modern tÜrkİye ÇaliŞmalari lİsansÜstÜ kongresİ · bursa teknik Üniversitesi abd'nin...

51
1 MODERN TÜRKİYE ÇALIŞMALARI LİSANSÜSTÜ KONGRESİ 19-20 Nisan 2019

Upload: others

Post on 08-Sep-2019

18 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

MODERN TÜRKİYE ÇALIŞMALARI

LİSANSÜSTÜ KONGRESİ

19-20 Nisan 2019

2

MODERN TÜRKİYE ÇALIŞMALARI MERKEZİ

Son iki yüzyılına odaklanarak siyasi, sosyal ve kültürel dokusunu şekillendiren süreklilik,

değişim, kırılma ve dönüşümlere beşeri ve sosyal bilimler kapsamında Türkiye’nin

meselelerini ele alan ve üstün nitelikli akademik araştırmalarıyla bilgi üretimine destek olan

Modern Türkiye Çalışmaları Merkezi, ilgili konularda disiplinlerarası ve yenilikçi akademik

çalışmalara ev sahipliği yaparken, aynı zamanda atölye, çalıştay, konferans, panel, seminerler

ile derece ve sertifika programları da düzenlemektedir.

Merkez, üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde, Siyaset Bilimi ve Uluslararası

İlişkiler, Sosyoloji, Tarih, Hukuk, Edebiyat, İletişim, İslami İlimler alanlarından 30’den fazla

tam zamanlı öğretim üye ve elemanının yanı sıra, diğer bölümler ve kurumlardan gelen

öğretim üyesi ve uzmanlar tarafından da desteklenen Türkiye’nin ilk ve tek “Modern Türkiye

Çalışmaları” yüksek lisans programını yürütmektedir. Programın eğitim dili İngilizcedir ve

hâlihazırda 21 yüksek lisans öğrencisi bulunmaktadır.

Yoğunlaştırılmış kısa, orta ve uzun süreli sertifika programları ile konuşma serileri ve

çalıştaylar üniversitenin araştırma, eğitim-öğretim ve toplumsallaşma misyonunun üst düzey

göstergesi olup, misafir araştırmacı programı ile birlikte küresel bir nitelik kazanmıştır.

Kurulduğu 2011 yılından bugüne, müzik çalışmalarından eğitim ve uluslararası ilişkilere kadar

farklı alanlardan 15 farklı ülkeden 25 misafir araştırmacı çeşitli zamanlarda merkezimizde

Türkiye üzerine araştırmalarına devam etmiştir.

Merkez ayrıca akademik ve idari staj programıyla genç araştırmacı adaylarına çeşitli imkanlar

tanımaktadır. Merkez, çeşitli ulusal ve uluslararası kurum ve düşünce kuruluşları çalışanlarına

ve politika yapıcılara, Türkiye hakkında analitik ve derinlikli bilgi sağlayacak kısa dönemli özel

programlar ve yaz okulları düzenlemektedir. Seçkin bir ekip tarafından yürütülen sertifika

programları, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yanı sıra, araştırmacılar,

eğitmenler, uygulayıcılar ve profesyonelleri de cezbetmektedir. Merkez, ŞEHİR'in

uzmanlaştığı alanlarda sağladığı geniş iletişim ağıyla işbirliği içerisinde gelişen çalışmalara

eşlik eden çeşitli kurum ve kuruluşlardan gelen, farklı disiplin ve araştırma alanlarında çalışan

kıdemli akademisyenler arasında akademik platform oluşturmaktadır. Merkez programlarının

hedefi, uzun vadeli, kurumsal sonuçlar ortaya çıkarmaktır.

Merkez, bağımsız araştırmadan kaynaklanan güvenilir bilgiye ev sahipliği yaparak dünyadaki

araştırmacı toplulukların dikkatini Türkiye Çalışmaları alanına çekmeye çalışmaktadır. Temel

hedefi farklı disiplinlerden Türkiye üzerine uzmanlaşan araştırmacı ve bilim insanlarından

uluslararası bir ağ oluşturarak cazibe merkezi haline gelmektir.

3

TARİH VAKFI Girişim Kurulu'nun çağrısıyla bir araya gelen 264 aydın tarafından Eylül 1991'de Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı adıyla kurulan Tarih Vakfı, başta tarihçiler ve toplumbilimciler olmak üzere, çeşitli meslek ve çevrelerden aydınlarımızın ortak bir girişimidir. Tarih Vakfı, Türkiye'de tarih bilincini geliştirip yaygınlaştırmayı amaçlayan ve kamu yararı için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. Tarih Vakfı, ülkemiz insanlarının tarihe bakışlarına yeni bir içerik, zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlar. Tarih Vakfı, çalışmalarını yürütürken, bilimselliği; dinsel, etnik, kültürel, cinsel ayrımcılıktan ve her türlü önyargıdan, şovenizmden uzak durmayı; farklı ülkelerden insanlar arasında karşılıklı anlayış ve dostluğu temel alan bir yaklaşımı titizlikle gözetir. 27 yıllık tarihinde yüzlerce proje, sergi, kongre, konferans, sempozyum, atölye, söyleşi ve panel gerçekleştirdi. Türkiye’nin 23 yaşını dolduran tek tarih dergisi olan Toplumsal Tarih 304. sayısına ulaştı. Büyük beğeniyle takip edilmiş İstanbul Dergisi’nin yanı sıra alanlarında çok büyük bir boşluğu dolduran İstanbul Ansiklopedisi ve Sendikacılık Ansiklopedisi gibi iki dev eser yayınladı. Akademik eser, kurum tarihi ve proje kitaplarından oluşan 500’e yakın kitabıyla Tarih Vakfı Yurt Yayınları alanında ülkenin en önemli yayınevlerinden biri oldu. Tarih Vakfı sayısız kurum ve sektör tarihi projeleri, kültür mirası ve yerel tarih çalışmaları, sözlü tarih projeleri, müzecilik projeleri, tarih eğitimi ve alternatif eğitim materyalleri geliştirme projelerinde ulusal ve uluslararası kurumla işbirliği yapmış ve destek almıştır. Bunun yanı sıra yüzlerce akademik toplantı, kongre, panel, konuşma, sergi de faaliyetleri arasında yer almıştır. (Detaylı bilgi için bkz. http://tarihvakfi.org.tr/)

4

INTERDISCIPLINARY Interdisciplinary is an Undergraduate Journal for Humanities and Social Sciences which is a biannual, peer-reviewed undergraduate academic journal devoted to humanities and social sciences. It is currently the sole undergraduate academic periodical devoted to humanities and social sciences in Turkey. The journal was initiated by Interdisciplinary in 2017, a student club based in İstanbul Şehir University, as an incentive to promote undergraduate research and scholarship, provide experience for academic publishing, and contribute to a growing student community of exceptional endeavor. The editorial board accepts applications from all the universities by both undergraduate and graduate students within the relevant fields.

5

DÜZENLEYEN KURUM TARİH VAKFI İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ MODERN TÜRKİYE ÇALIŞMALARI MERKEZİ INTERDISCIPLINARY KULUBÜ

KONGRE AKADEMİK KURULU Mehmet Ö. Alkan, İstanbul Üniversitesi Y. Doğan Çetinkaya, İstanbul Üniversitesi Gökhan Çetinsaya, İstanbul Şehir Üniversitesi Nurşen Gürboğa, Marmara Üniversitesi Ebru Kayaalp, İstanbul Şehir Üniversitesi Ferhat Kentel, İstanbul Şehir Üniversitesi Abdulhamit Kırmızı, İstanbul Şehir Üniversitesi Ayşe Gün Soysal, Boğaziçi Üniversitesi Muzaffer Şenel, İstanbul Şehir Üniversitesi KONGRE DÜZENLEME KURULU Ahmet Enes Akıncı Aybüke Çalışkan Bekir Turan Bilal Burak Akdoğan Cihat Şanlıer Elif Nisa Sadıkoğlu Gökhan Çetinsaya Mahmut Erkam Karakaya Mehmet Ö. Alkan Muzaffer Şenel Özge Keleş Y. Doğan Çetinkaya

6

TARİH ve MEKÂN 19 – 20 Nisan 2019, Cuma – Cumartesi İstanbul Şehir Üniversitesi, Dragos Kampüsü, 6301 ve 6302 KAYIT Kaydınızı kongre sırasında aşağıda belirtilen çalışma saatlerinde kayıt masasında yapabilirsiniz. Merkezin faaliyetlerinden haberdar olmak istiyorsanız kayıt masasına iletişim bilgilerinizi bırakınız. Kayıt Masası Çalışma Takvimi 19- 20 Nisan 2019, Cuma 14.00 – 17.00 ve Cumartesi 09.00 – 13.00 İstanbul Şehir Üniversitesi, Dragos Kampüsü, 6302 YAKA KARTI Yaka kartlarınızı kongre çantası ile birlikte kayıt masasından alabilirsiniz. İLETİŞİM İstanbul Şehir Üniversitesi Modern Türkiye Çalışmaları Merkezi Tel: (+ 90 216) 44 44 0 34 // 9343 E-mail: [email protected] www.cemts.sehir.edu.tr OTURUMLAR / SESSIONS Paneller oturum başkanı tarafından yönetilecektir. Her sunum 15 dakikadır ve sonrasında kısa bir soru cevap kısmı olacaktır. Oturum başkanı sunum düzenini ve zaman ayarlamasını değiştirebilir. KONGRE SEKRETERYASI Koordinatör Muzaffer Şenel: [email protected] Asistanlar Burak Bilal Akdoğan: [email protected] Özge Keleş: [email protected]

7

KONGRE PROGRAMI Bildiri özetlerine sempozyum web sayfasından da ulaşılabilir. www.sehir.edu.tr/cemts 19 Nisan 2019 Cuma Yer: Dragos Kampüsü, 6301 & 6302 14:00 – 17:00 Kayıt 14:30 – 15:00 Takdim Konuşmaları 15:00 – 16:00 Açılış Konferansı:

Bekir Ağırdır KONDA "Üç Türkiye": Türkiye'de Sosyolojik Dokuyu Anlamak için bir Model Önerisi 16:00 – 16:30 Kahve-çay arası 16:30 – 18:00 I.Oturum: AB6 - 6301 ŞEHİR ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Fatmagül Bektay

Tarih Vakfı

Bahar Kılan Marmara Üniversitesi Mekanın Cinsiyeti ve Yeni Orta Sınıf Karşılaşmaları: Çekmeköy Örneği

Rabia Demirci Marmara Üniversitesi Genç Kadınların Mekan Kullanımında Sınırlar ve Stratejiler: Kağıthane Örneği

Havva Yılmaz İstanbul Şehir Üniversitesi Kadıköy’ün Modernleşmesi: Bir Osmanlı Sayfiyesinde Gündelik Hayat ve Toplumsal Değişim

Sevde Akkuş Meşe İbn Haldun Üniversitesi Kapalı Siteler ve Mahalle Dokusunun Dönüşümü: Nişanca Mahallesi ve Beyaz Rezidans Karşılaştırması

Ümran Kemikli Ertan İstanbul Şehir Üniversitesi Smoking Cessation as a Public Health Policy: Transformation of Subjectivities and Assessment of Risk

8

II. Oturum AB6 – 6302 OSMANLI TARİHİ ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Çoşkun Çakır İstanbul Şehir Üniversitesi

Abdulvahap Alıcı Necmettin Erbakan Üniversitesi Ulus-Devletin Avrupalı Kökenleri: Ekonomik ve Sosyal Yapının Politik Aracı

Mustafa Runyun Boğaziçi Üniversitesi Temettuat Kayıtlarına Farklı Bir Yaklaşım: 19.yy Osmanlısı’nda Vergi, Refah ve Ekonomik Ortam

Turkana Allahverdiyeva İbn Haldun Üniversitesi Comparative Analysis of Ransom Slavery Alongside the Ottoman-Europe Frontiers

20 Nisan 2019 Cumartesi 10:00-11:15 III. Oturum AB6 - 6301 AVRUPA BİRLİĞİ ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Muzaffer Şenel İstanbul Şehir Üniversitesi

Ahmet Şahin University of Amsterdam PESCO and the Future of Security Cooperation and Integration between the EU and Turkey

Büşra Kılıç Marmara Üniversitesi Sorumlu Komşu Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Bölgesel Politikaları: İşbirliği ve Çatışma Alanları

Selim Mürsel Yavuz Bilkent Üniversitesi European Union Readmission Agreements as Securitization Instruments: The Cases of Turkey and Pakistan

9

IV. Oturum AB6 – 6302 TOPLUM, TARİH VE SİYASET Oturum Başkanı: Nurşen Gürboğa Marmara Üniversitesi

Nurettin Ürün Yıldız Teknik Üniversitesi Hutbenin Yeni Anlamları: Erken Cumhuriyet Döneminde Türkçe Hutbe Talepleri

Emre Feyzi Çolakoğlu Bursa Teknik Üniversitesi ABD'nin Türkiye'de Bolşevizm Algısı

Smyth Patrick Sean Independent Scholar A Specter Haunting Turkey: Transnational Armenian-Kurdish Nationalist Cooperation at the Turn of the 1930’s

11:15 – 11:30 Kahve-çay arası 11:30 – 13:00 V. Oturum AB6 - 6301 AVRASYA ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Vügar İmanbeyli İstanbul Şehir Üniversitesi

Viktorya Erdoğu İstanbul Şehir Üniversitesi The Growing Influence of the Russian Orthodox Church in Politics and Civil Society after 1991

Bekir Turan İstanbul Şehir Üniversitesi Europeanization of the Western Balkans: The Case of Serbia

Ali Emre Sucu Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (MGIMO) Türkiye'nin Orta Asya Siyasetinde İşbirliği Örneği: Türk Keneşi

Rumeysa Şenoğlu İstanbul Şehir Üniversitesi Türkiye’nin Afganistan’da Yumuşak Güç Siyaseti

10

VI. Oturum AB6 - 6302 TÜRK EDEBİYATI ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Sinan Yıldırmaz İstanbul Üniversitesi

Naciye Şeyma Kara Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türkiye Modernleşmesini Mai ve Siyah ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Romanlarıyla Düşünmek

Sinan Rodoslu İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Peyami Safa’nın Batılı ve Pejoratif Tipi: Behiç

Şuhedanur Hacıalioğlu İstanbul Şehir Üniversitesi Askeri Darbe ve Edebiyat: 12 Eylül ve Hapishane Edebiyatı

13:00 – 14:30 Öğle Yemeği 14:30 – 16:00 VII. Oturum AB6 – 6301 GÖÇ, TOPLUM VE SİYASET Oturum Başkanı Şima İmşir

İstanbul Şehir Üniversitesi

Eda Kirişçioğlu University of Amsterdam Borders at the Agenda of the Turkish Parliament: An Analysis of Debates on Mass Refugee Flows from Bulgaria (1989), Iraq (1991) and Syria

Fatmanur Delioğlu İstanbul Şehir Üniversitesi Securitisation of Migration: The Case of Calais Camp

Medine Derya Canpolat Kapadokya Üniversitesi Sivas’taki Afganistanlı Sığınmacıların Sosyokültürel Yaşama Uyumları

Nezih Onur Kuru Koç Üniversitesi Intergroup Conflicts in Urban Neighborhoods: Syrian Refugees and Turkish Citizens

11

VIII. Oturum AB6 – 6302 KADIN, TOPLUM VE SİYASET Oturum Başkanı: Ebru Kayaalp İstanbul Şehir Üniversitesi

Ebrar Begüm Üstün Yıldız Teknik Üniversitesi Cumhuriyet Dönemi Kadın Cinayetlerinin İstanbul Gazetelerine Yansıma Biçimleri (1923-1945)

Aliye Gamze Sarıtunalı Manisa Celal Bayar Üniversitesi Cumhuriyet Modernleşmesinde Kabul Görmeyen Bir Siyasal Oluşum: Kadınlar Halk Fırkası

Feyza Arberk Bozoğlu Middle East Technical University “Project feminism”: The New Area for Feminist Movements in Turkey?

16:00 – 16:15 Kahve-çay arası 16:15 – 17:45 IX.Oturum AB6 – 6301 TÜRK DIŞ POLİTİKASI ÇALIŞMALARI Oturum Başkanı: Hasan Kösebalaban İstanbul Şehir Üniversitesi

Kevser Ergin İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türkiye Diyanet Vakfi'nın İnanç Diplomasisi

Mehmet Akif Koç Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Bölgesel İşbirliği, D-8’in Geleceği ve Türkiye’nin Rolü

Neslihan Tezcan İstanbul Şehir Üniversitesi Turkey’s Contribution to UN Peacekeeping Operations: 1990 to 2017

Aytül Altan Özel ve Elçin Macar Yıldız Teknik Üniversitesi Türk- Yunan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu ve 1964 Sürgünü

Hüseyin Haydari Bahçeşehir Üniversitesi

12

Internationalization of Turkish Foreign Policy in Interwar Period X. Oturum AB6 - 6302 KİMLİK, TOPLUM VE SİYASET Oturum Başkanı: Mehmet Fatih Uslu İstanbul Şehir Üniversitesi

Etem Yunus Akbayır Hacettepe Üniversitesi 2010’larda Atatürk İmgesinin Yeniden Oluşumu

Günce Sabah Eryılmaz Galatasaray Üniversitesi Türkiye’de Ulusalcılığın Anti-Batı Söylemindeki Değişim: İki Olay Analizi

Melike Gale İstanbul Şehir Üniversitesi Secularism as Exclusionary Dynamics of Turkish Democracy

Nagehan Zeynep Ceylanlar Uludağ Üniversitesi Türkiye'de Katolik Rahibe Olmak: İsa Mesih'ın Küçük Kız Kardeşleri Örneği

Kapanış 17:45 – 18:00

13

ÖZETLER VE

KISA ÖZGEÇMİŞLER

14

ABDULVAHAP ALICI NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ ULUS-DEVLETİN AVRUPALI KÖKENLERİ: EKONOMİK VE SOSYAL YAPININ POLİTİK ARACI Ulus-devlet, ortaya çıktığı Batı Avrupa’nın sosyal ve ekonomik gelişmelerinin siyasi bir sonucudur. Bahsedilen dönemde oluşan kapitalist sermaye, kendini yaşatabilmek için sürekli bir kar akışına ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle, hegemon yapılar kendilerini yaşatmak için ulus-devlet modelini araçsallaştırmışlardır. Hususi bir coğrafyada, özel şartlarda ortaya çıkan bir model, kendisini ayakta tutmak için kendine benzeyen yapılar oluşturmaya yönelecektir. Bu sayede sistemin yaşaması için gerekli olan altyapı, süreklilik kazanacaktır. Burjuva sınıfının ihtiyacı olan politik bir araç olarak doğan ve araçsallaştırılan model, batı Avrupa için bir sonuçtur. Aynı model, diğer ülkeler için bir amaçtır ve Osmanlı Devleti başta olmak üzere diğer ülkeler için gerekli sosyal ve ekonomik temellerden yoksunluk söz konusudur. Onun için bu ülkeler, hegemon güçlerin uygulama alanları olacaktır. Bu çalışma, ulus-devlet yapısının ilk ortaya çıktığı Avrupa ülkeleri ve Osmanlı Devleti arasındaki farklılıkları değerlendirmeyi amaçlamıştır. Bunun için teorik çerçeve ve somut veriler karşılaştırmalı olarak göz önünde tutulacaktır. Osmanlı aydınlarının ulus-devlet algısındaki benzerlik ve farklılıklar ile ulus-devlet fikrinin merkezi olan devletler ve Osmanlı Devleti’nin sosyal ve ekonomik yapısının karşılaştırılması hedeflenmektedir. Abdulvahap Alıcı, lisans eğitimini 2013 yılında TOBB ETÜ Tarih bölümünde, yüksek lisansını 2016 yılında ODTÜ'de tamamlamıştır. Alıcı, Necmettin Erbakan Üniversitesi'nde doktora çalışmalarına devam etmektedir.

15

AHMET ŞAHİN UNIVERSITY OF AMSTERDAM PESCO AND THE FUTURE OF SECURITY COOPERATION AND INTEGRATION BETWEEN THE EU AND TURKEY In recent years perceptual and policy differences have tested the willingness of the United States of Americas continuous role as guarantor of European security demands within NATO. This has prompted the European Union and its citizens to pursue defense cooperation on a larger scale throughout the region. With the founding of the Permanent Structured Cooperation or PESCO, European nations have strived to achieve more effective and efficient means of accomplishing defense and security cooperation through integration by various cooperation efforts. Yet the nature of such of cooperation bears various policy and integration challenges, evidence of such lay with perpetual differences in scope and the turbulent political developments of the European Union. Within the vast array of challenges, come the issue of non-European Union members but essentially NATO member states such as Turkey, Norway and possibly the United Kingdom soon may face certain cooperation issues with PESCO nations aiming for greater defense integration within the European continent. The study has sought to establish 1) what difficulties PESCO might pose against third party states especially Turkey possible future 2) The affects it could have on the future EU defense industry 3) what have been the main causal factors for the EUs wish to strengthen defense integration since 1991, the time-period hereby being divided in three subsequent cases. The explanation for behavior can thus explained from several theoretical perspectives. Whereas in some cases specific variables led to specific types of behavior or possible future outcomes for the future of both the EU and the defense integration. Ahmet Şahin received his B.A. from Başkent University with a double degree Political Science and International Relations and English Language Teaching. Şahin is currently his graduate studies at University of Amsterdam,

16

Political Science and International Relations. His research focuses on contemporary defence, military trends and defense economics, defense studies and global security. ALİ EMRE SUCU MOSKOVA DEVLET ULUSLARARASI İLİŞKİLER ENSTİTÜSÜ (MGIMO) TÜRKİYE'NİN ORTA ASYA SİYASETİNDE İŞBİRLİĞİ ÖRNEĞİ: TÜRK KENEŞİ Bu çalışmada, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye’nin Orta Asya’da geliştirmiş olduğu çok taraflı hükümetler arası işbirliği modelinden birisi olan Türk Dili Konuşan Devletler İşbirliği Konseyi ele alınacaktır. Türk Keneşi olarak adlandırılan konsey, 2009 yılından itibaren faaliyetlerine başlamıştır ve bugün Özbekistan’ın da katılımıyla dört Orta Asya ülkesi (Tacikistan hariç) ve Azerbaycan ve Türkiye’nin de bir arada olduğu altı üyeden oluşmaktadır. Çalışmada konseyin yapısı ve faaliyetleri bağlamında, Türkiye’nin Orta Asya politikası ele alınacaktır. Bu amaç için, gözden kaçırılmaması gereken bir nokta olarak, 2000’li yıllardan itibaren gelişimi hızlanan ve bugün bazı kişilerce ‘stratejik ortaklık’ düzeyinde tanımlanan Türk-Rus ilişkilerinin Orta Asya’daki yorumu, Türk Keneşi bağlamında değerlendirilecektir. Böyle bir değerlendirme, Türkiye’nin Orta Asya’daki politikasına gerçekçi bir bakış açısı sağlayabileceği gibi Türkiye ve Rusya’nın Orta Asya’daki varlığına yönelik karşılaştırmalara dair de giriş niteliğinde bir örnek sunacaktır. Rusya tarafından Türk Keneşinin faaliyetlerinin yakından takip edildiğini ve akademik çalışmalar anlamında karşılaştırıldığında Türkiye’den daha fazla konsey ile ilgili yayın yapıldığını göz önünde bulundurursak, bundan sonraki dönemler için Türk akademisine de küçük bir katkı sunması açısından bu çalışma bir örnek olabilir. Ali Emre Sucu , 2013 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde lisans eğitimini tamamladı. 2015-2017 yılları arasında yüksek lisans eğitimimi Rusya'nın Orta Asya'da yaşayan Ruslar üzerindeki dış politika yaklaşımları üzerine St. Petersburg Devlet Üniversitesi'nde tamamlayan Sucu, 2018

17

yılında Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde doktora eğitimine başladı. Çalışmaları Rusya’nın Orta Asya ve Türkiye ilişkilerine yoğunlaşan Sucu iyi derecede Rusça ve İngilizce bilmektedir. ALİYE GAMZE SARITUNALI MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ CUMHURİYET MODERNLEŞMESİNDE KABUL GÖRMEYEN BİR SİYASAL OLUŞUM: KADINLAR HALK FIRKASI Osmanlı Devleti’nin yerini modern ve demokratik bir sistemi benimsemiş Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakması ile var olan sosyal ve siyasal yapı bir dönüşüm sürecine girmiştir. Etkileri ve faaliyetleri Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan modernleşme süreci, Cumhuriyet ile büyük bir ivme kazanmıştır. Bu süreç Cumhuriyet’in reformist yapısı ile toplumun her alanını etkilemiş, aynı zamanda bireylerin kimliklerinin inşa etmelerinde önemli bir görevi üstlenmiştir. Cumhuriyet reformlarının laiklik ekseninde en önemli öznelerini hiç kuşkusuz kadınlar oluşturmuştur. Kadınlar bu süreç içinde toplumsal hayata dâhil olma ve/veya dâhil edilme deneyimlerini elde etmişlerdir. Bununla birlikte kadınların siyasal alana ilk kez adım atmaları kendi çabalarının bir ürünü olduğunu göstermektedir. Fakat kadınlar bu ilk deneyimlerinden olumsuz bir cevap almışlardır. Bu noktada bu çalışma, Nezihe Muhiddin önderliğinde kurulan Kadınlar Halk Fırkası’nın kadınların ilk kez siyasi bir oluşum içinde kendi kimliklerini inşa etmelerinin yanı sıra feminist bir hareket çevresinde toplandıklarını ve bu aşamada çeşitli haklar talep ettiklerini de gözler önüne sermektedir. Çalışmanın amacı kadınların bu süreç içinde oluşturdukları siyasal yapının oluşumunu, gelişimini ve reddedilişini nedenleri ve sonuçlarıyla incelemektir.

18

Aliye Gamze Sarıtunalı,lisans eğitimini Manisa Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans eğitimimi tamamladı. Aynı üniversitede Kadın Çalışmaları programında yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İlgi alanı Kadın çalışmalarıdır. AYTÜL ALTAN ÖZEL ve ELÇİN MACAR YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TÜRK- YUNAN İLİŞKİLERİNDE KIBRIS SORUNU VE 1964 SÜRGÜNÜ Türkiye ile Yunanistan 30 Ekim 1930 yılında imzalanan “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması”yla birlikte barış yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır. Askeri ittifaklar, iktisadi ve kültürel işbirliklerinin yanında 1952 yılında NATO üyeliği ile birlikte Batı bloğunda yer almışlardır. Kıbrıs krizi ile birlikte ikili ilişkiler yeni bir döneme girmiştir. Bu kriz iki ülkedeki azınlıkların durumuna da yeni bir boyut getirmiştir. Her iki ülke de bu dönemden itibaren azınlıklarını baskı unsuru olarak kullanmaya başlamıştır. Türkiye, Kıbrıs’taki çözümsüzlük sürecinde Yunanistan’ı çözüme zorlamak amacıyla Rumları dış politikada bir koz haline getirmiştir. 16 Mart 1964’te 1930 Anlaşması'nın tek taraflı feshiyle 12.000 Yunan uyruklu İstanbullu Rum’un 6 ay içerisinde ülkeyi terk etmesi öngörülmüştür. Yunan uyruklu Rumlar ile Türk uyruklu Rumların evlilikler yoluyla aile kurmuş olmaları, bu rakamı 40.000 gibi tahmin edilenin üstünde bir sayıya çıkarmıştır.1964-1965 yılları arasında yoğun bir kitlesel göç yaşanmıştır. Bu çalışmada, Türk- Yunan ilişkilerinin niteliği ele alındıktan sonra Kıbrıs Sorunu ile 1964’te yaşanan sınır dışı vakalarının arasındaki bağlantı incelenecektir. Bunu yaparken literatür çalışmasının yanında Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, İngiliz Devlet Arşivi, Ulusal Arşivler ve Kayıtlar İdaresi (NARA) taranmış; dönemin gazetelerinden konuyla ilgili çıkmış haberler ve köşe yazıları analiz edilmiştir. Aytül Altan Özel, Yıldız Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü yüksek lisans öğrencisidir. Türkiye’de gayri- müslüm azınlıklar, milliyetçilik çalışmaları, kadın çalışmaları ve toplumsal cinsiyet konuları akademik ilgi alanları arasında yer almaktadır. İyi derecede İngilizce, orta düzeyde Yunanca ve Fransızca bilmektedir. Elçin Macar, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini almıştır. Azınlıklar, kilise- devlet ilişkileri, Türk- Yunan İlişkileri üzerine çalışmaktadır.Yayınlanmış kitapları şunlardır:Fener Patrikhanesi (Yorgo Benlisoy ile birlikte), (Ankara: Ayraç, 1996), İstanbul’un Yok Olmuş İki Cemaati: Doğu Ritli

19

Katolik Rumlar ve Bulgarlar, (İstanbul: İletişim, 2002), Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi, (İstanbul: İletişim, 2003), Heybeliada Ruhban Okulu'nun Geleceği Üzerine Tartışmalar ve Öneriler, (Mehmet Ali Gökaçtı ile birlikte) (İstanbul: TESEV, 2005), İşte Geliyor Kurtuluş: Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nda Yunanistan’a Yardımları (1940-1942) (İzmir: İzmir Ticaret Odası, 2009), Beyaz Rus Ordusu Türkiye’de (Oya Dağlar Macar ile birlikte), (İstanbul: Libra, 2) BAHAR KILAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ MEKANIN CİNSİYETİ VE YENİ ORTA SINIF KARŞILAŞMALARI: ÇEKMEKÖY ÖRNEĞİ Konusu yeni orta sınıf kadınların aile içi rolleri, tüketimleri, sınıf pratikleri, mekan algıları olan bu çalışma Çekmeköy'de bir sitede, ağırlıklı olarak eğitim yoluyla yükselen yeni orta sınıf kadınların kültürel sermayeleri üzerinden kendilerini sınıfsal olarak inşa etme süreçlerini incelemektedir. Yeni orta sınıf kadınların ortak mekanda iktisadi ve kültürel sermaye, muhafazakar-seküler ayrımları bağlamında iktisadi sermaye sahibi ama, kültürel sermayeden görece yoksun yeni orta sınıf kadınlar karşısında kendilerini yaşam tarzları, kimlikleri ve aidiyetleri üzerinden ayrıştırmalarını ve kendilerini yeniden özne olarak inşa etmelerini tartışmaktadır. Siteler, Türkiye'nin 1980 sonrası küresel tüketim kültürüne dahil olmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni yerleşim birimleridir ve orta ve üst-orta sınıfların kimliklerinin inşasında önemli rol oynamışlardır. Siteleri ele alan çalışmaların toplumsal cinsiyet boyutu genellikle kadınların kent merkezlerinden uzaklaştığı, çepere itildiği ve buradaki temel aktivitenin ise tüketim olduğu üzerinedir. Bununla birlikte siteler, literatürde daha çok site içi ile dışı arasında yaşanan ayrışma temelinde ele alınmış ve bu ayrışma sitelerin kendine yeten mekanlar olmalarından kaynaklı farklı sınıftan kesimlerin birbirlerine temas etmemesinden dolayı sosyo-ekonomik temelli okunmuştur. Bu çalışma hem site içi ve dışı arasında yaşanan ayrışmanın sosyo-ekonomik temelden sosyo-kültürel temele kaymasına hem de site içerisinin heterojen olmasından dolayı farklı yeni orta sınıf pratiklerinin birbirinden ayrışmalarına odaklanır. Çalışma 2017 yılında başlayan ve yaklaşık bir yıl süren etnografik yöntemle gerçekleşmiş olup Çekmeköy'de bir sitede yaşayan 25 yeni orta sınıf kadınla yapılan derinlemesine mülakata ve gerek site içerisinde gerek dışarısında yeni orta sınıf kadınların kullandıkları mekanlardaki katılımcı gözleme dayanır. Çalışma kadınların aile içi rolleri, site içerisinde kültürel sermayesi güçlü kesimlerin iktisadi sermayesi güçlü kesimlerle tüketim üzerinden ayrışmalarını ve alım gücü artan İslami orta sınıfların mekana dahil olmasıyla seküler yaşam tarzının baskın olduğu bu sitede tarafların mekan üzerinden mücadelelerini çözümler. Böylece, bu çalışma yeni orta sınıf içindeki ayrışmalara odaklanarak, yeni orta sınıfın çok da homojen olarak ele alınamayacağını iddia eder.

20

Bahar Kılan, 2015 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi(ÇAP) bölümlerinde tamamladı. Lisansüstü eğitimine Marmara Üniversitesi Yerel Yönetimler ve Kent Politikaları bölümünde başlayan Kılan’ın çalışmaları kent, toplumsal cinsiyet ve yeni orta sınıf çalışmalarına yoğunlaşmaktadır. Halen "Gündelik Hayatın Cinsiyeti: İstanbul'da Kentsel Mekan ve Yeni Orta Sınıf Pratikleri" isimli tez çalışmasını yürütmektedir. BEKİR TURAN İSTANBUL ŞEHİR UNIVERSITY EUROPEANIZATION OF WESTERN BALKANS: THE CASE OF SERBIA The European Union which is branded as normative power and wants to consolidate this concept, creates its own space around its values like a water wave. This situation has been put into a policy framework and its systematic. In today’s international relations literature, the term meets with the concept of Europeanization when it comes to the Western Balkans on the road of EU. Within the academic literature, Europeanization as a concept has been attracted a lot of attention in Western Balkans recent years. However, it is seen totally different in practice that the effects of concept and consequently its success lead to different perspectives. Considering the changes and continuities in the post-Yugoslavia region, the desire for development and sustainability of Western Balkan countries ensures that Europeanization is concentrated on the rational character of Serbia which is recognized as one of the most important countries of the Balkans in respect of both its historical background and its current situation. Within this context, this study is to examine how and in what ways EU foreign policy which was designed to be under the control of member states can be effective towards Western Balkans. Particularly, the impact of the European Union on Serbia in the solution of the Kosovo crisis, which we have stepped into its 20th annual year, to what extend has caused or changed the country's foreign policy. Is there any approach to Serbia that is closer to Russia in foreign policy? Planning to address the foreign policy of Europeanization which is prone to downward from the main question. Thus, it will be shown whether Europeanization is a convergence in Western Balkans or a differentiation.

21

Bekir Turan completed his undergraduate studies at Eskişehir Osmangazi University, Department of International Relations. He is a graduate student at the Department of Political Science and International Relations in İstanbul Şehir University. Turan is a teaching assistant at the Center for Modern Turkish Studies and serving as a facilitator at SOLIYA Connect Program. His studies focuses on Balkan Studies, Turkish Foreign Policy toward the Balkans, EU-Balkans relations and NGO’s role in foreign policy. BÜŞRA KILIÇ MARMARA ÜNİVERSİTESİ SORUMLU KOMŞU AVRUPA BİRLİĞİ (AB) VE TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL POLİTİKALARI: İŞBİRLİĞİ VE ÇATIŞMA ALANLARI Avrupa Birliği (AB) çatışmalarla çevrili komşu coğrafyasında güvenliği, adil bir refah dağılımını ve siyasi istikrarı sağlamak amacıyla 2004 yılından beri Avrupa Komşuluk Politikası’nı (European Neighborhood Policy – ENP) bir dış politika aracı olarak kullanmaktadır. Komşuluk politikası “Doğu Komşuluk Politikası” ve “Güney Komşuluk Politikası” olmak üzere iki bölgeyi ve toplamda on altı ülkeyi kapsamaktadır. Türkiye, AB’ye tam üye adayı olan bir ülke olarak bu politikanın çerçevesi dışında kalmıştır. Türkiye ile AB’nin ortak komşu coğrafyasında yürütülen bu dış politika, Türkiye’nin hala Birlik üyesi olmaması sebebiyle, Türkiye’nin söz hakkı olmadan ilerlemektedir ve böylece iki aktör farklı dış politikalar yürütmektedir. AB komşuluk politikası ortaya çıktığı dönemde oldukça iddialı hedefler ortaya koymuştur ancak süreç içerisinde AB’nin dış politika kapasitesi ile hedefleri arasındaki asimetri fark edilmiş ve komşuluk politikasına 2011 ve 2015 yıllarında iki önemli güncelleme getirilmiştir. Güncellemelerin tarihleri, Avrupa özelinde ve dünya genelinde yaşanan kırılmalar ile yakından ilintilidir. Euro bölgesinde yaşanan ekonomik krizin etkileri, Arap Ayaklanmaları’nın yarattığı siyasi istikrarsızlık, Suriye iç savaşı ve Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi gibi gelişmeler; komşuluk politikasının uygulanmasını sekteye uğrattığı gibi komşu bölgelerde de AB’ye karşı şüphe yaratmıştır. AB’nin normatif ve liberal kimlik tanımlamaları ile pragmatik dış politika uygulamaları arasındaki çelişki sürekli eleştirilmektedir. Türkiye ise AB ile paylaştığı coğrafyada önemli bir bölgesel aktör konumundadır. Bir ulus devlet olarak Türkiye’nin dış politikası, nev-i şahsına münhasır (sui generis) bir örgüt olan AB’ye göre daha rasyonel temellere ve çıkarlara dayanmaktadır. Bu durumda sürekliliğe dayanan bir dış politika üretebilmekte ve ülkelerle kurduğu ikili ilişkilerde eşitlik ilkesine göre hareket edebilmektedir. Bu çalışmanın amacı; Türkiye ve AB’nin ortak bölgelerde yürüttükleri dış politikalarının karşılaştırılması; bu çerçevede olası çatışmaların ve gerekli işbirliklerinin değerlendirilmesidir. Çalışmanın zaman aralığı, komşuluk politikasının güncellendiği ve Türkiye’nin dış politikasında düzen kurucu bir rol üstlenmeye başladığı 2011 yılından itibaren başlayacak; AB’nin dış politika aracı olarak kullandığı Komşuluk Politikası ile Türkiye’nin dış politikası konjonktürel bağlamda karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir.

22

Büşra Kılıç, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Yüksek lisans eğitimime Marmara Üniversitesi, Uluslararası Politik Ekonomi Bilim Dalı'nda "G-20 Orta Ölçekli Ülkeleri (MIKTA) ve Türkiye'nin Kalkınma Bağlamında Karşılaştırmalı Analizi" başlıklı çalışmasıyla tamamladı. Halen aynı programda doktora eğitimine devam etmektedir. EBRAR BEGÜM ÜSTÜN YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ CUMHURİYET DÖNEMİ KADIN CİNAYETLERİNİN İSTANBUL GAZETELERİNE YANSIMA BİÇİMLERİ (1923-1945) Şiddet “sertlik, kaba güç ve duyguda veya davranışta aşırılık” anlamlarına gelmektedir. Farklı türlerde sınıflandırılması dolayısıyla şiddet çok yönlü bir olgudur ve toplumsal bir sorundur. Şiddet fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik unsurlar içerebilir ve bu çalışma, kadına yönelik şiddetin en uç noktasındaki kadın cinayetlerine odaklanmaktadır. Kadın cinayetleri “kadınların kadın olmaları dolayısıyla erkekler tarafından öldürülmesi” durumudur ve cinsiyet eşitsizliğine dayalı toplumsal bir sorundur. Bu çalışmada, “namus”, “töre”, miras ya da kıskançlık dolayısıyla erkekler tarafından işlenen kadın cinayetleri ele alınacaktır. Çalışma bu olgunun tarihsel süreçte Cumhuriyet Dönemi (1923-1945) İstanbul basınına nasıl yansıdığını analiz edecektir. Burada temel motivasyon erken Cumhuriyet Türkiyesi’ni kapsayan bu dönemde medya/basın dilinin ve söyleminin gazetelerdeki kadın cinayetleri haberlerine nasıl yansıdığını anlatmaktır. Çalışma 22 yıllık bir süre ile sınırlandırılmıştır ve ideolojik olarak birbirinden ayrılan (ya da ayrıldığını iddia eden), en az 5 yıl boyunca yayınlanmış gazeteler, İkdam, Cumhuriyet, Son Posta, araştırmaya dahil edilmiştir. Çalışma için erken Cumhuriyet Türkiyesi’nin gazete arşivlerinde yer alan haberler birincil kaynak olup, bu haberlerin söylem analizi yapılacaktır. Söylem analizi, bireylerin ve kurumların dili nasıl kullandıklarını incelemeye olanak sağlayan bir araştırma metodudur. Böylece çalışmada hangi ifadelerin kullanıldığı, nelere vurgu yapıldığı, haberlerin sunumunda kullanılan fotoğraflar veya kadın cinayeti haberlerinin genellikle kaçıncı sayfalarda yer aldığına dikkat edilecektir ve “fail”, “mağdur” ve toplum açısından bu cinayetlere nasıl yaklaşılmakta olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. Burada hangi tür konuların haberleştirildiği ve sıklıkla üzerinde durulduğu analiz edilecektir.

23

Ebrar Begüm Üstün, lisans eğitimini Süleyman Şah Üniversitesi Sosyoloji bölümünde tamamladı. Üstün, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. EDA KİRİŞÇİOĞLU UNIVERSITY OF AMSTERDAM BORDERS AT THE AGENDA OF THE TURKISH PARLIAMENT: AN ANALYSIS OF DEBATES ON MASS REFUGEE FLOWS FROM BULGARIA (1989), IRAQ (1991) AND SYRIA Borders at the Agenda of the Turkish Parliament: An Analysis of Debates on Mass Refugee Flows from Bulgaria (1989), Iraq (1991) and Syria (2011-2013) This research examines the Turkish Parliament’s border conceptualizations during the mass refugee flows. Analyzing the states’ border conceptualizations is significant to evaluate on their policies on migration, refugees, asylum-seekers and citizenship. The research aims to contribute to the theoretical, empirical, and policy-oriented discussions on reception of refugees at the borders with the following main research question: How does and in which levels the Turkish state contextualize national borders during mass refugee flows? It provides a comparison between three mass refugee flows to Turkey, namely from Bulgaria in 1989, from Iraq in 1991 and from Syria in 2011-2013. Using the data from parliamentary minutes and in-depth interviews with key-bureaucrats, it makes a qualitative content analysis and creates a conceptual schema which reveals in which levels the state officials discuss borders. Most research analyzing state policies in border and migration studies focus on secondary data based on laws and regulations. The novelty of the research is based on focusing on the policy-making processes and discussions on policy-making through analyzing the parliamentary minutes.

24

Eda Kirişçioğlu completed her BA in International Relations at the Bilkent University in 2016 with a final project on Turkish government’s education policies for Syrian refugee children. Following her BA, Kirişçioğlu continued to research on migration and state’s discourses on borders and territories for her master studies. In relation with her interests, she began to work as a researcher for MiReKoc (Migration Research Center at Koc University). She received her MA degree from the Department of International Relations and Political Science at the Koc University, with a specialty on migration and borders. Kiriscioglu is currently a PhD student at the University of Amsterdam (UvA). Her research interests include European and international politics with a focus on border and migration studies with particular attention to Turkey. EMRE FEYZİ ÇOLAKOĞLU BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ABD'NİN TÜRKİYE'DE BOLŞEVİZM ALGISI Rusya’da 1917 yılında gerçekleşen Bolşevik Devrim Rus tarihini olduğu kadar dünya tarihini de derinden etkilemiştir. Devrim, Rusya’nın I. Dünya Savaşı’nda savaştığı ülkelerle barış anlaşması imzalayarak savaştan çekilmesini sağlamıştır. Bu dönemde Rusya’da gerçekleşen devrim Osmanlı Devleti’nin savaş halinde olması nedeniyle yakından takip edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ilk başlarda azınlıklar arasında ortaya çıkmaya başlayan sosyalist düşünce 1908 devriminin ardından Türkler arasında da yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Hatta bu yaygınlık Osmanlı Devleti’nde birçok sosyalist fırkanın kurulmasını da sağlamıştır. Her ne kadar I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu anlamda bir durgunluğa yol açsa da sosyalist faaliyetler savaşın ardından daha geniş kitlelere ulaşmaya başlamıştır. Öte yandan, Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılarak İtilaf Devletleri ile bir mütareke antlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşmaya dayanan İtilaf Devletleri vakit kaybetmeden Anadolu’nun işgaline başlamışlardır. Bu işgallere karşı direnişi organize eden Ankara hükümeti ise Misak-ı Milli çerçevesinde işgalcilere karşı anti-emperyalist bir Kurtuluş Savaşı başlatmıştır. Ankara hükümeti savaş sırasında Bolşevik Rus hükümetiyle yakın ilişkiler kurmuş ve emperyalist devletlere karşı Rus hükümetinin desteğini sağlamıştır. Bu yakınlaşma, Anadolu’da ortaya çıkan Bolşevik hareketlere kısıtlı bir hareket alanı sunmuş ve hatta Ankara hükümetinin resmi bir komünist fırkanın kurulmasını teşvik etmesini dahi sağlamıştır. Diğer taraftan, Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa girmesi nedeniyle ABD ile diplomatik ilişkilerini 1917 yılında sona erdirmiştir. Bu ilişkiler her ne kadar resmi olarak ancak 1927 yılında tekrar kurulabilse de arada geçen dönemde ABD’nin birçok askeri, diplomatik ve ticari temsilcisi Türkiye’de görev yapmaya devam etmiştir. Bu temsilciler, ABD’nin Türkiye’deki çıkarları doğrultusunda siyasi, iktisadi ve toplumsal birçok gelişmeyi merkeze raporlamışlardır. Bu kapsamda sunulacak bildiri başta ABD dışişleri bakanlığı arşiv kayıtlarına dayanarak Milli Mücadele ve erken cumhuriyet döneminde ortaya çıkan Bolşevik hareketlerin ABD askeri, diplomatik ve ticari temsilcileri tarafından hangi ölçüde takip edildiği ve raporlandığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bildirinin bir diğer amacı ise ABD dışişleri bakanlığı arşiv kayıtlarından yararlanarak Milli Mücadele ve erken cumhuriyet dönemi Bolşevik hareketleri hakkında yeni bilgi ve belgeler ortaya koymaktır.

25

Emre Feyzi Çolakoğlu lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler tamamladıktan sonra Çolakoğlu, doktora eğitimine Ege Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler programında başladı. Çolakoğlu, aynı zamanda Bursa Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişiler bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır. ETEM YUNUS AKBAYIR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ 2010’LU YILLARDA ATATÜRK İMGESİNİN YENİDEN OLUŞUMU Bu çalışmada, 2010’lu yıllardan sonra oluşan, lider olarak Mustafa Kemal Atatürk imajı incelenecektir. Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı dönemde en çok heykeli dikilen, üzerine en çok methiyeler yazılan liderlerden biridir. 1930’lu yıllarda, Atatürk’ün liderliği, Cumhuriyet Halk Partisi elitleri tarafından kutsanmış ve siyasetin merkezinde bir kırmızıçizgi haline gelmiştir. Öldüğü yıl olan 1938’den sonra, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte bu imajın görünürlüğü azalmış, ancak 1950’den sonra Demokrat Parti’nin, bir siyaset hamlesi olarak, yeniden görünür kılınmış, Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkartılmıştır. Demokrat Parti’nin gidişiyle birlikte görünürlüğü biraz daha azalmış, 1980’de askeri müdahalenin bir meşruiyet tabanı olarak göstermesiyle yeniden görünür kılınmıştır. 2010’lu yıllara gelindiğinde ise iktidar partisinin resmi ideoloji aleyhine söylemleri ve milli bayramların devlet eliyle kutlanmaması kararı üzerine, Atatürk toplumun seküler denilebilecek kesimi tarafından sahiplenilmiştir. Bu süreçte, Anıtkabir’e ziyaret sayıları artmış, arabaların camlarına Atatürk imzalı etiketler yapıştırılmaya başlanmış, Atatürk resminin ve imzasının bulunduğu çeşitli kupa, tabak, ayraç gibi gündelik hayat nesneleri üretilmiş ve yaygınlaşmış, Atatürk bir popüler kültür metası haline getirilmiştir. Bu araştırma, siyaset psikolojisi, sosyoloji ve tarih bağlamında gerçekleştirilecektir.

26

Etem Yunus Akbayır, Gazi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde yüksek lisans öğrenimine devam etmekte olan Akbayır’ın çalışmaları Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemlerinde siyaset ve fikirler tarihine odaklanmaktadır. FATMANUR DELİOĞLU İSTANBUL ŞEHİR UNIVERSITY SECURITISATION OF MIGRATION: THE CASE OF CALAIS CAMP The number of refugees migrating to Europe increased following the start of the Syrian civil war in 2011. However, the fact that European states treat this process as a security issue and see refugees as a threat to European Union “values” has caused more serious problems. European states closed their borders to make it more difficult for refugees to arrive. European policies place refugees' lives at risk as it offers them very limited safe or legal channels to migrate to Europe leaving refugees with the only option of making risky journeys to arrive in Europe. Although European states are signatories to the 1951 Refugee convention (they still are), they signed new agreements to avoid the sanctions of this agreement. Migrants and refugees are increasingly represented by the media and politicians as threats in countries across Europe. With the normalization of hate speech against migrants and refugees, visible/increased police violence against refugees and migrants became possible. While European states were conducting various policies to prevent the arrival of refugees, they did not produce policies to improve the living conditions of the refugees who live in camps and had succeeded in arriving in Europe. Refugees are trying to survive in the camps under bad conditions. The Calais camp in France was one of these camps. The camp of Calais was an unofficial camp and the French government had not taken any steps to improve the conditions in this camp. However, local groups and activists have established a solidarity network with people living in this camp. They even organized demonstrations with refugees and migrants against the state demanding suitable living conditions that preserve human dignity. In this presentation, I will focus on the Calais camp and consider two situations. First, I will focus on state practices of securitizing migration and the normalization of violence against migrants and refugees. Secondly, I will examine solidarity practices that emerge between migrants-refugees and local people and activists in the face of state and security policies

27

Fatmanur Delioğlu graduated from Yıldız Technical University, Department of Political Science and International Relations. She completed an Erasmus internship at the Gender and Diversity Institute in Kiel, Germany and participated in a research project analyzing Turkish media coverage of Syrian refugees at Center for Middle Eastern Studies at Lund University. She is currently studying at Istanbul Sehir University, Department of Political Science and International Relations as a master student. She also completed an internship at İstanbul Policy Center. She is interested in integration policies, refugee solidarity networks, gender and role of non-governmental organizations in constructing social peace. FEYZA ARBERK BOZOĞLU MIDDLE EAST TECHNICAL UNIVERSITY (METU) “PROJECT FEMINISM”: THE NEW AREA FOR FEMINIST MOVEMENTS IN TURKEY? First of all, the purpose of my paper is to unravel the relationship between project feminism and civil society organizations, through its impact on the feminist movements in Turkey. To add on, while engaging with these notions, I will deeply look into how project feminism has affected the spheres of: activism, funding, and the NGOisation process of the women’s movements in Turkey. Moreover, my methodology is based on qualitative research, through secondary sources, such as: crucial scholars, civil society organizations, prime articles, and more. To continue, my prime argument throughout my research is that: “project feminism” has cultivated the political aims in Turkey, into pure project goals and used aggressive behaviour to formulate “activism” by weakening and challenging the political content of the feminist movements in Turkey. Also, I will intertwine my main argument with Daniella Kuzmanovic’s book called: “Refractions of Civil Society in Turkey” (2012) and Z. F. Kabasakal Arat’s notion of: project feminism (2006). However, it is critical to point out that, there has been various studies done in the field of: civil society organizations. But, what makes my study standout it is that: my research ties civil society organizations with the sphere of women and project feminism, my study is put forth between 2018-2019, and I add a new perspective to the field through deeply engaging with various civil society organizations, not only from one spectrum. Keywords: feminist movement, women, Turkey, civil society organizations, project feminism.

28

Feyza Arberk Bozoğlu graduated from the Department of: Political Science and International Relations of Istanbul Sehir University . Currently, Bozoğlu continues her studies at Middle East Technical University in the Department of Gender and Women Studies. Previously, she was a teaching assistant the Center for Modern Turkish Studies. Her studies focus on gender and women, feminism, journalism, civil society organisations, and education. Her pieces on women's rights, education, and civil society organizations were published at the several journals. GÜNCE SABAH ERYILMAZ GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE’DE ULUSALCILIĞIN ANTİ-BATI SÖYLEMİNDEKİ DEĞİŞİM: İKİ OLAY ANALİZİ Yeni milliyetçilik, Soğuk Savaş sonrasında gelişen küreselleşme sürecine tepki olarak ortaya çıkmaktadır. İçinde bulunduğu ulus devlet ile kurduğu ilişkiye göre ayrılıkçı ve korumacı yeni milliyetçilik olmak üzere ikiye ayrılır. Korumacı yeni milliyetçilik, ulus devletinin bekasını her şeyin üstünde tutmakta, kuruluş koşullarına, mitlerine ve kurucu unsurlarına dair nostalji beslemektedir. Bu ideolojik yaklaşım kendi tahayyülündeki ulus devlet ve onu tehdit eden unsurlar üzerine ikili bir ayrıma oluşturur. Algılanan tehdit Avrupa’daki yeni milliyetçilikte olduğu gibi içeriden (göçmenler) veya Türkiye’de olduğu gibi dışarıdan (emperyalist ülkeler) kaynaklı olabilmektedir. 1990’larda Türkiye’de ortaya çıkan ve 2000’lerde ideolojik olarak yaygınlaşan ulusalcılık, dış tehdide karşı korumacı yeni milliyetçiliğin bir örneğidir. Ulusalcılık, Milli Mücadeleyi anti-emperyalist bir mücadele olarak mitleştirmekte, 1930’ların kalkınmacılığına ve devrimciliğine nostalji duymakta ve Türkiye ulus devletinin bu özelliklerini korumayı amaçlamaktadır. Kurucu mitte bulunan Batı emperyalizmi ile mücadele, ulusalcılığın tehdit algılamasını dışarıya yönlendirir. Batılı devletler, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve stratejik önemi nedeniyle gelişmesini istemeyen kötücül güçler olarak nitelendirilmektedir. Bu çalışmada, 1997 Lüksemburg Zirvesi sonrasında ve 2004 Kıbrıs Referandumu sırasında Aydınlık Dergisi, Hürriyet ve Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ulusalcı yazarların söylemleri analiz edilerek ulusalcılığın anti-Batı söyleminin AKP iktidarı ile birlikte nasıl bir değişim geçirdiği araştırılmaktadır.

29

Günce Sabah Eryılmaz, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi Bölümü ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü çift anadal olarak lisans eğitimini tamamladı. Eryılmaz, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladıktan sonra Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktora eğitimine başladı. Bahçeşehir Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Eryılmaz, Türkiye’de korumacı yeni milliyetçi ideoloji örneği olarak ulusalcılık konusu üzerine olan doktora tez çalışmasını sürdürmektedir. HAVVA YILMAZ İSTANBUL ŞEHİR UNIVERSITY KADIKÖY’ÜN MODERNLEŞMESİ: BİR OSMANLI SAYFİYESİNDE GÜNDELİK HAYAT VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM Kadıköy ve sayfiye kültürü, Osmanlı İmparatorluğu’nun cumhuriyet rejimine geçiş sürecinde görülen toplumsal değişimi anlamlandırmak üzere incelenmesi gereken önemli iki konu başlığıdır. Büyük ve kozmopolit bir imparatorluğun, modernleşme ve ulus-devletleşme serüveni, şüphesiz uzun ve sancılı bir süreci kapsar. Toplumsal değişim bağlamında, bu sürecin en kritik evrelerinin 20. yüzyılın başlarında yaşandığı ve başkent olma vasfı ile İstanbul’un, sözkonusu değişimin hem taşıyıcısı hem şahidi olduğu söylenebilir. Kadıköy ise bu dönemde şehrin merkezinde bulunmayan, henüz gelişmekte olan bir banliyösüdür. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren vapur seferlerinin başlaması (1850) ve Haydarpaşa-İzmit demiryolu hattının inşası (1873) ile yapısı değişmeye başlamış, küçük bir köyden, gözde bir sayfiye mekânına dönmüştür. Bir yandan Osmanlı saray elitleri ve bürokratlarının, Levantenlerin, yabancı tüccar ve diplomatların ilgisini üzerinde toplarken, diğer yandan Kuzguncuk yangınından kaçan Yahudiler’i, Kırım Harbi göçmenlerini kucaklamakta, yerli nüfusla beraber çok sayıda sezonluk ya da günübirlik misafiri de ağırlamaktadır. Böylece, hem Boğaziçi’nin şatafatlı yaşantısından uzak, asude bir yerleşim mekânı olmayı, hem de toplumsal denetimin daha hafif olduğu bir zeminde yeni kültürel unsurları içselleştirerek toplumsal değişimin öncüleri arasında yer almayı başarır. Bu çalışmada, semtin, bu dönemde, hem aktörü olduğu, hem de şahitlik ettiği değişim, çeşitli hatıratlar üzerinden ele alınarak Pierre Bourdieu’nun oyun metaforu ve habitus kavramı ekseninde bir değerlendirme yapılacaktır.

30

Havva Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 2014 yılında tamamladı.“İkinci Meşrutiyet Döneminde Kadıköy’de Gündelik Hayat, Statü Grupları ve Sayfiye Kültürü” başlıklı teziyle aynı üniversitede sosyoloji yüksek lisansını tamamlayan Yılmaz halen Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi’nde koordinatör yardımcılığı görevini yürütmektedir. Çeşitli mecralarda yayımlanmış edebiyat ve sinema eleştirileri bulunuyor. HÜSEYİN HAYDARİ BAHÇEŞEHİR UNIVERSITY INTERNATIONALIZATION OF TURKISH FOREIGN POLICY IN INTERWAR PERIOD After the First World War, an environment had emerged in which the idea of multi-national structuring in the world commenced to be expressed. So, the primary purposes of this study were to comprehend the concept of internationalization and then find its implications on Turkish Foreign Policy (TFP). Accordingly, the main research question was; ‘How was the effects of Turkey's tendency to participate in international meetings on TFP during the interwar period?’ Hence, the possible process of internationalization of TFP in the interwar period was discussed in this study. Indeed, no source was found especially in the area of ‘Internationalization of TFP’. Consequently, this study was intended to fill the gap in this field. The literature was reviewed over with some pioneer studies and official documents especially in fields of the significant events of the TFP. Also, interviews were conducted with experts on this subject. Nearly all international talks and agreements between the two World Wars were carefully investigated. The fundamental criterion in investigation was to question whether Turkey has participated in international talks and agreements or not. Another prominent point of the study was the chief motivations of TFP that affects its tendency to participate or not to participate in international activities. According to the findings, the foreign policy of the young Turkish Republic had not been internationalized since it has predominantly focused on the extensive reforms and transformations in domestic politics while its first few years. Turkey's participation in the Kellogg-Briand disarmament talks in 1928 and signing the relevant pact in 1929 were considered as a milestone to the beginning of the internationalization of TFP. After 1932, Turkey had begun to pursue an active and outward-looking foreign policy that contributed to being invited to multinational talks and agreements as well as becoming a longterm member of international organizations.

31

Hüseyin Haydari, is contuning his Ph.D. studies at the Political Science and International Relations Department of Bahcesehir University. He was an intern at the International Relations Office of Ondokuz Mayıs University. He is currently serving as a liasion officer for graduate studies at the Bahcesehir University Goztepe Campus. His main research interest focuses on the issues of Electoral Behaviour, Turkish Foreign Policy and Middle East politics. KEVSER ERGİN İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE DİYANET VAKFI'NIN İNANÇ DİPLOMASİSİ Kamu diplomasisi uygulamaları içerisinde inançların rolü ve kullanımının önemi günümüzde giderek artmaktadır. Türkiye özelinde, diğer ülkelerin kamuoyları üzerinde etkinlik alanı oluşturma çalışmalarında da inançların rolü yadsınamayacak kadar büyüktür. Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile birlikte Türkiye için inanç diplomasisi faaliyetleri yürüten en etkin ve önemli kuruluşlardan biridir. Amaçları arasında; Diyanet İşleri faaliyetlerinde destek olmak ve diğer ülkeler dahil olmak üzere din hizmetlerinin geniş kitlelere ulaştırılması ve dini hizmetlerde görev alacak neslin yetiştirilmesi olan Vakfın bugün dünya üzerinde 145 ülkede faaliyet alanı mevcuttur. Vakıf bu ülkelerde inanç diplomasisi faaliyetlerini eğitimden kültüre, sosyal ve hayri hizmetlerden dini hizmetlerin desteklenmesi ve uluslararası yardım faaliyetlerine kadar geniş bir alanda yürütmektedir. Araştırma, Türkiye Diyanet Vakfı’nın yurtdışı eğitim, kültürel faaliyetler, kriz bölgelerine yardım ve su kuyusu açımı gibi çeşitli faaliyetlerini mercek altına alarak “Türkiye Diyanet Vakfı ne derece etkin ve başarılı bir inanç diplomasisi aktörü olarak düşünülebilir?” sorusunu incelemektedir. Çalışmaya göre, Vakfın başarılı bir inanç diplomasisi aktörü olabilmesi, Türkiye'nin 'girişimci ve insani dış politika' vizyonunun İslam coğrafyası ve ötesine taşınmasına ne derece katkı yaptığıyla ilintilidir. Çalışma kamu diplomasisi çalışmalarına inanç diplomasisi perspektifinden yeni bir bakış açısı sunarak konuyla ilgili literatüre katkı yapmayı amaçlamaktadır.

32

Kevser Ergin, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler programından insan hakları örgütlerinin savunu gündemlerinin oluşumu üzerine yaptığı çalışma ile tamamlayan Ergin halen sosyal hareketlerin stratejileri üzerine doktora çalışmasını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde devam etmektedir. 2012-2015 arasında sivil toplum kuruluşlarında proje koordinatörlüğü ve editörlük yapan Ergin 2015 yılından beri Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde araştırma görevlisidir. MEDİNE DERYA CANPOLAT KAPADOKYA ÜNİVERSİTESİ SİVAS İLİNDE BULUNAN AFGANİSTANLI SIĞINMACILARIN SOSYOKÜLTÜREL YAŞAMA UYUMLARI 1979’dan itibaren Afganistan’da yaşanan işgaller ve iç savaşın yol açtığı siyasi istikrarsızlık, ekonomik yetersizlik ve gelecek kaygısı gibi nedenlerden dolayı ülkelerini terk eden Afganistanlı sığınmacılar üzerine yapılmış araştırma eksikliği mevcuttur. Bu çalışma Türkiye’de bulunan Afganistanlı sığınmacılar üzerine yoğunlaşmış ve onların sosyokültürel yaşama uyumları konusunu Sivas İlinin Merkez İlçesi üzerinden incelemeyi amaçlamıştır. Bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasıdır. Afganistanlı sığınmacıları hedef grup olarak seçen çalışma AFAD, Sivas İl Göç Müdürlüğü ve Mahalle Muhtarları ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler neticesinde Afganistanlı sığınmacıların yoğun olarak ikamet ettikleri Altuntabak Mahallesi ile Yeni Mahalleyi gözlem ve inceleme merkezleri olarak belirlemiş görüşme, gözlem ve inceleme odaklı bir saha çalışmasına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında bu mahallelerde ikamet eden Afganistanlı sığınmacılar arasından 30 ailenin evi ziyaret edilmiş ve 23 kişi ile derinlemesine mülakat yapılmıştır. Yapılan mülakatlarda katılımcılara 24 soru sorulmuş olup bu sorular 2 kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım; katılımcıların yaşı, cinsiyeti, mesleği gibi sosyo-demografik ve ekonomik durumlarını içeren 10 kapalı uçlu sorudan oluşurken ikinci kısım; katılımcıların göç etme nedenleri, Sivas’taki yaşamlarının nasıl devam ettiği, Sivas halkının kendilerine yönelik tutumlarının ne yönde olduğu gibi 14 açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Tanımlayıcı ve açıklayıcı sorulardan elde edilmiş olan veriler içerik analizine tabi tutularak değerlendirilmiştir. Katılımcılarla yapılan görüşmeler Farsça olup tercüman vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Görüşme yapılan kişiler, kişisel bilgilerinin paylaşılmasını kabul etmemişlerdir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre, uyum sorununun temelinde dil ve istihdam yer almaktadır. Afganistanlı sığınmacılar Türkçe dil bilgisine sahip olmadıkları için komşuluk ilişkilerinde güçlük çekmekte ve hastanelerde doğru tedavi edilememektedirler. Yasal çalışma iznine sahip olmadıkları için ise barınma, beslenme, sağlık, giyim gibi ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamamaktadırlar. Bunun yanında yerel halkın yardımsever olmasından dolayı Sivas’ta yaşamaktan memnuniyet duyduklarını belirtmektedirler.

33

Medine Derya Canpolat, Marmara Üniversitesi, İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler programında yüksek lisans eğitimine devam eden Canpolat, Kapadokya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü araştırma görevlisidir. Anadolu Üniversitesi Adalet programına da devam eden Canpolat’ın ilgi alanı göç çalışmalarıdır. MEHMET AKİF KOÇ ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ, D-8'İN GELECEĞİ VE TÜRKİYE'NİN ROLÜ Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Türkiye'nin inisiyatifiyle 1997'de kurulan Gelişen Sekiz Ülke (D-8), Müslüman nüfus çoğunluğuna sahip sekiz ülkeyi, coğrafi temsil esasına göre biraraya getiren bir örgüttür. Kuruluşunun üzerinden geçen yirmi iki yılın ardından, D-8'in başarı ve başarısızlık karnesinin çıkarılması, örgütün misyonu ve geleceğinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Bu bildiride, şu beş soru ekseninde D-8'in örgüt yapısı, performansı ve geleceğine dair bazı görüş ve değerlendirmelerde bulunulacaktır: i) Bu birliktelik gerçek bir ihtiyaçtan mı doğmaktadır?; ii) üyeler aynı idealler çerçevesinde mi bir araya gelmektedir, yapı homojen midir?; iii) üyeler bu birliktelikten ne tür faydalar elde etmektedir, somut menfaatlerin sürekliliği sözkonusu mudur?; iv) bütçe, kaynak ve fonlar yeterli midir?; v) örgütün genişletilmesi ve faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi mümkün müdür? Bu çerçevede, özellikle yanıt aranması gereken husus, "D-8'in gelecek perspektifi ne olmalıdır?" sorusudur. Esasen, D-8’in mevcut haliyle yirmi iki yıldır varlığını sürdürebilmesi bile başlı başına bir başarı olarak değerlendirilebilir. Ancak, kimyası sorunlu ve “coğrafi temsil” nedeniyle doku uyuşmazlığı da yaşayan bu yapının reforme edilmeden geleceğe taşınması güç görünmektedir. Bunun için, ilk planda, hızlıca hayata geçirilebilecek somut “başarı hikâyelerine” ihtiyaç duyulmaktadır. Bankacılık/finans işbirliği, örgüt içi ticaretin (tercihli ticaret vb. yollarla) geliştirilmesi, yerel paralarla ticaret imkânlarının artırılması gibi alternatifler bu açıdan bir başlangıç noktası oluşturabilecektir.

34

Mehmet Akif Koç completed his BA at the Department of Economics of the Middle East Technical University (METU), and MA at the field of International Security. Currently, he continues Ph.D. at the Middle East Studies program of the Social Sciences University of Ankara (ASBÜ). His current academic researches focus on Iranian foreign policy, Shiite Studies, political and cultural life in Iran, non-state armed actors, Kurdish affairs, and political economy of the sovereign wealth funds (SWF) in the Gulf region. He speaks English and Persian. Koç also studies professionally on Iranian culture and literature. His published books are: Rekabetten Geleceğe: Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu [(From Competition to Future: Security Dimension of Turkish-Iranian Relations), 2012, TASAM Press]; Hey You! - Irak’taki Amerikan Hapishanelerinden Hatıralar [(Hey You! – Memoirs of an Iranian Journalist from the American Prisons in Irak), 2018, Matbuat Publications]; Mecazi Pencereler – Modern İran Edebiyatından Barış Şiirleri Antolojisi [(Metaphorical Windows - Anthology of Poetry from Modern Iranian Literature on the Theme of ‘Peace’ and ‘Anti-war’), 2019, Demavend Publications]. MELİKE GALE İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ SECULARISM AS EXCLUSIONARY DYNAMICS OF TURKISH DEMOCRACY In this paper, I will analyze the experiences of representation of Islam in political arena by a name “political Islam” in Turkey, challenges, difficulties, and it’s struggling to survive will be examined under the discussions of democratic exclusion. The scope of analysis will focus especially the period after transition to multi-party system on the purpose of being able to speak democratic environment in terms of variety of political choice. But, pre-democratic age will be under the focus because secularism has been settled, created in this period. The notion of secularism located in the very central position which mostly shape the directions of Islamic thought and political Islam in Turkey. In this paper, I will argue that unique understanding of secularism played a role as a one of the crucial components for the democratic exclusion towards Islamic oriented social, intellectual, and political figures or movements in Turkey. To support my argument, content of the article will provide sections respectively; features and reflection of secularism among Islamic thought and political Islam, role, and place of the religion in publics sphere, experiences of political Islam and notion of democratic exclusion.

35

Melike Gale received her BA degree from Sabahattin Zaim University, Political Science and lnternational Relations 2017. Gale continues her graduate studies at İstanbul Şehir University in the same field. Her work focuses on civil society, religion-state relations and secularism in the case of Turkey. Her master thesis aims to explore the relation between one of the Islamic oriented civil society and state by looking at experiences of CSO in terms of state- CSO’s relation, Turkey’s democratization and place of Islam in public sphere. NAGEHAN ZEYNEP CEYLANLAR ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE'DE KATOLİK RAHİBE OLMAK: İSA MESİH'IN KÜÇÜK KIZ KARDEŞLERİ ÖRNEĞİ Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde gayr-i müslim cemaatleri oluşturan kadın ve erkeklerin Anadolu topraklarında nasıl bir ‘dini yaşam’ sürdürdükleri konusunun, tarihi ve mezhepsel farklılıklar da dikkate alındığında, yeterince çalışılmadığı söylenebilir. Gerek akademide gerekse ev sahibi olarak çoğunluğu Müslüman olan halk arasında bu farklı dini gelenek mensuplarının ‘dini yaşamları’ medyaya yansıyanlar ve dolaylı atıflar dışında pek bilinmemektedir. Hristiyanlıkta Tanrı’nın Sözü’nün duyurulmasını ve bu dini geleneğe dair öğretilerin tüm uluslarla paylaşılmasını İsa Mesih son buyruğu olarak vazetmiştir. Dünyada bir çok Hristiyan bu buyruğu yerine getirmek adına rahip ve rahibe olarak bu yaşam tarzını “misyon” edinmişlerdir. Hristiyanlığın yayılmacı doğasını vurgulayan bu “misyon” pratiği, bu dini, dünyanın birçok farklı bölgesine taşımıştır. Bu doğrultuda Tanrı’nın çağrısına binaen İsa Mesih’i takip eden ve kendisini Tanrı’ya adayan Hristiyanlar Türkiye Cumhuriyeti topraklarına gelmiş ve inançlarını burada da sürdürmüşlerdir. Bu bildiri, Türkiye’de kırk yılı aşkın süredir yaşayan Latin-Katolik rahibelerin Vatikan kanonik usüllerine göre sürdürdükleri dini hayatlarını ve bunun misyolojik boyutunu, Magdeleine de Hutin tarafından 1939’da kurulmuş olan ”İsa Mesih’in Küçük Kız Kardeşleri” adlı bir Hristiyan tarikatı örneği üzerinden ele almaktadır. Papalık Urbaniana Üniversitesi bünyesinde yürütülen bu çalışmada, kendilerini Tanrı’ya adadıklarına inanan bu tarikattaki dört rahibenin; Mesih’e tanıklıklarını, ibadet anlayışlarını ve Müslümanlarla etkileşimini de kapsayacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ndeki varlıkları, yaşam ve dini pratikleri; yapılan derinlemesine görüşmeler ve gözlemler neticesinde misyolojik bir yaklaşımla ele alınacaktır.

36

Nagehan Zeynep Ceylanlar, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimini “Katoliklikteki Yedi Sakrament” adlı teziyle tamamladı. Yüksek lisansını Uludağ Üniversitesi, Dinler Tarihi programından “Hristiyan Rahibelerin Manastır Hayatı (Karmelit Tarikatı Örneği)” başlıklı çalışmasıyla tamamlayan Ceylanlar, Erasmus programı ile İtalya Salerno Üniversitesi’nde bir dönem eğitim gördü. Sonrasında tez çalışmasını yapmak üzere İtalya Fano’da bulunan Yalın Ayaklı Karmelit Rahibelerine ait Azize Teresa Manastırı’nda 6 ay boyunca saha çalışmalarını yürüttü. Ardından aynı üniversitede 'Tanrı'ya Adanmış Hristiyan Hayatlar: Türkiye'deki Latin-Katolik Rahibeler' adlı teziyle doktora çalışmasına başladı. Ayrıca Vatikan Papalık Urbaniana Üniversitesi Misyoloji fakültesinde II. yüksek lisansını sürdürmektedir. İSAM bünyesinde AYP programına devam etmekte ve ikonografi sanatıyla ilgilenmektedir. İyi derecede İngilizce ve İtalyanca bilmektedir. MUSTAFA RUNYUN BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ TEMETTUAT KAYITLARINA FARKLI BİR YAKLAŞIM: 19.YY OSMANLISI’NDA VERGİ, REFAH VE EKONOMİK ORTAM Bu makalede Temettuat kayıtlarını iktisadi analiz için kaynak olarak kullanarak, 19.yy’da Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik panoramasını çizmeye çalışacağız. Bu araştırmayı yaparken, temel sorunsalımıza iki farklı bileşen ile yaklaştık: vergi ve refah arasındaki ilişki ile, eşitsizlik ve gelişmişlik arasındaki ilişki. Bu açıdan, dönemin iktisadi analizini 19.yy’da Osmanlı Devleti’nin farklı kısımlarını ele alarak yapmaya çalışacağız. Bundan önce, temettuat kayıtları bahsettiğimiz zaman zarfında imparatorluğun farklı kısımlarını karşılaştırmak amacıyla şümullü bir veri seti oluşturmak amacıyla kullanılmamıştı. Aynı şekilde literatürde, gelişmişlik, din farklılığı ve eşitsizlik seviyeleri açısından, vergi seviyesi ve refah arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla da temettuat kayıtları toplu bir veri seti inşa etmek için de kullanılmamıştır. Her ne kadar Temettuat kayıtları baz alınarak inşa ettiğimiz veri seti 19.yy Osmanlısı’nın sosyo-ekonomik durumu hakkında pek çok önemli içgörüler verse de, bu kayıtlar pek çok bölge için tek seferlik olmak üzere temel vergi seviyelerini belirlemek amacıyla toplanmıştır. Bununla birlikte Temettuat kayıtları Tanzimat Reformlarının uygulanabildiği bölgelerden toplanabilmiştir. Bu iki eksiklikten dolayı, Temettuat kayıtları geniş seviyeli bir kantitatif analize ve kapsamlı ekonometrik modellemelere uygun değildir. Yine de eldeki veriler ve literatür açısından Temettuat kayıtları, ileri ekonometri teknikleri ile 19.yy Osmanlısı hakkında önemli ipuçları vermekte ve ileri araştırmalar için bir ajanda oluşturmaktadır.

37

Mustafa Runyun, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi, Ekonomi ve Siyaset Bilimler alanlarında tamamladı. Aynı üniversitede Ekonomi bölümünde yüksek lisans eğitimini 2019 yılında tamamlamıştır. NACİYE ŞEYMA KARA MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE MODERNLEŞMESİNİ MAİ VE SİYAH VE DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU ROMANLARIYLA DÜŞÜNMEK Bu çalışmada Türkiye’nin modernleşme tecrübesinde Batılı bir tür olan romanın oynamış olduğu rol birtakım kavramlarla serimlenmeye çalışılacaktır. Türkiye modernleşmesinin hem itici gücünü oluşturan hem de onu birtakım sınırlamalara tabi tutan, başta kaygı ve tedirginlik olmak üzere ‘duygusal yükler’ mevcuttur. Elbette bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. İngiltere ve Fransa’ya kıyasla modernliğin sahnesine geç çıkmış ulusların deneyimlediği şekliyle ‘gecikmiş modernliği’ ulusal alegori ve milli edebiyat kavramlarıyla birlikte düşünmek, yaygın şekilde bu alegoriyi barındırmadığı düşünülen eserlere yönelik mesafeli tavrı anlamak için önemlidir. Milli edebiyatın tohumlandığı yer olan Genç Kalemler’in Cumhuriyet döneminde dilde sadeleşme ve ‘halka doğru’ gitme anlayışıyla oluşturduğu süreklilikleri açımlarken çıkış noktası olarak dönemlerinin hâkim edebiyat anlayışını oluşturan Servet-i Fünun’ u sert bir biçimde eleştirmeleri bunun bir göstergesidir. Çalışma, ulusal alegorinin dışında konumlandırılan Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah ve Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanları örnekleminde Türkiye’nin modernleşme serüvenine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

38

Naciye Şeyma Kara, 2012 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' nden mezun oldu ve aynı üniversitede yüksek lisans yapmaktadır. Kara, aynı zamanda 2016'dan beri Hacettepe Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı lisans öğrencisidir. NESLİHAN TEZCAN İSTANBUL ŞEHİR UNlVERSITY TURKEY AND UN PEACEKEEPING OPERATIONS: REASONS AND FACTORS Whether peacekeeping operations can be accepted as an instrument for public diplomacy or not is a highly controversial issue. This paper will advocate that peacekeeping operations, can be accepted as a device for public diplomacy. It is labeled as hard-soft power, which refers to using military power with the intention of peacekeeping and humanitarian intervention rather than use of force. This paper will indicate that there is a significant increase in Turkey’s attendance in UN peacekeeping operations that was conducted between 2002 and 2017, by utilizing UN's own data, in contrast to 1990 and 2002. First reason is that many authoritarian countries adopted democracy, diplomacy became more vital and the impact of globalization had flourished, so public diplomacy was used as a tool for foreign policy by many countries; thus, Turkey followed the same path. The second factor is that with the end of Cold War, rising middle powers, such as Turkey had begun to use peacekeeping as a popular foreign policy tool in order to gain more ground in world politics. Peacekeeping has facilitated both to widen these countries’ impact on post-conflict regions and originate political capital. The third cause is that Turkish leaders have tried to pursue more pro-active and multidimensional foreign policy whereby public diplomacy tools were utilized, heftily in years between 2002 and 2017. This study will illustrate, that Turkey did not contribute in UN peacekeeping operations that were generally in Muslim countries, despite opposing standpoints on this issue. Neo-Ottomanism, geographic proximity, being an international actor, establishing and maintaining peace at home and abroad, demanding to spread its influence over post-conflict areas and creating political capital are the most vital reasons for Turkey’s contribution will be advocated. In conclusion, motivation behind turkey’s support for the missions of UNPROFOR, UNIFIL and UNMIK will be clarified.

39

Neslihan Tezcan completed her undergraduate studies at İstanbul Şehir University, department of Political Science and International Relations. She currently pursues her graduate studies at the same department. Besides, she is a senior student at the Department of Sociology, İstanbul University. Her researches primarily focus on the Turkish Foreign Policy, Terrorism and Conflict Resolution. NEZİH ONUR KURU KOÇ ÜNİVERSİTESİ INTERGROUP CONFLICTS IN URBAN NEIGHBORHOODS: SYRIAN REFUGEES AND TURKISH CITIZENS Socio-economic and cultural changes brought by Syrian refugees as broad network groups dwelling in relatively poor neighborhoods in metropolitan areas have resulted in economic, cultural and security threat perceptions in the eyes of Turkish citizens. These perceptions have paved the way for the conflicts between local people and Syrian refugees which have resulted in a number of criminal incidents in these neighborhoods. More specifically, the collective reactions directed from Turkish inhabitants to the refugees often cause serious fights, injuries, and in some cases deaths. Within that regard, it seems important to analyze these events as they are regularly reported in national and local newspapers. This study covers the data obtained by the review of these intergroup conflicts taking place in 153 neighborhoods between 2011 and 2019. It looks at how, when, where, and why these conflicts occurred, the types of attacks, the way groups mobilized, demographic characteristics of those involved, the attitudes of police and other public authorities during and after the events, and the number of casualities and their identities. The study also focuses on the data pertaining to these 153 neighborhoods in terms of the population, election results, education level, real estate value, age distribution and other socio-economic indicators. Providing a descriptive analysis of intergroup conflicts will be helpful for future studies dealing with the underlying reasons of these events.

40

Nezih Onur Kuru obtained his B.A. degree from Galatasaray University in 2014. Kuru completed his M.Sc in the department of Political Science and Public Administration in Middle East Technical University in 2016. In his master’s thesis, he analysed the relationship between social conservatism and voting behaviour through a comparison between the AKP and the CHP voters based on World Values Survey data. Kuru is a PhD candidate and research assistant at Political Science and International Relations department in Koç University. Kuru is currently focused on his PhD thesis, titled as “How Do Emotions and Partisanship Influence the Relationship between Threat Perceptions and Refugee Hostility? The Case of Turkish Citizens and Syrian Refugees.’’ He has also published analyses and written articles on national newspapers. His research current focuses on political psychology, migration and political economy. NURETTİN ÜRÜN YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ HUTBENIN YENI ANLAMLARI: ERKEN CUMHURIYET DÖNEMINDE TÜRKÇE HUTBE TALEPLERI Erken Cumhuriyet Döneminde hutbelerin yeni anlamları keşfedilmiş ve bu keşif itibariyle cuma hutbelerinin Türkçe okunması talep edilmiştir. Hutbelerin "mahalli dillerde" okunma talepleri milliyetçilikle; "zamana ve zemine" uygun okunma talepleri de vatandaşlık pratikleriyle yakından ilişkilidir. Dolayısıyla hutbelerin yeni anlamları ulema cephesinde tenvir, telkin, tezhir ve irşat çerçevesinde inşa edilirken; siyasi elitler cephesinde, siyasi, sosyal, ekonomik vs. meseleleri ele alan hatta zaman zaman birer vatandaşlık konferanslarına dönüşen mecra olabiliştir. Öyleyse hutbeler üzerinde tasarruf sahibi olan üç aktörün; ulema, münevver ve siyasi elitlerin hutbe tanımları kısmen birbirinden farklıdır. Hatta bu aktörlerin hutbelerin yeni anlamları üzerinde, hem ayrışma yaşadıkları hem de kısmi bir mutabakata vardıkları söylebilir. Bu çalışmanın amacı: Erken Cumhuriyet Döneminde Türkçeleşecek olan hutbeler üzerinde tasarruf sahibi olan aktörlerin hutbe tanımlarını ortaya çıkararak bunu hem iktidar ilişkileri bağlamında analiz etmek hem de dönemin zihinsel dönüşümü ile ilişkilendirmektir. Böylece Erken Cumhuriyet anakım laiklik yaklaşımının ve görece eleştirel olan "kontrol mekanizması" kavramsallaştırmasının eleştirisine kapı aralanabilir. Görülecektir ki; II. Meşrutiyetten itibaren hutbeler, yoğun bir anlam kaymasına uğramış ve bu anlamları peyderpey inşa eden ana aktör, dönemin İslamcı mecmuaları olmuştur. Görece savunma pozisyonunda olan Ulema cephesi ise hutbelerin Türkçe olmasını kabullenmiş olmasına rağmen hutbelerin yeni anlamlarına kısmen mesafeli durmuştur. Fakat hutbe üzerinde mobilizasyon sağlamak isteyen siyasi elitler; hem hutbelerin yeni anlamlarına doğrudan etkide bulunmuş hem de bu etkiye bağlı olarak hutbe içeriklerinin nelerden oluşması gerektiğini en fazla belirleyen aktör olmuştur.

41

Nurettin Ürün, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih bölümünde başladığı lisans eğitimini Hacettepe Tarih Bölümünde tamamladı. Lisansüstü eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi bölümünde "Erken Cumhuriyet Döneminde Dinin Merkezileşmesine Bir Örnek: Cuma Hutbeleri" adlı teziyle tamamladı. RABİA DEMİRCİ MARMARA ÜNİVERSİTESİ GENÇ KADINLARIN MEKAN KULLANIMINDA SINIRLAR VE STRATEJİLER: KAĞITHANE ÖRNEĞİ Bu bildiri, Kâğıthane’de yapılan saha çalışmasına bağlı olarak, genç kadınların iş yeri, okul, alışveriş merkezi gibi gündelik hayatlarındaki mekân deneyimlerinin toplumsal cinsiyet ve sınıfsal aidiyet üzerinden ve aile bireylerinin kararlarıyla sınırlandırılma çabalarını ve genç kadınların bu sınırları aşmak için geliştirdikleri stratejileri tartışır. Kent ve toplumsal cinsiyet çalışmalarında kadınların mekân deneyimleri genel olarak yerel yönetimlerin eril politikalarını ve mekânların kullanımındaki kadın-erkek arasındaki ayrışmayı ve eşitsizliği ele alır. Genç kadınların gündelik hayatlarında mekânla kurdukları ilişkilere odaklanan çalışmalar görece olarak azdır. Bu çalışmanın gösterdiği gibi, genç kadınların belirli bir saatte evde olmak zorunda olmaları, eğitimlerine çeşitli nedenlerle ara verdiklerinde yalnızca mahalle sınırlarında bulunan bir iş yerinde çalışmalarına izin verilmesi, okula giderken ailelerin servisleri tercih etmeleri ve böylece eve geliş ve gidiş saatlerinin kontrol edilmesi gibi nedenlerle kent mobilizasyonları sınırlanmaktadır. Bütün bu sınırlılıklara karşılık genç kadınlar, okulda olmaları gereken zamanlarda farklı mekânlarda zaman geçirip akşam servisle eve dönmek, kameraların ve güvenliliğin olması gibi nedenlerle ailelerin vakit geçirmelerine izin verdikleri alışveriş merkezlerine gitmek için izin alıp çeşitli kafelerde vakit geçirmek gibi stratejiler geliştirirler.Genç kadınlar için sosyal medya ise gerek kurdukları arkadaşlıklar gerekse açtıkları sahte hesaplar yoluyla sınırlılıkları aşmak için geliştirilen bir strateji olarak ortaya çıkar.

42

Rabia Demirci, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nden 2016 yılında mezun oldu. Demirci, Marmara Üniversitesi Yerel Yönetimler ve Kent Politikaları Bölümü'nde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. RUMEYSA ŞENOĞLU İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ BİR YUMUŞAK GÜÇ ETKİNLİĞİ OLARAK: AFGANİSTAN'DA TÜRKİYE Yumuşak güç, ilk kez 1990 yılında Joseph Nye’in kitabında yer alan ve devletlerin dış politikalarını önemli ölçüde belirleyen bir kavramdır. Hedeflere; ekonomik ya da askeri gücün kullanılmasıyla ulaşılan güç tipine “sert güç” ismi verilirken hedefe ulaşmak için; ideolojik açıdan yaklaşmayı ve ortak değerler gibi maddi olmayan unsurların kullanılmasını öngören güç tipine “yumuşak güç” ismi verilmektedir. Türkiye; başta TİKA olmak üzere çeşitli devlet kurumları aracılığıyla yumuşak gücünü kullanarak birçok ülkede faaliyet göstermektedir. Araştırmada, Türkiye’nin Afganistan’da TİKA üzerinden yumuşak gücünü kullanması ele alınacaktır. TİKA, hem ülkeyi kalkındırmak için gerekli olan ekonomik ve sosyal desteği sağlamakta hem de bu ülkelerle projeler yaparak işbirliğini arttırmakta olan ve ortak değerleri korumayı amaçlayan bir kuruluştur. Afganistan’da, 2004 yılından beri eğitim, sağlık, üretim, alt yapı alanlarında işbirliğinin sürdürülmesini sağlayan toplamda 1000’den fazla proje gerçekleştirmiştir. Afganistan’ın Sovyet işgali ve 2001 yılından beri devam eden ABD saldırıları sonucunda ülkede güvenlik, sağlık başta olmak üzere birçok açıdan zarar meydana gelmiştir. Türkiye, Afganistan’ın yeniden imarı, halkın güvenliğini sağlama ve kalıcı barışın inşasına katkı sağlamak amacıyla TİKA öncülüğünde projelerini gerçekleştirmektedir. Araştırmanın amacı; yumuşak gücün, TİKA aracılığıyla kullanımının Türkiye ve Afganistan arasındaki siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin gelişmesine önemli ölçüde katkı sağladığını sayısal verilerle ve TİKA raporlarıyla desteklenerek açıklamaktır.

43

Rumeysa Şenoğlu, İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimine devam etmektedir. Uluslararası hukuk ve insan haklarıyla ilgili ICIL, YAİDER, İNSAMER gibi çeşitli kuruluşların programlarına katılan Şenoğlu,2018’de TİKA Hukuk Müşavirliği departmanında staj yaptı. İlgi alanı uluslararası hukuktur. SELİM MÜRSEL YAVUZ BİLKENT ÜNİVERSİTESİ EUROPEAN UNION READMISSION AGREEMENTS AS SECURITIZATION INSTRUMENTS: THE CASES OF TURKEY AND PAKISTAN Securitization theory argues that “security” is a speech act. By talking security, an actor tries to move a topic away from politics and into an area of security concerns thereby legitimating extraordinary means against the socially constructed threat. However, even though speech acts are also an area of concern, this thesis argues that the European Union (EU) officials do not necessarily use speech acts to move an issue to the security realm. Likewise, looking only to speech acts would not be enough to understand the securitization of migration in the EU. One should also consider the actions, ways of doing things, bureaucratic mechanisms, bilateral and multilateral agreements, and policy instruments in order to “feel” the securitization as it is argued by the Sociological Approach to Securitization. This research argues that European Union Readmission Agreements (EURAs) communicates migration as a security threat and legitimize the extraordinary measures against the constructed threat, and that EURAs are securitization instruments. This research adopts Sociological Approach to Securitization in order analyze EU’s readmission agreements with Turkey and Pakistan. Geographically, both Turkey and Pakistan became the main target for the EU to combat irregular migration because of the increased migration flows from or through these countries to its territories. EU’s readmission agreements with Turkey and Pakistan are the cases chosen for this research to have an in-depth discussion on EU’s securitization of migration with readmission agreements. As it will be shown, although Turkey and Pakistan may not be considered as necessarily safe countries for readmissions according to international law and the EU law, the EU’s conclusion of readmission agreements with these countries without ensuring the safety of irregular migrants can be a proof of its perception of migrants as a threat.

44

Selim Mürsel Yavuz completed his bachelor’s degree at Bilkent University, International Relations Department. in 2015 and also received a minor degree in Psychology at Bilkent University. Yavuz completed his master’s degree at Middle East Technical University, European Studies Department. He is a Ph.D student and research asistant at Bilkent University, International Relations Department His research interests include European Union, security and the Cold War. SEVDE AKKUŞ MEŞE İBN HALDUN ÜNİVERSİTESİ KAPALI SİTELER VE MAHALLE DOKUSUNUN DÖNÜŞÜMÜ: NİŞANCA MAHALLESİ VE BEYAZ REZİDANS KARŞILAŞTIRMASI 1950 sonrası dünya genelinde yaşanan ekonomik dönüşümler, konut üretim biçimlerinde de farklılıklar yaratmıştır. Neoliberal politikaların, postmodernitenin ve tüketim kültürü dinamiklerinin mekansallaştığı bu sürecte küreselleşmenin de etkisiyle tüm dünyaya yayılan kapalı konut siteleri bu dönüşümlerin ürünü olarak ortaya cıkmıştır. Temel özellikleriyle öncekilerden farklı biçimlenen ve sunulan kapalı siteler her ülkenin ve kentin kendi özgün bağlamı çerçevesinde şekillenmiştir. Bu sosyo-ekonomik dönüşüm ile birlikte 1980 sonrası sosyal ve mekansal ayrışmanın ve toplumsal kutuplaşmanın arttığı İstanbul'da konut ve mahalle yeni nitelikler kazanarak yapısal ve anlamsal dönüşüm geçirmiştir. İdari, hukuki, iktisadi ve toplumsal fonksiyonlara sahip geleneksel İstanbul mahallesinin çok kültürlü, çok etnikli, çok tabakalı, zaman zaman çok dinli yapısı, modern kent mahallesinde homojen ve parçacıl bir yapıya dönüşmüş, nostaljik mahalle kapalı konut topluluklarının pazarlama unsuru haline gelmiştir. Bu çalışmada dünyada ve Türkiye'de kapalı konut topluluklarının ortaya çıkış süreçleri üst ölçekteki toplumsal ve ekonomik gelişmeler paralelinde değerlendirilecektir. Çalışmanın amacı bu konut biçiminin mahallenin geleneksel dokusuna etkisine odaklanarak daha bütüncül bir yaklaşım geliştirmektir. Bu çerçevede İstanbul Eyüp bölgesinde bulunan Nişanca Mahallesi ve Beyaz Rezidans kapalı konut topluluğunu kullanıcı-mekan bağlamında irdelenmektedir. Bu kapsamda nitel araştırma metodu benimsenen çalışmada mahalle ve site sakinleri ile yapılan yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerle katılımcıların demografik, sosyo- ekonomik statüleri, evleri ve çevreleri ile ilgili tercihleri, algıları ve değerlendirmeleri analiz edilecektir. Elde edilen bulgularla bireylerin kenti ve kentliyi tecrübe etme şekilleri olarak mahalle kültürü ve komşuluk ilişkileri tartışılacak ve farklılıklar ortaya konmaya çalışılacaktır.

45

Sevde Akkuş Meşe, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Meşe, İbn Haldun Üniversitesi Medeniyet Çalışmaları bölümünde lisansüstü eğimine devam etmektedir. SİNAN RODOSLU İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ PEYAMİ SAFA’NIN BATILI VE PEJORATİF TİPİ: BEHİÇ Tanzimat Dönemi’nde hem de Cumhuriyet Dönemi’nde yanlış Batılılaşan ve bu nedenle ahlâk açısından sorunlu tipin işlenmesini, genellikle 1950’lere kadarki edebiyatımızın ürünlerinde görmek, olağandır. Ancak yanlış Batılılaşmış tip izleğini her iki dönemde de görmek mümkün olsa dahi iki dönem arasında bu tipin tasviri ve işlenişi açısından farklılıklar mevcuttur. Tanzimat Dönemi’nde genellikle mizahi olan üslup zamanla değişmiştir. Bunun en önemli işaretlerinden biri de Peyami Safa’nın ilk defa 1923 yılında yayımlanmış olan Sözde Kızlar romanında görülmektedir. Romanda ahlâk yönünden sorunlu tipin işleniş şeklinin o âna kadarkilerden farklı olduğunu görmek mümkündür. Şöyle ki; edebiyatımızda bu eser ile bu tipin daha tehlikeli bir tipe dönüştüğü hatta daha öncekilerin aksine zalim olarak ele alındığı görülmektedir. Bu romanın karakterlerinden olan Behiç, romandaki davranışlarıyla okuyucuya acımasız ve ahlâksızlığı çerçevesinde birçok kötülüğü göze alan bir karakter olarak sunulur. Kitabın yazılış yılı romandaki zaman diliminden de anlaşılabileceği üzere Millî Mücadele Dönemi’ne denk gelmektedir. Dönemin de etkisi ve yazarın muhafazakâr yapısı göz önüne alınırsa romanın bu Batılı karakteri, okuyucuya sunuş şeklinde alışılagelmedik bir değişim söz konusu olduğu söylenebilir. Bu yazının amacı Peyami Safa’nın Sözde Kızlar adlı eserinde genel anlamda pejoratif olarak ele alınan ve yanlış Batılılaşmış Behiç karakterinin incelenmesi ve bu karakterin neden bu şekilde, yazar tarafından ele alındığının irdelenmesidir.

46

Sinan Rodoslu, lisans eğitimini İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde tamamladı. Rodoslu, aynı üniversitede Türk Edebiyatı bölümünde yüksek lisans eğitimime devam etmektedir. SMYTH PATRICK SEAN INDEPENDENT SCHOLAR A SPECTER HAUNTING TURKEY: TRANSNATIONAL ARMENIAN-KURDISH NATIONALIST COOPERATION AT THE TURN OF THE 1930S The scholarship on minorities in Kemalist Turkey has largely viewed the series of uprisings occurring throughout the early decades of the republic as manifestations of local backlash against the modernization project of the political center. Less attention has been afforded to issues of continuity from the Ottoman period and the question of minorities’ own political agency. In particular, the role of transnational networks in fermenting rebellion within Turkey at the turn of the 1930s has been overlooked. This paper studies the transnational cooperation between Armenian and Kurdish nationalists – particularly those operating in the French Mandate for Syria. It shall elaborate upon how the activities of such networks constituted a security challenge for the Turkish state in addition to how the efforts to mitigate the networks’ activities impacted upon Turkey’s diplomatic relations with its neighbors. It argues that a broader analytical framework concerning the issue of rebellion in early republican Turkey is necessary to establish a more comprehensive view of the political nature of the rebellions, namely to incorporate the political agency of minorities as actors in their own right and to establish that invasive modernization projects of the center were not the sole determinant in the fermentation of rebellions. The pervasiveness of legacy issues, namely the Armenian Question, the center’s difficulty in governing Kurdish populations and how such issues contributed to continued regional instability shall also be discussed.

47

Sean Patrick Smyth completed his undergraduate studies at Bilkent University. He is pursuing graduate studies at Leiden University. At present he is conducting preliminary research in Istanbul in advance of his doctoral studies. His research primarily focuses on the transnational formation of Turkish nationalism. ŞUHEDANUR HACIALİOĞLU İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ASKERİ DARBE VE EDEBİYAT: 12 EYLÜL VE HAPİSHANE EDEBİYATI Toplumsal yapının ve değişikliklerin şahidi ve gözlemcisi olan edebiyat, dolaylı ya da doğrudan etkilendiği olaylardan ayrı düşünülemez. Bu bağlamda, 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte ortaya çıkan siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve bireysel hayata dair değişimler edebiyata konu olmuştur. Birçok konuşulmayan, tecrübe edilmeyen konunun edebiyatta yerini almasının yanında 12 Eylül’ün sarsıcılığını, baskısını, devlet şiddetini ve cezaevlerini dile getiren eserler de ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı, darbenin nasıl gerçekleştiğini, siyasi söylemlerden uzaklaştırılan bireylerin kendi refahlarını düşünmesi sebebiyle oluşan ortamı, toplumun yeniden şekillen(diril)mesini, buna bağlı yaşam biçimlerinin ortaya çıkışını konu edinir. Bir diğer kısmı ise işkence ve hapis ortamını ve sonrasında günlük hayata uyum sağlama çabalarını ya da sağlanamamasını, çözülmeleri, hesaplaşmaları kısacası bastırılanların, susturulanların ve yok sayılanların seslerinin duyulduğu eserlerdir. 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra bu iki kısma ayrılarak değişen ve kırılma noktaları yaşayan edebiyatın nasıl şekillendiği sorusunu anlamlı buluyorum. Bu soruya nasıl yaklaşabileceğimizi göstermek için 1980 askeri darbesinin ardından cezaevine ve orada kaldığı süre boyunca işkenceye maruz kalan Feride Çiçekoğlu’nun “Sizin Hiç Babanız Öldü Mü” adlı kitabındaki öykülerini hapishane edebiyatı bağlamında inceleyeceğim. Ele alacağım noktalar ve sorular şunlar olacak: Mahkum ve gardiyan arasındaki ilişki, işkencelerin hangi duygu ve motivasyonlarla yapıldığı, işkence karşısındaki mahkumun tutumu, şiddete ve işkenceye karşı direnç unsurlarının nasıl bir direniş sembolü olduğu, hapishanedeki işkencelerin yıkıcılığı ve sosyal hayata çağrışım ve hatırlama yoluyla etkisi, otorite karşısında kendilerini savunacak bir imkanları olmayan ve varlıkları işkencelerle yok sayılanların ortaya koyduklarını direniş ve hayata tutunma çabaları. Bu soruları cevaplarken Nurdan Gürbilek’in Vitrinde Yaşamak (Metis, 1992) kitabı ve Osman Akınhay’ın Şükrü Argın ile Mesele dergisinde gerçekleştirdiği “Edebiyat 12 Eylül’ü Kalben Destekledi” söyleşisi temel çerçevemi oluşturacaktır.

48

ŞUHEDANUR HACIALİOĞLU, İstanbul Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisidir. Edebiyat Kulübü ve Geleneksel Okçuluk Kulübü yönetiminde aktif çalışmaktadır. TURKANA ALLAHVERDİYEVA İBN HALDUN UNlVERSlTY COMPARATIVE ANALYSIS OF RANSOM SLAVERY ALONGSIDE THE OTTOMAN-EUROPE FRONTIERS Captivity and slavery issues and their written narratives by their protagonists have always been attention-grabbing both in Ottoman and Habsburg literary and historical studies. Throughout their centuries-long rivalries -starting with the battle of Mohacs between Ottoman and Hungary in 1526 and ending in 1791 with the Treaty of Sistova between Austria and the Ottomans-, the shared histories of the Ottomans, Habsburg, and Hungarian produced many captivity and slavery stories... This paper aims to find out answers to the following questions and concerns if there were different practices and written or unwritten rules about the nature of ransom slavery processes in the Ottomans and Habsburgs. There is a tendency to believe the influence and doctrines of religious, social and cultural aspects in two different empires and societies that can lead someone easily to wrong conclusions that that there must have been various treatments and rules towards captives in two empires, but this research paper proves vice versa. Secondly, the paper addresses the question regarding how and in which ways the slaves were gaining their freedom. Third interesting point is to see if the ransom slavery was institutionalized or involved parties randomly shaped and reshaped its rules. Thus, this paper will mainly focus on primary sources such as slavery memories of Osman aa and Kadi Mustafa Efendi of Malta in order to understand the historical framework of slavery and find answers to the above-mentioned questions with first-person narratives.

49

Turkana Allahverdiyeva received her bachelor’s degree from ‘’International Relations’’ Department of University of Economics. During 2011-2013, Turkana did her master’s degree at ‘’International Relations and Diplomacy’’ (MADIA) program. From 2014 to 2018, she taught ‘’International Economic Relations’’, ‘’Country Studies’’, and ‘’History of Economic thought’’ courses at Baku Business University. She has also been a guest lecturer at Katowice Economic University in Poland, SKS University in Lithuania and Kastamonu University in Turkey. Currently, she is a teaching assistant of ‘’History of Modern Turkey’’ course at History Department at Ibn Haldun University where she is doing her second master degree in Turkish Studies focusing on history of Ottoman Empire. ÜMRAN KEMİKLİ ERTAN İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ SMOKING CESSATION AS A PUBLIC HEALTH POLICY: TRANSFORMATION OF SUBJECTIVITIES AND ASSESSMENT OF RISK Public health and dealing with health issues have been central for governments and in politics. Throughout history, different techniques applied in order to ensure public health. Smoking cessation clinics are one of the recent examples of government’s policies regarding public health. In this study, I analyzed the relation between public health and technique of neoliberal governmentality. My aim is to provide an insight about the applications and methods of these clinics and to understand the reasons and results of such an implementation. For this aim, I have conducted semi-structured interviews with three counselees, two clinicians and a staff in Istanbul Public Health Institution. I tried to place my arguments on the ground of theories about neoliberalism and neoliberal governmentality. I argued that project of smoking cessation clinics is a technique which aims to create self-regulating and self-controlling subjects. Another issue I have pointed is that pre-emptive logic dominates both public health campaigns and neoliberal governmentality of health. It means that smoking is handled as a future risk and quitting smoking is regarded as a preventive method. Beside these arguments, what is found is that counselees, or more generally neoliberal subjectivities, have the power to decide upon their treatments and medicines, to direct their curing process. It is interpreted as an outcome of transformation of patients into “consumers” which empowers them through availability of medical information and encourages them to take care of their own lives and health.

50

Ümran Kemikli Ertan, lisans eğitimini Marmara Üniversitesi, Sosyoloji bölümünde tamamladı. Ertan, İstanbul Şehir Üniversitesi, Kültürel Çalışmalar bölümünde yüksek lisans öğrencisidir. Akademik ilgi alanları arasında sosyal ve kültürel antropoloji ve sosyal politika yer almaktadır VİKTORYA ERDOĞU ISTANBUL ŞEHİR UNIVERSITY THE GROWING INFLUENCE OF THE RUSSIAN ORTHODOX CHURCH IN POLITICS AND CIVIL SOCIETY AFTER 1991 After the dissolution of the Soviet Union, the Western missionary groups launched the operation in the newly opened environment of Russia. This way of religious freedom marked a crucial point for the post-communist society. At the same time, the Russian Orthodox Church had a chance to rebuild its influence and fill up the spiritual vacuum formed during the years of atheistic propaganda. Since 1991, the government began chasing the question of national identity and a new grand strategy. There is no surprise that an idea of Russian exceptionalism, delineated even during the Imperial times - grew into the core ideology used in the domestic and external affairs. One of the gists that successfully led to the accomplishment of such a plan was a gained influence of the Russian Orthodox Church. However, the reasoning of this outcome seems to be obscure, since the country was opened to all religious practices. The question originated in this research is - why did the influence of the ROC spread after the dissolution of the USSR? Due to the fact that the Russian Federation is multinational and multiethnic country, it is a relevant case to study religious institution’s position and its relationships within the society and the state. After the 74 years of the atheism, any religion could become dominant, but the Russian Orthodox Church did not only gain the influence rather became a part of the state structure. Reflecting on the qualitative research methods with the use of data analysis, this paper suggests ways in which support of political elites, including oligarchs; the economic crises, and propaganda correlate with the expanded power of the ROC not only in the spiritual but also political and social spectrums.

51

Viktorya Erdoğu is a master student in Political Science and International Relations at Istanbul Şehir University. Her research interests involve Russian foreign policy, international security, and political behavior. During the undergraduate studies, she volunteered in the Russian Society of Enlightenment, Cultural, and Business Cooperation. In 2016, Viktorya represented the Russian expats' community at the Second World Youth Forum of compatriots in Sofia, Bulgaria. Since July 2018, she is working on the Public Square project with the Soliya Connect Program. As from March 2019, Viktorya has started in the position of Erasmus+ Virtual Exchange Facilitator.