mevlana'da sembol Şahsi̇yet "İnsan"

23
MEVLANA’DAN MESAJ SEMBOL ŞAHSİYET “İNSAN” Prof. Dr. İsmail Hakkı NUR Hz. Mevlana'nın 738'inci 'Vuslat Yıldönümünde Şair ve filozof olan Mevlana’ya baktığımızda varlık aynasında hayatı boyunca hoşgörüyü, akılcılığı ve sevgi ile bilgiye ulaşmayı hedeflemiştir. Sufi bir anlayışla telif ettiği eserleri ile, Türkiye’nin sınırlarını aşmış; İslam kültürüne hizmet etmiş biri olarak görürüz. İnsanımızın mutluluğuna engel olabilecek her türlü “sömürü, ırkçılık ve ayrımcılığın” neden olabileceği sorunlara karşı hoşgörüyü barış kültürünün temeli olarak tanımlama ve telkin etme gayretlerinin arttırılmasına ihtiyaç vardır. UNESCO’nun 2007 yılını “Dünya Mevlana Yılı’olarak ilan etmesi bu bağlamda ne kadar da anlamlıdır. Bilim ve teknolojideki tüm gelişmelere rağmen her gün binlerce çocuk ölüyor, savaşlar devam ediyor, fakirler ve zenginler arasındaki uçurum genişliyor; aileler paraçalnıyorsa, parçalanan ailelerin fertleri ve çocukları bazen sokakta yaşamaya ve yaşamını sürdürmeye çalışıyorsa her şeyi yeni baştan düşünmenin zamanıdır. İşte tam da bu bağlamda insanlık tarihinin büyük düşünürü olan Mevlana’yı anlamanın vaktidir diye düşünülmektedir. Asırlardır insanlık sadece güneş için değil, ezeli hikmetin pırıltılarını görmek ve yakalamak için de doğuya bakmaktadır. Doğunun büyük öğretilerinin başında Konfüçyüs’çülük, Budizm, Zerdüştlük, Hinduizm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gelmektedir. Doğu, tarih boyunca hep hikmeti temsil etmiş. Hz.

Upload: veteriner-fakueltesianatomi-anabilim-dali

Post on 19-Feb-2017

792 views

Category:

Education


5 download

TRANSCRIPT

Page 1: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

MEVLANA’DAN MESAJ

SEMBOL ŞAHSİYET

“İNSAN” 

Prof. Dr. İsmail Hakkı NUR

 

 

Hz. Mevlana'nın 738'inci 'Vuslat Yıldönümünde  Şair ve filozof olan Mevlana’ya baktığımızda varlık aynasında hayatı boyunca hoşgörüyü, akılcılığı ve sevgi ile bilgiye ulaşmayı hedeflemiştir.  Sufi bir anlayışla telif ettiği eserleri ile, Türkiye’nin sınırlarını aşmış; İslam kültürüne  hizmet etmiş biri olarak görürüz.

 İnsanımızın mutluluğuna engel olabilecek her türlü “sömürü, ırkçılık ve ayrımcılığın” neden olabileceği sorunlara karşı hoşgörüyü barış kültürünün temeli olarak tanımlama ve telkin etme gayretlerinin arttırılmasına ihtiyaç vardır.

 UNESCO’nun 2007 yılını “Dünya Mevlana Yılı’olarak ilan etmesi bu bağlamda ne kadar da anlamlıdır. Bilim ve teknolojideki tüm gelişmelere rağmen her gün binlerce çocuk ölüyor, savaşlar devam ediyor, fakirler ve zenginler arasındaki uçurum genişliyor; aileler paraçalnıyorsa, parçalanan ailelerin fertleri ve çocukları bazen sokakta yaşamaya ve yaşamını sürdürmeye çalışıyorsa her şeyi yeni  baştan düşünmenin zamanıdır. İşte tam da bu bağlamda insanlık tarihinin büyük düşünürü olan Mevlana’yı  anlamanın vaktidir diye düşünülmektedir.

 Asırlardır insanlık sadece güneş için değil, ezeli hikmetin pırıltılarını görmek ve yakalamak için de doğuya bakmaktadır. Doğunun büyük öğretilerinin başında Konfüçyüs’çülük, Budizm, Zerdüştlük, Hinduizm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gelmektedir. Doğu, tarih boyunca hep hikmeti temsil etmiş.  Hz. Peygamberde “hikmet, inanan herkesin yitiğidir, nerede bulursa alır”sözü bu bağlamda ne kadar da anlamlıdır.

  Konfüçyüs, Sokrates, Buda, Hz. İsa, Hz. Muhammed, Hz. Mevlana ve diğer zirve şahsiyetlerde küreselleşen dünyada yolumuzu bulmada; anlamlı ve mutlu bir hayat yaşamada bize yardımcı olabileceklerini umuyoruz.

 Geçmişin bu dev simalarını ilk keşfedenlerden biri çağdaş Alman filozof ve tıp  doktoru Karl Jaspers (1883–1969). Hayatın ve insanın anlamını arayan Jaspers, bilimin ve hele hele

Page 2: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

anatominin verdiği bilgilerle tatmin olmaz, İnsanın anatomisinden daha fazla bir şey olduğu prensibiyle hareket etmiştir. Jaspers’in araştırma serüveni de böyle başlar ve felsefeyi “yolda olmak” olarak tanımlar:

 Jaspers M. Ö. 800 ile 2000 yılları arasında ortaya çıkan büyük simalara özellikle dikkatimizi çeker. Zira Başta Konfüçyüs, Buda, Zerdüşt ve İsrail oğullarının birçok peygamberi bu bereketli dönemde yaşadılar.  Upanişdler bu dönemde yazıldı. Jasper bu dönem için “Mihver Çağı” der. Her şeyi belirleyen ve herşeye ölçü olan bir “mihver”. Kâinatı, kendimizi ve hayatımızı tanımlarken sorduğumuz sorular ilk kez bu dönemde soruldu.

   Kısaca, bu çağın büyük dehaları insanlığın en hayati ve nihaî sorularını sormakla insanlık durumu ve varoluşuyla yakından  ilgilendiler. Sokrates “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” diyerek  mananın önemini vurgulamıştır.

Kimim?Nereden geliyorum?Nereye gidiyorum?Tabiatın anlamı nedir? Kâinatın anlamı nedir? 

Bunlar hiçbir kimsenin kaçamayacağı nihaî ve önemli sorulardır. Erteleyebiliriz, ama kesinlikle ihmal edemeyiz ve yok sayamayız. Hele hele bu sorulardan asla kaçamayız.  Daha doğrusu kaçarak kurtulamayız onlardan. Bu soruların ağırlığını yine büyük şahsiyetlerin hayatında görebiliriz. Sokrates’in “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” sözü asırlarca insanları etkilemiş; hayatlarını sorgulamalarına neden olmuştur. Bu soruları kendine sormuş ve gereğini yapmış düşünürlerden biri, belki de en çarpıcı biri ünlü Rus yazar ve düşünürü Leo Tolstoy’dur.  Tolstoy bir yazar olarak mesleğinin zirvesindeydi. 50 yaşını çoktan geçmişti. Mal mülk, para, şöhret ve hepsinden önemlisi mutlu bir aile hayatı vardı. Tüm bunların ortasında kaçınılmaz soru gelip onu buldu:  “Hayatımın anlamı nedir?”

 Ünlü yazar bu soruya tutarlı ve anlamlı bir cevap vermek için tam otuz yılını harcamıştır.

 “Mihver çağının” peygamberleri, sufileri, filozofları ve şairleri de bu soruyu kendilerine göre cevapladılar. Mihver Çağının tüm geleneklerinin adaleti, “disiplinli sempati ve merhameti” vurgulaması düşündürücü olduğu kadar, ilginçtir.

 Karen Armstrong bu gerçeği “öğrenme mecburiyeti” olarak tanımlarken tamamen haklıdır. Huzur ve barış içerisinde yaşamak “birbirimizi cehaletten ve önyargılardan kaynaklanan

Page 3: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

nedenlerden dolayı üzmemek için birbirimizin dini ve değerleri hakkında malumat sahibi olmak” durumundayız.

 S.Sadık’a göre ise “Mevlana’nın önemi, maneviyat ve anlam arayışındaki çağdaş insanın, onun şiirlerinde insanlığın aşk arayışını yansıtmasıdır.”

 Yirmi birinci yüzyılda yeniden filizlenen, ancak çoğunlukla şiddet ve olumsuz bir renge bürünen dini canlanış konusundaki çalışmalarıyla tanıdığımız Karen Armstrong’a göre ise, “Mevlana’nın şiirlerinde kozmik yalnızlık ve Allah’tan ve ilahî kaynaktan ayrılığın hüznü hâkim olduğu için bu kadar etkili olmaktadır.

  Jared Diamondın son kitabı “Çöküş: Medeniyetler Nasıl Ayakta Kalır ya da Yıkılır?”ikna edici bir şekilde ortaya koyduğu gibi dünyamız ve çağdaş medeniyet topyekûn bir çöküşle karşı karşıyadır ve bizden acil çözümler beklemektedir. Mevlana’nın mesajlarına kulak kabartır; insanlığın bu iki büyük evladını anlarsak, devasa sorunlarımızı çözmede ve üstesinden gelmede daha etkin olabiliriz.   Mevlana’nın çağlar üstü çağrısı burada hatırlanmalıdır.

 “Gel, gel, ne olursan ol yine gel,

İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel”

  Mevlana, anlamlı bir hayat arayışında olanları, hayatı ve kendisini anlamak isteyenleri, kısaca tüm dünyayı kendine katılmaya davet etmektedir. Hem de hiçbir ayrım yapmadan!

Kendine gelenlerin, yaklaşanların hakikate ve hayatın kaynağına yaklaşacağından ise hiç şüphesi yok Mevlana’nın. Zira ona gelenler ışığın, hayatın ve aşkın kaynağına gelecekler. Işık ve aşk onları değiştirecek ve dönüştürecektir. İnsan olmayı, mükemmel insan olmayı deneyecekler.” sembol şahsiyet ” olmaya davettir. Çünkü bütün zaman ve mekanın emanet edildiği varlık “insan”dır.

 Mevlana herkesin kendinse sormadan edemeyeceği “en hayati soruya” cevap vermede insanlara yardımcı olmaya, onlara yol göstermeye çalışmaktadır.

 Tolstoy’un ifadesiyle“en aptal çocuktan en bilge ihtiyara kadar her insanın ruhunda var olan” o ezeli soruya Mevlana doyurucu ve ikna edici cevaplar sunuyor. Tolstoy’a göre “onsuz hayatın mümkün olmadığı soru”şuydu: “Bugün yaptığım, yarın yapacağım şeyin sonucu ne olacak, bütün hayıtımın sonu ne olacak?

Page 4: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

 Necip Fazıl Kısakürek de Çile şiirinde “ Sonum varmış, onu  öğrensem asıl”  diyerek son hakkındaki  fikrini dile getirmiştir.

 

Niçin küçülüyor eşya uzakta?Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?Sonum varmış, onu öğrensem asıl? 

Evet; 

Bitmek bilmeyen niçinler

 Aslında bunlar hepimiz için hayati sorulardır . Er-geç kendimize sormamız, yüzleşmemiz

 ve cevap vermemiz gereken sorular! Bu sorulara geçmişin büyük bilgelerinin öğretileri yoluyla tutarlı ve anlamlı cevaplar bulmak zorundayız

İnsanlığın ortak tecrübesinden ve hikmetinden beslenmiş, yararlanmış ama özgün bir cevap. Mevlana’nı o görkemli ve umut dolu ifadesiyle: Bu gün yeni şeyler söylememiz lazım!  Diyerek  cevaplamaktadır.

 Analektler Doğu Asya toplumları için binlerce yıldır bir ilham ve rehber kaynağı oldu.  İnsanın kâinatı ve kâinatın içerisinde kendi yerini ve anlamını anlaması bu nedenle çok önemlidir. Kendini bilen ve anlayan bireyden bahsediyoruz. Bu geleneğin büyük üstad larından Mencius (M.Ö. 371 - 289), insanın Göğe karşı kendini tanımasını ve bundan çıkarması gereken sonuçları çok özlü olarak ortaya koyar:

 “Bir insana kalbini tam olarak kavrama/anlama imkânı  verilirse, kendi  doğasını tam olarak  anlayacaktır. 

Kendi doğasını bilen bir insan Göğü de bilecektir.   Kalbini tutmakla ve doğasını yetiştirmekle Göğe hizmet etmektedir.

İnsan ister genç biri ve isterse erdemli yaşlı biri olarak ölsün, amacının kararlılığında hiçbir değişiklik yapmaz. Mükemmel bir karakter ve metanetle başına gelecekleri sağlam bir şekilde bekler.”

Page 5: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

 Başka bir ifadeyle:

 “sadece ve sadece tamamen özgün olanlar doğalarını tam olarak geliştirebilirler.Eğer doğalarını tam olarak geliştirebilirlerse, başkalarının da doğalarını geliştirebilirler. Eğer başkalarının doğasını tam olarak geliştirebilirlerse, diğer varlıkların da doğasını geliştirebilirler. Eğer başka varlıkların doğasını tam olarak geliştirebilirlerse, işte o zaman Göğü ve Yeri değiştirme ve geliştirme sürecinde yardımcı olabilirler. Eğer Göğün ve Yerin değişme ve gelişme sürecine yardımcı olabilirlerse, o zaman Gök ve yerle beraber bir üçlü oluşturabilirler.”Gök babam, Yer ise annemdir. 

 Çok küçük bir varlık olmama rağmen onların ortasında çok candan bir yer bulmaktayım. Bundan dolayı evreni dolduran her şeyi bedenim ve evreni yönlendiren her şeyi de doğam olarak kabul edeceğim. Tüm insanlar biraderlerim ve kız kardeşlerim, tüm varlıklar da arkadaşlarımdır.(age).  halogram olarak baktığımızda evrene bütünsellikten yana olacağımız ortaya çıkar. Çünkü  Bu teoriye göre, bütün var edilmişlerin aynı bütünün parçaları olduğunu, dolayısıyla hepsinin özlerinin bir ve birbirine eş bulunduğunu, her birimin bütünün bilgisini içinde taşıdığını ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü yansıtabileceğini ileri sürmektedir. Bütün bilgilerin her an ve her yerde kullanıma hazır bulunduğunu söylemektedir.

Görüldüğü gibi sorumluluklarımız tabiat âlemini ve ötesini de içermektedir. Başka bir ifadeyle, sadece “kendimize, ailemize, topluma ve devlete karşı değil, tüm kâinata karşı sorumluluklarımız ” bulunmaktadır.  Prof. Tu Weiming ’a göre, insanlarda çevre bilinci ve duyarlılığı oluşturmak için bu anlayış önemli mesajlar içermektedir.

 Nasr’a göre, İslam dünyası bir bütün olarak İslami değil dir . Dahası İslami olarak bildiğimiz birçok şey,  geçen yüzyılda Müslümanlar tarafından belli bir mükemmellikte veya beklide eksik bir şekilde denilmeli, benimsenmiş ve taklit edilmiş Batı kültür, bilim ve teknolojisi tarafından perdelenmektedir. Bu bağlamda Prof. Weiming Asya’ya “Avrupa’nın ötesinde, kendi geleneksel değerlerine dayanan sembolik kaynaklara bakmayı” teşvik etmektedir. İşte tam da bu bağlamda Konfüçyüs ve Mevlana’nın bazı temel görüşlerini incelemek; bunların günümüz için taşıdığı anlam ve önem i gündeme gelmekte ve dikkatimiz çekmektedir . 

 Kâinattaki sonsuz hareketin tanınması ve kabul edilmesi, tabiatın sürekli hayat bahşeden üretkenliği üzerindeki derin tefekkürün sonucudur. Dahası, bu çok karmaşık bir duyarlılığa da neden olur: Değişim, mineral, bitki, hayvan ve insan, tüm hayat sistemleri ağının sürekliliğinin ve birbirine bağımlı olmasının temeli olması.   Son olarak, dönüşümü insanın kendi hareketlerine uyum haline getirmesi gerektiği yaratıcı hayat sürecinin en açık-seçik

Page 6: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

ifadesi olarak kutsar. Dahası, insan “kozmik sürecin bitmez-tükenmez canlılığı” üzerine kendi hayatını şekillendirmelidir. Bir kez daha, insanın ahlaklı bir hayat sürmesi, kozmik âlemdeki düzen ve dengenin sonucu olduğu açık ve net olarak ortaya konur. Mikro âlemdeki düzenin esası, makro âlemdeki düzendir.

 

John Huxley’in ifadesiyle “tabiat bir mekanizma değil, bir süreçtir.” Bundan dolayı da, “insan tabiat içerisindeki konumunu belirleyebilmek için, onun bu süreçte işgal ettiği durum ve mevkisini keşfetmemiz gerekir. Onun rolünü ve görevini belirleyebilmemiz için, sadece tabiatı değil, insanın içerisinden çıktığı süreci de anlamamız gerekir. Bu keşif bilginin birliğiyle ilgili yeni keşiflere götürecektir.

 Bu kavrayışın bir sonucu olarak modern tabiat anlayışımızı on yedinci yüzyıldan bu yana belirleyen Kartezyen düalizm kaybolacaktır. İnsanlar ise “biyolojik-tarihsel-ahlakî varlıklar olarak, herşeyin birbiriyle karmaşık ilişkiler içerisinde olduğu evrendeki yerlerini alacaklardır. Prof. Arthur Kane Scotte göre bilimdeki son gelişmeler de bu tezi desteklemektedir. “Hubble teleskopunun bize sağladığı ve sunduğu resimler ile Einstein, Heisenberg ve Bohr’dan bu yana modern fiziğin kesifleri Descartes, Bacon ve Newton’un on yedinci yüzyıldan bu yana çizdiği mekanistik -dualistik- indirgemeci alem anlayışından tamamen farklı bir anlayışı bize sunmaktadır.”  A.N. Whitehead’in de altını çizdiği gibi “tabiat sessiz, kokusuz, renksiz mat bir ilişki değildir: sadece sonsuz olarak anlamsız olarak acele ile akıp giden maddenin akışı da değildir.” Dahası, “duygusuz ve anlamsız” bir âlemde yaşamıyoruz.

 Aynı şekilde, Ferg insanın kendisini gerçekleştirmesinin en yüksek mertebesi olarak “Gök ve Yerin ruhuyla” kendisini bütünleştirmesini görür.

 Tucker’in ifadesiyle “insan hayatı ve kültür, tabiatla bir süreklilik olarak görülür”. Aslında Han Döneminin önde gelen Konfüçyüs düşünürlerinden Turg Ch’ung-shu (MÖ. 179-104)’nun bu sözleri bu durumu çok güzel özetlemektedir:

 

“Gök, yer ve insanlar tüm varlıkların temelidir. Gök onlara hayat verir, yer onları besler, insanlar ise onları tamamlar. Gök onlara daha doğumda kardeşçe bir sevgi verir: yer ise onlara yiyecek ve giyecek sağlar: insanlar ise bunu ibadet ve müzikle tamamlar. Her üçü de tıpkı el ve ayak gibi bedeni meydana getirmek için bir araya gelenler. Hiç biri diğeri olmadan olmaz”  

Page 7: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

Allah ve Yaratılış : Mevlana, Allah’ın fizik âlemi yoktan var ettiğini ve yeni şeyler yaratmaya da devam ettiğini kabul eder. Allah’ın her an âlemde yarattığı şeylerden “akıllar bile hayret içinde” kalmaktadır:  Taşları,  lâl ve yakut, dağları altın ve gümüş madeni yapıyor.   Yeryüzündeki bitkileri harekete getirip diriltiyor ve adeta “adn cenneti” haline getiriyor.  Yer,  taneleri kabul ediyor, ürün veriyor, ayıpları örtüyor ve daha anlatılamayacak kadar çok, yüz binlerce tuhaf şeyleri kabul ediyor, meydana getiriyor. Bunun gibi dağlar da türlü türlü madenleri ortaya çıkarıyor (FM, 24).  Ona göre, Allah her şeyi özel bir düzen, görev, amaç içerisinde yaratmaktadır. Dahası âlemdeki her şey canlıdır. Bu sistem içerisinde hiçbir şey ruhsuz ve cansız değildir; varlığın en alt derecesinde olmasına rağmen madde bile canlıdır. Mevlana “yeryüzü ve suyun, ateş ve havanın bize cansız gibi görünmelerine rağmen Allah’ın nezdinde canlı olduğunu,” asla “yeryüzünü boş ya da ölü” olarak düşünmememizi; yeryüzünün sürekli uyanık olduğunu ve yaratıcısını tanıdığını Kur’anî bir bağlamda ısrarla ifade eder.

 

“Bulut, güneş, ay ve yücelerdeki yıldızlar... hepsi de bir nizamla gelirler, giderler. 

Her biri, ancak vaktinde gelir... vaktini ne geciktirir, ne de erken gelip çatar. 

Bunu nasıl oldu da peygamberlerden anlamadın sen?

 Onlar, taşa sopaya bilgi ihsan ettiler. Bunları gör de diğer cansız şeyleri de şüphesiz bir halde sopaya, taşa kıyas et!

 Taşla sopanın itaati meydana çıkar, görünürde öbür cansız şeylerin halinde de haber verir... 

onlar da “Biz, Tanrıyı biliriz, ona itaat ederiz... hepimiz de tesadüfen halk edilmiş abes şeyler değiliz” derler (Mesnevi 4, 759). 

 

Büyük Alman filozof Hegel Mevlana’nın felsefesini dikkatle incelemiş ve onun Allah’ın Birliği kavramına hayran olmuştur. Mevlana uzmanlarına göre “Hegel Mevlana’nın  [kullandığı dilin] sembolik gücünden ve kesinliğinden o kadar etkilendi ki ondan uzun alıntılar yapmaktan kendini alamamıştır”. (Bina -Vaziri)

Allah’ı her yerde keşfeden ve yaratılışın her bir parçasını Allah’ın azametinin bir tezahürü olarak gören “gerçekliğin bu müthiş vizyonu” tasavvufa has bir nitelikti. Abdurrahman Cami’ye göre: “Her dal, yaprak ve meyve Allah’ın mükemmelliğinin bazı yönlerini açığa

Page 8: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

vurur: servi ağacı onun saltanatını ima eder, gül O’nun cemalinden haber verir”. Her atom Allah tarafından yaratıldığından, insan hakikat-ı uzmayı [en büyük hakikati] bilebilir ve aşkın sırlarını öğrenebilir.

 

Kur’an merkezli bu Allah anlayışının Mevlana’nın düşüncesininde merkezî ve temel bir konumu olduğu yukarıdaki alıntıda açıkça görülmektedir. Bu anlayış onun antropokozmik dünya görüşünün de kilit noktasıdır. O’nun beyitleri “yaşamın farklı yönlerinde kendini açığa kuran Allah’ın azametini” anlama ve onunla konuşmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Ancak, bu bağlamda Allah’ın özellikle iki niteliği çok önemlidir.

Allah bütün âlemleri ve her şeyi besleyendir.

Allah her şeyi sevgiyle yaratır ve hayatını sürdürür.

Dahası, Allah durağan ve statik bir varlık değildir. Belki,  kâinat vasıtasıyla Saltanatını, Hikmetini ve İlmini sürekli olarak gösteren ebedi hayatın kaynağıdır.

 Görüldüğü gibi, Mevlana etrafımızdaki âleme sadece çıkarcı, faydacı ve araçsal bir nazarla bakan zihin yapımızı da değiştirerek, her şeye bütüncül bir gözle bakan yeni bir bakış açısı sunmaktadır.  Mevlana’nın etrafımızdaki tabiatı ve içindekileri nasıl gördüğüyle ilgili bir kaç alıntıyla yetinmek istiyoruz:

 Toprak, su, hava bize ölü görünseler de,

Allah nezdinde canlıdırlar(Şerif 49)

.Rüzgâr, toprak, su ve ateş kölelerdir. Benimle, seninle ölüdür. Hak’la diridirler, ancak onun

emrini tutarlar (Mesnevî 1, 66, beyit 835).  

 Bu cansız olan bulut vaktinde yağmur yağdırmanın gerekli olduğunu ne bilir? Bu bitkiyi kabul edip, bir yerine on veren toprağı da görüyorsun. Bunları bir kimse yapıyor. İşte sen asıl O’nu gör!(Fihî Mâfih, 61). 

 Kısacası Mevlana mahlûkatın her birinin, akıl ve temyiz sahibi olanların da, olmayanların da Allah’ı tesbih ettiklerinden, her birinin tesbihinin bir diğerinden farklı olduğundan bahsetmektedir (Yaylalı 1975, 178).  Bu tesbihleri dinlemekte ve kendisi de bu kozmik zikre

Page 9: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

katılmaktadır. Mevlana’ya göre “hayatsız madde yoktur; madde en düşük derecedeki varlıklarda bile canlıdır”( Şerif 49)

.

Ona göre her şey beden diliyle O’nu tesbih etmektedir: “Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır. Âleme rızk veren Tanrının nimetlerinin zikri zaman yapraklarında gizlenmiştir”.

Aslında bütün âlemden yükselen kozmik ve ilahi müzikten başka bir şey değildir. Müzik hayatın kaynağıdır; bitince  hayat da biter. 

 Aşk : Mevlana tabiatta gizli bir enerjiye sahip bir güç keşfetmiştir ve bu görünmez gücü insanoğlunun evrenin kalanını paylaştığı bütün formların sebebi olarak görmektedir. Daha sonra cismani ve ruhani dünyanın altında ne yattığını anlamaya çalışmış ve bulmuştur. Buna göre, kainatta ve bizim içimizde olan görünmez ve sürekli artan değişimin altında yatan aşktır. Aşk, böylece, Allah’tan gelmektedir ve Allah’a doğru hareket etmektedir. Yaratılışın yukarı doğru hareketinde bir evreden başka bir evreye geçişinde olduğu gibi aşk da her adımda varlığın yeni biçimlerine dönüşmektedir. O’na göre evrendeki her şeyi, her şeyle birleştiren zerrecikler arasındaki etkileşimden sorumlu olan bu pozitif enerjidir. Böylece hiçbir şey bu sistemden bağımsız değildir. Her şey birbirine bağlı ve bağımlıdır.

 Buna ilaveten aşk her hissi yücelttiği, sezgi gücünü artırdığı ve anlayışı yönettiği içindir ki Mevlana insanda aşkın zekâdan üstün olduğunu itiraf etmektedir. Günlük sosyal yaşamda, örneğin, aşk daha önemli ve uygulanabilir bir iştir. Bu demektir ki aşk tüm anlaşmazlıkları çözer, bencilliği ve akla gelen birçok bahaneyi ortadan kaldırır. Bu suretle aşk sadece dini ve ahlaki yaşam için basit ve gereksiz değil aynı zamanda evrensel düzen için de sürdürülebilirdir.

 İbrahim Arslanoğlu Mesneviden bunu şöyle özetlemiştir :  “Dünyada aşk gibi bir üstad, bir mürşit ve insanı doğru yola ulaştıran bir kimse yoktur(Eflaki I, 408).  En güzel olan Tanrı’nın aşkından başka ne varsa; can çekişmededir, hatta şeker yemek bile olsa(Mesnevi I:3686). Demek ki, dünyadaki bütün aşklar gelip geçicidir, ancak Tanrı aşkı kalıcıdır. Allah sevgisi ilimle elde edilir. İlimden nasibi olmayanlar ve akılsızlar bu sevgiden Uzaktır (mesnevi: II/1545,49). Ona göre gerçek sevginin bilim ve akılla ilişkisi vardır. Bunlar yoksa sevgi de yoktur. Gerçekten de akıl hastaları için akıl da sevgi de yoktur.  Cömert Tanrı, halkın bahtsızlığını görüp, iki yüz tane sevgi çeşmesi akıtmıştır(Mesnevi VI:2282).”

 Annem sevgidir Babam sevgidir

Page 10: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

 Peygamberim sevgidir Allah’ım sevgidir

Ben sevginin çocuğuyum

Sadece sevgiden bahsetmek içi geldim.

 

Bunun zorunlu bir sonucu olarak Mevlana, dünyanın gerçekliğini, tüm yaşamın saygınlığını ve özellikle kendini ve ilâhi başlangıcı ve amacı düşünen insan yaşamını yeniden yapılandırmıştır. Bundan dolayı Mevlana “aşkın kâinatın ruhu olduğunu; bu ruhun sınır tanımadığını ve tüm insanları, ülkeleri ve dinleri içine aldığını büyük bir şevkle ilan eder.

  Hayvanlar :   Mevlana’nın, şiirlerinde hayvanlara şaşırtıcı derecede yer verdiği; adeta onlarla farklı bir iletişim kurduğu görülür. Mesnevi’yi okuyan biri, hayvanların hiç de Kartezyen felsefenin bize sunduğu “ruhsuz otomat makineler” olmadığını fark eder. Dünya cansız, anlamsız ve amaçsız olmadığı gibi, dünyayı şenlendiren hayvanlar da amaçsız değildir.

 Mevlana’nın bakış açısında hüthüt kuşu, Hz. Süleyman'nın postacısı olur, Sebe Melikesi Belkıs’a onun mesajını götürür-getirir (Mesnevi, 6, 194). 

Allah sivrisineği Nemrud’a musallat etti ve onu helak etti.  Ateşin İbrahim'i (Ona selâm olsun) yakmasına izin vermediğinden, ateş İbrahim için soğuk bir madde ve güvenilir bir yer oldu; yeşillik, güllük gülistan haline geldi (FM, 88).  

Mevlana’ya göre kurt, horoz ve aslan bile aşkın ne olduğunu bilir. Bu anlayışın doğal sonucu olarak Mevlana hayvanlara karşı son derece hassas ve naziktir. Örneğin yürürken uyuyan bir köpeği uykusundan uyandırmaz ve rahatsız etmemeye çalışır. Zavallı hayvan uyanana kadar bekleyecek kadar ona saygılıdır.

   Sevgili Peygamberimiz buyuruyor: “Merhamet sahibi kimselere Allah da merhamet edecektir.

Yeryüzünde bulunanlara merhamet ediniz ki gökte bulunan da size merhamet etsin”. Kısaca merhamet dilersen et merhamet “ düsturu olan Kutsi hadisini söyeyecektir.

İnsanoğlu :   İnsanoğlu Allah’ın yarattığı varlıklar arsında merkezi konuma sahiptir ve bu niteliğiyle de O’nun yeryüzündeki halifesidir. Varlık zincirin en tepesinde olmak ve hatta

Page 11: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

ötesine geçebilmek insanı sadece daha sorumlu yapar. Zira tüm sistemi “gözetmek” ve “korumak” insana emanet edilmiştir. O, Allah’ın yeryüzündeki elçisidir.

 A insan, Tanrı kitabı sensin, sen.Padişahın güzelliğine bir aynasın sen.Kâinatta ne varsa senden, dışarda değil;Ne istiyorsan kendinden iste, kendinde ara...Ne arıyorsan sensin, sen. (FM) 

Allah âlemdeki bütün sistemleri yarattığı ve bu sistemlerin sürekliliğini sürdürdüğü için insanoğlu dünyayı kendi bencil amaçları için ve istediği şekilde kullanamaz. İnsan-âlem ilişkisinin mantığı, gerçeğin özü olan merhamet ve aşka dayanmalıdır.

 Tasavvuf düşüncesi bize tüm yaratılanların Allah’ın yaratıcı kudretinin işaretleri ve lütfu olduğunu öğretir. Tabiatta var olan tüm ekolojik sistemler Allah tarafından yaratıldığı için, insanoğlu tabiatla olan ilişkilerinde daha dengeli ve akıllıca hareket etmelidir. Dahası, tabiat kaynaklarını daha dikkatli kullanmalı; kâinatın özü ve esası olan sevgi temelli bir ilişki geliştirilmelidir.  

 Bazen, melekler bile saflığımızı kıskanır, Bazen de şeytan korkusuzluğumuzu görüp kaçar. Bu toprak, Allah’ın güveniyle meşbu bizim toprağımızdır.  Allah gücümüzü muhafaza etsin ve kötülükten korusun.  

Aile : Varlık dünyaya “fırlatılıp, atılmış” da değiliz. Mevlana  kâinat evindeki her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeyin hayatını devam ettiren evin gerçek sahibi olan Allah anlayışına sahiptir..   Bu anlamda hepimiz Allah’ın ailesiyiz:

 Biz Efendimizin ailesiyiz ve O’nun süt emen bebekleriyiz. 

Hz. Peygamber: “İnsanlar Allah’ın askeridir” dedi;  

Göklerden yağmuru gönderen O; 

Bize günlük ekmeğimizi veremez mi? 

Bütün mahlûkat nasıl da hayatlarının devamı için Allah’a yakarır?

Dünyanın evimiz olduğunu belirtmeye gerek bile yok. Ancak bu evin gerçek sahibi Allah’tır.

Page 12: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

İnek, aslan, kurt, karınca, arı, kısaca tüm hayvanlar kardeşlerimizdir. Ailenin diğer üyelerine karşı olan sorumluluğumuz, bir kâhya ve emanetçinin sorumluluğu ve duyarlılığıdır. Mevlana’ya göre bu büyük ailenin tüm fertleri varlıklarını ve hayatlarını sürdürmeyi O’na borçludur:

 

Deniz dalgaları arasındaki bütün balıklar, 

Yücelerde uçan bütün kuşlar bile...  

Fil, kurt, avlanan aslan, koca ejderha, karınca, yılan...

Hatta toprak, su, yel ve her bir kıvılcım bile kışın da dileğini ondan elde eder, baharda da! 

Bu gökyüzü, her an, “yarabbi, beni bir zaman bile aşağılatma” diye ona yalvarır...

 

Kısacası, gökyüzü güneşi, ayı ve yıldızlarıyla; yeryüzü çiçekleri, çimenleri, ağaçları, bahçeleri ve tüm hayvanlarıyla Allah’ın azamet ve saltanatının ihtişamını ilan eder. Nehirlerin ve derelerin yeryüzünde akıp gitmesini sağlayan, gökleri direksiz tutan; yağmuru yağdıran; gece ve gündüzü birbirinden ayıran O olduğu gibi, tüm sistemin sürekliliğini ve devamını sağlayan da O’dur. Kâinat bütün canlılığı ve zenginliğiyle O’nun ezeli cemalini tıpkı bir ayna gibi yansıtan ve gösteren müşahhas bir eseridir.

 Görüldüğü gibi dünya, üzerinde yaşayan canlıların evi olarak tasvir edilmektedir. Daha önemlisi ise, her gün ve her an tüm sistem Allah tarafından korunmakta, beslenmekte ve devam ettirilmektedir. Bu anlayışın, sürdürebilir bir dünya için ihtiva ettiği anlam ve önemin yanında; bizlere sağladığı psikolojik boyut daha da önemlidir. Bu da yabancı bir âlemde değil, evimizde ve ailemizin içinde olduğumuz gerçeğidir. Bu ailede Kartezyen felsefesinin düalizmi olmadığı gibi; bazılarının ileri sürdüğü yabancı ve düşman bir dünyaya “fırlatılıp, atılmış” da değiliz. Kaba ve düşman bir çevre ortasında yabancılar hiç değiliz. Dahası, yalnız, yardımsız ve dostsuz da değiliz. Aksine, evimizdeyiz. Canlı ve cansız her şeyin bizimle manevi bir bağı var. Aynı ailenin üyeleriyiz. Yaratıcımız, Sahibimiz ve Rabbimiz bize can damarımızdan daha yakın olan aynı Allah.

  Mevlana’nın Fihi Ma Fihi de bize hatırlattığı gibi  Tanrı, pek yakındır sana. Ne düşünsen, ne kursan seninle biledir o.

Page 13: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

 Çünkü düşünceyi, kuruntuyu var eden de odur, sana eş eden de o. Yalnız, pek yakın olduğundan göremezsin. Ne şaşılacak şey ki, yaptığın her işte aklın, seninle; onunla girişiyorsun giriştiğin işe. Fakat aklı hiç göremiyorsun, ancak eseriyle görüyorsun; asıl aklı görmene imkân yok. (FM, AG, 44. Bölüm). “Sırrı bu aklın  bilinmez akl  ile. Tek müşteri kulaktır ancak dile “ sözleriyle mesneviye  girişte bahsetmektedir.

 

Musiki :  Musiki Mevlana’nın öğretisinin en önemli ve belirgin yönlerinden birini teşkil eder. Mevlana’ya göre, musiki hayatın kaynağıdır. Dahası, musikiyi, şiiri ve sema’yı Allah’a daha yakın olmanın; O’na yaklaşmanın bir yolu olarak görür. Bu anlayışın doğal bir sonucu olarak derviş ve semasıyla Mevlevilik tarikatı meydana geldi.

 Mevlana’ya göre sema; deruni bir kavrayış ve aşkla manevi bir yükseliş ve yolculuk sonucu mükemmelleşmeyi ifade eden bir simge olmasıdır. Amaç ise her şeyi ve herkesi sevmek; farklı inanç, ırk, sınıf ve milletler arasında hiçbir ayrım yapmadan tüm yaratılana hizmet etmektir.  Aşağıdaki beyit musikinin onun öğretisindeki yerini göstermesi açısından önemlidir.

 “Tüm gün ve gece boyunca müzik, Sakin ve parlak bir ney sesi. Biterse, biz de biteriz”.  Der.

 Musiki ile hayat arasında doğrudan bir bağ var. Dahası, varoluşçu bir boyutu var. Buna göre neyden çıkan musiki ile bu musikiyi hem oluşturan hem de takdir eden yapımız Allah’tandır.

 İşte Mevlana’nın kozmik âlemdeki İlahi musikiyi yakaladığı yer de burasıdır. Musiki tüm âlemin özünde mevcuttur ve bunu en iyi neyin sesi temsil etmektedir. İnsanın musikiye olan tutkunluğu ve yatkınlığı da tabiatından gelmektedir.

 Bunun bir sonucu olarak Mevlevi dervişlerin seması Allah’la bir olmayı amaçlayan ilahi aşkı ve sufi cezbeyi simgelemektedir. Sema ile birlikte musikinin araçsal bir amacı da bulunmaktadır. O da Allah aşkı üzerinde tefekkürü bir hali oluşturmak üzere tasarlanmış olmasıdır.  Konunun uzmanlarına göre, bu özellikleriyle Mevlevi musikisi “Klasik Doğu Musikisinin en temel niteliklerini” içermekte; Mevlana ve diğer mutasavvıf şairlerin şiirlerine fon olarak eşlik etmektedir.

 Coşkun musikinin etkisiyle dervişler sürekli ve adeta uçarcasına sema edip, dönerler. Dönerlerken de, hem kendi eksenleri üzerinde döner; hem de belli bir yörüngeyi takip ederler. Sağ el Allah’ın taşan rahmetini almak için gökyüzüne çevrilmiştir. Sol el ise sağ el ile alınan

Page 14: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

ve kalpten geçirilen rahmetin tüm mahlûkata ulaştırılmasını sembolize etmek üzere aşığa doğru çevrilir. Bu aynı zamanda, verecek bir şeyi olanın bunu insanlara vermesini de ima eder. Böylece sema, zengin ve fakir arasında bir köprüye dönüşür. Vermenin üretici bir kişilik için “tümden farklı bir anlam taşıdığını” yine çağdaş psikanalist E. Fromm çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır(Fromm, 30-31, 1993). Buna göre verme taşınılan gücün en üst düzeyde anlatımıdır. Mevlevi derviş, sağ eliyle aşkın, sevginin, şefkatin, merhamet ve cömertliğin kaynağından aldığını, sol eliyle tüm varlığa vermektedir.  

 

Dahası Mevlevi seması üç aşamadan oluşan büyük bir yükseliş olarak görülebilir.

 Allah’ı bilme

Allah’ı görme

Ve Allah’la bir olma.

 

Batı dünyasında ve bazen de ülkemizde semâ bir dans türü olarak görülür. Hâlbuki tasavvuf tarihine bakıldığında, semâ sıkı kuralları olan ve şeyh-mürit eksenli bir eğitimi gerektiren bir ibadet tarzıdır. Nihai amacı da Allah’la birleşme ve bütünleşmedir. Bundan dolayı semazen her dönüşte “Allah ismini okur, Allah'ı düşünür ve bu sayede Allah'ın sevgisini kazanmayı

amaçlar”. Semânın anlamını bize en iyi öğretecek olan yine Mevlana’nın kendisidir: Semâ' nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata kavuşur. Bu haberler rüzgârıyla, akıl ağacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılışla beden, darlıktan kurtulur, genişler, huzura kavuşur.

 Bedende tuhaf, görülmemiş bir tatlılık başlar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damağa hoş, manevî zevkler gelir.

 Canımız da; "Ona ruhumdan ruh üfürülmüştür" sırrıyla dirilmiştir. Bu ruh üfürülüşünü, yemeye, içmeye benzetmek doğru değildir. Çünkü, bunun bedenle ilgisi yoktur. Mademki bütün yaratılmış varlıklar, surun üfürülmesiyle haşr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de "ney"in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!

Page 15: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

 Semâ' musikîsinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da aşağı olan kişinin toprak başına olsun! Çünkü o, gerçek bir insan değildir. Gezip dolasan bir ölüdür.

 Semâ 'in kadehsiz verilen bu helal şarabını içen beden, bu şarapla mest olan gönül, ayrılık ateşinde kavrulur, pişer, tam olgunlaşır. Gayb âleminin güzelliği, söze sığmaz, anlatılamaz, övülemez. Onu görebilmek için ödünç olarak binlerce göz al, binlerce göz!

 

Senin içinde öyle parlak bir ay vardır ki, gökyüzündeki güneş bile ona; "Ben sana kulum,

 köleyim" diye seslenip duruyor. (Dîvân-ı Kebîr, IV, 1734)

 Sonuç olarak:  Bir derleme  niteliğindeki bu  çalışma ile ortaya konulmaya  çalışılan Mevlana’nın hayatındaki büyük dönüşüm daha erken yaşlarda, kırk yaşındayken başladığını ortaya koymak ve Ünlü Psikoanalist Prof.Dr. R. Arestah büyük şahsiyetlerin hayatlarındaki görülen büyük değişim ve dönüşümleri ”yeniden doğuş” olarak isimlendirdiği gibi  Mevlana’nın da yeniden  doğduğunu ve   Mevlana’nın büyük bir misyon üstlendiğini ortaya koyması bakımından  kıymetli olduğuna inanıyoruz.

 Mevlana’nın tüm öğretisinin özünü, İbrahimî dinlerin yaratıcı ve aşkın Allah anlayışını oluşturmasıdır. Bu anlayışa göre, Allah, her şeyi yoktan ve yaratıcı bir sevgi ile yaratır.  Bundan dolayı da, aşk veya sevgi hayatın kaynağıdır. Mevlana’nın kâinat merkezli (antropokozmik) dünya görüşünü aşk ilkesi üzerine temellendirmesinin nedeni de budur.

 

*İbrahim ÖZDEMİR’in   Yeni Bir Yüzyıla Mesajlar adlı çalışmasından yararlanılarak bu derleme düzenlenmeye çalışılmıştır.

 Kaynakça:

1.      Adler,  Joseph A. “Response and Responsibility: Chou Tun-i and Confucian Resources for  Environmental Ethic” Mary Evelyn Tucker and John Berthrong, eds., Confucianism and Ecology: The Interrelation of Heaven, Earth, and Humans (Cambridge: Harvard University )

2.      Center for the Study of World Religions, 1998) içinde, 123-149.

3.      Arasteh, Reza.Mevalana Celaleddin Rumi’nin Kişilik Çözümlemesi: Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş, (Bekir Demirkol ile birlikte), Kitabiyat, Ankara, 2000.

Page 16: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

4.      Armstrong, Karen .The Great Transformation: The Beginning of Our Religious Traditions , 2006.

5.      Barks, Coleman. The Essential Rumî  . San Francisco: Harper, 1995.

6.      Bayraktar, Mehmet, İslam’da Evrimci Yaratılış Teorisi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1987

7.      Beck, Sanderson. Confucıus and Socrates , < http://san.beck.org/C&S-Contents.html>  Bina,Cyrus- Vaziri, Mo. “On the Dialectic of Rumi’s Discourse”, <http://cda.morris.umn.edu/~binac/Essays/RUMI.FINAL.pdf > 

8.      Chittick, William. The Sufi Path of Love: the Spiritual Teaching of Rumî. N.Y.: State University of New York Press, 1983.

9.      Christian Science Monitor , 11/25/97.  Diamond. Jared. Collapse: How Societies Choose to Fail or Succeed, Viking Boks, 2005.

10.  Geaney, Jane “Chinese Cosmology and Recent Studies In Confucian Ethics”, Journal of Religious Ethics, Sep2000, Vol. 28 Issue 3.

11.  E. Fromm, Sevme Sanatı, çev.: Işıtan Gündüz, Say, İstanbul, 1993.

12.  Hardy, Julia M. "Confucianism: The Neglected "Eastern Religion" <http://www.muhlenberg.edu/moyer/NEWCONF.html> Huxley, Julian “Man’s Place and Role in Nature” in New Bottles for New Wine Harper & Brothers, New York 1957. 

13.  Iqbal, Afzal. The Thought of Mohammad Jalal-ud-Din Rumî . Lahore, Pakistan: Bazm-i Iqbal, 1955.

14.  Jaspers, Karl; Bullock, Michael (Tr.) The Origin and Goal of History (1st English ed.). (London: Routledge and Keegan Paul, 1953).

15.  Keshavarz, Fatemeh. Reading Mystical Lyric: The Case of Jalal al-Din Rumî, University of South Carolina Press, 1998. 

16.  Mevlana, Mesnevi, çev: Veled İzbudak, (Istanbul: MEB Yayınları, 1988).

17.  Mevlana, Fihi Mafih, çev. Meliha Ambarcıoğlu, (Istanbul: MEB Yayınları, 1989).

Page 17: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

18.  Lewis, Franklin D. Rumî, Past and Present, East and West: the Life, Teachings and Poetry of Jalal al-din Rumî (Oxford: Oneworld Publications, 2000).

19.  Nasr, S. Huseyin, “İslam ve Çevre Bunalımı”, çev: Mevlüt Uyanık, İslami Araştırmalar, c.4, no:3, 1990.

20.  Needham, Joseph. “Human Laws and Laws of Nature in China and the West (II): Chinese Civilization and the Laws of Nature”. Journal of the History of Ideas, Vol. 12, No. 2 (Apr., 1951), pp. 194-230. 

21.  Nicholson, Reynold A., İslam Sufileri, çev: Mehmet Dağ vd., (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1978),

22.  Özdemir, İbrahim. “Rumî, Jalal al-Din,” in Encyclopedia of Religion and Nature, ed. Bron Taylor and Jeffrey Kaplan (New York: Continuum, 2003).

23.  Özdemir, İbrahim. “Towards an Understanding of Environmental Ethic from a Qur’anic Perspective”, in Islam and Ecology, ed. Richard Foltz (Harvard University Press, 2003).

24.  Rolston, III. Holmes “Can the East Help the West to Value Nature?” Philosophy East and west , Vol. 37, No. 2, Environmental Ethics (Apr., 1987), pp. 172-190. 

25.  Sadigh, Soudabeh. “Rumi, Poet of Love and Justice”. <http://www.payvand.com/news/06/oct/1235.html> 

26.  Schimmel, Annemarie. Ben Rüzgarım Sen Ateş / Mevlana Celaleddin Rumi / Büyük Mutasavvıfın Hayatı ve Eseri, Tercüme: Senail Özkan, İstanbul, 1999

27.  The Triumphal Sun: A Study of the Works of Jalaloddin Rumî. Albany, N.Y.: State University of New York Press, 1993

28.  Look! This Is Love: Poems of Rumî. Boston, Mass.: Shambhala Publications, 1991.

29.  Smith, Huston. The Religions of Man , Harper&Row (New York:1986).

30.  Star, Jonathan. Rumi: In the Arms of the Beloved (New York: Penguin Putnam, 2000). 

31.  Tucker, Mary Evelyn -John Berthrong (edts.) “Introduction to Confucianism Confucianism and Ecology: Potential and Limits” in Confucianism and Ecology (Harvard/CSWR, 1998). 

Page 18: Mevlana'da Sembol Şahsi̇yet  "İnsan"

32.  Tümer, Günay – Küçük, Abdurrahman. Dinler Tarihi, Ankara 1988.

33.  Weiming, Tu. “The Ecological Turn in New Confucian Humanism:Implications for China and the World” Daedalus, Fall 2001. 

34.  Whitehead, A. N., Science and the Modern World, (New York: Macmillan Company, 1926).

35.  Vitray-Meyerovitch, Eva de. The Whirling Dervishes: A Commemoration. London: International Rumî Committee, 1974.

36.   Rumî and Sufism, trans: Simone Fattal, Sausalito: The Post-Apollo Press, 1987.

37.  Mesnevi. Mutlağın Aranışı, Meyerovitch, Eva de Vitray, trc. Mehmet Aydın, Konya: Selçuklu belediyesi Yayınları, 1996,.

38.  İslam’ın Güler Yüzü, çev. Cemal Aydın, Şule Yayınları, 1998.  http://www.semazen.net/

39.  Doç. Dr. İbrahim Arslanoğlu  G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi: MEVLANA’NIN AŞK VE İNSAN FELSEFESİ

40.  Çelebi, Celalettin Bakır, “Mevlana Okyanusundan” II.Baskı. Konya.Kültür ve Turizm Müd. Yay. No: 39