kuran'da Şevk ve heyecan

154

Upload: global-publication

Post on 23-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Genel anlamıyla şevk, insanın herhangi bir konuya karşı içinde ciddi bir ilgi ve istek duyması ve bu amacına ulaşabilmek için yoğun bir çaba harcamasıdır. Müminlerin şevklerinin kaynağı, Allah'a olan imanları ve O’nun rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı kendilerine yegane amaç edinmiş olmalarıdır. Bu nedenle müminler şevklerini asla yitirmezler, tam tersine imanlarından kaynaklanan şevklerinde sürekli bir artış olur.

TRANSCRIPT

Page 1: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 2: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 3: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 4: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

OKUYUCUYA• Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›lmas›-

n›n nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›d›r. Yara-t›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 150 y›ld›r pek çok insan›niman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden olmufltur. Dolay›s›yla bu teori-nin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Buönemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucular›-m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu nedenle her kitab›m›zda bu ko-nuya özet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.

• Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tüm kitap-lar›nda imani konular Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlar Allah'›nayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedirler. Allah'›n ayetleri ile ilgili tümkonular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klan-maktad›r.

• Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yediden yet-mifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n anlat›msayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktad›r. Di-ni reddetme konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›langerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.

• Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gibi,karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek iste-yen bir grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefekkür vetecrübelerini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.

• Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›na veokunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›n tüm ki-taplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak iste-yenler için en etkili yöntem, bu kitaplar›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunmas›n›nteflvik edilmesidir.

• Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise önemli se-bepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özellikleri tafl›-yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sahip daha bir-çok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi konularda yararlanabilece¤i zengin birkaynak birikiminin bulundu¤una flahit olacakt›r.

• Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüpheli kaynak-lara dayal› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat etmeyen üs-luplara, burkuntu veren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamaz-s›n›z.

Page 5: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 6: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 7: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 8: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›-l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da ta-mamlad›. Daha sonra ‹stanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-natlar Fakültesi'nde ve ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ndeö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasikonularda pek çok eser haz›rlad›. Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n ev-rimcilerin sahtekarl›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwi-nizm'in kanl› ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyançok önemli eserleri bulunmaktad›r. Harun Yahya'n›n eserleri yakla-fl›k 30.000 resmin yer ald›¤› toplam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r vebu külliyat 60 farkl› dile çevrilmifltir.Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele eden ikipeygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yad etmek için Harunve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur. Yazar taraf›ndan kitaplar›nkapa¤›nda Resulullah'›n mührünün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik

anlam› ise, kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'inAllah'›n son kitab› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül en-

biya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tüm çal›flmalar›nda,Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendine rehber edinmifltir. Bu suretle,inkarc› düflünce sistemlerinin tüm temel iddialar›n› tek tek çürütmeyi vedine karfl› yöneltilen itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyihedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'›nmührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duas› olarak kullan›lm›flt›r. Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Kuran'›n tebli¤ini dünyaya ulafl-t›rmak, böylelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahiret gibi temel ima-ni konular üzerinde düflünmeye sevk etmek ve inkarc› sistemlerin çürük te-mellerini ve sapk›n uygulamalar›n› gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hindistan'dan Ameri-ka'ya, ‹ngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna

Hersek'e, ‹spanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan ‹tal-ya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dün-yan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmakta-d›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyol-ca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça,

Boflnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Ben-goli, S›rpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tan-

zanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afri-ka'da yayg›n olarak kullan›l›-

YAZAR ve ESERLER‹ HAKKINDA

Page 9: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

yor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çokdile çevrilen eserler, yurtd›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takipedilmektedir.Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok in-san›n iman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmak-tad›r. Kitaplar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolayanlafl›l›r ve samimi üslubun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bueserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezliközellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düflüneninsanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefele-rin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra sa-vunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanakla-r› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdaki tüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya Külliyat›karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r. Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynak-lanmaktad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir,yaln›zca Allah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin ba-s›m›nda ve yay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazançhedeflenmemektedir. Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerini gör-melerini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflvik et-menin de, çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikri kar-mafla meydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güç-lü ve keskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise,emek ve zaman kayb›na neden olacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, ya-zar›n›n edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edileme-yece¤i aç›kt›r. Bu konuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yahya'n›n eserlerinintek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu, buhizmetteki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n ge-nel kanaatinden anlayabilirler. Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›nçektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardan kur-tulman›n yolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerinin orta-ya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde an-lat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha fazla içine çekilmek istendi¤i zulüm,fesat ve kargafla ortam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin elden geldi¤ince h›zl› veetkili bir biçimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çokgeç kal›nabilir.Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya Külliyat›, Allah'›nizniyle, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla,do¤ruluk ve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r.

Page 10: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Bu kitapta kullan›lan ayetler Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

Birinci Bask›: Ekim 2000

‹kinci Bask›: Ekim 2001

Üçüncü Bask›: Kas›m 2004

Dördüncü Bask›:Eylül 2005

Beflinci Bask›:Ekim 2005

Alt›nc› Bask›:Haziran 2006

Yedinci Bask›: Kas›m 2009

ARAfiTIRMA

YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi

‹brahim Elmas ‹flmerkezi

A Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul

Tel: (0 212) 222 00 88

Bask›: Entegre Matbaac›l›k

Sanayi Cad. No: 17 Yenibosna-‹stanbul

Tel: (0 212) 451 70 70

www.harunyahya.org -www.harunyahya.net

Page 11: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

YARATILIfi GERÇE⁄‹...................................................................................10

G‹R‹fi.................................................................................................................33

fiEVK NED‹R? .................................................................................................35

CAH‹L‹YE TOPLUMUNUN fiEVK ANLAYIfiI .......................................37

MÜM‹NLER‹N fiEVK‹ ..................................................................................43

fiEYTANIN MÜM‹NLER‹N fiEVK‹N‹ KIRMA ÇABALARI ................48

MÜM‹NLER‹N fiEVK‹ HANG‹

TAVIRLARINDAN ANLAfiILIR? ..............................................................51

‹NANANLARIN fiEVK VE HEYECANI NASILDIR? ............................76

MÜM‹NLER NELER KARfiISINDA HEYECAN DUYARLAR?...........78

fiEVK VE HEYECAN MÜM‹NE NELER KAZANDIRIR? ..................101

D‹N AHLAKINI YÜZEYSEL YAfiAYAN ‹NSANLARIN

fiEVKS‹ZL‹⁄‹................................................................................................107

fiEVKS‹Z VE ‹STEKS‹ZCE YAPILAN ‹fiLER‹N

SONUCU NE OLUR?...................................................................................116

fiEVKS‹ZL‹KTEN KURTULMANIN YOLU ...........................................120

SONUÇ ...........................................................................................................123

EVR‹M YANILGISI......................................................................................126

Page 12: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

10

Page 13: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

11

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratand›r.O, bir iflin olmas›na karar verirse, onayaln›zcca "Ol" der, o da hemen oluverir.

(Bakara Suresi, 117)

Page 14: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

12

fiüphesiz, mü’minler için göklerde ve yerde ayetlervard›r. Sizin yarat›l›fl›n›zda ve türeyip-yayd›¤›

canl›larda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vard›r.

(Casiye Suresi, 3-4)

www.harunyahya.org

Page 15: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

13

Allah baz› canl›lar›, bulunduklar› ortam› renk ve flekil

olarak taklit etme yetenekleriyle birlikte yaratm›flt›r. Bu

sayede düflmanlar›ndan kolayl›kla gizlendikleri gibi kar-

fl›lar›ndaki canl›lara da istedikleri mesajlar› göndermifl

olurlar. Diflileri cezbetmek ya da düflmanlar› korkutmak

bu mesajlardan bafll›calar›d›r.

www.harunyahya.net

Page 16: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

14

Dediler ki: "Allah o¤ul edindi." O, (bu yak›flt›rmadan) Yücedir. Hay›r, göklerde ve

yerde her ne vaarsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun e¤mifllerdir.

(Bakara Suresi, 116)

www.kuranbilgisi.com

Page 17: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

15

De ki: "Gördünüz mü haber verin; Allah'tan baflkatapt›klar›n›z, yerden neyi yaratm›fllar, bana

gösteerin? Yoksa onlar›n göklerde bir ortakl›¤› m›var? E¤er do¤ru sözlüler iseniz, bundan önce bir

kitapp ya da bir ilim kal›nt›s› (veya bir eser) varsa,bana getirin." (Ahkaf Suresi, 4)

www.belgeseller.net

Page 18: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

16

Darwinistler, çiçeklere renklerini veren, yapraklarındaki

kıvrımları belirleyen, çiçe¤in yapraklarının kadifemsi yu-

muflaklı¤ını, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı

muhteflem kokular› belirleyen bilgilerin nasıl bir çiçe¤in

genlerine yerleflti¤ini, bunun bütün bitki türleri için ge-

çerli oldu¤u gerçe¤ini düflünmezler.

www.imanhakikatleri.com

Page 19: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

17

"Onlar hâlâ Kuran'› iyice düflünmüyorlar m›? E¤er o, Allah'tan baflkas›n›n Kat›ndan

olsayd›, kuflkusuuz içinde birçok ayk›r›l›klar (çeliflkiler, ihtilaflar) bulacaklard›."

(Nisa Suresi, 82)

www.kuranmucizeleri.org

Page 20: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

18

O inkar edenler görmüyorlar m› ki, (bafllang›çta) göklerle yer, birbiriyle bitiflik iken, Biz onlar›

aay›rd›k ve her canl› fleyi sudan yaratt›k. Yine de onlar inanmayacaklar m›?

(Enbiya Suresi, 30)

www.darwinistneleridusunmez.com

Page 21: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

19

‹lk günlerde sadece anne kan›ndan gerekli besinleri alan

cenin, art›k kendi vücudunu beslemek ve hücrelerine oksi-

jen gönderebilmek için kendine has bir kan dolafl›m siste-

mine ihtiyaç duymaktad›r. ‹flte bu sistemin meydana gel-

mesi için birçok hücre ani bir kararla iflbirli¤i yap›p dola-

fl›m sistemini oluflturmaya bafllar. Hücrelerin bu davran›fl-

lar›, onlar›n sonsuz bir ak›l ve ilim sahibi olan Allah’›n il-

ham›yla hareket ettiklerinin apaç›k bir delilidir.

www.insanmucizesi.com

Page 22: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

20

‹ncir, 800'den fazla türü olan Ficus cinsine dahil bir bitki

türüdür. Milyonlarca y›ld›r incir a¤açlar›n›n yapraklar›nda

da, meyvelerinde de bir de¤ifliklik olmam›flt›r. Ve bu du-

rum incirlerin evrim geçirmedi¤inin önemli bir ispat›d›r.

Bu gerçe¤i gözler önüne seren delillerden biri resimde gö-

rülen 65 – 54 milyon yafl›ndaki incir yapra¤› fosilidir.

65 - 54 milyon y›ll›k incir yapra¤› fosili

Milyonlarca y›ld›r var olan incir yapra¤›

www.yaratilismuzesi.com

Page 23: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

21

Günümüzde yaflayan örneklerinden hiçbir fark› olmayan

ve milyonlarca y›l önce yaflam›fl olan bu böcek de, yeryü-

zündeki tüm canl›lar›n Allah taraf›ndan yarat›ld›¤›n›n de-

lillerindendir.

www.darwinizminsonu.com

1.8 milyon - 11 biny›ll›k k›nkanatl›bir böcek fosili

Page 24: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

22

65 – 54 milyon y›l önceki at kestanesi yapra¤›yla, günü-

müzde yaflayan at kestanesi a¤ac›n›n yapra¤› aras›nda hiç-

bir fark yoktur. Bu farks›zl›k, bitkilerin evrim geçirmedi-

¤ini ortaya koyan delillerden sadece biridir. Bitkilerdeki

her yapı özel olarak var edilmifltir. Bu da bize bu kusursuz

sistemleri yapan üstün bir Aklın oldu¤unu gösterir. ‹flte

bu üstün aklın sahibi Alemlerin Rabbi olan Allah, kusur-

suz yaratıflının delillerini insanlara göstermektedir.

65 - 54 milyon y›ll›k at kestanesiyapra¤› fosili

At kestanesiyapra¤›

Page 25: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

23

Günümüzdeki e¤relti otlar›n›n sahip oldu¤u tüm özellik-

lere, bundan yüz milyonlarca y›l önce yaflayan e¤relti ot-

lar› da sahipti. Fosil kay›tlar› bu gerçe¤i aç›kça göstermek-

tedir. Resimde görülen 354-290 milyon yafl›ndaki e¤relti

otuyla, bugünkü e¤relti otlar› tamamen ayn›d›r.

Bitkiler, herfleyin bilgisi kendinde olan, sonsuz yaratma

gücüne sahip, herfleyin Yaratıcısı Allah tarafından ya-

ratılmıfltır.

354-290 milyony›ll›k e¤relti otufosili (altta)

Günümüz e¤reltiotu (yanda)

www.yaratilisgercekleri.com

Page 26: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

24

Günümüzdeki paleontolojik veriler, fosil kayıtlarının ola-

¤anüstü derecede zengin oldu¤unu göstermektedir. Bu

zenginlik içinde evrimcilerin delil olarak kullanabilecek-

leri bir tane dahi fosil yoktur. Fosil kay›tlar›n›n tamam›

Yarat›l›fl gerçe¤ini teyit etmekte, evrimi yalanlamaktad›r.

Resimde görülen ringa bal›¤› fosili de evrimin geçersizli-

¤ini gözler önüne seren delillerden biridir.

54 - 37 milyon y›ll›k ringa bal›¤› fosili

www.netcevap.org

Page 27: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

25

Deniz i¤nesi, deniz atlar›yla ayn› alt tak›ma (Syngathoide-i) dahil olan küçük bir bal›k türüdür. 23 – 5 milyon yafl›n-

daki deniz i¤neleriyle, günümüzde yaflayan deniz i¤nele-

ri birbirinden farks›zd›r. Bu durum, canl›lar›n kademeli

olarak evrimlefltiklerini ileri süren Darwinistleri yalanla-

maktad›r.

23 - 5 milyon y›ll›k deniz i¤nesi fosili

www.hayatinkokeni.com

Milyonlarca y›l önce yaflam›fl örnekleriile aras›nda hiçbir fark olmayangünümüz deniz i¤nesi

Page 28: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

26

Ele geçirilen keman vatozu fosilleri, hangi döneme ait

olursa olsun, hep bir di¤erinin ayn›s›d›r. Her türlü özelli-

¤iyle günümüz keman vatozlar›na benzeyen bu fosiller,

canl›lar›n küçük de¤iflikliklerle aflamal› olarak gelifltikle-

ri iddias›n› y›kmaktad›r. Allah tüm canl›lar›, bir örnek

edinmeksizin, sahip olduklar› mükemmel özelliklerle

yoktan yaratm›flt›r.

95 milyon y›ll›k keman vatozu fosili

Page 29: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

27

Darwinistler tüm canlıların de¤iflim geçirdikleri iddiasında-

dırlar. Milyonlarca yıl önceye dayanan fosil örnekleri iflte bu

nedenle çok önemlidir. Canlılar de¤iflmemifllerdir. Tek bir

yaflayan fosil bile bu gerçe¤i ispat ederken, yeryüzü sayısız

yaflayan fosil örne¤i ile doludur.

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi Yafl: 144-65 milyon yılBölge: Lübnan

Üstte ve yanda görülen keman vatozunun fluanki kompleks yapısı ve anatomik özellikle-ri bundan 144-65 milyon yıl önce de aynı fle-kildedir. (Altta günümüzde yaflayan birörnek)

www.netcevap.org

Page 30: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

28

Resimde görülen fosil, 33 milyon y›l önce yaflayan gerge-

danlarla, günümüzdeki gergedanlar aras›nda hiçbir fark

olmad›¤›n›n delilidir. Milyonlarca y›ld›r yap›lar› de¤ifl-

meyen canl›lar, evrim teorisinin büyük bir aldatmacadan

ibaret oldu¤unu göstermektedir. Allah'›n üstün yarat›fl›-

n›n izleri olan fosiller, evrimcilerin yalanlar›n› her geçen

gün daha da güçlü bir flekilde deflifre etmektedir.

Milyonlarcay›ld›r hiçbirde¤iflikli¤eu¤ramam›flgergedanlar

Üstte 33 milyon y›ll›kgergedan kafatas›

Page 31: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

29

Fosil kay›tlar›nda canl›lar›n di¤er türlerden, aflama aflama

olufltuklar›n› gösteren hiçbir örnek yoktur. Örne¤in, mil-

yonlarca fosil içinde bir tane bile yar› timsah yar› tavflan,

ya da yar› y›lan yar› tavflan özellikleri tafl›yan canl› örne-

¤i görülmemifltir. Ancak, tavflanlar›n hep tavflan olarak

var olduklar›n› gösteren binlerce fosil vard›r. Fosillerin

gösterdi¤i gerçek aç›kt›r: Canl›lar evrim geçirmemifllerdir,

onlar› Allah yaratm›flt›r.

33 milyon y›ll›ktavflan fosili

Page 32: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

30

Milyonlarca y›ld›r hiçbir de¤iflime u¤ramadan varl›klar›n›

devam ettiren bitkiler, evrim teorisine büyük darbe vur-

maktad›r. 54 – 37 milyon yafl›ndaki sö¤üt yapra¤› fosili de,

aradan geçen milyonlarca y›la ra¤men de¤iflikli¤e u¤rama-

m›fl, yani evrim geçirmemifltir. Günümüzdeki sö¤üt yap-

raklar›yla, 54 – 37 milyon y›l önce yaflam›fl olanlar ayn›d›r.

54 - 37 milyon y›ll›k sö¤üt yapra¤› fosili

www.harunyahyaetkileri.com

Page 33: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

31

Lauraceae familyas›na dahil olan defne a¤ac›n›n yaprakla-

r›ndan ve meyvelerinden ya¤ elde edilmektedir. Ayr›ca

yapraklar› baharat olarak da kullan›lmaktad›r. Resimde gö-

rülen defne yapra¤› fosili, di¤er tüm bitkiler gibi, defnele-

rin de evrim geçirmedi¤inin ispat›d›r. Bundan 54 - 37 mil-

yon y›l önce yaflayan defneler, günümüzde yaflayanlarla t›-

pat›p ayn› özelliklere sahiptir.

54 - 37 milyon y›ll›k defne yapra¤› fosili

www.yaratilis.com

Page 34: Kuran'da Şevk Ve Heyecan
Page 35: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

GİRİŞ

Yaşamlarının asıl amacı Allah’ın rızasını kazanmak olan mü-minler, tüm güçleriyle bu uğurda çaba harcayan kimseler-

dir. Allah Kuran'da onlardan "Allah yolunda mallarıyla ve

canlarıyla cehd eden", yani "çaba harcayan, gayret eden"

kimseler olarak bahsetmektedir. Çünkü tüm hayatlarını Allah'aadamış,Allah'ın rızasına, cennetine karşılık sahip oldukları mad-di manevi herşeylerini ortaya koymuşlardır.

İnananların Allah'a karşı güçlü ve kararlı bir teslimiyet gös-terebilmelerini ve her ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlaryılgınlığa kapılmadan "Rabbimiz bize yeter" (Al-i İmran Sure-si, 173) diyebilecek kadar yüksek bir ruha sahip olabilmelerinisağlayan çok önemli bir özellikleri vardır: Allah'ın rızasını ka-zanma şevki…

İmanın kazandırdığı bu şevk insanın hem bedensel hem dezihinsel kapasitesini olabilecek en yüksek seviyeye çıkartan veböylece kişinin, hayatı her an, hep en güzel ve en huzurlu şekil-de yaşamasını sağlayan bir güçtür. Allah aşkından kaynaklananbu heyecan, inananlara büyük bir manevi kuvvet, dayanıklılık vedirenç verir. Çelik gibi bir irade, gözüpek ve yiğit bir karakter

Page 36: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

34 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

kazandırır. Müminler bu imani güç sayesinde her zorluğu en gü-zel şekilde göğüsleyebilir ve şartlar her ne olursa olsun tümgüçleriyle Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için gayret sarf et-meye devam ederler.

Allah Kuran'ın pek çok ayetinde şevkin önemine dikkatçekmiş ve müminlerin sınır tanımadan birbirlerini teşvik edipgüçlendirmelerini tavsiye etmiştir. "... Müminleri hazırlayıp-

teşvik et..." (Nisa Suresi, 84) ayetiyle de emredildiği gibi, ina-nanları şevklendirmek Kuran ahlakını yaşayan insanlar içinönemli bir ibadettir.

Bu ayetin işareti doğrultusunda biz de bu kitapta, müminle-rin hayatlarının sonuna kadar her an daha da artan şevklerinikonu edineceğiz.Amaç, tüm inananlara şevkin ne kadar büyükbir nimet ve müminlerin gücüne nasıl güç katan bir özellik ol-duğunu göstermektir. Aynı zamanda da şevkin, şartlar her neolursa olsun müminleri başarılı kılan önemli bir sır olduğunuaçıklamak, sabırla ve tevekkülle zorluklara göğüs gerip şevkle-rini yitirmeyenlere vaat edilen güzellikleri müjdelemektir.Allah'ın çağrısına uyarak müminleri hazırlamak, teşvik edip ce-saretlendirmek ve onlara "eni göklerle yer kadar olan cen-

nete kavuşmak için" (Al-i İmran Suresi, 133) yarışmalarını birkez daha hatırlatmaktır.

Ayrıca Allah'ın bildirdiği gibi "yarışıp öne geçenlerden" ol-mak varken, kendilerine "orta bir yol" tutan ve din ahlakını buşekilde yaşamayı yeterli gören kimseleri de, böylesine büyükbir nimetin varlığını hatırlatarak harekete geçirmektir.

Page 37: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ŞEVK NEDİR?

Şevk ve heyecan, aslında herkesin çok yakından tanıdığıve çoğu zaman yaşadığı duygulardır.Ancak burada şevk

kavramını konu edinmekteki asıl amaç toplumun genelinde ya-şanan şevk anlayışıyla, Kuran ahlakının kişiye kazandırdığı şevkarasındaki belirgin farklılıkları ortaya koymaktır.

Genel anlamıyla hatırlatacak olursak şevk, insanın herhangibir konuya karşı içinde ciddi bir ilgi ve istek duyması ve buamacına ulaşabilmek için samimi bir çaba harcamasıdır. Büyükolsun küçük olsun, her insanın hayatında şevkle sarıldığı pekçok konu vardır. Kimi zaman doğrudan maddi konularda yaşa-nan bu şevk kimi zaman da birtakım dünyevi hırslarda kendinigösterir... Bazı kimseler zengin olabilmek, makam mevki ve ka-riyer sahibi olabilmek için çabalarken, bazıları da insanlar ara-sında üstün konuma gelebilmek, saygınlık, itibar ve övgü kaza-nabilmek için emek sarf ederler. Örneğin bir lise öğrencisininüniversite imtihanını kazanmak için gösterdiği ders çalışma az-mine, çok istediği yeni bir işe başlayan bir insanın işinde gös-terdiği şevke veya iyi bir kazanç getireceğine inanılan ticaretkonusu için gösterilen şevk ve çabaya herkes aşinadır. Ancak

Page 38: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

tüm bu örneklerde kesin olarak dikkat çeken ortak bir noktavardır ki, o da şevkin kişiye her zamankinden çok daha farklı vegüçlü bir karakter kazandırdığıdır.

Bir insan şevkle ulaşmaya çalıştığı bir amaç için, genel halin-den çok daha farklı ve azim dolu bir tavır sergileyebilir. Nor-mal şartlarda göze alamayacağı risklere, bu hedefine ulaşmakiçin atılabilir ve yine hiçbir konuda gösteremeyeceği kadar öz-verili bir tavrı, bu konu için hiç düşünmeden ortaya koyabilir.Öyle ki sonunda aklını, yeteneklerini ve tüm kapasitesini olabi-lecek en iyi şekilde kullanarak maddi ve manevi anlamda ciddibir güç elde edebilir.

Ancak çoğu insanın şevki kalıcı değildir. Bunun sebebi isehiç kuşkusuz ki bu kimselerin şevklerinin sağlam bir temele da-yanmayışıdır. Her ne olursa olsun şevklerini ayakta tutacak, on-lara her an güç verecek kesin bir amaca sahip değildirler.

Hayatlarının sonuna kadar kalplerinde yaşadıkları şevki aslayitirmeyen yegane kimseler ise müminlerdir. Çünkü müminle-rin şevklerinin kaynağı,Allah'a olan imanları ve Allah'ın rızasını,rahmetini ve cennetini kazanmayı kendilerine amaç edinmiş ol-malarıdır.

İlerleyen bölümlerde detaylı olarak değineceğimiz bu konu-ya geçmeden önce, müminlerin şevk anlayışlarındaki bu farklı-lığın daha iyi anlaşılabilmesi açısından Kuran ahlakının bilinme-diği ve uygulanmadığı cahiliye toplumlarında hakim olan şevkanlayışını tanımlamakta fayda vardır.

36 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 39: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

CAHİLİYE TOPLUMUNUN

ŞEVK ANLAYIŞI

Cahiliye toplumunu kimler oluşturur?

Cahillik kavramı genellikle insanlar arasında bilgisizlik, kül-türsüzlük olarak algılanır. Ancak bizim bu kitap boyunca

yer vereceğimiz cahiliye insanları, kendilerini yaratan Allah'ınsonsuz kudreti ve sıfatları, insanlar için indirilen Kuran-ı Kerimve din hakkında bilgisiz olan kimselerdir. Bu kimseler Kuran'dabildirilen gerçeklere göre değil de, çevrelerinden öğrendiklerive yanılgılarla dolu olan bilgilere göre yaşarlar. Allah Kuran'dabu yanlış bakış açısını benimsemiş olan cahiliye insanlarını "ba-

baları uyarılmamış ve böylece kendileri de gafil kalmış"

(Yasin Suresi, 6) kimseler olarak tanımlamıştır.Kuran'dan, dünya hayatının geçici ve sonlu olduğundan ve

ölümden sonra başlayacak olan cennet veya cehennem haya-tından gafil olan cahiliye insanlarının hayatları da bu bilgisizlik-leri ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla sevindikleri, şevklendikleri,heyecan duydukları konular da yine hatalı ve batıl fikirler üze-rine bina edilmiştir.

Page 40: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Cahiliye insanı dünya hayatına yönelik

amaçları için şevklenir…

Kuran'da, "Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu)

edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı..." (Araf Su-resi, 51) ayetiyle de açıklandığı gibi, cahiliye toplumunda insan-lar dünya hayatı hakkında büyük bir aldanış içerisindedirler.Ha-yatlarının ne kadar kısa ve ne kadar eksikliklerle dolu olduğu-nu bildikleri halde, yine de bu geçici hayatı, ahiretteki sonsuzolan yaşamlarına tercih ederler. Bunun en önemli sebeplerin-den biri ise dünya hayatında elde etmeyi umdukları menfaatle-ri daha kolay ulaşılabilir görmeleri ve ahiretin varlığından ken-dilerince şüphe etmeleridir. Onların bu çarpık mantıklarına gö-re, dünya her an ulaşabilecekleri gibi ellerinin altında, ahiret iseuzaktadır.

Bu, elbette ki son derece yüzeysel bir mantıktır. Herşeydenönce insanın dünya hayatındaki yaşantısı son derece kısa birzaman dilimine sığmaktadır. Bir kısmı çocukluk bir kısmı dayaşlılık dönemi ile geçen elli altmış yıl, sonsuz ahiret yaşamınınyanında hiç tartışmasız ki çok kısadır. Bundan da öte, insan, buelli altmış yıllık süreyi bile dolduramadan, her an, herhangi birsebepten dolayı ölebilir ve elinin altında sandığı dünya hayatı dabir anda yokolup gidebilir.Ve her insan kendini, hiç beklemedi-ği bir anda çok uzakta sandığı, ama aslında çok yakın olan ahi-ret hayatına başlarken bulabilir. İşte gafil olan cahiliye insanlarıbu kısa zamanı Allah'ın rızasını ve cennetini kazanabilmek içindeğil, sadece dünya hayatını "kendilerince" en iyi şekilde yaşa-yabilmek için harcarlar. Oysa tüm hayatları maddi manevi pekçok sıkıntı ve azapla geçer.

Tüm hedefleri dünyadan ibaret olan bu insanların şevklen-

38 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 41: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

dikleri konular da elbette ki dünya hayatında edindikleri küçükamaçlar ile sınırlıdır.Aslında onların şevk ve heyecan sandıkla-rı his dünya hırsından başka birşey değildir. Dünya hayatına tut-kuyla bağlı oldukları için çıkar elde edebileceklerini umduklarıküçük-büyük herşeye karşı içlerinde nefsani bir coşku duyar-lar. Bu mantığa göre elde edecekleri menfaatlerin herbiri dün-ya hayatını çok daha iyi şartlar altında yaşamalarını sağlayacak-tır. Dolayısıyla, kimileri zengin olabilmek, kimileri toplumda iyibir yer edinebilmek, kimileri de kariyer sahibi olabilmek gibikonularda içlerinde büyük bir şevk duyarlar. Hedefledikleri buçıkarlara ulaşabilmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, tümzorluklara katlanırlar.

Bu kimselerin şevk anlayışlarına günlük hayattan da pek çokörnek vermek mümkündür. Sözgelimi çevresinde itibar kazan-masını sağlayacak bir diploma almayı hedefleyen bir öğrenci,her türlü zorluğa rağmen hiç durmadan büyük bir gayretle yıl-larca çalışabilir. Bu uğurda gerektiğinde günlerce uykusuz kal-mayı, arkadaşlarından ya da eğlence ortamlarından soyutlan-mayı, her sabah erkenden yola koyulup koşuşturmayı göze alır.Ama aynı fedakarlığı bir dostuna yardımda bulunmak için yap-maz. Çünkü bu fedakarlıktan elde edebileceği dünyevi bir men-faat söz konusu değildir.

Burada vurgulanmak istenen nokta, insanların büyük bir bö-lümünün şevk ve heyecanla bir işi başarmayı bilmelerine rağ-men, bunu sadece kendi menfaatleri söz konusu olduğunda uy-guluyor olmalarıdır. Bu insanlar aynı şevki Allah'ın hoşnutluğu-nu ve cennetini kazanacak bir iş için hissetmez, kendilerincedünyevi bir çıkar görmüyorlarsa son derece şevksiz bir ruh ha-li içinde olurlar.

39Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 42: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Cahiliye toplumunun sadece dünyevi çıkarlar üzerine kuru-lu bu şevk anlayışına şöyle bir örnek daha verilebilir: İflas et-mek üzere olan bir işadamı, şirketini bu durumdan kurtarabil-mek için öylesine büyük bir istek duyar ki aklını, imkanlarını,zamanını olabilecek en iyi şekilde kullanır. Aynı şirkette sabitbir maaşla çalışan bir işçi ise, şirketi iflastan kurtarmak için için-de aynı şevki duymaz, dolayısıyla bu konuda akılcı bir çözüm deüretemez. Çünkü şirket onun değildir. Şirket iflas ettiğinde za-rara uğrayacak olan kişi de yine kendisi değildir. Görüldüğü gi-bi, cahiliye toplumlarında herhangi bir konudaki şevkin ve ka-

rarlılığın temelinde genelde bu işin sonucunda elde edile-

cek olan dünyevi menfaatler yatmaktadır. Şevkin derece-sini belirleyen de yine menfaatin derecesidir.

Cahiliye toplumunun şevki gelip geçici

heveslerden ibarettir…

Cahiliye toplumunun şevk anlayışında dikkat çeken önemlibir nokta da, yaşadıkları bu heyecanın tümüyle gelip geçici he-veslere dayalı oluşudur. Bir konuya karşı içlerinde ani bir ilgi veheyecan duyup yine bunu bir anda sebepsiz yere kaybedebilir-ler.

Cahiliye toplumlarında hemen her insanın hayatında büyükbir şevkle başladığı, ancak kısa zaman sonra bıkkınlık ve sıkıntıduyarak yarım bıraktığı sayısız iş vardır. Sözgelimi bir müzikaleti çalmak için büyük istek duyan insanların bir çoğu, kısa sü-re sonra bu konudaki şevklerini yitirirler ve eğitimlerini ta-mamlamadan bırakırlar. Veya yoksullara yardım etmek içinşevklenen ve hemen işe koyulan bir insanın kısa süre sonra he-vesi yok olabilir ve bu işten sıkıldığını düşünmeye başlayarak

40 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 43: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

yardım işinden vazgeçebilir. Çünkü bu insanlar hayatları içinyüksek ve onurlu idealler edinmezler.

Yoksullara yardım etmek, iyilikte bulunmak, kendini geliştir-mek gibi konular bu insanlar için sadece gelip geçici birer he-vesten ibarettir. Günübirlik yaşamak, ihtiyaçlarını karşılayabil-mek, toplumun gözünde iyi bir yer edinebilecek kadar çabagöstermek bu insanlara yeter. Bunu elde ettiklerini anladıklarınoktanın ilerisinde hiçbir şey onlar için erişilmesi gereken birkonu olmaz. Dolayısıyla ihtiyaçları ve çıkarları dışındaki konu-lara zaman zaman kısa süreli ilgi duyarlar, ancak bunları kendi-lerine ideal edinmedikleri için hemen sıkılır ve monotonlaşır-lar.

Oysa bir insan yaptığı işin gerçekten yarar ve güzellik geti-recek bir şey olduğuna inanırsa, bu konudaki şevki ve coşkususonuna kadar devam eder. Ancak dünya ve ahiretle ilgili ger-çeklere sırtlarını dönerek yaşayanların, peşinden koştukları ko-nuların hiçbiri daimi bir şevk duymaya değecek kadar önemlideğildir. Bu nedenle de hemen her konuda, çok zayıf ve hemenkaybedebilecekleri bir şevkleri vardır. En küçük bir zorluk, ba-şarısızlık veya eleştiride dahi, bir anda bıkkınlaşabilir, yorgunlu-ğa ya da yılgınlığa kapılarak ideallerinden vazgeçebilirler.Ya dakolaylıkla ümitsizliğe kapılabilir ve "bunca emek verdim, hiçbirsonuç alamadım" gibi sözlerle karamsarlık duyarak tüm şevk-lerini kaybedebilirler.

Örneğin uzun yıllar boyu mimar olabilmenin heyecanıyla ya-

şayan bir kimse, proje çizimlerinde karşılaştığı zorluklar nede-

niyle henüz bu emelini gerçekleştiremeden, bir anda bu konu-

daki tüm şevkini yitirebilir. Ya da resim yapmaya heveslenen

bir kişi birkaç denemeden sonra, bu işin tahmin ettiğinden da-

41Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 44: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ha zor olduğunu görüp, resme olan tüm ilgisini kaybedebilir.En sık karşılaşılan örneklerden biri ise yardım veya dayanış-

ma kuruluşlarına olan katılımlarda görülür. Genellikle gazete-lerde veya dost çevresinde, bu tür kuruluşlarda gönüllü olarakçalışan insanlar ile ilgili her dinleyenin hoşuna gidecek şeyleranlatılır. Hafta sonları bu insanların nasıl biraraya gelerek, rahatkıyafetler giyip, bir okulu boyamaya gittikleri, bunu yaparkenhem vicdani bir rahatlık buldukları hem de nasıl eğlendikleribunları dinleyen insanlara çok cazip gelebilir.Ancak bunu sade-ce çevresinde yardım kuruluşunda çalışmanın getireceği "pres-tij" için yapan bazı kişiler birkaç seferden sonra tüm ilgileriniyitirirler.

İlgilerini ve şevklerini yeniden canlandırmanın tek yolu isekamuda bir şekilde bu çalışmaların tekrar duyurulması ve bu-nu yapan insanların övülmeleridir. Aksi takdirde, birkaç kere-den sonra, hafta sonu erken bir saatte kalkmak bile bazı insan-lara çok zor gelir ve hemen pes ederek, bu tarz çalışmalardanvazgeçerler.

Oysa iyilikte ve yardımda bulunmayı Allah'ın rızasına ulaş-mak için bir vesile olarak gören müminler, bu konuda hiçbir za-man şevklerini yitirmezler. Zorluklarla karşılaşmak bu idealle-rinden onları döndürmez.Aksine zorluklara rağmen yaptıklarıişlerin Allah Katında daha büyük bir hoşnutluğa vesile olacağı-nı düşünerek sevinir ve daha da şevklenirler.

42 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 45: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

MÜMİNLERİN ŞEVKİ

Müminlerin şevkinin kaynağı Allah'a olan

imanları, sevgi ve bağlılıklarıdır…

Müminlerin yaşadığı şevk ve heyecan, cahiliye toplumundahakim olan "çıkarlara dayalı şevk" anlayışından çok fark-

lıdır. İnananların şevkleri Allah'a olan sevgilerinden ve bağlılıkla-rından kaynaklanmaktadır. Onlar sevgilerini cahiliye toplumugibi tutkuyla dünyaya değil, kendilerini yoktan var eden, rızık-landıran, yaşatan, sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah'a yö-neltmişlerdir.

Bunun en önemli sebebi ise müminlerin olayları açık bir şu-urla değerlendiriyor olmalarıdır. Kendilerine hayat verenin, heran yeryüzündeki canlı cansız her varlığı koruyup kollayanınAllah olduğunun ve O'nun dışında tüm varlıkların O'na muhtaçolduğunun şuurundadırlar.

Allah'a duydukları sevgi ve bağlılığın neticesi olarak da, ha-yatları boyunca Allah'ı hoşnut etmek için çaba harcarlar.Allah'ın hoşnutluğunu kazanma isteği müminlerin en önemlişevk ve neşe kaynağıdır.Allah'ın rızasını kazanabilme ve Allah'ın

Page 46: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

44 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

müminler için hazırladığı cennete kavuşabilme arzusu, onlarabitmez tükenmez manevi bir güç ve şevk kazandırır.

Müminin şevki süreklidir

Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a

ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapıl-

madan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd et-

tiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileri-

dir. (Hucurat Suresi, 15)

Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi Allah Kuran'da mümin-leri, "iman edip sonra da hiçbir kuşkuya kapılmadan

Allah'ın rızasını kazanmak için çaba harcayanlar" olaraktanımlamıştır. Müminlerin bu özelliği hiç kuşkusuz ki onlarınkalplerinde yaşadıkları şevki çok açık bir şekilde ortaya koyar.Zira her ne olursa olsun, bir ömür süresince hem de hiçbirkuşkuya kapılmadan inandıkları değerler uğrunda çaba harca-maları ancak imanın kazandırdığı şevkle mümkün olabilmekte-dir.

Müminlerin şevklerini böylesine ayakta tutan bir başka se-bep de onların, "... O'na korkarak ve umut taşıyarak dua

edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakın-

dır." (Araf Suresi, 56) ayetinde bildirildiği gibi hayatlarının so-nuna kadar korku ve umut arasında yaşıyor olmalarıdır. "Kor-

ku ile umut arasında yaşama"nın anlamı ise şudur: İmanedenler Allah'ın kendilerinden razı olup olmadığından ve cen-netine layık olabilecek bir ahlak gösterip gösteremediklerindenhiçbir zaman tam olarak emin olamazlar. Bu nedenle de hesapgününde Allah'ın azabıyla karşılaşmaktan sakınır ve sürekli ah-laklarını güzelleştirmek için çaba harcarlar. Aynı zamandaAllah'ın rızasını, hoşnutluğunu, sevgisini kazanmak için ellerin-

Page 47: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

den gelen tüm çabayı gösterdiklerini vicdanen bilirler. Bu ne-denle de sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın rahmetine vecennetine kavuşabilecekleri konusunda büyük bir umut taşırlar.İşte bu iki hissi, yani korkuyu ve umudu aynı anda yaşadıklarıiçin hiçbir zaman gösterdikleri çabayı yeterli bulmaz, kendileri-ni hata ve eksikliklerden muaf görmezler. "... Rablerinden iç-

leri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar." (Rad Suresi,21) ayetiyle de bildirildiği gibi, her an Allah'ın azabından sakınır-lar. Allah'ın dinine şevkle sarılır, büyük bir çaba harcarlar. Allahkorkuları, onları, yılgınlığa ya da gevşekliğe kapılmaktan kesinolarak alıkoyar ve şevklerini sürekli olarak ayakta tutar.Allah'ın,iman edip salih amellerde bulunanları cennetle müjdelemiş ol-duğunu bilmek de onları harekete geçirir ve canlandırır.

İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle, iba-detlerini şevkle yerine getirmesiyle de kendini belli eder.YüceRabbimiz Allah’ın farz kıldığı 5 vakit namaz, abdest ve oruç gi-bi bütün ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür. İbniÖmer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlul-lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh ol-madığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik et-mek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ınevi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî,Îmân 1, 2,Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19-22. Ayrıca bk.Tir-mizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13)

Müminlerin şevki cahiliye toplumunun şevk anlayışından tü-müyle farklıdır. Onların gelip geçici heyecanlarının yanında mü-minlerinki Allah inancına dayalı sürekli bir coşkudur.Allah'ın bukesintisiz şevklerine karşılık inananlara vaat ettiği müjde iseşöyledir:

45Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 48: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

46 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

"Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan

büyük bir fazl vardır." (Ahzap Suresi, 47)

Müminler arasında şevkle yarışıp

hayırlarda öne geçenler vardır

Her insanın imanı,Allah'a olan yakınlığı ve bağlılığı bir değil-dir.Allah müminlerin de bu konuda kendi aralarında derece de-rece olduklarını bildirmiştir. Aralarında "yarışıp öne geçen-

ler" olduğu gibi "orta bir yol tutanlar" ya da "kalplerindehastalık olanlar" da vardır:

Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıl-

dık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi

orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda

yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fa-

tır Suresi, 32)

Yarışıp öne geçenlere bu gücü veren elbette ki Allah'a olanbağlılıkları ve saygı dolu korkularıdır. İçlerindeki samimi imanonlara Allah'ın rızasını kazanma yolunda yarışıp öne geçecekkadar güçlü bir şevk kazandırmaktadır. Kuran'da,Allah yolundamallarıyla ve canlarıyla çaba harcayarak öne geçen bu kimsele-rin Allah Katında derece bakımından da üstün kılındığı bildiril-miştir:

Müminlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah

yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (çaba

harcayanlar) eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canla-

rıyla cehd edenleri oturanlara göre derece olarak üs-

tün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir;

ancak Allah, cehd edenleri oturanlara göre büyük bir

ecirle üstün kılmıştır. (Onlara) Kendinden dereceler,

Page 49: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) Allah, bağışlayan-

dır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 95-96)

"Orta yolu tutanlar" ise Allah'ın rızasını kazanmak içincanla başla çaba harcamak varken ortalı bir yol izlemeyi terciheden kimselerdir. Bu kimselerin ahiretteki durumu elbette ya-rışıp öne geçenlerle aynı olmayacaktır.

Allah ayrıca "içinizden ağır davrananlar vardır" (NisaSuresi, 72) ayetiyle mümin topluluğu içinde şevk bakımındangeri kalan üçüncü bir grup insana dikkat çekmektedir.YukarıdaFatır Suresi'ndeki ayette bildirildiği gibi bu insanlar kendi nefis-lerine zulmetmektedirler. Kuran’a göre bu kimselerin ahirettealacakları karşılık da farklı olacaktır.Yarışıp öne geçenler AllahKatında "büyük derecelerle" karşılık görürken, şevksiz veağır davrananlar tevbe edip bu durumlarını düzeltmezlerseyaptıklarının "boşa gittiğini" göreceklerdir.

47Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 50: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ŞEYTANIN MÜMİNLERİN

ŞEVKİNİ KIRMA ÇABALARI

Önceki satırlarda müminlerin kalplerindeki şevk ve heye-canın hayatlarının sonuna kadar son bulmadığından, her

an canlı ve güçlü olduğundan bahsettik.Ancak unutmamak ge-rekir ki müminlerin şevkindeki bu süreklilik ve istikrar, tümüy-le onların samimi imanlarından kaynaklanır.Yoksa dünya haya-tında yaratılan imtihanın bir gereği olarak şeytan aksi yöndesürekli olarak ciddi bir mücadele vermekte ve kendince mü-minleri güçsüzleştirip cansızlaştırmak, heyecanlarını ve şevkle-rini kırmak için tüm gücüyle çabalamaktadır.

Şeytanın dünyadaki hedefi, boş kuruntu ve vesveseler fısıl-dayarak insanları içten içe aldatmak ve böylece yıkıma sürük-lemektir.Ayette şeytanın bu yönde gösterdiği faaliyet, "Onları

-ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık ku-

runtulara düşüreceğim…" (Nisa Suresi, 119) şeklinde ifadeedilmiştir.

Şeytan tüm insanlara olduğu gibi inananlara da çeşitli yollar-la yaklaşmaya, hayırlı ve güzel olan şeyleri onlara şer gibi gös-

Page 51: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

49Harun Yahya (Adnan Oktar)

termeye çalışır. Bazı olayları çözümsüz gibi göstererek, yarı yol-da geri döndürmek, faydalı işleri yarım bıraktırmak ister. Olay-ları zor göstererek, insanları yılgınlığa düşürmeye, ümitsizliğesevketmeye çabalar.Tembelliği teşvik ederek olayları ağırdan al-malarını, iradesizlik göstermelerini ister.

Ancak Kuran'da şeytanın tüm bu çabalarının ve hilesinin as-lında son derece zayıf olduğuna dikkat çekilmiştir:

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık ku-

runtulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanış-

tan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 120)

... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

(Nisa Suresi, 76)

Kuran'da imanı tam olarak kavrayamadıkları bildirilen kim-seler ise, akıllarını ve vicdanlarını gereği gibi kullanmamaların-dan dolayı, şeytanın bu tuzağına kolaylıkla düşebilirler. Çünkübu insanlar, dilleriyle iman ettiklerini söyleyen ama aslında kalp-lerinde imanın derinliğini yaşamayan kimselerdir. Bundan dola-yı Allah'ın rızasını ve cennetini değil de dünya hayatının geçicisüslerini elde etmeyi hedeflerler. Amaçlarının aslında mümin-lerden tamamen farklı olmasından dolayı şeytanın çağırdığı ha-yatı çekici bulur, onun çağrısına icabet ederler. Oysa şeytan herkonuda olduğu gibi bu konuda da insanları sadece boş bir al-danışa ve sonsuz azap yurdu olan cehennemin ateşine çağır-maktadır.

Samimi müminler ise, yaşamlarını Kuran ahlakı doğrultu-sunda şekillendirdikleri için şeytanın kendilerine nasıl tuzaklar-la yanaşmaya çalışacağını, yaptığı hilenin aslında ne kadar zayıfolduğunu çok iyi bilen insanlardır. Bu nedenle şeytanın şevkle-rini kırmasına asla izin vermezler. Kuran'da müminlerin bu ko-nuda gösterdikleri kararlı ve samimi tavır şöyle bildirilmiştir:

Page 52: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese ve-

ya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten-

dir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir

vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı

zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bil-

mişlerdir. (Şeytanın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa

sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (Araf Suresi,

200-202)

50 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 53: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

MÜMİNLERİN ŞEVKİ HANGİ

TAVIRLARINDAN ANLAŞILIR?

Kitabın başından bu yana müminlerin şevk anlayışlarının nekadar sağlam temellere dayandığına ve bundan dolayı da

şeytanın şevk kırma yönündeki tüm çabalarının sonuçsuz kal-dığına değindik. Bu bölümde ise müminlerin şevklerinin hangitavırlarından anlaşılabileceğini anlatacağız.

Bu konuda öncelikle şunu söyleyebiliriz ki, kalbinde imanınheyecanını yaşayan bir insanın üstünlüğü ve farklılığı, onun ha-yatının her anında, gösterdiği her tavırdan, söylediği her sözdenanlaşılır. Bu, öylesine belirgin bir tavır güzelliği oluşturur ki, ay-nı şevki kalplerinde yaşayan diğer müminler bu tavrın imandanve Allah'a olan bağlılıktan kaynaklanan bir şevk ve heyecan ol-duğunu hemen fark ederler.

İnanmayanlara gelince onlar da bu kimselerdeki şevki, ka-rarlılığı ve manevi gücü fark ederler.Ancak onlar gerçek imanıtanımadıkları, Allah'a gönülden bağlanmış olmanın ne demekolduğunu, imanın nasıl yaşandığını bilmedikleri için bu azmin vecoşkunun kaynağını kavrayamazlar. Ancak her ne kadar adınıkoyamasalar da yine de bu kimselerde, diğer insanlarda rast-

Page 54: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lanmayan türde gözü kara ve yiğit bir karakter olduğunu he-men anlarlar.

Bunun yanında şevkin insanın hangi tavırlarından anlaşılabil-diği konusu müminler için büyük önem taşır. Zira insanlarınbirbirlerinin imanlarının derinliği ve Allah'a olan yakınlıklarıhakkında kesin bir fikir yürütebilmeleri mümkün değildir. Bukonunun bilgisi Allah Katında gizlidir.

Kimin samimi bir imana sahip olduğunu kimin ise kalbindehastalık olduğunu bilen tek güç Allah'tır.Ancak Allah bu konu-da müminlere yol gösterici olması için bir ölçü kılmıştır. Bu öl-çü, müminlerin Allah'ı razı etme ve O'nun beğendiği din ahlakı-nı yaşama konusunda gösterdikleri "şevk ve heyecan"dır. Buşekilde müminler, gerçekten inanmış ve kendini gerçektenYüce Allah'a adamış olan kimseleri kolaylıkla teşhis edebilirler.Aynı şekilde müminlerle büyük bir tezat teşkil eden şevksizlik-leriyle dikkat çeken kimselerin zayıflıklarını da hemen fark ede-bilir ve bu kişileri imani yönden takviye edebilirler.

İlerleyen satırlarda müminlerin bu imani coşkularının hangitavırlarından anlaşılabileceğine değineceğiz. Bu konuyu önemlevurgulamaktaki amaç ise kitabın başında da belirttiğimiz gibitüm müminlerin, ulaşabildikleri son sınıra kadar şevklerini artı-rabilmek ve geride kalanları ya da ağır davrananları teşvik ede-rek onların da takva sahibi olabilmelerine vesile olmaktır.

Hayatlarının sonuna kadar Allah'a

sadık kalmalarından...

İnsanlar hayatları boyunca kendilerine maddi ya da maneviaçıdan menfaat sağlayabilecek pek çok fırsat ile karşılaşabilirler.Bu tür bir durumda çoğu kimse çıkar sağlama umuduyla o ana

52 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 55: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

kadar değer verdiği herşeyden, hatta sevdiklerinden bile kolay-lıkla vazgeçebilir. Öncesinde asla hiçbir şeye değişmeyecekleri-ni söyleyerek uğrunda pek çok zorluğa katlandıkları, şevkle sa-rıldıkları tüm konular bir anda bu kimseler için tüm öneminiyitirebilir. Bu tutarsızlığın sebebi ise bu kimselerin "gerçek sa-

dakati" yaşamıyor olmalarıdır. Kimi zaman basit bir çıkarumudu ya da önlerine çıkan küçük bir zorluk bile onları kolay-lıkla sadakatsizliğe sürükleyebilmektedir.

Sadakati en mükemmel şekilde yaşayan insanlar ise mümin-lerdir. Onlar Allah'a iman eder ve sonsuza kadar O'na sadık ka-lacaklarına dair söz verirler. Dünya hayatında karşılaşabilecek-leri hiçbir şeyin Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaktandaha kıymetli olamayacağını bilirler. Çünkü sadık olmaya en la-yık olanın sadece Yüce Allah olduğunu kavramışlardır. Onlarınsadakatlerindeki bu kararlılığa Kuran'da şöyle dikkat çekilmiş-tir:

Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile

yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlar-

dan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir.

Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.

(Ahzab Suresi, 23)

Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri

kesin sözü (misakı) bozmazlar. (Rad Suresi, 20)

Müminlerin Allah'a olan bu sadakatleri, aynı zamanda onla-rın dine ne kadar şevkle bağlandıklarının da delilidir. Zira hiç-bir dünya menfaati, maddi ya da manevi hiçbir çıkar teklifi on-ları Allah'a olan bağlılıklarından ve sadakatlerinden vazgeçire-mez.Ve yine hiçbir şey onlara Allah'ın rızasını kazanmaktan da-ha sevgili ve çekici gelmez.Allah'a olan sadakatleri onları daimaşevkle hizmet etmeye ve Allah'ın rızasını kazanacak işler yap-

53Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 56: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

maya yöneltir. Kuran'da inananların, bu sadakatlerini şöyle dilegetirdikleri bildirilmektedir:

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, diri-

mim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

(Enam Suresi, 162)

Allah onların bir ömür boyu şevkle sadakat göstermelerinekarşılık onları mükafatlandıracağını bildirerek müjdelemektedir:

Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkla-

rı sadakatlerinden dolayı mükafatlandıracak, müna-

fıkları da dilerse azablandıracak veya tevbe (nasib

edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok

bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzap Suresi, 24)

Her an Allah'ın rızasının en çoğunu

aramalarından...

Allah Kuran ayetleri ile tüm insanlara nasıl bir ahlaktan venasıl bir hayat şeklinden razı olacağını bildirmiştir. Allah'ın buemrini en güzel şekilde yerine getirenler sadece "müminler"dir.İnsanların büyük çoğunluğu ise,Allah'ın beğendiği yaşam şeklin-den haberdar olmalarına karşılık bunu göz ardı ederler. Çünkübu insanların Allah'ın rızasını kazanabilmek gibi bir hedefleriyoktur. Müminler için ise Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanabil-mek herşeyin üzerinde ve herşeyden önemli bir konudur. Bunedenle Kuran'da bildirilen her ayeti büyük bir titizlikle uygula-maya çalışırlar. Bu konuda hayatları boyunca bir an olsun tavizvermemeleri de onların şevklerini ortaya koyan önemli bir de-lildir. Öyle ki Allah'ın rızasını kazanma uğruna nefislerine zorgelen bir durumla da karşılaşsalar, onlar yine de bu konuda hiç-bir zaman için en ufak bir yılgınlık göstermezler.Aksine en zorgörünen işleri bile büyük bir şevkle yerine getirirler.

54 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 57: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Müminlerin Allah'ın rızasını kazanma konusunda ne kadarşevkli olduklarını gösteren diğer bir dikkat çekici tavırları daonların her zaman için "Allah'ın rızasının en çoğunu" arıyorolmalarıdır. Bunun anlamı, müminlerin pek çok seçenek ile kar-şı karşıya oldukları durumlarda bunlar arasından Allah'ın ençok razı olacağını umduklarını seçmeleridir. Bu konudaki ölçü-leri ise Kuran ayetleri ve vicdanlarıdır.

Allah Kuran ile inananlara en hayırlı ve Allah Katında mak-bul olabilecek yaşam şeklini bildirmiş ve böylece onlara Kendirızasının en çoğunu kazanmanın yollarını göstermiştir. Dahasımüminlerin içlerinde hayatlarının sonuna kadar bir an bile aravermeden onlara en doğru ve en hayırlı olanı gösteren vicdan-ları vardır.Vicdan, insanı her zaman için Allah'ı razı etmektenyana yönelten bir nimettir. Şevk sahibi insanlar da Kuran'a vevicdanlarının seslerine en güzel şekilde uyarak, her zamanAllah'ın en razı olacağı şekilde hareket eden kimselerdir.

Müminlerin bu konudaki şevklerine şöyle bir örnek verebi-liriz:Allah "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemeleri-

ni söyle..." (İsra Suresi, 53) ayetiyle insanların birbirlerine "sö-

zün en güzelini" söylemelerini bildirmiştir. Sadece güzel birsöz söylemek de insanlara Allah'ın rızasını kazandırabilecek birtavırdır. Ancak "sözün en güzelini söylemek" kişiye Allah'ınrızasının en çoğunu kazandıracak, Allah Katındaki ecrini fazla-sıyla artıracak bir davranıştır. Çünkü Allah Kuran'da bu tavrındaha hayırlı olduğunu bildirmiştir.

Bunun gibi yine Allah ayetlerinde yapılan bir kötülüğe mis-liyle karşılık verilebileceğine, ancak affetmenin ve karşı tarafaörnek bir tavır sergileyerek onu ıslah etmenin daha hayırlı birdavranış olacağına şöyle dikkat çekmiştir:

Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötü-

55Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 58: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği ku-

rup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten

o zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40)

Ayetteki ifadeden de anlaşılacağı gibi kişiye yaptığı kötülü-ğün karşılığını vermek Allah'ın rızasını kazanmaya uygun birdavranıştır.Ancak buna rağmen affedip bağışlamak Allah Katın-da makbul tutulan ve kişiye Allah'ın rızasının en çoğunu kazan-dıracak olan bir tavırdır. İnsanın haklı olduğu bir durumda da,kötülük gördüğü bir kimseyi, öfkesini yenerek affedebilmesi üs-tün bir ahlakın göstergesidir. Zira böyle bir durumda kişi yal-nızca Allah'ın rızasını daha fazlasıyla kazanabilmek için nefsininisteklerini yenmekte ve güzel bir sabır göstererek alttan al-maktadır. Bu kişi, "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu

azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle de hatır-latıldığı gibi, sabretmenin ve affetmenin daha hayırlı olduğunubilmektedir.

Şevk sahibi kimselerin farklılıkları, her zaman için en hayırlıolan davranışları, asla yılmadan ve gevşeklik göstermeden seç-meleriyle ortaya çıkar. Nasıl bir ortamda bulunurlarsa bulun-sunlar bu kimseler Allah'ın rızasının en çoğunu aramakta karar-lılık gösterirler. Müslümanların imanlarından kaynaklanan buşevklerine karşılık Allah, onları kurtuluşa ulaştıracağını, karan-lıklardan nura çıkaracağını ve doğru yola ileteceğini bildirerekonlara müjde vermektedir:

Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına

ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura

çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide

Suresi, 16)

56 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 59: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Dinin menfaatlerini her zaman için

kendi menfaatlerinden üstün tutmalarından...

Önceki bölümlerde söz ettiğimiz gibi, cahiliye toplumundainsanların çoğu, yaşadıkları topluma, insanlarla olan ilişkilerinehatta en yakın dostlarına bile menfaat gözüyle bakarlar. Her-hangi bir çıkar çatışması söz konusu olduğunda ise hiç tered-dütsüz kendi menfaatlerinden yana tavır koyar ve en değerverdikleri insanları bile bir anda gözden çıkarabilirler. Çünkübu kimseler için kendi menfaatlerini korumak herşeyden veherkesten öncelikli bir konudur.

Müminler için ise durum çok farklıdır. Öncelikle onlar içinşahsi menfaat gibi müstakil bir amaç yoktur. Onlar için ancakdinin ve müminlerin menfaatleri söz konusudur. Kendi menfa-atleri zaten dinin ve müminlerin menfaatlerinin gözetilmesiyle,olabilecek en mükemmel şekilde korunmuş olur. Bunun dışın-da dünyevi anlamda bir menfaat kaygısına asla kapılmazlar.Dünya hayatında onlar için asıl önemli olan Allah'ın rızasını enfazlasıyla kazanabilmektir. Çünkü onlara dünyada ve ahiretteasıl fayda sağlayacak olan burada elde ettikleri menfaatler de-ğil "Allah'ın rızası" olacaktır.Allah'ın rızası ise, daima dinin vemüminlerin menfaatinden yana hareket etmektir. İşte bu bilin-ci alan müminler büyük bir şevkle hareket eder ve her zamaniçin dinin menfaatlerinden yana düşünürler.

Burada "dinin menfaatleri" derken neyin kastedildiğini açık-lamakta fayda vardır.Allah dinini tüm insanlara bir yol gösteri-ci olarak göndermiştir. Dinin gereklerini, Kuran ahlakının güzel-liğini, İslam'ın insanlığa getirdiği maddi ve manevi tüm faydaları,diğer insanlara anlatmak ise Müslümanlara verilmiş bir sorum-luluktur. Müslümanlar bu sorumluluğu hem bizzat kendileri ya-şayıp çevrelerindekilere örnek olarak, hem de sözlü veya yazı-

57Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 60: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lı şekilde insanlara anlatarak yerine getirirler. Tek bir insanınahiret kurtuluşuna vesile olabilmek, Müslümanlar açısındanönemli bir ibadettir. İşte burada dinin menfaati olarak kastedi-len ana konulardan biri budur. Müslümanlar din ahlakını tebliğedebilecekleri, toplumun ve insanların maddi-manevi huzurakavuşmasına, kötülüklerin, haksızlıkların, zulmün, ahlaksızlığınönünün kesilmesine vesile olabilecekleri durumlarda asla ken-di çıkarlarını düşünmezler.

Bu tarz bir durumda müminler gerekirse kendi haklarındanda feragat ederler. Kimilerinin aklına Müslümanların bu samimitercihleri nedeniyle "safça" davrandıkları gibi yanlış bir düşün-ce gelebilir.Toplum arasında sıkça kullanıldığı gibi "dünyayı kur-tarmak sana mı kaldı" gibi yanlış bir mantıkla düşünenler olabi-lir. Ancak durum bu kişilerin sandıkları gibi değildir. Müminlerkendi menfaatlerinden vazgeçerken dünyaya yönelik herhangibir hesap içerisinde değildirler. Onlar yaptıkları fedakarlığınkarşılığını Rabbimiz'den çok daha güzeliyle beklemektedirler.Bu nedenle de büyük bir şevk içinde hizmet eder, güzel ahlakıtebliğ eder, insanları ebedi kurtuluşa davet ederler.Allah onla-rın şevkli kararlılıklarına karşılık, onlara feragat ettiklerindendaha hayırlısını vereceğini müjdelemiştir. Dolayısıyla da kendişahsi menfaatlerini bir yana bırakan bir insan aslında dünyadave ahirette kendi adına olabilecek en fazla yararı elde etmişolur. Çünkü gösterdiği şevk dolu tavrıyla hem Allah'ın rızasınıkazanacak hem de ayette bildirildiği gibi "dünyada ve ahiret-

te güzel bir hayatı" ümit edecektir.

Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih

bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir

hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının

en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)

58 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 61: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Müminlerin bu konudaki şevkli tavırlarına günlük hayatınpek çok aşamasında rastlamak mümkündür. Sözgelimi yüklümiktarda bir kazanç elde etmek üzere olan bir mümin, toplu-ma ve insanlara farklı bir yönde faydası olacağını görürse, hiçtereddüt etmeden kendi işini bir kenara bırakıp, daha aciliyetliolan ancak kendisine dünyadan yana hiçbir çıkar sağlamayacakolan hayırlı bir işe yönelebilir.Ya da kendi ihtiyaçları doğrultu-sunda harcamayı planladığı bir parayı, Kuran ahlakının anlatıl-ması açısından daha faydalı ve verimli olacağını düşündüğü birhayır işine derhal kanalize edebilir. İşte şevk sahibi bir müminböyle bir olay karşısında da kendi işlerini hemen bir kenara bı-rakıp hiçbir sıkıntı duymadan dinin hizmetine koşar.

Böyle bir durumda kişinin büyük bir şevkle kendi hakların-dan feragat edebilmesi, tüm bunların kendisi için büyük bir ka-zanç olduğunu bilmesinden kaynaklanır. Belki maddi açıdan el-de edebileceği yüklü bir karı göz ardı edecek, hatta belki degörünürde maddi bir kayba uğrayacak ancak herşeyin üzerindetek kazanç olan "Allah'ın rızası"nı kazanmış olacaktır. Ayrıcamümin, malı verenin de alanın da Allah olduğunu bilmektedir.Onu rızıklandıracak, malına bereket verecek ya da kazancınıartıracak olan Allah'tır. Dolayısıyla iman eden bir insanın bu ko-nuda hırs yapmasını ya da endişelenmesini gerektirecek bir ko-nu yoktur.Allah, Kuran'ın "Güzellik yapanlara daha güzeli ve

fazlası vardır..." (Yunus Suresi, 26) ayetiyle müminlerin gös-terdikleri güzel ahlaka ve şevkli çabaya karşılık onlar için dahagüzel bir karşılık olduğunu bildirmiştir.

Şunu da belirtmeliyiz ki, müminlerin dinin menfaatlerinikendi menfaatlerinden öncelikli tutmaları sadece maddi konu-lar için geçerli değildir. Kimi zaman da manevi yönde bir feda-karlıkta bulunmaları söz konusu olabilir. Örneğin yorgun, aç ya

59Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 62: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

da uykusuz oldukları bir sırada hasta bir insanla ilgilenmelerigerekebilir. Müminler böyle bir durumda hiç üşenmeden, ağır-lık göstermeden şevkle hemen harekete geçerler. Çünkü onlarmaddi veya manevi fedakarlıkta bulunmayı bir zorluk olarakdeğil, Allah’ın kendileri için yarattığı özel bir fırsat olarak de-ğerlendirirler. Bunlar Allah'a yakınlaşmak ve O'nun rızasını ka-zanmak için can atan müminlerin şevkle bekledikleri ortamlar-dır. Bu nedenle de kendi ihtiyaçlarını karşılayamamış olmaktandolayı en ufak bir huzursuzluğa kapılmaz, en faydalı olan hizmetneyse ona yönelirler. Hiç kuşku yok ki bu konuda gösterdikle-ri şevk ve kararlılık, imanlarının ve din ahlakına nasıl içtenliklesarılmış olduklarının göstergelerindendir.

Güzel ahlakı yaşamakta kararlılık

göstermelerinden...

Dünya hayatında kendisine Allah'ın rızasını kazanmayı amaçedinen bir kimse,Allah'ın beğendiği güzel ahlakı en güzel şekildeyaşama konusunda da büyük bir şevk gösterir.Allah'a gönüldeniman etmemiş olan, O'nun rızasını kazanmak için içinde herhan-gi bir şevk ya da istek duymayan kimseler için ise bu büyük birzorluktur. Çünkü güzel ahlak, vicdanı ve iradeyi en mükemmelşekilde kullanmayı gerektirir. Kalbinde imanın şevkini ve heyeca-nını hissetmeyen insanlar bu vicdan ve irade duyarlılığını göste-remezler. Bu nedenle de güzel ahlakı tam anlamıyla yaşayamazlar.

Dine şevkle sarılan müminler ise Allah'ın Kuran'da bildirdi-ği ahlak modelini hiç zorlanmadan büyük bir zevkle yaşarlar.Kimi zaman onların da nefislerine zor gelen durumlar olabilir,ancak onlar buna rağmen nefislerini yenip Allah için güzel ah-lakta kararlılık gösterir ve bunu başarabilmiş olmaktan dolayıda büyük bir haz duyarlar.

60 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 63: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Kimi zaman zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşır ama cesur birkarakter sergilerler. Ya da öfke duyulabilecek bir tavırla karşıkarşıya kalır, ama güzel bir sabır gösterir ve öfkelerini yenerler.Kötü bir tavra güzellikle ve iyilikle karşılık verirler. Haklı olduk-ları halde haksızlığa karşı alttan almayı, bağışlamayı tercih eder-ler. En zor ya da en sıkıntılı anlarda bile kendi haklarından se-ve seve vazgeçer, büyük bir şevkle başkalarına öncelik tanırlar.İnananlar için fedakarlıkta bulunmayı zevkle kabul ederler. Birkusur ya da hata işlediklerini fark ettiklerinde bu durumu tela-fi etmek için canla başla samimi bir çaba sarf ederler. Kendile-ri de ihtiyaç içinde oldukları halde,Allah'ın emri gereği ellerin-dekini seve seve yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara ve di-ğer ihtiyaç içerisinde olanlara verirler. Kendi çıkarlarını zedele-yecek de olsa hiçbir zaman için adaletten taviz vermez, şahit-liklerinde dürüst bir tavır sergilerler. Kimsenin kusurunu araş-tırmaz, kimsenin arkasından konuşmazlar.Ve hepsinden önem-lisi tüm bu güzel ahlak örneklerini yaşamakta, hayatlarının so-nuna kadar büyük bir sabır ve kararlılık gösterirler.

Tüm bu güzel ahlak özelliklerini yaşayabilmek ise ancakimanın getirdiği şevk ile mümkün olabilmektedir. Muhakkak kiMüslümanların da nefisleriyle çatıştıkları ya da şeytanın kışkırt-malarıyla karşı karşıya kaldıkları anlar olmaktadır. Ancak bunarağmen vicdanlı kullar,Allah'a olan bağlılıklarından ve O'na ya-kınlaşmak için duydukları şevkten dolayı Allah'ın beğendiği ah-lakı yaşamakta kararlılık göstermektedirler.

Mallarını ve canlarını Allah'a teslim

etmiş olmalarından...

Mal ve can kavramları cahiliye toplumunun en önem verdiğive belki de yaşamlarının asıl amacı haline getirdikleri iki önem-

61Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 64: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

li konudur. Bazı insanlar hayatları boyunca bu iki konuda itibarelde edebilmek ve üstünlük sağlayabilmek için yaşarlar.Kuran'damal biriktirerek, toplumda itibar elde edebilmenin bazı kişiler-de bir tutku halinde olduğuna şöyle dikkat çekilmiştir:

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gü-

müşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere du-

yulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı.

Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel

yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)

Kuran'ın "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imti-

han edileceksiniz..." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle tümbunların insanlar için bir deneme konusu kılındığı bildirilmiştir.Ancak bu gerçeği göz ardı eden cahiliye toplumu insanları, iç-lerindeki bu şehvet nedeniyle mallarına ve canlarına karşı tut-ku derecesinde bir bağlılık gösterirler. En korktukları konu sa-hip oldukları ya da övündükleri şeylere bir zarar gelmesidir.Çünkü bu durumda hayattaki asıl amaçlarını yitirmiş olacaklar-dır. Bu nedenle tüm yaşantılarını, mallarını ve canlarını koruma-ya ve bu uğurda menfaat elde etmeye adarlar. Bu konudaki ka-rarlı tavırları ise, onların dünya hayatını ve onun çekici süsleriolan mal ve can gibi değerleri büyük bir cehaletle Allah'ı razıetmekten daha önemli görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Müminler ise cahiliye insanlarının uğruna hayatlarını adadık-ları bu değerleri Allah'ın rızasını ve cennetini kazanabilmek içinhiç düşünmeden bir kenara koymuşlardır. Çünkü onların asılamaçları malca ya da makamca güçlenip dünya hayatında itibarelde edebilmek değil, Allah'ın rızasını kazanabilmektir. İmanedenler Allah’a kulluk etmeleri için yaratıldıklarını ve dünya ha-yatında malları ve canlarıyla denenmekte olduklarını bilmekte-dirler.

62 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 65: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Bunun yanında inanan bir insan, sahip olduğu her nimetinasıl sahibinin Allah olduğunun da şuurundadır.Allah tüm nimet-leri zaten dünya hayatında kullanması için kendisine bir emanetolarak vermiştir ve dilediği anda hepsini geri almaya kadirdir.Çünkü Allah evrendeki herşeyin hakimidir. İnsanın canı yani be-deni zaten yetmiş seksen sene sonunda çürüyüp toprağa karı-şacak, malı ise ahirette ona hiçbir şekilde fayda sağlamayacak-tır. Eğer insan elindeki imkanları Allah'ın rızasını kazanmak içinkullanacak olursa, dünyada da ahirette de güzellikle karşılık bu-lacaktır. İşte bu gerçeğin farkında olan müminler mallarını vecanlarını Allah yolunda kullanmak üzere, daha en başından YüceAllah'a teslim etmişlerdir ki bu teslimiyeti sağlayan da ancakkalplerinde yaşadıkları imanın şevkidir. Kuran'da bu durumşöyle anlatılmaktadır:

Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara

mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını

satın almıştır… (Tevbe Suresi, 111)

Ayetin devamında ise müminlere, "yaptıkları bu alışveriş-

ten dolayı sevinip müjdeleşmeleri" hatırlatılmıştır. İşte bunedenle müminler de kalplerinde bu müjdenin sevincini ve şev-kini taşıyarak hareket ederler. Gerektiğinde mallarını Allah'ınrızasını kazanabilecekleri hayırlı bir yolda hiç düşünmeden se-ve seve harcarlar. Canlarıyla da sonuna kadar dine hizmet et-meye ve Allah'ın rızasını kazanacak salih amellerde bulunmayaçalışırlar. Elbette ki Allah yolunda gerektiğinde mallarına ya dacanlarına zarar gelebileceğini de bilirler.Ancak onlar bunu za-ten daha en başından göze almışlardır. Çünkü onlar bunu birkazanç ve bir güzellik olarak görmektedirler. Kuran'da inanan-ların Allah'ın rızasını kazanmak için karşılaşabilecekleri her zor-luğu sevinçle karşıladıklarından ve bunları birer güzellik olarak

63Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 66: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

nitelendirdiklerinden şöyle bahsedilmiştir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize ke-

sinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır.

Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."

De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya za-

ferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz?

Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim

elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz.

Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle

birlikte bekleyenleriz. (Tevbe Suresi, 51-52)

İşte ayette bildirilen müminlerin bu sözleri onların kalple-rinde yaşadıkları şevkin ne denli güçlü olduğunu göstermekte-dir. Müminlerin mallarını ve canlarını nasıl büyük bir şevkleYüce Allah'a teslim ettiklerine dair Kuran'da Peygamberimiz(sav) döneminde yaşanan bir örnek aktarılmıştır. PeygamberEfendimiz (sav)'in döneminde yapılan bir savaşa katılabilmeyiiçten arzu eden ancak bunun için gerekli olan bineği bulabil-mek için her gidişlerinde Peygamber (sav)’den "Sizi bindire-

cek bir şey bulamıyorum" sözlerini duyarak geri dönmekzorunda kalan müminlerin durumu şöyle anlatılmıştır:

Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen

için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bu-

lamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulama-

yıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana

boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yok-

tur. (Tevbe Suresi, 92)

Bu örnek, salih bir Müslümanın Allah yolunda malını ve ca-nını nasıl seve seve ortaya koyabildiğinin ve bu uğurda nasıl is-tek duyduğunun açık bir göstergesidir. Elbette her ortama, herdöneme göre bir müminin göstermesi gereken hizmetin şekli

64 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 67: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

de değişebilir. Örneğin Peygamberimiz (sav) dönemindeki or-tamda Müslümanların haklarının fiilen savunulması gerekmiştir.Ancak içinde yaşadığımız dönem fikri bir mücadele gerektir-mektedir. İşte Müslümanların şevkle yapmaları gereken hizmetfikri alanda olmalıdır. Kuran ahlakının yaşanması ve güzellikleri-nin insanlara anlatılması konusunda ciddi fedakarlıklar göste-ren her insan Rabbimiz'den bunun güzel sonucunu umabilir.Kuran'da dünyada sahip oldukları herşeyi Allah için şevkle or-taya koyanların ahirette alacakları güzel karşılık şöyle bildiril-miştir:

Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık

Allah, bunu onun için kat kat arttırır. Onun için 'kerim

(üstün ve onurlu) bir ecir vardır. (Hadid Suresi, 11)

Hayırlarda yarışıp öne geçmelerinden...

Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf

olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayır-

larda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (Al-i

İmran Suresi, 114)

Allah’ın Kuran'da, "... Artık hayırlarda yarışınız ..." (Mai-de Suresi, 48) emri ile dikkat çekilen yarış, cahiliye toplumla-rında yaşanan türde "birbirini ezme" yarışı değil, tam aksine gü-zellikleri ve hayırları artırma yarışıdır. Çünkü müminlerin yarış-maktaki amaçları dünyevi bir çıkar elde etmek ya da insanlararasında bir üstünlük oluşturmak değildir. Onlar sadeceAllah'ın emirlerini yerine getirmekte, O'nun beğendiği ahlakıyaşamakta ve Rabbimiz'i razı etmekte yarışırlar.

Böylesine bir yarışa girmeleri Allah korkularının ve imanla-rının bir gereğidir. Zira kişinin iman konusundaki samimiyeti veihlası,Allah'ın rızasını kazanmak için harcadığı çaba ile ölçülebi-

65Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 68: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lir.Allah'a ve ahirete iman eden bir kimse, daha önce de belirt-tiğimiz gibi Allah'ın rızasını en fazlasıyla kazanabilmeyi veAllah'a en yakın insan haline gelebilmeyi hedefler.Allah'ın ken-disinden hoşnut olmasını, kendisine rahmet etmesini ve cenne-tine layık görmesini ister. Bu nedenle de elinden gelen en fazlaçabayı harcar.Aklını, vicdanını ve tüm kapasitesini olabilecek eniyi şekilde kullanarak Kuran ahlakını ve dinin hükümlerini enmükemmel şekilde yaşamaya çalışır. Nitekim Kuran'da mümin-leri Allah Katında öne geçiren unsurun böylesine bir çaba ilehayırlarda yarışmaları olduğu bildirilmiştir:

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bun-

dan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 61)

Ayrıca "Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı

armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Ger-

çekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak

Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi." (EnbiyaSuresi, 90) ayetiyle, Hz. Zekeriya'nın tavrı örnek verilmiş ve ha-yırlarda yarışmanın peygamberlerde de görünen bir özellik ol-duğuna dikkat çekilmiştir. Allah'ın Kuran'da yaşamlarından ör-nek verdiği peygamberler de, hayatlarını Allah'ın rızasını kazan-ma konusunda bir yarış içinde geçirmişlerdir. Kendilerine pey-gamber ahlakını örnek alan müminler de aynı şekilde onlarınAllah'ın rızasını kazanma konusunda gösterdikleri bu yolu iz-lerler. Müminlerin hayırlarda yarışmalarının bir diğer nedeni dedünya hayatının çok kısa, ölümün de çok yakın olduğunun bi-lincinde olmalarıdır. Her an ölebileceklerini ve böyle bir du-rumda da Allah'ın rızasını kazanmakta yeterli çabayı gösterme-miş olmaktan dolayı ahirette büyük bir pişmanlık duyabilecek-lerini bilirler. Çünkü ahirete geçişten sonra insanın bir dahadünyaya geri dönüp de hayırlarda yarışması, salih amellerde bu-

66 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 69: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lunması mümkün değildir. İşte bu nedenle de Müslümanlar da-ha çok hayır kazanma konusunda zamana karşı büyük bir yarışiçerisine girerler. Dünya hayatında kendilerine tanınmış olansüre içerisine hayırdan yana olabildiğince fazla şey sığdırmayaçalışırlar. Bu doğrultuda karşılarına çıkan her işe şevkle talipolur ve her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırlar. Sa-lih Müslümanların bir duası Kuran'da şöyle belirtilmiştir:

"Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuz-

dan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve

bizi takva sahiplerine önder kıl," diyenlerdir." (Fur-

kan Suresi, 74)

Ayette görüldüğü gibi inananların Allah'a olan "bizi takva

sahiplerine önder kıl" şeklindeki duaları da onların hayırlar-da yarışma konusundaki şevklerini ortaya koymaktadır.

Müslümanlar bu şevk ve kararlılıkla,Allah'ın "Şu halde boş

kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulma-

ya-devam et." (İnşirah Suresi, 7) emrini en güzel şekilde ya-şarlar. Bir an bile boş bir vakit geçirmemeye çalışır, insanın hiç-bir zaman için Allah'ın rızasını kazanma konusunda kendisiniyeterli göremeyeceğini bilerek şevk ve istekle hayırlarda yarı-şırlar. Dünya hayatında geçirdikleri her saniyeden hesaba çeki-leceklerini, vicdanlarını kullanmadıkları ya da daha hayırlısı var-ken boş bir işe daldıkları her andan sorumlu tutulacaklarınıunutmazlar. Bu nedenle de kendi ihtiyaçlarından arta kalan va-kitlerini sürekli “hayırlı” bir arayış içerisinde geçirirler.

Allah'ın rızasını kazanmak uğruna bedenen veya zihnen yo-rulmanın insan için büyük bir kazanç olduğunun farkındadırlar.Bu nedenle bu yorgunluğu neşeyle, sevinçle karşılarlar. Onlarbunu ahiretleri için önemli bir fırsat olarak görür, şevkle Allahiçin yorulmaya, işleri biter bitmez kendilerine Allah'ın rızasını

67Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 70: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

kazandıracak bir başka işe yönelmeye devam ederler. Çünküonlar, dünya hayatlarında gösterdikleri bu ciddi çabanın "Kim

de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göste-

rerek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayan-

dır." (Isra Suresi, 19) ayetinde de bildirildiği gibi, en güzel şekil-de karşılık bulacağını bilmektedirler.

Böyle salih kullar,Allah'ın izniyle, dünyada iken durmaksızınçaba harcayarak yarışıp öne geçmelerine karşılık ahirette son-suza kadar en güzel mekanlarda konaklayacak ve nimetler içe-risinde ağırlanacaklardır:

Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte

onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimet-

lerle-donatılmış cennetler içinde; Birçoğu geçmiş

(ümmet)lerden, Birazı da sonrakilerden. 'Özenle iş-

lenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı

yaslanmışlardır. (Vakıa Suresi,10-16)

Dünya hayatında Allah'ın rızasını kazanmak için yorgunluğatalip olanlara ahirette hiçbir yorgunluk dokunmayacağı Ku-ran'da şöyle bildirilir:

Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar or-

dan çıkarılacak değildirler. (Hicr Suresi, 48)

"Ki O, bizi Kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak

bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk do-

kunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz."

(Fatır Suresi, 35)

Zorluk ve sıkıntılara karşı

güzel bir sabırla sabretmelerinden...Allah, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hangi-

nizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve

68 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 71: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle dünya hayatının birimtihan ortamı olduğuna dikkat çekmiştir. Gerçekten de dün-ya hayatında meydana gelen lehte ya da aleyhte gibi görünençeşitli iniş çıkışlar, insanların gerçek karakterlerinin anlaşılabil-mesi bakımından oldukça önemlidir. Özellikle de zorluk anları,insanların samimiyetlerini ortaya koyan en önemli anlardır.

Müminlerin en dikkat çekici özelliklerinden biri ise zorlukanlarında da, refah ortamlarında da aynı karakteri, aynı samimi-yeti ve şevki muhafaza ediyor olmalarıdır. Bunun en önemli se-bebi ise onların "zorluk" kavramına olan farklı bakış açılarıdır.Daha önce de belirttiğimiz gibi onlar, zorluk ortamlarını Allah'aolan bağlılıklarını ve imanlarının gücünü ispatlayabilecekleriönemli bir fırsat olarak değerlendirirler. Bunun "kalbinde

hastalık olan kimseler" ile "Allah'a gönülden iman etmiş

olan kimseleri" birbirinden ayırmak için Allah’ın özel olarakyarattığı bir durum olduğunu bilirler. Bu nedenle de zorluklarıbir sıkıntı olarak değil, aksine bir nimet ve Allah'a yakınlaşmakiçin bir yol olarak görürler. Karşılarına çıkan tüm zorluklara,"Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret." (Mearic Su-resi, 5) ve "Rabbin için sabret" (Müddessir Suresi, 7) ayetle-rinde de bildirildiği gibi sabreder ve Allah'a tevekkül ederler.

"Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yük-

lemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkla-

rı aleyhinedir..." (Bakara Suresi, 286) ayetiyle hatırlatıldığı gi-bi,Allah'ın kendilerine güçlerinin yeteceğinden fazla bir zorlukyüklemeyeceğini bilmenin güvenini ve rahatlığını yaşarlar. Eğerbaşlarına bir zorluk gelecek olursa bilirler ki bu, onların güçle-rinin yeteceği, altından kalkabilecekleri ve sabırla karşılayabile-cekleri bir olaydır. Bu yüzden de karşılarına çıkan her ne kadarçetin bir zorluk olursa olsun, onlar şevkle bu zorlukla mücade-

69Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 72: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

le eder ve her ne olursa olsun Allah'a karşı teslimiyetli bir ta-vır sergilerler.

Bunun yanında zorlukların, gelmiş geçmiş tüm inananlarınkarşılaştığı bir durum olduğunu da bilirler. Allah'ın ayette vaatettiği üzere önceki kavimlerin karşılaştığı olaylar mutlaka kendibaşlarına da gelecektir. Bu gerçeği bilen bir mümin henüz buzorluklarla karşılaşmadan kendisini bunlara karşı hazırlamışolur. Her ne olursa olsun Rabbimiz'e sadık kalacağına, sabırdateslimiyette ve tevekkülde kararlılık göstereceğine ve Allah'tanrazı olacağına dair Allah'a söz (ahid) verir. "… Allah'a verilen

söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur." (Ahzap Suresi, 15)ayeti gereği de ahdini mutlaka yerine getirir. Dayanılmaz bir aç-lık, fakirlik, korku, yaralanma hatta ölüm bile olsa bundan razıolur ve Rabbimiz'e karşı şükredici bir tavır gösterir. Binlercezorluk ardı ardına da gelse, tüm hayatı durmaksızın bu zorluk-lar içerisinde de geçse o, yine de bunu bir güzellik olarak de-ğerlendirir. Çünkü bu dünyadaki bir kaç on yıllık zorluğa Allahiçin güzel bir sabır gösterdiği takdirde, sonsuza kadar tek bir aniçin bile hiçbir sıkıntı yaşamayacağını bilmektedir. Allah'ın dile-mesiyle bu şevk dolu tavrı ona nimetlerin en güzelini,Allah'ın rı-zasını, rahmetini ve cennetini kazandıracaktır.Allah bir ayetindeiman edenleri zorluklarla deneyeceğini şöyle haber vermiştir:

"Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça

mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imti-

han edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara

Suresi, 155)

Ancak bu konuda unutulmaması gereken bir husus dahavardır. Müminlerin zorluklara karşı sabretmeleri de cahiliyetoplumunun yaşadığı sabır anlayışından farklıdır. Zira cahiliye

70 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 73: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

insanları sabretmeyi karşılaştıkları zorluklara katlanmak olarakdeğerlendirirler. Müminler için zorluklar asla katlanılması değil,mücadele edilerek aşılması gereken olaylardır. Bu nedenle zor-lukları aşabilmek ve refaha kavuşmak için akıllarını ve maddimanevi tüm imkanlarını en iyi şekilde kullanarak, karşılaştıklarıbir zorluğa çözüm getirmeye çalışırlar. Bir yandan da Allah'ınkendilerine güç vermesi için ve karşılaştıkları zorlukları hafif-letmesi için Allah'tan yardım dilerler. Kuran'da müminlerin budualarına şöyle yer verilmiştir:

"... Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıkları-

mızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize,

bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.

Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize

taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim

mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım

et." (Bakara Suresi, 286)

İşte müminlerin zorluklar karşısında gösterdikleri bu güzelahlak, samimi çaba, sabır ve teslimiyet onların şevklerini göste-ren en önemli alametlerden biridir. Allah'a ve ahirete olaninançlarının gücü, onların zorluklar karşısında hiçbir şekilde yıl-gınlık göstermeden sonuna kadar şevkle mücadele etmelerinisağlar.

Zorluklar karşısında daha da

şevklenmelerinden...

Müminlerin imanlarını ve şevklerini ortaya koyan en önem-li delillerden birinin de zorluk zamanında gösterdikleri tavırlarolduğuna değindik. Müminlerin bu konuda dikkati çeken birbaşka özellikleri de zorluk anlarında hiçbir şekilde yılgınlık gös-termedikleri gibi aksine daha da şevklerinin artıyor olmasıdır.

71Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 74: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Şevklerindeki bu artışın en önemli sebebi, bu durumun Allah'ınbir vaadi olduğunu bilmeleridir.

Allah "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza

gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..." (Bakara Su-resi, 214) ayetiyle, geçmişte yaşamış olan mümin toplulukları-nın denenmiş olduğu sıkıntılarla denenmeden insanların cen-nete giremeyeceklerini bildirmiştir. Dolayısıyla, müminlerin sı-kıntılarla, zorluklarla karşılaşmaları Allah'ın değişmez kanunu-nun, dinin bir gereğidir. Diğer bir deyişle bu şekilde denenme-leri, müminlerin önemli bir vasfıdır.

Allah'ın razı olacağı bir insan olabilmek, kişinin Kuran'da bil-dirilen ayetlerin tümünü birden karşılaştığı olaylarda uygulama-sıyla mümkündür. Bu nedenle müminler Allah'ın peygamberle-re, onlarla birlikte olan müminlere ve tarih boyunca gelmişgeçmiş tüm inananlara yaşattığı bu ayetlerin kendi üzerlerindede tecelli etmesini isterler. Elbette kendilerini bilerek bir zor-luk içine sokmazlar ama zorluklarla karşılaştıklarında da, bu,onların şevklerinin daha da artmasını ve imanlarının daha dagüçlenmesini sağlar. Müminlerdeki bu şevk artışının bir diğersebebi ise dünya hayatındaki zorlukların onların ahiret hayatla-rındaki ecirlerini artırıp makamlarını yükselteceğini umuyor ol-malarıdır. Çünkü zorluğa rağmen Allah'a sadık kalmış, yılgınlığakapılmadan "Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şey-

dir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." (Ahzap Suresi, 22)diyebilenlerden olmuş olacaklardır.

Allah'ın rızasını umdukları her işi sevinç ve

neşe ile yerine getirmelerinden...

Müminlerin şevklerini ifade eden bir başka özellikleri de,Allah'ın rızasını kazanmak ve dine hizmet etmek amacıyla yap-

72 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 75: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

tıkları her işi sevinç ve neşeyle yerine getiriyor olmalarıdır. On-ların yaşadıkları bu neşe "iman neşesi"dir. İman neşesi, kalple-rinde gerçek imanı yaşamayan kimselerin hiçbir şekilde taklitedemeyeceği, içten gelen, samimi bir neşedir. Çünkü bu, imanetmiş olmaktan kaynaklanan,Allah'ın rızasını, rahmetini ve son-suz cennet hayatını ummanın verdiği bir neşedir. Allah'a ve ahi-rete kesin bilgiyle iman etmeyen kimseler böyle bir neşeyi ya-şayamazlar. Onlar neşeyi ancak kendilerine menfaat sağlayacakkonularda gösterebilirler ki, bu da aslında cahiliye insanlarınınyaşadığı neşe anlayışının bir benzeridir. Çünkü cahiliye toplu-munda da insanlar ancak menfaat umdukları işler karşısında se-vince kapılırlar.Ancak bu gelip geçici bir neşedir. Menfaat kay-bı gibi bir durum neşenin yitirilmesi için yeterlidir.

İmanı kalplerine gereği gibi yerleştirmemiş olan kimseler deeğer Allah'ın rızasını kazanmaları nefislerine zor gelen bir işyapmalarını gerektiriyorsa, bu durumda tüm neşelerini kaybe-derler. Dahası bu işi olabildiğince memnuniyetsiz bir tavırla ye-rine getirerek isteksizliklerini ve şevksizliklerini ifade etmeyeçalışırlar. Çünkü onlar karşılığında maddi bir kazanç sağlama-dıkları ya da herhangi bir ücret almadıkları bir işe harcanan za-manı, boşa geçen bir vakit olarak değerlendirirler.Allah'ın rıza-sını kazanabilmiş olmanın, alınabilecek tüm karşılıkların en gü-zeli ve en değerlisi olduğunun şuurunda değillerdir. Bu neden-le de sanki büyük bir külfet yüklenmiş ve büyük bir fedakarlık-ta bulunuyormuş gibi bir tavır sergilerler. İşte müminlerin şevk-lerindeki farklılık da bu noktada ortaya çıkar.Yapılması gerekeniş zor ya da zahmetli de olsa, onlar neşelerinden hiçbir şey kay-betmezler. Çünkü müminler Allah'a gönülden, yani isteyerek veseverek kulluk ederler. O'nun rızasını kazanabilecek salih birameli de aynı şekilde gönülden gelen bir şevkle yerine getirir-

73Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 76: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ler. İşte bu şevk de onların tavırlarına sevinç ve neşe olarakyansır.

Kalbinde hastalık olanların şevksizliklerinden

etkilenmemelerinden...

Kitabın başında her insanın Allah'a olan imanının ve yakınlı-ğının aynı olmadığına değinmiş,Allah'a gönülden bağlananlar ol-duğu gibi kalbinde hastalık bulunan kimseler de olduğuna dik-kat çekmiştik. Müminlerin arasında yaşadıkları halde gerçekteiman etmemiş olan bu kimseler dilleriyle "iman ettiklerini"söylemekte, ancak hayatlarıyla bu sözlerini tasdik edecek birtavır ortaya koymamaktadırlar. İmanlarındaki bu zayıflık nede-niyle de Allah'ı razı etme ve dini gereği gibi yaşama konusundason derece şevksizdirler. Bu kimseler kendi şevksizliklerindendolayı hem sözleriyle hem de tavırlarıyla iman edenlerin şevk-lerini kırmak ve onları yılgınlığa düşürmek isteyebilirler.

Ancak gerçekten inanmış olanlar ne bu sözlerden ne de ta-vırlardan etkilenmezler. Çünkü onlar Allah'ın, "Öyleyse sen

sabret; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; kesin bilgiyle inan-

mayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gev-

şekliğe) sürüklemesinler." (Rum Suresi, 60) ayetiyle bildirdi-ği gibi, çevrelerindeki bazı insanların bu şevksizliklerinin aslın-da kesin bilgiyle inanmıyor olmalarından kaynaklandığını bil-mektedirler. Bu nedenle de şevklerini kaybetmedikleri gibi ak-sine bu kişilerin dine hizmet etmediklerini, Kuran ahlakının ya-yılması için hiçbir çaba harcamadıklarını gördükçe daha da mü-cadele azimleri artar. Hem onlara örnek olup Kuran ahlakınıhatırlatmak hem de kendileri doğru olanı en güzel şekilde ya-şamak için daha da şevklenirler. Değerli İslam büyüğü Bediüz-zaman Said Nursi,Allah rızası için samimi bir gayret içinde olan

74 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 77: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

insanların, şevksiz insanlara nasıl yaklaştıklarını bir sözündeşöyle ifade etmiştir:

"Başkalarının füturu (gevşekliği) ve çekilmesi, ehl-i himmetin şev-kini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifeleri-ni bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler." (Kas-tamonu Lahikası, s.37)

Bediüzzaman'ın yukarıdaki sözüyle ifade ettiği gibi, kalbindehastalık olan kimselerin dine hizmet etmekten kaçışlarını hergörüşlerinde salih müminler dine daha da büyük bir şevkle hiz-met ederler. Şevksiz insanların Kuran ahlakını yaşamada ve in-sanlara anlatmada gösterdikleri gevşeklik, üzerlerinde çok bü-yük bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlatır. Gevşek in-sanların güzel ahlakı yaşamaktaki isteksizliklerini görmek mü-minlerin daha da güzel bir ahlak göstermelerine vesile olur. Ke-sin bilgiyle iman etmeyenlerin Allah'a ve elçilerine olan itaatsiz-liklerine karşılık inananlar anında "işittik itaat ettik" diyerekitaatli bir tavır gösterirler.

Kalbine imanı yerleştirmemiş olanlar, bunlar gibi daha pekçok konuda müminler için -istemeden de olsa- hayra vesileolurlar.Ama hiçbir şekilde şevksizlikleriyle müminleri olumsuzyönde etkileyemezler. Çünkü Müslümanlar şevklerini ve iman-larını beraber oldukları insanların tavırlarına göre değil,Allah'ınrızasını ve beğenisini kazanmaya göre ayarlarlar.Dahası mümin-ler bu kimselerin din konusundaki gevşekliklerini görmeselerdahi, yine de Allah'ın emirlerini yerine getirme konusunda ola-bilecek en fazla şevki gösterirler. Ancak bu kimseleri görmekonlar için bir nevi hatırlatma gibi olur ve onlar açısından hayradönüşür. Gevşeklik gösteren kişi bu tavrıyla kendi ahiretini gözardı ederken bir yandan da fark etmeden salih müminlerin şev-kini kamçılamış, onları teşvik etmiş olur.

75Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 78: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

İNANANLARIN

HEYECANI NASILDIR?

Heyecan kavramı, Kuran ahlakından uzak toplumlarda bazıolaylar karşısında yaşanan stres, panik, iç sıkıntısı gibi

duyguları ifade eder. Bu heyecan insana haz değil aksine sıkıntıveren, zorluk çektiren bir duygudur. Müslümanların heyecanıise, Allah'ın sanatına karşı duydukları, kendilerine verilen ni-metler için hissettikleri, sonsuz cennet hayatını umarak yaşa-dıkları coşku hissidir.

Din ahlakını yaşamayan insanların bu sıkıntılı hisleri yaşama-larının ana nedenlerinden biri ise "tevekkülsüzlük"tür.Tevek-kül, "Allah'ı vekil edinmek ve yalnızca O'na güvenip da-

yanmak"tır. Cahiliye insanları Allah'ın büyüklüğünü kavrayıptakdir edemedikleri için içlerinde böyle bir güven ve teslimiyetyaşamazlar. Allah'ı vekil edinmek yerine kendilerine hiçbir ya-rar sağlamayacak şeylerden medet umarlar. Bu nedenle de kor-kularından ve cahiliye heyecanlarından hayatları boyunca kur-tulamazlar.

Müminler ise Allah'a olan tevekkülleri sayesinde cahiliye

Page 79: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

toplumunun yaşamakta olduğu bu sıkıntı veren duygulardantümüyle arınmışlardır. Onlar Kuran'da makbuliyetine dikkat çe-kilen iman heyecanını en derin şekilde yaşayan kimselerdir.Çünkü gördükleri her görüntünün bir hikmet üzerine yaratıl-dığını bilen ve bu hikmetleri görebilmek için üzerlerinde derinderin düşünen insanlardır.

Vicdanlarını en güzel şekilde kullanarak düşündükleri için,en ince ayrıntılarda gizlenen hikmetleri dahi kolaylıkla görürler.Bundan dolayı da aynı olaya karşı cahiliye insanlarından çok da-ha fazla duyarlılık gösterir, güzelliklerden daha büyük bir zevkalır ve çok daha derin bir heyecan hissederler. İman eden birinsan gördükleri karşısında şevk ve heyecan içindedir, çünküyoktan yaratıldığını ve böylesine renkli, yüz binlerce, milyonlar-ca yaratılış mucizesinin olduğu bir dünyaya geldiğini bilir, bununheyecanını duyar. Her baktığı yerde Allah'ın eşsiz sanatını gör-mektedir, evren, yıldızlar, gökyüzü, güneş, ay, kelebekler, kuşlar,milyonlarca hayvan, bitkiler, meyveler... Mümin bütün bunlarkarşısında heyecan duyar.

İlerleyen satırlarda müminlerin yaşadığı bu heyecanın ne ka-dar büyük bir nimet olduğuna değinecek ve müminlerin heye-can duydukları konulardan bazılarına dikkat çekeceğiz.

77Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 80: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

MÜMİNLER NELER KARŞISINDA

HEYECAN DUYARLAR?

Allah'ın yaratma sanatına karşı duyulan

heyecan...

İ nsan gözünü çevirip de baktığı her yerde Allah'ın sanatınınbirbirinden hayranlık uyandırıcı delilleriyle karşılaşır. Bir

ayette Allah şöyle bildirmiştir:

"Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde

onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu

kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde

Rabbinin şahid olması yetmez mi?" (Fussilet Suresi, 53)

Müminler,Allah'ın evrenin her noktasında yarattığı düzeninmükemmelliği karşısında heyecana kapılırlar. Çünkü onlar buharikalıkların ardındaki aklı, kudreti ve benzersiz sanatı gör-mekte ve Allah'ın büyüklüğünü düşünmenin zevkini yaşamakta-dırlar.

Öyle ki, gaflet halindeki insanların nasıl olup da bu harika-lıklar karşısında duyarsız kalabildiklerini şaşkınlıkla karşılarlar.Sadece birkaç dakika olsun vicdanlarının sesini dinleyerek sa-

Page 81: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

mimiyetle düşünmüş olsalar, onların da Allah'ın sanatı ve yüce-liği karşısında müthiş bir heyecan duyacaklarını bilirler. ÇünküKuran'ın pek çok ayetinde de dikkat çekildiği gibi Allah'ın ya-ratma sanatındaki kusursuzluk, vicdanını kullanan her insanınhemen görebileceği kadar etkileyicidir. Müminlerin Allah'ın ya-ratışındaki harikuladelikleri düşündüklerinde üzerlerinde mey-dana gelen etki bir ayette şöyle bildirilmiştir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı

zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda

düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşu-

na yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabın-

dan koru." (Al-i İmran Suresi, 191)

Vicdanlarının teşvik ettiği konularda samimiyetle düşünenmüminler, ayette dikkat çekildiği gibi, göklerin ve yerin yaratılı-şının ardında Allah'ın sonsuz hakimiyetinin ve sonsuz kuvveti-nin yer aldığını görürler.Allah'ın bunların her birinde yüzlerce,binlerce hikmet gizlediğini fark eder ve bu mükemmel düzenkarşısında da büyük bir heyecan duyarlar.Ancak bu, insanı te-dirgin eden ya da telaşlandıran cahiliye heyecanı değil, aksineinsanın doğruya ulaşmasına yardımcı olan Rahmani bir heye-candır, bir coşkudur. Bu kavrayış ve heyecan onların Allah'tanbaşka kulluk edilecek bir ilah olmadığını çok daha iyi kavrama-larının bir sonucudur. Müslümanlar çevrelerinde yaratılan sana-tı ve ihtişamı düşündükçe, kendilerini yaratmış olan, tek dostve vekilleri olan Allah'ın kudretini, gücünü ve büyüklüğünü çokdaha iyi anlarlar. Hemen Allah'ı tesbih ederek saygıyla şanını yü-celtir ve ayette geçen "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yarat-

madın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."

(Al-i İmran Suresi, 191) sözleriyle de ifade edildiği gibi azabın-dan sakındırması için Allah'a sığınırlar.

79Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 82: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Nimetlere ve güzelliklere karşı

duyulan heyecan...

Nimetlerden ve güzelliklerden en çok etkilenen ve en fazlazevk alabilen kimseler müminlerdir. Çünkü onlar herşeyiAllah’ın yarattığını bilmekte ve karşılaştıkları her olaya, her var-lığa Allah'tan kendilerine ulaşan bir nimet olarak bakmaktadır-lar. Bu nedenle de aynı güzellik, onlar için diğer insanlarda ol-duğundan çok daha büyük bir anlam ifade etmektedir.

Güzelliklerden böylesine yoğun bir heyecan duymalarınınbir sebebi de müminlerin diğer insanların göremediği detayla-rı ve incelikleri fark edebiliyor olmalarıdır. Zira akıllarını gere-ği gibi kullanmayan ve olaylar üzerinde derin düşünmeyen in-sanlar, genellikle olayların ancak dışta kalan yani yüzeysel olankısmını kavrayabilirler. Bu nedenle bunlardan aldıkları zevk deaynı şekilde sınırlı kalır. İman edenler ise, karşılarına çıkan her-şeyi "iman ve hikmet gözü" ile değerlendirirler. Bu nedenle dezevk alacak heyecan duyacak çok fazla detay ve çok fazla gü-zellik görebilmeyi başarırlar.

Müminlerin güzellikleri diğer insanlardan daha detaylı görüpbunlardan daha fazla etkileniyor olmalarının bir diğer sebebi deşudur:Allah'a karşı büyüklenen bir insan O'nun yaratmış oldu-ğu güzellikleri ya da harikalıkları göremez. Çünkü Allah'ın gü-cünü takdir ettiği anda kendi aczini de kabul etmek durumun-da kalacaktır. Bu durumu kabul etmediği için de güzellikleri farketse de bunlardan etkilenmemek için mutlaka bir açıklama bul-maya ve heyecanını bastırmaya çalışır. Müminler ise kibirden vebüyüklenmeden tamamen arınmışlardır.Ayrıca,Allah'a muhtaçolduklarının bilincindedirler, bu nedenle güzellikleri takdir et-mekten ve Allah'ın ihtişamlı yaratışına şahitlik etmekten çekin-mezler. Güzellikler karşısında içlerinden gelen en doğal tepkiyi

80 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 83: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

verebilir ve samimi heyecanı doyasıya yaşayabilirler.Örneğin tüm güzelliği ve etkileyiciliği ile, gözalıcı renklerde

ve zevk veren kokuya sahip bir gül veya bir menekşe gördük-leri zaman öncelikle bunun Allah'ın "Cemil" (Güzel olan) ismi-nin yani Allah'ın güzelliğinin bir tecellisi olduğunu düşünür ve iç-lerinde bunun heyecanını yaşarlar. Sonrasında ise tecellisini da-hi etkileyici ve böylesine gözalıcı biçimde yaratan Allah'ın zatı-nın bundan ne kadar üstün ve sonsuz bir güzelliğe sahip oldu-ğunu tefekkür eder ve dolayısıyla büyük bir heyecan duyarlar.

Yine gördükleri tüm bu güzelliklerin kendileri için yaratıl-mış olduğunu ve bunun Rabbimiz'den onlara bir ikram ve lütufolduğunu düşünürler.Tüm bunların Allah'ın onlara olan sevgisi-nin ve rahmetinin bir göstergesi olduğunu bilmenin heyecanınıyaşarlar. Bir yandan da yaratılan tüm bu güzelliklerin belki depek çok insan için hiçbir anlam ifade etmediğini, bunlardan ençok Allah'ı dost edinen insanlar olarak kendilerinin zevk aldık-larını düşünmenin hazzını yaşarlar. Allah'ın kendilerine bu gü-zellikleri görebilecek imkan yaratmış olmasına, bunları karşıla-rına çıkarmış olmasına şükrederler.Yine Allah'ın kendilerine bugüzellikleri görebilecek sağlıklı gözler, güzellikleri idrak edebi-lecek bir şuur açıklığı ve tüm bunların şükrünü yapabilecek ka-dar samimi bir iman vermiş olmasından da heyecan duyarlar.

Pek çok insanın manevi bir körlük içinde olduğu için güzel-liklerden haz duyamadığını, ama Allah'ın kendilerini seçip imanısevdirmiş olmasından dolayı güzellikleri görüp zevk alabiliyorolmalarının neşesini hissederler. Ayrıca nimetlerin çeşitliliğini,mükemmel yaratılışlarını ve burada görülen sonsuz aklı düşün-meleri de yine Allah'a olan hayranlıklarını ve O'nun sanatı kar-şısında duydukları heyecanı artırır.

Allah'ın "Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın ni-

metini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç

81Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 84: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nan-

kördür." (İbrahim Suresi, 34) ayetiyle de hatırlattığı gibi, mü-minler dünya nimetlerinin bitip tükenmeyen çeşitliliği karşısın-da heyecanlanırlar.

Allah'ın tüm bunları kendilerine bir lütuf olarak verdiğini, di-lemiş olsa bundan çok daha azını da vermiş olabileceğini düşü-nür, ellerindeki nimetlere şükretmenin heyecanını yaşarlar.

"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükre-

derseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nan-

körlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetli-

dir." (İbrahim Suresi, 7) ayetiyle hatırlatıldığı gibi,Allah'ın şük-redenlere nimetlerini daha da arttıracağını düşünmekten dola-yı da büyük bir heyecana kapılırlar.

Allah'ın dünya hayatında kendilerine nimetlerle ve güzellik-lerle geçen bir hayat ve hayır dolu bir kader yaratmış olması-na şükreder bundan dolayı da heyecanlanırlar. İman eden insanAllah'ın kendi üzerindeki korumasını ve rahmetini her saniyefark eder. Bunun Allah'tan bir lütuf olduğunu bilir. NitekimAllah rahmetini dilediğine verendir. Eğer kişi güzel ve mutlu birhayat yaşıyorsa, bu sadece Allah'tandır. Bu gerçek pek çok ayet-te vurgulanmaktadır: "Allah dilediğini yaratır ve seçer",

"karanlıklardan nura çıkarır", "dilediğini hidayete erdi-

rir." Nimetler içinde yaşayan bir mümin, bunu, Allah'a borçluolduğunu bilir.Ve Allah'ın onu seçmiş olması, ona güzellikleri ya-şatması, kötülüklerden onu uzak kılması, nimetler içinde yarat-ması büyük bir coşkuya kapılmasına neden olur. Duyduğu şevkve heyecanla Allah'a yönelir, tüm hal ve tavırlarıyla O'nu razı et-meye çalışır.

Dünyadaki güzellikleri gördükçe cenneti ve oradaki güzel-liklerin ne kadar kusursuz ve mükemmel olduğunu düşünür ve

82 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 85: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

bu güzelliklere kavuşma umudunu taşımanın heyecanını yaşar.Tüm bu sayılanlar, müminlerin güzellikler karşısında düşü-

nerek heyecanlandıkları konuların sadece belli başlılarıdır. On-ların güzellikler içinden yakaladıkları detaylar ise burada sayı-lanlarla sınırlandırılamayacak kadar çoktur.Ufukları geniş ve te-fekkür güçleri de son derece yüksektir. İnkar edenlerin hiçbirzaman tadamadıkları bu haz, imanlarının Müslümanlara kazan-dırmış olduğu çok büyük bir nimettir.

Sevgi ve dostluk heyecanı...İnsanların büyük çoğunluğu hayatları boyunca gerçek sevgi-

yi ve gerçek dostluğu bulamamış olmalarından yakınır ve so-nunda da bu duyguyu yaşamanın imkansız olduğuna kanaat ge-tirirler. Bu tespit, cahiliye insanları için bir anlamda doğrudurda. Cahiliye sisteminin hakim olduğu insanlar arasında gerçeksevginin ve dostluğun yaşanması mümkün değildir. Çünkü bukimseler birbirlerini, karşılıklı olarak sağladıkları çıkar ve men-faatlere bağlı olarak severler. Bu menfaatler son bulduğunda isesevgi ve dostluk sandıkları yakınlık da sona erer.

Sevgiyi ve dostluğu en iyi bilen ve en güzel şekliyle yaşayankimseler ise müminlerdir. Bunun en önemli sebebi ise, kitabınbaşında da hatırlattığımız gibi, onların birbirlerini herhangi birmenfaat sağladıkları için değil sadece vicdanlı ve salih kullar ol-dukları için sevmeleridir. Onlar için bir insanı en sevilecek vedostluğu en çok istenecek hale getiren özellik, Allah korkusuve takvadır. Çünkü takva bir insan, Allah korkusundan dolayıaynı zamanda Kuran ahlakını da en güzel şekilde yaşayan kim-se demektir. Kuran ahlakını yaşayan kişi, hangi özelliklere sahipolduğunda kendisine sevgi duyulacağını ve dost olunmak iste-neceğini bilir ve bunları en mükemmel şekliyle hayata geçirir.

83Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 86: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Aynı şekilde karşı tarafın hangi özelliklerinin sevilmeye değerolduğunu takdir edebildiği için gerçek anlamda sevmesini debilir. Bu anlayış devam ettiği ve kişiler arasında Kuran ahlakı engüzel şekilde yaşandığı sürece de sevgiden ve dostluktan duyu-lan heyecan hiçbir zaman son bulmaz. Dahası kişilerin ahlakla-rı güzelleştikçe sevgiden ve dostluktan aldıkları haz ve heyecanda sürekli olarak artar.

Onlar birbirlerindeki mümin vasıflarını, iman ve vicdan ala-metlerini, birbirlerinin ihlas ve samimiyetlerini,Allah korkuları-na ve takvalarına dair alametleri gördükçe daha da şevklenir-ler, aynı şekilde bereberlerindeki müminlerin Allah'ın rızasını vesevgisini kazanmış, ahirette üstün makam sahibi kimseler ola-bileceğini ummanın heyecanını da yaşarlar. Zira böyle bir du-rumda Allah'a çok yakın, O'na dost olmuş ve belki de Allah'ındost edindiği biriyle dost olmuş olacaklardır.

Ayrıca onların sevgileri sonsuz bir beraberlik anlayışına da-yalı olduğu için hiçbir zaman son bulmaz. Bu dünyada başlamışolan beraberlikleri ölümle son bulmayacak, aksine daha da mü-kemmelleşerek ahirette de sonsuza kadar devam edecektir.Müminlerin sevgi anlayışı bu noktada bir kez daha cahiliye top-lumunun sevgisinden ayrılır. Onlar sevgilerinde ve dostlukların-da sonsuz bir beraberliğe niyet etmemiş oldukları için sadakat,vefa ve güven kavramları da onlar için anlamını yitirmiştir. Dostolduklarını iddia eden iki insan, bu dostluklarının süresine birsınır getirmişlerse, bu, onların her an için dostluklarına son ve-rebilme kapısını da açık bıraktıkları anlamına gelir. Her iki tara-fın da karşılıklı olarak bu ihtimalin bilincinde olması da onlarıbirbirlerine karşı son derece temkinli ve tedirgin hale getirir.Bu temkin ise, sevgi ve dostluğun gereği olan samimiyeti orta-dan kaldırır. Söz konusu kişilerin kendi aralarındaki samimiyet-

84 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 87: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

leri sınırlıdır. Çünkü dostluklarının bitmesi durumunda göster-dikleri samimiyetin kendilerini mağdur edeceğini düşünürler.

Salih Müslümanlarda ise bu tür bir hesap söz konusu olmaz.Sonsuzluğa niyet eden insan sonsuza kadar sadakatinde, sevgi-sinde ve arkadaşlığında kararlılık gösterecek demektir. İşte mü-minlerin sevgilerine ve dostluklarına ayrıcalık katan sonsuzluğaniyet, yaşadıkları sevgiden büyük bir haz duymalarını da sağlar.Bu, sevdikleri insanlarla cennette de birlikte olmayı ummanınve sonsuza kadar sevgilerinde sadık kalacaklarını bilmenin he-yecanıdır.

İyileri koruma konusunda duydukları şevkAllah, "Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz,

bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir

veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım

eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf

bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba göstermi-

yorsunuz)?" (Nisa Suresi, 75) ayetiyle zulüm altında olup dabir kurtarıcı bekleyen insanların durumuna dikkat çekmiştir. Buayet gereği kendi haklarını koruyamayacak durumda olan ma-sum insanları korumak, onlara yardım etmek, onları güvenliğekavuşturmak müminlerin vicdani bir sorumluluğudur.

Bu sorumluluklarının bilincinde olan Müslümanlar, sadeceiman ettikleri için eziyet gören insanları zulümden kurtarabil-me konusunda içlerinde büyük bir istek ve şevk duyarlar. Güç-lü bir vicdana ve yine hassas bir adalet anlayışına sahip olmala-rı nedeniyle masum insanların eziyet görmesine asla göz yum-mazlar. Maddi manevi tüm imkanlarını ortaya koyarak onlarayardım ederler. İçlerindeki şevk ve heyecan hisleri onlara buyönde büyük bir cesaret ve güç kazandırır.

85Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 88: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Allah'ın müminlerin üzerine yüklediği bir başka sorumlulukda kötülüklere karşı mücadele etmek, insanları kötülüklerdensakındırmaktır. Müminler bu konuda da şevk içindedirler; zirakötülere karşı mücadele etmek, yeryüzünde zulmü ordan kal-dırmak, barış ve güvenlik ortamını oluşturmak insanlık adınayapılabilecek en büyük ve en şerefli hizmetlerden biridir. İna-nanların kötülükten sakındırma sorumluluklarını yerine getir-melerinin önemine Kuran'da şöyle dikkat çekilmiştir:

Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de

kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri

yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yaka-

ladık. (Araf Suresi, 165)

Kuran'da ayrıca pek çok peygamberin iyileri koruma ve kö-tülere karşı mücadele etme konusunda duydukları şevk ve he-yecana örnekler verilmiştir.

Örneğin Hz. Musa yaşadığı dönemde, İsrailoğullarını Mısırhükümdarı olan Firavun'un zulmünden kurtarabilmek için bü-yük bir çaba harcamıştır. Kuran'da "... gerçekten yeryüzünde

büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardan-

dı." (Yunus Suresi, 83) sözleriyle tanıtılan Firavun, Mısır halkınıköle olarak çalıştırmakta, kadınları sağ bırakıp erkek çocukları-nı öldürterek halkına işkence yapmaktaydı. Hz. Musa,Allah'tangelen "Haydi ona gidin de deyin ki: Biz senin Rabbinin el-

çileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara

(artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Se-

lam, hidayete tabi olanların üzerine olsun." (Taha Suresi,47) şeklindeki vahiy üzerine, Firavun'a gitmiş ve halkına yaptığızulmü durdurmasını istemiştir.Ayrıca onların kendisiyle birlik-te Mısır'dan çıkmalarına izin vermesini talep etmiştir.

Bu örnekte görüldüğü gibi, Hz. Musa zulüm altındaki insan-

86 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 89: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ları güvenliğe kavuşturma sorumluluğunu üstlenmiş, hatta baş-ka ayetlerde bildirildiği gibi, yıllar yılı bu konuda zorlu bir mü-cadele vermiştir. Masum insanlara yapılan eziyet son bulana ka-dar da zalimlerin peşini bırakmamıştır.

Gösterdiği fiili çabanın yanı sıra zulüm altında olan bu insan-ları manevi açıdan da güçlendirip cesaretlendirmeye çalışmışve onları sabırla Allah'tan yardım dilemeye davet etmiştir. Ni-tekim bu konuda gösterdiği şevk ve azim sonucunda Allah, onuve beraberindeki müminleri Firavun'a karşı üstün getirmiştir.

Kuran'daki bu örneklerden anlaşıldığı gibi, müminler her za-man için iyilerin yani şefkatli, merhametli, hoşgörülü, adaletli,yardımsever, fedakar insanların yanında, kötülerin yani kindar,zalim, bencil insanların ise karşısında olurlar. Her zaman içinzulüm yanlısı olanların zorbalıklarını durdurmaya ve zulüm gö-renleri de kurtarmaya çalışırlar. Tüm bunları yaparken deAllah'ın bir emrini yerine getiriyor olmanın şevk ve heyecanınıyaşarlar. Zira gösterdikleri bu güzel tavır ile Allah'ın adaletiniayakta tutmuş, vicdanlarının sesini dinlemiş, Kuran ahlakını uy-gulamış ve böylece masum insanları güvenliğe kavuşturmuş ol-maktadırlar. İşte tüm bunların heyecanı da onlara büyük bir hazvermektedir.

İnananların bu konuda gösterdikleri sarsılmaz kararlılık, ay-nı zamanda onların ahlaken de gelişmelerini sağlar. Allah'ı razıetmek gayretiyle büyük sorumluluk yüklenen insanların ahlak-larının güzelleştiğine İslam büyüğümüz Bediüzzaman Said Nur-si de bir sözünde dikkat çekmiştir:

"Maksadın büyümesiyle himmet (samimi gayret) de büyür ve ha-miyet-i İslamiyenin (Müslümanlara sahip çıkma gayreti) galeyanı(coşkusu) ile ahlak da tekemmül eder (olgunlaşır). (Divan-ı HarbiÖrfi, s.45)

87Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 90: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

İbadetleri yerine getirmenin verdiği heyecan...Allah'ı razı edebilmek ve sevgisini kazanabilmek müminler

için herşeyden önemlidir. Bu nedenle hayatları boyunca Allah'adaha da yakınlaşabilmenin yollarını ararlar. Allah "Ey iman

edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştı-

racak) vesile arayın..." (Maide Suresi, 35) ayetiyle müminlerebunu emretmiştir.

Müslümanlar, Kuran'da bildirilen ibadetleri yerine getirmeyikendilerini Allah'a yakınlaştıracak önemli bir yol olarak görür-ler.Ancak bunun için ibadetlerin sadece fiili olarak yerine geti-rilmesinin yeterli olmadığını, Allah Katında asıl makbul olanıntüm bunları samimiyet ve ibadet heyecanı ile yapmak olduğunuda bilirler. Zira Allah bir ayetinde müminlerin Allah için kestik-leri kurbanların ne etlerinin ne de kanlarının Allah'a ulaşacağı-nı, asıl ulaşacak olanın kalplerindeki takva olduğunu bildirmiştir:

"Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaş-

maz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onla-

ra sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet

vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzel-

likte bulunanlara müjde ver." (Hac Suresi, 37)

İşte bu gerçeğin farkında olan müminler de Allah Katındaasıl değer görecek olanın samimiyetleri ve ihlasları olduğunubilerek, her yaptıklarını ibadet heyecanı ile yerine getirirler.

Allah’ın tüm Müslümanlara bildirdiği emirlerinin yanı sıraMüslüman kadınlara bildirdiği emirleri de bulunmaktadır. Mü-min kadının belirleyici bir özelliği Allah'ın Kuran'da emrettiğiüzere giyiminde tesettür ölçülerine dikkat etmesi ve başınıörtmesidir. Müslüman kadınlar her dönemde bu ibadeti büyükbir titizlik ve şevkle uygulamışlardır. Nur Suresi’ndeki örtün-meyle ilgili ayetler Hicretten sonraki dönemde indirilmiştir.

88 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 91: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

“Şeybe kızı Safiye anlatıyor ve diyor ki: Biz Hz. Aişe’nin yanındaiken bir kısım hanımlar Kureyşli kadınların durumunu ve faziletle-rini anlatmışlardı. Bunun üzerine Hz. Aişe buyurdular ki; "muhak-kak ki Kureyşli kadınların üstünlüğü vardır.Ama Allah’a yemin ede-rim ki, ben Ansar’ın kadınlarından daha çok Allah’ın Kitabını tas-dik eden ve Kur’an’a inanan faziletli kimseler görmedim." Nur Su-resi’ndeki “baş örtülerini yakalarının üzerlerine koysunlar” ayet-ikerimesi nazil olduğunda kocaları onların yanlarına gittiler ve ken-dilerine Allah (cc)’ın bu konuda inzal buyurduğu ayeti okudular.Her bir kişi karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına bu ayeti oku-yordu. İçlerinden hiçbir hanım baş örtüsünü yakaları üzerine koy-maz olmadı. Allah’ın indirdiği kitabındaki hükmüne inandıkların-dan ve tasdik ettiklerinden örtülerine büründüler...” (İbn-i Kesir,Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)

Hz.Ayşe (radiyAllahu anh)'dan rivayet edilmiştir:“Başörtülerini ya-kalarının üstüne koysunlar”ayetini inzal edince harmaniyeleriniyırtarak onunla örtünmüşlerdir.” (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Ke-rim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)

Peygamberimiz (sav) döneminde mümin kadınlar Cenab-ıAllah’ın tesettür konusundaki emrini işte böylesine büyük birşevk ve istekle karşılamışlar, hemen itaat etmişlerdi. Onlardansonra gelen Müslümanlar da aynı şevk ve kararlılıkla bu emriyerine getirmişlerdir. Elbette ki baş örtüsünü yalnızca saçı ör-ten bir örtü olarak görmemek gerekir. Baş örtüsü ve kılık kı-yafetteki tesettür kişinin ne kadar çok Allah'tan korktuğunu, nekadar kişilikli, saygın, asil, onurlu, özgür ve iffetli olduğunu gös-terir. Bu yüzden tesettür bir nevi iffetin sembolüdür. KadınınAllah Katında ve inananlar nezdinde yücelmesini sağlayacak,onu her türlü bağımlılıktan ve sıkıntıdan kurtaracak bir vesile-dir. Tesettürle birlikte ahlak, tavır, hal ve hareketlerin de Ku-

89Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 92: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ran’a ve sünnete uygun olması gerekir. Bunların hepsi bir ara-ya geldiğinde çok saygı uyandıran, heybetli bir görünüm mey-dana gelir. Kişinin sahip olduğu asalet,Yüce Allah'ın hükümleri-ne karşı olan titizliğinden, şevkle ve heyecanla bunları yerinegetirmesinden belli olur.

Kuran ayetlerini okumaktan duyulan heyecan...Allah Kuran'da müminlerden "Bizim ayetlerimize, ancak

kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapa-

nanlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük

taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder." (SecdeSuresi, 15) diye bahsetmiştir. Müminlerin, ayetleri duyar duy-maz secdeye kapanmaları hiç kuşkusuz ki onların imanlarınıngücünden ve Allah'a kulluk etmekten duydukları büyük hazdankaynaklanmaktadır.

Allah'ın kendilerine, içinde hiçbir şeyin eksik bırakılmadığıve Allah'ın sözlerinin yer aldığı bir kitap göndermiş olmasındanbüyük bir heyecan duyarlar.Aynı şekilde Kuran'ın her bir aye-tinin Allah'ın onlara olan sevgisinin, merhametinin ve adaletininbirer tecellisi olduğunu bilmenin şevkini de yaşarlar. Dahasıtüm bunları kavrayabilecek bir şuur açıklığına sahip olmaların-dan dolayı ruhlarında büyük bir sevinç duyar ve Allah'a çok iç-li ve derin bir sevgiyle bağlanırlar. Bu da onlara büyük bir hu-zur verir. Kuran'da inananların Allah'ın ayetleri karşısında duy-dukları bu büyük haz dolayısıyla "ağlayarak secdeye kapan-

dıkları" bildirilmiştir:

De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha ön-

ce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çe-

nelerinin üstüne kapanarak secde ederler." (İsra Su-

resi, 107)

90 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 93: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Ve derler ki: "Rabbimiz Yücedir, Rabbimizin va'di

gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor." Çeneleri üstüne

kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı do-

lu korku)larını artırıyor. (İsra Suresi, 108-109)

Allah ayetlerin devamında da okudukları ayetlerin onlarınhuşularını, yani Allah'a olan saygı dolu korkularını artırdığınadikkat çekmiştir.Yine bir başka ayette de Allah peygamberlerinAllah'ın ayetleri karşısında duydukları heyecanın şiddetindenağlayarak secdeye kapandıklarını bildirmiştir:

İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği pey-

gamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte

taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail

(Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden

ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan

Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye

kapanırlar. (Meryem Suresi, 58)

Bir başka ayette ise müminlerin Kuran ayetleri karşısındaduydukları Allah korkusundan dolayı derilerinin ürperdiği şöy-le anlatılmaktadır:

Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap ola-

rak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri tit-

reyerek-korkanların O'ndan derileri ürperir. Sonra

onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yu-

muşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir,

onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırır-

sa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur. (Zümer

Suresi, 23)

Dua etmekten duyulan heyecan...Allah, "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak

91Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 94: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua

edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim

çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki

irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar." (Bakara Suresi, 186) aye-tiyle tüm insanları dua etmeye çağırmıştır. Onlara şah damar-larından daha yakın olduğunu, dua ettikleri anda onları duydu-ğunu ve dualarına karşılık vereceğini müjdelemiştir.Allah'ın in-sanlara böyle bir imkan tanımış olması, kullarının her söyledi-ğine, her düşündüğüne şahit olması müminler için büyük birheyecan vesilesidir. Bu, Allah'ın müminlere dost olduğunu, on-lar üzerinde her an korumasının olduğunu ve onlara her anrahmet etmekte olduğunu bilmenin heyecanıdır. Bu nedenleinananlar da büyük bir şevkle ve ihtiyaç içerisinde Rabbimiz'esığınır ve her an her konuda O'ndan yardım dilerler.

Onlara bu konuda heyecan veren şeylerden biri deAllah'tan isteyebilecekleri konuların hiçbir sınırı olmayışıdır.Her insan Allah'tan ihtiyaç duyduğu küçük büyük, maddi mane-vi herşeyi isteyebilme imkanına sahiptir.Allah kullarının duala-rına, onlar için en hayırlı olacak şekilde karşılık vermektedir.

Allah'a yakınlık için bir yol olan

tevbe etmenin getirdiği şevk ve heyecan

İnsan hata yapmaya açık bir varlıktır. Herşeyi bilmesi ve ku-sursuz olması elbette ki beklenemez. Nitekim dünya bir imti-han yeridir ve insan buraya eğitilmeye gelmiştir; asıl yurdu ahi-ret olacaktır. Bu nedenle, bir anlamda eğitim yeri olan bu dün-yada pek çok hata işleyebilecek, pek çok eksiği ve kusuru ola-bilecektir. Önemli olan hatalarda diretmemek, doğruyu görürgörmez ardından gitmek, eski huyları terk etmektir. İnsan mü-kemmeli elde edene kadar bu süreç işler. Müminler eksik ve

92 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 95: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

aciz birer kul olduklarının farkındadırlar.Yaptıkları hataların ar-dından bağışlanma diler, tevbe ederler. Kuran'da önemli bir iba-det olarak dikkat çekilen tevbenin onlara kazandırdığı pek çokmanevi güzellik de vardır.

İşte bu nedenle müminler bir hata yaptıklarında asla karam-sarlığa kapılmaz, aksine Allah'ın affedebileceğini bilmenin rahat-lığını ve şevkini yaşarlar. Hatalı olduklarını fark ettikleri anda hiçvakit kaybetmeden Allah'a sığınır ve bağışlanma dilerler. Allahsamimi kullarının bu özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine

zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günah-

larından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan

başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yap-

tıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir."

(Al-i İmran Suresi, 135)

Allah'ın samimiyetle yapılan tevbeleri bağışlayacağını müjde-lemiş olması inananlara büyük bir umut ve heyecan verir. Çün-kü ne kadar çok hataları olsa bile ölüm anına kadar her zamanarınabilme ve cennete layık olabilecek bir ahlaka ulaşabilmeimkanları vardır.Allah Kuran'da insanlara olan bu rahmetini vesevgisini şöyle açıklamıştır:

(Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak

üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden

umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları ba-

ğışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Zümer

Suresi, 53)

İşte Allah'ın üzerlerindeki bu şefkatini ve affediciliğini gör-mek, Kendisi'ne her sığındıklarında Rabbimiz'in merhameti ilekarşılık göreceklerini ummak müminlerin kalplerinde derin bircoşku ve heyecan hissi oluşturur.

93Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 96: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Kuran ahlakını tebliğ etmenin verdiği heyecan...Allah müminler arasında insanları iyiye, hayra ve güzel ola-

na çağıran bir topluluk bulunmasını emretmiştir:

"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve

kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bu-

lunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran

Suresi, 104)

Salih Müslümanlar Allah'ın bu ayeti doğrultusunda insanlaraKuran ahlakının güzelliğini ve cahiliye ahlakını yaşamanın yanlış-lığını anlatmaya ve onları Allah'ın dinine yöneltmeye çalışırlar.Kendileri dinin getirdiği güzel ahlakı yaşadıkları ve bunun insan-lara nasıl konforlu bir hayat sunduğunu görebildikleri için, aynıhuzuru ve güzelliği diğer insanların da yaşamasını isterler. Da-ha da önemlisi cehennemin ne kadar kesin bir gerçek olduğu-nu bildikleri için, tüm insanların Allah'ın razı olacağı bir hayatsürerek cehennemdeki sonsuz azaptan korunmalarını isterler.

Onlar için tek bir insanın dahi doğruyu görebilmesi son de-rece önemlidir. Çünkü bu kişi için dünyada yaptıklarına karşılıkolarak sonsuz cennet ya da cehennem hayatı vardır. Bu neden-le tek bir insanın dahi cehennemden kurtulup Allah'ın rahme-tine kavuşabilmesi için her türlü fedakarlığı seve seve göze alır-lar. Gerektiğinde aylarını, yıllarını, gece gündüz demeden bu ki-şinin dine ısındırılabilmesi ve mümin ahlakını benimsemesi içinharcayabilirler.Aynı şekilde yine tek bir insanın ahireti için tümmaddi imkanlarını da büyük bir şevk ve istekle ortaya koyabi-lirler. Bu konudaki şevkleri onlara hem fiziksel hem de manevianlamda büyük bir güç kazandırır. Hayatlarının sonuna kadarAllah'ın dinini en güzel ve hikmetli şekilde anlatmaya devamederler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, tüm bu çabaları-na karşılık tek bir kişi bile hidayet bulmasa, müminler yine de

94 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 97: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

aynı şevkle tebliğlerine devam ederler. Çünkü onların sorum-luluğu sadece dini anlatmaktır. İnsanlara hidayet verecek olanAllah'tır. Nitekim Kuran'da Peygamber Efendimiz (sav)’in gös-terdiği ihlaslı ve yoğun çabaya rağmen Mekke müşriklerindenpek çok kişinin iman etmediği ve buna karşılık Allah'ın "Ger-

çek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak

Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olan-

ları daha iyi bilendir." (Kasas Suresi, 56) ayetiyle Peygambe-rimiz (sav)'e bu durumu hatırlattığı bildirilmektedir.

Kuran'da Peygamber Efendimiz (sav) gibi diğer tüm pey-gamberlerin de tebliğ konusunda büyük bir şevk ve heyecan ilehareket ettiklerine dikkat çekilmiştir. Her biri bu uğurda çeşit-li zorluklarla karşılaştıkları halde asla yılgınlığa kapılmamışlar-dır. Aksine kavimlerine doğruyu gösterebilmek için her yoludenemişlerdir. Kuran'da Hz. Nuh'un bu konudaki ihlaslı çabası-na şöyle dikkat çekilmiştir:

Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz

davet edip-durdum." "Fakat davet etmem, bir kaçış-

tan başkasını arttırmadı." "Doğrusu ben, onları ba-

ğışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını

kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve

büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.'

"Sonra onları açıktan açığa davet ettim." "Daha son-

ra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine

gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." "Bundan böyle"

dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçek-

ten O, çok bağışlayandır. (Nuh Suresi, 5-10)

Ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Nuh, yaşadığı toplumdaki in-sanların kalplerini imana ısındırabilmek için şevkle din ahlakınıtebliğ etmiştir. Gece gündüz demeden Allah'ın büyüklüğünü an-

95Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 98: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

latmıştır. Onlar ise hakkı her duyduklarında inatla bu tebliğdenyüz çevirmişlerdir. Hz. Nuh,Allah'ın emrini yerine getirmekten,dini tebliğ etmekten duyduğu şevk ve heyecan sayesinde onla-rın bu tavırlarına aldırmamış, yılmaz bir kararlılıkla görevinedevam etmiştir.Tüm büyüklenmelerine karşı onlara imanı sev-dirmenin farklı yollarını aramıştır. Kimi zaman açıktan açığa ki-mi zaman da gizli yollarla Allah'ın varlığını anlatarak onları ya-şadıkları cahiliye sisteminden kurtarmak istemiştir. Ancakunutmamak gerekir ki Hz. Nuh ve onun gibi büyük bir şevk veihlasla Allah'ın dinini tebliğ edenler, bu uğurda sarf ettikleri herkelimenin, her çabanın karşılığını -Allah'ın izniyle- en güzeliylealacaklardır. Çünkü Allah, "Tevbe edenler, ibadet edenler,

hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû

edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sa-

kındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün)

müminleri müjdele." (Tevbe Suresi, 112) ayetinde de bildirdi-ği gibi, insanlara iyiliği emredip kötülükten sakındıranları rah-metiyle müjdelemiştir.

Cenneti düşünmenin verdiği heyecan...Müminlerin en fazla heyecan duydukları konulardan biri de

cenneti ve cennet nimetlerini düşünmektir. Çünkü cennet, in-sanlara, daha önce dünya hayatında eşine benzerine rastlama-dıkları bambaşka bir hayat sunmaktadır. Orada dünya hayatın-da karşılaşılan eksikliklerin ve kusurların hiçbiri yoktur. Çünkücennet, dünya hayatı gibi bir imtihan mekanı olarak değil, birmükafat yurdu olarak yaratılmıştır. Dahası Allah, insanların cen-nete özlem duymaları ve ona kavuşmak için çaba harcamalarıiçin dünya hayatını özel olarak kusurlu yaratmıştır. Hayatı bo-yunca, içinde mükemmelliğe ulaşma arzusuyla yaşayan insan,

96 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 99: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

dünyadaki yaşamın bu eksikliklerini gördükçe cenneti daha dabüyük bir heyecanla arzular.

Müminler ahirette cennetle birlikte hayatları boyunca bü-yük bir çaba göstererek sakınmaya çalıştıkları cehennem aza-bından kurtulmuş olmanın sevincini de yaşayacaklardır. Dünyahayatında Allah'ın dinine, Kuran ahlakının yaşanmasına ve ina-nanlara karşı mücadele edenler, onlara eziyet etmeye kalkışan-lar Allah'ın sonsuz adaletinin bir tecellisi olarak hak ettiklerikarşılığı tam olarak cehennemde alacaklardır. Kuran'da bu kim-selerin alacakları karşılık ve müminlerin bundan duydukları se-vinç şöyle bildirilmiştir:

Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenle-

re gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, bir-

birlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına dön-

dükleri zaman neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri

zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" der-

lerdi. Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak

gönderilmemişlerdi. Artık bugün, iman edenler, kafir

olanlara gülmektedirler. Tahtlar üzerinde bakıp-sey-

retmek suretiyle. Nasıl, kafir olanlar, işlediklerinin

'feci karşılığını gördüler mi?' (Mutaffifin Suresi, 29-36)

Bir başka ayette ise inkarcıların Allah'ın adaletiyle karşılıkbulmalarının, müminlerin kalplerini şifaya kavuşturduğu bildiril-mektedir. Öyle ki Allah'ın bu vaadini sadece düşünmek dahiinananların kalbinde heyecan oluşturmaktadır.

Bunun yanında cennette melekler tarafından selam sözle-riyle karşılanıp orada en güzel şekilde ağırlanacaklarını düşün-mek de inananlara derin bir haz verir. Hem Allah'ın melekleri-ni görecekler, hem de onlar tarafından ebedi yurtları olan cen-netlere sokulacaklardır. Dünya hayatında Allah'a kulluk etmek-ten kaçınanlar acı ve korku içinde, cehennem zebanileri tara-

97Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 100: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

fından karşılanırken, müminler huzur ve güvenlik içerisindemeleklere tabi olacaklardır. Bunu umut etmek bile onların bü-yük bir sevince kapılmalarına vesile olur. Kuran'da müminlerincennetteki karşılanışları şöyle anlatılmaktadır:

Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşle-

rinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar

da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir

kapıdan girip (şöyle derler:) "Sabrettiğinize karşılık

selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad

Suresi, 23-24)

"Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam

size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cen-

nete girin." (Nahl Suresi, 32)

Müminlerin cenneti düşünerek heyecanlanmalarının bir se-bebi de hiç kuşkusuz ki orada kendilerine sunulacağı vaat edi-len nimetlerin benzersizliğidir.Ancak bunlardan daha da heye-can verici olanı ise onların hayatları boyunca büyük bir şevklearzuladıkları sonuca kavuşacak, Rabbimiz'in rızasını kazanacakolmalarıdır.Allah, "Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onla-

ra güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur,

onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara,

içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennet-

ler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' bu-

dur." (Tevbe Suresi, 100) ayetiyle, cennetine kabul ettiği kulla-rından hoşnut olduğunu müjdelemektedir. Nitekim Kuran'dacennet nimetleri arasında en büyük nimetin "Allah'tan olanhoşnutluk" olduğu bildirilmiştir:

Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde

ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennet-

ler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiş-

98 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 101: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

tir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. Işte bü-

yük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)

Ayrıca Allah "Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de

sözlü "Selam" (vardır)." (Yasin Suresi, 58) ayetiyle, inananlariçin bir müjde daha vermiştir. Bu, müminlerin bir ömür süre-since gösterdikleri samimi çabalarına karşılık alabilecekleri engüzel mükafattır.

İnananlar, Kuran ayetleri ile anlatılan ancak insan kavrayışı-nın çok daha üzerinde bir mükemmelliğe sahip olan cennetingüzelliğini düşünmenin heyecanını da yaşarlar.Allah orada insannefsinin isteyebileceği, aklın tasavvur edebileceği her türlü gü-zelliğin ve nimetin olacağını bildirmiştir. İnsanın dünya hayatın-daki sınırlı ufku ile bu güzelliklerin çeşitlerini tahayyül edebil-mesi ise ancak bir dereceye kadar mümkündür. Öyle ki cennet,inanan insanlar için sonsuz sayıda sürprizlerle doludur. İşte busürprizleri düşünmek ve bunların -Allah'ın dilemesi dışında-sonsuza kadar süreceğini bilmek insana büyük bir heyecan ve-rir. Kuran'da cennet nimetlerinin bir bölümü, müminlere bildi-rilmiştir. Örneğin müminler, cennetlerde tüm sevdikleriyle,dostlarıyla birlikte olacaklardır. Orada gelmiş geçmiş tüm pey-gamberlerle, şehitlerle, sıddıklarla, Rabbanilerle ve salih mü-minlerle dostluk edecek ve sonsuza kadar da sadece Allah'ınrazı olduğu bu insanlarla birlikte yaşayacaklardır. Orada sevgiyive dostluğu olabilecek en yoğun şekilde tadacak ve asla bıkkın-lığa kapılmayacaklardır. Şeytanın cennet halkıyla hiçbir bağlan-tısı olamayacak ve o da sonsuza dek cehennem ateşinde hakettiği azabı yaşayacaktır. Oradaki herkes güvenilir, herkes YüceAllah'a sadık ve herkes güzel ahlaklı olacaktır. Kötü ahlak özel-liklerinden hiçbirini görmek mümkün olmayacak, kin, öfke, ha-set gibi cahiliye tavırları sonsuza kadar yok olacaktır.

99Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 102: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Cennette, dünya hayatındaki mücadele ortamının tüm zor-lukları ortadan kalkmış olacaktır. Tuzak kuranların tuzaklarınıbozmak için mücadele etmek ya da münafıkların oyunlarınakarşı dikkatli olmak gibi bir çaba içerisinde bulunmak gerek-meyecektir. Orada inananlar sonsuza kadar sadece nefislerininhoşuna giden nimetler içerisinde huzur ve keyifle ağırlanacak-lardır.Tüm insanlar olabilecek en güzel suretleriyle yaratılacakve dünyadaki tüm insani kusurlarından arınmış olacaklardır."Güzel huylu", "güzel yüzlü", "birbirlerine sevgiyle tutkun ve ya-şıt" eşlerle birlikte olacaklardır. Orada hiçbir şey dünya hayatı-nın kurallarına bağlı olmayacak, tüm sebepler ortadan kalkacakve yepyeni bir hayat ve yepyeni nimetler yaratılacaktır. Orada-ki köşkler, tahtlar, döşekler hepsi muhteşem güzellikte olacak;baldan ırmaklar, devşirilmesi kolay, hiçbir şekilde yemişleri ek-silmeyen meyve ağaçları ve daha insanın isteyebileceği niceleriolacaktır. Daha da önemlisi cennette insan aklının dünyaday-ken kavramakta zorluk çektiği sonsuzluk yaşanacaktır.Yüzler-ce, binlerce, milyarlarca, trilyonlarca, katrilyonlarca yıl değil, tril-yon çarpı trilyon yıl da değil, hiç bitmeyen, sonu gelmeyen son-suz bir hayat olacaktır. İnsanın dünyada sahip olduğu bıkkınlık,sıkılma gibi hisler de alınmış olacak ve insan sonsuza kadar ya-şadığı her andan büyük bir keyif duyacaktır.

İşte dünya hayatında, cennette karşılaşmayı umdukları bunimetleri düşünmek müminlere büyük bir zevk ve heyecan ve-rir. Bir an önce bu nimetlere kavuşma heyecanı ile daha daşevklenir ve Allah'ın cennete layık kullarından olabilmek içindaha fazla çaba harcarlar. Kuran'da emredildiği gibi, "... eni

göklerle yer kadar olan cennete kavuşmak için..." (Al-i İm-ran Suresi, 133) hayırlarda yarışır ve öne geçenlerden olmayagayret ederler.

100 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 103: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ŞEVK VE HEYECAN MÜMİNE

NELER KAZANDIRIR?

Güç ve kuvvet kazandırır...

İnsanlar hayatları boyunca kendilerini hem zihinsel hem de fi-ziksel açıdan güçlendirebilmenin yollarını ararlar. Bunun için

bilimin ve tıbbın tüm imkanlarına başvurur, türlü türlü ilaçlarlaya da zihin egzersizleriyle ilerleme kaydetmeye çalışırlar.Ancakhiçbir zaman için yaşamlarının sonuna kadar kendilerini canlı,hayat dolu, şevk içinde tutacak bir formüle ulaşamazlar.

İnsanı hem zihinsel hem de fiziksel açıdan güçlü ve zinde tu-tacak olan, imandır. Kişinin kalbindeki Allah korkusu onu her anuyanık, zinde ve güçlü kılar. Allah müminlere, Kendisi'ne olanimanlarına ve Kuran'a olan bağlılıklarına karşılık bu gücü verir.İnananların Allah'ın rızasını kazanma konusundaki istekleri veşevkleri, onlara bu bitmek tükenmek bilmeyen gücü kazandırır.Dünya hayatının çok kısa olduğunu, her an ölebileceklerini vehesap gününün yakınlığını akıllarından çıkarmamaları, onlarınhiçbir zaman için gevşekliğe kapılmadan, her an zinde ve canlıolmalarını sağlar. İmanın şevki sayesinde bir işi bitirdiklerininde

Page 104: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

diğerine başlayacak ve durmaksızın hayırlarda yarışacak kadarbüyük bir enerji kazanırlar. İçlerindeki şevk ve heyecan ile ge-ce gündüz hiç durmadan salih amellerde, hayırlı işlerde buluna-bilirler.

Müminler kazandıkları bu fiziksel gücün yanında zihinsel an-lamda da müthiş bir dikkat ve şuur açıklığı elde ederler. Olay-ların girift noktalarını kolaylıkla görebilir, kimsenin aklına gel-meyecek keskinlikte çözümler üretebilir, olayları en doğru şe-kilde teşhis edebilir, en doğru sonuçları çıkarabilirler. Fizikselaçıdan en yorgun oldukları anlarda bile yaşadıkları şevkin etki-siyle zihin açıklığına sahip olabilirler. Her işlerini olabilecek entitiz ve mükemmel şekilde yapıp Allah'ın izniyle başarılı şekildesonuçlandırırlar. Kısacası şevkle yaptıkları her işte, bitmek bil-meyen bir azim ve güç gösterir ve bundan dolayı da hiçbir yıl-gınlık hissetmezler. Başarıya ulaşamadıkları durumlarda, bundada bir hayır olduğunu bilir, asla ümitsizliğe kapılmaz, şevkleriniyitirmez ve Allah'ın izniyle dünya hayatının güzel sonucununinananların lehine olacağını bilirler.

Allah'ın yardımını ve desteğini kazandırır...Kuran'da "... Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin

olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz

olandır." (Hac Suresi, 40) ayetiyle,Allah, dinine sarılanlara dün-ya hayatında yardım edeceğini vaat etmiştir.

Kuran'da Allah'ın müminlere olan bu yardımına ilişkin ola-rak, Talut ve ordusunun örneği verilmiştir. Calut'un ordusunakarşı savaşmak üzere olan Talut'un ordusundaki kişilerden birkısmı yılgınlık göstermiş ve savaşacak güçleri olmadığını söyle-mişlerdir. Gerçekten iman etmiş ve Allah'a şevkle kulluk et-mekte olanlar ise, "... Nice küçük topluluk, daha çok olan

102 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 105: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabre-

denlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) diyerek cesaretgöstermiş ve Allah'ın yardımına sığınmışlardır. Allah, bu salihkullarını yardımıyla desteklemiş ve az bir topluluk olduklarıhalde onları Calut'un ordusuna galip getirmiştir. Kuran'daAllah'ın bu yardımı şöyle anlatılmıştır:

Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğru-

su Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bun-

dan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle

bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Kü-

çük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle be-

raber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride

kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı

(koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhak-

kak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler:

"Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa

Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle

beraberdir."

Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çık-

tıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağ-

dır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler top-

luluğuna karşı bize yardım et."

Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar.

Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet

verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanla-

rın bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olma-

saydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah,

alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (Baka-

ra Suresi, 249-251)

Bunun yanında Allah, kendisine gönülden bağlanan kimsele-rin kalplerine bir güven ve huzur duygusu vererek onların

103Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 106: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

imanlarına iman katmakta ve onları güçlendirmektedir. Bu,Allah'ın, dine şevkle sarılmalarına karşılık müminlere yaptığı biryardımdır. Kalplerinde yaşadıkları bu huzur ve güven duygusuMüslümanların, her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşırlarsakarşılaşsınlar şevklerini yitirmemelerini ve asla yılgınlığa kapıl-mamalarını sağlamaktadır. Kuran'da Allah'ın müminlerin şevkle-rine karşılık verdiği destek şöyle bildirilmektedir:

Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttır-

sınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur.

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır; Allah bilendir,

hüküm ve hikmet sahibidir. (Fetih Suresi, 4)

Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederler-

ken müminlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bil-

miş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur'

indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık)

olarak vermiştir. (Fetih Suresi, 18)

(Bundan) Sonra Allah, elçisi ile müminlerin üzerine

'güven duygusu ve huzur' indirdi, sizin görmediğiniz

orduları indirdi ve inkar edenleri azablandırdı. Bu, in-

karcıların cezasıdır. (Tevbe Suresi, 26)

Kuran'da inkar edenlerin, Peygamberimiz (sav)'i öldürmeküzere tuzak kurdukları bir sırada, Allah'ın Hz. Muhammed(sav)'i de Katından huzur ve güvenlik duygusuyla desteklediğibildirilmektedir:

Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah

O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak

O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada ol-

duklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapıl-

ma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah

O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu

104 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 107: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar eden-

lerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oy-

sa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güç-

lüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)

İşte Allah'ın Kuran ayetleri ile bildirilen bu yardımı ve des-teği müminlerin şevklerinden dolayı dünyada alacakları karşı-lıklardan biridir.Ahirette alacakları ebedi karşılık ise kuşkusuzçok daha büyüktür.

Cenneti kazandırır...Allah iman edip salih amellerde bulunanları şöyle müjdeler:

"(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunan-

ları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmak-

lar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu

ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rı-

zıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine)

benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için terte-

miz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır."

(Bakara Suresi, 25)

Allah bu nimeti onların dünya hayatında gösterdikleri şevkve çabaya karşılık vermektedir. Çünkü Müslümanlar,"Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar

olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için

hazırlanmıştır." (Al-i İmran Suresi, 133) ayetini en güzel şekil-de hayatlarına geçirmiş ve cennete kavuşmak için bir ömür bo-yu şevkle yarışmışlardır.Allah, "... Kim de gönülden bir hayır

yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığı-

nı verendir, bilendir." (Bakara Suresi, 158) ayetinde de bildir-diği gibi gönülden, yani şevkle yapılan hayırlara karşılığını veren-dir. Bu nedenle müminler dünya hayatında yaptıkları zerre ka-

105Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 108: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

dar hayrın bile karşılığını fazlasıyla alacak ve Allah onlardan, on-lar da Allah'tan razı olacaklardır:

Allah dedi ki: "Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin

yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kala-

cakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır.

Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuş-

lardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur." (Mai-

de Suresi, 119)

Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut

edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın

arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)

106 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 109: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

DİN AHLAKINI YÜZEYSEL

YAŞAYAN İNSANLARIN

ŞEVKSİZLİĞİ

K itabın başında "iman ediyorum" diyen herkesin imanınınbir olamayacağından bahsetmiştik. İşte bu bölümde de

gerçek anlamda iman etmeyen insanların imani zayıflıklarındankaynaklanan şevksiz ruh hallerine değineceğiz. Ancak bundanönce bu kimselerin Kuran'da nasıl tanıtıldıklarını, dine olan ba-kış açılarını ve yaşama amaçlarını ortaya koyarak bu farklılığınnedenlerini açıklayacağız.

Din ahlakını yüzeysel yaşayanlar kimlerdir?Kuran ayetlerinde bu kimseler "kalplerinde hastalık bulu-

nanlar", "münafıklar", "ağır davrananlar" ya da "geride kalanlar"olarak da adlandırılmaktadır. En dikkat çekici özelliklerindenbiri ise "... Onlar, ne sizdendirler, ne onlardan..." (Mücade-le Suresi, 14), "Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne

bunlarla..." (Nisa Suresi, 143) ayetleriyle belirtildiği gibi ger-çek anlamda ne cahiliye toplumuna ne de mümin topluluğunadahil olmalarıdır.Ama ilginçtir ki bu insanlar genellikle mümin-lerin arasında yaşarlar. Dış görünüşleriyle ve kimi tavırlarıyla

Page 110: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

müminlerinkini andıran bir yaşam sürerler. Fakat aslında onla-ra hiçbir şekilde benzemezler. Çünkü müminlerin en belirginvasıfları, Allah'a olan samimi iman ve sadakatleri iken, bu kim-seler kalplerinde böyle güçlü bir inanç taşımazlar. Her ne ka-dar dilleriyle bunun tam aksini söyleseler de gerçekte iman et-miş değildirler. Kuran'da bu durum şöyle bildirilmiştir:

İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret

gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değildirler.

(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar,

yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

(Bakara Suresi, 8-9)

Allah ayetlerinde bu kimselerin dilleriyle söylediklerininkalplerinde sakladıklarından tümüyle farklı olduğuna dikkatçekmiştir. Bunun sebebi, bu kimselerin kalplerinde var olan"hastalık"tır. Kuran'da bu gerçek şöyle açıklanmıştır:

"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını

arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı,

onlar için acı bir azab vardır." (Bakara Suresi, 10)

Ancak bu, fiziki değil manevi bir hastalıktır. Bu hastalıkta ki-şi imanı gereği gibi kavrayamamakta ve yaşayamamaktadır.Allah'ın varlığının apaçık delillerini gördüğü halde kalbini Allah'abağlamamakta, O'ndan gereği gibi korkup sakınmamaktadır.Dolayısıyla Allah'ın dinini tam olarak yaşamamaktadır. Vicdanıkendisine doğruyu gösterdiği halde nefsinin isteklerine kapıla-rak diliyle tasdik ettiği gerçekleri hayata geçirmekte gevşeklikgöstermektedir. Dünya hayatını ve dünya menfaatlerini, ahiret-te kazanacaklarına oranla çok daha yakın ve kolay görmekte-dir. Bu yüzden dünyayı daha çok sevmekte ve ahireti geri pla-na atmaktadır.

108 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 111: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Neden müminlerle birlikteler?Kalbinde hastalık olan kimselerin farklı inançlarına rağmen

yine de müminlerin arasında yaşamak istemeleri ise elbette kiilginçtir. Bunun bir nedeni, bu kimselerin din ahlakının kazandır-dığı güzelliklerden ve menfaatlerden, müminlerin sağladığı hu-zur ve güven ortamından yararlanmak istemeleridir. Cahiliyetoplumunda asla bulamayacakları üstün bir ahlaka sahip olanmüminler ile birlikte olmayı, böyle insanlardan oluşan bir orta-mı daha cazip bulurlar. Dahası her ne kadar kalplerinde kesinbir iman yaşamasalar da, konunun başında da vurgulandığı gibibu kimseler tamamen inkar etmiş de değildirler. Ne cahiliyetoplumundandırlar, ne de müminlerden. Bunun sebebi de bukimselerin kalplerinde var olan kuşkudur.

Dünya hayatını daha çekici bulmakla birlikte,Allah'ın dünya-da ve ahirette müminlere vaat etmiş olduğu nimetleri de sonderece cazip görürler. Kesin bir bilgiyle iman etmedikleri hal-de, "ya doğruysa", "ya gerçekten tüm bu vaat edilenler gerçek-leşecekse" gibi bir ihtimal de onları düşündürmektedir. Böylebir durumda müminlerin kavuşacağı nimetlerden ve güzellik-lerden kendilerinin de yararlanabileceklerini umarlar.

Onlara göre, din adına yapılması gereken herşeyi samimiimana sahip olan müminler yapacak, kendileri ise herhangi birdünyevi menfaat söz konusu olduğunda onlara yanaşarak budurumdan istifade etmeye çalışacaklardır. Ancak herhangi birzorluk ya da sıkıntı söz konusu olduğunda da yüz çevirip kaç-maya çalışacaklardır. Kuran'da Peygamberimiz (sav) dönemindeyaşamış olan insanlardan örnek verilerek, bu çarpık mantığaşöyle dikkat çekilmiştir:

Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size

bir musibet isabet edecek olsa: "Doğrusu Allah, bana

109Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 112: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der.

Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o za-

man da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş

gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla birlikte olsay-

dım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa'

erseydim." (Nisa Suresi, 72- 73)

Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir

fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil

miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size

üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek

tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet gü-

nü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere mümin-

lerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi,

141)

Ayetlerde açıklandığı gibi, çıkar elde etmeye çalışan bu kim-seler, mümin topluluğuyla birlikte hareket ederek onların dün-yevi imkanlarından yararlanmak isterler. Böyle bir imkanla kar-şılaştıklarında hemen kendilerini ön plana çıkarmaya çalışır, di-ne ve müminlere ne kadar bağlı olduklarından bahsederekMüslümanları ikna etmeye çalışırlar. Ama o ana kadar göster-miş oldukları şevksizlik ve gevşeklik, tüm müminler tarafındanaçıkça bilindiği için bu emellerini gerçekleştirmeyi başaramaz-lar.

Ancak bu kişilerin sahip oldukları öylesine çarpık bir bakışaçısıdır ki, samimiyetsiz tavırlarına kendileri de şahit olduklarıhalde müminlerin ahirette alacakları karşılıktan da yararlanabi-leceklerini zannederek kendilerini kandırırlar. Kuran'da onlarınahirette gösterecekleri bu tavırlara şöyle dikkat çekilmiştir:

O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman

edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nu-

runuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arka-

110 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 113: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

nıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalı-

şın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çe-

kilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yön-

den azab vardır.

(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte

değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fit-

neye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımla-

rın sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve Islam'a

karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıl-

tıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geli-

verdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kul-

lanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış

oldu." Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz

ve inkar edenlerden de. Barınma yeriniz ateştir, sizin

veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş

yeridir. (Hadid Suresi, 13-15)

Bu kişiler bilmelidirler ki, kalplerinde samimi imanı yaşama-dıkları sürece, müminlerle birlikte olmalarının Allah Katındaonlara hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü Allah her insana müs-takil bir vicdan, akıl ve muhakeme yeteneği vermiştir. Dolayısıy-la her insanı tek olarak sorgulayacak, tek olarak mükafatlandı-racak ya da tek olarak azaplandıracaktır. Her insan Rabbimiz'inkarşısında O'nun rızasını kazanmak için gösterdiği samimi çabakadar karşılık alacaktır. Bu kimselerin dünya hayatında sadecedilleriyle iman ettiklerini söylemeleri ise elbette ki -Allah'ın di-lemesi dışında- yeterli olmayacaktır. Çünkü iman eden bir insa-nın, bu gerçeği aynı zamanda tüm yaşamıyla da tasdik etmesigerekmektedir. Bu durumdan gafil olan kişiler ise müminlerinyanında bulunmalarının kendilerine hesap günü de kar getire-ceğini düşünerek büyük bir aldanışa kapılmış olurlar.

111Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 114: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Kalbinde hastalık olanların şevksizliği...

İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder,

eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin

bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa

yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti

de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)

Kuran'da yer alan bu ayet, dine tam sarılmayan insanlarınhastalıklı şevk anlayışlarını açıkça ortaya koymaktadır. Zira on-lar şahsi çıkarları söz konusu olduğu sürece son derece şevkligörünürler.Ancak ne zamanki menfaatleriyle çatışan bir durumortaya çıkarsa, işte onlar da o zaman şevklerini ve heyecanla-rını tümüyle yitirirler.Allah'a ve ahirete samimi olarak iman et-memiş oldukları için böyle bir anda dinin pek çok hükmünübirden unuturlar.Allah'ın dünya hayatını bir imtihan ortamı ola-rak yarattığını, insanı hayır ve şer gibi görünen pek çok olayladeneyeceğini ve ancak güzel bir sabır gösterenleri mükafatlan-dıracağını düşünmezler.Kalplerindeki hastalık nedeniyle kuşku-ya kapılır ve Allah'ın yardımından şüpheye düşerler.Allah'a gü-venmek yerine ümitsizleşir ve Allah hakkında çeşitli zanlardabulunmaya başlarlar. Böylece kalplerinde gizlemeye çalıştıklarıhastalık, konuşmalarına da yansımaya başlar. Kuran'da bu insan-ların böyle bir durumda şevklerini bir anda kaybedip Allah'ınvaadinden şüpheye düşmelerine şöyle bir örnek verilmiştir.

Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulu-

nanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan baş-

ka bir şey vadetmedi" diyorlardı. (Ahzab Suresi, 12)

Elbette ki gösterdikleri bu tavır kalplerindeki imanın sağlamolmamasından kaynaklanır. Bu insanlar, karşılaştıkları herşeyinkendilerine bir imtihan olarak yaratıldığını ve imtihana verdik-leri tepkilerle, iman edenlerle kalplerinde hastalık bulunanların

112 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 115: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ayırt edildiğini akledemezler. Kalpten iman etmiş olan mümin-ler ise her ne olursa olsun Allah'a kesin bir güvenle bağlanmışolmanın ve Allah'ın yardımının yakın olduğunu bilmenin huzu-runu ve şevkini yaşarlar.

Ağır davranırlar...Münafık karakterli kimseler inançlarındaki bozukluk nede-

niyle müminlerden tamamen farklı ve Kuran'dan çok uzak birhayat felsefesi geliştirmişlerdir. Mantık örgüleri,Allah'ın rızasınıkazanmak üzerine değil, nefislerini hoşnut etmek ve çıkar eldeedebilmek üzerine işler. Bu nedenle dinin menfaatleri yönündehareket etmeyi kendilerince boşa harcanan bir emek olarak ni-telendirirler.

Ahirete olan inançları çok bulanıktır. Dolayısıyla ahirete yö-nelik bir çaba içinde olurlarsa çalışacaklarını, yorulacaklarını,maddi manevi emek sarf edeceklerini ancak dünyada iken elle-rine somut anlamda hiçbir şey geçmeyeceğini düşünürler. Daha-sı dinin menfaati için ayıracakları vakti, ne kadar çok dünya men-faatlerini elde etme uğruna harcarlarsa o kadar karlı çıkacakla-rını zannederler. Aksinin kendilerince "saflık" olacağını düşüne-rek din konusunda yapacakları her hayır işini, "Şüphesiz içiniz-

den ağır davrananlar vardır." (Nisa Suresi, 72) ayetiyle de bil-dirildiği gibi ağırdan alır ve ortalı bir yol izlerler. Kısacası dünye-vi menfaatleri olmayan her konuda son derece şevksizdirler.

İhtiyaç içinde olan, zulüm gören insanlara, Müslümanlarafaydalı olmak için çaba harcamalarını gerektiren bir durumlakarşılaşırlarsa, mümkün olduğunca ağırdan alırlar. Sürekli çö-zümsüzlükler üreterek olayı içinden çıkılmaz gibi göstermeyeçalışırlar. Dini yaşamadıkları için karşılarına çıkan bir sorunuçözecek, bir hayır işini tamamlayacak güç ve enerjiyi kendile-

113Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 116: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

rinde bulamazlar.Ya müminleri yarı yolda bırakacak şekilde biranda geri çekilir ya da ellerindeki işi olabildiğince baştan savmayaparak bu isteksizliklerini ortaya koyarlar.

Halbuki şevksizliği ile ön plana çıkan aynı kişi, iyi gelir geti-ren bir fabrikanın başına geçirilip ve kendisine yüksek bir ma-aş verileceği söylense, hatta bir de başarı gösterdiği takdirdekendisine şirketin hissedarlarından olacağı vaat edilse, göstere-ceği tavır son derece farklı olacaktır. Elbette ki elde edeceğidünyevi menfaatleri düşünmenin verdiği coşkuyla işine sahipçıkacaktır. Çözümlenemeyen konular hızla çözülecek, tıkanık-lıklar büyük bir hızla giderilecektir.

Görüldüğü gibi kalbinde hastalık bulunan bu kimselerin di-nin menfaatleri söz konusu olduğunda gösterdikleri ağırlık ileçıkar elde edeceklerini umdukları durumlarda gösterdiklerişevk arasında büyük farklılıklar vardır. Bu farklılık onların dün-ya hayatının sağladığı menfaatleri Allah'ın rızasını kazanmaktandaha üstün görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Ağır davranmak bir kazanç değil,

aksine büyük bir akılsızlıktır...

Kuşkusuz kalplerinde hastalık bulunan kimselerin "ağır dav-ranmaları" büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göstermek-tedir. Zira Allah yolunda harcanan her çaba insana olabileceken büyük menfaati sağlar. Kişinin şevkle ortaya koyduğu emek,ona Allah'ın rızasını kazandıracaktır.Allah razı olduğu kullarınahem dünyada hem de ahirette güzellik ve iyilik vaat etmiştir.Dolayısıyla dünya menfaatleri yerine Allah'ın rızasını hedefle-yen bir insan, aynı zamanda nefsi adına da olabilecek en güzelkarşılığı almış olacak, dünya hayatının da güzelliklerini kazana-caktır.

114 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 117: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Ancak şunu da hatırlatmalıyız ki, salih bir müminin şevki,harcadığı çaba sonucunda dünya hayatında somut bir karşılıkalmak üzerine kurulu değildir. Onun için Allah'ın razı olacağınıbilmek yeterlidir. Buna karşılık Allah sonsuz bir adaletin, sevgi-nin, rahmetin ve lütfun da sahibidir. Kendi rızası için yapılanherşeyin karşılığını fazlasıyla verendir.

Allah ayetlerinde tek bir hardal tanesi ya da tek bir zerrekadar dahi olsa, sarf edilen hiçbir emeğin zayi olmayacağını şöy-le belirtmiştir:

Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yap-

maz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar

ve Kendi yanından pek büyük bir ecir verir. (Nisa Su-

resi, 40)

... Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzel-

lik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sa-

hiplerinin yurdu ne güzeldir. (Nahl Suresi, 30)

"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi

ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya

da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa

bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah,

latif olandır, (herşeyden) haberdardır." (Lokman Su-

resi, 16)

İnsanların bir kısmının ahirete hazırlık konusunda ağır dav-ranmaları büyük bir akılsızlıktır. Çünkü insan ne kadar büyükbir ciddiyetle çaba harcarsa dünyada ve ahirette o kadar büyükve güzel bir karşılık alacaktır. Ne kadar ağırdan alırsa da sonsu-za kadar o kadar büyük bir kayba uğrayacaktır.

115Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 118: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ŞEVKSİZ VE İSTEKSİZCE

YAPILAN İŞLERİN

SONUCU NE OLUR?

İ nsanların büyük çoğunluğu dini yaşama konusundaki şevk-sizliği sıradan bir durgunluk ve tembellik hali olarak algılar,

dolayısıyla bu durumu telafi etmek için herhangi bir çaba har-camazlar. Bunun, kendilerini sonsuza kadar büyük bir kayba sü-rükleyebilecek derecede önemli bir eksiklik olduğuna ihtimalvermezler. Oysa Kuran'da bu hastalığa dikkat çekilmiş ve insan-lar böyle bir tehlikeye karşı uyarılmışlardır. Çünkü insanların,şevksizliğin neden olduğu zararları ahirette bir daha telafi et-me imkanı olmayacaktır. Bu kimselerin şevksizlikleri nedeniyleuğradıkları kayıplardan bazılarını özetlemekte fayda vardır.

Kuran'da; "... Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere ke-

sin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz

olandır." (Hac Suresi, 40) ayetiyle de hatırlatıldığı gibi,Allah di-ne şevkle sarılanların, Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlabaşla çalışanların yardımcısıdır. Bu konuda isteksiz olan, ağırdanalmayı ve geride kalmayı uyanıklık zanneden kimseler ise

Page 119: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Allah'ın bu desteğinden mahrum kalırlar.Bunun yanında söz konusu kişiler, ancak samimi iman ile

oluşan akla, şuur ve dikkat açıklığına da sahip olamazlar. Kuranayetlerinden bazılarına itaat edip bazılarını uygulamadıkları içinKuran'ın "doğru yola iletici" vasfı onlar üzerinde tecelli etme-miş olur. Biraz müminlerden, biraz da cahiliyeden öğrendiklerimantıklarla hareket eder ve bundan dolayı da hiçbir zamangerçek bir başarıya ulaşamazlar.

Kalplerindeki şevksizlik, onlar üzerinde bir uyku ve gaflethali oluşturur. İsteksizliklerinden dolayı üşengeç bir yapı göste-rir ve yapacakları işi normal süresinden çok daha uzun zaman-da yaparlar. Zira ahirete yönelik salih amel kazanmak için yarışhalinde değillerdir. Hayır kazanmakta acele etmek ya da bu ko-nuda fiziksel ve zihinsel bir enerji harcamak için kendilerincebir gerekçeleri yoktur. Tıkandıkları bir nokta olduğunda pekçok çözüm bulabilecekleri halde, konuyu bir türlü çözümeulaştıramazlar.

Kısacası şevksiz insanların yaptıkları işler genellikle verimsizolur ve bereketsiz sonuçlar verir. Onlar ortaya çıkan bu bere-ketsizliğe karşı her ne kadar mazeretler öne sürseler de, ola-yın perde arkasındaki gerçek, sadece iman etmenin şevkini veheyecanını yaşamamalarıdır.

Ancak şunu da hiç unutmamak gerekir ki, bu kimseler sahipoldukları manevi hastalıkla herkesten çok kendilerine zarar ve-rirler. Çünkü dünya hayatında uğradıkları bu kayıpların yanı sı-ra ahirette de -Allah'ın dilemesi dışında- büyük bir hüsran ilekarşılaşacaklardır. O gün onlar ağır davrandıklarına, yarışıp önegeçenlerden olmadıklarına pişman olacak ve "sorumsuzca yap-tıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize" diyeceklerdir:

Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana

117Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 120: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız

onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek:

"Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dola-

yı yazıklar olsun bize…" derler. Dikkat edin, o işleyip-

yüklendikleri ne kötüdür. (Enam Suresi, 31)

Hesap gününde, dünyadayken isteksizce yaptıkları, kaçmayaçalıştıkları ya da ağırdan aldıkları tüm işlerin kendilerine zararolarak geri döndüğünü göreceklerdir.Allah'ın rızasını kazanma-nın önemini anlamazlıktan geldikleri ve gereken çabayı göster-medikleri için tüm amellerinin boşa çıktığına şahit olacaklardır.Kısacası ayette de bildirildiği gibi "çalışmış ama boşa yorulmuş"olacaklardır. Allah bu gerçeği pek çok ayetinde bildirmiştir.Bunlardan birkaçında şöyle buyrulmaktadır:

İman edenler: "Olanca yeminleriyle elbette sizlerle

birlik olduklarına ilişkin Allah'a yemin edenler bunlar

mıdır? Onların bütün yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır,

böylece hüsrana uğrayanlar olmuşlardır." derler.

(Maide Suresi, 53)

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazablandı-

ran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin

karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çı-

kardı. (Muhammed Suresi, 28)

Şüphesiz inkar edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar

ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'el-

çiye karşı gelip zorluk çıkaranlar', kesin olarak

Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların

amellerini boşa çıkaracaktır. (Muhammed Suresi, 32)

O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmış-

tır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 2-3)

Ayrıca hesap gününde bu kimselerin amel defterlerini sağ-

118 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 121: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

dan beklerken soldan almaları tehlikesi de vardır. Onlar dünyahayatında müminlerle birarada olmanın ahirette de onları kur-tuluşa ulaştırabileceğini düşünürler. Oysaki daha önce de be-lirttiğimiz gibi Allah'ın karşısında her insan tek başına hesap ve-recektir.Yanındaki insanların ne kadar şevk gösterdiği ya da nekadar çok salih amelde bulunduğu bir başkası için hiçbir önemtaşımayacaktır.

O gün onlar müminlere "... Biz sizlerle birlikte değil

miydik?.." (Hadid Suresi, 14) diye sesleneceklerdir.Ancak on-lara, "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu ola-

rak sana yeter." (İsra Suresi, 14) denilecektir. Böylece yaptık-larını ve yapmayıp geride bıraktıklarını kendileri de bilecek vealacakları karşılığı hak ettiklerine şahit olacaklardır.

119Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 122: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ŞEVKSİZLİKTEN

KURTULMANIN YOLU

Şevksizliğin tek çözümü: Allah korkusu...

Şevksizliğin kökeninde çoğu zaman bir iman zafiyeti olduğu-nu, bunun ne kadar tehlikeli bir tavır bozukluğu olduğunu

kavrayan bir kimse, bu hastalıktan bir an önce kurtulabilmekiçin Kuran'da gösterilmiş olan tüm yollara uymalıdır. Öncelikleşevkin asıl kaynağının Allah korkusu olduğunu bilmeli ve buyönde kendisini güçlendirmeli, derin bir tefekkürle Allah’a olanyakınlığını artırmalıdır. Bu konuda hem Allah'a sözlü olarak du-a edip yardım istemeli, hem de fiili olarak harekete geçerek hertürlü çabayı göstermelidir.

Hiç kuşkusuz böyle bir durumda insanın ilk yapacağı şeyler-den biri de düşünmek olacaktır. Zira Allah Kuran'da vicdanıkullanarak düşünmenin insanı doğruya götüren bir yöntem ol-duğuna dikkat çekmiştir. İnsan Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü,insanlar üzerindeki rahmetini düşünmeli, böylece O'nun rızası-nı kazanmanın önemini kavramalıdır.Aynı şekilde Allah'ın insa-nı bir amaç üzerine yarattığını, onu denemekte olduğunu da

Page 123: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

düşünmelidir.Allah'ın her an kendisiyle beraber olduğunu, gör-mekte ve işitmekte olduğunu bilmelidir. Yaptığı küçük büyükherşeyin Allah Katında saklandığını ve hesap gününde tüm bun-lardan hesaba çekileceğini unutmamalıdır. Ölümün ne kadaryakın olduğunu ve insanı hiç beklemediği bir anda nasıl apansızyakalayabildiğini düşünmelidir.

Bunun yanında dünya hayatının ne kadar kısa, ahiret için bir-şeyler yapabilmenin de ne kadar aciliyetli olduğunu kavramalı-dır. Cennetin güzelliğini, nimetlerin insana ne kadar büyük birhaz vereceğini tefekkür etmeli ve sonsuzluğu anlamaya çalış-malıdır.Aynı şekilde cehennemin nasıl acı azaplarla dolu oldu-ğunu, orada güzel olan, neşe ve zevk veren hiçbir şeyin olma-dığını, sonsuza kadar bir daha oradan geri dönüşün mümkünolmayacağını düşünmelidir. Dünyada iken kendisine gerçekleranlatıldığı halde düşünmeyip, üzerinde durmadığı takdirde son-suza kadar yaşayacağı her an nasıl büyük bir pişmanlık duyaca-ğını bilmelidir.

İnsan tüm bunları samimiyetle düşünürse doğru sonuca va-rır. Böyle bir sonla karşılaşmaktansa; vicdanının sesini dinleyip,iradesini kullanıp harekete geçmenin, şevkle dine sarılmanınçok kolay olduğunu görecek ve kararını verecektir. Zaten üç-beş on yılı aşmayan hayatını,Allah'ın rızasını, sevgisini ve rahme-tini kazanmaya adayacak ve Rabbimiz'in vaat ettiği cennete ka-vuşmak için yarışacaktır.

İnsanın cehenneme gitme ihtimalini bir an için olsun düşün-mesi de bulunduğu gaflet halinden silkinip kendine gelmesinisağlar. Çünkü cehennem öyle bir yerdir ki dünyadaki hiçbir piş-manlık oradaki pişmanlığı insana yaşatmaz, hiçbir acı da cehen-nem azabı ile kıyaslanmaz. Bu nedenle bir insanın Kuran'da bil-dirilen cehennem ayetlerini okuyarak nasıl bir yerden kurtul-

121Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 124: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

mak için çaba sarf etmesi gerektiğini görmesi, şevk kazanması-nı sağlayacak önemli bir yol olur.

Her insan tüm bu gerçekleri düşünmeli, şevksizliğin, dünya-ya ve ahirete bakış açısındaki yanlışlıklardan kaynaklandığını bil-meli ve bir an önce ahirete yönelik bir çaba içinde olmalıdır.Olaylar karşısında gösterdiği kayıtsızlığa karşılık bir süre sonravicdanındaki duyarlılığı tamamen kaybedebileceğini ve kalbininkatılaşabileceğini de göz önünde bulundurmalı ve bu durum-dan sakınmak için acele etmelidir. Zira Allah, "İman edenle-

rin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin

'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi? On-

lar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerle-

rinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaş-

mış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olan-

lardı." (Hadid Suresi, 16) ayetiyle iman edenlere bu konununönemini hatırlatmıştır. Bir başka ayette ise Allah, taş gibi hattadaha da katılaşan kalplere karşı Müslümanları uyarmıştır:

Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta

daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlar-

dan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan

sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvar-

lanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.

(Bakara Suresi, 74)

Allah yukarıdaki ayetinde,Allah korkusundan dolayı içindenırmaklar fışkıran, yuvarlanan taşların örneğini vermiştir. İşteAllah korkusu, tıpkı bu benzetmede olduğu gibi şevksiz kimse-leri şevkli hale getirecek ve onların Allah'ın rızasını aramak içinhayırlarda yarışmalarını sağlayacak ahlaka ulaştıracaktır.

122 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 125: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

SONUÇ

Kitabın başından bu yana müminlerin dini nasıl büyük birşevkle yaşadıklarına, bundan nasıl büyük bir haz aldıkları-

na ve hayırlarda şevkle yarışıp öne geçmelerinden dolayı AllahKatında nasıl üstün ve şerefli bir karşılık alacaklarına değindik.Şevkin müminlere nasıl bir irade, kararlılık ve cesaret vediğinedikkat çektik.Allah'ın, "... eğer (gerçekten) iman etmişseniz

en üstün olan sizlersiniz" (Al-i İmran Suresi, 139) ayetininşevkli insanlar üzerinde nasıl tecelli ettiğini anlattık.

Aynı şekilde Allah'ın ve ahiretin hak olduğunu bildikleri hal-de gevşeklik göstererek geride kalan kimselerin şevksizlikleri-ne de değindik. Onların nasıl bir kayıp içerisinde olduklarınıgöstererek, hesap günü ne kadar büyük bir pişmanlığa kapıla-caklarını izah ettik. "Çalışıp boşa yorulanlardan" olabilecekleri-ni hatırlatarak, vakit varken onları "gönülden" iman etmeye da-vet ettik. İman edenlerin arasında yaşadıkları ve Kuran'ı bildik-leri halde müminlerden farklı bir karakter gösteren kimseleri,müminlerden hem de "en önde yarışıp, takva sahiplerine önderolanlardan" olmaya çağırdık.Allah'ın din ahlakını yaşama konu-sunda şevkli kullarını nasıl rahmetiyle müjdelediğini anlatarak

Page 126: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

onları harekete geçmeye teşvik ettik. "Uyarılanların nasıl bir

sona uğradıklarına bir bak." (Saffat Suresi, 73) ayetiyle, mü-

minlerin arasında, Kuran ahlakının mükemmelliğine yakından

şahit olarak uyarılanların sonunun azap olabileceğini hatırlattık.

Kitabın sonuna geldiğimizde ise tüm vicdan sahibi kimsele-

re, vicdanlarının sesini dinleyip Allah'ın Kuran’daki davetine bü-

yük bir şevkle icabet etmelerini bir kez daha hatırlatmak isti-

yoruz. Çünkü insan, dünyaya bir kez gelir, bir kez imtihan olur

ve öldükten sonra bir daha bunun geri dönüşü mümkün değil-

dir.

Dünya hayatı, Kuran'da da bildirildiği gibi "göz açıp kapayın-

caya kadar" geçer. İnsan burada vicdanını, iradesini belki bir sü-

re kullanacak ama sonsuza kadar Allah'ın rahmetiyle rahat ede-

cektir. Fakat sadece "burada nefsimin tutkularını tatmin ede-

yim" diye kendini kandırarak hak dinden yüz çevirecek olursa,

eksikliklerle dolu kısa bir dünya hayatı için sonsuz ve mükem-

mel ahiret hayatını -Allah'ın dilemesi dışında- kaybeder. Oysa

bu, asla değmeyecek bir alışveriş ve değmeyecek bir seçimdir.

Akılcı olan ise dünya hayatında nefsinin peşine düşmeyip

cenneti kazanmaktır. Çünkü insan ölüm melekleri ile karşılaş-

tığında dünya hayatında tattığı ve önemli gördüğü zevkleri ak-

lından geçirmeye bile vakti olmayacaktır. Sonrasında ise hesap

gününün dehşeti yaşanacaktır.

Ama eğer insan ömrünü Allah'a adamışsa, şevkle dine sarıl-

mışsa, bu dehşetten yana korkacak hiçbir şeyi olmayacak, içi

rahat ve huzurlu olacaktır. Çünkü amel defteri temizdir. Hiç-

bir endişeye kapılmadan "... Alın kitabımı okuyun." (Hakka

Suresi, 19) diyecektir. Öyleyse böyle güzel bir sonla karşılaş-

mak varken neden aksi olsun, neden insan ahirette amel defte-

124 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 127: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

rini korkuyla versin, neden pişmanlık duysun? Güzel bir sonakavuşmak için insanın yapacağı tek şey, vicdanını kullanıp sami-miyetle ve şevkle Kuran ahlakını yaşamaktır. Zaten insanın asılrahat edeceği, dünyadan gerçek anlamda keyif alacağı hayatşekli de budur.Aksine yani "dünya hayatını daha iyi yaşayayım"diye hırs yaptığında zaten dünyadan da bir zevk alamadığını gö-recektir.

Bu nedenle elinizdeki kitapta, tüm insanlar bu vicdan muha-sebesini yapmaya, ahiretten yana yaptıklarını hiçbir zaman içinyeterli görmemeye ve kendilerine peygamberlerin şevkini, coş-kusunu, onların çabasını hedef almaya davet edilmektedir.

İman edenler gelmiş geçmiş tüm Müslümanlar arasındaAllah'a en yakın insan olabilmek ve eni göklerle yer kadar olancennete kavuşmak için yarışmalıdırlar. Çünkü Allah ayetlerindeiman edenleri Kendi rahmetine kavuşabilmeleri için büyük birşevkle hayırlarda yarışıp öne geçmeye çağırmaktadır.

Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki,Allah dine şevkle sarılan-ları ahiretteki dereceleri bakımından üstün tutmuş ve onlaranimetlerle donatılmış cennetlerini vaat etmiştir. Vakıa Sure-si'ndeki ayetlerde sonsuz şefkat sahibi olan Rabbimiz imanedenleri şöyle müjdelemektedir:

Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte

onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimet-

lerle-donatılmış cennetler içinde; Birçoğu geçmiş

(ümmet)lerden, birazı da sonrakilerden. 'Özenle iş-

lenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı

yaslanmışlardır. (Vakıa Suresi, 10-16)

125Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 128: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

EVRİM YANILGISI

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddet-mek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bi-

lim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansızmaddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evren-de ve canlılarda çok açık bir düzen bulunduğunun bilim tara-fından ispat edilmesiyle çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evre-ni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da ka-nıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya ça-pında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpı-tılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söy-lenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalıdır.

Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim te-orisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getiril-mektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar,Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuşve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir.Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklıalanlardan gelen çok sayıda bilim adamı,Darwinizm'in geçersiz-

Page 129: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

liğini görmekte, canlıların kökenini artık yaratılış gerçeğiyleaçıklamaktadırlar. Bugün bilimsel gelişmeler, evreni ve tüm can-lıları Allah'ın yaratmış olduğu gerçeğini gözler önüne sermek-tedir.

Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pekçok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve alma-ya devam ediyoruz.Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nede-niyle, burada da özetlemekte yarar vardır.

Darwin'i Yıkan ZorluklarEvrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir öğreti ol-

masına karşın, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı.Teori-yi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Char-les Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kita-bıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türleriniAllah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin'egöre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içindeküçük değişimlerle farklılaşmışlardı.

Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmı-yordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürüt-me" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" baş-lıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli sorukarşısında açık veriyordu.

Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tara-fından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendire-ceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti.Ancak geli-şen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel id-dialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Darwinizm'in bilimkarşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir:

127Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 130: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını as-la açıklayamamaktadır.

2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçek-te evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bi-limsel bulgu yoktur.

3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksinebir tablo ortaya koymaktadır.

Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyece-ğiz.

Aşılamayan İlk Basamak: Hayatın Kökeni Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 mil-

yar yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücredengeldiklerini iddia etmektedir.Tek bir hücrenin nasıl olup da mil-yonlarca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçektenbu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil ka-yıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır.Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk ba-samağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" na-sıl ortaya çıkmıştır? Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği, hiçbirdoğaüstü müdahaleyi kabul etmediği için, o "ilk hücre"nin, hiç-bir tasarım, plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinderastlantısal olarak meydana geldiğini iddia eder.Yani teoriye gö-re, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücreçıkarmış olmalıdır.Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunla-rına aykırı bir iddiadır.

"Hayat Hayattan Gelir"Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etme-

mişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların

128 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 131: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'danberi inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansızmaddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabi-leceklerine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artık-larından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşüncey-di. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli birpaçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğin-de bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı. Etlerin kurtlan-ması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sa-yılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindekikurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bırak-tıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise,bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dün-yasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabınınyayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pas-teur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü.Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı so-nucu şöyle özetlemişti:

"Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin ola-rak tarihe gömülmüştür." (Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evo-lution and The Origin of Life, New York: Marcel Dekker, 1977, s.2)

Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşıuzun süre direndiler.Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin kar-maşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabi-leceği iddiasının geçersizliği daha da açık hale geldi.

20. Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci,

Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda

129Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 132: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ortaya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen mey-dana gelebileceğini ispat etmeye çalıştı.Ancak bu çalışmalar ba-şarısızlıkla sonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorundakalacaktı:

"Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan enkaranlık noktayı oluşturmaktadır." (Alexander I. Oparin, Origin ofLife, (1936) New York, Dover Publications, 1953 (Reprint), s.196)

Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusu-nu çözüme kavuşturacak deneyler yapmaya çalıştılar. Bu de-neylerin en ünlüsü,Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından1953 yılında düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde oldu-ğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek vebu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılanbirkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi.

O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu de-neyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçekdünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortayaçıkacaktı. ("New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Li-fe", Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım1982, s. 1328-1330) Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'inkendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığınıitiraf etti. (Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Sta-tus of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s. 7)

Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyuncayürütülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı.San Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada,evrimci Earth dergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makaledebu gerçeği şöyle kabul eder:

Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde

130 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 133: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıya-yız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı? (Jeffrey Bada, Earth, Şubat1998, s. 40)

Hayatın Kompleks Yapısı Evrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük

bir açmaza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı ya-pıların bile inanılmaz derecede karmaşık yapılara sahip olması-dır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürün-lerden daha karmaşıktır. Öyle ki bugün dünyanın en gelişmiş la-boratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek can-lı bir hücre üretilememektedir.

Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rast-lantılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel ya-pı taşı olan proteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtima-li; 500 aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir.An-cak matematikte 1050'de 1'den küçük olasılıklar pratik olarak"imkansız" sayılır. Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetikbilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankası-dır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeyekalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluş-turacağı hesaplanmaktadır. Bu noktada çok ilginç bir ikilem da-ha vardır: DNA, yalnız birtakım özelleşmiş proteinlerin (en-zimlerin) yardımı ile eşlenebilir.Ama bu enzimlerin sentezi deancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir. Birbirinebağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için iki-sinin de aynı anda var olmaları gerekir. Bu ise, hayatın kendili-ğinden oluştuğu senaryosunu çıkmaza sokmaktadır. San DiegoCalifornia Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof. Leslie Orgel,

131Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 134: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayısında bu ger-çeği şöyle itiraf eder:

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleikasitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısalolarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların biri-si olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla in-san, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün ol-madığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır. (Leslie E. Orgel,The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim1994, s. 78)

Kuşkusuz eğer hayatın doğal etkenlerle ortaya çıkması im-kansız ise, bu durumda hayatın doğaüstü bir biçimde "yaratıldı-ğını" kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı yaratılışıreddetmek olan evrim teorisini açıkça geçersiz kılmaktadır.

Evrimin Hayali MekanizmalarıDarwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teori-

nin "evrim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın dagerçekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmışolmasıdır. Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğalseleksiyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdi-ği önem, kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kö-keni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...

Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşammücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların ha-yatta kalacağı düşüncesine dayanır.Örneğin yırtıcı hayvanlar ta-rafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilengeyikler hayatta kalacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlübireylerden oluşacaktır. Ama elbette bu mekanizma, geyiklerievrimleştirmez, onları başka bir canlı türüne, örneğin atlara

132 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 135: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

dönüştürmez. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir

evrimleştirici güce sahip değildir.Darwin de bu gerçeğin farkın-

daydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluş-

madığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorun-

da kalmıştı. (Charles Darwin,The Origin of Species: A Facsimile of

the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 189)

Lamarck'ın Etkisi

Peki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, ken-

di döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a

dayanarak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış

olan Fransız biyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasın-

da geçirdikleri fiziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar,

nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler or-

taya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan

türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalar-

ken nesilden nesile boyunları uzamıştı. Darwin de benzeri ör-

nekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlı kitabında, yiyecek

bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balinalara dönüş-

tüğünü iddia etmişti. (Charles Darwin,The Origin of Species:A Fac-

simile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184)

Ama Mendel'in keşfettiği ve 20 .yüzyılda gelişen genetik bi-

limiyle kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin son-

raki nesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece

doğal seleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir

mekanizma olarak kalmış oluyordu.

Neo-Darwinizm ve MutasyonlarDarwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için

133Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 136: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da dahayaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm,doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mu-tasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkilerya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi.

Bugün de hala dünyada evrim adına geçerliliğini koruyanmodel neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyon-larca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibisayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bo-zukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek-tedir.Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek var-dır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman içincanlılara zarar verirler. Bunun nedeni çok basittir: DNA çokkompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan her-hangi rastgele bir etki ancak zarar verir.

Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarakmeydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mu-tasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini göste-rir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydanagelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da za-rarlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol sa-atini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya eniyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, onayıkım getirir. (B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania:The Ban-ner Of Truth Trust, 1988.)

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi ge-liştiren mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonlarınzararlı olduğu görüldü.Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim me-

134 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 137: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

kanizması" olarak gösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sa-dece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır. (İnsanlardamutasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahripedici bir mekanizma "evrim mekanizması" olamaz. Doğal selek-siyon ise, Darwin'in de kabul ettiği gibi, "tek başına hiçbir şeyyapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiçbir "evrim mekanizma-sı" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olmadığınagöre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış olamaz.

Fosil Kayıtları: Ara Formlardan Eser YokEvrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış oldu-

ğunun en açık göstergesi ise fosil kayıtlarıdır.Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemiş-

lerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerinedönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır.Teori-ye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca yıl süren uzun bir zamandilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda,iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"inoluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.

Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen,bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı ba-lık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngenözelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazan-mış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçişsürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olma-lıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları buteorik yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler.

Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa bunla-rın sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca ol-

135Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 138: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ması gerekir. Ve bu ucube canlıların kalıntılarına mutlaka fosilkayıtlarında rastlanması gerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bu-nu şöyle açıklamıştır:

Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçişçeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarınınkanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir. (CharlesDarwin,The Origin of Species:A Facsimile of the First Edition, Har-vard University Press, 1964, s. 179)

Darwin'in Yıkılan UmutlarıAncak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir ya-

nında hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçişformlarına rastlanamamıştır.Yapılan kazılarda ve araştırmalardaelde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine,canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir bi-çimde ortaya çıktıklarını göstermiştir.

Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W.Ager, bir ev-rimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde,türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçeklekarşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde olu-şan gruplar görürüz. (Derek A.Ager, "The Nature of the Fossil Re-cord", Proceedings of the British Geological Association, c. 87,1976, s. 133)

Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir ge-çiş formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmak-tadırlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bucanlı türlerinin yaratıldıklarını gösteren çok güçlü bir delildir.Çünkü bir canlı türünün, kendisinden evrimleştiği hiçbir atası

136 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 139: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

olmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya çıkmasının tekaçıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu gerçek, ünlü evrim-ci Biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir:

Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecekyegane iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mü-kemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle ol-mamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde ken-dilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek mey-dana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir bi-çimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tara-fından yaratılmış olmaları gerekir. (Douglas J. Futuyma, Science onTrial, New York: Pantheon Books, 1983, s. 197)

Fosiller ise, canlıların yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel birbiçimde ortaya çıktıklarını göstermektedir.Yani "türlerin köke-ni", Darwin'in sandığının aksine, evrim değil yaratılıştır.

İnsanın Evrimi MasalıEvrim teorisini savunanların en çok gündeme getirdikleri

konu, insanın kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia,bugün yaşayan modern insanın maymunsu birtakım yaratıklar-dan geldiğini varsayar. 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılanbu süreçte, modern insan ile ataları arasında bazı "ara form"la-rın yaşadığı iddia edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senar-yoda dört temel "kategori" sayılır:

1- Australopithecus2- Homo habilis3- Homo erectus4- Homo sapiensEvrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney

maymunu" anlamına gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu

137Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 140: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden başkabir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof.Charles Oxnardgibi İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin Austra-lopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı ça-lışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türü-ne ait olduklarını ve insanlarla hiçbir benzerlik taşımadıklarınıgöstermiştir. (Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York:Toplinger Publications, 1970, s. 75-94; Charles E. Oxnard, "The Pla-ce of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt",Nature, c. 258, s. 389)

Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhasını da, "homo"yani insan olarak sınıflandırırlar. İddiaya göre homo serisindekicanlılar, Australopithecuslar'dan daha gelişmişlerdir. Evrimciler,bu farklı canlılara ait fosilleri ardı ardına dizerek hayali bir ev-rim şeması oluştururlar. Bu şema hayalidir, çünkü gerçekte bufarklı sınıfların arasında evrimsel bir ilişki olduğu asla ispatlana-mamıştır. Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucula-rından biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir ger-çekte kayıptır" diyerek bunu kabul eder. (J. Rennie, "Darwin'sCurrent Bulldog: Ernst Mayr", Scientific American, Aralık 1992)

Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus> Homo sapiens" sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin,bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoan-tropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis veHomo erectus'un dünya'nın farklı bölgelerinde aynı dönemlerdeyaşadıklarını göstermektedir. (Alan Walker, Science, c. 207, 1980,s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskı, New York: J. B. Li-pincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduva-i Gorge, c. 3, Cambridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272)

138 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 141: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü

çok modern zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens nean-

dertalensis ve Homo sapiens sapiens (modern insan) ile aynı or-

tamda yan yana bulunmuşlardır. (Time, Kasım 1996)

Bu ise elbette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları id-

diasının geçersizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Harvard Üni-

versitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de bir

evrimci olmasına karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çık-

mazı şöyle açıklar:

Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insa-

nımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır

ki, bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle

karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedir-

ler. (S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30)

Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayali

birtakım "yarı maymun, yarı insan" canlıların çizimleriyle, yani

sırf propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan insanın evri-

mi senaryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan iba-

rettir.

Bu konuyu uzun yıllar inceleyen, özellikle Australopithecus

fosilleri üzerinde 15 yıl araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü ve

saygın bilim adamlarından Lord Solly Zuckerman, bir evrimci

olmasına rağmen, ortada maymunsu canlılardan insana uzanan

gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna varmıştır.

Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalası" yapmıştır. Bilim-

sel olarak kabul ettiği bilgi dallarından, bilim dışı olarak kabul

ettiği bilgi dallarına kadar bir yelpaze oluşturmuştur. Zucker-

man'ın bu tablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere da-

139Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 142: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

yanan- bilgi dalları kimya ve fiziktir.Yelpazede bunlardan sonrabiyoloji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin enucunda, yani en "bilim dışı" sayılan kısımda ise, Zuckerman'agöre, telepati, altıncı his gibi "duyum ötesi algılama" kavramla-rı ve bir de "insanın evrimi" vardır! Zuckerman, yelpazenin buucunu şöyle açıklar:

Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak var-

sayılan bu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosil

tarihinin yorumlanmasına- girdiğimizde, evrim teorisine inanan bir

kimse için herşeyin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki teorileri-

ne kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda

kabul etmeleri bile mümkündür. (Solly Zuckerman, Beyond The

Ivory Tower, New York:Toplinger Publications, 1970, s. 19)

İşte insanın evrimi masalı da, teorilerine körü körüne ina-nan birtakım insanların buldukları bazı fosilleri ön yargılı bir bi-çimde yorumlamalarından ibarettir.

Darwin Formülü!Şimdiye kadar ele aldığımız tüm teknik delillerin yanında, is-

terseniz evrimcilerin nasıl saçma bir inanışa sahip olduklarınıbir de çocukların bile anlayabileceği kadar açık bir örnekleözetleyelim. Evrim teorisi canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddiaetmektedir. Dolayısıyla bu iddiaya göre cansız ve şuursuzatomlar biraraya gelerek önce hücreyi oluşturmuşlardır vesonrasında aynı atomlar bir şekilde diğer canlıları ve insanımeydana getirmişlerdir. Şimdi düşünelim; canlılığın yapıtaşı olankarbon, fosfor, azot, potasyum gibi elementleri biraraya getirdi-ğimizde bir yığın oluşur. Bu atom yığını, hangi işlemden geçiri-lirse geçirilsin, tek bir canlı oluşturamaz. İsterseniz bu konuda

140 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 143: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

bir "deney" tasarlayalım ve evrimcilerin aslında savundukları,

ama yüksek sesle dile getiremedikleri iddiayı onlar adına "Dar-

win Formülü" adıyla inceleyelim:

Evrimciler, çok sayıda büyük varilin içine canlılığın yapısında

bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi

elementlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlarda

bulunmayan ancak bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gör-

dükleri malzemeleri de bu varillere eklesinler. Karışımların içi-

ne, istedikleri kadar amino asit, istedikleri kadar da (bir tekinin

bile rastlantısal oluşma ihtimali 10-950 olan) protein doldursun-

lar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem versinler. Bun-

ları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar.Varillerin başına

da dünyanın önde gelen bilim adamlarını koysunlar.

Bu uzmanlar babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktararak nö-

betleşe milyarlarca, hatta trilyonlarca sene sürekli varillerin ba-

şında beklesinler. Bir canlının oluşması için hangi şartların var

olması gerektiğine inanılıyorsa hepsini kullanmak serbest ol-

sun. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar o varillerden kesinlikle bir

canlı çıkartamazlar. Zürafaları, aslanları, arıları, kanaryaları, bül-

bülleri, papağanları, atları, yunusları, gülleri, orkideleri, zambak-

ları, karanfilleri, muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, doma-

tesleri, kavunları, karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şefta-

lileri, tavus kuşlarını, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar

gibi milyonlarca canlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil

burada birkaçını saydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir

hücresini bile elde edemezler.

Kısacası, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluştu-

ramazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp,

sonra art arda başka kararlar alıp, elektron mikroskobunu bu-

141Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 144: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

lan, sonra kendi hücre yapısını bu mikroskop altında izleyen

profesörleri oluşturamazlar. Madde, ancak Allah'ın üstün yarat-

masıyla hayat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise,

akla tamamen aykırı bir safsatadır. Evrimcilerin ortaya attığı id-

dialar üzerinde biraz bile düşünmek, üstteki örnekte olduğu gi-

bi, bu gerçeği açıkça gösterir.

Göz ve Kulaktaki TeknolojiEvrim teorisinin kesinlikle açıklama getiremeyeceği bir di-

ğer konu ise göz ve kulaktaki üstün algılama kalitesidir.

Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nasıl görürüz?" soru-

suna kısaca cevap verelim. Bir cisimden gelen ışınlar, gözde re-

tinaya ters olarak düşer. Bu ışınlar, buradaki hücreler tarafından

elektrik sinyallerine dönüştürülür ve beynin arka kısmındaki

görme merkezi denilen küçücük bir noktaya ulaşır. Bu elektrik

sinyalleri bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde gö-

rüntü olarak algılanır. Bu bilgiden sonra şimdi düşünelim:

Beyin ışığa kapalıdır.Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık bey-

nin bulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen

yer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadı-

ğınız kadar karanlık bir yerdir.Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışık-

lı, pırıl pırıl bir dünyayı seyretmektesiniz.

Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüz-

yıl teknolojisi bile her türlü imkana rağmen bu netliği sağlaya-

mamıştır. Örneğin şu anda okuduğunuz kitaba, kitabı tutan el-

lerinize bakın, sonra başınızı kaldırın ve çevrenize bakın. Şu an-

da gördüğünüz netlik ve kalitedeki bu görüntüyü başka bir yer-

de gördünüz mü? Bu kadar net bir görüntüyü size dünyanın bir

142 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 145: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

numaralı televizyon şirketinin ürettiği en gelişmiş televizyon

ekranı dahi veremez. 100 yıldır binlerce mühendis bu netliğe

ulaşmaya çalışmaktadır. Bunun için fabrikalar, dev tesisler kurul-

makta, araştırmalar yapılmakta, planlar ve tasarımlar geliştiril-

mektedir.Yine bir TV ekranına bakın, bir de şu anda elinizde

tuttuğunuz bu kitaba.Arada büyük bir netlik ve kalite farkı ol-

duğunu göreceksiniz. Üstelik,TV ekranı size iki boyutlu bir gö-

rüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi iz-

lemektesiniz.

Uzun yıllardır on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapma-

ya, gözün görme kalitesine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Evet, üç

boyutlu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük

takmadan üç boyutlu görmek mümkün değil, kaldı ki bu suni

bir üç boyuttur. Arka taraf daha bulanık, ön taraf ise kağıttan

dekor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördüğü kadar net ve ka-

liteli bir görüntü oluşmaz. Kamerada da, televizyonda da mut-

laka görüntü kaybı meydana gelir.

İşte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluşturan me-

kanizmanın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedirler. Şimdi bi-

ri size, odanızda duran televizyon tesadüfler sonucunda oluş-

tu, atomlar biraraya geldi ve bu görüntü oluşturan aleti mey-

dana getirdi dese ne düşünürsünüz? Binlerce kişinin biraraya

gelip yapamadığını şuursuz atomlar nasıl yapsın?

Gözün gördüğünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluştu-

ran alet tesadüfen oluşamıyorsa, gözün ve gözün gördüğü gö-

rüntünün de tesadüfen oluşamayacağı çok açıktır.Aynı durum

kulak için de geçerlidir. Dış kulak, çevredeki sesleri kulak kep-

çesi vasıtasıyla toplayıp orta kulağa iletir; orta kulak aldığı ses

143Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 146: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır; iç kulak da bu tit-reşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir.Aynen görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyindeki duymamerkezinde gerçekleşir.

Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ışık gibisese de kapalıdır, ses geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gü-rültülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen ennet sesler beyinde algılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir or-kestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tümgürültüsünü duyarsınız.Ama o anda hassas bir cihazla beynini-zin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizliğin ha-kim olduğu görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümi-diyle teknoloji nasıl kullanılıyorsa, ses için de aynı çabalar on-larca yıldır sürdürülmektedir. Ses kayıt cihazları, müzik setleri,birçok elektronik alet, sesi algılayan müzik sistemleri bu çalış-malardan bazılarıdır.Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide ça-lışan binlerce mühendise ve uzmana rağmen kulağın oluşturdu-ğu netlik ve kalitede bir sese ulaşılamamıştır.

En büyük müzik sistemi şirketinin ürettiği en kaliteli müziksetini düşünün. Sesi kaydettiğinde mutlaka sesin bir kısmı kay-bolur veya az da olsa mutlaka parazit oluşur veya müzik setiniaçtığınızda daha müzik başlamadan bir cızırtı mutlaka duyarsı-nız. Ancak insan vücudundaki teknolojinin ürünü olan seslerson derece net ve kusursuzdur. Bir insan kulağı, hiçbir zamanmüzik setinde olduğu gibi cızırtılı veya parazitli algılamaz; sesne ise tam ve net bir biçimde onu algılar. Bu durum, insan ya-ratıldığı günden bu yana böyledir. Şimdiye kadar insanoğlununyaptığı hiçbir görüntü ve ses cihazı, göz ve kulak kadar hassas

144 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 147: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

ve başarılı birer algılayıcı olamamıştır. Ancak görme ve işitme

olayında, tüm bunların ötesinde, çok büyük bir gerçek daha

vardır.

Beynin İçinde Gören ve

Duyan Şuur Kime Aittir?

Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonile-ri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir?

İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarı-lar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya bi-yokimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğunadair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki enönemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız: Beyinde, bu elek-trik sinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kim-dir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tümbunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?

Elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve si-nir hücrelerine ait değildir. İşte bu yüzden, herşeyin maddedenibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorula-ra hiçbir cevap verememektedirler. Çünkü bu şuur,Allah'ın ya-ratmış olduğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, se-si duymak için kulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde dü-şünmek için beyne ihtiyaç duymaz.

Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindekibirkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana tüm kainatı üçboyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ı dü-şünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.

145Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 148: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Materyalist Bir İnançBuraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bul-

gularla açıkça çelişen bir iddia olduğunu göstermektedir.Teori-nin hayatın kökeni hakkındaki iddiası bilime aykırıdır, öne sür-düğü evrim mekanizmalarının hiçbir evrimleştirici etkisi yokturve fosiller teorinin gerektirdiği ara formların yaşamadıklarınıgöstermektedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisinin bilimeaykırı bir düşünce olarak bir kenara atılması gerekir. Nitekimtarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibi pek çok dü-şünce, bilimin gündeminden çıkarılmıştır.Ama evrim teorisi ıs-rarla bilimin gündeminde tutulmaktadır. Hatta bazı insanlar te-orinin eleştirilmesini "bilime saldırı" olarak göstermeye bile ça-lışmaktadırlar. Peki neden?..

Bu durumun nedeni, evrim teorisinin bazı çevreler için, ken-disinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inanış oluşudur.Bu çevreler, materyalist felsefeye körü körüne bağlıdırlar veDarwinizm'i de doğaya getirilebilecek yegane materyalist açık-lama olduğu için benimsemektedirler.

Bazen bunu açıkça itiraf da ederler. Harvard Üniversite-si'nden ünlü bir genetikçi ve aynı zamanda önde gelen bir ev-rimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilimadamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabuledilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalistbir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kural-ları değil.Aksine, materyalizme olan 'a priori' bağlılığımız nedeniy-le, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemle-rini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru oldu-ğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin vere-

146 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 149: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

meyiz. (Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World",The NewYork Review of Books, 9 Ocak 1997, s. 28)

Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye bağlılık uğru-

na yaşatılan bir dogma olduğunun açık ifadeleridir. Bu dogma,

maddeden başka hiçbir varlık olmadığını varsayar. Bu nedenle

de cansız, bilinçsiz maddenin, hayatı yarattığına inanır. Milyon-

larca farklı canlı türünün; örneğin kuşların, balıkların, zürafala-

rın, kaplanların, böceklerin, ağaçların, çiçeklerin, balinaların ve

insanların maddenin kendi içindeki etkileşimlerle, yani yağan

yağmurla, çakan şimşekle, cansız maddenin içinden oluştuğunu

kabul eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime aykırı bir ka-

buldür. Ama Darwinistler kendi deyimleriyle "İlahi bir açıkla-

manın sahneye girmemesi" için, bu kabulü savunmaya devam

etmektedirler.

Canlıların kökenine materyalist bir ön yargı ile bakmayan

insanlar ise, şu açık gerçeği göreceklerdir: Tüm canlılar, üstün

bir güç, bilgi ve akla sahip olan bir Yaratıcının eseridirler.Yara-

tıcı, tüm evreni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzen-

leyen ve tüm canlıları yaratıp şekillendiren Allah'tır.

Evrim Teorisi Dünya Tarihinin

En Etkili Büyüsüdür

Burada şunu da belirtmek gerekir ki, ön yargısız, hiçbir ide-

olojinin etkisi altında kalmadan, sadece aklını ve mantığını kul-

lanan her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumların hura-

felerini andıran evrim teorisinin inanılması imkansız bir iddia

olduğunu kolaylıkla anlayacaktır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, evrim teorisine inananlar, büyük

147Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 150: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

bir varilin içine birçok atomu, molekülü, cansız maddeyi doldu-ran ve bunların karışımından zaman içinde düşünen, akleden,buluşlar yapan profesörlerin, üniversite öğrencilerinin, Einste-in, Hubble gibi bilim adamlarının, Frank Sinatra, Charlton Hes-ton gibi sanatçıların, bunun yanı sıra ceylanların, limon ağaçla-rının, karanfillerin çıkacağına inanmaktadırlar. Üstelik, bu saçmaiddiaya inananlar bilim adamları, profesörler, kültürlü, eğitimliinsanlardır. Bu nedenle evrim teorisi için "dünya tarihinin enbüyük ve en etkili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacak-tır. Çünkü, dünya tarihinde insanların bu derece aklını başındanalan, akıl ve mantıkla düşünmelerine imkan tanımayan, gözleri-nin önüne sanki bir perde çekip çok açık olan gerçekleri gör-melerine engel olan bir başka inanç veya iddia daha yoktur. Bu,Afrikalı bazı kabilelerin totemlere, Sebe halkının Güneş'e tap-masından, Hz. İbrahim'in kavminin elleri ile yaptıkları putlara,Hz. Musa'nın kavminin altından yaptıkları buzağıya tapmaların-dan çok daha vahim ve akıl almaz bir körlüktür.

Gerçekte bu durum,Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bir akıl-sızlıktır.Allah, bazı insanların anlayışlarının kapanacağını ve ger-çekleri görmekten aciz duruma düşeceklerini birçok ayetindebildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da,

onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalp-

lerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerin-

de perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara

Suresi, 6-7)

… Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözle-

ri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla

işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağı-

lıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

148 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 151: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Allah başka ayetlerde de, bu insanların mucizeler görselerbile inanmayacak kadar büyülendiklerini şöyle bildirmektedir:

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan

yukarı yükselseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndü-

rüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyecek-

lerdir. (Hicr Suresi, 14-15)

Bu kadar geniş bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili ol-ması, insanların gerçeklerden bu kadar uzak tutulmaları ve 150yıldır bu büyünün bozulmaması ise, kelimelerle anlatılamayacakkadar hayret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insa-nın imkansız senaryolara, saçmalık ve mantıksızlıklarla dolu id-dialara inanmaları anlaşılabilir. Ancak dünyanın dört bir yanın-daki insanların, şuursuz ve cansız atomların ani bir kararla bi-raraya gelip; olağanüstü bir organizasyon, disiplin, akıl ve şuurgösterip kusursuz bir sistemle işleyen evreni, canlılık için uygunolan her türlü özelliğe sahip olan Dünya gezegenini ve sayısızkompleks sistemle donatılmış canlıları meydana getirdiğineinanmasının, "büyü"den başka bir açıklaması yoktur.

Nitekim,Allah Kuran'da, inkarcı felsefenin savunucusu olanbazı kimselerin, yaptıkları büyülerle insanları etkilediklerini Hz.Musa ve Firavun arasında geçen bir olayla bizlere bildirmekte-dir. Hz. Musa, Firavun'a hak dini anlattığında, Firavun Hz. Mu-sa'ya, kendi "bilgin büyücüleri" ile insanların toplandığı bir yer-de karşılaşmasını söyler. Hz. Musa, büyücülerle karşılaştığında,büyücülere önce onların marifetlerini sergilemelerini emreder.Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledir:

(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanla-

rın gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşür-

düler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.

(Araf Suresi, 116)

149Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 152: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Görüldüğü gibi Firavun'un büyücüleri yaptıkları "aldatmaca-lar"la -Hz. Musa ve ona inananlar dışında- insanların hepsini bü-yüleyebilmişlerdir. Ancak, onların attıklarına karşılık Hz. Mu-sa'nın ortaya koyduğu delil, onların bu büyüsünü, ayetteki ifa-deyle "uydurduklarını yutmuş" yani etkisiz kılmıştır:

Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O

da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydur-

duklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. Böylece hak

yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları ge-

çersiz kaldı. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüş-

ler olarak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, daha önce insanları büyüleye-rek etkileyen bu kişilerin yaptıklarının bir sahtekarlık olduğu-nun anlaşılması ile, söz konusu insanlar küçük düşmüşlerdir.Günümüzde de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik kılıfı altındason derece saçma iddialara inanan ve bunları savunmaya hayat-larını adayanlar, eğer bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçeklertam anlamıyla açığa çıktığında ve "büyü bozulduğunda" küçükduruma düşeceklerdir.

Nitekim, yaklaşık 60 yaşına kadar evrimi savunan ve ateistbir felsefeci olan, ancak daha sonra gerçekleri gören MalcolmMuggeridge evrim teorisinin yakın gelecekte düşeceği durumuşöyle açıklamaktadır:

Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alan-

larda, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri mal-

zemelerinden biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu

kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul

edilmesini hayretle karşılayacaktır. (Malcolm Muggeridge,The End

of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s. 43)

150 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

Page 153: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

Bu gelecek, uzakta değildir aksine çok yakın bir gelecekteinsanlar "tesadüfler"in ilah olamayacaklarını anlayacaklar ve ev-rim teorisi dünya tarihinin en büyük aldatmacası ve en şiddet-li büyüsü olarak tanımlanacaktır. Bu şiddetli büyü, büyük birhızla dünyanın dört bir yanında insanların üzerinden kalkmayabaşlamıştır. Evrim aldatmacasının sırrını öğrenen birçok insan,bu aldatmacaya nasıl kandığını hayret ve şaşkınlıkla düşünmek-tedir.

151Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 154: Kuran'da Şevk Ve Heyecan

152 KURAN'DA ŞEVK VE HEYECAN

... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka

bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen,

herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.

(Bakara Suresi, 32)