medikent - ocak 2015

92
SAYFA 61 Online Dergi Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır. ISSN: 1307-2242 Ocak 2015 / Sayı 16 • www.kenthospital.com GRİPTE Antibiyotiğin FaydasıYoktur! Suda DOĞUM SAYFA 57 SAYFA 49 Anjelika Akbar Müziği Aşkla Yaşamak SAYFA 35 SAYFA 45 SAYFA 71 & & & & & Çocuklarda KABIZLIK OKUL FOBİSİ Kültür mirası bir şehir: SELANİK SAYFA 31 Evrim Alasya TERS KÖŞE ROLLERİ SEVİYORUM

Upload: kent-hastanesi

Post on 08-Apr-2016

255 views

Category:

Documents


14 download

DESCRIPTION

- Çocuklarda kabızlık - Okul fobisi - Kültür mirası bir şehir: Selanik - Gripte Antibiyotiğin Faydası Yoktur - Suda Doğum

TRANSCRIPT

Page 1: Medikent - Ocak 2015

SAYFA 61Online Dergi

Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır.

ISSN: 1307-2242Ocak 2015 / Sayı 16 • www.kenthospital.com

GRİPTEAntibiyotiğinFaydasıYoktur!

SudaDOĞUM

SAYFA 57SAYFA 49

Anjelika AkbarMüziği AşklaYaşamak

SAYFA 35

SAYFA 45

SAYFA 71

&

&

& &&

ÇocuklardaKABIZLIK

OKUL FOBİSİ

Kültür mirasıbir şehir:SELANİK

SAYFA 31

Evrim AlasyaTERS KÖŞEROLLERİ SEVİYORUM

Page 2: Medikent - Ocak 2015

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR • Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

Page 3: Medikent - Ocak 2015

/KentSaglikGrubu /kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com www.kenttipmerkezi.com

KANSER ÇARESİZLİK DEĞİLDİRKent Hastanesi Medikal Onkoloji Kliniği bilgilendiriyor:

Kanser tedavisinde en etkili yöntem; düzenli kontrol, erken teşhis ve doğru tedavidir. SGK anlaşmalı Medikal Onkoloji Kliniği ile multidisipliner bir yaklaşımla kanser tedavisinde hep yanınızdayız.Tüm sorularınız için Kanser Danışma Hattı’nı 7/24 arayabilirsiniz.

0530 177 28 09Kanser Direkt Danışma Hattı

Page 4: Medikent - Ocak 2015

KANSER VEBESLENME

DIYABET VEGÖZ

ÇOCUKLARDAKULAK AĞRISI VE

ORTA KULAK İLTİHABI33

İYOTDESTEĞİ

iÇiNDEKiLEROCAKmedikent2015

MedikentKent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır.

İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Ruşen YILDIRIM

Genel Yayın Yönetmeni Nesrin COŞKUN

Görsel YönetmenBurhan GÜNAY

EditörDilek EKER

İçerik HazırlıkSinan TATLI

Yönetim Yeri8229/1 Sokak No: 56 pk: 35630 Çiğli / İZMİR Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71www.kenthospital.com [email protected]

Yayın Türü: Bölgesel - Süreli

Yayın KuruluUzm. Dr. Demet KARADENİZLİOpr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜLProf. Dr. Koray TEKİNCem BAKİOĞLUOpr. Dr. Levent TADUzm. Dr. Meltem ERTURAÇProf. Dr. Çiğdem ARIKANUzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLUOpr. Dr. Evrim Güleç DOĞANDt. Dr. Neslihan EFEOĞLUNezahat BEDİR BİNGÖLUzm. Dr. Tuncay FİLİZUzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLANDoç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜProf. Dr. Namık DEMİRSahrap SOYSALÖzge Altınok LOKMANHEKİMBurcu OLGUN

Katkıda BulunanlarÖzlem ÜNLÜSertan GÜNTAÇSerdal PEKEYDerya CÖMERTAli DOĞANŞehriban ARSLAN

Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişimyayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal

sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksızrekabetten reklam veren sorumludur. Kaynak gösterilmek

şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebinizi;görüş ve önerilerinizi telefon veya [email protected]

elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz.

YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR.

Basım YeriMono Matbacılık İnş. Tur. Tic. San.Büşra Yolver 379 Sokak No: 14/208K.2 2.Sanayi Sitesi Bornova / İZMİRTel: 0 232 461 08 98Faks: 0 232 461 08 70

Basım Tarihi: Ocak 2015Yıl: 9 Sayı: 16

377

15MORBİDOBEZİTE

33

Kıshastalıklarından

çocuklarınasıl

koruyabiliriz

57

MÜZIGIASKLA

YASAMAK

Check-Up

27

Yüz veBoyun KısmındaSARKMALAR VE

KIRIŞIKLIKLARINIZDANKURTULUN!

41

5511

27Artroskopi

ÇOCUKLARDA

AŞI

31EVRİM

ALASYA

Page 5: Medikent - Ocak 2015

Bir yılı daha geride bıraktık. 2014 bizim için çok özel bir yıldı. İlk hastamızı kabul ettiğimiz 2004 yılının üzerinden tam 10 yıl geçti. Binlerce hastanın şifa bulduğu, yine binlerce bebeğin dünyaya göz açtığı İzmir Kent Hastanesi’nin 10. kuruluş yıldönümünü gurur ve mutlulukla kutladık. Kent Ailesi’nin çok değerli hekimi Beyin Cerrahımız Prof. Dr. Yusuf Erşahin’in kaybı ise 2014’te unutul-maz acımız oldu.

Başarıyla geçen 10 yılımızın ardından yepye-ni umut ve hedeflerle 2015’i yaşamaya başladık.

Sağlık sistemi içinde tam 10 yıldır büyüye-rek, kalitemizi artırarak sadece İzmirli, Egeliler’e değil, ülkemizin dört bir yanından ve çevre ülkelerden gelen hastalara hizmet vermeyi sürdürüyoruz. Teşhis ve tedavilerde multidisipliner yaklaşımla hizmetimiz müthiş bir hasta memnuniyeti yaratıyor.

Bir üniversite hastanesi değiliz ancak kadro-muzda 31’i profesör 113 hekimimiz var. Hasta yatak sayımız 18’i yeni doğan olmak üzere 54 yoğun bakım yatağı ile birlikte toplam 204’e ulaştı. Hedefimiz yıl sonunda toplam 350 yatak kapasitesine ulaşmak.

Onkoloji hizmetlerinde medikal onkoloji ve kanser cerrahisinin yanında radyasyon onkolojisi hizmetleri sunumu eksik kalmak-taydı. Sağlık Bakanlığı’ndan aldığımız ruhsatlar ile 2 adet en gelişmiş Linear Aksilleratör, 1 adet Gamma Knife ve 1 adet PET CT cihazını bünyemize katarak bölgemi-zin en büyük ve kapsamlı kanser merkezini kuruyoruz. Yaklaşık 17 bin metrekare kapalı alanı olan, şimdiki binamıza bitişik bir bina projemizin ihalesi tamamlanmak üzere. En kısa zamanda inşaata başlamayı ve 2015’in son çeyreğinde Radyasyon Onkolojisi Merke-

zi’ni hizmete açmayı planlıyoruz. Böylelikle bölgemizde gördüğümüz medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi alanında yüksek kaliteli hizmet eksikliğini bu projeyle dolduracağız.

2014’ün son aylarında Kent Alsancak Tıp Merkezimizde açtığımız Ağrı Merkezi ile kronik ağrıları yüzünden yaşam kalitesi bozulan hastaların imdadına yetiştik. Böyle çok özel üniteler açmayı sürdüreceğiz.

Elinizde tuttuğunuz Medikent 2015’in ilk sayısı. 10. kuruluş yıldönümü özel sayısı olarak hazırladık, yine dopdolu. Sağlık sisteminde tercih edilen önemli bir sağlık kurumu olarak yerini alan İzmir Kent Hastane-si’nin kuruluş öyküsünü, kurucu ortaklarımız-dan, projenin “fikir babası” olan Sayın Cem Bakioğlu’nun kaleminden okuyacaksınız.

Değerli hekimlerimizin çeşitli hastalıklar ve tedaviler konusundaki makalelerinin yine ilginizi çekeceğine inanıyorum.

Prof. Dr. Namık Demir, suda doğum yöntemi anlattı, Kent’te ikinci bebeği Nil’i bu yöntemle dünyaya getiren genç anne Ezgi Altınay, yaşadığı deneyimi sizlerle paylaştı.

Dermatoloji ve Kozmetoloji Uzmanımız Dr. Arzu Eraslan, “iple yüz germe” yöntemi hakkında akıllardaki tüm soruları yanıtladı, Uzm. Dr. Demet Karadenizli “kişiselleştirilmiş check-up”ın önemine dikkat çekti.

Doç. Dr. Gürbüz Görümlü kanser ve beslenme konusunda uyarıların yer aldığı bir yazı kaleme aldı. Opr. Dr. Koray Tekin, morbid obezitede cerrahinin yeri, uyguladığı yöntem hakkında bilgi verirken, bir hastası ameliyat sonrası değişen hayatını anlattı, deneyimlerini sizlerle paylaştı.

Yine çocuk hastalıkları ile ilgili bir dosya hazırladık. Opr. Dr. Safiye Küçükgül “Diyabet ve Göz”, Opr. Dr. Levent Tad, “Atroskopi”, Uzm. Dr. Tuncay Filiz grip tedavisinde antibi-yotiğin yeri konusunda bir yazıyla Medikent’te yer aldı.

Medikent’te hayatın içinden röportajlara da yer vermeyi sürdürüyoruz. Minik bebeğine karaciğerinden bir parça vererek can aşısı olan doktor anne Bahar Baykal’ın zor günle-rindeki mücadelesini okuyacağınız söyleşi bunlardan biri.

Yine İzmir’den yetişen, en son “Benim Adım Gültepe dizisiyle yıldızı daha da parlayan Evrim Alasya, kariyeri başarı ve ödüllerle dolu olan, klasik müziğin dahi çocuğu olarak nitelendirilen Anjelika Akbar, Medikent’in bu sayıdaki sanatçı konukları.

Özge Altınok Lokmanhekim’in kaleminden Selanik’i okurken Atamız’ın doğduğu kenti gezmiş gibi olacaksınız. Ünlü yemek yazarı Sahrap Soysal da konuğumuz, “Tasavvufta Yemek Kültürü”nü yazdı, keyifle okuyacağı-nızı umuyorum.

Tüm bu makale, söyleşi ve “Basında Kent Hastanesi”, “Bizden haberler” sayfalarımızla Medikent’i bir kez daha sizlerle buluşturduk.

Yeni sayıda tekrar buluşmak üzere yeni yılınızı kutlar, sağlıklı günler dilerim. Saygılarımla.

Dr. İ. Ruşen YıldırımGenel Müdür

Değerli Medikent okurları,

Page 6: Medikent - Ocak 2015

kent haber01 medikent

2015

İzmir Anneleri Topluluğu, Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Funda Göde ile Kent Alsancak Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Erturaç’ın sunumlarıyla İTK Pembe Köşk’te gerçekleşen “Anneler ve Çocukları” başlıklı seminerde buluştu.

Seminerde Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Funda Göde; doğum sonrası kadınlardaki jinekolojik gelişmeleri anlattı. Göde, ilk bebekten sonra yeni bir bebek için en az iki yıl beklemenin sağlık-lı olacağını belirtirken bu süreçte uygulanabilecek doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgi verdi. Göde, lohusalık döneminde kadınlarda fizyolojik ve psikolojik değişimlerin olabileceğine dikkat çekti.

Alsancak Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Erturaç ise, kış mevsiminde bebeklerin hasta olmamaları için nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattı. Erturaç, soğuklarda bebekleri bekleyen enfeksiyon hastalıklarına karşı annelerini uyardı. Beslenme-leri konusunda uyarılarda bulundu.

Anne sütünün önemine dikkat çeken Dr. Erturaç, “Bebekler için en doğal ve en taze besin olan anne sütünden onları yoksun bırakmayalım. Anne sütünün değerini bilelim. Anne sütü, bebeklerin bağışıklık sisteminin güçlenmesinde önemli bir role sahiptir. Anne sütü, bebeğe en güzel hediyedir” diye konuştu.

KENT, MEDİKAL TURİZM FUARINDA Ukrayna’nın Kiev kentinde 14-16 Ekim 2014 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası 3. Medikal Turizm, SPA ve Sağlık Fuarı’na katıldık.

Kale Pratt & Whitney

Anneler Pembe Köşk’te çocukları için buluştu

Nükleer Tıp Uzm. Dr. Ebru Yücetürk’ün sunumuyla “Etrafımızı Saran Gizli Tehlike:Radyasyon” konulu seminer ile İzmir Kent Koleji’ne konuk olduk. Seminerde öğrencilere “Radyasyon nedir? Radyasyona maruz kaldığımızda ne yapmalıyız? Günlük hayatta kullandığımız bilgisayar, tablet, cep telefonu vb. araçların etkileri nelerdir? Çocuk-lar için radyasyon riskleri nelerdir?” konularında bilgiler verildi.

Etrafımızı Saran G�zl� Tehl�ke:

RADYASYON

Page 7: Medikent - Ocak 2015

02 medikent

2015

kent haber

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mitat Bahçeci, “Geleceğimizi Koruyalım, Diyabetle Yaşamayı Öğrenelim” başlıklı seminer ile 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde Agora Alışve-riş Merkezi’nin düzenlediği Agora Sohbetleri’ne konuk oldu. Mavi Çocuk Tiyatrosu oyuncularının skeçleri eşliğinde gerçekleşen seminerde, çağımızın yaygın hastalıklarından biri olan diyabet ile yaşam ve sağlıklı yaşam konusunda Prof. Dr. Bahçeci öneri ve önerilerde bulundu.

Karaciğer Nakli Ekibi'ndenOpr. Dr. Zafer Önen, Mini Masal İzmir Anaokulu’na konuk oldu, doktor korkularını yenebilmeleri için miniklerle “doktorculuk” oynadı.

“Geleceğimizi Koruyalım, Diyabetle Yaşamayı Öğrenelim”

Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Alakavuklar, Geriatrik Onkoloji Derneği tarafından düzenlenen “1. Geriatrik Onkoloji Kongresi”nde oturum başkanı olarak yer aldı.

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy, “1. Ulusal Tıp Hukuku ve Tıbbi Bilirkişilik Kongresi”ne “Beyin Cerrahisi Uygula-malarında Malpraktis” başlıklı sunumuyla katıldı.

Kongrelerde söz bizde M�n�k öğrenc�lerle buluştuk

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Suat Büket, Türkiye Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği ile Türk Kan Vakfı’nın Sağlık Bakanlığı ile birlikte 2-6 Aralık 2014 tarihlerinde düzenlediği 7.Ulusal Kan Merkezleri ve Trans-füzyon Tıbbı Kongresi’ne konuşma-cı olarak katıldı.

Canım babam, Aslında seninle harika bir baba kız ilişkimiz yoktu ama şunu bilmeni isterim ki senin fikirlerin benim için her zaman herkesten daha önemli-ydi. Bunun nedeni babam olman değil benim idolüm olmandı. Hep senin gibi biri olmak istedim, herkesin saygı duyduğu önemli bir insan olmak. Umarım hayallerim gerçek olur ve bir gün insanlar benimle gurur duyar, aynı benim seninle gurur duyduğum gibi . Bana sağladığın her şey için, kurtardığın hayatlar için, soyadımla gurur duymamamı sağladığın için ve babam olduğun için teşekkür ederim. Seni çok seviyorum.

Her çocuğun kahramanı babasıdır ama sen bütün çocukların kahramanıydın…

Ece ERŞAHİN

18 Haziran 2014 tarihinde kaybettiğimiz Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Erşahin'i sevgili kızı Ece Erşahin'in kelimeleriyle yeniden saygıyla anıyoruz.

Page 8: Medikent - Ocak 2015

kent haber03 medikent

2015

Organ NaklindeHAYAT VARKaraciğer Nakli Koordinatörü Dr. Onur Duygu, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’nce düzenlenen ''Organ Bağışı ve Organ Nakli” konulu seminer-de Konak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı okulların öğretmenlerine konuşma yaptı.

Canım C�ğer�mDerg�s�’n�n yen� sayısı

DOPDOLUİÇERİĞİYLE

YAYINDA

Dergimizi Kent Hastanesi’ndenücretsiz olarak alabilirsiniz!

Çalışanlar için günlük hayatın büyük bir bölümü iş ortamında geçiyor. Çalışan sağlığı ve sağlıklı çalışma ortamı konusunda kurum seminerlerimiz devam ediyor. Yılın son seminerinde Tüpraş Aliağa Rafinerisi çalışanlarıyla buluştuk.

Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Filiz Akyol’un sunumuyla gerçekleşen “Bilgisayarda Görme Sendromu” konulu seminerde; bilgisayar, laptop, tablet hatta akıllı telefonların kullanımının yaygın-laştığı, bu cihazları uzun süreli kullanan kişilerde “Bilgisayar Görsel Sendromu” oluşabileceğine dikkat çekildi. Akyol, göz sağlığının nasıl korunabi-leceğini anlatı.

Uzman Psikolog Nezahat Bedir’in sunumuyla “Stres Yönetimi ve Stresle Baş Etmek” konulu seminerimiz gerçekleşti. Seminerde “Stres nedir? Stresle nasıl baş edilir? Tükenmişlik nedir? Tükenmişlik sendromu nasıl atlatılır? Çalışma hayatı ile ev hayatı nasıl dengelenebi-lir?” konularında soruları yanıt buldu.

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Atilla Ayral’ın sunumuyla gerçekleşen “Ekranlı Araçlarda Çalışan Sağlığı ve Ergonomi” konulu seminerde; hareketsizlik, sürekli oturma, yetersiz dinlenme, uzun süreli tekrarlayıcı hareketler ve duruş bozukluklarının, çalışanlar-da kas ve iskelet sistemini zedelediği vurgulana-rak, buna bağlı olarak gelişen ofis rahatsızlıkları-nı önlemenin yolunun ergonomi kurallarını uygulamaktan geçtiği anlatıldı.

Çalışan SağlığındaKent Sem�nerler�

Page 9: Medikent - Ocak 2015

04 medikent

2015

kent haber

Kadın her yaşta güzeldirGüzellik, kadınların yüzyıllardır değişmeyen ortak tutkusu. Kadınlar, bu tutkuyla Kleopatra ve Nefertiti’den bu yana her dönem güzellik sırlarını keşfetmeyi ve her yaşta güzel kalmayı başardı-lar. Tepeden tırnağa ve metabolizmaya uygun sağlıklı güzelleşmeye dair yapılabileceklerin paylaşıldığı “Kadın her yaşta güzeldir” konulu seminer düzenlendi.

Kent Hastanesi’nin düzenlediği ve Dermatoloji Uzmanı ve Kozmetolog Dr. Arzu Eraslan, Endokri-noloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Mitat Bahçeci, Uzm. Dr. Demet Karadenizli ve Gazeteci Yazar Ayçe Dikmen’in konuşmacı olarak yer aldığı seminerde sağlıklı yaşlanmanın ve her yaşta güzel kalabilmenin formülleri anlatıldı.

“Yaş almak var, yaşlanmak yok”"Gençleştiren sağlıklı girişimler, kozme-tolojik uygulamalar ve sağlıklı cilt bakımı" konusunda bilgiler veren Dermatoloji Uzmanı ve Kozmetolog Dr. Arzu Eraslan; “Güzellik, biz kadınların yüzyıllardır değişmeyen ortak tutkusu. Bu tutkuyla sağlıklı ve bakımlı kadın, her yaşta güzeldir. Güzelliğin de başı sağlık-tır. Tıp, kadınların hizmetinde. Gençleş-me yolunda hem girişimsel, hem de kozmetik gelişmeler, kadınları gençlik yıllarına döndürebiliyor. Artık yaş almak var, yaşlanmak yok” dedi.

“Menopoz, �nsan nesl�neyararlı b�r dönem”Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Mitat Bahçeci, "40+ Metabolizma, Hormonlar, Cilde Etkileri" başlıklı sunumuyla yıllara karşı yenilmemek için güçlü bir metabo-lizmaya sahip olmanın önemine dikkat çekti. Prof. Dr. Mitat Bahçeci, “Yıllar su gibi akıp geçer-ken, yıllara yenilmemek için güçlü bir metaboliz-maya sahip olmak, aslında işin sırrıdır.” dedi. 40+ kadın yaş grubunda menopozun korkulacak bir dönem olmadığını, aksine dikkat edildiği zaman kadınlarda çok sağlıklı bir süreç olacağını anlatan Prof. Dr. Mitat Bahçeci, “Kadınlar için menopoz, yaşlanmanın bir belirtisi olarak algıla-nıyor. Ancak yaşam tarzı değişikliği, düzenli kontrol, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile kadınlar bu dönemi sağlıklı yaşayabilir” diye konuştu.

“Sağlıklı yaşlanab�lmek hep�m�z�n öncel�ğ�”Sağlıklı yaşlılık için öncelikle kişisel sağlık risklerinin bilinip önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan Uzman Dr. Demet Karadenizli, “Sağlıklı olmak hepimiz için hayattaki önceliğimizdir. Hayat yolculuğu-muzda bazen sürprizlerle, bazen de risklerle karşılaşabiliriz. Önemli olan riskleri öngörebilmek ve bu doğrultuda gerekli önlemleri alabilmektir. Bu kapsam-da bireysel sağlık taraması önemlidir. Ailede önemli hastalıkları olanların mutla-ka, sorun olmayanların ise yılda 1 kez check-up yaptırması gerekli. Yani ailesel risklerin yanı sıra kilo ve sigara kullanımı gibi kişiye özel risk faktörlerinin değerlen-dirildiği bireyselleştirilmiş panellerle tarama yapılmalıdır.” dedi.

“Kadınlar, kend�ler�n� unutmamalı”Seminere konuk konuşmacı olarak katılan gazeteci yazar Ayçe Dikmen ise, "Kadınların Zamanla Yarışı" başlıklı sunumuyla kadınların birçok rolü aynı anda nasıl üslendiğini ve kadınların zaman-la yarış sürecini anlattı.

Dikmen, kadınların kendilerini iş ve ev hayatından sonra unuttuklarını söyledi. “Kadınlar, kendilerini unutmamalı. Çocuklarına bakmak, ev işlerini yapmak, iş hayatına devam etmek gibi hayatında birçok parçaya bölünen kadınlar yaşlanırken kendilerini ihmal etmemeli. Kadın kendini özel hissetmeli ve ön plana çıkarmalı” dedi. Ayçe Dikmen, seminer sonrasında “Değişim için iplerinden kurtul” adlı kitabını katılımcılar için imzaladı.

Page 10: Medikent - Ocak 2015
Page 11: Medikent - Ocak 2015
Page 12: Medikent - Ocak 2015

Uzm. Dr. Demet KARADENİZLİKent Hastanesi Check-Up Ünitesi

Hayat yolculuğumuz, açık denizlerde yelken açmak gibidir. Bazen sonsuz maviliklerde güneşli günler yaşarız, bazen de fırtınada dalgalarla boğuşuruz. Önemli olan hayatta tüm riskleri öngörebilmek ve gerekli önlemleri alabilmektir.

07 medikent

2015

CHECK-UP

Page 13: Medikent - Ocak 2015

Biri size sağlık çizginizde yolunuza çıkabile-cek sorunları önceden söylemesini ve hatta bunların çözümlerini de sunmasını ister misiniz? Bu sorunun yanıtı yürek ister.

Bu nasıl mümkün olabilir? Keşke bir aletin içine girseniz, o da sizi kurgubilim filmlerdeki gibi tarasa ve yapısal, fonksiyonel ne var ne yoksa ortaya koysa, hatta daha ileri gidip, genetiğinizdeki unsurları da bir bir dökse...

Şimdiki teknolojiyle kurgulanmış, organize tarama programları da hayalinizin ötesini değilse de mevcut gerçeği size sunabiliyor.

Paradigma şu: “Taramamı yaptırırım, problem varsa büyümeden çözerim, hayatıma devam ederim. Eskisi gibi... Keyifle..."

Neleri tarıyoruz? Sık görülen, erken tanıdan yarar görecek olan, tanımlanabilir bir erken fazı bulunan hastalıkları...

Kişinin yaşının ve cinsiyetinin yarattığı risk sabit risk.. Yani bu iki unsura göre belirlenmiş bir test demetini baz kabul edip, kişinin ailesel ve bireysel risklerini de ekliyoruz ve kişinin kendi tarama programını oluşturuyo-ruz. Testler ve doktor görüşmeleri yapılıyor. Sonuçta bir “sorunlar ve yapılacaklar” listesi çıkıyor. Bir kısmı hemen yapılması gereken ve bir kısmı da planlanacak olan..

Aslında iyileşme sürecinin başlangıç noktası burası. Yani sorunların su yüzüne çıkıp kabul edildiği yer. Sizde var olduğunu bile bilmediğiniz sessiz sessiz orada bir yerde duran o şey: Sürpriz!..

Kanseri erken tanımak, çok az semptom verdiğinde hatta semptom vermeden bunu yapabilmek ancak (bir dereceye dek) tarama programlarıyla mümkün. Serviks kanseri, tarama programlarının başarılı olduğu bir hastalık. Lokalize kaldığında 5 yıllık sağkalım oranı %90 iken bu durum hastalık yayıldığında %15’lerin altına geriliyor. Uluslararası otoritelerin doğurganlık çağında-ki kadınlar için serviks kanserini tarama önerisi en yüksek seviyede (recommendation A). Meme kanseri için örneğin, mamografiyle tarama yaptığımızda meme kanserinden ölüm riskini %16 oranında azaltabiliyoruz.Kolorektal kanserler için de 50 yaşından itibaren tarama

önerisi A. Kolonoskopinin duyarlılığı neredeyse %100..Bazı kanser tiplerini ise tarayamıyoruz, ancak bulgularla veya tesadüfi ya da şüpheli durumlarda ipuçlarının üzerine gidebiliyoruz. Over, testis, mesane ve pankreas kanserinin taranması önerilmiyor. (reccomendation D)

Sağlık taramaları (check up) hastanemizde organize olmuş bir ekiple yapılıyor. Önceden belirlenebilir olan kişinin cinsiyetine ve yaşına yönelik riskler. Panellerimi-zi bunlara göre belirliyoruz. Hekim görüşmesinde ve muayenede ortaya çıkan ailesel ve bireysel riskleri de ekleyerek bütün bir panel oluşturuyoruz. Böylece kişinin kendi tarama planı oluşuyor. İlk görüşmede risk degerlendirmesi ve fizik muayene yapılarak testler organize ediliyor, aynı gün içinde yaptığımız ikinci görüşmede ise değerlendirme ve iş akış şeması ya da sağlık ajandası çıkarıyoruz; birlikte çözebileceklerimiz ve diğer uzmanlık alanlarını ilgilendiren sorunların çözümünü planlıyoruz. Böylece hipertansiyonda olduğu gibi bazen tek bir ilaçla çözüldüğünde sonrasında geçirilebilecek olası inme ve diğer kardiyolojik hastalık-lardan korunma sağlıyoruz, bazen de sessis sessiz orada duran bir tiroid nodulünün kanserleştiğini fark ediyoruz ve yayılmadan önceki evrede yakalayıp tedavi edebiliyo-ruz.

“Kanseri erken tanımak, çok az semptom verdiğinde hatta semptom vermeden bunu yapabilmek ancak tarama programlarıyla mümkün.”

08 medikent

2015

Page 14: Medikent - Ocak 2015

09 medikent

2015

“Risk değerlendirme görüşmesindeki kişiye özel unsurları da belirlediğimizde neler yaparak o bireyi tarayacağımızı artık biliyor oluruz.”

Öncelikle yaş ve cinsiyete yönelik hastalık risklerini içeren paneller oluştururuz.20-40 yaşlarında bir kişiAilede herkes sağlıklıÇevresel ya da bireysel başka riski yok

Açlık Kan Şekeri: Şeker hastalığı ya da gizli şeker taraması için önbilgi.Karaciğer fonksiyon testleri: Karaciğerdeki fonksiyon bozuklukları ve yağlanma ile ilgili sorunlar.Böbrek fonksiyon testleri: Böbreğin süzme fonksiyonu ile ilgili sorunlar.Kolesterol: Koroner arter hastalığı riski ile ilgili kısmi bilgi.Tiroid Testleri: Tiroid bezinin fonksiyonları hakkında kısmi bilgi.Hepatit B ve C ile ilgili testler: Hepatit B için koruyuculuğun ya da taşıyıcılığın olup olmadığı, Hepatit C için hastalık durumunun olup olmadığı.Tam Kan sayımı: Kansızlık, infeksiyon, pıhtılaşma hücreleri bilgisi.CRP ve ESR: Bazı infeksiyon ve/veya romatizmal hastalıklarla ilgili bilgi.Tam idrar Analizi: İdrardaki atık ürünler hakkında bilgi. İnfeksiyonlar farkedilmeyen kanamalar hakkında bilgi.Akciğer Grafisi: Akciğerde infeksiyon ya da kendi dokusundan kaynaklanan hastalıklar, grafiğe giren omurgada ve diğer kemiklerdeki olası hastalıklar, kalbin büyüklüğü hakkında bilgi verir.Karın Ultrasonografisi: Karaciğer, böbrek, dalak, pankreas, mesane ve prostat, abdominal aorta hakkında bilgi verir.EKG: Kalp ritmi, ve atım karakteri hakkında bilgi verir.

Kadınlarda bunlara ek olarak pap smear (21 yasından itibaren) de eklenmeli.

40-50 yaş aralığında bir kişiAilede herkes sağlıklıÇevresel ya da bireysel başka riski yok

Sol yandaki listeye ek olarak

Erkeklerde PSA ( Prostat spesifik antijen): Prostat kanserini kan testiyle taramamızı sağlayan belirteç. (Yüksekliği her zaman kanser anlamına gelmez)Erkeklerde Üroloji Muayenesi: Prostat ve diğer ürolojik organlar ve cinsel işlev bilgisi.Kardiyoloji Muayenesi: Kalp ve dolaşım sistemi ile ilgili hastalık olasılıkları hakkında bilgi. (Erkeklerde 35 yaşından itibaren iyi ve kötü kolesterol ve trigliserid ölçümleri de yapılmalıdır.)Kadınlarda mamografi: American Cancer Society’nin yılda bir meme kanseri erken tanısı için önerdiği tarama testi. Kadınlarda pap smear: Serviks kanseri tanısında kullanılan, serviksden (rahim ağızından) alınan örneğin mikroskobik incelemesi. (Kadınlarda 45 yaşından itibaren iyi ve kötu kolesterol ve trigliserid ölçümleri de yapılmalıdır.)Dışkıda Gizli Kan: Mide-bağırsak sisteminden farkedilmeden oluşan kanamalar hakkında bilgi verir.

50-75 yaş aralığında bir kişiAilede herkes sağlıklıÇevresel ya da bireysel başka riski yok

İkinci gruptaki listeye ek olarak;

Kolonoskopi: Gastroenteroloji kılavuzları, aile öyküsü olmasa da 50 yaşın üstünde kolonun (kalın barsağın) kolonoskopi ile incelenmesini önermekte.

75 yaş üzeri erkekAilede herkes sağlıklıÇevresel ya da bireysel başka riski yok

Üçüncü gruptaki listeye ek olarak;

Kemik Mineral Dansitometri : Kemik yoğunluğunu tarıyoruz. Bu yaş grubu erkeklerde osteoporoz riski yükseliyor.

65 yaş üzeri kadınAilede herkes sağlıklıÇevresel ya da bireysel başka riski yok

USPSTF(United States Preventive Services Task Force ) önerisiyle kemik mineral dansitometri uyguluyoruz.

Page 15: Medikent - Ocak 2015

10 medikent

2015

Yaş ve cinsiyete yönelik riskler dışındakiler; yani aile riskleri, çevresel riskler, alışkanlıklardan yakınmalardan, fizik muayenedeki bulgulardan ya da hazırda varolan / geçirilmiş hastalıklardan kaynaklanan riskler neler ve bunları nasıl tarıyoruz?

Risk değerlendirme kapsamında yakınmaları değerlendi-rirken kişinin horladığını ve gece nefesinin durduğunu öğrendiğimizde örneğin; uyku testi (polisomnografi) de yapmak gerekebilir. Aile risklerini değerlendirirken öğrendiğimiz annedeki 55 yaş başlangıçlı kolon kanseri, 45 yasından itibaren kişiyi kolonoskopiyle taramayı gerektirebilir ya da kapalı alanda çalışanlarda çevresel nedenlerden (güneş görememek nedeniyle) D vitamini düzeyini de taramak gerekebilir. Sigara alışkanlığı 30 paket-yıl ve üzerindeyse düşük doz akciğer tomografisi ile akciğerleri taramak gerekebilir. Bu test panellerine, fizik muayenedeki bulgulardan kaynaklanan risklerin belirlenmesi için hekim tarafından yapılan fizik muaye-neyi de ekleriz. Örneğin fizik muayenede tiroid nodülü saptarsak bunun ultrasonografik incelemesi de gereke-cektir. Ailede kanser yükü yüksekse, genetik danışman-lık da önerilebilinir. Bu örnekler elbette kişiye göre değişkenlik gösterecektir.

Risk değerlendirme görüşmesindeki kişiye özel unsurları da belirlediğimizde neler yaparak o bireyi tarayacağımızı artık biliyor oluruz. Tüm bu testleri organize eder, sonuçlarını değerlendirir, süreci tamamlarız. Bu önerile-ri var olan medikal literatür ışığında yaparız.

Sonuçlarınız tamamen normal çıkmışsa: Harika! Önümüzdeki yıl tekrar görüşeceğiz.

Sonuçlarda izlenmesi gereken bulgular varsa: Örneğin ilaç kullanımı gerektirmeyen bir kolesterol yüksekliğiniz ve D vitamini eksikliğiniz var. Beslenme biçimi değişikliği ve egzersiz programınızı önererek ve D vitamini takviyesi ile üç ay sonra sizi yeniden değerlendirmek gerekebilir. Bulgularınızı hastalık haline gelmeden düzeltmek, hastalıkla karşılaşma zamanınızı erteleyebilir ya da ortadan kaldırabilir.

Sonuç değerlendirmesinde bir hastalık tanısı almış iseniz: Örneğin Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) tanısı aldıysanız bu hastalığı ilgili uzman ile izleyebilirsiniz. Bu kısım artık hastalık izlemi olacağından bunu yılda bir check-up ile izlemeniz doğru olmaz. Uzman doktorunuz tedaviyi planlayarak izlem sıklığınız hakkında sizi

bilgilendirecek ve yeniden değerlendirmeler için randevu verecektir. Bazen başka diğer tetkikler de gerekebilir. Şeker hastalığını erken tanımak, sizi koma halinde hastaneye gelme zorunluluğundan ya da hedef organ hasarından korur. Böbrek kalp ve göz ile ilgili zararlar oluşmadan tedavinizi planlamak sizin hayat kalitenizi ve yaşam sürenizi uzatacaktır.

Kronik hastalığı olanlar da periyodik check-up yaptırma-lıdırlar. Şeker hastalığı için doktora gidiyor olmanız, genel taramanızın (check-up) yapıldığı anlamına gelmez. “Şeker hastalığı için düzenli doktora gidiyordu, kalın bağırsağında da sorun varmış, anlaşılamadı” mantık dizgesi yanlış bir cümledir. “Paris’e bilet almıştık, ama Tokyo’yu göremedik” cümlesindeki gibi.

Sonuç değerlendirmesinde fizik muayenede yakalanmış bir tiroid nodülünden örneklem yapılması gerekliliği sonucu çıkabilir. Bu durumda örneklem yapılması planlanarak, patoloji sonucunun izlenmesi ve gerekirse ameliyat planlanması gerekecektir. Nodülün örneklen-mesinden itibaren olan süreç de yine ilgili uzmanlık alanıyla yönetilir.

Sonuç değerlendirmesinde şüpheli bir nevusun (ben) cerrahi olarak çıkarılması gerekliliği sonucu çıkabilir. Sürecin bu kısmı da cerrahi ile işbirliği içerisinde yönetilir. Çok erken yakalanan bu olumsuzluk, hayatınızı kurtarabilir. Gectiğimiz ay check-up ünitesinde 37 yaşında bir bayan hastada erken tanıladığımız böbrek tümöründe olduğu gibi.

Bu olasılıklar kişiden kişiye değişiklik gösterebilir, bazen de birden çok sorun alanını öncelik sıralamasına göre düzeltmek gerekebilir.

Tüm hastalıklarınızın ve sağlık risklerinizin yönetimini “Bireysel Sağlık Yönetimi” kapsamında bir hekimle yönetebilirsiniz. Elbette ilgili branş uzmanlarıyla işbirliği içinde.

Artık sağlık durumunuzu biliyorsunuz ve varsa bile hastalık olasılığınızı nasıl öteleyeceğinizi de..

Birisi size sağlık çizginizde yolunuza çıkabilecek sorunla-rı önceden söylesin ve hatta bunların çözümlerini de sunsun isterseniz cesaretinizi toplayın ve check-up yaptırın. Sağlıklı olma halinizin dizginleri sizin elinizde olsun.

Modüller *• Gentest Bioaging • Gentest Medical• Gentest Obesity • Kolonoskopi • Kolonoskopi (ANS Dahil) • Akciğer CA Tarama • Koroner Arter Hastalığı Tarama

• Koroner Arter Hastalığı Tarama - 40 Yaş Altı • Koroner Arter Hastalığı Primer Koruma • Dispepsi • Anemi • Alopesi • Tümör Markerleri* Modüller, risk değerlendirme sürecinde doktorumuz uygun gördüğünde panellere ek olarak yapılabilir.

Kent Hastanesi Check-up Panelleri

SAĞLIKLI OLMA HALİNİZİN DİZGİNLERİSİZİN ELİNİZDE OLSUN

Page 16: Medikent - Ocak 2015

11 medikent

2015

Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜLKent HastanesiGöz Hastalıkları Uzmanı

DİYABET VE GÖZDiyabet hastalığının gözlerde yol açtığı en önemli bozukluk; “diyabetik retinopati”, yani gözün arkasındaki görme tabakasında retina damarlarında tıkanmalar ve kanamalardır. Diyabetik retinopati tanısı, gözdibi muayenesi ile konulur. Erken tespit edildiğinde lazerle veya ilaçlarla tedavisi mümkün olan diyabetik retinopati, geç kalındığında ciddi görme kayıpları oluşturur. Bu nedenle gecikilmemesi için yapabilecek

tek şey, düzenli aralıklarla hiçbir belirti olmasa da en az 6 ayda bir göz muayenesi olmaktır. Diyabet hastalığı olan kişilerin görme kaybı olasılığının, diyabet olmayan kişilere göre 25 kat daha fazla olduğunu ve hastalığını önemsemeyen, tedaviye uyum göstermeyen kişilerin, daha erken ve daha ağır düzeyde görme kaybı yaşayabileceklerini unutmayınız.

Page 17: Medikent - Ocak 2015

12 medikent

2015

Şeker hastalığı (diyabet), vücudumuzda insülin hormonunun yeterince üretilememesine ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkan kronik bir hastalık olup, hayat boyu tedavi gerektirir.

Diyabete Bağlı Gelişen Göz Problemleri Diyabet, bazı göz bozukluklarına zemin hazırlar. Göz tansiyonu, katarakt ve kuru göz şeker hastalarında normalden daha sık olarak görülmektedir. Fakat en önemli göz bozukluğu diyabete bağlı `retinopati´dir, çünkü bu hastalıkta görmemizi sağlayan retina tabakası direkt olarak hasarlanmıştır.

Diyabete bağlı retinopati (diyabetik retinopati), çalışan nüfustaki körlük nedenlerinin en başında gelmektedir.

Diyabetin Tipi, Süresi ve Hasta Yaşı30 yaş öncesi tanı konulmuş hastalarda retinopati daha sıktır ve seyri daha şiddetlidir. Diyabetik retinopati, hastalığın süresi ile direkt olarak ilişkilidir. Şeker hastalığı ne kadar uzun süredir mevcut ise gözün etkilenme oranı da o kadar artmaktadır. Ergenlik ve hamilelik, sıklıkla diyabetik retinopatinin ortaya çıktığı ve hızla ilerlediği dönemlerdir. Hipertansiyon, özellikle diastolik kan basıncı yüksekliği risk faktörü oluşturmaktadır.

Diyabetin Metabolik KontrolüÖzellikle haftanın iki günü ve günde 4 kez yapılan ölçümler (sabah açlık, sabah tokluk, öğlen tokluk ve akşam tokluk kan şekeri ölçümleri) ve Hb A1C ölçümleri ile kan şekeri yakından takip edilmelidir. Tokluk kan şekeri ölçümleri %70-140 mg arasında olmalı veya 3 ayda bir yapılacak olan Hb A1C ölçümleri 7mg/dl den az olmalıdır.

TanıŞeker hastalığı tanısı konulur konulmaz, kişide herhangi bir görme şikayeti olmasa bile göz doktoruna gönderilmeli ve periyodik olarak gözdibi muayenesi tekrarlanmalıdır.

Diyabetik retinopati tanısı gözdibi muayenesi ile konulur. Bu nedenle gecikilmemesi için yapılabilecek tek şey, düzenli aralıklarla hiçbir belirti olmasa da,en az 6 ayda bir göz muayenesi olmaktır. Eğer göz dibinde bir bozukluk saptanırsa muayene aralıkları kısaltılacak ve gerekirse tedavi önerilecektir.

Gözlük muayenesi olacaksanız, kan şekerinizin en az beş-on gün kontrol altında olması gerekir. Kan şekeri yüksekken verilen gözlükler kan şekeri normale döndüğünde uygun olmaz. Retinopati olmasa bile kan şekerindeki hızlı değişiklikler her iki gözün görmesinde geçici bozulmalar meydana getirebilir.

Gözdibi Anjiosu (FFA) Retinopati tespit edilmişse, tedaviye başlamadan önce FFA (Fundus Flöressein Anjiografisi) ve OCT (Optik Coherens Retina Tomografisi) çekilmesi ve bunların sonucunda her bir gözün durumunun ayrı ayrı analiz edilmesi şarttır.

Gözdibi muayenesi, diyabetik retina hastalığı başlamamışlarda kontrol amacıyla yılda bir kez, retina hastalığı belirtileri başlamış olanlarda, 6 ayda bir yapılması tavsiye edilmektedir.

“Yüksek riskli kişilerde anevrizma taraması yapmak önemlidir.”

Page 18: Medikent - Ocak 2015

13 medikent

2015

Diyabetik RetinopatiÜç aşamada sınıflandırılır.

1. Başlangıç dönemi 2. Proliferasyon (yeni damar oluşumları) 3. İleri diyabetik göz hastalığı

Başlangıç Dönemi: Yapısı bozulmaya başlayan retina damarlarının bir kısmı yer yer daralmalar gösterirken, bir kısmı da genişleyip baloncuklar (mikroanevrizma) oluştururlar. Bu bozulmuş damarlardan kan ve sıvı sızmaya başlar. Böylece retinada ödem ve eksuda denilen birikintiler meydana gelir. Bu dönemde görme genellikle etkilen-memiştir, fakat görmeyi engelleyecek olayların öncüsü olarak kabul edilir. Bazı durumlarda sızıntılar maküla-da, merkezi görme alanında toplanarak özellikle yakın görmeyi bozabilir. Bu durum, “maküla ödemi” olarak adlandırılır.

Proliferasyon Dönemi: İyice daralıp, tıkanan damarların besleyemediği sahalar oksijen ve kansız kaldığı için bozulmaya başlar. Bu sahalarda yeni damarlar (neovaskülarizasyon) ve zar oluşumları (fibröz proliferasyon) ortaya çıkar. Yeni damarların cidarı çok zayıftır, kolay kanayabilirler. Fibrotik zar ise, maküla üstünü örterek veya çekintiler yaparak görmeyi bozabilir. Görme kanamalarının ve çekintilerin makülayı etkilediği oranda azalır.

İleri Diyabetik Göz Hastalığı: Gözün içini dolduran “vitreus” denilen yapının hareketleri, büzülmesi yeni damar ve fibrotik zar oluşumlarını çekmeye başlar. Zaten ince olan damarlar kanama yapar ve göz içini doldurur. Zarlar da retina dokusunun yırtılmasına ve hasarına neden olurlar. Ayrıca yeni damarlar göz sıvısının dışarı aktığı yolları etkileyerek göz tansiyonunu yükseltebilirler (Neovasküler glokom). Görme sinirini ciddi ölçüde hasara uğrattığı için görme büyük ölçüde kaybedilmiştir. Gözün görmemesi yanında şiddetli ağrılar da oluşur.

Tedavi Bundan 30 yıl önce, önlenemez ve nispeten tedavi edilemez bir hastalık olarak tanımlanan diyabetik retinopati, lazer teknolojisindeki gelişmelerin sayesinde bugün artık, diğer körlük nedenleri gibi olmayıp "önlenebilir ve tedavi edilebilir" bir hastalıktır.

Yeni geliştirilen ve göz içine enjekte edilen bazı ilaçlar-la makuler ödem ve yeni damar oluşumları tedavi edilebilmektedir. Günümüzde halen en etkili ve kalıcı tedavi yöntemi, “Lazer Fotokoagülasyon” tedavisidir. Kişinin gözünün durumuna göre enjeksiyon tedavisi lazer tedavisi ile birlikte veya ayrı ayrı kullanılabilir. Retinada, beslenemeyen sahalar ve yeni damar oluşumları varsa, tedavinin acilen uygulanması çok önemlidir.

Lazer tedavisinin amacı, görme keskinliğini düzeltmek değil, hastalığın ilerleyişini durdurmak suretiyle görmenin olduğu seviyede korunmasıdır. Lazer ışını ile retinada orta şiddette yanıklar oluşturularak, sızıntı yapan alanlar ve hipoksik alanlar kapatılırlar.

Lazer tedavisine başlamadan önce, tedavinin başarısı için hastalar metabolik yönden iyi kontrol ediliyor olmalıdır. • Tokluk kan şekeri %70-140 mg arasında olmalı,•Hb A1c seviyesi 7mg/dl den az olmalı,•Diastolik basınç 90mmHg den az olmalı,•Renal yetmezlik bulgusu olmamalıdır.

Bu tedavide lazer enerjisi, mikroskop ve mercekler ile düzgün bir ışık demeti şeklinde göz içine yönlendirilir ve retina tabakasında odaklanır. Hasta normal muayene koltuğuna oturtulur. Göz damla ile uyuşturu-lur, nadiren lokal anestezi yapılması gerekebilir. Göze bir muayene merceği takılır. Kişiden kişiye değişmekle birlikte hastalar batma, yanma ya da az miktarda ağrı hissedebilmektedir. Tedavi birkaç seansta yapılır ve her bir seans 15-20 dakika kadar sürer. Bu seansların sıklığı ve yapılacak lazer miktarı gözdeki hasarın durumu ile belirlenir. Tedavinin amacı hastalarda kötüye gidişin engellenmesidir. Görme alanı daralması, ışıklarda yansımalar ve bazen hafif görme azalması dışında ciddi bir yan etkisi yoktur.

Katarakt, şeker hastalarında şeker hastaları olmayan-lara göre iki kat sık görülmekte, ve genellikle lazer tedavisinin yapılmasında engel oluşturmaktadır. Bu nedenle diyabetli hastalarda kataraktın daha erken alınması gerekebilir. Ayrıca katarakt ameliyatından sonra diyabetik retinopati hızlanabileceğinden kontrol-lere çok önem verilmesi gerekmektedir.

Vitrektomi

Göz içinde kanamalar, fibrotik zarların yarattığı çekintiler ve dekolman gibi ileri diyabetik göz hastalığı safhasında artık lazer ile tedavi edilebilen dönem geçmiştir, “vitrektomi” denilen hassas bir göz içi ameliyatı ile göz içerisindeki kanama ve zarların temizlenmesi gerekir.

Diyabetik retinopati tedavisinde, iyi metabolik kontrol, hasta - hekim işbirliği, hasta takibi, erken tanı ile zamanında, etkili ve yeterli bir lazer uygulaması çok büyük önem taşımaktadır.

“diyabetik retinopati, lazer teknolojisindeki gelişmelerin katkısı ile bugün artık, diğer körlük nedenleri gibi olmayıp "önlenebilir ve tedavi edilebilir" bir hastalıktır.”

Page 19: Medikent - Ocak 2015

Hareketle, öksürmekle, uzun süre ayakta kalmakla ortaya çıkan bel ağrıları

hastalığının belirtisi olabilir.

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

/kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com

Beyin ve Sinir Cerrahisi KliniğiKent Hastanesi bünyesinde

hizmet vermeye devam etmektedir.

Page 20: Medikent - Ocak 2015

Prof. Dr. Koray TEKİNGenel Cerrahi & Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı

15 medikent

2015

Kişiyi karşı karşıya bıraktığı riskler neticesinde ölümcül problemler doğurabilen ve dolayısı ile yaşam süresini kısaltan düzeydeki obeziteye verilen addır “Morbid Obezite”.

MORBİDOBEZİTE

10 SORUDA

Page 21: Medikent - Ocak 2015

16 medikent

2015

Vücut Kütle İndeksi

Zayıf

Normal

Kilolu

Obez

1. derece

2. derece

3. derece Morbid

< 18.5

18.5 – 25

25 – 30

> 30

30 – 35

35 – 40

> 40

Obezitenin düzeyini tanımlamak için vücut kütle indeksi (VKİ) kullanılmaktadır ki kilonuzu ve boyunuzun metre cinsinden karesine böldüğünüz zaman ortaya çıkan sayıdır bu.

Örnek: 1.6 m boyunda kişi eğer 65 kg ise VKİ= 65/(1.6X1.6)=25 ‘tir. VKİ’mize göre obezite sorunumuz olup olmadığını söyleyebiliriz:

Page 22: Medikent - Ocak 2015

17 medikent

2015

Aşırı şişmanlığın daha doğrusu morbid obezitenin ne gibi zararları var ?Hastanın yaşam kalitesini ve ruhsal

durumunu ciddi biçimde sıkıntıya sokmanın ötesinde yaşamı bile kısaltabilen bir dizi probleme yol açıyor morbid obezite. Şişmanlık belli bir aşamadan sonra şeker hastalığı ve hipertansiyona neden oluyor. Herkesin bildiği gibi zamanımızdaki birinci ölüm nedeni halen damar sertliği ve gerek şeker hastalığı ve gerekse hipertansiyon damar sertliği açısından en önemli risk faktörleridir. Dolayısı ile morbid obezler, eğer tedavi edilmezlerse, yaşdaşlarına göre çok daha erken zamanda damar sertliği ve buna bağlı oluşabilen enfarktüs ya da inme gibi nedenlerden yaşamlarını yitirebiliyorlar. Aynı zamanda çok erken yaşta ciddi diz problemleri, ürolojik problemler, solunum sıkıntıları, uyku apnesi, depresyon, sosyal izolasyon gibi bir dizi başka problem de yakasını bırakmıyor bu çoğunluğu genç olan hasta topluluğunun.

Madem bu kadar ciddi bir hastalık neden kilo vermiyor morbid obezler? Ya da neden bu kadar kilo alınır?

Kilo alıyor olmak, bilimsel olarak harcadığınız veya yaktığınızdan daha fazla kalori almak demek. Eğer Cushing gibi obezite oluşturan özel bir hormonal rahatsızlığı yoksa ve bir kişi tedrici olarak kilo alıyorsa bunun ön koşulu gereksinimden fazla yemek yenmesi. “Sizi anlıyorum, morbid obezite madem bu denli ölümcül bir sıkıntı, yemesinler ve zayıflasınlar o zaman diyorsunuz”. Bu satırları okuyan obezite hastalarının “kolaydı sanki” dediklerini duyuyor gibiyim! Obez hastalarımızın psikolojilerini çok iyi biliyoruz. Bir bölümünde ciddi bir suçluluk duygusu hakim olabiliyor ve “herkes diyetle başarıyor ben başaramıyorum” gibi tamamen asılsız ve yanlış düşüncelere sahip olabiliyorlar. Oysa gerek bilimsel verilere ve gerekse normal yaşam pratiğine baktığımızda diyetle maalesef mümkün olmuyor kalıcı kilo kaybı. En sık rastlanılan durum arada özel diyet ve ciddi uğraşlar sonucu 10-15 kilo verilmesi ve sonra bu kiloların fazlası ile geri alınması. Açık konuşmak gerekirse bazı kişilerin neden morbid obez oldukları tam olarak bilinmiyor. Aynı aile bireylerinde sıklığının daha fazla olması belki de genetik bir alt yapının varlığına ve fazla kalorilerin depolanma mekaniz-masında bir bozukluğa işaret ediyor olabilir diye düşünülüyor. Ayrıca henüz morbid obeziteyi başarılı olarak giderebilen mucizevi bir ilaç da yok maalesef.

Diğer tüm yöntemler yeterli bir süre denenmesine rağmen başarılı olunamamışsa, günümüzdeki en etkin kalıcı kilo kaybını sağlayan tek yöntem “morbid obezite cerrahisi” yani bariatrik cerrahi.

Morbid obezite cerrahisinden bahsedebilir misiniz ?

Zamanımızın en ciddi ve hayati sağlık problemlerin-den olan morbid obezite için hem etkili ve kalıcı kilo veriminde başarı, hem de şeker-tansiyon gibi ikincil rahatsızlıkların giderilmesi yoluyla yaşamı uzatmak açısından obezite cerrahisi en etkin tedavi. Burada önemli olan tüm bu girişimlerin laparoskopik olarak yani kapalı ameliyatla yapılabilmesi. Bu ameliyatlar, milimetrik deliklerden batın içine ulaşılarak yapılıyor. Dolayısı ile laparoskopik ameliyatların tüm avantajları bariatrik cerrahide de aynen söz konusu. Yani hastalar, aynı gün 4 saat sonra ayağa kalkıp, birkaç gün içinde taburcu olabiliyor ve normal günlük hayatlarına erken dönebiliyorlar.

Kimler ameliyat olabilir?

Uluslararası kriterlere göre vücut kitle endeksi 40’ın üzerinde olan herkese ve vücut kitle indeksi 35-40 arasında olan ama eşlik eden ciddi bir rahatsızlığı (diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalığı, eklem hastalıkları vb.) kişilere obezite cerrahisi önerilebilir. 1. derece obezitede ise yandaş hastalık varlığında hastanın özel durumuna göre karar verilmesi tavsiye ediliyor.

Obezite cerrahisi nasıl etkili oluyor ?

Temelde bu yöntemler, iki mekanizma üzerinden çalışıyor. Bazı ameliyatlar, midenin gıda alabilme kapasitesini kısıtlarken bazıları ise, alınan gıdaların sindirim sistemi içinde emilimini azaltarak etki yaratıyorlar.

“En sık rastlanılan

durum arada özel diyet ve ciddi

uğraşlar sonucu 10-15 kilo

verilmesi ve sonra bu kiloların

fazlası ile geri alınması.”

Page 23: Medikent - Ocak 2015

18 medikent

2015

Bu yöntemler nelerdir ?

Günümüzde en çok uygulanan “Tüp mide” yöntemidir. “Mide bypass” ise, bir zamanlar ABD’de en sık uygula-nan yöntemdi. Diğer bir yöntem “duodenal switch” ameliyatı olarak bilinen oldukça komplike bir girişim. Midenin bir bölümünün çıkarılmadan dikilmesi ya da mini mide by-pass’ı ve mide bandı (kelepçe) gibi aslında başka yöntemler de var ama bunlar dünya genelinde çok kabul gören yöntemler değiller ve biz de kullanmıyoruz bunları.

Ayrıca mide balonu yöntemi de var ama bu zaten bir ameliyat değil. Bu yöntem ile yapılan; endoskopi yolu ile hastanın midesinin içine içi metilen mavisi içeren su ile doldurulmuş balon koymak ve bu şekilde gıda alınımını kısıtlamak. Maalesef hastalar ancak 7-10 kilo verebiliyorlar ve balon da altı ay ya da bir yıl içinde mutlaka çıkarılmak zorunda. Bu nedenle sadece gerçek morbid obezite cerrahisine hazırladığımız aşırı kilolu süper obezlerde ameliyat öncesinde biraz kilo verdirebilmek amacı ile kullanılıyorlar artık.

Mide Bypass’ı:İlk adımda hacmini küçültmek için mide yemek borusunun hemen altından iki parçaya bölünür. Üstteki küçük mide odacığına aşağıdan getirilen ince bağırsak bağlanır. Gastrik bypass ile hem kişinin az yemesi hem de yediklerinin emiliminin azalması amaçlanır.

Amerika’da en sık uygulanan yöntem olan gastrik bypass, tüp mide ameliyatlarının daha çok tercih edilmesi nedeniyle oransal olarak azalma eğilimindedir.

Bizim deneyimimize göre, gastrik bypass sonrası kilo alımı durumunda ikinci bir yönteme geçişin teknik olarak çok zor olması bu yöntemin en büyük dezavantajıdır. Gastrik bypass sonrasında ikinci cerrahiye ihtiyaç, tüp mide yöntemine kıyasla daha az olmasına rağmen, hem diyabet kontrolü hem de etkili ve kalıcı kilo verimi açısından en başarılı yöntem olan Duodenal Switch’e geçiş tüp mide sonrasında çok daha kolaydır.

Tüp MideAdı üstünde yani mideyi adeta incecik uzun bir tüpe çevirdiğimiz bir laparoskopik girişim. Tıpta “sleeve gastrektomi” olarak biliniyor. Yaklaşık 60 dakikada yapabildiğimiz bir girişim. Midenin çıkış bölümünün korunması ve sindirim sistemi- ndeki devamlılığın aynen sağlanması ameliyat sonrası bazı istenmeyen yan etkilerin daha az olmasını sağlıyor. Dolayısı ile son 8 yıldır ciddi biçimde gündeme gelmiş olan ve zamanımızda en çok uygulanılan bariatrik bir yöntem tüp mide ameliyatı. Bu yöntem kilo vermede mide by-pass’ı ya da ona yakın düzeyde etkili. Emilim bozukluğu ise mide by-pass’ına oranla daha az olduğu için ameliyat sonrası sürekli vitamin ve mineral desteği gerekmeyebiliyor. Bu yöntemle ilgili bilinmeyen tek konu çok uzun dönemde midede tekrar büyüme olup olmayacağı. Günümüzde en uzun takip süresi olan hastalar ancak 8 yıl önce ameliyat olmuş durumdalar, fakat şu ana kadar ciddi bir sorun gözükmüyor.

Hangi hastaya hangi ameliyatın yapılacağı kararı tamamen cerrahi ekibin deneyimi ve hastaya ait özelliklerle ilgili.

Page 24: Medikent - Ocak 2015

19 medikent

2015

Ne kadar bir risk söz konusu bariatrik cerrahide ?Tabii ki cerrahinin binde 2 düzeyinde bir riski var, ancak

morbid obezite sorunu olan kişiler zaten mevcut durumlarında, cerrahi riskten çok daha fazla risk altındalar. Yani tedavi edilmezlerse, yaşdaşlarına göre 10-15 yıl erken ölmekteler. Dolayısı ile %0.2’lik bir cerrahi risk son derece kabul edilebilir bir oran.

Biri “ben ameliyat olmak istiyorum” diye başvurunca nasıl bir yol izleniyor ?Bu soruyu yıllardır diyetle

uğraşmasına karşın kilo veremeyen ve cerrahiye yönelik önceden hiçbir tetkik yapılmamış olan bir morbid obez için sorduğunuzu varsayalım. Önce hastayı dinliyoruz ve anlıyoruz ve sonra da ayrıntılı bir muayene yapıyoruz. Yaş ya da yandaş sağlık problem-leri nedeniyle bu ameliyatlara mani bir durumunun olup olmadığını anlamak ilk işimiz ve bu çok da uzun sürmüyor. Diyabet ve hipertansiyona bağlı ileri kalp hastalığı veya ciddi akciğer problemi olan 66 yaşındaki bir morbid obezite hastasında ameliyat şansı pek yok. Örneğin; Dolayısı ile öncelikle yandaş tıbbi problem-lerin varlığı ve ciddiyeti ve bariz hormonal bir problem olup olmadığı derhal ortaya konuluyor. Bu aşamada endokrinoloji, kardiyoloji ve akciğer hastalıkları uzmanları ile birlikte çalışıyoruz. Endokrinolog öncelikle Cushing, hipotiroidi gibi hormon hastalıklarına bağlı bir şişmanlığın söz konusu olmadığını muayene ve bazı kan testleri ile 1-2 günde saptıyor. Diyabet varlığı ve aşaması da bu aşamada net biçimde ortaya konuluyor. Bu sayede ilk olarak şişmanlığın dış nedenlerden (çok yemek gibi) oluştuğu saptanıyor. Tüm morbid obezite cerrahisi adaylarını bir kalp doktoru ve göğüs hastalıkları uzmanı görüyor bundan sonra. Kardiyolog detaylı hikaye ve muayene sonrasında hastanın yaşına ve basit tetkik sonuçlarına göre belki eforlu EKG ve ekokardiografi yapıyor. Sonrasındaki durak ise göğüs hastalıkları. Yine hikaye ve muayenenin ardından bir akciğer uzmanı mutlaka solunum fonksiyon testleri uyguluyor. Bu sayede hem ameliyat esnasında ve hem de ameliyat sonrasında hastanın ne oranda risk altına gireceği ve yaşanması muhtemel problemler daha detaylı biçimde anlaşılmış ve kimi zaman da hayati önem taşıyabilen önlemler çok erkenden alınmış oluyor. Bazı hastalarımızda bir de psikiyatrik muayene gerekebiliyor. Neticede uyumlu, akıllı ve ameliyata iyi biçimde motive olmuş hastalar bizim için de çok büyük kolaylık yaratıyor. Çünkü; morbid obezite hastaları ameliyat sonrasında da bir takım yeni yaşam koşullarına muhatap oluyorlar ve biz cerrahlar için iş ameliyatı yapmakla bitmiyor ve ömürleri boyunca hastalarımıza destek vermemiz gerekiyor. Bu konuda bilinçli, uyumlu ve ciddi psikiyatrik sıkıntıları olmayan hastalarla çalışmak zorundayız.

Ayrıca ameliyat öncesinde mutlaka endoskopi yapıyoruz . Endoskopi içeriye bakmak demek ve burada söz konusu olan “gastroskopi” yani mideye fiberoptik bir hortumla bakmak. Bir anestezi uzmanı varlığında hastayı uyutarak, yaklaşık 4-5 dakikada yapıyoruz. Hastalar yapıldığının bile farkına varmıyorlar.

Ameliyat sonrası nasıl bir süreç, zor mu ?Öncelikle tüm bariatrik ameliyatların laparoskopik girişimler olduklarını hatırlatarak başlayalım söze. Dolayısı ile hastalar aynı gün 4 saat sonra

ayağa kalkabiliyorlar ve 2 en fazla 3 gün sonra da taburcu olabiliyorlar. İş ve güçlerine erkenden dönme, büyük karın kesisi olmaması gibi avantajlar tüm laparoskopik ameliyatlarla aynı şekilde laparoskopik bariatrik cerrahide de var. Yalnız bazı özel diyet uygulamaları, tüp mide ve gastrik-by-pass ameliyatın- dan sonra mutlak surette gerekiyor. Hatta hastalarımızın ameliyat sonrasında özel egzersiz programlarına da devam etmelerini istiyoruz.

Ameliyat sonrasında azıcık ve ufacık lokmalarla bile ciddi bir doygunluk hissi oluşmakta. Dolayısıyla hastalarımızın ameliyat ile yeniden yapılandırdığımız üst sindirim sistemlerine daha kolay adapte olabilmeleri için uymaları gereken bir diyetten söz ediyoruz.

Cerrahinin başarısı kısmen, ameliyat sonrasında hastalara tavsiye edilen diyet ve egzersizle ilgili kurallara ne kadar uyduğunuza bağlı. Hastalar, ameliyat sonrasında 5 haftalık bir özel diyet ile sıvıdan aşamalı olarak katı gıdalara geçiyorlar. Gıda alımı toplamda oldukça azalıyor, porsiyonlar küçülüyor. Daha uzun çiğneme önem kazanıyor. Ama burada ameliyatsız yapılan diyetlerden farklı olarak hastanın kalıcı ve etkili kilo vermesinde yardımcı olan esas nokta iştahta olan azalma ve çabuk doyma. Bu etki ilk 6 ayda çok daha fazla oluyor. Bazı hastalar daha önce severek tükettikleri gıdaları, tatlıları artık hiç aramaya- biliyorlar.

Tüm serinizden bahseder misiniz ?Toplamda 800’ü aşkın tüp mide ve 50 civarı mide by-pass’ı girişimini yani yaklaşık 850 üzerinde

laparoskopik bariatrik ameliyatı başarı ile gerçekleştirmiş durumdayız. Endoskopik stentleme yolu ile tedavi ettiğimiz iki kaçak durumu da başarı ile halledildi. Zira bu konuyu yıllardır son derece ciddiye almış kişileriz ve gerek öğrenme sürecimizi ve gerekse bunun sonrasındaki ciddi klinik deneyimi tam olması gerektiği gibi üniversite kapsamında epeyce süredir tamamlamış vaziyetteyiz.

“Bazı hastalarımızda

psikiyatrik muayene

gerekebiliyor.”

Page 25: Medikent - Ocak 2015

20 medikent

2015

İnanın ki şişmanlar özel insanlar. Çoğu aslında dış görünüşü ile dalga geçebilen son derece esprili, zeki ve maalesef amansız bir problem olan aşırı kilolu olmanın pençesine düşmüş ve aslında bu konuda hiçbir suçları bulunmayan kişiler.

Öncelikle morbid obezite söz konusu ise, konu hakkında bilgi sahibi olmalılar ve mutlaka tedavi arayışına girmeliler. Öncelikle uygun diyet ve egzersiz programlarını denemeli, ancak başarılı olunamıyor ise ileri tedavi yöntemlerine başvurmalılar ve bu konuda cesaretli davranmalılar. Zira aksi takdirde beklenen yaşam sürelerinin kısalacağından muhakkak haberdar olmalılar.

Kendilerine cerrahi tedavi seçeneği sunulduğu anda da karşı karşıya oldukları ekiplerin deneyimini mutlaka sorgulamalılar. Ameliyat masasından tutun da, laparoskopik aletlerin bile “özel” ve obezlere uygun olarak üretildiği günümüzde bu “özel” hastaların en doğal hakkı “özel” ekipler. En önemli ve hayati konunun karşılarındaki ekibin deneyimi olduğunu akıllarından hiç çıkarmamalılar. Adı “obezite cerrahisi merkezi” olup da hiçbir içeriğin ve gerçek anlamda bir ekibin var olmadığı ticari yapılanmalara çok çekinceli davranmalılar. Obez kişiler, bunu son derece iyi yapıyorlar zaten.

Morbid obezite hastalarına son olarak neler söylemek istersiniz?

SAĞLIKLI YAŞAMA ATILAN ADIM

24 yaşındayım. Kendimi bildim bileli hep obezdim. İnsanlar tarafından "Yüzün çok güzel ama zayıfla" sözleriyle büyüyen bir genç kız… Zayıflamak için her yolu denedim, tv programları bile üstlendi zayıflamamı ama başaramadım. Psikolojik olarak bittiğim bir anda “Madem her yolu denedim, başaramadım ama obezite benim kaderim değil” diyerek ameliyat olmaya karar verdim. Bu yola tek başıma çıktım. Çevremde operasyon olanlar dışında kimse destek değildi. Hatta annem vazgeçirmek için neler yapmadı ki! Ama kafama koymuştum kaderimi değiştirmeye… Kurtarıcı meleğim Koray Hocam’la tanıştık ve yepyeni bir kader yazdık. Ben bile bu kadar güzelini beklemiyordum. Hayatımdaki kötü olan her şey düzeldi; agresifliğim, ilişkilerim, bedenim, ruhum, yaşam standardım, en doğru kararım… Yeni tanıştığım benle o kadar mutluyum ki artik acıyan değil, imrenen bakışlar çevremde… Mutluyum.

Perihan Gürsoy

Page 26: Medikent - Ocak 2015

21 medikent K

2015

Sağlığın Kenti’nde 10 yılı geride bırakmanınhaklı gururunu yaşıyoruz. Nice 10 Yıllara.

Page 27: Medikent - Ocak 2015
Page 28: Medikent - Ocak 2015

23 medikent

2015

“Sağlığın Kenti” olarak 10 yılı geride bırakmanın gururunu hep birlikte paylaşan Kent Ailesi, 10. kuruluş yıldönümünü La Vie Nouvelle'de düzenlenen gecede coşkuyla kutladı. Geceye Kent Hastanesi'nin Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri, kurucu ortakları, Genel Müdürü ve çalışanları katıldı. Sun Shine Band orkestrasının sahne aldığı gecede Kent’liler, doyasıya eğlendi.

Kent Ailesinin Gurur GecesiSAĞLIK DOLU 10 YIL

Page 29: Medikent - Ocak 2015

24 medikent

2015

Page 30: Medikent - Ocak 2015

Kıymetli Medikent Okurları,

Bu yıl İzmir’in göz bebeği Kent Hastanesi’nin 10. kuruluş yılını kutluyoruz. Onca yıl göz açıp kapayana kadar geçiverdi. Geriye dönüp kilometre taşlarımıza baktığım-da Kent Hastanesi’ni bu günlere taşıyan süreçte ne kadar yol kat edildiğini, büyük bir hızla ilerlediğimizi görebili-yorum.

Bir sanayici olarak sağlık konusuna neden bu denli eğilimim olduğunu sorarlar hep. Bunun yanıtı merhum babamın hastalığı döneminde tam teşekküllü bir hastanenin İzmir için ne denli büyük bir ihtiyaç olduğunu fark etmemde gizlidir. Daha o yıllarda İzmir’e çok özel ve sağlık sektörüne önderlik edebilecek bir hastane kurmayı hedeflemiştim.

Kent Hastanesi’nin kuruluş serüveni 1999 yılında başladı. Sadece İzmir’de değil, Ege Bölgesi’nde yataklı sağlık hizmetleri dünya standartlarının çok altındaydı o yıllarda. Benim gibi sanayici olan dostlarımla “en yararlı yatırım insan sağlığına yapılandır” diyerek ve doktor arkadaşlarımızla bir araya gelerek; bu saptamamızı İzmir’e uluslararası standartlarda hizmet sunacak ve bu hizmetlerini önce yurdumuza, sonrasında dünya ülkelerine sunacak bir hastane kazandırmak amacıyla yola çıktık.

Her birimiz istediğimiz sağlık hizmetini istediğimiz ülkeden alabilecek güçteydik. Ama bizi bir araya getiren ortak amaç çok sevdiğimiz kentimize “herkes için” kaliteli sağlık hizmeti sunan bir hastane kazandırmaktı. İleriye dönük hedeflerimizi bile baştan belirlemiştik o heyecanla.

Çok kolay bir işe soyunmamıştık, bunun bilincindeydik. Ama kolayı herkes yapar değil mi? Bir de fark yaratmak kaygısı var. Ben giriştiğim hiçbir işte kopyacılığı sevme-dim. Bir işe girişecekseniz bu özgün olmalı, farklı olmalı,

denenmemiş olmalı. Kent Hastanesi’nin öyküsü ise tam da bu manada ilklerin öyküsüdür. Önümüze gelen bina projesi o güne kadar hastane olarak tasarlanmış bir binada sağlık hizmeti sunmamıza olanak sağlamasıyla bir “ilk”ti mesela.

Hastanemizin kuruluşu 14 Şubat 2004 yılında gerçekleş-ti. Açılışının bir yılını doldurduğunda 2500 ameliyat, 1400 Anjiyo, 700 açık kalp operasyonu gerçekleşmişti bile. Bir yıl gibi bir sürede Kent Hastanesi’nin acil servisinde 5 bin 900, polikliniklerinde 49 bin hasta sağlığına kavuştu.

Aslında ilk adımdan bu yana 15 yıllık bir serüvene sahip ama hastanemiz açılışından itibaren 10 yıldır sağlık sektöründe katma değer yaratmayı sürdürüyor. Bu yıllar boyunca Türkiye birçok kriz atlattı, birçok işletme ya kapandı ya da küçüldü. Kurucularından yöneticilerine, hekimlerinden personeline herkesin topyekun sahip çıktığı hastanemizde; yarattığımız sinerji ile bu süreçten güçlenerek, büyüyerek, kalite standartlarımızı yüksel-terek ve hizmet çeşitliliğimizi arttırarak çıktık.

"Dünya hastanesi" olma vizyonumuza paralel olarak bir “ilk”i daha başardık; Amerikan Standart Enstitüsü Joint Comminssion International (JCI) tarafından kabul edilip akretidasyon alarak gururlandık.

Bu akreditasyonun getirisiyle 2009 yılında Amerikalı üç sigorta şirketiyle (Blue Cross, Blue Shield ve Cigna) anlaşma imzaladık ve bu kuruluşların kanser tedavisi, omurilik, beyin ve kalp ameliyatları için tedavi listelerine girmeyi başardık. Bu da bir başka “ilk”imizdi.

Büyüme hedefimiz doğrultusunda Alsancak Polikliniğimizi kazandırdık kentimize, bununla kaliteli sağlık hizmetlerimizi kentimizin kalbine taşıdık.

Cem BakioğluKent Sağlık Grubu Kurucu Ortak

25 medikent

2015

Bir Kent’in göz bebeği

Page 31: Medikent - Ocak 2015

On yılda bir marka yarattık ve bu markanın ünü sınırlarımızı aştı. Dün 60 hekim 200 personelle çıktığımız yolda çok mesafe kat edildi, bugün 126 hekim ve 400 çalışanla hizmet veriyor Kent Hastanesi. Sürdürülebilir-lik ilkesiyle kalitemizin çıtasını sürekli yükseltecek yatırımlarımız, her biri kendi alanında uzman hekimleri- mizin gücüne güç kattı. Hastalarımız için; ki biz onlara "konuklarımız" diyoruz; vazgeçilmez olmamızı sağladı ve sadakatli bir “konuk” potansiyeline ulaştık. Sağlık sektöründe bu sadakati oluşturmak kolay iş değildir. Bizler yöneticiler olarak hastanenin önünü açacak yatırımlarla kaliteyi sağlasak da nitelikli ve konusuna hakim ve güler yüzlü personel olmadan sürdürülebilirliği sağlamak zor. Çünkü bizim hedef kitlemiz “hasta” ya da “hasta yakını, yani insanoğlunun en duygusal olduğu süreçte; hastayken; bize gelen kişiler. Eğitimlerle kurumsal davranış kalıplarımızı pekiştirsek de Kent Hastanesi’nin “gülen yüzü” olan her kademedeki personelimizin doğal yapısında var olan; içtenlik, sıcak yaklaşım ve kurumu içselleştirmiş yapıları; tercih edilmemizde ve vazgeçilmez olmamızda çok önemli bir rol oynamaktadır.

Hep birlikte yaratılan başarı öyküsündeki hızlı gelişimimiz yabancı yatırımcıların ilgisini çekti ve 7. yılımızda MidEuropa Özel Yatırım Fonu Kent Sağlık Gurubu’nun çoğunluk hisselerini aldı.

Başarılı organ nakilleri ile birçok hastanın yaşam ışığı olmayı başardık. Kent, zor işlerin hastanesi. Kent, İzmir’de özelde ilk pankreas ve ince bağırsak nakillerinin gerçekleştiği bir merkez. 2009 Temmuz’da karaciğer nakil programımızı başlattık, şu anda Türkiye’nin ilk 2-3 merkezinden biriyiz. Özellikle bebek ve çocuk karaciğer nakillerinde tek adres haline geliyoruz. Türkiye’de 40’ı aşkın merkezde yılda yapılan toplam bebek-çocuk karaciğer nakillerinin yarısı bizim merkezimizde gerçekleşiyor. Pek çok acil çocuk vakası Sağlık Bakan-lığı’nın hava ambulanslarıyla hastanemize sevk ediliyor.

Birlikte yaptıkları nakil sayısı 1800’e yaklaşan deneyimli bir ekibe sahibiz. Her yıl 150 civarında nakil gerçekleşen merkezimiz, Gürcistan başta olmak üzere yurt dışından da en çok hasta kabul ettiğimiz bölümlerden biri.

Böbrek Nakli Programımız da başarıyla sürüyor. Gönüllü donörü kendilerine nakil için uygun bulunmayan hastalara sunulan Çapraz Nakli Yöntemi, yeni hayatların kapısını açıyor. Yıllık böbrek nakil sayımızı 150’ye çıkarmak istiyoruz. Kemik İliği Nakli’nde ultra standart-larda bir merkez kurduk. İhtiyaca bağlı olarak kapasi-tesini artırabileceğimiz 10 yataklı merkezimizde Türk hastalarımızın yanı sıra Azerbaycan, Kazakistan ve Gürcistan’dan gelen yabancı hastalarımıza da hizmet veriyoruz. Organ nakillerinin başarıyla gerçekleştiği hastanemizde bu hizmetlerin tamamı SGK kapsamında olduğundan hastalar tek kuruş ek ücret ödemiyor.

Bugün gelinen noktada haklı ünü tüm Türkiye’ye ve sınırlarımızın ötesine ulaşmış Kent Hastanesi’nin hemen her gün yeni bir başarısına tanık olmaktan gurur duyuyorum.

Kendime babamın rahatsızlığı sürecinde verdiğim sözü tutmuş olmanın ve 10 yıl önce yola çıktığımız zaman kendimize koyduğumuz hedefe ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Bizden sonraki bayrak yarışında daima daha iyiye koşulacağını bilmenin rahatlığı ve böylesi bir sağlık yatırımını ülkeme kazandırmış olmanın onurunu tüm benliğimde duyumsuyorum.

Kent Hastanemizin 10. yılı kutlu olsun.

Sağlıklı bir yaşam dileğiyle.

Cem BAKİOĞLU

26 medikent

2015

Page 32: Medikent - Ocak 2015

Opr. Dr. Levent TAD

Kent Hastanesi Ortopedi ve TravmatolojUzmanı

Artroskopi, eklemi ilgilendiren hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılan minimal bir cerrahi yöntemdir. Artro (eklem) ve skopi (bakmak-incelemek) kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşan “artroskopi”, eklemlerin içine “skop” denilen bir mercek sistemi ve ışık kaynağı ile bakılarak, tanı ve tedavi uygulanması işlemidir. Skop’un ucuna kamera takılarak, görüntü bir televizyon ekranına aktarılıp, görüntüler daha büyük ve net olarak görülebilir. Ayrıca kayıt yapılıp, fotoğraf çekilebilir.

27 medikent

2015

Page 33: Medikent - Ocak 2015

Önceleri sadece diz eklemine uygulanan artroskopik girişimler, teknolojik gelişmelerin artmasıyla omuz, ayak bileği, el bileği, dirsek ve kalça eklemine de uygulanmaya başlanmıştır. Artroskopik cerrahi, çok küçük kesilerden yapıldığı için, normal dokulara en az zarar veren yöntemdir.

Artroskopi kimlere uygulanır? Özel bir yaş grubu ve hasta grubu yoktur. Uygun tanı ve tedavi imkanı olan her hastaya uygulanabilir. Ancak artroskopik tedavilerin bir sınırı vardır. Açık cerrahiye göre birçok üstünlüğü olan artroskopik cerrahi gerektiği zaman yerini açık cerrahiye bırakmalıdır.

Artroskopi nasıl uygulanır?Artrokopi yapılacak hastaya genel anestezi veya uygun bölgesel anestezi uygulanarak işleme başlanır. İlk olarak kamera sisteminin gireceği skop’un çapı kadar (0,5 cm) ciltte kesi yapılır. Bu delikten kamera içeri yerleştirilerek, eklem steril bir sıvı (serum fizyolojik) ile şişirilir ve eklem görüntülenmeye başlanır. Öncelikle tanısal amaçla eklemin görülebilen tüm noktaları incelenir, ardından tedaviye geçilir. Tedavi için kullanılacak aletler için 2. ve 3. delikler açılarak, bu deliklerden işlem yapılır. Dokulardaki hasarlar incelenir ve gerekli tedavi uygulanır.

28 medikent

2015

Page 34: Medikent - Ocak 2015

Artroskopinin açık cerrahiye göre avantajları ve dezavantajları nelerdir?Artroskopi için genellikle 2 veya 3 adet 1 cm’den küçük insizyonlar yeterlidir. Açık cerrahide eklemin rahat görülebilmesi için çok daha büyük kesiler gerekir. Kesi büyüdükçe yara iyileşmesi için gereken süre uzamakta hastanın fizik tedavi sürecini zorlaştırmakta ve hastanede kalma süresini uzatmaktadır. Ayrıca büyük kesi, iltihap riskini de artırmaktadır.

Artroskopide ekleme mercek sistemi ile bakıldığından görüntü normalin 5-6 kat büyük olarak görünür. Çıplak gözle görülenden daha detaylı ve net bir görüntü daha

hassas ve detaylı bir tedaviye olanak sağlar. Eklemin yıkanmasını gerektiren iltihabi durumlarda açık cerrahide yıkama sınırlı olurken, artroskopi ile çok daha detaylı ve efektif bir yıkama yapmak mümkündür.

Açık cerrahide ameliyat sonrası ağrı kontrolü genellikle problem olmakta ancak artroskopide ameliyat sonrası genellikle rahat geçirilmektedir. Artroskopik girişimler genellikle günübirlik girişimlerdir. Yapılan işleme göre yatış birkaç güne kadar uzayabilir. Açık girişimlerde genellikle yatış süresi daha uzundur. Artroskopinin dezavantajı, bazı eklemlerin anatomik yapısından dolayı belirli lezyonların tedavisinde yetersiz kalmasıdır. Ayrıca küçük eklem içi kırıklar artroskopik olarak tedavi edilebilirken, daha büyük kırıklarda kırığın tamamına hâkim olabilmek için açık cerrahiye geçmek gerekmek-tedir.

29 medikent

2015

Eklemin yıkanmasını gerektiren iltihabi durumlarda açık cerrahide yıkama sınırlı olurken, artroskopi ile çok daha detaylı ve efektif bir yıkama yapmak mümkündür.

Page 35: Medikent - Ocak 2015

Artroskopi hangi eklemlere ve hangi hastalıklarda uygulanır?

Diz: Günümüzde en sık artroskopi uygulanan eklem, diz eklemidir. Hemen hemen tüm eklem içi patolojileri artroskopi ile tedavi edilebilir. İç ve dış menüsküs yırtıkları, ön çapraz bağ yaralanmaları, arka çapraz bağ yaralanmaları, eklem kıkırdak problemleri, diz kapağı uyum problemleri, küçük boyutlu eklem içi kırıklar artroskopi ile rahatlıkla tedavi edilebilir.

Omuz: Omuz, ikinci sıklıkta artroskopi uygulanan eklemdir. Açık cerrahi ve artroskopik cerrahi arasında tercih edilme oranı, son yıllarda belirgin şekilde artroskopinin lehine değişmiştir. Daha önce sadece açık olarak yapılan bazı girişimler, artık neredeyse tamamen artroskopik uygulanmaktadır. Rotator manşet yırtıkları, sıkışma sendromu, tekrarlayan çıkıklar, kıkırdak problemleri, donuk omuz ve eklem içi kırıklar, artroskopi ile tedavi edilebilir.

Ayak bileği: Ayak bileği ekleminin anatomik yapısı ve boyutları nedeniyle bazı teknik zorluklara karşın yine de birçok rahatsızlıkta başarıyla uygulanmaktadır. Eklem içi kıkırdak ezilmeleri ve kopmaları, önden ve arkadan sıkışma sendromu, eklem içi kırıkların gözlenmesinde kullanılmaktadır.

El bileği: Eklem içi kırıklar, eklem içi serbest cisim çıkarılması, TFCC (Triangular Fibrocartilaj Complex) olarak adlandırılan el bileğinin iç kısımdaki kıkırdağımsı dokunun yırtıkları ve ağrılı durumları, artroskopik olarak tedavi edilebilmektedir. Eklemin boyutu nedeniyle normalde kullanılan skop ve cihazlardan daha küçük aletlerin kullanılması gerekir.

Kalça: Özellikle son yıllarda kalça eklemi artroskopisi daha sık uygulanmaya başlanmıştır. Kalçanın uyumsuzluk problemi olan FAS (femoroasetabular sıkışma), eklem içi serbest kıkırdak lezyonları, tümöral oluşumlar, labrum (eklem kenarındaki kalın doku) yırtıkları artroskopi yöntemiyle tedavi edilebilen hastalıklardır. Kalça ekleminin özel durumu nedeniyle daha uzun ve güçlü aletlere ihtiyaç vardır, ayrıca eklemi görüntülemek için traksiyon masası gereklidir.

Dirsek: Kıkırdaktan parça ayrılması, serbest cisim çıkarılması, hareketi engelleyen kemik çıkıntıların tıraşlanması, romatizmal hastalıklarda kalınlaşan eklem zarının tedavisi ve eklem içi iyi huylu tümörlerin çıkarılması, artroskopik olarak uygulanabilir.

30 medikent

2015

En sık artroskopi uygulanan eklem, diz eklemidir.

Diz

“Artroskopik tedaviler, hastanede kalma süresini kısaltarak hastalara kolaylık sağlamaktadır. ”

Page 36: Medikent - Ocak 2015

“Stres her meslekte olduğu gibi bizde de var. ”

Önce s�z� tanıyab�l�r m�y�z?İzmir doğumluyum. Üniversiteden mezun olana kadar İzmir'de yaşadım. 2003 yılında mezun olduktan sonra İstanbul’a yerleştim ve hala İstanbul'da yaşıyorum.

Sanat hayatınıza nasıl başladınız? İlk oyunculuk deney�m�n�z neyd�? Liseye giderken izlediğim ve çok etkilendiğim bir oyun tiyatroyu seçmeme sebep oldu. Sorasında Konak Belediye Tiyatrosu’nun kursuna gitmeye başladım konservatuar sınavlarına hazırlanmak için ve ilk orada Aristophanes'in "Lysistrata"adlı oyunuyla sahneye çıktım.

A�len�z oyuncu olma �steğ�n�z� nasıl karşıladı?Ailem elbette destek oldu, onlar sayesinde her türlü riski aldım hayatımda. Eminim ki çok kaygılandılar benim için. Çünkü yaptığım meslek şimdilerde bilinen ve tercih edilen bir meslek haline geldi. Benim oyunculuğu meslek olarak seçtiğim dönemde bunu duyan anne babalar kriz geçirirdi. Bu yüzden ailemin hakkını ödeyemem.

Çocuk oyunları, t�yatro ve tv d�z�ler�... Yer aldığınız projelerden söz eder m�s�n�z? 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü'nde öğrenim görmeye başladım. 3. sınıftayken de Pınar Çocuk Tiyatrosu'nda çalışmaya başladım. Mezun olurken İstanbul Pınar Çocuk Tiyatrosu beni çağırınca İstanbul serüvenim başlamış oldu. Pınar Çocuk Tiyatrosu bünyesinde pek çok çocuk oyununda rol aldım. “Ayrılık”, “Deri Dumrul” oyunlarında sahne aldım. 2005 yılında ise Oyun Atölyesi'ne katıldım. Orada “Atinalı Timon”, “7 Şekspir Müzikali”, “Don Juan'ın Gecesi” ile “Antonius ve Kleopatra” oyunlarında rol aldım. Televizyon dizisi deneyimim ise, “Bir İstanbul Masalı” ile başladı. Daha sonra “Ihlamurlar Altında”, “Gece Sesleri”, “Mahşer”, “Gönülçelen”, “Muhteşem Yüzyıl”, “Vicdan” ve en son “Benim Adım Gültepe” dizilerinde oynadım.

T�yatro, d�z� - s�nema ayrımınız var mı? Dizi ya da sinema ayrımım yok aslında iyi bir rol olduğu sürece hepsinde oynamak çok keyifli.

Bugüne kadar oynadığınız oyun ya da d�z�lerde en etk�lend�ğ�n�z rol hang�s�?William Shakespeare müzikali her zaman benim için farklı bir yerde durur.

31 medikent

2015

Evrim AlasyaSöyleşiNesrin COŞKUNKent Sağlık GrubuBasın Danışmanı

Ters köşerolleri seviyorum

Onu en son “Benim Adım Gültepe” dizisinde izledik. Ondan önceki projelerde çingene kızı da oldu sultan da. Çok farklı karakterle izlediğimiz, İzmirli başarılı sanatçılardan Evrim Alasya Mediken’in konuğu oldu.

Page 37: Medikent - Ocak 2015

Her t�yatro sanatçısının gönlünde yatan b�r rol vardır, s�z�n oynamak �sted�ğ�n�z b�r karakter var mı? Özellikle şunu oynayayım dediğim bir rol yok ama beni zorlayan ters köşe rolleri oynamak her zaman daha keyif verir bana.

“Muhteşem Yüzyıl” d�z�s�nde Nebahat Çehre’n�n gençl�ğ�n� oynadınız? Gerçekten de müth�ş b�r benzerl�k. Bu benzerl�ğ� k�m keşfett�? Bu rolden sonra nasıl tepk�ler aldınız? Nebahat Çehre'nin gençliği aranırken Gülfem Hatun'u oynayan arkadaşım Selen Öztürk benim sette resmimi göstermiş. Beni görüşmeye çağırdılar ve hiç tahmin etmediğim bir tepkiyle karşılaştım. Bir bölümle böyle bir patlama beklemiyordum tabii ki...

Son d�z�n�z “Ben�m Adım Gültepe”de �k� çocuk annes�yd�n�z. Bu rolden etk�lend�n�z m�, neden? Suna hayatımdaki önemli rollerden birisi oldu benim için. İlk okuduğumda önce senaryonun ruhu, sonra da Suna'nın çok güçlü bir kadın olması etkiledi beni.

D�z�ler�n ömürler� çok kısa. Öneml� yapımlar b�le reyt�ng kurbanı oluyor, “Ben�m Adım Gültepe” de bunlardan b�r�yd�. Yayından kaldırılan d�z�ler� key�fle �zleyen �zley�c�lere de haksızlık değ�l m�? Bu konuda neler söylemek �sters�n�z? Evet ne yazık ki herşeyde olduğu gibi bizim işlerde çok kötü bir dönemden geçiyor. Çok büyük emeklerle başlayan işler iki, üç bölüm sonra bitiyor. Şu an içinde bulunduğumuz reyting sistemi belirliyor herşeyi. Bu sistemle ilgili çok fazla bir bilgim yok ama şu anda tıkanmış bir durum olduğunu görüyorum. Bu da çok insanın işsiz kalmasına sebep oluyor.

İstanbul’da İzm�rl� sanatçı çok. Bazıları sınıf, fakülte arkadaşınız. K�mlerle b�r araya geleb�l�yorsunuz? İstanbul'da tiyatroda genellikle İzmir'den okul arkadaşlarımla bir aradayım. Uzun süre görmediğim arkadaşlarımla buluşma noktamız, tiyatro oluyor.

İzm�r doğduğunuz, büyüdüğünüz şeh�r. Özlüyor musunuz? İzm�r’e gel�nce neler�n özlem�n� g�der�yorsunuz? İzmir'i özlüyorum elbette. Ne olursa olsun; köklü arkadaşlarım, ailem, dostlarım İzmir'de. Onlarla sohbet ve kahve keyfi en özlediğim şey. Benim için en özel şey, kahveyi sevmesem de onlarla kahve

keyfi... Bir de fal keyfi tabii ki bizim ritüelimiz.

Gelel�m sağlık konusuna. Öncel�kle sağlığınıza önem ver�r m�s�n�z?Sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum. Sigara ve alkol içmiyorum. Uzun süre spor hayatım oldu, ritmik cimnastik yaptım. Tabii onun da faydası çok hayatımda ve genellikle vücudumu dinlemeyi tercih ediyorum, o ne istiyorsa söylüyor bana zaten.

Sağlıklı olmak �ç�n özell�kle d�kkat ett�ğ�n�z şeyler var mı?Sağlıklı olmak için yaptığım en önemli şey zihnimi temizlemek ve beni mutlu eden işler yapmak.

Ne sıklıkla sağlık kontroller�n�z� yaptırıyorsunuz? Rut�n check-up’larınızı yaptırıp gönlünüzü rahat mı tutarsınız, “aman ya b�r şey çıkarsa” korkusuyla doktordan uzak mı durursunuz? S�z hang�s�s�n�z? Yılda bir kere kontrol yaptırırım mutlaka.

Sağlıklı b�r beden �ç�n, ruh sağlığınız �ç�n olmazsa olmazlarınız var mı? Beslenme, uyuma, spor, dertleşme, yalnız kalma g�b�…Dedim ya zihnimi sağlıklı tutmaya çalışıyorum meditasyon dua bunun için yaptıklarımdan bazıları çünkü bütün hastalıkların kötü çalışan zihinden geldiğini düşünüyorum.

İş�n�z ağır, stresl�. Stres� nasıl yönet�yorsunuz? Stres her işte olduğu gibi oyunculukta da var. Ben kendi içimde çözmeye, zihnimi temiz tutmaya çalışıyorum. Bunu beceremediğim zamanlar da oluyor.Bunun gibi durumlarda kendi içime dönüyorum hemen.

Yoğun �ş temponuz var, gecen�z gündüzünüz bell� değ�l. Çek�mlerde kahvaltı, öğlen ve akşam yemekler�n� normal düzende y�yememen�z doğal. Bunu nasıl dengel�yorsunuz, sette genelde nasıl beslen�yorsunuz? Fast food mu, tabldot mu? Yan� genelde setler�n “set menüsü” ned�r? Setlerde genellikle yemekler çeşitli olur. Sebzesi, eti, çorbası... Aslında ben çalışırken daha sağlıklı besleniyorum diyebilirim. Yoğun çalıştığımız dönemlerde beslenmeme daha da dikkat ediyorum.

Düzens�z beslenmeye karşı önlem alıyor musunuz? “Cev�z, fındık, kuru kayısı y�y�n”, öner�ler�s�z� ne kadar etk�l�yor?Düzensiz beslenmeye yanımda birşeyler taşıyarak önlem alıyorum. Ceviz, badem ve fındık her zaman

yanımda olur. Zamanım yok ise, o gün çok yoğunsam benim için en pratik ve besleyici beslenme şekli oluyor. Tabii ki ve enerji de veriyor.

Buzdolabınızda eks�lmes�n� h�ç �stemed�ğ�n�z y�yecek ve �çecek ned�r?Buzdolabımdaki en önemli şey yoğurttur benim için.

Boş zaman s�z�n �ç�n ne �fade ed�yor?Boş zaman benim için arkadaşlarla sohbet, yani terapi demek. Sağlıklı olmanın şartlarından biri de sizi dinleyen, anlayan dostlarla sohbet edebilmek. Bence en güzel terapi yöntemlerinden birisi.

Oyuncu olmasaydınız ne olmak �sterd�n�z? Galiba bu soruya hiçbir zaman cevap veremeyeceğim çünkü bende bunun cevabı yok.

32 medikent

2015

Page 38: Medikent - Ocak 2015

33 medikent

2015

Uzm. Dr. Meltem ERTURAÇKent Alsancak Tıp MerkeziÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Kış hastalıklarından

çocukları nasıl koruyabiliriz

Page 39: Medikent - Ocak 2015

34 medikent

2015

Kış mevsiminde çocuklarda nezle, grip, zatürre, bronşit, farenjit, sinüzit, tonsillit, otit gibi hastalıkla-rın görülme sıklığını artmaktadır .

Havaların soğuması, kapalı alanlarda daha sık bulunmak, okullarda hasta çocuklarla temasın artması, hava kirliliği, kışın artan enerji ihtiyacından dolayı vücut direncinin düşmesi hastalıkların artış sebeblerindendir.

Kış aylarında alacağımız bazı önlemler çocuklarımızın yakalanacağı enfeksiyonları azaltabilir.

> Anne sütü enfeksiyonlara karşı koruyuculuğu ispatlan-mış tek besindir. Anne sütü içerisindeki mikrop öldürücü ve bağışıklığı güçlendirici maddeler bebeği enfeksiyonlardan korur. Bebeğinizi ilk 6 ay sadece anne sütüyle besleyiniz. İki yaşına kadar da emzirmeye devam edin.

> Çocuğunuzun aşılarını doktorunuzun önerdiği program çerçevesinde yaptırın.

> Grip aşısını sonbaharda yaptırın. İnfluenza aşısı, o senenin yeni aşısı ile, her yıl kasım ayına kadar uygulan-malıdır. Aşı, grip komplikasyonlarının sık görüldüğü, bu hastalara hastalığı bulaştırma olasılığı yüksek olan kimselere, influenzadan korunmak isteyen 6 aylıktan büyük ve yumurta alerjisi olmayan herkese yapılabilir.

> Astım, şeker, doğumsal kalp ve akciğer hastalığı gibi kronik hastalığı olan çocuklarınızın ilaçlarını doktorunu-zun önerdiği doz ve şekilde kullanın. Rutin doktor kontrollerine götürün.

> Erken doğmuş, doğumsal kalp hastalığı, kronik akciğer hastalığı olan bebeklere doktorunuzun önerileri doğrultusunda RSV (Respiratuar Sinsityal Virus) enfeksiyonlarından koruyucuyu yaptırın.

> Çocuklarınızı mevsim normallerine göre giydirin. Aşırı üşütmekten, terletmek ve kalın giysiler giydirmekten kaçının. Çok kalın giysilerle giydirmek terlemeye bu da sonrasında vücudun soğumasına neden olur. Tek kat giydirmektense çok katlı giydirin. Hava ve ortam ısısına göre giysi sayısını artırıp azaltılabilirsiniz.

> Çocuğunuzun her besin grubundan uygun miktarlar-da almasını sağlayın. Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir vücut hastalıklara daha açık hale gelir. Proteinler vücudumuzun yapı taşlarıdır. Beslenmeden et , yumurta ve süt ürünlerini eksik etmeyin.

> Uyku zihinsel ve bedensel dinlenme için önemli bir faaliyettir. Yaş grubuna uygun uyku düzenini ve uygun miktarda uyumasını sağlayın. Uyku düzenine önem gösteri-len bebekler hastalıklara karşı daha dirençli hale gelir.

> Kış hastalıklarından korunma yollarından biri temizlik kurallarına dikkat etmektir. Çocuklara en az 20 saniye sabun ve su ile ellerini yıkaması gerektiği öğretin, gün içinde gerekli olduğu zamanlarda yıkamasını sağlayın. > Oyuncaklar birçok yere temas ettikleri için bunların temizlenmesi de çocuğun enfeksiyon kapmaması açısından önemlidir.

> Yaşanan ortamın nemi iyi ayarlanmalıdır. Kuru hava solunum yollarında bulunan ve mikropları yakalama fonksiyonu olan, "silia" adı verilen tüycüklerin işlevini azaltır. Çocuğunuzun odasını nemlendirin.

> Evde sigara içilmesi, çocukların sigara içilen ortamlar-da bulunması enfeksiyonları arttırır.

> Hasta çocukları okula/kreşe göndermeyin. Öğretmen, idareci ve diğer velilerle konuşarak tüm ailelerin aynı yöntemi izlemesini sağlayın.

> Çocuklarınızın kirli havalı, kapalı ortamlarda uzun süre kalmamasını sağlayın. Odasını sık sık havalandırın. Enfeksiyon kaynağı açık hava ortamları değil, mikrop-lardır. Hasta olduğu bilinen veya öksürük, hapşırık gibi belirtileri olan kişilerle çocuğunuzun mümkün olduğunca temas etmemesini sağlayın

> Omega 3, A, C, D vitamini, çinko, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlev görmesini sağlayan maddelerdir. Çocuklarınızı bu besinlerden zengin beslemeye özen gösterin. Balık, bal, yeşil yapraklı sebzeleri, kırmızı-turuncu meyve ve sebzeleri mutlaka beslenmesine ekleyin.

> Probiyotik kullanımının bazı hastalıkları azaltıcı etkisinin olduğu gösterilmiştir. Kefir, yoğurt gibi probiyotik içeren besinleri sık tüketmek için çocukları özendirin. Normal sağlıklı vücut floramız için gerekli olan prebiyotikli gıdaları; muz, kırmızı meyveler, kuşkonmaz, sarımsak, buğday, yulaf, arpa (ve diğer tam tahıllar), keten tohumu, domates, yer elması, soğan, hindiba, baklagiller ve yeşil sebzeleri; kış boyunca sık tüketmesini sağlayın.

> Bol sıvı tüketmek yazın olduğu kadar kış aylarında da önemlidir. Belli ölçüyü aşmamak kaydıyla bitki çayların-dan çocuklarınıza verebilirsiniz.

Page 40: Medikent - Ocak 2015

35 medikent

2015

Prof. Dr. Çiğdem ARIKANKent HastanesiÇocuk GastroenterolojisiUzmanı

ÇOCUKLARDAKABIZLIK

Kabızlık nedir?Kabızlık, sindirim sisteminin yavaşlamasına bağlı olarak dışkılamanın azalması ve ağrılı bir şekle dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Dışkı sayısı her yaştaki çocuğa göre farklılık gösterdiği için kabızlığı tarif ederken günlük dışkılama sayısı olarak kesin bir sayı vermek doğru değildir. Ancak çocuğun kendi ritminden sapmaları dikkate almak gerekir.

Çocuğum kabız mı?• Dışkı kıvamının sert olması• Dışkılama sırasında ağrı olması• Zor dışkı yapma• Haftada üçten az dışkılama

Bu bulguların varlığında çocuğunuzda kabızlık olma ihtimali yüksektir. Bunlara ek olarak iştahsızlık, karın ağrısı ve dışkılama sonrası dışkıya sıvalı kan olabilir.

Genellikle çocuklar bu durumun farkında değillerdir. Anne babanın çocuğun dışkılama alışkanlığını ve dışkı kıvamını gözlemlemesi gerekmektedir.

Çocuklarda kabızlık neden olur?Kabızlık bir hastalık değil belirtidir. Çocukluk çağında görülen kabızlıkların %96’sında gerçek bir hastalık bulunmaz. En sık 2 yaş civarında tuvalet eğitimi verilirken oluşur. Anne sütünden mamalara veya ek besinlere geçiş sırasında da dışkılama değişiklikleri olabilir. Aşırı süt tüketimi, katı gıdaların ağırlıklı olarak tüketilmesi de kısa süreli dışkılama problemlerini uzatarak kabızlıkla sonuçlanabilir. Bu nedenle tuvalet eğitimi ve ilk yaşlardaki beslenme içeriği çok önemlidir.

Aşırı inek sütü tüketimi beraberinde kabızlığı getirebilir. Ayrıca bazı besinsel proteinlerin de bağırsakta hareket bozukluklarına yol açacağı unutulmamalı, özellikle fıstık, kabuklu deniz ürünleri ve susam gibi besinlerin tetikçi olabileceği bilinmelidir.

Kabızlık, çocukluk çağının sık görülen problemlerinden biri olup, başvuruların sayısı her

geçen gün artmaktadır. Değişen yaşam koşulları ve beslenme

alışkanlıkları, çocukların erken yaşlardan itibaren evden çok

okullarda zaman geçirmeleri, ve aktivitelerinin azalması bu

sorunun giderek artmasına yol açmıştır.

“En sık 2 yaş civarında tuvalet eğitimi verilirken oluşur.”

Page 41: Medikent - Ocak 2015

36 medikent

2015

Tuvalet eğitimiTuvalet alışkanlığını kazanmak anne baba ve çocuk için çok önemli bir aşamadır. Ne yazık ki bu nedenle sıklıkla acele edilerek bu basamak hızla atlanmaya çalışılır. Oysa çocukların tuvalet alışkanlığını kazanma zamanı farklıdır. Her çocuğun ayrı bir saati vardır. Daha erken öğrenmek çocuğunuzun daha akıllı olduğu anlamına gelmez. Çocuğunuzun tuvalet alışkanlığını kazanmada sorun yaşaması veya sürecin uzaması da tembel, öğrenme güçlüğü veya zekasında bir problem olduğunu göstermez.

Çocuğum hazır mı? Birçok sağlıklı çocuk 2-4 yaş arasında gündüz kuru kalırlar. Çocuğunuzun gündüz dışkısını tutabilmeyi öğrenmesi 6 ayı bulur. Kızlar erkeklere göre daha çabuk öğrenirler. İlk çocukların öğrenme süreci sonraki çocuklardan daha uzun süre alır. Çocuğunuzun hazır olduğunu belirten tek bir belirteç aramak yerine bazı özelliklere sahip olup olmadığını sorgulamanız gerekir.

Tuvalet eğitimine başlamadan önce çocuğunuzun; • Basit komutları anlayabiliyor ve cevaplayabiliyor olması• Birkaç saat kuru kalması veya kısa bir uykudan kuru kalkabilmesi • Tuvalete veya oturağa oturabiliyor olması• Oturmaya istekli olması gereklidir.

Eğitimde kullanılacak sözcükler her zaman aynı olmalıdır (kaka, tuvalet vb). Sık sık bezi değiştirilerek kuru kalmanın rahatlığı ve farkını anlaması sağlanma-lıdır. Bezi bırakmada çocuğun isteğine saygı duyulmalı

ve zorlayıcı davranılmamalıdır. Klozete öncelikle bezli olarak oturması sağlanmalıdır. Güvenli ve korkusuz bir şekilde oturmaya alıştıktan sonra bezsiz oturmaya geçilmelidir. Klozete oturma alıştırmaları özellikle bağırsak hareketlerinin en fazla olduğu sabah ilk kalktığında ve öğünlerden sonra yapılmalıdır. Yaz mevsimi başlangıç için iyi bir dönem olmakla birlikte çocuğunuz hazırsa bunu yaza ertelemenin bir anlamı yoktur. Kaka yaparken seçtiği davranış gözlenerek öğrenilmeli ve bu sırada tuvalete gitmesi için cesaretlendirilmelidir. Bu konuda oldukça sabırlı davranılmalı tuvalete gidene dek dışkılamayı tamamlamış olacağı ve uygun zamanla-manın kazanılmasının uzun süre alacağı unutul-mamalıdır. Asla olumsuz cümle, cezalandırma, sert ses tonu veya yüz ifadesi kullanılmamalıdır. Aralıklı kaçırmaların olabileceği unutulmamalıdır. Öğrenme sürecinde tuvalete oturma yaşamın merkezi haline getirilmemelidir. Anne baba tuvalete gittiklerinde, çocuğun izlemesine olanak sağlanarak bunun doğal bir süreç olduğu gösterilmelidir. Çocuğun bakımını üstlenen herkes aynı dili ve davranış biçimini kullanma-lıdır.

Tuvalete alıştırma döneminde üzerinden kolayca çıkarılabilecek giysiler giydirilmelidir. Sıkı kat kat giysilerden uzak durulmalıdır. Mutlaka yedek giysiler hazır bulundurulmalıdır. Düzenli olarak klozete oturmaya başladığında alıştırma kilotlarını kullanınız.Kreşe giden çocuklarda mutlaka öğretmenlerle irtibata geçilerek eğitim aynı sözcük ve yöntemlerle eğitim işbirliği içinde sürdürülmelidir.

“Eğitimde kullanılacak sözcükler her zaman aynı olmalıdır.”

“Kabızlığın temel nedeniçocuğun dışkısını istemli olarak tutmasıdır.”

Ayrıca1. Beslenme alışkanlıkları içeriği2. Dışkı kıvamı ve şekli3. Psikolojik olarak normal bir evre olan dışkının kendinden ayrılmasını beden algısı içinde kabul ederek ayrılmayı istememesi4. Anne babayla inatlaşma, dikkat çekme durumu5. Ev ortamında değişen koşulların gözden geçirilerek buna yol açan sebebin saptanması gereklidir. Unutulmamalıdır ki eğitim çocuk için olsa da anne,baba ve çevresindeki herkesi ilgilendirir ve herkesin olumlu veya olumsuz etkisi göz önüne alınarak bir sonraki adıma geçilmelidir.

Tuvalet eğitimine başlarken dışkı kıvamının yumuşak olmasına dikkat edilmelidir. Sert dışkı, ağrıya neden olacağından dışkı tutma davranışını tetikler. Bu neden-le dışkıyı yumuşatacak lifli gıdalardan zengin besinler tercih edilmeli, hazır gıda tüketiminden kaçınılmalıdır.

Tuvalet eğitiminde başarılı olunamıyor ve çocuk bezi bırakma veya tuvalete oturma konusunda ısrarlı bir red tutumundaysa alta yatan olası nedenler açısından çocuk gastroenteroloji uzmanından yardım alınmalıdır.

Eğer çocuğunuzda bir ilerleme olmuyor ve oturmayı istemiyorsa, eğitim 2-3 ay ertelenmelidir.

1. Uygun giysiler olmalı ve kendisi çıkarabilmeli.2. Kakasının geldiği anı yakalamaya çalışmalı saklanma çömelme veya çaprazlama hareketleri gibi.3. Tuvalete veya oturağa gitme konusunda cesaretlendirilmeli.

4. Tuvalete oturduğunda ayaklarını koyabileceği rahatça basabileceği yükseklikte bir tabure mutlaka olmalıdır.5. Tuvalet sonrası popo temizliğine yardım edilmeli anlatılmalı ve olaya dahil edilmelidir.6. Her tuvalet sonrası ellerin yıkanması da bu eğitimin bir parçası ve oyun kısmı olmalıdır.

Page 42: Medikent - Ocak 2015

Uzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLUKent HastanesiÇocuk Hastalıkları ve SağlığıUzmanı

37 medikent

2015

İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma kudretle-rinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin etkisinin ortadan kaldırılarak sağlam kişilere verilmesi için geliştirilen biyolojik maddelere aşı denilmektedir.

Aşılar ölü veya zayıflatılmış mikroorganizma içeren (bakteri veya virüs) ve enfeksiyon hastalıklarının tedavi ve korumasında kullanılan biyolojik ürünlerdir. Aşıların etki mekanizması doğal hastalığa benzerdir; her ikisi de bağışıklık sistemini uyarır ve vücuda girmiş olan mikrobu tanır ve hafıza oluşturur. Daha sonra aynı

mikrop vücuda yeniden girdiğinde bağışıklık sistemi onu tanır ve hastalık yapmasına fırsat vermeden yok eder. Hastalığı geçirme ve aşılanma arasındaki en önemli fark aşılanma ile hastalığı geçirmemektir.

Oluşan antikorlar vücutta uzun süre kalırlar ve bu süre içinde aynı mikrop vücuda tekrar girerse ,bu mikrobun hastalık oluşturmasına fırsat vermeden ortadan kaldırıl-masını sağlarlar. Herhangi bir aşının koruyucu etki gösterebilmesi için uygun yaşlarda ve uygun aralıklarla yapılması şarttır. Zira aşıların çocuklara hastalıklara yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemlerden önce yapılması gerekmektedir.

ÇOCUKLARDA AŞI

Page 43: Medikent - Ocak 2015

38 medikent

2015

Aşıların yararları nelerdir?Aşıların sağladığı en büyük yarar toplum sağlığının devam ettirilmesidir. Aşılar öncelikle uygulandıkları kişileri hastalıktan korur ancak hastalıktan korunan kişiler mikropları diğer kişilere taşıyamayacağı için aşılanmamış kişilere de hastalığın geçişi engelleneceği için onlar da korunabilir.

Neden aşılanmak hastalığı geçirmekten daha iyidir?Hastalıklar acı çekmeye ve bazen kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olmaktadır. Aşılar hastalığın istenme-yen sonuçlarını ve sıkıntısını yaşamadan o hastalıktan korunmayı sağlar.

• Aşı ile korunmak çok daha iyidir. Aşılarla korunulabilen hastalıklar öldürebilir; Çocuk felcinde olduğu gibi felç kalmaya; hepatit B’de olduğu gibi karaciğer kanserine; Hib, pnömokok, meningokok gibi pek çok bakteri ile oluşan menenjit sonrası gelişebilen sağırlık gibi kalıcı sakatlıklara neden olabilir. Ek olarak Hib menenjiti, boğmaca ve kızamık sonrası beyin hasarı gelişebilir. Hamile kadınlar kızamıkçık geçirirse bebeklerinde ciddi doğumsal sakatlıklar görülebilmektedir.

• Aşılar ile doğal hastalıklar ile oluşan bağışıklığa benzer bağışıklık elde edilir ancak bazen yeterli düzeyde koruyucu bağışıklık cevabı oluşturabilmek için aşıların birkaç kez uygulanması gerekebilmektedir.

• Bazı aşılar ile elde edilen bağışıklık hastalığın doğal yolla geçirilmesi ile elde edilenden daha iyidir (örneğin tetanoz ve Hib).

Ayrıca1. Beslenme alışkanlıkları içeriği2. Dışkı kıvamı ve şekli3. Psikolojik olarak normal bir evre olan dışkının kendinden ayrılmasını beden algısı içinde kabul ederek ayrılmayı istememesi4. Anne babayla inatlaşma, dikkat çekme durumu5. Ev ortamında değişen koşulların gözden geçirilerek buna yol açan sebebin saptanması gereklidir. Unutulmamalıdır ki eğitim çocuk için olsa da anne,baba ve çevresindeki herkesi ilgilendirir ve herkesin olumlu veya olumsuz etkisi göz önüne alınarak bir sonraki adıma geçilmelidir.

Aşı içerisindeki mikroorganizma canlı olmakla birlikte vücut için tamamen zararsız hale getirilmiştir. Verem, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları buna örnektir.

Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür. Ancak vücudu uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunmuştur. Boğmaca aşısı buna örnektir.

Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürüldükten sonra parçalanarak,bu parçalardan vücudu uyararak koruyucu antikorların yapılmasını sağlayacak parçaları aşı yapımında kullanılmaktadır. Örnek olarak Hepatit B ve Grip aşıları verilebilir.

Bu tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri kullanılmaz. Bazılarının ürettiği zehirler çeşitli kimyasal maddelerle işlenir ve hastalık yapıcı etkileri yok edilerek aşı yapımında kullanılır. Tetanoz ve difteri aşıları bu tip aşılardır.

BAŞLICA AŞI TİPLERİ

Aşı TakvimiDoğum : Hepatit B

1. Ay : Hepatit B

2. Ay : Defteri / Tetanos / Boğmaca (Dtap) / Çocuk Felci /

Hemofilus Influenza (HIB)/BCG / Pnömokok

3. Ay : Rota Virüs

4. Ay : Defteri / Tetanos / Boğmaca (Dtap) / Çocuk Felci

(IPV) / Hemofilus Influenza (HIB) /

Pnömokok

5. Ay : Rota Virüs

6. Ay : Defteri / Tetanos / Boğmaca (Dtap) /

Çocuk Felci (OPV ve IPV) / Hemofilus Influenza (HIB)/

Hepatit B (HB)-3 / Pnömokok

7. Ay : Rota Virüs

9. Ay : Kızamık / Kızamıkçık / Kabakulak

10. Ay : Meningokok

12 Ay : Kızamık / Kızamıkçık / Kabakulak (MMR)-1 /

Su Çiçeği / Pnömokok

13. Ay : Meningokok

18. Ay : Defteri / Tetanos / Boğmaca (Dtap) /

Çocuk Felci (OPV ve IPV) / Hemofilus Influenza(HIB)/

Oral polio / Hepatit A

2 Yaş : Hepatit A

4-6 Yaş : Defteri / Tetanos / Boğmaca (Dtap) /

Çocuk Felci (OPV veya IPV) / Hemofilus Influenza (HIB)/

Kızamık / Kızamıkçık / Kabakulak (MMR)-2

11-12 Yaş : Difteri / Tetanos / HPV virüs

(Kız çocuklarına 0,2,6. ayda)

CANLI AŞILAR SUBÜNİT AŞILAR

ÖLÜ AŞILAR TOKSOİD AŞILARI

Page 44: Medikent - Ocak 2015

39 medikent

2015

Aşılar nasıl korur?Aşılamanın arkasındaki fikir, hastalığı geçirmek zorunda kalmadan o hastalığa karşı bağışıklık sağlayıp korunmaktır.

Aşıların içerisinde bulunan mikroplar ya ölüdür ya da hastalık yapamayacak kadar zayıflatılmıştır. Aşılarla vücuda verilen mikroplara karşı bağışıklık sistemi aynen hastalığın mikrobuna karşı verdiği cevabı verir ve antikorlar oluşturur. Oluşan bu antikorlar yıllarca vücutta kalır ve daha sonra esas mikropla karşılaşınca hastalık yapmasına fırsat vermeden mikrobu öldürür. Yani yine bağışıklık sistemi devreye girer ama önemli bir farkla: Çocuğunuz hastalanmadan!

Aşılar zarar verir mi?Günümüz modern teknolojisi ile üretilen aşılarda yan etki olasılığı hiç yok denecek kadar azaltılmıştır. Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücutta ve aşı yerinde birtakım yan etkiler oluşabilir. Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle çok yüksek ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir.

Aşıların yapılmaması gereken durumlarZannedildiğinin aksine, aşıların yapılmasını engelleye-cek faktörler çok kısıtlıdır. Halkımız tarafından inanılan ve bu nedenle çocukların aşıya götürülmesini engelle-yen hafif ateş, ishal gibi durumların bir engel teşkil etmediği artık bilimsel araştırmalar ile kanıtlanmıştır.

Aşıların saklanması ve korunmasıBiyolojik ürünler olarak bilinen aşı, serum ve bazı kan ürünleri, ısı, güneş ışığı, donma gibi dış etkenlerden kolayca etkilenip zarar görebilirler. Aşıların saklanma-sında en ideal ısı +2 c ile +8 c arasındaki buzdolabı raf ısısıdır. Çocuğunuz için eczaneden aşı alırken buz aküsü ile almaya özen gösteriniz.

Hangi hastalıklar aşılarla önlenebilmektedir?Su çiçeği, Hepatit A, Hepatit B, Hib (Menenjit), Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Boğmaca, Zatürre (Pnömokokal zatürre), Çocuk Felci, Difteri, Tetanoz, Kuduz, Meningo-kok (Menenjit).

Aşılar sadece çocukluk çağında mı kullanılabilir?Aşıların çoğunluğu çocukluk çağında uygulanmasına rağmen aşıların sadece çocuklar ve çocukluk çağı için olmadığının unutulmaması gereklidir. Adolesan ve erişkinler tetanoz ve difteri tekrar dozlarını yaptırmalı-dır. Çocukluğunda hepatit A, hepatit B, kızamık, kızamık-çık, kabakulak veya su çiçeği geçirmemiş veya bu

hastalıklara karşı aşılanmamış kişiler erişkin yaşlarda da güvenle aşılanabilmektedir ve bu hastalıklar ileri yaşlarda geçirildiğinde çok daha ağır geçirildiği için aşılanmaları büyük önem taşımaktadır.

Çocukluk çağı aşıları neden çok önemlidir?• Yeni doğmuş bebekler annelerinden aldıkları antikor-larla pek çok hastalığa karşı korunurlar. Ancak bu korunma sadece aylarla ölçülen bir süre devam eder ve azalarak kaybolur. Yeni doğanlar, boğmaca gibi bazı hastalıklara karşı anneden geçen antikorlara da sahip değildir.

• Bebekler aşılanmazsa ve hastalığın mikrobu ile karşılaşırsa vücudu hastalıkla savaşacak kadar güçlü olmayabilir. Aşılar bulunmadan önce pek çok bebek günümüzde aşılarla korunulabilen hastalıklar nedeniyle ölmekteydi. Aynı mikroorganizmalar günümüzde de halen dolaşmaktadır ancak bebekler aşılar sayesinde korunmakta ve bu sayede bu hastalıklar artık pek görülmemektedir.

Virüsler ve bakteriler nasıl hastalık yaparlar?Aşı yapılan çocuklar hastalanmadan aşılandıkları hastalığa karşı bağışıklık kazanırlar. Aşıların bunu nasıl yaptıklarını anlamak için virüs ve bakterilerin nasıl hasta ettiklerini anlamamız gerekir.

Bir virüs 8-12 saat gibi kısa sürede yüzlerce kendi kopyasını yapabilir ve her yeni virüs de aynı şeyi yapabi-lir. Vücuda giren yüzlerce virüsün nasıl bir haftada milyarlarca virüse ulaştığını anlamak kolaydır.

Bakteriler ve virüsler benzer şekilde hastalık oluşturur-lar. Vücuda girdikten sonra kendi kopyalarını oluştur-mak üzere çoğalırlar ve çoğaldıkları yerlere zarar verirler. Bazı bakteriler zararlı bir protein olan toksinler üreterek hastalandırırlar. Bu durumda, hasarı yapan bakteri değil, toksindir.

Aşıların nasıl etkili olduklarını özetlersek;• Virüs ve bakteriler vücut içinde çoğalır ve hastalık oluşturur ve bu yolla çoğaldıkları yerdeki hücrelere zarara verirler.• Aşılardaki virüs ve bakteriler hiç çoğalmaz veya iyi çoğalamazlar. Bu nedenle, aşılar virüs ve bakterilerin oluşturduğu hastalıklara neden olmazlar.• Aşı yapılan çocuk sadece bağışıklık (hafıza hücreleri) oluşturacak kadar virüs veya bakteriye maruz kalır.

Hafıza hücreleri virüs ve bakterilerin öldürülmesi için gereken koruyucu antikorları yaparlar. Bu hücreler genellikle yaşam boyu kalırlar.

Page 45: Medikent - Ocak 2015

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

/kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com

Kent Hastanesi’ninçocuklara özel

bölümleri

• Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü • Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi • Çocuk Acil Servis Hizmeti • Çocuk Nörolojisi Bölümü • Çocuk Cerrahisi Bölümü • Çocuk Kardiyolojisi Bölümü • Karaciğer Nakil Bölümü • Çocuk Gastroenterolojisi

Kent Hastanesi,

hepimizden önceçocuklarımızın hastanesi!Çünkü, çocuklarımız,hepimizin geleceği!

Page 46: Medikent - Ocak 2015

Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞANKent Hastanesi &Kent Alsancak Tıp MerkeziKulak Burun Boğaz Uzmanı

41 medikent

2015

Kulak ağrısı hayatımızda hepimizin başına gelebilecek şiddetli ağrılardan biridir. Gece yarısı kulak ağrısı ile uyanan bir çocuk anne ve baba için oldukça sıkıntılı bir durumdur.

çocuklarda kulak ağrisi ve orta kulak iltihabi

Page 47: Medikent - Ocak 2015

42 medikent

2015

Kulak ağrısı kulaktan kaynaklanabildiği gibi komşu bölgelerden kaynaklanan hastalıkların kulağa yansıması nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Kendini ifade edebilecek yaştaki çocuk kulak ağrısını anlatabilirken, sıklıkla 2 yaş altındaki çocuklarda huzursuzluk, ağlama, kulağı çekiştirme şeklinde belirtiler olabilir.

Süt dişleri ve kalıcı dişler çıkarken, diş çürüğünde, kabakulakta, kulak çevresi lenf bezi enfeksiyonlarında, boğaz enfeksiyonlarında, bademcik ameliyatı sonrasın-da yansıyan kulak ağrısı oluşabilirken, kulağa bağlı yabancı cisim, dış kulak iltihabı, orta kulak iltihabı, östaki tüpü tıkanıklığında, travmaya bağlı kulak zarı yırtığında da kulak ağrısı hissedilebilir.

ORTA KULAK İLTİHABIÇocuklarda yaşamın ilk 2 yılında üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ikinci sıklıkta görülür.Akut iltihap soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu gibi rahatsızlıklardan sonra östaki tüpü(kulak ile boğaz arasındaki tüp) bakterilerin kulağa iletilmesi ve östaki tüpünün şişip kapanması ile oluşur.Seröz orta kulak iltihabı ise östaki tüpünün tıkanması ve orta kulağın içinde oksijensiz ortamda hücrelerin sıvı üretimine bağlıdır. Basınç artışın, dolgunluğa ve işitme azalması-na neden olur.

ORTA KULAK İLTİHABI BELİRTİLERİÇocuklarda belirgin olmak üzere ağrı vardır, işitme azalması, yüksek sesle konuşma diğer belirtilerdir. Basınç arttığı için kulakta dolgunluk olur. Bebeklerde ise huzursuzluk, beslenme zorluğu, sebepsiz ağlama, kulağı tutma görülebilir. Basınç artışına bağlı kulak zarı delinirse dış kulak yolunda kanlı ya da sarı yeşil iltihap görülebilir.

RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?• Östaki tüpünün açısı çocuklarda daha yataydır, bu yüzden bakteriler kolaylıkla kulağa iletilebilir. Yatarak besleme bebekte yine aynı sebeple gıdanın kulağa kaçmasına ve enfeksiyona sebebiyet verebilir.• Yarık damak, bağışıklık sistemindeki doğumsal yetersizlikler hastalık sıklığını arttırabilir. • Geniz etinin büyüklüğü de önemlidir. Geniz eti büyüklüğü hem enfeksiyonlara bir yuva oluştururken hem de mekanik etki ile östaki tüpünün çalışmasını bozabilir.• Alerji östaki tüpünün çalışmasını bozarak enfeksiyon sıklığını arttırabilir.• Pasif sigara dumanına maruziyet östaki fonksiyonunu bozar ve enfeksiyon sıklığını arttırır.• Kreş ve okula başlamak yine üst solunum yolu enfeksiyon- larını arttırarak orta kulak iltihabına zemin hazırlar.

TEDAVİ Anne babaların akut orta kulak iltihaplarından çocuklarını korumak için dikkat etmeleri gereken hususlar vardır. Anne sütüyle beslenme sonucu çocuğa geçen antibakteriyel ve antiviral faktörler iltihaplara karşı direnç oluşturmaktadır. Anne sütü akut orta kulak iltihabı riskini azaltmakta ve ilk atağı geciktirmektedir. Bu nedenle çocuğun anne sütü almasına mümkün olan en fazla önem verilmelidir. Biberonla beslenen çocuklarda daha fazla orta kulak iltihabı görülür. Bir diğer önemli nokta da beslenme pozisyonudur. Yatar pozisyonda beslenen çocuklar 45° eğik pozisyonda beslenenlere göre daha sık orta kulak iltihabı geçirirler. Bu nedenle süt çocuklarının yatarak beslenmemesi, beslenirken yaklaşık 45 derecelik açıyla tutulması önerilir, bir diğer önemli nokta da evde ve taşıtlarda sigara içilmemesinin sağlanmasıdır. Soğuk algınlığının erken tedavisi,alerji kontrolü sağlanmalıdır.

Orta kulak iltihabı antibiyotik tüketiminin en sık olduğu hastalıklardandır. Ancak son araştırmalarda 2 hafta içinde antibiyotiksiz de kendiliğinden iyileşebildiği gösterilmektedir. Ancak antibiyotik kullanılmayan durumlarda mastoidit(kulak arkasında yer alan kemik enfeksiyonu) oluşabilir. Antibiyotikle birlikte östaki tüpünün fonksiyonunu düzelten, ödemini azaltan dejonjestanlar kullanılabilir. Ağrı kesiciler ağrı olduğu sürece verilebilir.

İlaç tedavisine yanıt alınamazsa kulak zarına çizik atılması (miringotomi) uygulanabilir. Eğer kulaktaki sıvı kıvamlı ise, orta kulak enfeksiyonu uzun süreden beri var ise, sık ataklar oluşuyorsa kulak tüpü yerleştirilebil-ir. Östaki ağzını kapatan geniz eti var ise aynı seansta geniz etinin de alınması uygun olacaktır.

Sonuç olarak çocuklarda kulak ağrısı aile tarafından dikkate alınması gereken bir şikayettir. Kulak ağrısının birçok nedeni olabilir, detaylı bir öykü, kulak muayenesi ve fizik muayene ile doğru tanı konulup, düzgün tedavi ve takip gerektiren bir durumdur.

“Basınç artışı, dolgunluğa ve işitme azalmasına neden olabiliyor.”

TANI NASIL KONULUR?Otoskop adı verilen aletle kulak yolu, kulak zarı ve orta kulak değerlendirilir. Kulak zarı kızarık ve şiş olabilir. Bazı vakalarda kulak zarında delik ve akıntı görülebilir. Orta kulakta basıncın arttığı durumlarda (seröz orta kulak iltihabı) orta kulak basıncı timpanogram ile ölçülebilir.

Page 48: Medikent - Ocak 2015

Dr. Dt.Neslihan EFEOĞLUKent Alsancak Tıp MerkeziDiş Hekimi, Protetik Diş Tedavisi Uzmanı

43 medikent

2015

çocuklardaağız ve diş sağlığı

Page 49: Medikent - Ocak 2015

44 medikent

2015

Diş hekimi muayenesi çocuklar için gerekli midir?

Düzenli diş hekimi kontrolleri koruyucu diş hekimliğinin önemli bir parçasıdır. Diş çürükleri çok erken yaşta başlayabilir. Süt dişlerindeki çürükler hızla ilerler ve çocuklarda şiddetli ağrı ve abseyle sonuçlanabilir. Tedavi edilemeyen durumlarda süt dişlerinin erken kaybı ise, daimi dişlerde estetik ve fonksiyonel çeşitli sorunlara yol açabilir.

Çocuklarda diş muayenesi nasıl yapılır?

Çocukların diş muayenesi sırasında hekimin çocukla iyi bir iletişim kurması önemlidir. Kesinlikle çocuğu herhangi bir tedaviye zorlamadan, ikna ederek çalışılması gerekir.

Muayene sırasında, diş hekimi çocuğunuzun dişlerini çürük açısından değerlendirecektir. Ayrıca diş sürme düzeni, zamanı, çenelerin gelişimi, ağız içindeki yumuşak dokuların, dilin, damağın durumu incelenir. Gerektiğinde fissür örtücü, flor uygulaması gibi çürük riskini azaltan uygulamalar yapılacaktır. Gerektiğinde diş röntgen filmleri çekilebilir.

Çocuğunuzun yemek yeme alışkanlığı, diş fırçalama alışkanlığı gözden geçirilir, aile bilgilendirilir. Uygun teknikle diş fırçalama ve diş ipi kullanımı gösterilir. Bu şekilde çocukların sağlıklı dişlere sahip olmaları amaçlanır.

Çocuğumun dişlerini fırçalamaya ne zaman başlamalıyım? Ne kadar çabuk başlarsanız o kadar iyi olur. Dişler daha sürmeden ağız içi temiz pamuklu bir bez yardımıyla temizlenebilir. Dişlerin sürmesiyle birlikte ise özel çocuk macunu ve çocuk diş fırçası yardımıyla dişler fırçalan-maya başlanmalıdır. İlk başta macun sadece ince film tabakası şeklinde kullanılmalıdır, 2.5 yaşından itibaren ise mercimek büyüklüğünde diş macunu kullanılabilir. Flor içeren diş macunu kullanılmalıdır; ancak flor miktarını mutlaka dişhekiminize danışınız.

Çocuğumda diş çürüğüne nasıl engel olabilirim?

Diş çürüğünün esas sebebi yediğimiz ve içtiğimiz besinlerdeki şekerin az veya çok olması değil, ne sıklıkla şeker tükettiğimizdir. Çocuğunuz gün içerisinde ne kadar sık şekerli besin tüketirse, diş çürüğü olma ihtimali o kadar artar. Bu nedenle şekerli ve asitli gıdaların yemek zamanlarında tüketilmesi önemlidir. Ara öğünlerde atıştırmalık olarak sebze, meyve ve peynir gibi besinler tercih edilmelidir. Kuru meyvede de şeker oranı yüksektir ve dişlere yapışabildiği için tercih edilmemelidir.

Ayrıca bebek ve çocuklara verilen birçok hazır gıda da şeker içermektedir. Paketlerin üzerinde yazılı olan içeriğini kontrol etmek faydalı olur. Dişleri günde 2 defa 2 dakika boyunca fırçalamak; gece yatmadan önce mutlaka fırçalamak gereklidir. Ayrıca dişlerin aralarını diş ipi yardımıyla temizlemek gerekir. Çocukların dişlerini anne-babaların gözetimi altında fırçalamaları önemlidir.

ÇOCUĞUMU NE ZAMAN DİŞ HEKİMİNE GÖTÜRMELİYİM?

“Dişleri günde 2 defa 2 dakika

boyunca fırçalamak, gece

yatmadan önce mutlaka

fırçalamak gereklidir.”

Her birey için diş hekimi kontrolü sıklığı yaşına göre ve diş çürüğü riskine göre değişkenlik gösterir. Genel olarak ise;

• 6 ay-1 yaş arası çocuğunuzun ilk dişi ağza sürer sürmez, 1.yaşından önce mutlaka ilk diş muayenesini olmasını önermekteyiz. Bu şekilde erken yaşta oluşabilecek diş sorunlarının önüne geçilmiş olur. • 1 yaş üstü çocuklar, okul-çağındaki çocuklar ve ergenlik çağındaki çocukların her 6 ayda bir diş hekimi kontrolü mutlaka gerekmektedir. Ancak çocuğunuzun diş çürüğü durumuna göre daha sık kontrolü önerilebilir.

Çocuğumu diş hekimi muayenesine nasıl hazırlamalıyım?

• Randevu saatini dikkatli ayarlayın. Çocuğunuzun dinlenmiş olduğu ve neşesinin yerinde olduğu bir saati seçin. Yorgun, karnının acıkmış olduğu zamanlar uygun değildir. • Olumlu konuşun. Diş hekimi muayenesini çocuğunuza anlatırken ‘acımaya-cak’ gibi olumsuz kelimeler kullanmayın. Tam aksine diş hekimi dişlerinin sağlıklı olması için dişlere bakar diyebilirsiniz.• Çocuğunuzu dinleyin. Çocuğunuzun varsa endişelerini dinleyin, ona güven vermeye çalışın. Çocuğunuz başta endişeli olsa bile, sık diş hekimi ziyaretleri ortama alışmasına yardımcı olacaktır.

Page 50: Medikent - Ocak 2015

45 medikent

2015

Nezahat BEDİR BİNGÖLKent Hastanesi Psikoloğu

Okul Fobisi Nedir?Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da okula gitmede isteksiz görünmesidir. Genellikle 5-8 yaşları arasındaki çocuklarda görüldüğü gibi 11-14 yaşlarında da görüle-bilmektedir. Okul fobisi olan çocuklar, okula olan isteksizliklerini bedensel yakınmalarla dile getirir ve anne babalarını iknaya çalışırlar. Bu bedensel yakınma-

lar çoğu zaman gerçekten olmaktadır ve okula gitme bahsi kapandığı zaman etkisi kaybolmaktadır. Okul fobisi olan çocukların mide bulantısı, karın ya da baş ağrısı şeklinde bedensel şikayetleri genellikle sabahları uyanır uyanmaz görülmekte okula gitmemelerine karar verildiği ise kendiliğinden kaybolmaktadır. Eğer çocuk öğleden sonra okula gidecekse bu şikâyetler öğleden sonra görülmektedir.

OKUL FOBİSİ

Okul günleri, her sabah, baş ağrısı, mide bulantısı, terleme gibi şikâyetlerle uyanan çocuğun ailesi şaşkınlık içindedir, bu şikâyetlerin nedenini

bilemediği için nasıl davranması gerektiğini de kestiremez. Bazı aileler çocuklarına inanır, şikâyetlerini ciddiye alır ve onu tedavi ettirmek

amacıyla okula göndermezler. Bazı aileler ise, çocuğun şikâyetlerini önemsemez, onu okula gönderme konusunda ısrarlı davranırlar.

Page 51: Medikent - Ocak 2015

Her fobi oldduğu gibi okul fobisinde de kalıtımsal ve yapısal etkenlerden çok, psikolojik yaşantılar daha önemli yer tutmaktadır. Okul fobisi nedensiz gözükse de, korkuyu oluşturan bazı temel etkenler vardır. Bunların başında aşırı koruyucu aile tutumları gelmektedir. Okul fobisi olan çocukların daha önceki yıllarında anneleri tarafından aşırı özen içinde büyütüldükleri görülmektedir. Bu tür anneler sürekli çocuklarını gözetir ve tüm isteklerini yerine getirirler. Çocuklarını gözlerinin önünden bir an olsun ayırmak istemeyen koruyucu anneler özellikle çocuklarının bedensel rahatsızlıklarıyla yakından ilgilidirler.

Aşırı koruma sonucu annelerine bağımlı hale gelen çocuklarda anneden ayrı kalma korkusu (bunaltısı) okul fobisiyle yakından ilgilidir. Çocuk anneden ayrı kaldığında annesine ya da kendisine bir şeyler olacağı endişesi yaşar. Böyle bir durumda bedensel şikayetlerde bulunan çocuk bazen hırçınlık nöbetlerine girer sürekli ağlayabilir.

Okul fobisi görülen küçük çocukların hemen hemen tümü, ya anneden kopmakta güçlük çekerler, ya da evden. Bu çocukların anneden kopması, evden ayrılması dramatik bir olaydır.

Çocuğun evden ayrılmak istemeyişinin birçok nedeni vardır. En önemli nedenlerden biri anneyi yitirme korkusu-dur. Çocuk okula gitmek üzere evden çıktığında, annesinin evi terk edeceğini zanneder; okul dönüşü annesini evde bulamayacağı düşüncesiyle, okula gitmek istemez. Çocuk okula gitmeden bir süre önce annesinin: "Söz dinlemezsen seni bırakıp gideceğim" şeklinde bir tehdidi ile karşılaşmış-sa, bu tehdit çocuğun aklından çıkmaz, çocuk da okula gitmemekte direnir.

Önemli nedenlerden bir diğeri de, evde küçük bir kardeşin bulunmasıdır. Çocuk okulda olduğu süre içinde, annesinin kardeşi ile meşgul olduğunu düşündükçe rahatsız olur, annesi ile kardeşini baş başa bırakmaya razı olmadığından, okula gitmek istemez. Bazen okula gönderilmeyi, çocuk, evden atılma olarak değerlendirir. Kardeşi doğar doğmaz veya kardeşi doğduktan çok kısa bir süre sonra anaokuluna gönderilen çocuklarda bu duygu görülebilir. Bu nedenle çocuk, kardeş doğmadan önceki bir dönemde anaokuluna gönderilmelidir ki, kardeşin doğumu ile okula başlama aynı ana rastlamasın, çocuk da kendini evden atılmış zannetmesin.

Özellikle annesine çok bağımlı olan bir çocuğun, okula olay çıkarmadan başlaması zordur. Çocuğuna aşırı düşkünlük gösteren, onu gereğinden fazla koruyan endişeli bir anne tarafından yetiştirilen çocuğun da, okula gitme konusunda güçlük çıkarması olasıdır.

Okul başlamadan bir süre önce aileden veya yakın çevreden birinin ölümü, anne veya babanın hastalığı, anne-babanın ayrılması veya boşanması, annenin yalnız kalmaktan korkması gibi nedenler de çocuğun okula gitmek istememesine neden olabilir.

Araştırma bulguları göstermiştir ki, anneyi yitirme korkusu, kardeş kıskançlığı, annenin çocuğundan ayrılmaya hazır olmaması, ailenin eğitimsel hataları, anne-baba anlaşmaz-lığı, aile atmosferinin gerginliği, çocuğun okul yaşamını olumsuz yönde etkileyen ve okul fobisine yol açabilen nedenlerdendir.

Çocuğun okuldaki arkadaşları arasında pasif kalacağı ve başarılı olamayacağı gibi korkuları da okul fobisine neden olabilir.

Çocuk kendisini derslerle ilgili konularda yetersiz görebilir. Bu durumda çocuk bu endişelerinin doğru olmadığına ikna edilmelidir.

Ayrılık endişesi, değişikliğe olan uyum güçlüğü ve sıkıntılar da okul fobisinin nedenlerinden sayılabileceği gibi anne ve babanın hastalığı ya da evde hırsızlık olması vb. nedenler de çocuğun evden uzaklaşmasını engelleyen etkenlerden olabilir.

Bazı hallerde okul fobisinin günlerce, hatta aylarca sürdüğü görülür. Bu çocuklar, okula gönderileceklerini hissettikleri anda tepinir, dövünür, kendilerini yerden yere atarlar. Bu şiddetli tepkilerden ürken anne baba bir sonraki gün okula gideceğine dair çocuktan söz alarak, onu evde alıkoyarlar. Okul öncesi dönemde haftanın birkaç gününü evde, birkaç gününü okulda geçirerek, bir okul yılını tamamlayan yuva çocuğunun sayısı az değildir.

Çocuğun okula gitmek istemeyişinin birçok nedeni olabilir. Örneğin sınıf çok kalabalık olabilir, çocuk öğretmenden beklediği ilgiyi görmeyebilir. Çocuğun sınıf öğretmeni çok otoriter olabilir, çocuk da öğretmenin katı disiplinine uyum sağlayamayabilir veya sağlayamama korkusu içinde olabilir. Sınıfta yapılan faaliyetler çocuğa zor gelebilir veya belli bir faaliyeti (resim, müzik, yabancı dil gibi) başarama-ma endişesi onu okuldan soğutabilir. Çocuk sınıf veya okul arkadaşlarına uyum sağlamada güçlük çekebilir: Alay edilme, beğenilmeme, arkadaşsız ve yalnız kalma endişesi onda okul fobisi yaratabilir. Bazen okulda uyumlu, hatta çok başarılı olan çocuklarda da aniden okul fobisi belirebi-lir. Burada okul fobisinin kaynağı öğretmen veya okul ortamı olmayabilir. Bu durumda sorunun nedeni evde, ailede aranmalıdır.

“Çocuk kendisini derslerle ilgili konularda yetersiz görebilir. ”

OKUL FOBİSİNİN NEDENLERİ

46 medikent

Page 52: Medikent - Ocak 2015

47 medikent

2015

Çocuklarınızı daha okula başlamadan okul konusunda güzel şeylerden bahsedin ve onları okula özendirin. Bu konuda kendi okul yaşantıları-nızdaki güzel örnekler de faydalı olabilir. Kesinlikle çocuğunuzu arkadaşlarıyla karşılaştır-ma gayretine girmeyin. Ayrıca öğretmeniyle birlikte okul gezilerek okulun güzel yanları çocuğa anlatılarak okulun sevilmesine çalışılabilir.Çocuğa içinde bulunduğu durumu anladığımız ve ona yardımcı olacağımız mesajı vermeliyiz.Çocuğa yönelik eleştiriye dayalı, aşağılayan, korkutan ve onu sindirmeye çalışan yaklaşımlar başarıya ulaşamayacağı gibi daha sonra oluşacak daha büyük sorunlara neden olabilir. Bazen bu tür yaklaşımlar başarıya ulaşmış gibi görünse de çocuklar üzerinde ileride sorun olabilecekolumsuz bir iz bırakabilmektedir.

Uzmanların çoğu, çocuğun okula dönmesinden önce sorunun nedenlerini anlamaya çalışmak ve endişelerini azaltmak amacıyla bir süre için psikoterapi yapılmasının faydalı olacağı görüşün-dedirler.

Bu tür bir sorunla karşı karşıya kalan ailelerin dikkat etmesi gereken hususları şöylesıralayabiliriz;

1. Kendinizi çocuğunuzun yerine koyarak duyduğu kaygı ve endişeyi anlamaya çalışınız.

2. Çocuğunuzu okula gitme zorluğu nedeniyle cezalandırmayın, küçük düşürücü sözlerle aşağılamayın. Çocuğun bunaltısı ile oluşan belirtileri şımarıklık, ilgi çekme arzusu ya da sizi kızdırmak için yapılan davranışlar olarak yorumlamaktan kaçınınız.

3. Sabırlı, tutarlı ve kararlı bir tavır içinde olunuz. Sorunu görmezlikten gelmek ve bir sonraki yıla havale etmek sadece çözümü zorlaştırır.

4. Çocuğun fiziksel yakınmaları varsa kontrol etmek için doktora götürün.

5. Sınıf çalışmalarının zorluğundan, sıkıcılığından veya okul arkadaşları ve öğretmeni ile ilgili konulardan şikâyet ediyorsa okulu ziyaret edin.6. Okula devam etme konusunda kararlı davranın. Sabahları yakınmaya ve yavaş hareket etmeye devam etseler bile giyinmesine, servise binmesine yardımcı olun.

7. Okula devam etmesi ve muhalefet etmemesi karşılığında evde ya da okulda başka ayrıcalıklar vermek gibi bir takım ödüller sunun.

8. Bir kere bile olsa çocuğun kazanmasına izin verilirse sorunun daha kötüleşeceği unutulmama-lıdır.

9. Çocuğunuzun size güvenmesi çok önemlidir. O derste iken veya oyuna dalmışken bırakıp ayrılmayınız. Bu işinizi daha da zorlaştıracaktır. Çocuğunuz gideceğiniz vakti bilmelidir.

Okul fobisini giderme konusunda aile ile okulun işbirliği halinde olması şarttır, gerektiğinde bir pedagog veya okul psikologuna başvurmak sorunun çözümünü kolaylaştırır. Bir yandan aile çocuğun bağımsızlığa kavuşması ve olgunlaşması için çalışırken, öte yandan öğretmen çocuğun okulda kendini kanıtlaması, başarılı olduğu alanda kendini göstermesi için fırsat yaratmalıdır. Çocuğun sosyalleşmesi ve arkadaş ilişkilerini güçlendirmesi için okulun dışında da birkaç sınıf arkadaşı ile görüşmesi ve oynaması sağlanmalıdır.

ANNE VE BABAYA TAVSİYELER

Page 53: Medikent - Ocak 2015
Page 54: Medikent - Ocak 2015

Grip, bulaşıcı bir virütik hastalıktır. Öncelikle solunum yollarını etkiler. Her yıl dünya nüfusunun %5’i mevsimsel gribe yakalanmaktadır ve 500 bine

yakın insan yaşamını yitirmektedir.

Uzm. Dr.Tuncay FİLİZAlsancak Kent Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı

Tüm dünyada iş gücü kayıplarının %10’u grip nedeniyle-dir. Grip virüsü inflüenza virüsü olarak bilinir. İnflüenza virüsünün 3 tipi vardır: A, B ve C virüsü.

A virüsü, hayvanlarda ve insanlarda bulunur. H1N1 olarak bilinir. En sık salgın yapan ve en tehlikeli olan A virüsüdür.

B virüsü yalnız insanlarda bulunur. B virüsü, çocukları daha çok hasta eder. Mide-bağırsak bozuklukları sık görülür. B virüsü ile enfekte çocuklar aspirin kullandı-ğında beyin ödemi (Reye sendromu) oluşabilir.

C virüsü insan ve domuzda bulunur. C virüsü en zararsız olanıdır. Soğuk algınlığına benzer bir rahatsızlık yapar.

GRİPTEANTİBİYOTİĞİN

FAYDASIYOKTUR!

49 medikent

2015

Page 55: Medikent - Ocak 2015

48 medikent

2014

NEDEN SALGINA YOL AÇAR? Grip virüsleri her sene kimlik değiştirirler. Vücudumuz ise her yeni kimliği yeni bir mikroorganizma olarak algılar,

böylece virüse karşı kalıcı bir bağışıklık elde edemeyiz. Virüslerin bu periyodik değişimleri yüzeysel ya da kütlesel

nitelikte olur. Yüzeysel değişim hafif-orta ölçekte salgınlara yol açar. Kütlesel değişimler ise hayvandan

insana bulaşmaya yol açarlar. Bu ise "pandemi" adı verilen küresel salgınlara neden olur. Bugüne kadar görülen en

şiddetli pandemi, 1918 yılında 20 milyondan fazla insanın yaşamını yitirmesine neden olan İspanyol Gribi’dir.

GRİP NASIL BULAŞIR?Grip insandan insana öksürük, hapşırma, sarılma, öpüşme ve tokalaşma yoluyla geçer. Bu nedenle hastalığın yaygın olduğu dönemlerde yakın temaslardan kaçınmak gerekir.

Grip virüsü, hastalık belirtilerinden bir gün önce ve iyileşmeyi takiben yedi gün süreyle bulaşıcıdır. Sinema, tiyatro, konferans salonları gibi kapalı ortamlar virüsün

hızla yayılma alanlarıdırlar. Salgın durumunda, bu ortamlarda ağız ve burun mendil ile kapatılmalıdır.

NEZLE NEDİR? Nezle, soğuk algınlığı olarak da bilinir.

Grip ile çok sık karıştırılır. Nezlenin karakteristik bulguları burun akıntısı, göz yaşarması, hapşırma ve boğaz

yanmasıdır. Nezlede ateş ve baş ağrısı pek olmaz. Gripte ise ateş ve baş ağrısı kural gibidir. Nezle çok kez ayakta

geçirilir, grip ise yatırır. Grip, şiddetli kas-eklem ağrılarına, kuru ve sert öksürüğe neden olurken nezlede

bunlar pek görülmez. Grip, çocuklarda kusma ve karın ağrılarına yol açabilir.

GRİP NASIL TEDAVİ EDİLİR? Öncelikle istirahat etmek gerekir. İhtiyaca göre

ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılır. Bol sıvı tüketilmelidir. Gripte antibiyotik kullanılmaz, faydası

yoktur, zararı ise çoktur. Antiviral ilaçlar çok erken başlanırsa etkilidirler, bunlar rutin kullanılacak ilaçlar

değildirler, ancak doktorunuz uygun görmüşse kullanıl-malıdırlar.

GRİP BAŞKA HASTALIKLARA DÖNÜŞEBİLİR Mİ?

Evet, bu durumda komplikasyondan söz edilir. Pömoni, menenjit ve miyokardit (kalp kası enfeksiyonu)

ciddi komplikasyonlardır. Bu komplikasyonlar, yaşlılarda ve kronik hastalığı olanlarda daha sık görülür ve gürültülü

seyrederler.

GRİPTEN NASIL KORUNURUZ? Mevsime

uygun giyininBol meyve vesebze tüketin

Alkolkullanmayın

Uykusuzkalmayın

Sigarayıbırakın

Ellerinizisık yıkayın

50 medikent

2015

Page 56: Medikent - Ocak 2015

51 medikent

2015

Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLANKent Alsancak Tıp MerkeziDermatoloji ve Kozmetoloji Uzmanı

Yüz ve Boyundaki

SARKMALAR VEKIRIŞIKLIKLARINIZDAN

KURTULUN!Zaman içerisinde yüzümüzde ve

vücudumuzda özellikle de yüz ve boyun kısmımızda sarkmalar ve kırışıklıklar olur.

FTC (Fine Thread Contour) terapisi, doğu ve batı tıbbından ilham alınarak geliştirilmiştir. Doğu tıbbının yüzlerce yıllık başarılı tecrübesi

ile batı tıbbının geleneksel cilt kaldırma felsefesinin birleştirilmiş halidir.

Page 57: Medikent - Ocak 2015

52 medikent

2015

Yüz, boyun ve diğer vücut bölgelerine uygulanabilir. Biyolojik olarak absorbe edilebilen antimikrobiyal flamentlerle cilt rejuvenasyonuna yardımcı olur. Bunun-la birlikte, minimal invaziv kozmetik bir prosedür olan FTC terapisi, cilt rejuvenasyonunun yanında, lifting etkilere de sahiptir.

FTC (Fine Thread Contour), insan dokusuna uyumlu olan, özel üretilen iplerin ince bir iğne yardımı ile cilt altına yerleştirilmesine dayanan bir uygulamadır. Lokal anestezi ile uygulama yapma konforu sağlar. Tüm vücutta kullanılır. Uygulandığı bölgede hızlı bir toparlanma etkisi gösterir. Estetik cerrahide bile kabul gören devrim niteliğinde bir yöntemdir. Hastayı sosyal hayatında tutarak tedavi olanağı sunan yöntem, kadın - erkek tüm hastalarda güvenle kullanılabilir.

Son yıllarda geliştirilen ve Avrupa’da sıkça kullanılan yeni bir (cilt germe) lifting yöntemidir. Bu yöntemde cilt altına özel iplikler yerleştirilmektedir. Böylece lifting etkisi elde edilmektedir. Ayrıca bu yöntemin cilt kalitesi-ni artırdığı ve bir anlamda rejuvenasyon etkisi de göster-diği tespit edilmiştir. Örümcek ağı yöntemi, iplikle asma diye de isimlendirilmiş bir yöntemdir.

Cilt germe yönteminin, yüz, boyun ve vücutta birçok uygulama alanı bulunmaktadır. Yüzde özellikle yanak, kaş ve göz kapağı sarkmasında, alın germede, bozulmuş çene çizgisinin düzeltilmesinde ve boyun germede başarıyla kullanılmaktadır. Vücutta ise sarkmış kol altları ve bacak içleri için ideal tedavi yöntemlerinden birisidir. Ayrıca deforme olmuş karın derisini toparla-makta da yardımcıdır. Uygulama yapıldıktan hemen

sonra cilt germe etkisi başlar. Cildin sıkılaşması ve gerçek lifting etkisinin ortaya çıkması birkaç haftayı bulur. Etki süresi yaklaşık 2 yıl devam eder. Gereken bölgelerde işaretlenen noktalara, özel PDO (polidioksa-non) iplikler uygulanır. PDO ipliklere cevap olarak cildiniz fibroblast ve büyüme faktörü içeren kollajen üretimine başlar. Böylece lifting etkisi ikiye katlanmış olur.

Uygulama yapılacak alana anestezi uygulandıktan sonra tedavi edilecek bölgelere doktor tarafından özel iplikler yerleştirilir. Kişinin durumuna göre birçok uygulama yöntemi vardır. Cildin sarkma durumuna göre uygulanan özel iplik sayısı 30 ile 100 arasında değişir.

Uygulama sonrası aradaki fark hemen görülebilir. Bu fark zaman geçtikçe daha net belli olur ve cildiniz giderek daha çok gerilir. Etkisini 12-18 ay boyunca sürdürür.Uygulama süresi yaklaşık 20 ila 30 dakikadır.

Cilde uygulandığında ameliyatla gerilmiş gibi bir görünüm vermemesi büyük avantajdır. Böylece çevrede-ki meraklı gözlerden saklanma olanağı tanır.

Uygulama yapıldığı anda, sonuç görülebilir. Uygulama sırasında hastanın da elinde ayna ile işlemi takip edebilmesi ve fikir verebilmesi, koopere olması açısından fayda sağlar.

Aynı anda birçok estetik işlemle birlikte yapılabilmesi, bu yöntemin giderek yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Tarihte iple asma yöntemi çok eskilere dayanan bir uygulamadır. Öyle ki, Kleopatra’nın yüzünden de altın iplikler çıktığı rivayet edilir.

“Cilde uygulandığında ameliyatla gerilmiş gibi bir görünüm vermemesi büyük avantajdır.”

FTC TERAPİSİ

UYGULAMANIN AVANTAJLARIKısa sürede uygulanır.Konforlu ve zararsızdır.Kolajen üretimini tetikler.İnce kırışıklıkları giderir.Kolay ve güvenlidir.Lokal anestezi altında uygulanır.Gerektiğinde uygulama tekrarlanabilir.Tedavi sonrasında hemen makyajuygulaması mümkündür.Hiçbir yan etkisi yoktur.

Page 58: Medikent - Ocak 2015

53 medikent

2015

Hangi durumlarda kimlere uygulanır? Avantajları nelerdir?

+ Cildin ve yumuşak dokuların sarkma derecesi ve asmaya uygunluğu önemlidir. Hafif sarkıklığı olan, yorgun ifadeli yüzlerde; dinlenmiş, tatilden dönmüş bir görüntü yaratır. Yüz germe ameliyatı sonrası gibi ‘’gerilmiş, gergin’’ bir çehre yaratmaz. Ortadan kaybolma da gerektirmediği için gizli tutulabilir. Yapılan işlemden haberi olmayanlar, hastayı süzecek, bir değişiklik olduğunu hissedecek ancak herhangi bir iz, şişlik vs. göremediği için bir anlam veremeyecek, şüphesini kendine saklayacaktır.

Kontur etkisi görülebilecek bölgeler hangileridir?

+ Nazolabiyal kıvrımlar, çene çizgisi (jaw line), gıdı (double chin düzeltmesi, kol ve kalçalar ile abdominal bölgelerde kontür etkisi sağlanır.

Kombine kullanılabilecek medikal estetik prosedürler nelerdir?

+ Cilt rejuvenasyonu, cilt tonusunun iyileştirilmesi, kırışıklıkların ve ciltte sakmanın giderilmesinde tek başına etkilidir. Bununla beraber kombinasyon terapisi-ne de uygundur. Uygulama sonrası etkiyi güçlendirmek için PRP, mikroiğneleme terapisi ile dolgu ve botulinum toksin enjeksiyonu ile kombinasyonu üst düzeyde faydalıdır.

Kimler uygulamalıdır?

+ Dermatolog veya plastik cerrahi hekimlerince uygulanmalıdır. Bunun için ilgili doktorların teorik ve uygulamalı eğitime katılmış olmaları beklenir. Eğitimin başarıyla bitirilmesi durumunda, ilgili doktorlara “yetkinlik” belgesi verilmektedir.

Uygulama sonuçlarının kalıcılık süresi ne kadardır?

+ Yaklaşık 2 yıl

Yan etkisi var mı?

+ Son derece güvenli minimal invaziv bir yöntemdir. Herhangi bir yan etki beklenmemektedir. Nadir de olsa kısa süreli şişkinlik ya da morarma görülmesi dahi normal kabul edilmektedir.

Fiyatı nedir?

+ Uygulama yaptıracak kişinin durumuna ve gerekli uygulamanın sağlanması için kullanılacak PDO iplik miktarına göre değişkenlik gösterir.

FTC terapinin uygulaması son derece kolaydır. Uygula-ma sonrası ödem ve morluk olmaması nedeniyle kişinin işten izin alması gerekmez. Sosyal hayatına hemen devam eder.

FTC uygulamasında kullanılan iplikler PDO (polidioksa-non iplik) vücut tarafından emilebilen, biyouyumlu, steril, sentetik, cerrahi süturlardır.

Ciltte oluşan problemlerin çözümüne yönelik 3 farklı tipte geliştirilmiş, farklı yapıda monofilamentlerden hazırlanmışlardır. Abzorbe olabilen antimikrobiyal flamentlerin, iğne yardımıyla cilt altına ya da SMAS bölgesine yerleştirilmesi yöntemidir. Boyutları 26 G ile 30 G arasında değişmektedir.

Bu iğnelerin ucunda biyolojik olarak absorbe edilebilen antimikrobiyal flamentler bulunur. Bu flamentlerin çapları 0,05 mm’den 0,15 mm’ye kadar değişir. 3 cm’den 24 cm’ye kadar değişen farklı uzunluktadır. Birçok farklı çap ve uzunluk alternatifi sunması sayesinde yüz, boyun ve vücudun farklı bölgelerinde kolayca çalışabilmeyi mümkün kılar.

Uygulama sırasında düzinelerce iğne ve bu iğnelerin uçlarında bulunan flamentler, cildin derin tabakalarına penetre olur. Böylece, ciltte açılan mikro kanallar sayesinde tetiklenen yara iyileşmesinin yanında, doğal yenilenme süreci ve doku elastikiyetinin artırılması süreci başlar. Sonuç olarak, cildin rejuvenasyonu ve mekanik yara iyileşme süreci aktifleşir.

Yakın zamanda ortaya çıkan yeni tip flamentler, sarkık dokuya mekanik olarak daha büyük bir lifting etkisi sağlamaktadır. Bu flamentler, standart PDO ipliklerin-den daha güçlü bir lifting etkisine sahiptir. Ayrıca, yarattığı daha yüksek seviyede kronik enflamatuar reaksiyon sayesinde, yara iyileşmesi sürecindeki fibroblastların (daha elastik olan) myofibroblastlara dönüşmesinde artırıcı rol oynar.

“Cilt rejuvenasyonu, cilt tonusunun iyileştirilmesi,kırışıklıkların ve ciltte sakmanın giderilmesinde tek başına etkilidir.”

Page 59: Medikent - Ocak 2015

Hayat, sağlık ve mutluluğun çarpımıdır!Kent Hastanesi Check-up Ünitesi bilgilendiriyor: Genetik formülünüzün ve genetik yapınızdaki olası hastalıkların ileri tıp, gen ve bilgi teknolojileriyle çıkarıldığı Gentest, size özel sağlıklı yaşam planı ile sağlıklı olma halinizi uzun yıllar sürdürebilmenize olanak sağlar. Genetik zincirinizin en zayıf halkasının kalıtsal hastalıklar olacağını unutmayınız.

Kent Hastanesi Check-Up Ünitesi bilgilendiriyor!

Kanser YatkınlığıDüzenli kontrol ve antioksidan

beslenmeye özen gösterin. Sigaradan uzak durun.

Demir depolama bozukluğu Gen defekti nedeniyle besinlerden demir alamıyor olabilirsiniz. Gentest ile bu risk belirlenebilir ve bu yönde tedavi olabilirsiniz.

Kalp KriziYüksek kolestrollü gıdalardan ve

sigaradan uzak durun.

Kilo alma eğilimiGenetik yapınıza uygun

beslenme ve düzenli egzersiz ilekilo alımını engelleyebilirsiniz.

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

/kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com

Page 60: Medikent - Ocak 2015

55 medikent

2015

Doç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜKent HastanesiMedikal Onkoloji Uzmanı

Çeşitli araştırmalar her 100 kanser vakasından 9’unun diyet değişiklikleri ile önlenebileceğini ileri sürmektedir. Yine farklı çalışmalar da sağlıklı vücut kilomuzu koruyarak her 100 kanser teşhisinin 5’inin engelenebileceğini göstermektedir.

kanser ve beslenme

Page 61: Medikent - Ocak 2015

56 medikent

2015

Meme kanseri ve beslenme Sağlıklı diyet ve yaşam tarzı genel sağlığımız için büyük önem taşımaktadır.

Farklı yiyecekleri çok farklı miktarlarda tüketiyor olmamız sebebi ile bu alanda çalışmalar yapılması oldukça güçtür. Farklı ülkelerde meme kanseri sıklığına baktığımızda, bu veriler bize meme kanseri ve diyet ilişkisi hakkında çeşitli ipuçları vermektedir. Japon kadınlarında meme kanserinin Amerikalı kadınlara göre oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Japon kadınların Amerika’ya göç ettiklerinde meme kanserine yakalanma risklerinin belirgin arttığı gözlenmiştir. Bu durum da iki toplum arasındaki meme kanseri risk farklılığının olası en büyük sebebinin genetik faktörlerden çok yaşam tarzı ve çevresel etmenler olduğunu düşündürmektedir. Bunlar içinde de en açık etken diyet olarak gözükmektedir.

Yağ tüketimi ve meme kanseri ilişkisiYağ tanımında, sıvı yağlar, tereyağı, margarin yanı sıra etteki, balıktaki, çerezlerdeki yağ önemlidir. Yine bisküvi, kek, çikolata ve benzeri hazır gıdalarda da gizli olarak yağ içeriğinin zengin olduğu hatırlanma-lıdır. Yaklaşık 45 büyük çalışmanın birlikte yapılan değerlendirmesinde menopozdan sonra yağ tüketimi fazla olan kadınlarda daha az tüketenlere oranla meme kanseri sıklığının belirgin arttığı gösterilmiştir. Yine EPIC isimli Avrupa çalışmasında doymuş yağdan zengin gıdalarla beslenenlerde meme kanseri sıklığı 2 kat artmaktadır. Bu gıdalar arasında sosis, salam gibi işlenmiş et ürünleri, krema, çeşitli çikolata, pasta ve bisküviler yer almaktadır. Bununla beraber omega-3 balık yağı içeren gıdalardan zengin beslenmenin meme kanseri riskini azalttığı bildirilmektedir.

Şeker ve meme kanseri ilişkisiŞeker-karbonhidrat tüketimi ile meme kanseri ilişkisini gösteren güçlü kanıtlar bulunmamaktadır. Çinli kadınlar arasında Amerika’da yapılan bir çalışmada karbonhidrattan zengin beslenmenin 50 yaş altı kadınlarda meme kanseri riskini hafifçe arttırdığı gösterilmiştir. Yine EPİC isimli Avrupa çalışmasında sadece östrojen reseptörü negatif meme kanseri sıklığında bir miktar artış bildirilmiştir. Sonuç olarak şekerden zengin beslenmenin kilo artışına sebep olarak, menopozdaki kadınlarda obezitenin sebep olduğu risk artışına benzer bir riske sebep olduğundan söz edilebilir.

Süt ürünleri ve meme kanseriKalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri ile beslen-menin meme kanseri riskini azaltabileceğine dair çeşitli veriler mevcuttur.

Diyetteki lifLif en yoğun olarak meyve ve sebzelerde bulunmak-tadır. Günde 25 gram üzerinde lif(fiber) tüketmenin menopoz öncesi kadınlarda meme kanseri sıklığını azalttığı gösterilmiştir. Buğday kepeği lifinin menopozda olmayan kadınlarda kan östrojen seviyelerini düşürdüğü ve buna bağlı olarak meme kanseri riskinin azalabileceği ileri sürülmektedir.

Meyve Fazla miktarda meyve tüketen kadınlarda daha az tüketenlere oranla meme kanseri sıklığında azalma bildirilmektedir. Bunun sebebi olarak meyvedeki yoğun lif ve antioksidan içeriği olabileceği belirtilmektedir. Kimyasal oksidasyon adı verilen süreç hücrelerde gen hasarına sebep olarak kanseri tetikleyebilmektedir. Meyve tüketiminin artması anti-oksidan özellikleri sebebi ile meme kanseri sıklığında azalma ile ilişkili olabilir görüşü savunul-maktadır. Anti-oksidan ürünler A, C, E vitaminleri ve selenyumdur. Beslenmemizin sebze-meyve ağırlıklı olmasına ne kadar dikkat edersek, yağ tüketimimiz o derece azalacak ve meme kanseri riskimiz de buna paralel olarak azalacaktır.

Soya ürünleri ve fito-östrojenlerFito-östrojenler, vücuttaki doğal östrojene benzer aktivite gösteren bitkisel kökenli bileşiklerdir. Çeşitli fito-östrojenler vardır. Bunların bir kısmı soya ürünlerinde olup isoflavonlar adı ile anılmaktadırlar. Diğer bir kısmı çeşitli tahıl ürünlerindeki liflerde, meyve sebzelerde ve keten tohumunda bulunabilen lignanlardır. Sağlıklı menopoz sonrası dönemde bulunan kadınlarda tüketiminin meme kanseri gelişim riskinde ılımlı azalma sağlayabileceğini bildiren veriler olmakla beraber, içeriğindeki östrojen benzeri moleküller nedeni ile meme kanseri tanısı almış ve hormona duyarlı meme kanseri olan kadınlarda tüketilmemesi gerekmektedir.

KarotenHavuç, lahana , fasulye benzeri sebzelerde bulunan bir madde olup düzenli tüketiminin meme kanseri riskinde ılımlı azalma ile ilişkili olabileceği bildirilmektedir.

FlavonolSoğan, brokoli, maydanoz, siyah çay, yeşil çay ve kereviz gibi çeşitli sebzelerde bulunan maddeler olup, meme kanseri riskinde azalmaya sebep olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.

Kahve ve meme kanseriFazla kahve tüketiminin meme kanseri riskini arttırdığına dair veri bulunmamaktadır.

SONUÇ OLARAK

Kanser tedavisi süresince iyi beslenmek;• Sağlıklı kalmanıza• Enerjinizi sürdürmenize• Doğru besinleri almanıza • Beklenmedik kilo kayıplarının önlenmesine yardımcı olacaktır.

Kemoterapi ve Radyoterapi tedavileri alırken;• En az 8 bardak kalorisiz içecek (su-maden suyu vb) ya da az kalorili içecek tüketilmelidir. Yetersiz sıvı alımı sersemlik, baş dönmesi, yorgunluk, kabızlık, idrar yolu enfeksiyonu gibi sorunların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.• Öğün atlanmadan, düzenli aralıklarla belslenmeye özen gösterilmelidir.• Liften zengin gıdalar (yeşil yapraklılar, meyveler, tam tahıllılar) günlük olarak tüketilmelidir.• Tüm öğünlerde orta büyüklükte yağsız, proteinden zengin gıdalarla beslenilmelidir.• Az yağlı süt-süt ürünleri, beyaz et (balık-tavuk),yağsız kırmızı et, baklagiller ve yumurta düzenli olarak tüketilmeli, buna karşılık işlenmişkarbonhidrat ürünlerinin (hazır meyva suları, şeker)tüketimi kısıtlanmalıdır. Bu ürünler kan şekerinde ani keskin değişimlere sebep olarak yorgunluğu arttırabilir. Ayrıca gereksiz kalori alımına sebep olmaktadır.• Yüksek doz antioksidan tüketimi kemoterapi etkinliği üzerine olumsuz etkilerde bulunabilir. (500ml üzeri yeşil çay, 300ml üzeri taze meyve suyu)• Kemoterapi süresince nar ve greyfurt tüketiminden kaçınılmalıdır. • Meme kanseri tedavisinde kullanılan hormonal tedavi ajanları ile de greyfurt arasında olumsuz etkileşimler olabileceği bildirilmektedir.

Page 62: Medikent - Ocak 2015

SöyleşiDilek EKERKent HastanesiKurumsal İletişim

57 medikent

2015

MÜZİĞİAŞKLA

YAŞAMAK

Anjelika Akbar

Kariyeri başarı ve ödüllerle dolu olan Anjelika Akbar, 400’den fazla bestesi ile müziği aşkla yaşayan bir müzisyen. “Klasik müziğin dahi

çocuğu” olarak nitelendirilen Anjelika Akbar’ın 2002 yılında yayınladığı Vivaldi'nin "Dört

Mevsim" keman konçertosunun piyano uyarlaması albümü, uluslararası klasik müzik

kataloglarına giren "ilk Türk klasik müzik albümü" olmuştur. Klasik müziğin dahi bestecisi

Anjelika Akbar, Medikent’e konuk oldu.

Page 63: Medikent - Ocak 2015

“Müziği bir kariyer olarak görmüyorum, yalnızca aşkla müziğin içinde yaşıyorum.” diyorsunuz… “Müziği aşkla yaşamak” nasıl bir süreç?

Eğer aşık olduğumuz bir şey yapıyorsak, bu bize meslek olarak gelmez. Elbette tüm yapılması gerekenleri yapıyoruz, disiplin ve sorumluluk en üst seviyede oluyor ama buna "kariyer" diyemeyiz. En azından benim açımdan öyle oluyor. Öncelikle müziğe kariyer olarak bakıyor olsaydım, Türkiye'de olmazdım. Çünkü maalesef uluslararası klasik müzik arenasında Türkiye en iyi yerde değil. Ama dediğim gibi, bu bir kalp kararı ve aşktır. Sevmiş olduğum ülkede olmak, sevmiş olduğum insanlar ile sevdiğim müziği paylaşmak, böyle bir süreçtir. Mantığa uymaz, kalbe uyar sadece.

Bestelerinizde klasik müziğin tek bir türüne bağlı kalmadan farklı ekolleri modernize ediyorsunuz. Bu açıdan Anjelika Akbar’a özgü bir ekol de geliştirdiğinizden söz edebilir miyiz? Anjelika Akbar müziğini nasıl tanımlarsınız?

Çok sıkı kuralları ve sınırları olan bir eğitimden geçtim. Rusya bu konuda en konservatif ekollerden biridir. Fakat belki de müziğin yanı sıra küçüklüğümden beri içinde olduğum felsefe ekollerinden dolayı, felsefi düşünme alışkan-lığından çıkan hayata bakışım oluşma sürecinde her şeyi "birleme", sınırları kaldırma ihtiyacı hissettim. Ve bu anlamda müziğe olgu olarak baktığınızda, sadece biz insanlar kendimiz müzik türleri arasında sınır çekip kategorize ediyoruz. Yıllardan beri her ne yapıyorsam, sadece içimden geldiği gibi davranıp, oluşturulmuş duvar ve sınırları "görmezden geliyorum" o kadar. Bu kendi başına bir ekol olabilir mi? Bilmiyorum. Ama böyle bir bakış açısından müziğe yaklaşanlar ister istemez benim ulaştığım noktaya ulaşır. Bir kaygı taşımadan, "bir şey" olmaya çalışmadan, sadece çocuk gibi müziğin içinde olmaktır. Çıkanları da paylaşmaktır. Benim yaptığım sadece bu...

“Müzik, benim için bir araçtır” diyorsunuz. Sosyal sorumluluk yönü de ağır basan bir sanatçısınız. Sanatçının toplumsal rolü sizce olmalı mı?

Bu bir kişisel tercihtir. "Olmalı" diyemem. Yapanlar var, yapmayanlar var. Ben de kimi zaman yapıyor, kimi zaman yapmıyorum, duruma ve hissiyatıma bağlı olarak davranıyorum. Böyle bir iddiam da yok, bu şekilde anılmak gibi bir hedefim veya isteğim de yok. Evet, eskiden hep tekrar ettiğim cümleydi bu "müzik benim için amaç değil, araçtır.” Fakat sonra şunu da fark ettim: Benim için araçtır diyorsam, cümledeki "ben" kimim? İlk önce bunu bir "bulmam" ve netleştirmem lazımdı. Çünkü o zamana kadar müziğin bu dünyaya gelme sebebim olduğunu zannediyordum, başka bir sebep sanki olamazmış gibi geliyordu. Ama meğer hiç de öyle değilmiş. Şimdi diyebilirim ki, bu dünyaya "insan" olmak için geldim. Olabilir miyim, bilmiyorum. Ama bunun için yola çıktım. Müzik ise bana yolculukta iyi bir eşliktir. Benimle beraber yürüyenlere bir hoşluk katıyorsa, ne mutlu...

Müziğin evrensel bir dili var. Kazak kökenli olup, Rusya’da eğitim alan ve Türkiye’de yaşayan bir sanatçı olarak farklı kültürel özelliklerin sentezlendiği bir müzisyensiniz. Bu açıdan da müziğin evresel dili için güzel bir örnek teşkil ediyorsunuz. Müziğinizde de bunun izlerini görmek mümkün… Müziğin evrensel dilinin toplum psikolojisine olan etkilerine dair neler söylersiniz?

Evet, müzik zaten öyle bir dildir, kendisi bir anlatım. Diller üstü bir dildir. Bu dilin alfabesi notalardır. Bu dil sayesinde anlatılanlar ise öncelikle duygularımıza, akla ve bedenimize etki ediyor. Notaların arkasında saklı olan müziğin bir ruhu, bir dili vardır. O ruhu gerçek anlamda idrak etmek, bizi kendi özümüze yaklaştırır. Duygu-larımıza hiç söz ve görüntü kullanmadan en kolay ulaşabilen araçtır müzik. Bu bir sihir değildir, müzik aslında titreşimdir, frekanstır. Bedenimiz de enerji bakımından “frekansların senfonisi” sayılır. Bu anlamda insanın müzik ile karşılaştığı her an frekans potasında bir birleşme, bir kucaklaşma yaşanıyor. Her bir insanın kendine göre hayat boyunca oluşturduğu bir "müzik menüsü" vardır. Ben buna öyle bir isim koydum. Hatta insanın sevdiğim müziklerini dinleyerek onun kişiliğini, özelliklerini, duygularını çok daha iyi anlayabiliriz. O müzikler sözlü veya sözsüz, hangi dilde olursa olsun, insanın portresini çizmiş oluyor.

Müziğe titreşim olarak baktığımızda önümüze "müzik terapisi" kavramı da çıkıyor. Batıda tıbbın babası sayılan Avicenna'nın (İbn'i Sina) yazdığı sayısız kitap arasından kendisinin en değer verdiği kitap, müzik terapisi ile ilgili çalışması. İlginçtir, kitabın ismi "Kurtuluş Kitabı"dır. Sanırım, Batı yavaş yavaş da olsa, müzik terapisi kavramının gerçek ve çok etkili bir tedavi metodu olduğuna yaklaşıyor gibi görünüyor. Halbuki Doğu'da binlerce yıl boyunca bu terapi metodu çok etkili olarak kullanılıyordu. Ve sorunuza geri dönersek, elbette, müzik hem kişisel, hem de toplumsal olarak büyük etki gücüne sahiptir. Sadece psikolo-ji seviyesinde değil, beden seviyesinde de öyle...

“Notaların arkasında saklı olanmüziğin bir ruhu, bir dili vardır. Müzik aslında titresimdir, frekanstır. Bedenimiz de enerji bakımından “frekansların senfonisi” sayılır. İnsanın müzik ile karşılaştığı her an frekans potasında bir birleşme, bir kucaklaşma yaşanıyor.”

58 medikent

2015

Page 64: Medikent - Ocak 2015

“Üç Cemre, Üç Aşk” ile sahne performanslarınız devam ediyor. Özgün temalar, ilahiler ve halk müziğini harmanladığınız bir beste olan bu eserinize dair neler söylersiniz?

Türkiye'ye ilk geldiğim zaman bir tek kelime bilmiyordum. Halen de hiç ders almadım. Sadece bu dili sevdim ve dinlemeye başladım. 2 sene sonra kendiliğinden konuşmaya, yazmaya, rüyaları Türkçe görmeye, şakaları da anlamaya başlayınca Türkçe bir şekilde ikinci dilim oldu. O ilk zamanlarda karşılaştığım kelimelerden ve kavramlardan biri "cemre" idi. "Cemre düştü" dedikleri zaman, ne olduğunu çok merak ettim. Ve araştırma beni şu kavramlara getirdi: Cemre aslında aşktır. Aşk ilk önce ruha (hava) etki eder, sonra gönüle dokunur (su), sonra da bedene iner (toprak) ve insanı dönüştürür. Üç Cemre düştük-ten sonra “Nevruz” yani “Bahar Bayramı” olur. Yani insan "canlanmış" olur. İnsanın kalbinde aşk varsa, o insan ancak o zaman "hakiki insana" dönüşebilir, daha önce değil... İşte böyle bir yorum oluştuktan sonra bunu müzik olarak gerçekleştir-dim. Sahnede klarnet HAVA, piyano SU, çello TOPRAK oluyor, aynı zamanda DOĞA kavramını ayrı olarak soprano temsil ediyor. Piyanonun yanı sıra sahnede bendir çalıyorum. Bu benim için de bir ilk. Bendir sonsuz ritmi temsil ediyor, ritim veya titreşim tüm hayatımızı var eden unsurdur. Bu beste, 7 bölümden oluşuyor ve 45 dakika sürüyor. Prömiyerden sonra insanlar dediler ki "Kalplerim-ize gerçekten cemreler düştü." Benim için güzel bir çalışma idi.

Müziğin yanı sıra 2011 yılında yayınlanmış “İçimdeki Türkiyem” adlı kitabınız buluyor. Kitapta “Dünya'yı eviniz, Türkiye'yi de huzur bulduğununuz yer” olarak anlatıyorsunuz. Kazak kökenli bir Türk vatandaşı olarak Türkiye’yi nasıl tanımlıyorsunuz? İçinizdeki Türkiye, hayatınıza nasıl yön veriyor?

Türkiye'ye aşık oldum. Bu kitap, burada yaşadığım 20 sene için bir nevi vefa borcudur. Türkiye ve Türk insanları beni dönüştürdü. Ve dönüştürmeye devam ediyor. Her an daha fazla şükrediyorum, hayat beni buraya getirdiği için. Türkiye’nin çok

özel bir ülke olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Bu çok net. Ben sadece bunu hissediyorum ve tüm olumsuz gibi görünen faktörlere rağmen Türkiye’nin daha da güçlü ve farkındalığı yüksek insanların yaşadığı bir ülke olacağından hiç şüphem yok.

Türkiye’de yaşamayı tercih etmiş bir sanatçı olarak, Türkiye’de kadının profilini genel hatlarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk kadınının daha aktif olma zamanının geldiğini seziyorum. Türk kadınlarının içinde potansiyel olarak bulunan gücün artık ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bilinçli ve güçlü kadın bir ülkenin geleceği demek. Kendinden emin olmayan ve kendisini "zavallı" hisseden kadın, çocuklarını aynı şekilde yetiştirecek demektir. Çocukların ayakların üzerinde güçlü durmasını istiyorsak, kadının öz bilincini yükseltmek gerekir.

Birçok rolü üstlenmiş başarılı bir kadın olarak kadınlara hayata dair neler önerirsiniz?

"Başarı" kavram olarak benim çok da bildiğim bir kavram değildir. Yani başarı sanki çok da izafi bir şeydir. Eğer sizin gözünüzde öyleysem, teşekkürler.

Kadınlara hayata dair ne söyleyebilirim? Kadın, öncelikle "insan" olduğunu, insan olarak da ne olduğunu irdemeli, bana sorarsanız. Yoksa aslında "ben kadınım, ismim şudur, görevim, mesleğim, görüntüm şudur" gibi detayların altında bir özün olduğunu hatırlamalı ve buna göre yaşamalı diyebilirim.

Anjelika Akbar’ın müziği, huzur ve mutluluk tınılarıyla şekil buluyor çoğu zaman. Mutluluğu nasıl tanımlarsınız? Müziğin insan psikolojisine olan etkileri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Mutluluk... Sanırım "uyum, armoni duygusudur" diyebilirim. Benim bestelerimde insanın duygu dünyasına dair geniş bir yelpazesi vardır. Bestele-diğim müziğin içeriğine göre değişir. Daha önce de bahsettiğim gibi insan iç dünyasındaki ihtiyacına

göre şu ya da bu müziğe yönelir. Bazı ruh halleri bir müziğe tahammül edemez, hal değişince o müziği üst üste 100 kere dinleyebilir. “Hepimiz bunu yaşarız” demek için içimizdeki bir nokta, ihtiyacımız olan müzik eserlerini bize söylüyor ve o eserlerle ruhsal, psikolojik olarak iç içe olunca, bünyeye gereken "vitaminleri, mineralleri" vs alıyordur.

Aynı zamanda iki çocuk annesisiniz. Bir anne olarak öncelikleriniz nelerdir? “Kariyer de yaparım, çocuk da yaparım” söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Oğullarınızla birlikte müzik kariyerinizi nasıl yönlendirebildiniz?

Zaten biliyoruz, kariyer yapmıyorum. Çocukları da yapmadım, onlar "geldi". O yüzden öyle bir iddiam da yok. Tabii ki, şaka bir yana, kadın hem çalışır, hem de sevdiği kişi ile ilgilenir, çocuklar varsa çocukları ile de ilgilenir. Hepsi aynı anda olur. Organizasyon işidir bu aslında. Panik yapmıyorsak, her şey yerli yerinde oluyor; "Ben her şeyi mükem-mel yaparım, yapmalıyım" gibi bir stres de yaratmıyorsak kendimize, zaten olanlar akıyor ve oluşuyor. Çocuklarımı yetiştirirken işte öyle akıyoruz, sakin ve "olduğu gibi"...

“Uçan Köpek Baaşa” adıyla yayınlanan çocuk öyküleri kitabınız da yayınlandı. Çocuk hikayelerinde kitabın çıkış noktası nedir? Bir anne olarak bu kitabı çocuklarınıza bir hediyeniz olarak değerlendirebilir miyiz? Çocuk öyküleri devam edecek mi?

Büyük oğlum Yürek'e hamile iken, Hindistan'da bir gece uyurken böyle bir köpeği rüyamda gördüm. Aslına bakarsanız, bir şey uydurmadım. Sadece gördüklerim o kadar net ve detaylı idi ki, 12 günde onları 12 hikayeye yazdım. Evet, tabii ki, hem kendi, hem de tüm çocuklara hediyedir bunlar. Devam edecek mi, bilmiyorum. Bu soru ve talep çok geldi ama başlangıcı rüya ile idi, devamı için de sanki bir daha rüya lazım diye düşünüyorum. Yoksa devam kitabının niteliği farklı olur. Belki o da olur. Şimdilik bilemiyorum.

59 medikent

2015

Page 65: Medikent - Ocak 2015

Müzik dışında da başarılı çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Bu çalışmalardan, amacınızdan ve hedeflerinizden söz edebilir misiniz? Örneğin seminerler…

Katıldığım seminerlerde daha çok soru-cevap olarak ilerliyorum. Her soruya açık oluyorum ve içimden geldiği gibi cevaplıyor, anlatıyorum. Sorular hayatımla, müzikle, felsefeyle ilgili olabili-yor, kalabalık bir röportaj gibidir aslında. Ben birilerine bir şeyler öğreteceğim gibi bir düşüncem hiç yok, onun için bu tür etkinliklere "seminer" dahi diyemem. Sadece kendimi, tecrübelerimi paylaşıyorum; ama daha çok sohbet ettiğim insanlardan öğreniyorum o anda...

Hayatta vazgeçilmezleriniz neler?

“Kelam gücü” denilen bir kavram var ve ona inanırım. Mevlana, bir şiirinde diyor ki: "Bunsuz yaşayamam dersin, Allah seni bunsuz da yaşatır" gibi... Onun için tercihen bu konularda iddia sahibi olmamaya çalışıyorum. Buna inanıyorum çünkü, "Bunlar vazgeçilmezlerim" dediğim zaman o her neyse, bunsuz nasıl yaşandığını de tecrübe etmek zorunda kalacağım. Mesela müzik benim için vazgeçilmez gibi duruyordu, ama geçen sene kolum kırıldı. Ayağım kaydı, düştüm ve çok uzun dönem zor tedaviler ile yavaş yavaş kendime geldim. O dönemde ciddi olarak bir daha piyano çalamayacağını düşündüm. Halbuki piyano benim vazgeçilmezim idi. Şimdi kolumun kırıldığından dolayı yaşadığım birçok başka ve benim için çok hayırlı olan olaylara sadece şükrediyorum, o ayrı... Ama yine de, iddia sahibi olmamayı tercih ediyorum.

“Sağlıklı olmak” üzerine neler söylemek istersiniz? Kendiniz ve aileniz için sağlığa dair nelere özen gösterirsiniz?

Bence sağlıklı olmamız için öncelikle içimizin rahat, iyi olması gerekiyor. Biliyoruz ki, çoğu hastalıkların psikosomatik sebepleri vardır. O yüzden buna dikkat etmemiz gerekiyor.

Yeni dönemde yeni projeler olacak mı?

Çok heyecan duyduğum yeni bir proje "Ayvazovski'nin İstanbul'u". Boyut Yayın Grubu ile birlikte çalıştığımız bu projede kitap, dijital sergisi ve müzik var. Boyut Yayın Grubu'nun Genel Sanat Yönetmeni Murat Öneş projeden bana ilk bahset-tiği zaman çok mutlu olmuştum; çünkü hem doğduğum yere ait olan sevdiğim ressam, hem de sonradan geldiğim ve aşık olduğum yeri anlatan bir projeydi. Murat Öneş tarafından canlandırılacak Ayvazovski tabloları, büyük mekanda kocaman duvarlara yansıtılacak ve eşlik olarak benim bu proje için besteliyor olduğum "Ayvazovski Rapsodisi" seslendirilecek. Dalga hareketleri, gökyüzü, bulutlar, uçan kuşlar, gemiler, hepsi o dijital sergide hareket edecek. İnsan o muhteşem deniz manzaraları içinde gezecek, dalgaların sesini duyacak, insan konuşmaları, gök gürültüsü gibi ortam seslerin yanı sıra Ayvazovski'nin içinde taşıdığı Rus, Tatar, Ermeni, Batı klasik, Türk, Osmanlı müziklerini kucaklaşma olarak duyacağız. Birçok kültüre ait birçok enstrüman ile piyano bir arada olacak.

Proje umarız ki dünyanın birçok şehrinde sergile-necek ve bir anlamda barış platformu olacak. Sanat potasında tüm zıtlıkların eridiği bir platform olacak. Sonrasında büyük ihtimal bu çalışmanın müzik albümü da ayrıca çıkacak.

Teşekkürler

“Bence sağlıklı olmamız için öncelikle içimizin rahat, iyi olması gerekiyor.”

60 medikent

2015

Page 66: Medikent - Ocak 2015

Su ya da hidroterapi, yüzyıllardır vücudu ve ruhu iyileştirmek ve rahatlatmak amacı ile kaplıcalarda ya da sıcak su banyolarında kullanılmaktadır. Kayıtlara geçen ilk suda doğum 1805 yılında, Fransa’da 48 saatlik doğum ağrılarından sonra çok yorulan ve tükenen bir gebenin rahatlamak amacı ile sıcak su banyosuna girmesi ve kısa süre içerisin-de doğumunun gerçekleşmesi ile olmuştur. Bundan önce ve sonrasındaki 150 yılda bu konuda herhangi bir kayıt yoktur.

1960’lı yıllarda Rus doğum hekimi Igor Tjarkovsky suda doğumun, doğum sırasında beyin hücreleri üzerindeki gerilimi yer çekimi etkisini hafifleterek anneyi rahatlattığını ve bebeğin de psişik yetenek-lerini geliştirdiğine inanıyordu. Bu dönemde bebekler birkaç dakika kadar su altında tutuluyor ve bebeklerin fiziksel sağlık, güç, denge, güven, esneklik ve dayanıklı olabilmeleri için bu eğitimin devam etmesi gerektiğini ileri sürüyordu.

1960 yılında bir başka doğum uzmanı Leboyer, dış dünyaya geçişte loş ışıklı ve gürültüsüz bir ortamda suda doğum yapmanın yenidoğan bebek üzerine olumlu etkilerinin olacağını düşünüyordu. Aslında

o zamanlar bütün bu denemeler annenin ağrıları-nın azaltılmasından çok suda doğumun bebekler üzerindeki olumlu etkilerini araştırmak amacı ile gerçekleştiriliyordu.

1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde suda doğumun güvenliği ve değeri üzerinde yapılan çalışmalardan sonra 1970’li yıllarda Fransız ve Rus doğum hekimleri suyun ağrı kontrolu üzerindeki etkilerini de göz önüne alarak suda doğumu bazı durumlar-da bir doğum seçeneği olarak kullanmaya başladı-lar.

Fransız doğum uzmanı Frederick Leboyer, doğum şeklinin yeni doğanın sonraki yaşamını etkileyebi-leceği hipotezini ileri sürerek rahimden dış dünyaya geçişi daha az travmatik yapmanın önemi-ne dikkat çekti. Bütün dünyada son yıllarda giderek artan sezaryen ile doğumları kontrol altına almak ve doğum olayını normal seyrine oturtmak amacı ile çalışmalar devam ederken, 2010 yılında Avustruralya’da vajinal doğumu korumak, desteklemek ve özendirmek amacı ile Gebe Dostu Doğum Girişimi başlatıldı.

61 medikent

2015

Prof. Dr. Namık DEMİRKent HastanesiKadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Suda Doğum

Page 67: Medikent - Ocak 2015

Su ya da hidroterapi, yüzyıllardır vücudu ve ruhu iyileştirmek ve rahatlatmak amacı ile kaplıcalarda ya da sıcak su banyolarında kullanılmaktadır. Kayıtlara geçen ilk suda doğum 1805 yılında, Fransa’da 48 saatlik doğum ağrılarından sonra çok yorulan ve tükenen bir gebenin rahatlamak amacı ile sıcak su banyosuna girmesi ve kısa süre içerisin-de doğumunun gerçekleşmesi ile olmuştur. Bundan önce ve sonrasındaki 150 yılda bu konuda herhangi bir kayıt yoktur.

1960’lı yıllarda Rus doğum hekimi Igor Tjarkovsky suda doğumun, doğum sırasında beyin hücreleri üzerindeki gerilimi yer çekimi etkisini hafifleterek anneyi rahatlattığını ve bebeğin de psişik yetenek-lerini geliştirdiğine inanıyordu. Bu dönemde bebekler birkaç dakika kadar su altında tutuluyor ve bebeklerin fiziksel sağlık, güç, denge, güven, esneklik ve dayanıklı olabilmeleri için bu eğitimin devam etmesi gerektiğini ileri sürüyordu.

1960 yılında bir başka doğum uzmanı Leboyer, dış dünyaya geçişte loş ışıklı ve gürültüsüz bir ortamda suda doğum yapmanın yenidoğan bebek üzerine olumlu etkilerinin olacağını düşünüyordu. Aslında

o zamanlar bütün bu denemeler annenin ağrıları-nın azaltılmasından çok suda doğumun bebekler üzerindeki olumlu etkilerini araştırmak amacı ile gerçekleştiriliyordu.

1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde suda doğumun güvenliği ve değeri üzerinde yapılan çalışmalardan sonra 1970’li yıllarda Fransız ve Rus doğum hekimleri suyun ağrı kontrolu üzerindeki etkilerini de göz önüne alarak suda doğumu bazı durumlar-da bir doğum seçeneği olarak kullanmaya başladı-lar.

Fransız doğum uzmanı Frederick Leboyer, doğum şeklinin yeni doğanın sonraki yaşamını etkileyebi-leceği hipotezini ileri sürerek rahimden dış dünyaya geçişi daha az travmatik yapmanın önemi-ne dikkat çekti. Bütün dünyada son yıllarda giderek artan sezaryen ile doğumları kontrol altına almak ve doğum olayını normal seyrine oturtmak amacı ile çalışmalar devam ederken, 2010 yılında Avustruralya’da vajinal doğumu korumak, desteklemek ve özendirmek amacı ile Gebe Dostu Doğum Girişimi başlatıldı.

Bu girişimin amacı:• Gebelerin çoğu için doğal bir süreç olan vajinal doğumu tanıtmak;• Doğum eylemi ve doğum sırasında korkuları en aza indirmek için gebeye sürekli destek vermek;• Özellikle anne isteğine bağlı sezaryen doğumla-rından sonra vajinal doğum konusunda gebelere kanıta dayalı, nötr ve dengeli bilgiler vermek;• Bu konuda ebelere ve tıp personeline bakımın sürekliliğini sağlayan eğitimler vermekti. Doğumların yaklaşık olarak %80’ninde bir sorun olmaksızın doğum vajinal yoldan gerçekleşmekte-dir. Bu doğumlarda anne ve bebek ölümlerinin en aza imdirilmesi amacı ile gelişen teknolojiden de yararlanarak doğum yapacak gebeleri ve karınla-rındaki bebekleri sürekli olarak izleme ve anormal durumları zamanında fark ederek müdahale yapma son yıllarda giderek ağırlık kazanmış ve doğumlar-da ortaya çıkan ancak çok sık görülmeyen olumsuzluklardan kaçınmak amacı ile doğumlar bebek kalp atımlarının sürekli izlendiği, gebenin kasılmalarının sürekli izlendiği, yetersiz kaldığı durumlarda doğum ağrılarının bazı ilaçlar ile arttırıldığı, partogram denilen doğumun seyrinin kaydedildiği çizelgenin kullanıldığı AKTİF DOĞUM İZLEMİ yöntemi uygulanmaya başlanmıştır.

Yüksek riskli gebeler için yararlı olan bu yöntemin düşük risk taşıyan gebelere de uygulanması sonucu bu gebelerde doğuma karşı bir korkunun gelişmesine yol açmış ve düşük risk taşıyan bu gebeler için doğumun DOĞAL bir süreç olarak algılanmasının önüne geçmiş ve vajinal doğumun müdahale edilmesi gereken bir süreç olarak algılanmasına yol açmıştır.

Daha 1930’lu yıllarda Grantly Dick Read, doğumda korkunun önemini keşfetmiş ve ardından Dr. Jonathan Dye bu korkunun yarattığı NEGATİF ETKİ’nin doğum üzerine olan olumsuz etkileri giderilecek olursa vaginal doğumun “normal, doğal ve sağlıklı olarak gerçekleşeceği ve bunun sonucu olarak ACI ve TEHLİKE olmadan başarılabi-leceği” felsefesinin doğmasını sağlamıştır. Bu nedenle, Amerika’da Lamaze Eğitim Programları,

Hypnobirthing Programları, Aktif Doğum Eğitim Programları başlatılmış ve bunlara psikodram tekniklerinin de eklenmesi ile KORKU-GERGİN-LİK-AĞRI döngüsünün kırılmasına yönelik gebelere ve doğumda yardımcı olacak ebelere ve hekimlere yönelik eğitimler verilmeye başlanmıştır. Sonuç olarak alternatif doğum yöntemleri üzerinde de farklı çalışmalar başlatılmıştır.

Gebe Dostu Doğum Girişimi olarak da adlandırılabiecek olan ve gebeyi ve karnındaki fetusu merkeze alan bu anlayış değişikliğine örnek vermek gerekirse;

• Risk taşımayan gebelerin hastaneye gitmeden önce mümkün olduğunca uzun süre evde kalması;• Doğumun doğal doğum taraftarı bir doğum destekçisi tarafından izlenmesi;• Hafif aydınlatılmış, müzik yayını olan ve gürültü-süz bir doğum odasının olması;• İlk yatıştaki 20 dakikalık fetal kalp atım hızının kaydından sonra fetal kalp atımlarının ARALIKLI olarak izlenmesi;• Süreç normal gittiği sürece sık vajinal muayene yapılmaması;• Açılma dönemi boyunca gebenin sürekli yatağa bağlı kalmaması ve hareket etme ve yürümesine izin verilmesi;• Acil bir durum olmadığı sürece doğum sırasında her türlü gereksiz uygulamadan ve işlemden uzak durulması (lavman yapılması, perine traşı yapılması, su kesesinin erken açılması, sık muayene vb.)• Varsa suda doğum için (önceden hazırlanmış) havuzun içinde kalmak:• Taçlanmaya ulaşmak için annenin yönlendirdiği doğum nefesi ile birlikte vücudun bebeği itici dalgaları ile bebek başının nazikçe inmesine izin verilmesi; • Sadece gerek olursa ve tartışıldıktan sonra epizyotomi uygulanması vb. gibi uygulamalar ile doğum sürecinin doğal hale getirilmesi için bir anlayış ve felesefe değişikliğine gidilmiştir.

Bu bağlamda yüzyıllardır bilinen ılık suyun tedavi edici ve rahatlatıcı etkisinden doğumda da yararlanmak için son 20 yılda doğumun ılık su içerisinde gerçekleştirilmesi olayı yeniden ilgi çekmeye başlamıştır.

Ilık su adaleleri gevşetir ve mental (zihinsel) relaksasyonu sağlar. Uterus perfüzyonu, gevşeme ve kasılma yanıtları daha düzenli hale gelir. Bunun sonucu olarak daha az ağrılı kasılmalar eşliğinde daha kısa sürede doğum gerçekleşir. Havuzdaki suyun sıcaklığı vücut ısısında olmalı ve 37 °C’yi aşmamalıdır. Aksi halde dolaşım cilde doğru kayar, hipotansiyon oluşur ve plasental perfüzyon azalır.

Suda doğum için gerekli şartlar nelerdir?

• Gebelik sırasında bir komplikasyon olmamaldır. Gebelik en az 37. gebelik haftasında olmalıdır.• Düzenli ve güçlü kasılmalar olmalıdır.• Kalp atımları düzenli olmalı ve güven vermelidir.• Nişandan daha fazla bir kanama olmamalıdır.• Doğum kasılmaları kendiliğinden başlamalı veya prostaglandin yada oxytosin uyarısından sonra başlamalıdır.

62 medikent

2015

Page 68: Medikent - Ocak 2015

63 medikent

2015

Yenidoğanda Solunumun Başlaması:

Fetus içerisinde yüzdüğü vücut ısısındaki amnion sıvısından çıkıpta hava ile temas ettiğinde bir dizi kompleks kimyasal, hormonal ve fizik süreçler ziniciri başlar ve bebek ilk nefesini alır. Suda doğan bebeklerde bu olaylar zincirinin başlaması geç olur. Bebeğin başının ılık su içerisine doğması bebeğin soluk alma refleksinin baskılanmasına yol açar. Bebeğin başının çıkmasının hemen ardından basin nazikçe suyun dışarısına alınması, yada bebeğin üst solunum yollarına su kaçması durumunda bu baskıılanma azalır. Ya da havuzun suyunun soğuk olması durumunda soluk alma refleksi uyarılır. Bu nedenle bebeğin suyun dışına alınması ile birlikte solunum refleksi kuvvetli bir şekilde uyarılır.

Vajinal doğum sırasında solunum refleksi ve hareketleri genellikle göğüsün doğması ile birlikte başlamaktadır. Eğer bebek ilk nefesini yüzü suyun içerisnde iken alacak olursa, akciğerlerine su kaçabilir. Havuz suları genellikle 37 °C’ye ısıtılmış çeşme suyundan oluşmaktadır. Bu su amnion sıvısına göre daha düşük osmotic basınca sahiptir. Bu nedenle akciğerlere kaçacak olursa süratle absorbe olup bebeğin dolaşımına karışır ve kan volümünü artışına ve dolaşımın yüklenmesine yol açar. Bunu önlemek için pratikte çok kullanılmasa da ve yararları ve zararları konusunda net bir bilgi olmasa da, teorik olarak 100 litre suya 900 gram tuz konulması havuz suyunun izotonik olmasını sağlayabilir ve normal izotonik tuzu su aspire edildiğinde laryngeal vagal refleksi uyarmaz.

Suda doğan bebeklerde ilk APGAR skoru 1. Dakikada değil 1,5 dakika sonra değerlendirilmeldir.

Havuzdan ne zaman çıkalım?Havuzdaki ılık suyun uterus adalesi üzerine olan gevşetici etkis doğumdan sonra kanamanın fazla olmasına ve plasentanın ayrılmasının gecikmesine yol açabilir. Ayrıca doğum sonu olan kanama

havuz suyuna karışıp seyreldiğinde kanamanın tahminini güçleştirebilir. Eğer plasenta da havuzda doğurtulacak olursa teorik olarak SU EMBOLİSİ riski olabilir. Bu nedenle suda olan doğumlarda aksi kanıtlanıncaya kadar doğumun 3 evresinde (plasentanın ayrılma evresi) HAVUZDAN ÇIKILMASI önerilmelidir.

Suda Doğumun KESİNLİKLE SAKINCALI Olduğu Durumlar:• Erken doğum• Aşırı vaginal Kanama• Annenin ateşinin 38 dereceden fazla olması ya da enfeksiyon kuşkusunun olması,• Sürekli fetal kalp atım takibini gerektiren bir durumun olması• Tedavi edilmemiş kan yada deri enfeksiyonunun varlığı• Sedasyon yada epidural anestezi uygulanmış olması• Doğumu izleyen kişinin korkusu

Suda Doğumun GÖRECELİ OLARAK SAKINCALI Olduğu Durumlar:• Amnion sıvısında mekonyum olması,• Annede HIV, Hepatit A,B,C infeksiyonlarının olması,• Makat gelişi ya da çoğul gebelik olması,• Doğum eyleminde indüksiyon gereksiniminin ortaya çıkması,• Sezaryen sonrası vajinal doğum denemesi,• Omuz distozisi ya da makrozomi olması,• Bebek boynuna kordonun sıkıca dolanması,• Doğum anında havuz suyunun soğuk olması (37 derece olmalı ve 38 dereceyi aşmamalıdır.)

Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi suda doğum tüm doğumlarda uygulanabilecek bir yöntem olmak-tan çok, uygun olan gebelerde denenebilecek bir doğum şekli olarak değerlendirilmesi gereken bir doğum şeklidir.

Havuza ne zaman girilir?

Suda gerçekleşecek doğumda anne adaylarının su havuzuna erken girmemeleri ve servikal açıklık 5-7 cm yi aştıktan sonra sonra girmeleri daha uygundur. Erken havuza girme durumunda doğum eyleminin uzaması söz konusu olmakta ve ek oksitosin gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Gebenin hissettiği kasılma sırasındaki ağrılar sorgulanır. Ağrının şiddeti 10 üzerinde 6 puanı aşarsa havuza girmesi önerilebilir. Çoğu kez havuza girdikten sonra ağrı şiddeti 2-4 puana gerilemektedir. Olabildiğince ıkınma döneminin havuzda geçirilmesi doğumun gecikmemesi açısından da önemlidir.

Bu konuda binlerce gebe üzerinde randomize kontrollu çalışma-lar yapılmış ve suda gerçekleştirilen doğumun birçok yaraları olduğu kadar bazı sakıncalarının da olduğu gösterilmiştir. Bu yarar ve zararlar yandaki Tablo 1’de özetlenmiştir.

Vajinal doğum sırasında havuz suyuna amnion sıvısı, kan ya da gaita bulaşabilir. Bu durum yani doğan infeksiyon riskini yada doğum sonu anne de infeksiyon riskini artıırabilir. Pratikte çok sık rastlanmayan bu tür infeksiyonlar içerisinde en korkulanı pseudo-monas infeksiyonlarıdır. Gaita parçaları ya da kan pıhtıları süratle havuzadan alınmalıdır. Eğer bu tür bulaşlar kolayca alınamayacak durumda ise havuz boşaltılır, temizlenir ve tekrar doldurulur.

Tablo 1: Suda Doğum’un YARARLARI ve SAKINCALARI.

Annenin istediği pozisyon seçmesi daha rahat bir doğum ve daha etkili bir ıkınma sağlar.

Doğumu hızlandırır.

Kan basıncını düşürür.

Anneye daha fazla bir kontrol gücü verir.

Doğum sırasında ağrının önemli ölçüde giderilme-sini sağlar.

Daha etkili bir gevşeme sağlar.

Annenin enerjisinin korunmasını sağlar.

İlaç ve girişim ihtiyacını azaltır.

Perine yırtıklarının azalmasını sağlar.

Sezaryen oranları azalır

Gebeler tarafından tercih edilme oranı yüksektir.

Ebeler tarafından tercih edilme oranları yüksektir.

Özellikle havuza erken girilecek olursa uterus kasılmalarının gücünü ve şiddetini azaltır.

Yenidoğanın su aspire etmesine yol açabilir.

Havuz suyunun çok sıcak olması durumunda maternal hypertermi, bebekte hipoksemiye yok açar

Bebekte hipotermi olabilir.

Kordonun ılık su içerisinde bulunması kapanmasını geciktirir ve yenidoğana daha fazla eritrosit geçmesine fizyolojik sarılığın artmasına yol açar.

Kan kaybının tahmini ve değerlendirilmesi güç olabilir.

Kanıtlanmamasına karşılık anne ve yeni doğan enfeksiyonları artabilir.

YARARLARI SAKINCALARI

Page 69: Medikent - Ocak 2015

64 medikent

2015

Bir firmada pazarlama uzmanı olarak çalışan Ezgi Altınay ile inşaat mühendisi Burak Altınay’ın ilk kızları Naz, 13 Şubat 2013’te dünyaya geldi. Naz bebek henüz 20 aylıkken, çift ikinci çocukları Nil’in doğumuyla büyük sevinç yaşarken, Ezgi Altınay, anne ve bebek için büyük avantajları olan, ancak çok sık başvurulmayan “Suda doğum”u tercih etti, bebeğinin doğumunun her anını gördü.

3210 gram ağırlığında, 50 santimetre uzunluğunda doğan bebeğini su dolu havuzda normalde 17 ekimde doğum yapacaktı. 30 Eylül’de 37. Haftalık kontrole geldi. Doktoru rahmin açıldığını ertesi günü normal doğum için yatması gerektiğini söyledi. Kent Hastanesi'nde Prof. Dr. Namık Demir, Altınay'a suda doğumu önerdi. İlk doğumunu belden uyuşturmalı (epidural) anesteziyle yapan Altınay:

"Suyun içine oturunca insan rahatlıyor, normal doğumda birşey görmüyorsun. Burada her anı görüyorsun, yaşıyorsun, kendi kendime doğurdum. Doktor karnı ittirmede ve bebegi çıkartırken müdahale etti. Bebek, suya doğdu, çok rahattı. Kucağıma suda aldım. Suda doğum hakkında internetten de bilgi sahibi oldum. Daha dingin, huzurlu olur diyorlar, öyle görünüyor. Kordonu babası kesti, eşim cesurdu ve başardı." dedi.

NİL BEBEK SUDA DOĞDU

İlk bebeğini normal doğumla dünyaya getirengenç anne ikinci bebeğini suda doğurdu.

İzmirli bir çocuk annesi Ezgi Altınay (32), ikinci bebeği Nil’i suda doğurdu. İlk bebeğini de normal doğumla dünyaya getiren Altınay, “Bu yöntemde epidural anestezi de yapılmıyor. Suda kendi kendime doğurdum. Bu müthiş bir deneyim.Her bebek bir mucize, ben de bu muciye an ve an tanık oldum, onu ilk suyun içinde kucağıma aldım. Çok güzel bir şey yaşadım” dedi.

Page 70: Medikent - Ocak 2015

65 medikent

2015

Tasavvufta

YEME İÇME KÜLTÜRÜ

Page 71: Medikent - Ocak 2015

66 medikent

2015

Malzemeler• 2 su bardağı aşurelik buğday• ½ su bardağı kuru fasulye• ½ su bardağı nohut• 1 fincan pirinç• 1 yemek kaşığı dolusu ince köftelik bulgur• 3 su bardağı toz şeker• 5 yemek kaşığı çekirdeksiz kuru üzüm• 8-10 adet incir• 8-10 adet kuru kayısı• 1 su bardağı ılık süt

Üzeri İçin:Nar taneleri, kuru kayısı, fındık içi, ceviz içi, badem içi

Aşurelik buğdayı, kuru fasulyeyi ve nohudu ayrı ayrı kaplara koyup üzerlerine 4-5 cm çıkacak kadar soğuk suyla bir gece önce ıslatın. Ertesi gün buğdayı, kuru fasulyeyi ve nohudu iyice yıkayıp süzdük-ten sonra üzerlerine 5 cm çıkacak kadar su ilave edip ayrı ayrı tencerelerde haşlayın. İyice yumuşayan buğdayın üzerine yıkayıp süzdüğünüz pirinci ve ince bulguru ekleyin.

Ayrı ayrı tencerelerde haşladığınız nohudu ve fasulyeyi de süzdürerek aşurelik buğdayın olduğu tencereye aktardıktan sonra karışımı yaklaşık 30 dakika sık sık karıştırarak pişirmeye devam edin. Burada dikkat etmeniz gereken en önemli husus, suyu azaldıkça 4-5 bardak sıcak su eklemektir.

Toz şekeri ve yıkayıp süzdüğünüz kuru üzümleri ilave ettikten sonra küp şeklinde doğradığınız kuru kayısıları da katarak 40-50 dakika daha kısık ateşte pişirin. Aşureyi sık sık karıştırmayı ve suyu azsa sıcak su eklemeyi unutmayın. Aşure koyu kıvamlı bir çorba gibi olmalıdır. İsterseniz aşureyi ocaktan almadan önce bir kahve fincanı kadar gül suyunu üzerine aktararak yaklaşık 10 dakika pişirin. Ilımasını bekleyip kaselere paylaştırın.

Üzerini nar, fındık, ceviz, badem ve kuru kayısı ile süslediğiniz aşureyi soğuk olarak servise sunun. İsterseniz aşureye pişerken bir adet portakalın kabuğunu çok ince doğrayarak ilave edebilirsiniz. Afiyet Olsun.

Bir firmada pazarlama uzmanı olarak çalışan Ezgi Altınay ile inşaat mühendisi Burak Altınay’ın ilk kızları Naz, 13 Şubat 2013’te dünyaya geldi. Naz bebek henüz 20 aylıkken, çift ikinci çocukları Nil’in doğumuyla büyük sevinç yaşarken, Ezgi Altınay, anne ve bebek için büyük avantajları olan, ancak çok sık başvurulmayan “Suda doğum”u tercih etti, bebeğinin doğumunun her anını gördü.

3210 gram ağırlığında, 50 santimetre uzunluğunda doğan bebeğini su dolu havuzda normalde 17 ekimde doğum yapacaktı. 30 Eylül’de 37. Haftalık kontrole geldi. Doktoru rahmin açıldığını ertesi günü normal doğum için yatması gerektiğini söyledi. Kent Hastanesi'nde Prof. Dr. Namık Demir, Altınay'a suda doğumu önerdi. İlk doğumunu belden uyuşturmalı (epidural) anesteziyle yapan Altınay:

"Suyun içine oturunca insan rahatlıyor, normal doğumda birşey görmüyorsun. Burada her anı görüyorsun, yaşıyorsun, kendi kendime doğurdum. Doktor karnı ittirmede ve bebegi çıkartırken müdahale etti. Bebek, suya doğdu, çok rahattı. Kucağıma suda aldım. Suda doğum hakkında internetten de bilgi sahibi oldum. Daha dingin, huzurlu olur diyorlar, öyle görünüyor. Kordonu babası kesti, eşim cesurdu ve başardı." dedi.

Tekke Aşuresi

Sahrap Soysal

Benim için yemek yapmak, bir sofrayı dostlarla paylaş-mak vazgeçilmez bir keyiftir. Ancak yemek yemek bazı felsefelerde öğreti haline de gelebiliyor.

Tasavvuf felsefesinin bir parçası olan yemek kültürünün ve sofra adabının Anadolu halk mutfağını ve mutfak kültürünü derinden etkilediğini “Derviş Sofraları” kitabını yazarken yaptığım çalışmalar sırasında fark ettim. Öyle ki tasavvuf felsefesi, sofrada bulunan çiğ ya da pişmiş her yiyeceği kutsal kabul ediyor, hemen hemen bütün yiyeceklere ve içeceklere sembolik anlam-lar yüklüyor, tasavvuf felsefesinin sembolleri haline sokuyor. Sebze ve meyveleri o kadar güzel deyim, deyiş ve beyitlerle anlatıyorlar ki, ıspanağı, kerevizi ya da pırasayı yerken kendinizi yücelmiş, kutsanmış hissede-bilirsiniz. Ceviz ve badem gibi kuruyemişlerin sert kabuğunun şeriatı, içlerinin hakikatı, ince zarının da tarikatı temsil ettiğine inanıyorlar. Üzüm yiyen sufinin ise ince ve hikmetli sözler söyleyeceğine olan inançları tam. Meyvenin hamken dalına sıkıca tutunduğunu ve olgunlaştığında dalı bırakıp yere düştüğünü herkes bilir. Ama tasavvuf felsefesi muhteşem bir benzetme yapıp

ham insanın tıpkı ham meyve gibi dünya malına sarıldığını, olgunlaştıkça dünya malını önemsemeyip bıraktığını anlatıyor. Pek çok besin maddesi özel törenlerle pişiriliyor, yeniyor ya da içiliyor. Böylece yemek yeme eylemi salt karın doyurmaktan ve zevk almak için yapılan bir şey olmaktan çıkıyor, ibadete ve dünya görüşüne dönüşüyor ve mana kazanıyor.

Tekkelerde pişirilen helva, pilav ve aşure, törensel niteliğe sahip yemeklerin başlıcaları. Bu yiyeceklere kimi zaman bir efsane atfediliyor, kimi zaman da kutsallığı anlatılıyor. Kuran’da gökten inen yiyecekler arasında adı geçen helva, muhtemelen sufiler tarafın-dan olgunluğun tatlı tadına benzetildiğinden tekkelerin vazgeçilmez yiyeceği. Birlik ve beraberlik anlamı taşıyan aynı kâseden pilav yemek, tekkelerde yaygın bir alışkan-lık. Sofradan tam olarak doymadan kalkmak, suyu yudum yudum içmek, yemeğin hem başında hem sonunda elleri yıkayıp dişleri temizlemek, yemeği ağza küçük lokmalar halinde alıp iyice çiğnemek gibi davranışlar, yüzyıllar geçmesine rağmen bugün bile değişmeden uygulanıyor.

Hazırlanışı

Geleneksel kültürümüzde dostluğun ve komşuluğun pekiştiği “birlik ve beraberlik” tatlısı olan aşure; zengin içeriğinden aldığı lezzeti, besleyiciliği ve mis kokusu ile çok sevilir. Sahrap Soysal, “Derviş Sofraları” adıyla Doğan Kitap tarafından yayınlanan kitabında yer alan “Tekke Aşuresi” tarifini Medikent okurlarıyla paylaştı.

Konuk Yazar

Page 72: Medikent - Ocak 2015

67 medikent

2015

Röportaja önce sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

İsmim Bahar Baykal. Mersin’de büyüdüm. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanıyım. Hacettepe Üniversitesi mezunuyum. Uzmanlığımı İstanbul’da Zeynep Kamil Hastanesi’nde yaptım. Mecburi hizmetimi Şanlıurfa Doğum Evi’nde yaptıktan sonra 2012 yılında evlenip Antalya’ya yerleştim ve kızım İnci’nin doğumuna kadar özel bir hastanede çalıştım.

Sizi İzmir Kent Hastanesi’ne getiren neden kızınız İnci için karaciğer nakli kararının alınmasıydı. En başa dönersek, her şey ne zaman, nasıl başladı?

Hamilelik, doğum ve doğum sonrası…Hamileliğimin 5. ayında Zeynep Kamil Hastane-si’den değerli hocam Doç. Dr. Zeki Şahinoğlu ayrıntılı ultrasonumu yaparken bebeğimin safra kesesini göremedi ki bu olabilecek bir şeydi. Normalde safrakesesi usg’de bakılan bir organ değildi görülmemesi bir sorun olduğu anlamına gelmiyordu. Ancak tekrar tekrar baktığımızda ve göremediğimizde endişelerimiz artmaya başladı. Bir doktor olarak safra yollarının gelişmemesinin ne anlama geldiğini bildiğim için ultrasonumun ilk yapıldığı andan itibaren kaygılarla yaşar olmuş-tum. Eşim, ailem, doktor arkadaşlarım hep beni rahatlatmaya çalıştılar ama tabiİ bu çabalar nafile kaldı. 19 Mayıs’ta İnci’nin doğum anında kendime şunu dediğimi hatırlıyorum; Bahar bir an olsun endişelerini bırak ve bu müthiş anın tadını çıkar. İnci’nin doğar doğmaz hemen yanımda çocuk doktoru tarafından ilk muayenesinin yapıldığı,

onun sesinin tüm ameliyathaneyi doldurduğu minik ellerini, ayaklarını oynattığını izlediğim anlar kesinlikle hayatımın en güzel anlarıydı. Doğumun ertesi günü yapılan USG’de safra kesesi belli belirsiz görülmüştü. Bundan sonrası takiplerde belli olacaktı. Karaciğer’den safra akışı olmadığı zaman bebeğin kakası beyazlaşır karaciğerde biriken safra da düzelmeyen sarılığa neden olurdu. Hayatımın en zor anları da sanırım bu bulguların ortaya çıkıp çıkmayacağını beklediğimiz o bir aydı. Tüm dualarımıza rağmen bir ayın sonunda maalesef İnci’nin kakası beyazlaşmış, sarılık değerleri yükselmeye başlamıştı. Bu durumda yapılacak şey ameliyattı. Hem tanı koymak hem de bilier atrezi dediğimiz bu durum varsa safra akışını düzeltme operasyonu yapmak için… İnci’yi vakit kaybetmeden Hacettepe Üniversite Hastanesi’ne götürdük ve İnci 45 günlükken çocuk cerrahisinden hocam Prof. Dr. Cahit Tanyel tarafından ameliyata alındı. İnci’yi ameliyata verdiğim an hayatımın en zor anıydı. Yanından hiç ayrılmadığım minicik bebeği-mi hiç tanımadığım ameliyathane personeline vermek arkasından bakakalmak. Eşim de ben de gözyaşları içindeydik. Ameliyattan çıkan hocam maalesef girerken olduğu kadar umutlu değildi. İnci’nin bilier atrezisi vardı ve karaciğerinin durumu doktorumuzun umduğundan daha kötü idi. Ameliyattan hemen sonra hızla düşmesini beklediğimiz bilirubin düzeyleri de istediğimiz gibi düşmemişti. Hastanede geçirdiğimiz bir ayın sonunda Antalya’ya evimize kızımızı teni ve gözleri sarı bir şekilde getirdik.

SöyleşiNesrin COŞKUNKent Sağlık GrubuBasın Danışmanı

O bir kadın, bir doktor.Anne olacağı için sevinçliydi.

Ama bir şüphe, gebelik sürecini kabusa çevirdi. “İnşallah üzüldüğümüzle

kalırız” dedi, eşiyle. Ama doğumdan sonra o kuşkular gerçek çıktı ve bir anda

tüm dünyaları değişti. Onların dünyalarını değiştiren minik

kızlarının karaciğer nakli hastası olmasıydı. Umutla,kaygıyla, korku ve

üzüntülerle dolu bir süreç…Sonrasında ışık göründü…

Sağlıkla başlayan yepyeni bir hayat, ikinci hayat…

Bu söyleşi, karaciğer nakli kararı verilen hasta ve yakınlarına “yalnız

olmadıkları”nı hatırlatmak, onlara yol gösterici olabilmek için yapıldı.

DOKTOR ANNENİNHAYAT SINAVI

Page 73: Medikent - Ocak 2015

Röportaja önce sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

İsmim Bahar Baykal. Mersin’de büyüdüm. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanıyım. Hacettepe Üniversitesi mezunuyum. Uzmanlığımı İstanbul’da Zeynep Kamil Hastanesi’nde yaptım. Mecburi hizmetimi Şanlıurfa Doğum Evi’nde yaptıktan sonra 2012 yılında evlenip Antalya’ya yerleştim ve kızım İnci’nin doğumuna kadar özel bir hastanede çalıştım.

Sizi İzmir Kent Hastanesi’ne getiren neden kızınız İnci için karaciğer nakli kararının alınmasıydı. En başa dönersek, her şey ne zaman, nasıl başladı?

Hamilelik, doğum ve doğum sonrası…Hamileliğimin 5. ayında Zeynep Kamil Hastane-si’den değerli hocam Doç. Dr. Zeki Şahinoğlu ayrıntılı ultrasonumu yaparken bebeğimin safra kesesini göremedi ki bu olabilecek bir şeydi. Normalde safrakesesi usg’de bakılan bir organ değildi görülmemesi bir sorun olduğu anlamına gelmiyordu. Ancak tekrar tekrar baktığımızda ve göremediğimizde endişelerimiz artmaya başladı. Bir doktor olarak safra yollarının gelişmemesinin ne anlama geldiğini bildiğim için ultrasonumun ilk yapıldığı andan itibaren kaygılarla yaşar olmuş-tum. Eşim, ailem, doktor arkadaşlarım hep beni rahatlatmaya çalıştılar ama tabiİ bu çabalar nafile kaldı. 19 Mayıs’ta İnci’nin doğum anında kendime şunu dediğimi hatırlıyorum; Bahar bir an olsun endişelerini bırak ve bu müthiş anın tadını çıkar. İnci’nin doğar doğmaz hemen yanımda çocuk doktoru tarafından ilk muayenesinin yapıldığı,

onun sesinin tüm ameliyathaneyi doldurduğu minik ellerini, ayaklarını oynattığını izlediğim anlar kesinlikle hayatımın en güzel anlarıydı. Doğumun ertesi günü yapılan USG’de safra kesesi belli belirsiz görülmüştü. Bundan sonrası takiplerde belli olacaktı. Karaciğer’den safra akışı olmadığı zaman bebeğin kakası beyazlaşır karaciğerde biriken safra da düzelmeyen sarılığa neden olurdu. Hayatımın en zor anları da sanırım bu bulguların ortaya çıkıp çıkmayacağını beklediğimiz o bir aydı. Tüm dualarımıza rağmen bir ayın sonunda maalesef İnci’nin kakası beyazlaşmış, sarılık değerleri yükselmeye başlamıştı. Bu durumda yapılacak şey ameliyattı. Hem tanı koymak hem de bilier atrezi dediğimiz bu durum varsa safra akışını düzeltme operasyonu yapmak için… İnci’yi vakit kaybetmeden Hacettepe Üniversite Hastanesi’ne götürdük ve İnci 45 günlükken çocuk cerrahisinden hocam Prof. Dr. Cahit Tanyel tarafından ameliyata alındı. İnci’yi ameliyata verdiğim an hayatımın en zor anıydı. Yanından hiç ayrılmadığım minicik bebeği-mi hiç tanımadığım ameliyathane personeline vermek arkasından bakakalmak. Eşim de ben de gözyaşları içindeydik. Ameliyattan çıkan hocam maalesef girerken olduğu kadar umutlu değildi. İnci’nin bilier atrezisi vardı ve karaciğerinin durumu doktorumuzun umduğundan daha kötü idi. Ameliyattan hemen sonra hızla düşmesini beklediğimiz bilirubin düzeyleri de istediğimiz gibi düşmemişti. Hastanede geçirdiğimiz bir ayın sonunda Antalya’ya evimize kızımızı teni ve gözleri sarı bir şekilde getirdik.

Anne olarak, üstelik bir hekim anne olarak böyle bir tanıyı nasıl karşılayabildiniz? Eşiniz, aileniz…

Kabul etmesi çok zordu. Bu tanıyı ağlayarak çok ama çok ağlayarak karşıladım. Yeni buluştuğunuz bebeğinizi kaybetme korkusu, onun çekeceği acılar, geleceği. Binlerce şey kafanızda dönüp duruyor tabi. Bir yandan da yapılacak şeyleri en doğru şekilde nasıl yapabilirim, en iyi tedaviye nasıl ulaşırız, diye plan yapıyordum. Ailedeki tek doktor ben olduğum için tüm bilgileri onlara aktaran bendim.

Sizi nasıl bir mücadele bekliyordu? O aylar nasıl geçti?

Oldukça zor bir süreç bizi bekliyordu. Şimdi geriye dönüp baktığımda sakin bir şekilde yaşadıklarımı anlatabiliyorum ama o zamanlar böyle sakin ve soğukkanlı kalmak her zaman mümkün olamıyor-du. Ümitsizliğe kapıldığım, direncimin düştüğü, çok yorulduğumu hissettiğim zamanlar oluyordu. Allah’tan başta eşim ve annem olmak üzere tüm ailem,dostlarım moral vermek için her zaman yanımdaydı.

Kızınıza donör olmaya karar verdiniz. Nakil için İnci bebeğinin büyümesi sizin de hamilelik kilolarınızdan kurtulmanız gerekiyordu. Bu süreçte neler yaptınız?

Karaciğer naklinin yakın bir gelecekte olacağı artık belliydi. Tüm dünyada çocuklarda karaciğer nakillerinde başarı 10 kg üstü ve altında değişiyor. 10 kilonun üzerindeki çocukların nakil operasyon-larının başarı oranları daha yüksek. O yüzden tüm gücümüzle İnci’yi 10 kiloya çıkarmaya çalıştık. Ancak bilier atrezi nedeniyle hem iştahsızlığı oluyor hem de besinleri tam sindiremediği için kilo alması zorlaşıyordu. Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’nde İnci’yi takip eden doktorumuz Prof.Dr. Aygen Yılmaz sık sık İnci’yi görüp mamasının içeriğini düzenliyor ,kalorisini arttırmaya çalışıyordu. Gece gündüz 3 saat arayla yaklaşık bir saat boyunca İnci’ye tadı pek de güzel olmayan bir mamayı yedirmeye çalışıyorduk, fazladan 5ml bile içirebil-mek bizim için büyük başarı ve sevinç kaynağı idi. Öte yandan İnci’ye donör olmaya karar vermekten öte ya ben veremezsem diye büyük bir korkum vardı. Eşimin kan grubu uymuyordu. Benim de doğum kilolarımdan dolayı karaciğerimde yağlan-ma vardı ve normalden büyüktü. Operasyon zamanına kadar eğer yeterli kilo veremezsem İnci’ye karaciğerimden bir parça veremezdim ve o zaman her şey bizim için kat be kat zor olurdu. Anneanne, babaanne ve dedenin yaşları uymuyor-du, bize donör olmayı isteyen kıymetli akraba ve dostlarımdan da böyle bir şeyi kilo veremediğim için istemek zorunda kalmak benim için kabul etmesi çok zor bir şeydi. O yüzden diyete başlayıp her gün spor yaparak mümkün olan en kısa sürede en fazla kiloyu vermeye çalıştım. Yani bizimki zamana karşı bir yarıştı. Kızım ve ben zamana karşı yarışıyorduk.

Nakil kararı nerede, ne zaman alındı?

Antalya’da Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde düzenli takibimiz yapılıyordu. Biz de bu arada nakil için en iyi merkezi aramaya başladık ve İzmir Kent Hastanesi’nde karar kıldık ve İnci buranın da takibine girdi. Kan tahlili sonuçlarını buraya da gönderiyorduk. Nakil için en uygun zaman Antalya’daki doktorumuzla koordine olarak Kent Hastanesi’nde toplanan kurul kararıyla belirlendi. Ocak ayının başı olarak kararlaştırıldı.

Neden nakil için İzmir Kent Hastanesi’ni tercih ettiniz?

İnci’nin sağlığı için en önemli karar bana göre ameliyatın yapılacağı merkezdi. Ben de bir cerrahım ve böyle özellikli ameliyatlarda cerrahi tekniğin gelişmişliğinin ve operasyon sonrası süreçteki takibin alanında tecrübeli, gelişebilecek komplikasyonlarla en iyi şekilde başa çıkabilecek iyi bir ekip tarafından yapılmasının ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum. Bu konudaki yabancı yayınları okudum; dünyadaki başarı istatistiklerine baktım, bu konuyla ilgilenen uzmanlara ulaşıp kendi tercihleri ne olurdu diye sordum. Bu araştırma bizi Türkiye’de iki merkeze yönlendirdi. Açıkçası bu merkezlerdeki çocuk karaciğer nakillerindeki başarının Amerika’dan daha yüksek, Avrupa ile ise eşit ve %90’ların üzerinde olduğunu öğrendiğimde hem çok şaşırdım hem de sevindim. Çünkü yurt dışında başarı oranları Türkiye’den ciddi anlamda yüksek olsaydı tüm şartlarımı zorlayıp kızımı oraya götürmeyi düşünürdüm. Bu iki merkezle de görüştükten sonra Kent Hastanesi’nde ameliyatımızı gerçekleşirmeye karar verdik. Bu kararı almamızdaki tek neden de sevgili Doç. Dr. Murat Kılıç hocamızla yaptığımız görüşme oldu. Kafamızdaki tüm sorulara sabırla, içtenlikle, alçakgönüllülükle cevap veren hocamızla yaptığımız görüşmeden çıktıktan sonra eşim ve ben çok uzun zaman sonra ilk kez umutlu ve mutlu bir gün geçirdik kızımızla. Görüşme odasından çıktığımız an ikimiz de burada ameliyat olacağımızı biliyorduk, soru işareti kalmamıştı.

Nakil ne zaman gerçekleşti, nakil sonrası İnci bebeğin sağlık durumunda değişim nasıl, büyüyor mu?

Nakil 8 Ocak 2014’te sevgili doktorlarımız Doç Dr. Murat Zeytunlu ve Doç. Dr. Murat Kılıç başkan-lığındaki bir ekip tarafından gerçekleştrildi. Nakilin üzerinden yaklaşık 10 ay geçti. Bu 10 aylık süreçte ufak tefek sorunlar yaşadık ama bu bize nakil olmak için burayı seçerek ne kadar doğru bir karar aldığımızı gösterdi. İnci’yi nakil olmadan takip etmeye başlayıp nakil olduğu andan itibaren çok yakından izleyen, tüm karşılaştığımız sorunlara zamanında ve etkin bir şekilde müdahale eden, bize her zaman moral aşılayan, iyimser olmamızı sağlayan sevgili hocamız Prof. Dr. Çiğdem Arıkan ve ekibi sayesinde İnci büyüyor. Allah’a çok şükür bugünleri gördük. Onun iştahla yemek yediğini, yürüdüğünü, koştuğunu, kahkahalar attığını gördükçe Allah’a her an şükrediyoruz.

68 medikent

2015

“Görüşme odasından çıktığımız an ikimiz de burada ameliyat olacağımızı biliyorduk, soru işareti kalmamıştı…”

Page 74: Medikent - Ocak 2015

69 medikent

2015

Eğer meslektaşlarınız karaciğer naklini öğrenmeseydi, yapmasaydı …

İnanın bunu ben de çok düşünüyorum. Daha önce de söylediğim gibi ben de bir cerrahım. Cerrahinin kendisi başlı başına zordur,çok basit bir ameliyatı bile yapabilmek için yıllarca büyük özverilerle, büyük emek harcayarak çalışmak gerekir. Nihayetinde bir insanın hayatı sizin ellerinizdedir. Ama bazı özellikli ameliyatlar vardır sadece cerrah olmak yetmez. Çok çok iyi bir cerrah olmanız gerekir; bunun için diğer cerrahlardan kat kat fazla çalışmanız,kendinizi zorlamanız hem cerrahi tekniğinizde hem de teorik bilginizde dünya standartlarını yakalamanız gerekir ve bazen bu da yetmez. Tek başınıza ne kadar iyi olduğunuzun bir önemi yoktur bazı branşlarda. Ekibiniz de dört dörtlük olmalıdır. Beraber çalıştığınız meslek-taşlarınız, hemşire kadronuz, servis işleyişiniz, hasta takibiniz... Ancak işini çok iyi yapan insanlar bir arada çalışırsa dünya standartlarında başarıyı yakalayabilirsiniz… Bunca zor şeye göğüs gererek bir arada kalmayı başaran tüm ekiplerle milletçe ne kadar gurur duysak az.

Bir anneye evladının rahatsızlığıyla ilgili neler yaşadığını, neler hissettiğini sormak çok zor. Ama sizin anneliğinizin yanında hekim olmanız, yaşadığınız süreç, edindiğiniz deneyimler hiç şüphesiz “karaciğer nakli” kararı verilen çocukların anne babalarına yol gösterici olacaktır, umutlarını çoğaltacaktır. Onlara neler anlatmak istersiniz?

Hiç şüphesiz çok zor bir süreç bu…Anne-baba olarak görevlerimiz güçlü olmak, doğru kararlar vermek, çocuklarımız için en iyisini araştırmak, bulmak ve doktorlarla uyumlu bir şekilde çalışmak. Süreç uzun ve zorlu ama tüm zorlukları aynı anda düşünüp, sırtlanıp umutsuzluğa kapılmak yerine karşımıza çıkan her problemi doktorlarımızdan yardım alarak tek tek atlatmak en doğrusu diye düşünüyorum. Çünkü bu yolda çıkan sorunlar çaresi olmayan sorunlar değil ancak ameliyat öncesi kadar sonrasında da titizlikle verilen tavsiyelere uymak gerekiyor. Sonrasında da her şeyin yavaş yavaş yoluna girdiğini görüyorsunuz. Çocuğunuz büyüyor, normal hayatına dönüyor. Siz de şükrederek onu izliyorsunuz.

Page 75: Medikent - Ocak 2015

Kendinizeyeni bir sayfa açmaya

ne dersiniz?

Page 76: Medikent - Ocak 2015

Özge Altınok LOKMANHEKİMKonuk Yazarwww.seyahatperest.com

Nasıl G�deb�l�r�z? İzmir’den Selanik’e uçakla doğrudan gidebilirsiniz. İstanbul’dan ise, uçağın yanı sıra otobüs, tren veya özel araç ile ulaşım sağlanabilir.

Atina

Selanik

Page 77: Medikent - Ocak 2015

Selanik, M.Ö. 300’lü yıllara dek uzanan tarihiyle Roma, Bizans ve Osmanlı izlerini taşıyan ve 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilen bir kent. Şehir, bir Makedon kralı tarafından kurulmuş. Kent, adını Büyük İskender’in kız kardeşi Makedon prenses Thessalonike’den alıyor.

Selanik, Atatürk’ün doğup, büyüdüğü kent olarak gönlümüzde ayrı bir yere sahip. 1912 yılına dek Osmanlı şehri olan Selanik’in simgesi, Selanik kalesinden geriye kalan “Beyaz Kule”. Bu kule, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmış. Fransız bir mimarca tasarlanan Selanik şehir meydanı, Fransız mimarisini yansıtıyor.

Yunanistan’ın 2. büyük şehri olan Selanik’in üç önemli caddesi bulunuyor: Kuzeydeki Egnatias, güneyde alışveriş yapabileceğiniz mekanların bulunduğu Tsimiski ve en güneyde sahil şeridiyle tıpkı İzmir’de kordon boyuna benzeyen Nikis.

Sokakları ve insanlarıyla bize benzeyen Selanik’te 2 gün geçirdim. Gezebileceğiniz yerlerin, alışveriş yapabileceğiniz beğendiğim dükkanların, lezzetli adreslerin ve konaklama alternatiflerinin listesini sizlerle de paylaşmak isterim.

72 medikent

2015

Kültür mirası bir şehir:I

Selanik

Page 78: Medikent - Ocak 2015

61 medikent

2014

73 medikent

2015

Nerede Kalab�l�r�z?

Les Lazaristes; merkeze yakın, temiz, konforlu bir otel. Şehrin meydanında yer alan Electra Palace Otel, harika bir deniz manzarasına sahip ve her yere yürüyüş mesafesinde bulunuyor. Eğer iş seyahati sebebiyle gidiyor ve havaalanına yakın bir otel arıyorsanız, tüm beklentilerinizi Hyatt karşılayacaktır.

Daha fazla otel seçeneği için Thessaloniki Hotels Association’ın (Selanik Oteller Birliği) web sitesine (http://www.tha.gr) göz atabilirsiniz.

Nerede Yemek Y�yeb�l�r�z?Blé, öğle yemeği ya da çay saati için harika bir adres. Selanik’in en iyi ve en popüler kafelerinden biri.

7 Thalasses’in (7 Seas) şehrin en iyi gurme balık restoranı olduğunu söyleyebilirim. Burada ahtapot salatası ve soslu midyelerinin tadına bakmanızı öneririm.

Hem şehir hem de deniz manzarasına karşı lezzetli bir öğle yemeği yemek isterseniz, Electra Palace Otel’in çatısındaki Orizontes Restoran’a gitmelisiniz.

Keyifli bir akşam yemeği için Panellinion’u, Yunan mezeleri ve Ouzo’nun tadına bakmak istiyorsanız, Athonos Meydanı ile Ladadika’yı listenize almalısınız.

1960’dan beri hizmet veren Elenidis Café’ye taze yufka ve krema ile yapılan “trigano panaramos” adlı şehre özgü üçgen tatlıyı yemek için mutlaka uğrayın. Limonlu tatlısı Pavlova’nın tadına bakmak için vitrindeki eski oyuncaklara hayran kaldığım 1972’den beri hizmet veren Mourouzi Pastanesi’ne gitmek gerek.

Alışver�ş Durakları Agias Sofias ve Arhea Agora Meydanları’nın kestiği şehrin iki büyük alışveriş caddesi olan Tsimiski ve Egnatia’da ünlü markaların butiklerini, Yunanlı tasarımcıların mağazalarını gezebilirsiniz. Tsimiski üzerinde gece elbiseleri satan Maestri, erkek kıyafetleri butiği Silenzo, renkli mutfak eşyaları alabileceğiniz Eco&Design, pop-up saatler satan Loisir, modern tasarım kıyafetler bulabileceğiniz Zini Boutique, Burberry, Ralph Lauren, Dsquared gibi lüks markaları bir araya getiren Intervista beğendiğim butikler arasında.

Mağazalar 18:00-19:00’a dek açık ancak Pazartesi ve Çarşamba günleri saat 15:00’ten sonra kapalı.

Eğer alışveriş merkezinde gezmek isterseniz şehrin en lüks alışveriş merkezlerinden biri olan Notos Galleries’e gidebilirsiniz.

Tea Flavors çay dükkanında aromalı, siyah ya da beyaz çay çeşitlerini bulmak mümkün. Çay dışında fincanlar, demlikler ve aksesuarlar da satın alabilirsiniz.

Papillou Coloré şehrin masal tadında çikolatacısı. Kendinizi Alice Harikalar Diyarı’nda hissettiren bu sevimli minik dükkan, önünden geçerken çikolata ve tarçın kokusuyla sizi kendisine çekiyor.

Çocuğunuz için alışveriş yapmak istiyorsanız, Mitropoles Caddesi’ne gitmelisiniz. Bu caddenin neredeyse tamamı çocuk mağazalarıyla dolu. Viviland, Aoulette, IKKS Junior ve 91 Angels’da oğlum için çok güzel kıyafetler buldum. Hem kız hem de erkek çocuklar için birbirinden renkli ve farklı birçok seçeneği birlikte sunan bu mağazaları çok beğendim.

Les Lazar�stes Otel& Electra Palace Otel

Page 79: Medikent - Ocak 2015

74 medikent

2015

Şeh�rde Nereler� Görmel�?

Öncelikle 1, Vas Georgiou A Caddesi’nde bulunan Turizm Binası’na uğrayarak, ücretsiz “Tarihi Mekanlar Haritası” almanızı ve bu yapıları görmek için şehirde yürüyerek dolaşmanızı öneriyorum.

Türk ve yabancı turistlerin Selanik’te ziyaret ettikleri müzelerin başında Aya Dimitriya Mahallesi, Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde, 72 numarada bulunan “Atatürk’ün Evi” Müzesi geliyor. Balkan Harbi bittikten sonra, Selanik Yunanlılar’ın elinde kaldığında, Lozan Anlaşması hükümlerine göre bu ev, Yunan Hükümeti’ne teslim edilmiş. Daha sonra, Cumhuriyet’in 10. yılında Selanik Belediyesi, Türk–Yunan dostluğunu önemseyerek ve bu dostluğu pekiştirmek adına evin kapısına mermer bir plaka yerleştirerek, evin Atatürk’ün doğduğu ev olduğunu belirtmiş. 1937 yılında ise Atatürk’ün Evi, Selanik’teki Türk Konsolosluğu’na teslim edilmiş.

Eğer bilime meraklıysanız ya da klasik araba seviyorsanız Selanik’teki Bilim ve Teknik Müzesi ilginizi çekecektir. Eğer vaktiniz varsa, 2005 yılında Avrupa Birliği tarafından ödüllendirilen Bizans Kültür Müzesi, Arkeoloji Müzesi ve Selanik Fotoğraf ve Sinema Müzesi ile Devlet Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni de görülecek müzeler listenize ekleyin.

Hafta sonları kurulan bit pazarı, Aristotle’s Meydanı’ndaki lokal pazarlar olan Kapani ve Modiano benim gibi çarşı pazar gezmeyi sevenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerden.

Sahilde yaptığınız yürüyüş sonrası şehrin sembolü olan Beyaz Kule’yi arkanıza alıp bir fotoğraf çektirmek şart. Dilerseniz Thermaikos’ta bir tekne gezintisi de yapabilirsiniz.

Tüm Yunan turizmini bir arada bulunduran, tatilde yapmak istediklerinize göre size en uygun seçenekleri sunan Marketing Greece’in hazırladığı discovergreece.com sitesine de seyahat planınızı yaparken göz atmanızı öneririm.

Page 80: Medikent - Ocak 2015

Hiçbir zaman aram iyi olmamıştır kışla, soğuk havayla. Belki de yaz çocuğu olduğumdan, nazlanırım sonbahar düştüğünde. Ellerim bir türlü gitmez, kalın kazaklara, içi yünlü botlara ve atkılara. “Benim hayal dünyamda hep yaz olsa” desem de, moda dünyası böyle demiyor. Ne giyeceğimizi bize neredeyse 1 yıl önce gösteriyorlar,

daha Temmuz ayında askılarda görüyoruz yavaştan gelen ve pusuda bekleyen kışı. Sonbahar-Kış'14 sezonunda da herkesin zevkine uyacak birçok ana trend, birçok da mikro trend var. Bana deseydiniz ki, bu sezonun trendlerinden beş parçayı dolabına katma hakkın var, benim seçimlerim aşağıdakiler olurdu.

Burcu OLGUNKonuk Yazarwww.burcuolgun.net@modacadisi (Twitter, Instagram)

75 medikent

2015

STİL ÖNERİLERİ

KIŞA ÖZEL

Page 81: Medikent - Ocak 2015

76 medikent

2015

Panço ve pelerin isimlerine bir de battaniyeyi ekleyebilirsiniz ama siz beni çoktan anladınız zaten biliyorum. Burberry defilesinde başta Cara Delevigne'in olmak üzere tüm modellerin isminin baş harflerinin işlendiği pançoları görünce siz de muhtemelen aynı şeyi düşündünüz: “Sokakları istila eden battaniyelerine sarınmış kadınlar”

Buna ek olarak biraz da benim gibi içiniz cız etmiş olabilir. Moda haftalarında da sokak stili fotoğraflarından da anlaşıldığı üzere, kadınlar havaların çok soğumasını beklemeden pançolarını omuzları-na atmışlar bile. Görünen o ki, bu parçanın kullanım kolaylığı da, onu sokak tarzının kraliçelerinden yapmış. Kimisi siyah taytıyla giydiği kazağın üstüne geçirmiş, kimisi şık ince bir elbise ve çizmeyle giymiş. Geniş kenarlı şapkalar veya kemerle de kullananların çok olduğunu söyleyebilirim. Sokaklarda SJP, Olivia Palermo gibi baş harflerimizle salınamasak da, bizim için başka birçok seçenek mevcut. Çok üşüyen bir insan olarak, benim için battaniyeye sarılı bir kış geçirmenin herhangi bir mahsur yok.

Aslında bir süredir, pek çok koleksiyonda rastlanıyor onlara. Henüz bir tane edinmediyseniz tam sırası… Tabii burada Pretty Woman gibi görünmemek için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Çizmeler, kıyafetin ilgi çekici yeri olacağından, kıyafetin geri kalanını daha sade tutmakta fayda var, oversized üstler de bu tarzla iyi gidiyor. Bence süet olanlara yatırım yapmalı, klasik renklerin dışında gri, bordo ve lacivert renkleri de mevcut. Eğer diz üstü çizme sizin için fazla iddialı ise, daha kısalarını da tercih edebilirsiniz elbette.

Gri ile benim ilişkim, hep yakın olmuştur. Sevdiğim renklerden biri olduğu için bu sezon her koleksiyonda gördüğümüz griler, baştan aşağı griye bürünme hali benim için çok keyifli. Michael Kors başta olmak üzere, Ralph Lauren, Armani, Christopher Kane ve Tod's gibi markalar açık tonlardan, metaliklere grinin tonlarını kucaklıyor. Sadece gri tonlarıyla bir kıyafet oluşturabi-leceğiniz gibi, başka parçalarla da birleştirebilir-siniz.

PANÇO-PELERİN

DİZ ÜSTÜ ÇİZME

GRİ HERHANGİBİR ŞEY

Page 82: Medikent - Ocak 2015

77 medikent

2015

TRENDLER YENİLER&

Fransız yazar Patrick Modiano, 2014 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu. Yahudi bir baba ve Belçikalı annenin oğlu olarak 2. Dünya Savaşı’nın son yılında yani 1945’te dünyaya gelen Patrick Modiano’nun eserleri; Paris’teki çocukluk yıllarından, savaş yıkımından ve Nazi işgalinin etkisinden izler taşıyor.

Yazarın; “Bir Sirk Geçiyor”, “En Uzağından Unutuşun”, “Bir Gençlik” ve “Kötü Bir İlkbahar” romanları ile “Babam ve Ben” adlı çocuk öykü kitabı, Türkçe’ye de çevrilmişti.

Efsanevi rock müzik grubu Scorpions’ın en sevilen şarkılarından oluşan 3 Cd’lik “La Sêlection Scorpions” albüm, sevenleri ile buluştu. Grubun son albümü “Sting in the Tail”den sonra yaptıkları Avrupa’dan Kuzey ve Güney Amerika’ya, Asya ve Afrika’ya uzanan “Get Your Sting and Blackout” adlı son dünya turnelerinin DVD’si de, 3D teknolo-jisinde Blu-ray olarak Sony Music etiketi ile müzik marketlerde yerini aldı.

Madagaskar serisindeki son animasyon film olarak Kasım ayında vizyona giren Madagaskar Penguenleri, çocukların ilgiyle izleyebileceği bir yapım.

Önceki Madagaskar filmlerinde yan karakterleri oluşturan penguenler, serinin son filminde ise başrolde yer alıyorlar. “Süper ajanlar doğmaz, yumurtadan çıkarlar.” diyerek lanse edilen filmde penguenlerin kurulu düzeninin dışına çıkıp, diledikleri gibi yaşamaya başlayan Skipper, Kowalski, Rico ve Private’ı “süper ajanlar” olarak izliyoruz. Kowalski’nin beyni, Skipper’in cesareti ve Private’in kalbi temsil ettiği filmde; Çavuş, Kovalski, Rico ve Asker, yeni bir casusluk örgütü olan ve Özel Ajan tarafından yönetilen Kuzey Rüzgarı'na katılmak zorundalar. Süper ajanlar, Dr. Ahtapot Brine'in dünyayı ele geçirmesini engellemeye çalışıyorlar.

2014 NobelEdebiyat

Ödülü

Madagaskar Penguenleri

“La Sêlection Scorpions”

Page 83: Medikent - Ocak 2015

78 medikent

2015

“Su içmeyi unutuyorum”, “Bilgisayarın başından kalkamıyorum”, “Egzersiz yapmak istiyorum, olmuyor”, “Diyete bu pazartesi başlıyorum” cümlelerini sıklıkla söyleyip hayata geçiremeyenlere artık “Cep koçu” FitWell yardımcı olacak. FitWell’in Appstore’dan ücretsiz olarak indirilip kullanılabilen bir akıllı telefon uygulaması olduğunu belirten girişimci Barış Özaydınlı, “FitWell, kişiye özel sağlıklı beslenme, egzersiz programları sunup hatırlatmalar-la sürekli motive eden bir yaşam koçu görevi yapıyor. Yüzde 100 Türk markası. Bu program insanları özgür kılmak; kimseye, hiçbir yere bağlı kalmadan hedeflerine ulaşmalarını ve ihtiyaç duydukları motivasyonu sağlamak için geliştirdik” dedi.

“Kitap Okurken Müzik” albümü, kitapseverlere okurken eşlik edecek 16 enstrümantal şarkıyı bir araya getiriyor. Albümde, klasik eserlerin yanı sıra popüler hit şarkıların enstrümantal versiyonları yer alıyor. Müzik dinleyerek kitap okuma keyfini okurlara sunan albüm, kitap kurtları için Artist Müzik tarafından yayınlandı.

Kitap Okurken Müzik

CEP KOÇU İLE SAĞLIKLI YAŞAM

Katlanabilir ArabaFosil yakıtların tükenebileceğinden yola çıkarak geliştirilen elektrikli otomobil kervanına yeni ve çok farklı bir model daha katılıyor. “Armadillo-T” adlı yeni modelin en belirgin özelliğiyse katlanabilir olması. Özellikle metropollerde daha rahat kullanabilmek için Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü (KAIST) tarafından tasarlanan ve şimdilik yalnızca konsept model olarak geliştirilen Armadillo-T, kullanılmadığı zaman katlanarak büyük bir yer tasarrufu sağlayabiliyor. Güney Amerika’ya has, tehdit karşısında kıvrılıp top biçimini alan bir hayvan olan Armadillonun’dan esinlenilerek tasarlanan otomobilin boyu, 2.8 m’den 1.65 cm’ye kadar küçülebiliyor. Katlama işlemi sürücünün dışarı çıkmasının ardından akıllı telefonla gerçekleştiriliyor.

13 MP ön ve arka kameralar ile donatılmış akıllı telefon HTC Desire EYE, Türkiye’de satışa sunuldu. Akıllı telefonlarda çığır açan inovasyon mirasına devam eden HTC, üst düzey multimedya olanakları sunuyor. HTC’nin yeni “akıllı göz deneyimi (Eye Experience)” ve Zoe uygulaması, Qualcomm Snapdragon 801 işlemci ve yüksek hızlı 4G bağlanabilirlik sayesinde, nerede olursanız olun çekimlerinizi pürüzsüz ve basit bir şekilde düzenleyip paylaşabiliyorsunuz. Orjinal bir görünüm için yüzünüzü bir arkadaşınızın veya ünlü birinin yüzü ile birleştirmenize imkan veren “yüz birleştirme” özelliği veya arzuladığınız cilt düzeltme düzeyini ayarlayarak, resim çekilmeden önce etkiyi gerçek zamanlı olarak önceden izleyebildiğiniz canlı makyaj gibi HTC Desire EYE’a yapılan eklemelere de HTC Akıllı Göz içinde yer veriliyor.

HTC Desire EYE Türkiye’de

Sağlıklı beslenmek, zinde olmak, fit görünmek istiyorsanız yaşam koçunuz artık cebinizdeki telefonda, her an yanınızda olacak

Page 84: Medikent - Ocak 2015

KENT SAĞLIK GRUBUKURUMSAL BİLGİ

KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

Acil Servis• Uzm. Dr. John FOWLER (Danışman) • Uzm. Dr. Melek GÜRYAY• Uzm. Dr. Fecri BENGİ• Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN• Uzm. Dr. Nesibe SÖNMEZ DEMİRYOĞURAN

Ağız ve Diş Hastalıkları• Dt. Cüneyt IŞIKER

Ameliyathaneler ve Yoğun Bakımlar• Prof. Dr. Ali Reşat MORAL• Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL• Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI• Uzm. Dr. Erhan OLGUN• Uzm. Dr. Gökhan AYHAN• Uzm. Dr. Ali Han PİRİM

Algoloji• Prof. Dr. Mehmet İbrahim YEGÜL

Beyin Cerrahisi• Prof. Dr. Altay BEDÜK• Prof. Dr. Kemal YÜCESOY• Opr. Dr. Mehmet Vasfi YARADANAKUL

Biyokimya• Uzm. Dr. Gültekin TAŞ

Böbrek Nakli• Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU• Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ• Uzm. Dr. Ebru SEVİNÇ OK

Check-up Merkezi• Uzm. Dr. Demet KARADENİZLİ

Çocuk Cerrahisi• Opr. Dr. Şamil KUDAY

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları• Prof. Dr. Çiğdem ARIKAN• Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL• Uzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLU• Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK• Uzm. Dr. Hüseyin YASLI• Uzm. Dr. Benal ÇUBUK• Uzm. Dr. Selda AYTAÇ• Uzm. Dr. Fatma TAT

Çocuk Nörolojisi• Uzm. Dr. Benal ÇUBUK

Çocuk Kardiyolojisi• Prof. Dr. Aytül PARLAR

İç Hastalıkları• Prof. Dr. Kadir BİBEROĞLU• Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR• Prof. Dr. M. Niyazi ALAKAVUKLAR• Uzm. Dr. Necdet YETİM• Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK

Hematoloji• Prof. Dr. Filiz BÜYÜKKEÇECİ• Prof. Dr. Süleyman DİNÇER

Kadın Hastalıkları ve Doğum• Prof. Dr. Namık DEMİR• Prof. Dr. Uçar ASENA• Opr. Dr. Orçun SEZER• Opr. Dr. Tunç CANDA• Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU• Opr. Dr. Funda GÖDE• Opr. Dr. Barış PİLANCI

Karaciğer Nakli• Doç. Dr. Murat KILIÇ• Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU• Prof. Dr. Mehmet ALPER• Opr. Dr. Cahit YILMAZ• Opr. Dr. Zafer ÖNEN• Opr. Dr. Rasim FARAJOV

Kardiyoloji• Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ• Doç. Dr. Abdi SAĞCAN• Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU• Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ

Kardiyovasküler Cerrahi• Prof. Dr. Suat BÜKET• Opr. Dr. Ulusal COŞKUN• Opr. Dr. Yılmaz CİRBAN• Opr. Dr. Arzum KALE• Opr. Dr. Makbule KESİCİ

Kemik İliği Nakli• Prof. Dr. Süleyman Lütfi DİNÇER• Prof. Dr. Filiz BÜYÜKKEÇECİ

Kulak-Burun-Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi• Prof. Dr. Alp DEMİRELLER• Opr. Dr. Nihan AKÇA• Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN• Opr. Dr. Dilek SINMAZ

Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji• Uzm. Dr. İsmail AYDIN

Nöroloji• Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ• Uzm. Dr. Müge KOÇAK SURAL• Uzm. Dr. Ayfer AKALIN

Nefroloji• Uzm. Dr. Ebru SEVİNÇ OK

Nükleer Tıp• Uzm. Dr. Ebru YÜCETÜRK

Ortopedi ve Travmatoloji• Prof. Dr. Erdal CİLA• Opr. Dr. Levent TAD• Opr. Dr. İbrahim AKEL

Medikal Onkoloji• Prof. Dr. Mehmet ALAKAVUKLAR• Doç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜ

Patoloji• Doç. Dr. Latife DOĞANAY

Psikolog• Nezahat BİNGÖL

Radyoloji• Uzm. Dr. Alper YÜKSEL• Uzm. Dr. Sabri Onur SUMAN• Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE• Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI

Romatoloji• Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK

Tüp Bebek (IVF) Merkezi• Opr. Dr. Dilek SINMAZ• Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN

Üroloji• Doç. Dr. Ömer ÖGE• Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU• Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ

Erişkin Yoğun Bakım• Prof. Dr. Ali Reşat MORAL

Yenidoğan Yoğun Bakım• Uzm. Dr. İsmail Cengiz ÖZTÜRK

Kat Hekimliği• Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU• Dr. Ece ZAMANER• Dr. Emrah GEZER• Dr. Elçin Yücebaş• Dr. Selçuk Onur DUYGU• Dr. Tunç PINAR• Dr. Semra DEMİRLİ

Beslenme ve Diyet• Dyt. Safiye TAŞEczacı• Ecz. Anıl ÖZYAMAN

Çocuk Gastroenteroloji• Prof. Dr. Çiğdem ARIKAN

Dermatoloji• Uzm. Dr. Arzu Görgülü ERASLAN• Uzm. Dr. Cüneyt SOYAL• Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL

Endokrinoloji veMetabolizma Hastalıkları• Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR• Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ

Estetik ve Plastik Cerrahi• Opr. Dr. Kamil KILIÇ• Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU

Enfeksiyon Hastalıkları veKlinik Mikrobiyoloji• Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon• Uzm. Dr. Atiye AYRAL• Uzm. Dr. Ceyhun BICILIOĞLU

Gastroenteroloji• Prof. Dr. Ethem TANKURT• Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL

Genel Cerrahi• Prof. Dr. Sinan ERSİN• Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU• Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ• Doç. Dr. Murat KILIÇ• Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU• Opr. Dr. Cahit YILMAZ• Opr. Dr. Zafer ÖNEN• Opr. Dr. Atilla ÖZER• Opr. Dr. Rasim FARAJOV• Opr. Dr. Berkhan SAVAŞÇIN

Göğüs Hastalıkları• Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR• Uzm. Dr. Ebru GÜNEŞ

Girişimsel Radyoloji• Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY

Göz Hastalıkları• Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL• Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL

Page 85: Medikent - Ocak 2015

ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ•Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası•AK Sigorta A.Ş.•Allianz Hayat Sigorta A.Ş.•Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi•Axa Sigorta A.Ş. *•Demir Hayat Sigorta A.Ş.•Ergo Sigorta A.Ş.•Groupama Sigorta A.Ş.•Güneş Sigorta A.Ş.•Mapfre Genel Sigorta A.Ş.•Yapı Kredi Sigorta A.Ş.

BANKALAR•Asya Katılım Bankası•T.C. Merkez Bankası Emekli -Çalışan ( Hasta Ödemeli )•TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları•Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı•Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı•Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O•Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş. (Eximbank) (Hasta ödemeli)•Türkiye İş Bankası A.Ş.

RESMİ KURUMLAR•TBMM

ÖZEL KURULUŞLAR•Amcor Tobacco Packaging İzmir Gravür Baskı San.Tic. A.Ş.•Bakioğlu Holding A.Ş•Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş.•Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş.•Dirinler Sanayi Makinaları•Galata Taşımacılık A.Ş•SGR Turizm Eğitim Danışmanlık Tic.Ltd.Şti.•TGE Grup Sigorta A.Ş.•Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları San.Tic.Ltd.Şti•İmbat Madencilik A.Ş.

Anestezi ve Reanimasyon • Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI• Uzm. Dr. Gökhan AYHAN• Uzm. Dr. Ali Han PİRİM• Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL• Uzm. Dr. Erhan OLGUN• Uzm. Dr. Berna ERÖZKAN AKAN

Algoloji (Ağrı) Merkezi• Prof. Dr. Mehmet İbrahim YEGÜL

Ağız ve Diş Sağlığı• Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU( Protez Uzmanı )• Dt. Ceyda AFYONCU

Nöroşirürji (Beyin, Omurilik, Periferik Sinir Cerrahisi)• Prof. Dr. Kemal YÜCESOY• Opr. Dr. Vasfi YARADANAKUL

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları• Uzm. Dr. Süreye PAKSOY• Uzm. Dr. Meltem ERTURAÇ

Dermatoloji• Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLAN• Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL

Danışman Psikolog• Uzm. Dr. Mevhibe Nuray TÜMÜKLÜ• Nezahat BİNGÖL• Şebnem TÜRKDALI ( Çocuk )

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon• Dr. Atiye AYRAL

Gastroenteroloji• Prof. Dr. Ethem TANKURT• Uzm. Dr. Abdullah OKAN

Genel Cerrahi• Opr. Dr. Atilla ÖZER• Opr. Dr. Berkhan SAVAŞÇIN

Göz Hastalıkları• Opr. Dr. Filiz AKYOL• Opr. Dr. Safiye KÜÇÜKGÜL• Opr. Dr. İsmail Hakkı KARDEŞLER• Opr. Dr. Fuat BOZKURT

Göğüs Hastalıkları• Uzm. Dr. H. Tayfun ÇAĞLAYAN

İç Hastalıkları• Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU• Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları• Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ• Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR

Kadın Hastalıkları ve Doğum• Opr. Dr. Barış PLANCI• Opr. Dr. Meltem YÜNTEN

Kardiyoloji• Doç. Dr. Abdi SAĞCAN• Doç. Dr. Cevad ŞEKÜRİ

Kulak Burun Boğaz• Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN• Opr. Dr. Dilek SINMAZ

Nöroloji• Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ• Uzm. Dr. Ayfer AKALIN

Ortopedi ve Travmatoloji• Prof. Dr. Erdal CİLA• Prof. Dr. Mehmet ALTINMAKAS

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi• Opr. Dr. Kamil KILIÇ• Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU

Psikiyatri• Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU

Üroloji• Opr. Dr. Hasan IŞIK ÖZGÜ• Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU

Radyoloji• Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ

ANLAŞMALI KURUMLAR

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

Kent Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi

Page 86: Medikent - Ocak 2015

ANLAŞMALI KURUMLARÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ

ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ•AK Sigorta A.Ş.•Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş.•Allianz Sigorta A.Ş.•Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi•Axa Sigorta A.Ş.•Demir Hayat Sigorta A.Ş.•Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.•Groupama Sigorta A.Ş.•Güneş Sigorta A.Ş.•Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş.•Yapı Kredi Sigorta A.Ş.

BANKALAR•Asya Katılım Bankası•T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli)•TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve •Yardım Sandığı Vakfı•Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı•Türkiye Sınai Kalkınma Bankası•Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O•Türkiye İş Bankası

ULUSLARARASI KURULUŞLAR•AID Asistance•Amerikan Hastanesi Tricare International SOS

CGM(COMPU GROUP MEDİCAL TÜRKİYE)•Ace European Sigorta•Ankara Sigorta•Dubai Sigorta•Eureko Sigorta•Fortis Bank Sandık A:Ş.•Generali Sigorta•HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık)•Halk Sigorta (Birlik)•Ray Sigorta•Sompo Japan Sigorta A.Ş.•Ziraat Sigorta

VAKIF, DERNEK VE ODALAR•Darüşşafaka•Edremit Ticaret Odası

ULUSLARARASI KURULUŞLAR•AID Asistance•Adac•Amerikan Hastanesi Tricare İnternationaL SOS•Axa Assistance•Blue Cross Blue Shield•Bupa International•Companion Global Healthcare•Europ Asistance•International Health Insurance•International Medical Group IMG•J.Van Breda•Marm Sağlık A.Ş.•Redstar Marm•Reise Extra•Remed Assistance•SOS International•SOS International UK•Seven Corners

VAKIF, DERNEK VE ODALAR•Darüşşafaka•Tire Ticaret Odası•Edremit Ticaret Odası

CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR•ABN Amro Bank•Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates)•Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco)•Allianz Sigorta•Allianz Sigorta (Petrol Ofisi)•Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu)•Axa Sigorta•Axa Sigorta (Multinet)•BNP Paribas Cardif Emeklilik•Boyner (Dr.Back-up)•Citibank•Demir Hayat Sigorta•Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri•Finansbank•Garanti Emeklilik•IBM Global Services•IBM TÜRK•Kimtaş•Mapfre Yaşam (JTI,Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi)•STMicroelectrics Türkiye•Çimentaş•İnterpartner

Inter Partner Asistance(IPA)•AXA PPP•Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi•Back-up Kişisel Sağlık Sistemi•Bank Asya Platinium Card•Benefit Card•Benefit Global & Avivasa Hayat ve Emeklilik•Benefit Global AIG-Card•Cenoa Sigorta A.Ş Acil Tedavi Sigortası•Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi•Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi & Fortisbank Kart•Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası•Güneş Sigorta Acil Tedavi Sigortası•Halk Sigorta Acil Tedavi Sigortası•IPA Card•IPA Privilege Card•Işık Sigorta A.Ş.Acil Tedavi Sigortası•Life Center (Medikamed Sağlık)•Life Guıde Card (TTI Grup)•Life Partner Card•MTA Grup•Medline Sağlık Paketi ve Acil Tedavi Sigortası•Metlife Emeklilik Acil Tedavi Sigortası (Deniz Emeklilik)•Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş.•Ray Sigorta A.Ş.-Acil Tedavi Sigortası•SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası•Ticket Restaurant (IPA) Asistans Hizmetleri•Türk Asisist Card•Türk Ekonomi Bankası•Zürich Sigorta A.Ş.&Zürih Sigorta HSBC Acil Tedavi Sigortası•Çek Cumhuriyeti Sigortalıları•İNG Emeklilik Acil Tedavi Sigortası

CGM(Compu Group Medical Türkiye)•Ace European Sigorta•Ankara Sigorta•Dubai Sigorta•Eureko Sigorta•Fortis Bank Sandık A.Ş•Generali Sigorta•HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık)•Halk Sigorta (Birlik)•Ray Sigorta•Sompo Japan Sigorta A.Ş.•Ziraat Sigorta

Page 87: Medikent - Ocak 2015

RESMİ KURUMLAR•TBMM

CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR•ABN Amro Bank•Ak Sigorta•Allianz Sigorta•Allianz Sigorta(Petrol Ofisi)•Anadolu Sigorta•Axa Sigorta•Axa Sigorta (Multinet)•BNP Paribas Cardif Emeklilik•Boyner (Dr.Back-up)•Citibank•Demir Hayat Sigorta•Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri•Finansbank•Garanti Emeklilik•Groupama Sigorta (İmperila Tobacco)•IBM Global Services•IBM TÜRK•Kargo,Tesco Kipa,Gates•Mapfre Genel Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, İnci Holding, Global Bilgi)•StMicroelectrics Türkiye•Çimentaş•Interpartner

KENT ULAŞIMÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZÜcretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileribir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor. Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dankalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır. SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30)(KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ) SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30)(KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK) 1. Güzergâh (Konak-Kent Hastanesi)• Konak (Sabancı Kültür Merkezi)• Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı• Basmane Postane Durağı• Fuar 9 Eylül Kapısı Önü• Fuar Montrö Kapısı Önü• Fuar Lozan Kapısı Önü• Alsancak Garı Otobüs Durağı• Soğukkuyu Türk Petrol Önü• Seza Eczanesi Önü• KENT HASTANESİ 2. Güzergâh (Bornova-Kent Hastanesi)• Bornova Otogar• Canım Öğretmenim Parkı Önü• Merkez Migros Önü• Hükümet Konağı Önü• Hilal İlköğretim Okulu Önü• Peterson Köşkü Önü• Şok Mağazası Önü• Özkanlar Migros Önü• Tansaş Önü• Bayraklı Smyrna Meydanı• Alaybey Tersane Otobüs Durağı• Karşıyaka Yalı Cad. Anadolubank önü• Karşıyaka Yelken Kulubü Otobüs Durağı• Yıllar Market Önü• Bostanlı Merkez Cami Otobüs Durağı• Vilayet Evleri Otobüs Durağı• Bostanlı Pazaryeri Otobüs Durağı• Atakent Tansaş Otobüs Durağı• KENT HASTANESİ * Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardanyolcu alır ve durak haricinde durmaz. Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır.

Page 88: Medikent - Ocak 2015

Mavişehir

Anadolu Cad. (Altınyol)

Anadolu Cad. (Altınyol)

Çevre Yolu

Aydın / Çanakkale

Bornova

Kipa Çiğli

İstasyonaltı Kavşağı

Sasalı

Mavişehir

Yonca Kavşağı

Karşıyaka

Dudayev Bulvarı

Eski Havaalanı Yolu

İzmir-Menemen Demiryolu

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

Page 89: Medikent - Ocak 2015

Talat Paşa Bulvarı

Migros

Kapalı Otopark

Şair Eşref Bulvarı

Atat

ürk C

adde

si (K

ordo

n Yo

lu)

Kıbr

ıs Şe

hitle

ri Ca

d.

PlevneBulvarı

AlsancakGarı

KARŞIYAKA/BORNOVA

Sevinç

Pastanesi

AlsancakVapur İskelesi

Akso

yRe

ciden

ce

KENT

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ

Page 90: Medikent - Ocak 2015

Nasıl oynanır?

Japonca "Sayılar TEK olmalı" anlamına gelen "Suuji wa dokishin ni kag" kelimelerinin kısaltması olan Sudoku, günümüzde Asya'dan, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya da yayılan oldukça popüler bir oyundur.

Oyunun amacı dokuzar hücreden oluşan 9 eşit kutuya bölünmüş bir alan üzerinde sayıları tekrar etmeyecek şekilde dizmeyi başarmak. Her satır ve sütunda 1'den 9'a kadar olan sayıları sadece bir kez kullanarak dizmeniz gerekiyor. Aynı şekilde çizgilerle ayrılmış her kutu içerisinde de 1'den 9'a kadar olan sayılar 1 kez kullanılmak zorundadır.

Oynama Yöntemleri

Oyun sırasında sayıları tahmin etmek yerine sadece emin olduğunuz sayıları işaretlemeniz daha mantıklıdır. Her Sudoku'nun sadece bir çözümü vardır ve bu çözümü tahmin ederek bulmak neredeyse imkânsızdır. Bunun yerine bulmacada yüklü gelen sayıları kullanarak diğer bir sayının nerelerde olamayacağı ya da nerede olması gerektiğini saptamak daha mantıklı ve kolaydır veya koyacağınız sayıyı yazmadan önce kafanızdan yazmış gibi davranarak deneyin eğer yanlış sayı ise başka bir sayıyı deneyin sudokuda sağdan sola yukarıdan aşağıya aynı kutu içerisinde aynı rakam bulunmamalıdır.

MEDİKENTSUDOKU5

55

5

55

55

5

5

55

5

5

55

5

58

8

8

8

8

8

8

8

88

8

8

8

8

7

7

7

77

7

7

7

7

7

77 1

11

1

1

1

1

11

1

1

3 3

3

3

3

3

33

3

3

33

4 4

4

44

4

44

4

9

9

9

9

9

9

9

9

9

9

99

2

22

2

2

2

2

22

2

2

2

2

6

6

6

66

6

6

66

6 6

Page 91: Medikent - Ocak 2015

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

/kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com

Kent Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi bilgilendiriyor: Onlar erken doğsalar da sevgi, ilgi ve özenle hayata tutunurlar. Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, prematüre bebeklerin yaşam odalarıdır. Uluslararası JCI akreditasyonlu Kent Hastanesi, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi ile hizmet vermeye devam ediyor.

Aceleci Bebeklerin Yaşam Odası:

YenidoğanYoğun Bakım Ünitesi

Page 92: Medikent - Ocak 2015

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

/kentsaglikgrubuwww.kenthospital.com

Kent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi (IVF)

Bazen bebek sahibi olmak,bilimsel yaklaşım gerektirir.

Tüp bebek yönteminde her çiftin tedavisi değişkendir. Kent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi (IVF),

gelişen tüp bebek tedavi yöntemleriyle bir leylek masalınıgerçeğe dönüştürebilmek için hizmet veriyor.