Şİmdİ yenİ Şeyler zamani!adabulteni.com/files/58.pdf · hafa, 2/283) bu peygamberî müjde...

40
Abdullah BÜYÜK BERİ GEL BARIŞALIM “Dünle berâber gitti cancâğızım Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.” Mevlânâ Celâleddin Rûmî ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI! GENÇ VE GENÇLİK-2 CUMHURİYETİN VATANDAŞ ÜRETME ÇABASININ SONUCU OLARAK OKULLAR Sâhir AKÇA Yusuf YAVUZYILMAZ RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 15 SAYI: 58 Temmuz - Ağustos - Eylül 2018 ISSN 1305 - 5356

Upload: others

Post on 11-Jan-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Abdullah BÜYÜK

BERİ GEL BARIŞALIM

“Dünle berâber gitti cancâğızımNe kadar söz varsa düne ait.Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.” Mevlânâ Celâleddin Rûmî

ŞİMDİYENİ ŞEYLERZAMANI!

GENÇ VE GENÇLİK-2CUMHURİYETİN VATANDAŞ ÜRETME ÇABASININ SONUCU OLARAK OKULLAR Sâhir AKÇA

Yusuf YAVUZYILMAZ

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 15 SAYI: 58 Temmuz - Ağustos - Eylül 2018 ISSN 1305 - 5356

Page 2: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Merkez: Şeker Mh. Ahmet Yesevi Cd. Arı İş Merkezi No. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264 718 20 15 F: 718 54 [email protected] www.safakari.com

SON DAİRELER

KAÇIRMAYInFIRSATI

DoğruHer Zaman

Yatırım

Page 3: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

EditördenEditörden

“Dünle berâber gitti cancâğızımNe kadar söz varsa düne ait.Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.” Mevlânâ Celâleddin Rûmî

Artık Müslümanların söz söyleme zamanı gel-mişte geçiyor bile. Bütün dünyaya bir göz at-

tığımız da gördüğümüz hep gözyaşı, elem, ıstırap; yalan, talan, sömürü almış başını gidiyor. Buna dur diyecek, diyebilecek gerçekten samimi olarak îman etmiş olan Müslümanlardır. Çünkü gerçek mü’minlerin dünya derdi, dünyalık beklentisi olmaz, olamaz. Onun hesabı âhirete yatırımdır ki, o da bu dünyada ne kadar iyi olunursa, ne kadar iyilik yapı-lırsa, inanç ve amellerinde ne kadar samimi olunur-sa, dünyalık, makam-mevkî derdi, beklentisi olmaz ise, onu ve her şeyi yaratan ve her şeyin sâhibi olan Rabbi için olursa o bilir ki kazanmıştır. Böylece bu dünyada, kâinatta hem insanlara, hem hayvanata, hem nebatata, hâsılı aslında kendisine emanet edilmiş bütün yaratılmışlara emanet gö-züyle, emanet şuuruyla bakar ve ona göre hareket eder. Çünkü bilir, îman eder ki âhiret hesabı çok çetindir.Böyle bir hâl içinde olan insan nasıl zulüm, sömürü, haksızlık, çıkarcılık içinde olabilir. Onun için diyo-ruz ki Müslümanların söz söyleme zamanı gelmiş de geçiyor bile. Birkaç asırdır insanoğlunun çekti-ği çileler, döktüğü kan ve gözyaşları hiç durmadı, dinmedi, o gözyaşları merhametli eller tarafından silinmedi. Medeniyet temsilcileri olduğunu iddia eden bâtıl Batılılar ayak bastıkları her yeri kan gölüne çeviri-yorlar, insanlıktan nasipsizler insan soyunu kurutu-yorlar. Yeter ki tespit ettikleri yeraltı ve yerüstü zen-ginliklerini ve oraların insan gücünü sömürebilsinler. Önceleri insan gücünü sonrada tesbit edebildikleri tabiî zenginliklerini her türlü insanlık dışı uygulama-larla, insan ile bir arada zikredilemeyecek alçaklık-larla sömürüp memleketlerine taşıdılar. Eğer orada işleri bittiyse, oraların maddî değerini bitirdilerse veya oraların maddî bir değeri yoksa artık onların hiçbir önemi de kalmamıştır. Geride kalan enkaz ile

o zavallılar uğraşsın dursun yıllarca.Onun için diyoruz ki şimdi söz, gerçekten îman et-miş mü’minlerin söz söyleme, hem de bütün kâinata yeni şeyler söylemek borcu vardır. Denilebilir ki Müslümanlar bu hâlleriyle mi dünyaya bir söz söyleyebilecek? Evet, insanlık tarihi boyun-ca nice azınlık, nice yoksunluk, nice darboğazlar ve her türlü imkânlardan mahrum iken mü’minler îmanlarına sadâkatle bu işi başarmışlardır. Çünkü onların tam bir îman ile inandıkları, güvendikleri ve kendisinden başka hiçbir kimseden korkmadıkları Allah’ı var ve onlar şöyle derler; “Allah (cc) var, gam yok.”Başta dünya Müslümanları olmak üzere, zayıf bı-rakılmış bütün insanlık âlemi için plân ve projeleri olması gereken mü’minlerin, kolları sıvayıp besme-le ile işe başlamaları zamanıdır bu zaman. Geçen her an hem dünyamız hem de âhiretimiz için telâfisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet verebilecek-tir.Haydi silkin Müslüman, uyan Müslüman, diril Müs-lüman, şimdi kıyam vakti, uyku ve uyuşukluk vakti değil. Hayyâ ala’s Salah, Hayyâ ale’l Felah, Essalâtü Hayrun Minen Nevm! Seni asırlardır uyutuyorlar, o uyku vakti çoktan geçti, haydi uyan. Haydi dirili-şe, haydi kurtuluşa ey Müslüman. Seni bekleyenler, yolunu gözleyenler, sana umut bağlayanlar var. On-ların umutlarını boşa çıkarma. Ne kadar müstekbir, zâlim, içimizde ne kadar hain ve beyinsizler olsa da, durma!Ey Müslüman! Şimdi önünde tarihî bir fırsat var, bu fırsatı kaçırma. Şimdi söz de, iş de, plân da senin. Haydi vakti kuşanmaya, dünyaya sözünü söyleme-ye hazırlan. Bak bütün dünya sana kulak kesilmiş. Bu beklentiyi, bu umudu boşa çıkarma, belki bir daha bu fırsat ele geçmez ve bu kaçırılan fırsatın hesabı verilemez. Korkma, gevşeme, yılgınlık gösterme, sorumluluk-tan kaçma. Unutma ki Rabbimiz olan Allah (cc) bi-zimle; Allah (cc) var, gam yok. Şimdi bütün dünyaya Müslümanca yeni şeyler söyleme zamanı ve bu da senin yapabileceğin, başarabileceğin, üzerinde bir emanet olarak duran vazifendir.

Sâhir AKÇA

Şimdi yeni şeylerin zamanı!

3

Page 4: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

iÇiNDEKiLER6

8

14

10

16

24

Abdullah BÜYÜK

Hamza TEKİN

FAALİYETLERİMİZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

Halil ATALAY

21. HADİS

BERİ GEL BARIŞALIM

SON KARŞILIK

GÖRMEDEN İNANANLAR

KISA BİR MUHASEBE... 15

YOLDAN EN GÜZEL ŞEKİLDE GEÇEBİLMEK

Öğr. Gör. Özlem BAĞCI

Ömer Fâruk AKPINAR

CUMHURİYETİN VATANDAŞ ÜRETME ÇABASININ SONUCU OLARAK OKULLAR

Esma ÇEŞMECİ

4

Page 5: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

RİBAT EĞİTİM VAKFI Adapazarı Şubesi Adına

Sâhibi ve SorumluYazı İşleri Müdürü:

Gökhan ERKAN

Yayın Kurulu:Gökhan ERKAN

Sâhir AKÇAYusuf E. ERDEM

Abdussamed ERKANMithat AYKAÇ

Genel Yayın Yönetmeni:Sâhir AKÇA

Reklâm Sorumlusu:0537 571 93 510532 314 33 58

İrtibat Adresi:Kemalpaşa Mh. 340. Sk.

(17 Ağustos Şehitliği Karşısı) No:57 Serdivan / SAKARYA

[email protected]

İrtibat: 0537 571 93 510546 611 98 36

Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 277 4 000

Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri

sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

İsim zikredilerek iktibas yapılabilir.

BASIM TARİHİ: Temmuz 2018ISSN 1305 - 5356

28

26

37

31

32

Kudret ÇİMEN

SAVRULMAMAK İÇİN:TEVBE

36 Atilla EMANETTEFEKKÜR İKLİMİ

ÖZLÜ SÖZLER

Sahir AKÇA

GENÇ VE GENÇLİK - 2

ANLAM VE DEĞİŞİM UZLAŞISIYasin MÜSLİM

UFUK TURU TOPLANTILARI - 15Gazanfer ÜVEZ

Hazırlayan: Muhammed Ali KARAOĞLU

5

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ

YIL: 15 SAYI: 58 Temmuz - Ağustos - Eylül / 2018

Page 6: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Gel artık ruhlar âlemindeki (elest-ü bezmine) dönelim. Senelerce cesetlerimizi bir araya ge-

tirdik, fakat ruhlarımız ayrı bir baş çekti, kaynaş-madı. Rahmanî hesaplar değil, nefsanî hesaplar bizi birbirimizden kopardı. Müslümanlar birbirlerini bir kalemde silip atmakta sanki yarışır hâle geldi. İnsanlarla iyi geçinmeyi sadaka olarak açıklayan Peygamberimizin bu sözü ters biçimde uygulandı. Birbirleri ile iyi geçinmeyenlerin, mü’min sayılama-yacağı hadisi, bizler için ölçü olmaktan çıktı. Allah’ın boyası ile boyanmış mü’minler, Hakk’ın boyasına râzı olmadılar da değişik boyalara boyanmak is-tediler. Sonra da birbirlerini tanıyamadılar. Beyaza siyah, siyaha beyaz diyerek dostlarını reddettiler, düşmanlarına buyur dediler.Sevgi ve muhabbet insanların gönüllerine girmek için bir altın anahtardı. Biz sevmeyi daha öğrene-medik. Yaratılışımızda, çamurumuzda bu sevgi mevcut idi. Fakat biz onu örtbas ettik. Daha ha-yatta iken cennetle müjdelenmiş büyük bir sahabi, Müslüman’ın göğsünde biten kıl kadar Allah yanın-

da kıymetinin olmasını talep ederken, biz yeryüzü-nün -Kur’an diliyle- halîfelerine buğz ve nefret ettik.Ama niçin, kimin namına? Buğz ve nefret hangi mü-essese namına yapılıyordu? İslâm adına mı? Kur’an hesabına mı? Yeni gelecek nesil, birbirlerine buğ-zeden, birbirlerinin gıybetini yapan Müslümanları mı görecekti? Gelecek nesle, bu şeytanî yaşayış-larını veraset malı gibi intikal ettirenler, hesap günü Yaratanına hangi gerekçelerini sunacaklar? Peygamberimiz (sav) ashabı ile bir çöplüğün ke-narından geçerken, ölmüş ve fena koku saçan bir köpek cesedine rastladılar. Sahabenin bir kısmı burnunu tuttu, bir kısmı yüzünü başka tarafa çevir-di. Efendimizde köpeğin dişlerini göstererek: “Ne güzel, inci gibi dişleri varmış” buyururlar. Her şeyi iyiye yorumlamak. Müslüman bir karde-şimizde bir kötülük gördüğümüz zaman, onu giz-lemek, ayıplamamak, ondan kurtulması için dua etmek; nasihat etmek, irtibatı kesmemek. Ama biz bunun tam tersini yaptık. Sanki işlediği suçu şah-sımıza yapmış da cezasını âhirette biz vereceğiz.

BERİ GEL BARIŞALIM Senelerce cesetlerimizi bir araya getirdik, fakat ruhlarımız ayrı bir baş çekti, kaynaşmadı. Rahmanî hesaplar değil, nefsanî hesaplar bizi birbirimizden kopardı. Müslümanlar birbirlerini bir kalemde silip atmakta sanki yarışır hâle geldi.

Abdullah BÜYÜK

6

Page 7: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Ölü eti yemekle kıyaslandırılan ve büyük günah-lardan sayılan gıybeti yaparız, fakat bir sigara içe-ni gördüğümüz zaman, hemen kararı verir ve onu saf dışı ederiz. Kötülükleri, iyi metodlarla, Kur’an ve Sünnet düsturları ile değil, indî ve şahsî girişimlerle ele almak isteriz. Bu sefer de kaş yapalım derken göz çıkarırız.“Bir kimse, bir din kardeşine sevgi dolu bir bakışla bakarsa, Allah onun günahlarını bağışlar.” (Keşfül Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de-ğil, nefret, kin, alay, haset dolu bir bakışla bakarız. “Kişinin din kardeşine şevk ve muhabbetle bakma-sı, benim mescidimde bir sene itikaf yapmasından daha hayırlıdır.” (C. Sagir, 2/188) Fakat bu hayatımı-za can ve muhabbet katan mubârek sözler bizler için hayâl olmuş gibi.-Yâ Rabbî! Kâfirler bir millet hâlinde, birbirlerini sev-mede, korumada, yardımda yarışırken, biz kullarının Kur’an ve Sünnet dışı yaşayışla-rına âhirette ne muamele yapar-sın? Bizi Rasûlunün hürmetine seviştir, kaynaştır, kalblerimizde nifak hastalığı varsa kaldırıver. Senin her şeye gücün yeter... Büyük zatlar der ki: Din kardeşin-de bir hata görürsen, onu yetmiş türlü te’vil et. Eğer yine tatmin ol-mazsan, nefsine dön ve kabahati yine kendine yükle. Yetmiş türlü te’vil değil bir tane tev’il dahi ya-pamayız bizler. Çünkü söz, nef-sindir, şeytanındır.Abdullah b. Ömer (ra) anlatır: Biz bir savaştan kaçmış idik. Savaş neticesinde her-kes Medine’ye döndüğü hâlde, biz bu hâlimizle Rasûlullah’ın yanına nasıl varabiliriz derken, Enfal Sûresinin 16. âyeti nâzil oldu. Biz Medine’ye gi-relim mi girmeyelim mi? diye düşünürken, bir de Rasûlullah’ın Sabah namazına çıktığını gördük. Ve: -Bizler sa-vaştan kaçanlarız Yâ Rasûlullah, dedik. Rasûlullah (sav): -Hayır, siz güç kazanmak için geri çekilip tekrar savaşacak olan kimselersiniz. Savaştan ka-çanlar değilsiniz, buyurdu. Biz derhâl elini öptük. (Tirmizî, K. Cihad)Canlar Senin yoluna fedâ olsun, Yâ Rasûlullah. Bel-ki Senin getirdiğin esasları yaşayamıyoruz, Fakat muarızlarımıza Seni delil göstermemiz bizler için tükenmez bir sermaye, kaybolmaz bir hazinedir.“Habîbim, Allah’ın lûtfu ve merhametiyle insanlara karşı yumuşak oldun. Eğer sen kaba, kalbi katı bir

kimse olsaydın, insanlar etrafından dağılıp gider ve seni yalnız bırakırlardı. O hâlde sen onları affet, on-ların bağışlanmaları için dua et ve onlarla müşave-rede bulun...” Âli İmrân, 159)Ey ehl-i îman, birbirlerinizi affediniz. Dünyanın nere-sinde olursa olsun, hangi teşkilat, denek, vakıf olur-sa olsun, değil mi ki hizmetindeki hedef İslâm’dır, metodlarındaki değişikliğe bakarak sizlerden ayrı görmeyiniz. Anlaşılmayan konularınız olursa, bunla-rı kendi aranızda hâllediniz. Halkın karşısına ihtilâflı ıstılahlarla çıkmayınız. Eğer gayeniz İslâm’a hizmet-se, fikir, hareket ve hedef birliği olmalıdır. Bu birliği sağladığınız müddetçe atan ve atılan, tenkit eden ve edilen devam edecektir. İstikbâlimizde İslâmî bir va’di İlâhiyi belki de göremeyeceğiz.Açınız birbirlerinize kollarınızı, îmandan sonra amel-lerin en üstünü insanları sevmektir, diyerek barışı-nız. Bu mütevazı daveti hümanistlikle kıyas etme-yiniz. Bizim kardeşliğimiz îmanda, Kur’an’da, Hz.

Muhammed (sav)’de, sünnetinde cem olmaktır. “İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardım-laşın. Günah işlemek ve haddi aşmak hususunda yardımlaşma-yın.” (Maide, 3), “Siz kendilerine apaçık deliller, âyetler geldik-ten sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın...” (Âli İmrân, 105), “Ama insan-lar, din işlerinde fırka fırka oldu-lar, hepside bize dönecekler...” (Enbiyâ, 93). “Ve Allah, onların gönüllerine

sevgi verip birleştirendir. Sen yeryüzünde olan (her) şey’i toptan harcamış olsan yine onların gönüllerini (böyle) birleştiremezdin. Fakat Allah onların araları-nı bulup kaynaştırdı.” (Enfal, 63). Allah (cc)’ın birleştirdiği gönülleri para, yazı, gıy-bet, haset ile ayıranlar, birbirlerine düşman edenler, başka bir günah arıyorlarsa, aramasınlar. Çünkü başka bir günah aramaya lüzum kalmamıştır artık…“O hâlde (tam) mü’minlerseniz Allah’tan korkun (ihtilâfa düşmeyip) aranızı düzeltin. Allah’a ve Pey-gamberine itaat edin…” (Enfâl, 1), “Birbirinizle çekiş-meyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz, rüzgârınız (kesilip) gider, (esmez olur artık)...” (Enfâl, 46).Müslüman kardeşlerimiz! Basit meselelerdeki gö-rüş ayrılıkları, sizi dinimizin ulvî esaslarından aslâ ayırmasın. Zira dallar ne kadar ayrılsa da, kök ay-rılmaz. İslâm’ın kıyâmete kadar takip edeceği asıl gaye birdir; hiçbir zaman iki olamaz.

Yeni gelecek nesil, bir-birlerine buğzeden, bir-

birlerinin gıybetini yapan Müslümanları mı göre-cekti? Gelecek nesle,

bu şeytanî yaşayışlarını veraset malı gibi intikal ettirenler, hesap günü

Yaratanına hangi gerek-çelerini sunacaklar?

7

Page 8: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

SON KARŞILIK

Son durağına tevdi edilmek üzere önümüzden biz cenaze geçer, ona ibretle ve üzüntü ile bakarız.

Ama aradan çok vakit geçmeden hayatın dağdağa-sı, bize o gördüğümüzü unutturur. Artık onu düşün-mekten ondan sonrakini düşünmekten uzaklaşırız.İnsanların çoğu ölümün insan yaşamının sonu ol-duğunu zanneder. Artık aklî hissi sona ermiş, ha-yır ve şer ne yaptıysa geride kalmıştır! Materyalist inanç ve itikat sâhibi olanlara göre ise ölüm insan yaşamı üzerine çekilen bir perdedir; hayat hikâyesi sona ermiştir. Artık insan için ara sıra nakledilen ha-ber ve bilgiden başka bir şey kalmamıştır. Aradan uzun veya kısa zaman geçtikten sonra nisyan çu-kuruna atılır gider. Böyle bir düşünce İslâm’ın nazarında doğrudan uzaklaşıp haktan ve gerçekten sapmadır. Ölüm in-san yaşamının yeni bir biçim ve şeklidir. Kişi ölüm-le daha önce yaptıklarının hesabını vermek üzere başka bir âleme geçiştir. Kişinin kabre konuşu bu yaşamımızda suçluların yakalanıp nezarete konma-sına ne kadar da benzer. Suçlu yakalanır karakola getirilir; ilk inceleme ve tahkikat burada icra edilir, geçici olarak nezarethâneye konur Tahkikat ve in-celeme tamamlandıktan sonrada daha büyük mah-keme huzuruna çıkarılır. Kabirdeki sevap ise ödül alan bir kişinin aldığı ödüle benzer. Saygı ile karşıla-nır, saygı duyulur; güzel bir yere oturtulur. Güleçyüz ve muhabbetle karşılanır. Beklenen ödülü alana ka-dar ona saygı duyulur. Ruhlar âleminde olanda budur. Kesinlikle değerli ve hayırlı kişilere iyi muamele yapılırken şerli ve suçlu-lara sert davranılıp hoş muamele yapılmayacaktır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de beklenen bu ni-

metler için özet bildiriler, sahneler, örnekler sunul-muştur. İnsanların yaşamın fitnelerine aldanarak aldırışsızlık içine düşmemeleri için uyarılmış, dik-katleri çekilmiştir. Bu tekrar edilen uyarılarla insan-ların hayra yönelmeleri, hayırda olan güzellikleri ve iyilikleri görmeleri istenmiştir. Yine bu uyarı ve ceza tehditleri ile de şerden uzaklaşıp onun ne kadar kötü sonuçlar vereceği anlatılmaya çalışılmıştır. İnsanlar bu yaşamada ödül ve cezaya karşı ilgisiz kalmazlar, maddî ceza ve ödüller hep insanları ilgi-lendirir; çünkü insan soyut bir ruh değildir. Maddî yönlerini görmezden gelmek mümkün değildir. İn-san bu yaratılış ve özellikleri ile meleklerin yaratılış ve özelliklerinden ayrı bir durumdadırlar. Maddî ce-zaları es geçmek, hafife almak doğru olmadığı gibi onu değersiz görmek de doğru değildir. Yüce Ki-tabın muttakîler için hazırlanan cennetten, kâfirler için hazırlanan cehennemden uzun uzun bahset-mesinin sırrı budur. Bu nakil ve beyanlarla insanın âhiret hayatında hem maddî ve hem de ruhî bir yaratılışla var olacakları ve bu hâlleri ile ebedî ka-lacakları anlatılmaktadır. İnsanlar bu hayata sâhip oldukları diğer varlıklardan kendilerini ayıran yara-tılışları yok olmayacak, o âlemde de aynen devam edecektir; değişik hâl ve biçimde de olsa bu yaratı-lışlar korunacaktır.Biz Allah’a, âhirete inanırız ve yine inanırız ki bu hayat, bu yerküreyi terk ettikten sonra da devam edecektir. Kesin olarak biliriz ki bu âlemde fıska düşerek eğlenmenin sonu ah-vahlarla bitecektir. Âhiret evinde mahfımıza sebep olacaktır. Dünyada dahi hayatı ciddiye almayanların rahat edip huzur bulduğu da görülmemiştir.

Materyalist inanç ve itikat sâhibi olanlara göre ise ölüm insan yaşamı üzerine çekilen bir perdedir; hayat hikâyesi sona ermiştir. Artık insan için ara sıra nakledilen haber ve bilgiden başka bir şey kalmamıştır.

Hamza TEKİN

8

Page 9: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Yaşamı ciddiye alıp faydalı bir ömür sürmek en gü-zel sonuçları doğurur. Ciddî olan kimse hiç bir za-man aldanıp görevini ihmal etmez. “Kıyâmet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlı-ğa uğratılmaz. Hardal tânesi kadar olsa bile yapıla-nı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.” (Enbiya,47)

BU HAYAT Yakın zamanlara kadar yaygın olan bir düşünce vardı, deniyordu ki; “Genellikle dinler bu hayatın düşmanıdır. Hayat, ilmî ve medenî seviyesine dinin kurallarından, baskılarından kurtulursa ancak ula-şır. Hem bundan kurtulması ve hem de bu hayattan sonra bir yaşamın olacağına inanmaktan kurtulma-lıdır.” Bu iddia, söz ve anlayış tamamen İslâm’a ay-kırı yanlış berbat temelsiz bir söz ve görüştür.İslâm’ın öğretilerini düşündüğü-nüzde kâinat ve hayatta imanın tam olması bakışı ve işlerin gü-zel olması arasında bu öğretilerle sağlam bir bağ vardır. Şu zaten açık ve nettir ki İslâm’ın nazarın-da insan bu kâinâtın kralı, kendi-sine hizmet edilen efendisidir.Kur’an insana zengin kişinin malından bahsettiği gibi evren ve âlemden bahseder. İnsanın kâinat üzerindeki geniş yetki ve gücünü anlatır. İnsana şundan başka ne denebi-lir: “Allah'ın göklerde olanları da yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve giz-li olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir Kitap bulunma-dan tartışanlar vardır.” (Lokman, 20) Güneş bizim için doğar. Ufuklarda parlayan yıldız-lar bizim gözümüze süs, yolculuğumuza rehber olarak bildirilir. Nasıl bizim için faydalar sağladığını şu âyetlerde görün: “Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.” “Gecesini karan-lık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır.” “Ardından yeri düzenlemiştir.” “Suyunu ondan çıkarmış ve ot-lak yer meydana getirmiştir.” “Dağları yerleştirmiş-tir.” “Bunları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yapmıştır.” (Naziat, 27-33) Yeryüzü bizi gıdalandıran bahçelerle bezenmiş ve kuşatılmış, bizi sevince boğan manzaralar yaratıl-mıştır. Yüce Rab insanlar için gerekli ve zaruri olan-la, refah ve sevinci gerektireni burada toplamıştır.

Bu kadar ihsandan sonra insanlardan sâdece ken-dini tanımalarını istemiştir. Bundan dolayı onlara sorar: “Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Hayır; onlar taptıklarını Allah'a eşit tutan bir millettir.” (Neml, 60) Sağlam bir îman dayanağını ve temelini bu kâinatı düşünmekten alır. Bu evrene bakış ne kadar doğru ve düzgün olursa îman o kadar değerli olur. Îmanın derece ve değeri bakışın azlığı ve doğruluğuna göredir. Bazı insanlar bulundukları yere çakılı ka-lıp düşüncede ve ibrette başarılı olamazlar. Bu gibi mahpus ve mahcupları Kur’an teşvik ederek gez-melerini, sefere çıkmalarını öğütler; belki böylece donmuş akılları harekete geçip açılır, büyük ger-çeğe ulaşırlar: “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları

olsun. Ama yalnız gözler kör ol-maz, fakat göğüslerde olan kalp-ler de körleşir.” (Hac, 46) Kur’an-ı Kerim insanları kâinat ve evrenle bağlayan tek kitaptır, mânevî hayatlarını kâinatı güzel düşünmeye bağlamıştır. İnsanı doğru bir yaşama yönlendirme için bu yönlendirmeden daha gü-zel teşvik ve yönlendir olabilir mi? Evet, geçmişte yanlış anlama

sonucu bazı dinler insanı yaşamadan koparmış, dini adına hayatla savaşmışlar, insanların din adı-na yaşamla ilişkilerini kesmişler, bu âlemi insan için büyük bir hapishâne, çekilmez bir yük olarak gös-termişler. Ama Kur’an-ı Kerim bunlara en şiddetli şekilde cephe almış, bu davranışları reddetmiştir: “Diliniz yalana alışmış olduğu için, ‘şu haram, bu helâldir’ demeyin, zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise, saa-dete şüphesiz erişemezler.” (Nahl, 116)İşte böyle… İslâm bu yaşamı sâhipsiz bir yağma alanı, burada tesadüfen doğulduğunu, tesadüfen de yaratıldığımızı görenlerin ahmaklık ve akılsızlık-larını vurgulayıp açıklamıştır. Bu düşüncede olan-ların istediklerini yapabileceklerini, arzularına göre hareket edeceklerini de ayrıca dillendirmişlerdir.Hayır, hayır, Yüce Rab bize bu ömrü ihsan edip bizi bu everende iskân etti ki onu tanıyalım, inkâr etme-yelim. O’na şükredelim, nankörlük yapmayalım.Bu mânâda din, yaşamın düşmanı olmayıp yaşa-yanları engelleyen nizam değildir.

Sağlam bir îman dayanağını ve temelini

bu kâinatı düşünmekten alır. Bu evrene bakış ne kadar doğru ve düzgün

olursa îman o kadar değerli olur.

9

Page 10: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Her devlet, kendi ideolojik anlayışı doğrultusunda bir nesil yetiştirmek amacıyla, kendi amaçlarına uygun eğitim sistemleri oluşturmuştur.

Hiç kuşkusuz, bütün dinler, ideolojik sistemler, anlayışlar ve devletler kendi anlayışlarına uy-

gun bir vatandaş yetiştirmek isterler. Bu çabanın sonucu olarak eğitim sistemleri doğmuştur. Eğitim, bireye istenilen davranış biçimini geliştirmek üze-re ortaya çıkan arayışların toplamıdır. Her devlet, kendi ideolojik anlayışı doğrultusunda bir nesil ye-tiştirmek amacıyla, kendi amaçlarına uygun eğitim sistemleri oluşturmuştur. Aslına bakılırsa eğitim süreçlerinin iki ayağı vardır: Eğitim ve Öğretim. Öğretim, kazandırılmak istenen meslekî ve teknik becerilerle ilgilidir; eğitim ise, bi-reye kazandırılmak istenen ahlâkî değerlerle ilgilidir. Kuşkusuz, bu-rada belirleyici olan eğitim süreç-leridir. Eğitim süreçlerinin amacı da bireyde istenen yönde olması beklenen davranış değişikliklerini kazandırmaktır. Eğitim ve öğre-tim süreçlerinin ideolojik yükle-menin yapıldığı alanı eğitimdir. Cumhuriyet dönemi, II. Mahmut ve III. Selim ile başlayan Batılılaşma/ Modernleş-me çabalarının radikal bir aşamasını ifade eder. Osmanlı döneminde ilk Batılılaşma çabaları askerî okullarda başlamıştı. Bunun nedeni, Osmanlı’nın sürekli yenilmesi ve gerilemesinin savaş meydanla-rında olması dolayısıyladır. Zamanla geri kalmışlığın askerî alanla sınırlı olmadığını, çok daha kapsamlı bir sorun olduğunu ortaya koymuştur. Bu andan itibaren Batılılaşma çabaları askerî alandan diğer

alanlara kaymaya başlamıştır. Kuşkusuz bu ça-baların en belirgin olanı yeni açılan ve geleneksel eğitimden ayrılan eğitim modelleri ve araçlarıyla il-gilidir. Eğitim tarihinde en belirgin olan şey, her devle-tin kendi ideolojik tutumuna göre bir eğitim mo-deli geliştirmek istemesidir. Eski Yunan, Sparta, Roma, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinin kendileri-ne özgü eğitim modelleri olduğu gibi, Nasyonalist Almanya’nın, Faşist İtalya’nın, Sosyalist Rusya’nın, Liberal İngiltere’nin ve Cumhuriyetçi Fransa’nın be-lirledikleri devlet ideolojisine uygun eğitim modelle-

ri oluşturmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman, Osmanlı’dan farklı bir medeniyet tasarımına sâhip ol-duğundan eğitim alanında da bu modele uygun vatandaşlar yetiş-tirmek istemiştir. Cumhuriyetin kurucu ideologlarından biri olan Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esas-ları” adlı eserinde eğitimin temel

fonksiyonunun ulusal bilinci geliştirmek olduğunu savunur. Gökalp’a göre; “İslâm dünyasında da artık sömürge hayatına son vermek için, Müslüman ka-vimlerde ulusal bilinci güçlendirmekten başka yol yoktur. Bir zamanlar, İslâm Birliği Ülküsü, Müslüman ka-vimlerin bağımsızlığa ulaşmasını, ülkelerinin sö-mürge durumundan kurtarılmasını sağlar sanılıyor-du; oysa, pratik deneyimler gösterdi ki, İslâm birliği

CUMHURİYETİN VATANDAŞ ÜRETME ÇABASININ SONUCU OLARAK OKULLAR

Yusuf YAVUZYILMAZ

Eğitim tarihinde en belirgin olan şey, her

devletin kendi ideolojik tutumuna göre bir eğitim

modeli geliştirmek istemesidir.

10

Page 11: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

bir yandan teokrasi ve klerikalizm gibi gerici akımlar doğurduğundan, öte yandan da İslâm dünyasında ulusallık ülkülerinin ve ulusal bilinçlerin uyanması-na karşıt olduğundan, Müslüman kavimlerin geliş-mesine engel olduğu gibi, Müslüman ulusların ba-ğımsızlığına da engeldir. Çünkü İslâm dünyasında ulusal bilincin gelişmesine engel olmak, Müslüman ulusların bağımsızlığına engel ol-mak demektir. Teokrasi ve kleri-kalizm (Dinin ve din kurumlarının toplum hayatının çeşitli kesim-lerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal, ekonomik akım) akımları ise, toplumların geri kalmasına, hatta gittikçe ge-rilemesine en büyük nedendir.Öyleyse, ne yapmalı? Her şey-den önce, gerek ülkemizde, ge-rek başka İslâm ülkelerinde, her zaman ulusal bilinci uyandırmaya ve güçlendirmeye çalışmalı; çünkü bütün gelişme-lerin kaynağı ulusal bilinç olduğu gibi, ulusal bağım-sızlığın çıkış noktası ve dayanağı da yalnız odur.”(1) Ziya Gökalp, dini temel alan düşünce biçiminden ulusallığı temel alan bir düşünce biçimine geçişi önermektedir. Kuşkusuz bu değişim kendini eği-tim alanında gösterecektir. Cumhuriyet dönemi Osmanlı’dan eğitim alanında köklü bir dönüşümü sağlamaya gayret etmiştir. Bundan dolayı eğitim alanında radikal değişimlere gidilmiştir. Aslında hem Türkçülük çalış-maları, hem de eğitim alanında model değiştirme çabaları Os-manlı döneminde başlamıştır. Türkçülük, zamanla Osmanlılık eleştirisine dönüşerek yeni bir ideolojik tutum ortaya çıkar-mıştır. Bu değişim Türkçülük etrafında yeni bir kimlik inşası arayışına dönüşmüştür. Arayı-şın öncülüğü Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura tarafından yü-rütülmüştür. Cumhuriyetin ku-rucu paradigmasını (örneğini, modelini) oluşturan bu iki düşü-nürden Ziya Gökalp, Türkçülük-İslâmcılık ve Çağdaşlaşma ara-sında bir sentez düşüncesine sâhip olduğundan Cumhuriyet elitlerince fazla tutulmamış, onun yeri-ne Türkçülük düşüncesini İslâmcılık ve Osmanlıcılı-ğa karşı tek çıkar yol, tarihî bir zorunluluk olduğunu savunan Yusuf Akçura daha belirleyici olmuştur.

Türkiye Cumhuriyetinin üst ulusal Türk kimliği oluş-turmak gibi temel bir amacı olmuştur. “Belirlenen çerçevede, Mustafa Kemal’in laik ve modernleştirici ulusçuluğun temelini oluşturan, Anadolu-dışı irre-dantizmi (yayılmacı milliyetçiliği) kırpılmış bu Türk-çü ideal ulus inşa etmenin yanında yeniden kurulan devletin devamını da sağlamayı amaçlıyordu.”(2).

Burada temel amaç Osmanlılık, İslâmcılık, Batıcılık ve Türkçülük yaklaşımlarından Yeni Osmanlıcı-lık ve İslâmcılık düşüncesini red-dederek, Batıcılık ve Türkçülük temelinde yeni bir ulus yaratmak-tı. Kuşkusuz bunu sağlamak için eğitim sistemini kökten değiştir-mek gerekiyordu. 1930’lu yıllar-da geliştirilen Türk Tarih ve Türk Dil tezi bu amaca hizmet etmek için formüle edilmeye çalışılmıştı. Türk Tarih ve Türk Dili tezi etrafın-

da çok sayıda araştırma yapılmış yeni açıklamalar ortaya konmuştu. “Bu açıklamaların temel amacı, Anadolu Türklüğüne dayalı olarak kurulan yeni dev-letin ve ideolojisinin, Anadolu toprakları üzerinde varlığının meşruiyetini sağlamaktır. Bunun dışında önemli bir amaç da yeni ulusal kimliği, İslâm’ın dışı-na taşıyarak, İslâm öncesi Türk tarihi ile irtibatlan-dırmaktır.”(3) Dolayısıyla yeni eğitim sistemi de, Cumhuriyet mo-dernleşmesinin ana parametreleri doğrultusunda

düzenlenecektir. Özellikle Cum-huriyetin kuruluşundan 1950 yılına kadar sürdürülen eğitim politikaları yeni rejim doğrultusunda bir ulus inşa etme politikasına dönüktür. Yeni bir ulus inşa etme politikası-nın eğitim alanında kullanılan en önemli ideolojik göstergesi “Köy Enstitüleri”dir. Köy Enstitülerinin eğitim programları ve haftalık ders çizelgeleri incelenmesi, yetiştiril-mek istenen insan tipi konusunda bir hayli aydınlatıcı olacaktır. Cumhuriyet modernleşmesinin başladığı andan itibaren, yeni bir ulus inşa etmek konusunda birçok değişiklik yapılmıştır. “Bu gelişme-ler çerçevesinde Cumhuriyet, ide-

olojisini üç temel unsur isteğine bağlı olarak kur-muştur. Bunlardan birincisi, mutlakçı veya meşruti rejimleri reddeden ve Birinci Meşrutiyetten beri de-vam eden Anayasacı akımın mirasçısı olan Cumhu-riyetçi istektir. İkincisi, ulusal olmayan bir sistemin

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman,

Osmanlı’dan farklı bir medeniyet tasarımına

sâhip olduğundan eğitim alanında da bu modele

uygun vatandaşlar yetiştirmek istemiştir.

Anadolu Türklüğüne dayalı olarak kurulan yeni devletin ve ideolojisinin,

Anadolu toprakları üzerinde varlığının

meşruiyetini sağlamaktır. Bunun dışında önemli

bir amaç da yeni ulusal kimliği, İslâm’ın dışına taşıyarak, İslâm öncesi Türk tarihi ile irtibatlandırmaktır.

11

Page 12: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

çözülmesi sonucu ortaya çıkan, ortak bir kültür ve dile sâhip, bir toplum esasına dayanan ulus-devlet ideolojisi oluşturma isteğidir. Üçüncüsü ise, resmî ideolojisinin önemli bir bölümü şer’i kurallara da-yanan Osmanlı Devleti’nin tersine bu esasları ta-mamen reddederek laik bir içeriğin istemidir. Bu üç istek için belirtilmesi gereken en önemli özellik, modernleşme çizgisinde oluşarak biçim kazanmış olmalarıdır. “(4) Bu esaslara dayalı olarak Cumhuriyet ideolojisi, laik, ulusalcı, Türk kültürüne bağlı, çağdaş değer-lere sâhip bir insan tipi yetiştirmeye çalışmıştır. Bir süre önce kaldırılan ve her sabah öğrencilerin birlik-te yüksek sesle okudukları “Andı-mız”, özellikle ilköğretim çağında eğitim gören öğrencilerin ne tür bir zihin yapısına sâhip olmasının amaçlandığını göstermesi açısın-dan ilginç veriler sunmaktadır. Burada çocukların sâhip olması istenen moral değerler konusun-da bile dînî alana referans veril-memiştir. Türk modernleşmesi, kendine özgü özellikler ile yeni bir aşa-maya işaret etmektedir. Türk mo-dernleşmesinin en önemli özellik-leri milliyetçilik, laiklik, batılılaşma temelleri üzerine kurulmuş olan ulus devlet modelidir. Ulus devlet modelinin kendine özgü değer-leri ihtiva eden bir eğitim model-lemesi yapması gerekir. Bu da dünya görüşünü dînî değerler üzerine kuran Os-manlı eğitim sisteminden keskin bir kopuşa işaret etmektedir. Türk modernleşmesinin eğitim için kullandığı mo-delleme siyasî alanda belirlediği ideolojik değerlere uygun bir sistem oluşturmaya gayret etmiştir. Kuş-kusuz devletin ideolojik değerlerini kurumsallaştır-ma okullar üzerinden yapılacaktır. Siyasî iktidara sâhip olan farklı toplum ve tarih anlayışına sâhip siyasî anlayışlar kendilerine özgü bir eğitim modeli yaratmaya gayret etmişlerdir. Muhafazakâr iktidarların Türk Milli Eğitim sistemi-ne monte etmeye çalıştıkları İmam-Hatip okulla-rı aslında ulusalcı modernleşme ile muhafazakâr modernleşme arasındaki anlayış farkından kaynak-lanmaktadır. Ulusalcı modern elitlerin, İmam-Hatip okullarını sıklıkla laikliğe aykırı bulmaları, Cumhuri-yetin ilk yıllarında eğitimin dini değerlerden arındırıl-masına atıf yapmaktadır. Hiç kuşkusuz İmam-Hatip

okulları etrafında yoğunlaşan tartışma, yetiştirilmek istenen insan modeli konusundaki farklılıktan kay-naklanmaktadır. Aslına bakılırsa Ak Parti kadroları büyük ölçüde İmam-Hatip Lisesi kökenlidir. Türkiye tasavvurları, ülküleri büyük ölçüde bu okullarda şekillenmiştir. İmam-Hatip okulları aslında resmî paradigmanın laik olarak biçimlendirdiği eğitim sistemi içinde dînî eğitime bir yol aramak üzere dizayn edilerek sis-teme eklemlenmişti. Bu okulların uzun süre rejim sorunu olarak algılanmasının altında, Cumhuriyetin kurucu paradigmasına aykırı nesiller yetiştirdiği id-diası yatmaktadır.

Ak Parti iktidara geldiğinde, özel-likle 28 Şubat sürecinde büyük ölçüde hırpalanan İmam-Hatip okullarını yeniden canlandırmak amacına dönük politikalar üret-meye çalıştı. Öyle görülüyor ki, Ak Parti ik-tidarları eğitim politikaları ko-nusunda beklenilen başarıyı gösterememiştir. Kuşkusuz asıl sorun eğitim siteminin amacıyla ilgilidir. Laik-Seküler modernleş-meciler ile Ak Partinin temsil et-tiği muhafazakâr dindar modern-leşmeciler arasında amaçla ilgili farklılıktan doğmaktadır sorun. Ak Partinin 15 yılı aşan bir süre iktidarda kalması sürecinde kuş-kusuz kültür ve eğitim politikala-

rında beklentiyi karşılamamıştır. Sorunun sadece sınav sisteminde yapılacak değişikliklerle giderile-meyeceği açıktır. Eğitim sorununu sâdece sınav sistemi üzerinden tartışmak, konunun çok boyutlu temellerini gör-mezlikle sonuçlanabilir. Aslına bakılırsa ne Cum-huriyet paradigması ne de buna karşı ortaya çıkan eğitim politikaları beklenen başarıyı gösterememiş-tir. Teknik alanda eleman yetiştirme konusunda hiç de başarısız olamayan eğitim politikaları, sosyal alanda beklenen başarıyı gösterememiştir. Ak Partinin eğitim politikalarında oluşan sorunlara İmam-Hatip okullarını canlandırma projesi ile cevap vermesi, bu okulların kuruluş dönemlerinden bu yana değişen koşullardan dolayı beklenen karşılığı vermemiştir. Çözüm, değişen koşulları ve sosyolojiyi yeniden yorumlayarak bunlara uygun yeni bir eğitim modeli oluşturmakla mümkündür.

Ak Parti kadroları büyük ölçüde İmam-

Hatip Lisesi kökenlidir. Türkiye tasavvurları,

ülküleri büyük ölçüde bu okullarda şekillenmiştir. İmam-Hatip okulları aslında

resmî paradigmanın laik olarak biçimlendirdiği

eğitim sistemi içinde dînî eğitime bir yol aramak üzere dizayn edilerek

sisteme eklemlenmişti.

1- Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Bordo-Siyah yayınları2- Mehmet Karataş, Türk Ulusçuluğunun İnşası, Vadi yayınları3- Mehmet Karataş, Türk Ulusçuluğunun İnşası4- Mehmet Karataş, Türk Ulusçuluğunun İnşası

12

Page 13: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

İstiklal Mah. Kirişhane Cad. No: 86 Serdivan / SAKARYA Tel: 0264 333 11 11 Gsm: 0555 849 34 06

Page 14: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

KISA BİR MUHASEBE…

Birkaç gün önce seyrettiğimiz televizyon progra-mında bir tıp profesörü, kişinin günün sonunda

uyumadan önce, o gün yaptığı şeyleri geriye doğru teker teker düşünmesinin, beyin sağlığı için ne ka-dar faydalı olduğundan bahsediyordu. Bu konuşma hepimizin çok iyi bildiği bir sözü aklıma getirdi. Orta yaşlarına gelmiş ve geçmiş kişiler hatırlar, eskiden dükkânların duvarlarında, bazı evlerde rastlardık bu yazıya; “Bugün Allah için ne yaptın?” Ne güzel bir soru! Ço-cukluğumda bu sorunun ceva-bını düşünmüş müydüm bunu hatırlamıyorum ama hafızamda kaldığı çok açık. Bir Ramazan’ın daha ömrü-müzden geçip gittiği şu günler-de, yapabileceğimiz en mühim amellerin başında hayatımızın muhasebesini yapmak gelmeli-dir. O profesörün dediğinin daha uzun süreli versiyonu ise bugü-nümüzden başlayıp Rabbimizin bizi muhatap olarak aldığı, so-rumlu kıldığı ergenlik dönemine kadar hayatımızı gözden geçir-mek şeklinde olabilir. Bunu ya-pabildiğimizde kazanımları çok büyük olacaktır şüphesiz. Bu eyleme bir yönüyle nefs muhasebesi de diyebiliriz. Fakat buradaki en önemli sorunlardan biri nefsin, bu sorgulamadan hiç hoşlanmaması, bunu ötelemeye çalışmasıdır. Atacağımız ilk adım buna ikna olmaktır. Sonrasında ise savcının, hâkimin, avukatın, kendimiz olduğu bir mahkemede hesaplaşmak gelir. İnsanın kendi hatalarını görmeme gibi büyük bir za-afı var maalesef. Başkalarının yanlışlarını kusurları-nı çok kolay görebiliyorken bakışlarımızı kendimize çeviremememiz ne büyük bir eksiklik. Sanırım mer-

hum üstad Necip Fazıl’da güzel dizelerinde bunu anlatmaya çalışmış:“Söndürün lambaları uzaklara gideyimNurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim” Ramazan’ın son günleri yaklaşırken itikâf ibâdeti daha fazla gündemimize gelmeli, bizi kendine çek-meliydi. Bu ibâdetin hikmeti neydi ki Hz. Peygamber

(sav) Efendimiz oruç farz olduk-tan sonra hiç terk etmedi, ölene kadar devam etti. Hikmetlerin-den birinin de kişiye kendi mu-hasebesini yapacağı bir atmosfer oluşturması olduğunu söyleyebi-liriz. Kalabalıklardan, alışverişten, siyasetten, eşten, evlattan, bizi bizden uzaklaştıranlardan el etek çekmek, kendine gelmek, ken-dinde durmaktır itikâf. Yapma-mız gerekirken yapmadıklarımızı, yapmamamız gerekirken yap-tıklarımızı gözden geçirmenin, pişman olmanın, tevbe etmenin, temizlenmenin vaktidir… “Ey îman edenler! Allah’a kar-şı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş

olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdar-dır.” (el-Haşr 59/18) Yüce Rabbimiz (cc) bu âyeti kerimeyle yaptıkla-rımızı, ebedî hayatımız için hazırlıklarımızı gözden geçirmemizi ve her an ilâhî murakabe altında oldu-ğumuzu hatırlatıyor. Bizlere düşen ise bunun bilin-cinde olarak yaşamak ve her daim bıkmadan ken-dimize şu soruyu sormak:“Bugün Allah için ne yaptın?”

Eskiden dükkânların duvarlarında, bazı evlerde rastlardık bu yazıya; “Bugün Allah için ne yaptın?” Ne güzel bir soru!

Bugünümüzden başlayıp Rabbimizin bizi muhatap

olarak aldığı, sorumlu kıldığı ergenlik dönemine kadar hayatımızı gözden

geçirmekYapmamız gerekirken

yapmadıklarımızı, yapmamamız gerekirken

yaptıklarımızı gözden geçirmenin, pişman

olmanın, tevbe etmenin, temizlenmenin vaktidir…

1El-İslâm ve Hacetülinsaniyyeti İleyhi, isimli kitap.

Esma ÇEŞMECİ

14

Page 15: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

"Allah'ım! Gözleri üzerimde, kalbi beni gözetleyen, bir iyiliğimi gördüğünde örtbas edip gizleyen, bir kötülüğümü, kusurumu gördüğünde etrafa yayan hilekâr, sahtekâr dosttan sana sığınırım."(1)

Çocuklara Öykülerle 40 HADiS

YOLDAN EN GÜZEL ŞEKİLDE GEÇEBİLMEK

22.HADiS

"Allah'ım! Gözleri üzerimde, kalbi beni gözetleyen, bir iyiliğimi gördüğünde örtbas edip gizleyen, bir kötü-lüğümü, kusurumu gördüğünde etrafa yayan hilekâr, sahtekâr dosttan sana sığınırım."(1)

Dostsuzluk, yoksulluktur. En yoksul insan dostsuz insandır. Dostluk önemli olduğu gibi, dost seçimi de çok önemlidir. Onun için dost seçimine çok dikkat etmek gerekir.Dost (iyi dost) kara günde belli olur. Sevinçli, mutlu, varlıklı günlerinde insanın dostu çok olur. Böyle an-larda dostluk çok kolaydır. Asıl zor olan dostluk kara günde, zor anlarda ortaya çıkar. Bazıları böyle zor duruma düşenin çevresinden kaybolur. Kara günde dost kalmak; üzüntüyü, sıkıntıyı paylaşmayı, onu gi-dermek için maddî manevî fedakârlıkta bulunmayı gerektirir. Bu duruma katlananlar, böyle zor dönem-lerde arkadaşlarının yanında yer alanlar, gerçek dost olduğunu kanıtlarlar.Bunları öykümüzde görelim:Parlak, yüksek bir mevkide/ makamda bulunan dev-let adamlarından birine, "Gerçek dostlarınız kimler?" diye sorulduğunda, şöyle cevap verir."Şimdi bilemem. Çünkü yüksek bir mevkideyim. Ger-çek dostlar sıkıntı ve ihtiyaç zamanlarında belli olur."Vaktiyle Akşehir'e bir kadı tayin edilir. Daha göreve başlar başlamaz halk, kadı efendiyi tebrik etmeye gi-derler. Her giden, bir iki hoşbeşten sonra sanki söz birliği etmişçesine lafı döndürüp dolaştırıp Nasreddin Hoca'ya getirirler. Bilhassa ona saygı ve sevgilerini dile getirirler.Birkaç gün sonra Nasreddin Hoca da kadı efendiyi tebriğe gider. Kadı bu ziyaretten çok memnun olur ve söz sırasında Hoca'ya:

"Çok bahtiyarsınız Hocam. Hemşehrileriniz sizi ne kadar çok seviyorlar. Beni tebrik ve ziyarete gelen hemen herkes sizi methetti. Bu kadar çok dosta sâhip olmak doğrusu herkese nasip olmaz. Kıskan-madım desem yalan olur... der. Hoca da:"O kadar acele hüküm ve karar vermemeli kadı efen-di! Asıl dost kara günde belli olur" cevabını verir.Nüktedan Hoca, gelen ziyaretçilerin etkisinde kala-rak acele karar veren kadı efendiyi böylece uyarır.Arkadaşının ayıp ve kusurlarını görmek, bunları yay-mak doğru değildir. Arkadaşımızın kusurları varsa onları en güzel şekilde kırıp dökmeden gidermeye çalışmalı, kusurlarını başkalarına anlatmamalıdır. Dostumuzun iyi taraflarını, iyiliklerini görmeli, başka-larına dostumuzun iyi ve güzel yanları anlatılmalıdır.Ayrıca zor zamanda denenmeyen, sıkıntılı durumlar-da ne yapacağı belli olmayan kişilere aslâ güvenil-memelidir. Menfaatçi, gösterişçi, hilekâr, kötü ahlâklı kişilerle dost olunmamalıdır.Dostluğumuzu devam ettirmeli, basit şeylerden ötü-rü birbirimizden vazgeçmemeliyiz. Sevgili Peygam-berimiz (sav) şu tavsiyede bulunur:"Allah (c.c), eski dostluğu devam ettirmeyi sever. Öy-leyse dostluğu devam ettiriniz."(2)

"Bir kişi ile dostluk kurduğunuzda, onunla münakaşa etmeyin, birbirinize kötülük yapmayın. O da onda ol-mayan bir şeyi söyler de aranızı bozar."(3)

Dostluk sâdece başkasından beklenmemeli, kişi kendisi de samîmi dost olmalı, dostluk göstermeyi bilmelidir. Sürekli ayıp araştıran, güzelliklere kör dav-rananlardan uzak durmalıdır.

1. Münavî, Feyzu'l-Kâdir 2/145.2. Münavî, age. 2/291.3. Münavî, age. 1/248.

Halil ATALAY

15

Page 16: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

HANIMLARA KONFERANS-2:

KAHVALTI PROGRAMI:

HANIMLARA KONFERANS-1: “Kur’an’a Göre İmtihan ve

İmtihan Çeşitleri”: “Sa-karya Aile Derneği”mizin tertiplediği konferansla-rımız da devam etmek-tedir. Emine GÜRCAN

Hanımefendi’nin sunduğu, “Kur’an’a Göre İmtihan ve İmtihan Çeşitleri” ile Rabbimizin bizlere vah-yettiği âyetler çerçeve-sinde imtihanlarımız ve

bu imtihanlardan geçerli not alabilmemizin, yâni

Rabbimizce geçerli olacak olan kulluğumuzu anlamış

olduk.

“Aile İçi İletişim”: Yine “Sa-karya Aile Derneği”mizin tertiplediği bu konferan-sımızda SAÜ Öğretim Görevlisi Özlem Aslan BAĞCI’nın sunmuş oldu-ğu aileler içinde yaşanan iletişim yahut iletişimsizlik, yâni aile içi anlaşamamaz-lık problemleri ve bunlara çâreler konusunda ufuk açıcı bilgiler verildi. Müslü-man aileler iyi tefekkür et-meli ki, çözümsüzlük değil aksine Kur’an ve Sünnete tâbi olmakla çâreler çok, yeter ki biz teslim/ Müslim olmayı bilelim.

Vakıf Şube Kuruluşlarımızdan olan “Sakarya Aile Derneği”miz 24 Mart 2018 Cumartesi günü SAKVA tesislerinde kahvaltı programı düzenlemiştir. Sakarya halkının büyük tevec-cühü ile karşılanan bu programımızda hem kahvaltılar yapıldı hem de sıcak sohbet or-tamları oluştu. Programda maddî ve manevî emeği geçen kardeşlerimize ve davete icabet eden halkımıza teşekkürler ederiz.

16

Page 17: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Sakarya Aile Derneği olarak haftalık yapmış ol-duğumuz “Tefsir Dersleri”mizi Sakarya Parkta bir piknik yaparak taçlandırdık. Burada güzel ve hoş sohbetlerler yapıldı, katılan arkadaşlarımıza küçük sorular hazırlanarak böylece anlatılan derslerin hatırlatılması ve bir tekrarı da sağlanmış oldu.

Kütahya Anadolu Aile Derneği Gençleri Vakıf Şu-bemize bir ziyaret gerçekleştirdiler. Kütahyalı geç-ler ile şehrimizin gençleri bir araya gelerek hasbihâl edip, gençlik ve gelecek ile ilgili tasavvurlarını, kaygı ve ümitlerini paylaştılar. Geleceğe daha ümitle bak-manın gerekliliği ve bu yolda yapılması, yapılabile-cekler konusunda ihtiyaç olan çalışmalar üzerinde mütaalalarda bulundular ve ümitler tazelenerek ve-dalaşıldı.Ayrıca şehrimizin gezilip görülmesi gereken yerle-rine kısa ziyaretler yapıldı. Programımız kahvaltı ile başlayıp, Acarlar Longozu, Karasu, Deprem Müze-si, Kentpark ve şehir mekezinde ziyaretlerle devam etti. Daha sonra da Hasanbey köyünü ve Gençlik Derneğini de ziyaret ederek orada ki gençlerle tanı-şıldı, dertleşildi, fikir alış-verişinde bulunuldu. Tek-rar karşılıklı ziyaretleşmeler için mutabakata varıldı. Rabbim hayırlara vesile eylesin.

TEFSİR DERSLERİ:

Vakıf Şubesi olarak her yıl Ramazan ayının ilk Cumartesi günü kurmuş oldu-ğumuz “Gönül Sofrası”nı bu Ramazan ayında da Rabbimize şükürler olsun kur-duk. Yeni binamız bu konularda oldukça elverişli. Kardeşlerimizle hâlleşerek Ra-mazan sevincimizi paylaştık, inşâAllah paylaştıkça da bereketlenir. Maddî, mânevî ve bedenî hizmeti geçen kardeş-lerimizden Allah râzı olsun.

İFTAR PROGRAMI:

KÜTAHYA’DAN ZİYARETÇİLER:

17

Page 18: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

SAKARYA MİLLÎ İRADE STK’LARI TOPLANTILARI:

Toplantının Sonunda Alınan Kararlar Doğrultusunda Aşağıdaki Sonuç Bildirgesi Ortaya Çıkmıştır:

Toplantıya Katılan Kuruluşlar:

Sakarya Millî İrade STK’larının Toplantıları devam et-mekte olup bu toplantımız “İnsan ve Medeniyet Ha-reketi/ İMH” ev sâsipliğinde gerçekleştirildi. Kurumun Sakarya İl Başkan Yardımcısı Bayram Yılmaz’ın ev sâhipliğinde amaç ve faaliyetler ile icra edilen çalış-maları da bildiren tanıtıcı açılış konuşmasının ardın-dan Eğitim Bir-Sen Sakarya Şube Başkanı Murat

MENGEN‘in gündem maddelerini talep etmesiyle toplantıya geçildi. Yaklaşık iki buçuk saat süren toplantıda hem Sakarya özelinde hem de ulusal birçok konu görüşüldü. Her gündem maddesi Sakarya Milli İrade STK temsilcile-rinin karşılıklı fikir ve düşünceleri çerçevesinde görü-şüldü, paylaşımlarda bulunuldu.

1. Sakarya Milli Eğitim Müdürlüğü’nde gerçekleşen İl Milli Eğitim Müdürü değişikliği dolayı-sıyla yeni göreve başlayacak İl Milli Eğitim Müdiresi Fazilet DURMUŞ Hanıma hayırlı olsun ziyaretinde bulunulmasına ve bununla ilgili çalışmanın Eğitim Bir-Sen Sakarya Şubesi tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2. MBD Milli Birlik ve Düşünce Derneği Başkanlığı’na yapılan görev değişikliği sonrası bu görevi üstlenen Hayati ÖZSİPAHİ ile Sa-karya Aile Derneği Başkanlığı’nda oluşan başkan değişikliği ile bu görevi üstlenen Mehmet

ALEMDAR’a hayırlı olsun temenni-sinde bulunuldu. 3. STK-Siyaset ilişkisinde özellikle aynı gelenekten beslenen ve bakış açıları bir çok noktada benzeşen Siyasi Kurum ve STK’ların yaptık-ları açıklamalarla birbirlerini hedef gösterici bir üslûp kullanılmaması hususuna özen gösterilmesi,4. Yine özellikle son dönemler-de toplumun önemli bir kesimi tarafından sevilen ve değer verilen İslâm Âlimleri ile ilgili polemik-lerdeki amaç ile ortaya konulan oyunun devlet–millet kaynaşması-nın bozulmasına yönelik muhteva taşımasından endişe edildiği, bu

konuda duyarlı ve sağduyu ile hareket edilmesi gerektiği dile getirildi. 5. 17 Nisan’da Kocaeli’n de ger-çekleştirilecek Sakarya Gençlik Çalıştayı projesi çerçevesinde gerekli çalışmaların yapılması ve daha önce kararlaştırılan STK’ların bu çalıştaya katılmaları istendi. 6. Sivil Toplum Kuruluşları ile siyaset ilişkileri, özellikle Başkanlık Sistemi üzerinden bu ilişkinin seyri konulu bir çalıştayın yapılmasına ve bu çalıştayla ilgili gerekli olan çalışmaların Sakarya Sivil Toplum Derneği Başkanı Doç.Dr. Yusuf GENÇ tarafından yapması istendi.

1. Eğitim Bir-Sen Sakarya 1 Nolu Şube / 2. Kültür Memur-Sen / 3. MEB-DER / 4. Sakarya Gençlik Eğitim ve Kül-tür Derneği / 5. Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Sakarya Şubesi / 6. Büro Memur-Sen / 7. Çaykışla Eğitim Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği / 8. Sakarya Sivil Toplumu Geliştirme Derneği / 9. ADADER / 10. İlim ve Hikmet Vakfı / 11. İMH Sakarya / 12. MBDD Sakarya / 13. SAKEV / 14. Zafer Dergisi / 15. Birlik Vakfı Sakarya Şubesi / 16. YÖÇEYDER / 17. Hayrat Vakfı / 18. Katre-Der / 19. Hayrat Yardım / 20. Sakarya İHH / 21. Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi / 22. Hak-İş İl Başkanlığı / 23. Hizmet-İş Şube Başkanlığı / 24. Sağlık Sen

18

Page 19: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI İLE STK’LAR İŞBİRLİĞİ TOPLANTISI:

Sakarya’dan Katılan STK’lar:

Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Ge-nel Müdürlüğü Sivil Toplum Kuruluşları ile İlişkiler Dairesi’nin organize ettiği gençlik alanında faaliyet gösteren STK’ların kapasiteleri üzerine anket araştır-masına Sakarya Milli İrade STK’ları olarak katılım sağ-landı. 17 Nisan 2018 Salı günü Kocaeli’nde Sakarya, Kocaeli, Bolu, Düzce ili temsilcileri ile oturumlar ger-çekleştirildi.

Gazanfer ÜVEZ REV Sakarya Şubesi / Mehmet İMH Sakarya (İnsan Medeniyet Hareketi) / Fatih ZARZA-VATÇIOĞLU Sakarya Gençlik Eğitim Kültür Derneği / Emre KAYA MBD (Mili Birlik Düşünce Derneği) / Ber-kan ÇİFTÇİ MTTB Sakarya (Milli Türk Talebe Birliği) / Abdurrahman ŞAFAK İHH Sakarya (Uluslararası İn-sani Yardım Derneği) / Korcan RUCLAR SAKEV (Sa-karya Kültür ve Eğitim Vakfı) / Semih KÜÇÜK İlim ve Hikmet Vakfı / Muhammed H.YILDIRIM MMG Sakar-ya (Mühendisler Mimarlar Gurubu) / Önder BERBE-ROĞLU YÖÇEYDER (Yetim Öksüzyardım Derneği) / Halil İbrahim BAŞAR Birlik Vakfı Sakarya / Alaaddin ÖZÇAYIR Taraklılara Hizmet Derneği / Muharrem KÜÇÜKOSMANOĞLU ADADER (Adapazarı Eğitim Kültür Dayanışma Derneği) / Hasan Hüseyin TAYLAN Sakarya Siv. Topl. Geliştirme Derneği ve HEGEM Vakfı / Üzeyir CESUR Hayrat Vakfı / Ali OKUR Gençlik Merkezi Müd.

19

Page 20: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

“Türkiye’de İslâm Düşüncesi”:

Osmanlı’da yönetimi oyunlarla ve zorbalıkla ele geçiren İttihat ve Terakki idarecileri zaten bozul-maya yüz tutmuş din anlayışı, Cumhuriyetle zirve yapmış ve Cumhuriyet elitleri marifetiyle tama-men İslâm’dan uzak, kopmuş bir toplum hayâliyle oluşturdukları, yâni nasıl bir İslâm ve Müslümanlar istedikleri-nasıl bir dindarlık istedikleri, daha da açığı “Deist” bir toplum oluşturmak çabasındaki ceberrut yönetime karşı Müslümanlar/İslâmcılar da kendilerine göre usûller geliştirdiler. Bunları dört ana guruba ayırabiliriz. 1. Zulme ve Zâlimlere Karşı Silahlı Mücâdele/ Kıyam Yolu: Artık başka çâre kal-mamıştır, İslâm’a ve Müslümanlara yapılan saldırı-lara karşı silahlı cihad yapılmalıdır. Bu hareket diğer İslâmcılarca desteklenmemiş ve rejim tarafından büyük bir katliamla bertaraf edilmişlerdir. 2. Hicret Etmek/ Daha Rahat Çalışabileceği Mekân Bulmak: Memleketinde inancının gereği olarak çalışabilmek ve yaşayabilmek imkânı kalmadığı inancında olanlar başka ülkelere, hayâtî kaygılardan uzak ve rahat edebileceği, çalışabileceği, yaşayabileceği ülkelere hicret ederler. Millî Mücâdelenin birçok kahramanı ya kendileri veya rejim tarafından kimi sürgün, kimi ise zorunlu görevlendirmelerle vatan cüdâ olmuş-lardır. Bunlara birçok İslâm âlimi de dâhildir, çünkü artık zulüm dinin kendisine dokunmaya başlamıştır. Türkçe ibâdet, ezan, dil ve din öğretiminin yasak-lanması meseleleri vs. 3. Bu Ülkede Siyaseten Birşey Yapılamaz; Öyleyse Biz Ne Yapabiliriz? Bu ülkede kalıp topluma dönülerek onlara bir şeyler vermek ve onlarla bir şeyler yapmak. Bu îman, bu Kur’an, bu amel ve ahlâk, vs. Çünkü bu rejime çocuk ve nesil teslim edilemez. Bunu, “devlet bizi görmesin, biz de devleti” anlayışı olarak tarif ede-biliriz. 4. Verilen veya Teklif Edilen Vazifeleri Kabul Etmek: Çünkü devletin zihniyeti belli olmuştur. Daha çok zarar vereceklere karşı bir tedbir olarak düşü-nülür ve İslâm’a ve Müslümanlara daha fazla zarar verilmesinin önüne geçme çabaları olarak kendini gösterir. Bu konuda da oldukça başarılı ve güzel hizmetler verilir.Bu dört düşüncenin kendince bazı faydaları olmuş-sa da, en faydalıları 3. ve 4. guruptakiler olmuştur.

Yusuf YAVUZYILMAZ“Anadolu Aleviliği”:

Anadolu Aleviliğini İran Şialığından veya genel Şia anlamından ayrı tutmamız gerekir. Çünkü bir kere Anadolu Aleviliği ve Bektaşiliği İran ve diğer Şia an-layışlarından ayrı ve farklıdır. Anadolu Alevileri ken-dilerini İran Şiasıyla hiçbir zaman bir tutmazlar, daha doğrusu onlardan haz almazlar. Çünkü bunlar daha eskidir ve kendi eski Türk inanç ve gelenekleri ile hemhâl olurlar. Yâni eski Türk-İran inançlarına daha yakındır. İslâmı; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakîkat şeklinde dört basamaklı görmekteler ve Ehl-i Sün-neti ve bu arada ibâdetleri kabul eden ve yaşayan Şiayı da Şeriat basamağında takılıp kalmakla itham ederler. Kendilerinin ise ikinci basamak olan Tari-kat boyutunda olduklarını ve ibâdetlerin onlardan düştüğü inancındadırlar. Ayrıca Sünnîlere kız ver-mezler, eğer râzı olan veya kaçan olursa onu da “düşük” sayarlar, yâni dışlarlar. Yok onlara gelen kız olursa onu kabul ederler.

CUMA SOHBETLERİMİZ / KONFERANSLARIMIZ

20

Page 21: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Ali Rızâ AKGÜN: “Günümüz Müslümanlarının Fikrî Sorunları”: Genel olarak dünya ve özel olarak da Ortadoğu Müslüman-larının içine düştükleri ve acilen, adâletle çözülmeleri gereken fikrî problemleri bulunmaktadır. Hem bu problemleri çözmek hem de ümmet arasında vahde-ti, sevgiyi, müsamahayı, kardeş-liği inşa edecek bir yol bulmaları gerekmektedir. Çünkü böyle de-vam ettiği müddetçe İslâm âlemi ve İslâm diyarları ezilmeye, sömürülmeye, kan ve gözyaş-ları dökmeye devam edecek ve zâlim emperyalistlere daha çok güneş doğacaktır. Bu durumun, bu sorumluluğun ne bu dünyada ne de âhirette hesabını vermek öyle kolay olmayacaktır.

Yrd.Doç.Dr. Bayram DEMİRCİGİL: “Müslümanın Kur’an’a Yaklaşımı Nasıl Olmalı?”:

Allah’ın koruması altında olan Kur’an ile O Kur’an’ı okuma, anlama ve yaşama sorumlulu-ğunda olan günümüz Müslü-manlarının problemleri vardır. Bu hep ola gelmiştir, ancak yaşanan son yüzyıl yıkımlarında, bilhassa da memleketimizde bu çok acı bir şekilde yaşan-mıştır. Aslında medeniyetlerin bir devamlılık arzetmesi gerekir. Lâkin son iki asırdır ümmetin hâli, düşürüldüğü durum tam bir fetret devri hâlini almış bulun-maktadır. Kur’an ile sağlam bir irtibat kurabilmek için dil, nuzul sebebi, tarihi hâdiseler, sünnet, vs. birçok konuda ilmî seviyenin olması gerekir ki, Kur’an kendini açsın ve arayanlara aradıklarını verebilsin.

CUMA SOHBETLERİMİZ / KONFERANSLARIMIZ

Sâmi YILDIZ: “Din Samimîyettir: Samimî Olmayan Davranışlarımız Nelerdir?” Din, yâni İslâmiyet samimîyet demektir. İslâma îman edip, onu din olarak kabul etmek samimîyet gerektirir. İslâm’ın emir ve yasakları için, yâni yapın veya yapmayın dedikleri için samimîyet gerekir. Yapsam mı; yapmasam mı, yapsam da olur, yapmasam da olur kâbilinden düşünceler İslâm’a samimî bir inancın neticesi olmayıp, îman da samimî olmayışın, olamayışın neticesidir.Ferd, toplum, memleket ve ümmet olarak başımı-za gelen musîbetler hep o samimîyetsizliğimizin sonuç-larıdır ki, gerçekten ümmet çok perişandır. İbâdetlerimiz, ahlâkımız, ticaretimiz, verdiği-miz sözlerimiz, konuşmalarımız, komşuluklarımız, şâhitliklerimiz, eğitimimiz, vs. ne varsa bunların tamamında İslâm çeçevesin-de kendimize bir çeki düzen vererek samimî olmalıyız. Bu ahvâlden kurtulmak, İslâm’ın verdiği izzete kavuşabilmek için dinimizde samimî olmak mecbu-riyetimiz vardır.

21

Page 22: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Prof. Dr. Metin IŞIK: “Sizinle İletişebilir Miyiz?”

Mustafa ERGUNYER/ Vaiz: “Rahmet Ayı Ramazan”

Fert, aile ve toplum olarak iletişimsizlik veya yanlış iletişim, irtibat, münasebetlerle birbir-lerimizden kopmaktayız. Yâhut yanlış iletişim araçları kullanarak istediğimiz neticeye maalesef ulaşamıyoruz. Böylece şahıslar, aileler, toplumlar arası istenen güzel irtibatlara, münasebetlere, yâni mutluluklara erişemiyoruz. Onun için başta kendimiz olmak üzere herkesle, ailemiz, çocuk-larımız, komşularımız, toplumu-muz, yâni irtibat kurduğumuz herkes ve her şeyle en uygun olan ve hepimize huzur geti-recek iletişim araçlarını bulup onunla işi hâlletmemiz gerekti-ğine inanmalı ve öyle de hareket etmeliyiz.

“Bakara-185: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Raamazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” Başı rahmet, ortası merhamet ve sonu ise cehennemden azad olan Ramazan’ımız tüm ümmet ve insan-lık için hayırlara vesile olsun. Kendi-sinin gelmesiyle cennetin kapılarının açıldığı ve cehennemin kapılarının kapanıp şeytanların da zincire vurul-duğu ay olan mübârek Ramazan’a kavuşturan Rabbimize hamd olsun. Ancak ne hikmetse ne Müslümanlar günah işlemekten, ne de ümmet perişan olmaktan kurtulamıyor. Allah ve Rasûlünün söz ve vaadleri hak ol-duğuna göre acaba bizler îman ettik, bizler Müslümanlardanız diyenlerin bu sözlerinde ve ikrarlarında mı bir sıkıntı var? Bayrama kavuşmayı, Bayramı hak etmeyi yüce Rabbimiz-den niyaz ederek, ümmetin dirilişine, izzetine, hürriyetine, birliğine vesile olması dileğiyle.

CUMA SOHBETLERİMİZ / KONFERANSLARIMIZ

Öğr. Üyesi Dr. Hakkı BAĞCI: “Yetişkinlerde ve Gençlerde Sosyal Medya Kullanımı” Günümüzde sosyal medya deni-len iletişim araçları oldukça hızlı gelişmekte ve kullanımı da o hızla yayılmaktadır. Çocuklarda, genç-lerde ve yetişkinlerde aldı başını gidiyor. İnternet, Facebook, Twitter, WatsApp, Instagram, vs. Tabii ki bu ve her türlü teknolojiden fayda-lanacağız, kullanacağız. Ancak bizi esir almaması, bizi kendisine esir etmemesi ve bağımlılık hastalığına tutulmamak şartıyla. Aslında bu birçok teknolojiyi kullanarak Allah’ın bizlere bahşettiği aklımızı bir kenara koyarak hareket ediyoruz ve bu bizim kullanılmamızı da kolaylaştırı-yor. Eğer gerekli olanları ve gerektiği kadar kullanırsak, o zaman bize faydalı olacak ve biz onu kullanmış, değerlendirmiş olacağız. Değilse bu teknolojileri icat edenlerin kazanç kaynağı olacağız ve her şeyimizi onların ellerine teslim edeceğiz. Bu ahlâk, sır, akıl, değer verdeğimiz her şey olabilir ve birgün bu dünyada da âhirette de pişman ve perişan olacağımız hâllere düşebiliriz.

22

Page 23: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

YAZ OKULU

PROGRAMLARI

Erkek Öğrenciler Yaz Programı: 25 Haziran - 03 Ağustos 2018 Tarihleri Arası4. ve 8. Sınıf Arası Erkek Öğrenciler İçin EğitimSaat: 10.00 - 16.00 Arası Hafta İçiDersler: Kur’an-ı Kerim ve Tecvid, İlm-i Hâl, Ahlâk, Peygamberimizin Hayatı, İnanç EsaslarıSportif Faaliyetler: Masa Tenisi – Futbol – Piknik – Havuz vs.Not: Öğle Yemeği ve Servisimiz Vardır.

Kız Öğrenciler Yaz Programı: Gündüzlü Program: 18 Haziran – 20 Temmuz 2018 Tarihleri Arası, İlk ve Orta Öğretim Kız Öğrencileri içinDersler: Kur’an-ı Kerim – Tecvid – Mahrec – Ezber Akaid İlm-i Hâl Siyer Kavram AnaliziFaaliyetler: Bilgi Yarışması – Şiir Gecesi – Örnek Şahsiyetler – Pasta Yarışması – Münazara – İslâm Coğrafyası – Edebî Portreler – Tabiatta Tefekkür – Piknik vs.

Kız Öğrenciler Yaz Programı: Yatılı Program: 18 Haziran - 20 Temmuz 2018 Tarih-leri arası 8. ve 11. Sınıf arası Kız Öğrenciler İçinDersler: Kur’an-ı Kerim – Tecvid – Talim – Ezber, İnanç ve İbâdet Esasları, Hz. Peygamberimizin Haya-tı ve Sünnet, Değerler EğitimiFaaliyetler: Sahabe Gecesi – Şiir Gecesi – Pasta Yarışması - Münazara Gecesi vs.

23

Page 24: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

GÖRMEDEN İNANANLAR “Henüz babalarının sulbünde olup benden sonra gelecek kimselerdir ki onlar beni görmedikleri hâlde bana îman ederler, beni tasdik ederler. Onlar sâdece duvara asılı Mushafları görecek ve onun hükümleriyle amel edeceklerdir. İşte onlar, îman edenlerin en üstünlerindendirler.”

Hz. Ömer (ra)’ın anlattığına göre Allah Rasûlü (sav) bir gün ashabı ile otururken “Îman ehlinin en

faziletlisini bana haber verin (bakalım)?” diye sor-du. Orada bulunanlar “Meleklerdir” deyince “Onlar, îman yönünden faziletlidir, bunu hak ederler. Allah onlara bulundukları konumu vermişken onların îman etmesine ne mani olabilir ki!” bu-yurdu ve “Başka kimlerdir?” dedi. Sahabe, “Allah’ın peygamberlik ve risâlet ile ikramda bulundu-ğu peygamberlerdir.” diye cevap verdi. Rasûl-i Ekrem (sav), “Onlar da îman bakımından faziletlidir, bu onların hakkıdır. Allah onlara peygamberlik ve elçilik görevleri-ni vererek ikramda bulunmuşken onları bundan ne alıkoysun ki!” buyurdu ve “Başka kimlerdir?” diye sordu. Bunun üzerine saha-be, “Peygamberleri ile birlikteyken Allah’ın şehâdet nasip ettiği şehit-lerdir.” dedi. Allah Rasûlü (sav), “Onlar da îman bakımından fazi-letlidir, bu onların hakkıdır. Allah onlara şehitlik vererek lütufta bu-lunmuşken onların faziletine ne engel olabilir ki!” bu-yurdu ve “Başka kimlerdir?” diye devam etti. Niha-yetinde sahabe, “Ey Allah’ın Rasûlü! Ya kimlerdir?” diye sordular ve Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Henüz babalarının sulbünde olup benden sonra gelecek kimselerdir ki onlar beni görmedikleri hâlde bana îman ederler, beni tasdik ederler. Onlar sâdece duvara asılı Mushafları görecek ve onun hükümle-riyle amel edeceklerdir. İşte onlar, îman edenlerin en üstünlerindendirler.”

İnsanların en hayırlısının kim olduğu sorusu farklı za-manlarda ashâb tarafından gündeme getirilmiş, Hz. Peygamber, kendisine yöneltilen bu sorulara hayra teşvik eden birbirinden değerli cevaplar vermiştir. Hz. Ömer ve Enes b. Mâlik’ten nakledilen bu hadiste ise soru, Allah Rasûlü tarafından sorulmuş, sahabe-

nin kendi görüşlerini belirtmeleri için ortam oluşturulmuş, netice-de Rasûl-i Ekrem vermek istediği mesajı ashabı aracılığıyla ümmeti-ne iletmiştir. “İnananların en üstü-nü”, “kıyâmet günü Allah katında insanların en kıymetlisi”, “îman bakımından insanların en hayret uyandıranı”nın açıklandığı bu me-saj oldukça dikkat çekicidir. Efen-dimiz, kendisini görmeden inanan ve peygamber olarak kabul eden, sözlerini tasdik eden, kendisiy-le gönderilen vahyin gereklerine uyan kimselerin, îman bakımın-dan en değerli olanlar arasında yer alacaklarını müjdelemiştir.Rabbimiz de takvâ sâhibi kim-selerden bahsederken onla-

rın gayba îman ettiklerini zikretmiş, ardından Hz. Peygamber’in getirdiklerine îman ettiklerini vurgula-mıştır. O hâlde hayırlı mümin, “Âmentü bi-Rasûlillâh ve bi-mâcâe min ındi Rasûlillâh/ Allah Rasûlüne ve ondan gelenlere îman ettim” demeli ve bunun gerek-lerini de hayatına düstûr edinmelidir. Gayba inanıp Hz. Peygamber’i Allah’ın kulu ve Rasûlü olarak kabul eden kimse, O’nu kendisine örnek almalı, sünnetine sarılmalı, “Benim peygamberim böyle demiş ola-maz!” “Bu sözü aklım almıyor, sahih olamaz!” gibi ku-

(3)Hatîb el-Bağdâdî, Şerefuashâbi’l-hadîs, s. 33-34.(4)Âluİmrân, 3/53.(5)Müslim, Tahâret, 39; Mâlik, Tahâret, 58; Nesâî, Tahâret, 110; İbn Mâce, Zühd, 36.(6)Fetih, 48/29.(7)Kurtubî, el-Müfhim, 1/501-502; Nevevî, el-Minhâc, 3/138.

Ö.Faruk AKPINAR

Habîb-i Ekrem Efendimiz, insanları iyiye, doğruya, hayra sevk etmeye azami çaba sarf etmiştir.

Ayrıntı sayılabilecek hususlara varıncaya

kadar kuşaktan kuşağa itina ile nakledilerek günümüze ışık tutan

hayatı ve hadisleri, bu gayreti gözler önüne

sermektedir.

24

Page 25: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

runtularla O’ndan bize ulaşan inci tânesi hakîkatleri inkâra yeltenmemeli, sırf aklına yatmadığı, işine gelmediği için bu şekildeki inkârına “Peygamber’in sözünü kabul etmemezlik yapmıyorum, bunu bize nakledenlere güvenmiyorum” gibi bahâneler üret-meye çalışmamalıdır. Nasıl ki bir hastalığa uzmanı-nın verdiği tedavi kabul ediliyorsa, altının sahtesini ayırt etme konusunda sarrafa güveniliyorsa, Efendi-mizden nakledilen hadislerin sıhhati konusunda ha-dis bilginlerinin tespitlerine tâbi olunmalıdır. Nitekim Hatîb el-Bağdâdî, hadis âlimlerinin değerine dair yazdığı eserinde yukarıdaki hadisi zikrettikten son-ra Hz. Peygamber’in saydığı bu özelliklere en lâyık kimselerin, onun hadisleri ile uğ-raşan hadisçiler ve onlara ittiba edenler olduğunu ifade etmiştir. İşte hayırlı mü’min, Ramazan ge-celerinde kılınan teravih namaz-larından sonra okuyarak îmanını haykırdığı “Rabbenâ âmennâ bi-mâenzel tevetteba’ne’r-rasûle fektubnâ mea’ş-şâhidîn/ Rabbi-miz! İndirdiklerine îman ettik ve (gönderdiğin) elçiye tâbî olduk. Bizi şâhitlerle birlikte yaz!” niya-zının gereği olarak Rasûl’e tâbî olmalıdır.Görmeden îman etmek, sami-miyetin bir göstergesidir. Her ne kadar Hz. Peygamber’in yüce ahlâkı, sîreti ve sûretini rivayetler-den öğreniyor olsak da bu, aslı-nı görmek gibi değildir. Cismini bizzat görmeden, güzel ahlâkına şâhitlik etmeden kendisine ina-nıp getirdiklerini benimsemenin kişiye izzet ve şeref kazandıraca-ğı muhakkaktır. Sonrakilerin faziletli olması, sahabe efendilerimizin konumunu alçaltmaz. Çünkü onlar, İslâm’a ilk hizmet edenler, İslâm Peygamber’ine ilk destek olanlardır. O’nun çağında yaşayıp O’nu gör-düğü hâlde inat ve kibirleri sebebiyle inkâr eden na-sipsizlerin varlığı düşünüldüğünde ashâb olmanın önemi daha iyi anlaşılacaktır.Öte yandan yetim olarak büyüyen ve kendisini ko-ruyup gözetecek bir kardeşi de bulunmayan Hz. Peygambere kardeş olabilmek, mü’minin ulaşabile-ceği hayırların başında gelir. Zira Allah Rasûlü “kar-deşlerim” diye hitap ederek onları şereflendirmiştir. Ebû Hüreyre’nin anlattığına göre Efendimiz bir gün: “Kardeşlerimi görmeyi arzu ederdim!” demiş; ashabı “Bizler senin kardeşlerin değil miyiz?” deyince de: “Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerim ise henüz

gelmemiş olanlardır.” buyurmuştur. Allah’ın Rasûlü Muhammed (sav)’in bu hitabına muhatap olmanın yolu ise elbette alınlarındaki secde izleriyle Allah’ın lütuf ve rızasını kazanmaya çalışarak O’na tabi ol-maktan, O’nunla birlikte olmaktan, O’nun getirdiği Kitab’a uymaktan geçer. Çünkü Kur’ân, amel edil-mek için indirilmiştir. Bu sebeple îman eri, gerek ferdî gerekse toplumsal hayatında, evde, işte, okul-da, çarşıda pazarda, seferde hazarda Kur’ân’ı kendi-sine rehber edinmelidir ki ismi meleklerle, peygam-berlerle, şehitlerle birlikte anılsın.İbn Abdilber, bu ve benzeri hadislerden hareketle, sonraki nesillerde sahabilerden daha üstün kimse-

lerin bulunabileceğini belirtmişse de âlimlerin büyük çoğunluğu bu görüşte değildir. Onlar, sahabe neslinin îman konusunda önde olmaları, Hz. Peygamber’i gö-rüp sohbetinde bulunmaları, ona maddî manevî destek olmaları, mallarını bu uğurda sarf etmele-ri, hicretleri, İslâm’ın hükümlerini olduğu gibi muhafaza edip son-raki nesle ulaştırmaları ve yapmış oldukları her işte hayra, ilme, ci-hada, iyiliğe öncülük ederek ken-dilerinden sonra gelenlere örnek olmaları gibi meziyetleri sebebiyle sahabe neslinin en hayırlı kimseler olduğunu benimsemişler, hiçbir amelin sahabî olmaya denk ola-mayacağını belirtmişlerdir. Bu-nunla birlikte yukarıdaki hadiste teşvik edildiği üzere Rasul’e îman, getirdiklerini tasdik ve sünnetine ittiba etmek, îman edenlerin en hayırlılarından olabilmenin bir yo-

ludur. Bu hususta sahabe nesli veya başkaları ile üs-tünlük yarışına girmek yerine, hayırlılardan olma ko-nusunda tatlı yarışa dâhil olmak ve bu yolda gayret sarf etmek en doğru olanıdır. Bu uğurda olan kim-selerin peygamberler, sıddîkler, şehitler ve sâlihlerle beraber olacağını ise Kur’ân bize müjdelemektedir: “Kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (îmanlarını) daha pe-kiştirici olurdu. O zaman elbette kendilerine nezdi-mizden büyük mükâfat verirdik. Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik. Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! Bu lütuf Al-lah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.” O hâlde haydi hayra, haydi hayırlı olmaya!

(8)Kurtubî, el-Müfhim, 1/502. Sahabe neslinin en hayırlı nesil olduğuna dair “En Hayırlı Nesil” başlıklı yazıya bakılabilir.(9)Mü’minûn, 23/61; Mutaffifîn, 83/26.(10)Nisâ, 4/66-70.

“Benim peygamberim böyle demiş olamaz!”

“Bu sözü aklım almıyor, sahih olamaz!” gibi kuruntularla O’ndan

bize ulaşan inci tânesi hakîkatleri inkâra yeltenmemeli, sırf aklına yatmadığı,

işine gelmediği için bu şekildeki inkârına

“Peygamber’in sözünü kabul etmemezlik yapmıyorum, bunu bize nakledenlere

güvenmiyorum” gibi bahâneler üretmeye

çalışmamalıdır.

25

Page 26: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

ANLAM VE DEĞİŞİM UZLAŞISI

İlişkiler tabiatı gereği çatışmalar barındırır bünye-sinde. Kavramların sâhip olduğu anlamlar yerin-

den edilirken, beklentiler de aynı hızda yerinden ediliyor ve tükenişe açık bir şartlanma ile son bu-luyor. Katı köşeli cevaplarla sindirici istikâmetin takipçileri kendi lisanlarını çoktan buyuragelmiş-lerdir. Aidiyet ile başlayıp mâkul vesilelerle her yanı şeffaf bloklar kurmak yerine, hi-zaya getirici kabuslar üretkenliği çerçevesinde tek sesli sonuç çı-ğırtkanlığı acımasızca yerini alır.

Korku yayarak iddiaların doğ-ruluğunu kabul ettirmek, en bü-yük ve en eskiye dayalı silahtır muhtemelen. Özensiz bir yapı ile ikna edici durmaya çalışan dav-ranışlar; genelleme yapabilme maharetinden uzak bir indirge-meye sebep olurlar. Yeni bir an-laşmazlığa, büklüm büklüm edilmiş çatlak seslerin köpürmesinin önünü açar.

Söylem ve eylem çelişkisinin girdabında üretkenlik yerini çatışmaya bıraktıkça, idealize edilmesi bek-lenen kapıların anahtarlarının kırılmasından başka bir işe yaramayacaktır. İletişimde saklı olan sömü-rünün yeri geldiğinde dînî hissiyatlar, yeri geldi-ğinde en basit duyguların tahrip olmasına uzanan süreçteki etkileri gerçekten gözle görülür boyuta ulaşmakta.

Tabiîdir ki, iletişim kanallarının çok hızlı gelişmesi ve eksik kaldığı bir alan bırakmaması her açıdan kötü olması anlamına gelmez. Bu anlama gelme-mesi için de çeşitli noktalardan alınan tespitler

çok iyi değerlendirilmelidir. Çoğu kez harmanla-namadan da olsa iletişim değneklerinin eline ge-çen fikir sâhipleri, taze bir duruşla birlikte dirençli gözlemlerle bambaşka bir seviyenin kurulmasına meyil verdirir. Bireyden kitleye uzanan neden-sel bozukluklarla hapsolmuş slogan bazlı işlem-ler çok ileri gidemez. Ciddî bir bilinç ve vazife

âdâbıyla kullanılan tüm iletişim parçaları insanların kolayca ide-olojik dolduruşlara gelmelerini, insanoğlunun tarihle, toplumla, nefsleriyle donanmış insanların yazdıkları metinlerin yaşadığı-mız bütün gerçekliği bildirip bize hayatımızı adayacağımız düstur-lar ortaya koyabileceğine inan-malarını imkânsız kılmıyorsa da zorlaştırıyor.

Motivasyon yokluğundan başla-yıp bireysel gelişimciliğin duraksamasına rağmen; değerler halkasından hedef içeren psikolojik bir çalışmanın içinde yer bulmaya gayret etmek çok önemli. Bu zor girişimi yaparken, tüm zihnî kalkış-malar, transferler ve bilginin hedefî akışını yönet-me telaşında sonsuz bir labirentte kaybolma ile neticelenmesi her gün yaşanan sıradan olaylardan biri hâline dönmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla ki-şilerin beklenti ve umut seviyeleri, gerçek bilgile-rin getirdiği gerçekçilik ve kuşatan ideolojik bazlı kaynakların tuttuğu gerçek dışıcılık arasındaki uz-laşma, uyuşma ve anlaşmanın bir sonucudur. Bu uzlaşma tüm toplumun içsel çelişkisini yansıtır.

Dışsal yapay faktörlerin hemen her sürece etki

İblis’in kıskançlığı ve hasedi, ilk günahın işlenmesine zemin hazırlar. Zemin kaygandır, düşmek çok kolay, kalkmak ise zordur.

Kavramların sâhip olduğu anlamlar

yerinden edilirken, beklentiler de aynı

hızda yerinden ediliyor ve tükenişe açık bir şartlanma ile son

buluyor.

Yasin MÜSLİM

26

Page 27: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

etmeye çalışması; gerçekliği ve doğru bilgiyi ana-liz etmemizi ciddî mânâda engeller ve yönlendirir. Aynı oranda doğru bilgi ile destekli pozitif oluşum-ları en çok etkileyen nokta; birbirlerinden habersiz olmalarıdır. Zihinlere ve kalplere kapı açma bece-risini en hassas çizgide yürüterek yayılımını sağla-mak gerekir.

Değerlerde, tutumlarda değişim ancak davranış-larda göründüğünde, sözlerden çok günlük faali-yetlerde ifade edildiğinde anlam kazanır. İletşimin tüm safhalarında menfaat bazlı boyunduruk kor-kusundan bağımsız çalışma yapanların başarısı fayda olarak yansıyacaktır. Ayrı-ca, sosyal tüm faaliyetlerin amacı sâdece toplumlarda-ki inanç ve tutum farklılıkları ve bunların dağılımının fre-kanslar, merkezi yönelimler ve standart bölünmelerin belirlenmesi değildir. Sosyal bilim dağılımın özelliğinin neden ve sonuçlarını açıkla-makla yükümlüdür.

Aslında, insan ve toplumunu geliştiren ve değişti-ren, insanın materyal yaşamını belirleyen, insanın düşüncesi değil, tam tersidir. Düşünceler insanı ancak o dönemin egemen düşüncelerinden öteye götürebilir; o kadar; düşüncelerle gidilen “öte” an-cak materyal üretimdeki insanın günlük yaşanan gerçeğiyle asıl anlamını bulur. Tamamen sanal kal-madan hayatın merkezindeki bağından kopmadan oluşturulacak sorumluluk duygusu; bünyesinde bulundurduğu çatışmaları tedavi ederek iletişimde ortak toplum değerlerine bağlayabilecektir.

Söylem ve eylem çelişkisinin girdabında üretkenlik yerini çatışmaya bıraktıkça, idealize edilmesi beklenen kapıların anahtarlarının kırılmasından başka bir işe yaramayacaktır.

Ciddî bir bilinç ve vazife âdâbıyla kullanılan tüm iletişim parçaları insanların kolayca ideolojik dolduruşlara gelmelerini, insanoğlunun tarihle, toplumla, nefsleriyle donanmış insanların yazdıkları metinlerin yaşadığımız bütün gerçekliği bildirip bize hayatımızı adayacağımız düsturlar ortaya koyabileceğine inanmalarını imkânsız kılmıyorsa da zorlaştırıyor.

• Ofset

• Dijital Baskı

• Ambalaj

• Oluklu Kutu

• Baskılı Koli Bantı

• Sürekli Form

• Promosyon

• Kupa

• Plaket

www.burakofset.com

[email protected]

0264 277 40 000264 281 68 50

Yahyalar Mh. Çeşme Meydanı Cd. No.4 ADAPAZARI / SAKARYA

Page 28: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Herkes genç olur, ama genç olmayı unutur. Gençliğinde kendi yaşadığı zorluk ve sıkıntıla-

rı sanki hiç yaşamamış gibi, kendisine yapılanları, anne ve babasından gördüklerini kendisi de aynen uygular, ya da biraz şekil değiştirir. Buna sebepte herhâlde anne ve babaların gençliklerinde yaşadığı korkular olsa gerek. Evet, genç olmak bir yanıyla zordur da, bir yanıy-la da hoştur. Hislerin en yoğun dönemidir de. Ar-kadaşlığın en yakınının kurulduğu, her şeyin daha renkli ve canlı olduğu dönemdir. Değişime, yeniliğe, iyiye, güzele, yâni geleceğe daha çok inanılır. Ve genç hayatının en umutlu olduğu dönemindedir. Dürüstlük, doğ-ruyu-hakkı savunmak, zarar gö-receğini bilse de bu yoldan vaz-geçmemek gençliğin en önemli özellikleri arasında olur. Öyle ya, arkadaşlık bir başkadır, gere-kirse hiç düşünmeden arkadaşı için canın verileceği bir anlayışa sâhiptir. Genç olmak zordur, o güne kadar anne-babanın, eğiticilerinin sö-zünden pek çıkmayan, sorgula-mayan ve onların gözüyle hayata bakan genç, artık her şeyi kendi gözüyle görmeye ve değerlendirme-ye başlar. Çünkü artık çocuk değildir ve hem fizikî, hem psikolojik olarak bir erişkin gibi değerlendirme gücüne, kabiliyetine sâhiptir ve bunun farkına var-ması ile de bunları kullanmaya başlaması çevresin-dekileri şaşırtır. O güne kadar pek hayır demeyen genç, her şeye isyan eder gibi hayır demeye başlar. Bu isyan, bazen yalnız isyan etmek adına da yapılır. Genç olmak zaman zaman yanlış karar vermek demektir. Çocuklarını bu konularda uyarmış olma-larına rağmen anne-babalar buna katlanamazlar.

Gençte kendince mantıklı açıklamalar getirerek kendini aslanlar gibi savunur. Bu bir çatışmadır ve herkesin derdi başkadır. Anne-baba gençten yan-lışını kabul etmesini beklerken, gencin hatalı oldu-ğunu kabul etmesi ise çok zordur. Böylece taraflar yalnız kendi derdine baktığından çatışmanın dozu da yüksek olur. Genç, kendisini ilgilendiren konularda kararı kendi-si vermek ve hem kendine hem diğerlerine kendini ispatlamak ister. Dışarıdan bir müdahalede bu is-tek daha da artar. Anne-baba için ise, her şeyden çok sevdikleri çocuklarının yanlış yapmasını iste-

memeleridir. Onlar için o hâlâ bir çocuktur, henüz kendi kendine karar veremez, buna yeterli de-ğildir ve onların isteklerine uygun davranmalıdır.Oysaki gencin gözü karadır, korktuğu gibi heyecanlanır da. Hayatının diğer aşamalarında cesaret edemeyeceği şeyleri bu dönemde yapabilir. Hayatın an-lamını sorgular, sâdece kendi ha-yatının değil, diğer hayatların da anlamını, varlığı sorgular ve ce-

vaplar bulmaya çalışır. Anlam bulmak amaç hâline gelir ve bu durum genci bunaltır. Diğer taraftan işin aslına bakarsak, anne-babanın da gencin de hedefleri aynıdır ve ileride dönüp ba-tıklarında hüznün, acının, yaşanamamışlığın en az hissedileceği bir gençlik yaşanmaya çalışılmasıdır. Ne çâre ki, iki tarafta hep hata yapar. Bu çatışmala-rın bu dönemde yaşanması gereken, hem anne-ba-bayı hem de genci olgunlaştıran, çeşitli safhalardan geçerek kemâle erdiren bir yol, bir üslûp, bir aşama olduğu nedense hep unutulur. Genç olmak gibisi var mı? Genç olmak, şeytana

GENÇ ve GENÇLİK-2Evet, genç olmak bir yanıyla zordur da, bir yanıyla da hoştur. Hislerin en yoğun dönemidir de. Arkadaşlığın en yakınının kurulduğu, her şeyin daha renkli ve canlı olduğu dönemdir. Dürüstlük, doğruyu-hakkı sa-vunmak, zarar göreceğini bilse de bu yoldan vazgeçmemek gençliğin en önemli özellikleri arasında olur.

Genç, kendisini ilgilendiren konularda kararı kendisi vermek

ve hem kendine hem diğerlerine

kendini ispatlamak ister. Dışarıdan bir

müdahalede bu istek daha da artar.

Sâhir AKÇA

28

Page 29: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

meydan okumaya devam etmek, şeytana çelme takmak için en uygun yaşı sürüyor olmak demek. Genç olmak, dinin emirlerini yerine getirmede, nehyettiklerinden de kaçınmada titiz olmak de-mek. Genç olmak, ibâdetten zevk almak, meselâ sandalyeye oturmaksızın namaz kılmanın zevkini doyasıya yaşamak demek. Genç olmak, yapacak çok şeyi olmak demek, dertli olmak; derdi sevmek, derde tâlip olmak demek. Genç olmak, koşarken yorulmamak; bilâkis koştukça kendine gelmek, daha çok koşmak istemek demektir. Genç olmak, ilim kuyusuna su tasını en çok sallayan olmak, il-min kokusunu çok uzaklardan bile alıp, koşmak demek. Genç olmak, “ah keşke zamanım olsaydı da…” diyenlere mukabil, “zamanımı iyi değerlendir-mem lâzım” diyebilmek. Genç olmak demek, Arş’ın gölgesinde gölgelenecek yedi şanslı gruptan biri demek. Önce gençliğin düşünmekle başladığını söylemek gerekir. Daha doğrusu gençlik düşünmekle, so-rumluluk almakla, üretmekle, tartışmakla, merak etmekle, hayret etmekle ve amelde bulunmakla başlar. Takvim yaşınız ne kadar genç olursa olsun, eğer düşünmüyorsanız mümkün değil genç ola-mazsınız. Diğer yanda genç kuşakların bir başka şeye ce-saret etmesi lâzım; kuşakları aşan bir perspektife sâhip olması, yeni bir dil kurmaya cesaret etmesi lâzım. Bu, daha önceki kuşakları reddetmek, onları hafife almak anlamına gelmez. Ancak onların ufuk-larını kapatmasına da fırsat vermeden, her zaman ehliyet ve liyâkat sâhipleriyle

fikir alışverişinde bulunmalıdır. Gençler, kendilerine rehberlik edeceklerin dostları olması gerektiğine önem vermelidirler. Kendilerine rehberlik edecek-lerini düşündükleri insanları, gerektiğinde en güzel dili bularak eleştirebilmeliler. Ayrıca genç adam ufkunu tek adamın, tek yorumun, tek boyutun kapatmasına izin vermemeli; genç ku-şakların öncelikle kendilerine rehberlik edecek ka-rizmatik kişiler gibi putları olmamalıdır. Bunu da en güzel şekilde yapmanın yollarını bulmalı, yâni namımız yürüsün diye değil, Allah’ın namı yürüsün diye yapmak, bencilik yapmamak, benmerkezci olmamak, diğergâm olmayı başarmak, herkese açık zihnî bir dikkate, içinin herkese açık olmasını sağlayabilecek bir hassasiyete, inceliğe sâhip ol-mak, herkesle konuşacak şekilde dosyalara, dü-şüncelere hâkim olmanın yollarını bulmak, herkesi kuşatacak bir ufka sâhip olmak gibi sorumlulukları olmalıdır gencin. Genç adam insanlık çapında düşünmekle, insan-lık çapında üretmekle, insanlık çapında, insanlığın nabzını tutan bir dikkate sâhip olmakla sorumludur. Çünkü bugün dünyayı takip etmek her çağdan çok daha kolay bir noktada bulunduğumuzu gösterir; anında iletişimin sağlandığı bir dünyada sâdece bilginin mahiyeti hakkında tevhidî bir duyarlılığa sâhip olmak yeter. Bunu sağladığımız takdirde pek çok şeyi başarabiliriz. Genç olmak demek yeniden başlamak demektir. Kendisini herhangi bir zihnî hapishâneye kapatmamak demektir ki, değilse o andan itibaren genç olma liyâkatine veda etmiş olunur.

“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... “Zaman bendedir ve mekân bana emânettir!” şuurunda bir gençlik. Devlet ve milletinin yedi asırlık ha-yatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır: Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet. İkincisi üç asır: Kaba softa ve ham yobaz elinde sefâlet ve hezimet. Üçüncüsü bir asır: Allah’ın, Kur’an’da “Belhum adal -Hayvandan aşağı” dediği cüce taklitçilere ve Batı dünyasına esâret. Ya dördüncüsü?: Son yarım asır! İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinâyetle, madde plânında kurtarıldıktan son-ra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet. İşte, tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gö-ren. Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıh-

çılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfr diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi; Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı, yeni bir şafak fışkırışı-nı gözleyen bir gençlik. Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün “dikey”leri “yatay” hâle getirecek bir çığlık kopararak “mukaddes emaneti ne yaptınız?” diye meydan yerine çıka-cağı günü kollayan bir gençlik. Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik.Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında “Hâkimiyet Hakk’ındır” düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve hâlis hürriyeti

Önemine binâen, Merhum üstâdımız Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Gençliğe Hitâbe”sini kendisine rahmete vesile olması dileğiyle sizlere sunuyorum:

29

Page 30: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Hakka kölelikte bilen bir gençlik.Emekçiye “Benim sana acıdığım ve seni korudu-ğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini ko-ruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddi-asıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zâlim patronlardan daha zâlim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!” diyecek;Kapitaliste ise “Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısı-na kazımadıkça serbest ne-fes bile alamazsın!” ihtarını edecek, kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, es-tetiğine, irfanına, idrâkine sâhip bir gençlik. Bir buçuk asırdır türlü buh-ranlar içinde yanıp kavru-lan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan Batı adamının bula-madığı, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta Batı adamında bulduğu-nu sandığı şeyi, o mübârek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakîkatinin, İslâm’da oldu-ğunu gösterecek ve bu ta-vırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik.“Kim var?” diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik. Can taşıma liyâkatini, canların canı uğ-runda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette usûle, stratejiye uygun bir gençlik.Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle; zifi-ri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkede-cek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu usta-sı bir gençlik.Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkart-ma kâğıdı şehri, muzahrafat/pislik kanalı soka-ğı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mü’min zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müessesele-

rinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz tâlim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir mey-dan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazan-makla vazifeli bir gençlik.Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş-geçmiş bütün eski mü’min nesillerden hiç-birini beğenmeyecek, onlara; “Siz güneşi cepleri-nizde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Ger-

çek Müslüman olsaydınız bu hâllerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek Müslümanlığın “nasıl”ını ve “ne idüğü”nü her hâliyle gösterecek bir gençlik.Tek cümleyle; Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hür-metine yarattığı Sevgilisi (sav)’in fezâyı bütün yıl-dızlarıyla manto gibi saran mukaddes eteğine tutuna-cak ve O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığı-nak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muame-leye tâbi tutacak bir gençlik.İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda gö-rüyorum. Şekillenmesi, bil-lurlaşması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodaman-

ların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğe-rimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhla-yıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şu-dur: Tabutumu öz ellerinle musallâ taşına koyar-ken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiye-tim bil!"Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!.." Allah’ın selâmı üzerine olsun.”

Not: Bu makaleyi hazırlarken yazılarından istifa-de ettiğim Mehmet Evren’e, Prof. Dr. Erol Özmen’e, Mine Taşdemir’e, Atasoy Müftüoğlu’na teşekkür-ler.

30

Page 31: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

İlk tevbe, ilk Peygamberle, Hz. Âdem (as)’la başlar. İblis’in kıskançlığı ve hasedi, ilk günahın işlenmesi-

ne zemin hazırlar. Zemin kaygandır, düşmek çok ko-lay, kalkmak ise zordur. Fısıltılar ve telkinler, taktik ve manevralar neticesini verir. Netice insan için kötü, İblis için sevindiricidir. İblis, Allah (cc)’ın rûhundan üf-lediği ‘insan’a gûya kendince ga-lip (!) geldiğini zanneder. Hâlbuki insanı insan yapan iksir de burada gizlidir. İblis ise bunu idrak ede-mez.Tevbe, Rabbimizden ümidimizi kesmediğimizin alâmetidir. Rabbi-mizin rahmeti her şeyi kuşatmış-ken, günahı gözümüzde büyüt-mek ve ye’se düşmek, Rabbimizin lütfundan ümidimizi kesmeye biz-leri sevk edebilir Allah muhafaza.Hz. Âdem ve Hz. Havva teessür, teeddüb ve nedâmetle yalvarırlar, ama aslâ ümitsiz değildirler: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağış-lamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (A’raf, 23)Kullarının sevap işlemesinden memnun olan Allah, günahın akabinde kendisinden af dilemelerinden de hoşnut olur. Eğer insanoğlu hiç günah işlemeyecek olsaydı, Gaffar, Gafur, Tevvab, Settar isimlerinin te-cellisini müşâhede edemezdik sanırım.İnancım o ki, sözcükler ağzımızdan samimiyetle çı-karsa, affa mazhar oluruz ve tevbemiz kabul edilir. Hz. Adem’in kıssasında olduğu gibi: ‘Âdem, Rab-binden birtakım buyruklar aldı; onları yerine getirdi. Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüp-hesiz o tevbeleri daima kabul edendir, merhametli olandır.” (Bakara, 37) Çaba ve çırpınmalar meyvesini vermiş, tevbele-ri kabul edilmiştir. Gözyaşlarıyla yıkanan kusurlar, piru pâk olmuş, ruh arınmış, beden teskin edilmiştir.

Gözyaşları zaten, gözün niyazı değil midir? Kelime-siz ve sedasız akan her inci danesi, kalbin pişman olduğuna işaret eder. Kalpteki zulmet ve kederin yerini berraklık ve huzur alır. Vicdan azabı yerini it-mi’nana bırakmıştır. Kendisi ile hesaplaşan nefs, hür iradesi ile tercihini yapmış ve Rabbinden istirhamda

bulunmuştur. Zaten insanı da de-ğerli kılan bu istirhamı değil midir?Aslında tevbe, Rabbimizin bize yardımı, dünya kuyusu ve karan-lıklarında bize uzattığı ipidir. Ku-yudaysak, ipe ihtiyacımız yokmuş gibi davranmak doğru olamaz. “Ben artık bu cürmü işlemeye-ceğim, kurtar beni bu kuyudan ve karanlıklardan Rabbim” diye feryad-ü figanlar edilmelidir. Dil tevbe ederken, kalp günah işle-mekte kararlı olursa, yâni kalbin tevbeden haberi olmazsa, tevbe-lerin Rab indinde bir kıymeti har-

biyesi olmaz.Tevbenin bir desteğe ve yardımcıya ihtiyacı vardır: “İbâdet”. Tevbe eden kimse, çirkin davranışlarını değiştirmek için ibâdet ve taatlarına önem vermeli ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Önünde uzun yıllar bulunduğunu düşünüp, tevbeyi erteleme-melidir. Maalesef insanoğlunun en büyük zaafların-dan birisi uzun yaşama arzusudur. Bu arzu, bizi çoğu zaman yanıltır. Ecelin kollarına ne zaman düşeceği-miz belli değildir. Öyleyse yakayı ecele kaptırmadan önce tevbe–istiğfar için acele edilmelidir.Ruhlarımıza yönelik saldırıların, buhran, bunalım ve çirkefliklerin çokça yaşandığı asrımızda tevbeleri-miz, bizleri savrulmaktan kurtarsın inşâAllah. Her gün Rabbine tevbeler eden bir Peygamberin ümmeti olarak, irfanî bir tevbe ile taçlandıralım her günümü-zü ve nihayetinde ömrümüzü:

SAVRULMAMAK İÇİN: TEVBEİblis’in kıskançlığı ve hasedi, ilk günahın işlenmesine zemin hazırlar. Zemin kaygandır, düşmek çok kolay, kalkmak ise zordur.

Tevbenin bir desteğe ve yardımcıya ihtiyacı

vardır: “İbâdet”. Tevbe eden kimse, çirkin davranışlarını

değiştirmek için ibâdet ve taatlarına önem vermeli ve Allah’ın rızasını kazanmaya

çalışmalıdır.

Kudret ÇİMEN

Uzman VaizeSakarya İl Müftülüğü

31

Page 32: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

“Konya Sivil Toplum Kuruluşları”nın her yıl ortaklaşa düzenlediği ve Türkiye’nin önemli organizasyonları arasında yer alan “Ufuk Turu Toplantıları”, bu yıl 9-13 Mayıs 2018 tarihlerinde Bursa’da gerçekleştirildi. 15.’si düzenlenen etkinliklerde “Sivil Toplum ve Dünyevîleşme” teması işlendi. Birçok akademisyen, yazar ve alanında uzman kişilerin konuşmacı olarak katıldığı konferanslarda;-Din ve Dünyevîleşme, -Değerler ve Dünyevîleşme, -Gündelik Hayat ve Dünyevîleşme ile -Sivil Toplum ve Dünyevîleşme konuları ele alındı. Türkiye’nin birçok bölgesinden geniş katılımın sağ-

landığı toplantılar, 5 gün ve 5 oturum şeklinde ger-çekleştirildi. Etkinlik kapsamında Bursa ve çevresine kültür gezileri de düzenlendi. Konya Sivil Toplum Kuruluşları İcra Kurulu Başkanı Muhsin Görgülügil, Konya’da 180 vakıf, dernek ve sendikanın bir araya gelerek kurduğu Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’nun 26 yıldır faaliyet-lerini sürdürdüğünü ifade etti. Platformun 15 yıldır Ufuk Turu markasıyla bir kültür faaliyeti icra ettiğini belirten Görgülügil, “Ufuk Turu, bir sivil toplum çalış-tayına dönüşmüş durumda. Diğer şehirlere de örnek teşkil edecek bir projeyi icra ediyoruz. Bundan önce Ufuk Turu programını Alanya, Antalya, Afyon, Nev-şehir, Ankara ve Mardin gibi illerde yaptık. Bu sene de Osmanlı’nın baş şehri Bursa’da yapıyoruz. Top-

UFUK TURU TOPLANTILARI - 15 İnsanlığı ve toplumumuzu derinden etkileyen dünyevîleşme hastalığı insanımızda ebedîliği bu dünyada arama ve geçici dünyayı amaç olarak görerek, kalbine yerleştirmek suretiyle dünya-âhiret dengesini yanlış bir düzlemde ele alma sonucunu doğurmaktadır. Böylece, aslî sorumluluk-ların ihmali ile ebedî mutluluk fikrindeki ilâhî mesajın yanlış okunması problemi ortaya çıkmaktadır.

Gazanfer ÜVEZ

32

Page 33: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

lantıya Konya’dan platform bünyesindeki vakıf, der-nek ve sendika temsilcileri, 81 vilayetteki sivil top-lum platformu temsilcileri, siyasîler, akademisyenler ve bürokratlar davet edildi.” Önceki yıllara nazaran yoğun katılımın olduğunu kaydeden Görgülügil, otu-rumlara alanında uzman 20 akademisyenin konuş-macı olarak katıldığını söyledi. Etkinlik çerçevesinde kültür ziyaretlerinde de bulunacaklarını belirten Gör-gülügil, “Ufuk Turu toplantılarının gerçekleşmesinde, platformumuza proje desteklerini veren İçişleri Ba-kanlığına ve Bakanlık mensuplarına, Konya Büyük-şehir Belediyesine, Bursa Büyükşehir Belediyesine, Selçuklu Belediyesine, Bursa Valiliğine, Konya ve Bursa ilinin değerli Sivil Toplum Kuruluşu temsilcile-rine teşekkür ediyorum” dedi.“15. Ufuk Turu” toplantıları sonuç bildirgesinin yayın-lanmasıyla sona erdi.

Ufuk Turu-15 Proğramı, “Dünyevileşme” Konu-su Başlığında Oturumlar Şöyle Uygulandı:1.Oturum: Din ve Dünyevîleşme: Oturum Başkanı: Prof.Dr. Bilal Kuşpınar A-) Din’in Dünyaya Bakışı: Konuşmacı: Prof.Dr. Ramazan AltıntaşB-) Dünyevîleşmenin Tarihçesi: Konuşmacı: Prof.Dr. Ali AkpınarC-) Günümüz’de Dünyevîleşmenin Sebepleri: Konuşmacı: Prof.Dr. Abdullah TopcuoğluD-) Dünyevîleşme Karşısında Değerlerimiz: Konuşmacı: Prof.Dr. Ejder Okumuş 2.Oturum: Değerler ve Dünyevîleşme: Oturum Başkanı: Prof.Dr. Saim KılavuzA-) Değerler Eğitimi ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Yrd. Doç.Dr. M. Esat AltıntaşB-) Cinsiyet Rollerinin Değişimi ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Sema MaraşlıC-) Değerler Aşınması ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Prof.Dr. B. Ali ÇetinkayaD-) Aile ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Por. Dr. Saffet Köse 3.Oturum: Gündelik Hayat ve Dünyevîleşme: Oturum Başkanı: Prof.Dr. M. Emin AyA-) Toplumsal Değişim Dünyevîleşme ve Hukuk: Konuşmacı: Yrd. Doç.Dr. Ahmet AkmanB-) Ekonomik Hayat ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Yrd. Doç.Dr. Mustafa ÖzelC-) Sosyal Hayat ve Dünyevîleşme: Konuşmacı: Prof.Dr. Tevfik YücedoğruD-)Dünyevîleşme ve Münzevîleşme

Arasında Hayat: Konuşmacı: Prof.Dr. Kudret Bülbül 4.Oturum: Sivil Toplum Kuruluşları ve Dünyevîleşme: Oturum Başkanı: Prof. Dr. Birol AkgünA-) Dünyevîleşme Karşısında STK’lar: Konuşmacı: Prof.Dr. Önder KutluB-) Dünyevîleşen STK’lar: Konuşmacı: Prof.Dr. Ali AkmazC-) Dünyevîleşme Karşısında Din Hizmeti Veren Kurumlar: Konuşmacı: Prof.Dr. Mefail HızlıD-) Sekülerizmin Hastalıkları ve Tedavisi: Konuşmacı: Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu 15. Ufuk Turu Sonuç Bildirgesi: Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu tarafından, İçişleri Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Bur-sa Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesi’nin destekleriyle, organize edilen Ufuk Turu Programla-rının 15.si bu yıl, 9-13 Mayıs 2018 tarihleri arasında, tarihî ve kültürel zenginliği ile tebarüz etmiş, Osmanlı payitahtı Bursa’da, başarıyla icra edilmiştir.Toplantılar, Platform üyesi 184 Sivil Toplum Kurulu-şunun ev sâhipliğinde, Bursa Sivil Toplum Kuruluşları Platformunun desteğiyle, Türkiye’nin yedi bölgesin-den 53 şehir ve Konya’dan toplam 350 sivil toplum temsilcisinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.Ülkemiz, bölgemiz ve dünyamızın çok hızlı ve sancılı biçimde tecrübe etmekte olduğu değişim ve dönü-şüm sürecinde, temel değerlerimizden kopmadan, gündelik hayatın akışı içinde herhangi bir duraksa-maya mahal vermeden, özellikle varlık gayemizden uzaklaşmadan değişimi yönetme konusundaki ka-rarlılığımızı vurgulamak gerekmektedir.Ana temamız olan “Sivil Toplum ve Dünyevîleşme” konusu, alanında son derece saygın akademisyen ve sivil toplum yetkilileri tarafından sunulan tebliğ-ler çerçevesinde, çeşitli yönleriyle ve derinlemesi-

33

Page 34: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

ne tartışıldı. “Din ve Dünyevîleşme", "Değerler ve Dünyevîleşme", “Gündelik Hayat ve Dünyevîleşme” ile "Sivil Toplum ve Dünyevîleşme " ana başlıkları altında dört oturum şeklinde gerçekleştirilen toplan-tılarda toplam 16 adet tebliğ sunuldu. Mutat olduğu usulle, sunumlardan hemen sonra gerek soru ve de-ğerlendirmeler yoluyla, gerekse istişarî mahiyette ve yüz yüze görüşmeler aracılığıyla katılımcıların karşı-lıklı fikir alışverişinde bulunmaları sağlandı.Ayrıca, “Sivil Toplum İstişare” toplantılarında, ül-kemizin farklı bölgelerinden toplantıya iştirak eden kuruluş temsilcileri sivil toplum ve ülke meselelerini tartışıp, görüş alışverişinde bulunmakla kalmamış, somut işbirliği imkânlarını da araştırmışlardır.

15. Ufuk Turu Toplantıları Neticesinde Aşağıdaki Hususlar Tespit Edilmiştir:1. İnsanlığı ve toplumumuzu derinden etkileyen dünyevîleşme hastalığı insanımızda ebedîliği bu dünyada arama ve geçici dünyayı amaç olarak gö-rerek, kalbine yerleştirmek suretiyle dünya-âhiret dengesini yanlış bir düzlemde ele alma sonucunu doğurmaktadır. Böylece, aslî sorumlulukların ihma-li ile ebedî mutluluk fikrindeki ilâhî mesajın yanlış okunması problemi ortaya çıkmaktadır.2. Modernleşme ve dünyevîleşme bireyselleşmeyi doğurmakta, bu durumda ise anlam kodlarımızdan uzaklaşmamızın önü açılmakta, toplumsal suçların artmasına, şiddetin kurumsallaşmasına, yaratanına ve topluma karşı nankörlüğün yaygınlaşmasına se-bebiyet vermektedir. Böylece insanımız ibâdetleri ve temel dînî ritüelleri dünyevî kelime ve kavramlarla açıklama garabetine düşmektedir. Böylece ihlâsın kaybolduğu, gösterişin yaygınlaştığı ve ilâhî emre muhatap bireyin silikleştiği bir vasat doğmaktadır.3. Kendisini dünyanın merkezinde gören birey dünyevîleşmenin sorumlusudur. Ancak bu sorumlu-luk münferit değil, çok aktörlü bir olaydır. Kendini be-ğenen, her yaptığının doğru olduğunu düşünen fert değerleri ve geleneği bozmaktadır. Kendi ürettiğinin esiri olan, kendi doğrularını kendi üreten ve kendi dı-şındakileri yok sayan insan anlayışının değiştirilmesi için toplum olarak plânlı çalışmalara ihtiyaç duyul-maktadır.4. Dünyevîleşme hastalığını da üretmekte olan sekülerleşme, birileri tarafından Batılılaşma ve modernleşme için ön şart olarak sunulmakta, dünyevîleşirken sosyal ve siyasî kurumlarımızın din-den ve değerlerimizden uzaklaştırılması sonucunu doğurmaktadır. Sekülerleşme sürecinde medya, eğitim sistemi, ekonomik koşullar, toplum algısının değişmesi ve dînî kurumların etkisini yitirmesi gibi

faktörle etkili olmaktadır.5. Temel ve değişmez metinlerimiz olan Kur’an ve Sünnet bizlere hayatımızda ölçülü olmayı, aşırılığa kaçmadan iki dünyaya ait sorumluluklarımızı yerine getirmeyi emretmektedir. Madde-mânâ ilişkisini kur-ma aşamasında, hayatımızın tanzimi safhasında ve kamusal süreçlerin düzenlenmesi esnasında bu ilâhî ve hassas dengenin mutlaka göz önünde bulundu-rulması gerekmektedir.6. Dünyevîleşmenin ana sebepleri arasında sayılma-sı gereken materyalistleşme ulusal ve küresel etken-lere dayanmaktadır. Küresel düzeyde haksızlıkların ve soygun düzenin yaygınlaşması yapay tüketim ilişkilerinin belirmesine neden olmaktadır. ‘Tüketim odaklı üretim’ ve ‘üretim merkezli soygun’ sistemi geniş kitlelerin psikolojilerinin bozularak yapay tüke-tim kalıplarının üremesine yol açmaktadır. Böylece, ekonomik çarpıklıkların giderilmesinde sağlam ilişki seviyelerinin tesisi gerekli hale gelmektedir.7. Değerlerimizin ve geleneklerimizin sorgulanır hâle gelmesi, toplum nezdinde erozyona uğraması top-lum bileşenlerimizi bozmuş, dengelerimiz tersyüz olmuştur. Oysaki toplumsal düzenin bozulması buna bağlı diğer tüm düzenleri mecrasından çıkarmak-ta, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sebebiyet vermektedir. Bu durumda dinini ve değerlerini as-gari seviyede pratiğe döken, ‘Minimal Müslüman’ tipi yaygınlaşmaktadır. Dengelerin berhava olduğu bu düzlemde helâl-haram duyarlılığı kaybolmakta, meşruiyet çizgisi geçerliliğini yitirmektedir. Böylece, aile içi ilişkiler bozulmakta, fertler ailenin önüne geç-mekte, ortak fayda ve payda değersizleştirilmekte-dir. Bu anlamda geleneksel otoritenin yeniden tesisi ve aile fertlerinin aslî ve fıtrî sorumluluklarına geri dönmelerinin yolu mutlaka açılmalıdır.8. Öte yandan; gelenek ve toplumsal tecrübemiz-de geniş yer tutan iyi uygulamalarımız bizlere umut ışığı vermekte, özellikle 15 Temmuz şanlı direnişini de doğuran toplumsal ruh hâli yeniden gün yüzüne çıkmaktadır. Değişimi ve gelişimi sağlayacak nüve milletimizin derin vicdanında mevcuttur. Her şeye rağmen toplumsal reflekslerimiz ve yardımlaşma kültürümüz varlığını devam ettirmekte, yakın coğraf-yamızdaki milletler başta olmak üzere tüm mazlum toplumlara çare olma durumumuz sürmektedir.9. Dünyevileşmenin ilâcı, içe kapanma değil, doğru alanlara yönelmedir. Bu durumda münzevîleşme gibi bir alternatifimiz de bulunmamaktadır; temel anlam kodlarımıza yönelmekten başka çare yoktur. Döne-min ruhuna uygun hareket ve içe kapanan yerine küresel sisteme değer sunan bir medeniyetin ihyâsı için çaba gerekmektedir.

34

Page 35: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

10. Sivil Toplum Kuruluşlarımız, toplumsal sorumlu-luk bilinci içinde, çalışmalarını sürdürdüğü durum-larda dünyevîleşmeye karşı panzehir oluşturabilirler. Sivil olmak fıtrî olana dönmeyi, hak ve adâlet temelli çalışma yürütmeyi ve topluma yönelik faydalı işler yapmayı gerektirir. Türkiye’de sivil toplum gelişmek-te, sorumluluklarını yerine getirmek için derin bir çaba içerisine girmektedir. Sâdece üyeleri için değil, tüm topluma yönelik çalışma yürütmesi sivil toplumu gelişmesi gereken bir alan haline getirmektedir.11. Dünyevileşmenin bertaraf edilmesinde dînî hiz-met veren resmî ve özel kuruluşlara büyük sorum-luluklar düşmektedir. Toplumun tüm üyelerine ula-şabilme potansiyeli bulunan bu kişi ve kuruluşlar hâlihazırdaki ilke ve süreçlerini gözden geçirmek du-rumundadırlar. Din dilinin tehdit içermemesi, sevdir-me ve kolaylaştırma yoluyla yaygın etkisini genelleş-tirme imkânına sâhip olması dünyevîleşmeye karşı düşünülebilecek adımlar arasındadır.12. Yasal mevzuatımızda mevcut bulunan dünyevîleşme pratiklerinin acilen ve kökten biçimde gözden geçirilmesi elzemdir. Aile, kadın, genç ve ço-cuk aslî fonksiyonlarına döndürülmeli, bu aktörlerin ‘birlik ve beraberlik içinde uyumu’ acilen sağlanmalı-dır. İthal yasa ve düzenlemelerle toplumumuz sulh ve sükûna kavuşamayacağı gibi, aile ve üyeleri sâdece yasal düzenlemelerle de korunamaz. İnsanımızın vicdanına ve inancına hak merkezli yaklaşımlar yer-leştirilmedikçe sorun çözülemez.

13. Son dönemlerde Milli Eğitim sistemimizde yürü-tülen öze dönüş kabilinden yararlı çalışmaların arta-rak devam etmesi bir zorunluluktur. Üzülerek ifade etmemiz gerekiyor ki, ilk ve orta öğretim müfredatı uzun yıllar boyunca değer-odaklı bir yaklaşımla tes-pit edilmemiş, toplumumuza ve değerlerimize aykırı uygulamalar, dünyevîleşen ve bağlamından uzakla-şan toplum kesimlerinin doğmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Eğitim sisteminde yapılacak köklü bir reform sayesinde mutsuz, yalnız, zevk peşinde ko-şan, ahlâkî erdemlerden yoksun ve bencil birey fikri bertaraf edilebilecektir. İyiliği çoğaltmaya çalışan, maddî ilerlemenin getireceği yükleri bilen ve mânevî kalkınmayı hedefleyen bir toplum tasavvuru ana he-defimiz olmalıdır.Bu vesile ile, katılımcı sivil toplum kuruluşları ve üye-leri olarak bizler; toplumumuzu ‘dünyevîleştirmek’ üzere harekete geçtiğini gördüğümüz birtakım iç ve dış mihrakların oyunlarını bozmak, aslî kaynaklarımı-za dönmek ve bizlerle inançlarımız arasına engeller koymaya çalışanlara karşı çıkmak ve din ve değer-lerimizin hak ettikleri yere gelmeleri için üzerimize düşeni yapmakta kararlı olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz.

12 Mayıs 2018 BURSA

Muhsin GÖRGÜLÜGİL İcra Heyeti Başkanı

Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Adına

15 Yıllık Ufuk Turu Toplantıları Konu Başlıkları: (Toplantıların Başlangıç Yılı: 2004)Ufuk Turu/1 "AB ve Türkiye" Ufuk Turu/2 "Dış Politika ve Türkiye" Ufuk Turu/3 "Eğitim" Ufuk Turu/4 "Sivil Toplum" Ufuk Turu/5 "Değişim"Ufuk Turu/6 "Birlikte Yaşama Kültürü" Ufuk Turu/7 "Yeniden Yapılanma" Ufuk Turu/8 "Değerlerin Dönüşümü ve Ahlâkî Çözülme"Ufuk Turu/9 "Değişen Dünyamızda Aile"Ufuk Turu/10 "Türkiye ve Geleceği"Ufuk Turu/11 "Küresel Hareketler ve Sivil Toplum" Ufuk Turu/12 "Türkiye’nin Geleceği ve Yeni Ufuklar"Ufuk Turu/13 "Sivil Toplum Kuruluşları Medeniyet Buluşması"Ufuk Turu/14 "Sivil Toplum ve Din"Ufuk Turu/15 "Dünyevîleşme"

35

Page 36: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Samimiyet varsa sonuç mutlaka vardır. Her işi mutlak ehlinden öğrenmeli, ehlinden tahsil edi-

len ilim aydınlığa, başarıya, istikrara, istikbâle gö-türür. Yarı yamalak öğrenilen, bildiğini zannettiğiniz işler ve kurallar sizi içinden çıkamayacağınız bir karanlığın, tamam olmayan işlerin, itibarsızlaşmış kimliğin sâhibi yapar. Olaylara, eylemlere ayağımızın dibinden değil, şekil ve sebep olan kav-ramlar üzerinden değerlendi-rirsek aslında ne kadar yetersiz veya ulaşmak için araç edinme-diğimizi görürüz.İlmin ve bilginin anahtarı, kaynağı elinde olanları terk edip, tâlî yol-lardan ihtiyaçlarını gidermek için mücâdele etmeye çalışanlar, ancak susamış bir insanın, akan çeşmeden değilde, paslanmış, suyu olmayan bir kurnadan, sanki sağır ve kör kalmışca-sına su beklemesine benzer.Ayasofya bir Miractır, Darüsselâm (Kudüs) Beytü'l Makdis bir Miractır. Elinde selahiyeti, güç ehliyeti olupta Miraca vuslat olamayanlar, önce Fatih Sul-tan Mehmet Hanın, sonra Allah'ın gazabı ilahiye'si

ile karşı karşıya kalacaklar. Kudüs’e Selahaddin ol, ümmet için toplan.Darüs Selâm; davası hak olanın, kalbi ve aklının hu-zur bulduğu, adım adım rûhî mânevîyenin hazzını yaşattığı mübârek bir beldedir. Türk milleti idrakı, itikadı ile Beyt-i Maktis’te nar gibi çoğalmalı. Üm-

met çoğalırsa küfür kavminin ço-cukları korkudan bu güzelim bel-deleri terk eder, inşâAllah.Evini temiz tutmayan milletler; evlerinde haşere, böcek istilâsı olmasını engelleyemez. Sâhipsiz bıraktığın emanet'e uzaktan dil ile sâhiplenmek korkaklığın, acziye-tin tezahürüdür. Temiz olan evde haşere barınmaz. Bize düşen evi-

mize geri dönüp Beyt-i Makdis-i temiz tutmak. Davası hak olanın ülküsü/ mefkûresi vardır. Ülküsü olan milletlerin kızıl elması/ mefkûresi vardır. Kızıl elma bir süreçtir. Siz mazlum halkların inançlarını zaaf olarak kullanıp eylemlerinizde sonuca doğru gitmemişseniz, mutlaka karşı gurubun hareket sa-hasını genişletmişsinizdir. Davamız Kudüs.

TEFEKKÜR İKLİMİYarı yamalak öğrenilen, bildiğini zannettiğiniz işler ve kurallar sizi içinden çıkamayacağınız bir karanlığın, tamam olmayan işlerin, itibarsızlaşmış kimliğin sâhibi yapar.

Atilla EMANET

Darüs Selâm; davası hak olanın, kalbi ve aklının huzur bulduğu, adım

adım rûhî mânevîyenin hazzını yaşattığı

mübârek bir beldedir.

36

Page 37: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

Hazırlayan: Muhammed Ali KARAOĞLU

ÖZLÜ SÖZLER

Neden her şeyin gönlümüzce olmasını istiyoruz da; istemesini

bilen bir gönlümüz olmasını istemiyoruz?

Senin gönlünün diğerlerinden daha önemli

olmasını sağlayan şey, ona ayardığın vakittir.

İyilik ticaret değildir. Allah için yapılır ve unutulur.

Dünyanın fâniliğini idrak etmek,

insanı daha ahlâklı davranmaya zorlar.

Eğer câhiller susup konuşmasalardı, insanlar arasında

ihtilaf olmazdı.

Bu dünyaya kanmayalım,Fânidir, aldanmayalım;Bir iken ayrılmayalım,Gel dosta gidelim dosta.

Nimeti küçümseyip değerini bilmemek kadar,

nimetin elden çabuk gitmesine sebep olan

başka hiçbir şey yoktur.

Duadan bıkkınlık göstermeyiniz. Çünkü dua ile beraber olan hiçbir

kimse helâk olmamıştır.

Gönlünden Allah sevgisi arttı mı bil ki, Allah da seni sevmektedir.

Nezâket kar gibidir. Örttüğü her şeyi güzelleştirir.

Kendini bilen, bilmeyenin kusuruna bakmaz.

Neşet Ertaş

Tatlı suyun başı kalabalık olur.

Ders alınmış başarısızlık,

başarı demektir.

M. S. Forbes

Abdulhakim Arvasî (ra)

S. Zizek

A. Saint Exupery

İsmet Özel

Halil Cibran

Hz. Mevlânâ (ra)

Hz. Ömer (ra)

Hz. Ali (kv)

Muhammed Cevad

Yunus Emre

Merak, ilmin hocasıdır.

Bediüzzaman Said Nursî

Yüzü kıbleye çevirmek kolay;

mühim olan gönlü Allah’a çevirmektir.

Mehmed Zâhid Kotku (ra)

İbrahim Tenekeci

İnsan, tarihte, sâdece

geçmişini değil, geleceğini de arar…

37

Page 38: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

www.salcano.com

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Salcano_A4_ilan.pdf 1 12/12/17 22:57

CCS DEKORASYON İNŞAAT SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİŞeker Mh Ak Sk No:135/A SAKARYA Gsm: 0545 454 27 31 Tel: 0264 291 27 31 / [email protected]

www.ccsdekor.com

Page 39: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

www.salcano.com

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Salcano_A4_ilan.pdf 1 12/12/17 22:57

SALKO BİSİKLET SAN. ve Tic. LTD. ŞTİ.İslambey Mh. S.Mehmet Cd. No:26Arnavutköy / İSTANBULTel: 0212 597 08 06 - 07 Fax: 0212 597 08 11www.salcano.com [email protected]

Page 40: ŞİMDİ YENİ ŞEYLER ZAMANI!adabulteni.com/Files/58.pdf · Hafa, 2/283) Bu Peygamberî müjde hadis kitapla-rında kalır, biz ise din kardeşlerimize sevgi dolu de - ğil, nefret,

0264 278 74 68Semerciler Mh. Dr Nuri Bayar Cd. No: 30

Adapazarı / SAKARYA