans veya Sasaniler'in himayesi altında yaşamakta idiler. İslam'ın doğuşuyla Hz. Peygamber'in önderliğinde Arap yarımada­sında siyasi birlik sağlanmış ve İslamiyet yarımadanın hemen tamamına hakim olmuştur. Kur'an'ın irşadı ve Hz. Peygamber'in terbiyesiyle yetişen sahabilerin Hulefil-yi Raşidin'in öncülüğündeki gayretleri sonucu ise o gü­nün süper güçleri olarak görülen Sasani ve Bizans imparatorluklarından bi­rincisi tarihten silinmiş, ikincisi ise Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Afrika gibi önemli topraklarını kaybederek ciddi bir zaafa uğramıştır. Birçok araştırmacının izah etmekte güçlük çektiği büyük bir hızla gerçekleşen ve adı geçen devletlerin hakimiyeti altında yaşayan halk kitlelerinin gerek dini gerekse sosyal bakımdan daha iyi şartlarda yaşarnalarına ve İslami tebliğin çok geniş alanlara yayılmasına imkan veren bu gelişmenin temel saiki şüp-

. hesiz Kur'an'ın yerleştirdiği i'la-yi kelimetullah gayesine dayalı cihad ve fe­tih ruhu olmuştur. Bu cihad ve fetih sadece mutlak manada savaş değil, aynı zamanda hatta temelde kalbin ve aklın İslam gerçeğine açılması, İslam

Kur'an-ı Kerim diğer taraftan bedeviler arasında samimi mü'minlerin de bulunduğu­nu, bunların yukarıda zikredilen küfür, nifak, fırsatçılık ve menfaatçılık gibi kötü vasıflardan uzak olduklarını belirtir: "Bedevlierden öyleleri ·Vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, harcadığını Allah katında yakınlığa ve peygamberin dualarını almaya vesile sayar. Bilesiniz ki bu (Allah'ın onlara) yakınlık (göstermesi) için bir vesile olacaktır. Allah onları rahmetiyle kuşatacaktır" (et-Tevbe 9/99).

62 Mustafa Fayda, "Bedevl", DİA, V, 3 I 2, 315.

Kur'!in ı·e Medeniret Tarihi 77

mesajının önündeki engellerin kaldırılması ve bunun için gerekli ortamın

hazırlanması anlamını taşımaktadır. 63

Kur' an' dan feyiz alan Müslümanlar fethettikleri bölgelerdeki yerli halkın dini inançlarına müdahele etmemişlerdir. Bir nesturi piskoposunun arkadaşına yazdığı mektupta yer verdiği şu sözler Müslümanlar'ın fethettik­leri bölgelerde gösterdikleri din! müsamahayı anlatmaya yeterlidir:" Tan­rı 'nın günümüzde hakimiyet verdiği bu Araplar bizim efendilerimiz oldular. Onlar bizim inançlarımızı koruyorlar. Papazlanmıza ve azizierimize hürmet

ediyorlar. Kilise ve manastırlanmıza maddi yardımda bulunuyorlar.'~4

Kur'an'ın yöneticilere yüklediği sorumluluklar devlet yönetiminde hali­felere ışık tutmuş ve bu hususta örnek davranışlar sergilenmiştir. Hz. Ebu Bekir'in halife olarak yaptığı ilk konuşmasında altını çizdiği hususlar onun Kur'an'ı referans gösterdiğini açık bir şekilde göstermektedir: Ey insanlar! Sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin yöneticiniz oldum. Eğer iyi hare­ket edersem bana yardım ediniz. Fena harekette bulunursam beni doğrultu­·nuz. Doğruluk güveni yalan ise hiyaneti getirir. İçinizde zayıf olanlar kendi­lerine haklarını iade edinceye kadar benim yanımda kuvvetlidirler. Güçlü olanlar ise kendilerinden başkalarının haklarını alıncaya kadar bana göre zayıftırlar. Allah yolunda cihadı terk eden toplurı:u Allah küçük düşürmüş­tür. Bir toplumda ahlaksızlık yayılırsa Allah onların hepsine bela verir. Al­lah'a ve Resulü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Aksi takdirde bana

ita~t etmeniz gerekmez. "65

Hz. Ebu Bekir 12 (633) yılında umre için Mekke'de bulunduğu sırada halka herhangi bir zulüm ve haksızlıktan şikayetçi olup olmadıklarını sor­

muş ve şikayetçi olan hiç kimse çıkmamıştı. 66 Medine'de kadılık görevini üstlenen Hz. Ömer'e aradan aylar geçtiği halde herhangi bir kimsenin dava

63 Cihacl ve fethin bu geniş anlamları için bkz. Ahmet Özel-Bekir Topaloğlu, "Cihacl", DİA, VII, 527, 531-532; Mustafa Fayda. "Fetih", DİA, XII, 467-468. İsiilm'ın ilk devirleri nde ve daha sonra İslam' ın yayılışını sadece tek bir se be be baği amamak

elini, ekonomik, sosyal ve politik faktörleri bütün olarak dikkate almak gerekmekte­dir. Bu konuda bkz. Ali Köse, ·'İslam'ııı İlk Devirlerele Yayı! ış Şekilleri: Oryantalist­lerin Teorileri ve Bunların Değerlenclirilmesi'', Akademik Araştnmalar Dergisi. Yıl:I,Sayı:2,İstanbul 1999,45-75.

64 Bu bilgi için bkz. Muhammed Haınidullalı, !mroduction to Islam, London I 979, s. ı 75; Köse, s. 48.

65 İbn Hişam, ll, 66; Muhammed Hamidullah, İslam PeygamlJeri, Çev. Salih Tuğ, is­tanbul ı990, ll, ı ıo3 vd.

66 İbn Sa 'cl, et-Ta/Jakat, III, nşr. İhsan Abbas, .Beyrut 1 388/ ı 968, ı 87.

78 Kur'an-İlimler

için başvuruda bulunmadığına dair rivayetler toplumda sağlanan huzur ve

sukunetin bir işareti niteliği taşımaktadır67 .

Hz. Ömer'den sonra halife seçimi için toplanan heyetin başkanı Abdur­rahman b. Avf halife adaylan Hz. Osman ve Hz. Ali'ye Kur' an, sünnet ve

ilk iki halifenin yolundan gidip gitmeyeceklerine dair söz almıştı.68

Halife Me'mun tarafından 206/821 yılında el-Cezire ile birlikte Şam ve Mısır valiliğine tayin edilen Abdullah b. Tahir'e Horasan valisi olan babası Tahir b. Hüseyin'in yazdığı mektup bir yöneticinin dikkate alması gereken dini, ahlaki ve idari prensipleri bütünüyle ihtiva etmesi açısından önemlidir.

Taberi'nin rivayet ettiği mektubu69 İbn Haldun da tamamen eserine almış ve

bu mektubu "siyasetle ilgili en güzel mektup" olarak vasıflandırmıştır.70

Mektuptan haberdar olan Me'mun'un da mektubu oldukça beğendiği ve va­

lilerine birer nüshasını gönderdiği kaydedilmektedir.71

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'ye yaptığı bir nasihatte dile getirdiği dini emirlerin yerine getirilmesinde hassa­siyet gösterilmesi, cihada devam edilmesi, devlet hazinesinin israf edilme­mesi, ilim ve fazilet sahibi insanlara değer verilmesi, mağrur olunmaması, Allah ve kul haklannın gözetilmesi, adalet ve insaf ölçüleri içinde hareket edilip zulmün engellenmesi gibi hususlar Osmanlı Devleti'nin uzun süre varlığını devam ettirmesindeki manevi dinamikleri anlamamıza yardımcı

olan ve referansını Kur'an'dan alan temel prensipler arasındadır.72 Ahmet Cevdet Paşa da Osmanlı Devleti'nin kuruluş devri padişahlannın ortak özel­likleri arasında Allah'a ve Peygamber'e bağlılık, Kitap ve Sünnet'e saygı, önemli işlerde bilenlerle istişare, alimiere hürmet, "insanların hayırlısı insan­lara yararlı olan dır" anlayışıyla hareket, Allah 'ın yaratıklarına şefkat, ila-yi

kelimetullah uğıuna cihad ve adaletle icraat gibi hususlan saymaktadır.73

67 İbn Sa 'cl, er-Ta/wkar, lll. 184. 68 Taberi Tarih, nşr. Ebu'I-Fazi İbrahim, Bcyrut, ts .. IV, 238. 69 Taberl, VIII, 582-591. 70 İbn Haldun, Mukaddime (Tre. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, I, 742-752. 71 Taberi,Vlll, 591. 72 Tayyarzade Ata Bey, Tarilı-i Ara, İstanbul I 293, I, 8- ı O. Ayrıca bkz. Hüseyin Al­

gül, ''Osman Gazi'nin Oğlu Orhan Gazi'ye Nasilıatleri", Osnwnh İmpararorlu­.~~~· llLlll Kurucusu Osmwı Ca: i n' Dönemi Sempo:yum Sonuç Bildiri/eri, Bursa Kül­tür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları (ayrı basım), s. I 00- I O I.

73 Alımed Cevdet Paşa, Tarih-i Ceı·der, İstanbul I 309, 1, 34. Hüseyin Algül, Osman/i Deı·/eri' nin Kuruluşunda Temel Dinamikler. Ankara I 999, s. 58-59.

Kur'an re Medeniyer Tarihi 79

Kur'an'da ilme, akletmeye, tedebbür, tezekkür ve tefekküre dair yüzler­ce ayet, İslam Medeniyeti'nin en geniş anlamıyla bir ilim ve düşünce mede­niyeti olmasına zemin hazırlamıştır. Kur'an'da sadece ilim kelimesi ve on­dan türeyen isim ve fiiller 700'den fazla yerde geçmektedir. Kıraat ve tefsir gibi Kur'an ilimlerinin yanısıra, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf ve dil ilimleri ile felsefe ve tabiat bilimleri doğrudan veya üzerinde durduklan konular (mesela, felsefe, kelam ve tasavvufta Allah 'ın birliği, alemin menşei, nübüv­vet veya vahyin mahiyeti, ahiret inancı) itibariyle Kur'an'la yakından ilgili­dir. İslam toplumunda gerek nakll, gerekse felsefi ve akll ilimierin tarihi in­celendiğinde bu konuda zengin ürünlerin ortaya çıktığı ve bunun da yüksek bir medeniyete delalet ettiği görülür. Çünkü İbn Haldun'un ifadesiyle, "ilim­ler, ancak büyük bir umranın ve yüksek bir hadaretİn bulunduğu yerde geli­şir."74 İslam toplumlarında hemen her zaman varlığını canlı bir şekilde his­settiren fıkıh, kelam, felsefe ve tasavvuf ekallerinin burada batıdanması ge­rekir. Düşünceleri ve yetiştirdikleri talebeleriyle İslam toplumlannda etkili olan hatta İslam dünyasının dışında da adlarından söz edilen ilim ve düşünce adamları ve eserleri hakkında bir fikir edinebilmek için İbnü'n-Nedim'in (395/995) el-Fihrist'ine, İbn'l-Kıftl'nin (646/1248) ihbaru' 1- 'ulema' sına, İbn Ebi Usaybi'a'nın (668/1270) 'Uyz1nü'l-enba'ına, Katip Çelebi'nin (1067/1657) Keşfu'z-zunun'u ve zeyline veya Brockelmann'ın GAL'ı ile Fuat Sezgin'in CAS'ına bakmak yeterlidir. Burada eser ve düşünceleriyle İslam medeniyetinin oluşumunda katkıda bulunmuş olan ekallerin ve meş­Imr şahsiyerlerin isimleri sayılamıyacaktır. Ancak özellikle İslam felsefesi, tıp, matematik, simya ve astronomi alanlarında meşhur olup Batı bilim ve düşüncesini de etkilemiş olması bakımından bazı isimlerin zikredilmesi faydalı görülmektedir. Seyyid Hüseyin Nasr'ın "İslam biliminin evrensel şahsiyetleri" olarak takdim ettiği Cabir b. Hayyan (200/815), Yakub b. İshak el-Kind! (252/866), Huneyn b. İshak (260/873), Sabit b. Kurra (288/901), Muhammed b. Musa el-Harizm'i (Z32'7847'den sonra), Ebu Bekir Muham­med b. Zekeriya er-Razi (ö. 313/925), Ebu Nasr el-Farabl (339/950), Ali b. Hüseyin ei-Mes'udi (345/956?), İbn Sina (428/1037). İbnü'l-Heysem (430/1039), B!runl (453/!061 ?), Gazzal'i (505/1111 ), Ömer Hayyanı (526/1132?), İbn Rüşd (595/1198), Nasirudd!n et-TOsl (672/1274), Kutbuddln eş-Şirazl (710/1311), İbn Haldun (808/1406) ve Bahaedd!n el­

Amill (1031/1622) bu ünlü isimlerin başında gelmektedir.75 Meşhur bilim

74 İbn Haldun, Mukaddime, ll, 1 O 18. 75 Seyyid Hüseyin Nasr, islam' da Bilim ı•e Medeniyer (Tre. N abi Avcı ve dğr.), İstan­

bul 1991, s. 39. Burada zikredilen bazı isiınierin Müslüman olmamakla birlikte İslam toplumundaki ilmi ortamda yetişlikleri ve eserler verdikleri hatırianınal ıdır.

so Kur'an-İ 1 im! er

tarihçisi George Sarton, Introduction to the History of Science (Bilim Tari­hine Giriş) adlı beş ciltlik eserinde her yarım asırlık dönemi o dönemin en meşhur merkezi şahsiyetine izafetle isimlendirmiş ve Homeros 'tan Ömer Ha yy am' a kadar geçen dönemi ele alan birinci cildi buna göre düzenlemiş­tir. Mesela, M.Ö. IV. yüzyılın ilk yarısı için Platon çağı demekte ve mütea­kip elli yıllık dönemleri sırasıyla Aristo, Öklid ve Arşimed çağı ... şeklinde isimlendirn:ıektedir. Sarton m. VIII. asrın ikinci yarısı ile XI. asrın ikinci yarısı arasındaki dönemi (yaklaşık m. 7 50- ll 00 yılları arasındaki 3§0 yılı kapsamaktadır) ise sırasıyla Cabir b. Hayyan (200/815), Muhammed b. Mu­sa el-Harizmi (232/847'den sonra), Ebu Bekir Muhammed b. Zekeriya er­Razi (ö. 313/925), Ali b. Hüseyin el-Mes'udi (345/956), Ebu'I-Vefa el­Büzcani (388/988), Blruni ( 453/l 061 ?) ve Ömer Ha yy am (526/1132?) dö­nemleri olarak yedi bölüm halinde incelemiştir. Bu arada Bizans, Latin, Çin ve diğer medeniyetlere mensup bilim adamlarını da bu başlık içerisinde ele

almıştır.76

Yukarıda kısaca değinilen ilimler cami, mescid, medrese, mektep, kü­tüphane, daru'l-kurra (daru'l-huffaz), daru'l-hadis (daru's-sünne), daru't-tıb, tekke, zaviye, rasathane gibi kurumlarda tahsil veya tatbik edilmekteydi. Dolayısıyla ilim anlayışının bu kurumların ortaya çıkışı veya gelişmesinde katkısı olduğu açıktır.

Günlük beş vakit ile Cuma ve Bayram namazlarının cemaatle kılınması camiierin (mescid) inşa edilmesi ve yayılmasına sebep olmuştur. Kur'an'da mescidlere, mescidlerin inşa ve imarına yönelik ayetler ve hiç şüphesiz Hz. Peygamber'in konuyla ilgili hadisleri her şehirde, hatta kasaba ve köylerde çok sayıda camiin yapılmasına temel teşkil etmiştir. Bununla bağlantılı ola­rak cami mimarisi ve çeşitli süsleme sanatlan gelişmiştir. Bazı şehir planlarında camilerin.merkeze alındığı da görülmektedir. Mesela Hz. Ömer döneminde Sa'd b. Ebi Vakkas tarafından kurulan Küfe'nin şehir planından önce cami yeri tesbit edilmiştir. Camiler sadece bir mabed olarak değil, aynı zamanda yönetim, eğitim ve öğretim merkezi olarak da hizmet vermişlerdir. Hz. Peygamber devleti Mescid-i Nebevi'den yönettiği gibi, mescidde

76 Sanon, George, Introduction to the History of'Science, New York ı975, I, 520,543, 583, 6 ı 9, 646, 693, 738; Ahmet Yüksel Özemre, "İslamiyet'te İl im", Bilgi. Bilim ve İslam-I (Ed. Sabri Orman-İsmail Kurt), İstanbul ı 992, s. 41-42. Sarton, Harizml dö­nemi olarak isimlendirdiği IX. yüzyılın ilk yarısını anlatmaya başlarken, dokuzuncu asrın İslam asrı olduğunu, diğer ülkelerde de bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte bu dönemde Müslümanlar'ın medeniyelin (civilisation) gerçek temsilcisi olduklarını da kaydeder. Sarton, I, 543.

Kur'an ve Medeniyet Tarihi sı

barınan aslıab-ı suffe de burada öğrenim görmekteydi. Mezhep imamları ca­mide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır. Bazı camilerin, etrafında kurulan medrese, aşevi, şifahane ve kütüphaneler ile geniş külliyeye merkez

oluşturduğu da görülmektedir. 77

Kur'an'da iyilik yapmak, sadaka vermek, infak ve ihsanda bulunmak gi­

bi başkalarına yardımı teşvik eden ayetler78 vakıf müessesesini ortaya çıkarmış, gıda, sağlık, eğitim, ibadet, ulaşım ve ticaret gibi çok yönlü hiz­metler vakıflarca yerine getirilmiştir. Bu amaçla imarethaneler, daruşşifalar, medreseler, kütüphaneler, camiler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, köprü­

ler, çeşmeler vs. inşa edilmiştir?9 Vakıflar için düzenlenen vakfİyelerde ilgi­li ayetlere de yer verilmesi, insanları emek sarfederek elde ettikleri mallarını hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası için harcamaya sevkeden temel sebe­bi anlamamıza imkan vermektedir. Aynı zamanda bir vakıf medeniyeti kur­

muş olan Osmanlılar'la80 ilgili olarak yapılan şu tesbit konuyu daha net bir şekilde ortaya koymaktadır: Ömer Lütfi Barkan'ın İstanbul sur içine ait tah­rir defterlerinden hareketle verdiği rakamlara göre h. 927 /m. 1520 yılında fa­al durumda 1163 vakıf mevcuttur. 927-953/1520-1546 yılları arasında kuru­lan vakıf sayısı ise 1268'dir. 953/1546 yılında faal durumda olan vakıfların

sayısı da 1594'tür.81

Hz. Peygamber'in Medine'yi şehir olarak düzenlemesinden sonra İslam devletlerinin başkentleri Dimaşk, Bağdat, Kurtuba, Konya, İstanbul gibi şe­hirlerin ve buralarda ortaya çıkan mimari ve diğer sanat eserlerinin gelişimi­ni görmekteyiz.

77 İslam Medeniyeti'nde camiierin dini, sosyo-kültürel ve mimari bakımdan önemi hakkında geniş bilgi için bkz. Ahmet Önkai-Nebi Bozkurt, "Cami, Dini ve Sosyo­Kültürel Tarihi", DiA, VII, 46-56; Semavi Eyice, ··cami, Mimari Tarihi", DiA, VII, 56-90.

78 Mesela, "Sevdiğiniz şeylerden (Ailah yolunda) harcamaciıkça asla iyiliğe (el-birr) eremezsiniz. Her ne harcarsan ız Ailah onu bilir" Al-i İnıdin 3/92.

79 Kazıcı, Ziya, islam Kiiltiir ı·e Medeniyeti, İstanbul 1996, s. 207-208. 80 Kazıcı, s., 227. 81 953-986/1546-1578 arasında kurulan vakıf sayısı 1 ı 93 olarak gerçekleşmiş ve

986/ı578 yılında faal durumda olan vakıfların sayısı 2773'e ulaşmıştır. 986-ı 005/1578- I 596 yıllarında kurulan vakıf sayısı da 407' dir. Ömer Lutfi Barkan-Ek­rem Hakkı Ayverdi. istanbul Vakiflan Tahrfr Defreri 953 ( 1546) Tarihli, İstanbul 1970, s. VIII, Ceclvel No: l. Kanuni Döneminde sadece Üsküc!ar'da kurulan veya fa­aliyet gösteren para vakıflarının sayısı ise ı50 olarak tesbit edilmiştir. Tahsin Öz­can. Kammi Dönemi (M./520-/566/H. 926-974) Üskiidar Para \lak1flan, (doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ı 997), s. 348.

82 Kur'an-İ/im ler

Arap harflerinden doğarak İslam Medeniyeti'nde müstakil ve olağanüstü bir mevki kazanan, Emevller'den Osmanlılar'a kadar birçok devlet ve hane­dan döneminde daima ilgi çekici bir sanat olarak görülen, hükümdar veya devlet büyüklerinin himaye ve ilgisini gören hat sanatının böylesine itibar bulmasının asıl kaynağı ve sebebi Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an'ın önceleri parşömen, daha sonra kağıt üstüne muhtelif hat nevileriyle yazılmış sayısız örneği dünyanın çeşitli müze, kütüphane ve koleksiyonlarında bulunmakta­dır. 82

Hz. Peygamber döneminden itibaren Kur'an-ı Kerim okunmuş, ezber­lenmiş hatta çocuklara Kur'an öğretilmesi ve kabiliyedi görüleniere hafızlık yaptırılması gelenek halini almıştır. Çocuklara Kur'an öğretmenin dinin şiarından olduğunu, bundan dolayı bütün İslam beldelerinde yaygın bir şe­kilde uygulandığını belirten İbn Haldun, bunun çocukların kalbinde imanın kökleşmesini sağlayarak daha sonra öğretilecek bilgilere de zemin hazırla­

dığını belirtmektedir.83 İslam 'ın ilk dönemlerine ait şu rivayet de dikkat çe­kicidir: Ebu Musa el-Eş' ari Basra valisi iken Halife Hz. Ömer' e yazdığı bir mektupta Basra'da pek çok kimsenin Kur'an'ı ezberlediğini bildirmiş halife de onlara maaş bağlanmasını istemişti. Ebu Musa ertesi yıl hafız sayısında büyük bir artış olduğunu haber verince Hz. Ömer, "Onları kendi hallerine bırak. İnsanların Kur'an'ı ezberlemekle meşgul olurken onu anlamayı (et­

tefakkuh) ihmal etmelerinden korkuyorum" diyerek bundan dolayı maaş

bağlamanın sakıncalı olacağı kanaatine vardığını belirtmişti.84

Kur'an 'ın etkisi sanat eserleri ve edebi mahsullerde de kendisini göster­mektedir. Kur'an'ın kendisi edebi bakımdan da eşsizliğini muhafaza etmek­tedir. İslam'daki Tevhid anlayışının İslam sanatı üzerinde etkili olduğunu belirten İsmail ve Lamia Raci el-Faruk! İslam sanatında görülen mücerretlik, sonsuzluk, çoklukta birlik, akıcılık ve canlılık gibi temel özelliklerin ilham

kaynağının Kur'an olduğunu ifade ederler.85

İsUlın tarih yazıcılığında kainatın ve Hz. Ade m' in yaratılışından başla­yarak müellif dönemine kadar olayların kaydedilmesi şeklinde kendisini

82 Serin, Muhittin. Hat Sanati w' Meşhur Hattatlar, İstanbul 1999, s. 23, 39; M. Uğur Derman, '·Hat'', DİA, XVI, 431,434.

83 İbn Haldun, Mukaddimc, ll, 1295- ı 296. 84 Ebu'I-Velid İbn Rüşd eı-Kurtubl (ö. 520/ı 126), el-Bellin ı·l''l-tahs/1 (Nşr. Muham­

med Hıcci), Beyrut ı 406/l 986, XVI IL 33 ı -332, Kettani, l't-Taatfhii' 1-idariyye, Beyrut, ts., Il, 280.

85 İsmail Raci el-Faruki-Luis Lilınia el-Faruk!, islam Kiiiriir Arlas1 (Tre. Mustafa Okan Kibaroğlu-Zerrin Kibaroğlu), İstanbul ı 99 ı, s. ı 85- ı 93.

Kur'an ve Medeniyet Tarihi 83

gösteren umumi tarih yazım geleneği Kur'an'ın bu husustaki anlatımıyla pa­ralellik arzeder. Taberi'nin Tarfh'i, İbnü'l-Esir'in el-Kamil' i ve İbn

Kesir'in el-Bidaye ve' n-Nihdye'si burada hatırlanabilir.

Bütün bu vb. hususlar Kur'an-ı Kerim'in İslam Medeniyeti'nin ortaya çıkması ve gelişiminde temel prensipleri belirleme ve ana ruhu verme açısından başlıca rol oynadığını göstermektedir. Bunun neticesi olarak İslam toplumlannda Kur'an'a büyük değer verilmiştir. "Gerçekten de hiçbir kitap Kur'an kadar geniş ve onun kadar derin bir hürmete sahip olmamış, hiçbiri tekrar tekrar çoğaltılıp nesilden nesile aktanlarak süre süre veya tümüyle ez­berlenip toplu yerlerde, pazarlarda ve dershanelerde olduğu kadar ibadetler­de de onun kadar okunmamıştır. Bunlardan öte hiçbir kitap etnik bakımdan farklı milyonlarca insanın hayatında Kur'an gibi böylesine derin dini, ente­lektüel, kültürel, ahlaki, sosyal, iktisadi ve siyasi değişikliklere yol açmamış­tır. "86

86 İsmail Raci el-Faruki-Luis Lômiu e/-Fumi.J. s. 372.