m project - lotusconcept · 2018. 12. 11. · nono'nun polifonica-monodia-ritmica albümündeki...

6
Bu blog'u Magico'nun onuncu yıl anısına ürettiği M Project hakkında yazdıklarımın bazılarını tekrarlayarak başlatacağım. Neticede M-Pro olmasa, M serisinin yeni amiral gemisi M6 da olmazdı. Daha sonra M6'nın muhteşem selefinden hangi noktalarda ayrıştığını (ki çok ciddi derecede ayrışıyorlar) ve bu ayrışık noktaların prezentasyonunu nasıl etkilediği konusuna değineceğim. Tabi, en baştan da, M6'nın, bana göre, Magico'nun bugüne dek yaptığı en iyi hoparlör olduğunu söyleyebilirim - en transparan, en detaylı , en görünmez, en iyi harmanlanmış/yamasız ve tek parça, en şaşırtıcı derecede gerçek olan. Aynı zamanda bugüne dek dinlediğim en iyi dinamik hoparlör (bu arada rakiplerin çoğunu da dinledim, Wilson WAMM Master Chronosonic hariç). $172,000 fiyatı ile M6 oldukça pahalı - 29,000 dolarlık, harika Magnepan MG30.7'den kat be kat pahalı ki, M6 pekçok kritik noktada fark atsa da sonik açıdan ikisinin benzerliği yadsınamaz, tabi bazı birkaç noktada eşleşmediği (ya da ciddi ayrıldığı) da tartışmasız. Bu farkların çoğu, büyük, kabinsiz paneller ile ufak, kabinli, nokta kaynaklar arasında süregelen ayrılıklar, tabi Magico'nun bu kabinli kabinsiz farkını nasıl yok ettiğine inanmak için gerçekten duymak gerek. Neyse, bu konulara daha sonra değineceğiz. Şu an için, high-end pazarındaki en gerçekçi hoparlörü arıyorsan, büyük (210cm yükseklik, 120cm genişlik) ve her bir kanal için iki tane panele de yerin var ve harcayacağın miktar da biraz kısıtlıysa, o zaman kesinlikle Maggie 30.7'ye yönelmen gerek. Ancak, diğer taraftan, gerçeği suratına çarpacak bir hoparlör arıyor ve paranın da önemi yok ise, ben olsam M6 alırım.

Upload: others

Post on 30-Jan-2021

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • Bu blog'u Magico'nun onuncu yıl anısına ürettiği M Project hakkında yazdıklarımın bazılarını tekrarlayarak başlatacağım. Neticede M-Pro olmasa, M serisinin yeni amiral gemisi M6 da olmazdı. Daha sonra M6'nın muhteşem selefinden hangi noktalarda ayrıştığını (ki çok ciddi derecede ayrışıyorlar) ve bu ayrışık noktaların prezentasyonunu nasıl etkilediği konusuna değineceğim.

    Tabi, en baştan da, M6'nın, bana göre, Magico'nun bugüne dek yaptığı en iyi hoparlör olduğunu söyleyebilirim - en transparan, en detaylı , en görünmez, en iyi harmanlanmış/yamasız ve tek parça, en şaşırtıcı derecede gerçek olan. Aynı zamanda bugüne dek dinlediğim en iyi dinamik hoparlör (bu arada rakiplerin çoğunu da dinledim, Wilson WAMM Master Chronosonic hariç). $172,000 fiyatı ile M6 oldukça pahalı - 29,000 dolarlık, harika Magnepan MG30.7'den kat be kat pahalı ki, M6 pekçok kritik noktada fark atsa da sonik açıdan ikisinin benzerliği yadsınamaz, tabi bazı birkaç noktada eşleşmediği (ya da ciddi ayrıldığı) da tartışmasız. Bu farkların çoğu, büyük, kabinsiz paneller ile ufak, kabinli, nokta kaynaklar arasında süregelen ayrılıklar, tabi Magico'nun bu kabinli kabinsiz farkını nasıl yok ettiğine inanmak için gerçekten duymak gerek.

    Neyse, bu konulara daha sonra değineceğiz. Şu an için, high-end pazarındaki en gerçekçi hoparlörü arıyorsan, büyük (210cm yükseklik, 120cm genişlik) ve her bir kanal için iki tane panele de yerin var ve harcayacağın miktar da biraz kısıtlıysa, o zaman kesinlikle Maggie 30.7'ye yönelmen gerek. Ancak, diğer taraftan, gerçeği suratına çarpacak bir hoparlör arıyor ve paranın da önemi yok ise, ben olsam M6 alırım.

  • M Project Evet.... Magico'nun tarihinden biraz konuşalım.

    Sanırım bu uzay roketi gibi hızlı firmanın ürünlerini 2006 yılındaki Mini modeliyle ilk karşılaşmamdan beri takip ettiğimi biliyorsunuzdur. O zamandan bu yana Magico, titanyum sandviç sürücülerden, ring radiator tizlerden, kat kat huş ağacından oluşan kabinlerden nanotech karbon fiber sürücülere, berilyum koni tizlere ve masif alüminyum kabinlere ve oradan da şu an M seri platformu oluşturan grafen karbon sürücülere, elmas kaplı berilyum koni tizlere ve karbon/fiber/alüminyum yapılı kasalara yol aldı. Tek değişmeyen ise Wolf ve şirketinin süregelen mükemmellik arayışı oldu.

    Tabi ki, böyle bir arayışın dikenli konularından biri mükemmeliyet'ten ne anlaşılacağı. Magico için cevap her zaman şu oldu; ölçülebilen her türlü distorsiyonu azaltmak. Firmanın ortaya koyduğu her ilerleme gürültüde duyulabilir bir azalma (sürücü, crossover ve kabinler açısından) ve beraberinde çözünürlük ve transparanlıkta yükseliş getirmiştir. Magico için mükemmel hoparlör, sanırım kaynaktan dinleme odanıza döşenecek, hoparlörsüz (ya da algılanmayan tipte birşey ile), saf ve renksiz direk bir boru hattı :)

    Bunu demişken, herkesin Magico'nun ultra transparan, ultra nötr, ultra düşük distorsiyonlu sesini sevdiği (ya da ölçüm bazlı mükemmeliyetçiliğini satın aldığı) anlaşılmasın. Daha üzerine gidelim: Bir kişinin nötr, düşük distorsiyon ve transparan bulduğu, bir diğerinin soğuk, zayıf ve analitiği olabilir. Tam da bazı dinleyicilerin Magico Q serisini soğuk, zayıf ve analitik algılamış oldukları gibi.

    Muhaliflere adil olmak adına, Magico'lar genelde, Raidho ya da Wilson'lar gibi sıcak, sevimli, affeden tipte hoparlörler değiller. Ses kaynağına olan transparanlığa önem veren dinleyicilere hitap ederler, başka bir deyişle 'doğruluğu' herşeyden üstün tutanlara. Eğer bir kaynak düzgün kayıt edilmiş ise, Magico Q Seri hoparlörler o sesi pazardaki diğer tüm hoparlörlerden çok daha gerçeğe yakın oluşturacaklardır, bunu bugün ya da geçmiş zaman için söyleyebiliriz. Ama düzgün kayıt edilmemiş ise, bunu size, ısrarcı bir tarzdan ziyade doğrudan bir yol ile, duyururlar.

    Ben bu tip, ''sadece gerçekler madam!'' dürüstlüğünde biriyim ve azınlıktayım. Çoğu dinleyici, sanırım, tiyatroyu belgesele tercih ediyor. Hoparlörün kendilerini müziğin (canlı ya da konserve) heyecanlandıracağı şekilde heyecanlandırmasını istiyorlar, o tüy ürpertileri için ne kadar kolorasyon eklendiği ya da çıkan sesin gerçek mekandaki akustik enstrüman sesine ne kadar yakın olduğu ile ilgilenmiyorlar. Bu (çoğunluktaki) gurubu ''bana göre'' dinleyiciler diye adlandırıyorum, ya da aynı şekilde adil ama daha az aşağılayıcı bir terimle ''önce müzikalite'' diyenler diyebiliriz.

    Doğrucu ile müzikalite dinleyicileri arasında TAS'ın da üzerine kurulduğu mantalite olan gerçek akustik enstrümanların gerçek bir mekanda çıkardıkları sesi yakalamak için kayıtlar ve cihazlar arayan mutlak ses tutkunları yer alır. Bir noktaya kadar aslında diğer iki akım da bu merkezi havuzu beslemektedir, her ne kadar tesadüfi tarzda olsa da.

    Önce doğruluk diyen dinleyiciler de gerçeğe en yakın netice veren kayıt ve cihazlar peşindedir, yeter ki, bu amaca sesi renklendirerek ulaşılmasın. Her ne kadar gerçek bir mekanda çalan akustik enstrüman sesi peşinde olmasalar da (mesela bir klasik müzik ya da akustik pop veya caz), önce müzikalite diyen dinleyiciler de bir şey ''gerçek'' çalıyorsa hoşlanırlar, çünkü bir şey ''gerçek'' gibi çalıyorsa (aynı zamanda güzel ve heyecanlandırıcı olur) heyecanlanma katsayısını arttırır.

  • Hep iddia etmişimdir, bir dinleyicinin bu üç tipten sadece birine ait olamayacağını: doğruluk, müzikalite ve gerçekçilik, bu üç eğilimden biri daha ağır basıyor olsa da üçü de tüm dinleyiciler için ortaktır benim gözümde. Esas sorun bu üç arayışı da eşit ölçülerde mutlu edecek bir hoparlöre ulaşmanın neredeyse mümkün olmamasında yatmaktadır.

    Yani, bir Béla Bartók, Ray Brown ya da Beatles tutkunu, parçayı, performansı, mekanı ve kayıt detaylarını, tonların canlıya yakın renklerini, ağırlığını ve anındalığını, ürpertici dinamik alanı, özellikle de baslarda, ve tüm bu besteci ve müzisyenlerin değişik oranlarda hak ettikleri tam SPL seviyelerini nerede yakalayabilir?

    Magico'nun 2014 yılında ilk beş sürücülü, üç yollu M-Project hoparlörünün tanıtımına kadar bu soruya tek bir hoparlör ile cevap verilebileceğini düşünmüyordum. Ama MPro bu konuda TEK olmaya çok yaklaştı (ya da en azından o döneme dek aşina olduğum diğer dinamik hoparlörlerden çok daha fazla yaklaştı). Her ne kadar Magico, M Project'in temelde diğer hoparlörlerinden daha farklı ölçümleri olmadığını iddia etse de (ki, global seviyede bu tamamen doğruydu), yerel seviyede onunla diğer Magico'ların arasındaki fark rahat duyulacak kadar barizdi .

    MPod ayaklar monte edildiği andan itibaren (ki, zaruri, bu arada) MPro, kesinlikle kardeşleri Q ya da S gibi çalmadı (en azından tonaliteye baktığınızda onlar gibi ses vermedi). Ah, MPro da Q seri gibi düşük tonlarda çözünürlük,tını ve dokularda benzer standard belirleyici özelliklere sahip ve şimşek gibi refleks ile anındalıkta da Q Seri ile aynı. Ancak genelde Q'lardan daha dolu, daha zengin, daha koyu ve daha güçlü performans ortaya koydu. Böylelikle ''önce müzikalite'' diyen dinleyiciler için çekici olmanın yanında geleneksel Magico dinleyicisine (''kaynağa transparanlık'' ve ''mutlak ses'' tutkunlarına) da hitap etti. Gerçekten de M-Pro, daha koyu ve daha gerçekci ton renkleri ile son iki topluluğa da hitap edebildi.

    Peki ne değişti? Tek kelime ile: kabin. M Project, Magico'nun M5’ten bu yana, komple aluminyum kullanılmayan ilk amiral gemisiydi. Aynı zamanda 'aerodinamik' şekle de sahip ilk amiral gemisiydi.

    Alüminyumun rezonansların önüne geçen ağırlık, sertlik ve sönümleme karışımı özelliklerinden vazgeçerek bu başarıya nasıl ulaşıldığının altında ince (ve pahalı) bir mühendislik yatıyor. M Project’in kıvrımlı ve önden arkaya doğru konikleşen biçimde tasarlanan kabini ile Magico’nun geleneksel paralel kenarlı, sivri köşeli ve büyük ihtimalle kırınımlayıcı (diffractive) etkileri olan alüminyum kabinlerinden uzaklaşıldı. Kenar duvarlar için kalın alüminyum plakalar yerine Mproject’de karbon fiber kullanıldı (bulunabilecek en katı ve kuvvetli materyallerden biri). Magico’ya göre bu karbon fiber kenar duvarlar bir taraftan dahili rezonansları en aza indirgedi, diğer taraftan da dahili sönümleyici malzeme ihtiyacını ciddi biçimde azalttı.

    Kıvrımlı karbon fiber kenar plakalara ilaveten masif alüminyum ön ve arka plakalar da kıvrımlı hale getirildiler, yine aynı masiflikteki (10cm kalınlıkta) üst ve alt plakaların da hatları CNC makinelerde köşelerinden arındırıldı. Kısacası, Magico Mini ve Mini II’den bu yana ilk kez, M Project’in kabini hemen tüm potansiyel kırınım yaratabilecek yüzeylerden arındırılmış tasarlandı.

    Ses açısından tepeden tırnağa şöyle bir süzdüğünüzde Magico Mpro’nun yeni kabininin çok iyi bir fikir olduğu bariz. Bas ve güçteki fevkalade netliğin, orta ve tizlerde dikkat çekici çözünürlüğün bu kabine çok şey borçlu olduğu kesin, sürücüler de daha ‘’özgür’’ ve kabin içerisinde sürücü olmaktan hayli uzak ses veriyorlar.

  • M6

    M Project gibi M6 da beş sürücülü, üç yollu, kule tip, karbon, fiber ve alüminyum kutuya şekillendirilmiş bir hoparlör. Sürücüleri M Pro ile aynı olsalar da (bir adet 28mm elmas kaplı berilyum tiz, bir adet 150mm grafen karbon orta ses ve üç adet 270mm nano grafen bas) sürücülerin kendileri iyileştirilmiş (buna biraz ileride tekrar değineceğim). Daha önemlisi monokok kabin önemli derecede iyileştirilmiş, Magico’nun da iddia ettiği gibi bugüne dek ürettiği en sessiz kabin ortaya çıkmış. Kenar duvarlar için en saf karbon fiberi kullanarak, üst ve alt kapakları daha da köşesiz, yay haline getirerek ve tüm eklemleri daha da yumuşatarak Magico, benzersiz, neredeyse yumurta şekilli, karbondan sıyrılmış alüminyum bir kabin ortaya çıkarmış. Magico’nun dikkate değer, sıkıştırılmış katlardan oluşan MPod ayakları üzerinde durduğunda sürücüler işitsel olarak daha düşük enterferansa maruz kalırken, insana sanki açık alanda süzülüyorlarmış hissi veriyor. İşte büyük oranda bu, acayip, ''kabinsizlik'' hissi M6'nın sesini Maggie 30.7'ye yaklaştırıyor, gerçi güç alanı daha geniş, tizleri daha az batan ve yukardan aşağıya güç, zımba gibilik (punch) ve üç boyutlulukta çok daha gerçekçi bir 30.7

    Daha önce de değindiğim gibi M6 sürücüler de daha iyileştirilmişler, özellikle de 28mm elmas kaplı berilyum tiz ünitesi, yeni bir motor sistemi ile güçlendirilmiş ve akustik olarak iyileştirilmiş bir arka odaya sahip. MPro'daki elmas kaplı berilyum tiz ünitesi gibi (bu arada Magico'nun önceki tüm tiz ünitelerinden çok daha iyi bütünleşmişti, M5'teki dual ring radiator tiz ünitesini bir kenara koyarsak) bu da orta seslerle daha bir tek parça çalıyor, güçlü, tekrarlanan, bastırılmamış ve yakın mikrofonla kaydedilmiş hi-hat simbal vuruşları gibi ataklarda, gücü fevkalade idare ediyor, daha önceki Magico Be tizlerde sık sık rastlanıldığı gibi parlak ve metalik bir agresiflik sergilemiyor ya da Maggie'nin büyük şerit tiz ünitesinin sert tiz ataklarda yaptığı gibi öne çıkarak vurgulamıyor ya da Raidho'lar ve belli model Wilson'lardaki gibi netlik/berraklık alanını emmiyor.

  • Bu orta ve tiz ünitelerinin mükemmel harmanlanması bana kalırsa büyük oranda 152mm çapında, kendine ait karbon fiberden yapılmış, ters çevrilmiş boynuz şeklindeki bir arka odada oturan grafen konili orta sesten kaynaklanıyor. Magico'nun zaten fevkalade hızlı, zengin, detaylı, yayılmış ve güçlü üç adet 270mm çaplı basları nasıl daha iyileştirildi bilmiyorum ama bildiğim şey; Magico bu basların ses sarımlarının hareketinden oluşan eddy akımlarını en aza indirgemek için çok ama çok çalıştı. Bu akımların yarattığı ''karmakarışık manyetik alanlar, sürücü motorunun sabit manyetik alanı üzerinde etki ve böylelikle de distorsiyon yaratıyorlar''.

    Başta da dediğim gibi bu değişikliklerin net sonucu, bana göre, bugüne dek üretilen en iyi büyük Magico; kabin ve sürücü kolorasyonu açısından en yok olan, en transparan, hem hassas detaylara sahip hem aynı zamanda güçlü olabilen ve de en gerçekçi olan. Dean Martin gibi bir vokalistin Analogue Recordings'in yeniden basımı Dream With Dean plağını M6'da dinlemek sadece harika bir şarkıcının harika bir ses sisteminde harika şarkılarını dinlemekten ibaret değil. Öleli neredeyse 23 yıl olmuş Dean Martin'i yeniden canlandırmak; tam karşında, kaydedilen stüdyoda yüzünün birkaç santim üzerinde asılı duran U47 ile ayakta duruyor. Geçmişi hiç dokunulmamış haliyle geri getirmek demek.

    M6 ayrımcılık yapmayan bir canlandırıcı. Tüyleri diken diken eden bu ''geçmişten bugüne'' numarasını Prokofiev'in Birinci Violin Sonatı'ndaki Nadia Salerno-Sonnenberg'in Guarneri'sinde, aynı Prokofiev diskinde yer alan Sandra Rivers'in mükemmel grand piyanosunda, davulda, zillerde ve diğer tüm idyofonlarda, Luigi Nono'nun Polifonica-Monodia-Ritmica albümündeki Klangfarbenmelodie (Seslerin renkleri melodisi)'yi icra eden perküsyonculardan oluşan büyük topluluğun hareketli renkleri ve ritmik vurgularında, Britten'in Four Sea Interludes kaydında olduğu gibi çellolar ve baslarda ve martıların bağrışlarını canlandıran flüt ve pikoloda da yapıyor. Hatta, M6 bu numarayı, (bunu anlayabilmek için Alon Wolf'u dinleti odasından kovmak zorunda kaldık) sert vuruşlu rock'n'roll parçalarda ve çok yüksek seviyelerde bile yaptı, Blondie'nin Parallel Lines albümündeki disco-vari bas gitar, davul kiti ve sintisayzıra da tıpkı akustik enstrümanlarda olduğu gibi sihirsel bir gerçeklik getirdi.

  • M Project, bana göre, Magico'nun transparan ve nötr paletine tamamen gerçekvari bir güzellik ve kas katan ilk üründü ve bu özelliği onu, rock müzikten Rachmaninoff'a kadar her tür müzik için eşit çekicilikte bir ürün yaptı. M6 işte bu, 'tüm müzik türleri' için sonik çekicilik özelliğini mükemmelliğe birkaç adım daha yaklaştırmış. M6 sadece harika ve nefes kesici çalmıyor, her ne kadar bu iki özelliğe sahipse de (bazı anlarda bir parça Andy Payor'un süper Rockport hoparlörlerinden birini hatırlatmadı değil, tabi bas esnekliği çok çok daha iyi olarak); harmonik/dinamik skalayı da, duyduğum diğer Magico'lardan çok daha doğru ortaya koyuyor. Sanırım bunun nedeni, ''görünmez'' kabin sayesinde iyileştirilmiş sürücülerin işlerini çok daha iyi yapabiliyor olmaları. Neticede ataklar, çökmeler ve gecikmeler aşırı natürel seslendiriliyorlar, ne kısa atakların başlangıcı ne durağan tonlar ne de kısa atakların duruşu kabin ya da sürücülerin kendilerinden katabilecekleri rezonanslar ile aşırı vurgulanmıyor. Bu da hayrete düşürecek denli güzel, akıcı, açık, tane tane ve ''organik'' bir prezentasyon oluşturuyor, enstümanlar gerçek seslerine daha yakınlaşıyor.

    Her ne kadar M Project sahne ve imgelemede beceriksiz değilse de M6 bu her iki alanda da ciddi bir ilerleme ortaya koyuyor, yine, bana göre, iyileştirilmiş kabin ve sürücülerinden dolayı. Yukarıda bahsi geçen Britten parçasındaki perküsyonun Kingsway Hall'ü aydınlatmasından, yaylı ve üflemelilerin aynı müzikte ambiyansa gömülü olmalarına değin sizi, boyutları önden arkaya ve kenardan kenara genişleyen bir başka mekana taşıyor.

    Sonuç

    MG30.7 gibi parmak ısırtan bir deneyimden sonra bir başka kabinli, dinamik hoparlör karşısında neler hissedeceğimi tahmin edemiyordum. Maggie'nin kabinsiz, ''özgürleştirilmiş'' prezentasyonunu, şimşek gibi hızını, müzikal detayındaki heyecanlandırıcı çözünürlüğü ve esrarengiz natürel ton rengini bir kez duysanız geri dönemezsiniz. Ama M6 onunla hem her adımda eşleşti hem de tiz, güç ve baslarda onu geçti. MG30.7'nin basları mükemmel olduğu kadar, şeritten yapılı büyük çift sürücüleri güç kaldırma ve dinamik alanda orantısal olarak sınırlılar (sürücü gezinim alanının sınırlı olması). Her ne kadar M6 büyük boyutlu enstrümanlarda tam anlamıyla 30.7'deki kadar büyük imaj yaratamasa da (mesela Clifford Curzon'un Brahms Birinci Piyano Konçerto - Decca kaydında Szell ve LSO ile çaldığı concert grand piyanosu gibi) altları çok daha dolu, güç aralığı daha renkli ve tesirli (tutti'lerde vuruş müthiş). Dahası, Maggie'lerin aksine M6, ufak enstrüman ya da sesleri gereksiz büyütmüyor ya da miksde öne getirmiyor (yine, gezinim alan sınırlarından kaynaklanan durum) veya yüksek perdeli enstrümanları çok yüksek çaldığınızda seslerine aşırı sivrilik katmıyor. Toparlarsak, doğal olarak çok daha güçlü, dayanıklı ve kaynağa-sadık ve nihayetinde, gerçekci.

    Tabi ki, çok daha pahalı. Ve rakipleri de yok değil. M Pro'da yaptığım gibi burada rakiplerin listesini ve neyi M6'ya eş ya da daha iyi yapabileceklerini sıralamayacağım, çünkü, herhangi birinin (şu an için) bu Magico'ya üstün olabileceğini sanmıyorum. Ama biliyorum ki pekçoğunuz a) bu mükemmel zımbırtıya yetecek paraya sahip değil, b) alternatifler ile mutlu mesut yaşıyor, c) bebeğinize çirkin dediler diye alındınız. Pekala, ben de sizinle aynıyım. Benim de bu kadar param yok; Maggie'lerle oldukça memnunum ve M6'nın çok daha iyi olduğunu düşündüğümü söylemek hiç de kolay olmadı. Ancak benim işim onları duyduğum gibi adlandırmak ve bunları duyduğum şekli ile de (kendi kayıtlarıma odaklanmış üç tam gün) bende oluşan his, High-End Kasabasına yeni bir şerif atandığı.

    Açıkçası kendi dinleme odama aldığımda M6 hakkında daha fazla şey söyleyebileceğimi düşünüyorum. Ama temel bir değişiklik olmayacağını da hissediyorum şimdiden. Yeterli mangırınız varsa ve Diğer Önemli Şeylere de sahipseniz (ben Soulution, CH Precision, Clearaudio, Kronos, AMG, DS Audio, Berkeley Audio, ve MIT kurulumu ile dinledim, maliyetlerini tahmin bile etmeyeceğim), ve şu an için sahip olunabilecek en iyiyi arzuluyorsanız, tavsiye edeceğim hoparlör 172 bin dolarlık M6'dır.