marka hakkinin tÜketİlmesİ İlkesİnİn İncelenmesİ · t.c. tÜrk patent enstİtÜsÜ markalar...
TRANSCRIPT
T.C.
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
MARKALAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI
MARKA HAKKININ TÜKETİLMESİ İLKESİNİN
İNCELENMESİ
Uzmanlık Tezi
Sibel MERAŞ
Ankara-2008
T.C.
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
MARKALAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI
MARKA HAKKININ TÜKETİLMESİ İLKESİNİN
İNCELENMESİ
Uzmanlık Tezi
Sibel MERAŞ
Tez Danışmanı: Dr. A. Talha YALTA
Ankara-2008
i
ÖZET
Piyasada tam rekabetçi yapının oluşturulması için temel koşul tekellerin yok edilmesi
iken, fikri mülkiyet hakları hak sahiplerine sağladığı inhisarı yetkilerle piyasada
tekellerin oluşmasına imkân tanımaktadır. Bu durum ise aynı amaca hizmet eden iki
yöntem arasında çatışmaya neden olmaktadır.
İşte serbest ticaret ile fikri mülkiyetin korunması arasındaki hassas dengeyi
korumaya hizmet eden kavram ”hakkın tüketilmesi ilkesi”dir.
“Hakkın Tüketilmesi” ilkesinin önemi belirlenecek olan rejimin ülkenin dış ticaret
politikasını ve dolayısıyla ekonomisinin tamamını etkileyebilecek sonuçlar
doğurabilmesinden kaynaklanmaktadır. Belirlenecek olan tükenme rejiminin
sonuçları olan “paralel ithalat”,”geri ithalat” ve son olarak “gri piyasa” malların
ülke ticaretindeki payı ülkenin hangi tükenme rejimini benimseyeceği ile doğrudan
ilgilidir.Bununla birlikte ülkenin benimsemiş olduğu “tükenme rejimi” ticaret
ortaklarının seçiminde, ülkedeki toplam mal arzı ve buna bağlı değişecek fiyat
politikasında, kısaca ülkedeki piyasa koşullarının oluşumunda sahip olduğu önem
nedeniyle tarafımızca detaylı olarak incelenmesi gerekli görülmüş ve “hakkın
tüketilmesi ilkesi” tez çalışmamızın konusunu teşkil etmiştir.
Bu amaçla hazırladığımız ve beş bölümden oluşan çalışmamızda “marka” olgusuna
ve “marka hakkı” na kısaca değinildikten sonra söz konusu “hakkın tüketilmesi”
konusu tüm detaylarıyla ele alınmıştır. Ayrıca farklı tükenme rejimlerinin
benimsenmesinin yaratacağı hukuki sonuçlar ve bu hukuki durumun ülke ekonomisi
üzerindeki etkilerinden bahsedilmiştir. Tüm bu açıklamalardan sonra ülkemizin
içinde bulunduğu ekonomik koşullar dâhilinde uygulaması gereken tükenme
rejiminin “uluslararası tükenme” rejimi olması gerektiği yönündeki
değerlendirmemiz ve bu uygulamayı sağlamaya yönelik olarak KHK´nın ilgili
maddesinde yapılabilecek düzenleme hakkındaki önerilerimizle çalışmamız
tamamlanmıştır.
ii
ABSTRACT
While the fundamental condition in order to create a competitive structure in the
market is annuling of the monopolies, intellectual property rights makes an available
ground for establishing monopolies in the market by individual authorization that has
been obtained to the right holders. That is to create a conflict between the two
methods serving for the same target.
Here, the concept that aims to protect this delicate balance between free trade and the
intellectual property right protection is “the exhaustion of rights principle”.
The importance of the principle called “the exhaustion of rights” is to stemp from
the consequences that might be brought along which could effect a country’s foreign
trade policy and all aspects of its economy in the determined regime.“Parallel
import”, “re-import” and finally the share of “gray market” goods in a country’s
trade, are directly related with which exhaustion regime that the country will adopt.
Nevertheless the country’s adopted “exhaustion regime” , owing to its importance in
choosing trade partners, total commodity supply of goods and changeable price
policy accordingly to that, shortly in creating the market’s conditions, has been
accepted as worth studying and “the exhaustion of rights principle “ has formed the
object of our thesis study.
In our study which we have presented and is consisted of five articles with the point
of this view, the object of “ the exhaustion of rights principle” that is in question has
been dealt with in details after the concepts “trademark” and “trademark rights”
have been touched briefly on. Furthermore, legal consequences which would be
come up as a result of adopting different exhaustion regimes and their effects on
country’s economy have been mentioned.
After all these arguements, our study has been completed by giving a sum up
regarding to the idea that “the international exhaustion regime” should be applied in
iii
the perspective of our country’s current economic conditions and with our
recommendations abouth the arrangement in the related article of the decree-law to
be made in order to satisfy this implementation.
iv
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET..........................................................................................................................i
ABSTRACT..............................................................................................................ii
KISALTMALAR.....................................................................................................iv
GİRİŞ..........................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
BİR FİKRİ MÜLKİYET HAKKI OLARAK MARKA KAVRAMINA GENEL
BİR BAKIŞ
1.1.Marka Kavramının Tarihsel Gelişimi ....................................................................5
1.1.1.Tarihte İlk Kez Marka Kavramının Ortaya Çıkışı...........................................5
1.1.2.Türk Hukuk Sisteminde Markanın İlk Ortaya Çıkışı ......................................9
1.2.Marka Kavramına İlişkin Çeşitli Tanımlar, Markanın Unsurları, Türleri ve
Fonksiyonları ........................................................................................................12
1.3.Marka Hakkının Hukuki Niteliği, Kapsamı ve Hakkın Kazanılma Koşulları......23
1.4.Marka Tescilinden Doğan Hakların Sınırları........................................................26
1.5.Marka Hakkının Sona Ermesi...............................................................................27
İKİNCİ BÖLÜM
MALLARIN SERBEST DOLAŞIMI ve HAKKIN TÜKETİLMESİ
İLKESİNİN ÖNEMİ
2.1.Malların Serbest Dolaşımı İlkesine Genel Bir Bakış ve İlkenin Sınai Mülkiyet
Hakları ile İlişkisi........................................................................................................28
2.2.Miktar Kısıtlamaları ve Eş Etkili Tedbirler...........................................................32
2.3.Malların Serbest Dolaşımının İstisnaları ..............................................................34
2.4.Türkiye İle Avrupa Birliği Arasındaki İlişkiler Açısından Malların Serbest
Dolaşımı İlkesi ve Ankara Anlaşması ........................................................................35
2.5.ATAD´ín Sınai Haklara İlişkin Geliştirmiş Olduğu Doktrinler............................41
2.5.1.Hakların Varlığı/Kullanımı Doktrini(The Existence/Exercise Doctrin)......41
2.5.2.Hakkın Özgül Konusu Doktrini (The Specific Subject Matter).................45
2.5.3.Hakkın Tüketilmesi Doktrini.......................................................................54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MARKA HAKKININ TÜKETİLMESİ İLKESİ
3.1.Tüketilme İlkesinin Tarihsel Gelişimi ,Tanımı ve Unsurları .............................56
3.1.1.Tüketilme İlkesinin Tarihi .........................................................................56
3.1.2.”Hakkın Tüketilmesi” Kavramı ve Tüketilme İlkesine İlişkin Çeşitli
Tanımlar....................................................................................................58
3.1.3.Hakkın Tüketilmesinin Unsurları...............................................................62
3.2.Tükenme Prensibinin Uygulanamayacağı Haller..................................................67
v
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜKETİLMENIN COĞRAFİ SINIRLARI, FARKLI TÜKENME REJİMLERİ
ve TÜKENMENİN HUKUKİ SONUÇLARI
4.1.Tüketilmenin Coğrafi Sınırları.............................................................................77
4.2.Farklı Tükenme Rejimleri....................................................................................78
4.2.1.Ülkesel Tükenme İlkesi........................................................................... 78
4.2.2.Bölgesel Tükenme İlkesi......................................................................... 79
4.2.3.Uluslararası Tükenme İlkesi.................................................................. . 81
4.3.Hakkın Tüketilmesi İlkesinin Hukuki Sonuçları.................................................82
4.3.1.Paralel İthalat...........................................................................................82
4.3.2.Geri İthalat...............................................................................................86
4.3.3.Gri Piyasa.................................................................................................87
4.4.Doğuracağı Hukuki Sonuçlar Açısından Farklı Tükenme Rejimlerinin
Karşılaştırılması ...................................................................................................88
4.4.1.Ulusal Tükenme Rejimi Yanlılarının Görüşleri.......................................89
4.4.2.Uluslar Arası Tükenme Rejimi Yanlılarının Görüşleri ...........................94
4.4.3.Tükenme Türlerine İlişkin Değerlendirmemiz.........................................95
BEŞİNCİ BÖLÜM
TÜRK HUKUKUNDA ve DİĞER ÜLKE MEVZUATLARINDA
HAKKIN TÜKETİLMESİ İLKESİNİN DÜZENLENİŞİ
5.1.Türk Hukuk Sisteminde Tükenme İlkesinin Gelişimi, Ülkemizin Hakkın
Tüketilmesi İlkesine Yaklaşımı ve Konuya İlişkin Yargı
Kararları.................................................................................................................97
5.1.1.Türk Hukuk Sisteminde Hakkın Tüketilmesi İlkesinin Tarihsel
Gelişimi..............................................................................................................97
5.1.2.Tükenme İlkesine Kanun Koyucunun Yaklaşımı ve Örnek Yargı
Kararları...........................................................................................................103
5.1.3.Ülkemizin Tükenme İlkesine Yaklaşımına İlişkin Değerlendirme ve Öneri
lerimiz..............................................................................................................116
5.2.Tükenme İlkesinin Diğer Ülkelerdeki Uygulaması............................................121
5.2.1.Avrupa Birliği´nde Tükenme İlkesi.......................................................122
5.2.2.İngiltere´de Tükenme İlkesi....................................................................135
5.2.3.Almanya´da Tükenme İlkesi...................................................................139
5.2.4.Japonya´da Tükenme İlkesi ..................................................................142
5.3.Bazı Uluslararası Anlaşmalar Kapsamında Tükenme İlkesinin Düzenlenmesi.144
5.3.1.TRIP´s ve Tükenme İlkesi......................................................................144
5.3.2.GATT ve Tükenme İlkesi.......................................................................146
SONUÇ....................................................................................................................148
EKLER ...................................................................................................................153
EK-1 Hakkın Tüketilmesi Konusuna İlişkin Yakın Tarihte Verilmiş Olan
Kararlar............................................................................................................153
EK-2 Hakkın Tüketilmesi İlkesine İlişkin Yapılmış Olan Araştırma
Raporları..........................................................................................................156
KAYNAKÇA ..........................................................................................................166
vi
KISALTMALAR
AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
Adalet Divanı : Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
AEA : Avrupa Ekonomik Alanı
a.g.e : Adı geçen eser
a.g.m : Adı geçen makale
a.g.r : Adı geçen rapor
a.g.k : Adı geçen karar
AÜHF : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
AR-GE : Araştırma Geliştirme
AT : Avrupa Topluluğu
ATA : Avrupa Topluluğu Kurucu Anlaşması
ATAD : Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
BATİDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
Bkz. : Bakınız
C : Cilt
CMLR : Common Market Law Reports
CMLRev : Common Market Law Review
Çev : Çeviren
Divan : Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
Dn : Dip not
DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü
E : Esas Numarası
ECFI : European Court of First Instance
ECJ : European Court of Justice
ECLR : European Competition Law Review
ECR : European Court Report
EEA : The Eurupean Economic Area
EIPRev : European Intellectual Property Review
vii
EIPR : European Intellectual Property Report
EFTA : European Free Trade Association
FSEK : Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
FMR : Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku
Dergisi
GATT :Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması
(General Agreement of Tariffs and Trade)
GRUR Int. :Gewerblicher Rechtschutz Internetionaler Teil und
Urheberrecht
HD : Hukuk Dairesi
IIC : Internetional Review of Industrial Property and
Copyright Law
İKV : İktisadi Kalkınma Vakfı
IP : Intellectual Property
IPR : Intellectual Property Rights
K : Karar numarası
KHK : Kanun Hükmünde Kararname
KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti
Komisyon : Avrupa Topluluğu Komisyonu
L : Law (Kanun)
m : Madde
M : Markaların korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname
Mkt : Market
M.Ö : Milattan Önce
NERA : National Economic Research Associates
(Ulusal Ekonomik Araştırma Birliği)
No : Numara
OECD : Organisation for Economic Co-operation and
Development
(Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)
OKK :1/95 Sayılı Ortaklık konseyi Kararı
viii
p : page,sayfa,paragraf
R.A : Roma Anlaşması
R.G : Resmi Gazete
s : Sayfa
S. : Sayı
T : Tarih
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TC :Türkiye Cumhuriyeti
Topluluk : Avrupa Topluluğu
TRIP´s : Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması
TTK : Türk Ticaret Kanunu
UK : United Kingdom
v : Versus(karşı)
v.d. : Ve devamı
Vol : Volume
WIPO : World Intellectual Property Organization
WTO : World Trade Organisation
Y : Yıl
Yarg :Yargıtay
ix
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo.5.1.”Ülkemizin 2007 ve 2008 Yılı Ocak Ayına Ait İthalat Rakamları”........118
Tablo.5.2.”Aylar İtibariyle 2007 Yılı ve 2008 Yılı Dış Ticaret Rakamları”............119
Tablo.5.3.”1999 - 2007 Yılları İtibariyle Toplam İthalat Rakamları“......................120
Tablo.5.4.“Avrupa Birliği 2007 Yılı Dış Ticaret Rakamları“,..................................135
Tablo.5.5.”İngiltere´nin 2007 Yılı İçin Dış Ticaret Rakamları”...............................139
Tablo.5.6.”Almanya´nın 2006 Yılı için Dış Ticaret Rakamları”.............................141
Tablo.Ek.2.1.“Birlik Dahilinde Gerçekleşen Paralel İthalatın Durumu” s.166........161
Tablo.Ek 2.2.“Bazı Faktörlerin Paralel Ticaret Üzerindeki Etkileri”s.167..............162
Tablo.Ek.2.3.“Birliğin Tek Taraflı Rejim Değişikliği Yapmasının Sonuçları
“s.168........................................................................................................................164
Tablo.Ek.2.4.“Karşılıklı Uluslararası Tükenme Rajiminin Uygulanmasının Sonuçları
s.169.........................................................................................................................164
1
GİRİŞ
20.yüzyılın sonlarına doğru tüm dünyayı etkisi altına alan “küreselleşme” hareketi
sanayileşmenin başlamasını kaçınılmaz kılmıştır.
Sanayileşeme hareketi ise beraberinde teknolojik yenilikleri ve ürün türlerinde artışı
getirmiştir. Buna bağlı olarak da piyasaya yeni firmalar girmeye başlamıştır.
Böylelikle eskiden tekelci yapıya sahip olan pazarlarda giderek kızışan bir rekabet
ortamı filizlenmeye başlamıştır.
Dünya ekonomisinde oluşmaya başlayan bu rekabetçi piyasa ise ticareti sınırlamaya
yönelik her türlü suni engelin kaldırılmasını ve malların dolaşımının hiçbir
müdahaleye açık olmadığı bir yapıyı gerektirmektedir.
Günümüzde bilgi değişiminin hızla seyrettiği dünyada, bu sistemin işlerliğine devam
edebilmesinin diğer bir koşuluysa gelişimin kaynağını oluşturan “yenilikçi
düşünce”nin kısa zamanda maksimum korumaya sahip olmasının sağlanmasıdır.
“Marka Koruması” olarak tabir edilen bu koruma, düşünce sahibine belirli bir süre
için hakkın izinsiz kullanımını, hak konusu ürünün ithalat ve ihracatını önlemeyi de
içeren bir takım tekel hakları sağlamaktadır. Böylelikle, sahiplerini piyasadaki
rekabetten korumakta ve piyasaya yeni firmaların girmesinin önünde bir engel teşkil
etmektedir. Bu nedenle sözkonusu koruma gerek antitekel gerekse serbest dolaşım
politikaları açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu nedenle içinde bulunulan küresel ortamda çatışan bu iki amaç arasındaki hassas
dengeyi korumaya hizmet eden bir kavrama ihtiyaç duyulmuştur. İşte bu amaç
doğrultusunda ”hakkın tüketilmesi ilkesi” geliştirilmiştir. Bu ilke, sahip olduğu önem
itibariyle üzerinde ayrıntılı bir çalışmanın yapılmasını gerekli kılmıştır.
2
Bu noktadan hareketle konuyla ilgili literatürde yer alan kaynakların tüm
ayrıntılarıyla taranması sonucunda elde edilen verilerle “hakkın tüketilmesi ilkesi”ni
etraflıca tartıştığımız çalışmamız beş bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde öncelikle marka kavramının günümüze değin göstermiş olduğu tarihsel
gelişim ana hatlarıyla anlatılmıştır. Bu bölümde ayrıca markayı oluşturan unsurlara
ve farklı marka türlerine değinilmiş, markanın sahip olduğu fonksiyonlardan ve
markanın tescili ile sahibine sağlamış olduğu haklardan bahsedilmiştir. Söz konusu
hakkın nasıl kazanıldığı ve bu hakkın hangi hallerde haksız kullanımının söz konusu
olacağı da ilgili bölümde bahsedilen konular arasında yer almaktadır.
Bahsi geçen markayı tekel şeklinde kullanma hakkına, rakiplerin ve toplumun
çıkarları dikkate alınarak bazı sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu sınırlamaların hangi
durumlarda uygulanacağının ve tanımlanan hakkın ne şekilde sona ereceğinin ilgili
KHK hükümleri ışığında anlatılmasıyla çalışmamızın ilk bölümü tamamlanmıştır.
Hakkın sınırlandırılması halleri arasında yer alan “hakkın tüketilmesi” ilkesi ise tez
konumuzun odak noktasını teşkil ettiği için bu bölümde anlatılmamış, konuya
çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde değinilmiştir.
Çalışmamızın ikinci bölümünde “marka hakkı”nın piyasadaki rekabet koşullarının
işlerliğine etkisini anlatabilmek adına serbest piyasa ekonomilerinin temel
koşullarından olan malların serbest dolaşımı kavramı ilgili anlaşma hükümleri
çerçevesinde açıklanmıştır. Akabinde ise bu kavramla “marka hakkı” arasındaki
ilişkiye değinilmiştir.
İlgili bölümde ayrıca malların serbest dolaşımı ilkesinin uygulanmasının ülkemizdeki
yansıması Gümrük Birliği´nin kurucu anlaşması niteliğindeki Ankara Anlaşması´nın
ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı´nın ilgili maddeleri kapsamında açıklanmıştır.
Bunlara ek olarak konuya ilişkin Avrupa Topluluğu Adalet Divanı tarafından alınmış
kararlarla ilkeye ilişkin açıklamaların daha anlaşılır kılınması sağlanmıştır.
3
ATAD tarafından geliştirilmiş olan doktrinlerin de kısaca özetlenmiş olduğu bu
bölümde bu doktrinlerden biri olan ve tez konumuzun odak noktasını teşkil eden
“hakkın tüketilmesi” kavramının önemine değinilerek kavramın anlatımı için gerekli
ön bilgi aktarılmıştır.
Bu ön bilginin ardından “hakkın tüketilmesi” ilkesine ilişkin detaylı açıklama
çalışmamızın üçüncü bölümünde yer almıştır. Bölümde öncelikle kavramın dünyada
ne şekilde ve ne amaçla ortaya çıktığı ”tarihsel gelişim” başlığı altında açıklanmıştır.
Ardından ilkeye ilişkin genel bir tanımlama yapılmıştır. “Tükenmenin Unsurları”nın
tanımlanması ve ilkenin hangi hallerde uygulanmasının hukuken uygun
olmayacağının açıklanmasıyla ise ilgili bölümümüz tamamlanmıştır.
Çalışmamızın dördüncü bölümünün konusunu ise farklı tükenme rejimleri ve bu
rejimlerin benimsenmesinin yaratacağı hukuki sonuçlar teşkil etmektedir. Bu
bölümde ayrıca tükenme rejimlerinin karşılaştırılması sonucunda ortaya çıkan farklı
görüşlere de yer verilerek konuya ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Çalışmamızın beşinci ve son bölümünde ise öncelikle “tükenme ilkesi”nin hukuk
sistemimizde düzenlenişinden bahsedilmiştir. Ayrıca ülkemizin ilkeye ilişkin
yaklaşımı çeşitli yargı kararları ışığında açıklanmaya çalışılmıştır. Ülkemizde
uygulanacak tükenme rejimine ilişkin önerilerimiz de ilgili bölümün diğer bir
konusunu teşkil etmektedir.
Akabinde ise “tükenme” kavramının ülkemizle ticari ilişkilerinin yoğunluğu göz
önünde bulundurularak belirlenmiş olan kimi ülke mevzuatlarında ne şekilde yer
aldığı örnek yargı kararları dâhilinde açıklanmıştır. Ülkemizin de dâhil olduğu
uluslararası anlaşmaların “tükenme“ ilkesine yaklaşımının açıklanmasıyla ilgili
bölüm sonlandırılmıştır.
4
Sonuç bölümümüzde yer alan çalışmamız genelinde değinmiş olduğumuz konulara
ilişkin değerlendirmelerimiz ve ülkemiz adına yapmış olduğumuz önerilerimizle
çalışmamız tamamlanmıştır.
5
BİRİNCİ BÖLÜM
BİR FİKRİ MÜLKİYET HAKKI OLARAK MARKA
KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ
1.1.Marka Kavramının Tarihsel Gelişimi
1.1.1.Tarihte İlk Kez Marka Kavramının Ortaya Çıkışı
Bu gün markaların asli fonksiyonu bir işlemenin mallarını diğerinden ayırmak iken,
kullanılan ilk işaretler daha çok malın sahibini gösterme amacına yöneliktir. Canlı
hayvanların üzerinde görülen, giderek ekmek ve peynirler üzerinde de kullanılmaya
başlanan işaretler bu durumun bilinen ilk örnekleri sayılabilir.
Bronz çağında ortaya çıkan Nart Efsanesi’nin metinlerinden de o dönemde
sembollerle işaretlemenin var olduğu anlaşılmaktadır.1
Kartaca’da bulunan eski seramik Yunan ve Roma dönemi vazolarında marka veya
benzeri tanıtma işaretlerinin bulunduğu da görülmüştür.2 Kafkas’larda tanınmış
ailelerde aile markası çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır.3
Grit´te Knosos´ta M.Ö 3500 yıllarına dayanan eski tarihlerde tersine biçimlendirilmiş
taştan yapılmış mühür markalar bulunmuştur.4
Modern anlamda marka kullanımı ise esnaf ve zanaatkârların ürettikleri malın
üzerine malı yapan veya işleyen zanaatkârın ad ve soyadının konulması ile ortaya
çıkmıştır.
1 Amicba, G.; “Abhazlar’ da Damga”,Yay. Haz.: Süren, Zafer; ”Çipxe Kafkas Aile Damgaları”,
As Yayınları ,İstanbul,2001, s.17. 2 Şanal, O.; ”Markanın Hükümsüzlüğü”, Adalet Yayınevi ,Ankara,2004, s.7, d.n.11: , Poroy ,R
“Ticari İşletme Hukuku” , 5.Baskı, İstanbul,1987, s.227. 3 Güsar, V.; “Çerkezlerde Aile Markaları ( Çipkhe-Çipxe) , Yay. Haz.: Süren,Z.,”ÇİPXE Kafkas
Aile Damgaları”, As Yayınları ,İstanbul,2001. s.16. 4 Camcı, Ö.; ”Marka Davaları”, Ufuk Reklamcılık & Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti., 1. Baskı,
İstanbul, Aralık 1999.
6
Ortaçağ Avrupası´nda görülen bu şekildeki marka kullanımı modern anlamda marka
denilebilecek işaretlerin çekirdeğini oluşturmaktadır.
Zamanla Orta Çağ Avrupası´ndaki bu kullanım yerini “lonca markaları”na bırakmış
ve bugünkü anlamıyla marka kullanımına bu markalarla geçilmiştir.
Fransız Devrimi´ni takiben ekonominin globalleşmesi, teknolojideki yenilikler, sınai
mülkiyet hukukunun önemli bir parçası olan marka hukukunun ulusal ve uluslararası
alanda gelişiminin artmasına neden olmuş, bunun üzerine loncalarca kullanılan
kolektif markalar yerini ferdi markalara bırakmıştır. Markalarda ferdileşmeye
gidilmesi ise “alâmetifarikaların” daha bir önem kazanmasına neden olmuş, daha
önce örfen himaye edilen markaların hukuken korunmaları ve bu konuda öncelikle
ulusal düzenlemelerin yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Fransa’da 20 Mayıs 1678 tarihli bir mahkeme kararıyla ilk kez “Orvietan”
markasının “Orvietan de France” markasına karşı korunması marka konusunda yasal
bir gerekliliğin mevcudiyetini ortaya çıkmasına neden olmuştur.5 1957 tarihinde
Fransa´da kabul edilen “Üretim ve Ticari Markalar Hakkındaki Mevzuat” ülkenin
marka korumasına ilişkin ilk hukuki düzenlemesidir.6
İngiltere’de en eski tarihli marka davası ise 1452 yılında görülmüş olup markaya
yönelik tecavüzün önlenmesi adına ise ilk dava 1619 yılında markasının kalitesiz
ürünlerde kullanıldığı iddiasıyla bir konfeksiyoncu tarafından açılmıştır.7Ülkede
markaların gerçek anlamda yasalarla korunmasına ise ilk olarak 1875 yılındaki
hukuki düzenlemelerle başlanmıştır.
Amerika’da ise ilk marka uyuşmazlığı davası 1837 yılında Massachusetts eyaletinde
görülmüştür.
5 Foster, F.H, Shook,R.L.; ”Patent Attorneys” , Newyork, 1993, s.229.
6 Öçal, A.; ” Türk Hukukunda Markaların Himayesi : İsviçre ve Fransız Hukuklarıyla
Mukayeseli Olarak” Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları,1967, s.25. 7 Camcı, Ö.,1999,s.2.
7
1990’lı yılların başına kadar Avrupa’da marka hakkı konusunda çok önemli bir
değişiklik olmamış, 19.yüzyıl içinde kabul edilmiş düzenlemelerle yetinilmiştir.
Daha sonra ticaretin uluslararası boyutunun gelişmesiyle ülkesel koruma yetersiz
kalmış ve konuya ilişkin uluslararası düzenlemelerin gereği ortaya çıkmıştır.
Bu konuda ilk hareket sınaî mülkiyetin korunmasına ilişkin ilk sözleşme olan Paris
Sözleşmesi´dir.8Paris Sözleşmesi ile haksız rekabete ilişkin piyasada oluşan şuçları
azaltmak ve uluslararası marka ve patent koruma izlekleri ile ilgili belirli bir standart
uygulama oluşturmak amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için “Paris
Sözleşmesi´ne taraf bir ülke, kendi vatandaşlarına sağladığı hakları, sözleşmeye taraf
olan diğer ülke vatandaşlarına da sağlayacaktır.”diyen “milli muamele” prensibi
kabul edilmiştir. Sözleşmeyle sözleşmeye taraf devletler arasında bir birlik
oluşturulmuştur.
Sözleşme 20.03.1883 tarihinde Paris’ de 11 ülke arasında imzalanmış,1900 yılında
Brüksel’de, 1911 yılında Washington’da, 1925 yılında La Haye´de, 1934 yılında
Londra’da, 1958 yılında Lizbon’da, 1967, yılında Stokholm´de değişikliğe
uğramıştır. Paris Sözleşmesi’ne katılım Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nın üyesi
olan tüm ülkelere açıktır.
1891 tarihli Madrid Anlaşması ise üye ülkelerden birinde tescilli bir markanın
uluslararası büroya (WIPO) bildirilerek tescilin yapılmasını düzenlemektedir.
Başlangıçta amacını gerçekleştirmek için yeterli olan anlaşma zamanla yetersiz
olmaya başlamış, ulusal mevzuatlarda tam bir uyumlaşma söz konusu olmadığı için
anlaşmanın gerektirdiği birtakım şartları yerine getirememekle birlikte sisteme
katılmak isteyen Paris Sözleşmesi´ne taraf ülkelerin mevcut olması anlaşmaya ek ve
onu tamamlayıcı nitelikte olan protokolün oluşturulmasını kaçınılmaz kılmıştır.
8 Sınaî Mülkiyetin Himayesi İçin Bir İttihat Teşkili Hakkındaki Mukavelename.
8
Bu ihtiyaç doğrultusunda 01.12.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve 01.04.1996
tarihinde uygulanmaya başlayan Madrid Prokolü oluşturulmuştur. Markanın
öncelikle kendi ulusal ülkesinde tescil şartından vazgeçen, tescil başvurusunda
bulunulmasını yeterli gören protokolle aynı zamanda Topluluk Marka Sistemi
uluslararası marka koruma sistemine bağlamak amaçlanmıştır.
21 Aralık 1988’de ise Topluluk Konseyi´nce birçok yönden birbirinden ayrılan üye
devletlerin markalara ilişkin kanunlarının iç pazarın kuruluş ve işleyişini doğrudan
etkileyen hususlarının uyumlaştırılması amacıyla 89/104 sayılı Direktif
hazırlanmıştır. 9
Direktifin 16.1. maddesine göre, üye devletler en geç 28.12.1991 tarihine kadar10
ulusal hukuk sistemlerini, direktif ile uyumlu hale getirmek yükümlülüğü
altındadırlar. Topluluğa üye devletler, tükenme de dâhil maddi hukuka ilişkin birçok
konu bakımından yönergede öngörülen hükümleri iç hukukta kabul etmeyi taahhüt
etmişlerdir.
Birleşmenin yarattığı sorunlar nedeniyle uyumlaştırmada geciken Almanya dışında,
1990 başlarında bütün ülkeler iç hukuklarını direktife yaklaştırmışlardır.
Bunu gelişmeyi takiben ticaret hayatındaki hızlı gelişime ayak uydurmak ve gelişen
ekonomiler nedeniyle ortaya çıkmaya başlayan sorunlarla başa çıkmak amacıyla
GATT´a11
taraf ülkeler “rounds” adı verilen müzakerelerden Uruguay´da
gerçekleştirdikleri oturumda “fikri hakları” da konu kapsamına almışlardır. Fikri
haklar ticaretle bağlantılı açıdan ele alındığı için müzakere sonucunda alınan
kararları TRIP´s12
olarak adlandırmışlardır. Anlaşma ile üye ülkelere Paris
Sözleşmesi’nin hükümlerine uyma zorunluluğu getirmiştir.
9 First Directive 89/104/EEC of the Council, of 21 December 1988, to Approximate the Laws of the
Member States Relating to Trade Marks, OJ EC No L 40 of 11.2.1989, s. 1. 10
Bu süre daha sonra 31.12.1993’e kadar uzatılmıştır. 11
General Agreement on Tariffs and Trade, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması. 12
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması.
9
1.1.2.Türk Hukuk Sisteminde Markanın İlk Ortaya Çıkışı
Türkiye’de de markaların korunmasına yönelik ilk uygulamalar Avrupa ve
Amerika´daki gelişmelere paralel olarak 19. yüzyılın ikici yarısında ortaya
çıkmıştır.13
1289 ve 1296 tarihli iki zeyli de mevcut olan 1288 (20 Eylül 1871) tarihli Osmanlı
Alâmet-i Farika Nizamnamesi sınaî mülkiyet konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk yasal uygulaması özelliğini de taşımaktadır. 14
Bu nizamname daha sonra 1304 ( 1888) tarihli “Fabrikalar Mamulâtı ile Eşyayı
Ticariyeye Mahsus Alameti Farikalara Dair Nizamname” ile yürürlükten
kaldırılmıştır.
Uzun süre değişikliğe uğramadan yürürlükte kalan 1888 tarihli Nizamname de 6591
sayılı kanunla15
önemli değişiklikler yapılarak marka başvurularında tescil
gerçekleşmeden önce iktisat ve ticaret bakanlığınca incelemeye tabi tutulma sistemi
getirilmiştir.16
Bu nizamname ise 03.03.1965 tarih ve 551 Sayılı Markalar Kanunu ile yürürlükten
kaldırılmış17
ve yerine 551 sayılı Markalar Kanunu 11 Haziran 1965 tarihli Resmi
Gazete´de yayınlanarak 12 Haziran 1965´ te yürürlüğe girmiştir.
Her ne kadar döneminin çağdaş uygulamalarından biri olduğu 18
söylense de 551
Sayılı Kanun´un da zaman içerisinde ÖZSUNAY´ın da belirttiği gibi kimi kanun
13 Tekinalp, Ü., 2004, s. 334.
14 Özel, Ç.; “Marka Lisans Sözleşmesi”, Ankara, 2002, Seçkin Yayınları , s.26 d.n.5 : Bu
nizamnamenin 1289 ve 1296 tarihli iki zeyli hakkında bkz. Arseven , H.; “Nazari ve Tatbiki
Alameti Farika Hukuku,” İstanbul, 1951 ,s.4. 15
Resmi Gazete 27.5.1955,S.9013. 16
Ayrıntılı bilgi için bkz. Arseven , H.,1951, s.4-5. 17
Resmi Gazete,12.03.1965,S.11951.,Eser ,H.; “Marka Hakkının Sona Ermesi“, İstanbul , 2005,s. 8 18
Arkan, S., 1997, s.15.
10
maddelerinin ya hiç uygulanmaması ya da gereği gibi uygulanmaması nedeniyle
birçok aksaklıkları ortaya çıkmıştır.19
Öte yandan Avrupa ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği, Türkiye için, yepyeni bir
hukuki yapıyı beraberinde getirmiştir. Bu hukuki yapıları hayata geçirmek için iç
hukukta birçok alanda, özellikle fikri mülkiyet haklarında, yasal düzenleme yapılma
zorunluluğu oluşmuştur.
Bu amaçla Türkiye ile AB arasında sınaî malların serbest dolaşımını hedefleyen ve
bu konuyu etkilediği oranda Türkiye´ye AT´nin dış politikasını benimseme
yükümlülüğü getiren bir mini Roma Anlaşması niteliğindeki Türkiye-Avrupa
Topluluğu Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı kararı 6 Mart 1995 tarihinde alınmıştır.20
Bu karar gereğince tarım ürünleri dışında kalan mallar yönünden taraflar arasındaki
gümrük vergileri, rüsum ve harçlar kaldırılmış ve bunlara eş etkili tedbirler alınması
yasaklanmıştır.
Ayrıca Konsey Kararı´nın 4. maddesinin 3. fıkrasıyla Marka Mevzuatı´nın 21 Aralık
1988’de Topluluk Konseyi´nce üye devletlerin markalara ilişkin kanunlarının
uyumlaştırılması amacıyla hazırlanmış olan 89/104 sayılı Direktif´e21
uyumu taahhüt
edilmiştir.
Bu taahhüt doğrultusunda Konsey Kararı´nın sekiz sayılı ekinin 1.maddesi
kapsamında belirtildiği üzere üç yıl içerisinde TRIP´s Sözleşmesi´nin şartlarına
uymayı, aynı 8 numaralı ekinin 3. maddesinde belirtildiği üzere Paris Sözleşmesi´nin
1967 tarihli Stokhom senedine (1979 tarihinde değiştirilmiş sekliyle) ve Markaların
19 Özsunay, E.; ”551 Sayılı Markalar Döneminde Markalara İlişkin Bazı Önemli Sorunlar ve
Markaların Korunması Hakkında KHK / 556 ile Öngörülen Çözüm ve Yenilikler, Gümrük
Birliği Bilgilendirme Toplantıları-3”, Marka Hukukunun Avrupa Birliğine Uyumu ve Sorunları
Semineri, İstanbul Ticaret Odası , Yayın No.39, İstanbul 1995, s.13. 20
Arıkan, A.S.; ”Fikri ve Sınai Haklar Açısından Paralel İthalat-AB ve Türkiye”, TC Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Toplulukları(Hukuk) Ana Bilim Dalı Doktora Tezi,
Ankara, 2001, s.200. 21
First Directive 89/104/EEC of the Council, of 21 December 1988, to Approximate the Laws of the
Member States Relating to Trade Marks, OJ EC No L 40 of 11.2.1989, s.1.
11
Tescili Amacıyla Mal ve Hizmetlerin Uluslararası Tasnifi Hakkında Nis
Anlaşmasının 1977 tarihli Cenevre senedine (1979 tarihinde değiştirilmiş şekliyle)
katılım yükümlülüğü altına da girmiştir. Bu yükümlülüğünü Konsey Kararı
yürürlüğe girene kadar yerine getirmek durumunda olan Türkiye ayrıca aynı tarihe
kadar Topluluğun fikri mülkiyet haklarına yönelik olarak çıkardığı tüm yönergeleri
de 1995 tarihine kadar kendi mevzuatına aktarma zorunluluğunu kabul etmiş22
sınaî
haklar mevzuatını Gümrük Birliği´nin başlangıcından önce revize etmek
yükümlülüğü altına girmiştir.23
Bu yükümlülüklerine uygun olarak 1.12.1995´te yürürlüğe giren ve 1 Nisan 1996´da
uygulanmaya başlayan 1989 tarihli “Markaların Uluslararası Tescili Hakkında
Madrid Sözleşmesine İlişkin Madrid Protokolü”’ne ülkemiz de 05.08.1997 tarihinde
97/9731 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla katılmıştır. 01.01.1999 tarihi itibariyle
Protokole uygun uygulamaya geçilmiştir.24
,25
Bunun akabinde uyumlaştırma
çalışmaları devam etmiş, çalışmalar sonucunda bir dizi Kanun Hükmünde
Kararname çıkarılmıştır.
22 Direktifin 16.1 maddesine göre, üye devletler en geç 28.12.1991 tarihine kadar (bu süre daha sonra
31.12.1993’e kadar uzatılmıştır) ulusal hukuk sistemlerini, Direktif ile uyumlu hale getirmek
yükümlülüğü altındadırlar. Topluluk üyeleri için 1992’de yürürlüğe giren bu Yönerge’nin Türk
Hukukundaki tesirleri, hizmet markalarının tanınmasında (Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı
KHK m. 2), marka tescil sebeplerinin öngörülmesinde (Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı
KHK m. 7, 8) ve korumaya ilişkin hükümlerde (Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı KHK m.
9–13) kendini gösterir. Marka tescilinde doğan haklarla ilgili hukuki işlemler, tescil başvurusu,
markanın hükümsüzlüğü ve sona ermesi hükümleri de Topluluk hukukundan etkilenmiştir.
21.12.1988 tarihli,89/104/AET tarihli, 89/104/AET sayılı ”Üye Devletlerin Markalara İlişkin
Hukuklarının Uyumlaştırılmasına İlişkin Birinci Konsey Yönergesi marka üzerinde hak kazanılması
ve korunmasında tescil işlemini olağan yol olarak kabul etmektedir. Ancak üye devletleri seçimlerinde
özgür bırakarak,”tescil sistemi” ya da marka üzerindeki hakkın, markanın seçilmesi ve marka
hukukuna özgü bir şekilde kullanılması suretiyle kazanılması demek olan “kullanma ilkesi”
sisteminden birini kabul etmelerine ilişkin her hangi bir zorunluluk öngörmemektedir. 23
Şehirali, F.H.; ”Patent Hakkının Korunması", Turhan Kitapevi, Ankara, 1998, s.49 vd. 24
Resmi Gazete, 22.8.1997, S. 23088 25
Markalar hakkında uluslararası bir sözleşme niteliğinde olan 1891 tarihli “Markaların Uluslararası
Tescili Hakkında Madrid Sözleşmesi” ne Türkiye taraf iken 25.5.1955 tarih ve 4/5215 sayılı karar ile
sözleşmeden çıkmıştır.,Tekinalp, Ü.; ”Yeni Marka Hukukunda Tescil İlkesi ve Tescilsiz
İşaretlerin Hukuki Durumu,(Tescil İlkesi), Prof. Dr. Kenan Tunçomağ’a Armağan”, İstanbul, 1997
, s.469., d.not.5.
12
Bunlardan biri de 27 Haziran 1995 tarihli ve 22326 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “556 Sayılı Marka Hakkının Korunmasına İlişkin
Kanun Hükmünde Kararnamedir.”
Halen yürürlükte olan bu KHK 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü´nden
yararlanılarak hazırlanmıştır.26
Bu Kararname de en son ilgili mevzuatta tespit edilen bazı aksaklıkların giderilmesi
ve işlemlerde kolaylık sağlanması gibi gerekçelerle hazırlanmış olan 5194 sayılı
Kanun Tasarısı 22.12.2003 tarihinde kararlaştırılıp Başbakanlık tarafından
31.12.2003 günü TBMM Başkanlığı´na gönderilmiş ve 556 Sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5, 7, 22, 42, 61/A, 71, 75 ve
78 No´lu maddelerinde 22.6.2004 tarihinde kabul edilip 26.6.2004 günü yürürlüğe
giren bu kanunla değişiklikler yapılmıştır.
1.2.Marka Kavramına İlişkin Çeşitli Tanımlar, Markanın Unsurları, Türleri ve
Fonksiyonları
Günümüzde değişen ve bilgi değişiminin inanılmaz bir hızda ve kolaylıkta seyrettiği
dünyada sınaî haklar pazarda faaliyet gösteren aktörlerin yakından tanıdığı ve sıkça
kullandığı araçlardan biri haline gelmiştir. İşte bu değişim hızına ayak uydurma ve
belki değişimin her an bir adım ötesinde durma gayretindeki oyuncular daima eskiyi
terk etme ve yenilenme çabasındadırlar. Dolayısıyla “marka”, günümüz koşullarında
uluslararası pazarlarda kalıcı olabilmenin ve rekabet edebilmenin ön şartlarından
birisidir.
Gayri maddi haklar veya fikri hakların bir dalını oluşturan ticaret unvanı27
,işletme
adı28
ve diğer fikri ve sınaî mülkiyet hakları ile birlikte ticari bir işletmenin mal
26 Yeni Marka hukukumuzun diğer bir kaynağı olan Avrupa Topluluğu’nun 20 Aralık 1993 tarihli ve
40/94 sayılı Topluluk Markası Hakkında Konsey Tarafından Çıkarılan Topluluk Tüzüğünde tescil
sitemi kabul edilmiştir.;Tekinalp, Ü., Prof. Dr. Kenan Tunçomağ’a Armağan, s.468. 27
TTK.m.41 vd. 28
TTK.m.55
13
varlığı unsurları arasında yer alan29
”marka” sınaî haklardan en çok bilinen ve ticari
hayatta sıkça kullanılanıdır.30
Sonuç itibariyle markalar ekonomik hayatta üreticiler, aracılar ve tüketiciler
açısından çok büyük bir önem arz etmektedir. Şöyle ki;
Marka, mal ve hizmetlerin birbirlerinden ayrılmasını sağlamak suretiyle
rekabete imkân sağlar.
Üreticilerin satışlarını düzenli hale getirir ve markayı taşıyan malların
reklâmlarının başarıya ulaşmasını sağlar.
Modern dağıtım biçimlerinin gelişmesine katkı sağlar ve böylece markalı
mallar uluslararası pazarlarda daha fazla pay sahibi olur.
Tüketicilere, alışverişte seçim yapmak konusunda kolaylık sağlar.
Tüketici açısından araştırma maliyetlerini düşürür.
Marka, malın kalitesi konusunda tutarlılık imajı yarattığından, tüketici
korunmuş olur.
Aracı işletmelere, pazarlama faaliyetlerini kolaylıkla denetleyebilme
imkânı verir.
Hayatımıza girişi şu an kullandığımız dilden bile uzak geçmişe dayanan markanın ilk
tanımı 12.03.1965 gün ve 11951 sayılı Resmi Gazete´de yayımlanan 551 sayılı
Markalar Kanunu´nunda yapılmıştır. Kanunun 1. maddesinde günümüz Türkçesi´yle
tanımlama "Sanayide, küçük sanatlarda, tarımda imal, izhar, istihsal olunan veya
ticarette satışa çıkarılan her nevi emtiayı başkalarınınkindan ayırt etmek için bu
emtia ve ambalajı üzerine konulan, emtia üzerine konulamadığı takdirde
ambalajlarına konulan ve bu maksada elverişli bulunan işaretler marka sayılır."
şekilinde yapılmıştır.
29 ÇamlıbeL, Taylan, E. , 2001, s.23.
30Demiroğlu, M.;”Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Sınai Mülkiyet Hakları”, İKV Dergisi, Sayı
146, Mayıs-Ağustos 2000, s.33.
14
556 sayılı KHK ise 551 sayılı Markalar Kanunu´dan farklı olarak tek bir marka
tanımı vermemiş, Kararnamenin “Tanımlar” başlığını taşıyan 2. maddesi´nde marka
çeşitleri sayılmış, markanın dolaylı tanımı, 556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname´nin31
“Markanın İçereceği İşaretler”
başlığını taşıyan 5. maddesinde yer almıştır. Bu maddeye göre “ Marka, bir
teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt
etmeyi sağlaması koşuluyla(Ünlü bir yabancı sigara mamulünün üzerinde ve
ambalajında kullanılan bir şeklin özel rengi ile birlikte marka olarak 556 sayılı
KHK’nin 5.maddesinde öngörülen bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden
ayırt etmeyi sağlayan niteliğinin bulunduğunun kabulü gerekir”)32
, kişi adları dâhil,
özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi ve ambalajları33
gibi
çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yolu ile
yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir” şeklinde kapsamsal bir
tanım yapılmıştır.34
İrfan DÖNMEZ “Markalar ve Haksız Rekabet Davaları “adlı eserinde markayı “en
kısa tanımıyla bir nesnenin ve özellikle ticari malların tanıtılmasına ve
benzerlerinden ayırt edilmesine yarayan işaretler” olarak tanımlamıştır.35
TEKİNALP marka olabilecek ”işareti” “henüz tescil edilmemiş simge” olarak
tanımlarken aslında markayı kısaca “tescilli sembol” olarak tanımlamıştır. Yazara
göre marka “bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve
hizmetlerinden ayırt etmek amacı ile kullanılan işaretlerdir.36
31 27.06.1995 tarih ve 22326 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış ve yayım tarihinde yürürlüğe
girmiştir. 32
Yarg.11.HD.T.12.11.1999,E.1999/6866,K.1999/9075,”reemtsmacigarettenfabrika” kararı;
Pekdinçer, T.; ”Fikri-Sınai Mülkiyet Hukuku Mevzuatı”, Der Yayınları , İstanbul, 2003, s.203. 33
“…ambalajlarının…” sözcüğündeki cümlenin anlam bütünlüğünü bozan ‘nın’ eki 5194 Sayılı
22.06.2004 Kabul Tarihli ve yayımı tarihinde yürürlüğe giren Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12.maddesi ile kaldırılmıştır. 34
Berkhan, İ.; ” Marka Lisans Sözleşmesi”, İstanbul, Nisan 2005, s.18. 35
Dönmez, İ.; “Markalar ve Haksız Rekabet Davaları”, Seçkin Yayıncılık, 1992, s.17. 36
Tekinalp, Ü., 2004, s.19.
15
“Marka Pazar ekonomilerinde tüketicilerin rakip firmaların piyasaya sunmuş olduğu
ürün ya da hizmetlerden birine ait olanı diğerine ait olanlardan ayırt etmelerine
yarayan sembollerdir.”37
Ömer CAMCI´nın tanımına göre marka” Satışa arz olunacak emtiaya diğerlerinin
emtialarından ve ait olduğu işletmeyi ayırt etmek üzere emtiaya iliştirilen veya
uygulana kanuna ve usulüne uygun olarak tescil edilmiş işarettir.”38
Yukarıdaki tanımlardan açıkça anlaşıldığı üzere bir işaretin marka olarak
kullanılabilmesi için iki unsuru içermesi gerekmektedir. Bunlar:
Çizimle Görüntülenebilme
Bir işaretin şekille görüntülenebilmesiyle anlatılmak istenen tescili sağlamak
amacıyla işaretin kâğıt üzerinde gösterilebilmesidir.39
Ayırt Etmeyi Sağlama
Markanın tanımından da açıkça anlaşıldığı gibi bir işaretin marka olarak
adlandırılması için markayı taşıyan mal ve hizmetleri diğerlerinden ayırt etme
işlevini yerine getirebilmesi gerekmektedir.
556 sayılı KHK´nın “Marka Tescilinde Ret İçin Mutlak Nedenler “ başlıklı
7.maddesinin (c) fıkrası “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç,
değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı
gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret
ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak
tescil edilemeyeceğini “ belirtmiştir. Bu hükme gerekçe olarak da söz konusu
işaretlerin ayırt edicilikten yoksun olmalarını göstermiştir.
37 Cornısh, W.R.;“Intellectual Property: Patents, Copyright, Trade Marks and Allied Rights,” Sweet &
Maxwell Ltd.”, London, 1996, s.581. 38
Camcı, Ö.,1999, s.3. 39
Marett, P.; ”Intellectual Property Law”,London, 1996, s.159.
16
Kısaca ayırt edici niteliği olan ve KHK madde 8 ve 7´de sayılmakta olan ret
nedenlerini içermeyen her veya herhangi bir işaret marka olarak tescil edilebilir.40
Marka olarak tescil edilen bu işaretler ise sahiplerince kullanım amaçlarına göre
farklı şekillerde adlandırılmaktadırlar. Amaçlarına göre farklı marka türleri aşağıdaki
gibi sıralanabilmektedir.
Ticaret Markaları
Yönetmelik m.8 de “mal markası” olarak bahsedilen “ticaret markası” “ Bir
işletmenin üretimini ya da ticaretini yaptığı malları, başka işletmelerin mallarından
ayırt etmeye yarayan işaret” şeklinde ifade edilmiştir.41
Ticaret markası kullanma hakkı sadece üreticiye tanınmış bir hak değildir. Sadece
ticaret konusu olan mallar üzerinde de kullanılabilir. Bir firma herhangi bir üretici
firmaya yaptırmış olduğu malları kendi markası altında satışa sunabilir.
Hizmet Markaları
556 sayılı KHK´nın 2/a maddesi “Bu Kanun Hükmünde Kararnamede geçen
"marka", ortak markalar ve garanti markaları dâhil ticaret markaları veya hizmet
markalarını, ifade eder “ diyerek hizmet markalarını düzenlenmiş olmakla beraber
KHK´da konuya ilişkin herhangi bir açık tanım yer almamaktadır.
Ancak hizmet markalarının tanımına KHK´nın Uygulama Şeklini Gösterir
Yönetmeliğin 4. maddesinde markanın tanımı içerisinde yer verilmiştir. İlgili madde
“Marka: Bir işletmenin imalâtını ve/veya ticaretini yaptığı malları ve/veya sunduğu
hizmetleri, başka işletmelerin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan
ticaret ve/veya hizmet markası olarak da nitelendirilebilen işareti, ifade eder”
hükmüyle ticaret ve hizmet markalarını beraber açıklamıştır.
40 Tekinalp, Ü., 2004, s.314.
41 556 Sayılı KHK`nın Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik madde.8.
17
YASAMAN, hizmet markasını“ Ticari bir işletmenin malları veya ambalajları
üzerine koydukları markalar dışında hizmetlerini, diğer işletmelerin hizmetlerinden
ayırmak amacıyla kullandığı her türlü işaret “ şeklinde tanımlamaktadır.42
Çağımızda ürettikleri ürünün sadece bakımını yapan firmalar dahi ilgili hizmetleri
için hizmet markası koruması talep eder olmuşlardır.43
Ortak Marka
Ortak marka üretim veya ticaret veya hizmet işletmelerinden oluşan bir grup
tarafından kullanılmak üzere oluşturulan ve işletmelerin mal ve hizmetlerini diğer
işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarayan işaretlerdir.
551 sayılı Markalar Kanunu´nda düzenlenmemiş olmakla birlikte 556 sayılı
KHK´nın 55. maddesinde ortak marka; “Birden fazla sayıda işletmenin ya da kişinin
sahip olduğu ve beraberce kullandığı markadır. Ortak marka gruptaki işletmelerin
mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye
yarar.”44
şeklinde tanımlanmıştır.
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname´nin
Uygulamasına Dair Yönetmelik madde 4 ise ortak markaya “Ortak marka bir
sözleşme çerçevesinde tüzel kişilerin veya tüzel kişilik meydana getirmeksizin bir
araya gelen gerçek kişilerin oluşturduğu birliğe dâhil işletmelerce üretilen mal
ve/veya hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeye
yarayan ve bu işletmelerce ayrı ayrı kullanılabilen işareti, ifade eder” şeklinde bir
tanım getirmiştir.
42 Meran, N.; “Marka Hakları ve Korunması”, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık San. ve Tic.
AŞ., 2004., s.31. 43 Arkan, S., 1997, s.43. 44
556 sayılı KHK m.55.
18
Garanti Markası
556 sayılı KHK madde 54 garanti markalarını “Sahibinin kontrolü altında birçok
işletme tarafından o işletmelerin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi
menşelerini ve kalitesini garanti etmeye yarayan işaretlere verilen isimdir “ şeklinde
tanımlamıştır.
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname´nin
Uygulamasına Dair Yönetmelik madde 4 ise “Garanti markası: Marka sahibinin
kontrolü altında, bu markayı kullanmaya yetkili kılınmış birçok işletme tarafından
üretilen mal ve/veya hizmetlerin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi
kaynaklarını ve kalitesini garanti etmeye yarayan işareti, ifade eder.” diyerek bu
kavramı tanımlamıştır.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi ortak markalar mal ve hizmetlerin belirli bir işletmeler
grubunca üretildiğini ifade ederken, garanti markaları marka sahibinin kontrolü
altında üçüncü kişilerce üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir kalite seviyesinde
olmasını garanti eder.
Garanti markası markanın sahibi tarafından değil marka sahibinin belirlediği malın
kalitesine ilişkin bulunan şartları gerçekleştiren her işletme tarafından kullanılabilen
malın kalitesi hakkında garantiyi simgeleyen markalardır.45
Tanınmış Markalar
Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde ”Birlik üyeleri tescilin talep edildiği
ülkenin yetkili makamları tarafından söz konusu ülkede bu anlaşmadan yararlanacağı
kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı ya da benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe
bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meyden verebilecek surette
örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika markasının veya ticaret
45 Tekinalp, Ü., 2004, s.318.
19
markasının tescilini gerek ülke mevzuatı müsait olduğu takdirde doğrudan doğruya
gerekse ilgilinin isteği üzerine ret veya hükümsüz kılmayı taahhüt ederler” hükmüyle
tanınmış marka korumasından bahsetmiştir.
Sözleşmenin anılan hükmüne göre tanınmışlıktan söz edebilmek için, markanın ürün
yani ticaret markası olması, herkes tarafından bilinmesi, aynı veya benzer ürünlerde
kullanılması ve böyle bir kullanımın karışıklığa sebebiyet verebilecek nitelikte
olması gerekir.
Ülkemizde de Paris Sözleşmesi´nde, TRIP´sde ve AT Yönergesi´nde olduğu gibi ne
556 sayılı KHK´da ne de 551 sayılı Markalar Kanunu´nda tanınmış marka tanımına
açıkça yer verilmemiştir. Kanun koyucular tanınmış markaların bir tanımını
vermekten kaçınmışlar tanımlama konusunu doktrin ve içtihatlara bırakmışlardır.46
Sadece 556 sayılı KHK´nın “Marka Tescilinde Red İçin Nispi Nedenler” başlığını
taşıyan 8 maddesinin 4. bendinde “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu
daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar
veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu
yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın
sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu
yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği
durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka
sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki
markanın tescil başvurusu reddedilir.” hükmüyle tanınmış marka korumasından
bahsedilmiştir.
Khk´nın tanınmış markaları koruma altına alan bir diğer hükmü ise “Marka
Tescilinde Red İçin Mutlak Nedenler” başlıklı 7 maddesinde yer almaktadır. İlgili
maddenin (i) bendinde yer alan “Sahibi tarafından izin verilmeyen Paris
Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre “tanınmış markalar, tescil edilemez”
46 Yasaman, H.; " Tanınmış Markalar ", İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Halil Arslanlı'nın
Anısına Armağan, 1978, s.694.
20
ifadesi tanınmış markaların üçüncü kişilerce tescil talebinin reddedileceği
belirtilmiştir.
Konuya ilişkin olarak TEKİALP ise “markanın tanınmış kabul edilebilmesi için
dünya çapında olmasa bile en azından Paris Sözleşmesi´ne üye ülkelerde veya bu
ülkelerin bir kısmında bilinmesi gerekmektedir” demektedir. ARKAN ise tanınmışlık
için belirli bir coğrafyayı tanımlamamış sadece tanınmışlık kararını veren makamın
markanın ilgili çevre içerisinde tanınmış olduğu hakkında bilgi sahibi olmasını
gerekli gördüğünü belirtmiştir.47
Yukarıda sayılan markalara ek olarak 556 sayılı KHK´ da düzenlenmemiş olmakla
birlikte bu tanımların hiçbiri ile tam olarak ifade edilemeyen ancak günümüzde
kullanımı mevcut olan ihtiyat markaları48
veya koruyucu markalar49
gibi farklı marka
türleri de mevcuttur.
Son derece derin bir konu olan markanın tıpkı tanımında olduğu gibi
fonksiyonlarının da açıklanmasında farklı ayrımlara gidilmiştir. Ancak bu farklı
ayrımlar temel olarak dört başlık altında ifade edilebilir.
Kaynak Gösterme Fonksiyonu
Markanın tarihsel gelişimine bakacak olursak en temel fonksiyonunun ve ilk ortaya
çıkış amacının aslında menşe göstermek olduğunu görürüz. Nitekim literatürde yer
alan birçok kaynakta da markanın temel fonksiyonunun orijin gösterme fonksiyonu
olduğu, zira bu şekilde tüketicinin üretici firmayı seçme şansı olduğu ifade
edilmektedir.50
47 Arkan, S.,1997, s.92; TEKİNALP, Ü., 2004, s.380.
48 Arseven, H.,1951, s.113.
49 Tekinalp, Ü., 2004, s.317.
50 Van Bunnen, L.; “Aspects Actuels du Droit des Marques Dans Le Marché Commun”, Bruxelles,
1967, s.4.
21
Marka malların birbirinden ayırt edilmesini sağladığı gibi bunları üreten ya da
piyasaya süren veya hizmeti üstlenen teşebbüsü belirtmekle müteşebbisler
bakımından da ayırt edici rol oynar”.51
“Marka mal ve hizmetlerin hangi kuruluş
veya girişimci tarafından üretildiğini ya da piyasaya sunulduğunu gösterir.”52
Tefrik Fonksiyonu(Ayırt Edicilik)
Monopol piyasası dışındaki piyasa türlerinde genel olarak piyasada aynı türden
ürünleri üreten birden fazla firma bulunmaktadır. Piyasadaki farklı firmalarca
üretilen ve aynı amaca yönelik olarak tüketilen mal ve hizmetler arasında ise doğal
olarak yüksek bir ikame gücü mevcuttur. Tüketicinin bu ikame mallar arasında
yapacağı tercihi ise çok sayıda faktör etkileyebilmektedir. İşte bu faktörlerden belki
de en önemlisi bir firmanın ürünlerinin piyasada oldukça fazla sayıda bulunan ikame
mallar arasından ayırt edilmesini sağlayan markalardır.
ARSEVEN´e göre artık günümüzün gelişmiş ekonomik düzeyinde marka mal ile
teşebbüs arasında bağı kurmaktan çok mal ile belirli bir kalite seviyesini ilişkilendirir
ve bu sayede söz konusu markayı taşıyan malların diğer mal ve hizmetlerden kolayca
ayırt edilmesini sağlar.
Garanti Fonksiyonu
Tüketicilere aynı markayı taşıyan tüm mal ve hizmetlerin eşit kalite de olduğundan
emin olma garantisini ürünlerin markası sağlamaktadır.”Markanın garanti
fonksiyonu tüketicisine bugün beğendiği malı yarın da bulacağını temin etmesi
anlamına gelmektedir.”53
51 Karayalçın , Y.; “Ticaret Hukuku, Giriş, Ticari İşletme”, 3. Baskı, Ankara, 1968
52 Mimaroğlu, S.K.; “Ticaret Hukuku C.1”, 1978, s.351.
53 Öçal, A.,1967, s.17.
22
YASAMAN ise garanti fonksiyonunu benzer bir şekilde ifade etmiş aynı markalı
ambalajlar içinde aynı malların aynı kalitede bulunduğunu markanın garanti ettiğini
belirtmiştir.54
CASTILLO, markanın garanti fonksiyonunu “temsil ettiği malın farklı kökenli
mallar arasında hangi üreticiye ait olduğu konusunda herhangi bir karışıklığa meydan
vermeksizin tüketiciye ya da son kullanıcıya garanti sağlaması” olarak
tanımlamaktadır.55
556 sayılı KHK´da markanın garanti etme fonksiyonundan açıkça bahsedilmemiş
olması doktrinde markanın garanti fonksiyonunu varlığı konusunda farklı görüşlerin
oluşmasına neden olmuştur.56
Ancak tarafımızca KHK´da açıkça telaffuz
edilmemekle birlikte 13/II. maddesi, 21/VIII. maddesi ve 7(f) maddesi gibi birçok
maddede markanın malın kalitesini garanti etme fonksiyonunun varlığına değinildiği
düşünülmektedir.
Reklâm Fonksiyonu
Marka firmanın ürettiği ya da sadece piyasada sattığı malların tutundurulmasında,
müşteri bağımlılığının oluşturulmasında, tüketici tarafından beğendiği ürünün
hatırlanması ve tekrar alınmasını sağlayan bir unsur olarak talebin oluşturulmasında
etkilidir. Günümüzde giderek gelişen ve sayısız üreticinin sayısız ürününü
yarıştırdığı pazarlarda markaların bu fonksiyonu önem arz etmektedir.57
Firmalar markalarıyla yaratmış oldukları bilinirlik ile yeni markalar üretebilmekte ve
bu şekilde marka çeşitlendirme stratejileri sayesinde mevcut markalarının gücünü
başka ürünleri için ürettikleri markalarda kullanarak büyük ekonomik faydalar elde
etmektedirler.
54 Yasaman ,H.,2003, s.697.
55 Castıllo ,F.; ” Trade Marks and Free Movement of Pharmaceuticals in the European Community:
To Partition or Not to Partition the Market”, 6 EIPR, 1997, s.307. 56
Örneğin ARKAN ve TEKİNALP´ e göre hukuki açıdan markanın kaliteyi garanti etme özelliğinin
olduğundan bahsetmek mümkün gözükmemektedir. 57
Yasaman, H.,Yusufoğlu, F.; “Marka Hukuku, C. I”, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2004, s.18.
23
Kısaca “malı sattıran markasıdır” düşüncesi markanın reklâm fonksiyonunun
giderek artan öneme sahip olduğunun en açık ifadesidir.”58
1.3.Marka Hakkının Hukuki Niteliği, Kapsamı ve Hakkın Kazanılma Koşulları
Nuşin AYİTER tarafından “Bir şahsın zekâ ve becerisi sonucu ortaya çıkardığı
ticarete konu olabilme özelliğini içeren yeni durumun hukuk tarafından korunması
ile ortaya çıkan ve sahibine bir takım tekelci ve ülkesel nitelikte haklar sağlayan
gayri maddi bir mülkiyet hakkı çeşidi” olarak tanımlaması yapılan fikri mülkiyet
haklarından biridir marka hakkı.59
Tescil edilmesiyle birlikte sahibi lehine60
izni olmadan markanın kullanılmasını,
üzerinde tasarrufta bulunulmasını önleme61
gücünü de içeren birtakım
inhisarı62
yetkiler tanıyan marka hakkının hukuki niteliğinin ne olduğu yönünde
literatürde bir netlik olduğu söylenemez. Örneğin MİMAROĞLU söz konusu hakkın
kişilik hakkı olduğunu ileri sürerken 63
POROY ve YASAMAN marka hakkını gayri
maddi mülkiyet hakkı olarak nitelendirmekte, özel bir koruma ihtiyacından doğan
mameleki nitelikte sui generis bir hak olduğunu ifade etmektedirler.64
556 sayılı KHK’nın “Markanın Koruma Kapsamı” başlığını taşıyan 3. Bölümü´nün,
“Marka Tescilinden Doğan Hakların Kapsamı” yan başlığını taşıyan 9. maddesi ise
tescille doğan hakları düzenlemiştir.1. fıkrasında, markanın sahibinin, hangi hallerde,
58 Çamlıbel Taylan, E.,2001, s.36.
59 Ayiter, N.; “Milletlerarası İhtira Hukukunun Bugünkü Durumu ve İktisaden Geri Kalmış Ülkelerde
İhtira Hukuku Problemleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXV, S. 3–4 , Ankara
1968., s.1-2. 60
Arkan, S.; ” Marka Hukuku, C.2” Ankara, AÜHF Yayınları, 1998, s.131. 61 Tekinalp, Ü.,2004, s.397, Pekdinçer, R.T.; “Marka Hakkı ve Korunması”, MÜ? Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2001, s. 138; Meran, N., 2004, s.127. 62
Tekel anlamında bir kelime olup kanun metninde tekelci haklar anlamında kullanılmaktadır. Türk
Hukuk Lügati 4. Baskı, Ankara, 1998, s.161. 63
Mimaroğlu, S.K., 1978, s.349. 64
Poroy, R.,Yasaman, H.; ”Ticari İşletme Hukuku”,,Kadir Has Üniversitesi Yayınları, 8.Baskı,
İstanbul, 1998, s.448.
24
izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisinin olduğu
hükme bağlanmıştır. Buna göre marka sahibi,
“Markanın tescili kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescilli
marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, kendisinden izin alınmadan kullanılmasının
yasaklanmasını” talep edebilir. Bu maddeden açıkça markanın tescil kapsamına giren
mal ve hizmetlerle ilgili olarak kullanım hakkını münhasıran sahibine tanıdığı
anlaşılmaktadır.
Markanın koruma kapsamını anlatan KHK´nın 9. maddesinin (b) bendinden ise
üçüncü kişilerin aynı ya da benzer markayı sadece tescil kapsamındaki mallar için
değil bu mal ve hizmetlerle ilişkilendirilebilecek mal ve hizmetler için de
kullanımının kanunca yasaklandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca aynı maddenin (c) bendi ile de tanınmış marka statüsüne ulaşmış bir
markanın piyasada edinmiş olduğu itibardan haksız şekilde bir avantaj elde etmeye
çalışan üçüncü kişilere karşı marka sahibine daha geniş bir koruma sağlanmış ve
sınai hakkının konusunu oluşturan markasını tescil ettirdiği ürünlerle sadece aynı ya
da benzer mallar için değil tüm mal ve hizmetler için koruması imkanı tanınmıştır.65
Sağlamış olduğu korumanın kapsamı tarafımızca anlatılmış olan marka hakkının
nasıl elde edileceği 556 sayılı KHK´nın “Amaç ve Kapsam” başlığını taşıyan 1.
maddesi ile “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, bu Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine uygun olarak tescil edilen markaların korunmasını
sağlamaktır.” hükmü ile açıklanmış ve ilgili madde ile marka korumasında tescil
sisteminin benimsendiği ifade edilmiştir.
Aynı KHK´nın 6. maddesinin içerdiği “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile
sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.” hükmüne göre ise markanın
hukuken varlık kazanabilmesi ve bu ad altında korunabilmesi, ilgilinin başvurusu
üzerine onun tescil edilmesi şartına bağlıdır.
65 Aynı yönde, 89/104 Sayılı AB Direktifi 5.2
25
Markanın sağladığı hakların üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için de 556
sayılı KHK´nın 9. maddesine göre tescilin yayımlanması da gerekmektedir.
Yukarıda bahsetmiş olduğumuz koşullar dâhilinde elde edilen marka hakkının
korunması konusunda temel ilke “ülkesellik”tir. Marka korumasının ülkeselliği ilkesi
556 Sayılı KHK’nın 3.,6.ve 9/II-c madde hükümlerinde öngörülmüştür. Bu ilke
uyarınca, marka sahibi, izni olmadan markasının kullanılmasına ancak Türkiye
sınırları içerisinde engel olabilir. Engel olma yetkisi içine ithal edilen mallar da
dâhildir.66
Yargıtay 11. HD, anılan ilkeyi 23.09.1999 tarihli “Bahman “kararında şu şekilde
açıklanmıştır: “Markaların korunması 556 sayılı KHK’ nin 3, 6 ve 9. maddelerine
göre ilke olarak T.C. sınırları içerisinde geçerli bulunmaktadır. Markaların
korunmasının ülkeselliği adı verilen bu ilke her ülkenin kendi sınırları içinde ve
mevzuatına göre tescil edilmiş her markayı koruma siyasetinin ifadesidir.
Tüm bu anlatılanlara ek olarak 556 Sayılı KHK’nın 9/II maddesinde markanın
sağladığı koruma kapsamında değinilmesi gereken bir diğer husus olan “haksız
kullanım halleri” düzenlenmiş ve bu kapsamda marka sahibinin 9/I maddede sayılan
hallerde:
İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulmasını,
İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması,
teslim edileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin
sunulması veya sağlanmasını,
İşareti taşıyan malın ithali veya ihracını,
İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklâmlarda kullanılmasını
yasaklayabileceği belirtilmiştir.
66 Tekinalp, Ü., 2004, s.399-400.
26
Ancak şunu belirtmek gerekir ki tarafımızca a ilgili 9/II maddesinde sayılmakta olan
marka sahibinin markasının kullanılmasını yasaklama hakkını markalı orijinal
ürünleri ithal ya da ihraç eden ya da piyasaya tekrar süren bağımsız tacirlere karşı
ileri sürmesinin mantık dâhilinde olduğu düşünülmemektedir. Zira bahsedilen
durumlarda üçüncü kişilerce tescilli markanın kullanımı söz konusu olmamakta,
sadece tescilin kapsamındaki malların kullanımı gerçekleşmektedir. Dolayısıyla
birinci maddede sayılan durumlar gerçekleşmediğinden ikinci maddede sayılan
eylemler de gerçekleşememekte, marka hakkına bir tecavüz söz konusu
olmamaktadır.
1.4.Marka Tescilinden Doğan Hakların Sınırları
556 Sayılı KHK’nın 9. maddesi hükümlerinde öngörülen marka sahibine tanınan
markayı tekel şeklinde kullanma hakkına, rakiplerin ve toplumun çıkarları dikkate
alınarak bazı sınırlandırmalar getirilmiş ve böylece markanın sağlaması gereken
makul koruma alanını aşan bir tekel hakkı tanıması önlenmiş olmaktadır.67
Bu sınırlamalar 556 Sayılı KHK’nın 10.,11 12. ve 13. ve 26/5. maddeleri ile hükme
bağlanmıştır. Bunlar sırasıyla:
Markanın sözlük veya başvuru eserlerinde yer alması.68
Ticari vekil veya temsilci adına tescilli markanın kullanımının
yasaklanması.
Marka tescilinden doğan hakların kapsamında istisna.69
67 Arkan, S., 1998, s.131.
68 KHK 10. madde.
69 89/104 Sayılı AB Direktifi’nin 6. Maddesine dayanarak oluşturulmuş olan KHK´nın 12. maddesi”
Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve
adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim
veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından
engellenemez.”hükmüne haizdir. Söz konusu maddenin başlığından da açıkça anlaşıldığı gibi burada
üçüncü kişilere dürüst ve iyi niyet kuralları dâhilinde davranmaları koşuluyla adı veya adresi tescilli
bir marka ile aynı ise kişinin bu markayı ticari ve sınaî konularla ilgili olarak adı veya adresi olarak
kullanma hakkını verilmektedir. Ayrıca söz konusu maddeyle üçüncü kişilere mal ve hizmete ilişkin
tanımlayıcı nitelikte olabilecek malın kalitesi, miktarı, coğrafi kaynağı gibi özelliklerini belirten
ibareleri kullanabilme yetkisi tanınmaktadır. Ancak ilgili madde her ne kadar tescili markanın mal
veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş
zamanı gibi hususları tasvir etmek amacıyla üçüncü kişilerce kullanımını dürüstlük kuralları
27
Marka hakkının tüketilmesi70
dir.
1.5.Marka Hakkının Sona Ermesi
Markanın sona ermesi hususu KHK´nın” Sona ermenin sebepleri” başlığını taşıyan
45.maddesi ile düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre “ Marka hakkı;
a) Koruma süresinin dolması ve markanın süresi içinde yenilenmemesi,
b) Marka sahibinin marka hakkından vazgeçmesi,
nedenlerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.
Marka hakkının sona ermesi, sona erme sebebinin gerçekleşmiş olduğu andan
itibaren hüküm ifade eder. Marka hakkının sona ermesi, ilgili bültende yayınlanır.
“Markanın sona ermesi nedeniyle marka sahibi markasını kullanmaya devam
edebilir, hatta adına tekrar tescilini talep edebilmektedir”.71
çerçevesinde değerlendirip marka sahibinin bu hallerde markasının kullanımına müdahale
edemeyeceğini belirtse de aynı markanın yine marka olma özelliğiyle ancak dürüstlük kuralları
çerçevesinde kullanımını düzenlememiş olduğunu düşünmek yerinde olacaktır. Örnek vermek
gerekirse bir otomobil tamircisi yapmış olduğu işi tanımlamak amacıyla esas markasının yanında yan
unsur olarak tescilli bir markayı kullanmak zorundadır. TEKİNLAP bu hususa değinmiş ve söz
konusu durumun da madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir
.(Konuyla ilgili Yarg.11.HD. T.15.09.2003,E.1717/7742,K.2003/3689 sayılı “pınar” ibaresi ile
“k+kırkpınar” ibareleri arasında gerçekleşmiş olan dava; Tekinalp, Ü,2004,s.415,416; Yarg.11.HD.
T.03.10.2003,E. 2003/2346,K.2003/8743 sayılı “opel” kararı. 70
Tez konumuzu teşkil eden bu maddeye ileride detaylı bir şekilde değinileceğinden bu bölümde
herhangi bir açıklama yapma gereği duyulmamıştır. 71
556 Sayılı KHK m.8/7, m. 35/2.
28
İKİNCİ BÖLÜM
MALLARIN SERBEST DOLAŞIMI ve HAKKIN
TÜKETİLMESİ İLKESİNİN ÖNEMİ
2.1.Malların Serbest Dolaşımı İlkesine Genel Bir Bakış ve İlkenin Sınaî
Mülkiyet Hakları ile İlişkisi
Devletin ekonomiye müdahalesinin en alt düzeye çekilmesi gerektiğini savlayan,
daha ideal olanın ise devletin bireyler, sınıflar ve uluslararasındaki ekonomik
ilişkilere hiçbir şekilde karışmaması olduğunu öne süren öğreti iktisadi liberalizm
diye adlandırılır ve bu öğreti dışalım serbestliğini, gümrük vergilerinin indirilmesini,
serbest rekabeti savunmuş ve devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkmıştır.
Öğretinin taraftarları fizyokratlardan Vincent de Gournay''in 1758 yılında bir
konuşması sırasında söylediği "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" (laissez faire
laissez passer) sözünü, iktisat politikasına ana ilke olarak benimsemişler ve serbest
ticaretin dünya kaynaklarının en etkin kullanımını sağlayacağını ileri sürmüşlerdir.72
1929 yılındaki Büyük Bunalım sonrasında ise bu serbesti terkedilmiş, demir perde
ülkeleriyle içe kapalı ekonomi uygulamasına geçilmiştir. Bu dönemde aralarında
savaş öncesi dönemde geleneksel olarak serbest ticaretin savunuculuğunu yapan
İngiltere´nin de olduğu birçok ülke tarifelerini yükseltmiş ve “rekabetçi
devalüasyonlar” dönemine geçilmiştir.73
İkinci Dünya Savaşı´nın ardından ise büyük
bir yıkımla karşılaşan ülkeler savaşın yaratmış olduğu enkazı temizleme amacıyla
Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan bu kapalı sistemden tamamen vazgeçmiş
ve serbest ticaretin tekrar 20. Yüzyıl öncesindeki gibi işlemesi için uluslararası çapta
faaliyetlere başlamışlardır.
72 Seyidoğlu ,H.; ”Uluslararası İktisat” Geliştirilmiş 11. Baskı , Gizem Yayıncılık , İstanbul 1994,
s.116. 73
Seyidoğlu, H, a.g.e, s.122
29
”Öncelikle savaşın son dönemlerinde 1944 yılında imzalanan Bretton Woods
Antlaşması ile para politikası ve döviz kurlarında istikrar sağlanmak istenmiştir. "74
Akabinde Avrupa ülkeleri arasında bir ortak pazarın oluşturulması, ülkeler arasındaki
ticari, mali ve fiili engellerin kaldırılarak gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi, bu
sayede savaştan güçsüz çıkan ülkeler arasında bir birlik kurularak, dünyada gelişen
ekonomiler ile rekabet edilebilmesi amaçları doğrultusunda 1957 yılında 6 ülkenin
atmış olduğu temellerin üzerine inşa edilip günümüzde 21 üye ülke ve 370 milyon
insanı bünyesinde taşıyan Avrupa Topluluğu Ekonomik Bütünlüğü kurulmuştur.
At Anlaşması´nın ilk maddelerinde Topluluğun bu amaçlarına ancak ithalat ve
ihracat önündeki engelleri kaldırarak, ortak bir gümrük tarifesi oluşturarak, kişilerin
hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırarak ve
rekabetin bozulmadığı bir sistem kurarak ulaşabileceği belirtilmektedir.75
Dolayısıyla
Anlaşmanın 2. maddesi ile ifade edilen “Üyeler arasında bir Ortak Pazar kurma
amacının gerçekleştirilmesi” için Topluluk ortak pazarda rekabetin zarar
görmeyeceği bir sistem kurmak için çalışmaya başlamıştır. 76
Öte yandan bir hususu daha belirtmek gerekir ki rekabetçi piyasa ticareti sınırlamaya
yönelik her türlü suni engelin kaldırılmasını, pazara giriş çıkışların serbest
bırakılmasını, pazar yapısının bozulmamasını ve kısaca malların dolaşımının hiçbir
müdahaleye açık olmadığı bir yapıyı gerektirir.
Fikri mülkiyet hakları ise sahiplerine sağladıkları mutlak koruma sayesinde onları
piyasadaki rekabetten koruyarak ve rakiplerine karşı avantajlı konuma gelmelerini
sağlayarak piyasada tekel haline gelmelerine neden olmakta bu ise piyasaya yeni
firmaların girmesinin önünde bir engel teşkil etmektedir.
74 Seyidoğlu ,H., 1994, s.545-546.
75 Avrupa Topluluğunun kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşması´nın 9. madde ile 73. madde
arasındaki hükümlerinin serbest dolaşım koşulunun önemini vurgular şekilde bu temel koşul ile ilgili
olması yadırganmayacak bir husustur. 76
Anık, G.; “AT Rekabet Hukukunda Fikri Mülkiyet Hakları”, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve
Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 3, s.114.
30
Sonuç olarak rekabetçi piyasanın gerekleriyle fikri mülkiyet korumasının gerekleri
zaman zaman çatışmaktadır.
Malların dolaşımındaki özgürlüğün sınır çizgisini oluşturan istisnalardan birini
oluşturan “sınaî haklar” ülkesel boyutta korunurlar, doğası gereği tekelcidirler ve bu
haklar sahiplerinin ulusal pazarı koruma adına aynı malların bir ülkeden diğerine
ithaline engel olabilmesine imkân tanımakta oldukları için Topluluğun gerek
antitekel gerekse serbest dolaşım politikaları açısından ciddi bir tehdit
oluşturmaktadırlar.
Diğer taraftan ise fikri mülkiyet hakları, yatırıma sağladığı önemli teşvik ve bu
hukuka tabi malların ekonomik alanda, kalkınmada ve Topluluğun genel rekabet
gücünde oynadığı önemli rol dikkate alındığında fikri mülkiyet hukuku
sistemlerinden vazgeçmek de olası gözükmemektedir. Bu durumda, hem ulusal fikri
hukukun hem de AB’nin temelini oluşturan ilkelerin gereklerini yerine getirecek bir
uzlaşmaya ihtiyaç duyulmuştur.77
İşte bu nedenle sınaî hak sahibinin ulusal hukuk kapsamında elde etmiş olduğu bu
hakkını topluluğun temel amacı olarak nitelendirdiğimiz malların serbest dolaşımına
müdahale etmek amacıyla kullanabilme ihtimalini engelleyebilmek amacıyla Roma
Anlaşması´nın malların serbest dolaşımıyla ilgili yasaklayıcı hükümler getiren 28. ve
29. maddeleri düzenlenmiştir.
Anlaşmanın bahsi geçen maddelerinden 28.maddesi “Üye ülkeler arasında ithalattaki
miktar kısıtlamaları ve eş etkili bütün tedbirler yasaklanmalıdır” hükmünü içermekte
ve madde üye devletlerarası tüm miktar kısıtlamalarının ve eş etkili önlemlerin yasak
olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar 28.maddeyle getirilen yasağın kapsamına
yönelik olarak farklı yorumlar bulunmakta ise de78
maddenin içerik olarak
77 Eroğlu, S.; ”Rekabet Hukukunda Bilgisayar Programlarının Korunması”,Beta Basım, Yayım,
Dağıtım A.Ş, İstanbul, 2000, s.66. 78
Bir görüşe göre madde ithalata engel olan tüm devlet tedbirlerini kapsamaktadır. Bu görüş dâhilinde
sınırlamanın varlığı sınırlama olmaksızın gerçekleştirilen ithalat miktarıyla sınırlama varken yapılan
ithalat miktarının karşılaştırılması ile ulaşılan sonuca bağlıdır. Bir diğer görüş ise sınırlamadan
31
korumacılığı benimsemediği aşikârdır ve maddede bahsedilen yasak gizli ya da açık
her türlü ayrımcılığı içermektedir. Söz konusu maddeye göre ithal mallar ile yerli
mallar arsında ayrımcı bir tutum ancak kamu sağlığı ve çevre koruması gibi geçerli
bir sebebin varlığı durumunda sergilenebilecektir. Ancak bu durumda dahi şayet
sınırlama bu sınırlamayla elde edilmek istenen amaç ile orantısızsa veya amaçlanan
noktaya ticaret in daha az engellenmesiyle ulaşılabilecekse haklı sebepler olmasa
dahi 28. madde kapsamında eş etkili tedbir olarak değerlendirilecektir.
Kısaca özetlemek gerekirse ATAD´ in kararları doğrultusunda eş etkili tedbirlerin
madde 28´in ihlali olarak değerlendirilmemesi için:
Herhangi bir fark gözemeksizin uygulanan bir tedbir olması lazımdır.
Bu tedbir topluluk tarafından ortak bir politika benimsenip bir
uyumlaştırmanın yapılmadığı bir alanda uygulanmalıdır.
Zorlayıcı gerekliliklerden birinin bulunması şarttır.79Bu tedbirler
zorlayıcı gerekliliklere uygun mecburi bir tedbir olmalıdır.80
Zorlayıcı
gerekliliklerin uygulamasında ise sınırı ölçülülük ilkesi yanı sıra
malların serbest dolaşımında “menşe ülke” kuralının da kabul edilmesi
gerekmektedir. Bu kural kapsamında üye ülkelerin herhangi birinde
yasal yollarla piyasaya sunulmuş olan bir mal tüm topluluk çapında
satılabilecektir. Bu serbestinin sınırını ise ATA madde 30 tayin
edecektir.
Ancak ATAD´in bu içtihadında belirtmiş olduğu 28 maddenin uygulama alanlarını
daha sonra önüne gelmiş olan “keck” kararıyla daraltmıştır.
bahsedilip bahsedilmeyeceğini ithal mallara yerli mallarına uygulanandan farklı bir uygulamanın
yapılıp yapılmadığına bağlar, ancak farklı uygulamaya neden olan devlet tedbirlerini sınırlama olarak
değerlendirir. Bu görüşlerden ilki çok daha geniş bir korumacılık karşıtlığı içerir. Şöyle ki ilk görüşe
göre devletler ithalata hiçbir şekilde müdahale etmemeli bu konuda düzenleme yapmamalıdırlar.
İkinci görüşün temeli ise yerli ve ithal mal ayrımcılığına dayanmaktadır. 79
Bu zorlayıcı gerekliliklere örnek olarak etkili bir vergi denetimi, çevre koruması, sosyal güvenlik
sisteminin mali dengesini muhafazası sayılabilir. 80
Pınar, H., Hukuk Kurultayı , 2002, s.683.
32
Bu kararla üye ülkelerce koruyucu hükümler tanınmış olan sınaî hakların malların
serbest dolaşımını engelleyebileceği kabul edilmiştir.
28 ve 29. maddelerin istisnası durumunda olan 30.madde, AT Anlaşması´nın üye
devletlerdeki mülkiyet sistemine saygılı olduğunu belirten 295. madde ve fikri
mülkiyet konusunda uluslararası anlaşmalar imzalama konusunda yetkinin Topluluğa
ait olduğunu belirten 133/5. madde ile ise fikri ve sınaî haklar konusunda yorum
yapılabilmesine hukuken dayanak sağlanmıştır.81
İlgili maddelerle fikri mülkiyet
haklarının kullanılmasına bir sınır getirilmekte, bu maddeler gereğince söz konusu
hakların ancak Anlaşmanın kendisine tanıdığı sınırları aştığı ve rekabeti kısıtlayıcı
bir etki yaratacak şekilde amaç dışı kullanıldığı takdirde üye devletlerarası keyfi
ayrımcılık ve gizli sınırlama yaratma ihtimalini doğurduğu belirtilmektedir.
Bu noktada anlaşma maddelerinin detayına geçmeden maddelerde bahsi geçen
“miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirler” kavramlarına açıklık getirmek konunun
daha anlaşılır olması adına faydalı olacaktır.
2.2.Miktar Kısıtlamaları ve Eş Etkili Tedbirler
Her ne kadar Ortak Pazar´a geçiş ile birlikte miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirler
arasında bir ayırım yapmanın anlamı kalmamış olsa da yine de bahsetmek gerekirse
kavramlar arasındaki fark şu şekilde anlatılabilir.
Geleneksel olarak gümrük dışı tarifelerin ağırlıklı bir bölümünü oluşturan miktar
kısıtlamaları gümrük tarifelerinden farklı olarak ithalat hacmini dolaysız biçimde
sınırlandırmaya yönelik uygulamalardır.82
Miktar kısıtlaması söz konusu olduğunda
sadece miktar veya değer olarak izin verilen malların ithaline veya transit geçişine
müdahale edilmemekte bunu aşan malların ithali veya transit geçişi ise aşılması
imkânsız bir şekilde getirilen engellemelerle önlenmektedir.” Miktar kısıtlamaları
81 Arıkan, A.S., Doktora Tezi, 2001, s.92.
82 Seyidoğlu, H, 1994, s.162.
33
arasında ithalat kotaları, ithalat yasakları, döviz kontrolü ve çoklu kur uygulamaları
gibi önlemler yer almaktadır.”83
Eş etkili tedbirler söz konusu olduğunda ise malların ithali doğrudan
engellenmemekle birilikte getirilen lisans, sağlık kontrolü, teminat gibi zorunluluklar
ve düzenlemelerle malların ithali oldukça zorlaştırılmaktadır.
Topluluk kapsamında üye ülkeler arasında ticaret engelleyen faktörlerden biri
olduğunu belirttiğimiz miktar kısıtlamaları kavramı ilk kez ATAD ´ın”geddo v enzte
nazionale risi” 84
davası ile ilgili alınan kararında “miktar sınırlamalarına ilişkin
yasak ithalatta, ihracatta veya malların taşınmasında şartlara bağlı olarak tam veya
kısmi sınırlamalar getiren önlemleri kapsar” şeklinde tanımlanmıştır. Kararda miktar
kısıtlamaları“ithal edilen malları miktar, değer ve zaman açısından sınırlayan
ithalatın yapıldığı devletler tarafından alınmış her türlü tedbir” olarak ifade
edilmiştir.
ATAD eş etkili tedbirler kavramına ilişkin görüşünü ise “procureur du roi v bveg
dassonville” davasında almış olduğu kararda belirtmiş ve kavramı “üye devletler
tarafından kabul edilen topluluk içi ticareti doğrudan veya dolaylı fiili veya
potansiyel olarak engelleyebilen tüm ticarete ilişkin kurallar” şeklinde
tanımlamıştır.85
70/50 Sayılı Direktif ise yerli ve yabancı mallar arasında ayırım yapan her türlü
tedbiri “eş etkili tedbir” olarak tanımlamıştır.86
Bu ayırımdan kastedilen ise ithalatı
daha zor ya da pahalı hale getiren tedbirler dâhil ithalatı güçleştiren her türlü
tedbirdir. Bu açıklama ilk kez ATAD tarafından verilen “Ianelli v Volpi “87
davası
kararında yapılma gereği duyulmuştur.
83 Seyidoğlu ,H,a.g.e., s.162.
84 Case C–2/73, Geddo. v.Enzte Nazionale Risi, [1973] ECR I–865. 879
85 Case C–8/74, Procureur du Roi v B&G Dassonville [1974], ECR I- 837
86 22.12.1969 tarih ve 70/50 sayılı Komisyon Direktifi
87 Case C- 74/76, Ianelli v volpi ,[1977] ECR I- 557
34
“Rewe-Zentralfinanz. v.Landeirtschaftskammer”88
kararında ise söz konusu tedbirle
ithal edilen malların kullanımını ya da ithalini pazarlamanın her hangi bir aşamasında
sadece ithal edilen mala özgü olmak üzere bir şarta tabi kılan veya yerli mal
açısından aranan şartlardan farklı ve yerine getirilmesi daha güç bir şarta tabi tutan
tedbirlerin kastedildiğini açıklamaktadır. 89
Direktifin 3. maddesi ise ürünlerin pazarlanmasına yönelik ağırlık şekil kompozisyon
sunuş açısından yerli ve ithal ürün arasında fark yaratan uygulamaların ticari hüküm
etkilerini aşarak malların serbest dolaşımını sınırladıkları takdirde eş etkili tedbir
olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir.
2.3.Malların Serbest Dolaşımının İstisnaları
Önceki bölümlerde bahsedildiği gibi Avrupa Topluluğu, ekonomik entegrasyona
ulaşabilmek için dört temel prensip benimsemiştir. Bunlar; malların, kişilerin,
sermayenin ve hizmetin bölge içinde serbest dolaşımının sağlanmasıdır. Bu temel
amacın gerçekleştirilmesi için üye ülkelere bir takım yükümlülükler getirilmiş
taraflar arasında ticareti sınırlayan, tüm engellerin kaldırılması anlaşma hükümleriyle
zorunlu hale gelmiştir.
Ancak bu temel amaç doğrultusunda gerçekleştirilen yasaklamaların da anlaşmalarca
bazı istisnaları öngörülmüştür. Nitekim Roma Anlaşması´nın 30. maddesi ”Genel
ahlaki kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin insanların hayvanların ve bitkilerin
sağlığının korunması, sanatsal, tarihi veya arkeolojik değeri olan milli kıymetlerin
korunması gibi sebeplerle haklı görülen ihracat ithalat veya transit mallara getirilen
sınırlamaları ve yasaklamaları 28 ve 29. maddeler engellemez, bununla birlikte bu
gibi yasaklamalar veya sınırlamalar üye devletlerarası ticarette keyfi ayrımcılık veya
gizli sınırlamalar oluşturma aracı olarak kullanılamaz” hükmünü içermektedir. İlgili
madde sınaî hakların istisnai durumunun ancak söz konusu hakların kötüye
88 Case C- 4/75, Rewe-Zentralfinanz. v.Landeirtschaftskammer [1975 ] ECR I- 843
89 Çamlıbel Taylan, E.,2001, s.69.
35
kullanılmaması koşuluyla yani keyfi ayrımcılık yapılarak veya gizli bir kısıtlama
aracı olarak kullanılmaması ile mümkün olacağını anlatmaktadır.
Bununla birlikte ilgili maddenin birinci cümlesi ”haklı gözüken sınırlamalar”
kavramını kullanarak istisna kapsamında değerlendirilebilecek sınırlamaların haklı
gözükmesi, keyfi bir ayrıma neden olmaması ve ticarete örtülü sınırlama
getirmemesinin gerektiğini vurgulamıştır. ATAD´ın konuya ilişkin yaklaşımında
bahsettiği “haklılık “kavramı alınan tedbirin ulusal düzen açısından “gerekliliği”
olarak algılanmalıdır.30.maddenin amacından uzaklaşan her tür davranış ise örtülü
sınırlama olarak değerlendirilir.
Anlaşmanın 30.maddesiyle düzenlenen istisnaların mutlak olduğunu söylemek de
mümkün değildir. ATAD konuya ilişkin bu yöndeki kararını “simmenthal” davasında
ifade etmiştir.90
2.4.Türkiye ile Avrupa Birliği Arasındaki İlişkiler Açısından Malların Serbest
Dolaşımı İlkesi ve Ankara Anlaşması
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler açısından konun değerlendirilmesi
gerekirse öncelikle bu ilişkilerin başlangıcı sayılan Ankara Anlaşması´na değinmek
uygun olacaktır. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında ortaklık
yaratan söz konusu anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalanmış ve bu
anlaşma ile Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin hukuki temeli
oluşturulmuştur.
Anlaşmanın 1.maddesi ile taraflar arasında ortaklık kurulmuş ve Türk halkının yaşam
kalitesinin yükseltilmesi amacını gerçekleştirmek için bir Gümrük Birliği´nin
oluşturulmasına karar verilmiştir. Gümrük Birliği´nin tam olarak sağlanmasına kadar
geçecek olan süreç hazırlık, geçiş ve son dönem olarak adlandırılan üç aşamaya
ayrılmıştır. Geçen zaman zarfında öncelikle 1971 tarihli Geçici Anlaşma91
ile
90 Case C–35/76, SpA v İtalian Minister for Finance ,[1976] ECR I- 1871
91 Türkiye ile AT arasında geçici anlaşma, Resmi Gazete, 18.08.1971, S.13930
36
22.07.1971 tarihli Katma Protokol92
imzalanmıştır. Son aşama ise 1/95 sayılı
protokoldür.
Avrupa Topluluğu Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı kararının 2. maddesi ile Türkiye
fikri mülkiyet haklarının Avrupa Topluluğu hukukunda geçerli olan koruma
düzeyine denk biçimde korunmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasını taahhüt
etmiştir.
1/95 sayılı kararın ”Miktar Kısıtlamalarının ve Eş Etkili Önlemlerin Kaldırılması
“başlığını taşıyan 5. ,6. ve 7. maddeleri AT Anlaşması´nın 28,29 ve 30. maddeleriyle
benzer düzenlemeler içermektedir. Konsey Kararı´nın 5. maddesi taraflar arasındaki
ithalata uygulanan her türlü kısıtlama ve eş etkili önlemi yasaklarken, 6. madde
ihracat için aynı düzenlemeyi getirmiş ve son olarak 7. maddesi de 30. maddeyle
uyumlu bir şekilde bu kısıtlamalara yönelik istisnaları belirlemiştir.
”5.ve 6. maddelerin hükümleri genel ahlak kamu düzeni veya kamu güvenliği,
insanların hayvanların veya bitkilerin sağlığının ve yaşamının korunması sanat değeri
veya tarihi veya arkeolojik değer taşıyan ulusal varlıkların veya sınaî veya ticari
mülkiyetin korunması gerekçesiyle malların ithalinin ihracının veya transit geçişinin
yasaklanmasını veya kısıtlanmasını engellemez ancak bu yasaklar ve kısıtlar taraflar
arasındaki ticarette keyfi bir ayırım aracı veya örtülü bir kısıtlama oluşturmaz.”
hükmü ile ithalat ve ihracatta miktar sınırlamaları ve eş etkili tedbirlere ilişin yasağın
istisnaları düzenlenmiş hangi hallerin varlığında üye ülkelerce sınırlayıcı önlemlerin
alınmasının anlaşma maddelerine aykırılık teşkil etmeyeceği ilgili maddeyle
düzenlenmiştir.
Dolayısıyla OKK 7. madde gereğince Topluluk ile Türkiye arasında malların serbest
dolaşımını engelleyecek şekilde fikri mülkiyet hakları sadece mülkiyetin temel
unsurunu oluşturan hakların güvenliği ve bu güvenliği sağlamak adına yeterli olacak
kadar kullanılabilecektir. Yeterlilik sınırını ise ileride bahsedeceğimiz “hakkın özgül
92 22.07.1971 tarih ve 148 sayılı kanunla onaylanan 72/ 5476 sayılı bakanlar kurulu kararı ile
yürürlüğe koyulan Katma Protokol, Resmi Gazete, 29.12.1972, S.14409
37
konusu“ ve “hakkın aslı işlevi” kavramları çizecektir. Bu sınırı aşan bir kullanım
taraflar arasında bir gizli sınırlama keyfi ayrımcılık teşkil edecektir.
1/95 sayılı OKK´nın “Mevzuat Uyumu” başlıklı IV. Kısmında yer alan 31. madde ise
Gümrük Birliği´nin amacına uygun şekilde işleyebilmesi için fikri ve sınaî hakların
iki tarafta da etkin şekilde korunması gerektiği belirtilmiştir. Bu konuda
uyumlaşmanın sağlanması adına Türkiye´nin yerine getirmesi gereken
yükümlülükler konsey kararının 8 sayılı ekinde düzenlenmiştir.
Tez konumuzla ilgili olması nedeniyle üzerinde durulmasını gerekli gördüğümüz bir
hususu da belirtmek gerekir ki aynı ekin Bölüm 10/2 maddesinde Türkiye ile AB
arasında fikri mülkiyet haklarının tükenmesi ilkesinin
uygulanamayacağı,93
Türkiye’nin Topluluk boyutunda tükenme ilkesine tabi
olmayacağı ve Topluluk karşısında herhangi bir ülke pozisyonunda olacağı kuralı
getirilmiştir.94
Türkiye-AB ticaretini menfi yönde engellemesi, ithalatı kısıtlaması
veya imkânsız hale getirmesi halinde dahi bu böyle olacaktır. Bu hüküm Gümrük
Birliği´ni düzenleyen 10. maddeyle çelişmektedir.
Nitekim PINAR da OKK ile getirilen bu istisna hükmün paralel ithalat açısından
malların serbest dolaşımını engellediğini belirterek kararın Ortaklık Konseyi´nin
yetkisini aşan bir karar olduğunu iddia etmektedir. Yazara göre OKK ikincil bir
hukuki düzenlemedir ve birincil düzenlemeler olan Ankara Anlaşması ve Katma
Protokol´e aykırı hükümler içermesi nedeniyle malların serbest dolaşımına yönelik
düzenlemesi geçersizdir ve bu nedenle Türkiye´nin de bölgesel tükenme rejimine
dâhil olduğu söylenebilir.95
93 Tekinalp, Ü.; “Gümrük Birliği’nin Türk Hukuku Üzerinde Etkileri”, İÜHFM, İstanbul, C. LV,
S.1-2, 1996.s.57, Pınar, H.; “Marka Hukukunda Hakların Tükenmesi”, Prof. Dr. M. Kemal
Oğuzman Anısına Armağan, İstanbul, 2000, s.894. 94
Başbakanlığa bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini web sitesinde ilgili maddenin çevirisi “bu
karar tarafların ticaret ilişkilerine uygulanan fikri, ticari ve sınaî mülkiyet haklarının sadece bu kararın
hükümlerine tabi olacağı anlamına gelmez” şeklinde yer almaktadır. Aynı istisna Dış Ticaret
müsteşarlığının 1995´te yayımlanan 1/95 sayılı OKK´nin gayrı resmi çevirisinde “Bu karar bu karar
çerçevesinde tarafların ticaret ilişkilerine uygulanan fikri, sınaî ve ticari mülkiyet haklarının tükenmesi
sonucunu doğurmaz” şeklinde tercüme edilmiştir. Çeviriler arasında bu denli fark oluşu şaşırtıcıdır. 95
Pınar, H., Hukuk Kurultayı 2002, s.689.
38
Aynı zamanda konuyla yakından ilgili olduğunu düşündüğümüz Adalet Divanı´nca
görülmüş olan “Silhouette v Hartlauer“96
davasında Divan üye ülkelerin AEA dışında
piyasaya sürülen mallara ilişkin olarak marka hakkının tükeneceği şeklindeki
düzenlemelerini yönergenin 7. maddesine aykırı bulmuştur. Ayrıca marka sahibinin
paralel ithalata konu olan ürünlerinin bir ülkeye girişine engel olunurken diğer bir
üye ülkeye serbestçe girmesine izin verilmesinin iki üye ülke arasında ticaret
engellerini arttıracağını belirtmiştir.
Divan´ın bu şekilde iki üye ülke arasında farklı tükenme rejimlerinin uygulanmasının
söz konusu olamayacağı yönündeki görüşünün benzer bir şekilde Türkiye ile
Topluluk arasındaki ticari ilişkilerde de geçerli olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Bununla birlikte AEA Anlaşması 28.Protokol madde 2/1 de ise taraflar arasında
bölgesel tükenmenin uygulanacağının belirtilmesi akıllara iki anlaşmanın
hedeflerinin farklı olup olmadığı sorusunu getirmektedir.
ARIKAN´a göre ise ilkenin anlamı ve gümrük birliklerinde uygulanışı, AB içinde
uygulanışı ve uygulanma nedeni, aynı ilkenin göreceli olarak yoğun entegrasyonu
gerektiren AEA anlaşmasında da yer alması ve taraflar arasında Gümrük Birliği´nin
sağlanmış olması nedeniyle 10/2 maddesini Konsey Kararı içerisinde yer almasını
izah etmek oldukça güçtür.97
Dolayısıyla gerek Ankara Anlaşması ve Katma
Protokol´ün serbest ticaret düzenleyen hükümleriyle, OKK´nin amaçları ve Gümrük
Birliği´nin oluşturmak istediği ticari ortamla gerekse malların serbest dolaşımına
ilişkin olarak oluşturulmuş olan Topluluk içtihatlarıyla çelişmekte olan bu istisnanın
hukuki mantıktan yoksun olduğunu ifade etmek yanlış bir iddia olmayacaktır.
Konsey Kararı´nın ilgili maddesi nedeniyle, Türkiye-AB ticaretinde paralel ithalatın
önlenmesine devam edilebilmektedir. Buna yönelik olarak alınan ve alınacak
96 Case C–355/96, Silhouette v Hartlauer , ,[1998] ECR I–4799.
97 Arıkan, A.S., Doktora Tezi, 2001, s.203-204.
39
tedbirler, ortaklık hukukuna aykırılık teşkil etmemektedir. Başka bir anlatımla,
herhangi bir Topluluk ülkesinin paralel ithalatı önlemeye yönelik olarak alacağı bir
tedbir Topluluk Hukuku´na aykırı olarak görülmekle birlikte, Türkiye’nin alabileceği
benzer nitelikteki bir önlem Ortaklık Hukuku´na aykırılık taşımayacaktır. Türkiye bu
nitelikteki cari düzenlemelerini Gümrük Birliği Kararının 7.maddesine istinaden
devam ettirmekte serbesttir. Sonuç olarak, ülkemizde fikri mülkiyet haklarının
sağladığı korumadan tam olarak yararlanılmasının sağlanmasını amaçlayan
tedbirlerin, ilk bakışta her ne kadar Gümrük Birliği Kararı´nın miktar kısıtlamaları ve
eş etkili tedbirlerin yürürlükten kaldırılmasını öngören 5. maddeye aykırılık taşıdığı
ifade edilebilirse de, bu aykırılığa 7. madde temelinde izin verildiği görülmektedir.98
Topluluk menşeli paralel ithalatı kolaylaştırıcı adımlar atılmasının ise muhtelif
ekonomik sakıncaları olduğu bilinmelidir. Türkiye’nin paralel ithalatı kolaylaştırıcı
tedbirler alması, iki taraflar arasında asimetrik bir durum yaratacaktır. Bu suretle,
Türkiye’nin Topluluk ülkelerine bazı ürünleri re-eksport etme yeteneği sağlanmadan,
Topluluğun Türkiye’ye ihracat yapması kolaylaştırılmış olmaktadır. Bunun
sonucunda zaten aleyhimize gelişmiş olan ikili ticarette, dengesizliğin daha da
artması ve Türkiye’nin Topluluk ile mevcut ticaret açığının daha da büyümesi
sonucunu doğurması beklenmelidir. Topluluğun kendi içindeki gümrük birliğinde
hakkın tüketilmesi ilkesini benimsemişken, Türkiye ile yapılan Gümrük Birliği´nde
hakkın tüketilmemesi ilkesini benimsetmeye çalışmasını, ekonomik menfaatini
azamileştirme arayışı ile açıklamak gerekir. Zira böylelikle AB, Türkiye’nin
Topluluğa markalı ürün ihracatını önleyebilme yeteneğine kavuşmuştur. Şöyle ki,
Türkiye, AB’ye oranla gelir seviyesi daha düşük olduğundan, fiyat seviyesi de daha
düşük bir ülkedir. Otomotiv, beyaz eşya gibi birçok sektörden bu konuda örnek
verilebilir.
98 5. madde Türkiye-AB ticaretinde pazar bütünleşmesini sağlamak amacıyla tarafların ilke olarak
miktar kısıtlaması veya buna eş etkili tedbirler almasını yasaklamakta, 7. madde ise bu yasaklamaya
ilişkin istisnalara yer vermektedir.
40
Görüldüğü gibi söz konusu karar aralarında ARIKAN, ve TEKİNALP´in de olduğu
birçok yazarın eleştirilerine maruz kalmıştır99
ve tarafımızca da yazarların konuya
ilişkin eleştirilerinde haklılık payının oldukça yüksek olduğu düşünülmektedir.
Nitekim Topluluğun Türkiye’ye bir yandan tıpkı üye devletmiş gibi ağır
yükümlülükler yüklerken diğer taraftan bu yükümlülükler karşısında edinebileceği
imkanlardan mahrum bırakmasının adil bir tavır olduğunu söylemek olası değildir.
Konsey Kararı´nın taraflar arasında entegrasyon sağlanması amacına hizmet
etmediği açıktır. Nitekim EFTA ülkeleriyle benzer entegrasyon sağlanması amacıyla
imzalana EEA Anlaşması´nda tüketilme entegrasyonun önemli bir aracı olarak
algılanırken 1/95 sayılı kararda bu ilkenin uygulanmasının reddedilmesi çelişki
yaratmaktadır. Bir serbest ticaret bölgesi kuran anlaşma niteliğindeki EEA
Anlaşması´na kıyasla gümrük birliği kuran OKK´nın hedefleri kesinlikle daha sıkı
bir entegrasyondur ve esasen Gümrük Birliği´nin daha ağır olan şartlarını yerine
getirmekle yükümlü kılınan Türkiye’nin bölgesel tükenme sistemine dâhil edilmesi
gerekmektedir.
Bahsi geçmekte olan madde aslında AT tarafından OKK ile getirilen yükümlülükler
ve uyumlaştırma çalışmaları tamamlanana kadar geçen süre zarfında Topluluk
ekonomisini koruma amaçlı getirilmiş bir düzenlemedir. Ülkemiz ise oldukça kısa bir
süre zarfında kendinden beklenen uyumlaştırma çalışmalarını tamamlamış, Konsey
Kararı doğrultusunda mevzuatında gerekli ayarlama ve düzenlemeleri yapmış ve
öngörülen anlaşmalara taraf olmuştur. Dolayısıyla artık taraflar arasında bu süre
zarfında koruyucu amaçlı olarak düzenlenmiş olan bu maddenin halen geçerli olması
anlamsız ve gereksizdir.
99 Arıkan, A.S.; ”Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku,’Hakkın Tüketilmesi’”, Perşembe
Konferansları, Ankara, Ekim 2002, s.150; Pınar, H., Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan,
2000, s.894, Tekinalp, Ü., 1996, s.56.
41
2.5.ATAD´ın Sınaî Haklara İlişkin Geliştirmiş Olduğu Doktrinler
Avrupa Topluluğu´nun kuruluşunda temel amaç olan serbest ticaretin sağlanması,
malların, kişilerin sermaye ve hizmetin serbest dolaşımının sağlanması beraberinde
üye ülkeler çapında sınaî haklara ilişkin mevzuatların uyumlaştırılmasını zorunlu
kılmıştır. Ancak söz konusu uyumlaştırmanın kısa bir zaman zarfında oluşması
mümkün olmadığı için ulusal sınaî haklar mevzuatlarını Topluluk politikalarına
uyumlu bir şekilde yorumlanması gerekmiştir. Bu nedenle Roma Anlaşması´nın
yorumlanmasında tek yetkili merci olan ATAD sınaî hakları Roma Anlaşması´nın
çeşitli maddeleri uyarınca değerlendirerek aralarında “hakkın tüketilmesi ilkesi”nin
de yer aldığı çeşitli doktrinler üretmiştir.
Bu doktrinlerin bir kısmı zamanla önemini ve uygulama alanını yitirmiş, bir kısmı ise
mahkeme içtihadı olmaktan çıkıp pozitif hukuk kuralı haline gelmiştir.100
2.5.1.Hakların Varlığı/Kullanımı Doktrini (The Existence/Exercise Doctrin)
İnhisari ve yasaklayıcı etkiler içeren fikri mülkiyet haklarının inhisari haklar
oldukları için sahibine bir tekel hakkı tanıdıklarından önceki bölümlerde
bahsedilmiştir. Dolayısıyla kimilerine göre bu tür haklar piyasada sağlam ve hukuk
aracılığıyla iyi savunulan kaleler yaratarak piyasaları kompartımanlara bölerler. İşte
bu hakların piyasaları bölebileceği endişesi Avrupa Topluluğu Adalet Divanı için
“hakkın varlığı” ile “hakkın özgül konusu” kavramları arasında ayırım yapma
zorunluluğu doğurmuştur.101
Zamanla birlik dahilindeki entegrasyon kuvvetlenmesi ve Topluluğun hakların
varlığı konusunda düzenlemeler oluşturma ihtiyacının artmasıyla ATAD´ın önceden
ulusal hukukça düzenlenen “hakların varlığı” konusunu da Antlaşma´nın 28/I
maddesi kapsamında değerlendirmeye başlamıştır. Bu yönde verilen kararlar
100 Özcan, M.; ”Avrupa Birliğinde Fikri ve Sınai Haklar” Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999, s,
205. 101
Tekinalp, Ü., 2004, s.31.
42
“Warner Brothers Inc. v Christiansen” davasıyla başlayıp 102
“Cıcra v Renault “103
ve” Volvo v Veng UK” 104
ile devam etmiştir.
Sonuç olarak, devletler serbestçe kendi mevzuatlarında sınaî hak yaratamaz hale
gelmişlerdir.105
Diğer taraftan Anlaşma´nın 295 maddesi ile düzenlenen ”Bu sözleşme hükümlerinin
üye devletlerdeki mevcut mülkiyet ilişkin kuralları hiçbir şekilde etkilemeyeceği,
ulusal mevzuatların tanıdığı mülkiyet hakkına Topluluğun müdahale edemeyeceği”
hususu nedeniyle üye ülkelerin kendi sınırları dâhilinde tanınmış olan bir hak
topluluğun müdahale edemediği bir olgu olarak görülmektedir. Yani ATAD bu
madde ile bu tür hakların mülkiyet konusu ile ilgili olduğunu dolayısıyla hakların
“varlığının” Topluluk Hukuku´ndan etkilenmemesi gerektiğini söz konusu hakların
“kullanılması” hususunun tamamen Topluluk Hukuku kapsamına girdiğini
belirtmektedir.
ATAD ileride detaylı bir şekilde bahsedeceğimiz “Deutsche Grammophon Gmbh v
Metro” davası106
“gibi birçok davada107
uygulanan fikri mülkiyete ilişkin ulusal
düzenlemelere Roma Anlaşması´yla ancak hakların kullanılması serbest dolaşımı
etkilerse müdahale edilip Anlaşma´nın 28.-30.maddelerinin uygulanacağını
belirtmiştir.
Divan´ın bu yönde vermiş olduğu ilk karar ”Consten&Grundig v Comission” 108
davasıdır. Davada ilk kez ulusal nitelikli marka hakkının sağladığı yetkilerin rekabet
102 Case C–158/86, Warner Brothers Inc v Christiansen, [1988] ECR I- 2605.
103 Case 53/87, Cıcra v Renault,[1988] ECR 6039.
104 Case 238/87,Volvo v Veng UK,[1988] ECR 6211.
105 Özcan, M., 1999, s.112.
106 Case 78/70 Deutsche Grammophon GmbH v Metro, (1971), ECR 487, p. 7.
107 Case 40/70, Sirena S.r.l. v. Eda Gmbh [ 1971] ECR 69,Case 3/78 , Centrafarm B.V. v. American
Home Products [1978] ECR 1823); Bu doktrinle ilgili daha fazla bilgi için bkz. Schlag, P.; “A
Theoretical Analysis Of Knowhow Licensing Under EEC Competition Law: Territorial
Restrictions”, The Antitrust Bulletin , s.355-388. 108
Case 58/64, Établissements Consten S.à.R.L. and Grundig-Verkaufs-GmbH v Commission of the
European Economic Community,[1965] ECR 385,p.10.
43
kurallarının uygulanmasını önleyip önleyemeyeceği hususu değerlendirilmiştir.109
Söz konusu davada ana firma konumundaki “Grundig” şirketi, radyo ve Tv benzeri
ürünler için tescil ettirmiş olduğu markasının, “Gint” adı ile tescil yetkisi ile beraber,
Fransa’da çeşitli ürünlerinin satışı için, kendisi tarafından kurulan ve elektronik eşya
sahasında üst seviyede faaliyet gösteren “Consten”i münhasır dağıtıcı olarak
atamıştır. Ayrıca Fransa´da “grundig” marka ürünlerin satılımını “Consten” firması
aracılığıyla gerçekleştirme yönünde bir anlaşma imzalamıştır. Ayrıca tüm
dağıtıcılarına ve satıcılarına, bölgelerinin dışına doğrudan veya dolaylı olarak satış
yasağı getirmiştir.110
Akabinde “Consten” firmasının Fransa’daki rakibi
konumundaki “UNEF” firması “Gin”t markalı ürünleri Almanya’dan alarak çok
daha ucuz bir fiyata Fransa pazarında satma istemiştir. Ancak bu ithalata tek satıcı
konumundaki “Consten” engel olmak istemiştir ve Fransız mahkemelerine haksız
rekabet ve markanın ihlali gerekçesi ile dava açmıştır.
Olayı ilk aşamada değerlendiren Komisyon “Consten” ile “Grundig” arasındaki
anlaşmayı rekabetin düzenlendiği ve rekabeti bozucu nitelikteki anlaşma uyumlu
eylem işletme birliği kararları ve hâkim durumun kötüye kullanılmasını yasaklayan
81 (1) inci maddeye aykırı bularak, paralel ithalatı önleyici önlemler almamaları için
“Consten” ve “Grundig”i uyarmıştır.
Karara itiraz eden “Consten” ve “Grundig” firmaları, Roma Antlaşması’nın “Bu
şözleşme hükümlerinin üye devletlerdeki mevcut mülkiyet ilişkin kuralları hiçbir
şekilde etkilemeyeceği, ulusal mevzuatların tanıdığı mülkiyet hakkına Topluluğun
müdahale edemeyeceği “hükmünü içeren 295 inci maddesinin “Consten”in “Gint
“markasını “kullanmasını “ koruduğunu iddia etmişlerdir. ATAD ise paralel ithalatı
engellemek için, ulusal marka hukukuna göre hakları “kullanmaktan” kaçınma
zorunluluğunun, bu hakların verilmesini etkilemeyeceğini, ancak sadece üye ülkeler
arasındaki ticareti etkileyen ve amacı veya etkisi ortak pazardaki rekabeti önlemek,
kısıtlamak veya bozmak olan anlaşmaları ve uyumlu eylemleri yasaklayan 81 (1) inci
109 Schlag,P.,1999, s.355-356.
110 Arı, H.; ”Patent Lisans Anlaşmalarında Münhasırlık ve Bölgesel Sınırlamalar” 2.Dönem
Rekabet Uzmanlık Tezleri, Ankara, 2003, s.147.
44
maddedeki yasağa etki ettiği derecede onların “kullanılmasını” sınırlayacağını
belirtmiştir. Böylece Komisyon’un kararını desteklemekle birlikte, ulusal mevzuatla
düzenlenen marka hakkının anlaşmanın 30. maddesinin birinci cümlesine uygun
olarak “kullanılması” gerektiğine karar vermiştir.
Ancak Divan yeterli gerekçe gösterilmediği için kararı bozmuştur. Buna göre, hakkın
varlığı/kullanımı doktrini, 295. maddenin yorumunu, 81(1).maddeye göre belirlemek
çabasından doğmuştur.111
ATAD´ın “hakkın varlığı” kavramıyla “kullanımı” kavramı arasındaki ayırımı
vurguladığı bir diğer dava ise “deutsche grammophon”112
davasıdır. Bu davada
çözülmek istenen problem markanın marka içi rekabeti önleyip önlememek için
kullanıp kullanılamayacağıdır.113
Divan bu davada konuya Anlaşma´nın serbest dolaşıma ilişkin 28. maddesi ve bu
maddedeki yasakların istisnasını teşkil eden 30. maddesi açısından yaklaşmıştır.
Topluluk tarafından müdahale edilemeyen ve ulusal mevzuatlarla tanınan hakların
kullanımının serbest ticaret üzerindeki etkisini değerlendirmiş ve Anlaşma´nın 30/1.
maddesinin haklı gördüğü oranda bu kullanımın engellenebileceğine karar vermiştir.
Konuya ilişkin bu görüşünü dava sonucunda aldığı karada “Anlaşmanın 30. maddesi
uyarınca Topluluğun bir üye ülke yasalarınca tanınan sınaî ve ticari mülkiyet
haklarının varlığına saygılı olduğu açıkça anlaşılsa bile yine de varlığı tanınan hakkın
kullanımı Anlaşma´daki sınırlamalara tabidir. Sınaî ve ticari mülkiyet haklarına
dayanarak malların serbest dolaşımını önlenmesi istisnası da ancak fikri mülkiyet
hakkının özünü (özgül matter) korumak için kullanılması halinde meşru sayılır”
şeklinde dilde getirmiştir.114
111 Schlag, P., The Antitrust Bulletin, s 356.
112 Case 78/70, Deutsche Grammophon GmbH v Metro, [1971] ECR 487, p. 7.
113 Çamlıbel Taylan, E. ,2001, s.84.
114 Marenco, G.,Banks,K.;”Intellectual Property and the Community Rules on Free Movement
“EL Rev 1990, No:15, s.225.
45
Her ne kadar ATAD´ın geliştirmiş olduğu bu doktrin oluşturulma amacı olan
“hakların varlığı” ve “kullanımı”nın serbest dolaşıma etkisi problemine yukarıda
bahsetmiş olduklarımız gibi birçok davada çözüm bulmuş olsa da bu ayırım eksik
yanlarıyla eleştirilere konu olmuştur.
Örneğin BEIER, hakların varlığı/kullanılması ayrımının muğlâk ve anlaşılmaz
olduğunu, aynı zamanda serbest dolaşım ilkesi ile ulusal fikri ve sınaî mülkiyet
hukukları arasındaki problemin çözümüne de hiçbir katkısı olmadığını ileri
sürmektedir..115
KORAH ise, istisnalar hariç, varlık ve kullanım arasında bir çizgi çizmenin mümkün
olmadığını ileri sürerek doktrini eleştirmektedir. Yazara göre hakkın varlığı
kullanılabildiği ölçüde söz konusu olacaktır.116
2.5.2.Hakkın Özgül Konusu Doktrini (The Specific Subject Matter)
Yukarıda açıkladığımız ” hakların varlığı doktrini “özetle hakların varlığı konusu
ulusal hukuku ilgilendiren bir hususken söz konusu hakların kullanılması halinde
ATAD´ın devreye gireceğinden bahsetmektedir.
Ancak Topluluğu ilgilendiren söz konusu hakların kullanılmasının denetimi Divan
için başlı başına bir sorun teşkil eder olmuştur. Dolayısıyla ATAD bu sorunu çözmek
ve yukarıda bahsedilen”hakların varlığı” ve “kullanımı” doktrinine yöneltilen
eleştirilere cevap niteliğinde olması amacıyla yeni bir doktrin geliştirme gereği
duymuştur.
Geliştirmiş olduğu bu doktrinle ATAD hakkın kullanma biçiminin hakkın “özüne”
“cevherine” ait olduğu halde, bu nitelikte bir kullanmanın meşru sayılacağını ifade
etmektedir.117
115 Beıer,K.F.; ”Industrial Property and Free Movement of Goodsin the Internal European
Market” IIC Vol:21,No:2,1990 ,s.147;ÖZCAN,Mehmet,1999,s. 112. 116
Korah, V.; ”An Introductory Guide to EC Competition Law and Practice”, London, 1996
,s.84.
46
Ayrıca söz konusu doktrin AB Rekabet Hukuku ile ulusal sınaî mülkiyet sistemleri
arasındaki sınırları çizmek amacıyla, hakkın varlığı/kullanımı ayrımını tamamlayıcı
nitelikte bir yardımcı kavram olarak tanımlanabilmektedir.118
Sınaî mülkiyet hakkının özgül konusu, hakkın Antlaşma tarafından ihlal
edilemeyecek kapsamını belirler. Bu nedenle “hakkın özgül konusu”, hak sahibi veya
onun rızasıyla başkası tarafından, ilgili ürün veya hizmetin ilk defa pazarlanmasıyla
tüketilen hak için de bir kriterdir.119
BEIER hakkın özgül konusu kavramını
“Markayı münhasır kullanma hakkı, markalı malı satışa ilk sunma hakkı, alıcılara
malın menşeini gösterme ve kalitesini garanti etme“ kavramlarının oluşturduğunu
ifade etmektedir.120
ATAD ilk olarak, “hakkın özgül konusu doktrinini” hakkın varlığı ve kullanımı
doktrini anlatılırken bahsettiğimiz “Deutsche Grammophon v Metro” 121
davasındaki
kararının 6. paragrafında:
“Anlaşmanın 30. maddesi uyarınca Topluluğun bir üye ülke yasalarınca tanınan sınai
ve ticari mülkiyet haklarının varlığına saygılı olduğu açıkça anlaşılsa bile yine de
varlığı tanınan hakkın kullanımı Anlaşmadaki sınırlamalara tabidir. Sınai ve ticari
mülkiyet haklarına dayanarak malların serbest dolaşımını önlenmesi istisnası da
ancak fikri mülkiyet hakkının özünü (spesific matter) korumak için kullanılması
halinde meşru sayılır” şeklinde tanımlamıştır.
Ayrıca ATAD “Danks Supermarked “kararıyla da 122
doktrine ilişkin görüşlerini bir
kez daha ifade etme imkânı bulmuştur.
117 Tekinalp, Ü.,Tekinalp, G., 2000, s.693.
118 Schlag ,P., The Antitrust Bulletin, s.365.
119 Rıtter, L.,Braun,W.D.,Rawlınson, F.; ”ECC Competition Law “, a Practitioner´s Guide, Boston,
1991, s.576. 120
Beier , K.F.; “The Doktrine of Exhaustion in ECC Trademark Law Scope and Limits “ IIC
Vol:1 No 1/79 s.23. 121
Case 78/70, Deutsche Grammophon GmbH v Metro, [1971] ECR 487,p. 7. 122
Case 58/80, Danks Supermarked v Imerco,[1981] ECR 1813 C.M.L. R 590.
47
Davada marka hakkına ilişkin ulusal hükümlerin paralel ithalatı engellemekte
kullanılıp kullanılamayacağı tartışılmıştır. Divan konuya ilişkin olarak 30. maddenin
sadece mülkiyetin özünü oluşturan hakların korunması için malların serbest
dolaşımının ihlaline izin verecek bir istisna teşkil ettiğini, markalı malı taşıyan
malların ilk kez piyasaya sunum hakkının marka hakkı sahibine ait münhasır bir hak
olduğunu ve bu konunun ”hakkın özgül konusunu “oluşturduğunu ifade etmiştir.
Karardan anlaşılan ATAD´ın 28. maddenin istisnasını teşkil eden 30. maddenin
uygulanmasını sadece “hakkın özgül konusu” olarak tanımladığı malların ilk kez hak
sahibince piyasaya sunulmasında uygun bulduğunu, ancak bu münhasır hak
dâhilinde hak sahibinin paralel ithalatı 30. madde uyarınca engelleyebileceğini dile
getirmiş bir kez piyasaya sunulmuş olan orijinal 123
malların paralel ithalatının ise
hakkın özünü teşkil etmediğini ve dolayısıyla söz konusu ithalatın hak sahibince
engellenemeyeceği kanaatine varmıştır.
ATAD “hakkın özgül konusu” kavramını kullandığı davalardan bir diğeri ise
“Centrafarm v Winthrop” 124
davasıdır. Dava konusu olayda “Centrafarm” firması
Birleşik Krallık´ta ve Hollanda´da ”negram” markasıyla piyasaya sunulmakta olan
ilaçları Birleşik Krallık´tan alarak Hollanda´ya ithal etmektedir. Birleşik Krallık´taki
“negram” markasının sahibi konumunda olan “Sterling” firmasının Hollanda´daki
yardımcı şirketi ve “negram “markasının Hollanda´daki sahibi olan “Winthrop”
firması ise bu markadan kaynaklanan haklarını kullanarak söz konusu ithalata engel
olmak istemektedir. Divan bu dava sonucunda yapmış olduğu değerlendirmede
“tüketilme doktrinine” de atıfta bulunarak “hakkın özgül konusu” olgusunu:
“Topluluğun temel prensiplerinin istisnalarından biri 30. maddedeki malların serbest
dolaşımından muafiyet kurallarıdır. Bu muafiyetten yararlanabilmek için fikri
mülkiyet “hakkının özünün” korunması gerekmektedir. Ticari marka hakkının özü ise
hak sahibine markalı malları ilk defa piyasaya sunma konusunda sağlanan garanti
oluşturur. Markanın kullanılması ve o marka ile korunan ürünlerin ilk defa piyasaya
123 Yabancı literatürde “genuine” olarak ifade edilmektedir.
124 Case 16/74, Centrafarm v Winthrop,[1974], ECR 1183, p. 8.
48
sürülmesi konusunda marka sahibinin münhasır bir hakka sahip olduğunu garanti
eder. Böylelikle hak sahibinin markalı malları yasa dışı piyasaya sürerek kendisinin
şöhret ve statüsünden haksız olarak istifade etmeye çalışmak isteyen rakiplerine karşı
koruması sağlanır.”diyerek ilk kez satım garantisi sunan bir olgu olarak
tanımlamıştır.
Mahkeme ayrıca “Winthrop” firmasının bu satışa engel olma çabasının “hakkın
özgül konusu” dışında kalacağını ve bu davranışın dolayısıyla anlaşmanın 28-30.
maddelerine aykırı olacağını belirtmiştir.125
ATAD, hakkın özgül konusunun tanımını yaptıktan sonra hak sahibinin hakkının
kapsamını belirlemek amacıyla, “hakkın asıl fonksiyonu”ve “hakkın temel işlevi” gibi
kavramlar kullanmıştır.
“Hoffman La Roche v Commission” ve “Sa Cln-Sucal Nv v Hag”126
davalarında ise
Divan “ hakların asıl fonksiyonu” kavramını ilk kez “hakkın özgül konusu”
kavramından ayırmıştır.
Bu çerçevede ATAD “Hoffman La-Roche” ve “Sa Cln-Sucal Nv v Hag” kararlarında
markanın asıl fonksiyonunun ürünün üzerine konulan işaret sayesinde hiçbir
karışıklığa meydan vermeksizin tüketicilere ürünün aynı orijinden (kaynaktan)
geldiğinin garanti edilmesi ve bu sayede ürünün tüketicilerce karıştırılması
ihtimalinin ortadan kaldırılması olduğunu ifade etmiştir.127
Bu sayede marka
sahibinin münhasır hakkının özü belirlenirken markanın temel fonksiyonu olan
garanti fonksiyonu göz önüne alınmıştır.
125
Lubbock, M.C.,Ashurst ,M.; ”Hag II and Trademark Delimitation Agreements, International
Intellectual Property Law:New Develpoments”, New York, 1995, s.225. 126
Case 85/76, Hoffman La Roche v Commission [1979] ECR 461) , Sa Cln-Sucal Nv v Hag (Case C-
10/89, Sa Cln-Sucal Nv v Hag [1990] ECR I–3711. 127
Korah, V.,1996, s.370.
49
Mahkeme benzer bir şekilde “Hag II”128
” ve “Terrepin/Terranova” davalarında
vermiş olduğu kararlarda da “hakkın özgül konusu”ndan ziyade markanın aslı
fonksiyonu üzerinde durmuştur.
Sonuç olarak “marka hakkının özgül konusu” marka sahibine markasının piyasada
haksız bir şekilde kullanılmasını önleme yetkisi verirken “markanın temel işlevi”
tüketici ve son kullanıcılara markanın kaynağının aynı olduğu ve dolayısıyla aynı
kalite standartlarına sahip olduğu konusunda garanti vermektir. Böylece ürünle ilgili
bir problem yaşadıklarında bundan sorumlu tutabilecekleri kişinin hak sahibi
olduğunu bilen tüketicilerin markayı tercih ederken bu güveni taşımaları markanın
bu işlevinden ileri gelmektedir. Kısaca hakkın özgül konusu kavramını üreticiyi
koruma amacına hizmet ederken marka hakkının temel işlevi kavramının daha çok
tüketici korumaya yönelik bir kavram olduğunu söylemek mümkündür.
ATAD tarafından “hakkın özgül konusu” doktriniyle bağlantılı bir şekilde
geliştirilmiş olan bir diğer doktrin ise “ortak menşe doktrini” dir.
“ortak köken öğretisi” olarak da ifade edilmekte olan bu doktrin aslında Topluluk
içinde tek bir sınaî hakkın olduğunu ancak zaman zaman yine Topluluk içinde farklı
ülkelerde aralarında hiçbir ekonomik neden olmayan insanların ayni sınaî hakkın
sahibi olabileceğini ifade etmektedir.
Ortak menşeli markalar marka sahibinin markasını kısmen veya belirli bir coğrafi
bölge bakımından üçüncü bir kişiye devretmesi ile oluşabileceği gibi daha çok
olağanüstü dönemlerde devlet müdahalesiyle zorunlu olarak gerçekleştirilen bir devir
işlemi sonucunda da oluşabilmektedir. ATAD bu durumda sınaî hakkın menşeinin
aynı olması nedeniyle iki ülke arasında gerçekleştirilecek paralel ithalatların
engellenemeyeceğini ileri sürmüştür.
128 Case C–10/89, SA CNL-Sucal NV v Hag GF AG, [1990] ECR I–3711; Case 119/75,Terrepi v
Terranova,[1976] ECR 1039.
50
ATAD “ortak köken öğretisi” olarak ifade ettiği olguyu ilk kez “Hag I“129
kararında
kullanmıştır.
Karar konusu olayda “Hag AG” firması 1908 yılında Almanya´da tescil ettirdiği
markasını 1935 yılında “Cafe Hag Sa” şeklinde Belçika´da da tescil ettirmiş olan bir
kafeinsiz kahve üreticisidir. Ancak 1944 yılında II. Dünya Savaşı´nın ardından
Belçika´daki marka hakkına ganimet olarak el konulmuştur. El koyulan marka 1971
yılında ise Van Zuylen ailesine satılarak özelleştirilmiştir. Bu özelleştirmenin
ardından “Hag” firmasının mallarını Lüksemburg´da da satmak istemesi üzerine
Belçika´da tescilli “Hag” markasının sahibi firma kendi markasını taşıyan Alman
“Hag” firmasının kahvelerinin Belçika ve Lüksemburg´da pazarlanmasına engel
olmak için girişimde bulunmuştur. Bununla birlikte firma Alman” Hag”ın Belçika ve
Lüksemburg’da yapmış olduğu tescillerin iptalini de talep etmektedir.
Yerel mahkemece ATAD´a gönderilen davada Divan:
“Antlaşmanın 30. maddesi malların serbest dolaşımına istisna getirirken sadece sınai
ve ticari mülkiyet haklarının özüne ait kullanım şeklinin meşru olduğunu bu hakların
pazarların bölünmesi amacıyla kullanılmaya müsait olduğunu ve bu durumun da
malların üye ülkeler arasında serbest dolaşımını etkileyeceğini belirterek marka
hakkına dayanılarak bir başka üye ülkede yasalara uygun olarak piyasaya sunulmuş
aynı ortak kökene sahip malların serbest dolaşımına engel olunamayacağına “karar
vermiştir.
Bu davada dikkat edilmesi gereken husus paralel ithalata konu olan malların
birbirinin aynısı olan orijinal mallar olmadığıdır. Dava konusu olayda birbirinin aynı
olmayan bu mallar aynı zamanda aynı orijinden de gelmemektedir. Firmalar her ne
kadar kuruluş aşamasında ortak menşee dayansa da zamanla bir takım nedenlerle
aralarındaki bağ kopmuş ve tamamen bağımsız firmalar haline gelmişlerdir. Olayda
sadece iki firmaca farklı ülke pazarlarında satılmakta olan ürünün türü aynıdır.
Paralel ithalattan bahsedebilmek için ise birbirinin aynı olan ve ortak menşee sahip
129 Case 172/93, Van Zuylen Freres v Hag ,[1974] ECR 731
51
ürünlerin farklı pazarlarda satılması ve iki ülke arasında ithal edilmesi söz
konusudur. Dolayısıyla bahsi geçen davanın bir paralel ithalat davası olduğunu
söylemek yanlış olacaktır.
Mahkemenin davaya ilişkin kararından ortak menşeine rağmen her markanın
kamulaştırma tarihinden itibaren kendi ülke sınırları içerisinde üzerinde
kullanıldıkları ürünlerin tek bir kaynaktan geldiğine işaret eden garanti fonksiyonu
ile birbiriden bağımsız olarak faaliyet gösterdiğini kabul ettiğini anlamaktayız.
Ayrıca karardan markanın asli fonksiyonunu yerine getirebilmesi için üzerinde
kullanıldığı ürün ile marka sahibi asında bir bağlantı kurulmasının gerekli olduğunu
düşündüğünü çıkarsamaktayız.
Ancak söz konusu karar ile markanın en temel işlevi olan markalı malların hiçbir
kuşkuya yer vermeyecek şekilde hangi ticari işletme tarafından üretildiğini gösterme
özelliğini göz ardı eden Divan, söz konusu problemin farklı firmalarca ürünleri
üzerinde markalarını taşıyan farklı etiketler yerleştirilmesiyle çözülebileceğini ileri
sürerek kararın aldığı eleştirilere yanıt vermeye çalışmıştır. Ancak yine de kararına
yönelik yoğun tepiden kaçınamamıştır.130
Örneğin CORNISH kararı “macera” olarak
tanımlamıştır.131
ATAD. “ Hag I” kararındaki yoğun tepki gören görüşünden ortak menşe doktrininin
dayanağı ve amacını açıklanmaya çalıştığı “Terrapin v Terranova” 132
davasında
vermiş olduğu kararla dönme fırsatı yakalamıştır.
Söz konusu davada “Terranova” inşaat malzemeleri üretip satan bir Alman
firmasıdır. Prefabrik ev ve bu evlere yönelik malzeme üretip satan İngiliz “Terapin”
firması ise 1967 yılında Almanya´da tescil başvurusunda bulunmuştur. Alman
“Terranova” firması ise aynı zamanda ticaret unvanı olarak da kullanmış olduğu
130Çamlıbel Taylan,E.,2001,s.137,Korah,V.,1996,s.227,Trıtton,G.;”IntellectualProperty in Europe”,
London, 1996, s.368. 131
Cornısh , W.R.; ”Materials on Intellectual Property”, Oxford, 1990, s.18. 132
Case 119/75,Terrepin v Terranova,[1976] ECR 1039
52
“terranova” ibaresi ile “terapin” markasının karıştırılabileceğini ileri sürerek
markanın Almanya´da kullanımına engel olmak istemektedir.
Dava sonucunda ATAD tarafından verilmiş olan kararda:
“Antlaşmanın 30. maddesi malların serbest dolaşımına engel olacak şekilde ithalatı
yasaklama ya da kısıtlama hakkı vermez. Hakkın varlığını belirleme yetkisi üye
ülkelere ait iken kullanma yetkisi anlaşmadaki sınırlamalara tabidir. Marka hakları
aynı markalı malların tek bir işletme tarafından üretildiği konusunda tüketicilere
garanti sağlar. İki ayrı üye ülke tarafından sağlanan, birbirinden ayrı ve de bağımsız
kişilere ait fikri mülkiyet hakları yönünden, Antlaşmanın 30. maddesi uyarınca diğer
üye ülkede korunan fikri mülkiyet haklarının karışıklığa sebep olması halinde her
ülkedeki hak sahibi kendi ülkesinde kabul gören fikri mülkiyet hakkını korumak
amacıyla malların serbest dolaşımına engel olacak şekilde ithalata engel olabilir.”
hükmüne varılmıştır. Böylelikle Divan “Hag I” davasında sergilemiş olduğu
tutumdan tamamen uzaklaşmış ve ticaret unvanı sahibinin karışıklığa sebep olan
malların ithalini engellemesini antlaşmaya aykırı olmayan bir davranış olarak
nitelendirmiştir. ATAD söz konusu kararla “Hag I” davasında ortaya attığı “ortak
menşe doktrini” bir şekilde açıklamaya çalışsa da bu konuda yine çok başarılı
olamamış ve CAMPHELL gibi 133
kimi yazarlar yapılan açıklamayı yeterince
tatminkâr bulmamıştır.
ATAD´ın “Hag I” davasındaki görüşünden uzaklaştığını gösteren bir diğer dava ise
“Pharmon” davasıdır.134
Davaya yönelik olarak aldığı kararda ATAD ”Ürünü dış
pazarda zorunlu bir devlet tedbirine dayanarak piyasaya sürmek sınaî mülkiyet hakkı
sahibi aleyhine bir hüküm yaratmaz ve zorunlu tedbirler hiçbir şekilde hak sahibinin
onayı anlamına gelmez”135
diyerek” Hag I “davasındaki görüşünden oldukça farklı
bir tavır takınmıştır.
133 Camphell, D.; ” International Intellectual Property Law New Developments”, Austria, 1995,
s.231. 134
Case 19/84, Pharmon V Hoechst ,[1985] ECR 281. 135
Çamlıbel Taylan, E. , 2001, s.138.
53
Nihayetinde ATAD “Terrapin v Terranova” ve “Pharmon” davalarında geri adım
attığının sinyallerini verdiği “ortak menşe doktrini”nden önüne gelen “Hag I”
davasının devamı niteliğindeki “Hag II” davasıyla tamamen vazgeçmiştir. Bu davada
ise “Hag I” davasında davacı konumunda olan Belçika kökenli “Hag” firması bu
defa “hag” markasıyla Alman piyasasına girmek istemiş ve Alman “Hag” firmasının
engeliyle karşılaşmıştır.
Bu davada ATAD farklı ülkelerde aynı markalı ürünleri üreten firmaların kendi
ülkelerinde diğer üreticinin aynı markalı ürünlerinin satışını engelleyebileceğine
karar vermiştir.136
ATAD son olarak “Hag II” 137
davasında vermiş olduğu kararla vazgeçtiği Topluluk
Hukuku´nda hiçbir dayanağı olmayan doktrine “ Ideal Standart” 138
kararları ile son
vermiştir.
Söz konusu olayda “American Standart Group” firması “ideal standart” markası
altında sıhhi teçhizatlar ve ısıtma cihazları üretip bu ürünleri Almanya ve Fransa´daki
yavru şirketleri aracılığıyla satmaktadır. Ancak 1984 yılında markasını “ısıtma
cihazları” için kısmen “Societe Generale de Fonderie(SGF)” firmasına satar. “SGF
“firması ise daha sonra söz konusu markayı yine Fransa´da faaliyet gösteren “CICh”
firmasına satar. Fransa´da bu firma tarafından üretilmekte olan ısıtma cihazlarının
“IHT” tarafından Fransa´dan ithal edilerek Almanya da piyasaya sürülmesi üzerine
Almanya´daki markanın halen sıhhi teçhizatlar ve ısıtma cihazları için sahibi
konumunda olan yavru şirket “Ideal Standart GmbH” marka hakkının ihlali
gerekçesiyle satışa engel olmak istemektedir.
Davayı değerlendiren ve marka kanunlarının amacının marka sahibini kötü niyetli
üçüncü kişilere kaşı korumak olduğunu vurgulayan mahkeme ulusal marka
haklarının sadece ülkesel karakterli olmadığını aynı zamanda birbirimden bağımsız
136 Case C–10/89, Sa Cln-Sucal Nv v Hag, [1990] ECR I–3711.
137 Case C–10/89, Sa Cln-Sucal Nv v Hag, [1990] ECR I–3711.
138 Case 9/93, ITH Internatiole Heiztechnnik v Ideal Standard GmbH,[ 1994], ECR I–2789.
54
olduğunu belirtmiştir. Böylelikle mahkeme “hakkın özgül konusu”üzerinde durmuş,
ithalatçı ülke ile ihracatçı ülkedeki marka sahipleri aynı olmasa dahi iktisadi olarak
ilişkili olmaları halinde veya ürünün piyasaya ilk olarak aynı grubun yavru şirketi ya
da tek dağıtıcı tarafından sürülmesiyle markanın menşe gösterme işlevini
tamamlanmış olacağına hükmetmiştir.
Topluluk içerisindeki mevzuat uyumlaştırmasının tam olarak sağlanamamış olması
nedeniyle “hakkın özgül konusu” ifadesinin her somut olayda farklılık
göstermektedir. Bu nedenle önüne gelen her yeni davadaki problemi çözebilmek için
ATAD her seferinde yeniden hakkın özgül konusunun tanımını yapmakta ve hakkın
kullanım biçiminin hakkın özgül konusuna aykırı olup olmadığını bu tanımdan yola
çıkarak değerlendirmektedir.
Bir davada yapılan tanım bir sonraki ile uyuşmadığından, o yeni olayın
problematikine ve karakteristiğine göre yeniden formüle edilmesi gerekmiştir.139
İşte
“hakkın özgül konusu doktrini”´nin en zayıf noktası da budur.
Tanımı yapacak makam 140
konusunda tereddütlere düşülmesi ise doktrinin bir diğer
zayıf noktasıdır.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki tüm bu eksik yönlerine rağmen doktrin uzun yıllar
ATAD tarafından kullanılmış ve halen de kullanılmaya devam etmektedir
2.5.3.Hakkın Tüketilmesi Doktrini
ATAD tarafından geliştirilmiş olan doktrinlerin sonuncusu olan “hakkın tüketilmesi
doktrini” ATAD´ın mevzuatları yorumlamada diğer doktrinlere oranla çok daha
yoğun bir şekilde başvurduğu bir yöntemdir ve Divan’ın malların serbest dolaşımı ile
ilgili geliştirdiği en önemli ilke olarak görülmektedir.
139 Özcan,M., 1999, s.121.
140 ATAD veya ulusal mahkemeler.
55
Diğer iki doktrinin zamanla önemini yitirmesine rağmen “tükenme ilkesi” halen
ATAD tarafından uygulanmaya devam etmekte ve gün geçtikçe gelişen ekonomik
ilişkiler nedeniyle önemi bir kat daha artmaktadır. Sahip olduğu bu önem nedeniyle
tez konumuzun odak noktasını teşkil eden “hakkın tüketilmesi ilkesi” ilerleyen
bölümlerde tarafımızca etraflıca tartışıldığı için bu bölümde konuya ilişkin detaylı
bilgi verilmesi gereği duyulmamıştır.
56
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MARKA HAKKININ TÜKETİLMESİ İLKESİ
3.1.Tükenme İlkesinin Tarihsel Gelişimi, Tanımı ve Unsurları
3.1.1.Tükenme İlkesinin Tarihi
Özellikle dünya ticaretinin akışına yön veren devletler serbest ticaret ve rekabet
hukukuna ilişkin düzenlemelerle bir arada fikri ve sınaî mülkiyet hukukunun
gereklerini de gözden geçirmektedirler. Böylelikle serbest ticaretin etkin bir rekabeti
de beraberinde getirerek devam etmesinin sağlanması ile sınaî ve fikri mülkiyet
haklarının sahibine sağladığı yetkiler arasındaki ince noktaya dikkat edip hassas
dengeyi sağlamak amacındadırlar. Bu amaç doğrultusunda hareket eden devletler
“tükenme ilkesi” kavramını yaratmış ve bu vesileyle söz konusu hassas dengeyi
sağlamayı başarmışlardır.
Bu amaçlarla oluşturulmuş olan “tükenme ilkesi”nin kökeni, Amerikan Yüksek
Mahkemesi’nin 1873’te verdiği patent haklarını içeren “Adams v Burke” 141
kararına
kadar gitmektedir. Söz konusu davada vermiş olduğu kararda mahkeme ödül
teorisinden hareketle marka hakkı sahibinin hakkının sağladığı ödülü markalı malları
Birleşik Devletler sınırlarında piyasaya ilk kez sunmakla zaten aldığını, dolayısıyla
artık bu malların sınırlar dâhilinde dolaşımına engel olamayacağı sonucuna vararak
ilk kez Birleşik Devletler Hukuku´nda tükenme ilkesinden bahsetmiştir.142
Orijinal malların paralel ithalatı ve dolayısıyla “hakkın tüketilmesi ilkesi” Kıta
Avrupası´nda ise daha geç bir tarihte 1886 yılından başlayarak 1920´lere varıncaya
dek birçok mahkeme kararına konu olmuştur. Bu tür davalardan biri olan tükenme
ilkesinin detaylı olarak ilk kez bahsinin geçtiği ve hukuk sisteminde uygulama alanı
141
Adams v Burke, 84 U.S .(17 Wall) 453.456 (1873) 142 Aslan, A., 2004, s.47.
57
bulduğu dava 1902 yılında Alman İmparatorluk Mahkemesi tarafından görülen
“kölnisch wasser “davası olmuştur. 143
Bu davaya ilişkin kararında Alman İmparatorluk Mahkemesi o tarihteki Alman
Mevzuatı´nda bu yönde bir düzenleme olmamasına rağmen markayı taşıyan malların
hak sahibi tarafından piyasaya sürülmesi ile birlikte marka hakkının tükenmiş
olacağını kabul etmiştir.144
Mahkeme söz konusu kararında marka hukuku açısından bugün dahi geçerliliğini
koruyan yargılara varmış markanın fonksiyonlarını göz önünde bulundurarak
sahibine markalı mallarının satışında herhangi bir tekel hakkı tanımadığını ve
piyasaya bu malların ilk kez sunumuyla hak sahibinin hakkının tükeneceğini
belirterek “tükenme ilkesi”ni ilk kez Kıta Avrupası hukukunda tanımını yapmıştır.
Kıta Avrupası´nda Almanya gibi AB öncesinde uluslararası tükenme sistemini
benimseyen diğer ülke mahkemelerinin konuya ilişkin vermiş olduğu benzer kararlar
arasında, İsviçre Federal Mahkemesi´nin 1952 yılında vermiş olduğu “lux” kararı,145
Avusturya´nın “agfa” kararı 146
ve Hollanda’nın ”grundig” 147
kararı ile Almanya´da
verilmiş olan “maja” kararı 148
yer almaktadır.149
Valentine Korah´ın “Cases and Materials “adlı kitabında bahsettiği gibi kavramın ilk
kez karşımıza çıktığı davalardan biri olan150
”Deutsche Grammophon v Metro”
151kararında ise hak sahibinin malların piyasaya sürümüne ilişkin onay kavramı
tartışmaya açılmıştır.
143 Pınar, H., 2000, s.857-858., ASLAN,.A., 2004, s.47.
144 Arkan, S.,1997, s.198.
145 BG 12.2.1952; GRUR Int 1953, s.42.
146 GRUR Int 1971, s.90.
147 GRUR Int 1957, s.259.
148 BGH 22.1.1964,GRUR Int 164 s.202.
149 Aslan, A.,2004, s.48., Pınar, H., 2000, s.859 .
150 Korah, V.; “Cases and Materials on EC. Competition Law”, Oxford, 1997, s.373.
151 Case 78/70, Deutsche Grammophon GmbH v Metro, [1971] ECR 487, p.7.
58
Dava konusu olayda “DGG” şirketi doğrudan ve Topluluk üyesi ülkelerdeki bağlı
şirketleri aracılığıyla plak dağıtımı yapmakta olan bir Alman firmasıdır. Şirket
Almanya´da plakları perakendeci ve toptancılar aracılığıyla direk satarken Almanya
dışındaki ülkelere “polydor.” markası altında münhasır lisans hakkı tanımış olduğu
firmalar aracılığıyla satış gerçekleştirmektedir. Bu firmalar “DGG” tarafından
belirlenen fiyat üzerinden satış yapmaktadırlar. Olayda davalı konumundaki “Metro”
firması ise “DGG” tarafından belirlenen fiyattan satış yapmayı reddederek Fransa´da
üçüncü bir kişiden aynı markalı ve kalitedeki orijinal nitelikteki kasetleri “DGG ” nin
belirlediği fiyattan daha ucuza alarak Fransa´ya kıyasla daha pahalıya satıldığı
Almanya’ya ithal etmiştir. “DGG”´nin “Metro” firmasının dağıtım sözleşmesini
ihlal ettiği gerekçesiyle açmış olduğu dava sonucunda Alman Mahkemesi “Metr”o
firmasının” polydor” marka plakları satım hakkını iptal kararı almıştır. Dava
sırasında ATAD´a yöneltilen soru karşısında ATAD ilk kez “hakkın tüketilmesi”
ilkesinden bahsetmiştir.
Anglo-Sakson hukuku sistemi ise “ilk satış doktrini” (first sale doctrine) olarak
isimlendirilen ve zımni lisans kuramına dayanan yaklaşımıyla tükenme ilkesini
sistemine dâhil etmiştir.152
Bu sisteme göre markalı malların hak sahibince piyasaya
ilk kez sürümü esnasında malı alan tarafa malın tekrar piyasaya sürümü ve ilerleyen
piyasa aşamalarına ilişkin herhangi bir kısıtlama getirilmemesi bir nevi zımni lisans
verilemesi anlamına gelmektedir. Bahsedilen zımni lisans kuramına dayanan “ilk
satış doktrini” Common Law hukukunda halen geçerliliğini sürdürmektedir.
3.1.2.”Hakkın Tüketilmesi” Kavramı ve Tüketilmeme İlkesine İlişkin Çeşitli
Tanımlar
Önceki bölümlerde bahsedilmiş olduğu gibi fikri mülkiyet hakları sahiplerine tekelci
bir takım haklar tanımaktadır. İşte bahsi geçen bu tekelci karakterdeki hakların en
önemlisi hak sahibinin ürünü piyasaya sunumda pazarlama ve dağıtımda üstün
152 Okutan,G.; ”Exhaustion of Intellectual Property Rights,A Non-Tariff Barrier to International
Trade “ Annales de la Faculte de Droit d´İstanbul, XXX.No.46, Mart 1996, s.112.
59
yetkilere haiz olmasıdır.153
Ancak hak sahibinin bu üstün yetkileri “hakkın tüketilmesi
“kavramı ile sınırlanmakta, “tükenme “kavramı sınaî mülkiyet hakkı sahibinin hak
ve yetkilerinin sınır çizgisini teşkil etmektedir. Bu sınır çizgisi ise sınaî mülkiyet
konusu ürünün piyasaya ilk kez sunumuyla belirginleşmekte ve artık hak sahibinin
yetkileri, mal üzerindeki denetim hakkı bu sınırın ardında kalmaktadır.
Başka bir ifadeyle fikri-sınaî hakların sahiplerine tanımış oldukları tekel hakları
kapsamında, ürünün ticareti, dağıtımı konusunda tekel olma hakkı yer almamaktadır.
Bununla birlikte bu hakla ürünün nihai alıcıya intikal etmesine kadar geçecek süre
içerisinde yapılacak satışları ve bunu şartlarını düzenleme yerine göre bu işlemleri
yasaklama yetkisi de hak sahibine ait değildir.154
Zira marka sahibinin markalı
mallarını piyasaya ilk sürümünden sonra hak sahibince ilgili malların piyasa
ajanlarınca pazar içerisinde tedavülüne müdahale etmesine izin verilmesi piyasada
ticaret kavramının ortadan kalkması ve sadece üretim ve pazarlama faaliyetlerinden
bahsedilebilir hale gelinmesi anlamına gelmektedir. Kullanımı hayatın içerisine bu
kadar yoğun girmiş olan bir sınaî hakkın sağladığı avantajın bu denli genişletilmesi
piyasanın işlerliğini bozucu nitelikte olacaktır.
Rekabet Kurulu’nun 6 Ağustos 2001 tarih ve 24485 sayılı kararında da belirtildiği
üzere; “Fikri ve sınaî mülkiyet hakları sahipleri, yıllar boyunca kendi yarattıkları
mallar üzerinde azami korumayı sağlamayı hedeflemiş, buna karşın malı satın alan
kişiler de, satın aldıkları malı dilediği şekilde kullanmak istemişlerdir. Karşılıklı
çıkar çatışmaları neticesinde, serbest ticaret ile fikri mülkiyetin korunması; kamu
yararı ile kişisel kullanım özgürlüğü arasında dengeyi temin etmek amacıyla “fikri
mülkiyet haklarının tükenmesi ilkesi” ortaya çıkmıştır.
İşte özellikle son yıllarda meydana gelen gelişmelerle liberal iktisadi anlayışın dünya
üzerinde giderek baskın konuma gelmesiyle malların serbest dolaşımının
gerekliliğinin artması ve bu nedenle bu yönde gerçekleştirilen çabaların yoğunluk
153 Cornish ,W.R.,1996, s.1-45.
154 Arkan, S., Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, 1998, s.197.
60
kazanması ve buna karşılık ülkelerin kendi ulusal ekonomilerini de muhafaza etme
isteklerinin bir arada olduğu global ortamda iki amaç arasındaki hassas dengeyi
korumaya hizmet eden kavram ”hakkın tüketilmesi ilkesi”dir.
İlke hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse “tüketilme ilkesi”nin
varlığının sınaî mülkiyet hakkı sahipleri ve tüketiciler açısından farklı sonuçlar
doğurduğu açıktır.
İlkeyi hak sahipleri emek, zaman ve para harcayarak oluşturdukları bir değerin yok
olmasına neden olan, bu çabaları sonucunda elde edebilecekleri maksimum faydayı
sağlamalarını önleyen bir unsur olarak görmaktedirle. Tüketiciler için ise “tükenme
ilkesi “az maliyetle aynı ürünlere ulaşmalarını sağlayan, üretici firmalarca yüksek
maliyetlere katlamaya mecbur bırakılmalarının önünde bir engel teşkil eden yardımcı
bir unsurdur. Üretici firmalar açısından durum değerlendirildiğinde her yatırımcının
amacı olan maksimum getiri hedefi yolunda karşılaşılan bir engel olduğu açıktır.
Yatırımcı farklı ülke pazarlarında farklı fiyat politikası uygulayarak karını maksimize
edebilecekken “tükenme ilkesi” bu hakkı yatırımcıya tanımamaktadır.
Tarafımızca dünya ticareti düşünüldüğünde bu alanda rekabetin gelişmesi ve global
dengelerin oluşması için serbest ticaret ortamının oluşturulması tek bir üreticinin
hedeflerinin gerçekleştirilmesi ve refahından çok daha önemli bir husus olduğu
düşünülmektedir. Dolayısıyla “hakkın tüketilmesi” prensibiyle fikri mülkiyet hakkı
sahibinin serbest ticaretin önünde bir engel teşkil eden sınırsız denetim haklarının
önüne geçilmesi ve mutlak yetkinin sınırlanması gerekmektedir.
Bu amaçlar doğrultusunda geliştirilen “tükenme “kavramına ilk olarak 1900 yılında
Josef KOHLER tarafından “Patent Hukuku” isimli kitapta yer verilmiş ve yazar
tarafından serbest ticaretin sağlanması için patent hakkına sınırlama getirilmesi
gerektiği ileri sürülmüştür. Yazar patent sahibine tanınan geniş yetkinin “belirli bir
ürün için“ verildiğini ve bir kez bu ürün hak sahibi tarafından satıldıktan sonra artık
61
“belirli ürün için “ortadan kalkacağını belirtmiş ve tükenme ilkesine yönelik ilk
tanımlamayı bu eserinde bu şekilde yapmıştır.155
ARIKAN ise “tükenme ilkesi”ni kısaca fikri ve sınaî hak konusu malın sahibince
veya rızasınca piyasaya sunulmasından sonra o mal üzerindeki inhisari yetkilerin
sona ermesi ve malın bundan sonra fikri ve sınaî hak kuralları kontrolünden çıkarak
ticaret kurallarının kontrolüne girmesi olarak tanımlamaktadır.156
MİMAROĞLU´na göre “tüketilme doktrini” sahibine tanıdığı kuvvetli koruma
nedeniyle sınırlandırılmadığında büyük sorunlarla karşılaşılabilecek olan marka
hakkının kullanılmasına markalı malların piyasada tedavülüne hak sahibince
müdahalede bulunmasını engelleyerek sınırlama getiren bir doktrindir. 157
TEKİNLAP ´e göre ise “hakkın tüketilmesi” kavramı kısaca sınaî hak kapsamındaki
ürünlerin sınaî hak sahibi tarafından veya onun rızasıyla piyasaya ilk kez
sürülmesinden sonra bu hakkın artık tükenmesini ifade etmektedir. Malın ilk rızai
satışı sonrasında fikri mülkiyet hakkı sahibinin tekelci ilk satım hakkı sona ermekte,
malın dolaşımına hak sahibi artık müdahale edememektedir.158
BAINBRIDGE de marka hakları yönünden “tükenme ilkesini” bir yandan malların
serbest dolaşımından kaynaklanan ticari marka haklarının kullanılması ile diğer
yandan bu hakkın kullanımı yoluyla Topluluk pazarlarının bölünmesi arasında bir
uzlaştırıcı olarak tanımlamıştır.159
155 Arı,H.; ”Patent Lisans Anlaşmalarında Münhasırlık ve Bölgesel Sınırlamalar” 2.Dönem
Rekabet Uzmanlık Tezleri, Ankara, 2003; ” Parallel Imports in Asia ‘Max Planck Series on Asian
Intellectual Property Law, 9’ IIC 33, 2002. ,s.14-15. 156
Arıkan, A. S.,Perşembe Konferansları, 2002, s.49. 157 Mimaroğlu, S.K., 1978, s.348. 158
TekinalpP, Ü., 2004, s. 686. 159
Baınbrıdge, D.I.; ”Intellectual Property”, Pitman Publishing, London-1992, s.372.
62
3.1.3. Hakkın Tüketilmesinin Unsurları
Önceki bölümlerde “tükenme ilkesi” ni tanımlarken bahsetmiş olduğumuz gibi
“tükenmeden bahsedebilmek için koruma kapsamındaki malların hak sahibince veya
rızasıyla piyasaya sunulmuş olması” gerekmektedir. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi
hakkın tüketilmesinin ilki” hak sahibinin rızası” ikincisi ise “piyasaya sunma”
şeklinde iki unsuru bulunmaktadır.
“Hak Sahibinin” Rızası” ile Malların Piyasaya Sunulmuş Olması
Sınai hak kapsamındaki ürünlerin sınai hak sahibi tarafından veya onun rızasıyla
piyasaya ilk kez sürülmesinden sonra bu hakkın artık tükeneceğini ifade etmekte
olduğunu daha önce belirttiğimiz “tükenme ilkesinin” yukarıdaki tanımından da
açıkça anlaşıldığı gibi temel unsuru “hak sahibinin rızası ile malların piyasaya
sunulmuş olması” dır.
Markalı bir malın markanın ait olduğu tek bir işletme tarafından piyasaya sunumu
mümkün olduğu gibi aynı işletmeler birliğine bağlı işletmelerden biri tarafından dahi
piyasaya sunulması halinde piyasaya sunum işleminde hak sahibinin rızası
gerçekleşmiş sayılır.160
Ayrıca markayı taşıyan orijinal nitelikteki malların hak sahibinin rızası ile üçüncü
kişilerce satışının gerçekleştiğini kabul etmek için mutlaka hak sahibi ve üçüncü kişi
arasında ana şirket yavru şirket ilişkisi gibi ekonomik bir tabiyet ilişkisinin olması da
şart değildir.
ARKAN ´a göre marka sahibinin yapacağı lisans, tek satıcılık gibi sözleşmelerle de
malların üretimi ve/veya satışı için üçüncü kişilere yetki verdiğini beyan etmesi
durumunda da hak sahibinin rızasının olduğu kabul edilmelidir.161
Bu beyan marka
hakkı sahibince açık bir şekilde verilmeli üçüncü kişilerce hakkının ihlaline sessiz
160 Ayoğlu, T.,s.99; Aslan, A., 2004, s.187.
161 Arkan, S., C.1, 1997, s.204.
63
kalması somut olaydan anlaşmalı olarak malların üçüncü kişilerce piyasaya
sunulduğu anlaşılmadığı takdirde rıza olarak değerlendirilmemelidir.162
Ancak marka sahibinin yapmış olduğu lisans sözleşmesinde lisans alanın lisans
sözleşmesiyle kendisine tanınan yetkileri aşması halinde bu mallar yönünden hak
sahibinin rızasına uygun üretim veya piyasaya sunma işlemi gerçekleşmediği için
hakların tükenmesi de söz konusu olmaz.163
ATAD´ın da birçok davada almış olduğu kararlardan açıkça anlaşılan tüketilmenin
gerçekleşmesinde en önemli kıstas olarak malın piyasaya sunumunda hak sahibinin
rızasının olup olmamasını kabul ettiğidir. 164
Divan´ın bu görüşünü temelinde yatan
düşünce ise hak sahibinin markasıyla elde etmiş olduğu malların piyasaya sürümü
hakkının söz konusu sürüm rızası dâhilinde gerçekleşmediği sürece karşılığının
aldığının söylenememesidir.
Divan´ın bu düşünceyi benimsediğini gösteren ilk kararlardan biri “hakkın özgül
konusu”´nun değerlendirildiği bölümde kısaca değinmiş olduğumuz ”Hag II”
kararıdır.165
Dava konusunu tekrar özetlemek gerekirse olayda aynı markaya sahip ve aralarında
hiçbir ekonomik bağ bulunmayan iki firmanın birbirlerinin ülkelerine ithalat yapması
durumunda firmalardan birinin malının üçüncü bir kişice satışında rızasının
olmaması gereğince tükenmenin gerçekleşmemiş olması nedeniyle diğer firmaca
yapılacak olan paralel ithalatı engelleyebilme olasılığı tartışılmıştır. Sonuçta ise
satışta tükenmenin bir unsuru olan “rıza”nın eksik olması nedeniyle tükenmenin
gerçekleşmemiş olduğu kanaatine varılmıştır.166
162 Pınar, H., Prof. Dr .M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.867.
163 Arkan, S., Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, 1998, s.204.
164 Beier, ICC 1990, s.153.
165 Case C-10 /89 ,SA CNL- Sucal NV v Hag GF AG ,[1990] ECR I-3711.
166 Cook, T.; “Intellectual Property in the European Community”, New Developments, Austria,
1995, s.52.
64
Konuya ilişkin olarak İngiltere´nin yaklaşımı ise ileride detaylı olarak
anlatacağımız167
Ulusal Mahkeme´ce verilmiş olan “revlon” kararı ile
açıklanabilir.168
Yine ilerleyen bölümlerde169
ayrıntılarına değineceğimiz “Phytheron”170
kararı ise
konuya ilişkin olarak Divan’ın ön karar izleği uyarınca vermiş olduğu bir diğer
karardır.
Piyasaya Sunma
Marka hakkı sahibinin hakkının tükenmesinden bahsedebilmek için bu hakkın marka
sahibince kullanılması gerekmektedir. Bu kullanım ise markayı taşıyan tescil konusu
malların hukuka uygun bir şekilde” piyasaya sunulmasıyla” ve malın zilyetliğinin
her türlü devir yoluyla bir başkasına geçmesiyle gerçekleşebilir. 171
“Piyasaya sunum”un tükenme ilkesinin koşullarından biri olduğu Topluluk Marka
Yönergesi´nin “Ticari marka hakkı hak sahibine hak sahibi tarafından ya da onun
rızasıyla Topluluk sınırları içerisinde piyasaya sunulan mallar yönünden bu malların
sonraki kullanımlarına müdahale hakkı tanımaz” hükmünü içeren 7.maddesinde
geçmekte olan ”piyasaya sunulan mallar” ifadesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Bu
ifadeyle kastedilen“piyasaya sunum” ise yasal yollarla malların satışıdır. Dolayısıyla
piyasaya sunulmanın tükenmenin gerçekleşmesi için şart olduğunu belirtirken bu
sunumun yasal yollarla olup olmadığının da tespiti gerekmektedir.
PINAR´a göre markalı malın piyasaya sunulması iki farklı şekilde gerçekleşebilir.
Yazara göre marka sahibi, ürettiği malı kendi markası altında yine bizzat kendisi
167 Bkz. S.152.
168 Revlon Inc v Cripps& Lee Ltd. 1980 R.P.C 497,C.A .
169 Bkz.s.147.
170 Case C–352/95, Phyteron International SA v Jean Bourdon SA, [1997], ECR I–1729.
171 “piyasaya sunma” kavramı özellikle Kıta Avrupası hukuk sistemlerinde kullanılmakla birlikte
zaman zaman “ilk satış veya dağıtım” ifadeleri birlikte kullanılarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Oysa
ABD doktrini ve mahkemeleri tükenme ilkesini açıklarken “piyasaya sunma “ kavramı yerine “ilk
satış” ifadesini tercih etmektedir.
65
tarafından iç veya dış pazarda piyasa sürülebilir veya hak sahibinin izniyle üçüncü
bir kişi tarafından malın piyasaya sunulması mümkündür.172
“Bu ikinci durumda yani markalı malın hak sahibinin rızasıyla üçüncü bir kişi
tarafından piyasaya sunulması halinde üçüncü kişi ile hak sahibi arasında hukukî-
iktisadî tabiiyet ilişkisi mevcut olabilir. Bu durumda İşletmeler Birliği´ne (Konzern)
dâhil bir ticarî şirket tarafından markalı malın piyasaya sürülmesi halinde marka
hakkı tükenmiş olacaktır.
Diğer bir durum ise hukukî bir sözleşme sonucu verilmiş bir izin çerçevesinde malın
piyasaya sunulmasıdır. Bu durumda marka hakkı sahibiyle hukukî ve iktisadî açıdan
bağımsız olan ve onun rızasıyla markalı malı piyasaya süren üçüncü kişi arasındaki
akdi ilişki, tek satıcılık, acentelik, distribütörlük veya lisans sözleşmesi şeklinde
olabilir.”173
KAYA da “Türk Hukukunda Patentten Doğan Haklar “ adlı eserinde tükenmeden
söz edebilmek için marka üzerindeki zilyetliğin her türlü devir yoluyla bir başkası
tarafından meşru şekilde elde edilmiş olmasının gerektiğini belirtmiştir.174
Bununla birlikte “markalı malın mülkiyetinin devri mutlaka gerekli bir şart olmadığı
gibi; her durumda da bu tür bir devir satışın gerçekleşmiş sayılması için yeterli
olmayabilir. Örneğin, eğer bu markalı mal teminat verilmek üzere malın mülkiyeti
devredilmişse ve fakat bu mal önceki gibi hâlâ elde bulunduruluyorsa, hakkın
tükenmesini sağlayan piyasaya sunulma şartı gerçekleşmiş olmayacaktır.” 175
172 Pınar, H., Perşembe Konferansları, 2002, s.113-120.
173 Pınar, H., Perşembe Konferansları, 2002, s.113-120.
174 Arslan ,K.; “Türk Hukukunda Patentten Doğan Haklar”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Mecmuası, C. LV, S. 4, 1997, s.198. 175
Pınar, H., Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.862.
66
Yazara göre ayrıca malın satışı da” tükenme ilkesi” için bir koşul teşkil
etmemektedir. Malı satış amacıyla vitrine koyulması veya kiralanması da yeterli
olacaktır.176
Konuya ilişkin “Peak Holding” davasında İsveç Yüksek Mahkemesi´nce ön karar
izleği çerçevesinde AEA´na marka sahibince ithal edilip henüz satışı
gerçekleştirilmemiş mallar açısından ve üçüncü bir kişiye yeniden satışı yasaklayan
bir sözleşme yapılarak satılan mallar açısından piyasaya sunulma şartının
gerçekleşmiş kabul edilip edilmeyeceği sorusu yöneltilmiştir.
Divan´ın değerlendirmesi sonucunda vermiş olduğu görüş PINAR´ın görüşünün
aksine henüz satılmamış mallar için piyasaya sunulma şartının yerine getirilmemiş
olduğu şeklinde olmuştur.
İkinci durumda ise taraflar arasında her ne kadar yeniden satışı yasaklayan bir
sözleşme mevcut olsa da ilk satış gerçekleştiği ve mal üçüncü kişiye satıldığı için
piyasaya sunulma gerçeklemiş dolayısıyla mallar üzerindeki hak Divan´ca tükenmiş
kabul edilmiştir.
İlk durumda mallar henüz satılmadığı için ortada bir ekonomik değer oluşmamıştır.
Dolayısıyla marka sahibi markanın kendisine sağlamış olduğu hak olan ekonomik
getiriyi henüz elde edememiştir. Dolayısıyla henüz “hakkının tükettiğinden”
bahsedilememektedir. İkinci durumda ise mallar sonraki satışlar taraflarca engellense
dahi bir kez satılmış ve mallardan bir ekonomik getiri sağlanmıştır. Dolayısıyla ilk
durumdan farklı olarak artık markanın sahibine sağladığı hak tükenmiştir.
ARKAN ise Divan´ın bu konudaki görüşüne PINAR gibi katılmamaktadır ve
tükenmenin gerçekleşmiş kabul edilmesi için piyasaya sürümün hangi hukuki kalıp
içerisinde (satış, kiralama, trampa)yapıldığının ve karşılığında bir ücret alınıp
alınmamış olmasının öneminin olmadığını, malın vitrine koyulmasının da piyasaya
sunma anlamına geldiğini belirtmiştir.
176 Pınar, H., a.g.m, s.862.
67
Düşüncemiz dâhilinde “tükenme ilkesi”ni düzenleyen Yönerge hükümlerinde ve
KHK´nın ilgili maddesinde konuya ilişkin bir açıklık olmasa dahi ARKAN ve
PINAR´ın değerlendirmesi daha yerinde bir değerlendirmedir. Malların piyasaya
sunumu ifadesi malların mutlak şekilde satışı şeklinde algılanmamalıdır. Satma
niyetiyle arzın gerçekleşmiş olması artık mallar ile ilgili hakların tükenmesi anlamına
gelmektedir.
3.2.Tükenme Prensibinin Uygulanamayacağı Haller
Khk´nın 13/II maddesi “Marka sahibinin, malın piyasaya sunulmasından sonra,
üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı
kullanmalarını önleme yetkisi vardır.”177
diyerek “tükenme ilkesinin” istisnasını
düzenlerken marka hakkı sahibinin malları ilk kez piyasaya sunumundan sonra ancak
belirli koşullar gerçekleştiğinde bu malların piyasadaki el değiştirmelerine müdahale
edebileceğini belitmiş ve söz konusu koşulları ise malın üçüncü kişilerce
“kötüleştirilmesi ve değiştirilmesi” olarak belirlemiştir.
Bu hükmün dayanağı olan 89/104 sayılı Yönerge´nin 7/2. maddesi ile de koşullar
benzer şekilde tanımlanmıştır. İlgili maddede bu ilkenin malların sonraki el
değiştirmelerini önleme konusunda marka sahibinin malların piyasaya
sunulmasından sonra durumunun kötüleştirilmesi veya değiştirilmesi gibi haklı
nedenlerinin bulunduğu hallerde uygulanmayacağı belirtilmektedir.178
Ürün üzerindeki değişiklikler yapmakta kullanılan farklı yöntemlerden kısaca
bahsetmek hangi durumlarda tükenmenin gerçekleşmiş sayılacağının anlaşılması
adına faydalı olacaktır. Bu amaçla yöntemler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
177 İlgili madde son markalar kanunu taslak metninde “marka sahibinin malların sonraki ticaretine
karşı çıkma hususunda haklı sebeplerinin bulunduğu durumlarda özellikle malların piyasaya
sunulmasından sonra durumlarının değiştirildiği ya da bozulduğu hallerde üçüncü kişilerin ticari
amaçlı kullanımlarını önleme yetkisi vardır.” şeklinde düzenlenmiştir. 178
Her ne kadar yönergenin ilgili maddesinde yer alan “haklı neden “ kavramı şu an yürürlükte olan
556 sayılı KHK´nın 13/II maddesinde yer almasa da son Markalar Kanunu Taslak Metni´nde ilgili
madde bu ifadeyi içerir şekilde düzenlenmiştir.(Bkz.dn.398)
68
Orijinal olup da markayı taşımayan malın üçüncü bir kişi tarafından
markalanarak satılması:
ATAD tarafından verilmiş kararlar ışığında Divan´ın orijinal olup da markayı
taşımayan malın üçüncü bir kişi tarafından markalanarak satılmasını “tükenme
prensibinin” uygulamasının bir istisnası olarak tanımladığı anlaşılmaktadır.
Ürünlerin orijinal olup da markasız olarak piyasaya sürülmesinin ardındaki neden ise
markanın tüketici nezdinde edinmiş olduğu ve piyasada oluşturduğu standarttan
farklı üretimdir. Özellikle tüketiciler tarafından marka bağımlılığının yaşandığı
şarap, sigara, parfüm gibi mallar söz konusu olduğunda üretici tarafından kalite
standartlarından daha alt seviyede gerçekleşen üretimler pazara markanın imajını
koruma adına markasız olarak sunulmakta ve nispeten ucuz fiyattan satılmaktadır.
Tarafımızca KHK´nın “Marka Tescilinden Doğan Hakların Kapsamı” başlığını
taşıyan “Markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak,
tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması halinde marka sahibinin,
izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi vardır.“
hükmünü içeren 9/I(a) maddesi ve bu durum karşısında hak sahibinin “İşaretin mal
veya ambalajı üzerine konulması,”nı yasaklama yetkisini düzenleyen 9/II(a)
maddeleri göz önünde bulundurulduğunda, marka sahibinin aynı ürüne marka
koyarak piyasaya sürmüş olmasının marka hakkının tükenmesine neden olduğu
gerekçesiyle markasız malın marka koyularak üçüncü kişilerce satışının uygun
görülmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir.
Marka halkı sahibince malın ilk satışından sonra üçüncü kişilerce
yapısının ve kalitesini değiştirilerek satılması
Khk´nın “Tescilli bir markanın tescil kapsamındaki mal üzerine konularak marka
sahibi tarafından veya onun izni ile Türkiye'de piyasaya sunulmasından sonra,
mallarla ilgili fiiller marka tescilinden doğan hakkın kapsamı dışında kalır. Marka
sahibinin, birinci fıkra hükmüne girmesine rağmen, malın piyasaya sunulmasından
sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı
69
kullanmalarını önleme yetkisi vardır.”hükmünü içeren 13. maddesi gereğince marka
hakkı sahibinin markalı orijinal nitelikteki mallarını piyasaya ilk sürümünden sonra
malların piyasada dolaşımına, üçüncü kişilerce alınıp tekrar satımına müdahale
edememesinin bir istisnasını bu alım satım esnasında malın değiştirilmesi teşkil
etmektedir. Bu durumda markanın “garanti” ve “kaynak gösterme” fonksiyonları
zarar görmekte ve bu eylem marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilmektedir.
Tarafımızca marka hakkı sahibinin malın piyasada dolaşımına müdahale edebilmesi
için orijinal mallarda yapılan değişimin kayda değer bir fark yaratması gerekmektiği
düşünülmektedir. Ayrıca KHK´nın konuyu düzenleyen maddesinde“malın
kötüleştirilmesi” kavramı değişimi anlatırken özellikle vurgulansa da kalitenin
arttırılması da marka hakkına tecavüz sayılmalıdır. Zira bu şekilde yüksek kaliteli
mal satımı mevcut malın kalitesinin olması gerekenden az olduğu izlenimi
yaratabilecektir.
Markalı malların reklâmlarda kullanılması
Khk´nın 9/II (d) fıkrası gereğince marka hakkı sahibi markasının izinsiz bir şekilde
bir teşebbüsün iş evrakı ve reklâmlarında kullanılmasını marka hakkına dayanarak
engelleyebilecektir.179
KHK´nın “tükenme ilkesini” düzenleyen 13. maddesi düşünüldüğünde marka hakkı
sahibinin markalı malları ilk kez ülke içerisinde piyasaya sunmasıyla markanın
kendisine sağlamış olduğu haklardan yararlanamaması nedeniyle markasının
reklâmlarda ve bir ürünün tanıtımında kullanılmasına da engel olamayacağı sonucu
çıkarılmaktadır. Ancak bu durumda markanın imajının ve kaynak gösterme işlevinin
zarar görebileceği nedeniyle hak sahibinin müdahale yetkisi devam etmektedir.
179 KHK´nın konuya ilişkin 9/II (d) maddesinin dayanağını teşkil eden 89/104 sayılı Direktif´in 5/3(d)
maddesi de tescilli markanın iş evrakı ve reklâmlarda kullanılmasının marka hakkı sahibinin münhasır
bir hakkı olduğunu ifade etmektedir.
70
Bununla birlikte markanın üçüncü bir kişi tarafından reklâmlara konu edilmesine
marka hakkı sahibinin müdahale edip edemeyeceği hususunu değerlendirirken
markanın garanti fonksiyonunun zarar görüp görmediğini değerlendirmenin yanı sıra
en az garanti fonksiyonu kadar önemli olan “reklâm” fonksiyonunu da
değerlendirmek gerekmektedir. Zira markanın reklam fonksiyonu marka hakkı
sahibinin yoğun emek ve sermaye harcayarak oluşturduğu bir kavramdır. Ayrıca yeni
bir marka yaratarak piyasaya girmek ve daha da önemlisi piyasada malı iyi bir
şekilde tanıtıp tutundurarak belirli bir pazar payı oluşturmak hem çok iyi bir analiz
ve çaba gerektirmekte hem de oldukça maliyetli olmaktadır. Üçüncü bir kişi
tarafından markanın reklâmlarda kullanılmasına müsaade etmek ise hak sahibinin bu
çabasını hiçe saymak ve bu yoğun yatırım ve çabanın karşılığını tam olarak almasına
engel olmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla markalı malın değiştirilmesi ya da
kötüleştirilmesi söz konusu olmasa dahi bu tür haksız yararlanma söz konusu
olduğunda marka hakkı sahibine müdahale yetkisi tanınmalıdır.
Farklı kalitede malların aynı markayla satılması.
Khk´nın ”tükenme ilkesi” düzenleyen 13. maddesi gereğince aynı markayı taşıyan
malların farklı kaliteyle piyasaya sürülmesine marka hakkı sahibince marka hakkına
tecavüz gerekçesiyle müdahale edilebilecektir.
Konuya ilişkin bir uyuşmazlık ileride detaylı olarak değineceğimiz 1989 yılında
İnigiltere´de yaşanmış olan “colgate davası”dır. Kısaca bahsetmek gerekirse İngiltere
Mahkemesi davada ithalat konusu olan malların düşük kalitede olması nedeniyle
markanın imajının zedelenebileceği gerekçesiyle gri ticareti yasalara uygun
bulmamıştır.
Yeniden Paketleme
“Malın ambalajıyla bir bütün oluşturduğu ve bu şekilde marka korumasından
yararlandığı kabul edilerek satıcının malı orijinal ambalajından çıkararak yeniden
ambalajlaması ve bu yeni ambalaj üzerine marka sahibinin markasını koyması da
71
kural olarak marka hakkına tecavüz sayılır”.180
Dolayısıyla marka hakkı sahibinin
tesciline konu olan mallarıyla aynı olan malların üçüncü kişilerce ambalajından
çıkarılarak yeniden paketlenerek ve markalanarak piyasaya sunulması KHK´nın 9/I
(a) maddesi kapsamında değerlendirilebilecek bir husustur.
Ancak bu maddeden anlaşılanla çelişkili bir şekilde KHK´nın 5/II. maddesinde yer
alan “Marka, mal veya ambalajı ile birlikte tescil ettirilebilir. Bu durumda mal veya
ambalajın tescili marka sahibine mal veya ambalaj için inhisari bir hak
sağlamaz.”hükmü değerlendirildiğinde ise malın ambalajının veya kendisinin marka
koruması kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu
madde gereğince ise malın ambalajının üçüncü kişilerce değiştirilmesi tecavüz
kapsamında değerlendirilemeyecek bir husustur.
ATAD da malın ambalajının üçüncü kişilerce değiştirilmesinin marka ambalajın
koruma kapsamında bir unsur olarak görülmemesi nedeniyle marka hakkına tecavüz
teşkil etmediği yönünde kararlar vermektedir.
ATAD´ bu tutumunu değerlendirmiş olduğu örnek davalarla açıklamak mümkündür.
Örneğin konuya ilişkin “valium” davasında181
dava konusu sakinleştirici türündeki
ilaç “valium” markasıyla üretim lisansına sahip olan “Roche Almany”a ve “Roche
Britanya” firmalarınca üretilip pazarlanmaktadır.
Almanya’daki üretici ilaçları bireysel kullanım ve hastane kullanımı için ayrı ayrı
paketleme yapmış, bireysel kullanıma özel 20 ve 50´lik tabletler halinde paketleme
yaparken hastane kullanımına özel 100 ve 250´lik tabletler halinde paketler
üretmiştir.
Britanya firması ise böyle bir ayrıma gitmemekle birlikte sadece 100 ve 500´lük
tabletler içeren paketleme ile piyasaya sürdüğü malları Alman firmasına oranla çok
daha ucuz bir fiyattan satmaktadır. Hollanda´lı “Centrafarm” firması ise bu fiyat
180 Arkan, S., C.1, 1997, s.207.
181 Case 102/77,Hoffman-La-Roche v Centrafarm, [1978] ECR 1139.
72
farkından yararlanmak istemiş ve Britanya´dan aldığı ilaçları Alman paketleme
sistemine uygun bir şekilde az sayıda tablet içerir şekilde paketleyerek daha düşük
bir fiyatla Alman piyasasında satmak istemiştir.Paketler üzerinde ”Roche” ve
“valium” markaları yine yer almakta ancak ilacın “Centrafarm” firmasınca
pazarlandığı da hem ambalajda hem de orijinaline bağlı kalınarak oluşturulan
prospektüste açıkça belirtilmektedir. Alman firma doğal olarak bu tür bir satışın
marka hakkını ihlal kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek yargıya
başvurmuştur.
Mahkeme marka hakkı sahibinin izniyle farklı piyasalarda farklı bir ambalajla
piyasaya sunulan malların üçüncü bir kişi tarafından yeniden farklı bir şekilde
paketlenerek ithal edilmesinin hak sahibince engellenip engellenemeyeceğini
değerlendirmiştir. Sonuç olarak ise anlaşmanın malların serbest dolaşımının
istisnasını düzenleyen 30/I. maddesi gereğince marka hakkı sahibinin markalı orijinal
malların izni olmadan yeniden paketlenmesi ve bu yeni paketler üzerinde markanın
yeniden kullanılmasını engelleme yetkisinin bulunmadığını belirtmiştir. Akabinde
ise mahkeme marka sahibince belirlenen pazarlama stratejisi piyasaları suni olarak
bölme etkisi yaratıyorsa, marka sahibi yeniden paketleme konusunda önceden
bilgilendirildiyse ve yenden paketlemenin kim tarafından yapıldığı paket üzerinde
ayrıca belirtildiyse marka sahibinin marka hakkına dayanarak ticareti engellemesinin
gizli sınırlama olarak değerlendirileceğine hükmetmiştir.
Yeniden paketlemeye ilişkin benzer bir uyuşmazlık ise “Pfizer “ve” Eurim - Pharm “
firmaları arasında yaşanmıştır.182
Dava konusu olay “valium” davasıyla tek bir nokta dışında birebir aynıdır. Bu
uyuşmazlıkta da iki farklı ülkede marka hakkı sahibince farklı paketleme ve
fiyatlandırmayla satılan ürün üçüncü bir firma tarafından nispeten ucuz satıldığı
ülkeden satın alınarak yeniden paketlenmekte ve fiyatın pahalı tutulduğu ülke
pazarına daha ucuz bir fiyattan satılmaktadır. Bu davayı “valium” davasından ayıran
tek nokta ise malı yeniden paketleyen “Eurim-.Pharm” firmasının orijinal iç paketi
182 Case 1/81, Pfizer v Eurim-Pharm ,[1981] ECR 2913, p.7.
73
değiştirmeksizin yeni bir dış paketle malları piyasaya sürmüş olması ve bu dış
pakette malın “Pfize”r firmasınca üretilip “Euripharm” tarafından ithal edilip
yeniden paketlenerek satıldığı açıkça belirtilmiştir. ATAD´ın konuya yaklaşımı ilk
davadan farklı olarak yeniden paketlemenin “valium” davasında olduğu gibi
markanın menşe gösterme ve garanti fonksiyonlarını etkilemediği gerekçesiyle
marka hakkının ihlalinin söz konusu olmadığı yönünde olmuştur.
Doktrinde ATAD´ın bu yaklaşımının doğru olmadığı ve iki olay arasında bir farkın
olmadığı ve ikinci olayda yapılan yeniden paketlemenin de KHK´nın 9/I (a) maddesi
gereğince marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde
görüşler mevcuttur. Ancak tarafımızca ATAD´ın konuya ilikin yaklaşımının doğru
olduğu, “Pfizer” davasında gerçekleştirilen paralel ithalatın madde 9/I(a) kapsamında
değerlendirilmemesi gerektiği ve iki olay arasındaki farkın varlığının kabul edilmesi
gerektiği düşünülmektedir.
Divan benzer bir şekilde önüne gelen “Bristol Myers”183
olayında varmış olduğu
yargıyı şu sözlerle ifade etmiştir.184
“Markaya dayalı paralel ithalat konularında değerlendirme yapılırken üye devletlerin
ulusal marka mevzuatı ve 89/104 sayılı Marka Direktifi´nin 7.maddesi birlikte
değerlendirilerek Roma Anlaşması´nın 30. maddesi ışığı altında yorumlanmalıdır.
89/104 sayılı marka direktifinin 7/1. maddesi marka sahibine rızası ile bir üye
devlette piyasaya sürülmüş marka konusu ürünün paralel ithalatını önleme yetkisi
vermemektedir. Bu durum ürün paralel ithalatçı tarafından yeniden paketlenmiş ve
markası yeni iliştirilmiş olsa bile geçerlidir.
89/104 sayılı direktifin 7/2. maddesine göre paralel ithalatın yasal kabul edilebilmesi
için:
183 Joined Cases C–427/93,C–429/93 and C–436/93,Bristol-Myers Squibb and Others v Paranova
,[1996] ECR I–3457, p.31. 184
Arıkan, A.S., Doktora Tezi, 2001, s.127-128.
74
Marka sahibinin marka hakkına dayanarak paralel ithalata engel olma çabası
üye ülke piyasalarını kasıtlı ya da kasıtsız surette suni olarak bölme etkisi
yaratmalı,
Ürünün farklı bir ülke pazarına sunulması ülke piyasasındaki talebin
özelliklerinden dolayı yeniden paketlemeyi zorunlu kılmalı,
Yeniden paketleme sonucunda ürünün orijinalliği etkilenmemeli,
Yeniden paketleme sonucunda markanın ünü zarar görmemeli,
Yeniden paketleme konusunda ithalatçı firma tarafından marka sahibi
önceden bilgilendirilmeli ve ürünün yeni paketli hali marka sahibine talebi
üzerine gönderilmeli,
Dış pakette ürünün kimin tarafından yeniden paketlendiği bildirilmeli,
Ürünün imalatçısının kimliği dış pakette okunur bir şekilde yer almalı,
Yeni ambalaj kötü kalitede olmamalı,
Paralel ithalatçı ürünü satmak için pakete belli bir unsur eklemek zorunda
olduğu takdirde ilave edilen hususta marka sahibinin bir sorumluluğu
bulunmadığının anlaşılmasını sağlamalı.”
Bu koşulların varlığı ithalatçı firmanın marka ihlallerinden sorumlu tutulmasına
engel olmakta ve ithalata yasal bir dayanak oluşturmaktadır.
Tüm bu şartlar değerlendirildiğinde yeniden paketleme konusunda ithalatçının
tamamen özgür bırakılmadığı anlaşılmaktadır. Ürünün paketindeki değişim sadece
ürünün o ülke pazarına girmesini sağlayacak kadar olmalı ve ithalatçıya ticari bir
üstünlük sağlamamalıdır. Ayrıca ürünün özellikleri bu paketlemeden etkilenmemeli
ve ürün orijinalliğini korumalıdır.
Bu hususlara uyularak gerçekleştirilen bir paralel ithalatın engellenmesi için hiçbir
gerekçe bulunmadığı görüşü tarafımızca da kabul edilen görüştür. Zira tükenmenin
gerçekleşmesi için gerekli tüm koşullarlar mevcuttur. Mal piyasaya sürülmüş ve bu
sunum hak sahibinin rızası ile gerçekleşmiştir, ya da serbest piyasa koşullarının
yerine getirilmesi için yeniden paketleme kaçınılmazdır.
75
Malın markasının değiştirilmesi
Bir firma ürettiği malları farklı pazarlara farklı markalarla sunabilme hakkına
sahiptir. Bu davranış kimi zaman tamamen firmanın pazarlama stratejisinden
kaynaklanmaktayken kimi zaman yasalar firma sahibini bu davranışa zorlamaktadır.
Bir malın herhangi bir ülkeden temin edildikten sonra markasının değiştirilerek
başka bir ülkeye paralel ithalatının yasallığı “Centrafarm” ve “American Home
Products” firmalarıı arasında gerçekleşen olayda185
tartışılmıştır.
Dava konusu olayda “American Home Products” firmasınca üretilen “oxazepamum”
Hollanda, Fransa ve Belçika’da “seresta” markası altında satılırken İngiltere´de
“serenidD” markasıyla satılmaktadır. İki ürünün etkileri aynı olmakla birlikte
markaları farklı olduğu gibi oluşumları ve tatları da farklıdır. Olayda davalı
konumundaki “Centrafarm” firması İngiltere’den aldığı “serenidD” markalı ilaçları
Hollanda’da ”seresta “markasıyla satışa sunmaktadır. Ambalaj üzerine ise
“Centrafarm “ibaresi yer almaktadır. Mahkeme dava sonucunda “American Home
Products” tarafından üretilmiş olan ürünlerin Hollanda´da farklı bir markayla satışını
gerektiren hiçbir yasal düzenleme olmadığını saptamıştır. Ayrıca mahkeme aynı
mallar için farklı marka kullanarak üretici firmanın sahip olduğu hakları serbest
ticareti sınırlamak amacıyla kullandığına ve “seresta” markasının “Centrafarm”
firmasınca kullanılmasının “American Home Products” firmasının imajını
etkilemeyeceğine hükmetmiştir. Böylece paralel ithalatın yasal olduğuna karar
vermiştir.
Tarafımızca da tüketici açısından malın markasının değiştirilerek paralel ithalatını
gerçekleştirilmesinin tedavi içeriği aynı olan bir ilacı nispeten daha ucuza temin
etmelerini sağlayacağı için tüketici açısından avantajlı bir sonuç doğurmakta olduğu
görüşü mantık dâhilinde kabul edilmektedir. Markanın söz konusu olayda menşe
gösterme işlevinin zarar görmesi söz konusu olmadığı için de marka hakkı sahibinin
185 Case 3/78, Centrafarm v American Home Products [1978] ECR 1823.
76
markasının sağladığı münhasır hakkı etkilenmemekte ve dolayısıyla engellenmesi
gereken bir durum da bulunmamaktadır.
77
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜKENMENİN COĞRAFİ SINIRLARI, FARKLI
TÜKENME REJİMLERİ ve TÜKENMENİN HUKUKİ
SONUÇLARI
4.1.Tüketilmenin Coğrafi Sınırları
“hakkın tükenmesi” ilkesinin gerçekleşebilmesi ve tükenmeden bahsedebilmek için
öncelikle ilkenin geçerli olacağı coğrafi sınırların belirlenmesi gerekmektedir.
Belirlenecek sınır ne olursa olsun unutulmaması gereken husus orijinal markalı
malları pazara ilk kez sunum hakkının marka hakkı sahibinin olmasıdır. İlk kez
sunum gerçekleştikten sonra söz konusu hakkın tükenip tükenmeyeceği ise belirlenen
sınır doğrultusunda tercih edilen tükenme rejimine göre farklılık arz etmektedir.
Belirlenecek coğrafi sınırlar ülke sınırları veya belirli bir bölgeyi çevreleyen sınırlar
olabilir. Bu durumlarda “ülkesel” veya “bölgesel tükenme” söz konusuyken
tükenmenin geçerli olacağı sınırlar tüm evreni içerecek şekilde geniş tutulabilir. Bir
nevi sınırsızlık olan bu son durumda ise “uluslararası tükenme” ilkesinin
benimsendiği anlamına gelir.
Tükenmenin geçerli kabul edileceği coğrafi sınır kavramına kısaca değindikten sonra
bu belirlenen coğrafi sınırın genişliğine göre adlandırılan üç tükenme rejimine
detaylı bir şekilde değinmek ilerki bölümlerde değineceğimiz hususların daha iyi
anlaşılması adına faydalı olacaktır.
78
4.2.Farklı Tükenme Rejimleri
4.2.1.Ülkesel Tükenme İlkesi
Fikri mülkiyet hakkı sahiplerine bu haklarına dayanarak en geniş denetim hakkının
sunulduğu tükenme türü “ülkesel tükenme “dir.
Ülkesel tükenme ilkesini benimseyen bir sistemde tükenmenin geçerli olacağı yani
malların ilk satışının gerçekleştiğinin kabul edileceği pazar ulusal pazardır. Bu ilke
uyarınca hak sahibi mülkiyet haklarına konu malı, kendi rızası ile hakkı korunduğu
ülkede ilk kez piyasaya sürdükten sonra o ülke kanunlarının kendisine vermiş olduğu
güçlü inhisarı yetkiler o ülke içerisinde tükenmiş olacak ve bu yetkilerini mal o ülke
içerisinde dolaşırken, değişik ticari işlemlere konu olurken o mal üzerinde işlem
yapanlara karşı bir daha kullanamayacaktır.186
ARKAN ise ülkesel tükenmeyi “Markayı taşıyan malın Türkiye dışında piyasaya
sunulmuş olması marka hakkının Türkiye bakımından tükenmesine yol açmaz.
Dolayısıyla bu halde yabancı ülkeden Türkiye’ye yapılacak ithalata marka sahibi
marka hakkına dayanarak engel olabilir .” şeklinde Türkiye’yi temel alan bir ifadeyle
açıklamıştır.187
KAYHAN ise bir makalesinde ülkesel tükenme söz konusu olduğunda, yalnızca bu
sistemi benimseyen ülke pazarında marka sahibinin rızası dâhilinde piyasaya sunulan
markalı mallar üzerindeki hakkın tükenmiş kabul edileceğini belirtmiştir. Böylece
yazar marka sahibinin piyasaya sunduğu bu malların ülke toprakları içinde
dolaşımına başka bir ifadeyle iç ticaret işlemlerine konu olmasına müdahale
edemeyeceğini, ülke sınırları dışında piyasaya sürülen mallar üzerindeki hakkın ise
söz konusu mallar hak sahibinin rızası dâhilinde piyasaya sürülmüş olsa dahi
tükenmiş kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.188
186 Arıkan, A. S., Perşembe Konferansları, 2002, s.114.
187 Arkan, S.,Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, 1998, s.203.
188 Kayhan, F., Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı
1, s.62.
79
Yazar aynı makalesinin devamında ise marka sahibinin markayı taşıyan bir kısım
malları ülke içerisinde bir kısım malları ise ülke dışında piyasaya sunması
durumunda sahip olduğu tek bir markanın kendisine sağlamış olduğu hakların yurt
dışında piyasaya sunduğu mallar için yaşamaya devam ettiğini ancak yurt içinde
piyasaya sunmuş olduğu parti mal için artık marka hakkının tükendiğini, dolayısıyla
yurt içerisinde piyasaya sunulmuş olan malların piyasada el değiştirip ticari işlemlere
konu olmasına müdahale edemezken yurt dışında piyasaya sunulmuş olan malların
ülkeye ithaline müdahale etme yetkisinin devam ettiğini ileri sürmektedir.
KAYHAN´a göre farklı coğrafyalarda piyasaya sunulan malların kaderi farklı tayin
edilir.189
KAYHAN´ın bu görüşü OKUTAN tarafından da savunulmuştur. 190
Ülkesel tükenme ilkesinin uygulanması bakımından paralel ya da tekrar ithalat
konusu markalı malların ihracını yapan ülkede paralel bir marka hakkı bulunup
bulunmadığı yahut böyle bir hak mevcut ise markalı mallar üzerinde o hukuka göre
tanınan marka hakkının tükenmiş olup olmadığı, tükenmenin söz konusu olduğu hak
ihracatın ilk yapıldığı ülkede tanınmış ve ihraç edilen malların piyasaya ilk
sürümüyle zaten tükenmiş olduğu için önem taşımaz.191
4.2.2. Bölgesel Tükenme İlkesi
“bölgesel tükenme” yi OKUTAN, ”Birden çok ülkenin sınırlarını birleştirerek tek bir
bölge olarak mütalaa eden ve ancak bu bölge içerisinde marka hakkı sahibinin rızası
dahilinde piyasaya sunulan mallar üzerindeki marka hakkının tükenmiş kabul
edilmesini öngören bir sistem” olarak tanımlamaktadır.192
Benzer bir şekilde kavram birden çok bağımsız ülkenin bir anlaşma etrafında bir
araya gelerek tek bir ülkeymişcesine hareket ederek aslında bir nevi “ülkesel tükenme
189 Kayhan, F., Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı
1, s.62. 190
Okutan, G., 1996, s.112. 191
Bronckers ,M.C.E.J.;“The Impact of TRIP´s: Intellectual Propety Protection in Developping
Countries” 31 Common Mkt. L. Rev.,Vol.31,No.6,1994,s.1245. 192
Okutan,G., 1996, s.113.
80
“rejimini uygulamaları olarak da açıklanabilir.193
Bölgesel tükenme sisteminin ülkesel
tükenmeden tek farkı bölgesel tükenmede sınırların daha da genişletilerek birkaç
ülkeyi kapsar hale gelmiş olmasıdır.
Bu ilke gereğince bölge sınırları dışında piyasaya sunulmuş olan malların tekrar
üçüncü kişilerce bölge içerisine paralel ithali, satış hak sahibinin rızası dâhilinde dahi
gerçekleşmiş olsa, ithalat konusu mallar üzerinde hak tükenmiş sayılmadığından
engellenebilecektir. Ancak bölge dâhilinde herhangi bir ülkede satışa sunulmuş olan
bir malın yine bölgeye dâhil bir başka ülkeden ithal edilmesi ise hak sahibince
engellenemeyecektir.
Günümüzde bölgesel tükenme ilkesini kullanan sistemlerin en tipik örneği Avrupa
Birliği´dir. Marka haklarını Topluluk boyutunda tükeneceği ATAD´ın “ Winthrop”194
kararıyla kabul edilmiş tükenme ilkesinin bölgeselliği söz konusu kararla
tanımlanmıştır.
Bölgesel tükenme olarak ifade edilen ve aslında ülkesel tükenmenin Topluluk
boyutuna çıkarılması anlamına gelen kavram bu gibi ATAD kararlarıyla varlık
bulmuş ve sonunda AB tarafından çıkartılan 21 Aralık 1988 tarih ve 89/104 sayılı
Yönerge´nin 7. maddesi ile yasal zemine oturtulmuştur. İlgili madde:
“Ticari marka hakkı hak sahibine hak sahibi tarafından ya da onun rızasıyla
topluluk sınırları içerisinde piyasaya sunulan mallar yönünden bu malların
sonraki kullanımlarına müdahale hakkı tanımaz”.hükmü ile “Birinci
paragraftaki kural özellikle satılan malların özelliklerini değiştirilmesi veya
kötüleştirilmesi suretiyle ticarete konu edilmesi gibi haklı sebeplerin varlığı
halinde hak sahibinin bu eylemlere karşı gelmesi hallerinde
uygulanmayacaktır."
hükümlerini içermektedir.
193 Pınar, H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.856.; KAYHAN, F., Ankara
Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s.63. 194
Case 16/74,Centrafarm v Winthrop, [1974] ECR 1183, p.7–11.
81
4.2.3.Uluslararası Tükenme İlkesi
Son yıllarda özellikle Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çerçevesinde, küresel olarak
ticaretin serbestleşmesi yönünde önemli adımlar atılmakta ve mal ve hizmetlerin
uluslararası alanda serbestçe ticarete konu olmasının önündeki bütün engellerin
kaldırılması veya en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. İlk bakışta söz konusu eğilime
paralel olarak, eğer devletler farklı markalar arasındaki rekabete imkân veren bütün
engelleri kaldırma konusunda önemli bir çaba içerisine girmişlerse, sadece bir marka
içi rekabete sorunu olan paralel ithalat konusunda da liberal bir bakış açısını kabul
etmeleri gerekmektedir. Bu liberal ortamı sağlayacak yol ise “uluslararası tükenme”
sisteminden geçmektedir.
“Uluslararası tükenme” sistemi sınır kavramını tamamıyla kaldırarak tüm dünya
pazarlarını tek bir pazar gibi algılayan bir sistemdir. Bu ilkeye göre hak konusu
markayı taşıyan malların dünya üzerinde herhangi bir yerde hak sahibinin rızasıyla
ilk kez piyasaya sunumu hakkın artık herkes için tükenmesi sonucunu
doğurmaktadır.195
,196
Dolayısıyla hak sahibinin rızasıyla başka ülkelerde piyasaya sunulan orijinal
nitelikteki malların uluslararası tükenme rejimini benimseyen ülkeye paralel ithalatla
tekrar sokulması tamamen yasal bir eylemdir. Bu tür tükenmede, hak sahibinin
paralel ithalatı engelleme imkânı ortadan kalkmakta ve böylece ürün fiyatları tüm
dünyada dengelenebilmektedir. Dünya üzerinde aynı fiyattan satılan bir ürün söz
konusu olduğunda ise ithalatçının arbitraj şansı ortadan kalkmakta mallar ise sınırlar
arasında serbestçe dolaşma imkânı bulmaktadır.
Uluslararası Hukuk Birliği Ticaret Hukuku Komitesi de “uluslararası tükenme
ilkesini“ ticaretin serbestleştirilmesine olanak tanıyan ve rekabeti yaygınlaştırmak
195 Ancak şunu belirtmek gerekir ki burada fikri mülkiyet hakkı tüm hukuki tasarruflar yönünden değil
sadece devredilen tasarruflar yönünden tükenmektedir. 196
Okutan,G.,1996, s.112., Pınar,H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.877.,
Aslan,A. ,2004 ,s.68.
82
için uygun zeminin hazırlanmasında etkili olabilecek bir sistem” olarak
tanımlamaktadır.
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise uluslararası tükenme rejiminin
benimsenmesi durumunda işletmeler birliği veya uluslararası bir şirket söz konusu
iken tükenmenin hangi sınırlar içerisinde ve hangi şirket için gerçekleşip
gerçekleşmediği sorunudur. Konuya ilişkin olarak ATAD tarafından alınmış olan
“lux” kararında 197
”Unilever” uluslararası şirketine bağlı Amerika’da faaliyet
göstermekte olan bir şirket den alınan” lux” markalı sabunlar İsviçre’ye ithal
edilmektedir. Dava zamanında geçerli olan uluslararası tükenme prensibi gereğince
İsviçre’deki marka hakkı sahipleri için de Divan hakkın tükendiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla uluslararası tükenme ilkesi söz konusu ise uluslararası şirket
birliğine mensup bir şirket için hakkın tükenmesi diğer şirketler için de hakkın
tükeneceği sonucunu doğurmaktadır.
4.3.Hakkın Tüketilmesi İlkesinin Hukuki Sonuçları
Herhangi bir ülkede yukarıda bahsedilen üç tükenme türünden her birini seçimi farklı
hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Söz konusu hukuki sonuçlar “paralel ithalat” “geri
ithalat” ve “gri piyasa “ başlıklarıyla şu şekilde anlatılabilir.
4.3.1.Paralel ithalat
Paralel ithalat kısaca fikri mülkiyet hakkı konusu bir ürün hak sahibi tarafından veya
onun izniyle ilk kez bir ülkede yasal olarak piyasaya sürüldükten sonra daha sonra bu
hak sahibinin rızası olmadan başka bir ülkeye ithali ve bu ülkede satışa sunulması
şeklinde tanımlanmıştır.
Paralel ithalat söz konusu olduğunda fikri mülkiyet hakkı sahibinin hem ithal hem de
ihraç ülkesinde paralel hakları mevcuttur. Örneğin her iki ülkede de marka tescili
bulunmaktadır.
197 BG 12.2.1952 GRUR In BG 12.2.1952 GRUR Int 1953 t 1953.
83
Fahrettin KAYHAN “paralel ithalat” ı “Fikri mülkiyet hakkı sahibi tarafından veya
onun izniyle bir başkası tarafından ülke dışında piyasaya sunulan fikri mülkiyet
hakkını taşıyan özgün malların fikri mülkiyet hakkı sahibinden izin alınmaksızın
ülkeye ithal edilmesidir.” şeklinde tanımlamaktadır.198
OECD tarafından hazırlana raporda “paralel ithalat” “hak sahibi tarafından veya
onun yetkilendirdiği kişi tarafından ihraç ülkesinde pazara sunulan gerçek malların
üçüncü kişiler tarafından ve hak sahibinin izni olmaksızın başka bir ülkeye ithali
“olarak tanımlanmaktadır.199
Bir başka tanıma göre ise “paralel ithalat” “birden fazla ülke pazarında satışı
amaçlanarak bu ülkelerde piyasaya sürülen malların imalatçının dağıtım kanalında
izin verdikleri dışında üçüncü kişilerce piyasasında aynı malın bulunduğu ülkeye
ithal edilmesi”dir.200
Bu şekilde gerçekleştirilen ithalatın paralel ithalat olarak
adlandırılmasının nedeni ise ithalatın yapıldığı ülkedeki dağıtım ağına paralel
olmasıdır.201
ARIKAN da benzer bir şekilde paralel ithalatın unsurlarından bahsetmiş ve paralel
ithalattan bahsedebilmenin koşulu olarak daha önce piyasasında aynı mallar bulunan
bir devlete ithalat ve aynı piyasadaki aynı mallar arasındaki rekabetin mevcudiyeti
olarak göstermiştir.202
Paralel ithalatın amacı aynı marka altında aynı veya aynı sayılabilecek kadar küçük
farklılıklar içeren ürünlerin farklı ülke pazarlarında farklı fiyatlardan satılmasının
değerlendirilerek bu durumdan kar elde etmektir. Farklı piyasalarda aynı ürünün
farklı fiyattan satılabilmesini sağlayan unsur ise iki piyasa arasındaki talebi
belirleyen faktörlerin farklı olmasıdır. Dolayısıyla iki piyasada talebin farklı
elastikiyete sahip olması, maliyet koşullarının farklı olması, zorunlu fiyat
198 Kayhan, F., Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı
1, s.51-71. 199
OECD, a.g.r,2002,s.4. 200
Horner,S.; ”Parallel Imports”,London , 1987, s.2. 201
Warwıch,R.; ”Parallel Imports”,London, 1993, s.1. 202
Arıkan, A.S., İKV Dergisi, 1996, s.36.
84
uygulaması, sübvansiyonların farklı olması paralel ithalata zemin hazırlamaktadır.
Ayrıca CORNISH´in de belirttiği bu faktörler döviz kurlarındaki dalgalanmalar,
pazar ihtiyaç ve uygulamalarına göre rekabetçi yapıdaki farklılıklar, en zengin ve en
fakir ulusların sosyal ve ekonomik farklıkları gibi iktisadi unsurlar olabileceği gibi
tamamen bir pazarlama stratejisi de olabilmektedir.203
Diğer taraftan ülke içerisinde hak sahibinden malı almayı talep etmesine rağmen
üçüncü kişilerin taleplerinin stok yetersizliği ya da sadece yetkili satıcılar kanalıyla
satış stratejisi gibi bir nedenle hak sahibince geri çevrilmesi durumunda da ithalatın
üçüncü kişi için kaçınılmaz olduğu bir gerçektir.
Bununla birlikte” paralel ithalat”tan bahsedebilmek için ithalat konusu malların
mutlaka orijinal nitelikte mallar olması ve söz konusu malların hak sahibinin rızası
dahilinde piyasaya sürülmüş olması gerekmektedir. Dolayısıyla Arkan tarafından
“tescil edildiği mallar açısından geçerli olan bir marka ile aynı ya da ayırt
edilemeyecek kadar benzeri olan bir işaretin izinsiz şekilde mal veya ambalaj
üzerinde kullanımı” olarak tanımlanan “taklit malların” veya yine ARKAN
tarafından” fikri hak konusu malların izinsiz kullanımı veya çoğaltımı” olarak ifade
edilen “korsan malların” ithalinin paralel ithalat konusu içerisinde
değerlendirilebilecek hususlar olduğu söylenemez.204
Özetlemek gerekirse paralel ithalattan söz edebilmek için:
Yasal olarak piyasaya sürülmüş ürünler söz konusu olmalı,
Tarife dışı herhangi bir engelle karşılaşmaksızın ihraç ve ithali mümkün olan
bir ürün olmalı,
Bu ürünler üzerinde bir fikri mülkiyet hakkı barındırmalı,
İthalat serbest bölgeye yapılmamalıdır.
203 Cornish ,W. R.,1996, s.1-58.
204 Arkan, S.; ”Fikri Ve Sınai Haklar Kapsamındaki Taklit ve Korsan Malların Gümrükte
Geçici Olarak Durdurulması, 1995-1996, s.144-145.
85
Paralel ithalatın hak sahibi tarafından ne ölçüde engellenebileceği ise yukarıda
bahsedildiği gibi malın piyasaya sunulmuş olduğu ülkece benimsenmiş olan tükenme
ilkesi türüyle ilişkilidir.
Örneğin “uluslararası tükenme” ilkesinin kabulü halinde dünyanın her hangi bir
yerinde malın piyasaya sunulması ile o mal üzerindeki hak tükenmiş olacağından,
hak sahibinin fikri mülkiyet hakkına dayanarak paralel ithalatı engellemesi mümkün
olmamaktadır. Bir diğer tükenme türü olan “bölgesel tükenme” ilkesinin kabulü
halinde ise hak sahibinin bölge içindeki ülkeler arası paralel ithalatın engellenmesi
fikri mülkiyet hakkının tükenmiş olması nedeniyle mümkün gözükmemekle birlikte
bölge dışından bölge içine yapılacak bir paralel ithalat hak sahibi tarafından
engellenebilecektir. Zira bu halde bölge dışında piyasaya sunulan mallar bakımından
hak sahibinin hakkı tükenmemiştir.
Son olarak “ülkesel tükenme” ilkesinin kabulü halinde ise, hak sahibinin müdahale
yetkisi iyice artmaktadır.
Hamdi PINAR´a göre ülkesel tükenme söz konusu olduğunda hak sahibinin mallar
üzerindeki hakkının tükenmesinden bahsedebilmek için malların o ülke içerisine
piyasaya sunulması yeterlidir. Hak sahibi sınaî hak konusu malların bir kısmını ülke
dışında sattıysa hakkın tüketilmesi söz konusu olmadığından bu kısım malların
paralel ithalatını engelleyebilmektedir.
Fahrettin KAYHAN ise konuya başka bir bakış açısıyla yaklaşarak PINAR´ın
görüşünde olduğu gibi tükenmenin bizzat malın kendisiyle ilgili olmadığını ve bunun
tersine tükenmenin bizatihi mallar üzerinde gerçekleşmediğini dolayısıyla malların
bir kısmının dahi ülke içinde satışıyla hakkın tükeneceğini savunmaktadır.
Dolayısıyla yazara göre hak sahibi hiçbir şekilde malların ithalatını engelleyemez.
Ancak söz konusu malları henüz ülke içinde piyasaya sürmediyse bir engelleme
hakkına sahiptir Zira henüz hakkın tüketilmesi gerçekleşmemiştir.
86
İki görüş arasında bir değerlendirme yaptığımız takdirde KAYHAN´ın görüşünün
tarafımızca uygun olan görüş olduğunu söylememiz mümkündür. Zira markanın en
temel amacının malların menşeini göstermek olduğu noktasından hareket edildiği
takdirde markayı taşıyan malların ülke içerisinde ilk kez piyasaya sunulmasıyla
markanın bu görevi yerine getirdiği ve hak sahibinin de marka tescili ile elde etmeyi
amaçladığı faydayı sağladığı sonucu çıkarılmaktadır. Dolayısıyla ülke içerisinde bir
kez markalı mallar piyasaya sunulduğu takdirde diğer ülke pazarlarındaki durumun
artık hakkın tükenmesi üzerinde bir etkiye sahip olduğunu söylemek mümkün
olmamaktadır.
4.3.2.Geri İthalat
Hakkın tüketilmesi ilkesinin diğer bir hukuki sonucu olan “geri ithalat” ise “fikri
mülkiyet hakkı ile ilgili ürünlerin bir ülkede piyasaya sunulmasını takiben hak sahibi
veya onun rızasıyla üçüncü bir kişi tarafından ülke dışına ihraç edilmesinden sonra
üçüncü kişilerce tekrar ilk piyasaya sunuldukları ülkeye ithal (reimport)edilmesi”
olarak tanımlanabilmektedir. Bu durumda ithalatçı bizzat gelerek malı ihraç
ülkesinden ihracatçıdan teslim aldığı için bu durumda baştan marka hakkı sahibinin
hakkı tükenmektedir. Dolayısıyla bu malların tekrar ihracat ülkesine ithalinde marka
sahibine marka üzerindeki bu hakkını tüketmiş olduğundan iç pazara tekrar ithal
eden ithalatçıya karşı savunma hakkı tanınmamıştır.205
Hakkın “uluslararası” tükenmesinin kabulü halinde hak sahibi tarafından paralel
ithalat engellenemeyeceği gibi, geri ithalat da engellenemez, zira hak evrensel olarak
tükenmiştir. Hakkın “bölgesel” tükenmesi ilkesinin kabulünün sonucunda ise, bölge
içinde piyasaya sunulan mallar bölge dışındaki bir ülkeye ihraç edildikten sonra
tekrar bölge içinde herhangi bir ülkeye ithal edilmesi halinde, ilgili ürünler
üzerindeki hak, malların bölge içinde piyasaya sürülmesi ile tükenmiş olacağından
geri ithalat engellenemeyecektir. Aynı şekilde “ülkesel” tükenmede de hak sahibinin
ülke içerisinde piyasaya sunduğu markalı orijinal nitelikteki mallarından ülke dışına
205 Pınar, H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.864.
87
ihraç ettiklerinin yeniden ülke içerisine ithal edilmesine hakkına dayanarak engel
olma yetkisi bulunmamaktadır. Zira bu durumda marka hakkı sahibinin malları ilk
önce ulusal pazarda piyasaya sunmuş olması nedeniyle söz konusu mallar üzerindeki
hakkı artık tükenmiştir.
4.3.3.Gri Piyasa
Paralel ithalat ve geri ithalat kavramları açıklanırken iki kavramın gözden
kaçmaması gereken ortak paydası tükenmenin söz konusu olduğu malların yani
coğrafi sınırlar dâhilinde satılan malların ve tekrar ülkeye getirilmek istenen
ürünlerin arasında bir fark olmadığının yani aynı markayı taşıyan orijinal mallar
olduklarının düşünülmesidir. Paralel ithalat ve geri ithalat kavramlarının bir sonucu
olarak ortaya çıkmış olan “gri piyasa” kavramı hakkın tüketilmesi ilkesinin diğer bir
hukuki sonucudur. Bu kavram marka hakkı sahibi veya onun izniyle üçüncü bir kişi
tarafından ülke dışında piyasaya sunulan ve üçüncü kişilerce ülkeye ithal edilen
markalı özgün malların daha önce marka sahibi tarafından veya onun izniyle üçüncü
kişiler tarafından yurt içinde piyasaya sunulmuş olan mallardan farklı olması
durumunda söz konusu olmaktadır.206
Gri ithalata hangi hallerde izin verileceği hangi hallerde ithal edilen ülkedeki hak
sahibince engellenebileceği doktrinde tartışmalıdır. OKUTAN gri mallar ticaretinin
sadece bölgesel tükenme ilkesini kabul etmiş olan ülkelerde önlenebileceğini ileri
sürmektedir.207
ASLAN´a göre ise tükenmenin coğrafi sınırı bakımından benimsen
sistem ne olursa olsun marka sahibince ülke içerisinde ve ülke dışarısında üretilen
markalı mallar arasında kalite, nitelik ve sair hususlar yönünden farklılık mevcutsa
ve ithalat gri piyasa yaratacak nitelikteyse marka hakkına dayanarak marka hakkı
sahibinin müdahale etme yetkisi bulunmaktadır.208
Burada gri mallar orijinal
markanın işlevlerine ve markanın piyasada yaratmış olduğu imaja, şöhrete zarar
vereceği ve halk nezdinde aynı markayı taşımaları nedeniyle farklı kalitedeki
206 FranzosI, M.; ”Grey Market,Paralel Importation as a Trademark Violation or an Act for
Unfair Competition”, ICC ,Vol :21, Issue:2, 1990, s.199.
207
Okutan ,G.,1996, s.126.
208
Aslan,A.,2004, s.57-58.
88
malların aynı işletmesel kökenden geldikleri şeklinde bir yanılgıya sebep olacağı için
gri ticaret hak sahibince engellenebilecektir.
Bu görüşü destekler bir karar İngiltere´de 1989 yılında uluslararası tükenme
rejiminin uygulandığı zaman diliminde “colgate” davasında verilmiştir. Bahsi geçen
davada davacı konumundaki Amerikan menşeli “Colgate-Palmolive” firması
ürünlerini Brezilya ve İngiltere´de pazarlamaktadır. Davalı “Markwell Finanace”
şirketi ise yine orijinal markalı ancak İngiltere´de piyasaya sürülmüş olan diş
macunlarından daha düşük kalitede olan ürünleri fiyatları Brezilya´da İngiltere´ye
oranla daha düşük olması fırsatını değerlendirip İngiltere pazarına paralel ithalatla
ürünleri sokmak istemektedir. Talebinin meşruluğunu savunurken de İngiltere ve
Brezilya´daki firmaların asıl merkezi Amerika´da olan şirketin yavru şirketleri
olduğunu ve bu firmanın İngiltere´ye malların ithali yönünde rızası olduğunu
belirtmektedir.209
İngiltere Mahkemesi ise davacıyı haklı bularak malların düşük kalitede olması
nedeniyle markanın imajını zedeleyici olabileceği ve ithalatın İngiltere´deki firmanın
marka hakkını ihlal kapsamında değerlendirilebileceğini belirtip gri ticareti uygun
bulmamıştır.
4.4.Doğuracağı Hukuki Sonuçlar Açısından Farklı Tükenme Rejimlerinin
Karşılaştırılması
Hangi tükenme biçiminin daha üstün olduğu doktrinde tartışılmış olmakla birlikte,
varılan sonuçlar hukuksal olmaktan çok ekonomik ve politiktir. Çalışmanın amacı
doğrultusunda konunun ekonomik ve hukuki yönü irdelenmiş ve bu kapsamda
konuya ilişkin görüşler değerlendirilerek farklı yaklaşımlar iki ana başlık altında
toplanmıştır.
209
Aslan,A., a.g.e , s.87.
89
4.4.1.Ulusal Tükenme Rejimi Yanlılarının Görüşleri
Uluslararası tükenme ilkesini başta AB organları olmak üzere eleştiren görüşlerin
temelinde yer alan neden uluslararası tükenme sisteminin hakkın maksimum
korunmasına engel olmasıdır. Para ve emek harcanarak yapmış oldukları yeniliklerle
gelişmeye katkı sağlayan yaratıcı beyinlerin ödülü olan fikri mülkiyet hakları
sayesinde düşüncenin her ülkede ayrı ayrı korunması ve hakkın konusu ürünü ilk kez
piyasaya sunma hakkının hak sahibine tanınması kar maksimizasyonunu sağlayacak
ve dolayısıyla büyük yatırımları gerektiren yenilikçi davranışların devamı için mali
kaynak yaratılabilecektir.
Ayrıca paralel ithalatlara imkân tanınacak şekilde hak sahibinin elde etmiş olduğu
korumanın zayıflaması ancak “tam rekabetçi” bir iktisadi anlayışı benimseyen iddialı
ekonomilerce uygulanabilecek bir yöntemdir. Günümüzde hızla gelişmekte olan
ekonomiler söz konusu olduğundan bu gelişime devam etme isteğindeki ülkeler
genel olarak dışa karşı korumacı bir yaklaşım sergilemekte ve uluslararası tükenme
ilkesine sempati ile bakmamaktadırlar.
Ülkesel tükenmenin hak sahiplerine malların serbest dolaşımını engelleyebilecekleri
pazarları ulusal sınırlara göre bölme imkanı verirken ayrıca, yatırımcıları, optimum
yatırımlara veya fiyatların minimum ve en ekonomik üretimin mümkün olduğu
ülkede üretim yapmaya zorluyor olması bu rejimin tercih edilme sebepleri arasında
sayılan bir diğer husustur.210
Hakkın tüketilmesi ilkesinin sınırlarının daha dar olması gerektiğini savunan ulusal
tükenme yanlılarının bir diğer gerekçesi ise tükenmenin sınırlarının geniş
tutulmasıyla artan paralel ithalatın gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine zarar
vermesidir. Bu yönde düşünenlere göre ekonominin zarar görmesinin nedeni paralel
ithalat yoluyla satılan ürünlerin genel olarak az gelişmiş ülkelerde iş gücü
210 Keşli, A.; ”The Role of Exhaustion of Intellectual Property Rights in the Integration:
Aplication of the Principle in the European Internal Market and Turkish Customs Union”, Prof.
Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. yaş günü Armağanı içinde, İstanbul , 1999, s.413 .
90
maliyetinin düşük olması nedeniyle gelişmiş ülkelere oranla çok daha ucuza mal
edilip piyasaya sunulabilmesi ve buna bağlı olarak da ithalatın yönünün genellikle az
gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkeler doğru olmasıdır. Dolayısıyla gelişmiş
ülkelerdeki üreticiler artık ürünleri yerel pazarda düşük fiyattan satmaktansa dış
pazarlara yüksek fiyattan satmayı tercih etmeye başlayacaklardır. Bu ise gelişmiş
ülkelerde talep fazlası yaratarak halkın düşük fiyattan mal alabilme ihtimalini
azaltacaktır.
Uluslararası tükenme rejimine yöneltilen eleştirilerin bir diğer nedeni ise sistemin
paralel ithalatlara olanak sağlaması soncunda paralel ithalat konusu orijinal
nitelikteki mallar arasına saklanabilen korsan ve taklit ürünlerin de ülkeye rahatlıkla
girişine olanak tanımasıdır.
Ayrıca tüketici için avantajlı olduğu özellikle vurgulanan uluslararası tükenme ilkesi
başka bir bakış açısına göre aslında tüketici yararına olamayan bir sistem olarak
değerlendirilmektedir. Şöyle ki paralel ithalat yoluyla ülkeye sokulan mallar genel
olarak asıl satılmayı amaçladıkları ülke koşullarına göre hazırlanmış olan mallar olup
ülke dâhilindeki tüketici düşünülerek kimi uyarlamalardan yoksun kalmış olan
mallardır. Örneğin bir ürünün nasıl tüketileceğini anlatan etiketler genellikle ithalat
ülkesini dilinde olamayabilmektedir. Aynı zamanda paralel ticaretle ülkeye sokulmuş
olan malları alanlar ürünlerle ilgili olarak satış sonrasında verilen hizmetlerden
mahrum kalırlar.
OECD tarafından yayınlanan raporda da aynı markayı taşıyan malların farklı ülke
koşullarına göre farklı kalite ve içerikte üretilmesi oldukça doğal bir politikadır.
Ancak bu malların bir ülkeden diğerine paralel ithalatı söz konusu olduğunda farklı
içerikli ürünler bir ülkede beğenilmesine rağmen diğer bir ülkede tüketici nezdinde
hayal kırıklığı yaratabilir. Bu nedenle paralel ithalatın önlenmesi ve pazar bölme
faaliyetleri tüketici ve üretici açısından gereklidir.
Tüm bu gerekçelere ek olarak şunu belirtmek gerekir ki sınaî mülkiyet haklarına
sağlanan korumanın derecesi belirleyici tek faktör olmamakla birlikte yabancı
91
yatırımcıların yatırım kararı aşamasında dikkate aldıkları parametreler arasında
bulunmaktadır.211
Ülkesel tükenmenin tercih edilmesi durumunda ülke içerisine
yabancı sermaye akımı sağlanacaktır. Bunun nedeni yatırımcıların aynı markayı
taşıyan orijinal nitelikteki malları iç pazarda dışarıdan ithalatının yasak olması
nedeniyle daha yüksek bir fiyattan satıp daha yüksek kar seviyesine
ulaşabilmeleridir.
Paralel ithalatın engellenmesine müsaade etmesi ve dolayısıyla yerel pazarın ve hak
sahibinin korunmasına olanak tanıyor olması nedeniyle ulusal tükenme rejimini
savunan paralel ithalat karşıtı kesimin ileri sürdüğü diğer gerekçeler ise şu başlıklar
altında toplanabilir:
Bedavacılık Sorunu(Free Riding):
Bir malın bir ülke ya da bölgedeki tek yetkili satıcısı olan firmaca ürünün ilgili
pazarda tanıtımı, müşteri kitlesi oluşturulması, markanın toplum nezdinde belirli bir
bilinirlik düzeyine ulaştırılması adına oldukça yoğun bir çaba sarf edilmekte ve bu
faaliyetler firma bilânçosunda oldukça büyük bir masraf kalemi olarak yer
almaktadır.
Özellikle markalar arası rekabetin yoğun olduğu pazarlar bakımından ürünün tanıtımı
ve varsa ürüne ilişkin kaliteli hizmet sunulması önemli bir rekabet avantajıdır.
Markalar arasında bir rekabetin söz konusu olmadığı piyasalarda ise fiyat esnekliği
yüksek olan tekstil ürünleri gibi ürünler bakımından yetkili teşebbüsün bu yatırımları
gerçekleştirmesi kaçınılmaz olabilmektedir.
Malı ülke veya bölge dışından getiren paralel ithalatçı ise tüm bu masraflara
katlanmadığı gibi bu masraflar sonucunda oluşturulan bilinirliğin dışsallığından
istifade etmektedir.
211 Mansfıeld, E.; ”Intellectual Property Protection, Foreign Direct Investment, and Technology
Transfer” International Finance Corporation Discussion Paper:27 Washington D.C , 1995, s.22.
92
Bu masraflara katlanmaktan kurtulan ithalatçının maliyet unsuru düşük kalacağı için
aynı ürünü düşük fiyattan pazara sunabilecektir. Bu ise tüketicinin aynı kaliteyi
ucuza alarak refahını arttırmasını sağlayacaktır.
Paralel ithalat karşıtlarına göre tüketicinin refah seviyesindeki bu artış geçicidir.
Paralel ithalata izin verilmesi durumunda, ithalatın yapıldığı ülkedeki yetkili
lisansörlerin satış ve pazarlamasını yaptığı ürünlerin tanıtımı ve geliştirilmesi için
yatırım yapma dürtüleri azalacaktır. 212
Nitekim Changying LI ve Keith E. MASKUS
´un hazırlamış oldukları makalede 213
paralel ithalat ürünlerle rekabet içerisinde olan
bir üretici firmanın yatırım davranışları iki ülke modeli çerçevesinde değerlendirilmiş
ve paralel ithalatın yaratmış olduğu tahribatın yatırımları engellediğini
saptamışlardır. Üreticinin yatırım yapması veya yatırım yapmak yerine paralel
ticaretle uğraşması durumlarında beklenen kar oranını gösteren grafiğin “u “şeklinde
olduğunu saptayan yazarlar AR-GE yatırımlarının azalmasının dolayısıyla paralel
ithalata izin verilmesinin tüm dünya genelinde refah azaltıcı etki yaratacağını ve
paralel ticaretin hükümetlerce engellenmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Rekabet Kurulu Uluslararası İlişkiler Müdürü Yaşar TEKDEMİR ise bedavacılığın
uzun vadede tüketicinin yetkili distribütör bulamamasına, elektronik eşyalar gibi
karmaşık ürünleri tanıyamamasına yol açacak bir sorun olarak öne çıktığını
belirtmektedir. TEKDEMİR ayrıca piyasaya paralel ithalatla sunulan ürünlerin, sahte
ürünlerin denetimini güçleştirebileceğini ileri sürmektedir.214
Fiyat Ayrımcılığının Refahı Artırdığı İddiası
Paralel ithalatın engellendiği piyasalarda hak sahibi piyasaları ülke bazında
bölebilmekte, her ülkenin gelir düzeyi, malların fiyat esnekliği, markalar arası
rekabetin varlığı gibi özelliklerine göre farklı ülkelerde farklı fiyat politikaları
212 www.worldbank.org/wbiep/trade/ c_papers/fink-parallel.pdf; FINK, C; “Entering the Jungle of
Intellectual Property Rights: Exhaustion and Parallel Imports”, s.16. 213
Li, C., Maskus, K.E.; ”The Impact of Parallel Imports on Investments in Cost-Reducing
Research and Development”, Journal of International Economics ,Vol: 68, Issue :2 Mach 2006, s.
443-455. 214
www.tescillimarkalar.org.tr/haber_detay, s.8
93
belirleme imkânına kavuşabilecektir.215
Korumacı yaklaşımı savunanlar, bu şekilde
her ülkenin koşullarını dikkate alarak takip edilen farklı fiyat politikalarının iki
önemli etkisi olduğunu ileri sürmektedirler. Bunlardan ilki gerek küresel bazda
gerekse ülke bazında refah düzeyinin yükselmesi diğeri ise, etkin bir fiyat
farklılaştırması izleyen marka sahibinin gelirlerinin artması ve artan gelirin bir
kısmının yeni yatırımların yapılmasına imkân vermesidir. Üçüncü seviye fiyat
ayrımcılığı olarak tanımlanan bu ayrımcılık heterojen talep koşullarına sahip farklı
tüketici gruplarına farklı fiyatların uygulanması yoluyla refah artırıcı olabilmektedir.
Örneğin biri fakir ve diğeri zengin iki ülkenin olduğu bir model çerçevesinde, marka
sahibi zengin ülkede yüksek fiyat belirleyerek buradan elde ettiği gelir ile fakir
ülkede daha düşük bir fiyat belirleme imkânına kavuşabilir. Bu bağlamda teşebbüs
her iki ülkede mal satma imkânına sahip olduğu için üretim bakımından ölçek
ekonomisinden önemli ölçüde yararlanabilir. Böyle bir modelin işleyebilmesi için en
azından yüksek fiyat politikasının takip edildiği ülkenin paralel ithalatın
engellenmesine imkân tanıması ve bu ülkede fiyatın talep esnekliğinin düşük olması
gerekliliğidir.216
Tüketicilerin Aldatıldığı ve Paralel İthalatın Korsan Markaları Teşvik Ettiği
İddiası
Paralel ithalat karşıtları tüm bu gerekçelere ek olarak paralel ithalata konu olan
malların tüketicileri yanıltabileceğini ve korsan markaların denetlenmesini
zorlaştırdığını iddia etmektedirler Bu nedenle paralel ithalatın sınırlandırılmasının
gerçek anlamda korsan ve sahte marka işi yapan yasa dışı teşebbüslerin
faaliyetlerinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olabileceği iddiasındadırlar.
215 Tekdemir, Y., Perşembe Konferansları, 2000, s.18.
216 www.worldbank.org/wbiep/trade/ c_papers/fink-parallel.pdf FINK, C.; “Entering the Jungle of
Intellectual Property Rights: Exhaustion and Parallel Imports”, s.12-13.
94
4.4.2. Uluslararası Tükenme Rejimi Yanlılarının Görüşleri
Uluslararası tükenme ilkesini savunanlardan biri olan PINAR´a göre, uluslararası
tükenme serbest ticaret ve rekabetin yararına olduğu gibi, ticaretin serbestleşmesi ve
rekabetin gelişmesi dolayısıyla aynı zamanda tüketicinin yararınadır. Çünkü üçüncü
ülkelerden yapılan paralel ithalatlar büyük çapta mal arzını ve sıkı bir fiyat rekabetini
sağlayacaktır.217
MASKUS´un da makalesinde218
belirttiği gibi paralel ithalat ve paralel ithalatın yasal
olduğu bir piyasada toptancıların serbestçe belirleyebildikleri bağımsız
perakendecilere oldukça makul fiyatlarla ürün satabilecekler ve bunun da
perakendeciye yüksek kar payı elde etme şansı sağlayacak ve bu da sosyal fazlayı
arttıracaktır.
Horst RAFF ve Nicholas SCHMITT tarafından kaleme alınmış olan “Paralel ticaret
üreticlerin karlarını neden arttırır?”“(Why Parallel Trade may Raise Producers
Profits”) başlıklı makalede219
ise paralel ticaretin üreticilerin yararına sonuçlar
doğurduğu belirli sektörlerdeki talep durumları örneklendirilerek açıklanmıştır.
Yazarlar makalelerinde satıcıların otomobil, elektronik veya kozmetik gibi
sektörlerde perakendecilerin talep henüz oluşmadan sezgisel hareketle talep
şoklarıyla karşılaştıklarında yeterince hazırlıklı olabilme saikiyle, üreticiden talep
sezonu başında oldukça fazla ürün aldıklarını belirtmişlerdir. Böylelikle
perakendecilerin stok yaptıklarını ve ellerinde sezon sonunda kalan ürünleri paralel
ithalat yoluyla dış piyasalarda satabilme olanağı buldukları takdirde bu stok amaçlı
siparişlerinin devam edeceğini ifade etmişlerdir. Yazarlara göre böylelikle hem satış
rakamları artan üreticilerin kar rakamlarındaki yükselmenin devamlılığı sağlanacak
hem de talebi karşılayan arz mevcut olduğu için piyasa fiyatlarının yükselmemesi
nedeniyle tüketiciler fayda sağlayacaktır.
217 Pınar, H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.880.
218 Maskus, K.E. ; ”Vertical Price Control and Parallel Imports: Theory and Evidence”,
University of Colorado, Boulder, CO 80309–0256, USA. 219
Raff, H., Schmıtt, N.; "Why Parallel Trade May Raise Producers' Profits," Journal of
International Economics, Elsevier, vol: 71(2), s. 434-447, April 2007.
95
TEKDEMİR´e göre hak sahibine paralel ithalatın engellenmesi imkânını veren
korumacı bir tükenme ilkesi kabul etmek hak üzerindeki tekel yetkilerinin uzatılması
olarak görülebilir. Bu ise, fikri mülkiyet hakkı korumasının arkasında yatan felsefe
ile örtüşmemektedir. Başka bir deyişle, bu hakkın varlığı üzerindeki tekel
yetkilerinin hakkın kullanımını da kapsayacak şekilde genişletilmesi fikri mülkiyet
hakkı korumasının toplum adına ortaya koyacağı yararları azaltacağı kabul
edilmektedir.220
Daniel KNOXA ve Martin RICHARDSON “Trade Policy and Parallel Imports”
başlıklı makalelerinde221
ise başka bir bakış açısıyla olaya yaklaşmakta ve paralel
ithalata izin veren uygulamaların paralel ithalatçının ödeyeceği optimal vergi tutarını
düşüreceğini savunmaktadırlar.
4.4.3.Tükenme Türlerine İlişkin Değerlendirmemiz.
Sonuç olarak her üç tükenme türünün sağladığı faydalar ve dezavantajları bir arada
düşünülüp konuya ilişkin görüşlerle birlikte tekrar değerlendirildiğinde tarafımızca iç
piyasadaki rekabeti arttırarak yaratmış olduğu olumlu etkiyle tüketicinin en lehine
sonuçlar doğuran “uluslararası tükenme ilkesi”nin kamusal yarar ve özel mülkiyetin
korunması arasındaki hassas dengeyi en ideal şekilde sağlayan sistem olduğu
sonucuna varılmaktadır. Paralel ithalata olanak tanımayan ülkesel tükenme ya da
kısmi olanak tanıyan “bölgesel tükenme” nin tercih edilmesi firmaların farklı
pazarlara farklı fiyatlarla girmesine neden olacak, anlaşmalarla firma içinde
rekabetin de zayıflaması sonucunu da doğuracaktır.
MASKUS ´un da belirttiği gibi222
paralel ithalatın engellenmesi aslında herhangi bir
tarife dışı engelden farklı değildir ve paralel ithalat bazı rekabeti kısıtlayıcı eylemleri
220 Tekdemir, Y. , Perşembe Konferansları, 2000, s.27.
221 Knoxa, D.,Rıchardson ,M.; “Trade Policy and Parallel Imports” ,European Journal of Political
Economy Vol: 19, Issue :1, March 2003, s.133-151. 222
Maskus, K..E. , LahoueL, M.; “Competition Policy and Intellectual Property Rights in
Developing Countries: Interests in Unilateral Initiatives and a WTO Agreement” Prepared for
the World Bank Global Conference on Developing Countries and the Millenium Round, Geneva,
September 1999, s.4.
96
zorlaştır. Ayrıca ticaret engellerinin ortadan kaldırılması kaynakların yeniden ve
etkin bir şekilde dağılımına yol açtığı için paralel ithalata izin verilmesi buna katkıda
bulunmaktadır.
Özetle uluslararası tükenme küresel ekonominin gelişmesinde, uzmanlaşmanın
artmasına ve dünya çapında rekabetin artmasına en çok imkân veren tükenme
prensibidir ve dünya ticaretinin sağlıklı gelişimi adına ülkemiz de dâhil olmak üzere
her ülke yasalarında düzenlenmesi gereken bir husustur.
97
BEŞİNCİ BÖLÜM
TÜRK HUKUKUNDA VE DİĞER ÜLKE MEVZUATLARINDA
HAKKIN TÜKETİLMESİ İLKESİNİN DÜZENLENİŞİ
5.1.Türk Hukuk Sisteminde Tükenme İlkesinin Gelişimi, Ülkemizin Hakkın
Tüketilmesi İlkesine Yaklaşımı ve Konuya İlişkin Yargı Kararları
5.1.1.Türk Hukuk Sisteminde Hakkın Tüketilmesi İlkesinin Tarihsel Gelişimi
Türk Hukuk Sistemi´ne ancak bazı kanun maddelerinin ifade ettiği yorum yoluyla
anlaşılabilen ve açıkça düzenlenmemiş olan “tükenme ilkesi”nin girişi başlangıçta
tüm Avrupa ve Anglo-Sakson ülkelerinde olduğu gibi davalarda somut olaylara
verilen kararlar doğrultusunda oluşturulan içtihatlarla olmuştur. Konuya ilişkin
uyuşmazlıklarda ise tükenmeye ilişkin bir düzenleme olmaması nedeniyle TTK´ nin
56,57 ve 58.maddeleriyle düzenlenen haksız rekabet hükümleri uygulanmıştır.223
Yargısal içtihatlarla geliştirildiğini söylediğimiz ve dünyada yüzyılı aşkın bir
geçmişe sahip olan “hakkın tüketilmesi” kavramı, AB ile 1964 tarihinde imzalanmış
olan Ankara Anlaşması´nın 224
son dilimi niteliğindeki 01.01.1996 tarihide yürürlüğe
giren 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı kapsamında ilk kez Türk Hukuk Sistemi´ne
dâhil olmuştur.
Bahsi geçmekte olan Ortaklık Konseyi Kararı, genel olarak sınaî malların serbest
dolaşımını hedefleyen ve bu konuyu etkilediği oranda Türkiye´ye AT ´nin dış
politikasını benimseme yükümlülüğü getiren bir mini Roma Anlaşması
niteliğindedir. Karar ayrıca direk bir hüküm bulunmadığı veya tereddütte kalınılan
noktalarda yorum açısından Adalet Divanı içtihatlarına atıfta bulunan bir metin
özelliğindedir.225
223 Aslan,A., 2004, s.162.
224 Resmi Gazete,17.11.1964,S.11858.
225 Arıkan, A.S., Doktora Tezi, 2001, s.200.
98
Bu şekilde tanımlanabilen Konsey Kararı gereğince Türkiye Toplulukla arasındaki
Gümrük Birliği Anlaşması´nın malların serbest dolaşımının sağlaması esasına uyum
sağlamak amacıyla mevzuatını topluluk müktesebatına yakınlaştırma yükümlülüğü
altına girmiştir.
İşte “tükenme ilkesi” fikri mülkiyet hukuku alanında 1995 tarihinde bahsi geçen
yükümlülükler gereğince gerçekleştirilen köklü bir değişimin ardından nihayetinde
556 sayılı KHK´nın 13.maddesiyle Türk Hukuk Sistemi´ne aktarılmıştır.
KHK’nın bahsi geçen “Marka Tescilinden Doğan Hakların Tüketilmesi” yan
başlığını taşıyan 13 maddesinin I. fıkrası “Tescilli bir markanın tescil kapsamındaki
mal üzerine konularak, marka sahibi tarafından veya onun izni ile Türkiye’de
piyasaya sunulmasından sonra, mallarla ilgili fiiller marka tescilinden doğan hakkın
kapsamı dışında kalır.” hükmüyle tükenme ilkesini düzenlemektedir.
İlgili KHK maddesi, maddenin dayanağını teşkil eden yönergenin 7. maddesinde yer
alan “bölgede” ibaresi yerine “Tükiye´de” ibaresini içermesi nedeniyle farklı
yorumlamaların hedefi olmuş ve ülkemizde tükenme ilkesine yaklaşımın hangi tür
tükenme yönünde olduğu konusunda henüz doktrinde bir görüş birliği oluşmamıştır.
Yazarların büyük bir çoğunluğunca ilgili madde “ülkesel tükenme ilkesi”nin
benimsendiği şeklinde yorumlanırken226
ARIKAN ve PINAR gibi yazarlar ise ilgili
maddeden anlaşılan dâhilinde ulusal tükenmenin minimum şart olduğunu ve
uluslararası tükenmenin önünde herhangi bir engelin bulunmadığını
savunmaktadırlar.
Ülkesel tükenme ilkesinin benimsendiği görüşünü savunan yazarlar ise öncelikle
marka hakkının korunması konusunda temel ilkenin 556 Sayılı KHK’nın 3. 6. ve
9/II-c madde hükümlerinde öngörülmüş olduğu üzere “ülkesellik” olduğunu227
savunmaktadırlar. Dolayısıyla yazarlar ülkesel bazında korunmakta olan marka
226 Tekinalp Ü., 1996, s.57, Arkan, S., C.1,1997, s.203-204., Tekinalp, Ü., 2004, s.417;Keyder , B.V.
(Çev. Hacımirzaoğlu, A. Berktay) ,1996, s.32. 227
Tekinalp, Ü., 2004, s.399-400.
99
hakkının tüketilmesinin de 556 Sayılı KHK’da ülke düzeyinde ele alındığını, yani
markanın sahibi veya onun izniyle Türkiye piyasasına sunulmuş mallar yönünden
hakkın tükenmesinin söz konusu olacağını ileri sürmektedirler.
Bu düşünceye paralel bir şekilde düşünen yazarlardan ARIKAN´a göre “Markanın
sahibi veya onun izniyle Türkiye piyasasına sunulmuş mallar yönünden marka hakkı
sahibinin hakkının tükenmesi söz konusudur. Buradaki tükenme sadece o mallara
ilişkin korumaya yöneliktir”.228
Dolayısıyla, Türkiye’de piyasaya sunulmamış olan
bir markalı malın, yurt dışında piyasaya sunulmuş olması marka sahibinin
Türkiye’de hakkını tüketmesine neden olmayacaktır.229
Konuya ilişkin olarak ARKAN ise “KHK 13/I uyarınca tükenmeden söz edilebilmesi
için, markayı taşıyan malların Türkiye’de piyasaya sunulmuş olması gerekir.
Markayı taşıyan malın Türkiye dışında piyasaya sunulmuş olması, marka hakkının
Türkiye bakımından tüketilmesine yol açmaz, dolayısıyla bu halde yabancı ülkeden
Türkiye’ye yapılacak ithalata, marka sahibi, marka hakkına dayanarak engel
olabilir.230
Zira bu malların yurt dışından ülkeye ilk kez ithali hakkı da marka
sahibine aittir.231
Buna karşılık, markalı malların Türkiye’de piyasaya sunulmasından
sonra, marka sahibi, bu malları yurt dışına satar (veya yurt dışında da üretirse)
bunların üçüncü kişiler tarafından yurt dışından satın alınarak Türkiye’ye ithaline
(Parallel Import) engel olamaz” derken aslen ulusal tükenme ilkesini kabul etmekte
ancak bir yandan da uluslararası tükenme ilkesinin de geçerli olduğunu ifade
etmektedir. 232
ARKAN´ın görüşüne ilişkin olarak PINAR tarafından yapılan yorumda ise yazar söz
konusu görüşünün iki farklı açıdan değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Ülkeye ithal edilen mallar ileride detaylı bir şekilde bahsedeceğimiz kavramlar olan
paralel ithalat yoluyla mı geri ithalat yoluyla mı sokulmuştur? Mallar üzerinde marka
228 Arıkan, A.S., Ankara Barosu Uluslararası Hukuk Kurultayı 2002, s.756.
229 Çamlıbel Taylan, E. , 2001, s.105.
230 Arkan, S.,C.2, 1998, s.135.
231 Arkan, S., Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, 1998,s.203.
232 Arkan, S.,C.2,1998, s.135.
100
hakkının tükenip tükenmediği ithalatın türüyle ilgilidir. Tarafımızca da katılınan
PINAR´ın görüşüne göre ARKAN´ın yukarıda bahsettiğimiz görüşü “Türkiye´de
piyasaya sunulduktan sonra” ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere geri ithalattan
bahsetmektedir. Bu durumda tükenme ilkesi ülkesel ya da bölgesel olsa dahi mallar
iç pazarda piyasaya sunulduğu için zaten hak tükenmiş sayılacaktır. Paralel ithalat
söz konusu olduğunda ise benimsenen ilke ”bölgesel” ya da “ülkesel “mi yoksa
“uluslararası” tükenme ilkesi mi olduğu önem arz etmektedir. Nitekim ülkesel ya da
bölgesel tükenme söz konusu olduğunda malların üçüncü bir ülkeden coğrafi
sınırlara ithaline her şekilde marka hakkı sahibi tükenme gerçekleşmediği için engel
olabilecekken uluslararası tükenme söz konusu olduğunda artık müdahale yetkisi
kalmayacaktır.
KHK maddesinin ulusal tükenmeden bahsettiğini savunan yazarlar arasında
olduğunu belirmiş olduğumuz PINAR´a göre ayrıca, her ne kadar ilgili madde
ülkesel tükenmeden bahsetse de bu düzenleme emredici bir hüküm değildir ve
ülkemiz daha geniş bir tükenme alanı belirlemekte serbesttir. Yazar ayrıca
“Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra” hakların tükeneceğini ve dikkat edilirse
“Türkiye” kelimesinden önce herhangi bir kısıtlamanın -meselâ “sadece”- söz
konusu olmadığını belirtmektedir. Akabinde ise yazar bu maddelerin, Türkiye
dışında piyasaya sunulmuş bir mal üzerindeki hakkın tükenmiş olup olmadığı
konusunda, açık bir hüküm ihtiva etmemekte olduğunu ve kuralın emredici
olmadığını, bu nedenle sadece konuya ilişkin minimum standart belirleme amacı
taşıdığını vurgulamaktadır. Türk Hukuku´nda fikrî mülkiyet alanındaki
düzenlemelerin Gümrük Birliği´nin işleyişine yardımcı olması amacıyla
getirildiğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünen yazar bu durumda
Türkiye bölgesel tükenmeye dâhil olduğuna göre, bu kanunî düzenlemelerin,
bölgesel tükenme ilkesi dikkate alınarak yorumlanması gerektiğini ileri sürmektedir.
Dolayısıyla yazara göre Yargıtay´ın dahi kararlarında uluslararası tükenme ilkesini
benimsemesinin hukuken bir sakıncası yoktur. 233
233Pınar,H.; ”Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku ’Hakkın Tüketilmesi’ Perşembe
Konferansları, Ankara, Ekim 2002, s.127.
101
KAYHAN ise PINAR´ın konuya ilişkin yaklaşımını değerlendirmiş ve bu konuda
PINAR´a katılmadığını ifade etmiştir. Karşıt görüşte olmasının sebebini açıklarken
KAYHAN, PINAR´ın kullanmış olduğu “emredici” ve “minimum standart”
kavramlarının mantıksal olarak bir karşıtlık oluşturmadığını bu nedenle “kural
emredici değildir bu edenle minimum standart belirleme amacı taşır.” düşüncesinin
biçimsel mantık açısından geçersiz, hukuksal yönden ise yanlış olduğunu
belirtmiştir.234
KAHYAN´a göre ayrıca KHK de 13/1. maddede yer alan norm PINAR ´ín
savunduğu gibi tanımlayıcı bir norm değil emredici bir normdur. Zira bir normun
tanımlayıcı olabilmesi için tarafların aralarında yapacakları bir anlaşmayla aksini
belirleyebilmeleri gerekir. Konumuz kapsamındaki madde tanımlayıcı bir hüküm
olsa idi taraflar aralarındaki ticarette üç tür tükenmeden istedikleri birini seçip
uygulayabileceklerdir. Bu durumunun ise ülke ekonomisi ve rekabet koşulları
açısından imkânsız olduğunu belirten KAYHAN kanun hükmünün emredici
olduğunu tekrar belirtmiştir.
TEKİNALP de PINAR´ın bu görüşüne eleştirel bir açıdan yaklaşmış ve Türk
piyasasında dolaşan malların toptancılar, bayiler, alt bayiler, kent bayileri,
perakendeciler arasında el değiştirirken yurt içinde mi satışa sunulmuş olduklarının
yoksa dışarıdan mı geldiklerinin tespit olunamayacağını, anılan kişilere de bu konuda
inceleme yapmak külfeti yüklenemeyeceğini belirtmiştir. Yazara göre PINAR
uluslararası ve/veya bölgesel tükenmeyi savunmak uğruna kabulü güç bir öneri
sunmaktadır. Ayrıca ilkenin emredici olmadığı da uygulanması güç bir görüştür.235
PINAR´ın görüşünü bu şekilde eleştiren TEKİNALP “ Marka sahibinin Türkiye’de
dolaşıma sunmadan ihraç ettiği veya yurt dışında piyasaya sürdüğü orijinal markalı
mallar yönünden, marka hakkının tükendiğinden söz edilemez Marka sahibi
tarafından veya onun izniyle piyasaya sunulan malların yeniden satımı, marka
hakkına tecavüz değildir. Bununla birlikte, marka sahibinin, malın piyasaya
234 Kayhan, F., Perşembe Konferansları, 2002, s.66.
235 Tekinalp, Ü., 2004, Dn.26,s.384-385.
102
sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek ve kötüleştirilerek ticari
amaçlı kullanılmasını önleme yetkisi bulunmaktadır.”sözleriyle 13. madde ile
kastedilenin “ülkesel tükenme” olduğunu belirtmiştir.236
Tükenme ilkesine yaklaşımını bu şekilde dile getiren TEKİNALP konuya, ilişkin
olarak ayrıca paralel ithalatı gerçekleşebilmesi için markanın Türkiye’de ve malın
ithal edildiği ülkede aynı şahıs adına tescil edilmesi gerektiği şartına değinmiştir.
Ancak Pınar´ın da saptadığı gibi 237
TEKİNALP eserinde paralel ithalatın söz konusu
olması için markanın yurt içinde ve dışında aynı kişi adına tescilli olması gerektiğini
savunurken eserinin başka bir bölümünde verdiği ”southstar” örneğinde 238
farklı
ülkelerde farklı kişiler adına tescilli markalar ile satılan malların bir ülkeden diğerine
ithalini paralel ithalat olarak değerlendirmiştir.
TEKİNALP´in bu görüşü ile ilgili PINAR´ın saptamış olduğu çelişkinin mevcut
olduğu tarafımızca da kabul edilmektedir. Zira ülkesel tükenme söz konusu kabul
edilirse bu paralel ithalat KHK´nın madde 9/2 (c) bendine aykırı olmalıdır.
Yukarıda anlatılanlardan da açıkça anlaşıldığı gibi doktrinde 556 sayılı KHK´nın
“tükenme ilkesi”ni düzenleyen 13. maddesine ilişkin oldukça farklı yorumlar
mevcuttur. Ancak tüm bu yorumları bir arada değerlendirmek gerekirse tarafımızca
da KHK 13/1. maddede yer alan normun tanımlayıcı değil emredici bir hüküm
olduğu ve maddede kastedilenin “ülkesel tükenme” olduğu düşünülmektedir.
236 Tekinalp, Ü., 2004 , s.417.
237 Pınar, H., Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.901.
238 Tekinalp, Ü., 2004, s.411.
103
5.1.2.Tükenme İlkesine Kanun Koyucunun Yaklaşımı ve Örnek Yargı
Kararları
Görüşlerin çeşitliliğinde de açıkça anlaşıldığı gibi doktrinde 556 sayılı KHK´nın
“tükenme ilkesi”ni düzenleyen 13. maddesine ilişkin oldukça farklı yorumlar
mevcuttur ve doktrinde mallar üzerinde tükenme görüşü savunulurken239
konuya
ilişkin yargı kararları doğrultusunda kanun koyucunun tersi yönde görüşlerinin
olduğu izlenimi edinilmektedir.240
Ülkemizde tükenme ilkesine yaklaşımın hangi tür tükenme yönünde olduğu
konusuna kanun koyucunun bakış açısı ise oldukça önemlidir ve konunun
anlaşılması adına Yargıtay´ın ve Rekabet Kurulu´nun tükenme ilkesini ayrıntılı
olarak değerlendirdiği ve içtihat niteliğindeki kararlarına değinmek yerinde olacaktır.
”epson” kararı
Yargıtay´ın hakkın tüketilmesi kavramına ilişin olarak benimsemiş olduğu yaklaşımı
açıkladığı ilk karar “epson” kararı olmuştur. Dava konusu olayda Türkiye´deki
“Romar” firması Amerika´da faaliyet gösteren ve Japon markası olan “epson” adı
altında Amerika´da ürettiği bilgisayarları tüm dünyada pazarlayan firmanın
ürünlerinin Türkiye´de tek satıcısı konumundadır.”Romar” firması 1986 yılında
davalı “Data Bilişim Ltd. Şti”nin aynı marka bilgisayarları Amerika´dan alarak
voltaj ve Türkçe karakter uyarlamalarını yaptıktan sonra ulusal pazara sunmak
istemesini malların orijinallerinin bozulması nedeniyle (haksız rekabet
hükümlerince) engellemek istemektedir.241
Yargıtay Ankara´da ve İstanbul´da açılan
239 Pınar, H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan ,2000, s.897 vd.; Kayhan, F., Ankara
Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s.56. 240
Nitekim Yargıtay, “police” (Yarg.11.HD.T.16.03.1999,E.1998/7997,K. 1999/2098, FMR, Yıl 1,
Cilt 1, Sayı 1, s.134) ve ”dexter” (Yarg.11.HD.T.14.06.1999,E.1999/3243,K.1999/5170; FMR, Yıl 1,
Cilt 1, Sayı 1, s.130) kararları mallar üzerinde tükenme düşüncesinden oldukça uzaktır.Bu
doğrultuda düşünen yazarlarımızın konuya ilişkin ayrıntılı değerlendirmeleri için Bkz: Arkan, S., Prof.
Dr. Ali Bozer’e Armağan, 1998, s. 203; Arkan, S., C.2, 1998, s. 134-135.; Tekinalp, Ü.,2004, s. 417. 241
Teoman, Ö.; “Tek Satıcılık Hakkının Üçüncü Kişiler Tarafından İhlâli Durumunda Haksız
Rekabete ilişkin Kuralların Uygulanma Olanağı”, 30 Yıl Ticaret Hukuku , Tüm Makalelerim, Beta
Yayınevi, Cilt:1-2 No:56, İstanbul 2000-2001, s.189.
104
davalarla ilgili toplam düzetmeyle birlikte altı karar vermiştir.242
Davada esas olarak
değerlendirilen konu paralel ithalat olmuştur. Dava incelemesi sonucunda Yargıtay
“Tek satıcının tek satıcılık sözleşmesinden doğan hakkını üçüncü kişilere karşı
haksız rekabet hükümlerine dayanarak korunması talebinin gerçekleştirilmesinin
mümkün olmadığına zira tek satıcılık sözleşmesinin sadece taraflar arasında hak ve
yükümlülükler doğurduğuna, tek satıcıya bölgesinde tekel hakkı tanımanın üretici
firmanın yükümlülüğü olduğuna”
karar vermiştir. Haksız rekabet hükümlerini istisnası olarak da Yargıtay TTK´nın
56.maddesinde bahsedilen dürüstlük kurallarının ihlalinin varlığını göstermiştir.
Böylelikle mahkeme üçüncü kişilerce ithal edilen ürünlerde yapılan değiştirme ve
uyarlamalar sonucunda şayet ürünlerde sık sık arızalanmalar meydana geliyor ve bu
durumdan tek satıcı firmanın satışları etkileniyorsa haksız rekabetin söz konusu
olacağına hükmetmiş ve sadece orijinalliği bozulan ve mala sonradan monte edilen
parçaların kullanılmasını yasaklamış ve böylelikle üstü kapalı bir şekilde
“uluslararası tükenme ilkesini “savunmuştur.
Tarafımızca Yargıtay´ın dava konusu olaya ilişkin değerlendirmelerinin son derece
yerinde olduğu düşünülmektedir. Paralel ithalatın önlenmesini gerektiren bir hususun
olmadığı sunucu çıkarılan kararda malın orijinal olmayan ve sonradan eklenen
parçalarının çıkartılarak piyasaya sürülmesi şartının getirilmesi zaten tükenmenin
gerçekleşmiş sayılmaması sonucunu doğurmaktadır. Nitekim malın orijinalliği
bozularak, farklı bir formatta piyasaya sunulması yani aynı markayı taşıyan farklı
malların piyasada olması malın “garanti” ve “menşe gösterme” işlevlerinin yerine
getirilmesini ve dolayısıyla hakkın tüketilmesini engellemektedir. Parçaların
çıkartılmasıyla orijinal malların ithalatı söz konusu olmakta ve bu nitelikteki mallar
üzerindeki marka hakkı sahibinin hakkı da hali hazırda tükendiğinden paralele
ithalata bir engel kalmamaktadır.
242 Pınar,H.,Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, İstanbul, 2000, s.891.
105
“dexter” kararı
Yargıtay´ın tükenme ilkesine ilişkin değerlendirmiş olduğu davalardan bir diğeri ise
“dexter” davasıdır. Bu davada ise 243
kısaca merkezi ABD’de bulunan “Dexter Shoe
Company” ile arasında “dexter” marka ayakkabıların Türkiye’de ve KKTC´de tek
satıcılığına ilişkin 11.1.1993 tarihinde bir anlaşma akdetmiş olan davacı firma söz
konusu ev dışı ayakkabıları ve tekstil ürünlerini yurt dışından satın alarak Türkiye
içinde satışa sunan şirketin ithalatına engel olmak istemindedirler. “dexter”
ayakkabılarının Türkiye içinde tek satıcısı şirket, ABD’deki üretici ile aralarındaki
anlaşma gereği ayakkabıların tek satıcısının kendisi olduğunu, kendisinin markalı
ürünlerin satış ve pazar payını arttırmak için faaliyetlerde bulunup, masraf yaptığını,
dolayısıyla davalının gerçekleştirdiği paralel ithalatın haksız rekabet olarak
nitelendirilerek men edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Davalının savunması ise
ithalatı ulusal yasalara uygun bir şekilde gerçekleştirdiği ve tek satıcı konumunda
olduğunu söyleyen davalı firmanın üretici firmayla arasındaki anlaşmadan haberdar
olmadığı dolayısıyla haksız rekabet olarak nitelendirilecek bir faaliyetinin mevcut
olmadığı yönünde olmuştur.
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce görülerek verilen 30.12.1998 tarih ve
1996/600–1998/1 142 sayılı karar ile davalının iddiası haklı bulunmuştur. Bunun
sonucunda mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporlarına
nazaran bir karar verilmiştir. Karar dâhilinde mahkeme davacının “D.S.Company”
firmasının Türkiye'de tek yetkili temsilcisi olduğu; "dexter" markalı ürünlerin satış
ve pazar payını artırmak için faaliyetlerde bulunup, masraf yaptığı, davalının imalatçı
firma dışında başka bir firmadan temin ettiği ürünleri pazarlamasının haksız rekabet
oluşturduğu gerekçesiyle davacının haksız rekabetle ilgili taleplerinin kabulü ile
davalının “dexter” markalı ayakkabıları satışının önlenmesine, elde edilen
ayakkabılardaki "“dexter'' markalarının sökülmesine, bunun mümkün olmaması
halinde, ayakkabıların imhasına, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
243 Yarg.11.HD. T.14.06.1999,E.1999/3243,K.1999/5170, FMR, Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s.130–134.
106
Akabinde olay Yargıtay´a intikal etmiştir. Yargıtay ise kararında öncelikle konuya
ilişkin KHK´nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı” başlıklı, marka
sahibinin, izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme
yetkisinin olduğu halleri sıralayan 9/II-c uyarınca marka sahibinin ithalat veya
ihracatı engelleme hakkına sahip olduğunu ifade etmiştir. Sonrasında ise, ancak bu
kuralın Türk iç pazarına hiç sunulmamış olan mallar açısından geçerli olacağını ifade
etmiştir. Yargıtay ayrıca markalı malların marka hakkı sahibi veya onun izni ile
üçüncü kişi tarafından Türk iç pazarına sunulmasından sonra, marka sahibinin veya
onun izni ile üçüncü kişinin markalı malın aynısının paralel ithalatını
gerçekleştirmesini, marka hakkının ülkesel tükenmesi ilkesi nedeniyle244
marka
sahibinin engelleyemeyeceğini belirtmiştir. Böylece markalı malların Türkiye´de
piyasaya sunulmuş olmasının ön koşul olduğunu açıkça belirterek “epson “kararının
aksine ülkesel tükenme yanlısı bir tavır sergilemiştir.
“ police” kararı
Yargıtay´ın tükenme ilkesine yönelik görüşünü ifade ettiği bir diğer dava ise ”
police” 245
davasıdır. Söz konusu dava “paralel ithalat”ın “hakkın tükenmesi ilkesi
“ile bir arada değerlendirildiği bir dava olup konuya ilişkin olarak Yargıtay´ca bu
davayı müteakip verilecek olan kararlarda “lancome”246
ve“dexter”247
kararlarıyla
birlikte emsal teşkil etmiş ve bu konudaki doktrinin temelini oluşturmuştur.
Dava konusu olay ”police”, “vogart” ve “sting” marka gözlüklerin İtalyan üretici
firma olan “DE Rigo SPA” ile arasındaki 5.6.1996 tarihli inhisari marka lisans
sözleşmesi gereğince Türkiye tek satıcısı konumunda olan “Sesa Dış Tic. Ltd. Şti. "
“(Semih Saraçoğlu) ,ile markanın 1996–97 kreasyonuna ait gözlükleri ülke dışından
ithal ederek iç pazara sunan “Hekim Optik İth. İhr. Ltd.Şti” arasında vuku bulmuştur.
244 MKHK m. 13/I
245 Yarg.11.HD. T.16.03.1999, E.1998/799, K.1999/2098.
246 Yarg.11.HD. T.26.05.1999, E1999/2086, K.1999/4505.
247 Yarg.11.HD. T.14.06.1999, E.1999/3243, K.1999/5170.
107
Sesa Şirketi üretici firmayla arasındaki münhasır marka lisans anlaşması gereğince
markaları Türkiye´de tescil ettirmiştir. (“police” markasını 12.8.1991 tarih ve
131645 numara ile ”vogart” markasını 12.8.1991 tarih ve 130864 numara ile”sting
“markasını ise 29.10.1993 tarih ve 147732 numara ile tescil ettirmiştir.)Bu nedenle
“dexter”248
davasına benzer bir şekilde “Hekim Optik İth. İhr. Ltd.Şti” tarafından
gerçekleştirilen ithalatın haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının noter vasıtasıyla
çekilen ihtarnameye rağmen emtiayı satmaya devam ettiğini belirterek haksız
rekabetin tespit ve meni, davalının elindeki gözlüklerin toplatılması ve hükmün ilanı
talebiyle dava açmıştır.
Davalının savunması ise ithal edilen malların orijinal nitelikte olduğu, ithalatı
yasalara uygun bir şekilde gerçekleştiği ve ithal edilen mallar yasalara uygun bir
şekilde piyasaya sunulduğu ayrıca ithalatın davacının tescilinden önce
gerçekleştirildiğini ve bu nedenle davacının iddialarını hukuki temelden yoksun
olduğu yönünde olmuştur.
İlk derece mahkemesinin kararı da yine “dexter”249
kararına paralel bir şekilde
davalının iddialarını haklı bulma ve malların piyasadan toplanması yönünde
olmuştur. Davalı tarafından üst mahkemeye intikal ettirilen konuya ilişkin olarak
Yargıtay tüm dünyada ve Türkiye´de tescilli “police”, “vogart” ve “sting”
markalarını taşıyan ürünlerin Türkiye´ye ithali ve ülke pazarındaki reklâm ve tanıtım
faaliyetleri konusunda davacı firmanın marka sahibiyle arasındaki münhasır lisans
sözleşmesi gereğince yetkili kılındığını ve markaya tecavüz halinde tek başına dava
açma yetkisine sahip olduğunu belirtmiştir. Akabinde ise davayla ilgili olarak:
“KHK´nın 9/II (c) maddesindeki marka hakkı sahibine tanınan ithalat ve ihracat
yetkisi Türk iç pazarına hiç sunulmamış olan malların ithalatını ve ihracatını
kapsamaktadır. Marka sahibi ya da onun izniyle tek satıcı veya münhasır lisans hakkı
sahibi tarafından markalı emtianın Türk iç pazarına ithal edilip sunulmasından sonra
248 Yarg.11.HD., a.g.k
249 Yarg.11.HD. T.14.06.1999, E.1999/3243, K.1999/5170.
108
aynı markalı malın üçüncü kişi tarafından yurt dışından ithaline marka hakkına
dayanarak engel olunamaz.”
diyerek öncelikle Türk iç pazarına hiç sunulmamış olan malların ithali ve ihracının
marka hakkına tecavüz oluşturacağını belirtmiştir. Sonrasında ise KHK´nın 13/1
maddesine uygun olarak tükenme ilkesinin uygulanması için tescilli markayı taşıyan
malların Türkiye´de piyasaya sunulmuş olması gerektiğini tekrar belirtmiş ve
ARKAN´ın da ifade ettiği gibi250
“Markalı malların Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra marka hakkı sahibi bu
malları yurt dışına da satar (veya yurt dışında menşe ülkeden başka bir ülkede
üretirse) bunların üçüncü kişiler tarafından yurt dışından satın alınarak Türkiye’ye
ithaline engel olamaz. Aynı ilke yabancı malları taşıyan malların Türkiye’deki tek
satıcısı durumunda olan ve marka sahibinin izniyle bu markayı adına tescil ettirmiş
bulunan kişi bakımından da geçerlidir.”
diyerek somut olayda davacı gözlükleri ile ayniyet arz eden orijinal vasıfta olup taklit
olmayan, ayırt edilmesi mümkün olmayan görsel ve fonetik olarak birbirinin aynı
olan gözlüklerin kanuni izleğe uygun olarak menşe ülkesinden başka ülkelerde
üretilip o ülkelerden Türkiye´ye ithal edilmesi halinde ithalatçı tarafından satılması
ya da ithalatçıdan satın alınıp satışa arz edilmesi halinde 556 sayılı KHK´nın 9/2(c )
maddesi uygulanmayacaktır.251
”hükmüne varmıştır.252
PINAR´ın da belirttiği gibi253
Yargıtay´ın konuya ilişkin kararı daha önce bahsetmiş
olduğumuz “epson” kararıyla tutarlıdır ve Yargıtay söz konusu davaya ilişkin
kararında da “epson” kararındaki gerekçeleri ileri sürmüştür.
250 Arkan, S. , C.1, 1997, s.203.
251 Pınar, H., Prof. Dr .M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.904.
252Yarg.11.HD.T.16.03.1999,E.1998/7997,K.1999/2098,FMR,Y:1,S:1,C:1,s.134,Camcı,
Ö.,1999,s.217. 253
Pınar, H., Prof. Dr .M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.906.
109
Tarafımızca konuyu değerlendirirken başlangıç noktası olarak davacının ileri
sürdüğü iddianın koruma kapsamında bir husus olup olmadığının incelenmesinin
seçilmesi ve akabinde koruma kapsamının istisnasının değerlendirilmesi yerinde
görülmektedir.
Ancak davaya ilişkin olarak Yargıtay tarafından verilmiş olan karar oldukça çelişkili
bir karardır. Yargıtay dava incelemesinde öncelikle 556 sayılı KHK´nın tükenmeyi
düzenleyen 13/1 maddesine atıfta bulunarak tükenmenin gerçekleşmesi için malların
Türkiye´de piyasaya sunulmuş olması gerektiğini belirtmiş ve böylelikle “ulusal
tükenme” prensibinin uygulanacağını üstü kapalı olarak dile getirmiştir. “ulusal
tükenme ilkesi” benimsendiği takdirde ise daha önce de belirttiğimiz gibi markayı
taşıya orijinal malların yurt içerisinde piyasaya hak sahibince veya onun rızasıyla
sunulmuş olması gerekmektedir.
Ancak Yargıtay kararın sonraki bölümlerinde ARKAN´a da atıfta bulunarak
“Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra marka hakkı sahibi bu malları yurt dışına
da satarsa bunların üçüncü kişiler tarafından yurt dışından satın alınarak Türkiye’ye
ithaline engel olamaz” derken “paralel ithalat”tan değil “geri ithalat”tan
bahsetmektedir. Zira ürünler yurt içerisinde hak sahibince piyasaya sunulmuş ve
sonrasında ihraç edildikten sonra tekrar ulusal pazara ithal edilmiştir. Böyle bir
durumda da malların ulusal pazara hak sahibince ilk kez sunumu gerçekleştiği için
hak zaten tükenmiş olacağından ithalata engel olunması ihtimal dâhilinde değildir.
Cümlenin diğer kısmında ise Yargıtay marka hakkı sahibi ürünleri “yurt dışında
menşe ülkeden başka bir ülkede üretirse bunların üçüncü kişiler tarafından yurt
dışından satın alınarak Türkiye’ye ithaline engel olamaz” şeklinde bir ifade
kullanmıştır. Bu ifade ise paralel ithalatı içermektedir ancak ülkesel tükenme
prensibiyle çelişmektedir. Nitekim ülkesel tükenme ilkesi gereğince mallar ulusal
pazarda piyasaya hiç sürülmemiş ve yurt dışında üretilmiş olduğu için marka hakkı
sahibinin hakkı henüz tükenmemiş olacaktır ve dolayısıyla bu durumda malların
paralel ithalatına engel olabilecektir. Dolayısıyla Yargıtay´ın konuya ilişkin kararı
atıfta bulunduğu KHK hükümleriyle çelişki teşkil etmektedir.
110
Ayrıca taraflar arasındaki uyumsuzluk ithalatçı “Hekim Optik İth. İhr. Ltd.Şti” nin
“Sesa Dış. Tic.Ltd. Şti” sahibinin ithalata engel olarak ilgili ürünler için tekel
oluşturma çabası içerisinde olduğu gerekçesiyle şikâyet etmesi üzerine Rekabet
Kurulu´nun da önüne gelmiştir.
Konuyu Rekabet Hukuku kapsamında değerlendiren kurul Yargıtay kararına da atıfta
bulunarak kanunun paralel ithalat konusunda doğrudan bir düzenleme getirmediğini
belirtmiştir. Akabinde ise kurul konunun “Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin
zorlaştırılması kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot
veya diğer davranışlarla piyasa dışına çıkarılması veya piyasaya yeni gireceklerin
engellenmesi yasaktır.”hükmüne haiz olan 4(d) maddesi ile “Hâkim Durumun
Kötüye Kullanılması “başlıklı 6. maddenin “Ticari faaliyet alanına bir başkasının
girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması veya rakiplerinin piyasadaki
faaliyetlerini zorlaştıran eylemler yasaktır.”hükmüne haiz olan (a) bendi kapsamında
değerlendirilebileceğini belirtmiştir. Sonuc olarak ise Yargıtay kararıyla paralel bir
şekilde markalı mal ülke pazarına hak sahibince bir kez sunulduktan sonra malın
yeniden satışına veya üçüncü kişilerce ithaline engel olunamayacağına karar
vermiştir.254
Rekabet Kurulu Kararı´nın incelenmesi sonucunda kurulun da Yargıtay gibi paralel
ithalat ve tükenme prensibinin tanımlanmasında yanlış ifadeler kullandığına dikkat
etmek gerekmektedir. Tıpkı Yargıtay gibi Rekabet Kurulu´nun davaya ilişkin
raporunda paralel ithalat “Türkiye´de markası tescil edilmiş bir malın marka sahibi
ya da yetkili satıcısı tarafından Türkiye´de piyasaya sunulmasını müteakip üçüncü
kişilerce yasal izleğe uygun olarak ithal edilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu
tanımdaki yanlışlık “Türkiye´de piyasaya sunulmasını müteakip” ifadesidir. Bu
ifadenin cümlede yer alması söz konusu ithalatın “paralel ithalat” değil “geri
254 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesine göre, teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs
birlikleri kararlarının yasak kapsamına girebilmesi için, belirli bir mal veya hizmet piyasasında
doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacı taşıması veya bu etkiyi
doğurması gerekir. Bu sonucu doğurmak kaydıyla her türlü anlaşma, karar ve uyumlu eylem bu
Kanun uygulamasında hukuka aykırı ve yasak sayılmıştır.;Hekim Optik İthalat İhracat ve Ticaret
Limited Şirketi karşı Sesa Dış Ticaret Limited Şirketi, 06.11.2000 tarih ve 00-44/472-257 sayılı Karar,
R.G.08.06.2001 tarih ve 24485 sayı.
111
ithalat” olduğunun anlaşılmasına neden olmaktadır. Paralel ithalattan söz
edilebilmesi için malların hak sahibince Türkiye´de değil ilk kez ülke dışında
piyasaya sunulmuş olması gerekmektedir. Sahibinin izniyle ilk kez ülke dışında
piyasaya sunulmuş ya da üretilmiş bir malın sahibinin izni olmaksızın üçüncü
kişilerce ülkeye ithalatı söz konusudur. Rekabet Kurulu´nun kararında KHK´nın 13.
maddesinde bahsedildiği gibi “ülkesel tükenme” üstü kapalı bir şekilde benimsenmiş
ancak karar maddenin yanlış yorumlanmış olması nedeniyle “uluslararası tükenme
“ilkesi benimsenmiş gibi verilmiştir.
”lancome “ kararı
Doktrine temel teşkil ettiğini belirttiğimiz diğer bir dava ise “lancome”255
davası olup
“Lancome Parfums Et. Boaute Et Cie“ firmasının Türkiye’deki satış ve
pazarlamadan sorumlu tek yetkili satıcısı firma ile ürünlerin paralel ithalatçısı
arasında gerçektedir.
“Lancome Parfums Et. Boaute Et Cie” firması dünya çapında tescil ettirmiş olduğu
“lancome” markası adı altında üretmiş olduğu kozmetik ürünlerini ülkelerde
belirlemiş olduğu yetkili firmalar aracılığıyla dünya çapında satmaktadır. Paralel
ithalatçı “Gen Pa” ise ana firmaca yetkili kılınmamasına rağmen ülkeler arasındaki
fiyat farkından yararlanma ve kar elde etme amacıyla “lancome” marka orijinal
ürünleri Türkiye´ye ithal etmek istemektedir. İthalatçının bu davranışı firmanın
Türkiye’deki tek satıcısı tarafından marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet
gerekçeleriyle dava konusu yapılmıştır.
Davacı vekili müvekkilinin “Lancome Parfums Et. Boaute Et Cie” firması ile
akdettiği 12.9.1989 tarihli teknik yardım ve lisans anlaşması gereği “lancome”
markasını taşıyan bütün esans ve kozmetik ürünlerin Türkiye’ye ithal ve satımı
bakımından tek yetkili satıcı olduğunu ve ülke çapında belirlenmiş olan dağıtıcılarca
sadece perakende olarak malın atılmasına izin verdilerini davalının ise kendilerinden
255 Yarg.11.HD.,T.26.05.1999, E1999/2086, K.1999/4505.
112
böyle bir izin almaksızın ve dağıtıcı olarak belirlenmeksizin üstelik malları nereden
ve nasıl temin ettiğini açıklamaksızın malları satıyor olmasının haksız rekabet teşkil
ettiğini ileri sürmektedir.
Davalı vekili ise müvekkilinin mağazasında bulunan malların daha önceki bayilik
döneminden kaldığını bir kısım malları ise davacı tarafından belirlenmiş olan
dağıtıcılardan alındığını dolayısıyla satılan malların davacı tarafından ithal edilmiş
orijinal mallar olduğunu ve müvekkilinin eyleminin haksız rekabet teşkil etmediğini
ileri sürmektedir.
İlk derece mahkemesince davalının eylemi marka hakkına tecavüz değil fakat
rekabet kurallarının ihlali ve haksız rekabet olarak değerlendirilmiş ve ithalatın
durdurulmasına karar verilmiştir. Kararda davacının ürünü pazarda tanıtmak ve
tutundurmak adına oldukça yoğun bir çaba sarf ettiği, bunu sonucunda tüketici
nezdinde edinmiş olduğu bilinirliğin sağlamış olduğu avantajlardan davalının yetkili
bir dağıtıcıdan malı alıp satmak ile faydalandığını, az bir emek ve parayla bu şekilde
rant sağlamanın ise hukuken mümkün olmadığını, davalının bu eyleminin bir nevi
iktisadi rekabetin suiistimali olduğunu da belirtmiştir.
Davalı tarafından davanın temyiz edilmesi sonucunda olayı değerlendiren Yargıtay
556 sayılı KHK´nın 9/II (c) maddesine dayanarak “Türk iç pazarına hiç sunulmamış
olan malların ithali ve ihracının marka hakkına tecavüz teşkil edeceğini belirttikten
sonra aynı KHK´nın 13. maddesinde düzenlene tükenme ilkesini tekrar tanımlayarak
“Tescilli markayı taşıyan malların marka sahibi tarafından veya onun izniyle
münhasır lisans sahibi tarafından markanın tescilli olduğu ülkede ve Türkiye’de
piyasaya sunulmasından sonra marka hakkı sahibi ürettiği markalı malları kendi
menşe ülkesinden başka bir ülkeye ihraç eder veya markalı malları menşe ülken
başka bir ülkede üretirse256
bunların üçüncü kişiler tarafından usulüne uygun şekilde
o ülkeden Türkiye’ye ithaline engel olamayacağını ifade ettikten sonra davacının
256 Yargıtay bu davada da” police” davasında düştüğü yanılgıyı yineleyerek tükenme ilkesini yanlış
yorumlamış, ulusal tükenmeden bahsederken uluslararası tükenmenin koşullarından da bahsetmiştir.
113
ürünleriyle aynı olan orijinal malların ithalinin 9/II(c) kapsamında
değerlendirilemeyeceğine” hükmetmiştir.
Mahkeme ayrıca orijinal olduğunu söylediğimiz malların ambalajlarında davacı
tarafından ithal edildiğinin yazmakta olduğunu da saptamıştır.
“marlboro” kararı
Yargıtay´ın “hakkın tükenmesi ilkesi“ve “paralel ticaret”e ilişkin vermiş olduğu en
son kararlardan biri de “marlboro” kararıdır. Dava “Philip Moris Products S.A” ile
“Ahali Dış Ticaret Ltd. Şti. ” arasında vuku bulmuştur. Olayda davacı “Philip Moris
Products S.A.” şirketi “marlboro” markalı ürünlerin üretim lisansının ve ilgili diğer
hizmetlerin sahibidir. Ambarlı Gümrüğü´ne bağlı Soyak Liman İşletmesi´ne ait
geçici depolama yerine alınmış bulunan “Ahali Dış Ticaret Ltd. Şti” firmasına ait
olan konteynır içeriğinin Ambarlı Gümrük Müdürlüğü´nce yapılan resen inceleme
sonucunda davalı şirketin orijinal “marlboro” markalı ürünlerinin taklitleri olduğu
saptanmıştır. Gümrük Müdürlüğü´nün bu saptaması daha sonra şirketin teknoloji ve
kalite eksperleri tarafından da teyit edilmiştir.
Bu tespitin üzerine davacı “Philip Moris Products S.A.” tarafından Ambarlı Gümrük
Müdürlüğü´ne verilen bir dilekçeyle gümrük işlemlerinin durdurulması ve tedbir
mahiyetinde mallara el koyulması talep edilmiş ve talebi değerlendiren müdürlük
gümrük işlemlerini 10 gün süre ile durdurmuştur.
Akabinde davacı vekili davalının “marlboro” markasını kullanmasının 556 sayılı
KHK´nın 61. maddesi kapsamında tecavüz teşkil etiğini ve ayrıca taklit üretimin
TTK madde 56,57 kapsamında haksız rekabet olduğunu ileri sürmüştür. Bu iddiaları
reddeden davacı diğer hususlardaki savunmasının yanı sıra davacının “marlboro”
markası üzerindeki hakkının tükendiğini ileri sürmüştür.
Davayı değerlendiren İstanbul Fikri Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi davacının diğer
iddialarının yanı sıra marka hakkının tükendiği yönündeki iddiasını da reddetmiştir.
114
Mahkeme bu karına gerekçe olarak KHK´nın 13.maddesine göre ”Tescilli bir
markanın tescil kapsamındaki mal üzerine koyularak marka sahibi ya da onun izni ile
üçüncü bir kişi tarafından piyasaya sunulmasından sonra mallarla ilgili fiiller marka
tescilinden doğan hakkın kapsamı dışında kalır “diyerek tükenmenin atıfta bulunulan
bu madde kapsamına geçekleşmiş sayılması için markanın tescil kapsamındaki
orijinal mallar üzerine koyulmuş olması gerektiğini ifade etmiştir. Dava konusu
mallar ise orijinal omadğı gibi satış hak sahibinin izni dâhilinde de gerçekleşmediği
için hakkın tükenmesinin söz konusu olmadığına hükmetmiştir.257
“armada “kararı
Rekabet Kurulu´nun 29.5.2001 tarih ve 01–25/238–61 sayılı “armada “kararı da
paralel ithalatın önlenmesi konusunu içermektedir. Davanın tarafları 1992 yılında
“GTK” firması ile “Karma Holding A.Ş”.nin bir ortak girişimi olarak kurulmuş ve
bilgisayar sektöründe faaliyette bulunan ağ işletim yazılımı ve donanım ürünlerinin
distribütörlüğünü yapmakta ve bu konularda son kullanıcılara hizmet vermekte olan
“Armada Bilgisayar Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (Armada A.Ş.)” ile “Beyaz
İletişim Sistemleri Dış Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi (Beyaz Ltd. Şti.) “dir.
Davada davacı konumunda olan “Beyaz İletişim Sistemleri Dış Ticaret ve Sanayi
Limited Şirketi”, 99740 sayı ile “Novell Inc” adına, bilgisayar ve bilgisayar
programları üzerinde kullanılmak amacıyla tescillenmiş olan “novell” markası ile
“Novell Inc. (ABD)” firması tarafından üretilen bilgisayar programlarını bu firmanın
distribütörlerinden ithal ederek Türkiye piyasasında satmaktadır. “Novell Inc.
(ABD)” firmasının Avrupa ve Türkiye distribütörü olduğunu söyleyen “Novell
İtalya” ofisi ve “Armada A.Ş. Beyaz Ltd. Şti.” aleyhine bir kampanya başlatıp çeşitli
yayın organlarında (bilgisayar dergilerinde) ilanlar vererek; “Beyaz Ltd. Şti”nin
satmış olduğu “Novell Beyaz Kutu Bilgisayar Programları”nın lisanssız olduğunu,
desteklenmediğini, şaibeli olduğunu ve söz konusu ürünleri bu firmanın ithal
edemeyeceğini, ayrıca “Armada” stickerı (amblemi) taşımayan “novell” ürünlerinin
257 İstanbul Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi, Dosya No:2001/1091, İstanbul, Kasım 2002.
115
gerçek “novell” ürünleri olmadığını ve “Beyaz Ltd. Şti.” tarafından verilen seri
numaralarının “Novell İtalya” tarafından onaylanmadığını, dolayısıyla bu ürünlerin
sahte olduğunu ileri sürmektedirler. Bu haksız fiillere ilişkin “Beyaz Ltd. Şti., verilen
seri numaralarının “Novell Inc. (ABD)” firması tarafından onaylandığını, belgelemiş
ve bahsedilen tarzdaki ilanların ticari itibarını zedelediği gerekçesiyle açmış olduğu
davadaki istekleri haklı görülerek Armada A.Ş.nin ilan vermiş olduğu dergilerde
tekzip yayımlanmasına ilişkin karar verilmiştir.
Bu olanların akabinde “Armada A.Ş.” yetkilisi paralel ithalatın yasak olduğuna dair
beyanlarda bulunarak “Armada A.Ş.” dışında hiçbir firmanın “novell” ürününü
Türkiye’ye getiremeyeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine “Beyaz İletişim Sistemleri
Dış Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti” tüm bu işlemlerin, “Armada A.Ş.” ile “Novell İtalya”
firmalarının aralarında anlaşarak fiyat tekeli oluşturduklarının ve hâkim durumlarını
kötüye kullandıklarının göstergesi olduğu belirtilmiştir.
Rekabet Kurulu yapmış olduğu ön araştırma sonucunda “Armada A.Ş.”nin, “Novell
Inc. (ABD)” ve “Novell İtalya” ofisi ile birlikte “Beyaz Ltd.Şti”nin, “novell”
ürünlerini ithal etmesini engellemeye çalıştığı ve bu engellemenin 4054 sayılı
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin (d) bendinde yer alan
“rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması…” şeklindeki
hükmüne aykırı olduğuna hükmetmiştir.
Sonraki inceleme sonucunda da bu kararını devam ettiren kurul rekabete aykırı sözlü
anlaşmanın diğer tarafı olan “Novell İtalya”nın İtalya’da mukim bir teşebbüs olması
nedeniyle, 1/95 sayılı Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Kararı'nın 43.
maddesinin "Topluluğun veya Türkiye'nin, diğer tarafın topraklarında sürdürülen ve
rekabete aykırı olan uygulamaların kendi veya teşebbüslerinin çıkarlarını olumsuz
yönde etkilediğine inanması halinde, ilk taraf, diğer tarafa durumu bildirebilecek ve
diğer tarafın rekabetle ilgili makamının uygun tedbirleri almasını talep edebilecektir"
şeklindeki hükmü uyarınca, Avrupa Komisyonu’nun konuya ilişkin olarak
bilgilendirilmesinin ve uygun tedbirleri almasının talep edilmesi gerektiği kanaat ve
sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir.
116
5.1.3.Ülkemizin Tükenme İlkesine Yaklaşımına İlişkin Değerlendirme ve
Önerilerimiz.
Fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin rekabet hukukunu ihlal etme pahasına yaptıkları
yatay ve dikey anlaşmalar sonucu farklı piyasalarda farklı fiyat uygulama politikası
üreticiler arasında gelişmeye başlamıştır. Bunun sonucunda ülkemiz bir ürünün
başka bir ülkede düşük fiyatla satılıyorsa bunu hak sahibinin rızasını aramadan ithal
etme hakkına dayanan "paralel ithalat" kavramıyla tanışmış ancak başlangıçta
Türkiye'deki yasal belirsizlik nedeniyle paralel ithalat henüz ülke genelinde
yaygınlaşamamıştır.
Ülkemizde oldukça yeni uygulama alanı bulan “paralel ithalat” kavramının henüz
tüketiciler ve birçok üretici firma tarafından tam olarak algılanmamış olması
nedeniyle özünde tamamen yasal olan ve global pazarın desteklediği bu uygulamaya
karşı üreticiler ilk etapta oldukça yoğun tepki göstermiş olsa da sistemin yasalara
uygun olduğunu ve ürünlerin orijinal olduğunu algılamaları çok uzun sürmemiş ve
son yıllarda ülke genelinde “paralel ithalat” malların satışı oldukça yüksek bir ivme
göstermiştir.
Paralel ithalatın göstermiş olduğu bu seyrin ülkemiz adına oldukça sevindirici olduğu
tarafımızca düşünülmektedir. Nitekim çalışmanın tamamında anlatılanlar göz önünde
bulundurulduğunda gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’nin kendine özgü
gerçekleri dikkate alındığında paralel ithalatlara izin verilmesini ve benimsemesi
gereken tükenme rejiminin paralel ithalatı mümkün kılan “uluslararası tükenme”
şeklinde olması gerektiğini söylemek en doğru yaklaşım olacaktır. Ayrıca bir yandan
Türkiye'nin henüz gelişmekte olan bir ülke olması ve diğer yandan teknoloji ihraç
eden değil fakat teknoloji ithal eden bir ülke olduğu hususları dikkate alındığında,
“uluslararası tükenme rejimi” daha mantıklı gözükmektedir. Böylelikle ulusal
tükenme ilkesinin herhangi bir sektör ayrımına gitmeksizin yarattığı suni ticaret
engeli de ortadan kalkmış olacaktır.
117
Bununla birlikte her ülkenin kendi bireysel politikasını belirlediği düşünüldüğünde,
gelişmekte olan ülkeler bakımından ulusal tükenme rejimini kabul ederek paralel
ithalata sınırlandırma getirmenin bir yararı olmadığı değerlendirmesi
yapılabilmektedir. Aksine paralel ithalata getirilen genel bir yasaklama özellikle
yoğunlaşmış sektörler bakımından olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, genel
anlamda bir liberal politika benimsemek ve sektörlerin niteliğine göre istisna
uygulamalarına gitmek yerinde olacaktır.
Ülkemizin uygulaması gereken tükenme rejiminin “uluslararası tükenme rejimi”
olması gerektiğini savunurken ileri sürebileceğimiz bir diğer gerekçe ise uluslararası
tükenme rejiminin benimsenmesinin dolayısıyla paralel ithalatın yasal kabul
edilmesinin dezavantajları anlatılırken değinmiş olduğumuz bu tür ürünlerin
garantiden yoksun olmalarının ülkemiz koşullarında geçerli olmamasıdır. Zira paralel
ithalat yoluyla yurda sokulmuş mallar da artık üretici tarafından sağlanmış olmasa da
ithalatçı tarafından sağlanan garantiden yararlanabilmektedir. Resmi distribütör
olmayan firmalarca ithal edilmiş olan paralel ithalat ürünlerine Sanayi Bakanlığı´nca
bakım-onarım yeterlilik belgesi verilmekte ve paralel ithalat ürünleri 2 yıl garantili
olarak satışa sunulmakta ve ürünle birlikte verilen garanti kartında adresleri yazılı
olan teknik servis noktalarında garanti hizmeti verilmektedir. Dolayısıyla paralel
ticaretin tüketici için zararlı olabilecek tek eksik noktası da bu şekilde giderildiği de
göz önünde bulundurulduğunda ülkemizce “uluslararası tükenme” sisteminin
benimsenmemesi için hiçbir geçerli nedeni bulunmamaktadır.
Aşağıda yer alan tablolar bu önerimizi destekler bir şekilde ülkemizin son yıllarda
gerçekleştirmiş olduğu dış ticaret rakamlarına ilişkin veriler içermekte ve
uygulanması gereken tükenme rejiminin “uluslararası tükenme” olduğu gerçeğini bir
kez daha gözler önüne sermektedir. Bu verilerden anlaşıldığı üzere ve daha önce de
belirtmiş olduğumuz gibi ticaretimizde önemli pay AB ülkelerine ait olmakla birlikte
dünyanın diğer bölgeleri ile de azımsanmayacak bir ticaretimiz mevcuttur ve bu
nedenle uluslar arası tükenme rejimi ülkemiz için uygulanması gereken en uygun
sistemdir.
118
Tablo.5.1.”Ülkemizin 2007 ve 2008 Yılı Ocak Ayına Ait İthalat Rakamları”
ÜLKE GRUPLARINA GÖRE İTHALAT
GENEL İTHALAT TOPLAMI
OCAK (Milyon $)
2007 % DAĞ. 2008 % DAĞ. % DEĞ.
10.594 100,0 15.447 100,0 53,9
A- AB (27) 3.783 39,7 5.474 36,7 42,4
B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ 77 0,7 140 0,9 81,2
C- DİĞER ÜLKELER 6.313 59,6 10.178 62,4 61,2
1- DİĞER AVRUPA 2.146 20,3 3.708 22,7 72,8
2- AFRİKA 545 5,1 853 5,2 56,5
Kuzey Afrika 309 2,9 564 3,5 82,6
Diğer Afrika 236 2,2 290 1,8 22,5
3- AMERİKA 736 7,0 1.001 6,1 36,0
Kuzey Amerika 531 5,0 799 4,9 50,5
Orta Amerika ve Karayip 22 0,2 34 0,2 55,2
Güney Amerika 183 1,7 168 1,0 -8,4
4- ASYA 2.863 27,0 4.589 28,1 60,3
Yakın ve Ortadoğu 776 7,3 1.222 7,5 57,5
Diğer Asya 2.088 19,7 3.368 20,7 61,3
5- AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA 20 0,2 23 0,1 16,9
6- DİĞER ÜLKE VE BÖLGELER 3 0,0 2 0,0 -7,9
SEÇİLMİŞ ÜLKE GRUPLARI
OECD Ülkeleri 5.569 52,6 8.032 49,3 44,2
EFTA Ülkeleri 389 3,7 575 3,5 47,8
Karadeniz Ekonomik İşbirliği 2.153 20,3 3.755 23,0 74,4
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 680 6,4 971 6,0 42,7
Bağımsız Devletler Topluluğu 1.953 18,4 3.511 21,5 79,8
Türk Cumhuriyetleri 166 1,6 371 2,3 123,5
İslam Konferansı Teşkilatı 1.430 13,5 2.381 14,6 66,5
Kaynak: www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/DISTICIST/291206.doc.s.17
119
Tablo 5.2.”Aylar İtibariyle 2007 Yılı ve 2008 Yılı Dış Ticaret Rakamları”
AYLAR 2007 2008
İTHALAT (Milyon $)
İHRACAT (Milyon $)
İTHALAT (Milyon $)
İHRACAT (Milyon $)
OCAK 10.594 6.567 15.447 10.596
ŞUBAT 11.393 7.659
MART 13.235 8.958
NİSAN 12.925 8.307
MAYIS 14.938 9.140
HAZİRAN 14.265 8.964
TEMMUZ 15.214 8.937
AĞUSTOS 14.681 8.735
EYLÜL 14.460 9.021
EKİM 15.612 9.892
KASIM 16.625 11.305
ARALIK 16.105 9.699
TOPLAM 170.048 107.184 15.447 10.596
Kaynak: www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/DISTICIST/291206.doc.s.6–7
120
Tablo 5.3.”1999 - 2007 Yılları İtibariyle Toplam İthalat Rakamları “
ÜLKE GRUPLARINA GÖRE İTHALAT ( Milyon $)
GENEL İTHALAT TOPLAMI
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
40.671 54.503 41.399 51.554 69.340 97.540 116.774 139.576 169.987
A- AB (27) 22.530 28.527 19.823 25.689 35.140 48.103 52.696 59.401 68.590
B-TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ 508 496 303 575 589 811 760 944 1.221
C-DİĞER ÜLKELER 17.633 25.480 21.273 25.290 33.611 48.626 63.318 79.231 100.176
1- Diğer Avrupa 4.172 6.149 5.738 7.487 10.342 15.757 20.386 25.695 34.248
2- AFRİKA 1.687 2.714 2.819 2.696 3.338 4.820 6.047 7.405 6.782
Kuzey Afrika 1.404 2.257 2.115 2.138 2.519 3.231 4.212 4.878 3.615
Diğer Afrika 283 457 704 558 820 1.589 1.835 2.526 3.168
3- AMERİKA 3.799 4.799 3.841 4.065 4.922 6.595 7.857 9.401 12.124
Kuzey Amerika 3.257 4.167 3.390 3.421 3.741 5.114 5.823 6.936 9.011
Orta Amerika ve Karayipler 91 80 41 103 169 209 287 335 448
Güney Amerika 452 551 410 541 1.012 1.271 1.747 2.131 2.665
4- ASYA 7.197 10.306 7.901 9.716 14.099 21.085 28.548 36.226 46.284
Yakın ve Orta Doğu 2.124 3.373 3.016 3.186 4.455 5.585 7.967 10.568 12.639
Diğer Asya 5.073 6.933 4.884 6.530 9.644 15.500 20.581 25.658 33.645
5- Avustralya ve Yeni Zelanda 157 305 232 313 247 302 321 399 672
6- Diğer Ülke ve Bölgeler 621 1.208 741 1.013 662 67 158 105 66
SEÇİLMİŞ ÜLKE GRUPLARI
EFTA Ülkeleri 926 1.155 1.481 2.512 3.396 3.911 4.440 4.522 5.774
Bağımsız Devletler Topluluğu-BDT 3.734 5.693 4.630 5.555 7.777 12.927 17.252 23.373 31.259
OECD Ülkeleri 28.356 35.682 26.011 32.985 43.899 59.650 66.107 77.813 91.811
Karadeniz Ekonomik İşbirliği-KEİ 4.308 6.746 5.553 6.588 9.298 15.368 20.480 27.021 34.803
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı-ECO 1.123 1.543 1.238 1.548 2.736 3.218 5.108 8.102 9.971
Türk Cumhuriyetleri 457 628 283 468 623 754 1.267 1.967 2.669
İslam Konferansı Teşkilatı 4.078 6.321 5.540 6.072 8.195 10.631 14.459 19.111 21.521
Kaynak: www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/DISTICIST/291206.doc.s.11–12
121
5.2.Tükenme İlkesinin Diğer Ülkelerdeki Uygulaması
Özellikle ticari ilişki içerisinde bulunduğumuz ülkelerin hukuki sistemlerinde
tükenme ilkesine yönelik olan düzenlemelerin ve ülkelerin konuya ilişin
yaklaşımının algılanmasının ve söz konusu yaklaşımın ulusal hukuk sistemimizle
karşılaştırılmasının tükenme ilkesinin değerlendirilmesi açısından gerekli olduğu
düşüncesiyle bu bölümde ilgili ülke mevzuatlarına değinilecektir.
2007 – 2008 Ocak dönemi dış ticaret rakamlarına bakıldığında Avrupa Birliği’nin
ülkemizin gerçekleştirmiş olduğu toplam ihracattaki ağırlığının oldukça fazla olduğu
görülmektedir. Ayrıca geçen yılın aynı dönemine göre AB ülkelerine yapılan
ihracatın %27,9 artarak toplam ihracat içinde AB ülkelerinin payının %51,2 olarak
gerçekleştiği ve rakamsal olarak AB ülkelerine 2007 Ocak ayı itibariyle 3.458
Milyon Dolar´lık ürün ihraç edildiği de tablolarda yer alan diğer verilerdir.
Bununla birlikte AB´nin toplam ithalattaki payı da geçen yıllara oranla artış
göstermiş 2007 Ocak döneminde; aynı veriler ışığında ithalatın % 36,2’sinin Avrupa
Birliği ülkelerinden yapıldığı saptanmıştır.2008 yılı Ocak ayı itibariyle ise AB
ülkelerinden gerçekleştirilen ithalat miktarındaki artış devam etmiş ve 3.783 Milyon
Dolar´lık rakam bu yıl Ocak ayı itibariyle 5.474 Milyon Dolar´a ulaşmıştır.
Bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda dış ticaretimizdeki payı kuşkusuz en
fazla olan AB´ nin tükenme ilkesine yaklaşımı daha detaylı olarak incelenecektir.
Aynı aylara ait toplam ihracatımızın %48,8´lik kısmı ise AB dışındaki ülkelere
gerçekleştirilmiştir. Bu % 48,8´lik pay içerisinde 2007 Ocak döneminde 769 Milyon
Dolar´lık bir rakamla en fazla ihracat yapılan ülke Almanya olmuş, Almanya’yı 556
milyon Dolar´la İngiltere izlemiştir. Japonya ise ülkemizin son yıllarda önemsediği
bir ticaret ortağı haline gelmiştir ve bu ülkeyle ticari ilişkiler hızla gelişmektedir.
Dolayısıyla çalışmamız kapsamında ilgili ülke mevzuatlarında tükenme ilkesinin ne
şekilde düzenlendiğine de değinilecektir.
122
5.2.1.Avrupa Birliği´nde Tükenme İlkesi
İkinci Dünya Savaşı ile sarsılan Avrupa ekonomisini sağlam temellere oturma ve
siyasi ve ekonomik entegrasyonu hayata geçirme amacına yönelik AB temel felsefesi
üye ülkeler arasında sağlanacak eşgüdüm sayesinde sınırları tüm üye ülkelerin
sınırlarını kapsayacak şekilde genişletilmiş bir Ortak Pazar yaratma hedefine
ulaşmayı kolaylaştırmak adına ortak bir ticari politika oluşturulmasını sağlamaktır.
Bahsedilen “Tek Pazar”ın oluşturulmasını ise birlik dâhilindeki ülkeler arasında her
türlü mal hizmet ve sermeyenin serbestçe dolaşmasının sağlanmasıyla yani kısaca
üye ülkeleri birbirine ekonomik anlamda bağımlı hale getirecek ölçüde
yakınlaştırmakla mümkün kılınmaktadır.
Bu yönde atılan ilk adım 1957 yılında Benelüks ülkeleri, Almanya ve Fransa
arasında imzalanan “Roma Anlaşması“ olmuştur. Bu anlaşmayla hedeflerden biri
olan ekonomik bütünleşme sağlanmıştır.
Anlaşmasının en temel hedefi ekonomik alanda tam bir entegrasyonun
sağlanmasıdır. Bu temel amaca ulaşma yolunda anlaşmaca getirilen alt hedefler ise
üç başlık altında toplanabilir:
Gümrük vergileri ve eş etkili tedbirleri kaldırarak malların serbest dolaşımını
sağlamak.
Kişilerin, malların ve sermayenin serbest dolaşımını sağlamak.
Oluşturulan ekonomik entegrasyonun işleyişinin sağlanması adına üçüncü kişilere
karşı ortak bir dış ticaret politikası oluşturmak.
AB´nin paralel ithalata bölgesel tükenmeyi esas alan yaklaşımı işte bu amaçlar
doğrultusunda şekillenmiştir.
Adalet Divanı 1966´lı yıllardan itibaren bir üye devlette ikamet eden fikri- sınaî hak
sahibinin diğer üye devletten yapılacak paralel ithalatı bu haklara dayanarak
123
engellemeye çalışmasına tanık olmaya başlamıştır.258
Bu nedenle Divan 1966 yılında
vermiş olduğu konuya ilişkin ilk karar olan “Consten Grundig” kararıyla başlamak
üzere sorunu çözebilmek adına bir takım ilkeler geliştirmiştir.
Divan tarafından geliştirilen ve çalışmamızın önceki bölümlerinde bahsetmiş
olduğumuz “hakkın varlığı”,”hakkın özgül konusu”,hakkın asli işlevi” gibi ilkeler
değerlendirildiğinde Divan´ın ilk olarak 295. madde kapsamında ulusal mevzuatlarca
tanınmış olan “hakların varlığı” nı irdelemediği anlaşılmaktadır. Divan´ın ”hakkın
özgül konusu” ilkesinden hareketle ise bu özün malın ilk kez hak sahibi tarafından
piyasaya sürülmesi gerektiğini düşündüğü izlenimi edinilmektedir. “hakkın aslı
işlevi” ilkesinden hareketle ise Divan´ın hakkın temel işlevinin malın menşeini
göstermek olduğunu ve bu işlevin ise malın Topluluk dâhilinde ilk kez piyasaya
sunulmasıyla yerine getirileceğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Böylece üç adımla
Topluluk serbest dolaşım ve fikri mülkiyetin korunması arasındaki hassas dengeyi
teşkil etmiş, malların serbest dolaşımı ve rekabetin bozulmaması ilkelerini
koruyabilmek adına “hakkın tüketilmesi” doktrinini geliştirmiştir.
İşte bu ilkeler doğrultusunda oluşturmuş olduğu içtihatlara kadar tükenme ilkesi üye
ülke mevzuatlarında açık bir hüküm olarak yer almamış ve ATAD önüne gelen
davalarda vermiş olduğu kararlarda Roma Antlaşması´nın 28–30.maddeleriyle
rekabetin düzenlendiği 81- 82.maddelerini baz alarak oluşturmuş olduğu “tükenme”
kavramını tanımlamaya çalışmıştır.
Anlaşmanın bahsi geçen “Üye ülkeler arasında ithalattaki miktar kısıtlamaları ve eş
etkili bütün tedbirler yasaklanmalıdır” hükmünü içermekte olan 28. maddesi ve
benzer bir şekilde“Üye ülkeler arasında ihracattaki miktar kısıtlamaları ve eş etkili
bütün tedbirler yasaklanmalıdır” hükmünü içeren 29. maddeleriyle üye ülkeler
arasındaki ithalat ve ihracatın sınırlanması yasaklanmıştır. Bununla birlikte aynı
anlaşmanın “Genel ahlaki kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin insanların
hayvanların ve bitkilerin sağlığının korunması, sanatsal, tarihi veya arkeolojik değeri
olan milli kıymetlerin korunması gibi sebeplerle haklı görülen ihracat, ithalat veya
258 Arıkan, A.S., Doktora Tezi, Ankara, 2001, s.93.
124
transit mallara getirilen sınırlamaları ve yasaklamaları 28.ve 29.maddeler engellemez
Bununla birlikte bu gibi yasaklamalar veya sınırlamalar üye devletlerarası ticarette
keyfi ayrımcılık veya gizli sınırlamalar oluşturma aracı olarak kullanılamaz” hükmü
ile 30.maddesi bu sınırlama yasağının sınaî mülkiyet haklarının korunmasını da
içeren istisnalarını belirtilmiştir.
İşte tükenme ilkesiyle ilgili Topluluk Hukuku´nda doğrudan bir düzenleme
bulunmaması ve ATAD´ın bahsettiğimiz 28–30.maddeleriyle ve 81–82. maddeleriyle
sınırlı kalarak tükenme kavramını tanımlamaya çalışması şeklinde Topluluğun
birincil hukukunda yer alan bu eksiklik ATAD tarafından öncelikle önüne gelen
davalarda vermiş olduğu kararlarla yaratmış olduğu içtihat hukukuyla (Case Law)
giderilmeye çalışılmıştır. Daha sonra da 21 Aralık 1988 tarihinde çıkartılan 89/104
sayılı Topluluk Marka Direktifi´yle kavram ilgili maddeyle yasal zemine
oturtulmuştur.
Marka hakkının tüketilmesi ilkesi ilgili yönergenin 7. maddesinde:
“1.Ticari marka hakkı hak sahibine hak sahibi tarafından ya da onun rızasıyla
topluluk sınırları içerisinde piyasaya sunulan mallar yönünden bu malların sonraki
kullanımlarına müdahale hakkı tanımaz.
2.Birinci paragraftaki kural özellikle satılan malların özelliklerini değiştirilmesi veya
kötüleştirilmesi suretiyle ticarete konu edilmesi gibi haklı sebeplerin varlığı halinde
hak sahibinin bu eylemlere karşı gelmesi hallerinde uygulanmayacaktır.”
şeklinde düzenlenmiştir.
89/104 sayılı direktifin öncesinde Komisyon tarafından sunulan 25 Kasım 1980
tarihli öneride259
“Markanın, marka sahibi tarafından ilk kullanımı ile marka hakkının
tükenmesini belirleyen kuralların markanın kaynak gösterme fonksiyonunun doğal
bir sonucu olduğunu bu açıdan markalı ürünün ilk kez nerede piyasaya sürüldüğünün
bir öneminin bulunmadığı“ileri sürülmüş ve uluslararası tükenmenin benimsendiği
259 COM 80 65 sayılı AT Bülteni.
125
hükmüne varılmıştır. Bu karara gerekçe olarak da tükenmenin uluslararası alanda
gerçekleşmesini benimsenmemesi ve marka hakkı sahibinin bu hakkını kullanarak
dünya pazarını bölmeye çalışmasına müdahale edilmediği takdirde Topluluk
içerisinde rekabet kurallarının ihlal edileceği gösterilmiştir. Ayrıca tükenme
prensibinin iktisadi etkileri dikkate alınmadan hazırlanan uluslararası tükenme
yanlısı Komite görüşünde marka hakkının tüketilmesi prensibinin uygulanmasının
anlaşma ile Topluluğa verilmiş olan üye ülkelerin arasında mal ve hizmetlerin serbest
dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması ve ortak pazara rekabetin bozulmadığı
bir sistemin oluşturulması hedeflerinin yerine getirilmesiyle bağlı olduğu da
belirtilmiştir.260
Ancak her ne kadar gerekçe olarak Topluluk ülkelerine uluslararası tükenme prensibi
uygulanırken Topluluk dışında aynı ilkenin uygulanmamasının karşılıklılık
prensibiyle bağdaşmayacağı gösterilse de261
uluslararası tükenmenin
benimsenmesiyle paralel ithalatta sınırlamaların ortadan kalkması çıkarlarıyla
bağdaşmayan sanayicilerin baskısıyla262
ilgili maddede değişiklik yapılmıştır. Sonuç
olarak da 1984 tarihli memorandumda263
uluslararası tükenme düşüncesi daraltılarak
yerini bugünkü haliyle “bölgesel tükenmeye” bırakmıştır. Dolayısıyla uluslararası
tükenmeden bölgesel tükenmeye geçiş markanın fonksiyonlarının farklı şekilde
değerlendirilmesinden değil tamamen ticaret alanında doğabilecek olumsuz sonuçları
önleme kaygısından kaynaklanmıştır.264
AB Hukuku´nda tükenme ilkesinin düzenlendiği diğer bir kaynak ise 20 Aralık 1993
tarihli ve 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü´dür. Söz konusu tüzüğün 13.
maddesinde tükenme ilkesi yukarıda anlatılan 89/104 sayılı Marka Yönergesi´ndeki
aynı tabirle düzenlenmiştir.
260 Carboni, A.; ”Cases Past the Post on the Trademark Exhaustion:An English Perspective”,
E.I.P.R, No:4, 1997, s.201. 261
Rasmussen, J.;”The Principle of Exhaustion of Trade Mark Rights Pursuant to Directive.
89/104 (and Regulation 40/94)”, E.I.P.R(.European Intellectual Property Report) , 1995, No:4. 262
Tartışmalar için bkz. Sołtysińskİ, S.; ” International Exhaustion of Intellectual Property Rights
under the TRIP´s, the EC Law and the Europe Agreements” GRUR Int., 1996, Vol.316, s.320. 263
COM 84 470 Explanatory memorandum, at(vi) 264
Arkan, S.,C.2, 1998, s.141.
126
Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki söz konusu direktifler Topluluk
Hukuku´nun ikincil kaynakları olup sadece üye ülkelerin mevzuatlarında belirli bir
konudaki uyumlaştırmanın hangi yönde olacağı konusunda ülkelere yol gösterici
niteliktedirler. Bu niteliklerinden dolayı da ulusal hukuk düzenlerinde kural olarak
doğrudan uygulanmaları söz konusu değildir. Direktiflerin Divan´ca yürürlüğe
konulmasının ardından üye ülkelerce belirli bir süre sonra ulusal mevzuata
geçirilmesi gerekmektedir. Topluluk çapında tükenme prensibinin kabulü ise, üye
devletlerin ulusal mevzuatları açısından ulusal veya uluslararası tükenmeyi seçme
konusunda özgür olup olmadıkları sorununu gündeme getirmiştir.265
Dolayısıyla 89/104 sayılı Direktif´in ulusal mevzuatlara aktarılırken, üye ülkelerin
tükenme prensibini ulusal veya uluslararası tükenme olarak belirleme konusundaki
özgürlükleri, çeşitli Divan kararları aracılığı ile sorgulanmıştır. Bu konudaki ilk
görüş, Direktif´in öngörmüş olduğu “Topluluk çapında tükenme” prensibinin,
tükenmenin ancak bölgesel olabileceğini belirttiği ve başka bir yoruma izin
veremeyeceği yolundadır. Diğer bir görüşe göre ise, Direktif bölgesel tükenmeyi
kabul ederek ulusal tükenmenin kabul edilemeyeceğini öngörmektedir, ancak daha
geniş bir yorumla uluslararası tükenmenin kabul edilebileceği doğrultusundadır.266
Gerek Yönerge´de gerekse Marka Tüzüğü´nde “bölgesel tükenme ilkesi” bu denli
açık bir şekilde ifade edilmiş olmasına rağmen Topluluk içerisinde tükenme
rejiminin etkileri bu şekilde tartışılmaya devam etmiştir. Bu nedenle konuya son
olarak açıklık getirmek amacıyla 1999 tarihinde Komisyon´ca ileride detaylı bir
şekilde bahsedeceğimiz bir rapor National Economic Research Associates (NERA )
şirketine hazırlatılmıştır.267
265 Çamlıbel Taylan, E., 2001, s.97.
266 Çamlıbel Taylan, E. ,a.g.e, s.97.
267 Bkz.Ek–1 “The Economik Consequences of The Choice of a Regime of Exhaustion in the Area
of Trade Marks”, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA (National. Aconomic
Research Associates),SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, February 1999.
127
Tükenme ilkesine yönelik ATAD tarafından verilmiş olan örnek kararlar.
Bölgesel tükenme ilkesinin geçerli olduğu Topluluk Hukuku´nda “Fikri Mülkiyet
Haklarının Tükenmesi İlkesi”ni ilk kez gündeme taşıyan dava fikir ve sanat eserlerini
ilgilendiren bir uyuşmazlık üzerine açılan bir dava olan “deutsche grammophon
“268
davası olmuştur.
Dava bir fikri hak türü olan fikri haklardan fonogram yapımcılarının “dağıtım”
hakkının tükenmesiyle ilgilidir.269
Dava konusu olayda “Deutsche Grammophon(DG)” şirketi doğrudan ve Topluluk
üyesi ülkelerdeki bağlı şirketleri aracılığıyla plak dağıtımı yapmakta olan bir Alman
firmasıdır. Şirket Almanya’da plakları perakendeci ve toptancılar aracılığıyla direk
satarken Almanya dışındaki ülkelere “polydor” markası altında münhasır lisans hakkı
tanımış olduğu firmalar aracılığıyla satış gerçekleştirmektedir. Bu firmalar “DG”
tarafından belirlenen fiyat üzerinden satış yapmaktadırlar. Olayda davalı
konumundaki “Metro” firması ise “DG” tarafından belirlenen fiyattan satış yapmayı
reddederek Fransa’da üçüncü bir kişiden aynı markalı ve kalitedeki orijinal
nitelikteki kasetleri “DG”´nin belirlediği fiyattan daha ucuza alarak Fransa’ya
kıyasla daha pahalıya satıldığı Almanya’ya ithal etmiştir. ”DG”nin “Metro”
firmasının dağıtım sözleşmesini ihlal ettiği gerekçesiyle açmış olduğu dava
sonucunda Alman mahkemesi “Metro” firmasının “polydor” marka plakları satım
hakkını iptal kararı almıştır. Dava sırasında ATAD´a yöneltilen soru karşısında
ATAD ilk kez “hakkın tüketilmesi İlkesi”nden bahsetmiştir.
Söz konusu kararda ulusal pazarların Topluluk sınırları dâhilinde bir bütün olması
gerektiğinden bahsedilerek “bölgesel tükenme ilkesi” üstü kapalı olarak Birlikçe
benimsenmiş ve ilke zamanla Topluluk çapında benimsenen bir olgu konumuna
gelmiştir.
268 Case 78/70, Deutsche Grammophon GmbH v Metro, [1971] ECR 487
269Arıkan, A.S., Doktora Tezi, 2001, s.111.
128
Avrupa Topluluğu´nun paralel ithalat konusuna yaklaşımı konuya ilişkin Divan’ın ilk
kararlarından biri olan “centrafarm v winthrop” kararı270
ile de açıklanabilir.
Önceki bölümlerde bahsetmiş olduğumuz dava konusunu kısaca özetlemek gerekirse
olayda “Centrafarm” firması Birleşik Krallık´ta ve Hollanda’da ”negram”
markasıyla piyasaya sunulmakta olan ilaçları Birleşik Krallık´tan alarak Hollanda’ya
ithal etmektedir. Birleşik Krallık´taki “negram” markasının sahibi konumunda olan
“Sterling” firmasının Hollanda’daki yardımcı şirketi ve “negram“ markasının
Hollanda´daki sahibi olan “Winthrop“ firması ise bu markadan kaynaklanan
haklarını kullanarak söz konusu ithalata engel olmak istemektedir. Olayı
değerlendiren Divan dava sonucunda “negram“ markalı ilaçların Birleşik Krallık´taki
üreticisi ve marka sahibi konumundaki “Sterling” firmasının malları Topluluk
içerisinde piyasaya ilk kez sunumu gerçekleştiği için Topluluk içerisindeki paralel
markalar açısından da hakkının tüketildiğine ve Hollanda’da paralel marka sahibi
olan “Winthrop” firmsının “negram“ markalı ilaçların Hollanda pazarına
sunulmasını engelleme hakkının olmadığına karara vermiş ve ticari marka sahibinin
bu hakkına dayanarak paralel ithalatı engellemesinin Roma Antlaşması´nın serbest
dolaşımı düzenleyen 9.maddesi ile 73.maddesi arasındaki hükümleri ile
bağdaşmadığını ifade etmiştir.271
Yine “ITH Internatiole Heiztechnik v Ideal Standard GmbH” 272
kararında da Divan,
markaların bölgesel tükenmesini kabul etmiştir. Davada Divan ülkeselliği
“Uluslararası Anlaşmalar Hukuku çerçevesinde tanınan ülkesellik prensibi fikri ve
sınai mülkiyet haklarının sağladığı korumanın talep edildiği ve bu korumanın
koşullarını belirleyen ülkenin hukukunu ifade eder “şeklinde tanımlamıştır.
ATAD´ın “bölgesel tükenme ilkesi” nin Topluluk üyelerince benimsenmesi gereken
tükenme türü olduğu ve bunun dışında bir tükenme türünün üye ülkelerce
270 Case 16/74, Centrafarm v Winthrop,[1974] ECR 1183, p. 7–11.
271 Lubbock,M.C., Ashurst,M., 1995, s.225.
272 Case 9/93, ITH Internatiole Heiztechnik v Ideal Standard GmbH,[1994], ECR I–2789, p. 33.
129
benimsenmesinin Topluluk Hukuku´yla bağdaşmayacağı yönündeki görüşünü ortaya
koyduğu bir diğer dava ise “EMI v CBS Schallplatten “davasıdır.273,274
Dava konusu olayda aslında 1917 yılına kadar Amerika ve Avrupa’yı kapsayacak
şekilde aynı Amerikan şirketine ait olan dolayısıyla ortak menşee sahip iki farklı ülke
pazarında faaliyet gösteren iki farklı marka hakkı sahibi mevcuttur. Daha sonra 1931
yılında “EMI Avrupa” marka hakkını iktisap ederken “CBS” firması da 1938 yılında
marka hakkının Amerika’da geçerli olan kısmını edinmiştir. Dolayısıya iki firma da
“columbia” markasına ilişkin olarak kendi faaliyet ülkelerinde hak sahibidirler ve
aynı markalı ürünü pazarlamaktadırlar. Dolayısıyla aynı ortak menşee sahip iki farklı
firma aynı markadan kaynaklanan haklara sahip konuma gelmiştir. “columbia”
markası ABD´de “CBS” firması adına tescilliyken aynı marka Topluluk çapında
“EMI” grubuna ait şirketler adına tescilli konumuna gelmiştir.”EMI” İngiltere’de
ürettiği “columbia” markalı plakları Topluluk çapında dağıtmaktadır. Amerika’da
imal edilen plakların da Topluluk çapında satışını gerçekleştirilmesinin istenmesi
üzerine “EMI” söz konusu ithalata engel olmak için girişimde bulunmuştur.
Bu iki firma arasındaki uyuşmazlıkta mahkeme tarafından ATAD´a ön karar izleği
çerçevesinde Topluluk üyesi ülkelerden birinde marka sahibi olan kişinin Topluluk
dışından gerçekleştirilen ithalatı engellemesinin veya üye ülkede üretimini
engellemesinin Antlaşma hükümlerine aykırı olup olmayacağı sorusu yöneltilmiştir.
ATAD vermiş olduğu cevapta “Topluluk hukuku ilkelerinin bir üye ülkedeki sınaî
hak sahibinin üçüncü ülkeden Topluluk içine gerçekleştirilecek paralel ithalatı
engellemesine mani olmadığı ve paralel ithalatın engellenmesi amacıyla sınaî hakkın
kullanılmasının, hiçbir zaman 82. maddeye aykırılık oluşturmayacağını” ifade etmiş
ve “Aynı markayı taşıyan üçüncü ülkeden gelmekte olan ürünün pazarlanmasını
273 Case 51/75, EMI Records Ltd v CBS United Kingdom Ltd , [1976], ECR 811,.p. 265.
274 Öncelikle şunu açıklamak gerekir ki ATAD’nın bakmaya yetkili olduğu davalardan biri de ön karar
izleği çerçevesinde, RA’nın 234. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak ele alınan davalardır. Bu
izlek dâhilinde topluluk üyesi ulusal yargıçlar önlerine gelen bir davada topluluk hukukuna göre mi
yoksa ulusal hukuku kuralları dâhilinde mi inceleme yapacakları konusunda tereddüde düştüklerinde
atadın görüşünü almaktadırlar. Aynı zamanda topluluk hukukunun yorumlanmasında da benzer
şekilde atadın görüşüne başvurulmaktadır.
130
önlemek amacıyla marka hakkının kullanımı miktar sınırlamasına eş değer bir etkiye
sahip olsa dahi üye ülkeler arasında malların serbest dolaşımın etkilemez ve
Anlaşma´nın 30. maddesinde öngörülen yasağa tabi olmaz” hükmüne varmıştır.
Bu olayda açıklığa kavuşturulması gereken bir husus taraflardan biri tarafından
gerçekleştirilen aynı markalı ürünlerin bir ülkeden diğerine ithalinin paralel ithalat
olmadığıdır. Paralel ithalattan bahsedebilmek için ithalata konu ürünlerin hak
sahibince veya onun rızasıyla üçüncü bir kişi tarafından tükenme sınırları dışında bir
coğrafyada pazarlanıyor olması gerekmektedir. Somut olayda ise Topluluk dışında
üretilen ürünler ne hak sahibince üretilmekte ne de hak sahibinin olayda rızası
mevcuttur. Zamanında ortak menşee sahip olmakla birlikte artık birbirinden
tamamen bağımsız iki firma söz konusudur Dolayısıyla “columbia” markalı plakların
Topluluk çapında satışına engel olmak isteyen “EMI” aslında tükenme rejimine değil
tamamen markasının sağladığı ulusal haklara dayanmaktadır.
Benzer bir şekilde paralel ithalatın engellenmesi konusunda Divan’ın ön karar izleği
uyarınca vermiş olduğu “silhouette” kararında275
ise, davacı “Silhouette “firması,
Avusturya’nın da dâhil olduğu birçok ülkede kaliteli ve pahalı gözlük çerçeveleri ve
güneş gözlükleri üretip ulusal ve uluslararası alanda tescil ettirmiş olduğu
“silhouette” markasıyla satmaktadır. Satışı ise Avusturya’da bizzat kendisi
yapmaktayken tüm dünyada sadece belirlemiş olduğu satış kanalları aracılığıyla
gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda 1995 yılında “Silhouette”,eski Sovyetler Birliği
ülkeleri temsilcisi aracılığıyla mallarının sadece Bulgaristan veya Doğu Bloğu
ülkelerinde satılması ve üçüncü ülkelere ihraç edilmemesi şartı ile bir “Union
Trading” adlı bir Bulgar firmasına 261.450 Amerikan Doları karşılığında 21.000 adet
modası geçmiş çerçeve satmıştır. Aynı zamanda ülkede ucuz mallar satan bir firma
olarak ün salmış olan “Haurtlauer Handels Gesellschaft mbH” firması da gözlükleri
mağazasında satmak istemiş ancak mal talebi gözlüklerinin kaliteli olma imajının
zarar görebileceği düşüncesiyle “Silhouette” firması tarafından reddedilmiştir.
275 Case C–355/96, Silhouette v Hartlauer , [1998] ECR I–4799.
131
Malları almakta ısrarcı olan “Haurtlauer” firması çözüm olarak malları
Bulgaristan’daki yetkili satıcıdan alarak ülke pazarına ithal etmekte bulmuştur.
Malları ithal eden firma aynı zamanda vermiş olduğu basın ilanıyla “Silhouette
“firmasının kendisine mal vermemiş olmasına rağmen malları bir şekilde ithal ederek
piyasaya sunduğunu vurgulamıştır. Malların satışını sadece sorumlu olduğu
Bulgaristan sınırlarında satacağı yönünde “Silhouette” ile arasında satım akdi
bulunana firma sözleşmeye aykırı davranarak Avusturya’ya mal satmıştır.
Bunun üzerine “Silhouette” dava yoluyla bu çerçevelerin satışının durdurulmasını,
kendisinin çerçevelerin Topluluk dışında satışına izin vermiş olduğunu, dolayısıyla
bölgesel tükenme ilkesine göre henüz hakkının tükenmemiş olduğunu iddia etmiştir.
“Silhouette” firması şikâyetinde, Avusturya kanunlarından “Markenschutzgesetz”
(Ticari Markaların Korunması Hakkında Kanun) paragraf 10 (a)’ya ve Rekabet
Kanunu’nun 1 ile 9 uncu maddelerine atıfta bulunmuştur.
Dava talebi yerel mahkeme tarafından reddedilmiş, temyize gidilmiş ancak temyiz
mahkemesi tarafından da dava talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine “Silhouette”
firması davayı bir üst mahkeme olan “Obester Gerichtshof” a getirmiştir.
Obester Gerichtshof sözkonusu davanın, ticari marka sahibi tarafından orijinal olarak
üretilmiş ve Topluluk dışı bir ülkede ticari marka sahibi tarafından pazara sunulmuş
olan malların ithalatı ile ilgili olduğu tespitinde bulunmuştur.
Obester Gerichtshof tarafından Topluluk dışında piyasaya sürülen mallara ilişkin
olarak Avustralya ulusal hukukunca benimsenen “uluslararası tükenme” ilkesinin
söz konusu davada uygulanmasının, 89/104 sayılı Direktif´in 7. maddesine aykırı
olup olmayacağı ve aykırı kabul edilirse somut davada nasıl bir yol izlemesi
gerektiği ön karar izleği uyarınca Divan´a sorulmuştur.
Bir başka ifadeyle davada üzerinde durulan husus 89/104 sayılı Marka Direktifi´nden
ve Birliğe üyelikten önce kendi ulusal mevzuatında uluslararası tükenme ilkesini
benimsemiş olan bir devletin Birliğe üyeliği sonucunda Topluluk dışı ülkelere karşı
132
tükenme ile ilgili tutumunun ne yönde olacağı sorusudur. Üye devletler Topluluk
Marka Direktifi´nde belirlenmiş olan “bölgesel tükenmeyi” üye devletlerle
gerçekleştirdikleri ticarette uygularken üçüncü ülkelerle aralarındaki ticari ilişkilerde
üyelik öncesi tutumlarına devam edecekler midir?
Divan ilk önce malların Topluluk içinde piyasaya sürülmesi halinde bu mallar
üzerindeki hakkın tükenmiş sayılacağını ifade etmiştir. Ardından ise Divan ülkelerin
ulusal mevzuatında uluslararası tükenme prensibini kabul etmiş olmasının, bu yolla
ülkeler arasında farklılık yaratmak suretiyle malların ve hizmetlerin serbest
dolaşımında ve Birlik´çe oluşturulmuş olan iç pazarın işlevlerini yerine getirmesinin
önünde bir takım engeller oluşturabileceğini ifade ederek 7.maddenin bu şekilde
yorumlanmasının Antlaşma hükümlerine aykırı olacağını belirtmiştir.276
Bu karar doktrinde eleştiriye maruz kalmış ve bu kadar korumacı bir tükenme
politikasının Topluluğun açık pazar ekonomisi ve ortak pazar politikaları ile çeliştiği
ifade edilmiştir.277
Divan´ın dava sonucunda vermiş olduğu karar her ne kadar yoğun bir şekilde
eleştirilmiş olsa da AEA sınırlarını kapsayan ”bölgesel tükenmenin” Topluluğun tüm
üye devletlerince benimsenmesi gerektiği yönündedir.
Divan´ın tükenmenin hangi koşullarda gerçekleşmiş sayılacağı hususuna açıklık
getirdiği olay278i
se bir Amerikan şirketi olan “Sebago” ile Benelüks’de faaliyet
gösteren ”GB Unic” adlı şirketin arasında meydana gelmiştir.
Olayda “Sebago Inc.” firması Benelüks ülkelerinde tescilli “sebago” ve “docksides”
marklarının sahibidir. “GB Unic” firması , “sebago” lisansıyla El Salvador’da
üretilen ayakkabıları aracı üçüncü bir şirket vasıtasıyla satın almış ve Benelüks’de
276 Pınar,H., Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.886-887.
277Kuılwıjk,K.J.;”Parallel Imports and WTO Law: Some Thoughts After Silhouette”,
E.C.L.R(European Competition Law Review), Issue :5, 1999, s. 294-295. 278
Case C–173/98, Sebago Inc. And Ancienne Maison Dubois v G-B Unic SA, [1999] ECR I–4103.
133
piyasaya sürmüştür. Bunun üzerine üretici firma olan “Sebago” mallarının Topluluk
içerisinde satışına onay vermediğini, satışın rızası dışında gerçekleştiğini “GB
Unic”in satış faaliyeti ile marka hakkına tecavüz ettiğini iddia etmiştir. Davalı “Unic
“firması ise “Sebago Inc” firmasının El Salvador’daki firmayla yapmış olduğu lisans
sözleşmesinde malların Benelüks´e satılmamasına ilişkin bir şart koymadığını ve
dolayısıyla bunun zımni bir onay anlamına geldiğini ileri sürmektedir. “Sebago Inc”
ise ürünlerin Benelüks´e satışı için bir onay vermediğini, vermiş olsa dahi onayın her
bir parti için ayrı ayrı verilmesi gerektiğini ve benzer bir parti mal için tanınan iznin
olay konusu mallar için geçerli olmadığını ileri sürmüştür. Divan söz konusu olayda
“Sebago Inc”in iddialarını haklı bularak daha önce bahsettiğimiz Hamdi PINAR´ın
görüşüyle paralel olarak tükenmenin bizatihi mallar üzerinde gerçekleştiğini,
dolayısıyla üreticinin mallarını Topluluk içinde ve dışında piyasaya sürmüş olmasına
rağmen, Topluluk dışından Topluluk içine gerçekleştirilecek paralel ithalatın
Topluluk içine sokulan mallar üzerinde, üreticinin hakkının tükenmemiş olması
gerekçesine dayanılarak engellenebileceğini belirtmiştir. Böylelikle 89/104 sayılı
Direktif´in 7. maddesi uyarınca Topluluk içinde aynı niteliklere sahip ve aynı
markayı taşıyan malların piyasaya daha önceden üretici tarafından sürülmüş
olmasının, Topluluk dışından Topluluk içine paralel ithalat gerçekleştirecek kişiye
onay verilmiş sayılması anlamına gelmeyeceğini, zira onayın her mal için ayrıca
gerçekleştirilmesi gerektiğini aksi takdirde tükenmenin unsurlarından olduğunu daha
önce belirttiğimiz“rıza”nın eksik olması nedeniyle tükenmenin gerçekleşmeyeceğini
ifade etmiştir. Divan’ın bu kararı ile tükenmenin bizatihi mallar üzerinde
gerçekleştiğinin kabulü sonucunda, Topluluk içinde sınaî hak sahibi olan kişilerin
Topluluk içinde fiyatları rahatça yükseltebileceklerine bir anlamda izin verilmiş
olduğu görülmektedir.279
Zira malların daha ucuz olduğu ülkelerden paralel ithalatı
engelleme hakkına sahiptirler.
Bu kararda irdelenen tükenmenin gerçekleşmesi için gerekli olan onayın, hangi
şartlar altında verilmiş sayılabileceği konusunun incelendiği bir başka dava ise
“davidoff”280
davasına ilişkin karardır.
279 Kuılwıjk, K. J., 1999, s.294-295.
280 Case C–416/99, Zino Davidoff SA v A&G Imports Ltd,[2001] ECR I–08691.
134
Öncelikle İngiliz Ulusal Mahkemesi´nde görülen davada “A&G Imports” şirketi
“Zino Davidoff Sa.” ya ait “COOL WATER ve “DAVIDOFF COOL WATER”
markalı kaliteli puro ve aksesuar ürünlerinin nispeten düşük kaliteyle pazara
sunulduğu Singapur’dan ithal etmek istemektedir. Ancak davacı “Zino Davidoff S.A”
bu ithalata engel olmak istemiş, bu isteğine gerekçe olarak da Güney Doğu Asya
distribütörüyle arasındaki malların belirlenen bölge dışına satışını engelleyen
anlaşmayı ileri sürmüş ve bu ithalatın anlaşma şartlarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Ancak bu noktada bir hususa değinmek gerekmektedir. Anlaşma şartları arasında
distribütörün malları kendine tanınan sınırlar dahilinde piyasaya sunma ve bölge
perakendeci, alt distribütör ve acentelerin de aynı şekilde bölge dışına satışına engel
olma zorunluluğu yer alırken bu malları belirlenen bölgede satın alanların bu malı
bölge dışında satmamaya ikna etme yükümlülüğünden bahsedilmemektedir. İngiliz
mahkemesi davacıyı haklı bularak ortada bir marka hakkı ihlali olduğu kanaatine
varmıştır. Ancak ATAD bu kararı yerinde bir karar olarak görmemiş ve marka
sahibinin Avrupa Topluluğu dışında piyasaya sürmüş olduğu malların Avrupa
Topluluğu içinde piyasaya sürülmesine belli şartlar altında onay vermiş
sayılabileceği ancak Avrupa Topluluğu sınırları dışında piyasaya sürülmüş mallar
üzerinde söz konusu malların Avrupa Topluluğu içinde piyasaya sürülemeyeceğine
ilişkin bir yasağın belirtilmemiş olmasının veya bu malları satanlara bu nitelikte bir
bildirim yapılmamış olmasının yahut söz konusu malların mülkiyetinin herhangi bir
kısıtlama olmaksızın devrinin gerçekleştirilmiş olmasının, zımni onayın varlığını
göstermeyeceği ifade ederek konuya ilişkin İngiliz Mahkemesi´nin yorum tarzını
reddetmiştir. Mahkeme rızanın varlığının anlaşılabilmesi için izinin olumlu yönde
belirtilmesi ve bu sonuca ulaşmada dikkate alınan faktörlerin marka sahibinin
münhasır haklarını kullanma niyetinden vazgeçtiğini açıkça ispatlaması gerektiğini
belirtmiştir. Bu ifadeden açıkça mahkemenin iznin varlığının ispat yükümlülüğünün
bunu ileri süren tacire ait olduğunu ve hak sahibinin rızası olmadığını ispat
yükümlülüğünün olmadığının kabul etmektedir. ATAD “davidoff”kararında rızanın
varlığı yükümlülüğünü paralel ithalatçıya bırakmakla ve bu hususun Topluluk
yasalarıyla uyumlu olduğunu belirtmektedir. Ancak bu noktada da hak sahibinin
hiçbir ispatlama çabasına gerek kalmaksızın ürünlerin ilk kez tükenme sınırları
135
dışında piyasaya sürüldüğünü söyleyerek paralel ithalatı engelleyebilme olasılığı
oluşmuştur. Bu riski bertaraf etmek için de Divan önüne gelen diğer bir dava olan
“van Doren “ olayında bunun ulusal piyasaların bölünmesine neden olabilecek bir
risk olduğunu ve bu nedenle marka sahibinin rızasını ispatlama yükümlülüğü yine
ithalatçıya ait olmakla birlikte hak sahibinin de malların ilk kez Topluluk sınırları
dışında piyasaya sunulduğunu ispatlamasının gerekli olduğu kanaatine varmıştır.
Bu karar ATAD´ın marka sahibinin hangi hallerde zımni onayının olduğunu
varsaydığını hiçbir kararında açıkça belirtmediği ve konuyu ulusal mevzuatlara
bıraktığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak AB ülkeleri çapında “bölgesel tükenme” ilkesi uygulanmaktadır ve
aşağıda yer alan tablo verilerine bakıldığında anlaşıldığı gibi bu uygulama Birlik
ekonomisinin bir gereğidir.
Tablo:5.4 “Avrupa Birliği 2007 Yılı Dış Ticaret Rakamları “
ÜLKE İTHALAT ( 1000 € ) İHRACAT ( 1000 € )
Latin Amerika 6.323.074,40 4.956.383,40
İsviçre 5.351.575,20 6.633.824,10
Çin 14.029.254,20 5.182.014,80
Japonya 4.720.874,30 2.542.483,30
Asya Ülkeleri 37.005.986,60 24.574.785,40
Amerika 10.187.072,00 14.682.978,80
Kaynak:www.starch.dk/isi/stat/EU.htm,s.5
5.2.2.İngiltere´de Tükenme İlkesi
Henüz AB yönergesinin uygulanmaya başlanmadığı, dolayısıyla bölgesel tükenme
rejiminin benimsenmediği 80´li yıllarda her ne kadar İngiliz mevzuatında tükenme
ilkesine yönelik direk bir düzenleme yer almasa da mahkemelerce verilmiş kararlar
ışığında çoğunlukla “uluslararası tükenme” yanlısı bir tutum sergilendiği
görülmektedir. Ancak yine de bu kararların mahkemenin uluslar arası tükenme
yönünde tavrını net bir şekilde gösterdiğini söylemek mümkün değildir.
136
Örneğin 1980 yılında Lordlar Kamarası tarafından verilmiş olan “Revlon Inc”
firmasıyla “Cripps &Lee Ltd” şirketi arasında gerçekleşen bir davada281
Amerika’da
faaliyet göstermekte olan “Revlon Inc” firması kepek önleyici şampuanlar için
Amerika’da tescil ettirmiş olduğu “revlon flex” markasıyla dünya çapında
pazarlamakta olduğu şampuanları hem İngiltere´de hem de Amerika´daki yavru
şirketleri vasıtasıyla satmaktadır. Ancak Amerika’da üretilen şampuanlar kepek
önleyici özelliğe sahip iken İngiliz piyasasına ürün kepek önleme özelliği olmadan
sunulmuştur. Ayrıca Amerika’da ürüne olan talebin düşük olması nedeniyle bir arz
fazlası söz konusudur ve bunun sonucunda satış fiyatları İngiltere’ye oranla daha
düşüktür. Bu fiyat farkından yararlanmak isteyen “Cripps” firması Amerika’dan
aldığı şampuanları paralel ithalat yoluyla İngiltere pazarına daha ucuza sokmak
istemektedir. Olayda davacı konumunda olan ve Amerika’daki ana şirketin
İngiltere’deki satış yetkilisi olan “Suisse” firması doğal olarak söz konusu paralel
ticaretin önüne geçmek amacıyla olayı mahkemeye aksettirmiştir. Lordlar kamarası
yapmış olduğu değerlendirme sonucunda ürünler üzerinde ihracı yasaklayan bir
ibarenin olmaması, ürünlerin ana firmaca Amerika’da piyasaya sunulmasının yavru
şirketçe de piyasaya sunulduğu anlamına geleceği ve ürünler arasındaki farkın
pazarında kepek önleme özelliği olan şampuan bulunmayan İngiltere tüketicisince
kalite farkı olarak değerlendirilmeyeceği gerekçeleriyle davacının talebini yersiz
bularak ithalatın yasallığına karar vermiştir.
Bahsedilen karar AB uyum süreci öncesinde İngiliz ulusal hukukunun uluslararası
tükenme yönündeki tavrını açıkça ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan önceki bölümlerde anlatılmış olan “colgate” kararında ise mahkeme
ürünler arasında kalite farkının olmasını gerekçe göstererek ithalatın yasal olmadığını
ve ithalatın marka hakkını ihlal eder bir davranış olduğunu belirtmiş ve ulusal
tükenme yönünde bir karar vermiştir.282
281 Revlon Inc v Cripp & Lee Ltd. 1980 R.P.C 497,C.A
282 Cornısh ,W.R.,1990, s.517-519.
137
Mahkemenin kararları arasındaki bu çelişki nihayetinde İngiltere’de halen yürürlükte
olan ve 31.01.1994 tarihinde yürürlüğe giren Markalar Kanunu ile tükenme ilkesinin
yasal zemine oturtulmasıyla giderilmiştir. İlgili kanunda marka hakkı sahibinin bu
hakkının hangi hallerde tükenmiş sayılacağı “Hak sahibince veya rızası dâhilinde
markayı taşıyan ürünler AEA içerisinde bir kez piyasaya sunulduğu takdirde bu
markayı taşıyan ürünlerin kullanılması ve piyasada el değiştirmesi artık hak
sahibince engellenemez. Ancak ürünler hak sahibince veya rızası dâhilinde piyasaya
sunulduktan sonra değiştirilir ya da kötüleştirilirse haklı sebeplerin varlığı söz
konusu olur ve hak sahibi bu kullanıma müdahale edebilir.” hükmünü içeren 12.
madde ile düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi bu kanun maddesiyle marka hakkının AEA içerisinde rıza dâhilinde
piyasaya sürülmekle tükeneceği düzenlenmekle birlikte üçüncü ülkelerden yapılacak
olan paralel ithalat karşısında ülkenin ne gibi bir tutum sergileyeceği konusunda tam
bir açıklık getirilmemiştir.
Bu durum ise kanunun başka bir maddesiyle giderilmeye çalışılmıştır. İngiliz yasaları
gereğince bir marka hakkı sahibi AEA dışından birliğe sokulmak istenen ürünlerin
marka hakkını ihlal edeceğini gümrüğe önceden, marka hakkını ihlal etme olasılığı
olan ürünlerin özelliklerini, ülkeye varış yer ve zamanını, hak sahibi olduğunu
gösteren belgeyle birlikte bildirdiği takdirde 89. madde gereğince ithalata engel
olabilmektedir.
Ancak bu maddeden hak sahiplerinin oldukça az yararlandığı HM Gümrük ve Tekel
tarafından ifade edilmektedir.283
Kanunda yer alan bu düzenlemeden sonra İngiliz mahkemelerince paralel ithalatın
söz konusu olduğu uyuşmazlıklarda verilmiş olan kararlar çoğunlukla “bölgesel
283 House of Commons; ”Trade and Industry, Eighth Report” ,Trade and Industry Comittee
Publications, 29 May 1999.
138
tükenme” taraftarı olmuş ve üçüncü ülkelerden gerçekleştirilen paralel ithalatlara
marka hakkı sahibinin engel olabileceğine hükmedilmiştir.284
Bununla birlikte 1999 yılında Sanayi ve Ticaret Komitesince hazırlanan “Markalar,
Taklit ve Tüketiciler” “adlı raporda tükenme ilkesinden bahsedilmiş ve paralel ve gri
ticaret konusuna hükümetin dikkati çekilmiştir. 2001 yılında ise İngiliz ve İsveç
hükümetlerince uluslararası piyasalarda fiyat karşılaştırması amaçlı ortak bir çalışma
yürütülmüş ve marka kanununda yenilemeye gidilmesinin Avrupalı tüketicilerin
yararına olacağı saptanmıştır.285
İngiltere’de her ne kadar paralel ithalat ürünlerin sigorta primleri yerli üretim
ürünlere kıyasla hayli yüksek belirlenmekte ve satış sonrası hizmetleri ise yok
denecek kadar az olsa da paralel ithalat ürünlere yönelik talep son yıllarda oldukça
artmıştır. Ülkede paralel ticarette meydana gelen artışın boyutunu en iyi
anlatabilecek kanıt ise gri malları içeren ürünlerin tanıtımının yapıldığı” Gray Bike”
adlı derginin piyasada satılıyor olmasıdır.
Ülkede uygulanan tükenme rejiminin en uygun tercih olduğu ülkenin dış ticaret
verilerine bakılarak anlaşılmaktadır.
284 Arıkan,A.S., Doktora Tezi, 2001, s.41.
285www.ipo.gov.uk/policy/policy-issues/policy-issues-trademarks/policy-issues-trademarks-
parallel.htm ”Parallel or Grey Imports”, s.17.
139
Tablo:5.5:” İngiltere´nin 2007 Yılı İçin Dış Ticaret Rakamları”
ÜLKE ORTALAMA İTHALAT (Milyon £) ORTALAMA İHRACAT (Milyon £)
Almanya 43.443,98 32.031,50
Amerika 26.071,99 24.278,50
Fransa 21.492,87 17.800,40
Çin 18.794,53 3.780,50
Belçika 146.879,30 11.681,70
Norveç 14.594,94 2.827,00
İtalya 12.860,59 9.012,05
Rusya 5.463,71 2.810,03
İspanya 10.087,67 9.830,70
Japonya 7.981,53 3.761,70
İsviçre 4.879,00 3.850,40
Türkiye 4.754,24 2.334,40
Kaynak:www.uktradeinfo.com/index.cfm?task=td_regstats,s.9-10.
5.2.3.Almanya´da Tükenme İlkesi
Tükenme ilkesinin ilk kez bahsinin geçtiği ve hukuk sisteminde uygulama alanı
bulduğu ülkelerden biri Almanya´dır. Ülkede konuya ilişkin ilk dava 1902 yılında
Alman İmparatorluk Mahkemesi tarafından görülen “kölnisch wasser “davasıdır.286
Alman İmparatorluk Mahkemesi o tarihteki Alman mevzuatında bu yönde bir
düzenleme olmamasına rağmen markayı üzerinde taşıyan mal marka sahibinin bizzat
kendisi veya onun yetkili kıldığı bir üçüncü kişi tarafından piyasaya sunulmuşsa
marka hakkının tükenmiş olacağı kararına varmıştır.287
Mahkemenin bu yönde karar vermesin altındaki neden mahkemenin marka hakkının
sahibine tanıdığı tek faydanın malının kendi tarafından üretildiğini tüketiciye
duyurmak olduğu yani markanın sadece “menşe gösterme” amacıyla kullanıldığı ve
dolayısıyla markalı malların marka hakkı sahibince ilk kez piyasaya sunulması ile
zaten tüketici tarafından malın kim tarafından üretildiğinin anlaşılacağı ve artık
286Pınar, H., Prof Dr .M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.857-858; ASLAN,A., 2004, s.47.
287Pınar, H, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Anısına Armağan, 2000, s.858.
140
markanın menşe gösterme fonksiyonunun gereğinin kalmayacağı yönündeki
görüşüdür.
Bahsi geçmekte olan Alman Mahkemesi kararında önemle vurgulanan markanın tek
fonksiyonunun ”menşe gösterme” olduğu düşüncesinden hareketle mahkeme
markanın sahibine tanıdığı bu hakkın tükenmediğini söyleyebilmek için malların
hangi coğrafyada ilk kez piyasaya sunulduğunun bir önemi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla Almanya dışında dahi malların ilk kez satışı ülke içerisinde de hakkın
tükenmesi sonucunu yaratacaktır.288
Benzer bir şekilde mahkemece verilen “maja”289
kararından kısaca bahsetmek
gerekirse olay 1964 tarihinde vuku bulmuştur. “maja” markalı sabunları üretip
pazarlayan İspanyol firması markasını Almanya´da da tescil ettirdikten sonra bir
Alman firmasını bu ülkede satış ve dağıtım konusunda vermiş olduğu lisans ile
yetkilendirir. Üçüncü bir Alman firması ise aynı markalı malları menşe ülke olan
İspanya´dan daha ucuza alarak Almanya’ya ithal etmek istemektedir. Davanın
değerlendirilmesi sonucunda mahkemece “kölnisch wasser “ davasında olduğu gibi
markanın “menşe göstereme” fonksiyonu üzerinde durulmuş ve Alman halkının
“maja” markalı sabunları gördüklerinde üretici İspanyol firmayı anımsadıkları ve bu
nedenle artık malın kim tarafından alman piyasasına sunulduğunun markanın asli
fonksiyonunu yerine getirmesinde bir engel teşkil etmediği düşüncesinden hareketle
markalı malın hak sahibince hangi coğrafyada piyasaya sunulmuş olduğunun bir
önemi olmadığı ve uluslararası alanda malın piyasaya ilk kez sunumuyla hakkın
tükendiğine karar vermiştir.290
Alman Mahkemesi´nin bahsettiğimiz kararlarından açıkça “uluslararası tükenme”
ilkesini benimsediği anlaşılmaktadır. Aynı mahkeme aynı yıl içerisinde vermiş
olduğu kararlarda 291
aynı tavını korumaya devam etmiştir.
288 Arkan, S. C.1,1997, s.199.
289 BGH 22.1.1964,GRUR Int 164 s.202.
290 Beier, K.F. , IIC Vol:1 No 1/79, s.57.
291 “mariani” kararı; RG 2.5.1902 RGZ 51 s.263.
141
Almanya´nın bu uluslararası tükenme yanlısı yaklaşımı 16 Mayıs 1998 tarihli ve bir
Ocak 1999 tarihinde yürürlüğe giren yeni Markalar Kanununa kadar geçerliliğini
korumuş ve 89/104 sayılı Direktif´in yürürlüğe girmesinin ardından düzenlenen yeni
Markalar Kanunu´nun ( Marken. G) 24.1. paragrafında yer alan “Tescilli bir marka
ya da ticaret unvanı sahibi, bizzat kendi tarafından veya rızası dâhilinde,
Almanya´da, diğer bir Birlik üyesi ülkede veya Avrupa Ekonomik Alanı dâhilinde
diğer bir ülkede markasını taşıyan ürünleri piyasaya sunduğu takdirde artık koruma
kapsamındaki malların el değiştirmesine engel olamaz. Birinci paragrafta belirtilen
husus malların piyasaya hak sahibi veya rızasıyla sürüldükten sonra değiştirilmesi
veya kötüleştirilmesi gibi halkı bir neden söz konusu olduğunda geçerli
olmayacaktır.” hükmü gereğince bu yaklaşım terk edilerek Topluluğun mevzuatına
uyum sağlama gerekçesiyle bölgesel tükenme prensibi benimsenmiştir.292
Alman Hukuk Sistemi bölgesel tükenme sistemini benimsemesine gerekçe olarak ise
markanın “menşe gösterme” işlevinin yanı sıra “garanti” ve “reklâm”
fonksiyonlarının da olduğu kabul edildiğinde markanın amacının sadece malın
üreticisini tanımlamak olmadığı sonucunun ortaya çıktığını ve bu nedenle de
malların Topluluk dışında ilk kez piyasaya sunumunun Topuluk içerisinde
tükenmenin gerçekleşmesi sonucunu doğurmayacağını ileri sürmüştür.
Tarafımızca Alman Hukuk Sistemi´nin “bölgesel tükenme” yi benimsemede ileri
sürmüş olduğu bu gerekçenin uyumlaştırma çabasını makul bir nedene dayandırma
292Bu kanunun yürürlüğe girmesini takiben görülen ilk dava olan “Levi Strauss Group” tarafından
açılan davada (C-416/99,LeviStrauss&Co and others v Tesco,[2001], ECR I-08691) firma orijinal
markasını taşıyan orijinal pantolonları Amerika´dan aldıktan sonra ,boylarını keserek şort haine
getiren,rengini değiştiren ve bu şekilde alman piyasasına sürmek isteyen üçüncü bir firmanın
ithalatına engel olmak istemektedir.
Davaya bakan ilk derece mahkemesi davacı “Levi Strauss Group” firmasını iddiasını haklı bulurken
karar temyiz mahkemesince bozulmuş ve mahkeme ürünlerini dünya üzerinde bir kez sayışa sunmakla
hak sahibinin ürünlerin piyasada dolaşımınsa müdahale etme akını kaybettiğini belirttikten sonra
değişikliğe uğramış ürünlerin ithalatının engellenebileceğine ancak orijinal yeni ürünlerin ithalinin
yasal olduğuna karar vermiştir. Olay daha sonra yüksek mahkemeye intikal ettirilmiş ve mahkeme
temyiz mahkemesinin kararını bozmuş ve gerekçe olarak da yeni yürürlüğe giren kanunda uluslararası
tükenme rejiminin terk edilerek toplulukla uyumlu bölgesel tükenme rejiminin uygulanmaya
başlandığını ve bu nedenle topluluk dışı ülkeden yapılmakta olan ithalatın hak sahibince
engellenebileceğini belirtmiştir.
142
çabasından ibaret olup markanın işlevleriyle açıklanmaması gereken bir husus
olduğu düşünülmektedir.
Ülkede uygulanan tükenme rejiminin en uygun tercih olduğu ülkenin dış ticaret
verilerine bakılarak anlaşılmaktadır
Tablo:5.6.”Almanya´nın 2006 Yılı için Dış Ticaret Rakamları”
Kaynak:www. www.dpma.de.s.11.
5.2.4.Japonya´da Tükenme İlkesi
Japon mahkemelerince 1971 yılında verilen “parker” 1984 yılında verilen “lacoste”
ve 1988 yılında verilen “BBS” kararları ile ülkede benimsenen tükenme rejiminin
“uluslararası tükenme ilkesi” olduğu açıkça olmasa da bu anlama gelecek biçimde
vurgulanmışlardır.293
Dolayısıyla ülkenin tükenme ilkesini yaklaşımını daha iyi anlamak adına bu emsal
davalardan kısaca bahsetmek yararlı olacaktır.
Öncelikle marka hakkına yönelik olan ”parker” davasından bahsetmek gerekirse
Osaka Bölge Mahkemesi tarafından görülmüş olan olayda “Shriro” şirketi “parker”
293 Arıkan, A.S., İKV Dergisi, 1996, s.43.
ÜLKE İTHALATTAKİ
PAYI İHRACATTAKİ
PAYI 2006 YILI TOPLAM İTHALATI
( Milyar € )
Fransa % 19.6 % 9.2 65.5
Amerika % 9.3 % 7.3 48.5
İngiltere % 8.4 % 6.1 42.8
İtalya % 7.4 % 6.3 40.3
Avutralya % 5.3 % 4.1 33.1
Belçika % 5.1 % 4.9 35.5
İspanya % 4.9 % 4.7 49.8
İsviçre % 4.1 % 3.8 33.7
143
marka kalemlerin Japonya’daki tek yetkili satıcısıdır.”NNC” şirketi ise orijinal
“parker” kalemleri Hong Kong piyasasından satın alarak Japon pazarına paralel
ithalat yoluyla sokmak istemektedir. Japonya’da Gümrük Kanunu´nun 21/1f.4(b)
maddesi fikri ve sınaî hak sahiplerine haklarını ihlal eden ürünlerin ithalini durdurma
yetkisini vermektedir. Bu maddeden hareketle tek satıcı konumundaki “Shriro”
firması “NNC” firmasının ithalatını engellemiş ve bu davranışı üzerine “NNC”
firmasınca mahkemede aleyhine dava açılmıştır.
Davayı değerlendiren mahkeme yerel pazarda markanın edinmiş olduğu imajın tek
yetkili konumundaki “Shriro” firması tarafından ve onun çabalarıyla
oluşturmadığını, ayrıca söz konusu ithalatın markanın “kaynak gösterme” ve
“garanti” işlevlerine de zarar vermediğini gerekçe göstererek davalıyı haklı bulmuş
ve paralel ithalatın yasal olduğuna karar vermiştir.294
Bu karar Japon mahkemeleri için emsal teşkil etmiş ve karar öncesine kadar
uygulamada “ulusal tükenme” yönünde bir yaklaşım söz konusuyken karar
sonrasında paralel ithalata hoşgörü ile yaklaşılmaya başlanmıştır.
Ayrıca bazı kararlarında Anglo-Sakson Hukuku´nda uygulanmakta olan ve İngiliz
Patent Hukuku Sistemi´nde geliştirilen “hususi sözleşme kuralları” olarak tabir
edilen bir uygulamanın mahkemece kabul edildiği görülmektedir.295
Bu uygulamaya göre şayet üretici firmalar Japonya dışında üretilip satılan bir ürünün
Japonya’ya satışını istemiyorlarsa bu taleplerini ürün üzerine yerleştirilen bir etiketle
belirtecekler ve bu durumda Japonya’daki firma bu ürünlerin paralel ithalatla
Japonya’ya sokulmasına –ulusal anti tröst ve rekabet yasalarındaki hükümler saklı
kalmak kaydıyla-engel olabilecektir. Uygulamaya örnek olarak “BBS Kraftfahrzeug
–TechnicAG” ile “Racimex Japon KK” firması arasında gerçekleşen patent davası296
verilebilir. Patent haklarına ilişkin davayı değerlendiren mahkeme patentli ürünlerin
294 Health,C.; ”From “Parker” to “BBS” ,The Tratement of Paralel Imports in Japan” ICC 1993,
Vol:24,No:2, s.179-181; ArkanA.S., Doktora Tezi, 2001, s.54-55. 295
Aslan,A., 2004, s.91. 296
“BBS Kraftverzeug Technik AG v Racimax Japan KK& Jap Auto Products KK” , 1 July 1997.
144
bir kez piyasaya sürülmesiyle artık patent hakkı sahibi ya da lisanslı satıcısının
malların piyasada el değiştirmesine müdahale edemeyeceğine, ürünler üzerinde
ithalatı engelleyici bir notunda olmaması nedeniyle ithalatın engellenemeyeceğine
karar vermiştir.
5.3.Bazı Uluslararası Anlaşmalar Kapsamında Tükenme İlkesinin
Düzenlenmesi
5.3.1.TRIP´s ve Tükenme İlkesi
Günümüzde artık ülkelerin uluslararası arenada güç sahibi olması ve dünya ticaretine
yön verir niteliğe ulaşması sürekli geliştirilen teknoloji ve yeniliklerle kısacası
“yaratıcı beyinlerle” mümkün olmaktadır. Yaratıcı beyinler ise ancak ürünleri
ülkelerce sağlanan haklarca korunduğu sürece çalışıp yeni eserler üretmek
istemektedirler. Nitekim beyin gücünün karşılığını bu koruma ve haklarla almak en
doğal haklarıdır.
Dolayısıyla artık fikri ve sınaî hakların dünya ticaretinin gelişmesinde önemli bir
paya sahip olduğu fikri ortaya koyulmuş ve konunun detaylı bir şekilde tartışılması
kaçınılmaz olmuştur.
İşte bu nedenle 1986 yılında başlatılan Uruguay Rounds sonunda imzalanan DTÖ
kurucu anlaşmasının önemli bir parçasını teşkil eden 15 Nisan 1994 tarihli TRIP´s
Anlaşması 73 maddesi ile fikri ve sınaî haklar konusunu düzenleyen ilk çok taraflı
anlaşma olma özelliğine sahip olmuştur. Ülkemiz ise 26.01.1995 tarih ve 4067 sayılı
kanunla anlaşmaya taraf olmuş ve bu husus 25.02.1995 tarihli Resmi Gazete´de ilan
edilerek anlaşma 31.12.1994 tarihi itibariyle ülkemiz için hüküm ifade eder olmuş
tır.
Anlaşma genel olarak beş temel alanı içermektedir. Bunlar:
Ticaret sisteminin ve uluslararası fikri mülkiyet anlaşmalarının temel
ilkelerinin uygulanma şekli,
145
Fikri mülkiyet haklarına yeterli derecede koruma sağlanması,
Anlaşmaya taraf olan ülkelerin söz konusu hakları uygulamaya geçirmesi,
Fikri mülkiyet hakları konusunda Dünya Ticaret Örgütü üyeleri arasında
oluşan anlaşmazlıkların çözümü,
Yeni sistem yürürlüğe girinceye kadar geçerli olacak geçici düzenlemelerdir.
297
TRIP´s Anlaşması ayrıca yedi konuda minimum standartları belirlemiştir. Bunlar
bilgisayar programları ve veri tabanları da dâhil olmak üzere:
Fikri haklar,
Markalar,
Coğrafi işaretler,
Endüstriyel tasarımlar,
Patentler,
Entegre devre topografyaları,
Açıklanmamış bilgilerin korunması (ticari sırlar) dır.298
DTÖ´ye taraf ülkeler bu anlaşmanın şartlarını uygulamakla yükümlü olmakla birlikte
bu şartları sağlamak için uygulayacakları yöntemde ve daha kapsamlı bir koruma
sağlamakta serbest bırakılmışlardır.
“Paralel ithalat” ve “tükenme ilkesi”, TRIP´s Anlaşması´nın görüşüldüğü ve kabul
edildiği GATT Uruguay Rounds müzakereleri devam ederken özellikle ABD’li
uzmanlar tarafından bir uzlaşmaya varılmak üzere dile getirilmiş ve TRIP´s
bağlamında uluslararası ticaretin serbestleştirilmesinin doğal bir sonucu olarak
uluslararası tükenme ilkesinin kabul edilmesi gerektiği savunulmuştur. Ancak, bu
konuda çıkan anlaşmazlıklar bir uzlaşmaya varmayı engelleyecek kadar büyük
olunca, anlaşmanın tamamı kabul edilmeme riskiyle karşı karşıya
kalınmıştır.299
Dolayısıyla fikri ve sınaî hakların etkin bir şekilde korunmasını ve bu
297 www.ikv.org.tr.s.6.
298Correa, C.M.; ”Intellectual Property Rights, the WTO and Developing Countries, TRIP’s
Agreement and Policy Options”, Zed Books and Third World Network, London, 2000, s.1. 299
Tekdemir, Y., Rekabet Dergisi, sayı:13, 2003, s.13.
146
korumayı sağlayacak olan tedbirlerin aynı zamanda ticaret önünde engel teşkil
etmemesini sağlamayı amaçlayan TRIP´s Anlaşması hem bu nedenden ötürü hem de
belirlenecek tükenme türü her ne olursa olsun üye devletlerin refahı açısından tam
tatmin edici olmayacağı gerekçesiyle tüketilmeyle ilgili herhangi bir düzenleme
öngörmemiş ve bu mevzuyu ulusal yasalara bırakmıştır.
Bu durum anlaşmanın 6. maddesinde yer alan “Bu anlaşma dâhilinde ihtilafların hali
amacıyla 3. ve 4. maddelere tabii olmak üzere bu anlaşmada yer alan hiçbir husus
fikri mülkiyet haklarının tükenmesi konusunu ele almakta kullanılmayacaktır”
ifadesiyle anlatılmıştır.300
5.3.2.GATT ve Tükenme İlkesi
GATT uluslararası ticareti haklar ve sorumluluklar açısından düzenleyen çok taraflı
bir anlaşmadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dünyada barışı sürekli kılmak,
ülkelerin kalkınma programına katkı sağlamak, uluslararası likidite ve mali güven
gibi ihtiyaçlara cevap vermek dünya ticaretine ivme kazandırmak amacıyla Ekim
1947 yılında 23 ülke tarafından Cenevre´de “geçici” olarak imzalanan bir anlaşma ile
kurularak 1 Ocak 1948´de yürürlüğe konmuştur. ”Geçici” olarak imzalanmasına
rağmen GATT, 1947 ile 1994 yılları arasında uygulana gelmiş ve imzalanma
amaçları doğrultusunda dünya ticaretinin savaş sonrası yeniden şekillenmesinde
önemli bir rol oynamıştır.
Temel amacı başta gümrük vergileri ve eş etkili tedbirler olmak üzere ticaret
engellerinin kaldırılması yoluyla dünya ticaretinin serbestleşmesini sağlamak olan
anlaşmanın, bahsedilen temel amacı 1986 yılında başlatılan Uruguay Rounds ile
birlikte ticaret engellerinin yanı sıra hizmetler sektörü, fikri ve sınaî mülkiyet hakları,
ticareti etkileyen yatırımlar gibi farklı alanları da içerecek şekilde genişletilmiştir.
300Anlaşmanın 6. Maddesiyle anlatılan serbestiden yararlanan bir taraf ülke benimsediği tükenme
türünü bu maddeler gereğince diğer taraf ülke vatandaşlarına da uygulamak durumundadır. Bu kuralın
istisnası ise GATT´ın 24. mnaddesi gereğince sadece serbest ticaret bölgeleri ve gümrük birlikleri
çerçevesinde geçerli olabilecektir.
147
Anlaşmanın 11.maddesi ithalata gümrük vergileri dışında bir ödeme getirilmesini ve
vergi dışında diğer tedbirlerle ithalatın önlemesi ve kısıtlanmasını yasaklarken aynı
anlaşmanın 20(d) maddesi DTÖ´ye üye devletlerin aldığı ithalatı önleyen vergi dışı
tedbirlerin fikri ve sınaî hakları koruyan mevzuattan doğması durumunda hoş
görülebileceğini belirtmektedir. Bu maddeler değerlendirilirken dikkat edilmesi
gereken husus maddelerin Roma Anlaşması´nın miktar kısıtlamaları ve eş etkili
tedbirleri yasaklayan 28 ve 29. maddeleri ile bu yasaklara istisna teşkil eden 30.
maddesiyle göstermiş olduğu paralelliktir.
Bu istisna maddesi paralel ithalatın önlenmesinin uluslararası ticaret kuralları
çerçevesinde yasal olarak değerlendirilmesini sağlayan dayanaklardan biridir.
148
SONUÇ
Buraya kadar yapmış olduğumuz tüm açıklamalar çerçevesinde ifade edildiği üzere
marka hakkı sahibine, markasının başkası tarafından kullanılmasını yasaklamayı da
içeren ve hakkı ihlale yönelen herkese karşı ileri sürülebilecek bazı inhisarı haklar ve
yetkiler tanımaktadır. Bu yetkilerin belki de hak sahibi açısından en önemli olanı
düşüncesinin eseri olan ürününü ilk kez piyasaya sunma, pazarlama ve dağıtımında
sahip olduğu üstün yetkidir.
Diğer yandan dünya ticaretinin gelişmesi ve giderek artan bir serbestleşme çabası,
hak sahiplerinin bu yetkileri ile serbest ticaretin gerekleri arasında bir denge
kurulması çabalarını beraberinde getirmiştir.
Bu amaçla, hak sahibinin yetkilerini serbest ticaretin gerekleri doğrultusunda
sınırlandırmaya yönelik olan “tükenme “kavramı geliştirilmiştir. Bu ilke hak
sahibinin yetkilerine sınaî mülkiyet konusu ürünün piyasaya ilk kez sunumuyla
belirginleşen bir sınır çizmiştir. Böylelikle hak sahibinin mal üzerindeki denetim
hakkı bu sınırın ardında bırakılmıştır.
Hak sahiplerinin yetkilerinin ardında kaldığı sınırın genişliği ise farklı tükenme
sistemlerinin oluşması sonucunu doğurmuştur. Bu çerçevede tükenmenin
gerçekleştiği sınırlar ülke sınırları olarak belirlendiğinde tükenme “ülkesel tükenme”
adını almış, bu sınırlar bazı ülke sınırlarının birleştirilmesiyle oluşturulan bölge
sınırlarına kadar genişletildiğinde ise artık “bölgesel tükenme” ilkesi geçerli kabul
edilmiştir. Sınırlar dünya geneline yayıldığında, bir başka ifadeyle tamamen
kaldırıldığında ise ilke artık “uluslararası tükenme “rejimi olarak adlandırılmıştır.
Bir ülkede bu bahsettiğimiz üç tükenme türünden hangisinin uygulandığı ise ülkeye
gerçekleştirilecek olan “paralel ithalat”ın miktarı için temel belirleyici kıstastır.
Paralel ithalatı yasaklayan “ulusal tükenme” rejiminin mi yoksa ithalatın önündeki
her türlü engeli kaldıran “uluslararası tükenme” rejiminin mi daha üstün olduğu ise
149
doktrinde yoğun tartışmalara konu olmuş, ancak varılan sonuçlar arasında bir
tutarlılık günümüzde dahi oluşturulamamıştır.
Uluslararası tükenme ilkesini başta AB organları olmak üzere eleştiren görüşlerin
temelinde yer alan esas neden, uluslararası tükenme sisteminin hakkın maksimum
korunmasına engel olmasıdır. Bununla birlikte paralel ithalatın gelişmekte olan
ülkelerin ekonomilerine zarar vermesi, sistemin paralel ithalat konusu orijinal
nitelikteki mallar arasına saklanabilen korsan ve taklit ürünlerin de ülkeye rahatlıkla
girişine olanak tanıması ise uluslararası tükenme karşıtlarının ileri sürdüğü diğer
nedenlerdir.
Serbest piyasa koşullarının sağlanabilmesi için paralel ithalatın yasaklanmaması
gerektiğini savunan liberal kesim ise savunmasını üçüncü ülkelerden yapılan paralel
ithalatların büyük çapta mal arzını ve sıkı bir fiyat rekabetini sağlayarak tüketici
yararına sonuçlar doğuracağı, aynı zamanda üreticinin de karlılığını arttırarak sosyal
faydayı maksimize edeceği görüşüne dayandırmaktadırlar.
Tükenme ilkesine yönelik bu iki farklı yaklaşım bir arada değerlendirildiğinde,
düşüncemiz dâhilinde asıl tartışılması gereken husus ülkemizin ekonomik
göstergeleri de göz önünde bulundurulduğunda toplumun genel refahı adına hangi tür
tükenme rejiminin benimsenmesi gerektiğidir.
Öncelikle ilkenin ülkemizdeki tarihine bakmak gerekirse kavram AB ile 1964
tarihinde imzalanmış olan Ankara Anlaşması´nın son dilimi olarak 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı ile ilk kez Türk Hukuk Sistemi´ne dâhil olmuştur. 556 Sayılı
KHK’nın “Marka Tescilinden Doğan Hakların Tüketilmesi” yan başlığını taşıyan 13
maddesinin I. Fıkrası ile ise hakkın tüketilmesi ilkesi “Tescilli bir markanın tescil
kapsamındaki mal üzerine konularak, marka sahibi tarafından veya onun izni ile
Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra, mallarla ilgili fiiller marka tescilinden
doğan hakkın kapsamı dışında kalır.” hükmüyle düzenlenmiştir.
150
Hakkın tüketilmesini düzenleyen KHK´nın bahsi geçen maddesi, dayanağını teşkil
eden yönergenin 7. maddesinde yer alan “bölgede” ibaresi yerine “Tükiye´de”
ibaresini içermesi nedeniyle doktrinde farklı yorumlamalara neden olmuştur.
Ülkemizde tükenme ilkesine yaklaşımın hangi tür tükenme yönünde olduğu
konusunda henüz doktrinde bir görüş birliği oluşmamakla birlikte tarafımızca KHK
13/1. maddede yer alan normun tanımlayıcı değil emredici bir hüküm olduğu ve
maddede kastedilenin “ülkesel tükenme” olduğu yönündeki görüş mantık dâhilinde
görülmektedir.
Tarafımızca katılınmamakla birlikte paralel ithalat yoluyla piyasaya ucuz olarak
giren malların malın iç pazardaki fiyatında bir düşüş yaratarak yüksek maliyetlere
katlanan firmaların getirisinde bir azalmaya neden olacağı; bu durumun artık temel
amacı kar sağlamak olan işletmelerin ilgi ürün pazarından çekilmesini zorunlu
kılarak malın piyasadaki arzının azaltacağı ve tekrar ilgili ürünün piyasadaki
fiyatının oluşan talep fazlası nedeniyle artacağı; dolayısıyla tüketicilerin paralel
ithalat sayesinde yaşayacağı mutluluğun geçici olacağı görüşü çoğunlukça kabul
gören bir argümandır.
Ancak gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’nin kendine özgü gerçekleri dikkate
alındığında benimsemesi gereken tükenme rejiminin “uluslararası tükenme” olması
gerektiğini söylemek çalışmanın tamamında anlatılanlar göz önünde
bulundurulduğunda en doğru yaklaşım olacaktır.
Nitekim Türkiye gibi “ithal ikameci” bir ülkenin, ülkesel tükenme rejimini
uygulayarak ülke dışından yerel pazara girecek paralel ithalatı engellemesi yerinde
bir tercih değildir. Ülke ekonomisi dikkate alındığında ve kişi başına düşen milli
gelir miktarının düşük olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, ülkemiz için
paralel ithalatın önündeki her türlü engeli kaldıran “uluslararası tükenme” rejiminin
uygulanmasının daha yerinde olacağı tarafımızca düşünülmektedir.
151
Bununla birlikte Türkiye’nin henüz gelişmekte olan ve teknoloji ithal eden bir ülke
olduğu hususları da dikkate alındığında, “uluslararası tükenme rejimi”nin
uygulanması gerektiği görüşü iyice netlik kazanmaktadır. Nitekim böylelikle ulusal
tükenme ilkesinin herhangi bir sektör ayrımına gitmeksizin yarattığı suni ticaret
engeli de ortadan kalkmış olacaktır.
Sonuç olarak her üç tükenme türünün sağladığı faydalar ve dezavantajları konuya
ilişkin görüşlerle birlikte tekrar değerlendirdiğimizde, tarafımızca kamusal yarar ve
özel mülkiyetin korunması arasındaki hassas dengeyi en ideal şekilde sağlayan
sistemin “uluslararası tükenme ilkesi” olduğu sonucuna varılmaktadır. Uluslararası
tükenme global ekonominin gelişmesinde, uzmanlaşmanın artmasına ve dünya
çapında rekabetin artmasına en çok imkan veren tükenme prensibidir. Dolayısıyla
dünya ticaretinin sağlıklı gelişimi adına ülkemiz de dâhil olmak üzere her ülke
yasalarında düzenlenmesi gereken bir husus olarak görülmelidir.
Ülkemizin “uluslararası tükenme ilkesi”´ni uygulamasının ise KHK´nın “hakkın
tüketilmesi ilkesi”ni düzenleyen 13. maddesinin “Tescilli bir markanın tescil
kapsamındaki mal üzerine konularak, marka sahibi tarafından veya onun izni ile
piyasaya sunulmasından sonra, mallarla ilgili fiiller marka tescilinden doğan hakkın
kapsamı dışında kalır.” şeklinde düzenlenmesi ile mümkün olacağı düşünülmektedir.
Çalışmamız kapsamında değinilen bir diğer husus ise Avrupa Topluluğu Ortaklık
Konseyi’nin 1/95 sayılı kararının 10/2. maddesidir. İlgili madde Türkiye ile AB
arasında fikri mülkiyet haklarının tükenmesi ilkesinin uygulanamayacağı,
Türkiye’nin Topluluk boyutunda tükenme ilkesine tabi olmayacağı ve Topluluk
karşısında herhangi bir ülke pozisyonunda olacağı hükmünü içermektedir.
Bu hüküm Gümrük Birliği´ni düzenleyen 10. maddeyle çelişmektedir. Bu hükümden
açıkça Türkiye’nin “bölgesel tükenme” kapsamına alınması engellenmek
istenmektedir.
152
Dolayısıyla gerek Ankara Anlaşması ve Gümrük Birliği´nin oluşturmak istediği ticari
ortamla, gerekse malların serbest dolaşımına ilişkin olarak oluşturulmuş olan
Topluluk içtihatlarıyla çelişmekte olan bu istisnanın hukuki mantıktan yoksun olduğu
tarafımızca düşünülmektedir.
Topluluğun Türkiye’ye bir yandan tıpkı üye devletmiş gibi ağır yükümlülükler
yüklerken diğer taraftan bu yükümlülükler karşısında edinebileceği imkânlardan
mahrum bırakmasının adil bir tavır olduğunu söylemek olası değildir. Konsey
Kararı´nın taraflar arasında entegrasyon sağlanması amacına hizmet etmediği
düşünülmektedir. Bu amaç doğrultusunda ülkemizin de “bölgesel tükenme” sistemine
dâhil edilmesi adına taraflar arasında gerekli düzenlemenin yapılması gerekmektedir.
153
EKLER
Ek–1 Hakkın Tüketilmesi Konusuna İlişkin Yakın Tarihte Verilmiş Olan
Kararlar
Paralel ithalatta satış sonrası hizmetlere yönelik 26.2.2004 tarih ve 04-17/133-30
sayılı Rekabet Kurulu kararı
Dava konusu olay “M-Mobile Özek Telekomünikasyon Elektronik Sanayi ve Ticaret
Ltd. Sti.” ile “Siemens A.S., Nokia Komünikasyon Ltd. Sti. ve Sony Ericsson Mobile
Communications AB” arasında geçmektedir.
Davacı konumundaki “M-Mobile Özek Telekomünikasyon Elektronik Sanayi ve
Ticaret Ltd. Sti” Telekomünikasyon Kurumu´ndan aldığı yetki belgesi ile 12.11.2005
tarihine kadar mobil telsiz telefon (GSM 900/1800/1900) cihazlarının ithal ve satış
hakkın elde etmiş ve ayrıca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin
Korunması Genel Müdürlüğü´nden TS 12134 standardına uygun olarak yedi bölgede
yetkili servis ağı ile satış sonrası hizmetleri yeterlilik belgesi almış aynı Genel
Müdürlük tarafından 24.10.2003 tarihinde şirketin ithal ettiği Nokia markalı 22 çeşit
model, Siemens markalı 20 çeşit model ve Sony Ericsson markalı 15 çeşit model
GSM cep telefonu için garanti belgesi kullanımına izin verilmiştir.
Bu izin dâhilinde “M-Mobile Özek”in GSM cep telefonu piyasasında “Nokia”,
“Siemens” ve “Sony Ericsson” markalı ürünleri ithal ederek, kendi servis ağı içinde
gerekli hizmetleri eksiksiz olarak yerine getirmektedir.
Ancak davacı firma Siemens A.S. (Siemens), Sony Ericsson Mobile Communications
AB (Sony Ericsson) ve Nokia Komünikasyon Ltd. Sti. (Nokia)´ nin firmasınca ithal
edilen ürünlere satış sonrası hizmet vermediklerini ve böylelikle paralel ithalatı
önlemeye çalıştıklarını ileri sürmektedir. Ayrıca firmasının, bu teşebbüsleri pazarda
rekabeti ile rahatsız ettiğini ve bu üç teşebbüsün anlaşma veya uyumlu eylem halinde
firması tarafından ithal edilen ürünlere satış sonrası hizmet vermeyerek şirketi piyasa
154
dışına itmeyi amaçladıkları, bu eylemlerin ise 4054 sayılı Kanun'un 4.maddesinin
ikinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırılık oluşturduğu da davacının iddiaları
arasında yer almaktadır.
Öte yandan bu üç markanın piyasada hâkim durumda olduğu, kurulan fiyat karteli ile
ucuz fiyatlar ile rekabet eden “M-Mobile Özek”i piyasa dışına çıkararak kendi
karlılıklarını artırmayı amaçladıkları, bu davranışlarının Kanun'un 6. maddesinin (a),
(d) ve (e) fıkralarına aykırılık oluşturduğu davacı tarafından ifade edilmektedir.
Olayı ve davacının iddialarını değerlendiren kurul "Türkiye'de markası tescil edilmiş
bir malın, marka sahibi ya da yetkili satıcısı tarafından Türkiye'de piyasaya
sunulmasını müteakip, üçüncü kişilerce yasal izleğe uygun olarak ithal edilmesine
(paralel ithalat) engel olunamayacağına" dair vermiş olduğu 29.5.2001 tarihli karara
atıfta bulunduktan sonra şirketin aldığı izinler ve yetki belgeleri çerçevesinde
herhangi bir engelleme ile karsılaşmadan ithalat yapmakta olduğunu belirtmiştir.
Bununla birlikte Sanayi ve Ticaret Bakanlığı´nın düzenlediği "Sanayi Mallarının
Satıs Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesine göre tüketicinin
bulunduğu yerde servis istasyonunun olmaması halinde satış sonrası hizmetlerin
verilmesinden, tüketiciye en yakın yerdeki servis istasyonu sorumludur. Tüketiciye
en yakın yerdeki servis istasyonunda satış sonrası hizmet verilmesinin mümkün
olmaması durumunda; malın firma merkezine ya da diğer bir servis istasyonuna
ulaştırılması ve geri gönderilmesi gerekmektedir.
Kurul anılan Yönetmeliğe göre imalatçı veya ithalatçı ile satış sonrası servis hizmeti
vermek üzere sözleşme imzalamış olan gerçek veya tüzel kişilerin bu hizmeti vermek
zorunda olduğunu, arada böyle bir sözleşme ilişkisi yoksa bu hizmeti vermek
zorunluluğu bulunmadığını belirttikten sonra somut olayda davanın tarafları arasında
ilgili maddede belirtilen türde bir anlaşma olmaması nedeniyle “Nokia”,” Siemen”s
ve “Sony Ericsso”'un Türkiye yetkili distribütörlerinin “M-Mobile Özek”e satış
sonrası hizmet vermemelerinin bir rekabet ihlali oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır
155
Rekabet kurulunun bu kararından çıkan sonuç ise paralel ithalat konusu ürünlerin
satış sonrası hizmetlerden yoksunluğunun bir kanıtıdır.
Hakkın Tüketilmesi ile İlgili Yargıtay´ın “Naf Naf “Kararı 301
Dava konusu olayda davacı firma “naf naf “markalı Fransız menşeli ürünlerin
Türkiye’deki lisans hakkı sahibi ve ”T.Ltd.Şti.” ile yapmış olduğu sözleşme
gereğince tek yetkili satıcısıdır. Davalının “naf naf"" markalı hazır giyim eşyalarının
yetkili bayii olmadığı halde davalı tarafından, üstelik düşük fiyatla satıldığını, satışa
arz etmenin ve şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun bulundurmanın
haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine,
satışın yasaklanmasına, önlenmesine, hükmün ilanına, yoksun kalınan kar olarak 6
milyar TL. maddi tazminat ile 100 milyon TL. manevi tazminata faiziyle birlikte
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı firmanın vekili ise dava konusu markalı malların pek çok yerde satıldığını,
müvekkilinin ürünleri satın aldıktan sonra kendi mağazasında aldığı şekliyle olduğu
gibi satışa sunduğunu savunmuş, fatura ibraz etmiş ve eyleminin haksız rekabet
oluşturmadığını ileri sürmüş ve davacının dayandığı sözleşmede bunu engelleyen bir
hüküm yer almadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davacının iddialarını ve davalının savunmasını değerlendiren Yargıtay:
“556 sayılı K.H.K.nin 13/1. Maddesi ile düzenlenen ""Marka tescilinden doğan
hakların tüketilmesi"" kavramını “ Markalı bir ürün, marka sahibi ya da somut
olayda olduğu gibi onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından piyasaya
sürülünce, hak tüketilmiş olmakta, artık o markayı taşıyan malın sonraki satışlarına
davacının müdahale etme hakkı ortadan kalkmaktadır.” şeklinde açıkladıktan sonra
ilgili madde gereğince somut olayda aynı KHK'nın 9/2 ve 61/a maddelerine
dayanılarak marka hakkına tecavüz iddiası dahi dinlenemeyeceği gibi, davalı
301 Yarg.11. HD.,T.6.11.2000, E.2000/7381, K.2000/8746
156
eylemini haksız rekabet olarak nitelendirmenin de mümkün olmayacağına
hükmetmiştir.
Yargıtay daha sonra münhasır lisans ( tek satıcılık ) sözleşmesini de “ yapımcı (
sağlayıcı ) ile tek satıcı ( tek elden dağıtıcı ) arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen,
çerçeve niteliğinde ve sürekli bir sözleşme olup “sözleşmenin nisbiliği” ilkesi
uyarınca üçüncü kişiye herhangi bir yükümlülük getirilemez “ şeklinde Prof. Dr.
Haluk TANDOĞAN´a atıfta bulunarak tanımlamış302
ve “ Davacının üçüncü kişilere
karşı haksız rekabet hükümlerinden yola çıkılarak korunması mümkün değildir.”
hükmüne varmıştır.
Ek–2 Hakkın Tüketilmesi İlkesine İlişkin Yapılmış Olan Araştırma Raporları
21 Mayıs 1999 Tarihli Komisyon Raporu
Bu rapor Avrupa Birliği kuruluşlarınca daha sonraki tarihlerde yapılacak olan
çalışmalara temel teşkil etmesi ve yardımcı bir kaynak olması amacıyla Topluluk
çapında uygulanan tükenme rejiminde yapılacak bir değişimin Topluluk ekonomisine
etkilerinin değerlendirecek şekilde Komisyon tarafından 21 Mayıs 1999 tarihinde
hazırlanmıştır.
Değerlendirme dört farklı durum göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir.
Bunlar:
Uygulanacak olan farklı tükenme rejimlerinin ulusal markalara ve Topluluk
markalarına olan etkilerinin karşılaştırılması.
Farklı hak türlerine farklı tükenme rejiminin uygulanmasının sonuçlarının ne
şekilde olacağı.
Farklı sektörlere farklı tükenme rejimi uygulanmasının ne gibi sonuçlar
doğuracağı.
302 Tandoğan, H.; “Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri”, C. I/1, Ankara, 1984, s. 27 vd.
157
Uluslararası anlaşmalar yoluyla uluslararası tükenme rejiminin uygulanması
durumlarıdır.
Raporda her tükenme rejiminin farklı sonuçlar doğuracağı, uygulanmakta olan
bölgesel tükenme rejiminden uluslararası tükenme rejimine geçişin avantaj ve
dezavantajlarının olduğu ve bu nedenle tüm olası durumların dikkatlice
değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Çalışma kapsamında paralel ithalatın en yaygın gözlemlendiği müzik, ilaç, motorlu
taşıtlar ve kozmetik sektörü incelenmiş bu sektörlerdeki satış ve istihdam rakamları
bu sektörlerin incelenmesinin amacı olarak ileride değineceğimiz “NERA”
raporuna303
atıfta bulunarak belirtilmiştir.
Çalışma sonucunda başta belirtilen dört durum bazında şu sonuçlar elde edilmiştir.
Komisyonca belirlenen dört konudan ilki olan Topluluk Markaları ve ulusal
markalara farklı tükenme rejiminin uygulanması durumu değerlendirilmiş,
uluslararası tükenme rejiminin sadece topluluk markalarına veya sadece ulusal
markalara uygulanması durumunda oluşacak sonuçlara bakılmış ve sonuç olarak
her iki marka türüne de uygulanmakta olan bölgesel tükenme rejiminin
uygulanmaya devam edilmesine karar verilmiştir.
İkinci konu olarak farklı hak türlerine farklı rejim uygulanması durumunu ele alan
komisyon sadece tek bir hak türünün konusuna giren ürünün kısıtlı sayıda
olduğunu, bir ürünün genel olarak birden fazla hak koruması kapsamına girdiğini,
dolayısıyla örneğin sadece markalar için uluslararası rejimin uygulanmasının sınırlı
sayıda sektör üzerine etkisinin olacağını, dolayısıyla bu uygulamanın etkili bir
sonuç vermeyeceğini saptamıştır.
Farklı sektörlerde farklı tükenme rejiminin uygulanması olasılığı hakkında ise
komisyon sadece uluslararası tükenme rejiminin veya bölgesel rejimin
303 NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999
158
uygulanacağı sektörlerin belirlenmesinin oldukça detaylı bir çalışma gerektirdiğini
ve her sektörün ayrı ayrı değerlendirilmesinin önemini belirtmekle yetinmiştir.
Tüm bu değerlendirmeler sonucunda komisyon alternatif rejimlere yönelik
argümanları şu şekilde sıralamıştır.
Uygulanmakta olan bölgesel tükenme rejimine devam edilmesi durumunda
uygulamanın korumacı özelliği nedeniyle yeni yatırımlar teşvik edilecek ve bu
sayede Birliğin dış pazarlarda rekabet gücü artacaktır.
Bunun yanı sıra korumacı rejim sayesinde yatırımcılar, üretici firmalar emeklerinin
karşılığını yüksek kar marjları sayesinde alacak ve bu karlılık onları ürün kalitesi
ve çeşitliliğini arttırmaya teşvik edecek ve bu durum da tüketicilerin daha kaliteli
ve çeşitli ürünlerle buluşmasını sağlayacaktır.
Uluslararası tükenme ilkesinin uygulanması Birliğe tabi firmaların aynı rejimi
uygulamayan ülke pazarlarında daha az avantajlı konuma gelmesine neden
olacaktır.
Uluslararası tükenme ilkesinin benimsenmesi ile artacak olan paralel ithalat
tüketicinin satış sonrası hizmetlerden yararlanmasına ve ayrıca üreticinin dağıtım
kanallarını kontrolüne de engel olacaktır.
Diğer taraftan uluslararası tükenme rejiminin avantajlarına da değinilmiş ve bu
sistemin benimsenmesi durumunda
Fiyatların düşeceği
Uluslararası tükenme sisteminin benimsenmesinin hak sahibinin markasının
gücüne dayanarak farklı piyasalarda yüksek fiyatlar uygulaması olasılığını
azaltarak malın farklı yollardan dağıtımına izin vererek marka içi rekabeti
arttıracağı
Üreticilerin de zaman zaman arz fazlasını eritmek için bu yola başvurması
gerektiği
Paralel ithalatçıların iddia edildiği gibi satış sonrası hizmet uygulamamasının söz
konusu olmadığı belirtilmiştir.
159
Komisyon bu çalışma akabinde ilki üye ülke temsilcileriyle, ikincisi ilgili sektör
temsilcileriyle olmak üzere iki kurul toplantısı düzenleyerek tarafların konuya ilişin
görüşlerini almıştır.
Değerlendirme sonucunda sektör temsilcilerinin de savunmakta olduğu “bölgesel
tükenme “rejiminin devamına ilişkin görüşler ise çoğunluğu oluşturmuştur.
NERA Raporu304
Avrupa Birliği içerisinde marka haklarının bölgesel tüketilmesi rejimine yönelik
tartışmalar bir süredir devam etmekte ve uluslararası tüketim sistemine-AB dışı
ülkelerden AB içine paralel ithalata izin veren sistem-dönüşümün muhtemel etkileri
incelenmektedir. Nitekim bu alanda AT Komisyonu´nca NERA isimli bir araştırma
şirketine markalar konusunda seçilecek olan hakkın tüketimi rejimlerinin ekonomik
etkileri ile ilgili bir çalışma yaptırılmıştır.
Peter Goate, Dr. John Rhys ve Dr. Franz Gerner tarafından SJ Berwin ve IFF
Araştırma şirketinin desteğiyle konuya ilişkin gerçekleştirilen yasalaştırma sürecine
ışık tutması amacıyla yürütülen bu çalışma, 8.2.1999 tarihinde tamamlanmış ve 26–
28 Nisan 1999 tarihlerinde de Komisyon tarafından düzenlenen iki toplantıda
tartışılmıştır.
Araştırmanın temel amacı markalar konusunda gerek Birlik içi ticarette gerekse
üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerde uygulanacak olan farklı tükenme rejimlerinin Birlik
ekonomisine etkilerini saptamaktır. Bu temel amaçla bağlantılı olarak tükenme
rejiminin ürün fiyatlarına, ticaret hacmine, pazar yapısına ve belirlenen on sektörün
tüketicileri ile sektör çalışanlarına etkileri değerlendirilmiştir.
304 NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999.
160
Araştırma kapsamında öncelikle topluluğun 600.000 kişilik istihdam çalıştıran dünya
müzik piyasasının %30´luk kısmını oluşturduğu, bunun yanı sıra deri ürünleri,
alkollü içecekler ve ayakkabı sektörlerinde de dünya lideri konumunda
olduğu,1.000.000 insanın çalıştığı motorlu taşıtlar piyasasında toplam istihdamın
%0.7´sini topluluk vatandaşlarının oluşturduğu ve topluluğun bu sektör ürünlerinin
ihracatında ikinci sırada yer aldığı,93.500 Avro´luk ve 520.000 kişilik istihdam
barındıran ilaç piyasasında lider konumda olduğu, kozmetik ve parfüm piyasasındaki
payının da oldukça fazla olduğu saptanmış ve bu bulgular nedeniyle tükenme
rejiminden etkilenme olasılığı en yüksek olan sektörlerin bu sektörler olacağından
hareketle çalışma ilgili sektörler ve bu sektörlerde paralel ithalatı etkileyebileceği
öngörülen hususlar dâhilinde gerçekleştirilmiştir.
Toparlamak gerekirse araştırma kapsamında değerlendirilen on sektörü:
motorlu araçlar
ayakkabı ve deri ürünleri
kaset,cd,vs kayıtlarını yapan müzik sektörü
küçük ev aletleri
elektronik cihazlar
kozmetik ve parfümeri
alkollü içecekler
alkolsüz içecekler
konfeksiyon
pasta sektörleri oluşturmaktadır.
Bu on sektör ürünlerinde gerçekleştirilen ihracatın Birliğin toplam ithalatının %19.5´
ini oluşturduğu da raporun bulguları arasında yer almaktadır.
Bu sektörlerde gerçekleştirilen paralel ithalat miktarı ve bu rakamın Birliğin toplam
ithalatı içerisindeki pay aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
161
Tablo: Ek.2.1.“Birlik Dâhilinde Gerçekleşen Paralel İthalatın Durumu”
SEKTÖR PARALEL TİCARET
MİKTARI TOPLAM İTHALATTAKİ
PAY
Ayakkabı ve Deri Eşyalar Az < %5
Müzik Kasetleri Çok % 5 ile % 10 arası
Otomobil Az En fazla % 5
Elektronik Eşya Az % 5 civarı
Ev Gereçleri Az < % 5
Kozmetik ve Parfümeri Çok %13 civarı
Giyim Orta % 5 ile % 10 arası
Alkolsüz içecekler Orta 0 ile % 15 arası
Konfeksiyon Az/Orta < % 10
Alkollü İçkiler Az < % 5
Kaynak: NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates, SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999,Table.2, s.98.
Araştırma çerçevesinde paralel ithalattan en çok etkilenmesi beklenen bu on sektör
açısından paralel ithalatı arttıracak veya azaltacak durumlar ise
Fiyat yüksekliği,
Ticaret engelleri(sektörel bazda uygulanan gümrük vergileri, kotalar
ve nakliye ücretleri gibi engeller),
Fikri ve sınaî hak türlerinin sektörler içerisindeki önem sıralaması,
Lisans verme yaygınlığı,
AB´nin sektörlerdeki yoğunluğu olarak belirlenmiştir.
162
Bu anlatılan faktörlerin etkileri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Tablo: Ek 2.2.“Bazı Faktörlerin Paralel Ticaret Üzerindeki Etkileri”
Kaynak: NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates, SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999,Table.9,s.120.
Bu saptanan durumlardaki değişimlerin belirlenen on önemli sektördeki paralel
ticaret hacmi üzerindeki etkileri sektör bazında değerlendirilmiştir
Değerlendirmede tükenmenin söz konusu olacağı iki farklı coğrafi alan belirlenerek
AB´nin tek taraflı olarak uluslararası tükenme sistemini benimsemesi ile AB, ABD
ve Japonya´yı kapsayan bir birlikte tükenmenin söz konusu olması durumları
karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir.
Araştırma dâhilinde elde edilen tüm bulgular marka sahipleri, İthalatçı ve İhracatçılar
Birlikleri temsilcileri, tüketici dernekleri ve küçük ve orta boy işletme sahiplerine
bildirilmiş ve konuya ilişkin değerlendirmeleriyle ilgili yöneltilen sorulardan gelen
cevaplar doğrultusunda bu rapor düzenlenmiştir.
Rapor sonucunda yapılan değerlendirmede iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Bunlardan ilki AB´nin uluslararası tükenme ilkesini uygulamasının Topluluk
ekonomisini olumsuz yönde etkileyeceğini, yaratıcı düşünceyi ödüllendirmeyen bir
uygulamanın yenilikleri azaltacağını bunun ise yatırımları düşürerek istihdamı
SEKTÖR FİYAT
FARKLARI TAŞIMA
GİDERLERİ TEKNİK
ENGELLER TİCARET
POLİTİKASI
Ayakkabı ve Deri Eşyalar Güçlü Etkili Etkili Etkili Kötü Etkili
Müzik Kasetleri Etkili Güçlü Etkili Güçlü Etkili Kötü Etkili
Otomobil Etkili Etkili Kötü Etkili Güçlü Etkili
Elektronik Eşya Güçlü Etkili Az Etkili Kötü Etkili Kötü Etkili
Ev Gereçleri Güçlü Etkili Kötü Etkili Kötü Etkili Etkili
Kozmetik ve Parfümeri Etkili Kötü Etkili Kötü Etkili Güçlü Etkili
Giyim Etkili Etkili Etkili Nötr Etkili
Alkolsüz içecekler Güçlü Etkili Nötr Etkili Etkili Kötü Etkili
Konfeksiyon Etkili Nötr Etkili Etkili Kötü Etkili
Alkollü İçkiler Nötr Etkili Nötr Etkili Etkili Kötü Etkili
163
azaltacağını ve işsizlik yaratacağını savunan görüş iken diğeri uluslararası tükenme
yanlısı görüş olup paralel ithalata imkân yaratan bir uygulamanın topluluk içi
rekabeti arttırarak fiyatların düşmesine bunu da tüketici refahının artmasına neden
olacağını savunan görüştür.
Araştırma dâhilinde elde edilen tüm bulgular raportörler tarafından gelen cevaplar
doğrultusunda tekrar gözden geçirilmiş ve Birliğin tek taraflı olarak uluslararası
tükenme ilkesini benimsemesi halinde belirlenen bu on sektöre yönelik ithalatların en
çok bu sektörlerde nispeten düşük fiyat seviyelerine sahip olan Güney Asya ve
ABD´den olacağı305
ve bu ithalat rakamlarında oluşacak toplam artışın %5–10
civarında gerçekleşeceği ithalat artışının AB karlılık oranında başta elektronik, av
aletleri ve otomobil sektörlerinde olmak üzere %35´lere varan düşüşlere neden
olacağı ve istihdamda da en fazla %1´lik bir artışla sonuçlanacağı belirlenmiştir.
306Ayrıca uluslararası tükenme rejiminin tüketici açısından yaratacağı faydanın yani
fiyat düşüşünün kayda değer miktarlarda olmayacağı, üçüncü ülkelerde fikri haklara
ilişkin düzenlemelerin Birlikteki kadar etkin olmadığı için uluslararası tükenmenin
benimsenmesi durumunda birlik üyesi firmaların bu ülkelerle ticarette dezavantajlı
konuma geleceği, rapotörlerce varılan yargılardandır.
305 NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999,s.123. 306
NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999,tablo 6.10 s.125.
164
Raportörler bu yargılarını aşağıdaki tablolarda özetlemektedirler.
Tablo Ek.2.3.“Birliğin Tek Taraflı Rejim Değişikliği Yapmasının Sonuçları
Kaynak: NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National .Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co.and IFF Research 8 ,London,February 1999,Table 6.10 s.123
Tablo Ek.2.4. “Karşılıklı Uluslararası Tükenme Rajiminin Uygulanmasının Sonuçları
SEKTÖR FİYAT
DÜŞÜŞÜ ÜRETİM ARTIŞI
İSTİHDAM ARTIŞI
KARLILIĞA OLAN ETKİ
Ayakkabı ve Deri Eşyalar Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 3 civarı Azalış
Müzik Kasetleri Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 7 civarı Azalış
Otomobil Az < % 1 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 16 civarı Azalış
Elektronik Eşya Az % 1 civarı Çok Az < % 0,5 Az < % 0,5 % 19 civarı Azalış
Ev Gereçleri Az % 1 civarı Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 15 civarı Azalış
Kozmetik ve Parfüm Az < % 1,5 Önemsiz Önemsiz % 3civarı Azalış
Giyim Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 5 civarı Azalış
Alkolzüz İçecekler Önemsiz Önemsiz Önemsiz Önemsiz
Konfeksiyon Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 6 civarı Azalış
Alkollü İçkiler Önemsiz Önemsiz Önemsiz Önemsiz
Kaynak: NERA, Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National. Aconomic Research
Associates) ,SJ Berwin & Co. and IFF Research 8, London, February 1999,Table. 6.11 s.125
Rapor doğrultusunda iki görüşü de değerlendiren Komisyon uluslararası tükenme
yanlılarının savunmalarını daha gerçekçi bularak uygulanan topluluk içi tükenme
sisteminde bir değişiklik yapılmamasına karar vermiştir ve uluslararası tükenme ve
SEKTÖR FİYAT DÜŞÜŞÜ ÜRETİM ARTIŞI İSTİHDAM ARTIŞI KARLILIĞA OLAN
ETKİ
Ayakkabı ve Deri Eşyalar Çok Az < % 0,5 Çok Az > % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 15 civarı Azalış
Müzik Kasetleri Az < % 1 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 14 civarı Azalış
Otomobil Az < % 1 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 16 civarı Azalış
Elektronik Eşya Orta % 2 civarı Az < % 1 Az < % 1 % 35 civarı Azalış
Ev Gereçleri Orta % 2 civarı Az < % 1 Az < % 1 % 25 civarı Azalış
Kozmetik ve Parfüm Az < % 1,5 Önemsiz Önemsiz % 3 civarı Azalış
Giyim Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 % 5 civarı Azalış
Alkolzüz İçecekler Önemsiz Çok Az < % 0,5 Önemsiz % 15 civarı Azalış
Konfeksiyon Çok Az < % 0,5 Çok Az < % 0,5 Çok Az % 15 civarı Azalış
Alkollü İçkiler Önemsiz Önemsiz Önemsiz Önemsiz
165
bölgesel tükenmenin Topluluk ekonomisine etkileri karşılaştırmalı olarak
değerlendirilerek Topluluk içi tükenme rejiminin topluluk için daha avantajlı olduğu
saptanmış ve uygulamaya devam edilmesine karar verilmiştir.
Raporda AB´nin tek taraflı olarak uluslararası tükenme ilksini benimsemesinin
AB´ye yönelik paralel ithalatta artışa neden olacağı 307
ve buna bağlı olarak da
AB´nin kar kaybı yaşayacağı edinilen veriler sonucunda saptanmıştır.
307 NERA, a.g.r, Tablo 6.10 s.125
166
KAYNAKÇA
Amicba, G.; “Abhazlar’ da Damga”,Yay. Haz.: SÜREN, Zafer ; ”ÇİPXE Kafkas
Aile Damgaları”, As Yayınları , İstanbul, 2001.
Anık, G.; “AT Rekabet Hukukunda Fikri Mülkiyet Hakları”, Ankara Barosu
Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 3, s. 103-117.
Arkan, S.; ”Fikri ve Sınai Haklar Kapsamındaki Taklit ve Korsan Malların
Gümrükte Geçici Olarak Durdurulması”,1995-1996, s.144-145.
Arkan, S.; “ Marka Hukuku C.1”, Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1997.
Arkan, S.; “ Marka Hukuku C.2”, Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1998 a
Arkan, S.; “Marka Hakkının Tüketilmesi”, Prof.Dr.Ali Bozer’e Armağan, Ankara,
1998, s. 197-208 b
Arkan, S.; ”Ticari İşletme Hukuku”, 5. Baskı, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü, 1999.
Arı,H.; ”Patent Lisans Anlaşmalarında Münhasırlık ve Bölgesel Sınırlamalar”,
2.Dönem Rekabet Uzmanlık Tezleri, Ankara, 2003.
Arıkan, A.S.; “Fikri- Sınai Haklarda Hakkın Tüketilmesi Doktrini”, İKV Dergisi,
Mart-Nisan 1996, s.33-52.
Arıkan, A.S.; ”Fikri ve sınai Haklar Açısınan Paralel İthalat-AB ve Türkiye”-TC
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Toplulukları(Hukuk) Ana
Bilim Dalı Doktora Tezi, Ankara, 2001, s.200.
Arıkan, A.S.; “Fikri ve Sınai Hakların Tükenmesi ve Rekabet Hukuku –
Uluslararası Ticaret Hukuku Açısından Değerlendirme-“, Ankara Barosu
Uluslararası Hukuk Kurultayı 2002, Cilt 1, s.754-781.
Arıkan,A.S.; ”Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku,“Hakkın
Tüketilmesi”, Perşembe Konferansları, Ankara, Ekim 2002, s.107-118.
Arseven, H.; “Nazari ve Tatbiki Alameti Farika Hukuku”, İstanbul, 1951.
Arslan, K.; “Türk Hukukunda Patentten Doğan Haklar”, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LV, S. 4, 1997.
Aslan,A.;”Türk ve AB Hukukunda Fikri Mülkiyet Haklarının Tükenmesi”,
1.Baskı, İstanbul, 2004.
167
Aslan, Y.; ”Rekabet Hukuku Türkiye’de Rekabet Kanunu Çalışmaları ve Bir
Kanun Önerisi”, 2 Baskı, Bursa, 1993.
Aslan, Y.; ”Avrupa Topluluğu Rekabet Hukuku Mevzuatı “, Rekabet Kurumu
Yayınları, Ankara, 1998.
Aslan, Y.; “Amerikan Rekabet Hukuku Sistemi”, Perşembe Konferansları, Ekim
1999, s. 65-82.
Aslan, Y.; ”Rekabet Hukuku”, Ekin Kitabevi, 2. Baskı, Bursa, 2001 b
Aslan, Y.; “Endüstriyel Tasarım Haklarının Kullanılması Haksız Rekabet ve
Rekabet Hukuku İlişkileri: Bir Mahkeme Kararı Üzerine Düşünceler”, FMR,
Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s. 19-42 .
Aslan, Y.; “Fikri Mülkiyet Hakları Kullanılarak Paralel İthalatın Önlenmesi
:Hakkın Tükenmesi İlkesi ,Hukuk ve Adalet” , 1-4 Aralık 2004,s.116 vd.
Ayiter, N.; “Milletlerarası İhtira Hukukunun Bugünkü Durumu ve İktisaden
Geri Kalmış Ülkelerde İhtira Hukuku Problemleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. XXV, S.3–4 ,1968.
Ayoğlu, T.; ”Marka Hakkının Tüketilmesi”, TC. Galatasaray Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ağustos
2001.
Bainbridge, D.I ; ”Intellectual Property”, Pitman Publishing, London, 1992
Beier, K.F.; ”Industrial Property and Free Movement of Goods in the Internal
European Market” IIC Vol:21, No:2/1990 , s.131-160.
Beier, K.F.;“The Doktrine of Exhaustion in ECC Trademark Law Scope and
Limits “ IIC Vol:1 No 1/79 .
Beier, K.F.; ”Territoriality of Trademark Law and International Trade”, IIC
Vol:1, No:1, s.48-72.
Berkhan, İ.; ”Marka Lisans Sözleşmesi”, İstanbul, Nisan 2005.
Bronckers, M.C.E.J.; “The Impact of TRIP´s: Intellectual Propety Protection in
Developping Countries” 31 Common Mkt. L. Rev.,Vol.31, No.6,1994, s.1245-1247
Camcı, Ö.; ”Marka Davaları”, Ufuk Reklamcılık & Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.,
1. Baskı, İstanbul, Aralık 1999.
Camcı, Ö.; ”Haksız Rekabet Davaları”, Ufuk Reklamcılık & Matbaacılık San. Tic.
Ltd. Şti., 1. Baskı, İstanbul, 2001.
168
Camphell, D.; ”International Intellectual Property Law New Developments”,
Austria, 1995.
Carboni, A.;”Cases Past the Post on the Trademark Exhaustion:An English
Perspective”,E.I.P. R(European Intellectual Property Report), No:4, 1997, s.228-247
Castillo, F.; ”Trade Marks and Free Movement of Pharmaceuticals in the
European Community: To Partition or Not To Partition the Market”, 6 EIPR,
1997, s.304-314
Cengiz, D.; “Türk Hukukunda İktibas ve İltibas Suretiyle Marka Hakkına
Tecavüz”, 1. Baskı, İstanbul, Beta Bas.Yay.Dağ. AŞ., 1995.
Codoni, S.; ” Courts Expand Rights of Parallel Importers:Rulings Reject Almost
All Restrictions Based on IP Rights” IP Worldwide, Switzerland, Eylül 1999.
Cook, T.;“Intellectual Property in the European Community”, New
Developments, Austria, 1995, s.35-55.
Correa, C.M.; ”Intellectual Property Rights, the WTO and Developing
Countries, TRIP’s Agreement and Policy Options”, Zed Books and Third World
Network, London, 2000.
Cornish, W.R.; ”Materials on Intellectual Property”Oxford,1990.
Cornish, W.R.; “Intellectual Property: Patents, Copyright, Trade Marks and
Allied Rights,” Sweet & Maxwell Ltd.”, London,1996.
Çamlıbel Taylan,E.; “Marka Hakkının Kullanımıyla Paralel İthalatın
Önlenmesi”, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık San. ve Tic. AŞ., 2001.
Demiroğlu, M.; ”Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Sınai Mülkiyet Hakları”, İKV
Dergisi, Sayı 146, Mayıs-Ağustos 2000.
Dönmez, İ.; “Markalar ve Haksız Rekabet Davaları”, Seçkin Yayıncılık, 1992
Eroğlu, S.; ”Rekabet Hukukunda Bilgisayar Programlarının Korunması”, Beta
Basım, Yayım, Dağıtım A.Ş, İstanbul, 2000.
Eser, H.; “Marka Hakkının Sona Ermesi “, İstanbul , 2005.
Foster, F., H-Shook, R.L.; ”Patent Attorneys” ,Newyork, 1993.
Franzosi, M.; ”Grey Market,Paralel Importation as a Trademark Violation or
an Act for Unfair Comptition”, ICC ,Vol :21 Issue:2, 1990.
Güçer,S.; ”Rekabet hukukunda Hakim durumun Kötüye Kullanılması
Çerçevesinde Sınai Mülkiyet Hakları”,Ankara, 2005.
169
Güsar, V.; “Çerkeslerde Aile Markaları ( Çipkhe-Çipxe) , Yay. Haz: SÜREN,
Zafer; ”ÇİPXE Kafkas Aile Damgaları”, As Yayınları , İstanbul, 2001.
Health,C.; ”Parallel Imports and Internetional Trade” ICC 1997, Vol:28, No:5,
s.623-632.
Health, C.; ”From “Parker” to “BBS” ,The Tratement of Paralel Imports in
Japan” ICC 1993,Vol:24, No:2, s.179-181.
Health, C.; ”Parallel Imports in Asia ‘Max Planck Series on Asian Intellectual
Property Law, 9”, IIC 33, 2002.
Horner, S.; ”Parallel Imports”, London , 1987, s.2.
Karahan, S.; ”Ticari İşletmeler Hukuku”, 9.Baskı, Konya,1999.
Karahan, S.; “Tescilsiz Markanın Korunmasında Marufiyet (Bilinirlik) Şartı”,
Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR)2004, Ankara,
Cilt.4, Sayı.2.
Karayalçın, Y.; “Ticaret Hukuku, Giriş, Ticari İşletme”, 3. Baskı, Ankara 1968.
Kayhan, F.; “Türk Marka Hukuku Açısından Paralel İthalat ve Marka
Hakkının Tükenmesi”, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi
(FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s. 51-71.
Kayhan, F.; “Parfums Christian Dior SA and ParfumsChristian Dior BV-Evora
BV kararı”,Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi (FMR), Yıl
1, Cilt 1, Sayı 1,s.102-120.
Keşli, A.; “The Role of Exhaustion of Intellectual Property Rights in the
Integration: Aplication of the Principle in the European Internal Market and
Turkish Customs Union” Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. yaş günü Armağanı
“,İstanbul , 1999 a
Keyder Brown, V. (Çev. Hacımirzaoğlu, A.B.); ”Fikri Mülkiyet Hakları ve
Gümrük Birliği Intellectual Property Rights and Customs Union”, İntermedia
Yayınları, İstanbul, 1996.
Kırca,İ.; “Türkiye’de Markalara ve Tanınmış Markalara Yönelik
Uygulamalar,’Yargıtay Kararları Açısından Marka Hukukunda
İltibas,(Karıştırılma) Kavramı ve Parids Sözleşmesinin 1. Mukerrer 6.Maddesi
Anlamında Tanınmış Marka” Türkiye'de Fikrî-Sınaî Hakların Etkin Uygulanması"
Konulu Sempozyumda Sunulan Tebliğler-Dokümanlar, 6-7 Mayıs 2004.
170
Knoxa, D., Richardson, M.I.; “Trade Policy and Parallel Imports”, European
Journal of Political Economy Vol: 19, Issue :1, March 2003, s.133-151.
Korah, V.; ”An Introductory Guide to EC Competition Law and Practice”,
London, 1996.
Korah, V.; “Cases and Materials on EC. Competition Law”, Oxford 1997
Kuılwıjk, K.J.; ”Parallel Imports and WTO Law: Some Thoughts After
Silhouette”, ECLR (European Competition Law Review), Issue :5, 1999, s.294-295.
Kur, A.; “Harmonization of Trademark Laws in Europe-an overview”,1997
Vol:28, No.1.
Li, C., Maskus, K.E.; ”The Impact of Parallel Imports on Investments in Cost-
Reducing Research and Development”, Journal of International Economics
Vol: 68, Issue :2, March 2006, s.443-455.
Li, C.; ”Competıtıon, Parallel Imports And Cost-Reducıng Innovatıon “,Nankai
University, Scottish Journal of Political Economy , Vol:53, Issue: 3, July 2006,
s.377-397
Lubbock, M.C., Ashurst, M.; ”Hag II and Trademark Delimitation Agreements”’
International Intellectual Property Law:New Deevelpoments” New York,1995
Mansfield, E.; ”Intellectual Property Protection, Foreign Direct İnvestment, and
Technology Transfer” İnternational Finance Corporation Discussion Paper:27
Washington, D.C. , 1995.
Marenco, G.,Banks, K.; ”Intellectual Property and the Community Rules on Free
Movement “EL Rev 1990 No:15, s.224-225.
Marett,P.; ”Intellectual Property Law”, London, 1996.
Maskus, K.E., Lahouel, M.; “Competition Policy and Intellectual Property Rights
in Developing Countries: Interests in Unilateral Initiatives and a WTO
Agreement” Prepared for the World Bank Global Conference on Developing
Countries and the Millenium Round, Geneva, Eylül 1999, s. 20-21.
Mc Aullıffe ,J.D.(ÇEVİREN: Öçal, A); "Latin Amerika'da Marka Hukukunun
Gelişmesi ", Eskişehir İktisadi Ve Ticari İlimler Akademisi Dergisi, 2, 1967, s.8.
Mc Aullıffe ,J.D.(ÇEVİREN: Öçal, A.); "Latin Amerika'da Marka Hukukunun
Gelişmesi ", Eskişehir İktisadi Ve Ticari İlimler Akademisi Dergisi, 2, 1967,
181/199.
171
Meran, N.; “Marka Hakları ve Korunması”, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık
San. ve Tic. AŞ., 2004.
Mimaroğlu, S.K.; “Ticaret Hukuku C.1”, 1978.
Noyan, E.; ”Marka Hukuku”, Adalet Yayınevi, Ankara, 2006.
Okutan, G.; ”Exhaustion of Intellectual Property Rights,A Non-Tariff Barrier to
International Trade “Annales de la Faculte de Droit d´İstanbul,XXX.No.46, March
1996, s.110-128.
O’toole, F.,Treanor ,C.; “The European Union’s Trade Mark Exhaustion
Regime” World Competition,Vol: 25, S:3.
Oytaç, K.; ”Markalar Hukuku”, Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ ,1.Baskı, Nisan
1999, İstanbul.
Oytaç, K.; ”Karşılaştırmalı Markalar Hukuku, Genişletilmiş 2.Baskı,Nobel
Yayınevi,2002.
Öçal, A.; ”Türk Hukukunda Markaların Himayesi : İsviçre ve Fransız
Hukuklarıyla Mukayeseli Olarak” Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
Yayınları,1967.
Özcan, M.; ”Avrupa Birliğinde Fikri ve Sınai Haklar” Nobel Yayın
Dağıtım,Ankara, 1999.
Özel, Ç.; “Marka Lisansı Sözleşmesi”, Seçkin Yayınları , Ankara, 2002.
Özsunay, E.; ”A.E.T. Rekabet Hukukunda Paralel İthalatın Kısıtlanmasına
İlişkin Anlaşmaların Roma Anlaşmasının 85. Maddesine Aykırılığı, -N.V. I.A.Z.
International Belgium S.A. ve Diğerleri v. Komisyon Kararı- Üzerine
Gözlemler”, İktisat ve Maliye Dergisi, C.31, S.9, Aralık 1984, s.355 vd.
Özsunay, E.; ”551 Sayılı Markalar Döneminde Markalara İlişkin Bazı Önemli
Sorunlar ve Markaların Korunması Hakkında KHK / 556 ile Öngörülen Çözüm
ve Yenilikler, Gümrük Birliği Bilgilendirme Toplantıları-3”,Marka Hukukunun
Avrupa Birliğine Uyumu Ve Sorunları Semineri,İstanbul Ticaret Odası, Yayın
No.39, İstanbul 1995, s.13.
Pekdinçer, R.T.; “Marka Hakkı ve Korunması”, MÜ? Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi, İstanbul, 2001.
Pekdinçer,R.T.; ”Fikri-Sınai Mülkiyet Hukuku Mevzuatı”, Der Yayınları ,
İstanbul, 2003.
172
Pınar, H; “Marka Hukukunda Hakların Tükenmesi”, Prof. Dr. M. Kemal
Oğuzman Anısına Armağan, İstanbul, 2000, s.855-915.
Pınar, H.; “Marka ve Haksız Rekabet Hukuku Alanında Avrupa Toplulukları
Mahkemesi’nin Gümrük Birliğinde Malların Serbest Dolaşımına İlişkin
Kararları ve Türk Hukukuna Etkileri”, Ankara Barosu Uluslararası Hukuk
Kurultayı 2002, Cilt 1, s.666-715.a
Pınar, H.; ”Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku ’Hakkın Tüketilmesi’
Perşembe Konferansları, Ankara, Ekim 2002, s.119-129 b
Poroy ,R.; “Ticari İşletme Hukuku” , 5.Baskı, İstanbul, 1987
Poroy,R./Yasaman, H.; ”Ticari İşletme Hukuku”, Kadir Has Üniversitesi Yayınları,
8.Baskı, İstanbul, 1998.
Rasmussen, J.; ”The Principle of Exhaustion of Trade Mark Rights Pursuant to
Directive. 89/104 (and Regulation 40/94)”, E.I.P.R(.European Intellectual Property
Report), No:4, 1995.
Ritter, L., Braun, W.D., Rawlınson, F.; ”ECC Competition Law “,a Practitioner´s
Guide, Boston, 1991.
Schilag, P.; “A theoretical analysis of knowhow licensing under EEC
competition law: territorial restrictions”,The Antitrust Bulletin, Vol.26, s.347-445.
Seyidoğlu, H.; ”Uluslararası İktisat” Geliştirilmis 11. Baskı ,Gizem Yayıncılık
,İstanbul, 1994.
Sołtysıński, S.; ”International Exhaustion of Intellectual Property Rights under
the TRIP´s, the EC Law and the Europe Agreements” GRUR Int., 1996, Vol.316,
s.323-326.
Şanal, O.; ”Markanın Hükümsüzlüğü”, Adalet Yayınevi ,Ankara, 2004.
Şehirali, F.H.; ”Patent Hakkının Korunması", Turhan Kitabevi , Ankara, 1998.
Tandoğan, H.; “Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri”, C. I/1, Ankara, 1984, s.27
vd
Tekdemir, Y.; “AT Rekabet Hukuku Işığında “Birlikte Hakimiyet” Kavramı:
Oligopol Sorununa Yeni Bir Yaklaşım”, Rekabet Kurumu Yayınları, Perşembe
Konferansları, Mart 2000, Ankara, s.3-47.
Tekdemir, Y.; “Marka Hakkının Tükenmesi İlkesi ve Paralel İthalat Sorununa
İktisadi Bir Yaklaşım” Rekabet Dergisi, sayı:13, Ocak-Şubat-Mart 2003, s. 3 vd.
173
Tekinalp, Ü.; ”Gümrük Birliği’nin Türk Hukuku Üzerinde Etkileri”, İÜHFM,
İstanbul, C. LV, S.1-2, 1996, s.27-86.
Tekinalp, Ü.; ”Yeni Marka Hukukunda Tescil İlkesi ve Tescilsiz İşaretlerin
Hukuki Durumu”,Kenan Tunçomağ´a Armağan ,İstanbul,1997.
Tekinalp, Ü.; ”Markanın Üçüncü Kişiler Tarafından Kullanılması”,Oğuz
İmregün´e Armağan , İstanbul, 1998, s.633-644.
Tekinalp, Ü./Tekinalp,G.; “Avrupa Birliği Hukuku”, 2. Baskı, İstanbul, 2000
Tekinalp, Ünal;”Fikri Mülkiyet Hukuku”,3.Baskı, İstanbul, Beta Bas.Yay.Dağ.
AŞ.2004.
Teoman, Ö.; “Tek Satıcılık Hakkının Üçüncü Kişiler Tarafından İhlâli Durumunda
Haksız Rekabete ilişkin Kuralların Uygulanma Olanağı”, 30 Yıl Ticaret Hukuku
,Tüm Makalelerim, Beta Yayınevi , Cilt:1-2 , No:56, İstanbul 2000-2001.
Uztuğ, F.; “Markan Kadar Konuş”, MediaCat Kitapları, İstanbul 2003.
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/p-vie&sa.doc (10.01.2005)
Van Bunne, L.; ”Aspects Actuels du Droit des Marques Dans Le Marché
Commun”, Bruxelles, 1967.
Verma, S.K.; ”Exhaustion of Intellectual Property Rights and Free Trade-
Article 6 of the TRIP´s Agreement”, IIC, Vol.29, No:5,1998, s.534-567.
Warwıch, R.;”Parallel Imports”, L ondon,1993.
Yasaman, H.; "Tanınmış Markalar",İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi-Halil
Arslanlı' nın Anısına Armağan, 1978, 691/704.
Yasaman, H.; ”Marka Hukuku ile İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar,
Bilirkişi Raporları”, Beta Yayınları, İstanbul, 2003.
Yasaman, H./Yusufoğlu, F.; “Marka Hukuku, C. II”, Vedat Kitapçılık, İstanbul
2004.
İNTERNET ALAN ADLARI
www.ab.com.tr ” Sanayi Bakanlığının Ithalata Ilişkin Düzenlemelerinin,
Türkiye’nin Ab’ye Uyum ve Gümrük Birliğinden Kaynaklanan
Yükümlülükleri Bakımından Değerlendirilmesi”, Kasım 2001.
174
www.turkhukuksitesi.com,TOY, Damla Ömür “Avrupa Birliği'nde Hakların
Tükenmesi İlkesinin Uygulanmasi ve Konuya İlişkin Rekabet Kurulu'nun
24485 Sayılı Kararı” ,Haziran, 2002.
www.worldbank.org/wbiep/trade/ c_papers/fink-parallel.pdf., FINK, C. “Entering
the Jungle of Intellectual Property Rights: Exhaustion and Parallel
Imports”,s.16.
www.tescillimarkalar.org.tr/haber_detay
www.patent.gov.uk/policy/policy-issues/policy-issues-trademarks/policy-issues-
trademarks-parallel.htm. ”Paralel or Grey Imports”
www.patent.gov.uk/policy/policy-issues/policy-issues-trademarks/policy-issues-
trademarks-parallel.htm
www.ikv.org.tr
RAPORLAR
NERA (National .Aconomic Research Associates ), Report“The Economik
Consequences of The Choice of a Regime of Exhaustion in the Area of Trade
Marks” Final Report for DGXV of the EC Prepared by NERA(National .Aconomic
Research Associates ),SJ Berwin & Co.and IFF Research 8 ,London,February 1999
House of Commons;”Trade and Industry , Eighth Report” ,Trade and Industry
Comittee Publications,29 May 1999 a
House of Commons;”Trade and Industry , Eighth Report, Part III,’ Parallel and
Grey Tradıng in the Uk’ ,29 May 1999 b
BORVIN,Jacques;”National Reports”,Switzerland,EIPR,1997,No.4,s.R-86
OECD, “Synthesis Report on Parallel Import” Joint Group on Trade and
Competition,2002
DAVALAR
“Parfums Christian Dior SA and ParfumsChristian Dior BV-Evora BV
kararı” Çeviren:KAYHAN, Fahrettin, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet
Hukuku Dergisi (FMR), Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1, s.103,
175
Case C-337/95 ,ParfumsChristian Dior SA and ParfumsChristian Dior BV v Evora
BV, [1998] ECR I-6013
Case C-2/73, Geddo. v.Enzte Nazionale Risi, [1973] ECR I-865 .879
Case C-8/74 ,Procureur du Roi v B&G Dassonville, [1974] ECR I- 837
Case C-120/78,Rewe v Bundesmonopolverwaltung für Branntwein ,[1979] ECR I-
649
Case C-16/83, Prantl,[1984] ECR I-1299
Case C-74/76, Ianelli v Volpi ,[1977] ECR I- 557
Case C-4/75, Rewe-Zentralfinanz.v.Landeirtschaftskammer [1975 ] ECR I- 843
Case C-34/79, Henn v Darby,[1979] ECR I- 3795
Case C-95/81 Comission vIıtaly, [1982] ECR I- 2187.,
Case C-72/83,Campus Oil ,[1984] ECR I- 2727,
Case C-238/82 ,Duphar ,[1984] ECR I- 523
Case C-61/84,Cinetheque [1986] c.m.l.r .365
Case C-35/76, SpA v İtalian Minister for Finance ,[1976] ECR I- 1871
Case C-355/96, Silhouette v Hartlauer , [1998] ECR I-4799
Case C-158/86, Warner Brothers Inc v Christiansen, [1988] ECR I- 2605
Case 53/87, Cıcra v Renault ,[1988] ECR 6039
Case 238/87,Volvo v Veng UK,[1988] ECR 6211
Case 78/70, Deutsche Grammophon GmbH v Metro, [1971] ECR 487
Case 40/70, Sirena S.r.l. v. Eda Gmbh ,[ 1971] ECR I- 69
Case 3/78 , Centrafarm B.V. v. American Home Products ,[1978] ECR 1823
Case 58/64, Établissements Consten S.à.R.L. and Grundig-Verkaufs-GmbH v
Commission of the European Economic Community,[1965] ECR 385
Cases 56 and 58/64,Établissements Consten S.à.R.L. and Grundig-Verkaufs-GmbH v
Commission of the European Economic Community ,[1966] ECR 299
Case 58/80 ,Danks Supermarked v Imerco,[1981] ECR 1813 C.M.L.R 590
Case 16/74, Centrafarm v Winthrop,[1974] ECR 1183
Case 85/76 ,Hoffman La Roche v Commission [1979] ECR 461
Case C-10/89, Sa Cln-Sucal Nv v Hag, [1990] ECR I-3711
Case 119/75,Terrepin v Terranova,[1976] ECR 1039
Case 172/93 ,Van Zuylen Freres v Hag ,[1974] ECR 731
176
Case 19/84 ,Pharmon V Hoechst ,[1985] ECR 281
Case 9/93, Ideal Standard,[ 1994], ECR I-2789
Case C-352/95 ,Phyteron International SA v Jean Bourdon SA, [1997], ECR I-1729
Case 16/74,Centrafarm v Winthrop, [1974] ECR 1183
Case 9/93, ITH Internatiole Heiztechnik v Ideal Standard GmbH,[1994], ECR I-2789
Case 51/75, EMI Records Ltd v CBS United Kingdom Ltd ,[1976] ECR 811
Case C-355/96 ,Silhouette v Hartlauer , [1998] ECR I-4799
Case C-173/98, Sebago Inc. And Ancienne Maison Dubois v G-B Unic SA,[1999]
ECR I-4103
Case C-352/95, Phyteron International SA v Jean Bourdon SA, [1997] ECR I-1729
Case 102/77,Hoffman-La-Roche v Centrafarm, [1978] ECR 1139
Case 1/81 ,Pfizer v Eurim-Pharm ,[1981] ECR 2913, p. 7
Case 3/78, Centrafarm v American Home Products [1978] ECR 1823
Joined Cases C-427/93,C-429/93 and C-436/93,Bristol-Myers Squibb and Others v
Paranova ,[1996] ECR I-3457, p.31
Joined Cases C-414/99 to C-416/99, Zino Davidoff SA v A&G Imports Ltd and
LeviStrauss&Co and others v Tesco, [2001] ECR I-08691
Case C-416/99, Zino Davidoff SA v A&G Imports Ltd,[2001] ECR I-08691
“Adams v Burke “,84 U.S .(17 Wall) 453.456 (1873)
“lux kararı”,(BG 12.2.1952 ,GRUR Int 1953 s.40
“agfa kararı “,GRUR Int 1971 s.90
”grundig kararı”GRUR Int 1957 s.259
“maja kararı” BGH 22.1.1964,GRUR Int 164 s.202
“Chanel SA Geneve and Chanel SA v EPA AG kararı “ BGE 122 III 469
Revlon Inc v Cripps& Lee Ltd. 1980 R.P.C 497,C.A
“mariani kararı” RG 2.5.1902 RGZ 51 s.263
YARGITAY KARARLARI
Yarg.11.HD. T.12.11.1999,E.1999/6866,K.1999/9075“reemtsma cigaretten fabrika”
Yarg.11.HD. T.15.09.2003,E.1717/7742,K.2003/3689 “pınar” kararı
Yarg.11.HD. T.03.10.2003,E. 2003/2346,K.2003/8743 ”opel” kararı
177
Yarg.11.HD. T.03.04.2001,E. 2001/752,K.2001/3930 “uzungil” kararı
Yarg.11.HD. T.16.03.1999,E.1998/7997,K. 1999/2098 “police” kararı
Yarg.11.HD. T.14.06.1999,E.1999/3243,K.1999/5170 “dexter” kararı
Yarg.11.HD. T.26.05.1999,E1999/2086,K.1999/4505“lancome”kararı
Yarg.11. HD. T.6.11.2000,E.2000/7381,K.2000/8746 “naf naf “ kararı
REKABET KURULU KARARI
Hekim Optik İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi karşı Sesa Dış
Ticaret Limited Şirketi arasında gerçekleşmiş olan, 06.11.2000 tarih ve
00-44/472-257 sayılı “police” kararı.
Armada Bilgisayar Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (Armada A.Ş.) ile
Beyaz İletişim Sistemleri Dış Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi (Beyaz
Ltd. Ş.)arasında gerçekleşmiş olan, 29.5.2001 tarih ve 01–25/238–61
sayılı “armada” kararı.
M-Mobile Özek Telekomünikasyon Elektronik Sanayi ve Ticaret Ltd. Sti.
ile Siemens A.S., Nokia Komünikasyon Ltd. Sti. Ve Sony Ericsson
Mobile Communications AB arasında gerçekleşmiş olan. 26.2.2004 tarih
ve 04–17/133–30 sayılı karar.
DİĞER
İstanbul Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi, Dosya No:2001/1091,İstanbul, Kasım
2002