ŞİŞlİ kolan international · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek hospital general gregorio...

25
‘‘Saglıklı Yarınlarınızın Güvencesi’’ ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL ÇOK YAKINDA HİZMETİNİZDE www.kolanhastanesi.com.tr A N L A Ş M A M I Z V A R D I R SGK BEYLİKDÜZÜ KOLAN HOSPITAL BÜYÜKÇEKMECE KOLAN HOSPITAL SİLİVRİ KOLAN HOSPITAL GÜNGÖREN KOLAN HASTANESİ SEFAKÖY KOLAN TIP MERKEZİ ESENYURT KOLAN TIP MERKEZİ

Upload: others

Post on 24-Jan-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

‘‘Saglıklı Yarınlarınızın Güvencesi’’

ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONALÇOK YAKINDA HİZMETİNİZDE

www.kolanhastanesi.com.tr

ANLA

ŞMAMIZ

VARDIR

SGK

BEYLİKDÜZÜ KOLAN HOSPITALBÜYÜKÇEKMECE KOLAN HOSPITAL

SİLİVRİ KOLAN HOSPITALGÜNGÖREN KOLAN HASTANESİSEFAKÖY KOLAN TIP MERKEZİ ESENYURT KOLAN TIP MERKEZİ

Page 2: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı
Page 3: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

3

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüŞirvan KOLAN ÖZSUNARKurumsal Medya ve İletişim Koordinatörü

Yayın AdıKOLAN SAĞLIK

Yayın TürüYerel süreli / 3 ayda bir / Ücretsiz

Hukuk Danışmanı Kolan Hukuk

Tasarım ve Uygulama Şirvan KOLAN ÖZSUNARAyşegül CENKÇİDamla AYDIN

BaskıFilmon

Reklam Rezervasyon:0549 465 66 03 - 10 - 170212 883 90 90 Dahili: 4114 - 4113

Yayın Kurulu BaşkanıErcan KOLAN

Genel Müdür Yardımcısı

Yayın KuruluProf. Dr. Fikret TURANDoç. Dr. Hasan MİRZAİ

Doç. Dr. Kenan İLTÜMÜROp. Dr. Serkan Fatih İPEK

Uzm. Dr. Önder Yüksel ERYİĞİTOp. Dr. Nurettin KAPUCU

Op. Dr. Ahmet Atilla YILMAZOp.Dr.Tolga DEMİR

Op.Dr. Şevki Serkan HEZAROp. Dr. Berge EDE

Op. Dr. Arzu Aydın ÇUHALIDr. Şilan KOLAN

İmtiyaz SahibiKLN Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. adına

Av. Mehmet Nedim KOLANYönetim Kurulu Başkanı

Op. Dr. Ahmet Şah KOLAN Yönetim Kurulu Başkan Vekili Genel Müdür

KOLANsağlık

CHRYSANTHEMUM

Kasımpatı

Sizlerle buluştuğumuz ikinci sayımızda kapağımız için sonbahar çiçeği Kasımpatını seçtik.

Kasım ayı ile özdeş isme sahip Kasımpatı, yaklaşık 30 tür barındıran, papatyagiller (Asteraceae) familyasına bağlı bir cinstir. Asya ve kuzeydoğu Avrupa’ya yerlidir. Kasımpatı çiçeğine “Krizantem” de denir. Kasımpatı iri katmerli çiçekleri olan bir süs bitkisidir. Yaklaşık 50-150 cm yüksekliğindedirler. Büyük çiçek başlarına sahiptirler, yabanileri beyaz, sarı veya pembe renkler gösterir. Son bahardan kışa kadar çiçek açar. Antik bir Çin kenti Chu-Hsien olarak adlandırılmıştı, bunun anlamı “kasımpatı kenti”dir. Çinliler dışında bir de Japonlar tarafından sahiplenilip ulusal bitki ilan edilmiş. İmparator çiçeği resmi mührü olarak kabul etmiş. Japonyada çiçeğin kutlandığı ve “Mutluluk Festivali” olarak anılan bir festival bulunmaktadır.Çiçek Batı’ya 17. yüzyılda getirilmiştir. Carolus Linnaeus tarafından adlandırılan çiçeğin isminin kökeni, Yunanca chrys- (“altın”) eki ve -anthemon (“çiçek”) sözcüğüdür.

İÇİNDEKİLER

67

MEVSİM KÖŞESİ

MAKAT BÖLGESİ HastalıklarıBel fıtığını tanıyalım...

İdrar kaçırma

AĞIZ KOKUSU

Röportaj - HAKAN ALTUN

Smear testi

KONTAKT LENS

Sorularla GEBELİKTE AYRINTILI ULTRASON

SARA Hastalığı

LAZER EPİLASYON

VARİS tedavisi

Boyun Fıtığı ve TedavisiÇağımızın Hastalığı OBEZİTE

Bunları biliyor muydunuz?

ÖĞLE ARASI LAZER LİPOLİZ

810

12

1418

2024

26

3228

3634

3840

4246

Bağışıklık Sistemini Güçlendirmenin 10 kuralı

Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir.

Page 4: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

KAT

KID

A B

ULU

NA

NLA

R KATK

IDA B

ULU

NA

NLA

R

s.12 s.24

s.32

s.18

Uzm.Dr.Ahmet Ercan AKGÜN

s.7

Op.Dr. SERKAN FATİH İPEK

1999 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden mezun olan Op.Dr. Serkan Fatih İpek, Genel Cerrahi alanındaki uzmanlık eğitimini ise İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Op.Dr. Serkan Fatih İpek, Silivri Kolan Hospital’da Genel Cerrahi Uzmanı ve Başhekim olarak görev yapmaktadır.

Op.Dr. M.TÜRKER ÖZYİĞİT

Dt.MEHMET BÜDÜŞ

1993 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanan Op.Dr. M.Türker Özyiğit 1995-1996 yıllarında Genetik Anabilim Dalı’nda deneysel bir çalışmada görev aldı.1996 yılında İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı. 2001 yılında TUS’u kazanarak İstanbul Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde önce Volenter daha sonra da Asistan Doktor ünvanı ile Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi dalında Uzmanlık eğitimine başladı. Amerika’nın önemli bilimsel dergilerinden birinde eleştirmen olarak görev yapmaktadır ve Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği üyesidir. Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor.

Dr. ŞİLAN KOLAN

Op.Dr. OSMAN NURİ AKBULUT

Op.Dr.ALPTEKİN GÖK

2003 yılında İstanbul Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Şilan Kolan, Güngören Kolan Hastanesi’nde Yönetici ve Acil Sorumlu Hekimi olarak görev yapıyor.

s.28

Uzm.Dr. NİL YILMAZ DİNÇER

1989 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr.Nil Dinçer Yılmaz Büyükçekmece Kolan Hospital’da Nöroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır.Türk Epilepsi Derneği üyesidir.

1996 Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op.Dr.Osman Nuri Akbulut,1998-2003 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Üroloji İhtisasını tamamladı.1997-1998 yılları arasında Erzurum Aşkale sağlık merkezinde pratisyen hekim olarak çalıştı. 2004-2007 yılları arasında Ağrı Devlet Hastanesinde Üroloji Uzman olarak çalıştı. 2007-2008 yılları arasında Kızılay Esenyurt Hastanesinde çalıştı.2008 den beri Büyükçekmece Kolan Hospital’da Üroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır.Türk Tabipler Birliği ve Türk Üroloji Derneği üyesidir.

1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op.Dr. Alptekin Gök 1995 yılında İstanbul Haseki Hastanesi Göz Kliniğinde ihtisasını aldı. 2 yıl Okmeydanı SSK Hastanesinde, 9 yıl Büyükçekmece Devlet Hastanesi’nde çalıştıktan sonra2006’dan beri Büyükçekmece Kolan Hospital’da Göz Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapmaktadır.Türk Oftalmoloji Derneği üyesidir.

İstanbul Üniversitesi Çapa Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Dt. Mehmet Büdüş2005-2007 yılları arasında çeşitli hastanelerde görev alan Dt. Mehmet Büdüş, 2008’den beri Silivri Kolan Hospital’da Diş Hekimi olarak görev yapmaktadır. Türk Diş Hekimleri Birliği üyesidir.

1981 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olan Uzm.Dr. Ahmet Ercan Akgün 1985 yılında 100 puanla 1. olarak

Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde iç hastalıkları asistanlık sınavını kazanarak ihtisasa başladı. 1989 yılında İç Hastalıkları Uzmanı oldu. İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi,Kocaeli Gölcük Devlet Hastanesi,Lepra Deri ve Zührevi Hastalıklar Hastanesi ve Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalıştı. Güngören Kolan Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapmaktadır.

s.42

Doç.Dr.KENAN İLTÜMÜR

1992 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezunu olan Doç.Dr.Kenan İltümür1999 yılında Kardiyoloji Uzmanlığı. 2000 yılında yrd.doç.dr.,2008 yılında doç.dr. olarak Dicle Üniversitesinde Öğretim Üyeliği yapmıştır. Uluslar arası SCIENCE CITATION INDEX ( SCI)’e bağlı dergilerde 25, ulusal dergilerde 20’nin üstünde makale, uluslar arası kongrelerde sunulmuş 40’ın üstünde, yine ulusal kongrelerde sunulmuş 40’ın üzerinde bildirisi mevcuttur.Tıpta uzmanlık tez yöneticiliği (4), Girişimsel Kardiyoloji kitabında bölüm yazarlığı, Uluslar arası Kardiyovasküler Farmakoloji Kongresinde alınmış genç kardiyologlar ödülü, Ulusal ve uluslar arası dergilerde hakemlik,Türkiye Klinikleri Dergisi yayın danışmanlığı, Kongrelerde konuşmacı ve oturum başkanlığı yapmış olup ,özel ilgi alanı invaziv kardiyolojidir. 2010 yılından itibaren Beylikdüzü Kolan Hospital’da İnvaziv Kardiyolog olarak görev yapmaktadır.

s.6 s.10

Op.Dr.METİN ÖZTÜRK

1992 Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuŞişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1999 Konya Çumra Devlet Hastanesi, Eskişehir Devlet Hastanesi, Bodrum Garnizon Komutanlığı, Uludağ Üniversitesi Nöroşirurji Kliniği, Şişli Etfal Araştırma Hastanesi, Bilecik Bozüyük Devlet Hastanesi, Kütahya BSK Anadolu Hastanesinde çalıştı. Büyükçekmece Kolan Hospital’da Beyin ve Sinir Cerrahı olarak görev yapmaktadır. TND üyesidir.s.40

s.20

Op.Dr.MURAT ÖZTÜRK Op.Dr.ALTAN CEBECİ

1999 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun olan Op.Dr.Murat Öztürk, 2004 yılında Süleymaniye Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde uzmanlığını tamamladı. Güngören Kolan Hastanesinde Kadın Doğum Uzmanı olarak görev yapmaktadır.

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Perinatololoji yan dal uzmanı Bakırköy Doğumevi Perinatoloji servisi 2001-2007 yıllarında çeşitli hastanelerde çalıştı. 2007 yılından beri Büyükçekmece Kolan Hospital’da Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk jinekoloji ve Obstetrik Derneği ve Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği üyesidir. s.38

Op.Dr.TOLGA DEMİR1998 yılında İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olan Op.Dr.Tolga Demir 1999 yılında düzenlenen tıpta uzmanlık sınavını kazanarak İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahi Anabilim Dalındaki eğitimini 2005 yılında başarı ile tamamlayarak uzman oldu. 2005-2007 yılları arasında çeşitli hastenelerde görev alan Op.Dr.Tolga Demir 2009’dan beri Beylikdüzü Kolan Hospital’da Kalp ve Damar Cerrahı olarak görev yapmaktadır.Türk Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği üyesidir. s.36

s.8

Doç.Dr.HASAN MİRZAİ

1990 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Doç.Dr.Hasan Mirzai, 1990-1996 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Beyin Cerrahisi alanındaki Uzmanlığını tamamladı. 2006 da Doçentlik ünvanını kazandı.Beylikdüzü Kolan Hospital’da Beyin ve Sinir Cerrahı olarak görev yapmaktadır. Türk Nöroşirurji Derneği, Dünya Omurga Cerrahisi Derneği, Türk Tabipler Birliği üyesidir.

www.kolanhastanesi.com.tr www.kolanhastanesi.com.tr 54

Page 5: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Hipotiroidi hastaları doktora, kilo alma, isteksizlik, durgunluk, ciltte kuruluk, konsantre olamama gibi kısmen depresyonu da andıran bulgularla müracat eder.

Tedavisiz kalan hipotiroidi, hastalarda zaman içinde miksödem tablosu geliştirir.

Deri kuru ve soğuktur. Karoten, A vitaminine dönüşemediğinden cilt kirli sarıdır, Göz çevresinde, el ve ayaklarda şişme olur. Saçlar kurudur ve çabuk dökülür. Özellikle kaşların dış kısımlarındaki dökülme tipiktir. Konuşma bozulur, hafıza zayıflar, uykuya eğilim ve genel bir dalgınlık hali vardır. Baş dönmesi ve işitme kaybı olabilir. Ses kısık ve kalın olarak çıkar. El bileklerindeki şişme sonucunda median sinir sıkışmasına bağlı, özellikle geceleri el parmaklarında uyuşma ile karakterize karpal tünel sendromu ortaya çıkar. İştah azalmasına rağmen kilo alış sebebi metabolizmadaki yavaşlamadır. Ağır hipotiroidi de kalp büyür, nabız yavaşlar, tansiyon düşer, kanda yağlar (kolesterol ve trigliseridler) yükselir. K ilo almaya bağlı uykuda solunum durması denilen sleep apne sendromu görülebilir. Kansızlık sıktır, adet bozuklukları olabilir.

ME

VSİM

ŞESİ

Tedavi edilmediği zamanlarda yüzde, göz kapaklarında ve tüm vücutta şişme, kirli sarı yüz, uykuya eğilim, kilo alma, kabızlık, mental bozukluklara yol açar.

Eğer bu tablo çocuklukta görülürse kretenizmden söz edilir. Erişkinlerde görülen hipotiroidi ise farklı klinik tabloları yapar. Hafif hipotiroidi, aşikar hipotiroidi ve miksödem koması şeklinde kendini gösterir. Miksödem komasında cilt ve cilt altı dokusunda aşırı ödem vardır.Hipotiroidi kadınlarda erkeklere göre 10 kat daha sık görülür.

En sık hipotiroidi nedenleri; Hashimoto tiroiditi gibi otoimmun tiroiditler Tiroid ameliyatlarından sonra Radyoaktif iyot tedavisi sonrası Boyun bölgesine yapılan radyoterapiler Antitiroid ilaçlarıdır.

HİPOTİROİDİ Nedir?Halk arasında sık görülen obezite, yani şişmanlıkta rol oynayan hastalıklardan birisidir.

Hipotiroidi tanısı için istenen serbest T3 ve serbest T4 testleri düşük, TSH testi ise yüksek bulunur. otoimmun kökenli tiroiditlerin tanısı için ise Anti TPO, Anti TG testleri istenmelidir. Tiroid Ultrasonografisi ve Tiroid Sintigrafisi tanıda yardımcı testlerdir. Tedavide T4 hormonu kullanılır. Tedavinin ömür boyu devam edebileceği hastaya izah edilmeli belli sürelerle kontrole gitmesi önerilmelidir.

Uzm. Dr. Ahmet Ercan AKGÜNİÇ HASTALIKLARI UZMANI

MAKAT BÖLGESİ HASTALIKLARI Yaşam Kalitenizi Düşürmesin

İnsanların %50′si hayatlarının herhangi bir döneminde anorektal hastalıklarla ilgili yakınma yaşarlar. Hastalıkların görülme sıklığı yaşla birlikte artmakta, yakınması olan kişilerin yaklaşık %30′sinde girişimsel tedavi gerekmektedir.

Girişimsel tedavi ya da ilaç tedavisi yapılan hastaların toplamı göz önüne alındığında günümüz modern toplumlarının en önemli sağlık sorunlarından biridir.

ANOREKTAL HASTALIKLAR: Hemoroid, Anal fistül, Perianal abse,Perianal fistül

HEMOROİD

Hemoroid; makat bölgesindeki damarların yüksek basınca maruz kalması nedeniyle genişlemesi neticesinde oluşan bir hastalıktır. Hemoroid oluşumunda kronik kabızlık ve kalıtımın büyük rolü vardır. Beslenme alışkanlıklarındaki dengesizlik, posasız diet ile beslenmek hemoroid oluşumuna katkıda bulunur. Anatomik ve klinik duruma göre 4 derecede bulunurlar.1) Makattan çıkmayan2) Ikınma ile makattan çıkan ve sonra kendiliğinden geri çekilen3) Ikınmadan sonra çıkan ve ancak el ile geri itilebilen4) Geri itilemeyen

Hemoroidde tedavi, hemoroidin derecesine göre; ilaç tedavisi, lastik bant ligasyonu, lazer ile tedavi, klasik cerrahi tedavi ve son yıllarda popüler olan longo yöntemi adını verdiğimiz ve özel stapler cihazları ile yapılan cerrahi tedavidir.

ANAL FİSSÜR

Anal fissür halk arasında makatta yırtık, çatlak olarak isimlendirilen iyi huylu bir hastalıktır. Daha çok zor doğumlardan sonra ıkınma nedeniyle oluşabileceği gibi, kronik hastalık ve ishal atakları gösteren kişilerde de oluşabilir. Bu gibi hastalıklarda, altta yatan iltihabi bağırsak hastalığının olmadığının kolonoskopik inceleme ile ispat edilmesi gerekir. Klinik belirti olarak büyük abdest yaparken şiddetli ağrı ve sıklıkla kanama ile kendini gösterir. Hasta tuvalete gitmeye korkar hale gelebilir. Akut oluşan anal fissürler medikal tedaviden fayda görmektedir. Kronik anal fissürlerin tedavisi ise cerrahidir ve % 100’e yakın bir başarı ile tedavi edilmektedir. Diğer tedavi yöntemleri arasında anal bölgeye botulinum toksini enjeksiyonu vardır. Fakat toksinin etkisi geçince tekrarlamaya meyillidir.

ANOREKTAL ABSE VE PERİANAL FİSTÜL

Makat bölgesindeki abse ve fistüllerinin çoğu anal bölgedeki bezlerin infeksiyonu sonucunda meydana gelir. Diğer sebepler arasında bu bölgeye travma, yabancı cisimuygulanması ve bazı iltihabi bağırsak hastalıkları sayılabilir. Anal bölgedeki akut bir infeksiyon kendisini bu bölgede ağrı, vücutta kırgınlık, ateş yükselmesi ve titreme ile gösterebilir. Akut safhada antibiyotik tedavisinin başarılı olma şansı yüksektir. Fakat abse geliştikten sonra tedavi cerrahi olarak absenin boşaltılması ve sonrasında antibiyotik tedavisinin devam etmesidir. Perianal fistül ise sıklıkla perianal abse geçirmiş hastalarda görülür. Fistüllü hastalarda makatın içi ile dışındaki deri arasında bir yol oluşur. Bu şekilde hastayı rahatsız eden, iç çamaşırlarında kirlenmeye yol açan kötü kokulu kronik bir akıntı meydana gelir.Fistül tesbit edilen hastalarda mutlaka MR fistülografi ile fistülün hangi tip olduğu belirlenmesi ve tek tedavisi olan uygun cerrahinin seçimi yapılmalıdır. Genel olarak makat bölgesi hastalıkları kendisini makatta ağrı, makatta kanama, akıntı ile belli eder. Bu tür hastalıklarda şüphe duyulduğu takdirde kolonoskopi, MR ve tomografi tetkikler ile olası bir kalın bağırsak kanseri hastalığı veya iltihabi bağırsak hastalığı tetkik edilmelidir. Bilindiği üzere erken tanı günümüz tıbbında her türlü hastalıkta hayat kurtarıcıdır.

ANOREKTAL KANAL (MAKAT BÖLGESİ ) HASTALIKLARI

Kalın bağırsağın en son kısmında bulunan ve yaklaşık uzunluğu 4cm olan bölge anorektal bölge olarak adlandırılır.Bu bölgeyi ilgilendiren hastalıklar sıklıkla 4 grup altında toplanabilir. İyi huylu olarak tanımlanan bu hastalıklara bağlı kanserleşme gözlenmez. Fakat bu hastalıklarda, eş zamanlı kalın bağırsak kanseri görülebilir. Bu yüzden tedavi öncesi hasta dikkatli bir klinik ve laboratuar muayeneden geçmelidir.

Op.Dr. SERKAN FATİH İPEKGenel Cerrahi Uzmanı

76

Page 6: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Sırtımızda hemen boyun bölgesinden başlayıp kalçamızdan daha aşağıya kadar uzanan ve omurilik kanalını oluşturan 31 adet omur vardır. Bu omurlardan beş tanesi bel bölgesinde bulunur. Bu omur kemiklerinin arasında hareketi kolaylaştıran, omurganın dayanıklı olmasını sağlayan ve darbelere karşı koruyucu görev yapan DİSK dediğimiz özel bir bağ dokusu bulunur. Bu disk iç ve dış tabaka olmak üzere iki kısımdan oluşur. Dıştaki tabakanın yapısı bozulunca içte bulunan çekirdek tabaka dışarıya doğru taşar. Bu taşan (fıtıklaşan) kısım omurilik kanalındaki sinirlere baskı yapar ve bu sinirleri sıkıştırır. Bu şekilde ortaya çıkan hastalığa bel fıtığı denir.

BEL FITIĞI KİMLERDE GÖRÜLÜR? KİMLER RİSK ALTINDA?Toplumun yüzde 80’inden fazlası en az hayatında bir kere bel ağrısı çekmektedir. Bu sebeple doktora başvuranların sayısı oldukça fazladır. Sıklıkla orta yaşlarda görülür fakat her yaşta ortaya çıkabilir. Oturarak çalışan ve de bunu yanlış bir sandalye üzerinde yapan kişilerde bel fıtığı görülme ihtimali yüksektir. Ağır yük kaldırmak zorunda olanlar, spor yaparken dikkatsiz davrananlar, egzersize ısınmadan başlayanlar, duruş ve oturma bozukluğu olanlar risk altındadır.Hemen hemen her hastalıkta risk faktörü sayılan sigara ve alkol kullanımı da bel fıtığını tetikleyebilir. Stresli ve huzursuz bir yaşamı olanların da bel fıtığına yakalanması muhtemeldir. Bu risklere ne kadar çok maruz kalıyorsanız bel fıtığı olma ihtimaliniz de o kadar fazladır. Bu faktörlerin yanında kalıtsal (aileden gelen) faktörleri de unutmamak gerekir. Ailesinde bel fıtığı olanlar risk altındadır.

Bel fıtığını tanıyalım...

BEL FITIĞININ NEDENLERİBel fıtığının oluşmasında yapılan bilinçsiz ve düzensiz hareketler ile ağır yük kaldırmak önemli rol oynamaktadır. Çok hafif bir yük kaldırıldığında bile bel fıtığı ortaya çıkabilir. Örneğin; eğilerek bir şey kaldırdığımızda bu yük sırtımızın her bölgesine eşit olarak dağılmaz. Düzensiz dağılan yük de bel fıtığı oluşumuna neden olur. Bir diğer neden ise bu disklerin beslenmesinin bozulmasıdır. Yaşımız ilerledikçe bu diskleri besleyen damarlar ve diskteki su miktarı azalır. İçindeki su miktarı azalan ve yeterince besin alamayan disk küçülür. Bu yüzden iki omur arasındaki mesafede azalmış olur. Bu olumsuzluklarla beraber beslenmesi azalan dolayısıyla da oksijen miktarı azalan diskte bir de fiziksel hareketlerden kaynaklanan bozulma görülür. Diskteki hücre sayısı da azalır. Bu etkilerden dolayı kişinin yaptığı yanlış bir hareket sonrasında içteki kısım dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur.

BEL FITIĞI KENDİNİ NASIL BELLİ EDER?Bel fıtığının en büyük belirtisi belde ve bacakta oluşan ağrıdır. Hasta doktora gittiğinde belimin ağrısı bacağıma vuruyor der. Ama sadece bel veya sadece bacak ağrısı da olmuş olabilir. Bacakta uyuşma, güç kaybı görülebilir. Ayrıca daha önce yaptığı hareketleri yapmada zorlanma, hareket kabiliyetinin kısıtlanması ve yürürken topallamak görülebilir. Bel fıtığının daha ilerlemiş ve şiddetli şekillerinde cinsel bozukluklar, idrarını ve büyük abdestini yaparken zorlanmak ya da idrarını tutamamak görülebilir. Bacaklarda felç oluşabilir ya da bacağın hissetmesi azalabilir.

TEŞHİS NASIL KONUR?Her bel ağrısı bel fıtığı değildir. Kanser, romatizma, bel kayması, spor yaparken belini incitmek gibi bir çok sorun bel fıtığı gibi belirtiler verir. Bu yüzden teşhis koyarken dikkatli olmak gerekir.Bel fıtığı teşhisinde MR (emar) önemli bir yer tutmaktadır. Bu yöntemle sorunun nerde ve hangi dokuda olduğu kolaylıkla tespit edilebilir.

BEL FITIĞI TEDAVİSİTedavide ilk tercih edilen yöntem ilaç tedavisidir. İlaç kullanımı bir çok bel fıtığı hastalığının düzelmesine yardımcıdır. Kas gevşetici, ağrı kesici ilaçlar tercih edilir. Bunlarla düzelme sağlanmıyorsa ameliyat yapmak gerekir. Eğer hastalık ilerlemişse vakit kaybetmeden ameliyat yapılmalıdır. Bu ameliyat BEYİN ve OMURİLİK CERRAHİSİ (NÖROŞİRÜRJİ) uzmanı tarafından yapılır. Günümüzde uygulanan en modern ameliyat yöntemi MİKRODİSKEKTOMİ ameliyatıdır. Bu ameliyatın tecrübeli cerrah tarafından yaklaşık 20-30 dakikada yapılmaktadır. Bu yöntem ile çok küçük bir kesiden, skopik görüntüleme eşliğinde fıtık bölgesine ulaşılır. Mikroskop yardımı ile fıtık çıkartılır. Doğru teşhis ve doğru zamanlama ile bu ameliyatların başarısı yüzde 90’ın üzerindedir.Şunu unutmamak gerekir ki bel fıtığı tedavi edilebilen bir omurga hastalığıdır. Bu rahatsızlığı olan veya şüphelenen hastalar BEYİN OMURİLİK CERRAHİSİ’ne başvurmaları ve gereken radiyolojik tetkikleri yaptırmaları önerilir.

BEL FITIĞINDAN KORUNMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?Belimiz bizi ayakta tutan omurga sisteminden oluşur ve bu omurga sistemi içerisinde sinirler, eklemler ve kaslar yer alır. Bu yapıların hasar görmemesi ve güçlenmesi bel fıtığına yakalanmamada önemli bir faktördür. Burada önemli olan hastalığa yakalanmadan önce gerekli olan tedbirleri alarak bel fıtığına yakalanma riskini en aza indirmektir. Bunun için hiç bir zaman ağır yük kaldırmamaya özen göstermek gerekir. Vücudun yapısına ters gelen hareketlerden kaçınmalıyız. Beli kullanarak eğilmek yerine çömelip yani dizlerimizi kırıp eğilmek gerekir. Yerden bir şey alırken olabildiğince alacağımız cisme yaklaşmak gerekir. Uzanarak bunu denemek yanlıştır.Hareketsiz bir yaşam tarzından kaçınmamız lazım. Bel kaslarını güçlendirici egzersizler (sağlıklı iken yapılan) çok faydalıdır. Fakat bunları yapmak bel fıtığı olmayacağımız anlamına gelmez. Genetik faktörler, kişiye ait durumlar da bu hastalığın oluşmasında rol oynar. Bel fıtığı bir omurga hastalığıdır. Bu rahatsızlığı olan veya şüphelenen hastalar bir BEYİN OMURİLİK CERRAHI na başvurmaları ve gereken radiyolojik tetkikleri yaptırmaları önerilir.

Doç.Dr.HASAN MİRZAİBeyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı

98

Page 7: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Yapılan araştırmalarda kadınların % 25’i hayatlarının herhangi bir döneminde

idrar kaçırma sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan ‘idrar kaçırma’ sorunu kadını sosyal hayattan koparıp yalnızlaştırmaktadır. Öksürürken, hapşırırken, hatta gülerken idrar kaçıran kadınlar, aile ortamında dışlanmaktadır. Giysilerini, yatağını ya da oturduğu koltuğu ıslattığı için birlikte yaşadığı geliniyle, hatta

kızıyla bile arası açılabilmektedir. Komşusuna bile gidemez duruma gelebilmekte, çevresiyle bağlarını koparabilmektedir.İdrar kaçırma problemi kadınların iş yaşamını da etkilemektedir. Mesai saatleri içinde sık sık üstünü değiştirmek ve iş toplantılarını petle yönetmek zorunda kalan kariyer kadınının işyerindeki verimi ve motivasyonu sekteye uğramaktadır.Oysa kadına sosyal hayatı kabusa çeviren idrar kaçırma probleminden on dakikalık bir cerrahi

İdrar kaçırma, 30 yaşın üzerinde ki her dört kadından birinde görülebilen oldukça yaygın ve ciddi bir sorundur. Özellikle de menopoz sonrası dönemde ve çok doğum yapmış kadınlarda, bazen hiç doğum yapmamış genç kızlarda dahi görülebilen idrar kaçırma rahatsızlığına tıpta “inkontinans” denmektedir.

Kadınların En önemli Sosyal Problemi;

müdahaleyle kurtulmak mümkündür. Ancak kadınlar, ‘utanıp’ anlatamadığı ve idrar kaçırmayı ‘kader’ olarak kabul ettiği için yıllarca bu sorunla yaşamaya devam etmektedirler.

Stres Tipi İdrar Kaçırma

Stres Tipi İdrar Kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme, koşma, eğilip kalkma, yerden birşey alma, egzersiz yapma gibi, karın içi basıncını artıran durumlarda oluşmaktadır. Bu tür daha çok doğum yapmış kadınlarda

İdrar kaçırma

İdrar ile birlikte,hayatı da kaçırmayın...

görülür. Kasık adalelerinin veya sinirlerinin doğum sırasında zedelenmesi sonucu, idrar kesesi boynu öksürme, hapşırma, gülme, merdiven çıkma, yük taşıma, cinsel ilişki sırasında yer değiştirerek veya kapanamayarak karın içinde artan basınçla hasta idrar kaçırır.

Sıkışma Tipi İdrar Kaçırma

Artmış mesane aktivitesi de denilen bu durumda kadınlar acil idrara gitme hissi duymakta ve tuvalete yetişemeyip idrar kaçırmaktadırlar. Çay, kahve, kola gibi bazı içeceklerin içilmesi, soğuk ortam, ellerini yıkama hatta su sesi bile acil idrar hissinin oluşmasına yol açmaktadır. Sık sık idrara kalkma, az az idrar yapma da beraber görülebilir.

Taşma Tipi İdrar kaçırma

Taşırma şeklinde idrar kaçırması da denilen bu durumda idrar torbası tam boşalmamakta, giderek içindeki idrar miktarı artmaktadır. Bir süre sonra mesane içindeki idrar taşarak damlalar halinde kaçmaktadır. Bu kişilerde gece sık sık idrara kalkma, idrar az az, damlalar halinde veya zorlanarak yapma da görülür.

Karışık Tip İdrar KaçırmaDiğer idrar kaçırma tiplerininin(Stres ve Sıkışma tipi) hepsinin bir arada görülmesi şeklinde meydana gelir.

Hastalığın tanısı nasıl konulur?Öykü, fizik muayene ve laboratuvar testleri, temel testler, işeme çizelgesi, ürofrometri, işeme sonu rezidüel idrar, Ürodinamik araştırma ve Sistoskopi ile konulur. İdrar kaçırmanın tedavi yöntemleri nelerdir?

1-Konservatif tedaviler: Öncelikle hastanın, yaşam stilinde değişiklik yapması önemlidir. Kegel egzersizleri denilen idrar yollarını istemli olarak kasıp bırakmaya dayanan egzersizlerin yaptırılması ile idrar yolları kaslarının güçlendirilmeye çalışılması, sıvı kısıtlanması, diyet değişiklikleri ve kilo verdirmek gibi ek öneriler ile sorun giderilebilir.

2-Medikal tedavi: Bazı idrar kaçırma tipleri ilaçlar ya da hormonlarla tedavi ediliyor. Özellikle Sıkışma(urge) idrar kaçırma tipinde ilaç tedavisi ilk seçenektir. Ancak stres tipi idrar kaçırma ilaç tedavisine cevap alınamamaktadır..

3-Cerrahi tedavi:Genellikle Stres Tipi İdrar Kaçırma (inkontinans), organ proplapsusu ile birlikte olan inkontinans ve ekstra üretatral idrar kaçırmanın tedavi seçeneği cerrahidir. Cerrahi tedavi bu hastalarda uygulanabilirliği kolay ve başarı şansı oldukça yüksektir. Artık günümüzde lokal anestezi altında dahi uygulanabilen, çok basit ve daha az invazif (daha az kesi ile yapılan) cerrahi müdahaleler ile bu sorun çok rahat çözülebilmektedir.

Op.Dr.OSMAN NURİ AKBULUTÜroloji Uzmanı

1110

Page 8: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Bağışıklık Sistemini Güçlendirmenin

10 kuralıHer insan enfeksiyona karşı doğuştan

savunma mekanizmasına sahiptir. Bu

savunma mekanizmasına bağışıklık sistemi

denir. İyi çalışan bir bağışıklık sistemi sağlımızın

temelidir.Bağışıklık sisteminin güçlü olması demek,

dayanıklı bir vücut, daha az hastalık, daha sağlıklı

yaşam demektir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması

demek, vücut direncinin azalması, dolayısıyla,

enfeksiyon ve hastalık demektir.

Bağışıklık sistemimizi güçlendirerek daha sağlıklı

yaşayabiliriz.

İşte bunu başarmanın kuralları

1 Alkali olunBağışıklık sistemi alkali ve oksijenli bir ortamda güçlenir.

Çünkü pek çok bakteri ve virüs asidik ortam sever ve

sağlıklı alkali ortamda yaşayamaz. Egzersiz yapın, bol

miktarda su ve limon suyu için ve vücudunuzda alkali

ortamı sağlamaya yarayan yeşil sebzeler yiyin.

2 Stresten uzak durunÇeşitli nedenlerle ortaya çıkan stres, insan sağlığını

bozarak bağışıklık sistemini zayıflatmakta, hastalıkların

ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Kısa vadede

gözle görülür zarar vermeyen stres, genel anlamda

vücuttaki işleyişi bozarak sindirim sistemi hastalıklarına,

kalp damar hastalıklarına, sinir sistemi bozukluklarına

yol açmaktadır. Gerginlik ve stres sonucunda gerek

salgılanan hormonlar, gerekse de şekerli ve yağlı gıdalara

eğilimin artması sonucunda ise vücut şekli değişmektedir.

Streste aşırı salgılanan kortizol hormonu ile yağlar enerji

sağlamak için yer değiştirir ve daha çok göbek çevresinde

ve karaciğerde birikir. Bu tür yağlanma da kalp, damar

ve diyabet gibi kronik hastalıklara davetiye çıkarır. Ayrıca

kortizol hormonu bağışıklık sistemini zayıflatmaktadır.Stres

modern çağın bir gerçeği olduğuna göre, yapılması gereken

böyle dönemlerde vücudu en iyi şekilde desteklemektir.

Yeterli ve dengeli beslenme vücudun stresle mücadele

etmesinde ve stres sonucu zayıflayan bağışıklık sisteminin

güçlenmesinde çok önemli bir yere sahiptir

3 Spor yapınBeslenmenin yanısıra, bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmede düzenli yapılan sporun da faydası vardır. Hafif bir

egzersiz bakterilerin akciğerde toplanmasını engeller. Ve bağışıklık sisteminin gücünü artırır. Bunu kanda antikorların

dolaşımını artırarak yapar. Bağışıklık sistemini iyi düzeyde tutmak için günde en az 20 dakika, haftada 3 kez 35 - 45

dakika yürüyüş yapmak gereklidir.

4Yeşil sebzelerle besleninSebzeler vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olan

vitaminler, mineraller ve bitkisel besinlerce zengindir. Lifli

yeşillikler ve brokoli, karnabahar ve kabak gibi sebzeler ise

besinler ve antioksidanlarca zengindir. Antioksidanlar bağışıklık

hücrelerini serbest radikallerden zarar görmekten korumanın

yanısıra kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı

koruyucu olduğu bilinmektedir. Bir antioksidan olan yani

hücreleri zarar görmekten koruyan madde olan C vitamininin

yetersizliğinde çeşitli bağışıklık sistemlerinin bozulduğu

görülmüştür. B6 vitamini bağışıklık ve sinir sistemlerinin düzenli

çalışmasına yardım eder, folik asit ise vücudu savunmak için

savaşan alyuvarların yapımında görev alır.

5Sarımsağın büyüsüOrganik sarımsak harika bir besindir. Vücudumuzu

mikroplardan korur; aynı zamanda da bağışıklık sistemi

güçlendiricisidir. Sarımsağın kendi savunma sistemini

oluşturan elementler, bizim de bağışıklık sistemimizi

güçlendirir.

6 Özel besinlerPek çok vitamin ve mineral bağışıklık sisteminde

başroldedirler, özelikle de gıdalardan alınan çinko ve C

vitamini. Meyvelerin çoğu ve kırmızıbiber, C vitaminin en

mükemmel kaynağıdır. Çinko ise zencefil, kuru yemişler

ve tohumlarda bulunur. Özellikle Brezilya cevizi, kabak

ve karpuz çekirdeklerinde zengin miktarda çinko vardır.

Çekirdekleriyle birlikte sıkılmış karpuz suyunu karıştırıp için;

yaz için mükemmel bir serinleticidir, aynı zamanda hem

alkalize eder, hem protein hem de çinko sağlar.

8Kötü alışkanlıklarınızı terk edin

Paketlenmiş ve işlenmiş hazır gıdalar, kafein, alkol

ve sigara bağışıklık sistemimizi tehlikeye sokan zararlı

alışkanlıklardır. Bunları bırakarak yerlerine tam gıdalar,

ekinezya ve ginseng gibi bitkisel çaylar, taze meyve ve

sebze suları koyun. Bu şekilde bağışıklık sisteminize ve

vücudunuzun işleyişine destek verin.

9Sık sık dinlenin ve gevşeyinStres ve yorgunluk bağışıklık sistemimizi

zayıflatır ve bu bitkinlik bizi daha kolay hasta eder.

Dinlenme ve uyku zamanlarında vücudumuz kendini

toparlar ve onarır. Stres seviyenizi azaltmaya çalışın

ve gevşemek için kendinize zaman ayırın. Mutlaka

her gece 7-9 saat arası uyuyarak vücudunuza

kendisini toparlaması ve hastalıklarla savaşması için

izin verin.

7Bol su içinSu bütün besinleri ve atıkları vücutta kan ve

lenf sıvıları yoluyla taşıyan bir çözücüdür. Günde

en az 2 litre su içmek besinlerin hücrelerimize

nüfuz etmesine, atıkların boşaltılmasına, sümüksü

maddelerin sulanmasına, bizi hasta eden

bakterilerin ve virüslerin etkisiz hale gelmesine

yardımcı olur.

10Soğuk duş zindeleştirirBanyodan çıkmadan önce son duşunuzu

soğuk alın. Soğuk su bağışıklık hücrelerine giden

lenf dolaşımını hızlandırır. Temizlenmenin ve

bağışıklık sistemini güçlendirmenin zindelik veren

bir yoludur.

Dr.ŞİLAN KOLANAcil Sorumlu Hekimi

1312

Page 9: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

HAKAN ALTUNBesteleriyle gönülleri fetheden, aşk şarkıları ezbere bilinen, ağır başlılığı ve sıcak kanlılığı ile tanınan Hakan ALTUN’a hayata dair sorular sorduk ve çok samimi cevaplar aldık.

sempatik, sıcak kanlı ve yakışıklı

İki tane bankacı evlenebiliyorsa, iki tane sanatçıda evlenebilir. Tek sıkıntı insanların komplekslerinden ve egolarından arınmalarıdır. Yoksa iki sanatçıda evlenip çok mutlu olabilir. Allah’a şükür hayatımızda öyle duygular olmadığı için biz bir sanatçıyla evlenebiliriz. Çünkü şöyle bir önyargı var Türkiye’de sanatçılar evlenemez. Doktorlar evlenebiliyorsa ki doktorlar çok önemli insanlardır ve onlar evlenebiliyorsa niye iki tane sanat ile uğraşan insan evlenemesinki, çokta mutlu olur.

Aydın Kara ile beraber Hak prodüksiyon diye bir şirket açtık. Müzik direktörlüğünü Aydın Kara yapıyor. Orkestramızında şefi zaten. Prodüktörlüğünüde ben yapıyorum. Türk halkının popstar olarak tanıdığı Erkan Gümüşsüyu’nun albümünü çıkardık. Böyle bir prodüktörlük edasındayız. Çünkü Türkiye’de müzik çok ayaklar altına geldi artık. Ne albümler satıyor ne klipler doğru yerlerde doğru şekilde oynatılıyor. Eskiden korsan vardı bir türlü önüne geçemediğimiz, şimdi ise yerini teknoloji aldı. Bir tuşa basıp her şarkıyı indirebiliyoruz, 4 dakikada dinlediğiniz şarkıların aslında 1,5 aylık belki 1 yıllık emekleri vardır. Türk halkı duyarlı bir halktır. Dinlemek istediği şarkının telifini verip veya cd sini alarak sanatçılara destek olabilir. Çünkü 75 milyon nüfuslu bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye de 1 yılda satan albüm sayısı promosyon cd ler dahil 10 milyon. İngiltere de 30 milyon nüfusa sahip bir ülke ama müzik piyasasında yaptığı albümlerin satış rakamı 70-75 milyon yani arada çok büyük uçurumlar var. İnanılmaz dengesizlikler var. Sadece Türk halkından duyarlı olmasını istiyorum. Sevdiği sanatçıların gidip albümlerini almaları hiç zor bir şey değil.

Şarkılarımı yazarken hep yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım. Yani ne yaşadıysam ne hissettiysem onları notayla sözlere dökmeye çalıştım. Zaten şarkıcılığım öyle başladı. Ben İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvar çalgı eğitiminden yetişen bir öğrenciyim ve senelerce insanlara ut çaldım. İlk enstrümanım uttu. Albümlerde çaldım, devlet korosunda çaldım. Şarkı yaptığımı keşfettikten sonra hadi bu şarkıları ben kendim seslendireyim diye başlayan bir yolculuktur benimkisi. Allah iyi ki bana öyle bir yetenek vermiş çünkü ondan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. Eğer kendi sözlerimle kendi bestelerimi yapmasaydım asla şarkıcı olmayacaktım.

Şarkı verdiğim çok insan var. Mesela kendi albümümde okumuştum . “Ağlamak yok yüreğim” onu daha önce Kibariye seslendirmişti. Cengiz Kurtoğlu, Hande Yener, İzel, Soner Arıca, Ercan Saatçi, Ufuk Yıldırım; çok var saymakla bitmeyecek galiba eskiden beste yapıp sanatçı arkadaşlarıma veriyordum. Çünkü bizim bir grubumuz vardı Ayşe-Aykut-Hakan diye eğlenceli bir gruptu. Askere gittikten sonra karar verdim kendi şarkılarımı bir albümde toplayıp müzik severlere sunmam lazımdı. Yolculuk 1998’de Ankara’da askerliğimi yaptıktan sonra başlamıştı. “Hani Bekleyecektin” albümü ile müzik severler de sağ olsun tabii beni yalnız bırakmadılar ve buralara kadar geldim. Benim en son yapmış olduğum albüm mesela 9.albümüm olmuş.

Çok insan var ama ben müzik olarak çok Türkçe müzik dinleyen bir adam değilim. Sadece Türk sanat musikisi dinliyorum ve enstrümantel eserler dinliyorum. Saygı duyduğum çok insan var. Hem müzik yaşantısında hem günlük hayatında onlardan biride Cengiz Kurtoğlu’dur. Çok severim kendisini, zaten manevi babam olarak değerlendirdiğim insanlardandır. Çok sahte bir dünya anlık yaşıyorsunuz. Şuan popülersiniz ondan sonra bitebiliyor ama insanlık olarak birilerine bişeyler verdiyseniz hayatı orda kazanıyorsunuz.

Şarkılarınızı yazarken nelerden etkilenirsiniz?

Kimlere beste verdiniz?

Sanat camiasından örnek aldığınız biri var mı?

İki sanatçının evliliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yakın dönemde yeni bir proje var mı?

‘‘Eğer kendi sözlerimle kendi

bestelerimi yapmasaydım asla şarkıcı

olmayacaktım.’’

‘‘Cengiz Kurtoğlu, manevi babam olarak

değerlendirdiğim insanlardandır.’’

‘‘iki sanatçıda evlenip çok mutlu olabilir...’’

‘‘ Türk halkından sadece duyarlı

olmasını istiyorum.’’

1514

Page 10: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Ben zaten sağlıksal anlamda çok ciddi bir operasyon geçirmiş bir adamım, beynimde tümör vardı onu belki insanlar biliyordur. 6 ayda bir check-up yaptırıyorum zaten yılda birde MR. Bundan 3 hafta öncede zaten beyin MR’ı çektirdim ve herşeyin çok yolunda olduğunu söyledi sevgili doktorum. Check-up yaptırıyorum ona da çok önem veren bir adamım. Çünkü zaten metobolizmamız belli, hep geceleri yaşayan insanlar olarak zaten ters düz durumumuz var bizim. İnsanların normal hayata başladığı zaman biz belki uyuyoruz. İnsanlar hayatı bitirdiklerinde biz hayata başlıyoruz hep öyle değerlendiriyorum. Bu müzisyen hastalığı gibi birşeydir aslında. Check-up konusunda hiç aksaklık yapmadım. Hatta tümör 13 senedir beynimde varmış ama ben hayatımda baş ağrısı ne demektir bilmiyorum. Check-up yaptırdım ama bir trafik kazasından dolayı beynimde oluşan bir tümör hiç baş ağrım yok tabii ki işte kan tahlilleri yapılıyor, kalbe bakılıyor, akciğer, karaciğer filmleri filan çekiliyor ama hani biraz başım ağrısa atıyorum sinüzit mi var yada kulaklarım ağrısa bir problem mi var diye yani düşünsem onunda önlemini alırdım ama hiçbirşey yoktu. 13 sene onunla yaşamışım. Edirne de devlet korosunda ut sanatçısı iken bir trafik kazası geçirmiştim. Arabanın altında filan kalmıştım yani ciddi bir kazaydı kaburgalarım diz kapaklarım çatlamıştı filan ama kafamı vurduğumu hatırlıyorum. Bir devlet hastanesinde tomografi çekilmişti hiçbirşey yoktu toplu iğnenin başı kadar bir kan pıhtısı o zamanla ödem yapıp tümöre çevirmiş. Hiç Mr filan çekilmedi bi anda nöbet geçirdim. Tek avantajım kafatasına yapışık olmasıydı eğer beyine gitseymiş daha sıkıntılar olurmuş ama dedikleri mandalinadan büyük portakaldan küçük bir tümör. Hatta doktorum hiç baskı yapmadı mı, hiç baş ağrısı olmadı mı diye sordu ama hiçbişey olmadı çok enteresan bir anı. Ama çok şükür şimdi sağlıklıyım ve sağlığıma çok daha fazla önem vermeye başladım. Zaten Türk doktorları çok başarılı. Atatürk ‘ün söylediği gibi ‘‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.’’

Neden dizilerde, sinema filmlerinde Hakan Altun’u göremiyoruz?

Gece şartları sizi yormuyor mu?

Çok sağlıklı olduğum söylenemez. Çünkü çok geç yatıyorum ve kahvaltı çok uzun dönemden beri yapmıyorum. Ben uyanır uyanmaz direk çok sıcak bir çorba içerim o beni kendime getirir mutlu hissederim kendimi. Kahvaltıya çok önem veren bir adamım , çocukluğum hep öyle geçmişti ama gece çalışmaları başladıktan sonra çorbayla böyle kendimi iyi hissediyorum.

Yok sinirlenirim ama tebessüm yüzümden hiç eksik olmaz yani onun mutluluğunu yaşayan bir adamım.İnsanlar şarkılarımdan dolayı çok bedbah bir adam zannederler öyle bir durumum vardır. “Bu şarkıları yazan bir adam, hayatın en büyük darbelerini yemiştir” diye mailler geliyor. Tabii ki sıkıntılar olmuştur ama ben insanın yüzündeki tebessümden dolayı herşeyi halledebileceğine inananlardanım. Ama sinirlendiğim zamanda Allah kimseye göstermesin o sinirimi. Gülerek sinirlenen tek insanım.

‘‘Sadece insanlar yorar beni, sahne yormaz.’’Sağlığınıza ne kadar önem veriyorsunuz?

‘‘Tümör 13 senedir beynimde

varmış ama ben baş ağrısı ne

demektir bilmiyorum’’

Uyanır uyanmaz çok sıcak bir çorba

içerim kendimi mutlu hissederim..

Beslenme konusuna dikkat ediyor musunuz?

Hep sakin misiniz hiç sinirlenmez misiniz?

Sağlıkla ilgili vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

6 ayda 1 yada yılda 1 check-up

yaptırmalısınız.

Çocuklarla aranız nasıl? Baba olmak ister misiniz?

Gülerek sinirlenen tek insanım...

Ben konservatuar yıllarından beri çalışıyorum. Çünkü eskiden insanlara ut çalardım. Aileme yük olmamak için 18 yaşında başladığım bir serüven aslında gece çalışmaları. İşte kendi harçlığımı kendim kazanayım aileme yük olmayayım diye başlayan bir serüven buralara kadar geldi çok yorulduğum söylenemez. Sadece insanlar yorar beni sahne yormaz.

Çünkü ben müzisyenim. Bu tür teklifler geliyor gelmez mi? Çok senaryo geldi ama okumadım bile çünkü neden ben İstanbul Teknik Üniversitesi Türk musikisi devlet konservatuarı mezunuyum. Yani tiyatro bölümünden mezun olan bir adam değilim. Eğer tiyatro bölümünden mezun olsaydım çok daha yakın ve sıcak bakabilirdim. Şarkıcı arkadaşlarım bazı projelerde bulundu bunu çok samimi söylüyorum müzikten soğuduklarını gördüm. Çünkü o her hafta bir dizide kendilerini görmeleri çok cazip geliyor heralde onlara. Bizede öyle bir şey olmasın diye biz müziğe devam ettik. Yani aklımın ucundan geçmiyor. Ben hayatımı ekonomi olarak düşünmediğim için bana uzak hemde ben utangaç bir adamım haftada 4-5 gün sette olması çok zor birşey gibi geliyor. Ama bir tane televizyon programı projem var oda müzikal ve haftada birgün canlı yayında. Program için partner aramasındayız.

Bizim Türk halkı olarak şöyle bir durumumuz var insan arabasına bakar, evinin sigortasını yaptırır ama kendine çok bakmaz. Ancak başına bir iş geldiğinde önlemini almaya çalışır. Benim her zaman söylediğim bir şey vardır. Biz eczanelerden gidip ilaç almaya bile korkan bir topluluğuz maalesef öyle. Sadece şunu isterim. Hastalık başımıza gelmeden önce 6 ayda 1 yada yılda 1 check-up yaptırmak hiç zor bir şey değil. Sağlık yoksa hiçbirsey yok. Çünkü ben ameliyata girerken bir 5-10 dakika soğuk odada bekletildim. Tam ameliyata girmeden önce o an şunu söyledim. “Ne şöhret ne para ne pul ne aşk Allah beni aileme bağışlasın hayırlısıyla” Sağlığımdan dolayı sıkıntı çekmiyim yeter bana. Çünkü öylesiniz öyle yaşıyorsunuz. Ondan sonra hayat felsefemde değişmiştir zaten. Eskiden de öyle çok rahat bir adam değildim hep böyle değerleri olan bir adamdım ama sağlık olmadan hiçbirşey olmuyor.

Şahane …Baba olmak hayatımda en mutlu olduğum anlardan bir tanesi olacaktır heralde. Çok bebekle resimlerim vardır. Hayatımda en sempati duyduğum canlardır o bebekler. Allah inşallah bizede nasip eder. Çok isterim tabii ki ama adayı bile yok. Nasıl olcak bilmiyorum. İnşallah olur.

Çok isterim tabii ki inşallah olur.

1716

Page 11: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Ağız kokusu bireyin toplum içerisindeki konumunu etkilemekte ve çoğunlukla

da tedavi edilmektense bastırılmaya çalışılmaktadır. Kokuyu bastırmak için kullanılan ilaç, kozmetik veya sakız kokunun sadece o anlık bastırılmasına geçici bir çözüm olur, kaynağı tedavi edilmediği için de bu sorundan bir türlü kurtulunamamaktadır.Ağız kokusuna sahip bireyler bu sorunlarının farkında bile olmayabilirler.

Ağız kokusu toplumumuzda oldukça yaygın olarak karşılaşılan bir sorun olmakla birlikte sosyal ve kültürel nedenlerle üzerinde fazla konuşulmamaktadır. Ancak batılı toplumlarda ağız kokusu ile karşılaşma sıklığının %10 ile %50 arasında değiştiği bilinmektedir. Farklı kültürlerde ağız kokusu farklı algılanmakta, bazı toplumlarda normal olarak nitelendirilen kokular bir başka toplumda rahatsız edici olabilmektedir.

Kendi kendilerine değerlendirmeleri ise neredeyse imkansızdır. Hatta en yakınları, aile çevreleri bile birbirlerinin ağız kokularını algılamayabilir, kokuyu kanıksamış olabiliriler. Bu nedenlerle ağız kokusunun varlığının belirlenmesi çok güç olabilir ve profesyonel desteğe gereksinim duyulabilir. Konu hakkında bilgili hekimler ve ağız kokusunu ölçen cihazlar ağız kokusunu tarafsız olarak değerlendirebilmektedirler.

Ağız kokusu kaynağına göre üç ana gruba ayrılabilir. Bunları, Kaynağını ağız içerisinden alan kokular, Nefes ve solunum yollarından gelen kokular Sindirim sisteminden gelen kokular olarak ayırabilmekteyiz. Sindirim sisteminden gelen kokular sanılandan oldukça azdır ve çoğunlukla mideden gaz kaçırıldığında ortaya çıkar. Bazı reflü olgularında ağız kokusuna rastlanmaktadır. Nefes ve solunum yollarından kaynaklanan kokular ise tüm ağız kokularının yaklaşık %10 u kadardır ve bazı ciddi hastalıkların habercisi veya onların sonucu olarak ortaya çıkarlar.

AĞIZ KOKUSUNUBASTIRMAK YERİNE TEDAVİ EDİN

Şeker hastalığı bu hastalıklar arasında ilk akla gelenler arasındadır. Solunum yollarındaki kronik enfeksiyonlar ve bademcik taşları gibi faktörler de nefesin kokmasına neden olabilmektedir.Sabah yataktan kalkar kalkmaz hissedilen ağız kokusu ise ağzın uyku sırasında uzun süre kapalı kalması ve yatarken dişlerin fırçalanmamasına bağlı olduğu için gerçek ağız kokusu olarak değerlendirilmemektedir. Bu tür kokular bir şey yemek ve içmek ile kısa zamanda ortadan kalkmaktadır. Aynı şekilde sarımsak, soğan gibi kokulu yiyecekleri, kahve gibi içecekleri ve sigarayı ağız kokusu nedeni olarak ele almak çok doğru değildir çünkü bu maddelerin kokusu tipik ağız kokusu olmaktan uzaktır ve tüketilmedikleri zaman sorun yaratmamaktadırlar.

Ancak bu kokular sanıldığı gibi kolaylıkla uzaklaştırılamamakta ve karşı tarafı fazlası ile rahatsız etmektedir. Sakız çiğnemek, koku bastırıcı şekerler kullanmak ise çözüm getirmekten uzaktır.Ağız kokularının en sık karşılaşılan nedenini ise yine ağız içerisinde aramak gerekmektedir. Bu kokuların en önemli sebebi aksayan ağız bakımıdır. Yetersiz ağız temizliği diş çürümelerine ve dişeti hastalıklarına neden olan mikroorganizmaların birikmesine yol açmakta ve dil üzerinde bu bakterilerin tabakalar oluşturmasına imkân sağlamaktadır. Dil sırtı yüzeyindeki girintiler yüzünden mikroorganizmaların birikmesine elverişli bir ortam oluşturduğu için ağız kokusu açısından da özel bir önem taşımaktadır. Dil sırtında oluşan bu tabakalar içerisinde bulunan bazı bakteriler gıda artıklarının da katkısı ile çürük yumurta veya gıda bozulması benzeri kokuların ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Bu bakteriler ağzın çalkalanması veya sadece dişlerin fırçalanması ile uzaklaştırılamadığı için kokusu kalıcı olmaktadır. Aynı şekilde temizlenmeyen diş araları, iltihaplı dişeti cepleri bakteriler için kötü kokuları üretebilecekleri elverişli ortamlardır. Diğer taraftan ağız kuruluğu, uzun süreli açlık, ağız içerisindeki hastalıklar, iltihaplar kötü kokunun kaynağı olabilirler. Dişler arasına sıkışıp kalmış gıdalar, kötü yapılmış protezler, köprülerin altına kaçan gıda artıkları, dişeti kanamaları ağız kokusunun diğer nedenleri arasında sayılabilmektedir.Ağız kokusunun tedavi edilebilmesi için önce kokunun kaynağının doğru belirlenmesi ve bu nedenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bazı merkezlerde ağız kokusunun ölçülmesi yolu ile teşhisi daha objektif olarak yapılabilmektedir. Ağız içi kaynaklı kokularda tedavi çoğunlukla ağız içerisindeki gıda takılmalarının ortadan kaldırılması, iltihapların ve çürüklerin temizlenmesi ve ağız içi bakteri sayısının ağız bakımı yöntemleri ile azaltılmasından oluşmaktadır. Bu tedavi planları kişiye özel hazırlanmalı ve o bireyin gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir. Diş hekimi; tüm bu tedavileri bir taraftan gerçekleştirirken diğer taraftan da ağız bakımı eğitimi ve uygulamaları ile kokunun tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır. Sadece diş fırçası kullanımı ağız bakımı için yeterli olmamakta, bakterilerden ve oluşturdukları olumsuzluklardan kurtulabilmek için diş ipi, köprü altı ipi ve dil kazıyıcısı kullanılması gerekmektedir. Gerekli olduğu takdirde anti bakteriyel ağız gargaralarının kullanımı da faydalı olmaktadır.Ağız kokusu sosyal yaşamda bireylere çok sıkıntılı anlar yaşatabilmekte ve genellikle tedavi edilmektense bastırılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki ağız kokusunun tedavisi diş hekimi yardımı ile sanıldığından kolaydır.

Sakız çiğnemek, koku bastırıcı şekerler kullanmak ise çözüm getirmekten uzaktır.

Dt.MEHMET BÜDÜŞDiş Hekimi

1918

Page 12: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Smear testiSmear testi bir kadının hayatında yapması gereken en önemli testlerden biridir. Hatta en önemlisidir çünkü hem kolay tanı konan hemde en kötü davranış sergileyen rahim ağzı kanserinin tek tanı koyma yoludur.

Kadınlarda hayat kurtarıcı

Vücut dokularının sürekli yenilenmesi nedeniyle kaçınılmaz olarak yüzeylerden hücreler dökülmektedir. Bu dökülen hücrelerin toplanıp özel işlemlerden geçirildikten sonra mikroskop altında incelenmesine “sitolojik inceleme (hücresel inceleme)” denir. Sitolojik inceleme işlemin en etkili uygulandığı alan rahim ağzından (serviksten) alınan örneklerdir. Servikal hücrelerin bu şekilde toplanması işlemine “smear” (yayma, sürüntü) adı verilir. Smear testi ilk kez 1930’lu yıllarda Yunanlı bilim adamı “George Papanicolaou” tarafından uygulandığı için onun ismine ithafen “PAP Smear” olarak da adlandırılmaktadır.

Smear testi normal jinekolojik muayenelerin bir parçasıdır ve jinekolojik muayeneniz sırasında smear alınırken asla ağrı hissetmezsiniz.Smear testi hayat kurtarıcıdır. Evet, günümüzde tıpta kadınlarda hayat kurtarıcı ve yaşam süresini uzatıcı olarak görülen ve yararlılığı kanıtlanmış iki çok önemli test vardır; Smear testi ve Mammografi.Kadın üreme sistemine ait kanserler arasında meme kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen serviks (rahim ağzı) kanseri erken dönemde yakalandığında tam şifa ile sonuçlanan bir durumdur.Tüm kanserlerde olduğu gibi serviks kanseri de uzun yıllar süren gizli hastalık döneminden sonra ortaya çıkar. Serviks kanserinde şikayetler ortaya çıktıktan sonra da ne yazık ki hastalık yayılmıştır. İşte bu nedenle kanserleri erken dönemde tanımlamak için çeşitli testler geliştirilmiştir. Serviks kanseri’nin erken tanısındaki en önemli test smear testidir. Smear ile alınan örnekler patolojik olarak incelenerek kanser veya kanser öncüsü hücrelerin olup olmadığı araştırılır.Smear (smir) alınması son derece basit ve ağrısız bir yöntemdir. Jinekolojik muayene esnasında vajinaya “spekulum” denilen bir alet takıldıktan sonra serviks görülür hale getirilir.

Smear testi (CVS) nedir?

Smear testi rahim ağzını (serviks) değerlendirmek ve hem enfeksiyonlar hem de kanser- kanser öncüsü durumlar açısından kontrol etmek için kadınlara yapılan özel bir rahim ağzı tarama testidir. Smear testi (‘Smir’ olarak okunur) ; (rahim ağzından) cam üstüne ince yayma, rahim ağzından sürüntü alma, CVS (Cervico- vaginal smear testi), PAP testi veya PAP smear testi gibi isimlerle de anılmaktadır. Bu testteki en önemli amaç, özellikle rahim ağzı kanserlerinin ve kanser öncesi (prekanseröz) lezyonların erken tanınmasıdır. Son yıllarda jinekolojik muayene ve jinekolojik kontrollerin rutin bir parçası haline gelmiştir.

Jinekolojik muayenelerde sıklıkla kullanılan “spekulm aleti”Herhangi bir kanama olmadığından emin olunduktan sonra plastik bir “spatul” ya da “smear fırçası” vasıtası ile serviksten vajinaya dökülen hücreler toplanır. Ayrıca yine bu fırça vasıtası ile rahim ağzından bir sürüntü alınır. Smear testinde kullanılan değişik aparatlarAlınan bu materyal bir “lam” adı verilen cam üzerine ince şekilde yayılarak alkol veya saç spreyi sıkılarak sabitlenir (fiske edilir). Buna “ince yayma” adı verilir. Spatul (tahta aparat) ile alınan sürüntünün lam üzerine yayılması. Fırça üzerine bulaşmış olan mukus salgıları uzaklaştırdığı için inceleme daha kolay ve sağlıklı olmaktadır. Fiksasyonun örnek alındıktan hemen sonra yapılmaması hücresel şekillerin bozulmasına ve kurumasına yol açar. Bu da değerlendirmede hatalara neden olabilir. Patolog kendisine gelen prepratı bir takım kimyasal maddeler ile muamele eder (boyar) ve ışık mikroskobu altında inceleyerek tanısını koyar. Smear sonucunun alınması özel jinekolog muayenehanelerinde 1-2 gün sürebilir. (Bu süre devlet hastanelerinde uzayabilir.)

A.B.D. de yapılan bir çalışmada smear testinin yaygın kullanımı sonucu serviks kanserinden ölümlerin % 72 oranında azaldığı saptanmıştır. Smear testi ayrıca kadının hormonal durumu ve enfeksiyonlar hakkında bilgi verdiği gibi kanser tedavisi sonrası nükslerin erken tespitinde de önemli rol oynar.

Kimler smear testi ile taranmalıdır?Serviks kanseri sık rastlanan kanserlerden biri olduğuna ve tarama sayesinde hastalık ve buna bağlı ölümlerde yüksek oranda azalma saptandığına göre bütün kadınlar smear testi ile taranmalıdır. Ancak burada herkesi aynı sıklıkta taramadan geçirmenin mantıksız olacağı aşikardır. Bu nedenle taramaya kaç yaşında başlanması gerektiği ve kimlerin hangi sıklıkta tarama işleminden geçirilmesinin uygun olacağı konusunda araştırmalar yapılmış ve serviks kanseri açısından yüksek ve düşük riskli kişilerin tespit edilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Eskiden taramaya başlamak için 35 yaş kritik nokta olarak kabul edilmekteyken 1988 yılında Amerikan Kanser Derneği kadınları yüksek ve düşük riskli olarak iki sınıfa ayırmayı ve tarama şeklini belirlemeyi kabul etmiştir.Yaş olarak da 35 yaş değil cinsel yaşantının başladığı zamanı esas almak gerektiğini vurgulamıştır. Kimler serviks kanserleri (rahim ağzı kanserleri) açısından yüksek riskli gruptadır?

Op.Dr.MURAT ÖZTÜRKKadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

20 21

Page 13: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

İdeal olan hamile kalmaya karar verildiğinde genel bir muayeneden geçmek ve bu aşamada smear testini yaptırmaktır. Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda ilk hamilelik kontrolünde doktorunuz size en son smear testinizi ne zaman yaptırdığınızı soracaktır. Eğer arada geçen süre uzunsa smear testinizi yapacaktır. Hamilelikte PAP smear yapılmasının hiçbir sakıncası yoktur. Ayrıca gebelik bir kişide ileri yaşlarda görülebilecek rahim, meme ve yumurtalık kanserlerini azaltmakla birlikte rahim ağzı (servix) kanserleri’ni arttırmaktadır. Bu yüzden çoğu hekim tarafından gebeliğin ilk üç ayı içinde rutin smear testi uygulanmaktadır.

İşlem öncesi dikkat edilmesi gereken noktalarSmear alınmasından önce 24 saat süre ile cinsel ilişkide bulunulmaması sonuçların daha güvenilir olmasına yardımcı olur. Smear alınmasından önce en az 72 saat süre ile herhangi bir vajinal krem ya da ilaç kullanılmamalı, vajinal duş yapılmamalıdır. Test için en ideal zaman adet kanamanız bittikten 10 gün sonrasından başlayarak ilk adet döneminize kadar olan süreçtir. Kanama varlığında kanamanız çok miktarda değilse ve gerekli görülür ise smear alınabilir. Önemli olan noktalardan birisi de smear’ı değerlendirecek olan patoloğun özellikle bu konuda deneyimli olmasıdır.

Smaer testi güvenilirliği nasıldır?Smear taramasında yanlış negatif oranı yaklaşık % 25’dir. Yani klinik olarak habaset (kötü) olduğu halde smear’ın normal çıkması olasılığı % 25’dir. Burada smearın alınış tekniğindeki hatalardan patoloğun deneyimine kadar pek çok faktör rol oynar.

Serviks kanserleri (rahim ağzı kanserleri) açısından yüksek riskli grup;

Sigara kullananlar Poligamik (çok eşli) kadınlar, veya partnerleri çok eşli olan kadınlar İlk cinsel tecrübesini genç yaşlarda yaşayanlar Human Papilloma Virus (HPV) enfeksiyonu taşıyanlar Doğum kontrol hapı kullananlardır.

İLK TARAMA 18 yaşında veya cinsel aktivitenin başlangıcında

Kanser tedavisini takiben İlk 2 yıl 3 ayda bir 3 yıl 6 ayda bir sonra yılda bir

Düşük Risk grubunda İlk 3 yıl yılda bir defa daha sonra 3 yılda bir

Yüksek risk grubunda Yılda bir

22

Page 14: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Kontakt Lens

İnsan gözü, tabiatın en güzel ödüllerindendir. Dünyaya açılan pencere; insan vücuduna tutulan bir aynadır. Kontakt lensler bu

kıymetli organ ile uyumlu olduğunda, görmeyi kaliteli kılan (optik, estetik ve tedavi amaçlı olarak kullanılabilen) ileri teknoloji ürünü geçici protezlerdir.Kontakt lensler göz yüzeyinde yer alırlar. Saatler hatta günler boyunca gözün özellikli ve değerli dokuları ile sürekli temas halindedirler. Optik açıdan ve kullanım rahatlığı açısından avantaj olan bu birliktelik, olumsuz etkileşimlere de neden olabilir.İnsan vücudunun ve gözün kendisini dış etkenlerden koruyacak doğal savunma sistemleri vardır. Kontakt lenslerin uygun kullanılmaması bu savunma sistemlerini zayıflatabilir.Kontakt lensler göz doktorlarının önerdiği kurallar dışında kullanılırsa:Savunma sistemlerinin etkinliği azalır veya yok olabilir. Çeşitli enfeksiyonlar (bakteri, virüs veya mantar) oluşabilir.Hem hastanın hem de hekimin amacı yaşam boyu problemsiz kontakt lens kullanılabilmesidir.

Bunun sağlanması için bazı şartlar gerekir:

• KL muayene ve uygulamasının göz doktoru tarafından yapılmalıdır.• KL kullanıcısına KL konusunda yeterli eğitim verilmesi gereklidir.• Ellerin ve kontakt lens kaplarının temizliği çok büyük öneme sahiptir.• Kontakt lens kullanımı, doktor tarafından düzenli olarak denetlenmelidir.Kullanma sıklığı ve gözde kalma süresi doktor tarafından belirlenmeli; titizlikle uygulanmalıdır.

KL muayenesi:Göz doktoru gözün rutin muayenesini yapar.Ek olarak gözün KL kullanımı için uygun olup olmadığına karar vermek için testler uygular.Göz KL kullanımı için uygun değil ise iki seçenek vardır:Tedavi sonrası KL takabilecek durumlarda: Önce tedavi uygular.KL kullanımının uygun olmadığı durumlarda: KL takılmasını yasaklar.Göz KL için uygun ise:Hastanın gözünün özelliklerine göre en uygun KL tipi ve değişkenlerinin en uygun ölçüm değerleri belirlenir.Göz hekimi dışında hiç kimse, “göz-kontakt lens” sistemini bütünüyle değerlendiremez.Göz hekimi KL muayenesi ve takibi yanında, gözün yıllık ve gerekirse daha sık rutin muayenesini yapar. Ortaya çıkan değişiklikleri ve sorunları tespit eder; uygun düzenlenmeleri yapar; hatta gerekirse KL kullanımı bıraktırır. Böylece hastalıklarda erken teşhis ile, hastanın göz sağlığının geriye dönüşsüz olarak kaybetmesini engeller.

Kontakt lenslerin üzerinde birikimlerin önlenmesi için ne yapılmalıdır?

Kontakt lens kullanımı sırasında lens üzerinde birikim oluşumu kaçınılmaz bir durumdur. Gözyaşından kaynaklanan protein, musin ve kristalin depozitler; meibomian bezlerinden kaynaklanan lipit depozitler; toz, sigara dumanı, makyaj malzemeleri gibi çevreden kaynaklanan inorganik maddeler kullanılan lensin yüzeyini kaplarlar. Böylece lensin ıslanabilirliğini bozulur, oksijen geçirgenliğini azalır ve lens parametrelerinde değişmeler oluşur. Lens üzerindeki bu birikimleri azaltmak için lensin gözden her çıkarıldığında kontakt lens solüsyonu ile ovalanarak yıkanmasının yararlı olduğunu gösteren bir çok bilimsel çalışma mevcuttur.

Kontakt lensin kullanım süresi ve değişim aralığı ( günlük/ haftalık/ aylık değişim ) nasıl olmalıdır?

KL materyallerinin özelliklerine göre çeşitli süreleri vardır.Sert (rijit) KL’ler KL materyali sağlam olduğu sürece kullanılabilir.Değişim aralığı açısından bakıldığı zaman uzun süre kullanılabilen yumuşak KL’ler 9 ay ile 1 sene arasında kullanım ömrüne sahiptirler. Bu dönem içinde haftada bir protein temizliği yapılması gerekir. Protein temizliğinin ne sıklıkla yapılması gerektiğine göz hekimi karar verecektir.KL materyallerinin özelliklerine göre sık replasman ( değişim) KL’lerinin ne kadar sıklıkta atılması gerektiği belirlenir.Bu ömür KL’İN blister kutusu açılması ile başlar.Aylık atılan KL’ler en çok,KL üzerinde çok sık birikinti oluşturan gözler için önemlidir.Daha da sık birikinti oluşan gözler için haftalık atılan KL’ler ön plana çıkar. Her iki durumda da lensler akşamları çıkarılıp temizlenerek, içinde dezenfeksiyon solüsyonu bulunan kutusuna konulmalıdır. Günlük atılan KL’ler daha çok sadece spor sırasında KL kullanılan bireyler için önemlidir. KL solüsyonlarına karşı alerjik olan hastalar da günlük KL kullanımı ile problem yaşamadan KL kullanılabilirler.

Kontakt lens kullanımı ve bakımı

Kontakt lensler kozmetik ve optik avantajları nedeniyle yaygın olarak kullanılmakta ve uygun kullanıldıklarında gözlüklere etkili ve güvenli bir alternatif oluşturmaktadır. Başarılı bir uygulama için dikkatli hasta seçimi ,uygun bir kontakt lens uygulamasının yanısıra kontakt lens temizliğine ve dezenfeksiyonuna azami özen gösterilmesi gerekmektedir.Sağlıklı ve sorunsuz bir lens kullanımı için lensin takıp-çıkartılması, lens bakım basamaklarının doğru olarak uygulanması ve temizlik koşullarına azami dikkat gösterilmesi konularında kullanıcıların aydınlatılması gerekir.Kontakt lens kullanımında temizliğin önemi nedir?Lens kullanıcısının temizlik koşullarına gerekli özeni göstermesi, lens ve lens kabı kontaminasyonlarının önlenmesinde son derece önemlidir. Lens temizliği için asla musluk suyu ve steril olmayan su kullanılmamalıdır. Her takma- çıkarma işlemi öncesi eller iyicen yıkanmalı ve temiz bir havlu, tercihen kağıt havlu ile kurulanmalıdır. Lensler takıldıktan sonra lens kabı dezenfeksiyon solüsyonu ile çalkalandıktan sonra havada kurumaya bırakılmalıdır. Mikrobiyal keratitin 3 aydan fazla süredir açık olan kontamine solüsyonları kullanan kişilerde daha fazla geliştiği bildirilmektedir. Bu nedenle uzun süredir açık olan solüsyonlar yenileriyle değiştirilmelidir.

Sert yada yumuşak kontakt lensler geceleri çıkarılmalı mıdır?

Sert ( gaz geçirgen) ve yumuşak lenslerin uyku sırasında gözde kalmaları kornea epiteli için az oksijenlenme sonucu, korneada epitel dökülme alanlarına sebep olur. Gözyaşının sümüksü (müsin) tabakasının yapıştırıcı etkisiyle lens arka yüzeyine yerleşen mikroorganizmalar, bu alanlarda kornea iltihabına sebep olabilir. Ayrıca lensinizi gece boyunca dezenfekten solüsyon içinde tutarak temizlenmiş bir lens ile daha net görme elde edilebilir. Ancak bazı özel durumlarda veya tedavi amaçlı olarak kullanıldığında, göz doktorunun tavsiye ettiği şekilde ve sürede yüksek oksijen geçirgenliği olan lenslerle uyunabilir.Gündüz kısa süreli uyku sırasında yüksek oksijen geçirgenlik özelliği olan lenslerin gözde kalması önemli bir sorun oluşturmayabilir, fakat uyandığında kısa süreli bulanık görme olabilir.

Op.Dr.ALPTEKİN GÖKGöz Hastalıkları Uzmanı

24 25

Page 15: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, se mpatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, se mpatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, se mpatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

.

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

.

.

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılıgüzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

.

.

.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakk anlı, sempatik ve basarılıgüzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı.

.

.

.Tugba Özaygüzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılıgüzel, sıcakkanlı, sempatik ve basarılı

güzel, sıcakk anlı, sempatik ve basarılı

Oldukça renkli bir kişiliğiniz var. Mankenlik, kitap, tiyatro, fitness cdleri, sinema filmi derken bir de bunlara albüm çalışması eklendi? Bu albüm fikri nasıl doğdu?Albüm fikri yeni doğan bir şey değildi esasında yıllardır var olan bir düşünceydi. Hatta ta çocukluk yıllarına dayanıyor benim müzikle tanışmam. İlkokulda korodaydım ve ilkokul, ortaokul, lise dönemlerinde hep müzikle iç içe oldum. Bir dönem İstanbul Devlet konservatuarına gittim. Bale, gitar ve şan eğitimi almıştım. Fakat balede başarısız oldum. İyi yaptığım bir hareketi jürinin karşısında yapamadım. Paldır küldür düştüm o yüzden şan eğitimi ve gitar eğitimini de yarıda bırakmıştım. Üniversitede yine konservatuarı kazandım. Fakat eğitimime devam edemedim. Hep böyle bir yola girip yarım kalma durumu oldu. Ama şimdi üniversitelilere af çıktı biliyorsunuz. Bende o aftan faydalandım ve gittim başvurumu da yaptım. Yani hem mektepli hem de alaylı olma durumunda ilerliyorum. Demek ki doğru zaman bu zamanmış. Çünkü 1,5 sene içinde 2. Albümümü çıkardım.

Tuğba Özay’ın diğer albüm çıkaran manken arkadaşlarından farkı ne olacak?Kendi yazdıklarımı ve bestelediğimi albümüme koyuyorum. İlk albümümün adı “armoni” ikincisinin “üç nokta”. İlk albümümde 14şarkı vardı; 12 tanesinin sözleri benimdi birde bestem vardı. İki tanesi de babamındı.Şimdi üç nokta da iki remix ile birlikte 12 tane şarkı var. 8 şarkının sözleri benim, iki tanesinin yine babamın ve 6 tanesinin söz müziği bana ait. Demek istediğim şu kendi ürettiklerim olduğu için çok mutluyum. İnsanlar ile ürettiğim şeyleri paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. İnsanlar beğendikçe daha da bir gururlanıyorum. Bu albümde Türkiye’nin en önemli müzik adamlarından biriyle çalıştım; Suat Aydoğan. Yalnız şöyle bir ilginç bir şey yaşadım ilk albümde; tabii herkes single filan beklerken ben insanları şaşırttım ve 14

Şarkıları yazarken nelerden esinleniyorsunuz?Not tuttuğum her şey şarkı sözleriyle dolu yani her taraf şiir şarkı sözü kaynıyor ve birde ses kaydına aldıklarım var. Yani herhâlde 500 tane olmuştur. Bazen sadece bir cümle yazıyorum; mesela aylar öncesinde bir cümle yazmışım aklıma düşmüş hemen onu not almışım sonra bırakmışım. Aylar sonra ben bunu tamamlıyorum. Bazen bir cümleyi bile hatta bir kelimeyi bile not alabiliyorum. Neyden ilham alıyorum. Hiç belli olmuyor. Bazen suyun akışından bazen kuşun ötüşünden bazen deniz dalgasından bazen gördüğüm bir manzaradan bazen senin acından bazen mutluluğundan kendi yaşadığım sevinçten yani her şeyden yola çıkabilirim.

Sanatçı olmanın kriterleri neler size göre?Sanatçı üreten topluma bir şeyler veren, sadece kendi cebini dolduran değil, gerçekten topluma bir şeyler vermeye çalışan ,söylemleri ve üretkenliği olmalıdır. Benim için onun dışında bir de idoller var işte ekol yaratırlar giyimiyle, saçıyla, ne bilim tarzıyla o başka bir şeydir. Peki sizden şarkı istiyorlar mı?Evet istiyorlar ama daha kimseye verdiğim olmadı. Seda Sayana ve İbrahim Tatlıses’e sözüm var. Hatta İbrahim Tatlıses benim ilk albümümde 15 yılım diye bir bestem vardı bir hapishane türküsü bu bestemi İbrahim bey söylese herhalde ben havalara uçarım, çünkü çok muazzam seslendirir. Banu zorlu bir tane şarkımı istiyor ‘İnançsız aşklar’ diye albüme girdiği zaman Banu ’yada onu vermeyi düşünüyorum. Birde genç isimler var ismi duyulmamış bilinmeyen ama yeni çıkan arkadaşlar var. Bestelerimi isteyen olduğunda tabii ki yazacağım ve vereceğimde.

Genç kızların hatta tüm kadınlarınmerak ettiği bir soru var Tuğba Özay nasıl besleniyor? Formunu nasıl koruyor?Birincisi Allah’a, ikincisi genlerime borçluyum ve üçüncüsü de kendime gerçekten bakıyorum. Çok spor yapıyorum hayatım spor üzerine kurulu diyebilirim. Yani spor yapmak benim yaşam felsefem. Öyle de olmalı. Yaşam biçimi olmalı bilinçli spor yapmak önemli çünkü yanlış spor yaparak vücudunuzun şeklini bozabilir ve kilo bile almaya sebep olabilirsiniz. Bilinçli spor yapan bir insanım. Yüzüyorum, uzun yürüyüşler yapıyorum ve fitness çalışıyorum. Bir de sabah kahvaltısı benim için çok önemlidir ama akşam yemeği çok büyük önem taşımıyor açıkçası çünkü ben vitaminimi ve bütün ihtiyacım olan değerleri sabah kahvaltısında alabiliyorum. Bir de işte ara öğünlerde atıştırmalarım var. Salata, taze sıkılmış meyve suları kesinlikle asitli meyve suyu filan içmem. Ben meyve çok tüketiyorum ama bazen de kendimi şımartıyorum. Oturup iki tabak mantı yiyorum, bir kavanoz nutella da bitiriyorum. Bunları da yapıyorum ama dengelemek lazım. Her gün her gün bunu yaparsan olmaz. O zaman yaptığın sporunda bir anlamı olmaz zaten.

Sağlıkla aranız nasıl?Çok şükür hiç hastalanmam. Bir kere vitamin alan bir insanım; omego 3 hayatımdan hiç eksik etmediğim vitamindir. İçinde enerji veren vitaminimi de kullanıyorum. Yaz kış meyve suları, bu meyve sularının içinde kerevizden tutunda salatalık suyuna kadar bunlar taze olacak tabiki ,zencefil, portakal, elma, greyfurt, hurma bunların karışımını içerim. Örneğin ben kışın en soğuk havada bile kolay kolay üşütmüyorum çünkü c vitamini çok yüklüyorum vücuduma. Nar ve pekmez mutlaka tüketirim. Ama en önemlisi check-up yaptırırım senede bir veya 6 ayda bir. Ayrıca smear testi yaptırırım bence her kadının smaer testini mutlaka yaptırması lazım. Bütün vücudumu kontrolden geçiririm.

Sizi örnek alanlara ne gibi tavsiyede bulunursunuz?Herkes kendi gibi olsun. Herkes kendi gibi olmalı, kendini geliştirmeli, okumalı, araştırmalı ve gözlemlemeli. Ayrıca insanlarla iç içe olmalı, insanla dünya kurmalı, sevgiyi çoğaltarak paylaşmalı ve sağlıklı günler yaşamalı…

şarkıyla karşılarına çıktım. Yargısız infazlara maruz kalıyorsunuz ister istemez. Şimdi de Tuğba mı gibi bir yargı oluşabiliyor insanların kafasında ama şu unutulmamalıdır ki Sezen Aksu’da ilk albümünü çıkarttığında sadece 8 adet satmıştı. Ali Poyrazoğlu ilk tiyatro oyununu sergilediğinde 2 kişi izlemeye gelmişti ve ikisi de uyumuştu. bu hikayeleri kendileri anlatıyorlar zaten o yüzden çok ön yargılı olmamak lazım. İnsanlar yetenekliyse ve onu geliştirmek için çaba sarf ediyorsa birazda alkışlamasını bilmek lazım. Avrupa’da, Amerika’da böyle bir şey yok kimse kişinin ne yaptığı, ne ettiği ile ilgilenmiyor. İşini güzel mi yapıyor ona bakıyor. Bizde böyle değil. Hep işte şarkıcı oyuncu olamaz, manken şarkıcı olamaz ,gazeteci program yapamaz, doktor bilmem ne olamaz . Ya olur arkadaş yetenek varsa hepsi olur, kaldı ki şu da bir gerçek kamyon şoföründen sanatçı oldu, İnşaat işçisinden sanatçı oldu, tezgahtardan sanatçı oldu da niye podyumdan gelen birisi olunca şaşırılıyor. Albümüm için çok mutluyum yani çok güzel şekilde meyvelerini almaya başladım. İnsanlar bide şuna çok saygı duyuyor bunu da hissediyorum artık. Kendi yazdıklarımı ve bestelediğimi duyunca insanlar hem şaşırıyor hem de alkışlıyor. Babamın beğenisini kazanmak Oxford’u bitirmek gibi bir şeydir. Çok zor beğenir ama ilk albümümü de çok beğenmişti. Türkiye’nin önde gelen edebiyatçılarından biri babamın dayısı Bedri Rahmi Eyüpoğlu yani genlerde de var edebiyat, çocukluğumdan beri yazıyorum ama çok uzun süre yazma yeteneğimi geri plana bırakmıştım. Nerdeyse kaybolmak üzereydi çünkü podyumda yıllarca çok çalıştım gerçekten iyi bir ırgattım çünkü günde 5 işe gitmek 3 şehir dolaşmak 2 ülkeye gitmek ve her gün farklı farklı yerlerde uyanmak herkesin harcı değildi.. Şimdi de kendimi farklı yönde geliştirmek için uğraşıyorum ve 1,5 sene içinde iki albüm çıkarmak da ve insanların beğenilerini kazanmak da hem kolay değil hem de güzel…

Peki neden “üç nokta” ?Çünkü albümde üç nokta adlı bir şarkım var sözleri bana ait olan bir parça sebebi şu; üç nokta hayata kaldığı yerden devam anlamında, acıyla sevinci aynı anda veya belli aralıklarla hepimiz hayat boyu son nefesimize kadar yaşayacağız herhalde. Acılarla sevinçler kardeş olmuş durumda bu hayatta ama her defasında şunu yapmak gerekiyor son nefesimize kadar hayata kaldığı yerden devam etmek gerekiyor. Noktalar koymayacağız hep üç nokta ile hayata yine sımsıkı sarılarak devam etmek gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Ve şuanda çok ilginç internette bizim fan sayfalarımızda herkes cümlelerin sonuna üç nokta koyuyor. Tubizm diye bir felsefe çıkarıldı bizim fan sayfalarımızda ‘Tubizm’ ve ‘Tubistler’ olarak ve herkesin söyleminde oluşmaya başlamış. peki bu albümde sizin favori şarkınız hangisidir?Hepsini çok seviyorum. Her şarkı başka bir şey anlatıyor örneğin kapıyı arala sözü müziği bana ait olan bir şarkı var. Bu şarkı tamamen aşk şarkısı ama hani böyle bir şehvet var içinde bir tutku var tek gece değil bendeki sevda diyor. Çokta tutuldu beğenildi bu parça. Üç nokta var. Mesela bu şarkıda aşkın bittiğini farklı bir dille anlatıyor. Kaderdaşım diye bir şarkı var. Sadece arkadaşlık üzerine kurulu bir şarkı hani o yıllar önce dinlediğimiz arkadaş şarkısı üzerine yıllar sonra böyle bir şarkı oldu. Tatil diye bir şarkım var. Herkes Bodruma şarkı yazar ben Türkiye’ deki en önemli yerlerini ve yörelerini içine kapsayan bir şarkı yazdım. Kuşadası ,Antalya, Marmaris aklınıza geliyor mu hiç Antalya ile Marmaris ile ilgili bir şarkı? Bodrum desen bir sürü gelir. Ama ben hepsini içine barındıran bir şarkı yazdım.

.

,

26 27

Page 16: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

70 milyon nüfuslu ülkemizde her yıl 30 bin kişi epilepsi tanısı almaktadır. Epilepsi nöbetleri her yaşta ortaya çıkabilir ama sıklıkla çocuklar ve yaşlılar etkilenir.

Epilepsili hastaların yaklaşık yarısında belirli bir neden bulunamaz. Belli bir grup hastada ise; genetik nedenler, gebelikte olabilen beyin gelişme problemleri, doğum sırasındaki nedenler, menenjit, beyin tümörleri, zehirlenmeler veya ciddi kafa travmaları epilepsi nöbetlerine yol açabilir. Epilepsi birçok kişinin düşündüğü gibi bir akıl hastalığı değildir. Epilepsili kişinin hastalığını saklaması doğru değildir. Epilepsi hastası nöbetleri iyi kontrol edildiğinde, iyi yaşayabilir, eğlenebilir, çalışabilir ve toplumun aktif bireyi olabilir. Epilepsi hastası evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epilepsili kadınlara planlı gebelik önerilir, bu nedenle gebe kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir. Tedavide kullanılan ilaçların çocuk üzerine değişik etkileri nedeniyle; gebelik öncesi nöbetlerin tipine ve durumuna bakılarak uygun ilaç ve dozu hastanın Nöroloji uzmanı tarafından düzenlenmelidir.Epilepsi nöbetleri, değişik tiplerde olabilir. Nöbetler; büyük ( yaygın, jeneralize tonik-klonik, grand mal, kasılma-çırpınma ile karakterize) ya da küçük (kısmi, parsiyel, sadece yüz, kol ya da bacakta kasılma veya anlamsız konuşma ve davranışlar ile karakterize) nöbetler şeklinde ortaya çıkabilir.

Epilepsi nöbeti, beyindeki hücrelerin kontrol edilemeyen, ani, aşırı ve anormal deşarjlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Halk arasında Sara Hastalığı adı ile bilinen Epilepsi, tüm dünyada yaklaşık 100 kişide bir oranında görülebilen bir hastalıktır.

EPİLEPSİ

SARA Hastalığı

Epilepsi tanısında en önemli nokta; nöbetler hakkında verilen bilgidir. Özellikle nöbeti gören kişinin doktora ayrıntılı bilgi vermesi önemlidir. Hasta nöbet geçirdiğinde nöbet hakkında notlar almak hatta nöbeti kaydetmek çok yarar sağlar. Hastanın bir nöroloji uzmanı tarafından muayenesi yapıldıktan sonra başvurulacak ilk laboratuar inceleme aracı; elektroensefalografi (EEG) dir. Bu tetkik, saçlı deriye elektrotlar yapıştırılarak beyin dalgalarının kaydedildiği bir yöntemdir. Hastanın EEG’sinin normal olması hastanın epilepsi olmadığını göstermez ve anormal EEG bulgusuda her zaman epilepsi demek değildir. EEG tetkiki kısa süreli, dinamik bir tetkik olduğundan çekim sırasında herhangi bir anormallik ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle; tanıya yardımcı olmak amacı ile tekrarlayan ya da uykusuzluk, uyku EEG çekimleri yapılabilir. Bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) ve kranial magnetik rezonans incelemesi (MRI) epilepsi nöbetlerine neden olan olayların ortaya konmasında yardımcı olabilir.

Epilepsi tedavisinde en önemli nokta, nöbetleri durdurmaya yönelik olarak seçilen ilaçların düzenli ve planlı kullanımıdır. Her beş hastadan dördünde uygun ilaçlar seçildiğinde ve yeterli dozda alındığında nöbetlerin kontrol altına alınması mümkündür. Epilepsili hasta ilacını kullanarak aktif ve başarılı bir yaşam sürebilir. Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar; hastanın yaşına, fiziksel durumuna ve nöbet tipine göre Nöroloji uzmanı tarafından verilmelidir. Bilinçsizce kullanılacak ilaç, nöbetleri önlemediği gibi istenmeyen yan etkilere de neden olabilir. Genelde tedaviye tek bir epilepsi ilacı ile başlanmalı ve uygun dozlarda iken kullanılan ilaç nöbetleri yeterince kontrol altına alamıyorsa, o zaman ilaç değişimi yapılabilir veya ikinci bir ilaç eklenebilir. Bu tedavi süresince doktorunuz sizden ilaç kan düzeyinin ayarlanması için ve ilaç ile ilgili olası yan etkileri araştırmak üzere gerek gördükçe kan tahlilleri isteyecektir. Bu nedenle düzenli takibinizin yapılması çok önemlidir. Epilepsi ilaçlarının önerilen şekilde düzenli olarak alınması tedavinin başarısı için çok önemlidir. Eğer tedavi ile nöbetler bir kaç yıl (hastanın durumuna göre 2-4 yıl gibi) arka arkaya görülmezse ve tetkik sonuçlarında ilaç kesimine engel bir durum yoksa Nöroloji uzmanı kontrolünde ilaçların

azaltılıp kesilmesi denenebilir. Ancak ilaç kesiminden sonra nöbet tipine göre

değişmekle birlikte hastaların dörtte birinde nöbetlerin tekrarlama riski olduğu bilinmelidir. Nöbetler tekrarlamazsa tedaviye son verilir, tekrarlarsa tedaviye yeniden başlanır. İlacın

kesilmesi, mutlaka hastayı izleyen doktor tarafından karar

verilmesi gereken önemli bir konudur. Hiç kimse sürekli ilaç almayı istemez,

bu nedenle bir çok epilepsi hastası cerrahi tedavi ile bu hastalıktan kurtulmak amacı ile doktoruna başvurur. Ancak cerrahi tedaviye karar vermeden önce hastanın nöbetlerinin tıbbi tedaviye dirençli olduğunun gösterilmesi gerekir.

Bu nedenle, en az 2-3 uygun anti epileptik ilacın tek tek ve beraber yeterli dozda ve sürede kullanılması sağlanmalıdır. Bu ilaçların nöbetleri kontrol edinceye kadar veya kabul edilemeyen doza bağlı yan etkiler gelişinceye kadar tedrici olarak artırılması gerekir. Nöbetlerinin nedeninin beyinde tümör, damarsal anormallik gibi yapısal bozukluğa bağlı olduğu hastalarda, cerrahi tedaviye daha erken karar verilebilir.

EPİLEPSİ HAKKINDA DİKKAT ETMEMİZ GEREKEN KONULAR

1. Epilepsi kısa süreli nöbetler şeklinde tekrarlayan, beyinden kaynaklanan bir hastalıktır. Nöbetler ilaçla durdurulabilir.2. Epileptik bir hastayı aşırı kollamaya, sosyal yaşamdan geri bırakmaya, takip etmeye ve gereğinden fazla ilgi göstermeye gerek yoktur.3. Epilepsi hastalığı olan kişi aşırı uykusuz kalmamalı, aç kalmamalı, uzun süreli ve yakından televizyon seyretmemeli ve çok uzun süreli bilgisayar kullanımından kaçınmalıdır.4. Çay, kahve ve kola gibi uyarıcı içecekler ılımlı tüketilmelidir. Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna yol açabileceği ve epilepsi ilaçların etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır.5. Yüksek yerlerin (balkon, çatı, vs) kenarında bulunulmamalı ve nöbet geçirdiğinde riske girebileceği yerlerden uzakta durulmalıdır.6. Nöbetler kontrol altına alınıncaya kadar motorlu taşıt kullanılmamalıdır. 7. Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir.8. Alınan ilaçların hastalığı tamamen geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama ilaçlar nöbet gelmemesini ya da sayısının azalmasını sağlayacaktır. İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği şekilde kullanılmalıdır. 9. Nöbet geçirilme sayısı ile gün ve saatleri kaydedilmelidir ve düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidilmelidir.10. Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir, fakat uzun süre denizde ve güneş altında kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır.11. Anne-Babalar, çocuğunun kendini hasta olarak görmesine ya da epilepsiyi bir özürmüş gibi kullanmasına izin vermemelidir. Epilepsi çalışmanıza ve işinizde başarılı olmanıza engel olacak bir hastalık değildir.

İlacın kesilmesi,

mutlaka hastayı izleyen doktor

tarafından karar verilmesi gereken

önemli bir konudur.

Uzm.Dr. NİL YILMAZ DİNÇERNöroloji Uzmanı

28 29

Page 17: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

NÖBET GEÇİREN

BİR EPİLEPSİ HASTASINA NASIL

DAVRANILMASI GEREKİR?

Sakin olun, sabit ve rahat olacak bir şekilde hastayı yana doğru yatırıp, tükürüğünün dışarı akmasını sağlayın. Rahat nefes alması için mümkünse ağzını ve solunum yolunu açık tutun. Nöbet sırasında yaralanmasını önleyin (başını yere vurmasını, yataktan düşmesini önleyin. Hastayı güvenli bir yere yatırın. Çevresindeki kesici ve yaralayıcı cisimleri uzaklaştırın). Yakasını ve varsa sıkı giysilerini gevşetin. Eğer bilinçsiz hareketler yapıyorsa, sert olmayan hareketlerle engelleyin. Yapay solunum ve kalp masajı uygulamayın. Nöbet anında neler yaptığını iyice gözleyin ve bunları doktorunuza anlatın. Nöbetinin bitmesini bekleyin ve hasta kendine gelene kadar yanından ayrılmayın. Hastanın ağzını açmak için uğraşmayın, nöbet sırasında ilaç vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın, soğan, sarımsak, kolonya vb. şeyler koklatmayın. Uyarıcı olduğu düşünülerek yapılan soğuk su dökme, tokat atma, ağrı verme gibi hareketler yapmayın. Unutmayın ki, sıklıkla nöbet sonrasında kişi yorgun, ne yaptığını bilemez haldedir, dolayısıyla bu aşamada elinizden geldiğince sakin ve güven verici olun. Engellemeler olumsuz olabilir ama açık bir cama veya yola doğru gitme vb hareketlere yumuşakça engel olun. Mümkünse doktoruna bilgi verin. Ne zaman ambulansı çağırmalıyız ? Hasta suda nöbet geçirdiyse örneğin yüzerken; hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğuna dair hiçbir bilgi yoksa veya hastanın bu nöbetinin bir epilepsi hastalığı nedeniyle geçirilip geçirilmediğini bilmiyorsanız, kişi yaralanmışsa, gebe ise veya diyabetik ise, nöbet 5 dakikadan daha uzun süredir devam ediyorsa, ikinci nöbet, ilk nöbet bittikten çok kısa bir süre sonra başlıyorsa, kasılmalar bittikten sonra kişinin bilinci açılmıyorsa hemen acil sağlık kurumunu aramalıyız.!

30

Page 18: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Kilo almanın tek sebebi aşırı yemek tüketimi, sağlıksız beslenme, düzensiz hayat tarzı olmayabilir. Bazı insanlar ne yaparsa yapsın kilo almayı engelleyemez. Bazı insanların da kiloları normal olmasına rağmen vücutlarının belirli bölgelerinde anormal yağ depolanmaları vardır ki zayıflamak uğruna yarı aç yarı tok sürdürülen bir yaşam tarzında bile bu bölgelerinden kurtulamazlar. Çoğu kişide düzenli bir yaşam tarzı, uygun diyet ve egzersize rağmen diz, karın, bel, kalça, uyluk, gıdı bölgesi gibi vücudun belli bölgelerinde inatçı yağ birikimleri olabilir. Genç bayanlarda bacakların dış tarafında ve/veya kalçada, dizlerin iç tarafında ve çene altında bu tür yakınmalar olurken gebelik sonrası ise genellikle mons pubis ve alt karın bölgelerinde yağ birikimleri kalmaktadır. Mons pubis belirginliği kadınları, özellikle plaj kıyafetleri giydikleri zaman rahatsız eder. Orta yaş grubu ve menopoz sonrası kadınlarda yağ toplanmasına çoğu kez deri gevşemesi de eklenmektedir ki bu deri gevşekliği klasik liposakşın ile düzeltilememektedir. Bu yaş grubunda bacak ve kol iç yanları, alt bacak bölümü ve diz üstünde deri sarkıklığı ile birlikte yağlanma ve gövdede arka koltuk altı çizgisinde sütyen üzerine taşar görünümde yağ birikintileri çoğu kez kaçınılmazdır. Bu bölgelerdeki egzersiz ve diyet ile giderilemeyen yağlanma, vücut konturlarında bozulmaya, dolayısıyla kişinin yaşamını olumsuz etkilemeye başlar.

İnatçı Yağları ile Başı Dertte Olanlara

ÖĞLE ARASI

Lazer liposakşın nedir?

Liposakşın günümüzde hem kadın hem de erkeklerde uygulanan en popüler estetik ameliyat olup hemen hemen hepimizin hayatı boyunca yaşayacağı veya yaşamakta olduğu bu güncel yağlanma probleminin tek çözümüdür. Tanım olarak liposakşın, inatçı yağ birikimlerinin vakumla emilerek, vücuttan yağların uzaklaştırıldığı bir ameliyattır. Kesinlikle bir zayıflama ameliyatı değil, bir vücut kontur düzeltme ameliyatıdır. Lazerin lipolizde kullanılmasıyla birlikte liposakşın alanında yeni bir sayfa açılmıştır.

Lazer liposakşının avantajları nelerdir?

Lazer liposakşının en büyük avantajı beraberinde deri sarkıklığının da düzeltilebilmesidir. Liposakşın deride herhangi bir germe etkisi yaratamadığı için klasik liposakşın yapılacak bölgelerdeki deri gerginliğinin iyi olması gerekmektedir. Özellikle kol sarkmaları, iç uyluk bölgeleri ve gebelik sonrası alt karın bölgesindeki hafif sarkmalar germe yapmadan düzeltilememekte ve dolayısıyla uzun izler bırakılmaktadır. Lazer liposakşın yönteminde ise deri sarkıklığı da düzeltilmekte ve iz bırakılmamaktadır. Ancak bu yöntemin uygulanacağı hastaların “postbariatrik” denilen aşırı kilo verme sonrası durumda olmamaları gerekmektedir. Böyle durumlarda deri sarkıklığı aşırı boyutta olup germe yapmadan çözüme ulaşmak mümkün değildir. Lazer ışınında kullanılan dalga boyu sadece yağ dokuya spesifik olduğu için çevre dokulardaki hasar klasik liposakşına göre daha az olmaktadır. Bu da daha az kan kaybı anlamına gelmektedir. Ameliyat sonrası sıvı elektrolit dengesi daha kolay sağlanabildiğinden daha geniş alanlarda çalışma imkanı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca çevre dokular daha az etkilendiği için ameliyat nedeniyle oluşan doku ödemi ve morarma daha az olmakta dolayısıyla sonuca daha erken ulaşılabilmektedir. Ameliyat sonrası korse daha erken çıkartılabilmekte ve lenf drenajına gerek kalmamaktadır. Yine lazer kanulleri, klasik liposakşın kanüllerine göre daha ince olduğundan ameliyat sonrası kalan izler çok daha az olmaktadır. Lazer lipoliz, gıdı veya erkeklerde göğüs büyümesi gibi izole bölgelerde lokal anestezi altında “öğle arası ameliyatı” şeklinde kolaylıkla uygulanabilmekte ve yukarıda anlatılan avantajlarından dolayı kişi aynı gün taburcu edilebilmektedir. İş hayatına ve sosyal yaşantıya dönüş süresi çok daha kısadır. Ayrıca klasik liposakşın ameliyatlarının geç dönem komplikasyonu olarak bilinen “portakal kabuğu görünümü” bu klasik ameliyatların özellikle vücutta derinin ince olduğu basen gibi bölgelerde kullanımını zorlaştırmakta idi. Lazer liposakşın yönteminde ise yağ doku daha homojen olarak işlenebildiği için ameliyat sonrası geç dönemde yüzey çok daha düzgün olmaktadır. Bununla beraber klasik liposakşın ameliyatı nedeniyle oluşmuş olan yüzey pürüzlerinin düzeltimesinde de kullanılabilmektedir. Ayrıca “selülit” görünümünde de düzelme sağlanmaktadır.

Ameliyat sonrası :

Çalışılan bölgelerin genişliğine bağlı olarak hasta aynı gün evine gidebilir veya 1 gece hastanede kalabilir. Ameliyat sonrası genellikle rahat geçer. Ağrı hissedilmez. Şişlik ve morluk daha az oluşur. Ameliyat izleri de 2-6 ay içinde belli belirsiz hale gelir. Lazer Liposakşın ameliyatının riskleri : Liposuction ameliyatı plastik cerrahide son 20 yıl içindeki en iyi buluşlardan biridir. Lazerin liposakşın olayına girmesi ise sadece son birkaç yıla dayanmaktadır. Uygun ortamda, seçilmiş hastaya, kurallarına uygun olarak uzman bir plastik cerrah tarafından yapıldığı takdirde lazer liposakşın riski olmayan bir ameliyattır. Ameliyat kesilerine bağlı izler önemsizdir. Liposakşın yapılmış bölgede deri düzensizlikleri veya sarkma, klasik yönteme göre çok daha az oranda meydana gelmektedir

Ameliyat öncesi Değerlendirme :

Eğer liposakşın düşünüyorsa kişinin atması gereken ilk adım bir plastik cerraha danışmaktır. İdeal hasta, normal kiloda ya da normal kilosundan %20 fazlalığı olan ve diyet ve egzersize rağmen bazı bölgelerindeki yağ fazlalığından kurtulamayan, çok aşırı sarkık cilde sahip olmayan kişlilerdir. İdeal hasta tanımı sonuçların da ideal olacağı, sarkma ve düzensizliklerin oluşmayacağı hasta tanımıdır. Ancak kliniğe müracaat eden hastaların bir çoğu bu özelliklere tam uymaz ve çoğu zaman fazla kiloludurlar. Bu durumlarda bir diyetisyenden desek almak tavsiye edilir. Yaş genellikle belirleyici kriter değildir; ancak yaşla birlikte cilt elastikiyeti azaldığından, yaşlı kişilerde yapılan liposakşın işleminde lazer liposakşın tercih edilmelidir.Özellikle karın germe ameliyatlarının vazgeçilmez uygulaması eş zamanlı yağ alma yani liposakşındır. Cilt tonusu ve elastikiyeti normal veya hafif-orta bozulmuş kişilerde çene altı (gıdı) yağlarının alınması adeta bir boyun germe ameliyatı yapılmış kadar iyi sonuç verir. Diabet, kan dolaşım bozukluğu, belirgin kalp ve akciğer hastalığı olanlar ve yakın zamanda liposakşın yapılacak bölgede ameliyat yapılmış kişiler liposakşın için çok uygun değildir.

Op.Dr. M.TÜRKER ÖZYİĞİTPlastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

32 33

Page 19: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

LAZER EPİLASYON KILLARA NE ŞEKİLDE ETKİ EDER? Lazer epilasyon uygulamasında lazer epilasyon uygulamasının yapıldığı bölgedeki kıl köklerinin hücreleri yakılarak epilasyon işlemi gerçekleştirilir. Kıl kökleri hücrelerinin yakılmasıyla kıl kökleri tekrar büyüyemeyecek düzeyde deforme olur. Lazer Epilasyon uygulamasında cilde enjekte edilen lazer ışınları hiçbir şekilde cilde zarar vermez, sadece kıl kökleri hücrelerine etki eder. Uygulanan her lazer epilasyon seansı ile kılların gelişimi zayıflar, kıllar daha seyrek bir şekilde gelişim göstermeye başlar. Birkaç seans düzenli olarak uygulanan lazer epilasyon uygulamasından sonra kıl gelişimi en alt seviyelere inmektedir Lazer epilasyon uygulamasında kullanılan lazerlerin uygulama süresi ve miktarı lazer epilasyon uygulamasının yapılacağı kişinin kıl yoğunluğuna ve cilt rengine göre değişkenlik göstermektedir.

LAZER EPİLASYON

İLE İLGİLİ

SORULARINIZ VARSA CEVAPLAR

BURADA

LAZER EPİLASYON UYGULAMA BÖLGELERİ NERELERDİR VE KAÇ SEANS UYGULANMASI GEREKİR? Lazer Epilasyon sedef hastalığı ve benzeri deri hastalığı olanlara, kalp pili kullananlara, Sara hastası olanlara, sivilce hapı kullanan hastalara uygulanamamaktadır. Ayrıca bronzlaşmış ciltlere de lazer epilasyon yöntemi uygulanamamakta, ancak cilt rengi açıldıktan sonra lazer epilasyon yöntemi uygulanabilmektedir. Lazer epilasyonun gebelerde gebelik dönemlerinin ilk üç aylık periyodunda uygulanması ciddi oranda risk taşımaktadır. Süt vermekte olan annelerde lazer epilasyon göğüs bölgesine uygulanamamaktadır. Bu kategorilerin dışında kalan ve 12 yaşını doldurmuş tüm kadın ve erkelere lazer epilasyon yöntemi uygulanabilmektedir.

LAZER EPİLASYON KİMLERE YAPILIR/YAPILAMAZ? Lazer Epilasyon sedef hastalığı ve benzeri deri hastalığı olanlara, kalp pili kullananlara, Sara hastası olanlara, sivilce hapı kullanan hastalara uygulanamamaktadır. Ayrıca bronzlaşmış ciltlere de lazer epilasyon yöntemi uygulanamamakta, ancak cilt rengi açıldıktan sonra lazer epilasyon yöntemi uygulanabilmektedir. Lazer epilasyonun gebelerde gebelik dönemlerinin ilk üç aylık periyodunda uygulanması ciddi oranda risk taşımaktadır. Süt vermekte olan annelerde lazer epilasyon göğüs bölgesine uygulanamamaktadır. Bu kategorilerin dışında kalan ve 12 yaşını doldurmuş tüm kadın ve erkelere lazer epilasyon yöntemi uygulanabilmektedir.

Epilasyonun tanımı?

Tüylerin vücuttan çeşitli yöntemlerle alınmasına epilasyon denir. Bu amaçla kullanılan yöntemler cımbız, ağda, tıraşlama, iğneli epilasyon, lazer epilasyon olarak sıralanabilir.

Lazer Epilasyon da uygulama yapılabilecek bölgeler? Gözler özel koruma gözlükler ile korunarak, kaş ve göz araları hariç tüm vücut bölgelerindeki tüylere uygulanabilmektedir.

Hangi çalışma prensibi lazer epilasyon uygulaması yapılır? Kıllara rengini veren melanin adlı pigment epilasyon amacı ile kullanılan lazer ışığını emilimini sağlar. Oluşan ısı kıl köküne iletilir. Isı etkisi ile kıl kökünde tahribat sağlanır.

Lazer epilasyonun başarı oranı her kıl yapısında aynı mıdır? Vücuttaki melanin hedef seçildiği lazer epilasyonda, melanin yoğun olduğu koyu ve kalın kıllarda başarı oranı yüksek olmaktadır. Vücudumuzda melanin sadece kıl yapısında değil aynı zamanda cildimizin üst tabakasında da yer almaktadır. Kişinin ten rengi başarıyı etkileyen diğer bir faktördür. Ten rengi koyu olanlarda cildin yüzeyel tabakasında yer alan melanin fazla olduğu için yan etki riski yüksektir. Bu nedenle lazer epilasyon amacı ile verilen enerji de dağılacağından başarı oranı düşer.

Lazer epilasyonun ciltte yan etkileri var mıdır?

Vücudumuzda cildin üst tabakasında yer alan melanin tarafından ışık emildiği için ciltte yanık ve sonrasında lekelenme olasılığı her zaman mevcuttur. Lazeri uygulayan kişi uygulamayı dikkatli yaptığında ve soğutma sistemli cihazlarda bu olasılık riski azaltılabilir.

Lazer epilasyon öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gerekenler

Lazer epilasyona başlamadan önce kılların alınmaması gerekir. Ağda, cımbız ya da epilasyon işlemleri yapılmamalıdır. Uygulamalar devam ederken güneşlenilmemelidir. Uygulamalar sürecinde yüksek faktörlü güneş koruyucu ürünlerinin kullanılması önerilmelidir.

ERKEKLERDE LAZER EPİLASYON

Günümüzde erkekler de en az kadınlar kadar dış görünüşlerine önem vermektedirler. Bu sebeple lazer epilasyon aşırı tüylenmeden veya batıklardan rahatsız olan erkeklerin tercih ettiği bir yöntemdir. Seanslar şeklinde yapılan lazer epilasyonun uygulanma aşaması açısından bayan veya erkek için hiçbir fark bulunmamaktadır. Erkeklerin kıl kökleri bayanlara oranla daha kalın olmasından sebep , erkekler bayanlara oranla lazer epilasyonda çok daha hızlı sonuç alabilmektedirler . Tüm vücut bölgelerine uygulanabilen lazer epilasyon sayesinde , her seans sonunda kıllarda belirgin bir seyrelme elde edilir, bu durum doğal ve estetik bir görünüm sağlar.

Erkekler tarafından en çok tercih edilen bölgeler : -Boyun ( traş sebebi ile oluşmuş olan batıkların tedavisi amacı ile ) -Ense -Omuz -Sırt -Göğüs -Elmacık kemik üzeri -Eller -Koltukaltı

LAZER EPİLASYON GÜVENLİMİDİR? Son 30 yıldır göz ameliyatlarından diş dolgusuna kadar birçok alanda başarıyla kullanılan lazerlerin en son kullanım alanı epilasyon amaçlı kullanımdır. Lazer epilasyonda herhangi bir kanserojen etki yoktur, lazer epilasyon uygulamalarında herhangi bir kimyasal madde veya radyasyon etkisi görülmemektedir. Lazer Epilasyon tedavilerinde kullanılan lazerin ürettiği enerji belirli dalga boyunda ışıktan oluşmaktadır. Lazer epilasyonunda kullanılan lazerler cilde herhangi bir zarar vermeden geçerek kıl köklerine ulaşır ve vücutta herhangi bir artık bırakmaz. Dolayısıyla lazer epilasyonda kullanılan lazerler diğer ışınlara oranla oldukça güvenlidir. Lazer epilasyon uygulamasının güvenilirliği ve kalıcı etkisi Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından da onaylanmıştır.

LAZER EPİLASYONUN AVANTAJLARI

Lazer Epilasyon tedavisinin uygulandığı hastaların büyük bölümünde kalıcı veya uzun dönemli epilasyon sağlanır.Lazer Epilasyon herhangi bir yan etkisi olmayan son derece güvenli bir tedavi yöntemidir.Lazer Epilasyon tedavisi sonrasında tedavinin uygulandığı bölgede tekrar büyüme görülse de büyüme sadece ince ve zayıf tüyler şeklinde olur.Lazer Epilasyon yöntemiyle kıl dönmelerinin tedavileri de yapılabilmektedir.Lazer Epilasyon yöntemi cildi tahriş etmez ciltte kalıcı bir yara izi bırakmaz.Lazer Epilasyon yöntemi cilt enfeksiyonu ve bulaşıcı hastalık riski taşımaz.

AMİNE TUNCELEstetisyen

34 35

Page 20: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Varis Nedir?

Çoğunlukla bacaklarda görülen toplardamarların normalin dışında genişlemesidir.

Varis Neden Oluşur?

Varisi oluşturan esas sebep bilinmese de en sık yaş ve hamilelik suçlanan nedenlerin başında gelmektedir. İnsan yaşlandıkça toplardamarlarının elastikiyeti bozulmakta, içlerindeki kapakçıklar gevşeyerek fonksiyonlarını yitirmektedir. Bu durum, kirli kanın bacaklarda göllenmesine ve içinde bulundukları damarların anormal biçimde genişlemesine yol açmaktadır. Hamilelik döneminde annenin vücudundaki kan hacmi artmakta, fakat büyüyen fetüsün basısına bağlı olarak kanın bacaktan kalbe dönüşü zorlanarak azalmaktadır. Bu duruma ilave olarak hormonal etkiler de damar elastikiyetini bozmaktadır ve hamilelik dönemine ait varisleri ortaya çıkarabilmektedir.

Sonbahar, her varis hastasının en iyi değerlendirmesi gereken mevsimdir. Çünkü yaz aylarında şikayetler ne kadar fazla da olsa, uygulanacak bir tedavi sıcak havaların da etkisiyle çekilmez bir hal alabilmektedir. Tedavinin bel kemiği olan varis çorapları ve elastik bandajlar genellikle soğuk havalarda daha rahat kullanılabilmektedir. Diğer yandan çorap ve bandaj gerektirmeyen kılcal varislere cilt dışından uygulanan lazer tedavisi bronzlaşmış bir ciltte beklenen sonuçları verememektedir. Bu nedenle havaların soğumaya başladığı ve cilt renginizin açıldığı sonbahar ayları varislerden kurtulmak için altın bir fırsattır.

Yaz, birçoğumuz için heyecanla beklenen ve göz açıp kapayıncaya kadar çabuk

geçen, yılın en güzel mevsimidir. Varis hastaları için ise durum hiç de öyle değildir. Onlar, yazın havaların ısınmasıyla birlikte bacaklarındaki kötü görüntülerden dolayı kısa etek ve mayo giymeye çekinirler. Ayrıca havaların ısınmasıyla birlikte, varislere bağlı yakınmaları daha da çekilmez bir hal alır. Bu nedenle havaların tekrar soğumasını dört gözle beklerler.

Peki ama bu sosyal izolasyon ve psikolojik travmanın bir çözümü yok mu? Elbette var:

Hastalığın Belirtileri Nelerdir?

Hastalıklı damarların çapına bağlı olarak şikayetler de değişmektedir. Çapı 1 mm civarında olan kılcal varislerde esas şikayet kozmetik kaygılar iken daha geniş varislerde ağrı, kramp ve varis ülserleri (yaralar) ön plandadır.

Hastalığın Risk Faktörleri Nelerdir?

Ailesinde varis olanlar özellikle risk altındadır. Öte yandan özellikle uzun süre ayakta duran veya hareketsiz olarak gün boyu oturan insanlar (öğretmen, doktor, kuaför, polis, aşçı, sekreter, memur vs.) daha hareketli meslek sahiplerine göre varis hastalığına daha sık yakalanmaktadırlar. Diğer risk faktörleri arasında çağımızın hastalığı olan obezite (şişmanlık) ve kadın cinsiyet sayılabilmektedir.

Tedavi Edilmeyen Varisler Hangi Komplikasyonlara Yol Açabilmektedir?

En sık görülen komplikasyon sıklıkla ayak bileklerinin iç kısımlarına yerleşen ülserlerdir. Bu yaralar bir defa oluştuktan sonra çok zor ve sabır isteyen bir tedavi ile iyileşirler. Varislere bağlı gelişebilen derin toplardamar içi kan pıhtılaşması hayatı tehdit edebilen bir diğer komplikasyondur.

VARİS tedavisi

için en uygun mevsim

SONBAHAR

Hastalığın Tanısı Kim Tarafından ve Nasıl Konulmaktadır?

Toplumumuzda varis hastalarının sayısının çok fazla olması nedeniyle, uygun koşullara sahip olmayan birçok güzellik merkezi ve muayenehanede uzman olmayan kişiler tarafından hastalığın tedavisi yapılmaya çalışılmaktadır. Yeterli teknik donanım ve acil müdahale imkanlarına bile sahip olmayan bu gibi yerlerde yapılacak her türlü girişim, hastanın hayatını bile tehtid edebilecek çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Varis hastalığına sahip olanlar, mutlaka bir kalp damar cerrahına başvurmalıdırlar. Doktorunuz sizin şikayetlerinizi dinledikten sonra ayakta durmanızı isteyecektir. Bu esanada uzman bir hekim tarafından sadece gözleme dayalı olarak yapılacak bir muayene ile hastalığın teşhisi rahatlıkla konulacaktır. Hekiminiz gerekli gürürse sizden ayrıca bir renkli doppler ultrasongrafisi yaptırmanızı isteyebilir. Bu tetkik tedavi planınınzın ortaya konmasında oldukça etkili olabilmektedir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Hastalığın tedavisi, varisin derecesine ve hastanın şikayetlerine göre belirlenmektedir. İleride bahsedilecek olan korunma yöntemleri ile beraber, kullanılacak bazı ilaçlar ve uygun basınçtaki bir varis çorabı sayesinde, görüntüde bir düzelme olmasada, tüm şikayetler ile olası komplikasyon risklerinden kurtulabilirsiniz.Skleroterapi, halk arasında “iğne” veya “köpük” tedavisi olarak da bilinen bir yöntemidir. Kılcal veya orta büyüklükteki varislerin içlerine çok küçük iğneler ile enjekte edilen özel ilaçlar ile hastalıklı damarların tıkanması sağlanır. Bu yöntem günümüzde uzman olmayan kişiler tarfından, kontrolsüz olarak birçok muayenehane ve güzellik salonunda uygulnmaktadır. Verilen ilaçların son derece allerjik olması ve uygulama hatalarına bağlı gelişebilen kalıcı morluklar nedeniyle bu tedavinin mutlaka bir kalp damar cerrahı tarafından hastane ortamında yapılmasını gerekli kılmaktadır. Lazer yöntemleri varis hatalarında iki ayrı teknik ile uygulanmaktadır. İlki, kılcal varislerin cildin dışından verielen lazer ışınları ile tahrip edildiği yöntemdir. Ağrılı bir tedavi yöntemi olasına karşın sonuçları skleroterapiye oranla daha iyidir. Lazerin kullanıldığı diğer yöntem ise ameliyathanede uygulanan ve doppler tetkiki ile hastalıklı olduğu saptanan yüzeysel bacak toplardamarının bir lazer kateteri ile kurutulduğu “Endovenöz Lazer Ablasyonu” dur. Bu yöntemde hastalıklı damar çıkarılmadan olduğu yerde işlev göremez bir hale getirilir. Cerrahi yöntemlere göre iyileşme süreci daha hızlı ve ağrısızdır.Endovenöz Lazer Ablasyonuna benzer bir yöntem de “Endovenöz Radyofrekans Ablasyonu” dur. Bu işlemde lazer ışını yerine radyofrekans dalgalarının oluşturduğu ısı ile hasta damar tahrip edilerek kapatılmaktadır. Lazer uygulamasına göre oldukça pahallı olmasına rağmen komplikasyon riski oldukça az, başarı oranı da çok yüksektir.Modern cerrahi girişim, uzun yıllardan beri uygulanan en eski tedavi yöntemidir. Son 5 yılda lazer ve radyofrekans yöntemlerinin uygulanmaya başlamasıyla popülerliği giderek azalmıştır. Ancak, cerrahi girişim maliyetinin oldukça düşük olması nedeniyle, ülkemizde bu yöntemin uzun yıllar boyunca tercih edileceğini düşünmekteyiz. Bu uygulamada, ayak bileği ile kasık bölgesine yapılan kesiler ile hastalıklı damar bulunmakta ve iki kesi arasından cildin altından (damarın içinden) ilerletilen bir klavuz tel yardımı ile bu damar çekilerek çıkartılmaktadır. Lazer ve radyofrekans yöntemlerinde hasta aynı gün eve gönderilip, ertesi gün işe başlarken, modern cerrahi uygulanan hastalar en az 1 gece hastaneden yatmakta ve 2-3 gün işten uzak kalmaktadırlar.

Tedavi Sonrası Varisler Tekrarlar mı?

Tedavi öncesinde hastanın uzman hekim tarafından çok iyi değerlendirilmesi ve gerekli görülmesi durumundan doppler tetkikiyle derin toplardamar sisteminin incelenmesi çok önemlidir. Ancak bu şekilde hastalığın ileride tekrarlayıp tekrarlamayacığını saptamak mümkün olabilir. Doğru ve başarılı bir tedavi sonrasında gerekli konunma önlemlerine de uyan bir hastada derin toplardamrı sisteminde de bir bozukluk saptanmamışsa hastalığın tekrarlama olasılığı oldukça düşüktür.

Varislerden Nasıl Korunuruz?

Hiçbir koruyucu yöntem varislerin ortaya çıkmasını tamamen durduramaz. Ancak, kan dolaşımının düzenlenmesi ve bacak kaslarının çalıştırılması esasına dayanan koruyucu yöntemler, yeni varislerin ortaya çıkmasını büyük oranda azaltır. Düzenli egzersiz yapmak, dengeli bir kiloya sahip olmak, yüksek lif – düşük tuz oranına sahip bir diyet uygulamak, yüksek topuk – dar pantolon giymemek, gün içerisinde imkan dahilinde bacakları yükseğe kaldırmak ve oturma – ayakta durma pozisyonlarını sık sık değiştirmek, sadece bu hastalığa sahip olanların değil, bu hastalıktan korunmak isteyen herkesin uyması gereken kurallardır.

Unutmayın..! Sağlıklı bir bacak ancak sağlıklı bir vücuda sahip olmakla elde edilebilir. Onun için bu sonbaharı sağlık defterinize yeni bir sayfa açarak karşılamaya ne dersiniz?

Op.Dr.TOLGA DEMİR Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı

36 37

Page 21: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Gebelerde Ayrıntılı Ultrason Muayenesi nedir? Kimler tarafından yapılır?

‘’Ayrıntılı Ultrason’’, ‘’Detaylı Ultrason’’ veya ‘’İkinci Düzey Ultrason’’ olarak anılan muayenenin, normal gebelik takibi sırasında yapılan ultrason muayenelerinden farkları şunlardır: Yüksek görüntü kalitesine sahip, Doppler, Renkli Doppler, 3 ve 4 Boyutlu görüntüleme yetenekleri olan gelişmiş ultrason cihazı kullanılır. Daha fazla zaman ayrılarak anne karnındaki bebeğin tüm organları mümkün olan en yüksek ayrıntı düzeyinde incelenir. Bu inceleme riskli gebelikler, doğumsal sakatlıklar ve hastalıklar konusunda özel eğitim ve tecrübeye sahip Perinatoloji Uzmanları tarafından yapılır ve inceleme sonucunda yazılı bilgilendirme ve önerileri içeren rapor düzenlenir.

ULTRASON MUAYENELERİ

GEBELİKTE AYRINTILI

SORULARLA

‘’İki Boyutlu Ultrason’’, ‘’Renkli Ultrason’’, ‘’Üç ve Dört Boyutlu Ultrason’’ kavramları ne anlama gelir ?Tüm ultrason cihazları iki boyutlu görüntü üretir, bu görüntüler farklı yön ve açılardan alınan organ kesitleridir (limonu bıçakla kesip kesit yüzeyine bakmaya benzetilebilir). Bu görüntüler genelde siyah-beyaz ve gri rengin tonlarında gösterilir. Tıbbi muayenede en çok bu görüntülerden yararlanılır ve üst düzey ultrason cihazlarda 1-2 milimetrelik ayrıntılar bile izlenebilir.‘’Renkli Ultrason’’ tanımı yanlış bir tanımdır. Doğrusu ‘’Renkli Doppler’’ dir. Ultrasonla anne karnındaki bebeğin rengi görüntülenemez. Renkli Doppler teknolojisinin yardımı ile gebenin rahim damarlarında, bebeğin kan damarlarında ve kalbindeki kan akımları görüntülenir ve değerlendirilir. Bu teknoloji ile bazı damar ve kalp oluşum hataları ve bebek gelişme bozukluklarının nedeni araştırılır.‘’Üç Boyutlu Ultrason’’ – gelişmiş ultrason cihazlarında bilgisayar programı tarafından binlerce iki boyutlu görüntü birleştirilerek üç boyutlu görüntü elde edilir. Üç boyutlu görüntülerin ayrıntıları iki boyutlu görüntülerin ayrıntılarından oldukça az olmakla birlikte, ‘’Üç Boyutlu Ultrason’’ normalde elde edilemeyecek kesitlerin alınmasına ve bebeğin vücut yüzeyinin herkesin anlayabileceği şekilde gösterilmesine olanak verir. Üç boyutlu görüntülerin ‘’canlı’’ izlenmesine ‘’Dört Boyutlu Ultrason’’ adı verilir. Üç ve dört boyutlu görüntüleme tıbbi olarak her zaman gerekli değildir, fakat özellikle bebeğin yüzünün görüntülenmesi ailelere duygusal anlar yaşatır. Bebek yüzünün ten renginde gösterilmesi üç boyutlu görüntülerin halk arasında yanlış olarak ‘’Renkli Ultrason’’ olarak adlandırılmasına yol açabilir. Anne karnındaki bebeğin yatış pozisyonunun uygun olmaması, suların az olması ve gebenin kilolu olması üç ve dört boyutlu görüntülemeyi engelleyebilir.Ayrıntılı ultrason muayenesi sırasında İki Boyutlu görüntüleme, Doppler ve Renkli Doppler, Üç ve Dört Boyutlu görünteleme türlerinin hepsinden yararlanılır.

Ayrıntılı ultrason muayenesiyle hangi sorunlar anlaşılabilir?Ayrıntılı ultrason muayenesiyle anne karnındaki bebeğin büyümesi ve gelişmesinin yanında vücut ve organ yapıları sakatlıklar (anomaliler) veya doğumsal hastalık şüphesi uyandıran bulgular (belirteçler) açısından incelenir. Sakatlıklar bebeğin vücut ve organ yapılarında olabilen ciddi oluşum kusurlarıdır. Bunlara örnek olarak belkemiğinde açıklık olması, beyin boşluklarının aşırı sıvı toplaması, kol, bacak yokluğu, ana damarların kalbe hatalı bağlanmış olması gibi sorunlar sayılabilir. Canlı doğacak olan her yüz bebekten üçü büyük bir yapısal oluşum kusuru taşır. 4. - 5. gebelik ayları arasında yapılan ayrıntılı ultrason muayenesiyle yapısal oluşum kusurlarınn %90’i saptanabilir.Belirteçler normal bebeklerde de görülebilen, fakat genetik veya enfeksiyon hastalığı olanlarda daha sık izlenen fiziksel özelliklerdir. Örneğin, beyin boşluklarının hafif genişlemesi, burun kemiğinin görülememesi veya küçük ölçülmesi, ense cilt kalınlığının artmış olması, elin küçük parmağında orta kemik eksikliği, ayak başparmağının diğer parmaklardan ayrık durması gibi bulgular normal bebeklerde de görülebilir, fakat aynı zamanda bunlar Down Sendromu olarak adlandırılan doğumsal zeka geriliğine sahip bebeklerde daha sık izlenen belirteçlerdir.

Ayrıntılı Ultrason Muayenesi Gebeliğin hangi döneminde yapılır?Ayrıntılı Ultrason Muayenesi için gebeler genellikle gebeliği izleyen doktorlar tarafından yönlendirilir. Sakatlık şüphesi, suların azalması veya artması, gelişme geriliği şüphesi gibi durumlarda bu muayene herhangi bir gebelik haftasında istenebilir. Özel bir sorun şüphesi olmadan, her ihtimale karşı ayrıntılı ultrason muayenesi yapılacaksa, bebeğin yapılarının en ayrıntılı görülebildiği 20. – 22. gebelik haftaları (4,5 – 5. ay) arasındaki dönem tercih edilir. Bunun yanında birçok ciddi doğumsal sakatlık bebeğin oluşum dönemi bitince (gebeliğin ilk üç ayı dolunca) ayrıntılı ultrason muayenesinde teşhis edilebilir ve aynı zamanda bebek en önemli Down Sendromu belirteçleri açısından incelenebilir. Gebeliğin 11 – 14 haftaları arasında yapılan Ayrıntılı Ultrason Muayenesi Birinci Trimester Anomali ve Down Sendromu Taraması olarak adlandırılır. Yapısal kusurların erken tespitine önem veren ve en güvenilir Down Sendromu taramasını yaptırmak isteyen aileler Birinci Trimester Tarama’yı tercih etmelidir. Birinci Trimester Tarama’da bebeğin yapıları çok yüksek ayrıntıda incelenemediği için bu taramayı yaptıran gebelerin 20. – 22. gebelik haftaları arasında ayrıntılı ultrason muayenesi tekrar önerilir.

Ayrıntılı Ultrason Muayenesinin anne karnındaki bebeğe zararı olabilir mi ?Ultrason 50 seneyi aşan süredir anne karnındaki bebeklerin muayenesi için kullanılmaktadır. Bugüne kadar zarar gören herhangi bir bebek rapor edilmemiştir. Yine de ultrason muayenesinin mümkün olan en kısa süre içinde bitirilmesi önerilmektedir. Eğlence amaçlı ve bebeği görme merakından ultrason muayenesine girilmemelidir. Aileler özellikle üç boyutlu yüz görüntülerini merak eder. Ayrıntılı Ultrason Muayenesi sırasında bu tür görüntülemeye birkaç dakika ayrılabilir, fakat her bebeğin pozisyonu bu görüntülerin elde edilmesi için uygun olmayabilir – bu durumda muayene uzatılmamalıdır.

Ayrıntılı Ultrason Muayenesiyle hangi sorunlar anlaşılamaz?Yapısal kusurların tanınma olasılığı boyutuyla ve yerleşimiyle ilgilidir. Küçük boyutlu yapısal sorunların çoğunun ultrasonla tanınması mümkün değildir. Kaka deliğinin oluşmaması (anal atrezi), yemek borusunun tıkalı oluşması (özofagus atrezisi), burun deliklerinin tıkalı olması (koanal atrezi), yumuşak damağın yarık olması, bağırsaklarda tıkanıklık olması, cinsel organlarda küçük şekil bozukluklarının olması tanınamayanlara örnek olarak verilebilir. Bunun yanında, gebelik haftasının uygun olmaması, gebenin aşırı kilolu olması, bebeğin anne karnında duruşunun uygun olmaması, bebeğin sularının az olması gibi faktörler ultrason incelemesini olumsuz etkilerler ve olası sorunların saptanmasını engelleyebilirler.Bebeğin vücut ve organ yapılarının ultrason görünümünü etkilemeyen doğumsal hastalıklar ultrasonla tanınamaz. Doğumsal zekâ geriliği, görme veya işitme bozukluğu, kan hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları, metabolik hastalıklar (doku veya vücut kimyası hastalıkları) ultrasonda belirti vermeyebilir. Bu tür hastalıkların çoğunun gebelik sırasında herhangi bir tetkikle tanınması mümkün değildir. Bazıları bebeğin eşinden alınan parça, bebeğin çevresinden alınan su veya kordon damarından alınan kandan tetkik yapılarak anlaşılabilir.

Op.Dr.ALTAN CEBECİKadın Hastalıkları ve Doğum Perinatoloji Yan Dal Uzmanı

38 39

Page 22: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Hastada şiddetli bir boyun ağrısıyla birlikte kola yayılan ağrı, uyuşma mevcuttur. Zamanla yırtılan kıkırdak

sinirlere baskı yaparsa kolda kuvvetsizlik, omuriliğin kendisine de bası yaparsa tüm vücutta hareket kusurları ortaya çıkabilir. Hastalığın çok ileri dönemlerinde yatağa bağımlı hale gelen hastalara rastlanır.

Boyun fıtığında risk faktörleri* Boyun omurları arasındaki kıkırdağın dejenerasyon dediğimiz yıpranması* Ani ve güçlü boyun hareketleri. Ağır kaldırmak, ani ters dönüşler.

* Baş öne eğik olarak uzun süreli çalışma, Masa başı işleri.* Özellikle emniyet kemeri takmadan araba kullananlarda ani fren yapılması veya trafik kazası.* Geçirilmiş boyun travması, spor yaralanmaları.* Osteoporoz.

Boyun fıtığı ile karışan hastalıklar:* Fibromyositis: Sık tekrarlayan boyun ve bel adelelerinin spazmıdır. Halk arasında adele romatizması olarak bilinir.

Boyun Fıtığı ve Tedavisi Boyunda 7 adet omur cismi bulunur. Bel omurlarından tek farkları, daha küçük olmalarıdır. Her omurga arasında yastıkçık dediğimiz kıkırdaklar mevcuttur. Bu kıkırdak yapının yırtılarak, omurga içinde seyreden omurilik veya kola dağılan sinirlere baskı yapması sonucu oluşan hastalığa boyun fıtığı denir.

* İmpigman Hastalığı: Omuz ekleminin sertleşmesi ve kola yayılan çok şiddetli ağrıyla seyreder. Hastalık özellikle geceleri daha şiddetli ağrı yapar.* Sinir Tuzaklanmaları: Omurilikten çıkarak dağılan sinirlerin kolda belli noktalarda sıkışmasıdır. En iyi bilineni El-Bilek Kanalı Hastalığı olup, orta yaşı geçmiş özellikle kadınlarda veya bilek kuvveti gerektiren herkeste geceleri kolun tamamına yayılan ağrı ve uyuşmalardır.

Boyun fıtığı ile birlikte olursa çift tuzaklanma denir ve her ikisininde aynı anda tedavisi gerekir. * Tenosinovit: Koldaki adelelerin kılıfının zorlama veya romatizmal sebeplerle şişmesi sonucu ortaya çıkar. Bölgesel ağrılarla seyreder .

Boyun fıtığının tanısında kullanılan yöntemler:Klinik muayene, Servikal MR, Servikal BT, EMG. Klinik muayene ve Servikal MR mutlaka yapılmalıdır. EMG sinir tuzaklanmalarını ayırmada gerekirse kullanılır.Boyun fıtığının evrelemesiBel fıtığı tanısı olan hasta aşağıdaki klinik durumdan herhangi birinde olabilir.1- Şiddetli boyun ağrısı veya kola vuran ağrı.2- Orta düzeyde sık tekrarlayan ağrılar.3- Ağrıyla birlikte kolda kuvvetsizlik veya uyuşma gibi sinir hasarı bulguları.4- Ağrıyla birlikte kollar ve ayaklarda kuvvetsizlik ve uyuşma.5- Kollar ve ayaklarda giderek artan güç kaybı ve uyuşma, ağrı ön planda olmayabilir (Tekrarlayan boyun fıtığı ataklarını takiben omurilik kanalında kireçlenmeye bağlı daralma).

Evrelemeye yönelik tedavi prensipleriEvre 1-2 de öncelikle ilaç tedavisi, boyunluk kullanımı, fizik tedavi denenir. Bu dönemde hastalığın iyileşmesi, bu tedavilerle yırtılan disk dokusunun içeriğindeki su miktarının istirahat ve ilaçlarla azaltılmasına yöneliktir. Bu süre 1 ay içinde gerçekleşmelidir. Bir ayı geçen konservatif tedaviye rağmen düzelmeyen hastalar, cerrahi tedaviye adaydır. Çeşitli tip boyunlukların hepsinin amacı; Başın boyun omurlarına olan basıncını azaltmak ve boynu hareketsiz tutarak istirahat ve iyileşmeyi sağlamaktır. Evre 3-4-5 de omurilik ve sinir dokusundaki hasar artmadan cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Sinir dokusundaki ileri derece hasarlar cerrahi tedaviyle düzeltilemez. Bu sebeple uyuşma , kısmi felç gibi bulgular saptanırsa erken dönemde ameliyat başarı sağlar.

Boyun fıtığının cerrahi tedavisi, Servikal MikrodiskektomiCerrahi tedavinin amacı, omurilik ve sinir dokusuna olan basıyı kaldırmaktır. Böylece hastanın, ağrısının geçmesi, uyuşma-kuvvetsizlik gibi

bulgulardan kurtulması sağlanır. Uygun zamanda ve tecrübeli ellerde yapılan bu girişimler çok iyi sonuç verir. Bu gün için kullanılan yegane yöntem servikal mikrodiskektomidir. Bazı hastalarda, mikrodiskektomiyle beraber, çıkartılan kıkırdağın yerine vücuttan alınan bir kemik veya sentetik protezlerde uygulanır.

Servikal mikrodiskektominin avantajları:* Ameliyata bağlı doku hasarının,kan kaybının ve enfeksiyon riskinin en az olması.* Mikroskop altında yırtılan kıkırdağın tam olarak çıkartılabilmesi.* Ameliyat sonrası ağrı ve hareket kısıtlamasının olmaması.* Hastanın kısa sürede evine ve işine dönebilmesi.Boyun fıtığı ameliyatında pozitif faktörler* Hastanın mevcut şikayet ve bulgularının çekilen MR ile uyumlu olması.* Omurilik veya sinir dokusunda kalıcı hasar oluşmadan cerrahi müdahale zamanlaması.* Diabet, hipertansiyon, sigara kullanımı gibi risk faktörlerinin olmaması.* Ameliyattan sekonder kazanç dediğimiz , psikolojik beklentiler olmaması.* Ameliyat öncesi ve sonrası tedavi prensiplerinin hekim-hasta ilişkisi çerçevesinde , güvene dayalı olarak anlaşılması.* Cerrahın konu hakkındaki tecrübesi, gerektiğinde servikal füzyon dediğimiz kemik veya protez uygulamasını aynı seansta yapabilmesi.

Ameliyat Genel anestezi altında, boynun ön yüzü, tercihen sağ taraftan uygulanır. Omurga ön yüzüne varan cerrah, skopi kontrolüyle istenilen omurga mesafesine ulaşır. Bu andan itibaren mikroskop kullanarak iki omurga arasındaki kıkırdağı temizlemeye başlar. En sonunda, sinire veya omuriliğe bası yapan yırtılmış kıkırdak kısımdan alınarak, bası kaldırılır. Bu andan itibaren kemik veya protez greft kullanımı yırtılan kıkırdağın omurgada yaptığı hasara bağlı olarak uygulanır. Yumuşak fıtık dediğimiz ve omurgada kireçlenmelere yol açmamış boyun fıtığında bu işlem gerekli değildir. Omurgada kireçlenme yapmış boyun fıtıklarında füzyon dediğimiz protez uygulamasının yapılması gerekir. Ameliyat sonrası hasta 3 saat sonra ayağa kaldırılır, akşam üzeri eve gönderilir.

Op.Dr. METİN ÖZTÜRKBeyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı

40 41

Page 23: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Beslenme insanın başta gelen ve içgüdü şeklinde benliğine kazınan doğal bir ihtiyacıdır. Doğum ile beraber organizma devamlı büyüme ve gelişme göstermektedir.

Büyüme ve gelişme için ise enerji gerekmektedir. Enerji tüketimi için dışarıdan enerji veren besinlerin alınması şarttır. Yeterli enerji alınmazsa organizma kendinden harcamaya yani yıkıma ve duraksamaya girer ki, bunun sonucunda ciddi problemlere neden olan kaşeksi (aşırı zayıflık) meydana gelir. Bunun aksi durumu ise, yani aşırı şekilde besin alınıp yeterli enerji tüketilmezse bu defa da obezite, yani şişmanlık meydana gelir.

Obezite günümüz dünyasında o kadar yaygınlaşmış ki, kötü sağlığın en önemli katılımcısı olarak kötü beslenme ve bulaşıcı hastalıkların yerini almaya başlamış ve bunun sonucunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde major bir sorun olmaya devam etmektedir. Eğer gerekli önlemler alınmazsa obezite çok yakında ciddi problemlere neden olacaktır. Günümüzde üç insandan biri yanlış ve zararlı beslenmenin yarattığı şişmanlığın ve bunun neden olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmektedir. Şişmanlığın nedeni çok basittir. Her ne kadar istisnalar olsada kişinin aldığı kalori, tükettiğinden fazla ise bu fazlalık yağ olarak vücutta birikir. Besinlere rahat ulaşılabilme, uygunsuz beslenme ve fiziksel aktivitedeki azalma obezitenin ana nedenleridir. Aslında obezite atalarımızın bize bıraktığı genlerle bugünün toksik denebilecek ortamı arasındaki uyumsuzluğun bir sonucudur.Günümüzde bir çok tezat olayı beraber yaşamaktayız. Ancak bazen bu tezat durumların sonu benzer olabilmektedir.

Çağımızın hastalığı:

OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)

Böbrek Proteinüri

Metabolik-EndokrinLipid bozuklukları (yağ oranlarında bozukluk)İnsülin direnciDiyabet (Şeker hastalığı)Ürik asit artışı (Gut)Değişmiş dolaşan seks steroidleri Testesteron düşüklüğüPolikistik over sendromuMeme kanseri

Hematopoetik sistem (Kan)

Pıhtılaşmaya eğilimin artması

Kas iskelet sistemi

OsteoartritSinir sıkışması

Solunum sistemi (Akciğerler)

Solunum güçlüğüUyku apnesi (uykuda solunumun durması)Obezite hipoventilasyon sendromu

Mide-Bağırsak-Karaciğer

Hiatus hernisi (fıtık)Safra taşlarıYağlı karaciğer ve sirozBağırsak kanserleri

Kalp damar hastalıkları

HipertansiyonKalp yetmezliğiKalp damarlarında tıkanıklıkBeyin damarlarında tıkanıklık, inmeVarisToplar damarlarda pıhtı

PsikolojikDepresyon

Deri

Akantozis nigrigansLenfödem (vücutta şişlik)Ter döküntüleri

Obezite’nin neden olduğu

sağlık problemleri:

Genito-üriner

Endometriyal kanserProstat kanseriStres inkontinans

Obezite ve kaşeksi yani ‘’şişmanlık ve aşırı zayıflık’’ birbirlerinin tersi olarak görünselerde sonuçları bakımından birbirlerine benzerler. Şöyleki; aşırı zayıf bir birey yeterli kalori alamadığından vücut direnci düşmekte ve vücut metabolizması bozulmaktadır, sonuçta ölüme kadar giden bir serüven başlamaktadır. Şişman bir birey ise, metabolizmanın bozulması ile lipid bozuklukları, kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, solunum sistemi hastalıkları ve diğer bir çok hastalık insidansında artış görülür. Sonuçta günümüzde insanların sağlık problemleri ‘’ya çokluktan ya da yokluktan’’ meydana gelebilmektedir. Obezite kişilerde farklı şekillerde görülebilmektedir. Tanım olarak ; genel obezite veya santral obezite, elma tipi yada armut tipi, kadın tipi yada erkek tipi obezite şeklinde tanımlamalar yapılmaktadır. Bu ayrımın yapılmasının asıl nedeni santral bölgede lokalize olan obezitenin daha riskli olduğundandır. Yani erkek tipi, elma şeklinde veya santral obezite olarak bilinen ve bel çevresinde kendini gösteren şişmanlık en tehlikeli olandır. Zira yapılan araştırmalarda bel çevresinin artışı; kalp damar hastalıkları başta olmak üzere insülin direnci (şeker hastalığı), hipertansiyon, lipid bozuklukları, kas-iskelet sistemi hastalıkları gibi bir çok olumsuz duruma neden olmaktadır. Genel obezite tipik olarak vücut ağırlığını boya göre tanımlayan vücut kitle indeksi(VKI) ile ölçülürken, santral (abdominal) obezite ise bel çevresi ile ölçülür. Yani kişinin kendisi dahi basit ölçümler yaparak kendi risk durumunu ortaya çıkarabilir. Obezitenin hem bağımsız olarak hem de diğer hastalıklarla ilişkili olarak bir çok sağlık sorununa neden olabilmektedir (Tablo). Özelde kalp damar hastalıkları, diyabet (şeker hastalığı), bazı kanser türlerinde artış (kolon kanseri gibi), uyku apnesi, hipertansiyon, büyük ve küçük eklemlerde osteoartrit ile ilişkilidir. Obezite bir çok sistemik komplikasyonla ilişkili olup bazı hastalıkların alevlenmesine de neden olabilmektedir. Safra kesesi hastalığı kilo artışına paralel olarak insidansı artar, karaciğer yağlanması da keza kilo ile paralel olarak artmaktadır. Bazı kanser türlerinin obezlerde daha fazla olduğu gösterilmiştir. Erkeklerda kalın bağırsak, safra kesesi ve prostat, kadınlarda meme ve endometriyum kanseri artış göstermektedir. Kadınlarda obezite kısırlık ve adet düzensizlikleri ile de ilişkilidir.

ONLARIN MESLEĞİ BU YA SİZİN?

Doç.Dr.KENAN İLTÜMÜRKardiyoloji Uzmanı

42 43

Page 24: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

Obezitenin tedavisi aslında çok basittir. Bilindiği gibi alınan kalori tüketilen kalori’den daha fazla olunca bu fazlalık yağ olarak vücutta birikmektedir. İşte bu denge iyi sağlanırsa kişilerin obez olması engellenir. Obez olan bir bireyde eğer zayıflamak istiyorsa aldığı kaloriden daha fazlasını tüketmelidir. Sonuçta alınan besin ve kişinin hareket durumu kilo verme üzerinde etkili iki faktördür. Bu durumda aldığımız besine dikkat ederek ve eğzersiz yaparak istediğimiz kiloya kavuşabiliriz. Obezitenin tedavisi multidisipliner olarak devam etmelidir. Kişi önce durumunun farkında olmalı ve taşıdığı riski iyi algılamalıdır. Obezitenin sadece kozmetik açıdan bir problem yaratmadığını, bunun dışında biraz önce belirttiğimiz bir çok hastalığa neden olduğunu iyi kavramalıdır.

Tedavi basit yaşam şekli değişikliğinden cerrahi operasyonlara kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkmaktadır. Diyet ve davranış değişikliği ile beraber eğzersiz obezitenin tedavisinde en etkili, en ucuz ve en zararsız olanıdır.

Hipokrat’ın şu sözü aslında her şeyi ifade etmektedir: ‘’İlacınız yemekleriniz, yemekleriniz ilaçlarınız olmalı’’. Günümüzde artık hangi besin maddelerinin zararlı, hangilerinin faydalı olduğu iyi bilinmektedir. Her ne kadar yapay maddeler artmış olsada ‘’Akdeniz tipi beslenmenin’’ sağlık ve obezite üzerinde olumlu etki sağladığı bilinmektedir. Vücudumuza yağ olarak depolanacak olan yağlı ve yağa dönüşümü kolay (karbonhidratlar gibi) gıdaları ölçülü tüketmeliyiz. Diyet obezitenin tedavisinde oldukça etkili olmasına rağmen, uygulanan yanlış öneriler (tıp alanı dışında bilimsel gerçekçilikle uyuşmayan bir çok öneri; basında sıklıkla rastlanan X diyeti, Y diyeti …) bazen yarar yerine zarar verebilir. Şöyleki kilo kaybı uzun döneme yayılmalı ve kişiler bunun farkında olarak geri almamalıdır. Bir sigara tiryakisi gibi kilo bir alınıp bir verilmemelidir. Bunu kendi yaşam biçimi olarak yaşamı boyunca sürdürmelidir. Eğzersiz yine en basit ve en zararsız olanıdır. Ancak kimin nasıl, ne zaman ve ne kadar eğzersiz yapması gerektiğini iyi bilmelidir. Örneğin yaş ilerledikçe ağırlık çalışmaları gibi izometrik eğzersizler zararlıdır. Oysa izotonik egzersiz dediğimiz tempolu yürüyüş, hafif koşu, yüzme, bisiklete binme gibi sporlar ise oldukça faydalıdır.

Diyet ve eğzersiz gibi basit önlemler dışında, çok ciddi kilolularda ilaç tedavisi veya cerrahi tedaviler de uygulanabilmektedir. Son dönemlerde basında sıkça gündeme gelen mideye kelepçe olayı bunlardan biridir. Bağırsaklar arası by-pass yapılması, yağların aldırılması da diğer yöntemlerdendir. Ancak unutmamak gerekir ki, her türlü girişimin bir yan etkisi de bulunmaktadır. Dolayısıyla şu soruyu soramadan edemeyeceğim: Diyet ve egzersiz gibi çok basit ve zararsız iki durum varken, insanlar neden kendine dikkat etmiyor ve cerrahi gibi komplike girişimlere maruz kalmayı göze alıyorlar? Aslında obez bireyler çoğunlukla belli dönemlerde aldıkları kiloları verdiklerinden bahsederler. Ancak asıl problem kısa dönem sonra kaybedilen kiloların geri alınmasıdır. Bu nedenle başarılı bir kilo verme sürecinden sonra bireyin azalttığı kilonun idamesini sağlamak için gerekli eğitim sağlanmalıdır. Yayınlanmış bilimsel verilere göre duyarlı yeme, fizik aktivite ve davranış yöntemlerinin desteğinin bir kombinasyonun uzun dönemde en başarılı yöntem olduğudur. Tıbbın her alanında olduğu gibi, önlem tedaviden daha kolay ve daha ucuzdur. Yani öncelikle kilomuzu muhafaza edip kilo almamalıyız.

44

Page 25: ŞİŞLİ KOLAN INTERNATIONAL · 2014-07-18 · İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı

bunları biliyor

muydunuz?

Hamilelik sürecinde yüzme ve yürüyüş gibi hafif egzersizler yapabilirsiniz.Karın bölgesinde travmaya neden olabilecek ağır egzersizlerden kaçınmalısınız.Daha önce kanaması olan yada düşük riski bulunan hamilelerin seyahate çıkması riskli olabilir.Hamilelikte mutlaka demir ihtiyacını karşılamak için, doktor tavsiyesi ile demir içeren ilaçların alınması gerekiyor.

Sırt çantaları ve içindeki ağırlıkların toplamı çocuğun vücut ağırlığının % 10’nundan az olmalıdır.Ağırlık çanta içerisinde uygun dağıtılmalı ve daha ağır eşyalar sırta ve bele yakın gözlere konmalıdır.Sırt çantaları uzun süreli taşınmamalı, uzun süre ayakta kalınacaksa çıkarılmalıdır.Ortopedik/ergonomik (iki geniş ve destekli omuz askısı ve bel kemeri bulunan, hafif) çantalar tercih edilmeli, asla ekonomik tasarruf yapma yoluna gidilmemelidir.Sırt çantası her iki omuzdan asılarak düzgün şekilde taşınmalıdır.Ağır çantalarda kalça kayışı kullanılmalı, kayışları geniş ve yumuşak çanta tercih edilmelidir.Sırt çantasının her iki kayışı birlikte kullanılmalı ve belin 5 cm. yukarısında duracak şekilde, sağlam bir biçimde tespit edilerek ayarlanmalıdır.Doktorun önerdiği sırt adalelerini geliştirici egzersizlerin yapılması sağlanmalıdır.Tekerlekli sırt çantaları tercih edilmelidir.Öğrencilerin okulda kilitli dolapları olmalı, eve sadece ihtiyaçları olanları taşımalıdırlar..Aile bireyleri olarak çanta temizliği yapılmalı ve ihtiyaç duyulmayan malzemeler çantadan çıkarılmalıdır.Çocuk sık sırt ağrısından yakınırsa doktoru ile mutlaka konuşulmalıdırAyrıca doğru kaldırma tekniği kullanılmalı ve çocuklara ağır çantaları dizden eğilerek kaldırmaları gerektiği öğretilmelidir.

Dar kalıplı, üstü basık, sivri burunlu, yüksek topuklu ayakkabılar tercih edilmemelidir.Ayakkabınızın topuk yüksekliği 2,5 cm olmalıdır. 5 cm’den yüksek yada çok düz babet tarzı ayakkabıları tercih etmeyin.Ayağınızın hava almasına izin veren ayakkabılar tercih edilmelidir.Naylon ve benzeri ayakkabılardan kaçınmalısınız.Ayakkabı alırken her iki ayakkabıyıda denemelisiniz ve ayakkabılarınızla bir süre mağaza içinde dolaşmalısınız.Ayak numaranızı yaşınız ilerledikçe aralıklı olarak kontrol etmelisiniz.Ayakkabılarınızı akşam saatlerinde almayı tercih etmelisiniz.Ayak bileği burkulmalarını önlemek için yüksek topuklu tercih etmemelisiniz.Ayakkabının iç kısmı çok sert ve kaygan olmamalıdır.Kesinlikle ayakkabınızın açılıp ayağınıza uyabileceğini düşünmemelisiniz.Ayakkabınızın uzunluk ve genişliği ayaklarınızla orantılı olmalıdır. Ayakkabının boyu en uzun parmaktan 1-1,5 cm uzun, ayakkabı genişliği parmaklar ayakkabı içinde rahat hareket edecek şekilde olmalıdır.Gün içerisinde yapmış olduğunuz etkinliğe göre ayakkabı türünü seçiniz. Deri ayakkabılar bütün aktiviteler için iyi bir seçimdir.Her gün aynı ayakkabıyı kullanmayınAğrılarınızı hafife almayın uzman hekimlere başvurun.

Okul Çantaları ile ilgili bilinmesi gerekenler

Hamileyken dikkat etmemiz gerekenlerAyakkabı alırken nelere dikkat etmeliyiz?

Uzak gözlüğü veya uzak-yakın birarada kullanılan gözlüklerin camları, güneş gözlüklerinde olduğu gibi renklendirilebilmektedir. Dolayısı ile günlük yaşantınızda araba kullanırken, sahilde güneşlenirken, sokakta yürürken güneş ışığından rahatsız olmamak için numaralı güneş gözlüğü yaptırabilirsiniz.

Göz Grup

Numaralı gözlükler güneş gözlüğü olur mu?

46